+ All Categories
Home > Documents > ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması...

ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması...

Date post: 22-Feb-2020
Category:
Upload: others
View: 7 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
371
1 ISBN NO: 978-605-031-392-5
Transcript
Page 1: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

1

ISBN NO: 978-605-031-392-5

Page 2: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

2

ISBN NO: 978-605-031-392-5

Page 3: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

3

DAVET Değerli Katılımcılar, Sizleri Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi ve İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’müzün ev sahipliğinde, 25-28 Eylül 2019 tarihleri arasında İzmir’de gerçekleştirilecek olan “2.Uluslararası 4.Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi”ne (TATDEP) davet etmekten onur ve mutluluk duyuyoruz. “Bütünleşik Bakım” teması kapsamında gerçekleştireceğimiz kongremizle; bütünleşik bakımın sağlık bilimleri alanındaki etkilerini ele alarak, ulusal ve uluslararası alandaki sağlık profesyonellerinin deneyimlerini paylaşmak, disiplinler arası işbirliğini artırarak ülkemizdeki Sağlık Bilimleri alanının gelişimine katkı sağlamayı hedeflemekteyiz. Kongremizde dünya ve ülkemizdeki bütünleşik bakımdaki güncel gelişmeler, interdisipliner ve multidisipliner çalışma modelleri, sağlık eğitiminde ve sağlık teknolojilerinde bütünleşik bakım uygulamaları, bütünleşik bakıma ilişkin inovatif yaklaşımlar gibi özellikli konuları ele almayı planlıyoruz. Kongre bilimsel programımızda, ülkemizden ve dünyanın farklı ülkelerinden değerli bilim insanlarının katılımıyla konferanslar, paneller, sözel-poster bildiri oturumları ve kurslar gerçekleştirilecektir. Kongremiz sağlık bilimleri disiplinindeki tüm paydaşların mesleki ve bilimsel açıdan son gelişmelerin paylaşılması ve tartışılması için tamamlayıcı ve destekleyici bakıma gönül veren tüm dostlarımızı bir araya getiren önemli bir platformdur. Sizleri İzmir’in keyifli sonbaharında, sonuçlarının ülkemize ve bilim dünyasına önemli katkılar sağlayacağını umut ettiğimiz, “2.Uluslararası 4.Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi”nde ağırlamaktan onur duyacağız. Saygılarımızla,

Kongre Düzenleme Kurulu Adına

Prof. Dr. Fisun ŞENUZUN AYKAR Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi

Page 4: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

4

KURULLAR

Onursal Başkanlar

İzmir Valisi Erol Ayyıldız

Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak

Düzenleme Kurulu

Esra Oksel Fatma Demir Korkmaz

Gül Ertem İlkay Boz

Nihat Ayçeman Serdar Özgüç Sevnaz Şahin Şafak Dağhan

Şebnem Çınar Yücel Yasemin Yıldırım

Zeynep Özer Ruşen Öztürk

Sekreterya

Aslı Kalkım Hamidenur Çevik Özdemir

Ruşen Öztürk Sadık Hançerlioğlu

Page 5: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

5

Bilimsel Kurul

Alberto Dal Molin

Ana Lúcia Caeiro Ramos Asiye Durmaz Akyol

Asuman Kaplan Algın Ayfer Karadakovan Ayla Bayık Temel Aynur Türeyen

Aynur Uysal Toraman Ayşegül Bilge

Ayşegül Ünver Ayşen Türk

Ayten Zaybak Azize Karahan

Bilge Bal Özkaptan Billur Memmedli Birsen Yürügen Çiçek Fadıloğlu

Debrah Goldston Denise Tiran Dilek Özmen

Dimitrios Theofanidis Emine Efe

Emine Kıyak Emine Kol

Enrico De Luca Esra Akın Korhan

Esra Engin Esra Oksel

Eun Sang Jeon Ewa Dmoch-Gajzlerska

Evşen Nazik Fahriye Vatan Fatma Arıkan Fatma Demir Fatma Orgun

Feray Gökdoğan Fisun Şenuzun Aykar

G. Nihal Güleser Gül Ertem

Gülay Rathfısch Gülbü Tanrıverdi

Güler Balcı Alparslan Gülten Koç

Gülümser Kubilay Hakan Bozcuk Hakkı Gürsöz Handan Zincir

Hasan Şenol Coşkun Hatice Bal Yılmaz

Hatice Balcı Yangın Hatice Bostanoğlu

Hatice Tel Helena Caria

Hülya Okumuş İlkay Boz

İlkay Keser İlkay Orhan İsmet Eşer

Joaquim Manuel De Oliveira Lopes John Jezewski

Josephine Attard Jörg Faber

Kadriye Buldukoğlu Kaleem Ullah Rajput Katharine Kolcaba

Kush Kumar Leyla Khorshid Luana Papaleo

Maddalena Galizio Mahire Olcay Çam

Mariana Carolino Pereira Mehmet Kasım

Mehmet Zafer Kalaycı Meral Bayat

Merlinda Aluş Tokat Meryem Yavuz Van Giersbergen

Michelle Trappett Mürüvet Başer

Nadiye Özer Nazan Kılıç Akça

Necat Yılmaz Nermin Olgun

Nezihe Kızılkaya Beji Nicola Robinson Nihat Ayçeman

Nilgün Aksoy Nimet Ovayolu

Nur Şenel Nuran Akdemir Nuran Kömürcü

Nuray Şimşek Nurcan Kırca Nurgün Platin

Nuria Fabrellas Padres Nursen Bolsoy

Nurullah Okumuş Oya Kavlak

Ozan Bahçıvan

Özen Kulakaç Özgür Özdemir

Özlem Bilik Özlem Ceyhan Özlem Ovayolu

Özüm Erkin Rahşan Çam

Rahşan Çevik Akyıl Roger Watson Rukiye Pınar

Sabire Yurtsever Salih Sürücü

Salime Mucuk Sebahat Gözüm

Selahattin Kumru Selma Görgülü

Selma Öncel Sevgisun Kapucu

Sevilay Şenol Çelik Sevinç Kutlutürkan

Sevinç Polat Sevnaz Şahin

Sezgi Çınar Pakyüz Shiva Kumar Su Hye Lim

Sultan Ayaz Alkaya Sultan Kav

Sultan Taşçı Süheyla Özsoy Şafak Dağhan

Şebnem Çınar Yücel Tania Estapé

Tülay Sağkal Midilli Tülin Bedük

Türkan Özbayır Türkan Pasinlioğlu

Ulvi Zeybek Uta Grosse Ülker Gül

Ülkü Güneş Ümran Sevil Ünal Hülür

Victoria Menzies Walter Riccius

Yasemin Yıldırım Zafer Kalaycı Zeynep Özer

Zümrüt Başbakkal

Page 6: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

6

BİLİMSEL PROGRAM

27 EYLÜL 2019, CUMA

KONFERANS SALONU SALON A SALON B SALON C SALON D

08:30-09:30 KAYIT

09:30-10:00 AÇILIŞ KONUŞMALARI

10:00-11:00

KONFERANS Oturum Başkanları: Fisun ŞENUZUN AYKAR, Zeynep ÖZER

o TATDEP’de Multidispliner Sağlık Ekibi’nin

Yetki ve Görev Tanımlarında Dünya ve

Ülkemiz Örneği: Zafer KALAYCI

11:00-11:30 KAHVE ARASI

11:30-12:30

KONFERANS Oturum Başkanları: Meryem YAVUZ van GIERSBERGEN, Sultan TAŞCI

o TATDEP Uygulamalarında Bilimsel

Makale Yazma ve Yayımlama: Roger

WATSON

12:30-13:30 ÖĞLE YEMEĞİ

13:30-14:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Kanıt Temelli Araştırmalar ve Etik Boyutlar Oturum Başkanları: Sebahat GÖZÜM, Ayla BAYIK TEMEL

o TATDEP Çalışmalarında Etik Süreçler:

Esra AKIN KORHAN

o TATDEP Çalışmalarında Kanıt Temelli

Araştırmalar: Sultan TAŞCI

14:30-15:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Bakım Modelleri Oturum Başkanları: Çiçek FADILOĞLU, Yasemin YILDIRIM

o Bakım Modellerine Genel Bakış: Nurgün

PLATİN

o Konfor Kuramı: Katharine KOLCABA

15:30-16:00 KAHVE ARASI

16:00-17:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Alternatif Medikal Sistemler – I Oturum Başkanları: Ayşegül ÜNVER, Adalet KOCA KUTLU

o Ozonterapi: Can EYİGÖR

o Homeopati: Serdar ÖZGÜÇ

o Fonksiyonel Tıp: Zeynep TARTAN

17:00-18:30 SÖZEL BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER

17:30-18:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Uluslararası Yaklaşımlar Oturum Başkanları: Roger WATSON, Nurgün PLATİN

o TATDEP Uygulamalarında Yunanistan

Örneği: Dimitrios THEOFANIDIS

o Guided Imagery as a CAM Modality in

Nursing: Victoria MENZIES

o TATDEP Uygulamalarında Portekiz

Örneği: Helena CARIA

Page 7: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

7

28 EYLÜL 2019, CUMARTESİ

KONFERANS SALONU SALON A SALON B SALON C SALON D

08:30-10:00

PANEL-Yükseköğretim Müfredatlarında Bütünleşik Tıp Uygulamalarının Yeri ve Entegrasyonu Oturum Başkanları: Fatma ORGUN, Hatice ŞAHİN

o Tıp Eğitimi: Yasemin AKÇAY

o Diş Hekimliği Eğitimi: Gülcan COŞKUN

AKAR

o Hemşirelik Eğitimi: Sezgi ÇINAR PAKYÜZ

o Beslenme ve Diyetetik Eğitimi: Gülşah

KANER TOHTAK

o Eczacılık Eğitimi: Bijen KIVÇAK

o Fizyoterapi Eğitimi: Serkan BAKIRHAN

PANEL-Tamamlayıcı Terapiler ve Sağlık Okuryazarlığı Oturum Başkanları: Zeynep ÖZER, Aynur TÜREYEN

o Sağlık Okuryazarlığı: Sebahat

GÖZÜM

o Tamamlayıcı Terapiler ve Sağlık

Okuryazarlığında Medyanın Yeri ve

Etkileri: Yurdagül BEZİRGAN

10:00-11:00

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Alternatif Medikal Sistemler – II Oturum Başkanları: Hülya OKUMUŞ, Meltem UYAR

o Akupunktur: Sibel EYİGÖR

o Aromaterapi: Nihat AYÇEMAN

o Biyorezonans: Sinan AKKURT

o Müzik Terapi: Şerafettin ÖZDOĞAN

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Sağlığın Sürdürülmesi İyilik Halinin Desteklenmesi Oturum Başkanları: Oya KAVLAK, Rahşan ÇEVİK AKYIL

o Manevi Boyutu Destekleyici

Hemşirelik Bakımı: Şafak DAĞHAN

o İyileştirici Çevre Oluşturma: İlkay

BOZ

11:00-11:30 KAHVE ARASI

11:30-12:45

PANEL-Cerrahi Uygulamalarda TATDEP Uygulamaları Oturum Başkanları: Türkan ÖZBAYIR, Murat ZEYTUNLU

o Vasküler Cerrahi: Fatma DEMİR

KORKMAZ

o Ortopedik Cerrahi: Hüseyin GÜNAY

o Plastik Cerrahi: Ahmet BİÇER

o Kadın Doğum: Gül ERTEM

o Pediatrik Cerrahi: Emine EFE

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Diğer Yaklaşımlar Oturum Başkanları: Gökhan AKBULUT, Sinan AKKURT

o Ketojenik Beslenme: Hanife KARA

o Nöral Terapi: Mernuş KADİFECİ

TÜMER

o İntermitant Beslenme: Gizem

TAŞKIN

12:45-13:30 ÖĞLE YEMEĞİ

13:30-14:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Biyolojik Temelli Uygulamalar Oturum Başkanları: Şebnem ÇINAR YÜCEL, Sezgi ÇINAR PAKYÜZ

o Fitoterapi Uygulamaları: Canfeza SEZGİN

o Ayurveda: Hammet ARSLAN

o Apiterapi: Banu YÜCEL

14:30-15:30

PANEL-TATDEP Uygulamalarında Zihin – Beden Uygulamaları Oturum Başkanları: Merlinda ALUŞ TOKAT, İlkay BOZ

o Zihin Beden Araştırmalarına Genel Bakış:

Gina ALEXANDER

o Meditasyon: Ayşegül ÜNVER

o Yoga: Gülin ZEYTUNLU

o Bilinçli Farkındalık: Ozan BAHÇIVAN

15:30-16:00 KAHVE ARASI

16:00-17:00

PANEL – TATDEP Uygulamalarında Enerji Terapileri Oturum Başkanları: Fisun ŞENUZUN AYKAR, Esra OKSEL

o Terapötik Dokunma: Şebnem ÇINAR

YÜCEL

o Kozmikenerji Terapisi: Sabire

YURTSEVER

o Reiki: İkbal KAYA

17:00-18:30

PANEL – TATDEP Uygulamalarında Manüplatif Vücut Tabanlı Terapiler Oturum Başkanları: Sabire YURTSEVER, Serkan BAKIRHAN

o Refleksoloji: İlkay ORHAN

o Akupressure: Nihat AYÇEMAN

o Manuel Terapi: Mehmet ÖZKESKİN

SÖZEL BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER SÖZEL

BİLDİRİLER

19:00 KONGRE DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ

Page 8: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

8

DESTEKLEYENLER

*Kongremiz, TÜBİTAK 2223-B Yurt İçi Bilimsel Etkinlik Düzenleme Programı ile desteklenmektedir.

Page 9: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

9

KONUŞMA METİNLERİ

Page 10: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

10

TIP FAKÜLTESİ MÜFREDATINDA GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP (GETAT) UYGULAMALARI YER ALMALI MI?

Yasemin AKÇAY

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

Genel olarak tıp fakültesinde kazandırılması hedeflenen yeterlilikler, çekirdek eğitim müfredatında (ÇEM) tanımlanmıştır. Bu durum bizim ülkemizde ve dünyada da benzer şekildedir. Eğitimde belirlenen müfredatın merkezinde öğrenenler yani öğrenciler bulunmaktadır. Doğru yapılandırılmış bir müfredat sayesinde hem toplumsal ihtiyacı karşılayabilen hem de mesleki olarak yeterli donanıma sahip hekimlerin yetişmesi mümkün olmaktadır.

Günümüz dünyasında geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları gittikçe artmaktadır. Gerek hastaların gerekse hekim ve tıp fakültesi öğrencilerinin bu konuya artan düzeyde ilgisi bulunmaktadır. Kötüye kullanımı çok açık olan bu yöntemlerin iyi eğitim almış ve lisanslı kişiler eliyle uygulanması halinde bu istismarlar önlenebilecektir. Bu durum da ancak lisans ve lisansüstü dönemlerde “doğru yer ve kişiler tarafından” verilen eğitimlerle mümkün olabilir. Ne yazık ki ülkemiz tıp fakültelerimizde ne lisans döneminde ne de mezuniyet sonrasında bu GETAT’la ilgili herhangi bir eğitim verilmemektedir. Amerika’da ulusal bir kongrede 1995 yılında Ulusal sağlık örgütü tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75’i GETAT’ın müfredata girmesini istediklerini belirtmişlerdir. Dünyaya bakıldığında pek çok ülke tıp fakültesi eğitim müfredatına bu uygulamaları dahil etmiştir. Bu uygulamaların müfredattaki uygulama şekli farklılık gösterse de genel olarak seminer, büyük sınıf dersi, probleme dayalı öğrenme, olgu sunumu, demonstrasyon şeklinde olduğu görülmektedir.

Hem toplumsal hem hekim ve öğrencilerin GETAT’a artan ilgisi hem de bu farkındalığın daha erken dönemlerde oluşturulma gerekliliği lisans sırasında çekirdek eğitim müfredatına girme ihtiyacını önümüze getirmektedir. İngiltere’nin hekim organizasyonu (BMA), hekimlerin % 95’inin hastalarından tamamlayıcı tıp yöntemleri ile ilgili sorularla karşılaştıkları gerekçesiyle mezuniyet öncesi müfredatlarda öğrencilerin GETAT konularında değerlendirme yapabilecek kadar bilgi sahip olmalarını önermiştir.

Bu eğitim ve uygulamaların tıp fakültesi müfredatına girmesinin, zayıf ve tehdit edici yanlarının olması yanı sıra güçlü ve fırsatlar yaratacak yönleri de vardır. Örneğin bu konuya son derece ilgili öğrencilerin ve Ö8ğretim Üyelerinin olması, bu alanda zengin bir kültüre sahip Anadolu coğrafyasında yaşıyor olmamız ve üniversite içinde daha geniş araştırma imkanın olması gibi. Tabi bu alanda gerek hekimlerin gerekse hastaların önyargıları ve bu konuya gösterdikleri direnç de unutulmamalıdır. Aslında bu direncin nedeni, bu alanın kanıta dayalı verilerinin düşük olmasıdır. Ancak bu alanın kanıta dayalı hale gelebilmesi daha geniş araştırma imkanı ve potansiyeline sahip üniversitelerde GETAT çalışmalarına yer verilmesi ile mümkün olabilir. Ayrıca Tıp Fakültesinden mezun olan öğrencilerin bu konuda lisans sırasında bilgi sahibi olması, ileride bu konularla gelen hastalara karşı donanımlı olması için gerekli gibi görünmektedir. Toplumun artan ilgisi nedeniyle daha lisans sırasında 2. ve 3. Sınıf sıralarında bu tür seçmeli dersler aracılığıyla GETAT konusunda farkındalık yaratmak mümkün olacaktır. Daha ileri sınıflarda da dersler konularak daha detaylı öğrenmeleri sağlanabilir. GETAT ile ilgili derslerin müfredata girip girmeyeceğine karar verildikten sonra, nasıl gireceği de ayrı bir tartışma konusu olacak gibi duruyor.

Sonuç olarak, GETAT uygulamalarına artan ilgi nedeniyle geleceğin hekimleri tarafından daha fazla bilinmesi gerekeceğinden hareketle, bu uygulamalarla ilgili yeterli bilgi ve beceriye sahip olmak öğrencilerin ihtiyaçlarındandır. Seçmeli dersler aracılığıyla başlayan bir farkındalık yaratma girişimi, daha ileri dönemlerde de uygulamaya koyarak tüm öğrencilerin bu konuda bilgiye ulaşması sağlanabilir. Bu yolla ÇEM merkezinde yer alan öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda GETAT uygulamalarının tıp eğitimi müfredatında yer alma durumu söz konusudur.

SHOULD TRADITIONAL AND COMPLEMENTARY MEDICINE (T&CM) APPLICATIONS BE INCLUDED IN THE CURRICULUM OF THE FACULTY OF MEDICINE?

Yasemin AKÇAY

Department of Biochemistry, Faculty of Medicine, Ege University, IZMIR

In our country, as in the world, the qualifications that are aimed to be gained in medical faculties are defined in the core curriculum (CC). A correctly structured curriculum is the only way to train physicians who can meet the social needs and are adequately equipped. Recently, the interest of patients, physicians and medical students in traditional and complementary medicine (T&CM) practices has increased. These methods are open for abuse and if they are applied by well-trained and licensed people, these abuses can be prevented. This is only possible with the education provided by the right people and right institutions during the undergraduate and graduate years. Unfortunately, there is no education about T&CM in the medical faculties of our country. The increasing interest of both society and physicians and students in T&CM, as well as the necessity of creating this awareness in the early periods, brings the need to involve T&CM applications in the core education curriculum during undergraduate education. In addition to the faculty and students who are interested in this subject, the fact that we live in a geography with a rich culture such as Anatolia and having wider research opportunities within the university are many of the strengths of T&CM's entrance into the curriculum. Prejudices of both physicians and patients and their resistance to this issue should not be forgotten. In fact, this resistance is due to low evidence-based data in this area. The fact that this field can become evidence-based can only be possible through the introduction of T&CM studies in universities which have broader research opportunity potentials. As a result, it is among the needs of the students to have sufficient knowledge and skills related to these applications, as the future physicians will need to know more because of the increasing interest in T&CM applications. Therefore, in line with the interests and needs of the students who are in the center of CC; T&CM applications should be included in the medical education curriculum.

Page 11: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

11

VASKÜLER CERRAHİDE TAMAMLAYICI VE İNTEGRATİF UYGULAMALAR

Fatma Demir KORKMAZ

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/ Türkiye

Giriş

Tamamlayıcı ve integratif uygulamalar konusunu ele alırken bazı kavramların netleştirilmesi yararlı olacaktır. Genel olmayan bir uygulamanın geleneksel tıp uygulamaları ile birlikte kullanılmasına “tamamlayıcı” güvenli ve etkili bakım vermek için sinerjik olarak geleneksel ve tamamlayıcı tedavilerinin birlikte kullanılmasına “integratif” tıp denmektedir.

Sağlığın sürdürülmesi, hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesinde tamamlayıcı ve integratif yöntemler binlerce yıldan beri uygulanmaktadır. Bu uygulamalardan bazılarının kullanımı tartışmalı olmakla birlikte son yıllarda tüm dünyada artış göstermiştir. Bu artış “önce zarar verme” ilkesini benimsemiş sağlık çalışanları ve sağlık meslek örgütlerini harekete geçirmiş birtakım yasal düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde sağlık hizmetleri tarafından 1998 yılında Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Ulusal Merkezi (The National Center for Complementary and Integrative Health (NCCIH kurulmuştur. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü ile Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi 2001 yılında kalp damar, akciğer ve kan araştırmalarında bu yöntemlerin kullanımı konusunda bir artış olduğu ve büyük çaplı klinik araştırmaların başlatılması gerektiği kararına varılmıştır.

Ülkemizde ise 27 Ekim 2014 tarihinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği resmi gazetede yayınlanmış (sayı: 29158) ve 15 yöntem yasallaşmıştır. Bunlar akupunktur, apiterapi, fitoterapi, hipnoz, homoepati, sülük uygulaması, kayropraktik, kupa uygulaması, larva uygulaması, mezoterapi, proloterapi, osteopati, ozon uygulaması, refleksoloji, müzikterapidir. Ancak bu yönetmelikteki yöntemlerden bazılarının kullanımı tartışmalı bir konu haline gelmiştir. Örneğin Avrupa Bilim Akademileri Danışma Kurulu (EASAC) yeterince bilimsel kanıt bulunmadığı için homeopatinin uygulanmasını onaylamazken Amerikan gıda ve ilaç dairesi de homeopatiyi ödeme listesinden çıkarmıştır. Diğer sağlık ekip üyelerinde olduğu gibi hemşirelerin de mesleki uygulamaları bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış yararlılık ve zararsızlık üzerine kurulu olduğu için bu konuya titizlikle yaklaşmaları önemlidir.

Literatürde vasküler cerrahide akupunktur, apiterapi, fitoterapi, hipnoz, homoepati, sülük uygulaması, kayropraktik, kupa uygulaması, larva uygulaması, mezoterapi, proloterapi, osteopati, ozon uygulaması, refleksoloji, müzikterapi uygulamaları hakkında kanıta dayalı önerilere rastlanmamıştır. Bu alanda yapılmış deneysel çalışmalar bulunmakla birlikte sistematik review ya da metanaliz çalışmalarına rastlanmıştır. Bu nedenle bu konu kalp damar hastalıkları alanında incelenmiştir.

Kardiyovasküler Hastalıklar Açısından Tamamlayıcı ve İntegratif Uygulamalar

Kardiyovasküler hastalıklarda tamamlayıcı ve integratif uygulamalar olarak en sık bitkisel ürünler ve zihin-beden uygulamaları kullanıldığından bu konulara yer verilmiştir.

Kardiyovasküler Hastalıklarda Bitkisel Ürün Kullanmı

Kalp damar hastalıklarının önlenmesi ve tedavisi amacıyla bitkisel ürün kullanılması oldukça yaygındır. Bitkisel ürünlerin doğal olduğu için zararsız olacağı fikri ve bu ürünlere çok kolay ulaşılabilmesi bu kullanımı daha da arttırmaktadır. Prasad ve ark (2013) 1055 kalp muayenesi yapılan hasta üzerinde yaptığı çalışmada hastaların %82.5 inin tamamlayıcı ve integrative terapi kullandığı saptanmıştır. Bunların %75.4’ü diet desteği aldığını ifade etmiştir. Buna karşın literatürde kalp damar hastalarının bitkisel ürün kullanmasının bazı sakıncalarının olabileceği belirtilmektedir. Öncelikle bitkisel ürünlerin kullanımının güvenliği ve etkinliği konusunda bilimsel kanıtlar yeterli değildir. Çoğu bitkisel ürün bilimsel olarak değerlendirilmediği için farmakokinetikleri, farmakodinamikleri, etkinlikleri ve güvenleri hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Etkinlik ve güvenliği saptamanın en iyi yolu randomize kontrollü çalışmalar iken çoğu ürünün kontrollü çalışmaları mevcut olmadığı gibi denetlemeler de söz konusu değildir. Bitkisel ürünlerle ilgili var olan çalışmaların da araştırma metotları uygun olmayıp örneklem sayıları küçük, plesebo grupları eksik, ya sağlıklı bireyler üzerinde ya da komorbiditesi olmayan hastalar üzerinde gerçekleştirildiği, çalışmalarda kullanılan ürünlerin standartlarının olmadığı, ilaç-ürün etkileşimlerinin rapor edilmediği grülmektedir. Bu nedenle bitkisel ürünlerin güvenliği ve etkinliğini değerlendirmek mümkün olmamaktadır (Tachjian 2010, Journal of the American College of Cardiology)

Öte yandan yasal düzenlemelerin yetersizliği söz konusudur. Bitkisel ürünlerin satılmasında ve dolayısıyla kullanımında gerekli olan düzenlemeler hem ulusal hem de uluslararası düzeyde eksiktir. Yılda ortlama 30.000 fazla bitkisel ürün satılan Amerika Birleşik Devletleri’nde satılan ürünlerin (gıda katkı maddeleri olarak ele alınır) sağlık birimlerince denetlenmediği, güvenlik testi yapılmadığı ve bunun yerine üretici firmanın ürünün bir etiket örneğini Gıda ve İlaç Dairesine göndermesinin yeterli olduğu bilinmektedir. Ülkemizde de gıda takviyesi, bitkisel kaynaklı ürün olarak piyasada bulunur ve ruhsatlandırılmaları Sağlık Bakanlığı tarafından değil Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.

Ürünlerin kalite güvencesi eksiklikleri de bulunmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalar çoğu ürün içeriğinin etkitte yazılandan farklı olduğunu göstermektedir. Bazı bitkisel ürünleri birbirinden ayırd etmek te çok zor olabilmektedir. Bu durum

Page 12: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

12

ürünün etiketinde belirtilenden farklı olmasına ve dolayısıyla farklı etki ile karşılaşılmasına yol açabilir. Yine ürünlerin elde edilmesi, saklanması, paketlenmesi sırasında kontaminasyon söz konusu olabilmektedir.

Bitkisel ürünlerin kalp damar sağlığı açısından tehlike yaratabilecek olan bir başka yönü ise ilaçların içeriklerinin, yan etkilerinin ve etkileşimlerinin olabileceği konusudur. Toksisite söz konusu olabilmektedir. Amerikan Gıda ve Ilaç Dairesi aralarında efedranın da bulunduğu bazı bitkisel ürünlerin satılmasını yasaklamış ancak sadece efedrayı pazardan uzaklaştırması dokuz yıl gibi bir zaman almıştır. Sadece 1995-1997 yılları arasında gıda ve ilaç dairesine efedra kullanımına bağlı inme, miyokard enfarktüsü, nöbet geçirme ve kalpte ritim bozukluğuna (efedra toksisitesi) bağlı ölüm gibi yüzlerce vaka rapor edilmiştir. Üreticilerin yeni formüller altında aynı ilacı yeniden piyasaya sürmeleri söz konusu olduğu için yasaklanmalarının da çözüm olmadığı belirtilmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı kalp damar hastalıklarında bitkisel ürün kullanımı oldukça riskli bir konu olup dikkatlice ele alınmalıdır. Bu alanda çalışan sağlık çalışanlarının hastalarında bitkisel ürün kullanma durumunu sorgulamaları ve gerekli önlemleri almaları gerekmektedir. Kalp damar hastalarında hem çok sayıda ilaç kullanımı vardır hem de digoksin, warfarin gibi ilaçların terapötik aralığı çok dardır. Diğer taraftan hastaların kullandıkları bitkisel ürünleri sağlık çalışanlarından saklamaları çok ciddi ilaç-bitkisel ürün etkileşmelerine neden olur. Kardiyovasküler hastalığı olan hastaların aslında önleme/tedavi için kullandığı bir çok bitkisel ürün risk oluşturmaktadır. Bunlar yonca, ginkgo biloba, ginseng, meyan kökü, zakkum, sarı kantaron aloe vera, melek otu, yaban mersini, kırmızı biber, çemen otu, şahtere otu, sarımsak, zencefil, greyfut, yeşil çay, yosun, meyan kökü, inci çiçeği, efedra, sarı kantaron vb dir.

Bitkisel ürünler gıda takviyelerindendir. Gıda takviyeleri, bir insanın diyetinde desteklemek üzere kullanılan ve vitaminler, mineraller, amino asitler, bitkiler ya da bitkisel diyet bileşenleri gibi besin ögelerini içeren ürünler olarak tanımlanmaktadır.

Kalp hastalıklarının gelişiminde oksidatif stresin önemli faktörlerden biri olduğu belirtilmektedir. Oksidatif stres, reaktif oksijen türlerinin (ROT) üretimi ve antioksidan savunması arasındaki dengeyi bozmakta ve oksidatif zarara yol açmaktadır. Bu sorun, antioksidan savunma mekanizmasının eksikliğinden kaynaklanabileceği gibi reaktif oksijen türlerindeki artıştan ve aşırı aktivasyondan kaynaklanabilmektedir. Antioksidan, oksidasyonu engelleyici ya da geciktirici bir madde olarak tanımlanmaktadır. ROT, vücutta bulunan antioksidanlara ek olarak, sebze ve meyvelerde bulunan fenolik bileşikler, karotenoidler ve vitaminler gibi dış kaynaklı antioksidanlar tarafından da inaktif hale getirilmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar, bu bileşenleri içeren gıdaların tüketimi sonunda vücutta koruyucu antioksidanların arttığını göstermektedir. Özellikle meyve sebze gibi gıdalardaki bu bileşiklerin kardiyovasküler hastalıkları önlemede etkin olabileceği bilinmektedir. Özet olarak antioksidanlar, askorbik asit (C vitamini), flavonoidler, karotenoidler, organik asitler, E vitamini ve sülfidril bileşiklerinin kalp damar hastalıklarından korunmada etkili olabileceği, meyve ve sebze tüketiminin antioksidan açısından takviye alımından daha iyi olduğu belirtilmektedir.

Literatürde en fazla tüketilen gıda takviyesinin multivitaminler olduğu belirtilmektedir. Öte yandan Avrupa Kardiyoloji Derneğinin dislipidemi konusundaki 2019 kılavuzunda fonksiyonel gıdalar hakkındaki mevcut kanıtların tamamlanmamış olduğunu, diyete dayalı girişimlerin süresinin dislipideminin ve kalp damar hastalıklarının doğal süreci için yeterli olup olmadığı ile ilgili açık olduğu belirtilmektedir. Aynı kılavuzda kırmızı pirinç mayası, policosanol ve berberinin lipid kontrolünde kullanımına yönelik daha çok çalışmaya gereksinim olduğu belirtilmiştir. Buna karşın balık, sebze ve n-3 yağ asitleri ile beslenmenin kalp damar hastalıklarından ölümü ve stroke riskini azalttığı ancak uzun süreli plazma lipoprotein metabolizması üzerinde etkili olmadı belirtilmektedir. Kılavuzda n-3 yağ asitlerinin günde 2-3 g tüketilmesinin Trigkiserid düzeyini %30 azaltırken yüksek dozların LDL-C’yi yükseltebileceği belirtilmektedir. Soyanın isoflavon ve fitoöstragen etkisinin kolesterolü düşürdüğü ancak diyetin diğer bileşenlerinin etkisinin nasıl olacağı konusunda belirsizlik olduğu ifade edilmektedir. Yulaf ve arpa posası içeren b-glucan’ın total kolesterol ve LDL kolesterolü düşürücü etkisi olduğundan kılavuzda önerilmektedir.

Kardiyovasküler Hastalıklarda Zihin Beden Terapileri

Batı toplumlarında özellikle büyük şehirlerde sağlığı etkileyen ve kronik rahatsızlıklara yol açan stres, gürültü ve kirlilik söz konusudur. Örneğin gürültünün kalp damar sağlığı üzerine zararlı sonuçları mevcuttur. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada gürültünün bir uyaran olarak reaktif oksijen türlerini etkilediği ve hiperkolesterolemi, arteriyel hipertansiyon, diyabetes mellitus ve kronik sigara içicilerindeki gibi vasküler disfonksiyona yol açtığı gösterilmiştir (Lopez Abel 2018). Stresörlerin tüm çeşitleri savaş veya kaç tepkisi için adrenalin ve kortizol salınmasına, kan basıncının, kalp hızının ve glukoz düzeyinin artmasına yol açan fizyolojik uyum mekanizmasını tetikler. Bu durum tehlike anında gerekli olan kısa süreli bir tepkidir. Buna karşın uzun süreli olduğunda kalp damar, immun ve endokrin fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkileri bulunur. Bu nedenle relaksasyon tekniklerinin burada kullanılması makuldür. Zihin-beden temelli yaklaşımlar ile kan basıncının kontrol altına alınması arasında pozitif yönde ilişki olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmaktadır Lopez Abel 2018).

Bu sunumda kalp hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde yararları kanıtlanmış olan terapilere yer verilmiştir. Bazı çalışmalarda plasebo etkisinin olabileceği ve bu durumun kanıtlardan farklı olduğu unutulmamalıdır. Literatürde beyin hariç tutulduğunda hiçbir organın kalpten daha fazla emosyonel durumdan etkilenmeyeceği ve insanın biyo-psiko-sosyal bir varlık olduğu bu nedenle de zihin beden bağlantısının hipertansiyondan kalp ritmine kadar her şeyi etkilediği belirtilmektedir.

Zihin beden terapileri çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Kemppainen ve ark Avrupa genelinde yaptıkları çalışma sonucunda genel popülasyonun %25.9 unun tamamlayıcı ve destekleyici (zihin beden etkileşimi de dahil) tedavi kullandığı, en

Page 13: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

13

fazla cilt sorunları, sırt ve boyun ağrısının giderilmesi amacıyla kullanıldığı ancak kalp damar hastalıkları için çok az kullanıldığını saptamışlardır (Kemppainen ve ark). Prasad ve ark (2013) 1055 kalp muayenesi yapılan hasta üzerinde yaptığı çalışmada hastaların %23.9’unun zihin beden terapisi aldığı bulunmuştur. Bunlardan en fazla kullanılanları gevşeme teknikleri, stres yönetimi, meditasyon ve yönlendirilmiş imgelemedir.

Zihin beden terapileri, zihnin fiziksel fonksiyonlar üzerindeki etkilerine ve dolayısıyla bu hedefle hastalıkları tedavi etmeye ya da hafifletmeye dayanır. Burada hastaların ve sağlık çalışanlarının üzerinde durması gereken konu plesebo etkisidir. Plesebo etkisi yanlışlıkla hastalıklarda olumlu etki gibi algılanmamalıdır. Literatürde zihin beden terapilerinin çok geniş kapsamlı olması, terminolojideki belirsizlikler ve metodolojideki çeşitlilikler nedeniyle çalışmaların meta analizlerinin yapılması ve kanıtlara ulaşılması konusunda güçlükler yaşandığı belirtilmektedir.

Zihin beden terapileri çok çeşitli olmakla birlikte tamamlayıcı olarak kullanıldığında kalp damar hastalıklarının tedavisinde faydalı olduğu gösterilen yöntemler yoga, meditasyon, bilinçli farkındalık (mindfulness) temelli stres azaltılması, hipnoterapi biyofeedback ve yönlendirilmiş imgelemedir.

Meditasyon: Bir çeşit meditasyon türü olan “Mindfulness-Based Stress Reduction” 1979 yılında Massachusetts tıp merkezinde Kabat-Zinn ve arkadaşları tarafından 8 haftalık bir programdır. Kanıta dayalı olan bu yaklaşımda mindfulness meditation ile birlikte yoga ve nefes terapileri birlikte uygulanır. Bu yöntemin psikolojik yararlarının yanı sıra psöriazis, tip 2 diyabaetes mellitus, romotaid artrit gibi çeşitli kronik hastalıklarda etkili olduğu araştırmalar ile gösterilmiştir. Yine bu hastalarda emosyonel iyilik halinin ve yaşam kalitesinin de arttığı ifade edilmektedir.

Biofeedback: Otonomik sinir sistemi üzerinde bilinçli bir kontrol sağladığı için periferik sıcaklık, kalp hızı, kas, solunum ve beyin aktiviteleri üzerinde etkili olabiliyor.

Klinik hipnoz: Sigara bağımlılığı, obesite ve anksiyete tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir.

Relaxation therapy: Teoratik olarak sempatik tepkiyi azaltır. Bu nedenle oksijen talebi azalır, kalp hızı yavaşlar, kan basıncı düşer. Relaksasyon terapileri derin nefes alma, guided imagery, progresif relaksasyon, meditasyon, yoga, self-hipnoz ve biyofeedback yöntemleri ile birlikte kullanılabilir.

Kalp damar hastalıklarında kullanılan kanıta dayalı zihin-beden terapileri ve etkileri Lopez Abel ve arkadaşları tarafından (2018) özetlenmiştir (Tablo 1).

Tablo 1: Kalp damar hastalıklarında kullanılan kanıta dayalı zihin-beden terapileri ve etkileri

Müdahale (girişim) Anlamlı Olumlu Etki Etki (değişiklik) Yok

Tai-chi • Sistolik kan basıncı (4 çalışma) • Kalp hızı (1 çalışma)

Qigong • Diyastolik kan basıncı (4 çalışma) • Maksimum oksijen tüketimi

• (2 çalışma)

Yoga • Kilo ve bel çevresi (2 çalışma)

• HbA1c, insulin direnci, Açlık kan insülini (2 çalışma)

• Triglycerides, HDL-C, LDL-C (2 çalışma)

• B-type natriuretic peptide (2 çalışma)

• 6 m yürüyüş testi (2 çalışma)

• Katekolamin düzeyi (1 çalışma)

• Açlık glukoz, insulin sensitivity index (1çalışma)

• LDL, HDL, triglycerides (1 çalışma)

Yavaş kontrollü nefes meditasyonu

• Sistolik kan basıncı (1çalışma)

• Diyastolik kan basıncı (1 çalışma)

• Açlık kan glukozu ve insulin düzeyi (1 çalışma)

• MI, Stroke ve mortalite((2 çalışma)

• Diyastolik kan basıncı (1çalışma)

• Lipoprotein düzeyleri (1çalışma)

• High sensitivity C-reactive protein (1çalışma)

• Body mass index (1çalışma)

Biyofeedback • Sistolik kan basıncı (2çalışma)

• Diyastolik kan basıncı(2çalışma)

• Sistolik kan basıncı (1çalışma)

• Diyastolik kan basıncı(1çalışma)

Avrupa ve Amerika kılavuzlarında kalp damar hastalıklarının önlenmesinde zihin beden terapilerine yönelik bir öneri bulunmamaktadır. Buna karşın bu tekniklerin bireysel risk faktörleri üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Aşağıda kalp damar hastalarında görülen semptomlara yönelik zihin beden terapilerine yer verilmiştir.

Hipertansiyon

Stresin hipertansiyona yol açtığı bilinir. Bu nedenle stresi azaltan yöntemlerden qigong, yavaş kontrollü solunum, transcendental meditation ve biyofeedback ile hipertansiyon ilaç tedavisinin uygulandığı hastalarda sadece ilaç kullanan hastalara kıyasla daha fazla olumlu etkilerinin olduğunu gösteren meta analiz, sistematik derleme ve randomize kontrollü çalışmalar bulunmaktadır.

metabolik sendrom

Page 14: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

14

Hipertansiyon, hipertrigliseridemi, düşük HDL kolesterol, visseral obesite ve insülin direncinin bir arada bulunduğu metabolik sendromun kalridyovasküler morbidite ve mortalite için risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu durum obesite, fiziksel inaktivite ve sağlıksız yaşam biçimi ile birlikte artış göstermektedir. İnsülin direncinin hem proinflamatuar bir durum hem de sempatoadrenal sistemi aktivite etmesinin altta yatan süreç olduğu belirtilmektedir. Transandantal meditasyon metabolik sendromlu hastalarda açlık kan şekeri ve insülin direnci üzerinde anlamlı olumlu etkileri olurken beden kitle indeksi, c-reaktif protein ve lipoproteinler üzerinde değişklik oluşturmadığı saptanmıştır. Yine yoganın metabolik sendromlu hastalarda etkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunduğu gibi etkili olmadığını gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.

Younge ve ark. (2015) kalp hastalığı olan hastalarda zihin-beden uygulamaları konusunda sistematik review ve meta analiz çalışması yapmışlardır. Yediyüz doksan üç hastayı (angina, hipertansiyon, kapak hastalığı ve koroner arter hastası) ve 11 randomize kontrollü çalışmayı içeren bu çalışmada hastalara stres yönetimi, progresif kas relaksasyonu, transandantal meditasyon ve relaksasyon ile birlikte kardiyak rehabilitasyon programı uygulanmıştır. Bu metaanaliz ve sistematik derlemede bu zihin-beden terapi yöntemlerinin hastalarda yaşam kalitesi, depresyon ve anksiyete gibi sübjektif verilerde önemli düzeyde iyileşme sağladığı, dinlenme sırasındaki sistolik ve diyastolik kan basıncında, kalp hızında, egzersiz sırasında ise maksimum oksjien tüketimi ve 6 m yürüyüş testinde olumlu (güçlü, orta ve düşük düzeyde) etkilerinin olduğu belirtilmektedir. Buna ilaveten bu çalışmaların metodolojik kalitelerinde zayıflıklar olduğu belirtilmektedir.

Perkütan koroner müdahalae ve elektif kateterizasyon uygulanan 748 hastayı içeren randomize kontrollü bir çalışmada hastalar işlem öncesi gruplara ayrılmış ve dua desteği, müzik, imgeleme ve dokunma terapileri uygulanmış ancak klinik sonuçlarda hiçbir olumlu etki elde edilmemiştir.

Cramer ve ark. (2015) Koroner kalp hastalığından sekonder korunmada zihin-beden tıbbı konusunda 12 randomize kontrollü ve 1085 hastayı kapsayan metaanaliz ve sistematik derleme yapmışlardır. Stress azaltılması, relaksasyon, beslenme danışmanlığı ve egzersiz/spor girişimlerinin yer aldığı bu çalışmada kardiyak olaylarda, sistolik kan basıncı ve atherosiklerozda olumlu etkisinin olduğu ancak diyastolik kan basıncı, LDL ve BMI etkilenmediği saptanmıştır.

Geleneksel Çin egzersizlerinin etkisinin araştırıldığı bir metaanaliz Wang ve ark (2016) tarafından yapılmıştır. Bu metaanaliz çalışması 35 randomize kontrollü çalışmayı ve iskemik kalp, serebrovasküler hastalığı olan, hipertansiyonlu ve diğer vasküler hastalıkları olan 2249 hastayı kapsamaktadır. Wang ve arkadaşları geleneksel Çin egzersizlerinin sistolik ve diyastolik kan basıncını düşürdüğünü ancak kalp hızı ve maksimum oksijen tüketimi üzerinde etkisinin olmadığını, trigliserit, total kolesterol, LDL, HDL, B-type natriuretic peptide ve 6m yürüyüş testi ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu.belirtmişlerdir.

Yoga, relaksasyon ve stres azaltılması ve stresle ilişkili fizyolojik ölçümler hakkında 42 çalışmanın değerlendirildiği bir meta analiz çalışmasının sonucunda Yoga asanalarının uygulanmasının çeşitli örneklem gruplarında sempatik sinir sisteminin ve hipotalamik, hipofiz-adrenal sistemin regülasyonunda düzelmelere yol açtığı ifade edilmiştir.

Sonuç

Kalp damar hastalıklarında bitkisel ürün, gıda desteği kullanımı konusundaki yayınlar çelişkilidir. Çoğu çalışmada ürünlerin içeriğinin farklı olması, kontrol gruplarının olmaması, uzun süreli etkilerinin incelenmemiş olması, yan etkilerinin tanımlanmamış olması ve metodolojideki eksikler nedeniyle kanıtlara ulaşılamadığı belirtilmektedir. Ayrıca toksik olabileceği ve ilaç-bitki etkileşimi olabileceği için dikkatli kullanılmaları önerilmektedir.

Zihin beden terapileri mental ve somatik süreçler arasındaki ilişkiye odaklanan bir grup tedavilerdir. Hepsinin stresi bir dereceye kadar azalttığı ve sempatik ve parasempatik sistemler arasındaki dengeyi iyileştirdiği gösterilmiştir. Yaşam kalitesini arttırdığı konusunda kanıtlar bulunduğu ve yan etkileri olmadığı için kalp damar hastalıklarının tedavisinde ilaç tedavisiyle birlikte önlenmesinde tek başına kullanılmalarının yararlı olabileceği belirtilmektedir. Zaten bu yöntemlerin bazıları kalp damar hastalıklarının önlenmesinde ve tedavisinde önerilen egzersizlerin daha nazik formlarıdır. Buna karşın kullanılan yöntemlerin çeşitliliği, çalışmaların metotlarındaki standardizasyon eksikliği nedeniyle zihin beden terapilerinin etkinliği hakkında kanıta dayalı değerlendirme yapılmasını engellemektedir. Bu konuda yüksek kaliteli randomize kontrollü çalışmalara gereksinim bulunmaktadır.

Kaynaklar

1. Abbasi J. Cardiovascular Corner Prescription Omega-3s, Stroke Rehab, and Statins After Age 75. JAMA Published

online September 11, 2019.

2. Atalay, D. Erge, H.S. (2018). Gıda Takviyeleri ve Sağlık Üzerine Etkileri. Food and Health, 4(2), 98-111. DOI:

10.3153/FH18010.

3. Bennett, M. H., Lehm, J. P., & Jepson, N. (2015). Hyperbaric oxygen therapy for acute coronary syndrome. Cochrane

Database of Systematic Reviews, (7).

4. Cramer H, Lauche R, Paul A, et al. (2015) Mind–body medicine in the secondary prevention of coronary heart

disease: A systematic review and meta-analysis. Dtsch Arztebl Int 112: 759–767.

5. Duan, X., Zhou, L., Wu, T., Liu, G. J., Qiao, J., Wei, J., ... & Wang, Q. (2008). Chinese herbal medicine suxiao jiuxin

wan for angina pectoris. Cochrane Database of Systematic Reviews, (1).

6. European Society of Cardiology. 2019 ESC/EAS Guidelines for the management of dyslipidaemias: lipid modification

to reduce cardiovascular risk. European Heart Journal (2019); doi:10.1093/eurheartj/ehz455.

Page 15: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

15

7. Grant, S. J., Bensoussan, A., Chang, D., Kiat, H., Klupp, N. L., Liu, J. P., & Li, X. (2009). Chinese herbal medicines for

people with impaired glucose tolerance or impaired fasting blood glucose. Cochrane Database of Systematic

Reviews, (4).

8. Hartley, L., Dyakova, M., Holmes, J., Clarke, A., Lee, M. S., Ernst, E., & Rees, K. (2014). Yoga for the primary

prevention of cardiovascular disease. Cochrane Database of Systematic Reviews, (5).

9. Hartley, L., Mavrodaris, A., Flowers, N., Ernst, E., & Rees, K. (2014). Transcendental meditation for the primary

prevention of cardiovascular disease. Cochrane Database of Systematic Reviews, (12).

10. Kavita Prasad, Varun Sharma, Kandace Lackore, Sarah M. Jenkins, Abhiram Prasad, and Amit Sood,. Use of

Complementary Therapies in Cardiovascular Disease. Am J Cardiol 2013;111:339-345.

11. Kemppainen LM1, Kemppainen TT1,2, Reippainen JA3, Salmenniemi ST1, Vuolanto PH4 Use of complementary and

alternative medicine in Europe: Health-related and sociodemographic determinants..Scand J Public Health. 2018

Jun;46(4):448-455. doi: 10.1177/1403494817733869.

12. Klupp, N. L., Chang, D., Hawke, F., Kiat, H., Cao, H., Grant, S. J., & Bensoussan, A. (2015). Ganoderma lucidum

mushroom for the treatment of cardiovascular risk factors. Cochrane Database of Systematic Reviews, (2).

13. Krucoff MW, Crater SW, Gallup D, et al. (2005) Music, imagery, touch and prayer as adjuncts to interventional

cardiac care: The Monitoring and Actualization of Noetic Trainings (MANTRA) II randomized study. Lancet 366: 211–

217.

14. Liu, Z. L., Li, G. Q., Bensoussan, A., Kiat, H., Chan, K., & Liu, J. P. (2013). Chinese herbal medicines for

hypertriglyceridaemia. Cochrane Database of Systematic Reviews, (6).

15. Liu, Z. L., Liu, J. P., Zhang, A. L., Wu, Q., Ruan, Y., Lewith, G., & Visconte, D. (2011). Chinese herbal medicines for

hypercholesterolemia. Cochrane Database of Systematic Reviews, (7).

16. Mao, C., Fu, X. H., Yuan, J. Q., Yang, Z. Y., Chung, V. C., Qin, Y., ... & Tang, J. L. (2015). Tong‐xin‐luo capsule for

patients with coronary heart disease after percutaneous coronary intervention. Cochrane Database of Systematic

Reviews, (5).

17. Pascoe MC1, Thompson DR2, Ski CF3.Psychoneuroendocrinology. Yoga, mindfulness-based stress reduction and

stress-related physiological measures: A meta-analysis. 2017 Dec;86:152-168. doi:

10.1016/j.psyneuen.2017.08.008.

18. Rabito MJ, Kaye AD. Complementary and Alternative Medicine and Cardiovascular Disease: An EvidenceBased

Review. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine 2013:1-8.

http://dx.doi.org/10.1155/2013/67207

19. Schoonees, A., Visser, J., Musekiwa, A., Volmink, J. (2012). Pycnogenol® (extract of French maritime pine bark) for

the treatment of chronic disorders. Cochrane Database of Systematic Reviews, (4).

20. Skulas-Ray AC et al. Omega-3 Fatty Acids for the Management of Hypertriglyceridemia A Science Advisory From the

American Heart Association. Circulation. 2019;140:e673–e691. DOI: 10.1161/CIR.0000000000000709.

21. Tachjian 2010, Journal of the American College of Cardiology).

22. Tütüncü S. Geleneksel, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına Genel Bir Bakış. Geleneksel Alternatif ve

Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ISBN 978-605-9665-25-4 Kasım 2017, Ankara Türk Tabipleri Birliği Yayınları.

23. Uysal H. Kardiyovasküler Hastalıklarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Konusunda Güncel Yaklaşımlar. Journal of

Cardiovascular Nursing 2016;7(Sup 2):69-83

24. Wang X, Pi Y, Chen P, et al. (2016) Traditional Chinese exercise for cardiovascular diseases: Systematic review and

meta-analysis of randomized controlled trials. J Am Heart Assoc 5: e002562.

25. Wu, T., Harrison, R. A., Chen, X. Y., Ni, J., Zhou, L., Qiao, J.,& Zheng, J. (2006). Tongxinluo (Tong xin luo or Tong‐xin‐

luo) capsule for unstable angina pectoris. Cochrane Database of Systematic Reviews, (4).

26. Younge JO, Gotink RA, Baena CP, et al. (2015) Mind–body practices for patients with cardiac disease: A systematic

review and meta-analysis. Eur J Prev Cardiol 22: 1385–1389.

27. Zhang, H. W., Tong, J., Zhou, G., Jia, H., & Jiang, J. Y. (2012). Tianma Gouteng Yin Formula for treating primary

hypertension. Cochrane Database of Systematic Reviews, (6).

Page 16: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

16

KADIN SAĞLIĞINDA TAMAMLAYICI TERAPİLER

Ruşen ÖZTÜRK, Gül ERTEM

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD

Tamamlayıcı ve alternatif tıbbın (TT) kullanımı dünya çapındaki tüketiciler arasında popüler hale gelmiştir. Tamamlayıcı tedaviler daha yaygın olarak üreme çağındaki kadınlar tarafından kullanılmakta kadınların yaklaşık yarısının herhangi bir yöntem kullandıkları bildirilmektedir (Smith ve ark. 2006). Tamamlayıcı tedavi yaklaşımları, kadınlar tarafından son yıllarda, obstetrik ve jinekolojik semptomlarını hafifletmek, geleneksel hormonal tedavi ve kanser tedavisinin yan etkilerini azaltmak ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesini arttırmak için talep görmektedir (Lai ve ark., 2015).

TT temel olarak şu yöntemleri kapsamaktadır: alternatif tıbbi sistem: GÇT (geleneksel Çin tıbbı), Ayurveda ve homeopati; zihin-beden müdahalesi: meditasyon ve biofeedback; biyolojik temelli tedaviler: bitkisel tedavi ve özel diyet tedavisi; manipülatif ve vücut temelli yöntemler: kayropraktik ve masaj; ve enerji tedavilerini içermektedir (Zhang ve ark., 2014). Son bulgular, kadınların farklı TT pratisyenlerine danışma oranları, masaj terapistleri (%34,1), kayropraktörler (%16,3) ve meditasyon/yoga dersleri alma (%13,6), akupunkturistlere (%9,5), naturopatlardan herbalistler (% 7,2), osteopati (%6,2) çoğunlukla başvurduklarını göstermektedir (Steel ve ark.,. 2015). Özellikle hamilelik ve doğum sırasında kadınlarda TT kullanımının yüksek olmasına rağmen, bu önemli yaşam evresinde TT tedavilerinin etkinliğini ve güvenliğini değerlendiren mevcut kanıtların birçok alanda sınırlı kaldığı görülmektedir. Hamile ve kanser hastaları tarafından yüksek oranda TT kullanımı göz önüne alındığında, sağlık profesyonelleri tarafından bu durumun önemine dikkat çekilmelidir (Steel ve ark.,. 2015).

