Antik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine

Post on 04-Mar-2023

0 views 0 download

transcript

DEĞİŞEN ARKEOLOJİ: 1. TEORİK ARKEOLOJİ GRUBU -

TÜRKİYE TOPLANTISI BİLDİRİLERİ 9-10 Mayıs 2013, İzmir

CHANGING ARCHAEOLOGY: PROCEEDINGS OF THE 1ST TAG-TURKEY MEETING

(Izmir, May 9-10, 2013)

AYRIBASIM / OFFPRINT

DEĞİŞEN ARKEOLOJİ: 1. TEORİK ARKEOLOJİ GRUBU -

TÜRKİYE TOPLANTISI BİLDİRİLERİ9-10 Mayıs 2013, İzmir

CHANGING ARCHAEOLOGY: PROCEEDINGS OF THE 1ST TAG-TURKEY MEETING

(Izmir, May 9-10, 2013)

Yayına Hazırlayanlar / Edited by

Çiler Çilingiroğlu – N. Pınar Özgüner

TAG-Türkiye Serisi / TAG-Turkey SeriesTAG - Türkiye Toplantısı Bildirileri 1 / Proceedings of the 1st TAG - Turkey Meeting

TAG-Türkiye Serisi / TAG-Turkey SeriesTAG - Türkiye Toplantısı Bildirileri 1 / Proceedings of the 1st TAG - Turkey Meeting

Değişen Arkeoloji: 1. Teorik Arkeoloji Grubu - Türkiye Toplantısı Bildirileri

9-10 Mayıs 2013, İzmir / 9-10 May 2013, Izmir

Changing Archaeology: Proceedings of the 1st TAG-Turkey Meeting

(Izmir, May 9-10, 2013)

Yayına Hazırlayanlar / Edited by

Çiler Çilingiroğlu – N. Pınar Özgüner

İletişim bilgileri / Contactstagturkey@gmail.com

© 2015 Ege YayınlarıISBN 978-605-4701-57-5

Yayıncı Sertifika No: 14641

Baskı / Printed byDijital Düşler Basım San. ve Tic. A.Ş.

Seyrantepe M. Nato C. Çınarlı S. No.: 17Kağıthane-İstanbul

Tel: +90 (212) 279 64 44Kültür Bakanlığı Sertifika No: 12922

Yapım ve Dağıtım / Production and DistributionZero Prod. Ltd.

Abdullah Sokak, No. 17 Taksim 3443 İstanbul-TürkiyeTel: +90 (212) 244 75 21 (3 hat) Faks: +90 (212) 244 32 09

E.posta: info@zerobooksonline.comwww.zerobooksonline.com

İçindekiler

Başlarken ................................................................................................................................................................................................................................................................ VII

Yazarlar hakkında ......................................................................................................................................................................................................................................... XV

Türkiye Arkeolojisinin Tarihsel Gelişimi Üzerine

Belgin AKSOYSemptom ve Hastalığı Birbirinden Ayırabilmek –ya da Türk Arkeolojisinin Suni Bir Sorunu Olarak– “Alman Ekolü” .......................................................................................................................................................................................................................................................... 1

Çiler ÇİLİNGİROĞLUKültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? ................................................ 13

Kenan ERENTürkiye’de Klasik Arkeoloji Geleneğinin “İyonya” İmgesi ......................................................................................................................................... 25

Arkeoloji Eğitimi

Erkan FİDANArkeoloji Eğitiminde Bir Yenilik: Bilecik Arkeoloji Uygulama Alanı .............................................................................................................. 35

Bartu DİNÇArkeoloji Eğitiminin Temel Bir Sorunu Olarak Akademik Kendileşme ve Arkeolojideki Yansımaları ......................................................................................................................................................................................................................... 41

Kuramsal Yaklaşımlar ve Arkeolojinin Diğer Disiplinlerle Etkileşimi

Mehmet Kaya YAYLALIArkeoloji ve İlkesellik ..................................................................................................................................................................................................................................... 47

M. Nezih AYTAÇLARArkeoloji ve Sosyal Bilimlerin Multidisipliner Çalışmaları ...................................................................................................................................... 63

Emilio RODRÍGUEZ-ÁLVAREZCulture, Knowledge and Reality: V. Gordon Childe and the Postmodern Era ...................................................................................... 71

İ. Banu DOĞANTürkiye Arkeolojisi Antropolojiyle Barışır mı? Antropolojik Yaklaşımların Arkeolojiye Katkısı Üzerine Düşünceler ......................................................................................................................................................................................................................................... 83

İçindekilerVI

Arkeoloji ve Devlet Politikaları

Elif KOPARALTürkiye Arkeolojisinde İktidar, Mikro-İktidar ve Biyo-İktidar Odakları ................................................................................................... 95

N. Pınar ÖZGÜNERTürkiye Arkeolojisinde Problemler ve Farklı Kimliklerin Oluşumu: Kazı Sonuçları Toplantısı Yayınlarının İncelenmesi ................................................................................................................................................... 105

Tevfik Emre ŞERİFOĞLU – Bengi Başak SELVİDoğu Anadolu Arkeolojisi ve Çözüm Önerileri ................................................................................................................................................................ 121

Kültür ve Turizm Bakanlığının Son Dönemdeki Turizm Politikaları

Hüseyin CEVİZOĞLUDeğişen Kültürel Miras - Turizm Politikaları Sonrasında Didyma Kazıları ........................................................................................ 131

S. Gökhan TİRYAKİArkeolojik Kültürel Miras Araştırmaları’nda Bilgi-Belge Merkezlerine Duyulan İhtiyaç Üzerine: Ksanthos Deneyimi (1950/51-2012) ......................................................................................................................................................................................... 139

Kenan YURTTAGÜLTürkiye’de Değişen Arkeoloji ............................................................................................................................................................................................................. 147

Arkeoloji Yayıncılığı ve Basında Arkeoloji

Onur BÜTÜNSöyleşi Notları: Türkiye’de Arkeoloji Yayıncılığı ve Geleceği .............................................................................................................................. 155

Berkay DİNÇERBasında Arkeoloji: Geyik Muhabbeti Nereye Kadar? ................................................................................................................................................. 159

Arkeolojinin Toplumsallaşması

Rana ÖZBAL – Aysel ARSLANArkeolojik Araştırmaların Veri Paylaşımıyla Desteklenmesi .............................................................................................................................. 167

Veysel APAYDINToplum Arkeolojisi: Dünya ve Türkiye’deki Yeri, Önemi ve Problemleri ............................................................................................... 175

Arkeolojik Sorunlara Kuramsal Yaklaşımlar

Tuna ŞAREAntik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine ................................................... 191

Murat KARAKOÇTürkiye’de Prehistorik Arkeoloji’ye İlgisizliğin Sonucu: Paleolitik Çağ’da Ege Bölgesi ............................................................ 197

Atilla BATMAZConcept of a Culture: An Examination of the Urartian Identity ................................................................................................................... 209

Başlarken

Kuramsal arkeoloji, Türkiye’de çalışan birçok arkeolog tarafından arkeoloji eğitiminin, arkeolojik bilgi üretiminin ve arazi pratiğinin en önemli eksiği, en az üzerinde durulmuş alanı olarak tarif edilir. Türkiye’de, nesne betimlemeleri, kataloglamalar ve göreli tarihlen-dirme dışındaki soru ve sorunlara yönelen arkeolojik çalışmaların hem nitelik hem de nice-lik açısından yetersiz olduğu çokça dile getirilmektedir. Arkeolojik bulgu ve buluntulara soru yöneltme, neden ve nasıllarla, süreçlerle, dönüşümlerle, teknolojik, toplumsal ve eko-nomik olanla ilgilenme, modeller oluşturma, hipotezleri test etme, insanlık tarihine dair büyük soruların peşinde koşma gibi uğraşlar hep yapılmak istendiği söylenen, ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen amaçlar olarak kalır. Oysa ki, diğer tüm bilim dallarında olduğu gibi, arkeolojide de alt alta bilgileri sıralayarak anlamlı bir bütün, bir model, bir açıklama, bir hikâye ortaya çıkamaz. Eğer Darwin, Beagle adlı gemiyle dünyayı gezerken topladığı hayvanları, bitkileri, aldığı notları bir kataloğa dönüştürmekle yetinseydi, “bilim yapma”nın o noktada sona erdiğine inansaydı, tüm canlı yaşamının değişim ve dönüşümünü açıklayan evrim kuramını asla oluşturamazdı. Bu örnekten yola çıkarak, şu soruyu yöneltebiliriz: Biz arkeologlar, olgu ve süreçleri açıklamayı denemezsek, insanlığın milyonlarca yıllık serüve-nini aydınlattığımızı iddia edebilir miyiz? Böyle bir arkeoloji bilimi yapmayı toplum nezdin-de gerekçelendirebilir miyiz?