Gebelikte Tamamlayıcı Terapilerin Kullanımı

Tamamlayıcı terapiler (TT), etkinlik ve güvenlik için sınırlı kanıt bulunmasına rağmen, kullanımının dünya genelinde arttığı bildirilmektedir. Gebelikte yapılan TT kullanımına ilişkin 2010 yılı sistematik bir gözden geçirme, % 1 ila% 87 arasında değişen geniş bir prevalansa olduğu belirtilmiştir (Adams ve ark., 2010). Çalışmalar, Amerika'da kadınların %69'unun, Birleşik Krallık'ta %57 ve Almanya'da %51'inin TT kullandığını ortaya koymaktadır (Kalder ve ark., 2011; Strouss veark., 2014; Hall ve Jolly, 2013).

Gebelikte, muhtemel endişe verici olan, bitkisel tedavileri içeren TT yöntemlerinin yüksek riskli bu grupta kullanılmasıdır. John ve Stankumari (2015) tarafından gebelikte bitkisel yöntemlerin kullanımını ilişkin yapılan çalışmada, bitkisel ilaç kullanımının yaygınlığına yönelik yapılmış olan sistematik incelemede, %22-82 arasında değişmiş olup, bu durum hamilelik sırasında artış eğiliminde olduğu saptanmıştır. Kullanılan en yaygın şifalı otların ise; nane, zencefil, kekik, papatya, adaçayı, anason, çemen ve yeşil çay olarak bildirilmiştir. En çok yaygın kullanım nedenleri arasında gastrointestinal bozuklukların tedavisi ve soğuk algınlığı ve grip belirtileri gibi solunum yolu enfeksiyonları, diş ağrısı, çeşitli ağrı, ayrıca ödem, sırt ağrısı ve sindirim sorunları gibi hamileliğe bağlı durumlar da kullandıkları saptanmıştır (Mothupi, 2014; John& Stankumari, 2015). Nijerya’da gebe kadınlarla yapılan çalışmada, bitkisel ürünlerde en yaygın kullanılan yöntemlerin bitki çayı, acı kola ve ham meyve yenilmesi olduğu, hayvansal ürünlerde bal ve kemik kullanımı ve alternatif tedavide masaj ve spritüalde de dua etmek olduğu saptanmıştır. Kadınların çoğu bitkisel ürünleri ilk üç aylık dönemlerinde kullandıkları ve bu bilgileri doktorlarına açıklamadıkları bildirilmiştir (Mothupi, 2014; John& Stankumari, 2015). Birdee ve ark.’larının (2014), 7244 kadınla yaptığı bir çalışmada, gebe kadınların %37'sinin ve doğum sonrası kadınların % 28'inin son 12 ayda TT kullandığını, doğum öncesi/doğum sonrası olmayan kadınların %40'ının yararlandığı ve dört kadından birinin kullandığı zihin-beden uygulamaları, rapor edilen en yaygın TT yöntemi olduğu bildirilmiştir.

Literatürden elde edilen sonuçlar, çoğu kadını gebelik döneminde tamamlayıcı tedavileri kullandığı, ve gebelik ve doğum sonrası dönemde TT 'in yönelik epidemiyolojik çalışmaların, potansiyel yararları ve riskleri tanımlamak için gerekli olduğu belirtilmektedir. Gebe ve doğum sonrası kadınları kendileri ve bebekleri için sağlığı teşvik etmeye yardımcı olmak amacıyla yaygın olarak kullanılan tamamlayıcı tedavilerinin etkinliğini ve güvenliğini belirlemek için klinik denemelere ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır (Birdee ve ark., 2014).

Doğumda Tamamlayıcı Terapilerin Kullanımı

Birçok kadın doğum eyleminde farmakolojik veya invaziv ağrı yönetimi yöntemlerinden kaçınmak istemektedir ve bu durum ağrı tedavisinde tamamlayıcı yöntemlerinin popülerliğine katkıda bulunmaktadır. Doğum ağrısını azaltmaya yönelik literatürde pek çok farklı yöntem kullanıldığı görülmektedir. Ancak yapılan sistematik incelemede, elde edilen veriler doğum eyleminde, hipnozun farmakolojik ağrı ihtiyacını, ilaç kullanım gereksinimlerini azalttığını ve spontan vajinal doğum insidansını arttırdığını göstermektedir. Akupunktur doğum eyleminde ağrı yönetimi için yardımcı diğer bir tedavi olabileceği belirtilirken, akupressure, aromaterapi, ses analjezi, rahatlama masajın ve diğer tamamlayıcı terapilerin etkinliği henüz belirlenmemiştir (Smith ve ark., 2006). Ancak yapılan başka çalışmada, doğumda TT kullanımını %23.9 olarak belirtilmiş ve en yaygın olarak kullanılan yöntemler: akupunktur, homeopati, masaj ve nefes tedavisi olarak saptanmıştır (Kalder ve ark., 2011).

Literatürde çalışılan diğer tedavi sonuçlarına bakıldığında, Ghiasi ve ark’larının (2019) yaptığı 14 randomize kontrollü çalışmayı içeren meta analizde; doğumun birinci evresinde aromaterapinin anksiyeteyi azaltmadaki etkinliği incelenmiştir. Aromaterapinin, doğum eyleminin ilk aşamasında anksiyeteyi azaltmak için tamamlayıcı bir terapi olarak uygulanması önerilmektedir, ancak bu alanda metodolojik olarak titiz çalışmalar yapılması gerektiği belirtilmiştir. Chen ve arkadaşlarının 2018 yılında yaptığı aromaterapinin doğum ağrısı ve sürenin azaltılmasındaki etkinliğine ilişkin 17 randomize kontrollü

Page 17: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

17

çalışmayı içeren meta analizde; aromaterapinin doğum ağrısı ve süresini azaltmada etkili olduğunu ve genellikle anneler için güvenli olduğunu göstermektedir.

Permatasarive ark’larının (2018) yaptığı 50 primipar kadını içeren randomize kontrollü çalışmada; akupunktur tedavisi doğum sancılarının azaltılmasında, uterusun kasılmalarının güçlendirilmesinde ve doğumun II. Fazını hızlandırmada etkili olduğu belirlenmiştir. Hamlacı ve Yazıcı (2017) tarafından LI4'e uygulanan akupressin algılanan doğum sancıları üzerindeki etkisini saptamak için yapılan 88 kadını içeren randomize kontrollü çalışmada; LI4'e akupressür uygulamanın doğum sancıları algısını azaltmada ve doğum eylemini kısaltmada etkili olduğu bulunmuştur.

Chuang ve ark. (2019) yaptığı 5 randomize çalışmayı içeren meta analizde; 197 müzik grubu 195 kontrol grubu olarak 392 primpar gebe çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma sonucunda; doğum süresince müzik dinletilen gebelerin ağrı ve anksiyete düzeylerinde anlamlı düzeyde azalma saptanmıştır. Sürücü ve ark.’larının (2018) 50 primipar ile müziğin doğum ağrısı ve anksiyete üzerindeki etkisini incelediği çalışmada; deney grubuna doğum eyleminin aktif evresinde, Acemasiran modunda 3 saat boyunca müzik dinleme uygulaması yapılmıştır. Sonucunda kadınların doğum ağrısıyla başa çıkmalarında müzik tedavisinin, etkili bir yöntem olduğu saptanmıştır.

Chang ve ark.’larının, 60 primipar kadınla yaptıkları çalışmada, deney grubuna, abdominal öfleraj, sacral basınç, omuz, sırt ovma gibi uygulamalar 30 dakika boyunca yapılmıştır. İki grup arasında ağrı düzeyinde anlamlı fark elde edilmiş ve masaj grubunun ağrı skalası ortalaması düşük bulunmuştur. Erdoğan ve ark. (2017) sırt masajının doğum ağrısı algısı ve doyuma olan etkisini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmada kadınlara latent aktif ve geçiş fazlarının sonlarında masaj uygulanmıştır. Sonucunda doğum ağrısı algısının anlamlı olarak azaldığı ve doğum doyumunun arttığı bulunmuştur.

Byrne ve Dennard tarafından (2018) yapılan ve iki randomize kontrollü çalışmayı içeren meta analizde prenatal dönemden başlanarak uygulanan yoganın doğum ağrısı üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Sonucunda yoganın anksiyete düzeyine etki ederek ağrıyı kontrol etmekte ve azaltmakta etkili olduğu bulunmuştur. Chethana ve ark. tarafından (2018) prenatal dönemden başlanarak (30. haftadan) 200 gebeye uygulanan yoganın doğum ağrısı üzerindeki etkilerini ve doğum sonuçlarını araştırmak amacıyla yapılan RKÇ’nın sonucunda; yoganın doğum ağrısının hafifletilmesinde etkili olduğu ve doğum sonucunu iyileştirdiği bulunmuştur.

İnfertilitede Tamamlayıcı Terapilerin Kullanımı

Doğurganlığın artırılması için TT kullanan, aynı zamanda doğurganlık kliniğine başvuran kadınların oranı %29 ila %91 arasında değiştiği bildirilmektedir. Kullanılan başlıca TT yöntemleri bitkisel ilaçlar, akupunktur ve takviyelerin kullanımı da dahil olmak üzere beslenme düzenlemeleri olduğu belirtilmektedir (Rayner ve ark., 2011). Farklı bir derleme de ise, Çin bitkisel tıbbı ve akupunktur GÇT'nın temel terapileri olarak en sık kullanılan yöntemler olduğu ardından psikolojik tedaviler, sıcaklık tedavilerin de kullanıldığı belirtilmiştir. Bu çalışmada, TT tümü IVF-ET hastalarının gebelik oranlarının farklı derecelerde artmasına katkıda bulunabileceği belirtilirmiştir (Zhang ve ark., 2014). Ancak yapılan son bir incelemede, doğurganlık sonuçları ve TT teknikleri arasında, her ne kadar zamanla TT kullanımında bir artış olmasına rağmen çalışmalar doğurganlık sonuçlarında her zaman önemli bir gelişme göstermediği, aksine genel kanıtlar TT'lerin doğurganlık sonucu üzerinde önemli bir etkisinin olmadığını gösterdiği vurgulanmaktadır (Miner ve ark., 2018).

Literatürde çalışılan tedavi sonuçlarına bakıldığında; infertil çiftlere yönelik İngiltere’de yapılan bir çalışmada, özel klinikte erkeklerin %13'ü ve kadınların %40'ının TT yöntemlerini kullandıkları, kamu kliniğinde erkeklerin %12'si ve kadınların %23'ü TT kullandığını bildirmiştir. En sık kullanılan tedaviler beslenme tavsiyesi, refleksoloji ve akupunktur olarak belirtilmiştir. Yanıt verenlerin %10’u TT'lerden algılanan bir fayda olduğunu bildirmiştir, %13'ü bunların psikolojik olarak onlara yardım ettiğini ve %22'sinin bunların rahatlamaya yardımcı olduğunu düşündükleri saptanmıştır (Coulson et al.2005). Clark ve ark. (2013) yapılan çalışmada, infertil hastaların tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı ankete katılan hastaların çoğu tarafından bildirilmiştir (%91.3). Hastaların %73.0’ü TT yöntemlerinin infertilite tedavisine faydalı olduğunu düşündüklerini saptamıştır. Bununla birlikte, sadece hastaların %26’sı doktorlarına TT'larını kullandığını bildirmiş, bunun en yaygın nedeni “asla sormamaları’ olarak belirtilmiştir. Bu çalışmada, en sık kullanılan yöntemler vitamin, dua, inanç tedavisi, akupunktur, egzersiz, masaj ve aromaterapi olduğu saplanmıştır.

Akupunkturun, IVF uygulanan hastalar da en yaygın kullanılan TT yöntemlerinden olduğu belirtilmektedir. Paulus ve ark.(2002) IVF veya ICSI yapılan 160 hastaya embriyo transferinden önce ve sonra akupunktur uygulanmıştır. Embriyo transferinden önce ve sonra akupunktur geçirmiş olanlar kontrol grubundakilere göre daha yüksek klinik gebelik oranına sahip oldukları saptanmıştır. Dieterle ve ark. (2006), IVF / ICSI uygulanan 225 hastayı içeren bir RKÇ yürütmüş ve akupunktur uygulanan hastaların kontrol grubunda %15.6'ya karşılık %33.6 klinik gebelik oranına sahip olduğunu bulmuşlardır. İnfertilitesi olan 4247 kadını içeren 40 RKÇ çalışmanın dahil edildiği metaanalizde; infertilite kadınlarda, yalnızca Batı Tıbbı tedavisine göre, Çin bitkisel tedavisi (ÇBT) ile hamilelik ihtimalinin 1,74 daha yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışma sonuçları, PKOS, endometriozis, anovülasyon, fallop tüpü tıkanıklığı veya açıklanamayan infertilitesi olan kadınlarda ÇBT grubunda ortalama gebelik oranları %60, Batı Tıbbı tedavisine %33 olarak saptanmıştır (Ried 2015). Oron ve ark. (2015) 49 IVF tedavisi gören infertil kadınla 6 hafta boyunca yapılan yoga programı sonrası, anksiyete, depresyon ve doğurganlığa özgü yaşam kalitesi, IVF ile tedavilerini bekleyen kadınlarda programa katılımla birlikte zaman içinde düzelme göstermiştir.

Dolayısıyla, infertil hastalarda TT yöntemlerin etkinliğine yönelik literatürde benzer şekilde çelişkilerin olduğu görülmektedir. Yapılan bir sistematik incelemede, infertilite de 147 TT yöntemini içeren çalışma olduğu ve TT yöntemlerinde kanıtların kalitesi, kesin sonuçlar vermeyen araştırma tasarımlarının kullanılması nedeniyle zayıf bulunduğu belirtilmiştir. TT'lerin

Page 18: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

18

fertilite tedavisi ile ilişkili etkinliğini belirlemek ve hekimlerin ve hastaların fertilite tedavisi sırasında TT kullanımıyla ilgili kanıta dayalı kararlar vermelerine yardımcı olmak için randomize kontrollü çalışmalar gibi güçlü yöntemler kullanarak daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır (Miner ve ark., 2018).

Menopozda Tamamlayıcı Terapilerin Kullanımı

Menopoz dönemi semptomlarında kullanılan hormonal tedavilerin yan etkileri ve risklerine yönelik endişelerden dolayı TT kullanımında ciddi artış olduğu belirtilmektedir. Buna karşın, karayılan otu ve fitoöstrojenler gibi VMS'ın yönetilmesinde kullanılan en popüler TT'lerin etkilerini destekleyen kanıtların yetersiz olduğu vurgulanmaktadır. Avusturalya’da 2020 kadınla yapılan bu çalışmada, menopoz semptomları için TT’lerin en az birinin kullanım yaygınlığı %39.2 olarak bulunmuş ve kadınların % 13.2'si vazomotor semptomlar için TT’leri kullandığını bildirmiştir. Fitoöstrojenler en sık kullanılan TT yöntemi olduğu belirtilmiştir (%6.3), sonrasında akşam çuha çiçeği yağı (%3.9), ginseng (%1.7) ve karayılan otu (%1.5) sıklıkla kullanılmaktadır. Sadece 16 kadının cinsel semptomlar için bir TT yöntemi kullandıkları belirtilmiştir (Gartoulla ve ark., 2015).

Literatürde çalışılan diğer araştırma sonuçlarına bakıldığında; 187 kadınla postmenapozal dönemde yapılan çalışmada, başlangıçtan 12 haftaya kadar subjektif sıcak basması sıklığı bildirilen, klinik hipnoz müdahale grubunda sıcak basmasında ortalamasında %74’lük azalma, kontrol grubunda %17’lik düşüş saptanmıştır. İkincil sonuçlar, sıcak basması yönelik girişimlerde, uyku kalitesinde 12 haftalık izlemde kontrol ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede iyileşme saptanmıştır (Etkins ve ark., 2013). Menapoz dönemindeki 100 kadınla çift kör yapılan RKÇ’da, lavanta aroması 12 hafta boyunca günde iki kez 20 dakika boyunca koklatılmıştır. Sıcak basması, müdahale grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede azaldığı saptanmıştır (Kazemzadeh ve ark., 2016).

Bitkisel ürünler ve diğer TT yaklaşımları dahil olmak üzere menopoza yönelik tamamlayıcı terapiler, menopoz semptomlarını tedavi etmek için yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak tüm TT müdahaleleri etkili ve güvenli değildir. Kadınların menopoz semptomları için TT'lerin riskleri ve yararları hakkında bilgilendirilmeleri önemlidir. Kadınlar, sağlık hizmeti sağlayıcılarını TT müdahaleleri hakkında en güvenilir bilgi kaynağı olarak görmekte, ancak nadiren TT seçiminde rehberlik istemektedir. Hipnoz ve bilişsel davranışçı terapi dahil olmak üzere zihin ve beden uygulamalarının menopozun en sık görülen semptomlarından bazılarının tedavisinde güvenli olduğu gösterilmiştir. Hipnoz, sıcak basmaların klinik olarak anlamlı azalması için tutarlı kanıtlara sahiptir. Özellikle, bitkisel ürünler sıklıkla kullanılmakta ancak, etkinliklerini ve güvenliklerini destekleyen tutarlı bir kanıtlar bulunmamaktadır (Johnson ve ark., 2019).

Jinekolojik Kanserlerde Tamamlayıcı Terapilerin Kullanımı

Jinekolojik kanserli kadınlarla ilgili çalışmalar incelendiğinde, TT kullanma sıklığının %40,3 ile %94,7 arasında değiştiği tespit edilmiştir (Akpunar ve ark., 2016). TT kullanan jinekolojik kanser tanısı alan kadınların daha çok beden ve zihin tedavilerini tercih ettiği, bunu biyolojik temelli tedavilerin izlediği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, bitkisel TT yönteminin sekiz çalışmada benzer şekilde en sık kullanılan yöntem olduğu ve TT yöntem tercihlerinin bölgesel olarak farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Örneğin, yapılan çalışmalarda Avustralya ve İsrail’de masaj ve dokunma terapilerinin, Avrupa ve Amerika’da bitkisel ürün ve ilaçların, Türkiye’de ise dua etmenin jinekolojik kanserli hastalarda daha çok tercih edildiği tespit edilmiştir (Akpunar ve ark., 2016).

Supoken ve ark.’nın çalışmasında, jinekolojik kanserli kadınlarda TT kullanma yöntemleri incelendiğinde; dua etme (%92.5), bitkisel tedaviler (%40.3), egzersizler (%37.3), diyet tedavileri (%23.9) ve masaj (%17.9) uygulamalarının yer aldığı belirtilmektedir. Akyüz ve ark. (2007) çalışmasında da dua etmenin en sık (%94.7) tercih edilen bir yöntem olduğu vurgulanmaktadır. Chase ve ark.(2014) çalışmasında erken evrede over kanseri tanısı almış kadınların TAT kullanımında; dua etme (%79.3) ilk sırada yer alırken; serviks kanser tanısı almış hastalarda ise vitamin desteği (%80.3) ilk sırada kullanılmıştır.

Swisher ve ark.(2002) yaptığı çalışmada, %23 bitkisel tedaviyi veya diğer bitki özlerini, %23 yüksek doz vitamin ve/veya minerali, %18 geleneksel olmayan diyet tedavisi ve %7’si köpekbalığı kıkırdağını kullandıklarını belirtmiştir. Katılımcıların %79'u psikolojik ya da ruhsal bir terapi kullandıklarını, %65.9’unun inanç veya terapötik dokunuş, %39’unun görselleştirme, %32’sinin meditasyon, yoga veya diğer rahatlama teknikleri ve dua etmeye başvurdukları saptanmıştır.

Muzik terapiye yönelik yapılan bir RKÇ çalışmada, meme/jinekolojik kanserli hastalarda uygulanan müzik terapiyi takiben, depresif semptomların minimal düzeye indiği bildirilmektedir. Bireysel müzik terapisi seansları, radyoterapi gören meme veya jinekolojik kanserli kadınlar için kanser ve depresyon semptomlarıyla ilişkili yorgunluğu azaltmak ve ayrıca yaşam kalitesini artırmak için etkili olabileceği saptanmıştır (Alcântara-Silva ve ark., 2018).

Sonuç olarak, kadın sağlığının pek çok alanında tamamlayıcı tedavilerinin kullanımının ciddi şekilde artış gösterdiği, bu artan ihtiyaca karşılık olarak, sağlık personelinin TT’lerin yarar ve riskleri konusunda bilgi düzeylerinin artırılmasının da son derece önemli olduğu görülmektedir. Aynı zamanda, pek çok çok çalışma TT terapilerin olumlu etkileri olduğunu gösterirken, bu alanda yapılan sistematik derleme ve metanalizlerde, çalışma kalitelerinin ve örnekleme büyüklüğünün yetersiz olduğu vurgusunun da unutulmaması gerekir. Dolayısıyla, klinik çalışmalarda küçük örneklem, düşük kalite ve standart zayıflıklarına bağlı pek çok eksikliklerin olduğu, klinik uygulama için yüksek kalitede kanıt sağlayamadıkları vurgulanmaktadır. Bu nedenle, tüm jinekolojik ve obstetrik durumlarda kullanılacak bu tedavilerin hastalar için umut verici ve yararlı bir tedavi olabilmesi için daha fazla kaliteli RKÇ çalışmalara gereksinim duyulduğu açıktır.

Page 19: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

19

KAYNAKLAR Adams J, Lui CW, Sibbritt D, et al. Women's use of complementary and alternative medicine during pregnancy: A critical review of the literature. Birth 2009;36:237–245. Akpunar, D., Bebis, H., & Yavan, T. (2015). Use of complementary and alternative medicine in patients with gynecologic cancer: a systematic review. Asian Pac J Cancer Prev, 16(17), 7847-52. Akyüz A, Dede M, Çetintürk A, Yavan T, Yenen MC, Sarıcı SU, et al. Self-application of complementary and alternative medicine by patients with gynecologic cancer. Gynecol Obstet Invest. 2007; 64: 75-81. Alcântara-Silva, T. R., de Freitas-Junior, R., Freitas, N. M. A., de Paula Junior, W., da Silva, D. J., Machado, G. D. P., ... & Soares, L. R. (2018). Music therapy reduces radiotherapy-induced fatigue in patients with breast or gynecological cancer: a randomized trial. Integrative cancer therapies, 17(3), 628-635. Birdee, G. S., Kemper, K. J., Rothman, R., & Gardiner, P. (2014). Use of complementary and alternative medicine during pregnancy and the postpartum period: an analysis of the National Health Interview Survey. Journal of women's health, 23(10), 824-829. Chase, D. M., Gibson, S. J., Sumner, D. A., Bea, J. W., & Alberts, D. S. (2014). Appropriate use of complementary and alternative medicine approaches in gynecologic cancers. Current treatment options in oncology, 15(1), 14-26. Chuang, C. H., Chen, P. C., Lee, C. S., Chen, C. H., Tu, Y. K., & Wu, S. C. (2019). Music intervention for pain and anxiety management of the primiparous women during labour: A systematic review and meta‐analysis. Journal of advanced nursing, 75(4), 723-733. Clark, N. A., Will, M., Moravek, M. B., & Fisseha, S. (2013). A systematic review of the evidence for complementary and alternative medicine in infertility. International Journal of Gynecology & Obstetrics, 122(3), 202-206. Elkins, G. R., Fisher, W. I., Johnson, A. K., Carpenter, J. S., & Keith, T. Z. (2013). Clinical hypnosis in the treatment of post-menopausal hot flashes: a randomized controlled trial. Menopause (New York, NY), 20(3). Gartoulla, P., Davis, S. R., Worsley, R., Bell, R. J., Gartoulla, P., Davis, S. R., ... & Bell, R. J. (2015). Use of complementary and alternative medicines for menopausal symptoms in Australian women aged 40–65 years. Medical Journal of Australia, 203(3), 146-146. Hall, H. R., & Jolly, K. (2014). Women's use of complementary and alternative medicines during pregnancy: a cross-sectional study. Midwifery, 30(5), 499-505. John, L. J., & Shantakumari, N. (2015). Herbal medicines use during pregnancy: a review from the Middle East. Oman medical journal, 30(4), 229. Johnson, A., Roberts, L., & Elkins, G. (2019). Complementary and Alternative Medicine for Menopause. Journal of evidence-based integrative medicine, 24, 2515690X19829380. Kalder, M., Knoblauch, K., Hrgovic, I., & Münstedt, K. (2011). Use of complementary and alternative medicine during pregnancy and delivery. Archives of gynecology and obstetrics, 283(3), 475-482. Kalder, M., Müller, T., Fischer, D., Müller, A., Bader, W., Beckmann, M. W., ... & Hein, A. (2016). A review of integrative medicine in gynaecological oncology. Geburtshilfe und Frauenheilkunde, 76(02), 150-155. Kazemzadeh, R., Nikjou, R., Rostamnegad, M., & Norouzi, H. (2016). Effect of lavender aromatherapy on menopause hot flushing: A crossover randomized clinical trial. Journal of the Chinese Medical Association, 79(9), 489-492. Miner, S. A., Robins, S., Zhu, Y. J., Keeren, K., Gu, V., Read, S. C., & Zelkowitz, P. (2018). Evidence for the use of complementary and alternative medicines during fertility treatment: a scoping review. BMC complementary and alternative medicine, 18(1), 158. Mothupi, M. C. (2014). Use of herbal medicine during pregnancy among women with access to public healthcare in Nairobi, Kenya: a cross-sectional survey. BMC complementary and alternative medicine, 14(1), 432. Nazik E, Nazik H, Api M, Kale A, Aksu M. Complementary and alternative medicine use by gynecologic oncology patients in Turkey. Asian Pacific J Cancer Prev. 2012; 13: 21-25. Oron, G., Allnutt, E., Lackman, T., Sokal-Arnon, T., Holzer, H., & Takefman, J. (2015). A prospective study using Hatha Yoga for stress reduction among women waiting for IVF treatment. Reproductive biomedicine online, 30(5), 542-548. Rayner, J. A., Willis, K., & Burgess, R. (2011). Women's use of complementary and alternative medicine for fertility enhancement: a review of the literature. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 17(8), 685-690. Smith, C. A., Collins, C. T., Cyna, A. M., & Crowther, C. A. (2006). Complementary and alternative therapies for pain management in labour. Cochrane Database of Systematic Reviews, (4). Steel, A., Adams, J., Sibbritt, D., & Broom, A. (2015). The outcomes of complementary and alternative medicine use among pregnant and birthing women: current trends and future directions. Women’s Health, 11(3), 309-323. Strouss, L., Mackley, A., Guillen, U., Paul, D. A., & Locke, R. (2014). Complementary and Alternative Medicine use in women during pregnancy: do their healthcare providers know?. BMC complementary and alternative medicine, 14(1), 85. Supoken A, Chaisrisawatsuk T, Chumworathayi B. Proportion of gynecologic cancer patients using complementary and alternative medicine. Asina Pasific J Cancer Prev. 2009; (10):779-82. Swisher, E. M., Cohn, D. E., Goff, B. A., Parham, J., Herzog, T. J., Rader, J. S., & Mutch, D. G. (2002). Use of complementary and alternative medicine among women with gynecologic cancers. Gynecologic oncology, 84(3), 363-367. Zhang, Y., Fu, Y., Han, F., Kuang, H., Hu, M., & Wu, X. (2014). The effect of complementary and alternative medicine on subfertile women with in vitro fertilization. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine, 2014.

Page 20: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

20

AYURVEDA: TARİHSEL KÖKENİ VE TEMEL UYGULAMALAR

Hammet ARSLAN

Muğla Sıtkı Koçma Üniversitesi, Dinler Tarihi

İsimlendirme ve Tarihi

Sanskritçe bir sözcük olan Ayurveda, ayur=yaşam ve veda=bilgi olmak üzere iki kelimeden meydana gelir. Dolayısıyla “yaşam bilgisi” veya “uzun ömür bilgisi” anlamında kullanılır. Ayurveda, Hint alt kıtasında ortaya çıkmış antik bir tıp sistemidir.1 Kaynaklara göre, Ayurveda’nın kökeni sözlü bir gelenek olarak MÖ 3000’lere kadar gider. Sağlıkla ilgili bir uygulama olarak Ayurveda’nın ilk biçimleri Vedalara dayanır.2 Ayurveda’dan, Vedik gelenekte “yardımcı bilgi” anlamında upaveda olarak bahsedilir. Ayurveda’nın kökenleri ayrıca hastalıklar için büyülü tedaviler olarak tanımlanan Atharvaveda’da3 da bulunur.4

Ayurveda’nın kökeniyle ilgili olarak, teknik bilgilerin Hindu tıp tanrısı ve Vişnu’nun avatarası Dhanvantari tarafından Brahma’dan alındığına dair çeşitli efsanevi açıklamalar vardır.5 Ayurveda metinlerinin efsanevi bir bilge varsayılan Agnivesa’nın kaybolmuş bir eserinden etkilendiğini söylenir.6 Günümüzde Ayurveda geleneklerinden esinlenilen modern ve küresel uygulamalar, bir tür tamamlayıcı veya destekleyici tıp uygulaması olarak kabul edilmektedir.7 Hindistan dışındaki ülkelerde, Ayurveda terapileri ve uygulamaları genel sağlık uygulamalarıyla bütünleştirilmiş8 bir görünüm arz etmektedir.

Temel Metinler

Ayurveda’nın teorik yapısının MÖ beş yüz yıllarında geliştiği, hem Samkhya ve Vaisesika gibi felsefi sistemlerle hem de Budizm ve Caynizm gibi dini geleneklerle benzerlikler gösterdiği düşünülür.9 Klasik Ayurveda metinlerinde, tıbbi bilginin önce Tanrılardan bilgelere sonra da hekimlere aktarımı anlatılır.10 Ayurveda’da, Charaka Samhita, Sushruta Samhita ve Bhela Samhita adıyla bilinen ve erken dönemlere ait üç metin vardır. Sushruta Samhita (Sushruta’nın Özeti), MÖ 6. yüzyıldan kalma orijinal bir eseri temel alır.11 Bilge Sushruta, Hindu Ayurveda tanrısı olan Dhanvantari’nin kendisinde Varanasi’nin kralı olarak bedenlendiğini ve bir grup hekime tıp bilgisini öğrettiğini yazar.12 Bu eser, Budist bilgin Nagarjuna tarafından MS 2. yüzyılda güncellenmiştir.13 Charaka tarafından yazılan Charaka Samhita ve Atreya Punarvasu’ya atfedilen Bhela Samhita da MÖ 6. yüzyıla tarihlenmektedir.14 Charaka Samhita, milattan sonra ilk yüzyıllarında Dridhabala tarafından güncellenmiştir.15

1 Gregory P. Fields, Religious Therapeutics: Body and Health in Yoga, Ayurveda, and Tantra, SUNY Press, 2001, s. 36; G. J. Meulenbeld, “Introduction”, A History of Indian Medical Literature, Egbert Forsten, Groningen, 1999. Ayurveda hakkında verdiğimiz bilgiler için bkz., https://en.wikipedia.org/wiki/Ayurveda. 2 Edzard Ernst, “Complementary Therapies for Pain Management: An Evidence-based Approach”, Elsevier Health Sciences, s. 108; J. S. Chopra & S. Prabhakar, The Oxford Medical Companion, OUP, s. 586; E. R. Mackenzie & B. Rakel, Complementary and Alternative Medicine for Older Adults: A Guide to Holistic Approaches to Healthy Aging, Springer, 2006, s. 215; T. S. S. Dikshith, Safe Use of Chemicals: A Practical Guide, CRC Press, 2008, s. 16. 3 Atharvaveda, 20 kitap, 730 ilahi ve 6000 mantra içeren klasik bir Hindu kutsal metnidir. 4 V. Narayanaswamy, “Origin and Development of Ayurveda”, Ancient Science of Life, 1981, 1 (1): 1-7. 5 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008; R. P. B. Singh & P. S. Rana, Banaras Region: A Spiritual and Cultural Guide, Indica Books, Varanasi, India, 2002, s. 31. 6 V. J. Thakara, Methodology of Research in Ayurveda, Gujarat Ayurved Univ. Press, Jamnagar, India,1989, s. 7. 7 D. Wujastyk & F. M. Smith, (2008), “Introduction”, içinde D. Wujastyk & F. M. Smith, (eds.), Modern and Global Ayurveda: Pluralism and Paradigms, SUNY Press, New York, s. 1-28. “A Closer Look at Ayurvedic Medicine”, Focus on Complementary and Alternative Medicine, 12 (4), Fall 2005 - Winter 2006. 8 https://en.wikipedia.org/wiki/Ayurveda. 9 Antonella Comba, “Carakasamhita, Sarirasthana and Vaisesika Philosophy”, içinde G. J. Meulenbeld & D. Wujastyk, (eds.), Studies on Indian Medical History, Motilal Banarsidass, Delhi, 2001, s. 39-55; A. L. Basham, “The Practice of Medicine in Ancient and Medieval India”, içinde Charles Leslie, (ed.), Asian Medical Systems, University of California Press, Berkeley, 1976, s. 18-43. 10 Kenneth G. Zysk, “Mythology and the Brahmanization of Indian Medicine: Transforming Heterodoxy into Orthodoxy”, içinde Folke Josephson, (ed.), Categorisation and Interpretation: Indological and Comparative Studies, Meijerbergs institut för svensk etymologisk forskning, Göteborgs Universitet, 1999, s. 125-145. 11 K. Mangathayaru, Pharmacognosy: An Indian Perspective, Pearson Education, India, s. 2; Adam Hart Davis, History: From the Dawn of Civilization to the Present Day, Penguin, s. 53. 12 K. K. Bhishagratna, An English Translation of the Sushruta Samhita Based on Original Sanskrit Text, Calcutta, 1907, s. 1. 13 J. N. Roy & Braja Bihari Kumara, India and Central Asia: Classical to Contemporary Periods, Concept Publishing Company, s. 103. 14 L. L. Adler & vd., Traditional Healing and Modern Psychotherapy, Greenwood, s. 76; K. Saxena Praveen, Development of Plant-Based Medicines: Conservation, Efficacy and Safety, Springer, s. 48; M. A. Jazayery & W. Winter, Languages and Cultures: Studies in Honor of Edgar C. Polomé, Walter de Gruyter, 1988, s. 116. 15 Ariel Glucklich, The Strides of Vishnu: Hindu Culture in Historical Perspective, Oxford, Oxford University Press, England 2008s. 141.

Page 21: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

21

İki bin yıldan uzun bir geçmişi olan Ayurveda tedavileri uzun süreç içerisinde farklılaşmış ve gelişmiştir.16 Terapiler genellikle karmaşık bitkisel bilenlere, minerallere ve metal maddelere17 dayanır. Eski Ayurveda metinlerinde ayrıca rinoplasti, böbrek taşı ekstraksiyonları, dikiş atma ve yabancı cisimlerin çıkartılması gibi cerrahi teknikler de öğretilmiştir.18

Başlıca İlkeler

Ayurveda düşüncesinde özellikle dengeye vurgu yapılır. Doğal dürtüyü bastırmak sağlıksız kabul edilir ve hastalığa yol açtığı düşünülür.19 Bununla birlikte, insanlar aynı zamanda makul dengede kalmak ve doğanın işleyişini takip ederek tedbirli olma konusunda da uyarılırlar. Örneğin, yiyecek tüketiminin, uyumanın ve cinsel ilişkinin ölçülü ve dengeli olmasına önem verilir.20

Ayurveda, plazma/kansu (rasa), kan (rakta), kaslar (mamsa), yağ (meda), kemik (asthi), ilik (majja) ve semen/spermden (shukra) oluşan yedi temel dokudan (dhatu) bahseder. Ayurveda tarihsel olarak bedenin hava, su, toprak, ateş ve eterden oluşan beş klasik elementten oluştuğunu varsayar.21 Ayrıca, her maddede bizatihi var olduğu düşünülen yirmi guna (nitelik veya özellik) vardır. Bunlar on çift halinde şöyle düzenlenmiştir: i. ağır / hafif, ii. soğuk / sıcak, iii. kaygan / kuru, iv. körleşmiş / keskin, v. sabit / hareketli, vi. yumuşak / sert, vii. sümüksü-balçıklı-yapışkan / sümüksüz-balçıksız, viii. pürüzsüz / kaba saba, ix. küçük / devasa ve x. akışmayan-ağdalı / sıvı.22

Ayurveda metinlerinde vata, pitta ve kapha olarak isimlendirilen üç temel dosa/doshadan23 bahsedilir ve doshaların eşitliği sağlıkla sonuçlanırken eşitsizliği hastalıkla sonuçlanır. Buna göre doğal dürtüleri bastırmanın sağlıksız olduğu kabul edilir ve hastalığa yol açtığı iddia edilir.24 Ayurveda’da, doshaların birbirlerine eşit olduklarında dengeli oldukları kabul edilir.25 Yine, her insanın kendi mizacını ve karakterini tanımlayan eşsiz bir dosha kombinasyonuna sahip olduğu düşünülür. Her iki durumda da, kişinin doğal hallerini korumak ve doshaları arttırmak veya azaltmak için davranışlarını veya çevrelerini uygun hale getirmesi gerektiğini üzerinde durulmaktadır. Ayurvedik hekimler çeşitli teşhis yöntemleriyle kişide hangi doshanın ağır bastığını tespit eder ve o kişiyi doshasına uygun yaşam şekline yönlendirirler.

Tanımlanan Hastalıklar ve Bilim Dalları

Geleneksel Hint tıbbında erken dönemlerde ateş, öksürük, verem, ishal, ödem, apseler, nöbetler, tümörler ve cüzzam tanımlanmıştır.26 Cerrahi tedaviler arasında plastik cerrahi, litotomi (taşkırım), tonsillektomi (bademcik ameliyatı), katarakt ameliyatı yer almıştır. Ayrıca karın içindeki sıvıları atmak için delme, yabancı cisimlerin çıkarılması, anal fistüllerin tedavisi, kırıkların tedavisi, ampütasyonlar (kesme), sezaryen27 ve yaraların dikilmesi de tedavi teknikleri arasında sayılır.28 Otların ve cerrahi aletlerin kullanımı yaygınlaşmıştır.29 Bu dönemde, göğüs ağrısı, diyabet ve hipertansiyon gibi karmaşık rahatsızlıklar için tedaviler de yapılmıştır.30

Ayurveda hakkındaki en eski klasik Sanskritçe metinlerde, tıp bilimi sekiz temel başlığa ayırmıştır.31 Hekimlerin sekiz bileşenden oluşan bu tıp sanatının temel nitelikleri ilk olarak MÖ ikinci yüzyıla tekabül eden Hindu milli destanı Mahabharata’da bulunur.32

16 G. J. Meulenbeld, “Introduction”, A History of Indian Medical Literature, Egbert Forsten, Groningen, 1999. 17 Erken dönem Hint simyası veya rasashastra’nın etkisi altında olduğuna dair iddialar vardır. 18 Dominik Wujastyk, The Roots of Ayurveda: Selections from Sanskrit Medical Writings, Penguin Books, London, 2003; Girindranath Mukhopadhyaya, The Surgical Instruments of the Hindus, with a Comparative Study of the Surgical Instruments of the Greek, Roman, Arab, and the Modern European Surgeons, Calcutta University, Calcutta, 1913. 19 Örneğin, hapşırmayı bastırmanın potansiyel olarak omuz ağrısına yol açtığı söylenir. 20 Ananda S. Chopra, “Ayurveda”, içinde, Helaine (ed.), Medicine Across Cultures: History and Practice of Medicine in Non-Western Cultures, Kluwer Academic, 2003, ss. 75-83; Dominik Wujastyk, The Roots of Ayurveda: Selections from Sanskrit Medical Writings, Penguin Books, London, 2003, s. XVIII. 21 Sanskritçe panchamahabhuta olarak bilinir. E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008. 22 Ananda S. Chopra, “Ayurveda”, içinde, Helaine (ed.), Medicine Across Cultures: History and Practice of Medicine in Non-Western Cultures, Kluwer Academic, 2003, ss. 75-83. 23 Ayurveda geleneğine göre bedende bulunduğu düşünülen üç özdür. Vata, sinir sistemi işlevini harekete geçiren hava ilkesidir. Pitta, sindirim sistemini düzenleyen ateş ilkesidir. Kapha, besin maddelerini dolaşım sistemine taşıyan su ilkesidir. 24 Dominik Wujastyk, The Roots of Ayurveda: Selections from Sanskrit Medical Writings, Penguin Books, London, 2003, s. XVIII. 25 Priya Vrat Sharma, History of Medicine in India, Indian National Science Academy, New Delhi, 1992. 26 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008. 27 Lois N. Magner, A History of the Life Sciences, Rev. and Exp., CRC Press, 2002, s. 6 28 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008. 29 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008. 30 Girish Dwivedi & Shridhar Dwivedi, “History of Medicine: Sushruta - the Clinician - Teacher par Excellence”, Indian Journal of Chest Diseases and Allied Sciences, 2007, 49: 243-244. 31 Yadava Trivikramatmaja Acarya, ed., “Sutrasthana 1.7-9; 30.28”, The Carakasamhita of Caraka, With the Commentary by Cakrapanidatta, Nirnayasagara Press, Bombay, 1941-1945, s. 2-3, 189. 32 Dominik Wujastyk, “Indian Medicine”, içinde, Gavin Flood, (ed.), The Blackwell Companion to Hinduism, Blackwell, Oxford, 2003, s. 394.

Page 22: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

22

Sekiz bilim dalı şunlardır33:

i. Kayachikitsa: Genel tıp.

ii. Kaumara-bhrtya (Pediatri): Bebeğin ve annenin doğum öncesi ve doğum sonrası bakımı; gebe kalma yöntemleri; çocuğun cinsiyetini, zekâsını ve dış görünüşünü belirleme; çocukluk hastalıkları ve ebelik tekniği.34

iii. Salyatantra: Cerrahi teknikler ve yabancı cisimlerin çıkarılması.

iv. Shalakyatantra: Kulak, göz, burun, ağız vb. hastalıkların tedavisi.

v. Bhutavidya: Ruhların etkisinin ortadan kaldırılması ve zihinleri bu tür bir varlıktan etkilenen insanların tedavisi.

vi. Agadatantra: Salgın hastalıklar, hayvanlar, sebzeler ve minerallerdeki toksinleri içerir. Aynı zamanda anomalileri (kural dışı durumlar) ve antidotları (panzehir) tanımak için ipuçları içerir.

vii. Rasayantantra: Gençleştirme teknikleri; yaşam süresini, zihinsel ve fiziksel gücü artırmak.

viii. Vajikaranatantra: Afrodizyaklar; semen ve cinsel zevkin seviyesini ve canlılığını artırmak için tedaviler. Aynı zamanda kısırlık sorunları ve manevi gelişim (cinsel enerjinin ruhsal enerjiye dönüştürülmesi) ile de ilgilidir.

Teşhis ve Tedavi

Ayurveda’nın temel hedefi sadece hastalığı tedavi değil, aynı zamanda hastalığa yol açan temel nedeni ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla bağışıklık sisteminin güçlendirilmesiyle ortaya çıkması muhtemel hastalıklardan uzak olmak önem arz etmektedir. Ayurveda’da hastalığı teşhis edebilmek için başvurulan sekiz yol vardır. Bunlar şöyledir: nabız (nadi), idrar (mootra), dışkı (mala), dil (jihva), konuşma (shabda), dokunma (sparsha), görme (druk) ve görünüm (akruti)35 Ayurveda hekimleri tanı için öncelikle beş duyuyu kullanır. Örneğin, nefes alma ve konuşma durumunu gözlemlemek için işitme yöntemi kullanılır.36

Ayurveda’nın temel bir özelliklerinden birisi fiziksel, zihinsel ve ruhsal yapının kendi başına bir birim olarak kabul edilmesidir. Buna göre, hepsi bir bütünü oluşturmasına rağmen her bir öğe diğerlerini etkileyebilir. Bu, tanı ve terapi sırasında kullanılan bütüncül bir yaklaşımdır. Ayurveda tedavisinin bir başka yönü de, sıvıları taşıyan kanalların (srotas) çeşitli bitkisel yağlarla masaj tedavisi, sıcak ortamda terletme ve buhar kullanımı yoluyla toksinleri atma (swedana) ile açılabileceğidir. Vücuttaki tıkanmış kanalların hastalığa neden olduğu düşünülmektedir.37

Çağdaş Ayurveda, sağlıklı bir metabolizma sistemi kurarak ve iyi bir sindirim ve boşaltım sağlayarak sağlığa ve enerjik bir hale ulaşma eğilimindedir.38 Ayurveda ayrıca egzersiz, yoga ve meditasyona da önem verir.39 Beslenme tekniği açısından ise sattvic diyet tavsiye edilir.40

Ayurveda’da, uyumak, uyanmak, çalışmak, meditasyon, cinsel ilişki vb. gibi doğal döngülerin sağlık için önemli olduğu varsayılır.41 Düzenli banyo, beden temizliği, diş temizliği, dil temizliği, cilt bakımı, yüzü ve gözleri yıkama gibi hijyenik bir yaşam ayurvedik uygulamanın temelinde yer alır.42

33 Priya Vrat Sharma, Susruta-Samhita With English Translation of Text, Chaukhambha Visvabharati, Varanasi, 1999, s. 7-11; Gregory P. Fields, Religious Therapeutics: Body and Health in Yoga, Ayurveda, and Tantra, SUNY Press, 2001, s. 36; K. K. Bhishagratna, An English Translation of the Sushruta Samhita Based on Original Sanskrit Text, Calcutta, 1907, s. 2-6. 34 Swami Sadashiva Tirtha, The Ayurveda Encyclopedia: Natural Secrets to Healing, Prevention & Longevity, Ayurveda Holistic Center Press, NY, 2008. 35 L. Mishra & B. B. Singh & S. Dagenais, “Healthcare and Disease Management in Ayurveda”, Alternative Therapies in Health and Medicine, 2001, 7 (2): 44-50. 36 Damarlar gibi hassas noktalar veya açık yaralar ve zayıf/dirençsiz bölgelerin (marman marma) incelenmesi özel bir öneme sahiptir. E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008; Ananda S. Chopra, “Ayurveda”, içinde, Helaine (ed.), Medicine Across Cultures: History and Practice of Medicine in Non-Western Cultures, Kluwer Academic, 2003, ss. 75-83. 37 Dominik Wujastyk, The Roots of Ayurveda: Selections from Sanskrit Medical Writings, Penguin Books, London, 2003, s. XIX-XX 38 Ananda S. Chopra, “Ayurveda”, içinde, Helaine (ed.), Medicine Across Cultures: History and Practice of Medicine in Non-Western Cultures, Kluwer Academic, 2003, ss. 75-83. 39 https://en.wikipedia.org/wiki/Ayurveda. 40 Sattvic diyeti mevsimsel gıdalar, meyveler, süt ürünleri, fındık, çekirdekler, yağlar, olgun sebzeler, baklagiller, kepekli tahıllar ve etsiz proteinlere önem veren bir diyettir. Buna modern literatürde yoga diyeti de denilir. https://en.wikipedia.org › wiki › Sattvic_diet. 41 Ayurveda’da hayatın doğal bir döngüden ibaret olduğunu ve gündelik yaşamın bu döngüye bağlı olarak şekillendiğini ifade eden kavrama dinacharya denilir. 42 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008.

Page 23: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

23

Ayurveda’daki bitki bazlı tedaviler, muhtelif ağaç ve bitki köklerinden, yapraklarından, meyvelerinden ve kabuğundan yararlanılarak yapılır. Ayrıca hardal, rezene ve kakule gibi bitkilerin tohumları ve tarçın tozu da sıklıkla kullanılır.43 Ayurveda’da kullanılan hayvansal ürünler arasında özellikle süt, kemik ve süt ürünleri yer alır. Ayrıca, hem tüketim hem de harici kullanım için hayvani yağlar tavsiye edilir. Bunların yanı sıra kükürt, arsenik, kurşun, bakır, sülfat ve altın gibi minerallerin tüketimi de öngörülmüştür.44

Ayurveda’da madya adı verilen alkollü içeceklerin de tedavi sürecinde kullanıldığı ifade edilir. Bunların sindirim sisteminin işleyişini güçlendirerek ve sinir ve dolaşım sistemini asgari düzeye indirerek doshaları dengelediği söylenir. Alkollü ve damıtılmış içeceklerden oluşan madya, kullanılan hammadde ve fermantasyon işlemine göre sınıflandırılır ve kategorileri arasında şunlar bulunur: şeker bazlı, meyve bazlı, tahıl bazlı, şifalı bitkiler içeren tahıl bazlı, sirke ile fermente edilmiş ve tonik şaraplar. Madya, yapışkan olmaması ve hızlı hareket etmesinden ötürü vücuttaki küçük gözeneklerin temizlemesi, kolay sindirim ve kasılmış eklemlerin gevşetilmesi yönünden yararlı sayılmaktadır.45

Sonuç ve Tartışma

Günümüzde her ne kadar laboratuar deneyleri Ayurveda’da kullanılan bazı maddelerin tıbbi tedavilerde geliştirilebileceğini ve yararlı olabileceğini öne sürse de, şu anda uygulanan Ayurveda tekniğinin sadece kendi başına etkili olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur.46

Birleşik Krallık Kanser Araştırmalarına göre, herhangi bir hastalığın tedavisi için Ayurvedik tıbbın etkinliğini gösteren önemli bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, bazı kanser hastaları için masaj ve gevşeme tekniği çoğu zaman yararlıdır. Hayvan hastalıklarına dair araştırmalarda Ayurveda’da kullanılan bazı bitkisel ürünlerin geliştirilmesinin yararlı olabileceğine dair göstergeler vardır.47

Ayurveda tıbbı, bazılarınca bilimsel kabul edilmez.48 Diğer araştırmacılar ise onun bir ön tıp veya trans-bilim sistemi olduğunu düşünürler.49 2008 yılında yapılan bir çalışmada, ABD’deki Ayurveda ilaçlarının % 21’ine yakını ve internet üzerinden satılan Hint patentli ilaçların, özellikle kurşun, cıva ve arsenik gibi toksik seviyelerde ağır metal içerdiği belirtilmiştir. Hindistan’da bu türden zararlı metal atıkların halk sağlığı üzerindeki etkileri yeterince bilinmediği düşünülmektedir. 50

Günümüzde Ayurveda’nın, hem modern tıp biliminin çerçevesi, tekniği ve kullanım alanından ötürü hem de metafizik kavramların neden olduğu karmaşadan dolayı bilimsel kabul edilemeyeceği tartışılmaktadır. Bazı araştırmacılar ise, böylesine sert bir söylem yerine Ayurveda’nın bir ön bilim veya bilim ötesi bir sistem ya da tamamlayıcı veya destekleyici bir sağlık sistemi olarak düşünülebileceğini ifade etmektedirler.

43 Araştırmacılar William Dymock ve arkadaşları, yüzlerce bitki özlü ilacın adlarını, kullanımlarını, mikroskobik yapılarını, kimyasal bileşimlerini, onlar hakkındaki yaygın mitleri ve hikâyeleri, onların Hindistan’daki pazarlanma stratejilerini özetlemiştir. William Dymock vd., “Pharmacographia Indica”, A History of Principal Drugs of Vegetable Origin in British India, Vol. I, London, 1890. 44 E. A. Underwood & P. Rhodes, “History of Medicine”, Encyclopædia Britannica, (ed.), 2008. 45 S. Sekar, “Traditional Alcoholic Beverages from Ayurveda and Their Role on Human Health”, Indian Journal of Traditional Knowledge, 2007, 6 (1): 144-149. 46 https://en.wikipedia.org/wiki/Ayurveda. 47 https://en.wikipedia.org/wiki/Ayurveda. 48 D. Semple & R. Smyth “Psychomythology”, Oxford Handbook of Psychiatry, Oxford University Press, 2013, s. 20. 49 Johannes Quack, Disenchanting India: Organized Rationalism and Criticism of Religion in India, Oxford University Press, 2011, s. 213; P. Ram Manohar, “The Blending of Science and Spirituality in the Ayurvedic Healing Tradition”, içinde R. Paranjape, Makarand (ed.), Science, Spirituality and the Modernization of India, Anthem Press, 2009, s. 172-3. 50 R. B. Saper, vd., “Lead, Mercury, and Arsenic in US- and Indian-manufactured Medicines Sold via the Internet”, JAMA, 2008, 300 (8): 915-923.

Page 24: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

24

BALIN APİTERAPÖTİK ÖZELLİKLERİ VE SAĞLIKTA KULLANIMI

Banu YÜCEL

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, İzmir, Türkiye

Özet

Balın, insan sağlığında tedavi edici ve hastalık önleyici etkisi, yüzyıllardan beri pek çok kültürde, folklorik tıpta yer almıştır. Günümüzde arı ürünlerinin insan sağlığında kullanımı üzerine araştırmalar yapan apiterapi merkezleri ve tıp hekimleri, balın ve arı ürünlerinin ilaç olarak kullanımını destekleyen çalışmaları bilim dünyasına sunmaktadırlar. Bu derlemede, balın modern tıpta kullanımına ilişkin bilgiler sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Bal, bal arısı, apiterapi.

APITHERAPEUTIC PROPERTIES OF HONEY AND USE IN HEALTH

Abstract

The therapeutic and healing effects of honey have been placed most of culture and ethnic medical for hundred of years. In todays, medical doctors and apitherapy centers that make research on using bee products on human health, present researches on honey and other bee products as medicine for science. In this paper, using honey in medical science has been represented.

Keywords: Honey, honey bees, apitherapy.

Giriş

Bal, bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların(balözü) veya bazı eş kanatlı böcekler tarafından bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak salgıladıkları tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplandıktan sonra vücutlarında bileşimlerinin değiştirilmesi ve petek gözlerinde olgunlaşması sonucunda meydana gelen tatlı bir ürün olarak tanımlanır (Crane, 1975).

Tarihte bal ve sağlık

Tarihte balla ilgili en eski bulgunun, bundan 15.000 yıl önceye ait olduğu sanılmaktadır. Eski Mısır’da bal; temizlik ve saflığın sembolü idi. Nitekim eski Mısır mezarları içerisinde yaklaşık 3200 yıllık, İtalya’da 2600 yıllık bal bulunmuştur. M.Ö. 7.yy’dan kalma Ninova’daki tıbbi tabletlerdeki droglarda bal ve balmumu da vardır. Antik Çağ’da da bal bilgelik ve zenginlik sembolü olarak değerlendirilmiştir. Anadolu’da Hitit dönemlerinde arıcılıkla ilgili yazıtlara ulaşılmıştır (Ötleş, 1999). Mitoloji’de üreme kültü ve ebedi hayat sembolü, baldır. Bal, folklorik tıpta çok fazla kullanılmış, ilaç olarak kullanımı yüzyıllar öncesinden kayıtlara girerek, yazılı hale getirilmiştir (Demirhan, 1981). Hipokrat, balın hava ve suya eşdeğerliğini, İbni Sina balın çok değerli bir panzehir olduğunu, fiziksel ve ruhsal pek çok hastalığın tedavisinde tek başına veya bitkilerle karıştırılarak, şerbet, merhem, drog şeklinde kullanılabileceğini vurgulamışlardır (Üçer, 1984).

Balın apiterapötik özellikleri ve sağlıkta kullanımı

Balın bileşimi; arıların ziyaret ettikleri nektar kaynağına, iklim şartlarına ve üretildiği mevsime bağlıdır. Bu nedenle sabit bir bal kompozisyonundan söz etmek mümkün değildir (Tolon, 1999). Balın bileşimini karbonhidratlar, proteinler, asitler, enzimler, su, nişasta ve dekstrin benzeri ürünler, aroma bileşenleri, mineraller, polen taneleri ve vitaminler oluşturur (Crane, 1975). Bal elde edildiği bitki türüne göre değişmekle beraber genel olarak kabul edilen standartlara göre; %18 nem, %40 fruktoz, %34 glukoz ve %10 sakkaroz içermektedir. İnsan organizmasının gereksinim duyduğu kalsiyum, sodyum, bakır, çinko ve magnezyum gibi bir çok temel elementi de yapısında bulundurmaktadır. Balda B-kompleks vitaminleri (tiamin, riboflavin, nikotinik asit, biotin ve pridoksin) az miktarda, C vitamini ise daha yüksek oranlarda bulunmaktadır. Protein ve aminoasitler açısından oldukça zengin olan bal, hiç yağ içermemektedir (Thawley, 1969; Crane, 1975; Stangaciu, 1999).

Balın ilaç olarak modern hekimlikte kullanımında yakın zamanda önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok araştırıcı, modern tıbbın bal üzerindeki önyargıyı kaldırması ve hak ettiği ilgiyi göstermesi görüşünde birleşmiştir. Halen balın tedavisinde kullanıldığı 1300’den fazla hastalık bildirilmektedir (Stangaciu, 1999). Bal, deri iltihaplarında, nekrotik dokuların ve yaraların tedavisinde, yanık ve ödemlerin iyileştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Klinik gözlemler yaralara bal tedavisi uygulandığında açık yaraların hızla iyileşerek, kapandığını göstermektedir. Özellikle yanık tedavisinde bal uygulanan gruptaki hastaların, ilaç uygulanan hastalara göre daha hızlı (2 hafta önce) ve daha yüksek oranda (%16 daha fazla) iyileştiği belirlenmiştir. İyileşen bölgelerin mikroskopla incelenmesi, balla sağlanan iyileşmelerde kalitenin daha yüksek olduğunu göstermiş, hücresel kanıtlar ile daha ileri düzeyde bir gelişme sağlandığı saptanmıştır (Molan, 1999). Balla tedavide başarı oranı çok yüksektir. Özellikle enfeksiyonlu yaralarda bal kullanılması yaraların temiz ve steril bir hale gelmesini sağlamaktadır (Chirife vd., 1982; Bergman vd., 1983). Bal, yara üzerindeki kızarma, şişme ve ağrıyı azaltmaktadır. Yara üzerine bal uygulandığında genellikle hafif bir batma hissi dışında herhangi bir rahatsızlık hissedilmez. Araştırma raporlarında incelenen 600’den fazla olayda, balın yaralarda kullanımında ortaya çıkan herhangi bir zararlı etki olmadığı belirlenmiştir. Bu çalışmalar dokuların mikroskobik incelemesini de içermektedir (Molan, 1999).

Page 25: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

25

Bal, antimikrobiyal, antibakteriyel ve antifungal etkisi nedeniyle, yaraları dezenfekte eder, bakteri ve mantar gelişimini önler (Bergman vd., 1983; Topaloğlu ve Topaloğlu, 1985; Haspolat vd., 1990). Balın antibakteriyal etkisi uzun yıllardan beri yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır (Greceanu ve Enciu, 1976; Dustman, 1979; Grochowski ve Bilinska, 1987). Ayrıca balın Clostridium botulinum, E.coli, Salmonella typhimurium, S.sonnei,Staphylococcus aureus, Bacillus cereus üzerine etkili olduğu saptanmıştır. Bal, yapısındaki tokoferol, askorbik asit, flavonoidler ve diğer fenolik-enzim bileşenleri ile antioksidatif etkiye sahiptir (Christian ve Waltho, 1964; Mizrahi ve Doron, 1982; Haspolat vd., 1990).

Balın yapısındaki enzimler nedeniyle antiseptik özellik taşıdığı belirlenmiştir ( Dustman, 1979; Mizrahi ve Doron, 1982). Yapılan araştırmalarda, balın gastrit ve mide ülseri etkeni olan Helicobacter pylori’nin gelişmesini önlediği, mideyi kaplayarak spazmları rahatlattığı, kolit çözücü ve gastro intestinal sistem üzerinde düzenleyici etki gösterdiği belirtilmiştir (Hanssen, 1985; Haffejee ve Moosa, 1985). Ayrıca bal, ağız ülserlerinde iyileştirici etki göstermekte, diş çürümesini önlemektedir (Yandı vd., 1989).

Balın yapısındaki alkali denge nedeniyle yorgunluk giderici, teskin edici nitelikte olduğu belirtilmiştir. Sinir sistemi üzerine de etki gösteren bal, antidepresan ve sedatif özelliği ile, baş ağrısına, uykusuzluğa, depresyona iyi gelmektedir (Stangaciu, 1999). Bütün bunlara ek olarak balın, immun (bağışıklık) sistemini güçlendirdiği ve nekahat dönemindeki hastaların hızla toparlanmasına yardımcı olduğu saptanmıştır (Thawley, 1969; Molan, 1999; Stangaciu, 1999). Aynı zamanda fonksiyonel bir gıda olması, prebiyotik ve probiyotik özellikte olması, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde önemli rol oynamaktadır (Yücel vd, 2017).

Balın, karaciğerin daha iyi çalışmasını sağlayarak, besinlerden daha iyi yararlanılmasına olanak tanıdığı da belirtilmektedir (Stangaciu, 1999). Bal, kan şekeri düzeyini dengelemek için en uygun besin maddesidir. İçerdiği glukoz ve fruktoz basit şekerler olup, sindirim sırasında parçalanmadan hızla kana karışmakta, dolayısıyla kan şekerini hızlı yükseltmektedir. Bu da balın mükemmel bir enerji kaynağı olarak kullanılabileceğini göstermektedir (Hanssen, 1985; Tolon, 1997).

Koyu renk ballar, açık renk ballara göre daha fazla mineral madde içermektedir. Dolayısıyla anemi (kansızlık) problemi olan kişilerin bu tip balları (çam, kestane, püren vb.) tüketmeleri önerilmektedir. Yapılan araştırmalar, düzenli olarak bu balların tüketilmesinin kandaki hemoglobin düzeyini yükselttiğini ortaya koymaktadır (Hanssen, 1985; Doğaroğlu, 1992).

Balın, özellikle gözün irinli akıntısında, konjuktivit, katarakt ve kornea enfeksiyonlarında uygulanmasının başarılı sonuçlar verdiği bildirilmektedir. Özellikle balın bu tip rahatsızlıkların tedavisinde topikal yolla uygulanması mümkün olabilmektedir. Temiz bir gazlı bez üzerine konulan bal, günde 3-4 kez kompres yapılarak göze tatbik edilmektedir (Molan, 1999; Stangaciu, 1999). Düzenli bal tüketimi, damarları genişletmekte ve tansiyonu düzenlemektedir. Kalbi bol kanla besleyerek, kuvvetlendirmekte, tonik etki yapmakta, kanı inceltmekte ve çarpıntıları gidermektedir. Balın daha önce de değinildiği gibi, içeriğinde hiç yağ bulunmaması, yağsız diyetle beslenmeleri gereken kalp hastaları tarafından rahatlıkla tüketilmesine olanak sağlamaktadır (Haffejee ve Moosa, 1985; Hanssen, 1985).

Farklı nektar kaynaklarından elde edilen balların da değişik hastalıklara iyi geldiği belirtilmektedir. Çam balı gastro-intestinal sistem üzerinde olumlu etki yaparken, kekik balı solunum sistemi hastalıklarında (özellikle astım ve bronşit) rahatlatıcı etki göstermektedir. Kestane balı tansiyonu dengelemekte, narenciye balı sedatif etki yapmaktadır (Stangaciu, 1999).

Sonuç

Bal insan sağlığı açısından çok önemli bir role sahiptir. Doğal beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin giderek geliştiği günümüzde modern tıp alanında, balın kullanımı daha fazla yer almaktadır. Balın kaliteli ve yüksek besin değerli bir gıda olması, insan sağlığı üzerinde önemli etkileri bulunması nedeniyle, sağlıklı bal elde edilmesinin gerçekleştirilmesi, tüketicinin bilinçlendirilerek bal tüketiminin artırılması sağlanmalıdır. Apiterapi, yani arı ürünlerinin insan sağlığında tedavi edici ve hastalık önleyici etkilerinin araştırılması “alternatif tıp” olarak değerlendirilmemeli, tıbbi tedaviye destek amaçlı araştırmalar olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle, konu ile ilgili, tıp, mikrobiyoloji, gıda, veterinerlik ve hayvancılık (arıcılık) disiplinlerince daha detaylı ortak araştırmalar yapılmalıdır.

Kaynaklar

1. Bergman, A., Yanai,J., Weiss,J., Bell,D., Menachem,P., David,M.D. 1983. Acceleration of wound healing by topical application of honey, The American Journal of Surgery, 145: 374-376.

2. Chirife, J., Scarmato, G., Herszage,L.1982. Scientific basis for use of granulated

sugar in treatment of infected wounds. The Lancet: 560-561.

3. Christian, J.H.B. , Waltho,J.A. 1964. The composition of Staphylococcus aureus in

relation to the water activity of the growth medium. Journal of General Microbiology 35: 205-218.

4. Crane, E. 1975. Honey: A Comprehensive Survey, Morrison and Gibb Ltd., London, 608p.

5. Demirhan, A. 1981. Balın halk tedavilerindeki yeri ve modern tıp açısından önemi. Dirim, 96 (11-12): 364-367.

6. Doğaroğlu, M.1992. Arıcılık Ders Notları, T.Ü. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Yayınları No.36, 3.Basım, Tekirdağ.

7. Dustmann, J.H.1979. Antibacterial effect of honey. Apiacta 14(1): 7-11.

Page 26: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

26

8. Greceanu, A., Enciu,V. 1976. Observations on the antibiotic effects of propolis,pollen

and honey. 2nd International Symposium on Apitherapy, Bucharest. Apimondia

Publishing House; Bucharest, Romania; pp 177-179.

9. Grochowski, J.,Bilinska, M.1987. Biological activity of pollen, bee bread and honey relative to selected bacterial strains. Proceedings of the XXXIst International Apicultural Congress of Apimondia, Warsaw, Poland. Apimondia Publishing House; Bucharest, Romania; pp 462.

10. Haffejee, I.E., Moosa,A. 1985. Honey in the treatment of infantile gastroenteritis. British Medical Journal, 290: 1866-1867.

11. Hanssen, M. 1985. The Healing Power of Polen and Other Bee Products From the Beehive: Propolis-Royal Jelly- Honey. Thorsons Publishers Limited, Wellingborough, Northhamptonshire/England.

12. Haspolat, K., Büyükbaş,S., Çengel,H. 1990. Balın invitro antibakteriyal ve antifungal etkisi, Türk Hij.Den.Biyol.Dergisi, 47(2): 211-216.

13. Mizrahi, A., Doron,R.1982. Antimicrobial effects of hive products. Israel Journal of

Medical Sciences 18(5): 23.

14. Molan, P. 1999. Why honey effective as a medicine?I. Its use in modern medicine. Bee World, 80(2), 80-92.

15. Ötleş,S. 1999. Balın Tarihçesi, Sağlık Açısından Önemi ve Kullanım Alanları. Gıda Teknolojisi, Ankara.

16. Stangaciu, S. 1999. Internet Apitherapy Course Notes; http://www.apitherapy.com (Lesson 25:Honey composition; Lesson: 46:Honey indications)

17. Thawley, A.R. 1969. The Components of Honey and Their Effects on Its Properties. A Review. Bee World, 50(2): 51-60.

18. Tolon, B. 1997. Apiterapi; Arı Ürünlerinin İnsan Sağlığındaki Önemi, Hayvansal Üretim 37:73-83.

19. Tolon,B. 1999. Muğla ve Yöresi Çam Ballarının Biyokimyasal Özellikleri Üzerine Bir Araştırma. E.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 117s.

20. Topaloğlu, Ü., N.Topaloğlu. 1985. Bal ve yara iyileşmesindeki rolü. Paramedikal, 2(3): 72.

21. Üçer,M. 1984. İbni Sina’nın kanun fi’t-tıbb’ında bal ve kına ile yapılan ilaçlar üzerine etkileri. Uluslararası İbni Sina Sempozyumu, Bildiriler Kitapçığı, Ankara. 323-331.

22. Yandı, M., H. Turgutalp, A. Mollaoğlu, M. Öncü, E.Alhan. 1989. Bal ve %25 dekstrozun stres ülserinde koruyucu etkileri “karşılaştırmalı bir çalışma”, KTÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 2(3):523-531.

23. Yücel, B., Topal, E., Kösoğlu, M. 2017. Superfood and Functional Food: (Chapter 2)Bee Products as Functional Food.ISBN: 978-953-51-5020-6. INTECH Pub.pp:15-33.

Page 27: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

27

TERAPÖTİK DOKUNMA

Şebnem ÇINAR YÜCEL1, Hazel BAĞCI2

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/Türkiye

2Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi, İzmir/ Türkiye

Terapötik Dokunma (TD); yaşamsal enerji alanlarındaki dengesizlikten kaynaklanan hastalık veya semptomları

iyileştirme amacıyla, eller ile enerji alanlarını etkileyip, enerjiyi düzenleme, arttırma, dengeleme ve korumaya yönelik holistik

bir yaklaşımdır. Rogers’a göre insan, karmaşık bir enerji alanı oluşturmaktadır. Rogers, insan ve çevre alanlarında bulunan

enerjinin dalgalar halinde yayıldığını ve değişimin dalgalar tarafından yönetildiğini varsaymaktadır. Rogers’ın görüşüne göre

“öz” olarak algılanan insan sınırların ötesine yayılan enerji alanları olan açık bir sistemdir (Turan, 2015).

TD, Rogers’ın teorisinden etkilenen hekim Dora Kunz ve hemşire Dolores Krieger tarafından ilk kez 1973 yılında

uygulanmıştır (Bağcı ve Yücel, 2019). Krieger, ellerin terapötik amaçlı kullanımının 5000 yıl öncesine dayandığını

belirtmektedir (Turan, 2015). Dr. Kriger ve Kunz tarafından ellerle dokunularak yapılan bu yöntemin enerjisel özelliklerini

asistan hemşirelere öğretmek için müfredat geliştirilmiş ve hemşireler New York Üniversitesi’nde yüksek lisans düzeyinde

eğitilmişlerdir (Alp ve Yücel, 2016).

Florence Nightingale zamanında hemşirelik uygulamalarında enerji terapileri yerini almıştır. Marta Rogers ve Jean

Watson gibi modern hemşire liderler tarafından kavramsal çatı oluşturulmuştur. Bu teorisyenler çevresel enerji alanları ve

insan enerjisi alanları arasında değişmez bir etkileşim olduğundan hemşirelik uygulamalarında, hemşirelik eğitiminde kişilerin

enerjilerine ve enerji çevrelerine de yer verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir (Vitale, 2007; Miles ve ark., 2003; Vitale, 2006).

Terapötik Dokunmanın Etkileri

TD’nin lokal, fizyolojik ve psikolojik değişikliklerle, fiziksel gerginliği azaltarak derin bir gevşeme ve zihin-beden

dengesi sağladığı (Giasson ve Bouchard, 1998; Lafreniere et al., 1999; Jackson ve ark, 2008), stresi azalttığı, (Yücel, Arslan,

Bagci, 2019; Heidt, 1981; Simington ve Laing, 1993; Olson ve Sneed, 1995), genel sağlık ve iyilik halini arttırdığı (Rosa ve ark,

1998; Gagne ve Toye, 1994; Whitcher ve Fisher, 1979; Woods, Craven, Whitney, 2005; Edwards, Young, Johnston, 2018),

solunum, kalp hızı ve kan basıncını düzenlediği (Edwards, Young, Johnston, 2018; Zolfaghari, Eybpoosh, Hazrati, 2012; Zare,

Shahsavari ve Moeini, 2010; Olson ve ark, 1992), enerji akışını ve dengeyi sağladığı (Macrae, 2010; Gottlieb, 1995; Krieger,

1979; Krieger, 1997; Cox ve Hayes, 1995) bildirilmektedir.

TD’nin, bilinen bir yan etkisinin olmaması, kolaylıkla uygulanabilir olması, herhangi bir araç-gereç gerektirmeyen bir

yöntem olması, bakım maliyetini artırmaması, profesyonel hemşirelik uygulamaları arasında tercih edilen ilaç dışı

yöntemlerden biri olmasına neden olmuştur (Moeni ve ark, 2009).

TD, son yıllarda Türkiye’de hemşirelik profesyonelleri arasında bilinen bir uygulama olmasına karşın uygulayan kişi

sayısı azdır. Türkiye’de, TD ile ilgili 2000-2019 yılları arasında yürütülmüş toplam 16 çalışmaya ulaşılmıştır. Araştırmaların; %27

(n=5)’sinin deneysel tipte ve tamamının hemşireler tarafından yapıldığı saptanmıştır (Çalışkan, 2019; Bağcı ve Yücel, 2019;

Yücel, Arslan ve Bagci, 2019; Alp, 2017; Yılmaz, Birer, Baydur, 2015). Araştırmalarda TD’nin uyku kalitesine etkisi (n=2)

(Çalışkan, 2019; Bağcı ve Yücel, 2019) konfor (n=2) (Yücel, Arslan ve Bagci, 2019; Alp, 2017) hasta memnuniyeti (n=1) (Yılmaz,

Birer, Baydur, 2015) ve anksiyeteye etkisi (n=4) (Çalışkan, 2019; Yücel, Arslan ve Bagci, 2019; Alp, 2017; Yılmaz, Birer, Baydur,

2015) incelenmiştir. Bu çalışmalar, yaşlılarla (n=3) (Bağcı ve Yücel, 2019; Yücel, Arslan ve Bagci, 2019; Alp, 2017) ameliyathane

ortamında (n=1) (Yılmaz, Birer, Baydur, 2015) ve serviste yatan hastalarla (n=1)(Çalışkan, 2019) yürütülmüştür. Araştırmalar

incelendiğinde TD’nin 5 ila 40 dakika arasında uygulandığı, önerilen sürenin 20 dakika olduğu bildirilmektedir (Bağcı ve Yücel,

2019; Mueller, Palli ve Schumacher, 2019; Marta ve ark., 2010; Mackey, 1995; Quinn, 1989; Krieger, 1975).

Dolores Krieger ve Dora Kunz TD uygulamasının altı basamağını tanımlamışlardır.

1. Merkezlenme

Kişinin kendisini beden, zihin ve duyguları sessiz, odaklanmış bir bilinçlilik haline sokmasıdır. Bu adım, enerji aktarımı

için kişinin kendisini evrensel enerji alanına açmasını da içerir.

2. Muayene /Tarama

Enerji akışının niteliğindeki değişimlerle ilgili işaretleri yakalamak için enerji akışını hissetmek ve alanın boydan boya

hissini algılamak için vücudun tümünün taranmasıdır.

Page 28: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

28

3.Yeniden dengeleme

Temizleme

Vücudun herhangi bir kısmına odaklanmadan enerjinin tüm alan boyunca simetrik ve ritmik bir şekilde akışını

kolaylaştırmaktır.

Topraklama

Enerjiyi toprağa vermek demektir. Bu işlem dikkati aşağı ve dışarı yönde odaklayarak enerji akışına yardım ederek

ayak tabanından enerji akışı artırır.

4.Enerji düzenleme

Tarama sırasında dikkati çeken kısımları yeniden dengeleme aşamasıdır. Çalışılan enerji, evrensel şifa alanından

gelir. Bireyler kendi enerjilerini kullanmaz.

5.Yeniden muayene/tarama

Tedavi aşamasından sonra, yapılması gereken başka bir şeyin kalıp kalmadığını anlamak için enerji alanı yeniden

muayene edilmesidir.

6.Bitirme ve Değerlendirme

İşlemin tamamlanmış olduğunun farkına varılıp kabul edilmesidir. İdeali, hastanın rahat bir şekilde seans sonrası en

az 15 dakika dinlenmesidir (Alp ve Çınar Yücel, 2016).

Terapötik Dokunma Eğitim Süreci

Uygulayıcı olabilmek için eğitim temel, orta ve ileri seviye olmak üzere üç aşamadan meydana gelir.

1) Temel Seviye: Prensipler, kavramlar öğretilir ve gerekli olan becerinin kazanılması sağlanır (12 saatlik eğitim).

2) Orta Seviye: Uygulamalara renk, müzik ve imaj ilave edilerek TD bilgisi daha derinleştirilir (14 saatlik eğitim). Orta

seviye eğitim temel seviye eğitimi aldıktan en az 6 ay sonra alınabilir.

3) İleri Seviye: İçsel çalışmalar yoğunlaşır ve sezgi, niyet, şefkat kavramları üzerinde derinlemesine durularak daha

ileri bir seviyeye taşınır.

Amerika, İsveç, Kanada, İngiltere, İspanya, Almanya ve Avusturya’daki birçok nitelikli eğitmenden eğitimi alınabilir.

Gerekli kriterleri yerine getirmiş uygulayıcılar, nitelikli uygulayıcı olduktan sonra eğitim verebilme yetkisine sahip

olabilmektedir (https://therapeutictouch.org/).

TD’nin hemşirelik bakımına dahil edilmesinin hastaların ağrı ve anksiyetesini azalttığı, yaşam ve uyku kalitesini

arttırdığı, yaşamsal bulguları düzenlediği, kemoterapinin bazı yan etkilerine (bulantı, kusma, ağrı) karşı etkili olduğu ve konforu

arttırdığı yönünde araştırmalar mevcuttur (Smith ve ark., 2002; Larden, Palmer ve Janssen, 2004; Smith, Kimmel ve Milz, 2008;

McCormack, 2009; Bulette Coakley ve Duffy, 2010; Marta ve ark., 2010; Busch ve ark., 2012; Zolfaghari, Eybpoosh ve Hazrati,

2012; Ramada, Almeida ve Cunha, 2013; Matourypour ve ark., 2015; Tabatabaee ve ark., 2016; Zaeimi, Ramezani-Badr ve

Bahrami, 2016; Mueller, Palli ve Schumacher, 2019; Yücel, Arslan ve Bagci, 2019; Bağcı ve Yücel, 2019).

TD’nin etkinliğini incelemek amacıyla 1986-1999 yılları arasında yapılmış metaanaliz çalışmasına (1999) incelenen

36 araştırmadan kriterlere uyan 9 araştırma (n=555) dâhil edilmiştir. Sonuçlar TD’nin fizyolojik ve psikolojik değişkenler

üzerinde olumlu, orta düzeyde bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir (Peters, 1999).

Akut yaraların iyileşmesinde TD’nin etkisini inceleyen sistematik derlemeye dört (yarı randomize kontrollü ve

randomize kontrollü) çalışma dâhil edilmiştir. Bu çalışmalardan ikisi (n = 44 ve 24), TD ile ilişkili yara iyileşmesinde anlamlı bir

artış olduğunu gösterirken, bir çalışmada TD sonrası iyileşmenin anlamlı derecede kötü olduğu, diğerinde ise anlamlı bir fark

bulunmadığı sonucuna varılmıştır. TD'nin akut yaraların iyileşmesini sağladığına dair sağlam bir kanıt bulunamamıştır

(O'Mathuna, 2016).

Smith ve arkadaşlarının (2002) TD’nin bilişsel davranışsal ağrı tedavi programına entegre edilmesinin etkilerini

inceledikleri çalışmada, TD’yi bilişsel davranışçı terapiye ek olarak TD uygulanması klinik sonuçların iyileşmesinde ve kronik

ağrısı olan bireylerde etkili olduğu desteklenmektedir (Smith ve ark., 2002).

Woods ve Diamond’ın (2002) alzheimer hastalarında TD’nin davranış ve kortizol düzeyine etkisini inceledikleri

çalışmalarında, Genel ajitasyon davranışında, iki spesifik davranışta, vokalizasyonda, yürümede, tedavi sırası ve sonrasında

önemli bir azalma meydana gelirken, tükürük ve idrardaki kortizol düzeylerinde anlamlı azalma eğilimi olmadığı saptanmıştır

(Woods ve Diamond, 2002).

Page 29: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

29

Larden ve arkadaşlarının (2004) madde bağımlısı olan gebelerin tedavisinde TD’nin etkisini inceledikleri

çalışmalarında, anksiyete düzeyinin, TD alan grup için 1., 2. ve 3. günlerde anlamlı derecede azaldığı görülmüştür (Larden ve

ark., 2004).

Woods ve arkadaşlarının (2005) demansın davranışsal belirtilerinin sıklığı ve şiddeti üzerine TD’nin etkisini

inceledikleri çalışmalarında, deney grubunda davranış semptomlarında belirgin bir fark bulunmuştur. Sonuç olarak, demanslı

hastalarda davranışsal belirtilerin azaltılması için TD’nin klinik önemi olduğunu desteklemektedir (Woods ve ark., 2005).

Movaffaghi ve arkadaşlarının (2006) TD’nin hemoglobin ve hematokrit düzeyine etkilerini inceledikleri

çalışmalarında, TD ve sahte TD’nin, hemoglobin ve hematokrit düzeylerini önemli ölçüde arttırdığı, kontrol grubunda ise

anlamlı bir değişiklik olmadığı sonucuna varılmıştır (Movaffaghi ve ark., 2006).

Smith ve arkadaşlarının (2010) TD’nin osteoartritli bireylerde ağrı ve yaşam kalitesine etkisini inceledikleri

çalışmada, 8 hafta boyunca haftada 2 kez uygulanan TD’nin dizdeki osteoartrit ağrısı ve sertliğini azalttığı belirlenmiştir (Smith

ve ark., 2010).

McCormack (2009)’ın yaşlılarda cerrahi sonrası ağrıyı yönetmek için TD’nin etkisini incelediği çalışmasında, deney

grubunda, 30 yaşlıdan 22'sinin (%73) ağrı şiddet puanlarında anlamlı bir azalma saptanmıştır (McCormack, 2009).

Coakley ve Duffy (2010)’nin TD’nin postoperatif hastalara etkilerini inceledikleri çalışmalarında, rutin tedavi alan

kişilerle karşılaştırıldığında, TD alan katılımcıların ağrı ve kortizol düzeyi düşük bulunmuştur (Bulette Coakley ve Duffy, 2010).

Marta ve arkadaşlarının (2010) TD’nin kronik ağrısı olan hastalarda ağrı, depresyon ve uykuya etkisini inceledikleri

çalışmalarında, ağrı şiddeti, depresyon ve uyku kalitesi puanlarında anlamlı azalma bulunmuştur (Marta ve ark., 2010).

Busch ve arkadaşlarının (2012) yanıklı hastalarda TD uygulanması ile ilgili yapmış oldukları çalışmalarında, ağrıya

bağlı anksiyete, TD grubunda 10. gününde azalma göstermiştir. TD grubundaki hastalara 1 ve 2. günlerde daha az morfin

verilmiştir. İkinci gün kortizol seviyesi TD grubunda pansuman değişikliği öncesi daha yüksek bulunmuştur (Busch ve ark.,

2012).

Zolfaghari ve arkadaşlarının (2012) kalp kateterizasyonu uygulanan İranlı kadınlarda TD’nin anksiyete, yaşamsal

bulgular ve kardiyak disritmiye etkisini inceledikleri çalışmalarında, İranlı kalp hastası olan kadınlarda kardiyak kateterizasyon

gibi stresli durumlar sırasında durum kaygısını yönetmek, yaşamsal bulguları düzenlemek ve kalp ritim bozukluğunu azaltmak

için TD’nin etkili bir yaklaşım olduğu sonucuna varılmıştır (Zolfaghari ve ark., 2012).

Ramada ve arkadaşlarının (2013) TD’nin yeni doğanların yaşamsal bulgularına etkisini inceledikleri çalışmalarında,

TD’nin bebeğin gevşemesini arttırdığını, yaşamsal bulgularını ve dolayısıyla bazal metabolizma hızını da azaltmaya yardımcı

olduğu belirlenmiştir (Ramada ve ark., 2013).

Matourypour ve arkadaşlarının (2015) kemoterapi alan meme kanserli kadınlarda akut kemoterapi kaynaklı kusma

yoğunluğuna TD’nin etkisini inceledikleri çalışmalarında, TD’nin kemoterapi kaynaklı kusmada etkili olduğu saptanmıştır

(Matourypour ve ark., 2015).

Tabatabaee ve arkadaşlarının (2016) kanserli hastalarda TD’nin ağrı parametrelerine etkisini inceledikleri

çalışmalarında, genel hasta aktivitelerinde, ruh halinde, yürüme yeteneğinde ve uyku puanlarında üç grup arasında anlamlı

farklılık bulunmuştur (Tabatabaee ve ark., 2016).

Zaeimi ve arkadaşlarının (2016) yoğun bakım ünitelerinde TD’nin mekanik ventilasyonlu hastaların fizyolojik

değişkenleri üzerine etkisini inceledikleri çalışmalarında, TD’nin üç ile dört seanstan sonra ortalama kan basıncı, sistolik kan

basıncı ve kalp hızında önemli değişikliklere neden olduğu görülmüştür. TD’nin daha uzun sürede kullanılması durumunda,

mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda bazı fizyolojik değişkenlerin daha fazla stabil edilebileceği sonucuna

varılmıştır (Zaeimi ve ark., 2016).

De Souza ve arkadaşlarının (2017) farelerde derinin iyileşmesinde TD’nin etkisini inceledikleri çalışmalarında, yedi

seanslık TD’nin yara iyileşmesinin hızlanmasında etkili olduğu bulunmuştur (de Souza ve ark., 2017).

Mueller ve arkadaşları (2018) TD’nin nörolojik ünitelerdeki yetişkinlerde sırt ağrısına etkisini inceledikleri

çalışmalarında, TD’nin yetişkin nöroloji hastalarında sırt ağrısını azaltmada etkinli olduğu sonucu bulunmuştur (Mueller ve

ark., 2018).

İki araştırma sonucuna göre, TD’nin etkili bir yöntem olmadığı saptanmıştır.

Blankfield ve arkadaşlarının (2001) karpal tünel sendromunun tedavisinde TD’nin etkisini inceledikleri

çalışmalarında, ilk tedavi seansından son tedavi seansına kadar TD grubu ve sahte TD grubu arasındaki ortalama motor sinir

distal latanslarında, ağrı ve gevşeme puanlarında anlamlı bir fark bulunamamıştır (Blankfield ve ark., 2001).

Page 30: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

30

Younus ve arkadaşlarının (2015), adjuvan radyoterapi alan meme kanserli kadınlarda yaşam kalitesi ve yorgunluk

açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır (Younus ve ark., 2015).

TD’nin yararlı etkilerini gösteren birçok çalışma bulunmasına karşın TD’nin etkilerine ilişkin daha fazla sayıda kanıt

düzeyi yüksek çalışmaya gereksinim vardır. Sonuç olarak, hemşireler tarafından bu tür girişimleri uygulamak için yeterli

zamanın yaratılması göz ardı edilmesinin yanında, hemşireler, TD uygulamasına yönelik bilgisini geliştirmeli ve bu bilgisini

uygulamaya aktarabilmelidir.

Kaynakça

1. Alp, F. Y. (2017). Huzurevinde yaşayan yaşlılarda terapötik dokunmanın konfor ve anksiyeteye etkisi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı, Doktora Tezi, İzmir.

2. Alp, F.Y., Çınar Yücel Ş. (2016). Hemşirelikte terapötik dokunmanın önemi. Spatula DD. 6(1): 33-38.

3. Bağcı, H., & Yücel, Ş. Ç. (2019). Effect of Therapeutic Touch on Sleep Quality in Elders Living at Nursing Homes. Journal of religion and health, 1-15.

4. Blankfield, R. P., Sulzmann, C., Fradley, L. G., Tapolyai, A. A., & Zyzanski, S. J. (2001). Therapeutic touch in the treatment of carpal tunnel syndrome. The Journal of the American Board of Family Practice, 14(5), 335-342.

5. Bulette Coakley, A., & Duffy, M. E. (2010). The effect of therapeutic touch on postoperative patients. Journal of Holistic Nursing, 28(3), 193-200.

6. Busch, M., Visser, A., Eybrechts, M., van Komen, R., Oen, I., Olff, M., ... & Boxma, H. (2012). The implementation and evaluation of therapeutic touch in burn patients: an instructive experience of conducting a scientific study within a non-academic nursing setting. Patient education and counseling, 89(3), 439-446.

7. Cox, C., & Hayes, J. (1999). Physiologic and psychodynamic responses to the administration of therapeutic touch in critical care. Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 5(3), 87-92.

8. Çalışkan, M. A. (2019). Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireylerde terapötik dokunmanın uyku kalitesi ve anksiyete üzerine etkisi. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bolu.

9. de Souza, A. L. T., Rosa, D. P. C., Blanco, B. A., Passaglia, P., & Stabile, A. M. (2017). Effects of Therapeutic Touch on Healing of the Skin in Rats. Explore, 13(5), 333-338.

10. Edwards, D. J., Young, H., & Johnston, R. (2018). The immediate effect of therapeutic touch and deep touch pressure on range of motion, interoceptive accuracy and heart rate variability: A randomised controlled trial. Frontiers in integrative neuroscience, 12, 41.

11. Gagne, D., & Toye, R. C. (1994). The effects of therapeutic touch and relaxation therapy in reducing anxiety. Archives of Psychiatric Nursing, 8(3), 184-189.

12. Giasson, M., & Bouchard, L. (1998). Effect of therapeutic touch on the well-being of persons with terminal cancer. Journal of Holistic Nursing, 16(3), 383-398.

13. Gottlieb, B. (Ed.). (1995). New choices in natural healing: Over 1,800 of the best self-help remedies from the world of alternative medicine. Rodale.

14. Heidt, P. (1981). Effect of Therapeutic Touch on anxiety level of hospitalized patients. Nursing Research, 30(1), 32-37.

15. https://therapeutictouch.org/

16. Jackson, E., Kelley, M., McNeil, P., Meyer, E., Schlegel, L., & Eaton, M. (2008). Does therapeutic touch help reduce pain and anxiety in patients with cancer?. Clinical journal of oncology nursing, 12(1).

17. Krieger, D. (1975). Therapeutic touch: The imprimatur of nursing. The American journal of nursing, 784-787.

18. Krieger, D. (1979). Therapeutic touch. Simon and Schuster.

19. Krieger, D (1997). Therapeutic Touch Inner Workbook, Santa Fe: Bear & Co.

20. Lafreniere, K. D., Mutus, B., Cameron, S., Tannous, M., Giannotti, M., Abu-Zahra, H., & Laukkanen, E. (1999). Effects of therapeutic touch on biochemical and mood indicators in women. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 5(4), 367-370.

21. Larden, C. N., Palmer, M. L., & Janssen, P. (2004). Efficacy of therapeutic touch in treating pregnant inpatients who have a chemical dependency. Journal of Holistic Nursing, 22(4), 320-332.

22. Mackey, R. B. (1995). CE Credit: Complementary Modalities/Part 1: Discover the Healing Power of Therapeutic Touch. The American journal of nursing, 95(4), 27-33.

23. Macrae, J. (2010). Therapeutic touch. Knopf.

24. Marta, I. E. R., Baldan, S. S., Berton, A. F., Pavam, M., & Silva, M. J. P. D. (2010). The effectiveness of therapeutic touch on pain, depression and sleep in patients with chronic pain: clinical trial. Revista da Escola de Enfermagem da USP, 44(4), 1100-1106.

25. Matourypour, P., Zare, Z., Mehrzad, V., Musarezaie, A., Dehghan, M., & Vanaki, Z. (2015). An investigation of the effects of therapeutic touch plan on acute chemotherapy-induced nausea in women with breast cancer in Isfahan, Iran, 2012–2013. Journal of education and health promotion, 4.

26. McCormack, G. L. (2009). Using non‐contact therapeutic touch to manage post‐surgical pain in the elderly. Occupational therapy international, 16(1), 44-56.

Page 31: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

31

27. Miles, P., & True, G. (2003). Reiki-review of a biofield therapy: history, theory, practice, and research. Alternative therapies in health and medicine, 9(2), 62-73.

28. Moeini, M., Zare, Z., Hazrati, M., & Saghaei, M. (2009). Effect of therapeutic touch on patients' anxiety before coronary artery bypass graft surgery. ., 13(2).

29. Movaffaghi, Z., Hasanpoor, M., Farsi, M., Hooshmand, P., & Abrishami, F. (2006). Effects of therapeutic touch on blood hemoglobin and hematocrit level. Journal of Holistic Nursing, 24(1), 41-48.

30. Mueller, G., Palli, C., & Schumacher, P. (2019). The effect of therapeutic touch on back pain in adults on a neurological unit: An experimental pilot study. Pain Management Nursing, 20(1), 75-81.

31. Olson, M., Sneed, N., Bonadonna, R., Ratliff, J., & Dias, J. (1992). Therapeutic touch and post-Hurricane Hugo stress. Journal of Holistic Nursing, 10(2), 120-136.

32. Olson, M., & Sneed, N. (1995). Anxiety and therapeutic touch. Issues in mental health nursing, 16(2), 97-108.

33. O'Mathúna, D. P. (2016). Therapeutic touch for healing acute wounds. Cochrane Database of Systematic Reviews, (5).

34. Peters, R. M. (1999). The effectiveness of therapeutic touch: a meta-analytic review. Nursing Science Quarterly, 12(1), 52-61.

35. Quinn, J. F. (1989). Future directions for therapeutic touch research. Journal of Holistic Nursing, 7(1), 19-25.

36. Ramada, N. C. O., Almeida, F. D. A., & Cunha, M. L. D. R. (2013). Therapeutic touch: influence on vital signs of newborns. Einstein (São Paulo), 11(4), 421-425.

37. Rosa, L., Rosa, E., Sarner, L., & Barrett, S. (1998). A close look at therapeutic touch. Jama, 279(13), 1005-1010.

38. Simington, J. A., & Laing, G. P. (1993). Effects of therapeutic touch on anxiety in the institutionalized elderly. Clinical Nursing Research, 2(4), 438-450.

39. Smith, D. W., Arnstein, P., Rosa, K. C., & Wells-Federman, C. (2002). Effects of integrating therapeutic touch into a cognitive behavioral pain treatment program: report of a pilot clinical trial. Journal of holistic nursing, 20(4), 367-387.

40. Smith, A. A., Kimmel, S. R., & Milz, S. A. (2010). Effects of therapeutic touch on pain, function and well being in persons with osteo-arthritis of the knee: A pilot study. Internet J Adv Nurs Pract, 10(2).

41. Tabatabaee, A., Tafreshi, M. Z., Rassouli, M., Aledavood, S. A., AlaviMajd, H., & Farahmand, S. K. (2016). Effect of therapeutic touch on pain related parameters in patients with cancer: a randomized clinical trial. Materia socio-medica, 28(3), 220.

42. Turan, N. (2015). Yoğun Bakım Ünitesinde Terapötik Dokunmanın Önemi. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 6:(3), 134-139.

43. Vitale, A. (2006). The use of selected energy touch modalities as supportive nursing interventions: are we there yet?. Holistic nursing practice, 20(4), 191-196.

44. Vitale, A. (2007). An integrative review of Reiki touch therapy research. Holistic nursing practice, 21(4), 167-179.

45. Whitcher, S. J., & Fisher, J. D. (1979). Multidimensional reaction to therapeutic touch in a hospital setting. Journal of Personality and Social Psychology, 37(1), 87.

46. Woods, D. L., Craven, R. F., & Whitney, J. (2005). The effect of therapeutic touch on behavioral symptoms of persons with dementia. Alternative Therapies in Health & Medicine, 11(1).

47. Woods, D. L., & Dimond, M. (2002). The effect of therapeutic touch on agitated behavior and cortisol in persons with Alzheimer’s disease. Biological research for nursing, 4(2), 104-114.

48. Yılmaz, E., Birer, Z., & Baydur, H. (2016). The effect of Therapeutic Touch performed during cataract surgery on anxiety and patient satisfaction. Journal of Clinical and Experimental Investigations, 7(1), 52-56.

49. Younus, J., Lock, M., Vujovic, O., Yu, E., Malec, J., D'Souza, D., & Stitt, L. (2015). A case-control, mono-center, open-label, pilot study to evaluate the feasibility of therapeutic touch in preventing radiation dermatitis in women with breast cancer receiving adjuvant radiation therapy. Complementary therapies in medicine, 23(4), 612-616.

50. Yücel, Ş. Ç., Arslan, G. G., & Bagci, H. (2019). Effects of Hand Massage and Therapeutic Touch on Comfort and Anxiety Living in a Nursing Home in Turkey: A Randomized Controlled Trial. Journal of religion and health, 1-14.

51. Zaeimi, M., Ramazani-Badr, F., & Bahrami, M. (2017). The effect of Therapeutic Touch on Physiological Variables of Mechanically Ventilated Patients in Intensive Care Units. Preventive Care in Nursing & Midwifery Journal, 6(4), 24-31.

52. Zare, Z., Shahsavari, H., & Moeini, M. (2010). Effects of therapeutic touch on the vital signs of patients before coronary artery bypass graft surgery. Iranian Journal of nursing and midwifery Research, 15(1), 37.

53. Zolfaghari, M., Eybpoosh, S., & Hazrati, M. (2012). Effects of therapeutic touch on anxiety, vital signs, and cardiac dysrhythmia in a sample of Iranian women undergoing cardiac catheterization: a quasi-experimental study. Journal of Holistic Nursing, 30(4), 225-234.

Page 32: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

32

SÖZEL BİLDİRİLER

Page 33: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

33

27 EYLÜL 2019 CUMA A SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. AYNUR TÜREYEN - DR. ÖĞR. ÜYESİ ÖZÜM ERKİN

SS61 Alper KAYA, Zacharias VAMVAKOUSIS Eyeharp: Fiziksel Engelli Hastalarda Müzik Terapisi Için Bir Yardımcı Teknoloji

SS21 Sena UYGUN, Özlem AKMAN Migren Ağrısında Refleksolojinin Etkisi; Bir Sistematik Derleme

SS26 Feryal IFLAZOĞLU, Peter GAUTHİER Müzik Terapi ve Nöromüzikolojinin Yaşamdaki Rölü

SS41 Nazan KILIÇ AKÇA, Dilek EFE ARSLAN,

Hemodiyaliz Hastalarına Yapılan Aromaterapik El Masajının Psikososyal Distres ve Uyku Kalitesine Etkisi: Randomize Kontrollü Çalışma

SS102 Mediha SERT, Zeynep ÖZER Sağlık Için Dans Et

SS47 Sevda KORKUT, Songül KARADAĞ, Salih Levent ÇINAR

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Olan Bireylere Karadut Şurubu Ile Yapılan Ağız Bakımının Oral Mukozit Iyileşmesi Üzerine Etkisi

SS49 Fethiye Yelkin ALP, Leyla KHORSHİD, Şebnem YÜCEL, Münire TÜRKYILMAZ

Kan Bağışında Müzik Terapinin Donörün Anksiyetesine Etkisi

SS45 Sadık HANÇERLİOĞLU, Yasemin YILDIRIM, Yiğit UYANIKGİL, Fisun ŞENUZUN AYKAR

Basınç Yaralarının Iyileşmesinde Baobab ve Nar Çekirdeği Yağı Uygulamasının Etkinliğinin Incelenmesi

SS10 Nurten TERKEŞ, Sibel ŞENTÜRK, Hemodiyaliz Hastalarının Bütüncül, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutumlarının Belirlenmesi - Determınatıon Of Attıtude, Complementary And Alternatıve Attıtudes Of Hemodıalysıs Patıents

SS75 Gökşen POLAT, Elif ÜNSAL AVDAL, Selden GÜL , Simge ÖNAL

Cilt Problemi Olan Hastalara Uygulanan Aromaterapi Yağlarının Etkinliği: Sistematik Derleme

SS86 Sevgin SAMANCIOĞLU BAĞLAMA, Ercan BAKIR

Bakım Veren Tarafından Uygulanan Ayak Refleksolojisi: Hasta ve Bakım Veren Üzerine Etkisi

SS124 Kübra ÇENTELİ, Sezen DUMAN, Amine TERZİ, Yasemin YILDIRIM

Hemodiyaliz Hastalarının Üremik Kaşıntı ile Baş Etmede Kullandıkları Non-Farmakolojik Yöntemler

27 EYLÜL 2019 CUMA B SALONU / 17:00 – 18:30

DOÇ. DR. ESRA OKSEL - DR. ASLI KALKIM

SS6 Cangül BOLAT, Dilek YILDIRIM Kalp ve Damar Hastalarının Tamamlayıcı/ Alternatif Tedavi Tutum ve Uygulamaları

SS11 Buğse ÖZGÜNDÖNDÜ, Zehra GÖK METİN Müzik Eşliğinde Uygulanan Progresif Kas Gevşeme Egzersizlerinin Yoğun Bakımda Çalışan Hemşirelerin Stres, Yorgunluk ve Baş Etme Biçimleri Üzerine Etkisi: Prospektif, Randomize, Kontrollü Çalışma

SS33 Duygu BAYRAKTAR Yoğun Bakım Hastalarında Uyku Kalitesini Arttırmaya Yönelik Yapılan Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları

SS44 Aynur AÇIKGÖZ, Saadet CAN ÇİÇEK Koroner Anjiyografi Öncesi Dinletilen Müzik ve Bilgilendirme Eğitiminin Fizyolojik Parametreler ve Anksiyete Üzerine Etkisi

SS63 Esma ÖZŞAKER, Hicran CENGİZ, Merve PÜRSAL

Cerrahi Hastalarında Bitkisel Ilaç Kullanımının Incelenmesi

SS64 Mücahide Gökçen GÖKALP, Şebnem Çınar YÜCEL,

Mekanik Ventilasyon Desteğinde Olan Hastalarda Ayak Masajı Uygulamasının Dispne, Anksiyete ve Konfora Etkisi: Pilot Çalışma

SS76 Tuğba Nur ÖDEN, Fatma Demir KORKMAZ, Nihal ÇELİKTÜRK

Bir Universite Hastanesinin Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniğine Yatış Yapan Hastalarda Besin Takviyelerinin Kullanımı ve Algılamaları

SS3 Ali KAPLAN, Sevil ŞAHİN, Ömer Levent AVŞAROĞULLARI

Erişkin Hastalarda Ventrogluteal Bölgeye Intramüsküler Enjeksiyon Uygulamasında Manuel Basınç ve Shotblocker Kullanımının Ağrı ve Enjeksiyon Memnuniyetine Etkisi

SS123 Meltem ADAİÇİ, Hakan KOCAOĞLU, Fisun ŞENUZUN AYKAR

Göz Operasyonlarında Aromaterapi ve Müzik Terapinin Ağrı ve Distres Üzerine Etkisinin İncelenmesi

SS95 Fahriye PAZARCIKCI, Emine EFE Erkek Sünnetinde Atravmatik Bakım Uygulamaları (atraumatıc Care Applıcatıons In Male Cırcumcısıon)

SS105 Ebru YILDIZ , İlknur ÇALIŞKAN Anjiyografi Yapılacak Hastaların Bitkisel Ürün Kullanma Durumlarının Incelenmesi

SS121 Fatma DEMİR KORKMAZ, Hatice Eda YOLTAY

Prostat Kanseri Tanısı Olan Bireylerde Destekleyici Bakım Gereksinimlerinin İncelenmesi

SS119 Mehtap AKGÜN, İlkay BOZ Doğum Sonu Dönemde Kadınların Uyku Kalitesi Üzerine Bitkisel Terapilerin Etkisi: Literatür Derlemesi

SS120 İlkay BOZ, Mehtap AKGÜN Doğum Korkusunun Yönetiminde İnsan Bakım Kuramı’na Temelli İyileştirici Bakım Dili

Page 34: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

34

27 EYLÜL 2019 CUMA C SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. OYA KAVLAK - DOÇ. DR. ÖZLEM UĞUR

SS5 Şerife TABAK, Şeyma KİLCİ, Özgür BAHADIR

Perimenopoz Döneminde Semptom Yönetiminde Kullanılan Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemleri

SS18 Ayşegül MUSLU, Şeyma KİLCİ, Gül ERTEM Kadın Sağlığı Sorunlarında Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemleri

SS19 Şeyma KİLCİ, Ayşegül MUSLU, Gül ERTEM Dismenore Ile Başetmede Kullanılan Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemleri

SS27 Gizem GÖKOĞLU, Duygu GÜLEÇ ŞATIR Infertilite Tedavisinde Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp (tat) Kullanımı ve Sağlık Personelinin Rolü

SS34 Buse GÜLER, Hande YAĞCAN Jinekolojik Kanser Tedavisinde Yoga

SS116 Ruşen ÖZTÜRK, Özlem GÜNER Gebelik, Doğum ve Doğum Sonunda Refleksolojinin Etkileri; Sistematik Bir İnceleme

SS50 Semra GÜN, Ümran SEVİL Postpartum Üriner Inkontinansta Akupunktur Uygulamaları

SS66 Elif CAN SÖZER, Meltem ÇOLAK Refleksolojinin Doğum Ağrısı Üzerine Etkisi ve Hemşirelik Yaklaşımı

SS71 Aslı KALKIM, Tülay İNCİRKUŞ, Cansu YAMAN

Osteoporoz Hastalarının Sağlık Okuryazarlığı Ile Osteoporoz Bilgi ve Önleyici Davranışları Arasındaki Ilişki

SS24 Nazlı BALTACI, Mürüvvet BAŞER Ninni Dinletisinin Yüksek Riskli Gebelerin Anksiyete ve Prenatal Bağlanma Düzeyine Etkisi

SS80 Tuğba ÇAY, Tuba GÜNER EMÜL Ebe ve Hemşirelerin Premenstrual Sendromda Kullanılan Tamamlayıcı ve Bütünleşik Uygulamalara Ilişkin Görüşleri

SS81 Semra GÜN, Gül ERTEM Gebe Kalmak Için Kadınların Uyguladığı Alternatif ve Tamamlayıcı Yöntemler Sosyal Paylaşım Sitesi Örneği

SS96 Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM Amerika’da Sunulan Fertiliteyi Destekleyici Tamamlayıcı ve Alternatif Terapilerden Örnekler

27 EYLÜL 2019 CUMA D SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. YASEMİN YILDIRIM - PROF. DR. TÜRKAN ÖZBAYIR

SS8 Halil İbrahim TAŞDEMİR, Emine EFE Pediatrik Manevi Bakımında Yaşanan Zorluklar (the Challenges In Pediatric Spiritual Care)

SS30 Aslı AKDENİZ KUDUBEŞ, Fatih DİLEK, Murat BEKTAŞ

Kanserli Çocuklarda Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamalarının Semptom ve Yaşam Kalitesine Etkisi: Sistematik Derleme

SS43 Ayşe AY, Sevil ÇINAR Pediatrik Ağrı Deneyiminde Farkındalık Temelli Uygulamaların Etkisi: Bir Literatür Derlemesi

SS55 Ayşe KAHRAMAN, Çisem KIRKAN Çocuk Hemşirelerinin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına Yönelik Bilgi ve Tutumlarının incelenmesi

SS56 Çisem KIRKAN, Ayşe KAHRAMAN Çocukların Ağrı Yönetiminde Kullanılan Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları; Bir Literatür Taraması

SS67 Bengisu AKSU, Belgin YILDIRIM Müzikoterapinin Yenidoğan Üzerindeki Etkileri

SS84 Necip Erdem GÖKÇE, Kerime Derya BEYDAĞ

0-12 Aylık Bebeği Olan Annelerin Emzirme Öz-yeterliliği ve Anne Sütünü Arttırmaya Yönelik Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Kullanma Eğilimleri

SS86 Emine AVCI, Gülzade UYSAL Kanser Tanısı ıle ızlenen Adölesanlara Klasik Müzik Eşliğinde Olumlama Kaydı Dinletmenin Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi

SS93 Bilge ÖZDEMİR, Gülçin ÖZALP GERÇEKER Kanser Tedavisi Alan Çocuklarda Yoga Terapi: Sistematik Derleme

SS115 Hamide Nur ÇEVİK ÖZDEMİR, Selmin ŞENOL

Pediatrik Onkolojide Müzik Terapi Uygulama Örnekleri

SS117 Ezgi FİLİZ Travmatik Obstetrik Brakial Plexus Paralizisinde Fizyoterapi ve Aquaterapi Etkinliği: Olgu Sunumu

SS118 Selmin ŞENOL, Atiye KARAKUL, Hamide Nur ÇEVİK ÖZDEMİR

Pediatri Bakımında Müzik Terapi Uygulamaları

SS126 Nihat AYÇEMAN, Abdurrahman AKTOP, İlkay ORHAN

Kokunun Dikkat ve Konsantrasyon Üzerine Etkisi

SS125 Nihat AYÇEMAN, İlkay ORHAN Akupres Uygulamasının Dikkat ve Konsantrasyon Üzerine Etkisi

Page 35: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

35

28 EYLÜL 2019 CUMARTESİ A SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. ŞAFAK DAĞHAN - DR. SADIK HANÇERLİOĞLU

SS77 Derya KARATEKIN, Derya UZELLİ YILMAZ Evde Bakım Hastasına Tamamlayıcı ve Destekleyici Tedavi Arayışı: Cerrahi Yara Iyileşmesinde Sarı Kantaron Yağı (hypericum Perforatum) Kullanım Deneyimi

SS52 Gülten GÜLEŞEN, Besti ÜSTÜN Bir Hastanenin Psikiyatri Kliniklerinde Yatan Hastaların Algıladıkları Konfor Düzeyi ve Konfor Düzeylerini Etkileyen Faktörlerin Incelenmesi

SS58 Eda ERGİN, Tülay SAĞKAL MİDİLLİ, Eda AKDAĞ, Ceyda KIRGÖZ

Ayaktan Tedavi Gören Kanser Hastalarının Kemoterapiye Bağlı Gelişen Bulantı-kusmanın Yönetiminde Nonfarmakolojik Yöntemleri Kullanma Durumlarının Incelenmesi