Çoğu zaman göz ardı edilmesine rağmen hangi arkeolojik yaklaşımı benimsersek benimse-yelim, bulduğumuz binalara, seramiklere, taş aletlere, ağırşaklara ismini, işlevini ve anlamı-nı veren kuramsal düşüncedir. Öte yandan kuram, kendisini eleştiren ve göz ardı edenlerin iddia ettikleri gibi kazı veya yüzey araştırması yapmaktan, toz veya topraktan bağımsız boş ve anlaşılmaz laflar söyleme uğraşı değildir. Kuram, bütün verileri topladığımızda kendini bize apaçık edecek güzel bir fikir de değildir. Aksine, kuramsal düşünce, akılsal çıkarımlar, sorular, mantık dizgeleri, sezgiler, deneyimler, yaşantılar ve bilgileri içine alarak daha en başından arkeolojik nesneye bakışımızı etkileyen bir anlam verme ve açıklama etkinliğidir. Bu anlamda, kuramsız bir arkeolojinin varlığından bahsedemeyiz; ancak geçerliliğini kay-betmiş kuramların tahakkümündeki bir arkeolojiden bahsedebiliriz. Türkiye arkeolojisin-de tespit ettiğimiz ve aşmak istediğimiz sorunu işte böyle tarif edebiliriz. Bilgimizi nasıl, kimin için, hangi tarihsel, siyasi, ekonomik bağlamda ürettiğimiz üzerine fazla düşün-memiz, arkeolojinin temas ettiği her etkinlik alanını etkileyen bir sorun olarak karşımıza

BaşlarkenVIII

çıkar. Bu nedenlerden ötürü, arkeolojinin, David Clarke’ın 1970’lerde arkeoloji camiasına damgasını vuran ifadesiyle, masumiyetini kaybetmesinin vakti çoktan gelmiştir.

İşte bu düşüncelerle, Teorik Arkeoloji Grubu - Türkiye Fahri Dikkaya ve Çiler Çilingiroğlu tarafından kuramsal arkeolojiyi az sayıda insanın önemsediği ve konuştuğu “marjinal” bir alan olmaktan çıkarıp Tükiye arkeolojisinin bir parçası yapmak amacıyla İzmir'de kuruldu. Teorik Arkeoloji Grubu ismini İngiltere’de 1979 yılından bu yana yapılan Theoretical Archaeology Group (TAG) toplantılarına borçluyuz. TAG toplantılarının, İngiltere dışın-da ABD, İskandinavya ve Çek Cumhuriyeti gibi farklı ülkelerde yapılıyor olması, bize TAG Türkiye’yi kurma konusunda ilham verdi. Böylece buradaki toplantıların kendi içine kapanmadan, dünyada kuramsal arkeolojiyle ilgilenen arkeologlarla renkleneceği daha büyük bir ağ içinde yer alması mümkün olacaktı. İlk toplantının Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 9–10 Mayıs 2013 tarihinde yapılmasına karar verildi. Toplantının çağrı metni, bütün arkeoloji bölümlerine ve enstitülere gönderildi.

Toplantının ilk duyurusunun ardından, birçok meslektaşımız sürece bizzat dahil olarak olumlu ve olumsuz görüşlerini paylaştılar, toplantının organizasyon ekibine katıldılar ve daha toplantı başlamadan kurulan tagturkey google grubunda ilk toplantıyla ilgili önemli kararların alınmasına vesile oldular. Kendiliğinden gelişen diyalektik bir süreç içinde Teorik Arkeoloji Grubu – Türkiye’nin tarihi oluşmaya başladı diyebiliriz. İlk toplantının organizas-yonunda Fahri ve Çiler’in dışında, Elif Koparal, N. Pınar Özgüner ve Ahmet Uhri yer aldı. Bol katılımlı ve tartışmalı geçen bu ilk toplantıda Türkiye arkeolojisinde kuramsal arkeolojinin yeri, arkeoloji ve devlet politikaları, arkeoloji ve toplum ilişkisi, arkeoloji eğiti-mi ve sorunları, tarihsel bağlamında Türkiye arkeolojisi ve arkeolojik sorunlara kuramsal yaklaşımlar gibi önceden belirlenen ana temalar üzerine bildiriler sunuldu. Toplantının sonunda Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü eski yöneticisi Kenan Yurttagül’ün de katıldığı bir panel düzenlendi ve TAG Türkiye’nin ulusal komitesi seçimle belirlendi. Toplantıya maddi desteği Ege Üniversitesi Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanlığı sağladı. Bu vesileyle toplantı-nın tüm aşamalarındaki cesaretlendirici desteği için Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Arkeoloji Bölümü Başkanı Ersin Doğer’e özellikle teşekkür etmek isteriz.

Bildirilerin, bir yayın halini alması yaklaşık bir sene sürdü. Bunun nedeni, ilk aşamada bil-dirilerin kısa bir sürede herkese ulaşmasını sağlayacak şekilde internet üzerinden yayınlan-masının planlanmasıydı. Fakat katılımın azlığı ve ilk TAG toplantısı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen meslektaşların talebi üzerine, yaklaşık bir sene sonra bildirilerin basılı bir yayına dönüştürülmesi kararı tekrar ele alındı. Kitabın yayın çalışmaları yaklaşık dört ay sürdü ve çoğu arkeologun arazide olduğu bir zamanda başladı. Bu süreçte de bazı katılımcılar bildirilerini farklı mecralarda yayınladılar ya da yoğun geçen araştırma sezonu sebebiyle bu çalışmada yer almadılar.

Kitapta yer almayan metinlerden ikisi, TAG Türkiye toplantısının “Disipline Olmuş Bir Disiplin Olarak Arkeoloji” başlıklı açılış konuşmasını yapan Güneş Duru ile kapanış konuş-masını yapan Oğuz Erdur’un “Arkeolojinin Koşul ve Olasılıkları Üzerine, Yeniden” başlıklı bildirileridir. 2003 yılında Toplumsal Arkeoloji Platformu (TAP)’ı kuran Güneş Duru ve Oğuz Erdur’un bu bildirileri Toplumsal Arkeoloji Platformu - Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin?

Başlarken IX

kitabının Ege Yayınları tarafından 2013 senesinde yapılan ikinci baskısında yer almaktadır. Dolayısıyla, bu bildiriler TAP’tan TAG’a geçiş sürecini değerlendirmek için ve bu kitabı tamamlayan metinler olarak okunmalıdır.

Yayın hazırlanırken, TAG Türkiye toplantısı sırasında oluşturulan bildiri gruplarına sıkı sıkı bağlı kalmak yerine, bildirilerin mevcut hallerinin önerdiği bir sıralama oluşturduk. Ayrıca, metinler içerisinde bildiri sahiplerinin aynı kuramsal yaklaşımlar için kullandıkları art-süreçsel arkeoloji ya da post-processual arkeoloji gibi farklı terimleri, terminolojiyi bütün-leştirecek bir atölye çalışmasının, toplantı öncesinde ve sırasında tekrarlanan bir talep olmasından dolayı koruduk.

Kitaptaki yazıların tanıtımına geçmeden önce, kitabın yayın aşamasında emeği geçen ve kısa sürede çok yol almamızı sağlayan Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü yüksek lisans öğrencisi Ece Sezgin’e titiz ve özverili çalışması için şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Özgün Forta ve Sinan Ünlüsoy’a, önsöz metnine yönelik önerileri için teşekkür ederiz. Son olarak, kitabın basılması sürecinde bizden desteğini esirgemeyen Ahmet Boratav ve Hülya Tokmak’a teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz.

Belki de ilk TAG Türkiye toplantısını ve bu yayını bir kışkırtma olarak tanımlamak müm-kün. TAG-Türkiye, kuruluşundan bu ilk toplantının bildiri yayınına kadar, kuram ve arkeo-lojiden öte, Türkiye arkeolojisi üzerinde fikir birliğine vardığımız problemler kadar aynı görüşte olmadığımız meseleleri de açımlama çabasındadır. Bu çeşitliliğin daha yüksek sesli ve katılımcı bir arkeoloji ortamı oluşturabilmek için atılmış bir adım olarak değerlendiril-mesini ve devam etmesini umuyoruz.

Türkiye Arkeolojisinin Tarihsel Gelişiminin Günümüz Çalışmalarına EtkisiTürkiye’de ve dünyada arkeoloji tarihi üzerine yapılan çalışmaların önemli bir bölümü eski eserlerin koleksiyonerler tarafından veya ulus devletin doğuşu ile modern müzeler için toplandığı dönem ile arkeolojinin bilim dalı olarak gelişimi üzerine odaklanır. Arkeolojinin bir bilim olarak ortaya çıkışını inceleyen çalışmaların Türkiye’ye dair kısımlarında ise, Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında Avrupa ve özellikle Almanya’ya eğitim için gönderilen arkeolog, antropolog, dilbilimci ve sanat tarihçiler ile Nazi Almanya’sından kaçan akade-misyenlerin Türkiye arkeolojisine yaptıkları katkılar ile olumsuz bir anlamda aşırı Alman bulunan Türkiye arkeoloji pratiği eleştirilir.