SS65 Meltem ÇOLAK, Elif CAN SÖZER Aromaterapinin Stres Üzerine Etkisi

SS69 Fatma Ezgi ALAŞALVAR, Medine YILMAZ Manevi Bakımda Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım

SS36 Meltem ÇAVUŞOĞLU, Medine YILMAZ Bulgaristandan Göç Etmiş Bireylerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Yöntemlerine Ilişkin Bilgi, Tutum ve Davranışları

SS72 Fatma ÇETİNKAYA, Fisun ŞENUZUN AYKAR Duygusal Özgürlük Tekniği Ağrısı Olan Hastalarda Yarar Sağlar Mı? : Sistematik Derleme

SS88 Duygu Ceren MAŞA, Burcu CEYLAN Destekleyici ve Tamamlayıcı Bir Bakım Türü Olan Yoga’nın Hemşirelik Araştırmalarında Yeri: Bir Sistematik Derleme

SS114 Emine KARAMAN, Özüm ERKİN, Ilknur GÖL

Hemşirelerin Manevi Bakım Düzeyleri Ile Bakım Verdikleri Hastaların Manevi Iyilik Hali Arasındaki Ilişki/ The Relationship Between Spiritual Care Levels Of Nurses With Spiritual Well-being Of The Patients

SS20 Canan KARADAŞ, Zehra GÖK METİN, Leyla ÖZDEMİR

Kanser Tanılı Bireylere Uygulanan Farkındalık Temelli Stres Azaltmanın Kanser Ilişkili Semptomlara Etkisi: 2014-2019 Yıllarını Kapsayan Bir Literatür Derlemesi

SS53 Şeyda CAN Geleneksel ve Tamamlayıcı Uygulamalarda Bütüncül ve Bireyselleştirilmiş Bakım

28 EYLÜL 2019 CUMARTESİ B SALONU / 17:00 – 18:30

DOÇ. DR. ŞEBNEM ÇINAR YÜCEL – DR. RUŞEN ÖZTÜRK

SS51 Şeyda CAN, Hava GÖKDERE ÇINAR Tamamlayıcı ve Geleneksel Yaklaşımlar Üzerine Bir Olgu Sunumu

SS100 Alev KARADAĞ, Nurcan KIRCA Jinekolojik Kanserlerde Kullanılan Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamaları ve Etkinlikleri: Literatür Incelenmesi

SS107 Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM Ingiltere’de Fertiliteyi Destekleyici Bakım Uygulamaları

SS113 Nilüfer TOK YANIK, Gül ERTEM Gebelerde Progresif Gevşeme Egzersizi’nin Kullanımı

SS37 Şevval ŞEN, Duygu Güleç ŞATIR Gebelik, Doğum ve Postpartum Süreçte Refleksoloji Kullanımı

SS104 Özlem YAZICI, İlknur ÇALIŞKAN Hemşirelikte Tamamlayıcı Terapiler Ile Ilgili Yapılan Araştırmaların Bibliyometrik Analizi

SS94 Zeynep YILDIZ, Fadime KÜÇÜK, Mehmet ÖZKESKIN

Reiki’nin Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi

SS73 Aslı KALKIM, Şengül İBCİ, Ece ERCAN Osteoporoz ve Osteopeni Hastalarında Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Kullanımı

SS7 Ömer KARTAL Tamamlayıcı Tedavi Olarak Müzik Terapisinin Tedavisi Bitmiş Lösemi Hastalarında Depresyon Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi

SS98 Ayşe Kardelen ACAR, Nuray ELİBOL, Mehmet ÖZKESKİN

Meme Kanseri Ile Ilişkili Lenfödemde Manuel Lenf Drenajın Ağrı Ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi: Sistematik Derleme

Page 36: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

36

28 EYLÜL 2019 CUMARTESİ C SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. GÜL ERTEM - DR. HAMİDE NUR ÇEVİK

SS17 Kübra Pınar GÜRKAN Türkiye’de Hemşirelik Lisans Eğitim Müfredatında Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Dersi

SS28 Özlem AKMAN, Dilek YILDIRIM Hemşirelik Öğrencilerinin Stresi Azaltmada Tamamlayıcı ve Bütüncül Tedavileri Kullanma Durumları

SS12 Zehra GÖK METİN, Canan KARADAŞ, Leyla ÖZDEMİR

Usage And Attitudes Related To Complementary And Alternative Medicine Among Turkish Academicians On The Basis Of The Five-factor Model Of Personality: A Multi-centered Study

SS70 Aslı KALKIM, Şafak DAĞHAN Hemşirelikte Manevi Bakım Dersinin Öğrencilerin Manevi Iyilik Haline, Manevi Bakım Algıları ve Kültürlerarası Duyarlılığına Etkisi

SS62 Esma ÖZŞAKER Hemşirelik Son Sınıf Öğrencilerinin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Ile Ilgili Bilgi ve Tutumları

SS79 Derya UZELLİ YILMAZ, Feyza DERELİ, Sevil HAMARAT TUNCALI, Derya KARATEKİN

Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Sağlık Haberleri Algısının Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutumları Üzerine Etkisi

SS82 Hazel BAĞCI, Şebnem ÇINAR YÜCEL Hemşirelik Fakültesi Öğrencilerinin Terapötik Dokunmaya Ilişkin Bilgi Düzeylerinin Incelenmesi

SS90 Özüm ERKİN, Fisun ŞENUZUN AYKAR Hemşirelik Öğrencilerinde Yoganın Bilinçli Farkındalık ve Öz-duyarlık Üzerine Etkisi /the Effect Of Yoga On Mindfulness And Self-compassion Among Nursing Students

SS106 Sinem EROĞLU, Elif YAVUZ, Elif Beyza NALBANTOĞLU, Gül KOÇ, Şebnem ÇINAR YÜCEL

Hemşirelik Öğrencilerinin Uyku Problemlerinde Nonfarmakolojik Yöntemlere Başvurma Durumları

SS122 İsmail TOYĞAR, İrem GÜL, Seren YÖNDEM, İrem YILMAZ, Sadık HANÇERLİOĞLU

Hemşirelik Öğrencilerine Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler Konusunda Verilen Eğitimin Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapilere Karşı Tutumları Üzerine Etkisi

SS57 Eda ERGİN, Harun KARACA, Aycan ÖZTÜRK, Sercan BALYEMEZ, Şebnem ÇINAR YÜCEL

Hemşirelik Öğrencilerinde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemlerini Bilme ve Uygulama Durumunun Incelenmesi

SS42 Saadet Can ÇİÇEK, Şeyma DEMİR, Dilek YILMAZ, Sedat YIDIZ

Diyabetli Yaşlılarda Refleksoloji Uygulamasının Ankle-brachıal Index, Nöropati Puanı ve Glisemik Kontrole Etkisi

28 EYLÜL 2019 CUMARTESİ D SALONU / 17:00 – 18:30

PROF. DR. FATMA DEMİR KORKMAZ – DR. ÖĞR. ÜYESİ İLKNUR ÇALIŞKAN

SS87 Türkan ÇALIŞKAN, Fisun ŞENUZUN AYKAR Palyatif Bakımda Aromaterapinin Semptom Yönetimine Etkisi-sistematik Bir Gözden Geçirme The Effect Of Aromatherapıes On Semptom Management In Pallıatıve Care: A Systematıc Revıew

SS92 Gamze MUZ, Ayser ERAT, Şeydanur ŞAMDANLI, Nisa YAVUZER BAYRAK

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tanısı Almış Bireylerin Tamamlayıcı ve Integratif Tedavi Yöntemleri Kullanma Durumu ve Umutsuzluk Düzeyi

SS99 Gülşah KANER TOHTAK, Gamze ÇALIK, Fatma YAŞAR

Tip 2 Diyabetli Bireylerin Bitkisel Ürün Kullanım Yaklaşımlarının Belirlenmesi

SS101 Mediha SERT, Zeynep ÖZER Hipertansiyonda Müzik Terapi

SS103 Müge ALTINIŞIK, Fatma ARIKAN Akciğer Kanseri Hastalarında Refleksoloji Uygulaması ve Destekleyici Bakım

SS108 Nazlı ÖZTÜRK, Fatma ARIKAN, Kanserli Hastalarda Uyku Sorunlarına Ilişkin Kullanılan Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Uygulamaların Etkinliğinin Incelenmesi: 2009-2019 Yılları Arasında Yapılmış Randomize Kontrollü Çalışmaların Sistematik Derlemesi

SS109 Necibe DAĞCAN, Gizem ARSLAN , Berna Nilgün ÖZGÜRSOY URAN, Yasemin TOKEM, Elif Ünsal AVDAL

Dermatoloji Hastalarında Tamamlayıcı Terapi Uygulamalarının Kullanımı: Literatür Incelemesi

SS112 Gizem ARSLAN, Necibe DAĞCAN , Berna Nilgün ÖZGÜRSOY URAN, Yasemin TOKEM, Elif ÜNSAL AVDA

Astım Tanısı Olan Bireylerin Tamamlayıcı Terapi ve Destekleyici Bakım Uygulamalarını Kullanımı: Literatür Incelemesi

SS78 Servet KIRAY, Esra AKIN KORHAN, Serkan ÇELİK, Mehmet UYAR

Mekanik Ventilasyon Desteğinde Olan Hastalarda Müzik Terapinin Ağrıya Etkisi

SS2 Serap BAYRAM, Özlem ALTINBAŞ AKKAŞ, Esra USTA,

Kurumsal Bakım Alan Demanslı Yaşlılarda Akupresürün Ajitasyon Üzerine Etkisi

SS15 Sümeyra Mihrap İLTER, Sibel SERÇE Kronik Hastalıklarda Tamamlayıcı ve Destekleyi Tıp Uygulamaları ve Sağlık Okuryazarlığı

SS97 Simge ÖNAL, Elif ÜNSAL AVDAL, Selden GÜL, Gökşen POLAT, Funda SOFULU, EKLENDİ

Türkiye'de Diyabet Tedavisinde Kullanılan Hipoglisemik Bitkilerin Etkinliği

Page 37: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

37

SS2

KURUMSAL BAKIM ALAN DEMANSLI YAŞLILARDA AKUPRESÜRÜN AJİTASYON ÜZERİNE ETKİSİ

Serap BAYRAM1, Özlem ALTINBAŞ AKKAŞ2, Esra USTA1

1Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO, Düzce, Türkiye

2Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Düzce, Türkiye

Ajitasyon demansın davranışsal veya psikolojik pek çok semptomunun veya nöropsikiyatrik semptomların kavramsallaştırılmış halidir. Demans hastalarında görülen ajitasyon sıklığı çalışmalarda %12 ile %99. 1 arasında değişmektedir. Akupresür, derinin yüzeyindeki akupunktur noktası ve meridyen çizgileri uyarmak için belli bir miktarda kuvvetle parmak ve avuç içlerinin kullanıldığı enerji kanallarının düzgün çalışmasını sağlayan bir masaj tekniğidir. Bu doğrultuda araştırma kurumsal bakım alan yaşlı bireylerde akupresür uygulamasının ajitasyon üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu deneysel tasarım olarak planlanmıştır.

Araştırmanın evrenini, bir ilde iki kurumsal bakım merkezinde yaşayan 180 yaşlı birey oluşturmuştur. Uygulama grubunun büyüklüğü güç analizi yöntemi ile her bir gruba (girişim ve kontrol) 17 yaşlı birey olacak şekilde hesaplanmıştır. Katılımcılar randomizasyon uygulanarak 1:1 oranında akupresür grubu ve normal bakım alan grup olarak ikiye ayrılmıştır. Veri toplama aracı olarak Cohen-Mansfield Ajitasyon Envanteri (CMAE) kullanılmıştır. Akupresür uygulaması, ilk olarak Yintang (EX-HN3) noktasına iki dakika, daha sonra her iki kolda Neiguan (PC6) ve Hegu (LI 4) noktalarına ikişer dakika, son olarak Tai Chong (LR 3) noktasına ikişer dakika bası yapılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın uygulanması için Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İnvaziv Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Komitesi’nden izin alınmıştır.

Araştırmanın sonuçları başlangıçta (T0), Akupresür Uygulaması (AU) tamamlandıktan hemen sonraki hafta (T1), AU tamamlanmasından 2 hafta sonra (T2) ölçülmüştür. AU tamamlandıktan 6 hafta sonraki (T3) ölçüm henüz yapılmamıştır. Girişim ve kontrol grubundaki yaşlılar sosyo-demografik değişkenler, kurumsal bakım alma özellikleri, psikiyatrik öykü, psikiyatrik ilaç kullanma durumu, fiziksel hastalıkları ve bilişsel değerlendirme puanları yönünden benzerdir (p>0. 05). Girişim ve kontrol grubunun CMAE toplam puanları T0’da benzer (Z=-0, 482; p=0, 63), T1(Z=-3, 954; p=0, 00) ve T2 (Z=-4, 010; p=0, 00) de girişim grubunun lehine çok ileri düzeyde anlamlı olarak farklıdır. Bu doğrultuda akupunkturun ajitasyonu azaltabildiğini gösteren çalışma sonuçları ile benzerdir. Sonuçlar, uzun süreli bakım kurumlarında çalışan profesyoneller tarafından demans ile ilişkili ajitasyonun yönetiminde akupresürün güçlü etkisi nedeniyle kullanılabileceğini göstermiştir.

Anahtar Kelimeler: Demans, Ajitasyon, Akupresür

Page 38: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

38

SS3

ERİŞKİN HASTALARDA VENTROGLUTEAL BÖLGEYE INTRAMÜSKÜLER ENJEKSİYON UYGULAMASINDA MANUEL BASINÇ VE SHOTBLOCKER KULLANIMININ AĞRI VE

ENJEKSİYON MEMNUNİYETİNE ETKİSİ

Ali KAPLAN1, Sevil ŞAHİN2, Ömer Levent AVŞAROĞULLARI2

1Kayseri Üniversitesi, Kayseri, Türkiye

2Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Türkiye

Amaç: Bu araştırma, enjeksiyon öncesi uygulanan manüel basıncın ve ShotBlocker'in intramüsküler (IM) enjeksiyona bağlı oluşan ağrı ve enjeksiyon memnuniyetinin etkisini araştırmak amacıyla tek kör randomize kontrollü, deneysel bir çalışma olarak yapılmıştır. Methods: Araştırmanın örneklemi, bir kamu hastanesinin Acil Servisi’ne başvuran, kendisine Diklofenak Sodyum 75mg/3ml istem edilmiş 18 yaşından büyük olan toplam 120 hastadan oluşmuştur. Hastalar bilgisayarda oluşturulmuş randomizasyon listesi ile deney I (shotblocker), deney II (manuel bası) ve kontrol grubuna alınmışlardır. ShotBlocker grubunda belirlenen bölgeye ShotBlocker enjeksiyon boyunca tutularak, manuel bası grubunda enjeksiyon bölgesine enjeksiyon öncesi 10 sn manuel bası uygulanarak ve kontrol grubundaysa herhangi bir araç kullanmadan IM enjeksiyon işlemi uygulanmıştır. Enjeksiyon sonraki ilk 1. dk’da hastaya Görsel Kıyaslama Ölçeği (GKÖ) ve Enjeksiyon Memnuniyeti (EMÖ) Ölçeği uygulanmıştır.

Bulgular: Araştırmamızda shotblocker ve manuel basınç gruplarının kontrol grubuna göre GKÖ ve EMÖ puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0. 001). Hastaların GKÖ ile EMÖ toplam puan ortalaması arasında negatif yönlü yüksek korelasyon bulunmuş olup istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0. 001) belirlenmiştir.

Sonuç: Manüel Basıncın ve ShotBlocker’in, hastaların IM enjeksiyonu sırasında hissettiği ağrı şiddetini azalttığı ve hastaların enjeksiyon memnuniyet düzeylerini artırdığı saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Shotblocker, Manuel Bası, İntramüsküler Enjeksiyon, Ağrı, Enjeksiyon Memnuniyeti

Page 39: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

39

SS5

PERİMENOPOZ DÖNEMİNDE SEMPTOM YÖNETİMİNDE KULLANILAN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Şerife TABAK, Şeyma KİLCİ, Özgür BAHADIR

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Zonguldak, Türkiye

Giriş ve amaç: Menopoz kadınların yaşam kalitesini bozan ve tedavi gerektiren semptomlara neden olan jinekolojik bir sorundur. Bu semptomları azaltmak için kadınlar birçok farmakolojik ve non-farmakolojik tamamlayıcı ve alternatif tedaviler (TAT) kullanmaktadır. Bu çalışma perimenopoz dönemdeki kadınların kullandıkları TAT yöntemlerini saptamak amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırma Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde 21 Haziran-12 Temmuz 2019 tarihleri arasında jinekoloji polikliğine başvuran kadınların kullandıkları TAT yöntemlerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Veri toplama formu; sosyo-demografik özellikleri ile menopoz yönetiminde kullanıldıkları tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerine ilişkin 17 sorudan oluşmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılmıştır.

Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 50. 36±7. 28, menopoz şikayetlerinin ortalama başlama yaşı 45. 38±6. 28’dir. Katılımcıların %72’si ilkokul/ortaokul mezunu, %95. 5’i doğum yapmış ve %20. 5’i sigara içmektedir. Kadınların %56’sı menopoz şikayetlerinde sağlık personeline başvuru yapmaktadır. Semptomları azaltmak için TAT kullananların oranı %16’dır. TAT kullanan kadınların %93. 8’i tedaviden yarar elde ettiğini belirtmiştir. En fazla kullanılan bitkisel yöntemler, yeşil çay (%9. 5), papatya çayı (%9), sarı kantoron (%3. 5)’dur. Beslenme ve mineral takviyesi olarak %10’u B vitamini kullanmaktadır. Zihin-beden tekniklerinde en fazla kullanılan yöntemler, dua etme (%57), müzik dinleme (%43. 5), hayal kurmadır (%27. 5). Ayrıca kadınların %74. 5’i yatarak dinlenme, %66’sı ılık duş alma, %54’ü fiziksel egzersiz gibi uygulamaları yapmaktadır. TAT kullanan ile kullanmayanların yaş, eğitim durumu ve sigara içme durumu, karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel fark saptanmamıştır. Ancak sigara içenlerin menopoz şikayetlerini daha erken yaşta yaşadıkları saptanmıştır.

Sonuç: Perimenopoz dönemi şikayetlerini azaltmada kullanılan bazı tedavi yöntemlerinin (şerbetçi otu, hayıt otu, çin melek otu, çuha çiçeği tohumu, soya, kırmızı yonca, kara yılan otu, refleksoloji, yoga, akupunktur, akupresör, hipnoz, aromaterapi ve tibolone) hiçbir katılımcı tarafından uygulanmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle tıbbi ve alternatif tedavilerin literatüre katkıda bulunacak kanıt düzeyi yüksek çalışmalarla etkinliğinin belirlenmesi, kadınların menopozda yaşadıkları semptomların iyileştirilmesinde ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde yararlı olabilir.

Anahtar Kelimeler: Dismenore, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, Non-Farmakolojik

Page 40: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

40

SS6

KALP VE DAMAR HASTALARININ TAMAMLAYICI / ALTERNATİF TEDAVİ TUTUM VE UYGULAMALARI

Cangül BOLAT, Dilek YILDIRIM

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Giriş: Kalp ve damar hastalıkları; koroner kalp hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar, hipertansiyon, periferik arter hastalığı,

romatizmal kalp hastalıkları, konjenital kalp hastalıkları, kalp yetmezliği ve kardiyomiyopatileri kapsar. Kalp ve damar hastalıklarının etiyolojisinde; tütün kullanımı, fiziksel hareketsizlik, obeziteye yol açan sağlıksız beslenme gibi olumsuz yaşam tarzları ve diyabet, hipertansiyon, dislipidemi gibi hastalıklar bulunmaktadır. Yapılan istatiksel çalışmalarda ölüm verileri kalp hastalıklarının artışta olduğunu göstermektedir. Bu yapılan araştırmalardan yola çıkarak bireylerin başta risk faktörlerini iyileştirmeleri kalp ve damar hastalıklarının görülme oranını anlamlı derecede azaltmaktadır. Toplumdaki bireyler yaşadığı sağlık sorunlarıyla baş edebilmek için modern tıbba yönelirken bir kesim halk arasında geleneksel tıp olarak geçen tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) uygulamalarına yönelmektedir. Günümüzde çoğu insan sağlığı korumak ve geliştirmek, hastalıkların oluşmasını önlemek, hastalıkları iyileştirmek ve mevcut tıbbi tedaviyi desteklemek için TAT yöntemlerine başvurmaktadır. İnsanların TAT’a olan bu yönelişi, toplumun her kesiminde sağlık hizmeti sunan, amacı optimal sağlık düzeyini yükseltmek olan hemşirelerin tamamlayıcı tedavi uygulamalarında yer almasını kaçınılmaz kılmıştır.

Amaç: Hemşirelerin klinik alanda uyguladıkları bakıma, hemşirelik rolleri çerçevesinde kalp ve damar hastalıklarında TAT

uygulamaları ve terapilerin yansıtılması konusunda bakış açısı sağlanması, yapılacak deneysel çalışmalara temel oluşturması ve sağlık ekibine bu konuda farkındalık kazandırılması amacıyla yapılmıştır.

Bulgular: Hemşire, bireylerin gereksinimlerini değerlendirirken TAT uygulamalarını kullanıp kullanmadıklarını sorgulamalı,

faydaları ve oluşabilecek yan etkileri açısından hastalarını bilgilendirmelidir. Bakımını ve danışmanlığını üstlendiği hastaların eğitim durumunu, sosyal ve ekonomik yapısını, inançlarını, gelenek, göreneklerini ve alışkanlıklarını daha iyi ifade etmesi sağlamaktadır. TAT kullanımının hastalardaki moral ve motivasyonun, semptom kontrolü üzerindeki etkisi değerlendirilmeli ve önyargılı yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Yapılan çalışmalarda genellikle hemşirelerin bu konuda yeterince bilgi sahibi olmadıkları, bilgi sahibi olanlarında bu konuya ilgi göstermedikleri anlaşılmıştır. Hasta ile uzun zaman geçiren hemşirelerin hastalık sürecini etkileyebilecek TAT kullanımlarını bilmeleri, yönetmeleri ve yol gösterici olmaları oldukça önemlidir. Hemşireler, hastaların TAT kullanımına ilişkin durumları hakkında ayrıntılı veri toplamalı ve topladıkları verileri yorumlayabilmek için TAT yöntemlerinin etkileri, yan etkileri, riskleri, ilaç-bitki etkileşimleri konusunda bilgi sahibi olmalıdır.

Sonuç: Hemşireler, yöntemlerin medikal tedavilerle birlikte veya tek başına kullanıldığında oluşabilecek yan etkileri

konusunda hasta ve yakınlarına danışmanlık yapabilmeleri ve bu nedenle gerekli bilgi, beceri ve donanıma sahip olmalıdır. TAT kullanımının değerlendirilmesi, kullanımı ile ilgili bilgilerin artırılması, kültürel ve cinsiyet farklarının anlaşılması konusunda da sorumluluklar taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kalp Hastalıkları, Tamamlayıcı ve Alternatif Uygulamalar, Hemşire

Page 41: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

41

SS7

TAMAMLAYICI TEDAVİ OLARAK MÜZİK TERAPİSİNİN TEDAVİSİ BİTMİŞ LÖSEMİ HASTALARINDA DEPRESYON ÜZERİNE ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer KARTAL

Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi, Ankara, Türkiye

Giriş-Amaç: Uzun tedavi periyodu ve komplikasyonlar lösemi hastalarında depresyon ve sosyal hayata entegrasyon problemlerine neden olabilir. Müzik binlerce yıldır çeşitli kültürler ve medeniyetler tarafından bir tedavi yöntemi olarak kullanılmıştır. Günümüzde de modern batı tıbbında müzik gibi tamamlayıcı tedavi yöntemleri klasik tedavi yöntemlerine ek olarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde ise maalesef bu yöntemler yeterince bilinmemekte ve uygulanmamaktadır. Bu çalışmada lösemi hastalarında tedavi sonrası dönemde müzik tedavisinin depresyon üzerine olan etkisini değerlendirdik.

Gereç-Yöntem: Tedavisi tamamlanmış toplam 40 hasta çalışmaya alındı. Hastalar randomize olarak müzik tedavisi verilen (çalışma grubu) ve verilmeyen (kontrol grubu) olarak 2 gruba eşit olarak ayrıldı. Müzik seansları hasta merkezli ve esnek süreli (30-45 dk. ) olarak haftada 3 gün (toplam 4 hafta) olacak şekilde ayarlandı. Müzik seçimi öncelikle hasta ve ailenin tercihine bırakıldı ancak aile ya da hasta kendi seçmek istemezse tercih olarak Türk musiki makamları veya klasik batı müziğine ait seçenekler sunuldu. Depresyon değerlendirilmesi amacıyla Beck depresyon envanteri uygulandı.

Bulgular: Müzik seansları başlamadan önce yapılan depresyon ölçümünde her iki grupta da depresyon oranları benzer olarak bulundu (%55 ve %50, p>0. 05). Çalışma grubunda 4 haftalık süre sonunda depresyon oranında %25 lik bir azalma tespit edildi (p<0. 05). En fazla azalma oranı ise minimal depresyon oranına sahip olan hastalarda gözlendi (%35 den %15’e geriledi). Orta ve şiddetli depresyon oranlarına sahip olan hastalarda müzik tedavisi alan ve almayanlar arasında fark gözlenmedi (p>0. 05).

Tartışma-Sonuç: Yapmış olduğumuz çalışmada örnek sayısı az olmasına rağmen müziğin depresyon üzerine olan tedavi edici etkisi gösterilmiştir. Ayrıca non-farmakolojik, non-invaziv ve düşük maliyeti olan müzik tedavisinin hasta ve klinisyenler arasında farkındalığının artırılması sağlık maliyetlerinede olumlu katkı yapacaktır.

Anahtar Kelimeler: Depresyon, Lösemi, Müzik Tedavisi

EVALUATION OF MUSIC THERAPY AS A COMPLEMENTARY THERAPY ON DEPRESSION IN CHILDREN AFTER LEUKEMIA TREATMENT

Introduction-Objectives: Long-term treatment and complications of leukemia may cause to depression and integration problems to social life. Music has been used by many cultures and civilizations as a treatment method for thousands of years. Nowadays, in modern western medicine, complementary treatment methods such as music are used in addition to classical treatment methods. Unfortunately, these methods are not sufficiently known and applied in our country. In the present study, we evaluated the effect of music therapy as a complementary therapy on depression in children after leukemia treatment.

Materials-Methods: Forty patients were included in the study and they were randomly and equally divided into 2 groups as a music therapy given (study group) and not given (control group). The music sessions were arranged for 30-45 minutes a-day and 3 days a-week in a patient-centered manner (for a total of 4 weeks). The choice of music was left to the preference of the patient and parents, however, if the patient or parents did not want to choose their own, the choices of Classical Turkish Music or Western Music were offered. Beck Depression Inventory was used to evaluate depression.

Results: Depression rates were found similar in both groups before the music sessions (study and control group; 45% and 50%, p>0. 05). At the end of the 4-week period, a 25% reduction in the depression rate was detected in the study group (p<0. 05). The highest decrease was observed in patients with minimal depression (from 35% to 15%). In terms of music therapy effectiveness, we did not observe any difference between the patients with moderate and severe depression (p>0. 05).

Conclusions: In our study, although small sample size, the therapeutic effect of music on depression was shown. Additionally, raising awareness of music therapy as a non-pharmacological and non-invasive method among patients and clinicians will reduce health costs.

Keywords: Depression, Leukemia, Music Therapy

Page 42: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

42

SS8

PEDİATRİK MANEVİ BAKIMINDA YAŞANAN ZORLUKLAR

Halil İbrahim TAŞDEMİR, Emine EFE

Akdeniz Üniversitesi Antalya, Türkiye

Giriş: Maneviyat kişinin en yüce ve saf değerlerinden ve ihtiyaçlarından en önemlisidir. Ruhun ve nefsin gıdası olarak nitelendirilen maneviyat hayatın her anında ve alanında insanı mutlu ve huzurlu eden bir unsurdur. Ülkemizdeki hastanelerde pediatrik grup üzerinde manevi bakım çalışmasının sınırlı sayıda olduğu görüldü.

Amaç: Bu makalenin amacı çocuk hemşirelerinin çocuklara ve ergenlere manevi bakımı nasıl yapabildiklerine dair tartışmalar sunmak ve bu bakımı sağlık hizmetlerine entegre etmenin zorluklarını tartışmaktır.

Gereç- Yöntem: Literatüre dayanarak, makale pediatrik ortamlarda maneviyat değerlendirmesini, beklenen sonuçları ve buna bağlı hemşirelik girişimlerini vurgulayan pediatrik bakımda genel bir bakış sunar.

Tartışma-Sonuç: Çocuklara ve ergenlere verilen manevi bakım, gelişim evresinin tüm özelliklerini, yaşam deneyimlerini, tanıdık ve sosyokültürel bağlamları göz önünde bulundurmalıdır. Manevi bakımı gerçekleştirmek için farklı yaklaşımlar kullanılabilir. Bununla birlikte, bilgi ve zaman eksikliği, manevi bakımı klinik uygulamaya entegre etmenin ana zorlukları olarak vurgulanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Manevi Bakım, Spiritüel Bakım, Maneviyat

THE CHALLENGES IN PEDIATRIC SPIRITUAL CARE

Spirituality is one of the most sublime and pure values and needs of a person. Spirituality, which is described as the food of soul and self, is an element that makes people happy and peaceful in every moment of life and every field. There was a limited number of spiritual care studies on pediatric group in hospitals in our country. This article aim is to provide discussions on how pediatric nurses can provide spiritual care to children and adolescents and to discuss the difficulties of integrating this care into health care. Based on the literature, the article provides an overview of pediatric care in pediatric settings, emphasizing the assessment of spirituality, expected outcomes, and associated nursing interventions. Spiritual care given to children and adolescents should take into account all aspects of the developmental stage, life experiences, familiar and sociocultural contexts. Different approaches can be used to perform spiritual care. However, lack of knowledge and time is emphasized as the main challenges in integrating spiritual care into clinical practice.

Keywords: Spiritual care, nursing, pediatric spirituality

Page 43: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

43

SS10

HEMODİYALİZ HASTALARININ BÜTÜNCÜL, TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIBBA KARŞI TUTUMLARININ BELİRLENMESİ

Nurten TERKEŞ, Sibel ŞENTÜRK

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur, Türkiye

Giriş ve Amaç: Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarının bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu çalışmanın evrenini, Mart-Haziran 2019 tarihleri arasında Bucak Devlet Hastanesinin hemodiyaliz ünitesine ve Antalya’da özel bir Diyaliz Merkezi’ne başvuran hemodiyaliz hastaları, örneklemi ise araştırma sınırlılıklarına uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 80 hemodiyaliz hastası oluşturmuştur. Araştırmanın verileri; araştırmacılar tarafından literatür taranarak oluşturulan Kişisel Bilgi Formu ve Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği (BTATÖ) kullanılarak toplanmıştır. Çalışma için etik kurul, kurum izni ve hastalardan da yazılı ve sözlü onam alınmıştır. Verilerin analizi; SPSS 21. 0 paket programında kullanılarak elde edilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 59. 17±10. 09 olup, %57. 5’inin erkek, %63. 8’inin ilkokul/ortaokul mezunu, %82. 5’inin evli, %47. 5’inin ilçede yaşadığı, %42. 5’inin ev hanımı, 41. 3’ünün emekli olduğu saptanmıştır. Hastaların tanı sürelerinin ortalama 7. 55±6. 39, diyalize girme süresinin 5. 32±4. 85 ve %76. 3’ünün kronik böbrek yetmezliği dışında bir hastalığının olduğu belirlenmiştir. Tedavi sırasında tamamlayıcı ve alternatif tıp kullananların oranının %12. 5 olduğu ve bu bireylerin %78. 6’sının tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini kullandıklarının sağlık profesyoneline haber vermediği, bunun sebebinin çoğunluk olarak sağlık personelinin azarlamasından korkması olduğu belirlenmiştir. Tamamlayıcı ve alternatif yöntemleri kullanım açısından yaş, cinsiyet, medeni durum, yaşadığı yer, hemodiyaliz süresi arasında anlamlı fark olmadığı (p>0. 05), meslek ve eğitim durumlarına göre anlamlı fark olduğu (p<0. 05) bulunmuştur. Tamamlayıcı ve alternatif yöntemlere yönelik ölçek puan ortalamasının ise 31. 85±6. 33 olduğu yani katılımcıların tutumlarının iyi olduğu saptanmıştır.

Tartışma ve Sonuç: Çalışma sonucuna göre diyaliz hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavileri kullandığı ve bu yöntemlere karşı tutumlarının olumlu olduğu görülmektedir. Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin yanlış kullanımının önüne geçmek için sağlık profesyonellerinin hastanın tıbbi hikâyesini alırken kullandığı tamamlayıcı ve alternatif yöntemleri sorgulaması, hastayla iletişimde açık olması ve yargılayıcı davranmaması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı terapi, Hemşirelik, Hemodiyaliz,

DETERMINATION OF ATTITUDE, COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE ATTITUDES OF HEMODIALYSIS PATIENTS

Objective and Aim: This study was conducted to determine the attitudes of hemodialysis patients towards holistic, complementary and alternative medicine.

Materials and Methods: The population of this descriptive study consisted of hemodialysis patients who applied to the hemodialysis unit of Bucak State Hospital and a special dialysis center in Antalya between March-June 2019, and the sample consisted of 80 hemodialysis patients who agreed to participate in the study. The data of the study were collected by using Personal Information Form which was prepared by the researchers and Holistic Complementary and Alternative Medicine Attitude Scale (BTATÖ). Ethical committee, institutional permission and written and verbal consent were obtained from the patients. Data were analyzed using SPSS 21. 0 package program.

Results: The mean age of the patients was 59. 17 ± 10. 09, 57. 5% were male, 63. 8% were primary / secondary school graduates, 82. 5% were married, 47. 5% lived in the district, 42. 5% were housewives and 41. 3% were was retired. The mean duration of diagnosis was 7. 55 ± 6. 39, the mean duration of dialysis 5. 32 ± 4. 85 and 76. 3% of patients had a disease other than chronic renal failure. It was determined that the ratio of those who use complementary and alternative medicine during treatment was 12. 5% and that 78. 6% of these individuals did not inform the healthcare professional that they used complementary and alternative medicine methods, because the majority of them were afraid of reprimanding the health personnel. There was no significant difference between age, sex, marital status, place of residence, duration of hemodialysis in terms of use of complementary and alternative methods (p> 0. 05), and there was a significant difference according to occupational and educational status (p <0. 05). The mean score of complementary and alternative methods was 31. 85 ± 6. 33, which means that participants' attitudes were good.

Discussion and Conclusion: According to the results of the study, it is seen that dialysis patients use complementary and alternative therapies and their attitudes towards these methods are positive. In order to prevent misuse of complementary and alternative therapies, it is recommended that health professionals question the complementary and alternative methods used in the patient's medical history, be open to communication with the patient, and not be judgmental.

Keywords: Complementary Therapies, Nursing, Hemodialysis

Page 44: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

44

SS11

MÜZİK EŞLİĞİNDE UYGULANAN PROGRESİF KAS GEVŞEME EGZERSİZLERİNİN YOĞUN BAKIMDA ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN STRES, YORGUNLUK VE BAŞ ETME BİÇİMLERİ ÜZERİNE

ETKİSİ: PROSPEKTİF, RANDOMİZE, KONTROLLÜ ÇALIŞMA

Buğse ÖZGÜNDÖNDÜ1, Zehra GÖK METİN2

1Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, Türkiye

2Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Ankara, Türkiye

Giriş-Amaç: Müzik eşliğinde uygulanan progresif kas gevşeme egzersizleri (PGE)’nin yoğun bakım ünitesi (YBÜ)’nde çalışan hemşirelerin stres, yorgunluk ve baş etme biçimleri üzerine etkisini incelemektir.

Gereç-Yöntem: Bu randomize kontrollü çalışma, Ankara’da bulunan bir eğitim araştırma hastanesinin Dahiliye, Anestezi, Koroner YBÜ’lerinde 18 yaş ve üzeri olan, en az 3 aylık çalışma deneyimi bulunan 56 YBÜ hemşiresi ile yürütülmüştür. Müdahale grubundaki hemşirelere (n=28) toplam sekiz hafta boyunca 20 dk. süren grup oturumları ile müzik eşliğinde PGE uygulanırken, kontrol grubundaki hemşireler (n=28) sadece bir defa yüz-yüze dikkat eşleştirilmiş eğitim almışlardır. Veri toplamada Kişisel Bilgi Formu, Algılanan Stres Ölçeği, Yorgunluk Şiddeti Ölçeğ ve Baş Etme Stilleri Ölçeği -Kısa Formu kullanılmıştır. Veri toplama araçları araştırmanın başlangıcında, 4., 8. ve 12. haftalarında uygulanmıştır.

Bulgular: Müdahale grubundaki hemşirelerin stres skorları araştırmanın 8. ve 12. haftalarında anlamlı düzeyde azalmıştır (p<0. 05). Benzer şekilde, müdahale grubunun yorgunluk skorlarının kontrol grubuna oranla 8. ve 12. haftalarda anlamlı düzeyde azaldığı belirlenmiştir (p<0. 05). Müdahale grubundaki hemşirelerin baş etme stilleri ölçeği kabullenme alt boyutundan aldıkları puanların kontrol grubuna göre 4., 8. ve 12. haftalarda anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur (p<0. 05). Müdahale grubundaki hemşirelerin araçsal sosyal destek kullanma, diğer etkinlikleri bırakma ve duygusal sosyal destek kullanma skorları kontrol grubuna göre 12. haftada anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştu (p<0. 05).

Tartışma-Sonuç: Araştırma bulguları, müzik eşliğinde uygulanan progresif kas gevşeme egzersizlerinin YBÜ hemşirelerinde stres ve yorgunluğu azaltmada ve baş etme stillerini geliştirmede etkili göründüğünü ortaya çıkarmıştır. Daha yüksek çıkarımlarda bulunmak için, daha büyük örneklemlerle gelecek çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: ‘’Baş etme biçimleri’’, ’’Müzik terapi’’, ’’Progresif kas gevşeme egzersizi’’, ’’Stres’’, ’’Yoğun bakım hemşireleri’’

EFFECTS OF PROGRESSIVE MUSCLE RELAXATION COMBINED WİTH MUSIC ON STRESS, FATIGUE AND COPING STYLES AMONG INTENSIVE CARE NURSES: A PROSPECTIVE,

RANDOMIZED, CONTROLLED STUDY

Introduction-Aim: To examine the effects of progressive muscle relaxation combined with music on stress, fatigue, and coping styles among intensive care unit (ICU) nurses.

Material-Method: A randomized controlled trial of 56 nurses aged 18 years and older and had an experience of at least three months in Internal Medicine, Anesthesia, and Coronary ICUs of a training and research hospital located in Ankara. The intervention group (n = 28) received a 20-min session comprising progressive muscle relaxation combined with music for a total of eight weeks in the form of group sessions, while the control group (n = 28) received only a single-time face-to-face attention-matched education (20 min). The Personal Information Form, Perceived Stress Scale, Fatigue Severity Scale, and Brief COPE were used for data collection. The data collection tools were administered at baseline, at week 4, 8, and 12.

Results: Stress scores in the intervention group decreased significantly at week 8 and week 12 (p < 0. 05). Similarly, the fatigue scores were observed to be significantly lower in the intervention group at week 8 and week 12 in comparison to those in the control group (p < 0. 05). The scores of coping styles, obtained for the acceptance sub-dimension were significantly higher in the intervention group compared to the control group at week 4, 8, and 12 (p < 0. 05). The use of instrumental support, venting, and the emotional support scores were observed to be significantly higher in the intervention group compared to the control group at week 12 (p < 0. 05).

Discussion-Conclusion: The results indicated that progressive muscle relaxation combined with music appears to be effective in decreasing stress and fatigue, and in improving the coping styles among ICU nurses. Future studies should be conducted on a larger scale to make conclusions with higher probability.

Keywords: Coping Styles, İntensive Care Nurses, Music Therapy, Progressive Muscle Relaxation, Stress

Page 45: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

45

SS12

BEŞ FAKTÖRLÜ KİŞİLİK MODELİ TEMELİNDE TÜRK AKADEMİSYENLERİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİLERİ KULLANIM DURUMLARI VE BUNLARA İLİŞKİN YAKLAŞIMLARI: ÇOK

MERKEZLİ BİR ÇALIŞMA

Zehra GÖK METİN, Canan KARADAŞ, Leyla ÖZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye

Giriş-Amaç: Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin (TAT) popülaritesi arttığından, insanları TAT’a yönelten ve TAT’a yönelik tutumları etkileyen özellikleri anlamak önemli hale gelmiştir. Bu araştırmanın amacı, Türk akademisyenlerin beş faktör modeli ile değerlendirilen kişilik özellikleri ve TAT’a yönelik tutumları arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.

Yöntem: Bu online anket çalışması, Türkiye’de bulunan, üç önde gelen üniversitede görev yapan toplam 227 akademisyen ile tamamlanmıştır. Bu çalışmanın verileri akademisyenlerin sosyo-demografik özellikleri, hangi TAT yöntemlerini kullandıkları, On Maddeli Kişilik Envanteri ve Bütüncül TAT Sağlık Anketi kullanılarak anonim olarak elde edilmiştir.

Bulgular: Akademisyenler arasında TAT kullanım niyeti açısından bakıldığında, %75, 3’ü hayatlarında en az bir defa TAT yöntemi kullanımı konusunda niyetli olduklarını bildirmişlerdir. Ankete dahil olan tüm akademisyenlerin %38, 8’i son bir yılda en az bir defa TAT yöntemi kullandıkları belirtmişlerdir. En çok kullanılan TAT yöntemleri bitkisel tedaviler ve zihin-beden uygulamaları (%18, 5), dokunma temelli tedaviler (%15, 4) ve çoklu vitamin (%4, 8) şeklindedir. Son bir yılda TAT kullanım oranının, sağlık alanında çalışan akademisyenler arasında daha düşük olduğu bulunmuştur. Bu çalışmada, ayrıca açıklık özelliği gösteren akademisyenlerin TAT’a yönelik tutumlarının anlamlı olarak daha olumlu olduğu ortaya çıkmıştır (p<0, 05).

Sonuç: Çalışmada, beş faktörlü kişilik özelliği ile değerlendirilen ve deneyime açık olan akademisyenler arasında TAT’a yönelik tutumların daha olumlu olduğu bulunmuştur. Çalışma sonuçları, akademisyenlerin çoğunluğunun genel anlamda TAT’a ve TAT’ın Türkiye’deki sağlık profesyonellerinin mevcut müfredatına entegre edilmesi konusunda olumlu tutum sergilediklerini ortaya çıkarmıştır.

Anahtar Kelimeler: Akademisyen, Kişilik, Tamamlayıcı Tıp, Tutum

USAGE AND ATTITUDES RELATED TO COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE AMONG TURKISH ACADEMICIANS ON THE BASIS OF THE FIVE-FACTOR MODEL OF

PERSONALITY: A MULTI-CENTERED STUDY

Objectives: As the popularity of complementary and alternative medicines (CAM) is increasing, it is important to understand the characteristics of people that make them to be attracted toward CAM and influence their attitudes. The purpose of the present study was to examine the associations between the personality characteristics of people as assessed by the a five-factor model and the attitudes toward CAM modalities among Turkish academicians.

Design: An online survey was completed by 227 academicians who were working in three leading universities of Turkey.

Main outcome measures: The academicians were queried anonymously on socio-demographics and which CAM modalities they utilized, by filling out the Ten-Item Personality Inventory (TIPI) and the Holistic Complementary and Alternative Health Questionnaire (HCAMQ).

Results: In regard to the intention of using a CAM modality in the academicians, 75. 3% of the academicians specified an intention to use at least one form of CAM in their lives. Among all the academicians surveyed, 38. 8% reported using at least one form of CAM in the previous year. The most widely used forms of CAM observed were herbal therapies and mind-body therapies (18. 5%), touch-based therapies (15. 4%), and multi-vitamin (4. 8%). The ratio of CAM usage in the previous year was observed to be lower in the academicians working in the health-related professions. The present study also identified that the academicians with openness personality-type exhibited greater positive attitudes toward CAM (p<0. 05).

Conclusions: The findings of the present study indicated that the academicians who are open to experience, as assessed by the five-factor model of personality, exhibited greater positive attitudes toward CAM. The results of the present study revealed that most of the academicians generally exhibited a positive attitude toward CAM usage and its integration in the existing curriculum the healthcare professionals in Turkey.

Keywords: Academician, Attitude, Complementary Medicine, Personality

Page 46: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

46

SS15

KRONİK HASTALIKLARDA TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ TIP UYGULAMALARI VE SAĞLIK OKURYAZARLIĞI

Sümeyra Mihrap İLTER1, Sibel SERÇE2

1Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Afşin Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü, Kahramanmaraş, Türkiye

2Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Gaziantep, Türkiye

Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte kronik hastalıkların artması ve birçok faktöre bağlı olarak tamamlayıcı destekleyici tıbba yönelen hastalar; hastalıkları, hastalığın prognozu, tedavi seçenekleri ve yan etkileri, tekrarın önlenmesi, baş etme yöntemleri hakkında bilgi elde etmek için çeşitli sağlık bilgi kaynaklarını kullanırlar. Bu bilgi kaynakları; resmi kaynaklar (sağlık bakım sunucuları), resmi olmayan kaynaklar (arkadaş ve akrabalar) ve ticari, medya kaynakları (TV reklamları, gazete, magazin yazıları) olarak sınıflandırılmıştır.

Bilgi teknolojisinin ilerlemesi ile sağlık bilgi kaynağı olarak internet kullanımı artmaktadır. Dijital ortamda ulaşılan bilgilerin, dergi ve magazin yazılarının, birbirine aktarılarak uygulanan bilgilerin kronik hastalığa sahip bireylerde hastalığın seyri, tedavinin etkinliği, yaşanılan semptom yükü açısından bireye zarar vermesi sağlık okuryazarlığı kavramının tamamlayıcı destekleyici uygulamalar alanında gündeme gelmesi ve gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Sağlık okuryazarlığı, bireylerin kendileri ve toplum sağlığı ile ilgili karar ve davranışları yönlendirecek, temel sağlık bilgisi ve hizmetleri konusunda bilgi birikimleri, bu bilgilere erişmeleri, erişilen bilgiyi anlamaları, kullanmaları ve nesilden nesile aktarmaları demektir.

Tamamlayıcı destekleyici uygulamaların kullanımı ile ilgili karar vermek kapsamlı bir sağlık okuryazarlığı gerektirir. Tamamlayıcı destekleyici tıp yöntemlerini kullanan bireylerin bu alandaki değişimi takip etmesi ve kullanım amaçlarıyla ilgili güvenilir kaynaklara ve kanıt temelli uygulamalara yönlendirilmesi gerekir. Hemşirelik çalışmalarında tamamlayıcı destekleyici tıp uygulamaları ile ilgili kanıt temelli çalışmalar artmaktadır. Sağlık okuryazarlığının artırılması ile bireyler eleştirel bir biçimde düşünebilir ve karar verebilir. Bireylerin sağlık okuryazarlığı konusunda duyarlılık kazanması sağlık profesyonellerinin sorumluluğundadır. Tamamlayıcı ve destekleyici tıp uygulamalarında sağlık profesyonelleri sorumluluğunda sağlanan sağlık okuryazarlığı duyarlılığının artması ile bireylerin bu yöntemlerden elde ettiği faydalanım artacaktır.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Destekleyi Tıp, Hemşirelik, Sağlık Okuryazarlığı

Page 47: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

47

SS17

TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK LİSANS EĞİTİM MÜFREDATINDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI DERSİ

Kübra Pınar GÜRKAN

Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Giriş ve Amaç: Hemşirelik öğrencilerinin lisans eğitiminde tamamlayıcı sağlık yaklaşımı konusunda temel bilgi ve beceri kazandıracak eğitimle desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Literatürde Türkiye’de hemşirelik lisans eğitiminde tamamlayıcı sağlık uygulamaları dersini inceleyen çalışmalara rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de hemşirelik lisans eğitim müfredatında “Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları” dersinin yer alma durumunu ve işleniş biçimini incelemektir.

Gereç ve Yöntem: Bu araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, Yüksek öğretim Kurulu veri tabanından Türkiye’de hemşirelikte lisans eğitimi veren devlet ve vakıf üniversitelerinin ders içeriklerinde, dersinin varlığı, türü (seçmeli/zorunlu ders), AKTS bilgisi, dersin verildiği yarıyıl, dersin içeriği, öğretim ve değerlendirme yöntemleri incelenmiştir.

Bulgular: Yükseköğretim Kurulu veri tabanından Türkiye’de lisans eğitimi veren 129 devlet ve 73 vakıf üniversitesi taranmıştır. Lisans eğitimi veren, 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında web sayfasına ulaşılabilen, devlet üniversitelerinin %79. 8’i (n=103), vakıf üniversitelerinin ise %46. 5’i (n=34) hemşirelikte lisans eğitimi verdiği saptanmıştır. Hemşirelikte lisans eğitimi veren devlet üniversitelerinin %96’sının (n=99), vakıf üniversitelerinin ise %88. 2’siinin (n=30) web üzerinden ayrıntılı ders içeriklerine ulaşılmıştır. Ders içeriklerine ulaşılan devlet üniversitelerinin %30’nun (n=29), vakıf üniversitelerinin ise %. 20’sinin (n=6) “Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları” dersini; seçmeli ders olarak yer verdiği saptanmıştır. Üniversitelerin ders içerikleri incelendiğinde; Tamamlayıcı Tedavi Yöntemlerinin Kavramsal Yönü, Tamamlayıcı Tedavilerin Tarihsel Süreci, Tamamlayıcı Tedavilerde Hemşirelik Bakımı, Tamamlayıcı Tıp Uygulama Mevzuatı, Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri gibi konuların yer aldığı belirlenmiştir. Üniversitelerin öğretim yöntemlerinde çoğunlukla; anlatım, tartışma, beyin fırtınası, vaka analizi yöntemlerinin kullanıldığı, değerlendirme yöntemlerinden ise ara sınavlar, final sınavları ve ödev yöntemlerinin kullanıldığı saptanmıştır.

Tartışma ve Sonuç: Çalışmanın sonucunda Türkiye’de hemşirelikte lisans eğitimi veren üniversitelerde, az sayıda üniversitede “Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları” dersinin yer aldığı belirlenmiştir ve dersinin daha fazla üniversitenin hemşirelikte lisans eğitim müfredatında yer alması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Lisans Müfredatı, Tamamlayıcı Terapiler, Destekleyici Bakım

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE COURSE IN NURSING UNDERGRADUATE EDUCATION CURRİCULUM IN TURKEY

Introduction and Purpose: Lesson is of prime importance to support nursing students with an education that will bring basic knowledge and skills in them concerning complementary health approach in undergraduate study. In the literature, we have encountered no study examining complementary health applications lesson in undergraduate nursing education in Turkey. The purpose of this study is to examine the place and teaching style of “Complementary Therapies and Supportive Care Applications” lesson in undergraduate nursing curricula in Turkey.

Material and Method: The descriptive study examined the presence, type (elective/compulsory course), AKTS information, semester and content of lesson, as well as teaching and evaluation methods in lesson contents of state and foundation universities providing undergraduate nursing education in Turkey from the database of the Higher Education Council.

Findings: 129 state universities and 73 foundation universities providing undergraduate education in Turkey were screened from the database of the Higher Education Council. It was determined that 79. 8% of the state universities (n=103) and 46. 5% of the foundation universities (n=34), which provided undergraduate education and whose web pages were accessed between June 15-July 15, provided undergraduate nursing education. Detailed lesson contents of 96% of state universities (n=99) and 88. 2% of foundation universities (n=30) providing undergraduate nursing education were accessed on the web. It was determined that 30% of the state universities (n=29) and 20% of the foundation universities (n=6) whose lesson contents were accessed provided “Complementary Therapies and Supportive Care Applications” lesson as an elective course. Examining lesson contents of the universities; it was determined that subjects such as Conceptual Aspect of Complementary Therapy Methods, Historical Process of Complementary Therapies, Nursing Care in Complementary Therapies, Application Legislation of Complementary Medicine and Complementary Medicine Methods. It was found that discourse, discussion, brain storming and case analysis methods were mostly used in teaching methods of the universities and mid-term exams, final exams and homework methods were used for evaluation.

Discussion and Conclusion: As a result of the study, it was determined that a limited number of universities providing undergraduate nursing education in Turkey gave place to “Complementary Therapies and Supportive Care Applications” lesson. It is suggested that lesson is included in undergraduate nursing curricula of more universities.

Keywords: Nursing, undergraduate education, complementary therapies, supportive care practices

Page 48: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

48

SS18

KADIN SAĞLIĞI SORUNLARINDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Ayşegül MUSLU1, Şeyma KİLCİ2, Gül ERTEM3

1Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak, Türkiye

2Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Zonguldak, Türkiye

3Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu çalışmanın amacı kadın sağlığı sorunlarında kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini saptamaktır.

Gereç yöntem: Bu çalışmanın verileri 01. 06. 2019-01. 07. 2019 tarihleri arasında www. surveey. com üzerinden sosyal medyada (facebook) paylaşılarak toplanmıştır. Araştırmanın örneklemini bu süre kapsamında ulaşılabilen 200 kadın oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında konu ile ilgili literatür taranarak araştırmacılar tarafından oluşturulan, kadın sağlığı sorunları ve bu sorunlarda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili sorular kullanılmıştır. Veri toplama formu; sosyo-demografik özellikleri, kadınların kullanıldıkları tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerine ilişkin 13 sorudan oluşmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 33. 60±11. 68 olup, %57. 5 ‘i 33 yaş ve altı grupta ve %84. 5’i ağrı yaşama ya da sağlıkla ilgili bir sorun olduğunda ilaç dışı yöntem kullanmaktadır. Araştırma grubunun %56. 5’i kas ve eklem ağrılarını geçirmek için ilaç dışı yöntem kullanmakta, %19. 48’i bitkisel tedavi yöntemlerinde yeşil çayı tercih etmektedir. Araştırma grubunun %95’i tamamlayıcı ve alternatif tedaviden istediği sonucu elde ettiği ve %31, 93’ü yaşam kalitesini arttırmak için tamamlayıcı ve alternatif tedaviden yararlandığını ifade etmiştir. Adet ağrısı ve kas ve eklem ağrısı yaşama ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntem kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p˂0. 05).

Sonuç: Çalışmaya katılan kadınların yarısından fazlası adet ağrısı ve kas ve eklem ağrıları ile başa çıkmada tamamlayıcı ve alternatif tedaviden yararlandıkları ve yaklaşık üçte birinin yaşam kalitesini arttırmak için tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullandıkları saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Alternatif Tedavi Tamamlayıcı Tedavi Kadın Sağlığı Sorunları

Page 49: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

49

SS19

DİSMENORE İLE BAŞETMEDE KULLANILAN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Şeyma KİLCİ1, Ayşegül MUSLU2, Gül ERTEM3

1Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak, Türkiye

2Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Zonguldak, Türkiye

3Ege Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Dismenore adetten önce veya adet sırasında ortaya çıkan kadının yaşam kalitesini etkileyen önemli bir jinekolojik sorundur. Bu dönemi ağrısız geçirmek için kadınlar birçok farmakolojik ve farmakolojik olmayan yöntemleri kullanmaktadır.

Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik kız öğrencilerinin dismenore ile başetmede kullandıkları tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerini saptamak amacıyla veri toplama formu ile toplanmıştır. Veri toplama formu; sosyo-demografik özellikleri, menstruasyon özellikleri ve dismenorede yönetiminde kullanıldıkları TAT yöntemlerine ilişkin 19 sorudan oluşmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılmıştır.

Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 22. 45±0. 99, menstrüasyon yaş ortalaması 13. 21±1. 15’dir. Dismenoreyi azaltmak için ilaç dışı yöntem uygulayanların oranı %72. 7’dir. En fazla kullanılan bitkisel yöntemler, yeşil çay (%31. 1), papatya çayı (%21. 2), ıhlamur (%14. 4)’dur. Beslenme ve mineral takviyesi olarak %3’ü tuzsuz beslenme, %6. 8’i balık yağı/omega-3, %5. 3’ü E ve B vitamini kullanmaktadır. Zihin-beden tekniklerinde en fazla kullanılan yöntemler, masaj (%77. 3), müzik dinleme (%28. 8), nefes egzersizleri (%26. 5) ve dua etmedir (%15. 9). Ayrıca öğrencilerin %63. 6’i karına sıcak uygulama, %55. 3’ü karnı ovalama, %54. 5’ü ayaklara sıcak uygulama, %53. 8’i yatarak dinlenme, %53’ü sıcak duş alma, %39. 4’ü çorap atlet giyme, %27. 3’ü bel kısmını bağlama, %25’i yüzüstü yatma, %25’i dikkati başka yöne çekme, %10. 6’sı fiziksel egzersiz yapmaktadır. TAT kullanan ile kullanmayanların ilk menstrual yaşı, menstruasyon düzeni, süresi, dismenorenin her menstruasyonda yaşama durumu, başlama zamanı gibi değişkenler karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel fark saptanmamıştır.

Sonuç ve Öneriler: Dismenorede, beslenme değişikliği, refleksoloji, yoga, akupunktur, akupresör, hipnoz gibi uygulamaların az oranda kullanıldığı belirlenmiştir. Bu nedenle TAT uygulamalarının hemşirelik öğrencilerinin ders programlarına entegre edilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca TAT yöntemlerine ilişkin kanıta dayalı araştırmaların arttırılması da literature katkı sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, Dismenore, Non-Farmakolojik

Page 50: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

50

SS20

KANSER TANILI BİREYLERE UYGULANAN FARKINDALIK TEMELLİ STRES AZALTMANIN KANSER İLİŞKİLİ SEMPTOMLARA ETKİSİ: 2014-2019 YILLARINI KAPSAYAN BİR LİTERATÜR

DERLEMESİ

Canan KARADAŞ, Zehra GÖK METİN, Leyla ÖZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye

Giriş-Amaç: Kanser; sıklığı giderek artan, fizyolojik semptom yükünü ve ruhsal iyilik halini önemli ölçüde etkileyen hastalıklardan biridir. Bu semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde farkındalık temelli müdahalelerden biri olan farkındalık temelli stres azaltma (FTSA)’nın etkilerini inceleyen çalışmalar giderek artmaktadır. FTSA, günlük yaşamdaki zorlayıcı durum ve duygularla birlikte yaşayabilmek ve iyilik halini sağlayabilmek için kullanılan sekiz haftalık bir programdır. Bu çalışmada, FTSA’nın kanser hastalarında görülen semptomlara etkisinin sistematik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: PubMed ve EBSCO veri tabanları üzerinden, “kanser”, “farkındalık” ve “semptom” anahtar kelimeleri ile kanser hastalarında uygulanan farkındalık uygulamalarını içine alan toplam (n=63) araştırma incelenmiştir. 2014-2019 yılları arasında yapılan, İngilizce dilinde, tam metin ve randomize kontrollü olan çalışmalar (n=9) derlemeye dahil edilirken, tanımlayıcı ve nitel tasarımı olan, farkındalık temelli bilişsel terapi veya transandantal meditasyon uygulaması kullanan çalışmalar (n=54) dışlanmıştır.

Bulgular: Derleme kapsamına alınan araştırmalarda, FTSA’nın kanserli bireylerde sıklıkla anksiyete, depresyon, yorgunluk gibi semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı saptanmıştır. Ayrıca, FTSA’nın ağrı, uyku sorunları, bilişsel semptomlar, tekrarlama korkusu, kalp hızı değişkenliği ve biyo-immüno belirteçlerdeki değişimlere olan etkilerinin incelendiği görülmüştür. FTSA uygulama süresinin ağırlıklı olarak 6-8 hafta arasında değiştiği (%89, 9), bir çalışmada (%11, 1) 2 gün olduğu belirtilmiştir. Çalışmaların tamamında FTSA öncesi ve sonrası değerlendirmeler alınırken; %33, 3’ünde uygulama sonrası 4. haftada; %33, 3’ünde 6. ayda, bir çalışmada ise 12. ayda uygulamanın süregelen etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmaların tamamında FTSA’nın araştırılan parametreler üzerinde kontrol gruplarına kıyasla daha üstün etkileri olduğu ve bireylerde herhangi bir komplikasyona neden olmadığı bildirilmiştir.

Tartışma-Sonuç: Tüm çalışmaların bulguları değerlendirildiğinde, FTSA’nın kanser hastalarında semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde yararlı bir yöntem olduğu ve etkilerinin 6. aya kadar sürebildiği görülmektedir. Her ortamda uygulanabilen ve kanserli bireylerde bilinen bir yan etkisi olmayan FTSA’nın etkisini inceleyen araştırmalarda yöntemsel açıdan (değerlendirilen değişkenler, veri toplama araçları, uygulama süresi) önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle, FTSA’nın farklı kanser türleri ve tedavi süreçlerinde gelişen semptomlara etkilerini inceleyen ileri araştırmalara gereksinim duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Farkındalık, Kanser, Semptom Yönetimi, Tamamlayıcı Terapiler

EFFECT OF MINDFULNESS-BASED STRESS REDUCTION ON CANCER RELATED SYMPTOMS AMONG CANCER PATIENTS: A LITERATURE REVIEW COVERING 2014-2019 YEARS

Introduction: Cancer is one of diseases, heavily affects physiologic symptom burden and spiritual well-being. Mindfulness-based stress reduction (MBSR), one of the mindfulness-based interventions, is recently being investigated for effects on symptom management and improving quality of life (QoL). MSBR is an 8-week program, used for dealing with emotional and situational difficulties in daily life, and maintaining well-being. This review aimed to examine effects of MBSR on cancer-related symptoms in systematic manner.

Material-Method: Totally 63 studies were found by searching PubMed and EBSCO databases, using keywords including “cancer”, “mindfulness”, and “symptom”. While studies published between 2014-2019 years, in English, with randomized controlled trial design, and full text (n=9) were included; studies descriptive, qualitative, and containing mindfulness-based cognitive therapies or transcendental meditation interventions were excluded (n=54).

Results: Included studies used frequently MBSR for symptom management such as anxiety, depression, fatigue and improving QoL. Additionally, studies have investigated effects of MBSR on pain, sleep disorders, cognitive symptoms, fear of recurrence, heart rate variability and bio-immunological markers. Although the duration of interventions has mainly (89. 9%) changed between 6-8 weeks, one study (11. 1%) lasted MBSR intervention for 2 days. While all studies reported that collecting data at baseline and post-intervention, 33. 3% of them re-assessed the participants 4-week later, %33. 3 of those at 6th month, and one study at 12th week as follow-up assessment. All of the studies indicated that MBSR had superior effects on targeted parameters and no complication.

Discussion-Conclusion: When evaluating studies outcomes, MBSR seems to have beneficial effects on cancer symptoms and QoL, also these effects continue up to six months. Beside the advantages of MBSR, studies investigating MBSR effects have significant differences in methodology (targeted variables, data collection tools, and the duration of intervention). Therefore, further studies are warranted examining MBSR effects on symptoms in different cancer types and treatment process.

Keywords: “Cancer”,” Mindfulness”, “Symptom management”, “Complementary therapies”

Page 51: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

51

SS21

MİGREN AĞRISINDA REFLEKSOLOJİNİN ETKİSİ; BİR SİSTEMATİK DERLEME

Sena UYGUN1, Özlem AKMAN2

1İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İç Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Tez Öğrencisi, İstanbul, Türkiye

2İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi, İstanbul, Türkiye

Giriş: Migren ağrısı, hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve yaygın görülen bir durumdur. Non-farmakolojik yöntemlerden olan ve uzun zamandan beri tedavi yaklaşımı olarak uygulanan refleksolji, kan ve lenf dolaşımının hızlanması, kaslarda gevşeme ve arteriollerde dilatasyon, endorfinlerin salgılanması yoluyla ağrıyı azaltır, gevşeme ve rahatlama sağlar.

Amaç: Migren tipi baş ağrısının yönetiminde refleksoloji masajının etkisini incelemektir.

Yöntem: Migren ağrısı yönetimine ilişkin Türkçe ve İngilizce tam metnine ulaşılabilen araştırmalar sistematik inceleme kapsamına alınmış, tam metin olmayan devam eden çalışmalar kapsam dışı bırakılmıştır. Çalışma; EBSCOhost, Cochrane Library, Pubmed, MEDLINE, Ovid, Google Akademik, ULAKBİM Ulusal Veri Tabanları tarayarak yürütülmüştür. Çalışmalara ulaşmak için “refleksoloji, migren, hemşirelik" anahtar kelimeleri kullanılmıştır. 5 araştırma makalesine ulaşılmış, bu çalışmaların 4 tanesinin araştırmaya dâhil edilme kriterlerine uygun olduğu belirlenmiştir.

Bulgular: Araştırma kapsamına alınan çalışmaların 4’ü randomize kontrollü olarak gerçekleştirilmiş ve refleksoloji masaj uygulamasının migren tipi baş ağrısı yaşayan hastalarda ağrıyı gidermede etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç: Migren tipi baş ağrısının giderilmesinde refleksoloji masajının etkisi olumlu yöndedir. Bu konuda uzun süreli takip gerektiren büyük örneklem sayılı çalışmalara ihtiyaç vardır. Hemşirelerin hasta ve hasta yakınlarının masaj konusunda bilgilendirmesi önerilir.

Anahtar Kelimeler: Refleksoloji, Migren ve Hemşirelik

Page 52: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

52

SS24

NİNNİ DİNLETİSİNİN YÜKSEK RİSKLİ GEBELERİN ANKSİYETE VE PRENATAL BAĞLANMA DÜZEYİNE ETKİSİ

Nazlı BALTACI1, Mürüvvet BAŞER2

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun, Türkiye

2Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Türkiye

Amaç: Bu randomize kontrollü deneysel çalışma, ninni dinletisinin yüksek riskli gebelerin anksiyete ve prenatal bağlanma düzeyine etkisini incelemek amacıyla yapıldı.

Gereç-Yöntem: Çalışmaya Samsun’da bir hastanenin perinatoloji kliniğinde yatan, randomizasyonla müdahale ve kontrol gruplarına ayrılan toplam 60 yüksek riskli gebe katıldı. Veriler gebe tanıtım formu, gebe izlem formu, durumluk kaygı envanteri ve prenatal bağlanma envanteri kullanılarak toplandı. Müdahale grubuna ardarda 2 gün boyunca günde 1 defa 20 dakika ninni dinletildi. Kontrol grubuna rutin bakım dışında hiçbir girişim yapılmadı. Gebelerin kaygı ve bağlanma düzeyi, araştırmanın ilk günü ninni dinletisi/yatak istirahati öncesi ve ikinci günü ninni dinletisi/yatak istirahati sonrası değerlendirildi. Vital bulgular ise 2 gün boyunca ninni dinletisi/yatak istirahati öncesi ve sonrası ölçüldü.

Bulgular: Ninni dinletilen gebelerin durumluk kaygı puanı dinletilmeyenlere göre anlamlı olarak daha düşük; prenatal bağlanma puanı ise daha yüksekti (p<0. 01). Müdahale grubunun kaygı düzeyi 14. 16 puan azalırken (p<0. 01), prenatal bağlanma düzeyi 10. 66 puan arttı (p<0. 01). Müdahale grubunda solunum hızı ve diastolik kan basıncı, kontrol grubuna göre daha düşüktü (p<0. 05). Müdahale grubunda durumluk kaygı azaldıkça prenatal bağlanmanın arttığı saptandı (p<0. 01).

Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları yüksek riskli gebelere ninni dinletilmesinin anksiyeteyi azalttığını, prenatal bağlanmayı artırdığını, vital bulguları düşürdüğünü ve bu üç parametrenin birbirini olumlu etkilediğini göstermektedir. Hemşireler ve ebeler ninni dinletisini, kadın doğum ünitelerinde riskli gebelerin tıbbi ve psikososyal bakımında tamamlayıcı ve destekleyici olarak kullanabilir. Gebelere kısa sürede etkileyebilen ninnileri dinleterek, anksiyete ve bağlanma sorunlarının yaşandığı hastane yatışı sürecinde kolay ve güvenli şekilde çok yönlü katkı sağlayabilir.

Anahtar Kelimeler: Yüksek Riskli Gebelik, Anksiyete, Prenatal Bağlanma, Ninni

THE EFFECT OF LISTENING TO LULLABIES ON ANXIETY AND PRENATAL ATTACHMENT IN WOMEN WITH HIGH-RISK PREGNANCY

Objective: The present randomized controlled study investigates the effect of listening to lullabies on anxiety and prenatal attachment in women with high-risk pregnancy.

Methods: The study involved 60 women with high-risk pregnancy who were assigned randomly to the intervention or control groups in the perinatology clinic of a state hospital in Samsun. Data have been collected through pregnant information form, pregnant surveillance form, state anxiety inventory and parental attachment inventory. For two successive days, the intervention group listened to lullabies for 20 minutes, while the control group were subjected to no intervention other than routine care. The STAI and PAI were performed on the first day of the study, prior to the lullaby intervention/bed rest session; and on the second day, following the lullaby recital/bed rest session. Vital findings were measured on each study day, both before and after the lullaby intervention/bed rest sessions.

Findings: The state anxiety score of the intervention group was significantly lower and prenatal attachment score was significantly higher than in the control group. While the state anxiety score of the intervention group decreased by 14. 16 points, the prenatal attachment score increased by 10. 66 points. Respiratory rates and diastolic blood pressure in the intervention group were lower than in the control group. In the intervention group, a decrease in anxiety levels was associated with better attachment.

Conclusion: The findings of the present study indicate that lullaby interventions in pregnant women with high-risk reduce anxiety and vital findings while improving prenatal attachment, and these three outcomes would appear to positively affect each other. Lullabies may be used by midwives and nurses as complementary and supportive approaches in the medical and psychosocial care of women with high-risk pregnancy. Lullaby interventions may prove to be beneficial as a rapid acting, readily administered and safe measure in pregnant women.

Keywords: High-Risk Pregnancy, Anxiety, Prenatal Attachment, Lullaby

Page 53: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

53

SS26

MÜZİK TERAPİ VE NÖROMÜZİKOLOJİNİN YAŞAMDAKİ ROLÜ

Feryal İFLAZOĞLU1, Peter GAUTHİER2

1Ege Üniversitesi Hastanesi, İzmir, Türkiye

2Université Paris 8 Saint Denis, Paris, Fransa

Müzik terapi; fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel olarak kişinin kendini iyi hissetmesi amacıyla müziği kullanan bir alandır. Ritm, melodi ve armoni ile vücuttaki sistemler üzerinde olumlu etkiler yaratır, olumlu tepkilerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. İnsanlık tarihi kadar gerilere dayanan müziğin, daha henüz tıbbın gerçekleşmediği dönemlerde terapi olarak insan yaşamında yerine aldığını bilinmektedir. Homera, ameliyatlarda müziği kullanmış ve sakinleştirici etkisini göstermiştir. Platon müziğin ahenk ve ritmiyle insan ruhunun derinliklerine nüfuz ederek ona rahatlık verdiğini belirtmiştir. Yunan atasözü“insan ıstırabını dindirmek bir şarkıyı kullanabilme olanağı ile bağlantılıdır”derken, toplumsal ve bireysel olarak insanın akortları düzgün yapılmış bir rezonansa ihtiyacı olduğunu;toplum olarak doğan rahatsızlıkların temelinde bu gerçekliğin yattığını;kişilerin hücresel rezonanslarının bozulması sonucunda hastalık tanısının konulabildiğini;ve, bozulmuş hücrelere dışsal titreşimler verilmesi yoluyla özgün titreşiminin yeniden kazanabileceği dile getirilmektedir. Seslerin harmonisinin bir sonucu olan müzik, Pisagor’a göre, vücuttaki harmoninin bozulduğu durumlarda en etkili devadır. Beethoven’ın en iyi bestelerini gerçekleştirdiği sağırlık dönemi vücutta rezonansın önemini açıklayabilmek için en güzel örnektir. Müzik beyin ilişkisini ele alındığında, insan beyninin karmaşık müzik işlemlerini yaparken neredeyse tümüyle aktif olduğunu göstermektedir. Beyin, müzik fonksiyonalitesinde özelleşmiş nöronal yapılanmalara sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Beynimizin müzik için özelleşmiş olması, müzik işlemlerini yürütmek üzere yapılanmış sinir şebekeleri ile donatılmış olduğu anlamına gelir. Müzik, biyolojik temellere sahip olduğundan ve beynin müziğe özgü bir şebekeler yumağı dolayıdır ki, özellikle müzik yaparken ve müzik dinlerken ortaya çıkan, ayıca ritm tutmak, dans etmek, hüzünlenmek, coşmak gibi olgular bu bütünlüğü ortaya çıkarmaktadır. Uzun süreli, uygun ve etkili bir şekilde tekrarlanan müziksel uyaranlar, beyindeki nöronal bağlantıları yeniden düzenleyebilmektedir. ve beynin, her tür müziğe karşı sansibli olduğunu görülmektedir. Küçük yaşlarda başlayıp müziği bir yaşam biçimi haline getiren beyindekideğişiklikler, nöroplastisite olarak tanımlanan“yeniden düzenlenerek değişme olgusu”nun somut kanıtlarından birisidir. Hareketleri, algıları, bilişselbecerileri düzenleme ve prograsif hale getirmesi noktasında müziğin birterapi aracı olarak kullanımı tıp dünyasında daha fazla çekim alanı oluşturmasınısağlamıştır. Nöromüzikolojinin güçlendirilip yaygınlaştırılmasının koşulu, sağlıkçalışanlarının heretapta müzikologlarla birlikte çalışılmalıdır. Müziksiz tıp, hastalıklı toplumların arifesidir. Bir toplum kulakları ile görebilir duruma getirilemediği müddetçe, sadece ruhsalolarak değil, fiziksel olarak da kendisine yabancılaşmış, kendinden uzaklaşmış olarak sağlıksız bir anatomiye sahip olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Müzik, Müzik Terapi, Nöromüzikoloji

Page 54: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

54

SS27

İNFERTİLİTE TEDAVİSİNDE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP (TAT) KULLANIMI VE SAĞLIK PERSONELİNİN ROLÜ

Gizem GÖKOĞLU, Duygu GÜLEÇ ŞATIR

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

İnfertilite sorunu günümüzde yaygın olarak görülen, çiftleri sadece tıbbi olarak değil sosyal ve psikolojik açıdan da bütüncül olarak etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. İnfertilitenin tedavi sürecinde çiftler tıbbi tedavinin yanı sıra kendileri iyi hissetmek, doktorun verdiği tedaviye destek olmak, şikayetlerini azaltmak, bedenen rahatlamak gibi nedenlerle tamamlayıcı ve alternatif tıbba ihtiyaç duymakta ve yönelmektedir. Bu sebeple bu derleme infertilite tedavisinde tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı ve sağlık personelinin rollerine yönelik literatür taramasını içermektedir.

İnfertil çiftlerle yapılan çalışmalarda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanım yaygınlığı % 25-86 arasında değişmektedir. İngiltere’de kadınların %10’u infertilite tedavisinde kullandıkları bu yöntemin yararlı olduğunu, %13’ü psikolojik olarak rahatlayarak her şeyin mümkün olabileceği görüşüne kavuştuklarını, %22’si ise rahatlamalarına yardımcı olduğunu belirtmiştir. Amerika’daki bir çalışmada katılımcıların %86’sının modern tıp yanı sıra tamamlayıcı ve alternatif tedavi uygulamalarından da yararlandıkları, Kanadalı bir araştırmacının yaptığı çalışmada ise infertil erkeklerde yöntem kullanım prevelansı %30 olarak belirtilmiştir. Türkiye’de ise infertil bireylerin büyük çoğunluğunun en az bir kez tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulaması kullandığı belirtilmiştir. İnfertilite tedavisinde yaygın olarak kullanılan yöntemler arasında masaj, akupunktur, biyolojik temelli uygulamalar ve manipülatif ve vücut temelli yöntemler yer almaktadır. Amerika'da hasta ve hekimlerle yapılmış bir çalışmada hastaların %73’ü infertilite tedavisinde tamamlayıcı ve alternatif tıbbın yararlı olduğuna inandıkları, 84 hastanın kullandıkları tedaviden yarar gördükleri, 30 hastanın ise doktorunun önerisi üzerine tedaviyi kullandığı saptanmıştır. Hekimlerin genellikle akupunktur, masaj, besin takviyesi, dua etme, psikoterapi, fiziksel egzersiz ve meditasyon önerdiği görülmüştür. Türkiye’de sağlık çalışanı üzerinde yapılan bir çalışmada ise; sağlık personelinin kullandığı tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin başında bitkisel tedavi (%85, 4) ve masajın (%21, 9) yer aldığı ve bu yöntemin kullanımı konusunda yeterli bilgisinin olmadığı görülmüştür.

Sonuç olarak, tamamlayıcı ve alternatif tıbbın infertilite tedavisinde yaygın kullanımına bağlı sağlık personelinin bu konuda bilgi ve farkındalıklarının arttırılması ve çiftleri doğru yönlendirmeleri büyük önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: İnfertilite, TAT, Sağlık Personeli

THE USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN THE TREATMENT OF INFERTILITY AND THE ROLE OF HEALTH PERSONNEL

The problem of infertility is an important problem that affects couples totally today not only medically but also socially and psychologically. In addition to medical treatment, couples need complementary and alternative medicine in the treatment process of infertility due to reasons such as feeling good, supporting the doctors’ treatment, reducing their complaints and relaxing the body. Therefore; this review includes a literature review of the use of complementary and alternative medicine of in thetreatment of infertility and the role of health personnel.

In studies with infertile couples the prevelance of complementary and alternative medicine use varies between % 25-86. In England, % 10 of women indicated this method used in infertility treatment is useful, %13 got the idea that everything is possible by relaxing psychologically, %22 said that they help relax. In an American study, it was reportedt hat %86 of the participants benefited from complementary and alternative therapies as well as modern medicine, also in a study by a Canadian researcher, the prevelance of method use in ifertile men was %30. InTurkey, it was also stated that majority of infertile individuals used at least once complementary and alternative medicine practice. Commonly used methods of treatments of infertility include massage, acupuncture, biological-based treatments, and manipulative and body-based methods. In a study conducted with patients and physicians in America, it was stated that %73 of patients believe that complementary and alternative medicine is useful in the treatment of infertility, 84 patients benefit from the treatment they use, and 30 patients use the treatment upon the doctors’ recommendation. It was seen that physicians generally recommend acupuncture, massage, dietary supplement, prayer, psychotherapy, physical exercise and meditation. It was stated that in a study applied on a health personnel in Turkey, at the beginning of complemantary and alternative medicines it includes herbal treatment(%85, 4) and massage (%21, 9) and on the use of this method and they didn’t have adequate information.

As a conclusion; it is of utmost importance to increase the knowledge and awareness of the health personnel related to the widespread use of complementary and alternative medicine in the treatment of infertility and to quide the couples correctly.

Keywords: Infertility, Complementary and alternative medicine, Women's health and diseases nursing

Page 55: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

55

SS28

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN STRESİ AZALTMADA TAMAMLAYICI VE BÜTÜNCÜL TEDAVİLERİ KULLANMA DURUMLARI

Özlem AKMAN, Dilek YILDIRIM

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, İstanbul, Türkiye

Giriş: Hemşirelik öğrencileri akademik performans, klinik zorluklar, hastaların ölümü ve acı çekmesi, kendinden beklenilenler, akran beklentileri, çevredeki değişiklikler ve beslenme alışkanlıkları, klinik ortamdaki hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının desteğinin olmaması, klinikte yetersiz olma korkusu gibi durumlar nedeniyle stres yaşamaktadırlar. Günümüzde, hemşirelik ve sağlık programlarında strese bağlı zorluklar ile baş edebilmek için tamamlayıcı/ bütüncül tedavilerin kullanımına yönelik giderek artan bir ilgi ve bilgi birikimi vardır. Ayrıca, bu tür çalışmalar üniversite ortamlarında daha fazla sorgulamaya başlanmıştır. Ülkemizde öğrenci hemşirelerin eğitimlerine ilişkin algıladıkları stres, stres düzeyleri ve stres ile baş etme davranışlarının belirlenmesine yönelik yapılan çalışmalar olmakla birlikte öğrenci hemşirelerin stresi azaltmada tamamlayıcı/ bütüncül tedavi kullanımını değerlendiren çalışmalar oldukça sınırlıdır.

Amaç: Hemşirelik öğrencilerinin, okul ve günlük yaşamlarındaki stresi azaltmak için tamamlayıcı/ bütüncül tedavileri kullanma durumlarını ve bu uygulamalara bakışlarını belirlemek amacıyla yapıldı.

Yöntem: Araştırma İstanbul ilinde bir üniversitenin Hemşirelik Bölümü’nde eğitimine devam eden 132 öğrencinin okul ve günlük yaşamlarındaki stresi azaltmak için tamamlayıcı/ bütüncül tedavileri kullanma durumlarını ve bu uygulamalara bakışlarını belirlemek amacıyla yapılan tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırmaya başlamadan önce İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Etik Kurulu’ndan izin alındı. Veriler sosyodemografik özellikleri içeren soru formu ve araştırmacılar tarafından literatür incelenerek geliştirilen üç açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış soru formu kullanılarak yüz yüze anket yöntemi ile Şubat- Nisan 2019 tarihleri arasında toplandı. Verilerin analizinde miks metod (nicel ve nitel) kullanıldı. Nicel araştırmada tümdengelim yaklaşımı kullanılırken nitel araştırmada tüme varımcı yorumdan yararlanıldı. Nicel yaklaşımla ne kadar tavsiye edildiği belirlenirken, nitel boyutunda nelerin tavsiye edildiği açıklandı. Sorulara verilen cevaplar araştırmacılar tarafından gruplandırılarak analiz edildi ve kategorilere ayrıldı.

Bulgular-Tartışma: Öğrencilerin yaş ortalamaları 20, 73±2, 08, çoğu kadın (%79, 5)’dır. Tamamlayıcı/ bütüncül tedavileri kullanma ve tavsiye etme konusundaki bakışın belirlendiği soruya öğrencilerin (%77, 69) “tavsiye ederim ve kullanılırım”, (%5, 38)“tavsiye etmem ve kullanmam” ve (%16, 92) “fikrim yok” cevabını verdi. Okul ve günlük stresini yönetmede hangi aktivite ve yöntemleri kullanırsınız sorusuna katılımcılar birden fazla aktivite kullandığını belirttiği için cevaplar 6 kategoride; fiziksel aktiviteler (Manipülatif ve beden temelli uygulamalar), zihin-beden temelli uygulamalar, dikkat dağıtma, sosyalleşme, sanatsal /yaratıcı faaliyetler ve diğer etkinlikler olarak gruplandırıldı. Bu kategorilerden stres yönetimi için öğrencilerin kullandığı geleneksel tamamlayıcı/ bütüncül terapileri temsil eden; fiziksel aktivite, beden zihin uygulamaları (dua ve meditasyon) dikkat dağıtma, sanatsal ve yaratıcı faaliyetler, cevapların yarısından (%62, 59) fazlasını oluştururken, cevapların sadece %37, 41'ini oluşturan tedaviler tamamlayıcı/ bütüncül tedaviler dışındaki uygulamalar kategorilerini oluşturdu. Tamamlayıcı/ bütüncül tedavilerin kişisel sağlık üzerindeki etkisinin açıklanması ile ilgili olan bu soruyu, öğrencilerin bir kısmı tedavilerin sağlık üzerindeki genel etkileri (pozitif, negatif ve emin değilim) şeklinde tanımlarken, bazı öğrenciler bu tedavilerin kendileri üzerindeki özel etkilerini paylaştı. Öğrencilerin %53, 15’i genel etkileri tanımlarken, %46, 85’i özel etkileri tanımladı. Genel etki tanımlayanların %54, 23’ü pozitif, %51, 70’i negatif ve %44, 07’si emin olmadığını belirtti. Özel etki tanımlayanların cevapları her iki araştırmacı tarafından önce ayrı ayrı kodlandı, daha sonra bu kodlamalar karşılaştırıldı ve bazı cevapların ortak bir şekilde yeniden kodlanması sürecine gidildi. Böylece veriler, stresin azaltılması ve rahatlama, sağlığın korunması ve yükseltilmesi, dengelenme ve arınma olmak üzere üç başlık altında gruplandırıldı.

Sonuç: Öğrencilerin çoğunluğu tamamlayıcı/ bütüncül tedavileri kullandıklarını ve bunların pozitif etkisi olduğunu belirtti. Öğrenciler bu uygulamaların stresin azaltılması ve rahatlama, sağlığın korunması ve yükseltilmesi, dengelenme ve arınma gibi kişisel sağlıkları üzerine olumlu etkileri olduğunu ifade etti.

Anahtar Kelimeler: Stres Yönetimi, Tamamlayıcı / Bütüncül Tedaviler, Hemşirelik Öğrencileri

Page 56: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

56

SS30

KANSERLİ ÇOCUKLARDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARININ SEMPTOM VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ: SİSTEMATİK DERLEME

Aslı AKDENİZ KUDUBEŞ, Fatih DİLEK, Murat BEKTAŞ

Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu sistematik derlemede, kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları ile ilgili 2005-2019 yılları arasında yapılan çalışmaları belirlemek için Medline/PubMed, EBSCO ve Cochrane veri tabanları taranmıştır. Tarama yapılırken, “kanserli çocuk, pediatrik onkoloji hastası, tamamlayıcı ve alternatif tıp” anahtar sözcükleri kullanılmıştır. Anahtar kelimelerle yapılan tarama sonucunda yetmiş sekiz makaleye ulaşılmıştır. Bu makalelerden sistematik derleme kriterlerine uyan yedi makale incelemeye alınmıştır. Çalışmaların seçiminde örneklem, girişim, karşılaştırma, sonuç, çalışma deseni (population, intervention, comparison, outcome, study design-PICOS) sistemine temellenmiş araştırmacılar tarafından geliştirilen bir form kullanılmıştır

Bulgular: Makalelerin %85. 7’sinin sistematik derleme ve %14. 3’ünün randomize kontrollü çalışma türünde olduğu belirlenmiştir. Makalelerin %57. 1’inde tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocukların yaşadığı semptomlar üzerine olan etkisi incelenirken, %42. 9’unda kanserli çocukların yaşam kalitesi üzerine olan etkisi incelenmiştir. İncelenen çalışmalarda en sık kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının masaj (%14. 2), müzik terapi (%14. 2), yoga (%14. 2), hipnoz (%14. 2), homeopati (%28. 5) ve psikolojik müdahaleler (%14. 2) olduğu saptanmıştır. Makalelerde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocuklarda yorgunluk, ağrı, anksiye, oral mukozit semptomlarını azaltmada ve yaşam kalitesini arttırmada etkili olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, çalışmalarda örneklem büyüklüklerinin ve kullanılan yöntemlerin uygun olduğu, veri toplama araçlarının geçerli ve güvenilir olduğu, çalışmaların büyük çoğunluğunun sonuçlarının açıkça belirtildiği görülmektedir.

Sonuç: Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında etkilidir. Yurtdışında ve özellikle ülkemizde kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın uygulandığı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca, tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın kanserli çocukların yaşadıkları semptomları azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik kanıta dayalı sonuçları içeren çalışmaların yapılmasına gereksinim bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kanser, Çocuk, Pediatrik Onkoloji, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp

THE EFFECT OF COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES ON SYMPTOM AND QUALITY OF LIFE IN CHILDREN WITH CANCER: A SYSTEMATIC REVIEW

Aim: This systematic review aimed to investigate the effects of complementary therapies and supportive care practices on symptoms and quality of life in children with cancer.

Method: Medline/PubMed, EBSCO, and Cochrane databases were searched to reach studies carried out between 2005 and 2019 on complementary therapies and supportive care practices in children with cancer. The keywords used during the search were "children with cancer, pediatric oncology patient, and complementary and alternative medicine". As a result of the search conducted using these keywords, seventy-eight articles were accessed. Of the total accessed articles, seven articles that met the systematic review criteria were reviewed. In the selection of the studies, a population, intervention, comparison, outcome, study design (PICOS) based form that was developed by the researchers was used.

Findings: Of the articles reviewed, 85. 7% were found to be systematic reviews, and 14. 3% were randomized controlled studies. While 57. 1% of the articles investigated the effects of complementary therapies and supportive care practices on the symptoms experienced by children with cancer were examined, 42. 9% of them were found to study the effects on the life quality of children with cancer. The complementary therapies and supportive care treatments that were most frequently employed in the studies were determined to be massage (14. 2%), music therapy (14. 2%), yoga (14. 2%), hypnosis (14. 2%), homeopathy (28. 5%), and psychological interventions (14. 2%). The complementary therapies and supportive care practices used in the studies were emphasized to be effective in reducing fatigue, pain, anxiety, and oral mucositis symptoms, and improving the quality of life in children with cancer. Besides, the reviewed studies were observed to have appropriate sample sizes and methods, valid and reliable data collection tools. Also, the majority of the studies were found to report the study results clearly.

Conclusion: Complementary therapies and supportive care practices in children with cancer are effective in promoting symptom management and quality of life. There is a need for research into the use of complementary therapies and supportive care in children with cancer abroad and especially in our country. Moreover, there is a need for studies that report evidence-based results showing that complementary therapies and supportive care reduce the symptoms experienced by children with cancer and improve their life quality.

Keywords: Cancer, Children, Pediatric Oncology, Complementary and Alternative Medicine

Page 57: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

57

SS33

YOĞUN BAKIM HASTALARINDA UYKU KALİTESİNİ ARTTIRMAYA YÖNELİK YAPILAN TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI

Duygu BAYRAKTAR

Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Hemşirelik Esasları Ad., Kars, Türkiye

Giriş ve amaç: Yaşam için gerekli olan uyku; bireyi stres ve sorumluluklardan uzaklaştırarak rahatlatan, bireyin ruhsal ve fiziksel açıdan yeniden enerji depolamasını sağlayan bir süreçtir. Stres olarak algılanan uyku sorunu, yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda yaygın olarak görülür. Yoğun bakım üniteleri, teknolojik aletlerin ve personelin bir diğer personel ile iletişimi sonucu oluşan yüksek seviyedeki gürültü ve kuvvetli ışık gibi çevresel faktörler nedeni ile hastaların uyku kalitesinin olumsuz yönde etkilendiği ortamlardır.

Yetersiz bir uyku, yoğun bakım ünitesinde yatan hastanın durumunun kötüleşmesine neden olabilir ve bu da hastanın hastanede kalma süresini uzatabilir. Tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının, yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların uyku kalitesini iyileştirebileceği bildirilmektedir (Elliott et. al. 2011; Nicola et. al. 2019). Bu çalışmanın amacı yoğun bakım hastalarının uyku kalitesini arttıran tamamlayıcı terapileri ve destekleyici bakım uygulamalarını ve bu uygulamaların etkilerini araştıran çalışmaları incelemektir.

Bulgular ve tartışma: Literatür incelendiğinde; tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının yoğun bakım hastalarında uyku kalitesi üzerine etkinliğini değerlendiren çalışmaların yapıldığı belirtilmektedir (Richards et. al. 2003; Eliassen ve Hopstock 2011; Ali et. al. 2015). Yoğun bakım hastalarına müzik sesi dinlettirmek (Mofredj et. al. 2016; Nicola et. al. 2019), aromaterapi (Cho et. al. 2013; Hwang ve Shin 2015; Nicola et. al. 2019) ve akupressür (Chen et. al. 2012; Bagheri-Nesami et. al. 2015) uygulamak, lavantanın dinlendirici özelliğinden faydalanmak (Karadağ et. al. 2015; Lytle et. al. 2014) hastaların uyku kalitesini arttıran tamamlayıcı terapilerden ve destekleyici bakım uygulamalarından birkaçıdır.

Sonuç ve öneriler: Yoğun bakım ünitesinde yatan hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda, tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının uyku kalitesini arttırmada etkililiği ve yan etkileri hakkında net bir kanıt bulunmamaktadır (Hu et. al. 2018). Bu nedenle tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının uyku kalitesini artırmaya yönelik tedavi edici etkileri detaylı bir şekilde araştırılmalı ve tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının verileri, modern tıbbın bilimsel verileri ile desteklendiği sürece kullanılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım Ünitesi, Uyku Kalitesi, Tamamlayıcı Terapiler, Destekleyici Bakım Uygulamaları

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES TO IMPROVE SLEEP QUALITY IN INTENSIVE CARE UNIT PATIENTS

Introduction and aim: Sleep, which is necessary for life, allows one to relieve from stress and responsibilities and relax and refresh mentally and physically. Sleeping problem, which is regarded as stress, is common in intensive care unit (ICU) patients. Technological devices as well as communication between staff cause too much noise and light in ICUs, which adversely affects patients’ sleep quality.

Inadequate sleep worsens ICU patients’ condition, which, in turn, extends the length of hospital stay. It is reported that complementary therapies and supportive care practices may improve sleep quality in ICU patients (Elliott et. al. 2011; Nicola et. al. 2019). The aim of this study is to examine the studies on the use and effectiveness of complementary therapies and supportive care practices to improve sleep quality in ICU patients.

Findings and discussion: There are studies analyzing the effect of complementary therapies and supportive care practices on sleep quality in ICU patients (Richards et. al. 2003; Eliassen and Hopstock 2011; Ali et. al. 2015). Some of those complementary therapies and supportive care practices are getting ICU patients to listen to music (Mofredj et. al. 2016; Nicola et. al. 2019), giving them aromatherapy (Cho et. al. 2013; Hwang and Shin 2015; Nicola et. al. 2019) and acupressure massage (Chen et. al. 2012; Bagheri-Nesami et. al. 2015) and using lavender for its calming and soothing properties (Karadağ et. al. 2015; Lytle et. al. 2014).

Conclusion and suggestions: However, those studies do not provide clear evidence of the efficacy and side-effects of complementary therapies and supportive care practices used for the improvement of sleep quality in ICU patients (Hu et. al. 2018). Therefore, the therapeutic effects of complementary therapies and supportive care practices on sleep quality should be carefully investigated, and those therapies should be used as long as their data are supported by the data of modern medicine.

Keywords: Intensive Care Unit, Sleep Quality, Complementary Therapies, Supportive Care Practices

Page 58: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

58

SS34

JİNEKOLOJİK KANSER TEDAVİSİNDE YOGA

Buse GÜLER, Hande YAĞCAN

Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Günümüzde jinekolojik onkoloji alanında tamamlayıcı tıp yöntemlerinden olan yoganın kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır.

Amaç: Bu derlemenin amacı; jinekolojik kanserli kadınlarda yoga kullanımı ve etkilerini incelemektir.

Gereç ve Yöntem: Jinekolojik kanserlerde yoganın kullanımını ve yoga programının etkinliğini inceleyen çalışmalara ulaşmak için Pubmed, Cochrane, Google Akademik veri tabanları 9-10 Temmuz 2019 tarihleri arasında taranmış ve 13 makaleye ulaşılmıştır.

Bulgular: Jinekolojik kanserli kadınlarda yoga kullanım oranı %19 ila %87 arasında değişmektedir. Yoga uygulanan kadınların yaşam kalitesinin arttığı, stres ve ağrı düzeylerinin azaldığı ve aldıkları yoga eğitiminden memnun kaldıkları saptanmıştır.

Sonuç: Yoganın jinekolojik onkoloji alanında kullanımı artmış ve faydalı olduğu çalışmalarda gösterilmiş olmasına rağmen, bu alana ilişkin kanıtlar sınırlıdır. Yoganın jinekolojik kanserli hastalar için faydaları konusunda sağlık çalışanlarının farkındalığını arttırmak ve yoga uygulamalarını teşvik etmek, hastaların fiziksel ve emosyonel durumlarına faydalı olmalarını sağlayabilir.

Anahtar Kelimeler: Yoga, Jinekolojik Kanser, Tamamlayıcı Tıp

Page 59: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

59

SS36

BULGARİSTAN’DAN GÖÇ ETMİŞ BİREYLERİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARI

Meltem ÇAVUŞOĞLU, Medine YILMAZ

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) yöntemlerinin kullanımı bireylerin inançlarına, yaşam şekillerine ve kültürlerine göre değişiklik göstermektedir.

Amaç: Tanımlayıcı tipte topluma dayalı olarak yürütülen bu çalışmanın amacı İzmir ili Bornova ilçesinde yaşayan Bulgaristan’dan göç etmiş bireylerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp yöntemlerine ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarının incelenmesidir.

Yöntem: İzmir ili Bornova ilçesi Mevlana Mahallesi’nde (beş sokak) yaşayan, Bulgaristan’dan göç etmiş, 18 yaş ve üzerinde, olasılıksız örneklem yöntemlerinden amaçlı örneklem kullanılarak 15 Şubat- 15 Haziran 2019 tarihleri arasında ulaşılabilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden bireyler araştırmaya alınmıştır (n:110). Veri toplamada görüşme formu, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi (Tat) Kullanımına Yönelik Çeşitli Tutum ve Davranışlar Ölçeği ile Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Yaklaşımları Ölçeği (TATYÖ) kullanılmıştır. Etik kurul izni alındıktan sonra bireylerle evlerinde görüşülmüştür.

Bulgular: Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 45, 7 ± 16, 3, % 56, 4’ü kadın, %39’u ilkokul, %38, 2’si lise mezunudur. Bireylerin, % 37, 3 ü halen bir TAT yöntemi kullanmakta, %24, 5’i sadece bitkisel çay, %36, 4’ü bitkisel çay ve diğer TAT yöntemlerini kullanmaktadır. Bireylerin %32, 7’si TAT kullanımı için sağlık çalışanı dışındaki kişilere başvurmadığını, %70’i çıkıkçıya gittiğini belirtmiştir. Bireyler en çok sırasıyla ıhlamur (%94, 5), adaçayı (%72, 7) ve yeşil çay (%67, 3) tüketmektedir. TAT hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünenlerin oranı %48. 2’dir. Çoğu alternatif tedavinin geleneksel tedaviler kadar etkili olduğunu düşünenlerin %18, 2; hiç etkili olmadığını düşünenlerin oranı %20. 1’dir. Bireylerin %49, 1 i çoğu insanın akupunktur ile istediği sonuca ulaştığı düşüncesindedir. Alternatif tıbbın tehlikeli olduğu düşüncesine katılmayanların oranı %46. 4’dür. Bireylerin %54. 5 i hekime ve %46, 4’ü benzer hastalığı olan kişilere başvurarak TAT yöntemi kullandıklarını ifade etmişlerdir. Yöntemleri TV/radyo ve internetten öğrenenler %44, 5; aile/yakın akrabadan öğrenenler %33, 6; eczacıdan öğrenenler % 13, 6; hemşireden öğrenenler %12, 7dir. Kültürel birikiminden öğrenenler %4, 5tur.

Sonuç: Araştırma sonuçları, bireylerin yaklaşık yarısının TAT yöntemleri hakkında bilgi sahibi olduğunu, üçte birinin TAT yöntemi kullandığını, kitle iletişim araçlarında vurgulanan bitkisel TAT yöntemlerinin tercih edilir olduğunu göstermiştir.

Anahtar Kelimeler: Alternatif Tıp, Tamamlayıcı Tıp, Kültür

KNOWLEDGE, ATTITUDE AND BEHAVIOR OF MIGRATED INDIVIDUALS FROM BULGARIA ON COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE METHODS

Introduction: The use of complementary and alternative medicine (CAM) methods varies according to individuals' beliefs, lifestyles and cultures.

Objective: The aim of this descriptive study was to investigate the knowledge, attitudes and behaviors of Complementary and Alternative Medicine methods of immigrant individuals living in Bornova district of Izmir province.

Method: The study was conducted on immigrants older than 18 years of age who emigrated from Bulgaria living in the Mevlana Quarter in Bornova, Izmir. A purposeful sample was used and was conducted with individuals who agreed to participate on 15 February-15 June (n:110). Interview form, Various Attitudes and Behaviors Scale for Complementary and Alternative Therapy Use and Complementary and Alternative Medicine Approaches Scale were used.

Results: The average age was 45. 7 ± 16. 3, 56. 4% were women, 39% were primary and 38. 2% were high school graduates. Currently 37. 3% using a CAM method, 24. 5% only herbal tea, 36. 4% herbal tea and other CAM methods are used. The rate of those who did not apply to CAM for non-health care workers was 32. 7%, 70% stated that they applied to the dislocator. Lime (94. 5%), sage (72. 7%) and green tea (67. 3%) were the most consumed. The rate of those who think they have knowledge about CAM is 48. 2%. 18. 2% of those who think that alternative treatment is as effective as traditional treatments and 20. 1% who think that it is not. 49. 1% thought that acupuncture had the desired result. The rate of those who do not think that alternative medicine is dangerous is 46. 4%. 54. 5% applied to physicians and 46. 4% applied to people with similar diseases and used CAM method. The ratio of those who learned the methods from TV-radio and internet was 44. 5%; 33. 6% from family-close relatives;13. 6% from pharmacist;12. 7% from nurses;4. 5% from cultural accumulation.

Conclusion: Approximately half of the individuals have knowledge about CAM methods, one third of them use CAM methods and herbal CAM methods emphasized in mass media are preferred.

Keywords: Alternative Medicine, Complementary Medicine, Culture

Page 60: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

60

SS37

GEBELİK, DOĞUM VE POSTPARTUM SÜREÇTE REFLEKSOLOJİ KULLANIMI

Şevval ŞEN, Duygu Güleç ŞATIR

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Refleksoloji pek çok kültürde, çeşitli sağlık problemlerinde yaygın olarak uygulanan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinden biridir. Ebelik ve hemşirelik uygulamalarında sağlıklı ve hasta bireyin bakım ve tedavisinde hastalık semptomları hafifletmek, yaşam kalitesini artırmak gibi sebeplerle kullanılmaktadır. Kadın sağlığında ise gebelik, doğum ve postpartum süreçte yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu derlemenin amacı alternatif tedaviler arasında yer alan refleksolojinin gebelik, doğum ve postpartum süreçler üzerindeki etkisini incelemektir. Gebelik sürecinde yaşanan stresi minimum düzeye indirmek için düzenli aralıklarla yapılan refleksoloji seanslarının etkili olduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte gebelikte yaşanan yaygın şikayetlerden mide yanması, konstipasyon, baş ağrısı, sırt ağrısı, karpal tünel sendromunu da azaltmaktadır. Gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan preeklemsi bulgularıyla baş etmek için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Doğum sürecine etkileri incelendiğinde uterus kontraksiyonları nedeniyle yaşanan ağrının azaltılmasında, oksitosin salınımının uyarılmasında, doğum sırasındaki kontraksiyonların düzenlenmesinde, kontraksiyonlar sırasında gevşeme sağlanmasında, doğumun ilerlemesini kolaylaştırmada ve süresinin azaltılmasında etkili olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda sağlık personelinin ve annenin doğum sürecindeki memnuniyetinin artmasında da etkili olmuştur. Doğum sonrası postpartum dönemde ise annelerin uyku kalitesini artırdığı, yorgunluk, stres ve depresyonu hafiflettiği, anne sütünü artırdığı sonuçları bulunmaktadır. Sonuç olarak; gebelik, doğum ve postpartum dönem doğal bir süreç olmasına rağmen, gebe kadının biyolojik, fizyolojik, bedensel ve ruhsal yönden de daha fazla bakıma ihtiyaç duyduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu süreçte ebe ve hemşirelerin anne sağlığını yükseltmek ve bu süreçte yaşanan semptomlarla baş etmelerini sağlamak için refleksoloji kullanımı konusunda eğitilmeleri ve uygulamalarının önemli olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Refleksoloji, Gebelik, Doğum, Postpartum Dönem

Page 61: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

61

SS41

HEMODİYALİZ HASTALARINA YAPILAN AROMATERAPİK EL MASAJININ PSİKOSOSYAL DİSTRES VE UYKU KALİTESİNE ETKİSİ: RANDOMİZE KONTROLLÜ ÇALIŞMA

Nazan KILIÇ AKÇA1, Dilek EFE ARSLAN2

1İzmir Bakırçay Üniversitesi, İzmir, Türkiye

2Yozgat Bozok Üniversitesi, Yozgat, Türkiye

Giriş-Amaç: Hemodiyaliz hastaları önemli oranda psikososyal distres ve uyku sorunları yaşıyor. Hemodiyaliz hastalarında aromaterapik el masajının psikososyal distres ve uyku kalitesine etkisi konusunda sınırlı çalışma bulunmaktadır. Bu araştırma hemodiyaliz hastalarına uygulanan aromaterapik el masajının psikososyal distres ve uyku kalitesi üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı.

Gereç-Yöntem: Bu çalışma Randomize kontrollü bir çalışma olarak yapıldı. Araştırmanın evrenini bir hemodiyaliz merkezindeki 102 hemodiyaliz hastası oluşturdu. Araştırmanın örnekleme ise akşam seansında hemodiyalize giren, dahil edilme kriterlerine uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 44 hasta alındı. Hastaların 22’si müdahale ve 22’si kontrol grubuna rastgele dahil edildi. Araştırmada etik kurul onayı, kurum izni ve çalışmaya katılanlardan bilgilendirilmiş gönüllü olur alındı. Uygulama protokolü doğrultusunda lavanta yağı (%2) ile aromaterapik el masajı, hemodiyalizin ilk yarısında her ele beş dakika süre ile bir haftada üç kez olmak üzere 12 seans yapıldı. Kontrol grubuna uygulama yapılmadı. Veriler Distres Termometresi ve Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği kullanılarak toplandı. Bireylere formlar psikososyal distres ve uyku kalitesini değerlendirmek için dört haftanın sonunda tekrar uygulandı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 20. 00 kullanıldı. Veriler kolmogorov Smirnov, independent t test ve paried simple t test kullanılarak değerlendirildi. p < 0. 05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Bulgular: Araştırmada kontrol grubuyla karşılaştırıldığında hemodiyaliz hastalarına 12 seans lavanta yağı ile yapılan el masajının uyku kalitesini arttırdığı (p<0. 001) ve psikososyal distres düzeyini azalttığı saptanmıştır (p<0. 05).

Tartışma-Sonuç: Hemodiyaliz hastalarının psikososyal distres düzeyini azaltmak ve uyku kalitesini arttırmak için lavanta yağı ile yapılan el masajının etkili olduğu belirlendi. Sonuçlarımız literatür tarafından da desteklenmektedir. Aromaterapik el masajı hemodiyaliz hastalarında psikososyal distresi azaltmak ve uyku kalitesini arttırmak için kullanılabilir. Çünkü non-invaziv, kolay uygulanabilir, maliyet etkili ve bağımsız bir hemşirelik uygulamasıdır.

Anahtar Kelimeler: El Masajı, Lavanta Yağı, Distres, Uyku Kalitesi, Hemodiyaliz

Page 62: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

62

SS42

DİYABETLİ YAŞLILARDA REFLEKSOLOJİ UYGULAMASININ ANKLE-BRACHIAL INDEX, NÖROPATİ PUANI VE GLİSEMİK KONTROLE ETKİSİ

Saadet CAN ÇİÇEK1, Şeyma DEMİR1, Dilek YILMAZ2, Sedat YILDIZ3

1Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Bolu, Türkiye

2İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Bolu, Türkiye

3Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Federasyonu, Ankara, Türkiye

Giriş ve Amaç: Diyabetli yaşlılarda diğer yaş gruplarına göre glisemik kontrolün sağlanması oldukça zor olmakla birlikte, vasküler ve nöropatinin eşlik ettiği diyabetik ayak sorunları en ciddi komplikasyonları oluşturmaktadır. Refleksoloji diyabetli bireylerde glisemik kontrolün sağlanmasında ve diyabete bağlı ayak sorunlarının yönetiminde etkinliği gösterilmiş bir uygulamadır. Bu çalışmanın amacı, diyabetli yaşlılarda ayak refleksolojinin ankle brachial index, nöropati puanı ve glisemik kontrole etkisini belirlemektir.

Gereç ve Yöntem: Randomize kontrollü deneysel deseni olan araştırma, gündüz bakım veren bir Yaşlı Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Örneklemini dahil edilme kriterlerini karşılayan 48 diyabetli yaşlı (müdahale=24, kontrol=24) oluşturmuştur. Müdahale grubuna 12 seans ayak refleksolojisi uygulanırken, kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Müdahale ve kontrol grubuna başlangıçta (ön-test) ve 12 hafta sonunda (son-test) ayak muayenesi yapılmış ve glisemik kontrol için HbA1c sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda ankle brachial index, nöropati puanı ve HbA1c değerleri grup içi ve gruplar arası olarak karşılaştırılmıştır. Çalışmada elde edilen verilerin istatistiksel analizleri için SAS 9. 4 paket programı kullanılmıştır. Müdahale ve kontrol gruplarına ait ön-test ve son-test ölçümlerinin karşılaştırılması için bağımsız iki örneklem t test, gruplar arasında müdahalenin etkisini inceleyebilmek için etki büyüklüğü hesaplaması yapılmıştır.