İşte Belgin Aksoy’un Alman Ekolü’nü Türkiye arkeolojisinin yapay bir problemi olarak değerlendiren çalışması Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş dönemi ile Almanya’nın aynı dönem durumunu birlikte ele alıyor. Aksoy, arkeoloji bölümlerini kuran Alman kökenli bilim insanları ile o dönem Almanya’da eğitim alan araştırmacıların içerisinde bulundukları ideolojik ortamın ve iki toplumun sosyal bilimcilerinin ait olduğu sınıfsal farklılıkların altı-nı çiziyor. Türkiye arkeolojisinde sürekli eleştirilen Alman Ekolü genellemesinden sıyrıla-rak, esas eleştirilmesi gerekenin Alman Ekolü’nün kısıtlı bir biçimde Türkiyelileştirilmesi olduğunu ortaya koyuyor.

BaşlarkenX

Çiler Çilingiroğlu bildirisinde Almanya ve İngiltere’deki kültür tarihçiliğinin tarihsel gelişi-mini karşılaştırarak, Türkiye’de kültür tarihçiliği yaklaşımına sıkı sıkıya bağlı arkeoloji yapma biçiminin yalnızca Alman arkeolojisinin etkisiyle açıklanamayacağını, Türkiye’deki akademik camianın kendi uygulama ve gelenek oluşturma süreçlerinin bu durumun oluş-masında daha etkin olduğunu anlatıyor. Dolayısıyla, Türkiye arkeolojisinin sorunlarını dışı-mızdaki faktörlere devretmek yerine, içimizdeki sorunlara refleksif yaklaşmanın daha etkin bir çözüm yolu olacağını belirtiyor.

Kenan Eren, İyonya’nın Yunan mucizesinin itici gücü olduğunu düşünen 20. yy başındaki bilim anlayışının Türkiye’deki Klasik Arkeoloji çalışmalarındaki etkilerini ortaya koyuyor. Bu anlayışın sonucu olarak Türkiye arkeoloji literatüründe İyon kentlerinin tarihsel öneminin abartıldığı ilk evre ile İyonya’nın Anadolulaştırıldığı ikinci evreyi tanımlıyor. Modern sınırların yaratılan hayali geçmişe yansıtılmasının bilimsel pratiğe etkisini üzerin-de daha fazla tartışılması gereken bir olgu olarak okuyuculara sunuyor.

Arkeoloji Eğitimi

Arkeoloji eğitimi üzerine de ateşli tartışmaların ve önerilerin yer aldığı TAG Türkiye buluş-masında, Erkan Fidan Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından hazır-lanan ve üniversite kampüsünde yer alan plankare sistemine dayalı “Arkeoloji Kazı Uygulama Alanı”nı tanıtıyor. Bu alan, Türkiye’de bir kazıya katılmadan mezun olan, dolayı-sıyla kazı sistemini sadece kâğıt üzerinde tanıyan öğrenciler için bir alternatif yaratıyor.

Bartu Dinç ise arkeoloji lisans eğitim deneyimi üzerinden, üniversitelerde oluşan akade-mik kendileşmeyi irdeliyor, arkeolojinin kendi anabilim dalları arasında bütünleşememe-sinden kaynaklanan problemlerin lisans eğitimi müfredatına yansıdığını, ezbere dayalı bir eğitim sistemi ile neden ve ne için arkeoloji yapılıyor gibi çok temel sorulara cevap verme-nin olanaksızlığını vurguluyor.

Kuramsal Yaklaşımlar ve Arkeolojinin Diğer Disiplinlerle Etkileşimi

Mehmet Kaya Yaylalı arkeolojinin üretmiş olduğu bilginin paylaşılması ve bu paylaşılan bilginin anlaşılırlığının kuramsal çerçeveye yönelik tartışmaların odak noktasında olması gerektiğinden yola çıkarak, disiplinin yaygın olarak kullandığı kuramsal yaklaşımları değer-lendiriyor. Bu yaklaşımlar sonucunda üretilen arkeolojik bilginin doğru veya yanlış şeklinde sınıflandırılması yerine, ilkesellik prensibi üzerinden arkeolojik verinin değerlendirilmesini öneriyor.

Öte yandan, M. Nezih Aytaçlar, arkeoloji ve sosyal bilimlerin multidisipliner çalışmalarına odaklandığı bildirisinde, bu tip çalışmaların eksikliğini arkeolojinin kendi bilim-öncesinde yeralan koleksiyonerlik, sanat tarihçiliği ve ideolojik tarih yazımcılığıyla bağlarını tam ola-rak koparamamış olmasına bağlıyor. Aytaçlar, arkeologların kendi araştırmalarını sosyal bilimlerin çalışmalarına entegre etmeleri için gereken bilgi seviyesine ulaşmalarının zorlu-ğundan yola çıkarak, bu disiplinlerle ortak çalışmalar geliştirmelerini öneriyor.

Başlarken XI

Emilio Rodríguez-Álvarez ise arkeolojiye kuramsal yaklaşımların her daim tartışma oda-ğında olan Vere Gordon Childe’ın akademik eserlerinin odak noktasını oluşturan kültür, bilgi ve gerçeklik üzerinde duruyor. Günümüz arkeolojisinin, maddi kültür kalıntılarını yorumlamak için kullandığı kuramların epistemolojik analizini yapmasını sağlayacak felsefi bir bakış açısından uzak olduğunu ve Childe’in temellerini attığı arkeoloji yaklaşımının bu eksiklikleri gidermek için değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Türkiye’de gerçekleştirilen arkeolojik faaliyetlerin diğer disiplinler ile işbirliği ve ilişkisine dair sunumlar içerisinde, Banu Doğan, Batı’nın antropoloji anlayışı ve arkeoloji ile kurduğu yakınlığın Türkiye’de arkeoloji disiplini ile ilişkisinin kurulamamış olmasını irdeliyor. Arkeolojiyle antropolojinin neredeyse tek temas noktasının kazılarda çıkan iskeletlerin incelenmesinde işbirliği yapılan fiziksel antropoloji disiplini olduğunu vurgulayan Doğan, sosyal ve kültürel antropoloji disiplinlerinin ise Türkiye arkeolojisiyle bir araya gelemeyişi-ne haklı bir eleştiri getiriyor. Sonuç olarak yapısalcı yaklaşımın tarihöncesi arkeolojisinde din kavramının çalışılmasına olası katkılarını işaret ediyor.

Arkeoloji ve Devlet Politikaları

TAG Türkiye forumunda belki üzerinde en çok tartışılan konulardan birisi de arkeoloji ile devlet arasındaki etkileşimdi. Bu bağlamda, Elif Koparal arkeolojik araştırmalar ve arkeo-loji eğitiminin devletin çizdiği sınırlar çerçevesinde yapıldığının unutulmaması gerektiğini vurguluyor. Arkeolojinin kendi içerisindeki iktidar odaklarının farklı şekillerde gerçekleşen ötekileştirme gibi problemlere sessiz kaldığını ve iktidar odakları ile hiyerarşik oluşumlar-la yüzleşmeden ve olasılıkla bu düzeni yıkıp yeniden inşa etmeden arkeolojinin ne makro iktidar kaynaklı sorunlarını çözebileceğini ne de olumlu anlamda bir toplumsal dönüşümde etkin bir rol alabileceğini belirtiyor.

N. Pınar Özgüner ise son otuzaltı yıl boyunca gerçekleştirilen Kazı Sonuçları Toplantısı’nı (KST) yönetici durumundaki devlet ile yönetilenler olarak tanımladığı arkeoloji disiplini içerisindeki bireylerin bir araya geldiği politik bir alan olarak değerlendiriyor. KST raporla-rında, arkeolojik veriler dışında kalan yorumlardan yola çıkarak oldukça hiyerarşik bir yapı-lanmaya sahip arkeoloji camiası içerisindeki çok kısıtlı bir grubun disipline dair sorunlarını, eleştirilerini ve çözüm önerilerini dile getirdiğini tespit ediyor. Fakat bu eleştirilerin bir kıs-mının da kazı izinlerinin yenilenmesi veya ödeneklerin arttırılması gibi talepler için yer aldığını savunuyor.

Tevfik Emre Şerifoğlu ve Bengi Başak Selvi, Doğu Anadolu arkeolojisinin bugüne kadar dar bir çerçevede ilerlemesinin nedeninin nedeninin Türkiye’nin ulusal kültür ve Doğu politikalarında aranması gerektiğini belirtiyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nde olağanüstü halin kaldırılmasının arkeolojik kazılara etkisi, kazı izinlerindeki yerli-yabancı kazı izin oranı ve bu sayıların Akdeniz Bölgesi’nde yapılan çalışmalar ile karşılaştırılması sonucu bölgenin arkeolojik anlamdaki varlığının barış sürecine katkısı olabileceğini göz önüne alınması gerektiğinin altını çiziyor ve Türkiye’de gerçekleştirilecek arkeolojik çalışmaların iyileştiril-mesi için önerilerde bulunuyor.

BaşlarkenXII

Kültür ve Turizm Bakanlığının Son Dönemdeki Kültür PolitikalarıHüseyin Cevizoğlu, arkeolojik kazılarda gerçekleştirilen koruma ve restorasyon faaliyetle-rinin bakanlık ve yerel yönetimler gibi arkeolojinin diğer paydaşları tarafından yeterli bulunmaması ve yasadışı yollardan yurtdışına çıkarılan eserlerin geri alınması sürecinde yaşanan politik krizlerin özellikle Alman araştırmacıların kazı izinleri üzerindeki etkisini değerlendiriyor. İdeolojik kararlar ile turizm baskılarının sonuçlarının temelde kültürel mirası zedelediğini belirtiyor.

Türkiye’de son dönemde özellikle yabancı kazı izinlerinin durdurulması ve yenilenmemesi-nin yanı sıra, bu izinlerin el değiştirmesi de TAG Türkiye toplantısının önemli tartışma konularından biriydi. Bu bağlamda, S. Gökhan Tiryaki yazısında kazı izinlerinin devir tes-liminde karşılaşılan eski verilerin paylaşımına ilişkin sorunları Ksanthos kazıları örneği üzerinden değerlendiriyor. Veri toplama ile toplanan verinin paylaşımı ve aktarımında ortak bir standart yakalanmasının gerekliliğini savunuyor.

Devlet-arkeoloji ilişkisinin farklı yönleri ile irdelendiği toplantının belki de bir eksiği, arke-olojiyi yöneten kişiler vasfına sahip Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda günümüzde görev alan kişilerin aynı oranda temsil edilememesi ve tartışmalara katılamaması olarak görülebilir. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü de yapmış olan Kenan Yurttagül kapanış panelindeki tartışmaları kısaca özetleyen metninde, arkeolojinin devlet tarafından yöneti-mi sırasında çıkabilecek problemlerden bahsediyor. Genel Müdürlüğün Bakanlık nezninde yaşadığı sıkıntılara değinen Yurttagül, diğer kamu kuruluşlarının kültürel mirasa verdiği zararla mücadele etmek zorunda olan bu kurumun sorumluğunun ağır olduğunu, arkeolog-ların bu güçlükleri tanıması gerektiğini ifade ediyor.

Arkeoloji Yayıncılığı ve Basında ArkeolojiTürkiye’de arkeoloji yayıncılığının özetleyen Onur Bütün, özel bir strateji gerektiren kuramsal arkeoloji yayıncılığının kısıtlı olduğunu, arkeologlar ve arkeoloji yayıncıları ile yapılmış mülakatlardan yola çıkarak betimsel bir arkeoloji anlayışının, kuramsal çerçeve-den yoksun olacağı sonucuna varıyor.

Berkay Dinçer ise gazetlerde çıkan arkeoloji ile ilgili haberlerin belli kriterle değerlendire-rek, “gün ışığına çıkarılan”, “çok önemli” ve “ayağa kaldırılan” eserleri anlatan, klişelerle dolu habercilik anlayışını ortaya koyuyor. Basın ile arkeoloji arasındaki ilişkinin, araştırma-cıların bilimsel yayın süreçlerini tamamladıktan sonra basın kuruluşları ile birlikte çalışa-rak kurgulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Arkeolojinin ToplumsallaşmasıRana Özbal ve Aysel Arslan’ın, Türkiye ve dünyadan, etkin ve başarılı dijital arşiv projele-rinden örnekler veren çalışması, müze, arşiv ve kazı çıkışlı tarih, sanat tarihi, mimarlık tari-hi ve arkeoloji branşlarında her gün artan bilginin dijital ortamda yayınlanarak geniş kitle-lerle paylaşılması üzerinde duruyor. Bu paylaşımın kültürel mirasın korunması, bilgi top-lanması ve dijital kütüphanelerin oluşturulması, verilerin doğruluğunun kontrol edilmesi gibi katkıları üzerine odaklanıyor ve olası dijitalleştirme projeleri için bir çağrı yapıyor.

Başlarken XIII

Veysel Apaydın, Avrupa’da son yıllarda gelişmekte olan “Toplum Arkeolojisi” kavramını ve toplum arkeolojisine yönelik farklı yaklaşımları tanımlıyor. Merkeziyetçi ve tek tip eğitim sisteminin kültürel miras kavramı ve çağdaş müzecilik anlayışı üzerindeki etkilerini, katı-lımcılığın dışlandığı arkeolojik projelerin yerel toplum ve arkeologlar arasındaki uçurumu giderek derinleştirdiğini ve toplumun bazı araştırmacılar için yerel işgücünden öte bir anlam ifade etmediğinin altını çiziyor. Arkeolog ve toplum arasındaki özne ve nesne ilişki-sini sarsacak, dolayısıyla, eşit bir platformda herkesin düşüncelerini özgürce tartışabileceği bir modelin geliştirilmesi gerektiğini tartışıyor.

Türkiye’de Arkeolojik Araştırmalar Üzerine Yorumlar

Her ne kadar toplantının odak noktası belli bir arkeolojik dönem ve bölge olmasa da, arke-olojik sorunların tartışıldığı bir oturum düzenlenmişti. Bu bölümde, arkeolojik sorunlara kuramsal yaklaşımlar içeren bildirilere yer veriyoruz.

Tuna Şare Antik Anadolu Sanatının etnik kategoriler ve Batı-Doğu Arasında sıkışmışlı ğını iki örnek üzerinden değerlendirerek; geleneksel yaklaşımın etiketlerle oluşturduğu böl geler ve stillerin Batı Anadolu Sanatı’nın çeşitliliğini ve geçişkenliğini yansıtmadığını belir tiyor. Bu bakış açısının, söz konusu nesnelerin ve anıtların çeşitli diğer özelliklerini soruşturmak ve anlamak için bir engel teşkil ettiğini gösteriyor.

Murat Karakoç, Türkiye’de tek Homo erectus fosil insan kalıntısını veren Ege Bölgesi’nde Paleolitik Çağ’a yönelik araştırmaların eksikliğinin yanı sıra bu alanda elde edilen buluntu-ların neredeyse tamamının, bölgede kendi alan araştırmalarını gerçekleştiren jeolog, coğ-rafyacı veya antropologlar tarafından saptandığını belirterek, Paleolitik Çağ’ı anlamaya yönelik sistematik araştırmalar planlanması gerektiğinin altını çiziyor.

Atilla Batmaz ise Urartu kimliği üzerine yaptığı değerlendirmede, bu kimliğin organik bir şekilde gelişirken hem Yakın Doğu’nun kültürel geçmişinden beslendiğini hem de kendine has özellikler taşıdığını belirtiyor. Özünde çok katmanlı bir kültürel yapıya sahip olmakla birlikte, idari anlamda bir arada duran bu yapının hem bölgesel bir hâkimiyet kurduğunu hem de farklı coğrafyaları etkilediğini belirterek, bu yapının bileşenlerinin daha küçük ölçeklerde incelenmesinin Urartu algısını zenginleştireceğini belirtiyor.

Çiler Çilingiroğlu ve N. Pınar Özgüner

Eylül 2014, İzmir ve İstanbul

Yazarlar Hakkında

Belgin Aksoy

İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji öğreniminin ardından Berlin Freie Universitaet’te Ön Asya Arkeolojisi ve Coğrafya branşlarında öğrenim gördü ve doktora çalışmasını Freie Universitaet’te tamamladı. Halen Uludağ Üniversitesi’nde Sanat Tarihi Bölümü öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır ve araştırma önceliklerini Erken Tunç Çağı, tarım ve demografi konuları oluşturmaktadır.

Veysel Apaydın

Veysel Apaydın lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi’nde aldıktan sonra, yüksek lisansını University College London’da Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Arkeolojisi bölümünde tamamlamıştır. Takip eden yıllarda Londra Müzesi ve Londra’nın çeşitli arkeoloji ünitelerinde çalışmalarına devam ettikten sonra, “Toplum Arkeolojisi” ve “Kültürel Miras” alanlarındaki çalışmalarını ve doktora araştırmalarını halen University College London’da sürdürmektedir.

Aysel Arslan

2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nü bitirmiştir. Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde prehistorya alanında yüksek lisans yapmaktadır. Yüksek lisans konusu Anadolu’da Neolitik ve Kalkolitik Dönemlerde toplumsal cinsiyettir.

Nezih Aytaçlar

Klasik arkeoloji lisans ve doktora çalışmalarını halen öğretim üyesi olduğu Ege Üniversite-si’nde tamamladı. Ağırlıklı olarak ilgilendiği konular İonia’nın Erken Demir Çağı ve Arkaik Dönem kültürleridir. Klazomenai kazılarında görev aldı ve Milas-TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) kazılarında bilimsel danışmanlık görevini üstlendi.

Atilla Batmaz

Atilla Batmaz 1978 İzmir doğumludur. Ağırlıklı olarak Urartu Kültürü, Doğu Anadolu ve Antik Yakın Doğu’nun Demir Çağlarını çalışan yazar, 2011 yılında “Urartu Kültürü’nü Oluşturan Temel Öğeler” isimli doktora çalışmasını tamamlamıştır. Ekim 2013-Nisan 2014

Yazarlar HakkındaXVI

tarihlerinde Avustralya, Melbourne Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmasını tamamlayan Batmaz, 2000 yılından bu yana Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nde görev yapmaktadır.