Bulgular: Gruplar arasında nöropati puanlarının müdahale grubunda ikinci ölçümde azaldığı, kontrol grubunda ise artış göstererek anlamlı fark (t=3. 81, p<0. 001) oluşturduğu belirlenmiştir. Benzer şekilde gruplar arasında HbA1c puanlarının müdahale grubunda ikinci ölçümde azaldığı, kontrol grubunda ise artış göstererek anlamlı fark (t=3. 31, p=0. 002) oluşturduğu görülmüştür. Sağ ve sol olarak toplam dolaşım puanlarında gruplar arasındaki farkın anlamlı olmadığı (t=-0. 11, p=0. 911) saptanmıştır. Müdahalenin etkisi araştırıldığında, refleksolojinin hem nöropati (d=1. 12) hem de HbA1c (d=0. 97) değerleri üzerinde geniş etki büyüklüğüne sahip olduğu belirlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Araştırmanın sonuçları, diyabetli yaşlılarda ayak refleksolojisinin nöropati puanı ve glisemik kontrol üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Bu çalışmayla birlikte, diyabetin neden olduğu önemli sorunların ayak refleksolojisiyle azaltılması ve önlenmesindeki etkisi belirlenerek literatüre yeni bilgiler kazandırılmış, diyabetli bireyler için yararlı bir uygulama olabileceği gösterilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Ankle Brachial Index, Diyabetli Yaşlılar, HbA1c, Nöropati, Refleksoloji

THE EFFECT OF REFLEXOLOGY ON ANKLE-BRACHIAL INDEX, NEUROPATHY AND GLYCEMIC CONTROL IN DIABETIC ELDERLY

Aims: Glycemic control is quite difficult in diabetic elderly, and diabetic foot problems associated with vascular and neuropathy are the most serious complications. Reflexology has been shown to be effective in providing glycemic control and management of diabetic foot problems in people with diabetes. The aim of this study was to determine the effect of foot reflexology on ankle brachial index, neuropathy and glycemic control in diabetic elderly.

Method: The randomized controlled experimental study was conducted in an elderly care center. The sample consisted of 48 diabetic elderly (intervention=24, control=24) who met the inclusion criteria. The intervention group received 12-sessions of foot reflexology, and the control group did not receive any treatment. Foot examination was performed at baseline (pre-test) and after 12-weeks (post-test) and HbA1c results were evaluated for glycemic control. Finally, ankle brachial index, neuropathy and HbA1c values were compared both within-groups and between-groups. SAS-9. 4 package program was used for statistical analysis. Two-independent samples t-test was performed for the pre-test and post-test comparisons of the groups, and effect size calculation was performed to examine the effect of intervention between-groups.

Findings: It was determined that neuropathy scores decreased in the post-test for intervention group and increased for control group (t=3. 81, p<0. 001). Similarly, HbA1c scores decreased in the post-test for intervention group and increased for control group (t=3. 31, p=0. 002). There was no significant difference between-groups for total circulation scores of right and left feet (t=-0. 11, p=0. 911). Reflexology has a large effect size on both neuropathy (d=1. 12) and HbA1c (d=0. 97).

Conclusion: Foot reflexology has been shown to affect neuropathy and glycemic control in elderly diabetic. In the study, the effect of foot reflexology on reducing and preventing diabetes-related problems has been identified, new information has been gained in the literature and it has been shown that it can be a useful application for people with diabetes.

Keywords: Ankle Brachial Index, Diabetic Elderly, Hba1c, Neuropathy, Reflexology

Page 63: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

63

SS43

PEDİATRİK AĞRI DENEYİMİNDE FARKINDALIK TEMELLİ UYGULAMALARIN ETKİSİ: BİR LİTERATÜR DERLEMESİ

Ayşe AY1, Sevil ÇINAR2

1Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye

2Artvin Çoruh Üniversitesi, Artvin, Türkiye

Giriş-Amaç: Ağrı çocuklar ve ebeveynler içinde en fazla strese neden olan durumlardan biridir. Çocukların ağrılarına yeterli bir şekilde müdahale edilmediğinde süregelen fiziksel, bilişsel ve emosyonel yıkımlara yol açmaktadır. Farkındalık temelli uygulamaların (FTU), ağrı yönetiminde etkili bir araç olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada, FTU’nun pediatrik ağrıya etkisinin sistematik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Literatür taraması; PubMed veri tabanı üzerinden “ağrı”, “çocuk” ve “farkındalık” anahtar kelimeleri ile çocuklara veya ebeveynlerine yönelik uygulanan farkındalık uygulamalarını içine alan araştırmalar (n=28) incelenmiştir. 2009-2019 arasında yapılan ve tam metin olan çalışmalar (n=8) dahil edilirken; tam metin olmayan, derleme olan, FTU’ların etkisini direkt incelemeyen, ölçek güvenirlik ve geçerlik uygulayan çalışmalar (n=20) dışlanmıştır.

Bulgular: Derleme kapsamına alınan araştırmalarda; ağrı yoğunluğu, ağrıyı felaketleştirme, fonksiyonel yetersizlik, anksiyete, depresyon, yaşam kalitesi, farkında ebeveynlik ve memnuniyet değerlendirilmiştir. Çalışmaların %50’si yarı deneysel tip tasarıma sahipken; %25’inde karma ve %25’inde randomize kontrollü çalışma tasarımı kullanılmıştır. Uygulama süreleri incelendiğinde, çalışmaların yarısı sekiz hafta olmakla birlikte; tek oturumluk ya da 30 günlük uygulama süreleri bulunmaktadır. Çalışmaların tamamında FTU öncesi ve sonrası değerlendirmeler alınırken; bir çalışmada uygulamanın 3. aydaki süregelen etkileri değerlendirilmiştir. FTU uygulamalarının ağrı deneyimleyen çocuklar üzerinde; ağrıyı felaketleştirmeyi ve fonksiyonel yetersizliği azalttığı, ağrıyla baş etme durumları ve yaşam kalitelerinin geliştirilmesinde etkili olduğu gözlenmiştir. Ebeveynlerde ise koruyucu ebeveynlik davranışı azalırken, farkında ebeveynlik davranışlarının geliştiği bildirilmiştir.

Tartışma-Sonuç: FTU’nun ağrı deneyimi olan çocuklarda ve ebeveynlerinde ağrı deneyiminin iyileştirilmesinde etkili olduğu; ek olarak, çocuklar ve ebeveynleri tarafından kabul edilebilir ve kolay uygulanabilir terapötik bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Ancak FTU uygulama sürelerinin birbirinden farklılık göstermesinin yanı sıra; çalışmalardan elde edilen bulgular ön test ve son test sonuçlarına dayalı olup, uygulamanın devam eden etkisi değerlendirilmemiştir. Uygulama süresine ek olarak, değerlendirilen değişkenler ve veri toplama araçları gibi yöntemsel farklılıklar da yer almaktadır. FTU’nun etkisinin ve etkinliğinin netleştirilmesi için uygulama basamaklarının ve süresinin standardize edildiği daha fazla randomize kontrollü çalışamaya gereksinim duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ağrı, Çocuk, Farkındalık, Tamamlayıcı Terapiler

THE EFFECT OF THE MINDFULNESS BASED INTERVENTIONS ON CHILDREN WITH PAIN EXPERIENCE: A LITERATURE REVIEW

Introduction: Pain is one of the most frightening and traumatic situations for children and mothers. Pain causes physical, cognitive, and emotional damage if pain management provided insufficiently. Mindfulness based interventions (MBI) have been identified as potentially effective approach for pain management. This review aims to examine the effect of MBI on children with pain experience.

Material-Method: Twenty-eight studies were reached using Pubmed with “pain”, “children”, and “mindfulness” keywords in 2010-2019. While studies include MBI for children and parents and full text (n=8) were included; not reached full text, review, not examined MBI effect, validity and reliability studies were excluded (n=20).

Results: Studies in this systematic review showed that MBI was more frequently used for evaluating pain experience such as pain intensity, pain catastrophizing, functional disability, anxiety, depression, quality of life (QoL), mindful parenting and satisfaction. While half of the studies had quasi-experimental design, remaining had mix-method (25%) and randomized controlled design (25%). When investigated intervention duration, majority of the studies were conducted in an 8-week period. All studies collected the data at baseline and post intervention. Only one study assessed continued effect of MBI on children with pain experience at 3-month follow-up assessment. Studies indicated that MBI had effect on decreasing pain catastrophizing and functional disability; increasing coping strategies with pain and QoL. Additionally, MBI reduced parental protective behavior and improved mindful parenting.

Discussion-Conclusion: MBI were found effective on children with pain experience and show promise as a feasible and acceptable therapeutic intervention for children and parents. Future research should optimize intervention components and determine treatment efficacy. Besides, studies methodologies were varied in terms of intervention duration, parameters and data collection tools and time points; and little known about continued effect of MBI. Findings support the need for further investigation of the efficacy of MBI through randomized-controlled trials.

Keywords: Children, Complimentary Therapies, Mindfulness, Pain

Page 64: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

64

SS44

KORONER ANJİYOGRAFİ ÖNCESİ DİNLETİLEN MÜZİK VE BİLGİLENDİRME EĞİTİMİNİN FİZYOLOJİK PARAMETRELER VE ANKSİYETE ÜZERİNE ETKİSİ

Aynur AÇIKGÖZ1, Saadet CAN ÇİÇEK2

1Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Servisi, Bolu, Türkiye

2Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Bolu, Türkiye

Amaç: Çalışmanın amacı koroner anjiyografi (KAG) işleminden önce uygulanan müzik dinletisi ve bilgilendirme eğitiminin bireylerin yaşadığı anksiyete düzeyi ve fizyolojik parametreler üzerine etkisini incelemektir.

Yöntem: Randomize kontrollü müdahale çalışmasıdır. Örneklem sayısı α=0. 05 anlamlılık düzeyinde, %80 güçte her bir grup için 28 olup her grupta 34 birey olmak üzere müdahale 1 (müzik dinletimi), müdahale 2 (bilgilendirme eğitimi) ve kontrol grubuna (rutin hemşirelik bakımı) randomizasyon yapılmıştır. Çalışmaya; ilk kez tanısal amaçlı femoral KAG olan, KAG hakkında daha önce eğitim almayan, işitme problemi olmayan toplam 102 birey dahil edilmiştir. Veriler KAG eğitim formu, hasta tanıtım formu, fizyolojik parametreler ve görsel analog skala, Spielberg Süreklilik ve Durumluluk Anksiyete Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizinde t testi, etki büyüklüğü, Kruskall Wallis, Mann Whitney U ve Wilcoxon işaretli sıralar testi kullanılmıştır.

Bulgular: Durumluluk anksiyete puan ortalamaları KAG işlemi öncesine göre işlem sonrası en fazla müzik dinletimi (X =57. 59, =38. 93) en az kontrol grubunda (X =52. 57, =52. 43) anlamlı olarak azalmıştır (p<0. 05). Gruplar karşılaştırıldığında en düşük puanı KAG işlemi sonrası müzik dinletimi (X =32. 7), sonrasında ise sırayla bilgilendirme eğitimi (X =38. 93) ve kontrol grubundadır (X =52. 43). Fizyolojik parametreler açısından KAG işlemi öncesi ve sonrası; kan basıncı, kalp hızı ve solunum sayısında müzik dinletimi ve bilgilendirme eğitimi grubunda anlamlı fark olduğu (p=0. 001), kontrol grubunda ise anlamlı fark olmadığı (p˃0. 05) belirlenmiştir. Fizyolojik parametreler açısından gruplar karşılaştırıldığında; hem işlem öncesi hem de işlem sonrası kan basıncı, kalp hızı ve solunum sayısında fark olmadığı (p˃0. 05) saptanmıştır.

Sonuç: Koroner anjiyografi işleminden önce dinletilen müzik ve bilgilendirme eğitiminin kişilerin yaşadığı anksiyete düzeyi ve fizyolojik parametreleri anlamlı derecede azalttığı görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Koroner Anjiyografi Müzik Dinletimi Bilgilendirme Eğitimi

EFFECTS OF LISTENING TO MUSIC AND THE PROVISION OF INFORMATIVE TRAINING PRIOR TO CORONARY ANGIOGRAPHY PROCEDURE ON PHYSIOLOGICAL PARAMETERS AND

ANXIETY

Aims: The aim of this study was to investigate the effects of listening to music and informative training before the coronary angiography (CAG) on the level of anxiety and physiological parameters experienced by individuals.

Methods: This is a randomized controlled intervention study. The sample size was 28 = 80% power for each group with a significance level of α = 0. 05 and 34 individuals in each group Intervention 1 (music listening), Intervention 2 (information training) and control group (routine nursing care) were randomized. To work; A total of 102 individuals who were diagnosed as femoral CAG for the first time, who had no previous training in CAG and without hearing problems were included. Data were collected using the CAG training form, patient identification form, physiological parameters and visual analog scale, Spielberg State- Traite Anxiety Scale. Data were analyzed using t test, effect size, Kruscal Wallis, Mann Whitney U and Wilcoxon signed rank test.

Results: Mean state anxiety scores decreased significantly in the least control group (X = 52. 57, X = 52. 43) after the procedure (P 0. 05 = 57. 59, X = 38. 93). When the groups were compared, the lowest anxiety score was music playback after XAG procedure (X = 32. 7), followed by information training (X = 38. 93) and control group (X = 52. 43). In terms of physiological parameters; Blood pressure, heart rate and respiratory rate were found to be significantly different in the music listening and information education group (p = 0. 001), but not in the control group (p˃0. 05). When the groups were compared in terms of physiological parameters; There were no differences in blood pressure, heart rate and respiratory rate before and after the procedure (p˃0. 05).

Conclusions: It can be concluded from the aforementioned findings that getting patients to listen to music or providing them with informative training prior to the coronary angiography procedure could significantly decrease their anxiety levels and physiological parameters.

Keywords: Coronary Angiography, Listening to Music, Informative Training, Anxiety, Physiological Parameters, Nursing

Page 65: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

65

SS47

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI OLAN BİREYLERE KARADUT ŞURUBU İLE YAPILAN AĞIZ BAKIMININ ORAL MUKOZİT İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sevda KORKUT1, Songül KARADAĞ2, Salih Levent ÇINAR3

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kayseri, Türkiye

2Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Adana, Türkiye

3Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kayseri, Türkiye

Giriş-Amaç: Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olan bireylerde birçok nedenden dolayı sık sık oral mukozit gelişmektedir. Bu hastalarda etkili mukozit yönetimi önemlidir. Bu araştırma, KOAH’lı bireylere karadut şurubu ile yapılan ağız bakımının oral mukozit iyileşmesi üzerine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Çalışmanın kantitaif bölümü randomize kontrollü bir çalışma olarak, kalitatif bölümü ise müdahale grubundaki bireylerle derinlemesine görüşme yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma bir Üniversite Hastanesinin Göğüs Hastalıkları Kliniği’nde oral mukozit gelişmiş 40 KOAH’lı birey ile tamamlanmıştır. Çalışmada etik kurul onayı, kurum izni ve bireylerden yazılı bilgilendirilmiş gönüllü olur alınmıştır. Veriler araştırmacı tarafından Hasta Tanıtım Formu, Dünya Sağlık Örgütü Oral Mukozit Skorlandırma İndeksi (DSÖ-OMSİ) ve Derinlemesine Görüşme Formu kullanılarak toplanmıştır. Müdahale grubundaki bireylerden kliniğin standart uygulamasına ek olarak her gün yemeklerden sonra günde üç defa beş ml karadut şurubu ile gargara yapmaları ve ortalama bir dk ağızda beklettikten sonra yutmaları istenmiştir. 15 günlük karadut şurubu uygulaması sonrasında müdahale gurubundaki 10 birey ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Kontrol grubundaki bireylere kliniğin standart uygulaması yapılmıştır. Kantitiatif verilerin analizi IBM SPSS Statistics 22. 0 istatistik paket programında yapılmış ve p<0. 05 değeri anlamlı kabul edilmiştir. Kalitatif verilerin analizinde ise betimsel ve içerik analizi yöntemleri kullanılmıştır.

Bulgular: İlk izlemde müdahale ve kontrol grubundaki bireylerin DSÖ-OMSİ ortanca puanlarının benzer olduğu belirlenmiştir (p>0. 05). İkinci ve üçüncü izlemde müdahale grubundaki bireylerin DSÖ-OMSİ skorunda istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu saptanırken (p<0. 001), kontrol grubunda ikinci izlemde anlamlı bir değişim olmadığı görülmüştür. Müdahale grubundaki bireylerin oral mukozitinin ortalama 9. 1±2. 5 günde, kontrol grubundakilerin ise ortalama 12. 1±1. 4 günde iyileştiği saptanmıştır (p<0. 001). Ayrıca müdahale grubundaki bireylerde oral mukozite bağlı semptomlarda da hafifleme olduğu belirlenmiştir.

Sonuç: Oral mukozit gelişmiş KOAH’lı bireylerde karadut şurubu ile yapılan ağız bakımının oral mukozit şiddetini azalttığı, oral mukozitin iyileşme süresini kısalttığı, hastaların mukozite bağlı yaşadıkları semptomları hafiflettiği saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, KOAH, Oral Mukozit, Karadut Şurubu

THE EFFECT OF ORAL CARE BY BLACK MULBERRY SYRUP ON ORAL MUCOSITIS HEALING IN INDIVIDUALS WITH CHRONIC OBSTRUCTIVE PULMONARY DISEASE

Introduction-Aim: People with chronic obstructive pulmonary disease (COPD) often develop oral mucositis for many reasons. Effective mucositis management is important in these patients. This study was carried out to investigate the effectiveness of oral care with black mulberry syrup on oral mucositis healing in individuals with COPD.

Materials-Methods: The quantitative part of the study was conducted as a randomized controlled study, and the qualitative part was made by in-depth interview method with the individuals in the intervention group. The study was performed with 40 patients who were hospitalized in the Chest Diseases Clinic. The study was performed with 40 patients with COPD and oral mucositis in a University Hospital's Chest Diseases Clinic. The ethics committee approval, institutional permission, and the individuals’ written informed consents were obtained in the study. The data were collected using the Patient Information Form, World Health Organization Oral Mucosit Scoring Index (WHO-OMSI) andIn-depth Interview with the Patients. The individuals in the intervention group were asked to gargle with five ml of black mulberry syrup three times a day after meals and wait average one minute in the mouth and then swallow, in addition to the standard practice of the clinic. After the application of black mulberry syrup for 15 days, in-depth interviews were conducted with 10 individuals in the intervention. Standard procedures of the clinic were applied to control group. Quantitative data were analyzed using IBM SPSS Statistics 22. 0 statistical package program and p<0. 05 was considered significant. Descriptive and content analysis methods were used to analyze the qualitative data.

Results: In the first follow-up of the study, individuals in the intervention and control groups had similar median score of the WHO-OMSI (p>0. 05). While there was a significant decrease in the WHO-OMSI in the intervention group (p<0. 001) in the second and third follow-up, no significant change in the second follow-up in the control group. The oral mucositis of the individuals in the intervention group improved at an average of 9. 1 ± 2. 5 days and in the control group improved at an average of 12. 1 ± 1. 4 days (p<0. 001). It was determined that the symptoms caused by oral mucositis were also alleviated.

Conclusion: It was determined that oral care with black mulberry syrup decreases the severity of oral mucositis, reduced the recovery time of oral mucositis, and to alleviate the symptoms of the patients associated with oral mucositis in patients with COPD who develop oral mucositis.

Keywords: Nursing, COPD, Oral Mucositis, Black Mulberry Syrup

Page 66: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

66

SS49

KAN BAĞIŞINDA MÜZİK TERAPİNİN DONÖRÜN ANKSİYETESİNE ETKİSİ

Fethiye Yelkin ALP1, Leyla KHORSHİD2, Şebnem YÜCEL2, Münire TÜRKYILMAZ3

1Dokuz Eylül Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir

2Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir

3Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Kan Merkezi Sorumlu Hemşiresi, İzmir

Giriş- Amaç: Müzik Terapi (MT), anksiyeteyi azaltan tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamalarından biridir. Gönüllü kan bağışçı sayısı azdır. Kan bağışı sırasında yaşanan olumsuz duygular azaltılırsa, daha sonra bağış yapmaya gelme olasılığı artar. Bu nedenle, kan bağışçılarının anksiyetelerini azaltmak önemlidir. Bu araştırmanın amacı, kan bağışı yapan donörlere uygulanan müzik terapinin, anksiyeteye ve yaşamsal bulgulara etkisini incelemektir.

Gereç ve Yöntem: Bu çalışma; randomize kontrollü, tek kör, deneysel bir çalışmadır. Araştırma, İzmir’de bir üniversite hastanesinin kan merkezinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma için etik kurul ve kurum izni alınmıştır. Araştırmanın örneklemini, 30’u MT uygulama grubu ve 30’u kontrol grubu olmak üzere, araştırmaya katılmaya gönüllü olan 60 katılımcı oluşturmuştur. Donörlerin yaşamsal bulguları ve anksiyete düzeyleri (Durumluk Kaygı Ölçeği) MT öncesi ve sonrası ölçülmüştür. Araştırmada, yaşa ve cinsiyete göre gruplar basit randomizasyon tekniği kullanılarak seçilmiş ve gruplar arası bir denge oluşturulmuştur. Kayıt işleminden hemen sonra uygulama grubundaki donörlere kulaklıklı MP3 player aracılığı ile müzik uzmanı tarafından belirlenmiş flüt eseri dinletilmiştir.

Bulgular: Müzik terapi uygulamasının donörlerin anksiyetesini azalttığı, uygulama grubunda MT öncesi puan ortalamasının 45. 10, MT sonrası puan ortalamasının 28. 23 olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (t=9. 32; p<0. 05). Kan bağışı öncesi müzik terapi uygulandığında, müzik terapinin, donörlerin sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, nabız hızı ve solunum hızı değerlerini azalttığı, saptanmıştır (p<0. 05).

Tartışma ve Sonuç: Müziğin terapötik etkililiği nedeniyle, tıbbi tanı ve tedavi prosedürlerinin yönetiminde, yaygın kullanımı literatürde görülmektedir. Düzenli kan bağışının sağlanmasında ilk adım, kan bankası ekibinin kişiye bağışı sonrası iyi bir anı bırakmalarından başlamaktadır. Kan bağışı öncesi müzik terapi uygulandığında, donörlerin anksiyetenin azaltılmasında, olumlu yönde etkisi olduğu saptanan bu araştırma sonuçları doğrultusunda, kan bağışı donörlerinde rutin olarak uygulanan hemşirelik bakımına müzik terapinin dahil edilmesi önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Müzik Terapi, Kan Bağışı, Donör Anksiyetesi

Page 67: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

67

SS50

POSTPARTUM ÜRİNER İNKONTİNANSTA AKUPUNKTUR UYGULAMALARI

Semra GÜN1, Ümran SEVİL2

1Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Üriner inkontinans (Üİ) istemsiz olarak idrar kaçırma olarak tanımlanmaktadır. Kadınların %50 sinde görülen bir durum olarak düşünülmekte ancak sadece bunlardan %25-61'lik kısmı tedavi için başvurduğu belirtilmektedir. Kadınlarda ve özellikle gebelikte sık görülen Üİ oluşumda yaş, obezite, parite, doğum şekli, aile öyküsü, etnik köken, sigara etkili olmaktadır. Gebelik ve Postpartum dönemde Üİ önlenmesi için gebelik döneminde profilaktik olarak pelvik taban egzersizleri önerilmektedir. Postpartum dönemde Üİ tedavisi için Pelvik Taban Egzersizleri ve Biofeedback kullanılmaktadır. Ancak bu konuda yapılan Cochrane sistematik derlemelerinde ise postpartum dönem için kanıt düzeyleri düşük ve çok düşük kalitede olduğu belirtilmektedir. Akupunktur geleneksel Çin tıbbı uygulaması olup çeşitli hastalıkların tedavisinde bin yıllardır kullanılmaktadır. Akupunktur ilk olarak 1980 lerde Aşırı Aktif Mesane tedavisinde kullanılmış, başarı göstermesinin ardından Üİ tedavisi içinde kullanılmaya başlamıştır

Amaç: Bu derleme postpartum dönemde Üİ tedavisinde Akupunktur kullanımını incelemek amacıyla yapılmıştır.

Gereç yöntem: Google Scholar, Pubmed, Cochrane ve ScienceDirect veri tabanlarında ‘’postpartum urinary incontinence’’, ‘’acupunktur postpartum urinary incontinence’’ kelimeleri kullanılarak tarama yapılmıştır. Sadece postpartum dönemde akupunktur kullanımını içeren çalışmalar dahil edilmiştir.

Bulgular ve Tartışma: Toplam 10 makalenin özetlerine ulaşılmıştır. Ulaşılan tüm araştırmalar derlemeye dahil edilmiştir. Araştırmalarda genellikle akupunktur, Pelvik Taban Egzersizi ve Biofeedback ile kombine olarak kullanılmış. Araştırmalarda Akupunktur kullanımının Pelvik Taban Egzersizi ve Biofeedback in etkinliğini arttırdığı belirtilmektedir. Ayrıca akupunktur uygulanan gruplarda yaşam kalitesinin arttığı, pet testi sonuçlarını iyileştirdiği ve pelvik kas gücünün arttığı belirtilmektedir.

Sonuç: Akupunkturun postpartum Üİ tedavisinde kullanıldığı ve etkili olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Üriner İnkontinans, Akupunktur, Postpartum Dönem

Page 68: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

68

SS51

TAMAMLAYICI VE GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR ÜZERİNE BİR OLGU SUNUMU

Şeyda CAN1, Hava GÖKDERE ÇINAR2

1Yalova Üniversitesi Termal Meslek Yüksekokulu, Yalova, Türkiye

2Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Bursa, Türkiye

Giriş: Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar, farklı tanı ve semptomların yönetiminde sıklıkla kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün verilerine göre, dünya genelindeki bireylerin dörtte üçü geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktadır. Yaklaşımların kullanılma durumunu sosyo-demografik özellikler, hastalık özellikleri ve psikolojik faktörler gibi pek çok faktör etkilemektedir.

Amaç: Bu araştırma, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımları kullanmaya yönelik görüş ve tutumları açığa çıkarmak amacıyla gerçekleştirilen bir olgu sunumudur.

Gereç ve Yöntem: Veriler olguya gerekli açıklamalar yapıldıktan ve kendisinin izni alındıktan sonra toplanmaya başlandı. Görüşmeler, yüz yüze görüşme tekniği ve ses kayıt cihazı kullanılarak geçekleştirildi. Ortalama 15 dakika sürdü. Çalışmada, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımların kullanımına yönelik düşünce ve davranışları belirlemek amacıyla görüşme rehberi ve “Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTTÖ)” kullanıldı.

Bulgular: Yaşadığı kronik baş ağrıları nedeniyle iki kez yaş kupa terapisi uygulatan erkek hasta 53 yaşındadır. Ortaokul mezunu olan olgunun, emekli ve iyi seviyede ekonomik durama sahip olduğu belirlendi. Görüşme rehberi doğrultusunda olguya yönlendirilen sorular ile geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik düşünce ve inanışlarını “uygulama (yaş kupa terapisi) öncesinde endişe yaşadığı, enfeksiyon kapma, yara izi, damar/sinir hasarı gibi olasılıklar nedeniyle tedirgin olduğu ancak uygulama sonrası yaşadığı rahatlık nedeniyle uygulamayı tekrarlatacağını ve başkalarına önerebileceği” şeklinde ifade etmiştir. Olgunun, TTTÖ’den aldığı puana bakıldığında ise pozitif ve orta düzeyde bir tutuma sahip olduğu saptandı.

Tartışma ve Sonuç: Olgunun geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların faydasına inandığı, uygulattığı ve ileriki dönemlerde de uygulatmaya yönelik istekli olduğu ancak çeşitli endişeler yaşadığı görüldü. Çeşitli nedenler ile tamamlayıcı uygulamalara başvuran bireylerin yaşadığı endişelerin gerçekçi nedenlere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi için kapsamlı araştırmaların yapılması gerekmektedir. Gerekli bilgilendirme, eğitim ve desteklerin bu doğrultuda yürütülmesi, uygulamalara yönelik güvenirliğin ve etkinliğinin artırılmasında önem arz eder.

Anahtar Kelimeler: Olgu, Geleneksel ve Tamamlayıcı Yaklaşımlar, Sağlık

Page 69: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

69

SS52

BİR HASTANENİN PSİKİYATRİ KLİNİKLERİNDE YATAN HASTALARIN ALGILADIKLARI KONFOR DÜZEYİ VE KONFOR DÜZEYLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

Gülten GÜLEŞEN1, Besti ÜSTÜN2

1Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi- 9. Psikiyatri Kliniği, İstanbul, Türkiye

2Üsküdar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Giriş-Amaç: Sağlık bakım sisteminde konfor kavramı doğrudan hemşirelik bilimi ile ilişkili olup bireye verilen bakımın bir sonucu olarak tanımlanabilir (Kolcaba 1991). Bu çalışmanın amacı, bir hastanenin psikiyatri kliniklerinde yatan hastaların algıladıkları konfor düzeyini ve konfor düzeylerini etkileyen faktörleri belirlemektir.

Gereç-Yöntem: Çalışma, İstanbul’da hizmet veren özel bir hastanenin psikiyatri kliniklerinde yatan 106 hasta ile Ocak ve Şubat 2019 tarihleri arasında yapılmıştır. Veriler; Tanıtıcı Bilgi Formu ve Genel Konfor Ölçeği ile toplanmış olup; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, t-testi, ANOVA ve Tukey testleri ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Araştırma kapsamına alınan hastaların genel konfor düzeylerinin 1-4 puan arasında değerlendirildiği çalışmada, genel konfor düzey puan ortalamasının 2, 67 olduğu; Genel Konfor Ölçeği toplam puanı üzerinden incelendiğinde en yüksek puanın 2. 84 ile rahatlama düzeyinde, en düşük puanın 2, 48 ile ferahlama düzeyinde olduğu saptanmıştır. Alt boyut puanları incelendiğinde, en yüksek puanın 3, 31 ile sosyokültürel boyuttaki rahatlama düzeyinde; en düşük puanın 2, 05 ile fiziksel boyuttaki ferahlama düzeyinde olduğu belirlenmiştir. Çalışmada yaş, cinsiyet, medeni durum, çalışma durumu, gelir durumu, birlikte yaşadığı kişiler, eğitim durumu, yattığı klinik, kronik hastalık varlığı, yatış biçimi ile hastaların algıladıkları konfor düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0, 05). Hastaların tıbbi tanıları ve yatış süreleri ile genel konfor puanı arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0, 05). Yatış süresi 11-15 gün arasında olan hastaların genel konfor puanlarının diğer yatış sürelerine göre yüksek olduğu; depresyon ve duygudurum bozukluğu tanısı alan hastaların konfor düzeylerinin de diğerlerinden daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Araştırma sonucunda çalışmanın yapıldığı kurumda, hastaların konfor düzeyinin ortanın üzerinde olduğu belirlenmiş, psikiyatri kliniklerinde yatan hastaların konfor düzeyinin belirli aralıklarla değerlendirilmesi ve konfor düzeyinin yükseltilmesi için uygun girişimlerin yapılması önerilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Psikiyatri Kliniği, Konfor, Hemşirelik, Psikiyatri Hastası

INVESTIGATION OF THE COMFORT LEVEL AND THE FACTORS AFFECTING THE COMFORT LEVEL PERCEIVED BY PATIENTS IN PSYCHIATRIC CLINICS OF A HOSPITAL

Introduction-Aim: The concept of comfort in the health care system is directly related to the science of nursing and can be defined as a result of care given to the individual (Kolcaba 1991). The aim of this study was to determine the perceived comfort level and the factors affecting the comfort levels of inpatients in a hospital psychiatry clinic.

Materials and Methods: The study was conducted between January and February 2019 with 106 patients who were hospitalized in psychiatry clinics of a private hospital in Istanbul. Data; It was collected with the Introductory Information Form and the General Comfort Scale; number, percentage, mean, standard deviation, t-test, ANOVA and Tukey tests.

Results: In the study, the general comfort level of the patients included in the study was evaluated between 1-4 points. According to the General Comfort Scale total score, it was found that the highest score was 2. 84 with relief and the lowest score with 2. 48. When the subscale scores were examined, the highest score was 3. 31 and the sociocultural relaxation level was as follows; the lowest score was found to be 2. 05 with a physical level of relief. In the study, no statistically significant difference was found between age, gender, marital status, working status, income status, coexistence, education level, clinical, chronic illness, hospitalization style and comfort level perceived by the patients (p>0. 05). There was a statistically significant difference between the patients' medical diagnoses, length of stay and general comfort score (p <0. 05). The overall comfort scores of the patients whose hospitalization period was between 11-15 days were higher than the other hospitalization periods; It was determined that the comfort levels of the patients diagnosed with depression and mood disorder were higher than the others.

Discussion-Conclusion: As a result of the research, it was determined that the comfort level of the patients was above the middle in the institution where the study was conducted, and appropriate interventions were recommended to evaluate the comfort level of the inpatients in psychiatry clinics and to increase the comfort level.

Keywords: Psychiatry Clinic, Comfort, Nursing, Psychiatric Patient

Page 70: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

70

SS53

GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI UYGULAMALARDA

BÜTÜNCÜL VE BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ BAKIM

Şeyda CAN

Yalova Üniversitesi Termal Meslek Yüksekokulu, Yalova, Türkiye

Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar tıbbı tedaviye ek olarak kullanılan yaklaşımları içerir. Tamamlayıcı uygulamalar ağrı yönetimi, yaşam kalitesinin artırılması, sağlık davranışları ve immün sistemin güçlendirilmesi gibi farklı nedenler ile kullanılmaktadır. Genel halk popülasyonu daha yüksek kalitede hizmet beklemekte ve tıbbi tedavilerin bıraktığı boşlukları doldurmak için geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlara yönelmektedir.

Dünya genelinde geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlar içinde en sık kullanılan tedaviler arasında akupunktur, diyet manipülasyonları, masaj, homeopati, osteopati, herbalizm, refleksoloji, aromaterapi, yoga ve kupa terapisi gibi farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu yöntemleri kullanan sağlık profesyonelleri, modern hemşireliğin uygulamaya koymaya çalıştığı bir kavram olan bütüncülüğün temel değerine odaklanır. Hemşirelik uygulamalarında bütüncül bakımın temelini; bireyin tüm boyutları ile ele alınarak bu bütünlüğün elde edilmesi ve sürdürülmesinde bireye yardımcı olmak oluşturmaktadır. Bütüncül bakım yaklaşımı, insanın bir bütün olduğu ve birbirinden ayrılmaz olan parçaların tek başına ele alınmasının doğru sonuçlar vermeyeceğini vurgulamaktadır. Ayrıca bu kavram her bireyin tek ve eşsiz olduğunu savunmaktadır. Türk dil kurumuna göre bireysellik bir bireyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünüdür. Bireyselleştirilmiş bakım, bireyin yeganeliğine duyulan saygının bir ifadesi olarak bireyin tekliği ve bireysel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bakımın uyarlanmasıdır.

Hemşireliğin var oluş amacı yardım etmektir ve hemşireler bu yardımı bağımsız işlevleri olan “bakım” eylemi ile gerçekleştirirler. Her bireyin, farklı tecrübe, değer ve geçmişe sahip olması onları diğer bireylerden ayrıcalıklı kılar ve bakımın bu özellikler dikkate alınarak sunulmasını gerektirir. Sağlık, hastalık ve ihtiyaçlar açısından hastalar arasındaki bireysel farklılıklar, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlarda da bütüncül ve bireyselleştirilmiş bakımı sunma gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle hemşirelik felsefesi doğrultusunda tamamlayıcı yaklaşımların bütüncül olarak ele alınması ve uygulamaların bireyselleştirilmesi önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Geleneksel ve Tamamlayıcı Yaklaşımlar, Bireyselleştirilmiş Bakım, Bütüncül Bakım

Page 71: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

71

SS45

BASINÇ YARALARININ İYİLEŞMESİNDE BAOBAB VE NAR ÇEKİRDEĞİ YAĞI UYGULAMASININ ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİ

Sadık HANÇERLİOĞLU, Yasemin YILDIRIM, Yiğit UYANIKGİL, Fisun ŞENUZUN AYKAR

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Bu araştırma basınç yaralarını simüle eden Stadlerin Basınç Yarası modelinde, topikal olarak uygulanan Baobab, Nar Çekirdeği Yağı ve Serum Fizyolojik pansumanlarının basınç yaralarının iyileşmesindeki etkinliğini değerlendirmek amacıyla Ege Üniversitesi Deney Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde 05. 01. 2018-05. 02. 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir

Araştırma kapsamına Ege Üniversitesi Deney Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde bulunan wistar cinsi, ortalama ağırlıkları 250-350 gr arasında değişen ve ortalama 8-12 haftalık (2-3 aylık) 21 rat alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan hayvanlara literatür doğrultusunda basınç yarası oluşturulmuştur. Oluşturulan basınç yaralarına Baobab, Nar Çekirdeği Yağı ve Serum Fizyolojik ile 21 gün boyunca günde 1 kez olacak şekilde, her gün aynı saatte pansuman yapılmıştır.

Basınç yaralarının iyileşmesi makroskobik ve mikroskobik olmak üzere iki düzeyde değerlendirilmiştir. Araştırma sonunda makroskobik olarak değerlendirilen yara alan ortalamaları ve yara iyileşme yüzdeleri ortalamaları ile mikroskobik olarak değerlendirilen histopatolojik analiz sonuçlarında Nar Çekirdeği Yağı ile pansuman uygulanan grubun diğer gruplara göre daha iyi iyileşme gösterdiği saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Baobab Yağı, Nar Çekirdeği Yağı, Basınç Yarası

Page 72: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

72

SS55

ÇOCUK HEMŞİRELERİNİN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARINA YÖNELİK BİLGİ VE TUTUMLARININ İNCELENMESİ

Ayşe KAHRAMAN, Çisem KIRKAN

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu araştırma, çocuk hemşirelerinin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelik bilgi ve tutumlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Araştırmanın evrenini, bir çocuk hastanesinde çalışan 178 hemşire oluşturmuştur. Evrenin tümüne ulaşılması hedeflenmesine rağmen çalışmaya katılmayı kabul eden 117 hemşire (%65, 7) örneklemi oluşturmuştur. Çalışma kesitsel tanımlayıcı tipte bir araştırma olup, veriler 01. 06. 2019-01. 08. 2019 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırmada veri toplamada “Hemşire Tanıtım Formu", “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Bilgi Formu” ve “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Tutum Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirmesinde yaygınlık ölçütleri, ikili değişkenlerde student t testi, ikiden fazla değişkenlerde varyans analizi kullanılmıştır.

Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması 31. 05±7. 80, %62’si lisans mezunu, %91. 5’i kadın ve %47’si 1-5 yıl arasında çocuk servisinde çalışmaktadır. Çocuk hemşirelerinin geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinden en çok bildikleri ilk beş yöntemin dua/namaz, masaj, yoga, akupunktur ve refleksoloji olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin %26. 9’unun geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarından masajı uyguladıkları, %23. 3’ünün hasta çocuk ve ailelerine masajı önerdiği saptanmıştır. Hemşirelerin %42. 2’si hastanede yatan çocuk ve ailelerinin dua/namaz’ı kullandıklarını gözledikleri belirlenmiştir. Çocuk hemşirelerinin geleneksel tamamlayıcı tıp tutum ölçeği toplam puan ortalamalarının 112. 01±20. 07 olduğu belirlenmiştir. Çocuk kliniğinde severek çalışan ve geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını çocuk hasta ve ailelerine öneren hemşirelerin ölçek toplam puan ortalamalarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0. 05).

Sonuç: Çocuk hemşirelerinin geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamalarının çoğunu bildikleri ve tutumlarının olumlu olduğu belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Çocuk, Hemşire, Geleneksel Tıp, Tamamlayıcı Tıp, Tutum

INVESTIGATION OF KNOWLEDGE AND ATTITUDES OF PEDIATRIC NURSES TOWARD TRADITIONAL AND COMPLEMENTARY MEDICINE PRACTICES

Aim: This study was conducted to examine the knowledge and attitudes of pediatric nurses towards traditional and complementary medicine practices.

Method: The population of the study consisted of 178 nurses working in a pediatric hospital. A total of 117 nurses (65. 7%) accepted to participate in the study, although it was aimed to reach the whole universe, constituted the sample. The study was a cross-sectional descriptive study and the data were collected between 01. 06. 2019-01. 08. 2019. The data were collected by using ” Nurse Sociodemographic Data Form, “ Traditional and Complementary Medicine Practices Information Form ”and“Complementary, Alternative and Conventional Medicine Attitude Scale-CACMAS”. In the evaluation of the data, prevalence criteria, student t test in binary variables and analysis of variance in more than two variables were used.

Results: The mean age of the nurses participating in the study was 31. 05 ± 7. 80, 62% of them were bachelor's degree, 91. 5% were women and 47% were working in the pediatric service between 1-5 years. Among the traditional and complementary medicine methods of pediatric nurses, prayer, massage, yoga, acupuncture and reflexology were the first five methods. It was found that 26. 9% of the nurses applied the massage from traditional and complementary medicine practices and 23. 3% recommended the massage to the sick child and parents. It was determined that 42. 2% of the nurses observed that the hospitalized children and their families used prayer / prayer. The mean score of the pediatric nurses was 112. 01 ± 20. 07. It was determined that the total scale mean scores of nurses who worked fondly in pediatric clinic were higher (p <0. 05). It was determined that the total scale mean scores of nurses recommending traditional and complementary medicine practices to pediatric patients and their parents were higher (p <0. 05).

Conclusion: It was determined that pediatric nurses knew most of the traditional complementary medicine practices and their attitudes were positive.

Keywords: Child, Nurse, Traditional Medicine, Complementary Medicine, Attitude

Page 73: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

73

SS56

ÇOCUKLARIN AĞRI YÖNETİMİNDE KULLANILAN TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI; BİR LİTERATÜR TARAMASI

Çisem KIRKAN, Ayşe KAHRAMAN

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu derleme çocukların ağrı yönetiminde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Bu incelemede, “Çocukların ağrı yönetiminde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları nelerdir?” odak sorusuna yanıt aranmıştır. Pubmed ve Science Direct veri tabanlarında çocuk (child), ağrı (pain), ağrı yönetimi (pain management), tamamlayıcı terapi (complementary therapy), destekleyici bakım uygulamaları (supportive care practices), hemşirelik (nursing) olmak üzere altı anahtar kelime taranarak 2009-2019 yılları arasında yayımlanmış İngilizce ve Türkçe tam metin araştırma makaleleri incelenmiştir. Konuyla ilgili 29 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmış olup araştırmaya dahil edilme kriterlerine uygun olarak 19 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Tam metnine ulaşılamayan ve derleme olan makaleler çalışma dışında tutulmuştur.

Bulgular: Bu inceleme sonucunda çocukların ağrı yönetiminde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarından akupunktur, fitoterapi, homeopati, biyofeedback, vitamin takviyeleri, gevşeme teknikleri, hipnoz, yoga, masaj, el terapisi, hipnoterapi ve müzik terapisinin uygulandığı belirlenmiştir. Akupunktur, fitoterapi ve müzik terapisinin diğer tamamlayıcı terapilere göre daha sık kullanıldığı saptanmıştır.

Sonuç: Yapılan çoğu çalışmada tamamlayıcı terapilerin ağrıyı azaltmada etkili bulunduğu belirlenmiştir. Çocukların ağrı yönetiminde tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının kullanımı önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Çocuk, Ağrı, Tamamlayıcı Terapi, Hemşirelik

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES USED IN PAIN MANAGEMENT OF CHILDREN; A LITERATURE REVIEW

Aim: This review was conducted to investigate complementary therapies and supportive care practices in pain management of children.

Method: In this study, “What are complementary therapies and supportive care practices used in pain management of children?” the answer to the focus question was sought. Pubmed and Science Direct databases, children, pain, pain management, complementary therapy, supportive care practices nursing (nursing) six keywords were searched and full text research articles published in English and Turkish between 2009-2019 were analyzed. 29 national and international publications related to the subject have been reached and 19 publications have been evaluated in accordance with the inclusion criteria. The articles that were not fully accessible and review were excluded from the study.

Results: Acupuncture, phytotherapy, homeopathy, biofeedback, vitamin supplements, relaxation techniques, hypnosis, yoga, massage, hand therapy, hypnotherapy and music therapy were used as traditional and complementary medicine practices in pain management of children. Acupuncture, phytotherapy and music therapy were found to be used more frequently than other complementary therapies.

Conclusion: In many studies, complementary therapies were found to be effective in reducing pain. The use of complementary therapies and supportive care practices in the management of children's pain is recommended.

Keywords: Child, Pain, Complementary Therapy, Nursing

Page 74: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

74

SS57

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNDE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ BİLME VE UYGULAMA DURUMUNUN İNCELENMESİ

Eda ERGİN1, Harun KARACA2, Aycan ÖZTÜRK2, Sercan BALYEMEZ2, Şebnem ÇINAR YÜCEL2

1Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Manisa, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumlarının incelenmesi amacıyla yapılmış kesitsel tanımlayıcı bir araştırmadır.

Gereç-Yöntem: Araştırma evrenini 2017-2018 öğretim yılında Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 1. Sınıf, 2. Sınıf, 3. Sınıf ve 4. Sınıf hemşire öğrencileri (N:1353), örneklemi ise gönüllü 600 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu hemşirelik öğrencilerinin cinsiyet, yaş gibi demografik özelliklerine ilişkin kişisel bilgilere ve hemşirelik öğrencilerinin, tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumlarına ilişkin görüşlerine yer verilmiştir. Veriler Spss 21 programında sayı yüzdelik dağılımlar, ortalama, standart sapma ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %74, 8’i (n=449) kadındır. Bu öğrencilerin %23, 8’inin (n=143) 18-20 yaş grubunda, %62, 2’sinin (n=373) 21-23 yaş grubunda ve %14’ünün (n=84) ise 24 ve üzeri yaş grubunda olduğu tespit edildi. Öğrencilerin sınıflarına göre dağılımı ise; %22, 7 (n=136) 1. sınıf, %9, 8 (n=59) 2. sınıf, %27’si (n=162) 3. Sınıf ve %40, 5 (n=243) 4 sınıf öğrencisidir. Ağrı kontrolünde ağrıyı gidermeye yönelik öğrencilerin %33, 5’inin (n=201) farmakolojik yöntem kullandığı, %21, 7’sinin (n=130) Farmakolojik olmayan yöntemler ve %44, 8’inin (n=269) Farmakolojik ve Farmakolojik olmayan yöntemler kullandığı belirlendi.

Tartışma-Sonuç: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin baş, karın, bel, boğaz, boyun, bacak ağrılarında öğrencilerden yarısından fazlası ilaç dışı yöntem kullanırken diş ağrısında ise öğrencilerin yarısından azı tamamlayıcı alternatif tedaviyi kullandığı belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Alternatif Tedavi, Hemşirelik, Öğrenci

INVESTIGATION OF NURSING STUDENTS’ KNOWLEDGE AND PRACTICES OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT METHODS

Introduction - Objective: This cross-sectional descriptive study was aimed at investigating nursing students’ knowledge and practices of complementary and alternative treatment methods.

Materials and Methods: The study population consisted of 1353 first-grade, second-grade, third-grade and fourth-grade nursing students in the 2017-2018 academic year. Of these students, 600 who volunteered to participate in the study comprised the study sample. The questionnaire, used as a data collection tool, included items questioning nursing students’ demographic characteristics such as sex and age, and their knowledge and practices of complementary and alternative treatment methods. The study data were analyzed using the SPSS 21. In the calculations, numbers, percentages, arithmetic mean and standard deviation were used.

Results: Of the participating students, 74. 8% (n = 449) were female. 23. 8% (n = 143) were in the 18-20 age group, 62. 2% (n = 373) were in the 21-23 age group, and 14% (n = 84) were in the ≥24 age group, 22. 7% (n = 136) were in the 1st grade, 9. 8% (n = 59) were in the 2nd grade, 27% (n = 162) were in the 3rd grade, 40. 5% (n = 243) were in the 4th grade, 33. 5% (n = 201) used pharmacological methods to relieve pain, 21. 7% (n = 130) used nonpharmacological methods and 44. 8% (n = 269) used both pharmacological and nonpharmacological methods.

Discussion-Conclusion: More than half of the nursing students participating in the study used nonpharmacological methods to relive head, abdomen, low back, throat, neck and leg pain while less than half of them used complementary treatment to relive dental pain.

Keywords: Nursing, Student, Complementary Alternative Therapy

Page 75: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

75

SS58

AYAKTAN TEDAVİ GÖREN KANSER HASTALARININ KEMOTERAPİYE BAĞLI GELİŞEN BULANTI-KUSMANIN YÖNETİMİNDE NONFARMAKOLOJİK YÖNTEMLERİ KULLANMA

DURUMLARININ İNCELENMESİ

Eda ERGİN, Tülay SAĞKAL MİDİLLİ, Eda AKDAĞ, Ceyda KIRGÖZ

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Manisa, Türkiye

Giriş-Amaç: Araştırma ayaktan tedavi gören kanser hastalarının kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma durumlarının incelenmesi amacıyla tanımlayıcı çalışma olarak yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Araştırma Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hafsa Sultan Hastanesi ayaktan kemoterapi biriminde 08 -23 Temmuz 2019 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini, 08 -23Temmuz 2019 tarihleri arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hafsa Sultan Hastanesi ayaktan kemoterapi birimine başvuran, örneklem seçme kriterlerine uyan, araştırmayı katılmayı kabul eden 251 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan 22 sorudan oluşan hasta tanıtım formu ve bulantı göresl kıyaslama ölçeği (VAS) kullanılarak toplanmıştır. Veriler Spss 21 programında sayı yüzdelik dağılımlar, min-maks ve ortalama ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Hastaların %59. 8’i kadın, % 82, 5 evli, %54, 2’si ilkokul mezunudur. Yaş ortalaması 58, 01±11, 61 yıldır. Hastaların %88’i (n=221)kemoterapi uygulaması öncesinde bulantı kusma şikayeti yaşarken VAS puan ortalaması 5, 24±1, 84 orta düzeyde bulunmuştur. Hastaların %82, 1’i (n=206) bulantı kusmayı önlemede nonfarmakolojik yöntem kullandığını belirtmiştir. Bulantı kusmayı önlemede nonfarmakolojik yöntem kullanan hastaların %83, 5’i sıcak soğuk duş aldığı (n=172), %50, 5’i bitkisel çayları(n=104) ve %35’i masajı (n=72) kullandığını bildirmiştir. İlaç dışı yöntemleri kullanan hastaların(n=168) %81, 6’sı bu yöntemleri arkadaşlarından öğrendiği ve %87, 4’ü sağlık personeli ile bu yöntemleri konuşabildiğini (n=180n) bildirmiştir.

Tartışma-Sonuç: Her 10 hastadan dokuzunun kemoterapi uygulaması öncesinde bulantı kusma şikayeti yaşadığı ve hastaların bulantı şiddetinin orta düzeyde olduğu bulundu. Hastaların çoğunluğunun nonfarmakolojik yöntemler kullandığı, en sıklıkla sıcak soğuk duş aldığı saptandı. Hemşirelerden nonfarmakolojik yöntemlerden kanıta dayalı olanların tercih edilmesi konusunda hastalara rehberlik yapmaları ve sağlıklı/hasta bireyleri nonfarmakolojik yöntemleri etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bulantı, Kusma, Kemoterapi, Nonfarmakolojik Yöntem

INVESTIGATION OF OUTPATIENT CANCER PATIENTS’ USE OF NONPHARMACOLOGICAL METHODS IN THE MANAGEMENT OF CHEMOTHERAPY-INDUCED NAUSEA AND VOMITING

Objective: The present study was aimed at investigating the use of nonpharmacological methods in the management of chemotherapy-induced nausea and vomiting by outpatient cancer patients.

Materials and Methods: The study was carried out in the outpatient chemotherapy unit of Hafsa Sultan Hospital, Faculty of Medicine, Manisa Celal Bayar University between July 08, 2019 and July 23, 2019. Of the patients who presented to the aforementioned hospital between the aforementioned dates, 251 who accepted to participate in the study comprised the sample of the study. The study data were collected by using the 22-item Patient Information Form, and the Nausea Visual Analogue Scale (VAS). The study data were analyzed using the SPSS 21. In the calculations, numbers, percentages, arithmetic mean and min-max values were used.

Results: The mean age of the participating patients was 58. 01 ± 11. 61 years. Of them, 59. 8% were female, 82. 5% were married and 54. 2% were primary school graduates. Of the patients, 88% (n=221) experienced nausea and vomiting before chemotherapy. The mean score these patients obtained from the VAS was at a moderate level (5. 24 ± 1. 84). Of the patients, 82. 1% (n=206) used non-pharmacological methods to prevent nausea and vomiting. According to their statements, of the patients who used non-pharmacological methods, 83. 5% (n = 172) took hot and cold showers, 50. 5% (n = 104) drank herbal teas, 35% (n = 72) had massage, 81. 6% (n = 168) learned these methods from their friends, and 87. 4% (n = 180) talked to the health personel about these methods.

Discussion-Conclusion: Nine out of 10 the patients experienced nausea and vomiting prior to chemotherapy and the severity of nausea was moderate. Most of the patients used nonpharmacological methods. Of these methods, the one used most frequently was taking hot and cold showers. It is recommended that nurses should guide and encourage patients to use evidence-based non-pharmacological methods. They should also guide and encourage both healthy and sick individuals to use the nonpharmacological methods effectively and correctly.

Keywords: Nausea, Vomiting, Chemotherapy, Nonpharmacological Method

Page 76: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

76

SS61

EYEHARP: FİZİKSEL ENGELLİ HASTALARDA MÜZİK TERAPİSİ IÇİN BİR YARDIMCI TEKNOLOJİ

Alper KAYA1, Zacharias VAMVAKOUSIS 2

1ALS-MNH Derneği, İzmir, Türkiye

2Universitat Pompeu Fabra, Barcelona, İspanya

Giriş: Müzik terapisi, terapötik bir ilişki içerisinde kişiselleştirilmiş hedeflere ulaşmak için müzik içerikli klinik uygulamaların

kanıta dayalı kullanımıdır. Müzik terapisinin ALS'li kişilerde psikolojik refah ve hastalığın fiziksel semptomlarının azaltılmasında yararlı olduğu bulunmuştur. Birkaç çalışma, nörolojik müzik terapi (NMT) protokollerinin dizartri, disfaji ve dispneyi tedavi etmedeki etkinliğini değerlendirmiştir.