Onur Bütün

1967 İzmit doğumlu Onur Bütün, lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü’nde tamamladı. İthaki, Telos ve Yordam Kitap’ta editörlük ve düzeltmenlik görevlerinde bulundu. Arkeoloji-antropoloji ve bilim kitapları üzerine çalıştı. Özgür Üniversite’de A. Gramsci, Marksizm Araştırmaları Atölyelerinde K. Marx-Kapital ve Hegel üzerine sunumlar yaptı. Günlük gazetelerde kitap tanıtımları, dergilerde araştırma yazıları yazdı. KESK’e bağlı Eğitim-Sen’de yöneticilik yaptı. 1975-1980 yılları arasında Türkiye’de örgütlenen maden işçilerinin (Yeraltı Maden-İş Sendikası) tarihi ve Soma Katliamı üzerine bir kitap çalışmasına devam ediyor.

Hüseyin Cevizoğlu

Lisans ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi, doktora eğitimini Ege Üniversitesi’nde tamamlayan araştırmacı öğrencilik yıllarından itibaren Anadolu’nun Batı sahillerindeki bir çok arkeolojik kazının üyesi olmuştur. İlgi alanı, özellikle Arkaik dönem İonia arkeolojisidir. Alman Hükümeti’nin sağlamış olduğu burs imkânları ile birçok defa Almanya’da eğitim ve araştırma faaliyetinde bulunmuştur. İngilizce ve Almanca bilmektedir. Klazomenai ve sonrasında Didyma Kazıları’nın yardımcı kazı başkanı olarak araştırmalarına devam etmektedir.

Çiler Çilingiroğlu

Bilkent, UC Berkeley, İstanbul ve Tübingen Üniversiteleri’nde arkeoloji, sanat tarihi, Yakın-doğu çalışmaları, antropoloji ve prehistorya dallarında öğrenim görmüştür. Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü öğretim üyesidir. İlgi ve uzmanlık alanları arasında Ege prehistoryası, Güneybatı Asya’da neolitikleşme, çanak çömlek teknolojisi, sosyal eşitsizliğin tarihi, deniz arkeolojisi, tarih felsefesi, arkeolojide etik ve kuramsal arkeoloji sayılabilir.

Bartu Dinç

İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim dalı mezunudur. Halen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde yüksek lisans yapmaktadır. Bademağacı, Hacılar Büyük Höyük, Boğazköy (Hattuşa) ve İzmir İli, Urla ve Seferihisar İlçeleri Arkeolojik Yüzey Araştırması Projeleri’nde çalışmıştır.

Berkay Dinçer

Berkay Dinçer, esas ilgi alanı Paleolitik Çağ arkeolojisi olan bir arkeologdur. Arkeolojiden mezun olup işsiz kaldığı dönemlerde, 2002-2004 yıllarında, haftalık bir dergide gazetecilik yapmıştır. Şu an İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisi ve araştırma görevlisidir.

Yazarlar Hakkında XVII

İ. Banu Doğan

Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi’nde çalışmakta, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda doktora çalışmasını sürdürmektedir.

Kenan Eren

İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nde lisans, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Kuramı programında yüksek lisans ve Paris 1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde doktorasını tamamlamıştır. 2011 yılından itibaren MSGSÜ Arkeoloji Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. olarak çalışmaktadır. “Batı Anadolu’nun Arkaik Dönemi” ve “Eski Yunan’da kent (polis) algısı ve kült aktivitelerinin kent coğrafyası ile ilişkisi” başlıca araştırma alanlarıdır.

Erkan Fidan

İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’ndan 2002 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde 2005 yılında bitirdiği yüksek lisans öğreniminin ardından, 2011 yılında Prof. Dr. Turan Efe danışmanlığında ‘’Küllüoba İlk Tunç Çağı Mimarisinin Batı Anadolu ve Ege Dünyası İçindeki Yeri’’ başlıklı doktora tezini hazırladı. 2006-2011 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 2011 yılından itibaren Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır.

Murat Karakoç

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden 2008 yılında mezun olan Murat Karakoç, 2013 senesinde Ankara Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.

Elif Koparal

Arkeoloji eğitimini Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü ve ODTÜ Yerleşim Arkeolojisi Bölümü’nde tamamladı. Ephesos, Kinet Höyük ve Klazomenai kazılarında çalıştı. Halen Klazomenai kazısı ve  Urla ve Seferihisar yüzey araştırması projesinde çalışmaktadır. Çorum Hitit Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 

Rana Özbal

2010 senesinden beri Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim üyesidir. Hatay’da Tell Kurdu yerleşiminin MÖ beşinci ve altıncı binyıl tabakalarını ve Bursa Barcın Höyük yerleşiminin yedinci binyıl tabakalarının kazı, analiz ve yorumunu ele alan araştırma projelerinde yer almıştır.

N. Pınar Özgüner

Boston Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde Türkiye’de arkeolojinin tarihi ve devlet ile ilişkisini inceleyen doktora çalışmasını tamamlamak üzere olan Pınar, lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünde, yüksek lisans eğitimini ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yerleşim Arkeolojisi programında tamamlamıştır. Yüksek lisans ve

Yazarlar HakkındaXVIII

doktora eğitimi boyunca çeşitli kazı ve yüzey araştırması projelerinde görev almıştır. Son dönemdeki ilgi alanları; arkeolojinin tarihsel gelişimi, devlet ve kültür politikaları ile coğrafi bilgi sistemlerinin arkeoloji ve sosyal bilimler içindeki uygulama alanlarıdır.

Emilio Rodríguez-Álvarez

Santiago de Compostela Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra, doktora çalışmalarına Arizona Üniversitesi’nde devam etmektedir. Devam eden doktora tez çalışması için American School of Classical Studies in Athens üyeliği sayesinde Atina’ya taşınmıştır. Son dönemde Doğu Akdeniz’de devam ettiği çalışmalarının merkezinde Yunanistan arkeolojisi vardır. Galiçya (Kuzeybatı İspanya), Balear Adaları, Portekiz, Peru ve Girit gibi dünyanın farklı yerlerinde arkeolojik araştırma projelerine katılmıştır. Şu an yürüttüğü araştırmalar Arkaik Dönem Yunan seramiğine davranışsal bir perspektif ile ele almakta, teknoloji ve işlev özelliklerinden yola çıkarak yeni bir tipolojik sınıflandırmanın oluşturulmasını hedeflemektedir.

Bengi Başak Selvi

İstanbul Üniversitesi Antropoloji ve Arkeoloji Bölümleri’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Halen İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. 2011 yılından beri Bitlis Eren Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır. Nahçıvan Ovçular Tepesi kazılarında görev almış, ayrıca Mersin Aşağı Göksu Arkeolojik Kurtarma Yüzey Araştırması Projesi’nde çalışmaya devam etmektedir.

Tuna Şare

Tuna Şare doktorasını Rutgers Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde 2010’da tamamlamıştır. Klasik Yunan ve Batı Anadolu Arkeolojisi ve Sanatı, Müzecilik ve Genel Batı Sanatı üzerine uzmanlaşan Dr. Şare’nin doktora tez başlığı ‘M.Ö. Yedinci Yüzyıldan Dördüncü Yüzyıla Batı Anadolu Sanatı’nda Kıyafet ve Kimlik’tir. Antik Anadolu Sanatı’nın hibrid yapısı, Antik Çağ ikonografisi ve sosyal kimlik ile ilgili birçok yayını olan Şare, ilk TAG bildirisini 2011 yılında California Üniversitesi, Berkeley’de düzenlenen TAG-USA Konferansı’nda sunmuştur.

Tevfik Emre Şerifoğlu

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Cambridge Üniversitesi Eski Yakındoğu Arkeolojisi (Asuroloji) Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yapmıştır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde görev yapmış olup 2011 yılından beri Bitlis Eren Üniversitesi Arkeoloji Bölüm başkanlığını yürütmektedir. Hatay Kinet Höyük kazılarında görev almış, Mersin Kilise Tepe kazılarını ve Kastamonu Cide yüzey araştırmasını eşbaşkan olarak yürütmüştür. Halen Mersin Aşağı  Göksu Arkeolojik Kurtarma Yüzey Araştırması Projesi’ni başkan, Yozgat Çadır Höyük kazıla-rıyla Irak Sirvan (Yukarı Diyala) yüzey araştırması projesini eşbaşkan olarak sürdürmek-tedir.

S. Gökhan Tiryaki

2000-2006 yılları arasında çeşitli kazı ve yüzey araştırmalarında; 2006-2008’de Türkiye Ekonomik ve  Toplumsal Tarih Vakfı’nda geçici işçi olarak çalıştı. 2010 yılında doktorasını

Yazarlar Hakkında XIX

Yeni Hitit (Maraş) mezar stellerinin stilistik ve ikonografik gelişimleri üzerine hazırladı.  2011’de Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’ne öğretim üyesi (yar. doç.) olarak atandı. Birinci binyıl Anadolu, Mezopotamya ve Doğu Akdeniz sanat merkezleri üzerine çalışıyor. Kahramanmaraş Elbistan/Karahöyük Kazısı ile Antalya Kültürel Miras Araştırmacıları Derneği üyesidir. Türkiye’de Eski Çağ bilimlerinin kültür-politiği, müzecilik, kent müzeleri, göstergebilim ve sosyal arkeoloji diğer mesleki ilgi alanlarını oluşturur.

Mehmet Kaya Yaylalı

Mehmet Kaya Yaylalı 2000 yılında Hacettepe Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü’nde eğitimine başladı. 2004 yılında aynı fakülteden lisans derecesiyle mezun oldu. 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji Ana Bilim Dalı ve Avusturya Klagenfurt Üniversitesi Tarih Bölümü’ndeki öğrenimini kapsayan yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2002-2006 yılları arasında kesintisiz olarak İzmir Bölgesi Kazı ve Araştırma Projesi (IRERP) kapsamındaki Panaztepe kazılarına katıldı. 2006 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde çalışmaktadır. Kuramsal arkeoloji, müzecilik, kültür varlıkları mevzuatı ile kültürel miras ve alan yönetimi akademik ilgi alanlarıdır. İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Kenan Yurttagül

24.06.1950 Antakya doğumludur. 1974 yılında A.Ü. D.T.C.F. Arkeoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. 1984-1989 yıllarında Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde arkeolog ve yönetici görevlerinde bulunmuş ve 1992-2000 yıllarında İngiltere-Oxford’da konservasyon eğitimi almıştır. 1989-1990’da Kazakistan-Almatı Büyükelçiliği’nde kültür müşavirliği görevinde bulunan yazar, 2004 senesinde Kültür Bakanlığı’ndan emekli olmuştur.

1. Teorik Arkeoloji Grubu – Türkiye Toplantısı Bildirileri, TAG - Türkiye 1 (2014) 191–196

Antik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine

Tuna ŞARE*

ÖZETBu bildiride, iki örnek inceleme üzerinden yola çıkılarak, antik Batı Anadolu arkeolojik eserlerini Batı ve Doğu’nun etnik kimlikleri, stilleri ve ikonografileri arasına sıkışmış üretimler olarak yansıtan geleneksel yaklaşım incelenmiştir. Geleneksel arkeolojik ya da sanat tarihsel yaklaşım eserin ‘kökenini’ bulma ve bu kökeni ‘Doğu Yunan’, ‘Frig’ ya da ‘Greko-Pers’ gibi genel etnik kategorilerle sınıflandırmaya çalışmakla o kadar meş-gul olmuştur ki, bazen eserin anlamı, kullanım amacı gibi tarihi çok daha aydınlatıcı detaylar es geçilmiştir. Şüphesiz bu etnik kategoriler antik Batı Anadolu materyal kül-türünü nasıl çalışacağımıza ve nasıl yorumlayacağımıza etki eder. Örnek incelemelerin de açıkça ortaya koyacağı gibi, geleneksel yaklaşımın etiketlerle tasniflediği bölgeler ve stiller Batı Anadolu sanatının çeşitliliğini ve geçişkenliğini yansıtmaz ve söz konusu nesnelerin ve anıtların çeşitli diğer özelliklerini soruşturmak ve anlamak için bir engel teşkil edebilir.

Anahtar kelimeler: Batı Anadolu sanatı, Elmalı Bayındır Tümülüsü, stil analizi, kimlik inşası, Greko–Pers stili, Perikle Heroonu

19. yüzyıldan beri antik Batı Anadolu sanatına olan yaklaşımlar üsluba ve tipolojiye dayalı etnik ya da bölgesel sınıflandırmalar çerçevesinde gelişmiş, bu bağlamda Hitit Sanatı, Frig Sanatı ve İyon Sanatı gibi kategoriler oluşmuştur. M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun Pers politik hakimiyetine girmesinden sonra gelişen ve bu etnik ya da bölgesel kategorilerle tanımlanamayacak olan sanat ise, Doğu ve Batı’daki modellerden kopyalanmış lokal eserler olarak görülmüş ve Greko–Pers stili adı altında genel bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Antik eserlerin kökenini bulma ve etnik olarak tasnifleme ile fazlasıyla meşgul olan bu sanat tarihsel ve arkeolojik yaklaşımlar, dilbiliminde, kelime bileşenlerinin kökünü bulma kaygısının, kelimenin cümle içindeki anlamından daha ön planda tutulduğu etimolojik çalışmalara benzetilebilir.

* Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Terzioğlu Kampüsü, 17100 Çanakkale. E-posta: tunasare@gmail.com

Tuna Şare192

Son yıllarda bazı çalışmalarda da belirtildiği gibi (Gates 2002; Greaves 2007; Draycott 2010) Batı Anadolu sanatı ve arkeolojisini değerlendirmede, eserin Batı-Doğu ya da etnik bileşen-lerine göre sınıflandırılması eserin kendi Anadolu bağlamı içerisinde anlaşılması açısından problem oluşturur. Frig sanatı, İyon sanatı, Greko-Pers sanatı gibi kategoriler gerekli oldu-ğu kadar bazen de eseri tanımlarken ve çalışırken işe önyargı ile başlamamıza sebep olur. Bu bildiride de iki örnek inceleme üzerinden, Batı Anadolu’nun etnik kategoriler ve Doğu-Batı arasındaki sıkışmışlığına, Batı Anadolu’yu sadece stil ve motiflerin geçiş noktası, köp-rüsü olarak gören geleneksel bakış açısının sanat tarihsel anlamda getirdiği problemlere ve eserlerin kendi Anadolu bağlamı içerisinde değerlendirilmesinin önemine değinmek istiyo-rum. Bu bahsettiğim ‘Anadolu bağlamı’ yaklaşımı Cumhuriyet Dönemi sonrası başlayan ve günümüzde Türk klasik arkeoloji camiasında halen devam etmekte olan ‘Anadoluculuk’ yaklaşımından farklı olarak ki bunun üzerine Eren’in bu kitaptaki aydınlatıcı yazısı okuna-bilir, Anadolu’da köken arama kaygısından çok, eserin yapım ve kullanım amacını anlama ve tarihsel ve coğrafik ortamın sanattaki yansımasını değerlendirilmesi üzerinedir.

İlk örnek incelememiz, Antalya, Elmalı yakınlarında Bayındır D Tümülüsü kurtarma kazılarında, beraberinde birçok gömü hediyesi ile

birlikte bulunan ve muhtemelen M.Ö. 6. yüzyıl başlarında ait bir Anadolu başyapıtı, Antalya C olarak isimlendirilmiş fildişi heykel-ciktir (Şekil 1). Sol omzunda çıplak bir erkek çocuğu ve sağ yanın-da giyimli bir kız çocuğu ile ayakta duran giyimli bir kadını tasvir eden Antalya C, ortaya çıkarıldığı 1987 tarihinden beri birçok çalışmaya konu olmuştur (Dörtlük 1988; Özgen ve Özgen 1988; Akurgal 1992; Özgen ve Öztürk 1996; Roller 1999; Işık 2000; Boardman 2000; Börker-Klähn 2003; Şare 2010).

Bu çalışmaların çoğunda heykelciğin stilistik kökeni, tarihi, üretildiği atölye ve tasvir edilen kadının kimliği farklı kategorilerde tanımlanmıştır. Akurgal kadının kıyafetindeki ‘Anadolu kökenli’ detaylara dikkat çekerek, eseri M.Ö. 7. yüzyıl sonunda gittikçe İyonlaşan Neo-Hitit Sanatı’nın Anadolu’daki son örneklerinden biri olarak nitelendirmiştir. Işık (2000) ise Antalya C’nin Efes Artemis Tapınağı’nda ortaya çıkarılan fildişi heykelciklerle ben-zerliğinden yola çıkarak, eseri M.Ö. 6. yüzyıl başlarında, bir Efes atölyesinde üretilmiş bir ‘İyon’ eseri olarak tanımlamış ve bu bağlamda Leto ve çocukları Artemis ve Apollo’yu temsil ettiğini savunmuştur. Börker-Klähn (2003) da, Işık gibi, heykelciğin Leto ve çocuklarını temsil ettiğini önermiş, ancak eserin Nimrud fildi-şi heykelcikleri ile benzeşen stilistik özelliklerine dikkat çekerek, eseri M.Ö. 8. yüzyıl sonunda Likya’da üretilmiş Suriye-Fenike kökenli bir yapıt olarak nitelendirmiştir. Bir diğer çalışmada Roller (1999), eserin bulunduğu Elmalı’nın Kuzey Likya ve Güney Frigya sınırında bir kültürel geçiş noktası olduğuna vurgu

yapmış, heykelcikteki kadının kostümünün Frigya’ da bulunan Kybele tasvirlerine benzerli-ğine ve Antalya C ile birlikte bulunan gümüş sunak kaplarındaki Frig yazılarına dikkat

Şekil 1 Antalya C, Y. 17 cm.