Gereç-yöntem: EyeHarp: Bir göz izleyici veya kafa kontrollü müzik arayüzü Eyeharp, fiziksel engelli kişilerin göz veya kafa

hareketleriyle müzik çalmalarını sağlayan müzikal bir arayüzdür. EyeHarp projesinin nasıl başladığını, arkasındaki motivasyonu, ilk versiyonun 2011'de nasıl uygulandığını ve o zamandan beri nasıl geliştiğini açıklayacağız. EyeHarp açık kaynak kodlu ve ücretsiz bir uygulamadır. Eyeeyeharp. org sayfasından indirilebilir. 2, 5 yıl içinde yaklaşık 1000 indirmeye sahiptir.

Bulgular: Tetrapleji ile sonuçlanan bir kaza veya hastalıktan sonra engelli müzisyenlerin müzik çalmalarına izin verir. Müzik

çalmaya devam etmek, müzik gruplarının bir parçası olmak ve çeşitli müzik tarzlarında konserler vermek için görme ve işitsel yeteneklerini kulaklarını kullanan nörodejeneratif hastalıkları olan iki müzisyenin hikayeleri hakkında konuşacağız.

Tüm müzik aletleri gibi, EyeHarp da öğrenilebilir. Barselona bölgesindeki 7 öğrencimiz ve 20 Ekim'de Pompeu Fabra Üniversitesi konser salonunda verdiği konser hakkında konuşacağız. Ayrıca 30 Nisan 2018 tarihinde İzmir’de ALS-MNH Derneği yararına düzenlenen bir konserde solunum cihazına bağlı bir ALS hastasının Eyeharp kullanmasının nasıl mümkün olduğunu konuşacağız. EyeHarp'ın geliştirilmesinde kullanılan teknolojileri açıklayacağız. Ayrıca EyeHarp'ın yeni öğrencilerinin yaşadığı zorluklardan da bahsedeceğiz. Gözlerinizle müzik çalmak, kollarınızla bir enstrüman çalmaktan daha karmaşıktı. EyeRhythm, yeni EyeHarp öğrencilerinin hafıza becerilerinin yanı sıra ritmik gelişimini hızlandırmak için oluşturulan yeni bir uygulamadır.

Sonunda vizyonumuz, önceliklerimiz ve planlarımızdan bahsedeceğiz.

Sonuç: İleri derecede fiziksel engelli ve mental fonksiyonları sağlam kişilerde göz hareketleri genellikle sağlam kalmaktadır.

Bu tür hastalarda bir göz izleyici ve/veya kafa izleyici ile müzik çalmak, melodi, ritm algılarını geliştirmek için Eyeharp digital yardımcı teknoloji kullanımı kolay, ücretsiz bir uygulamadır.

Anahtar Kelimeler: Digital Müzik Enstrümanı, Müzik Terapi, Yaşam Kalitesi, Amyotrofik Lateral Skleroz, Yardımcı Teknoloji

Page 77: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

77

SS62

HEMŞİRELİK SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI İLE İLGİLİ BİLGİ VE TUTUMLARI

Esma ÖZŞAKER

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu çalışma hemşirelik son sınıf öğrencilerinin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları hakkındaki bilgi ve tutumlarını incelemek amacıyla yapıldı.

Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma, bir hemşirelik fakültesinde okuyan son sınıf öğrencileri ile yürütüldü. Araştırmanın evrenini; 2017-2018 Eğitim Öğretim yılında hemşirelik fakültesinde öğrenim gören 465 son sınıf öğrencisi oluşturdu. Örneklem seçimine gidilmedi. Çalışmaya katılmayı kabul eden ve çalışmanın yapıldığı gün okulda olan 224 öğrenci örneklemi oluşturdu.

Çalışmadan önce Etik Kurul onayı, okul yönetiminden ve öğrencilerden izin alındı. Araştırma verileri araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda geliştirilen kişisel bilgi formu ve Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği kullanılarak toplandı. Anket formu bir ders saatinde öğrencilere dağıtıldı ve doldurulduktan sonra toplandı. Formların doldurulma süresi yaklaşık 10 dakikadır. Veriler; sayı, yüzde, ortalama ve ki-kare testi ile değerlendirildi.

Bulgular: Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin yaş ortalaması 22, 87±1, 37’dir ve %86, 2’si kadındır. Öğrenciler arasında en iyi bilinen yöntemler sırasıyla müzik terapi (%94, 6), akupunktur (%93, 3), hipnoz (%92, 4) ve sülük tedavisi (% 82, 6) uygulamalarıydı. Öğrencilerin %82, 1’inin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının etkinliğine inandığı, %74, 4’sının geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını okulda ayrı bir ders olarak almak istediği ve %80’inin daha fazla eğitim alarak bu yöntemleri hasta bakımında uygulayabilmeyi istediği belirlendi. Hemşirelik Öğrencilerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalaması 30, 87±4, 83 (min= 15, maks= 41), tamamlayıcı alternatif tıp alt boyutu 21, 38 ± 3, 60 (min= 10, maks= 34), bütüncül sağlık alt boyutu 9, 49 ± 3, 35 (min= 5, maks= 20) olarak saptandı.

Sonuç: Çalışmamızda hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının pozitif ve orta düzeyde olduğu belirlendi. Öğrencilerin tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine karşı ilgili oldukları ve fakülte eğitim müfredatında konu ile ilgili ders konulmasını istedikleri tespit edildi. Hemşirelik öğrencilerinin lisans eğitiminden itibaren tamamlayıcı sağlık yaklaşımları konusunda eğitimler ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik Öğrenci, Geleneksel Tıp, Tamamlayıcı Tıp, Tutum

THE KNOWLEDGE AND ATTITUDES OF NURSING SENIOR STUDENTS ABOUT TRADITIONAL AND COMPLEMENTARY MEDICINE APPLICATIONS

Propose: This study was conducted to examine the knowledge and attitudes of nursing senior students about traditional and complementary medicine practices.

Material-Method: This descriptive study was conducted with senior students attending a nursing faculty. Population of the study was consisted of 465 senior students who were studying in nursing faculty in 2017-2018 academic year. Selection of a sampling method was not performed. The sample was consisted of 224 students who were at school during that study period, and accepted to participate in the study. Ethics Committee approval and school administration and students permission were obtained before the study. The data were collected by a personal information form which was developed by the researcher in accordance with literature and The Attitude towards Holistic Complementary and Alternative Medicine scale. The questionnaire was distributed to the students during one lesson and collected after completing. The duration of the forms is approximately 10 minutes. Data were evaluated by number, percentage, mean and chi-square test.

Findings: The mean age of the students included in the study was 22. 87 ± 1. 37 and 86. 2% of them were women. The most well known methods among the students were music therapy (94. 6%), acupuncture (93. 3%), hypnosis (92. 4%), and leech therapy (82. 6%), respectively. It was determined that 82. 1% of the students believed the effectiveness of traditional and complementary medicine practices, 74. 4% of them wanted to take traditional and complementary medicine practices as a separate course in the school and 80% of them wanted to be able to apply these methods in patient care by taking more education. The mean score of the Attitudes towards Complementary and Alternative Medicine Scale of the students was 30. 87 ± 4. 83 (min = 15, max = 41), the complementary alternative medicine sub-dimension was 21. 38 ± 3. 60 (min = 10, max = 34), and the total health sub-dimension was 9. 49 ± 3. 35 (min = 5, max = 20).

Result: In the study, it was found that the nursing students' attitudes towards complementary and alternative medicine were positive and moderate. It was determined that the students were interested in complementary and alternative medicine methods and that they would like courses to be included in the faculty education curriculum. It is very important that nursing students should be supported with the trainings on complementary medicine approaches since their undergraduate education.

Keywords: Nursing Student, Complementary Medicine, Traditional Medicine, Education, Attitude

Page 78: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

78

SS63

CERRAHİ HASTALARINDA BİTKİSEL İLAÇ KULLANIMININ İNCELENMESİ

Esma ÖZŞAKER, Hicran CENGİZ, Merve PÜRSAL

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bitkilerin tüketimi, tüm dünyada artan bir eğilim göstermektedir. Bitkisel ilaçların tüketimi, cerrahi süreçteki hastanın bakımı sırasında çeşitli komplikasyonlara neden olabilmektedir. Tanımlayıcı türde olan bu araştırmada cerrahi hastalarında bitkisel ilaç kullanımının incelenmesi amacıyla yapıldı.

Gereç-Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 1 Ocak – 31 Mart 2019 tarihleri arasında yatan hastalar araştırmanın evrenini oluşturdu. Belirlenen tarihler arasında araştırma kriterlerine uyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 200 hasta araştırmanın örneklemini oluşturdu. Veriler, cerrahi hastalarının bitkisel ilaç kullanma durumlarını inceleyen 23 sorudan oluşan veri toplama formu ile toplandı. Veriler; sayı, yüzde, ortalama ve ki-kare testi ile değerlendirildi. Araştırma öncesi, Etik Kurul onayı ve kurum izni alındı.

Bulgular: Cerrahi hastalarının %63’ünün bitkisel ilaç kullandığı, hastaların çoğunlukla soğuk algınlığı (%42, 5), bulantı (%15, 5), ağrı (%15, 5) nedeniyle bitkisel ilaçları kullandığı, %62’sinin kullandığı bitkisel ilacı etkili bulduğu, %90, 5’i bitkisel ilaç kullanımının hekim/hemşire tarafından sorgulanmadığı, yalnızca %10’unun bitkisel ilaç kullanımını hekim/hemşireye ilettiği ve hastaların yalnızca %17’sinin kullandığı bitkisel ilacı ameliyattan iki hafta önce bırakması gerektiğini bildiği saptandı.

Sonuç: Araştırma sonucunda cerrahi hastaları tarafından bitkisel ilaç kullanım oranının yüksek olduğu, ameliyat öncesi kullanılan bitkisel ilacın 2 hafta önce bırakılması gerektiğini bilmeyen hastaların çoğunlukta olduğu ve sağlık çalışanları tarafından cerrahi hastasında bitkisel ilaç kullanımının sorgulanma durumunun yetersiz olduğu sonucuna varıldı.

Anahtar Kelimeler: Bitkisel İlaç, Cerrahi, Hasta, Perioperatif Bakım

INVESTIGATION OF HERBAL MEDICINE USE IN SURGICAL PATIENTS

Propose: The consumption of herbs is showing an increasing tendency all over the world. The consumption of herbal medicines might cause several complications during the care of patients during surgery. This descriptive study was conducted to investigate the use of herbal medicine in surgical patients.

Material-Method: The population of the study consisted of patients hospitalized in the General Surgery Clinic of a University Hospital between 1 January - 31 March 2019. The sample of the study consisted of 200 patients who met the criteria of the study and agreed to participate in the study. Data were collected with a data collection form consisting of 23 questions examining herbal medicine use status of surgical patients. Data were evaluated by number, percentage, mean and chi-square test. Ethics Committee approval and institutional permission were obtained before the study.

Findings: It was found that 63% of the surgical patients used herbal medicines and the patients mostly used herbal medicines for colds (42. 5%), nausea (15. 5%) and pain (15. 5%). It was found that 62% of the patients found herbal medicine to be effective, 90. 5% of the patients were not asked by her physician / nurse to use herbal medicine and only 10% of the patients reported herbal medicine to the physician / nurse, and only 17% of the patients knew that herbal medicines should be discontinued two weeks before surgery.

Result: As a result of the study, it is concluded that the rate of herbal medicine use by surgical patients is high, most of the patients do not know that the herbal medicines used should be stopped 2 weeks before the operation and the question of the use of herbal medicine in surgical patients by the health care workers is insufficient.

Keywords: Plant, Herbal Medicine, Surgery, Patient, Drug İnteraction, Perioperative Care

Page 79: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

79

SS64

MEKANİK VENTİLASYON DESTEĞİNDE OLAN HASTALARDA AYAK MASAJI UYGULAMASININ DİSPNE, ANKSİYETE VE KONFORA ETKİSİ: PİLOT ÇALIŞMA

Mücahide Gökçen GÖKALP, Şebnem Çınar YÜCEL

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Bu çalışma, mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda ayak masajı uygulamasının dispne, anksiyete ve konfora etkisini incelemek amacıyla yapılmış randomize kontrollü (ön test – son test kontrol gruplu) deneysel bir araştırmadır.

Araştırma, bir Üniversite Hastanesinin Göğüs Hastalıkları Kliniği Yoğun Bakım Ünitesinde 20 Kasım 2017 – 27 Nisan 2018 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini, araştırmanın örneklem seçim kriterlerine uyan 7’si uygulama ve 4’ü kontrol olmak üzere toplam 11 hastayla oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, Hasta Tanıtım Formu (HTF), Hasta Kayıt Formu (HKF) ve Görsel Kıyaslama Ölçeği (GKÖ) uygulanarak toplanmıştır.

Araştırmaya katılan hastalar üç gün boyunca takip edilmiştir. Kontrol grubundaki hastalara; herhangi bir girişim uygulanmamış, birinci gün randomizasyon sonrası HTF, HKF ve GKÖ, 10 dakika sonra HKF ve GKÖ tekrar uygulanmıştır. Kontrol grubundaki hastalara, ikinci ve üçüncü gün de HTF, HKF ve GKÖ, 10 dakika sonra HKF ve GKÖ tekrar uygulanmıştır. Ayak masajı grubundaki hastalara birinci, ikinci ve üçüncü gün her gün aynı saatte; HTF, HKF ve GKÖ; 10 dakikalık masaj uygulaması sonrası; HKF ve GKÖ uygulanmıştır. Verilerin analizinde; ayak masajı grubundaki hastaların masaj öncesi ve sonrası dispne, anksiyete ve konfor puan ortalamaları ve sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, kalp hızı, solunum hızı, oksijen saturasyonu, FiO2, PaO2, PaO2 / FiO2 için puan ortalamaları arasındaki fark Mann Whitney U Testi, grupların günler arasındaki ortalama farklar ise Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi analizleri ile incelenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, ayak masajının hastalarda dispne ve anksiyeteyi azalttığı, konfor düzeyini arttırdığı saptanmış olup, kontrol grubu ile arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0. 05). Çalışma bulguları sonucunda, kolaylıkla öğrenilebilen, uygulanabilen maliyeti olmayan ve girişimsel bir işlem gerektirmeyen ayak masajı uygulamasının dispne ve anksiyeteyi azaltıcı, konforu arttırıcı etkisinden dolayı rutin hemşirelik bakım aktivitelerine dahil edilmesi önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım, Mekanik Ventilasyon, Ayak Masajı, Dispne, Anksiyete, Konfor, Hemşirelik

THE EFFECT ON DYSPNEA, ANXIETY & COMFORT OF FOOT MASSAGE IN PATIENTS HAVING MECHANICAL VENTILATION SUPPORT: A PILOT STUDY

This randomized controlled experimental study (including a pre- and post-test and control group) was conducted to investigate the effects of the foot massage on dyspnea, anxiety and comfort in patients receiving mechanical ventilation support.

Research was conducted in intensive care units of a University Hospital’s, Department of Chest Diseases between the dates November 20, 2017 and April 27, 2018. The research sample was comprised of a total of eleven patients who met the research criteria in the foot massage (n=7) and control (n=4) groups. Data were collected by using Patient Information Form, Patient Record Form and Visual Analogue Scale.

The participants were observed for three days. The participants under the control were not intervened. After randomization on the first day, the participants under the control group were administered by the Patient Information Form, Patient Record Form and Visual Analogue Scale and 10 minutes later the Patient Record Form and Visual Analogue Scale. On the second and third days of the examination, the participants under the control group were administered by the Patient Information Form, Patient Record Form and Visual Analogue Scale and 10 minutes later the Patient Record Form, Visual Analogue Scale. The participants in the foot massage group is on the first, second and third day as each day at the same time; Patient Information Form, Patient Record Form and Visual Analogue Scale; After 10 minutes massage application; the Patient Record Form and Visual Analogue Scale implemented.

In the foot massage groups dyspnea, anxiety and comfort mean scores, and mean values for systolic blood pressure, diastolic blood pressure, heart rate, respiratory rate, oxygen saturation, fiO2, paO2, paO2/ fiO2 were obtained before and after the massage treatment, and the differences between pre- and post- massage values were analyzed with the Mann Whitney U test. The intragroup differences in terms of the measurement days were with the Wilcoxon sign-rank test.

The findings obtained from the study demonstrated that foot massage reduced the dyspenae and anxiety levels of the patients and increased their comfort, and the differences with control group were condisered statistically significant (p<0. 05).

In line with the study findings, it is recommended that foot massage should be included in routine nursing healthcare activities fort he patients because it is easily learned, costs nothing, does not necessitate any invasive procedure, reduces dyspnea and anxiety and promotes comfort.

Keywords: Intensive Care, Mechanical Ventilation, Foot Massage, Dyspnea, Anxiety, Comfort, Nursing

Page 80: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

80

SS65

AROMATERAPİNİN STRES ÜZERİNE ETKİSİ

Meltem ÇOLAK, Elif CAN SÖZER

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Merkezi, Ankara, Türkiye

GİRİŞ-AMAÇ

Stres, insanların sağlığı ve huzuru için bir uyarı olarak algılanan ve olaylara gösterilen, belirgin olmayan fizyolojik ve psikolojik tepkilerdir. Yaşantımızın ayrılmaz bir parçası olan stres, bireye kişisel, toplumsal ve çevresel faktörlerin etkisiyle olumsuz sonuçları olabilmektedir. Aromaterapi, aromatik bitkilerden elde edilecek esans yağların, koku yolaklarında yer alan reseptörler üzerinden organizmayı etkilemesi kuralına dayanan tamamlayıcı ve alternatif (TAT) bir tedavi yöntemidir. Aromaterapinin stres ve anksiyete üzerine etkilerini ortaya koyan birçok çalışmaya rastlanmaktadır. Buna göre aromaterapinin stresi, anksiyeteyi azalttığı, uyku sorunlarını giderdiği belirtilmektedir. Aromaterapinin kullanımı giderek yaygınlaşmakta ve kullanımı giderek artmaktadır. Aromaterapinin bilimsel şekilde uygulanabilmesi için sağlık çalışanları tarafından uygulanmalıdır. Bu nedenle tıp ve hemşirelik eğitimlerinde aromaterapinin müfredata dahil edilmesi önerilebilir. Ayrıca hizmet içi eğitim, kongre ve sempozyumlar ile bilgilerinin güncelleştirilmesi gereklidir.

Bu derlemenin amacı aromaterapinin, stres ve anksiyetenin azaltılmasına yönelik etkinliğini belirlemektir.

Anahtar Kelimeler: Stres, Aromaterapi, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler

EFFECTS OF AROMATHERAPY ON STRESS

Stress is an unspecific physiological and psychological response to events, perceived as a warning to people's health and well-being. Stress, which is an inseparable part of our lives, can have negative consequences due to the effects of personal, social and environmental factors on the individual. Aromatherapy is a complementary and alternative (TAT) treatment method based on the principle that essential oils obtained from aromatic plants affect the organism through receptors located in the odor pathways. There are many studies showing the effects of aromatherapy on stress and anxiety. Accordingly, it is stated that aromatherapy reduces stress, anxiety, and relieves sleep problems. The use of aromatherapy is becoming more and more widespread. For the scientific application of aromatherapy, it should be applied by health professionals. Therefore, it may be suggested to include aromatherapy in medical and nursing education. In addition, in-service training, congresses and symposia should be updated with information.

The aim of this review is to determine the efficacy of aromatherapy in reducing stress and anxiety.

Keywords: Stress, Aromatherapy, Complementary and Alternative Therapy

Page 81: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

81

SS66

REFLEKSOLOJİNİN DOĞUM AĞRISI ÜZERİNE ETKİSİ VE HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI

Elif CAN SÖZER, Meltem ÇOLAK

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci Hastanesi, Ankara, Türkiye

Doğum ağrısı, en şiddetli ağrı kaynaklarındandır. Kadının doğumdan olumlu deneyim kazanmasında yüksek etkiye sahip olabileceği düşünülen, ağrı giderme yöntemlerinden birisi de refleksolojidir. Refleksoloji, tüm salgı bezleri, organlar ve vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemidir. Refleksoloji ile yapılan bası ve cilt teması sonucunda enkefalinler ve endorfin salgılanmaktadır. Aynı zamanda uterus kasılmalarını arttırmak için oksitosin salınımının uyarılmasında, doğum sırasındaki kasılmaların düzenlenmesinde, kasılmalar sırasında gevşemenin oluşmasında, deneyimlenen ağrı düzeyinin azaltılmasında ve doğumun ilerlemesini kolaylaştırmada etkili olduğu belirtilmektedir.

Doğum ağrısında ağrı yönetimi önemlidir. Kliniklerde bile ağrı yönetiminde kadınlar özellikle TAT yöntemlerini tercih etmektedir. Bu nedenle anne memnuniyeti için doğum ünitelerinde refleksoloji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca farkındalığı sağlamak ve yararlı olması açısından ders müfredatına hemşirelik bakımında refleksoloji dahil edilebilir. Hizmet içi eğitim programlarıyla birlikte klinik kullanımları arttırabilir.

Anahtar Kelimeler: Refleksoloji, Doğum Ağrısı, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

THE EFFECT OF REFLEXOLOGY ON BIRTH PAIN AND NURSING APPROACH

Birth pain is one of the most severe sources of pain. Reflexology is one of the pain relief methods that is thought to have a high impact on women's gaining positive experience from childbirth. Reflexology is a complementary and alternative therapy (CAM) that is applied manually to the reflex points in the hands, feet and ears that are associated with all secretory glands, organs and body parts, and helps normalize body functions. As a result of pressure and skin contact with reflexology, enkephalins and endorphins are secreted. It is also reported to be effective in stimulating the release of oxytocin to increase uterine contractions, regulating contractions during delivery, relaxation during contractions, reducing experienced pain and facilitating the progression of labor.

Pain management is important in birth pain. Even in clinics, women prefer CAM techniques especially in pain management. For this reason, the use of reflexology in maternity units should be expanded for maternal satisfaction. In addition, reflexology in nursing care may be included in the curriculum to provide awareness and to be useful. It can increase clinical uses with in-service training programs.

Keywords: Reflexology, Birth Pain, Complementary and Alternative Therapy

Page 82: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

82

SS67

MÜZİKOTERAPİNİN YENİDOĞAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Bengisu AKSU, Belgin YILDIRIM

Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, Türkiye

Müzik, insanların duygu ve düşüncelerini aktarmasını sağlayan en güçlü sanat dallarından biridir. İnsanlığın ilk çağlarından beri müzik çalmak ve dinlemek insanın temel davranışlarındandır. Müzik ve melodik seslerin etkilerini çeşitli psikolojik rahatsızlıklara göre düzenlenen destekleyici tedavi müzik terapisi olarak adlandırılmaktadır. Terapi, Yunanca bakım vermek, hastayla alakadar olmak, umar bulmak anlamına gelmektedir. İnsan müzikle sadece iletişim kurmakla yetinmemiş, müziği psikolojik sorunları yok etmek amacıyla da bir yardımcı yöntem olarak kullanmıştır. Bu şekilde, müzikoterapi doğmuştur. Dünya Müzik Terapi Federasyonu, müzikoterapiyi ‘Birey veya bireylerin yaşam standartlarını uygun hale getirmek ve geliştirmek için müzikal unsurların (ses, ritm, melodi ve harmoni) bir müzikoterapist tarafından düzenlenerek kullanılması’ şeklinde tanımlanmaktadır. Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT), genellikle alışılagelmiş tedavilerin yerine kullanılan, alışılagelmiş tedaviye eşlik eden ve onları tamamlayıp destekleyen tekniklerdir. Hemşireler eğitim ve bakım verdiği bireylerin sorunlarını çözebilmede tamamlayıcı tedavileri de kullanabilir. Müzik tedavisi sağlık bilimlerinde pek çok alanda etkilidir. Örneğin; onkoloji, kardiyoloji, palyatif bakım, psikiyatri, nöroloji, jinekoloji, pediatri ve koruyucu sağlık hizmetleri gibi bilim dallarında müziğin destekleyici tedavi tekniği olarak kullanılması, hastalıkların prognozunu olumlu şekilde etkileyebilmektedir. Özelikle, müzik terapisinin yenidoğanın fizyolojik ve psikolojik parametreleri üzerindeki olumlu etkileri bilimsel çalışmalarla da desteklenmektedir. Akustik olarak, müzik diğer seslerden farklıdır; hoş, rahatlatıcı ve ilgi çekicidir, müzik terapisinde farklı frekanslar ve harmoniler kullanılmaktadır. Özellikle seçilecek müziğin enstrümantal, yavaş tempolu, şive içermeyen, değişen ritimleri olmayan bir müzik tercih edimektedir. Özellikle, yenidoğanlarda, müzik terapisinin hastanede kalış süresini, ağrıyı azalttığı, yaşamsal parametreleri iyileştirdiği, emzirme süresini, anne sütü miktarını, beslenmeyi ve buna bağlı olarak bebeğin kilo alımını arttırdığı, ebeveyn-bebek bağlanması üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu söylenebilir.

Anahtar Kelimeler: Müzikoterapi, Tamamlayıcı Alternatif Tedavi, Yenidoğan

Page 83: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

83

SS69

MANEVİ BAKIMDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM

Fatma Ezgi ALAŞALVAR, Medine YILMAZ

Katip Çelebi Üniversitesi Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Sağlık, hastalık ve mutluluk gibi temel konular sadece fizik boyutuyla ele alınamaz; maneviyatın insanların hastalıklarıyla, sakatlıklarıyla ve ölümleriyle baş etmedeki rolü ve fonksiyonu artık bilimsel olarak da yapılan araştırmalarla kabul edilmektedir. Maneviyatın, bireylerin hastalığı yenebilme, hayat kalitesini sürdürebilme ve yükseltebilme ile hastalıklarla yaşayabilme kabiliyeti üzerindeki pozitif etkileri göz ardı edilemez. Birçok araştırma maneviyat ile mutluluk arasındaki pozitif ilişkinin varlığını teyit etmiştir.

Manevi Bakım, özünde bireye sunulan dini ve manevi destek olarak tanımlanabilmektedir. İnsanlar hastalık, ameliyat, sakatlık, afet, yaşlılık gibi kriz durumlarında veya yaşadıkları olumsuz tecrübeler sonucunda hızlı duygu değişimleri yaşayabilmektedir. Manevi bakım; böyle durumlarla karşılaşan insanlarda, onların yanında olmak, onlara destek olabilmek, danışmanlık etmek, ibadetlerini yerine getirebilmelerinde rehberlik etmek, yaşamlarına ve yaşadıklarına bir anlam verebilmede yardım edebilmektir.

Tamamlayıcı tedaviler, bilimsel tıbba destek amaçlı yapılan uygulamalardır. Yaşam kalitesini geliştirmek, semptomları ve ilaçların yan etkilerini azaltmak, fiziksel ve psikolojik destek sağlamak amacıyla uygulanmaktadır. Gün geçtikçe tamamlayıcı ve destekleyici tedavi yöntemlerinin kullanımının popülaritesi hem genel popülasyonda hem de manevi desteğe ihtiyaç duyan ve ruhsal açıdan güçlenmek isteyen bireyler arasında gittikçe artmaktadır. Bu yöntemlere ilişkin yayınlanmış çok çeşitli kitaplar bulunmaktadır. Bu derlemenin amacı manevi bakımda kullanılan tamamlayıcı terapi ve destekleyici bakım yöntemlerine ilişkin kitap evlerinde satışta olan son 10 yılda Türkçe yayınlanmış kitapların içerik analizi yöntemiyle ilgili anahtar kelimelerin kullanılarak taranması sonucu incelenmesidir.

Anahtar Kelimeler: Manevi Bakım, Tamamlayıcı Terapiler, Destekleyici Bakım

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE IN SPIRITUAL CARE

Basic issues such as health, illness and happiness cannot be dealt with solely in terms of physics; The role and function of spirituality in dealing with people's illnesses, disabilities and deaths is now recognized by scientific research. The positive effects of spirituality on individuals' ability to overcome disease, maintain and improve quality of life, and live with diseases cannot be excluded. Many studies have confirmed the existence of a positive relationship between spirituality and happiness.

Spiritual Care can be defined as the religious and spiritual support offered to the individual. People can experience rapid emotion changes in crisis situations such as illness, surgery, disability, disaster, old age or as a result of their negative experiences. Spiritual care; to be with them, to support them, to advise, to guide them in performing their worship, to help make sense of their lives and experiences.

Complementary therapies are applications to support scientific medicine. It is applied to improve quality of life, reduce symptoms and side effects of drugs, and provide physical and psychological support. The popularity of complementary and supportive therapies is increasing day by day in the general population as well as among individuals who need spiritual support and who want to be empowered. There are a number of published books on these methods. The purpose of this review is to examine the books published in Turkish in the bookstores about complementary therapy and supportive care methods used in spiritual care in the last 10 years by using keywords related to content analysis method.

Keywords: Home Care, Complementary Therapies, Spiritual Care

Page 84: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

84

SS70

HEMŞİRELİKTE MANEVİ BAKIM DERSİNİN ÖĞRENCİLERİN MANEVİ İYİLİK HALİNE, MANEVİ BAKIM ALGILARI VE KÜLTÜRLERARASI DUYARLILIĞINA ETKİSİ

Aslı KALKIM, Şafak DAĞHAN

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Bu araştırma “hemşirelikte manevi bakım” seçmeli dersinin öğrencilerin manevi iyilik haline, maneviyat/manevi bakımı algıları ve kültürlerarası duyarlığına etkisini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Gereç-Yöntem: Çalışma tek gruplu öntest sontest düzeninde yarı deneysel bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini 61 hemşirelik öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrenciler 2018-2019 güz ve bahar öğretim dönemlerinde haftada iki ders saatinden oluşan, ondört haftalık “hemşirelikte manevi bakım” dersine katılmışlardır. Dersin ilk haftası öntest verileri, dersin 14. haftası son test verileri toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak öğrenci tanıtıcı bilgi formu, Manevi iyi olma ölçeği, Maneviyat ve manevi bakım dereceleme ölçeği, Kültürlerarası duyarlılık ölçeği kullanılmıştır. Ortalama, standart sapma, sayı, yüzde dağılımı ve iki eş arasındaki farkın önemlilik testi kullanılmıştır. Bulgular p˂0. 05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.

Bulgular: Öğrencilerin öntest ve sontest verileri karşılaştırıldığında; ders sonrasında öğrencilerin maneviyat/manevi bakım algılarının (t=6, 011, p=0. 000) ve kültürlerarası duyarlılıklarının (t=2, 916, p=0. 005) istatistiksel açıdan anlamlı şekilde arttığı saptanmıştır. Öğrencilerin manevi iyilik halini değerlendiren ölçek puan ortalamasında anlamlı bir artış belirlenmemiştir (t=1, 741, p=0. 087).

Tartışma-Sonuç: Hemşirelik eğitiminde insanın manevi boyutunun ve manevi bakımın öğretilmesi, öğrencinin kendi maneviyatını fark etmesinde, manevi bakımla ilgili algı ve becerilerinin geliştirilmesinde ve hemşirelik bakım kalitesinin iyileştirilmesinde bir fırsattır. Sonuç olarak eğitim müfredatına “hemşirelikte manevi bakım” dersi entegre edilerek, öğrencilerin maneviyat/manevi bakıma yönelik algıları ve kültürlerarası bakıma ilişkin duyarlılıklarının geliştirilebileceği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Manevi Bakım, Hemşirelik, Öğrenci, Spiritual Care, Nursing, Student

IMPACT OF NURSING SPIRITUAL CARE COURSE ON STUDENTS’ SPIRITUAL WELL-BEING, PERCEPTIONS OF SPIRITUAL CARE AND INTERCULTURAL SENSITIVITY

Aim: The aim of this study was to determine the effect of “spiritual care in nursing” elective course on students' spiritual well-being, spirituality/spiritual care perceptions and intercultural sensitivity.

Materials and Methods: This is a quasi-experimental study with a single group pretest and posttest design. The sample of the study consists of 61 nursing students. The students participated in the fourteen-week “spiritual care in nursing” course which consists of two lessons per week in the fall and spring semesters of 2018-2019. Pre-test data were collected in the first week and post-test data in the 14th week. Student identification information form, Spiritual well-being scale, Spirituality and spiritual care rating scale, Intercultural sensitivity scale were used as a data collection tool. Mean, standard deviation, number, percentage distribution and paired sample t test were used. Results were evaluated at p˂0. 05 significance level.

Results: When the pretest and posttest data of the students were compared; after the course, it was determined that students' perceptions of spirituality / spiritual care (t =6, 011, p =0. 000) and their intercultural sensitivity (t =2, 916, p=0. 005) increased statistically. There was no significant increase in the mean score of the students’ spiritual well-being (t =1, 741, p=0. 087).

Discussion-Conclusion: Teaching the spiritual dimension of human beings and spiritual care in nursing education is an opportunity for students to realize their own spirituality, to develop their perception and skills related to spiritual care and to improve the quality of nursing care. As a result, it is thought that the students' perceptions of spirituality / spiritual care and their sensitivity towards intercultural care can be improved by integrating “spiritual care in nursing” course into the curriculum.

Keywords: Spirituality, spiritual care, nursing

Page 85: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

85

SS71

OSTEOPOROZ HASTALARININ SAĞLIK OKURYAZARLIĞI İLE OSTEOPOROZ BİLGİ VE ÖNLEYİCİ DAVRANIŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

Aslı KALKIM1, Tülay İNCİRKUŞ2, Cansu YAMAN2

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Bu çalışma, osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık düzeyini belirlemek, sağlık okuryazarlığı ile osteoporoz bilgisi ve önleyici davranışlar arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla planlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırma, örneklem kriterlerine uyan, 320 osteopeni / osteoporoz hastalarıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler Hasta Tanıtım Formu, Sağlık Okuryazarlık Ölçeği ve Osteoporoz Bilgi Ölçeği kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmada sayı, yüzdelik dağılım, ortalama, standart sapma, Pearson korelasyon analizi ve Kruskal Wallis analizi kullanılmıştır. Araştırmanın gerçekleştirilebilmesi için etik kurul izni (tarih:31. 10. 2018 no:18-10. 2T/14) ve araştırma yerinden uygulama izni alınmıştır.

Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 56, 34±9, 69 ve %90’ı kadındır. Osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık puan ortalaması 94, 93±18, 81 ve osteoporoz bilgi puan ortalaması 18, 92±4, 96’dır. Bireylerin sağlık okuryazarlık durumları ile osteoporoz (r = 0, 522, p = 0, 000), beslenme (r = 0, 503, p = 0, 000) ve egzersiz bilgisi (r = 0, 507, p = 0, 000) arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Hastaların osteoporozu önleyici davranışlarından olan haftalık egzersiz durumuna göre sağlık okuryazarlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (x2 = 14. 940, p = 0. 002).

Tartışma-Sonuç: Sonuç olarak osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık durumlarının hastalığa ilişkin bilgilerini ve egzersiz alışkanlıklarını etkilediği saptanmıştır. Osteoporoz gibi kronik hastalığı olan bireylerin sağlık okuryazarlık durumlarının geliştirilmesi ile bireylerin hastalığa yönelik bilgilerinin ve olumlu sağlık davranışlarının güçlendirileceği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Osteoporoz, Kemik Sağlığı, Sağlık Okuryazarlığı

THE RELATIONSHIP BETWEEN HEALTHY LITERACY AND OSTEOPOROSIS KNOWLEDGE AND PREVENTIVE BEHAVIOR OF OSTEOPOROSIS PATIENTS

Introduction-Aim: The aim of this study was to determine the health literacy level of osteoporosis patients and to investigate the relationship between health literacy and osteoporosis knowledge and preventive behaviors.

Materials-Methods: This descriptive study was conducted with 320 osteopenia / osteoporosis patients who met the sampling criteria. Data were collected by face to face interview method using Patient Identification Form, Health Literacy Scale and Osteoporosis Information Scale. Number, percentage distribution, mean, standard deviation, Pearson correlation analysis and Kruskal Wallis analysis were used. Ethics committee permission (date:31. 10. 2018 no:18-10. 2T/14) and application permission were obtained from the research site for conducting the study.

Results: The mean age of the participants was 56. 34±9. 69 and 90% were female. The mean health literacy score of the patients with osteoporosis was 94. 93±18. 81 and the mean score of osteoporosis was 18. 92±4. 96. A statistically significant relationship was found between health literacy and osteoporosis (r = 0. 522, p = 0. 000), nutrition (r = 0. 503, p = 0. 000), exercise knowledge (r = 0. 507, p = 0. 000). There was a statistically significant difference between health literacy and weekly exercise status, which is one of the osteoporosis preventive behaviors of patients (x2 = 14. 940, p = 0. 002).

Discussion-Conclusion: As a result, it was determined that health literacy status of osteoporosis patients affect their knowledge about their disease and exercise habits. It is thought that the knowledge and positive health behaviors of individuals with chronic diseases such as osteoporosis will be strengthened by improving their health literacy status.

Keywords: Osteoporosis, Bone Health, Health Literacy

Page 86: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

86

SS72

DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK TEKNİĞİ AĞRISI OLAN HASTALARDA YARAR SAĞLAR MI?: SİSTEMATİK DERLEME

Fatma ÇETİNKAYA1, Fisun ŞENUZUN AYKAR2

1Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Duygusal Özgürlük Tekniği (Emotional Freedom Technique-EFT), hastaların genellikle psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesi için klinik bir uygulama olarak hemşirelerin dikkatini çekmektedir. EFT bilişsel ve enerjik düzeyler üzerine çalışır. Rahatsız edici bir belirti veya rahatsızlık hakkında bireyin bilinçli ve farkında olması sağlanırken, aynı zamanda seçilen akupunktur noktalarına aynı anda dokunulur, bilişsel geçiş ve enerjetik salınım meydana getirilir (Rancour, 2016). Hakemli dergilerdeki 60'dan fazla araştırma makalesi, bu uygulamanın psikolojik stresten (travma sonrası stres bozukluğu, fobiler, anksiyete, depresyon vb. ); fiziksel durumlarında (astım, fibromiyalji, ağrı, nöbet bozuklukları vb. ); performans sorunlarında (atletik, akademik) şaşırtıcı olarak % 98 etki oranı bildirmişlerdir. Hastaların kendilerine uygulayabilecekleri, kendi kendine yardım aracı olarak kolayca öğretilen EFT, geniş bir yelpazedeki psikolojik ve fiziksel koşulların iyileşmesi için bütün insan yaklaşımlarını arayan hemşirelerin ellerinde etkili bir araç haline gelmektedir. Ayrıca kavramsal bir çerçeve, etki mekanizmaları, güvenli kanıtlar, literatür taramaları ve vaka çalışmaları da yer almaktadır (Rancour P, 2017).

Amaç: Bu çalışma, Türkiye ve Dünyada EFT’nin ağrısı olan hastalarda yarar sağlaması ile ilgili 2009-2019 tarihleri arasında yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve bu çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik bir şekilde incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Gereç-Yöntem: EFT ve ağrı ile ilgili 70 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmıştır. Araştırma kriterlerine uygun olarak 14 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Araştırma dışı bırakılan çalışmalar genel literatür bilgisi içeren derlemeler, sistemik derlemeler, meta analizler, ağrı semptomu içermeyen araştırmalar (travma sonrası stres bozukluğu, fobiler, anksiyete, depresyon, nöbet bozuklukları vb. ), ağrı semptomu olmayan vaka analizleridir.

Bulgular: Sistemik inceleme sonucunda EFT’nin baş ağrısı, dismenore, fibromiyalji, (özellikle bel, sırt ağrısı), omuz ağrısı gibi birçok ağrıda etkili; plasebo etkisinden daha fazla öneme sahip olan önemli bir yöntem olduğu belirlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Literatürdeki tarama sonucunda daha çok psikolojik kökenli semptomlar üzerinde birçok EFT araştırmaları yapılmıştır (Anksiyete, korku, öfke, savaş gibi büyük travmalar sonrası etkilenme, bazı riskli meslek ve insanlarda). EFT ve ağrı ile ilgili özellikle ulusal randomize kontrollü araştırmalar yapılıp EFT’nin etkinliğinin sınanması, farklı ağrı türleri ve çeşitli hastalıklar üzerindeki etkinliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bireylere EFT eğitiminin verildiği örneklem gruplarında, kendi kendine EFT uygulamasının ağrılar üzerinde etkisini araştıran çalışmaların yapılması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Duygusal Özgürlük Tekniği (EFT), Ağrı, Ağrı Yönetimi

CAN EMOTIONAL FREEDOM TECHNIQUE BENEFIT IN PATIENTS WITH PAIN?:

A SYSTEMATIC REVIEW

Introduction: Emotional Freedom Technique (EFT), has attracted the attention of nurses in clinical practice for the elimination of psychological and often physical discomfort of patients. EFT studies cognitive and energetic levels. It is ensured that the individual is conscious and aware of a disturbing symptom or discomfort, while at the same time the selected acupuncture points are touched at the same time, cognitive transition and energetic release are produced (Rancour, 2016). More than 60 research articles in peer-reviewed journals, the psychological stress of this application (post-traumatic stress disorder, phobias, anxiety, depression, etc. ); physical conditions (asthma, fibromyalgia, pain, seizure disorders, etc. ); the performance problems (athletic, academic) reported 98% rate as surprising effect. Easily taught as a self-help tool that patients can apply to themselves, EFT is becoming an effective tool in the hands of nurses seeking all human approaches to improving a wide range of psychological and physical conditions. In addition, a conceptual framework, mechanisms of action, secure evidence, literature and case studies are also included (Ranco P, 2017).

Objective: This study was carried out to Turkey and the world in the review of published studies between 2009-2019 dates related to benefit in patients with EFT pain and examining in a systematic way the data obtained from this study.

Method: 70 national and international publications on EFT and pain have been reached. 14 publications were evaluated in accordance with the research criteria.

Findings: As a result of systemic examination, EFT was effective in many pain such as headache, dysmenorrhea, fibromyalgia (especially low back, back pain), shoulder pain; It was found to be an important method that has more importance than placebo effect.

Discussion-Conclusion: As a result of the literature review, many EFT studies have been conducted on the symptoms of psychological origin. In particular, national randomized controlled studies on EFT and pain should be conducted to test the efficacy of EFT, and to assess its effectiveness on different types of pain and various diseases. In addition, individuals in the sample group that was given EFT training, conducting studies on the effects on pain of self EFT is recommended.

Keywords: Emotional Freedom Techniques, Pain, Pain Management

Page 87: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

87

SS73

OSTEOPOROZ VE OSTEOPENİ HASTALARINDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ KULLANIMI

Aslı KALKIM1, Şengül İBCİ2, Ece ERCAN3

1Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, İzmir, Bodrum Amerikan Hastanesi, Muğla, Türkiye

3Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Tamamlayıcı ve Alternatif (TAT) tedaviler günümüzde popülerdir. Türkiye'de TAT kullanımı konusunda birçok çalışma yapılmıştır ve genel olarak yüksek oranda bir TAT kullanımı göze çarpmaktadır. Ancak, ülkemizde osteoporozlu hastalar tarafından TAT yöntemlerinin kullanımı ile ilgili bir çalışma bulunamamıştır. Çalışmanın amacı osteoporoz hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) kullanım durumlarını ve etkileyen faktörleri incelemek amacıyla yürütülmüştür. Gereç-

Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışmanın popülasyonu Temmuz 2016 - Ocak 2017 tarihleri arasında İzmir'deki üniversite hastanesine gelen osteoporozu veya osteopenisi olan 201 hastadan oluşmuştur. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket ile toplanmıştır. Anket üç bölümden ve 30 sorudan oluşmuştur. Hastalarda osteoporoz veya osteopeni varlığı, araştırma sırasında elde edilen kemik dansitometrisi sonucundaki t skoru incelenerek belirlenmiştir.

Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 58. 05 ± 12. 71 dir. Hastaların% 70. 6'sının son 12 ay içinde en az bir tip TAT kullandığı tespit edildi. En çok tercih edilen TAT tipleri diyet (% 66. 9), egzersiz (% 51. 4), D vitamini (% 32. 4), Ca (% 30. 9) ve bitkisel tedavilerdir (% 19. 1). TAT kullanıcıları, TAT kullanmayanlara göre daha yüksek bir eğitim seviyesine sahiptir (x2 = 13. 710, p <0. 01). TAT kullananlar ve kullanmayanlar arasında diğer sosyo-demografik ve hastalık özellikleri açısından anlamlı fark yoktur.

Tartışma-Sonuç: Bu çalışmada, TAT yöntemleri osteoporoz ve osteopeni hastaları tarafından büyük oranda kullanılmıştır. Sağlık profesyonelleri osteoporoz hastalarında TAT kullanımını belirlemeli ve kullanımını etkileyen faktörlerin farkında olmalıdır. TAT kullanımı ile tıbbi tedavi arasındaki olası olumsuz klinik etkileşimleri önlemek için, sağlık çalışanlarının hastalara danışmanlık yapması önerilir.

Anahtar Kelimeler: Osteoporoz, Osteopeni, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE BY OSTEOPOROSIS AND OSTEOPENIA PATIENTS

Background-Aim: Complementary and Alternative Medicine (CAM) therapies are popular today. In Turkey, there have been many studies on the use of CAM, and a generally high rate of CAM use is noticeable. However, no study was found on the use of CAM methods by osteoporotic patients in this country. The aim of the study was to determine the use of CAM methods by patients with osteoporosis or osteopenia and affecting factors.

Methods: The population of the descriptive study consisted of 201 patients with osteoporosis or osteopenia who had come to the university hospital in Izmir, Turkey between July 2016 and January 2017. The data of the study were collected with a questionnaire developed by the researchers. The questionnaire consisted of three sections and 30 questions. The presence of osteoporosis or osteopenia in patients was determined by examining the t score in the bone densitometry result obtained at the time of the research.

Results: The mean age of the patients was 58. 05±12. 71 years. It was found that 70. 6 % of the patients had used at least one type of CAM during the previous 12 months. The most preferred types of CAM were diet (66. 9%), exercise (51. 4%), vitamin D (32. 4%), Ca (30. 9%), and herbal therapies (%19. 1). CAM users had a higher educational level than CAM non-users (x2 =13. 710, p<0. 01). There were no significant differences between CAM users and nonusers with regard to the other socio-demographic and disease characteristics.

Conclusions: In this study, CAM methods were used by a large proportion of osteoporosis patients. Health professionals should determine the use of CAM by osteoporosis patients and should be aware of the factors affecting its use. In order to prevent possible adverse clinical interactions between the use of CAM and medical treatment, it is recommended that health professionals should consult with patients.

Keywords: Osteoporosis, Osteopenia, Complementary and Alternative Medicine

Page 88: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

88

SS75

CİLT PROBLEMİ OLAN HASTALARA UYGULANAN AROMATERAPİ YAĞLARININ ETKİNLİĞİ: SİSTEMATİK DERLEME

Gökşen POLAT1, Elif ÜNSAL AVDAL2, Selden GÜL 1, Simge ÖNAL1

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Dünyada birçok tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden önemli bir tanesi de aromaterapidir. Aromaterapi, bitkisel kaynaklardan çıkarılmış, konsantre edilmiş uçucu yağların terapötik olarak organizmayı etkilemesi üzerine kurulan tedavi şeklidir. Dermatolojide TAT kullanım sıklığı değişik ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda %35-69 olarak bildirilmektedir. Cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapi yağlarının çeşitlerini, etkilerini ortaya koyan bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu amaçla, cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapi yağlarının etkinliğini ortaya koyan sistematik bir derleme yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Derlemeye cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapiler üzerine yapılan araştırmalar alınmıştır. Taramalar İngilizce ve Türkçe dilinde, anahtar sözcük olarak “Skin diseases’’, ‘‘aromatherapy’’, ‘‘essential oil”, “cilt hastalıkları”, “aromaterapi”, “esansiyel yağ” kelimeleri/ bağlaçları kullanarak gerçekleştirilmiştir. Derleme verileri Nisan-Ağustos 2019 tarih aralığında taranmıştır. Yapılan çalışmada “Drectory of open access journals (240), PubMed (433), Embase (3), Ovid (5), Medline (58), Scopus (31), Google scholor (1231), ProQuest (2), Ebscohost (3), Blackwell-Synergy (1), Science direct (50), ULAKBİM (16), Google Akademik (1385), Yükseköğrenim Kurumu (YÖK) tez merkezi (30) den ulaşılan tam metin olarak yayınlanan makaleler analiz edilmiştir.

Bulgular: Cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapiler üzerine yapılan araştırmalar incelendiğinde özellikle diyaliz hastalarında kaşıntı problemini azaltmaya yönelik yapılan çalışma sayısının daha fazla olduğu bulgusuna varıldı. Derlemeye alınan dahil etme-dışlama kriterlerine göre sistematik derlemeye alınan makale sayısı 20’dir.

Tartışma-Sonuç: Cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapiler incelendiğinde ülkemizde yapılan çalışma sayısının yetersiz olduğu, randomize kontrollü çalışma sayısının ve sık görülen cilt hastalıklarında aromaterapi kullanımının çok az olduğu sonucuna varıldı. Cilt problemleri ve hastalıklarında kullanılan aromaterapilerin etkilerini ortaya koymak ve kanıt düzeyini artırmak amaçlı daha fazla randomize kontrollü çalışma yapılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Cilt Hastalıkları, Aromaterapi, Sistematik Derleme

Page 89: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

89

SS76

BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNİN KALP VE DAMAR CERRAHİSİ KLİNİĞİNE YATIŞ YAPAN HASTALARDA BESİN TAKVİYELERİNİN KULLANIMI VE ALGILAMALARI

Tuğba Nur ÖDEN1, Fatma Demir KORKMAZ2, Nihal ÇELİKTÜRK2

1Ege Üniversitesi Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Son yıllarda tüm dünyada besin takviyelerinin kullanımı oldukça yaygındır. Besin takviyesi (BT), bir veya daha fazla beslenme gıdaları veya bunların bileşenlerinin ağız yoluyla alınmasıdır. BT kullanımı kalp cerrahisi geçirecek hastalarda, ameliyat sürecinde kanama riski, sedasyon, hipoglisemi, hepatotoksisite, nefrotoksisite, anestezinin etkinsiz ya da fazla etkin olması, miyokard infarktüsü ve allogreft rejeksiyonuna neden olabilir. Kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan BT’ler, ameliyat sırası ve sonrası birçok zararlı etkilere sebep olabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmelidir. Bu araştırmanın amacı, Ege Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi (KDC) kliniğine yatış yapan açık kalp cerrahisi geçirecek yetişkin hastaların BT kullanım sıklığını, BT’ye yönelik algılarını tanımlamaktır.

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı nitelikte olan araştırmaya, Ege Üniversitesi KDC kliniğine Haziran 2018-2019 tarihleri arasında

açık kalp cerrahisi geçirmek üzere yatış yapan araştırmaya katılmayı kabul eden 200 yetişkin katılmıştır. Veriler, sosyodemografik özellikler, besin takviyesi kullanım bilgisi ve güvenlik ve etkililik algılarının ölçülmesi için literatür doğrultusunda hazırlanan ifadeleri içeren anket formu aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analizleri, IBM SPSS Statistics 25. 0 programında yapılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiklerden, verilerin arasındaki ilişkinin değerlendirilmesine yönelik Mann Whitney U testinden yararlanılmıştır.

Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin %64’ünün BT kullandığı, %42’sinin kullandıkları BT’nin etki/yan etkilerini bilmediği,

%97, 5’unun herhangi bir yan etkiyle karşılaşmadığı, %18, 5’unun kullandıkları ürünleri hekim/hemşireye bildirdiği, en fazla kullanılan besin takviyesinin B12 vitamini olduğu saptanmıştır. BT kullananlar ile kullanmayanlar arasında ‘güvenlik algısı’ karşılaştırılmasına yönelik ifadelerde, BT hakkında güvenilir bilgiye ulaşım (p=0, 044), ürünü satanların bilgi düzeyi (p=0, 043), ürünün yarar/zarar etkinliğinde (p=0) anlamlı farklar bulunmuştur. Aynı zamanda, BT kullananlar ile kullanmayanlar arasında ‘etkililik algısı’ karşılaştırılmasına yönelik ifadelerde, BT’nin kötü beslenmenin etkilerini azaltma durumu (p=0, 023), sağlıklı olmak için gerekliliği (p=0, 044), ilaçlarla birlikte kullanılabilme imkanında (p=0, 044) anlamlı farklar bulunmuştur.

Tartışma ve Sonuç: Kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan BT’ler, cerrahi sürecinde birçok zararlı

etkilere yol açabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmesi, bu konuda hastanelerde uygulama protokollerin oluşturulması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Besin Takviyesi, Hemşirelik, Cerrahi

Page 90: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

90

SS77

EVDE BAKIM HASTASINA TAMAMLAYICI ve DESTEKLEYİCİ TEDAVİ ARAYIŞI: CERRAHİ YARA İYİLEŞMESİNDE SARI KANTARON YAĞI (HYPERİCUM PERFORATUM) KULLANIM DENEYİMİ

Derya KARATEKİN1, Derya UZELLİ YILMAZ2

1İzmir Menemen Devlet Hastanesi, İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İzmir, Türkiye

Giriş: Bakım teknolojisindeki ilerlemelere rağmen cerrahi sonrası oluşan yaralar, hastanın yaşam kalitesini etkilemeye ve sağlık bakım maliyetini arttırmaya devam etmektedir. Halk arasında “sarı kantaron, binbirdelik otu” olarak da bilinen Hypericum perforatum, yara üzerinde hidrasyonu sağlayarak jelatinimsi nemli bir ortam oluşturur. Böylece re-epitelizasyonu destekler, nekrozu azaltır ve bakterilere karşı bir bariyer oluşturması nedeni ile yaraların önlenmesinde etkili olabilir.