Antalya Müzesi 2.21.87. Işık 2000, pl. 3.

Telif: Akdeniz Üniversitesi Likya Araştırmaları Merkezi.

Antik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine 193

çekerek, eseri Kybele ve çocuklarını tasvir eden bir Frig yapıtı olarak tanımlamıştır. Özgen ise (1996), Antalya C ile birlikte bulunan bu gümüş kapların, Uşak-Güre bölgesinde talan edilmiş Lidya mezarlarındaki Frig yazılı benzer sunak kapları ile paralelliğinden yola çıka-rak, Antalya C’yi bir Lidya ürünü olarak tanımlamıştır. Antalya C için belki de en çok etnik ayrıştırma içeren stilistik tanım Boardman’ın çalışmasında yer alır. Boardman (2000) Antalya C’yi M.Ö. 7. yüzyıl Anadolusu’nda giderek Lidyalılaşan İyon Sanatı’na çok da ben-zemeyen bir Frig eseri olarak değerlendirir.

Bütün bu köken bulma ve sınıflandırma çabası içerisinde, Antalya C’nin üslubu ve tipolojisi ön plana çıkmış, eserin üretildiği ve kullanıldığı bağlamı nasıl yansıttığına dair birçok özel-liği es geçilmiştir. Halbuki, eserin stil kökenini araştırmanın yanı sıra, eserin ortaya çıktığı toplumu anlamaya dair cevap aranabilecek birçok semantik soru vardır. Bu sorulardan bazı-ları aşağıdaki gibi sıralanabilir: Antalya C ne amaçla yapılmış, ne amaçla kullanılmıştır ve ne amaçla mezara konmuştur? Neden erkek çocuk çıplak ve annesinin omzunda betimle-nirken kız çocuğu giyimli ve annesinin yanı başında gösterilmiştir?

Daha önceki detaylı bir çalışmada da belirttiğim gibi (Şare 2010), Antalya C’deki annenin polos başlığının üstündeki dikdörtgen delik, eserin tek başına ayakta duran bir idol değil, bir objenin parçası olduğunu gösterir. Efes Artemis Tapınağı’ndan çıkarılan benzer heykel-ciklere bakılarak, aslında Antalya C’nin mezara konulmadan önce parçalara ayrılmış, ritüel amaçlı kullanılan bir örekenin ya da kabın sapı olabileceği anlaşılır. Eseri etnik sınıflandır-malardan bağımsız olarak değerlendirirsek, aslında Frigyalı Kybele ya da Yunanlı Leto değil, geleneksel kostümü içerisinde tasvir edilmiş ölümlü bir kült üyesi, bir anneyi temsil ettiğini öne sürebiliriz. Daha önceki çalışmalarda, Antalya C’ye tanrısal bir kimlik atfedilmesine yol açan en önemli özellik annenin giydiği, tanrısal bir atribüt olarak algılanan polos şapkası-dır. Ancak, detaylı ikonografik inceleme polos’un sadece tanrıların tasvirinde kullanılan bir şapka değil ölümlülerin, özellikle kült görevlisi rahip ve rahibelerin giydiği geleneksel Anadolu kıyafet modasının önemli bir parçası olduğunu gösterir (Şare 2014). Eğer Antalya C’nin bir tanrı değil de idealize edilmiş bir anne, bir kült görevlisi olduğunu kabul edersek, anne ve iki çocuğunun tasvir ediliş biçimleri, eseri üreten toplumun sosyal ve dinsel değer-leri ve toplumsal cinsiyet rolleri hakkında ipuçları verebilir. Bu bağlamda, en güzel kıyafet-lerinin içinde annesinin yanı başında ayakta tasvir edilmiş kız çocuğunun, annesinin din geleneğindeki rolünün devamlılığını sağlayacak genç bir kült üyesini yansıttığını düşünebi-liriz. Annesinin omuzunda at biner pozisyonda çıplak tasvir edilmiş erkek çocuğunun ise, gelecekte kendisine biçilen kahraman, savaşçı gibi eril rolleri yansıttığını öngörebiliriz. Dinsel törenlerde kullanılan bir objenin sapı olan Antalya C heykelciğindeki annenin ise belki de ritüel törenlerde benzer dini objeler tutan, dindar kız çocukları ve kahraman erkek çocukları yetiştiren idealize edilmiş bir anne, bir kült görevlisini yansıttığını önerebiliriz. Heykelciğin ibadete aracılık eden bir sap olarak işlevi, kült üyelerinin ya da rahibelerinin tanrı ve ibadet edenler arasındaki aracı rolü ile de paralellik gösterir. Kısaca, Antalya C’nin stili, ikonografisi ve yapım amacının sadece yapıldığı toplumun etnik kökenine değil, üretil-diği toplumun değerlerine ve beraberinde gömüldüğü kadının toplumsal kimliğine ve rolü-ne de ışık tuttuğu söylenebilir.

Yukarıda bahsettiğimiz geleneksel yaklaşım M.Ö. 6. yüzyıl sonunda Batı Anadolu’nun Pers politik hükmüne girmesinden sonraki döneme ait eserlerin değerlendirmesinde, ‘Frig’

Tuna Şare194

‘Lidya’ ya da ‘İyon’ gibi etnik kökeni vurgulayan stilistik kategorilerden vazgeçmiş, yerine eserleri Doğu (Pers), Batı (Yunan) ya da Doğu-Batı karışımı etkisinde olarak sınıflandırmıştır. Bu yaklaşıma en güzel örnek, bildirimin ikinci incelemesi, M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısına tarihleyebileceğimiz Limyra da bulunan Perikle Heroonu’dur (ese-rin detaylı incelemesi için, Şare 2013) (Şekil 2). Limyra Akropolü’nde yüksek bir podyumun üzerine tetrastyle ve amphiprostyle olarak inşa edilmiş bu anıt mezar, karyatidler, yan duvarları boyunca uzanan ve iki ayrı askeri geçit törenini tasvir eden kabartmalar ve çatısı üzerine yerleştirilmiş akroter-lerle süslenmiştir. Perikle Heroonu üzerine yapılan stilistik ve ikonografik çalışmalar, Pers (Akamenid) Dönemi’-ne ait Batı Anadolu’da ortaya çıkarılan birçok eser gibi, bu anıt mezarı Batı ve Doğu’nun kültürleri, sosyal kimlikleri, ikonografileri ve stilleri arasına sıkış-mış bir eser olarak ortaya çıkarır. Bu bağlamda bazı çalışmalar Perikle Heroonu’nu ve sahibi Perikle’yi Pers etkisi altında olarak tanımlarken diğer çalışmalar Klasik Dönem Yunanistan Atinası’na bir öykünme olarak değerlendirmiştir.

Limyra kazılarında Heroon’u gün ışığına çıkaran ve birçok yayını ile bilime tanıtan Borchhardt, anıtın batı duvarına ait askeri geçit kabartmasındaki kişi tasvirlerinden yola çıkarak, anıtın Limyra’nın yerel valisi Perikle’nin, Pers kralı III. Artaxerxes’e bağlılığını yan-sıttığını önermiştir (Borchhardt 1976; 1980; 1983; 1998; 1999; 2000). Borchhardt, kabart-manın tam ortasında tasvir edilmiş atlıyı, giydiği şapka ve ceketinden yola çıkarak kral III. Artaxerxes, geçitin başında ona yol açan zırhlı figürü ise Perikle olarak tanımlamıştır. Borchhardt ortadaki figürün giydiği sivri uçlu şapkayı, antik kaynaklarda sadece Pers kralı-nın giyebileceği bir şapka türü olduğu yazılan ‘orthetiara’ olarak sınıflandırmış, sırta atılmış uzun kollu ‘kandys’ adlı ceketin ise yine Pers kraliyet ailesi üyeleri tarafından sıklıkla giyilen bir kıyafet türü olduğunu önermiştir. Ancak, M.Ö. 5. yüzyıl Anadolu ikonografisine genel olarak baktığımızda, her iki kıyafetin Pers modasından Anadolu’ya yayıldığını ve belki de bir zenginlik göstergesi olarak, Anadolulu erkekler arasında sıkça giyildiğini görürüz (Şare 2013-2014). Bu bağlamda kabartmada geçit töreninin ortasında tasvir edilen atlı kişinin III. Artaxerxes değil de Perikle’nin kendisi olduğunu düşünebiliriz. Görüldüğü gibi, antik tasvir-leri anlamak için kıyafete bağlı (Pers kıyafeti-Yunan şapkası gibi) keskin sınıflandırmalar, modanın doğasında olan geçişkenlik ile ters düşmekte, yapılan tanımları etkilemektedir.

Şekil 2 Limyra Perikle Heroonu Modeli (Institut für Modelbau der Hochschule für angewandte

Kunst, Vienna, modeli yapan F. Hnizdo).

Antik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine 195

Borchhardt’ın ‘Dependenz Theorie’sine (Perikle’nin Pers kralına bağlılığı teorisi) karşı çıkan bazı çalışmalar ise, anıtın kabartmalarından değil de genel mimari özelliklerinden ve Perikle’nin isminden yola çıkarak, Heroon’u Yunan öykünmesi olarak değerlendirmiştir (Jacobs 1987; Stewart 1990; Ridgway 1997; Jenkins 2007). Bu bağlamda anıtın genel ölçü-leri, yüksek podyumu, ve karyatidleri, Atina Akropolisi’nde M.Ö. 5. yüzyılda, general Perikles döneminde inşa edilen, Erechtheion ve Athena Nike Tapınağı gibi eserlerin benzer özellikleri ile karşılaştırılmış ve Limyralı Perikle’nin isminin, ailesinin hayran olduğu Atinalı general Perikles’ e ithafen verildiği öne sürülmüştür (Keen 1998; Bryce 1980). Ancak, kendi bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde, anıtın mimari ve heykeltıraşlık özellikleri, Anadolu geleneğinin izlerini taşır. Örneğin yüksek podyumlu anıt mezarlar, en meşhur örnekleri Halikarnas Mozolesi ve Ksanthos Nereid Anıtı’ndan de bilindiği üzere, M.Ö. 4. yüzyıl Anadolu mimarisinde oldukça yaygındır. Limyra Heroonu’nun karyatidleri ise Atina’daki benzerlerinden farklı olarak dönemin Anadolu kostüm modasının en tipik özelliği olan uzun duvak giyerken betimlenmiştir. Perikle-Perikles isim benzerliği de çok birşey ifade etmeyebilir, sonuçta her benzer isimli karakter benzer ideolojilere sahip olmayabilir.

Peki, geçmişteki çalışmaların önerdiği gibi Perikle Heroon’u Doğu, Pers-yanlısı ya da Batı, Yunan-yanlısı bir propagandanın yansıması değilse, neyin yansımasıdır? Eserin yapıldığı dönemde Likya bölgesindeki politik ve sosyal olayların arkeolojide kalan izlerine genel ola-rak baktığımızda, Heroon mimarisinin ve süslemelerinin sadece Perikle-yanlısı bir propa-gandayı temsil ettiğini rahatlıkla anlayabiliriz. Likya bölgesinde bulunan çeşitli mezar yazıtlarından ve nümizmatik verilerden de anlaşıldığı üzere, Perikle sadece Limyra’yı yöne-ten bir vali olarak kalmamış Doğu ve İç Likya’yı hakimiyetine almış, Batı Likya’ya düzenle-diği askeri seferlerle de Pers hükmünden bağımsız, Likya’yı birleştirici bir kral gibi hareket etmiştir (Bryce 1983; Keen 1998). Bu bağlamda, Perikle’nin, karyatidlerle tapınaklaştırılan kendi mezar anıtının doğu ve batı duvarlarında, kraliyet kıyafetlerinin içinde askerleriyle birlikte, yaptığı seferlerle Likya’yı birleştirici bir kral gibi tasvir edildiğini düşünebiliriz.

Yukarıda değerlendirdiğimiz her iki örnekte de açıkça görüldüğü üzere, arkeolojide tasnif-leme ve tarihleme için gerekli görülen geleneksel yaklaşımlar, bazen eserleri sınıflandırıp etiketlerken, onların farklı yönlerini ve bağlamı içinde anlamlarını değerlendirmemize engel olur. Bu durumun günümüz toplumunu etnik ve dini kimliklerine ya da tercih ettiği kıyafetlerine göre sınıflandırıp keskin kalıplar içerisinde anlamaya çalışan bakış açısından çok da bir farkı yoktur. Sanat tarihi disiplininin kurucusu Winckelmann ile başlayan ve özellikle Antik Yunan sanatı için Sir William Beazley’ nin yaptığı çalışmalarla kemikleşip kurallaşan eseri üreteni tanımlama çabası, yerini eseri tüketeni anlamaya çalışma çabası ile yer değiştirmelidir. (Antik Yunan Sanatı için kullanılan geleneksel metot eleştirileri ve yeni yaklaşımlar için, Rasmussen ve Spivey 1991).

Tuna Şare196

KaynakçaAKURGAL, E. (1992) Zur Entstehung der ostgriechischen Klein- und Groß-plastik. Istanbuler Mitteilungen 42:

67–81.

BOARDMAN, J. (2000) Persia and the West: An Archaeological Investigation of the Genesis of Achaemenid Art. New York.

BORCHHARDT, J. (1976) Die Bauskulptur des Heroon von Limyra. Berlin.

BORCHHARDT, J. (1980) Zur Deutung lykischer Audienzszenen. H. Metzger (der.). Actes du Colloquesur La LycieAntique. Paris: 7–12.

BORCHHARDT, J. (1983) Die Dependenz des Königs von Sidon vom persichen Großkönig’. K. Bittel, R.M. Boehmer, H. Hauptmann (der.). Beiträge zur Altertumskunde Kleinasiens. Festschrift für K. Bittel. Mainz: 105–120.

BORCHHARDT, J. (1998) Gedanken zur lykischen Gesellschaftsstruktur unter persischer und attischer Herrschaft. G. Arsebük, M.J. Mellink, W. Schirmer (der.). Light on Top of the Black Hill: Studies Presented to Halet Çambel. Istanbul. 155–169.

BORCHHARDT, J. (1999) Limyra Zemuri Taslari: Likya Bolgesi’nde Limyra Antik Kenti’nin Gizemli Sularında Yapılan Arkeolojik Arastırmalar. Istanbul.

BORCHHARDT, J. (2000) Dynasten und Beamte in Lykien während der persischen und attischenHerrschaft. R. Dittman, B. Hrouda, U. Löw, P. Matthiae, R. Mayer- Opificius, S. Thürwächter (der.). Vario Delectat. Iran und der Westen. Gedenkschrift für Peter Calmeyer. Münster. 73–140.

BÖRKER-KÄHN, J. (2003) “Tumulus D von Bayındır bei Elmalı als historischer Spiegel.M. Giorgieri, M. Salvini, M.-C.Trémouille, and P. Vannicelli (der.). Licia e Lidia prima dell’ellenizzazione. Atti del convegno internazionale, Roma, 11–12 ottobre 1999, Rome. 69–105.

BRYCE, T. R. (1980) The other Perikles. Historia 29: 377–81.

DRAYCOTT, C. (2010) What does “being Graeco-Persian” mean? An introduction to the papers. M. Dalla Riva (der.). Rome 2008 – International Congress of Classical Archaeology. Meetings between Cultures in the Ancient Mediterranean (Bollettino di Archeologia On-line, Special Edition): session G.1: paper 1. 1–6. http://151.12.58.75/archeologia/bao_document/ articoli/1_Draycott_Introduction.pdf

DÖRTLÜK, K. (1988) Elmalı Bayındır Tümülüsleri Kurtarma Kazısı. 10. Kazı Sonuçları Toplantısı: 171–174.

GATES, J. E. (2002) The ethnicity name game: what lies behind “Graeco-Persian?” Ars Orientalis 32: 105–32.

GREAVES, A. (2007) Trans-Anatolia: examining Turkey as a bridge between East and West. Anatolian Studies 57: 1–15.

IŞIK, F. (2003) Die Statuetten von Tumulus D bei Elmalı—Elmalı Tümülüsü Yontucakları. Lykia Anadolu Akdeniz Kültürleri 5, 2000. Antalya.

JACOBS, B. (1987) Griechische und persische Elemente in der Grabkunst Lykiens zur Zeit der Achamenidenherrschaft. Göterborg.

JENKINS, I. (2007) Greek Architecture and its Sculpture. Cambridge.

KEEN, A. (1998) Dynastic Lycia: A Political History of the Lycians and Their Relationship with Foreign Powers. Leiden.

ÖZGEN, İ. ve ÖZGEN, E. (1988) Antalya Museum. Ankara.

ÖZGEN, I. ve ÖZTÜRK, J. (1996) The Lydian Treasure: Heritage Recovered. Istanbul.

RASMUSSEN, T. ve SPIVEY, N. (1991). Looking at Greek Vases. Cambridge.

RIDGWAY, B. S. (1997) Fourth Century Styles in Greek Sculpture. Wisconsin.

ROLLER, L. E. (1999) In Search of God the Mother: The Cult of Anatolian Cybele. Berkeley.

STEWART, A. F. (1990) Greek Sculpture: An Exploration. New Haven.

ŞARE, T. (2010) An Anatolian ivory figurine from Elmalı: cultural hybridization and a new Anatolian style. Hesperia 79: 53–78.

ŞARE, T. (2013) The sculpture of the Heroon of Perikle at Limyra: the making of a Lycian king. Anatolian Studies 63: 55–74.

ŞARE, T. (2014) Headdress Fashions and Their Social Significance in Ancient Western Anatolia: The Seventh Through Fourth Centuries BCE. Anatolia/Anadolu 40: 65–107.

STEWART, A. F. (1990) Greek Sculpture: An Exploration. New Haven.