Amaç: Batın bölgesinde cerrahi yarası bulunan endometrium kanseri tanılı hastaya topikal olarak hypericum perforatum yağı uygulamanın, yara iyileşmesindeki olumlu değişikliklerinin paylaşılması, böylece yara iyileşmesine katkıda bulunabilecek yeni ajanların geliştirilmesine yardımcı olmak amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: 59 yaşında, obezitesi olan, hasta Ü. S. ’ye, 25. 02. 2019 tarihinde; TAH (Total Abdominal Histerektomi), BSO (Bilateral Salpingoooferektomi) ve PPLND (Retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu) yapılmıştıe. Batında göğüs altından başlayan pelvik bölgede sonlanan 7-8 cm uzunluğunda cerrahi sutürlu yarada post-operatif yedinci gününde yaklaşık 4-5 cm yara eviserasyonu gelişmiştir. Yarada granülasyon ve fibrinli doku görünümü, kötü koku, suturlu aralarında hemorojik, pürülan, seröz akıntı, ısı artışı gibi enfeksiyon belirtileri mevcuttur. Farmakolojik tedavi ile birlikte 5cc kantaron yağı sutürü alınan bölgeye de dâhil olmak üzere günde bir kez sabah 07-08 arası 15 dakika boyunca dairesel hareketlerle uygulanmıştır. Enfekte alan antiseptik bir solüsyonla temizlenerek steril gazlı pedin üzerine 2 cc kadar kantoran yağı damlatılarak kapatılmıştır.

Bulgular: Farmakolojik tedavi ile birlikte uygulanan kantoran yağının 5. gününde yara iyileşmesinin ilk aşaması artan kan akışı, hücre ve fibroblast proliferasyonunu indükleyen enflamatuar tepkiyi gösteren hafif kaşıntı oluşmuş, 15 gün sonrasında kızarıklığın kaybolması ağrının azalması, dolayısıyla enfeksiyon bulgularının, 20 gün sonrasında ise yara ağzı daralmaya başladığı ve kapandığı gözlemlenmiştir.

Tartışma ve Sonuç: Sarı kantaron yağının inflamasyonu azaltması, re jenerasyonu hızlandırması, batın duvarında kaygan yüzey oluşturarak çeşitli patojenlerin yaraya penetre olmasını engelleme özelliklerinden dolayı, hemşire tarafından kullanımının, cerrahi yara iyileşmesinde etkili olduğu deneyimlenmiştir. Sarı kantaron yağının tamamlayıcı ve destekleyici tedavi seçeneği olarak hastalarda yara iyileşmesinde etkisine yönelik bilimsel çalışmalarla etkinliğinin kanıtlanması önerilebilir.

Anahtar Kelimeler: Sarı Kantaron Yağı, Evde Bakım, Yara İyileşmesi, Hemşirelik, Tamamlayıcı ve Destekleyici Tedavi

Page 91: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

91

SS78

MEKANİK VENTİLASYON DESTEĞİNDE OLAN HASTALARDA MÜZİK TERAPİNİN AĞRIYA ETKİSİ

Servet KIRAY1, Esra AKIN KORHAN2, Serkan ÇELİK3, Mehmet UYAR4

1İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Bölümü, Hemşirelik Esasları, İzmir, Türkiye

2İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

3İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Rekreasyon Bölümü, İzmir, Türkiye

4Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalar; anksiyete, korku, ağrı, huzursuzluk, iletişim bozukluğu, ajitasyon, uykusuzluk, güçsüzlük, duyusal ve duygusal yoksunluk gibi sorunlar yaşamaktadır. Müzik terapisi; mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda ağrı yönetiminde farmakolojik olmayan, kolay, ucuz, güvenilir, yan etkisi ve riski olmayan, etkili bir hemşirelik girişimidir. Tüm bunlardan yola çıkarak bu araştırma; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde yatmakta olan mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda müzik terapinin ağrıya olan etkisini incelemek amacıyla deneysel olarak yapıldı.

Gereç-Yöntem: Araştırma, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım kliniğinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini araştırma kriterlerine uyan 44 hasta oluşturdu. Araştırmada veriler Hasta Tanıtım Formu, Glasgow Koma Skalası, Hasta İzlem Formu, Yoğun Bakım Ağrı Gözlem Ölçeği kullanılarak toplandı. Hastalara 60 dk. boyunca Johann Sebastian Bach'a ait klasik batı tarzı müzik MP4 aracılığı ile dinletilmiştir. Uygulama ve kontrol grubundaki hastalarının; yaş grubu, eğitim düzeyi, cinsiyet, medeni durum, mekanik ventilatöre bağlanma günü, Glasgow Koma Skalası ve yoğun bakım gözlem ölçeğinin ağrı puanları bakımından homojenliği ki-kare testi ve Friedman testi kullanılarak değerlendirildi. Veriler sayı, yüzde, aritmetik ortalama, ortanca dağılımları, ağrı izlemlerinde tekrarlı ölçümlerde çift yönlü varyans analizi, Bonferroni testi ve bağımsız örneklerde t testi uygulandı. Gruplar arası karşılaştırmalarda parametrik olmayan varsayımlarda Mann Whitney U testi kullanıldı.

Bulgular: Araştırma sırasında müzik uygulamasını takiben 30. dk’da uygulama grubunun “Yoğun Bakım Ağrı Gözlem Ölçeği” (CPOT) ağrı puan ortalaması 2. 64 ve kontrol grubunun ise 3. 09 olup her iki grubun ortalaması 2. 86 puan olarak bulundu. Araştırma sonunda müzik uygulamasını takiben 60. dk’da uygulama grubunun CPOT ağrı puan ortalaması 1. 36 ve kontrol grubunun ise 3. 00 olup her iki grubun puan ortalaması 2. 18’dir. Uygulama ve kontrol gruplarında arasında CPOT ağrı puan değerleri açısından istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p=. 000).

Tartışma-Sonuç: Bu çalışmanın sonucunda elde edilen bulgular, mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalara uygulanan müzik terapinin hastaların algıladığı ağrı şiddetini azalttığını göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Mekanik Ventilasyon, Yoğun Bakım, Hemşirelik, Ağrı, Müzik Terapi

THE EFFECT OF MUSIC THERAPY PAIN OF PATIENTS UNDER MECHANICAL VENTILATORY SUPPORT

Introduction- aim: Patients with mechanical ventilation support; there are problems such as anxiety, fear, pain, restlessness, communication disorder, agitation, insomnia, weakness, sensory and emotional deprivation. Music therapy; non-pharmacological, easy, inexpensive, reliable, that has no side effects and non-risky, effective nursing intervention in pain management in patients with mechanical ventilation support. Based on all these research; Anesthesiology and Reanimation An experimental study was performed to examine the effect of music therapy on pain in patients with mechanical ventilation supported in the Intensive Care Unit.

Materials and Methods: The study was carried out in the Anesthesiology and Reanimation Intensive Care Unit of Ege University Medical Faculty Research and Application Hospital. The sample of the study consisted of 44 patients who met the research criteria. Data were collected using the Patient Information Form, Glasgow Coma Scale, Patient Follow-up Form, Intensive Care Pain Observation Scale. Classical western style music by Johan Sebastian Bach is listened to the patients for 60 minutes through MP4. In the application and control group; The age, education level, gender, marital status, mechanical ventilator attachment day, Glasgow Coma Scale and intensive care observation scale were evaluated by using chi-square test and Friedman test. Mann Whitney U test was used for nonparametric assumptions in comparisons between groups.

Results: Following the music application during the research, at the 30th minute the mean score of the Intensive Care Pain Observation Scale (CPOT) was 2. 64 and the control group was 3. 09, and the mean score of the two groups was 2. 86.. At the end of the research, the CPOT pain score of the application group was 1. 36 and the control group was 3. 00 in the 60th minute after the application of music and the mean score of the two groups was 2. 18. There was a statistically significant difference in CPOT pain scores between the application and control groups (p=. 000).

Discussion-Conclusion: The results of this study show that music therapy applied to patients with mechanical ventilation support reduces the severity of pain perceived by patients.

Keywords: Mechanical Ventilation, İntensive Care, Nursing, Pain, Music Therapy

Page 92: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

92

SS79

SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN SAĞLIK HABERLERİ ALGISININ TAMAMLAYICI TEDAVİLERİ KULLANMAYA YÖNELİK TUTUMLARI ÜZERİNE ETKİSİ

Derya UZELLİ YILMAZ1, Feyza DERELİ1, Sevil HAMARAT TUNCALI, Derya KARATEKİN2

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

2İzmir Menemen Devlet Hastanesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Tamamlayıcı tedavileri (TT) kullanma durumu bireyin sağlık davranışlarından etkilenmektedir. Sağlık davranışlarını ise bireyin kişisel-kültürel özellikleri, sosyal çevresi, sağlığa ilişkin yazılı-görsel basın ve sosyal medya haberciliğinden yararlanma gibi değişkenler etkilemektedir.

Amaç: Bu araştırmada, sağlık bilimleri fakültesi (SBF) öğrencilerinin sağlığa ilişkin yazılı-görsel basın ve sosyal medya haberciliğinden yararlanma düzeylerinin tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelik tutumlarına etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişkisel tipteki araştırma, 2019 yılı Mayıs-Haziran tarihleri arasında bir üniversitenin SBF’sinde yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini; 2018-2019 Eğitim-Öğretim yılında SBF’nde öğrenim gören; hemşirelik (H), fizyoterapi ve rehabilitasyon (FR) ve beslenme ve diyetetik (BD) bölümlerinde öğrenim gören 1308 öğrenci oluşturmuştur. Çalışmaya katılmayı kabul eden ve çalışmanın yapıldığı günlerde okulda olan 736 (%56) öğrenci örneklemi oluşturmuştur. Araştırmanın yürütülebilmesi için etik kurul izni, kurum izni ve öğrencilerden sözlü onam alınmıştır. Veriler öğrencilerin tanıtıcı bilgilerini içeren “Öğrenci Tanıtım Formu”, “Sağlık Haberleri Algısı Ölçeği (SHAÖ)” ve “Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTKYTÖ)” kullanılarak elde edilmiştir. Verilerin istatistik analizi SPSS 25. 0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Verilerinin değerlendirilmesinde; frekans, yüzde, aritmetik ortalama, varyans analizi, Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis testi, korelasyon analizi kullanılmıştır.

Bulgular: Öğrencilerin %79. 8’si kız, yaş ortalaması 20. 47+ 1. 45 (min:18, max: 28), %62. 2’si H, %21. 6’sı BD, %16. 2’sı FR bölümünde, %33. 7’si 1. sınıfta okumakta, %61. 7’si TT kullanmakta, %76. 4’ünün TT eğitimi almadığı, %82. 9’unun her zaman sosyal medya kullandığını belirttiği, %79, 1’nin sağlık haberlerini yazılı- görsel basından, %82. 2’sinin sosyal medyadan takip ettiği belirlenmiştir. Öğrencilerin SHAÖ puan ortalamaları 81. 05+13. 42, TTKYTÖ puan ortalamaları 30. 07+6. 56 olarak bulunmuştur. SBF öğrencilerini TTKYTÖ puanları ile okudukları bölüm, sınıf, TT kullanma, TT eğitimi alma, sağlık haberlerini yazılı- görsel basından, sosyal medyadan takip etme arasında anlamlı ilişki belirlenmiştir. Öğrencilerin SHAÖ puanı ile TTKYTÖ puanları arasında pozitif yönde anlamlı ilişki tespit edilmiştir (r=0. 189, p=0. 000).

Sonuç: Öğrencilerin sağlık haberleri algıları, tamamlayıcı tedavileri kullanmaya yönelik tutumlarını etkilemekte olup, sağlık haberleri algıları artıkça tamamlayıcı tedavileri kullanmaya yönelik tutumları artmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Tedavi, Sağlık Haberi Algısı, Hemşirelik Öğrencileri, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Öğrencileri

Page 93: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

93

SS80

EBE VE HEMŞİRELERİN PREMENSTRUAL SENDROMDA KULLANILAN TAMAMLAYICI VE BÜTÜNLEŞİK UYGULAMALARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

Tuğba ÇAY, Tuba GÜNER EMÜL

Mersin Üniversitesi, Mersin, Türkiye

Bu araştırma, ebe ve hemşirelerin premenstrual sendromda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalara ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma örneklemini 6 Şubat-27 Nisan 2018 tarihleri arasında Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları servis ve polikliniklerinde çalışan izinli veya raporlu olmayan toplam 248 ebe ve hemşire oluşturmuştur. Veri toplama araçları uygulanmadan önce gerekli etik kurul onayı ve kurum izni alınmıştır. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından ilgili literatür temel alınarak oluşturulan ebe ve hemşirelerin sosyo- demografik özelliklerini, premenstrual sendromla ilgili ve premenstrual sendromda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalara ilişkin görüşlerini belirlemeye yönelik oluşturulan veri toplama formu kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler tanımlayıcı istatistikler, ortalama, standart sapma kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırma dâhilinde olan ebe ve hemşirelerin yaş ortalamaları 36, 69±7, 61’dır. Meslekte çalışma süre ortalamaları 15, 37±8, 60, %53, 6’sı da lisans mezunudur. Ebe ve hemşirelerin %69’unun premenstrual sendromun bir sağlık sorunu olarak gördükleri, %77, 8’inin de stresi bir risk faktörü olarak ifade ettikleri saptanmıştır. Ebe ve hemşirelerin yarısı (%50) tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamaları tıbbi tedavi dışında alınan tedaviler olarak tanımlamıştır. Bilgi kaynakları incelendiğinde ise %57, 7’sinin internet kaynağını kullandıkları görülmüştür. Araştırma kapsamında olan ebe ve hemşirelerden %87, 5’u masajı, %81, 9’u gevşeme egzersizlerini, %77, 4’ü fiziksel egzersizi, %76, 2’si papatya çayını, %58, 5 yogayı prementrual sendromda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalar olarak bildikleri belirlenmiştir. Ebe ve hemşirelerin tamamına yakını premenstrual sendromda papatya çayının, %98, 2’si masajın, %96, 4’ü magnezyumun, %96, 1’i gevşeme egzersizlerinin, %94, 4’ü kalsiyumun, %94, 8’i fiziksel egzersizin etkili olduğunu ifade ettikleri saptanmıştır.

Araştırmada sağlık personellerinin %89’unun tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamaları faydalı, %42, 2’sinin bu uygulamaları güvenilir bulduklarını ifade ettikleri belirlenmiştir. Ebe ve hemşirelerin %20, 6’sının premenstrual sendromda kullanılan uygulamaların rahatlatma-sedatif etkisi olduğunu, %16, 1’inin de alerji riski olabileceğini belirttikleri saptanmıştır. Ebe ve hemşirelerin tamamlayıcı uygulamalarda hastaya uygulama konusundaki görüşleri incelendiğinde %90, 3’ünün uygulamalar hakkında hastaların bilgilendirilmesi, %53, 6’sının bu uygulamaların bakım planına dâhil edilmesi, %15, 7’sinin bu uygulamalardan yararlanıp yararlanmadığının hastalara sorulması, %51, 2’sinin bu uygulamaları yapma yetkisinin ebe ve hemşirelerde olması, bununla birlikte %63, 7’sinin de uygulamalar için hastadan imzalı onam alınması gerektiğini ifade ettikleri saptanmıştır. Sonuç olarak hasta ile birebir iletişimde bulunan ve danışmanlık veren ebe ve hemşirelerin premenstrual sendromda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalar hakkında görüşlerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Bu araştırmanın sonuçları doğrultusunda sağlık personellerinin tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalar ile ilgili deneysel çalışmaların yapılması, eğitim süresince tamamlayıcı ve bütünleşik uygulamalara yönelik eğitim alınması, meslekte de hizmet içi eğitim programlarında yer verilmesi önerilerinde bulunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Premenstrual Sendrom, Tamamlayıcı, Bütünleşik

Page 94: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

94

SS81

GEBE KALMAK İÇİN KADINLARIN UYGULADIĞI ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI YÖNTEMLER SOSYAL PAYLAŞIM SİTESİ ÖRNEĞİ

Semra GÜN1, Gül ERTEM2

1Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Üreme insanoğlunun temel iç güdülerindendir. Evlilik sonucunda üremenin olması ve soyun devamlılığı beklenmektedir. Aileler çocuk sahibi olmak için çeşitli yollara başvurmakta, gebe kalma şansını arttırmak için alternatif yöntemlere de başvurmaktadır. Çelik ve ark. çalışmasında kadınların gebe kalmak için kadınların %41’inin kısmının İnternet üzerinden bilgi edindiği belirtilmektedir.

Amaç: Kadınların sosyal medyada gebe kalmak için hangi yöntemleri kullandıkları ve tavsiye ettiklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini sosyal paylaşım sitesinde gebe kalmak için yapılan yöntemlerle ilgili paylaşımların yapıldığı mesajlar oluşturmuştur. Örneklemini ise alternatif ve tamamlayıcı tedavilerin geçtiği 71 Mesaj ve 48 yöntem oluşturmuştur. Mesajlar tek tek incelenerek kullanılan yöntemler listelenip frekans dağılımı yapılmıştır.

Bulgular: Sosyal medya üzerinden ulaşılan mesajların konu başlıklarının çeşitli bitkisel tedaviler(%35, 5), stres den uzak durma(%6, 02), çeşitli karışımlar(%6, 6), çeşitli buhar tedavileri(%5, 2), Meryem otunun üzerinde taşınması(% 6, 02), termal sular(%0, 06), vitamin desteği(% 4, 2), çeşitli manüel yöntemler(% 4, 8), vücudun sıcak tutulmasıyla ilgili yöntemler(%3, 01), çeşitli besin önerileri(%13, 25), cinsel ilişkiye yönelik yöntemler(% 3, 01), dua(%8, 4), Spor ve dans(% 3, 01) olduğu belirlenmiştir.

Sonuç: Gebe kalma toplumumuz için önemli bir konudur. Gebe kalma şansını arttırmaya yönelik uygulamaların kadın doğum hemşireler tarafından bilinmesi infertilite danışmanlığı verilirken kadınlardan bu yöntemleri kullanıp kullanmadıklarına dair bilgilerin alınması ve danışmanlık sırasında bu yöntemlerin varsa olumsuz etkilerinin, fayda ve beklenen sonuçlarının da konuşulması yararlı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, Tamamlayıcı Tıp, Sosyal Paylaşım Sitesi

Page 95: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

95

SS82

HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN TERAPÖTİK DOKUNMAYA İLİŞKİN BİLGİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ

Hazel BAĞCI1, Şebnem ÇINAR YÜCEL2

1Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu araştırma hemşirelik fakültesi öğrencilerinin Terapötik Dokunma (TD) ya ilişkin bilgi düzeylerinin incelenmesi amacıyla yapılmış kesitsel tipte tanımlayıcı bir araştırmadır.

Evren-Örneklem: Araştırmanın evrenini 2017-2018 eğitim öğretim yılında bir üniversitenin Hemşirelik Fakültesinde okuyan tüm öğrenciler (N:1200), örneklemini ise gönüllü 235 öğrenci oluşturmuştur.

Gereç-Yöntem: Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda geliştirilmiş anket formu kullanılmıştır. Kullanılan anket formunda öğrencilerin demografik özelliklerine ilişkin bilgilerine ve TD’ye ilişkin sorulara yer verilmiştir. Verilerin değerlendirmesinde SPSS 22. 0 paket programı kullanılmıştır. Araştırma verileri sayı ve yüzdelik dağılımlar olarak gösterilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin yaş ortalamasının 22. 37±1. 28, öğrencilerin %86’sının kız olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin %68, 9’unun TD’yi daha önce duyduğu, TD’yi duyan öğrencilerin yarısından fazlasının (%59. 1, n=139) TD’yi lisans derslerinden duyduğu saptanmıştır. Öğrencilerin %32. 8’i TD’yi öğrenmek ve uygulamak istediklerini belirtmişlerdir. Öğrencilerin %27. 7’si (n=65) TD’yi doğru tanımlamıştır. Öğrencilerin yarısı (%53. 2 n=125) TD’yi geliştirenlerin hemşire olduğunu belirtmişlerdir. Öğrencilerin %38. 7’si (n=91) TD’nin kan basıncını etkilediğini, %58. 7’si (n=138) ağrıyı, %62. 1’i (n=146) anksiyeteyi azalttığını, %45. 1’i (n=106) yorgunluğu giderdiğini, %40. 4’ü (n=95) terminal dönemdeki hastayı rahatlatma, %39. 6’sı (n=93) uykuyu düzenlemede etkisinin olduğunu belirtmişlerdir. Öğrencilerin %62. 6’sı (n=147) TD’nin temel amacının vücudun enerji akımını düzenleyerek enerji dengesini sağlamak olduğunu ifade etmişler ve %51. 5’i uygulama esnasında tenle temasın gerekli olduğunu bildirmiştir. Öğrencilerin %39. 6’sı (n=93) tedavi için uygulanacak belli bir seans sayısının olmadığını ve %66’sı (n=155) eğitimini almış tüm bireylerin uygulayıcı olabileceğini belirtmişlerdir. %38. 3 oranındaki 90 öğrenci, TD’nin, yaşlı, yetişkin, sözel iletişim kuramayan bireylere, çocuklara, bilinci kapalı ve terminal dönem hastalara, bitki ve hayvanlara dahi uygulanabileceğini belirtmişlerdir.

Sonuç: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerin yarısından fazlasının TD’yi daha önce duyduğu ancak doğru tanımlayamadığı belirlenmiş ve yarısından daha azı TD’yi öğrenmeye istekli olduğunu ifade etmişlerdir. TD, Türkiye’de yönetmelik gereği hemşirenin bağımsız olarak uygulayabileceği tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamaları kategorisinde yer alması nedeniyle hemşirelik bakımı açısından önemli bir uygulamadır. Bireye bütüncül bakabilmeyi sağlayacak olan TD’nin hemşireler arasında yaygınlaştırılması için önce lisans eğitiminde bu konuya ağırlık verilmesinin gerektiği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Terapötik Dokunma, Bilgi Düzeyi, Hemşirelik Öğrencileri

Page 96: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

96

SS84

0-12 AYLIK BEBEĞİ OLAN ANNELERİN EMZİRME ÖZ-YETERLİLİĞİ VE ANNE SÜTÜNÜ ARTTIRMAYA YÖNELİK TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ KULLANMA EĞİLİMLERİ

Necip Erdem GÖKÇE1, Kerime Derya BEYDAĞ2

1Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi, Edirne, Türkiye

2İstanbul Okan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul, Türkiye

Bu çalışma, 0-12 aylık bebeği olan ve bebeğini anne sütü ile beslemeye devam eden annelerin, emzirme öz yeterlilik durumları ile anne sütünü arttırmaya yönelik tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanma eğilimlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikteki çalışmanın evrenini Edirne İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Edirne Halk Sağlığı bünyesindeki Aile Sağlığı Merkezlerine Temmuz - Aralık 2018 tarihleri arasında kayıtlı olan 0-12 ay bebeği olan ve bebeğini emziren 154 oluşturmuştur. Veriler, demografik özelliklere yönelik anket formu, Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği ve Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği (TATKTÖ) ile elde edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde, sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Kolmogorov-Smirnov testi, Mann-Whitney U testi, Kruskall-Wallis testi ve Spearman Korelasyon Analizi kullanılmıştır.

Çalışmaya katılan annelerin yaş ortalaması 29, 57±5, 14 yıl olup, %39, 6’sı üniversite ve üzeri mezunu, %55, 2’si herhangi bir işte çalışmakta olduğu saptanmıştır. Annelerin tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeği toplam puan ortalaması 28, 66±5, 99, emzirme öz-yeterlilik ölçeği toplam puan ortalaması 58, 58±8, 17 olarak bulunmuştur. Annelerin yaş grubu, eğitim durum, aile tipi, sosyal güvence, işte çalışma durumu ve ailenin gelir durumu, planlı gebelik, gebelikte sağlık sorunu ve doğum şekli, ilk emzirme zamanı, emzirme hakkında bilgiyi kimden aldığı, eşin emzirmeye karşı tutumu, bebeğe verilen ilk gıda, bebeğin şuan kaç aylık olduğu, bebeğin cinsiyeti ve emzirme sorunu, TAT yöntemi kullanma durumu, su, boza, yaş maya, malt içecek ve bulgur değişkenleri ile TATKTÖ ve emzirme öz-yeterlilik ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olmadığı saptanmıştır (p>0, 05). Annelerin gebelik sayısı, doğum sayısı, yaşayan çocuk sayısı, doğum öncesi eğitim, şuan emzirme durumu, anne sütü dışında ek gıda verilme nedeni, günde emzirme sayısı, TAT hakkında yeterli bilgi sahibi olması, TAT yöntemlerinden komposto değişkenleri ile emzirme öz-yeterlilik ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır (p<0, 05). Annelerin emzirme ile ilgili bilgi alma durumu, anne sütü dışında ek gıda verilme nedeni ile TATKTÖ aldıkları toplam puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir (p<0, 05). TATKTÖ ile emzirme öz-yeterlilik ölçeği arasında pozitif yönde güçlü bir ilişki bulunmuştur. TAT’a karşı tutumları artarken emzirme öz yeterlilikleri de artış göstermektedir.

Sağlık çalışanlarının annelerin emzirme öz-yeterlilik algılarının güçlendirecek, eğitim programları hazırlamalı, TAT yöntemlerinin kullanım durumlarını sorgulamaları bilgilendirmeli, üzerine düşen sorumlulukların bilincinde olmaları önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Emzirme Öz-Yeterlilik, Anne Sütü, Emzirme Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, Tutum

Page 97: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

97

SS86

BAKIM VEREN TARAFINDAN UYGULANAN AYAK REFLEKSOLOJİSİ: HASTA VE BAKIM VEREN ÜZERİNE ETKİSİ

Sevgin SAMANCIOĞLU BAĞLAMA1, Ercan BAKIR2

1Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gaziantep, Türkiye

2Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep, Türkiye

Giriş-Amaç: Kanser hastaları rahatsız edici durum ve semptomlar ile başa çıkmak için alternatif tedavilere başvurmaktadır. Bu çalışmada bakım veren tarafından uygulanan ayak refleksolojisi ile standart hemşirelik bakımının kanser hastaları ve bakımverenleri üzerindeki etkilerini karşılaştırmak amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Bu çalışma Ocak 2017 - Şubat 2018 tarihleri arasında Türkiye'nin güneydoğusunda bir onkoloji hastanesinde gerçekleştirildi. Çalışmaya ağrı, anksiyete ve yorgunluk semptomları yaşayan 30 deney, 30 kontrol hastası ile bu hastaların bakımverenleri dahil edildi. Veriler, hastaların ve bakımverenin sosyodemografik bilgileri, hastaların Görsel Analog Skala Ağrı (VAS-Ağrı), Anksiyete (VAS-Anksiyete) ve Yorgunluk (VAS- Yorgunluk) puanları ve bakımverenlerin Zarit Bakıcı Yükü Ölçeği (ZCBI Ölçeği) puanları kullanılarak toplandı. Deney grubundaki hastaların bakımverenleri 15 gün boyunca günde bir kez hastalarına ayak refleksolojisi uygularken, kontrol grubundaki bakımverenler hastalarına 15 gün boyunca günde bir kez okuma seansı uyguladı.

Bulgular: Bakımveren tarafından 15 gün boyunca ayak refleksolojisi uygulanan hastaların ortalama ağrı seviyesi 5. 86 ± 2. 16'dan 4. 70 ± 1. 55'e düşerken, ortalama anksiyete düzeyi 6. 20 ± 2. 65'ten 5. 06 ± 1. 59'a, ortalama yorgunluk seviyesi 5. 70 ± 1. 46'ya 4. 50 ± 2. 06'ya kadar düştü. Bakımverenlerin ortalama bakım yükü puanı 10. 16 ± 2. 46'dan 8. 20 ± 3. 53'e düştü.

Tartışma-Sonuç: Kanser hastalarıyla yapılan çalışmalarda refleksolojinin, hastaların yaşam kalitesi, ağrı, yorgunluk, uyku ve ruh hali üzerinde olumlu etkiler gösterdiği bildirilmiştir. Hemşireler için uyumlu ve eğitilmiş hasta yakını ve hasta ile çalışmak oldukça zor ama etkili bir yöntemdir. Bakım verenin ayak refleksolojisi uyguladığı hasta grubunda ağrı, anksiyete, yorgunluk düzeylerinde ve bakımverenlerin bakım yükünde azalma saptandı.

Anahtar Kelimeler: Kanser, Bakımveren, Ayak Refleksolojisi, Hemşirelik, Ağrı

CAREGIVER - DELIVERED FOOT REFLEXOLOGY: EFFECTS ON PATIENTS and CAREGIVER

Background-Objective: Cancer patients apply to alternative treatments in order to cope with disturbing situations and symptoms. Aim of the study to compare the effects of caregiver-delivered foot reflexology and standart nursing care on cancer patients and their caregivers.

Methods: This study performed in an oncology hospital in the southeastern Turkey between January 2017 - February

2018. The study included 30 experiments and 30 control patients with pain, anxiety and fatique and their caregiver. At the interviews, the sociodemographic information of the patients and their caregivers, Visual Analogue Scale for Pain (VAS-Pain), Anxiety (VAS- Anxiety) and Fatigue (VAS- Fatigue) scores of the patients, and Zarit Caregiver Burden Interview Scale (ZCBI Scale) of the caregivers were collected. Caregivers continued to practice for 15 days once a day. The caregivers in the experimental group performed foot reflexology, and the caregivers in the control group performed the reading session to their patients.

Results: The mean pain level of patients who received foot reflexology application by their caregivers for 15 days decreased from 5. 86 ± 2. 16 to 4. 70 ± 1. 55, the mean anxiety level decreased from 6. 20 ± 2. 65 to 5. 06 ± 1. 59 and the mean fatigue level decreased from 5. 70 ± 1. 46 to 4. 50 ± 2. 06. The mean care burden score of the patient caregivers decreased from 10. 16 ± 2. 46 to 8. 20 ± 3. 53.

Discussion-Conclusion: Reflexology was reported to show positive effects on quality of life, pain, fatigue, sleep and mood in studies conducted with cancer patients. Finding an appropriate and well adjusted caregiver or patient partner and working with them is a quite difficult but effective method. In caregiver-delivered foot reflexology group, there is a significant decrease in pain, anxiety and fatigue levels. In addition, the burden of caregivers has also decreased.

Keywords: Cancer, Caregiver, Foot Reflexology, Nursing, Pain

Page 98: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

98

SS87

PALYATİF BAKIMDA AROMATERAPİNİN SEMPTOM YÖNETİMİNE ETKİSİ-SİSTEMATİK BİR GÖZDEN GEÇİRME

Türkan ÇALIŞKAN1, Fisun ŞENUZUN AYKAR2

1BAUN SBF, Balıkesir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş ve Amaç: Aromaterapi, uçucu yağların ciltten emilerek ya da koku alma yoluyla tıbbi veya terapötik kullanımını ifade eder. Aromaterapi semptom kontrolünde etkili bir yöntemdir. Bu literatürde palyatif bakım hastalarında kullanılan aromaterapinin semptom yönetimine etkisi incelenmiştir.

Gereç ve Yöntem: Aromaterapi, semptom, semptom yönetimi, palyatif, palyatif bakım anahtar kelimeleri kullanılarak pubmed, scient direct, mideline, scholer google veri tabanlarında yayınlanmış ulusal ve uluslararası makaleler tarandı. Makale taraması Mayıs-Temmuz 2019 tarihleri arasında yapıldı. İlk veri tabanı taramasında anahtar kelimelerin bir ya da birkaçını içeren çok sayıda makaleye ulaşıldı. Ancak palyatif bakım hastalarında semptom yönetiminin aromaterapi ile yapıldığı, sadece 12 adet çalışmaya ulaşılabildi. Ulaşılan çalışmalar başlık ve özetleri okunarak araştırmanın tipine göre kategorize edildi.

Bulgular: Bu çalışmaların 2 tanesi tanımlayıcı 7 randomize kontrollü ve 3 tanesi deneysel olarak planlanmıştı. Palyatif bakım hastalarında yapılan çalışmalarda ağrı, anksiyete, depresyon, uykusuzluk, semptomlarının yaşam kalitesi ve konfor düzeyinin sorgulandığı ve aromaterapik uçucu yağ olarak lavanta, papatya, santal ağacı ve 20 adet aromatik yağ karışımı kullanılarak semptom kontrolü sağlandığı sonucuna ulaşıldı.

Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmanın bulguları, aromaterapinin palyatif bakım hastalarının semptom kontrolünde etkili olduğunu, lavanta yağının yatıştırıcı etkisinin ön planda olduğunu göstermektedir. Palyatif dönemdeki hastalarda aromaterapi kullanımı olumlu etki gösterse de aromaterapinin prevalansı göz önüne alındığında örneklem büyüklüğü küçüktür. Aromaterapinin kullanımı için deneysel olarak yapılan daha fazla araştırma gereklidir.

Anahtar Kelimeler: Aromaterapi Semptom Yönetimi Palyatif Bakım

THE EFFECT OF AROMATHERAPIES ON SEMPTOM MANAGEMENT IN PALLIATIVE CARE: A SYSTEMATIC REVIEW

Aim: Aromatherapy refers to the medical therapeutic use of essential oils by absorbing or smelling from the skin. Aromatherapy is an effective method for symptom control. In this study, the effect of aromatherapy used in palliative care patients was examined on symptom management.

Material and Methods: National and international articles published in pubmed, scient direct, medline and scholer google

databases were searched using the keywords aromatherapy, symptom, symptom management, palliative, palliative care. The literature search wasdone between May and July 2019. A number of articles containing one or more keywords were reached during the initial database search. However, only 9 studies were reached for in which palliative care patients managed symptom management with aromatherapy. The titles and abstracts of the aeticles were categorized according to the type of research.

Results: 2 of these studies were descriptive, 4 were randomized controlled and 3 were experimentally planned. In these studies, aramotherapy was applied in the form of massage and smell. It was determined that in the studies carried out in palliative care patients, pain, anxiety, depression, insomnia, symptoms and quality of life, comford level were questioned and lavender, chamomile, santalum and a choice of 20 essential oils were used as essential oils for aromatherapy.

Conclusion: The findings of this study show that aromatherapy is effective in the symptom control of palliative care patients and the calming effect of lavender oil is at the forefront. Although the use of aromatherapy has a positive effect in the palliative patients, the sample size is small considering the prevalence of aromatherapy. Further research is required experimentally for the use of aromatherapy.

Keywords: Semptom Aromatherapy Hospice Patients Symptom Administration

Page 99: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

99

SS88

DESTEKLEYİCİ ve TAMAMLAYICI BİR BAKIM TÜRÜ OLAN YOGA’NIN HEMŞİRELİK ARAŞTIRMALARINDA YERİ: BİR SİSTEMATİK DERLEME

Duygu Ceren MAŞA1, Burcu CEYLAN2

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Esasları A. D., İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Esasları A. D., İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: İnsan dünyada var olduğundan beri destekleyici ve tamamlayıcı bakım uygulamalarına başvurmuştur. Son yıllarda özellikle batı ülkelerinde bu bakım uygulamalarının popülerliği artmış, bilimsel açıdan etkinliklerinin belirlenmesi önem kazanmıştır. Bu sistematik derlemede hemşirelerin yoga konusunda yaptıkları çalışmaları irdeleyerek yoganın hemşirelik bakımındaki yerini ortaya koymak ve etkinliğini değerlendirmek amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntemler: Çalışma, “Web Of Science, Google Scholar, Pubmed, Science Direct, Proquest, EBSCOhost, Google Akademik, Medline, Ovid” veri tabanlarında 1 Ocak 2015-30 Temmuz 2019 tarihleri arasında sınırlandırılarak “yoga, nursing, yoga therapy, hemşirelik, yoga terapi” anahtar kelimeleri ile ulaşılabilen ulusal ve uluslararası çalışmalar taranarak gerçekleştirilmiştir. Anahtardan kelimelerden “yoga” başlıkta ve “nursing” tam metinde tarama yapıldığında, tarama sonucunda 1564 veriye ulaşılmıştır. Çalışmaların araştırma tasarımına ilişkin herhangi bir sınırlandırma getirilmemiş, yayın dili İngilizce/Türkçe olan, hemşirelerin yayınlamış olduğu, tam metne ulaşılabilen tüm orjinal araştırma makaleleri çalışma kapsamına alınmıştır. Kriterlere uyan ve tamamı İngilizce olmak üzere toplam 45 çalışma değerlendirilmiştir.

Bulgular: Verilerin değerlendirilmesinde çalışmaların genel özellikleri, hemşirelerin yapmış olduğu yoga girişimleri, sıklıkları, süreleri, örneklem grupları rapor edilmiştir. Çalışmalarda genellikle Hatha yoga, yin-yang yoga, kahkaha yogası ve yüz yogası kullanıldığı görülmüştür. Yoga uygulama sıklığı haftada bir ile yedi gün arasında; uygulama süresi dört gün ile on iki hafta boyunca seans başına otuz ile doksan dakika arasında değişmiştir. Çalışma konuları; stres, uyku, yorgunluk, inkontinans, tükenmişlik, öz-bakım, farkındalık, bağışıklık, kilo kaybı, benlik saygısı, beden imajı, anksiyete, dismenore, doğum sancısı ve akciğer fonksiyonları olarak saptanmıştır. Çalışma örneklemlerini ise gebeler, öğrenciler, hemşireler, yaşlılar, infertil bireyler, sağlıklı bireyler ile depresyon, kanser, parkinson, şizofreni ve romatoid artrit hastaları oluşturmuştur.

Sonuç: Bu sistematik derlemede son beş yıldır hemşirelik girişimi olarak yapılan yoga uygulamalarının sıklıkla stres, uyku, öz-bakım, anksiyete, depresyon, farkındalık üzerine ve hemşireler, hemşirelik öğrencileri ve gebeler ile çalışıldığını ayrıca olumlu etkiye sahip olduğunu gösteren bilimsel kanıtlara ulaşılmıştır. Bununla birlikte literatürde yoga uygulamasının olumlu etkiye sahip olabilmesi için en az sekiz hafta uygulanması gerektiği vurgulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yoga, Nursing, Yoga Therapy, Hemşirelik, Yoga Terapi

Page 100: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

100

SS86

KANSER TANISI İLE İZLENEN ADÖLESANLARA KLASİK MÜZİK EŞLİĞİNDE OLUMLAMA KAYDI DİNLETMENİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Emine AVCI, Gülzade UYSAL

Okan Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Bu araştırma, kanser tanısı ile izlenen adölesanlarda, klasik müzik eşliğinde olumlama kaydı dinlemenin uyku kalitesine etkisini belirlemek amacıyla randomize kontrollü deneysel olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma Şubat 2019- Mayıs 2019 tarihleri arasında Çocuk Hematoloji Onkoloji servisinde yatan adölesanlarla (Klasik müzik eşliğinde olumlama kaydı grubu =25, Kontrol grubu=25) yapılmıştır. Veriler; Araştırma İzlem Formu ve Richard Uyku Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 21. 0 programında uygun istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmada girişim ve kontrol grubuna ait tanıtıcı özellikler arasında fark anlamsız olup (p>0, 05) gruplar homojen dağılmaktadır. Gruplar arası nabız, solunum, oksijen değerleri çalışma öncesi homojen dağılmaktadır (p>0, 05). Grupların 0., 1., 7., 14. ve 21. gün solunum ortalamaları incelendiğinde ölçümler arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0, 05), anlamlılığın ise girişim grubunda 1. günde solunum değerinin 7. gün solunum değerine göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0, 05). Kontrol grubunda ise solunum değerinin anlamsız olduğu görülmüştür (p>0, 05). Çalışma sonrasında; girişim ve kontrol grubu gruplar arası nabız ve oksijen değerlerine bakıldığında istatistiksel olarak fark anlamsız bulunmuştur (p>0, 05).

Girişim grubundaki uyku kalitesi puan ortalamalarına bakıldığında ise ölçümler arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0, 005). Klasik müzik dinletilmeye başlandığı günden itibaren 21. güne kadar uyku kalitesinin artarak devam ettiği belirlenmiştir (p<0, 05).

Araştırma sonuçları doğrultusunda Çocuk Hematoloji Onkoloji servisinde klasik müzik eşliğinde olumlama kaydı dinletmenin kanser tanılı adölesanlarda uyku kalitesini arttırdığı belirlenmiştir. Hastanelerde uyku verimliliğini arttırmak için sadece farmakolojik tedaviler değil, non-farmakolojik tedavilere de yer verilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Kanser, Uyku, Adölesan, Olumlama

Page 101: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

101

SS90

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNDE YOGANIN BİLİNÇLİ

FARKINDALIK VE ÖZ-DUYARLIK ÜZERİNE ETKİSİ

Özüm ERKİN1, Fisun ŞENUZUN AYKAR2

1İzmir Demokrasi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Çağdaş sağlık hizmetlerinin karmaşık ve zorlu doğası, sağlık çalışanlarının refahını geliştiren, esneklik oluşturma potansiyelini arttıran bilinçli farkındalık, meditasyon, yoga gibi stratejilere dikkati çekmektedir. Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinde yoganın bilinçli farkındalık ve öz-duyarlık üzerindeki etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Gereç-Yöntem: Ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel bir araştırmadır. Araştırma evrenini, 2017-2018 eğitim ve öğretim yılında Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 1. sınıfında öğrenim gören, güz ve bahar döneminde “yoga” seçmeli dersine kayıtlı öğrenciler (n:47) oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmeden evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. Araştırmaya öğrencilerin tamamı katılmıştır. Verilerin toplanmasında “Sosyo-Demografik Form”, “Bilinçli Farkındalık Ölçeği”, “Öz Duyarlık Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler dersin yürütüldüğü sınıfta anket yöntemi ile toplanmıştır.

Bulgular: Araştırmaya katılanların tamamı, 1. sınıfta öğrenim gören 18-21 yaş arası kız öğrencilerdir. Öğrencilerin dörtte birinden azının (%14. 89) daha önce yoga yaptığı saptanmıştır. Yoga seçmeli dersini seçme nedenleri değerlendirildiğinde ilk üç neden sırasıyla; merak (%57. 45), kişisel gelişim (%53. 19), gevşeme (%53. 19) olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin “Bilinçli farkındalık ölçeği” ön izlem puan ortalaması 60. 51±11. 35 iken, son izlemde puan ortalaması 63. 7±8. 75’e istatistiksel olarak anlamlı şekilde yükselmiştir (p<0. 05). Öğrencilerin “Öz duyarlık ölçeği” toplam ölçek puanı ön izlemde 3. 37±0. 69 iken, son izlemde toplam ölçek puanı 3. 50±0. 53’e istatistiksel anlamlı şekilde yükselmiştir (p<0. 05). Bilinçli farkındalık ve öz duyarlık ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır(r=0. 162).

Tartışma-Sonuç: Öğrencilerin yoga dersi öncesi öz duyarlıkları “orta” düzeyde bulunurken, yoga dersinden sonra “yüksek” düzeyde saptanmıştır. Yoga dersi sonunda öğrencilerin bilinçli farkındalıkları ders öncesine kıyasla yüksek bulunmuştur. Öğrencilerin bilinçli farkındalık düzeyi yükseldikçe, öz duyarlık düzeyi de yükselmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik Öğrencisi, Yoga, Bilinçli Farkındalık, Öz-Duyarlık

THE EFFECT OF YOGA ON MINDFULNESS AND SELF-COMPASSION

AMONG NURSING STUDENTS

Background-Aim: The complex and challenging nature of contemporary health services draws attention to strategies such as mindfulness, meditation and yoga that enhance the well-being of healthcare workers and increase the potential for flexibility. The aim of this study was to investigate the effect of yoga on mindfulness and self-compassion among nursing students.

Methods: The study population was composed of all the nursing students (n:47) who were currently enrolled in first grade and selected the “yoga” elective course in 2017-2018 education year. The research used a quasi-experimental single group pretest-posttest design. It was intended to reach the entire population without using sample selection. All the students participated the study. The data were collected using “Sociodemographic data form”, “Mindful Attention Awareness Scale”, “Self-Compassion Scale”. The data were collected from the students using the survey methods at the yoga classroom.

Results: All of the participants were female students between the ages of 18-21 in the first grade. Less than one quarter (14. 89%) of the students had been practicing yoga before. The most frequent three reasons for choosing yoga elective course were determined as follows; curiosity (57. 45%), personal development (53. 19%) and relaxation (53. 19%). While the mean score of “Mindful Attention Awareness Scale” of the students was 60. 51 ± 11. 35 in pretest, the mean score increased to 63. 7 ± 8. 75 in the post test (p <0. 05). While the total scale score of the students' self-compassion scale was 3. 37 ± 0. 69 in the pretest, the total scale score increased to 3. 50 ± 0. 53 in the post test (p <0. 05). A statistically significant relationship was found between mindful attention awareness and self-compassion scale scores (r = 0. 162).

Discussion-Conclusion: While the students' self-compassion was found to be “moderate” before yoga, it was found to be “high” after yoga. At the end of the yoga course, mindful attention awareness of the students was found to be higher than before the course. The higher the mindful attention awareness level of the students, the higher the level of self-compassion.

Keywords: Nursing Students, Mindfulness, Self-Compassion

Page 102: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

102

SS92

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI TANISI ALMIŞ BİREYLERİN TAMAMLAYICI VE İNTEGRATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ KULLANMA DURUMU VE UMUTSUZLUK DÜZEYİ

Gamze MUZ1, Ayser ERAT2, Şeydanur ŞAMDANLI3, Nisa YAVUZER BAYRAK4

1Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği ABD, Nevşehir, Türkiye

2Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği ABD, Kayseri, Türkiye

3Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik ABD, Nevşehir, Türkiye

4Atatürk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği ABD, Erzurum, Türkiye

Giriş ve Amaç: Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) kişinin hayatını olumsuz etkileyen birçok semptoma sahiptir. Bireylerin bu semptomları yönetiminde tamamlayıcı ve integratif (bütünleşik) tedavi yöntemlerin kullanıdığı literatürde belirtilmektedir. Çalışma KOAH tanısı almış bireylerde tamamlayıcı ve integratif tedavi yöntemleri kullanma durumu ve umutsuzluk düzeyini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini bir devlet hastanesi göğüs hastalıkları servisinde yatan 259 birey oluşturmuştur. Çalışmanın yapılabilmesi için etik kurul, kurum izni alınmıştır. Veri toplanmasında anket formu ve Beck Umutsuzluk Ölçeği kullanılmıştır.

Bulgular: Çalışmaya katılan bireylerin % 64. 1’i erkek, yaş ortalamaları 67. 25±9. 10 (ay) ve hastalık tanı süreleri 111. 922±105. 360’dır. Bireylerin % 53. 7’sinin ek kronik hastalığı olduğu, % 30’nun tamamlayıcı ve integratif tedavi yöntemlerini kullandığını, bu yöntemi kullanan bireylerin büyük bir kısmının (%21. 6) hekimi ile bu durumu paylaşmadığını ve bu bilgiyi % 17. 4’ünün görsel ve işitsel medyadan aldığı belirlenmiştir. Bireylerin % 19. 7’si bitkisel ürün kullandığını, % 19’nun kullandığı yöntemin semptom kontrolünü sağlamada etkili olduğunu ifade etmiştir. Bireylerin umutsuzluk ölçeği puan ortalamaları 11. 69±5. 98’dir. Tamamlayıcı ve integratif (bütünleşik) tedavi yöntemlerini kullanan bireylerin umutsuzluk puanlarının kullanmayan bireylerden yüksek olduğu ancak gruplar arasındaki farkın istatiksel olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir (p>0. 05). Ayrıca bilgiyi doktorla paylaşma, ilaç tedavisine uyum, kullanılan yöntemin etkisine inanma durumu ile ölçek tüm alt boyut ve toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0. 05).

Tartışma ve Sonuç: Bireylerin tamamlayıcı ve integratif tedavi yöntemleri kullanma durumlarının umutsuzluk durumundan etkilenmediği belirlenmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda bireylerin bu uygulamaları kullanım nedenlerinin ayrıntılı olarak ele alınması önerilebilir.

Anahtar Kelimeler: KOAH, Tamamlayıcı ve İntegratif (Bütünleşik) Tedavi Yöntemleri, Umutsuzluk

THE LEVEL OF HOPELESSNESS AND THE USE OF COMPLEMENTARY AND INTEGRATIVE TREATMENT METHODS IN INDIVIDUALS WITH COPD

Introduction and Aim: Chronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD) has many symptoms that negatively affect a person's life. Complementary and integrative treatment methods are used in the management of these symptoms in individuals. This study was conducted as a descriptive study to determine the level of hopelessness and the use of complementary and integrative treatment methods in individuals with COPD.

Material and Methods: Our sample consisted of 259 individuals hospitalized in a chest diseases public hospital. Ethics committee and institution permission was obtained to conduct study. Questionnaire and Beck Hopelessness Scale were used for data collection.

Results: 64. 1% of the participants were male, mean age was 67. 25 ± 9. 10 and disease duration was 111. 922 ± 105. 360 (months). 53. 7% of the individuals had additional chronic disease, 30% of the complementary and integrative treatment methods used, the majority of individuals using this method (21. 6%) hadn’t share this situation with the physician and 17. 4% of this information was obtained from the visual and audio media. 19. 7% of individuals stated that they used herbal products, 19% of individuals also stated that used method was effective in providing symptom control. The mean score of hopelessness scale was 11. 69 ± 5. 98. Hopelessness score whose individuals used complementary and integrative treatment methods higher than those whose did not, but the difference between the groups was not statistically significant (p>0. 05). In addition, no statistically significant difference was found between sharing the information with the physician, compliance with the drug treatment, believing in the effect of the method used and all subscales and total scores of the scale (p> 0. 05).

Discussion and Conclusion: It was determined that individuals' using complementary and integrative treatment methods were not affected by hopelessness. Consequently, it may be suggested that reasons for using these applications in individuals with COPD should discussed in detail.

Keywords: COPD, Complementary and Integrative Treatment, Hopelessness

Page 103: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

103

SS93

KANSER TEDAVİSİ ALAN ÇOCUKLARDA YOGA TERAPİ: SİSTEMATİK DERLEME

Bilge ÖZDEMİR1, Gülçin ÖZALP GERÇEKER2

1İstanbul Okan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İstanbul, Türkiye

2Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Doktora Programı, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Bu sistematik incelemede, kanser tedavisi alan çocuklarda yoga uygulamalarının incelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Kanser tedavisi alan çocuklarda yoga uygulamaları ile ilgili 2009-2019 yılları arasında yapılan çalışmaları belirlemek için “Science Direct, Medline/Pubmed, EBSCO, Google Scholar, Cochrane, Ulakbim” veri tabanları taranmıştır. Tarama yapılırken, “çocuk/adölesan/pediatrik, kanser, yoga terapi ve zihin-beden uygulamaları/terapileri” anahtar sözcükleri kullanılmıştır. İncelenen makalelerden kriterlere uyan 8 çalışma incelemeye alınmıştır. Bu sistematik incelemedeki araştırma soruları; Kanser tedavisi alan çocuklarda yoga uygulamalarının etkinliği nasıldır?Kanser tedavisi alan çocuklarda yoga uygulamaları hangi semptomlara yönelik uygulanmaktadır? Bu çalışmada ele alınan makalelerin çalışmaya katılma ölçütleri şu şekilde belirlenmiştir: Araştırma makalelerin dilinin İngilizce veya Türkçe olması, 2009-2019 yıllarında yapılmış olması, kanser tanısı alan çocuk ve adölesanlarda yoga uygulamalarını/girişimlerini içermiş olması, çocuğun/adölesanın kanser tedavisi görüyor ya da görmüş olması, araştırmanın tam metnine ulaşılması, randomize kontrollü, deney-kontrol, meta analiz, sistematik inceleme, deneysel ya da yarı deneysel araştırma deseninde olmasıdır. Dışlama ölçütleri: Araştırma makalelerinin İngilizce veya Türkçe dışında bir dilde yazılmış olması, araştırmanın farklı bir popülasyonda yürütülmüş olması, araştırmanın derleme, olgu sunumu, tanımlayıcı, kalitatif tipte çalışma olması, araştırmanın diğer veri tabanında da bulunması.

Bulgular: İncelenen makalelerde, ayaktan tedavi alan, hastanede yatan ve tedavisini tamamlamış pediatrik onkoloji hastalarına 30, 45, 60 dakikalık yoga seansları uygulanmıştır. Yedi çalışmada yoganın pediatrik onkoloji hastalarına uygulanabilir olduğu bulunmuştur. Yoganın yaşam kalitesi, yorgunluk, anksiyete, uyku kalitesi, fiziksel aktivite seviyesi, motor beceri ve psikolojik durum üzerine etkileri incelenmiştir. Çocukların kaba motor fonksiyon algısında, esnekliğinde ve fiziksel aktivitelerinde istatistiksel olarak anlamlı artış gözlenmiştir. Çocuk/ergen ve ebeveynin anksiyete düzeylerinde anlamlı düşüş saptayan çalışmalar vardır. Bir çalışmada, yoganın yorgunluğu azalttığına dair anlamlı sonuçlar elde edilmemiştir ancak uyku kalitesini olumlu yönde etkilediği bulunmuştur. Yoga terapisi, pediatrik onkoloji hastalarının yaşam kalitesini artırmıştır.

Sonuç: Yoga, pediatrik onkoloji hastaları için yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyen güvenli bir fiziksel aktivitedir.

Anahtar Kelimeler: Yoga Terapi, Kanser, Çocuk, Zihin Beden Uygulamaları

YOGA THERAPY IN CHILDREN WHO TAKEN CANCER TREATMENT: SYSTEMATIC REVIEW

Introduction-Aim: This systematic review is aimed to investigate yoga interventions in children receiving cancer treatment.

Materials and Methods: “Science Direct, Medline/Pubmed, EBSCO, Google Scholar, Cochrane, Ulakbim” databases were searched to determine the studies conducted between 2009-2019 on yoga practices in children receiving cancer treatment. In review, “Child / Adolescent / Pediatric, Cancer, Yoga Therapy and Mind-Body Interventions/Therapies” keywords used. From the reviewed articles, eight studies that met the criteria were included. The research questions in this systematic review; What is the effectiveness of yoga interventions in children receiving cancer treatment? Which symptoms are yoga interventions applied to in children receiving cancer treatment?

Participation criteria of the articles discussed in this study were determined as follows: The research articles should be in English or Turkish, should be conducted in 2009-2019, include yoga practices initiatives in children and adolescents diagnosed with cancer, whether the child / adolescent was receiving or receiving cancer treatment and accessing to the full text of the research, randomized controlled, experimental-control, meta-analysis, systematic review, experimental or quasi experimental research design. Exclusion criteria: the research articles are written in a different language other than English or Turkish, the research was conducted in a different population, the research is a compilation, case report, descriptive, qualitative study, it is also in the other database of the research.

Findings: In the reviewed articles, 30, 45, 60 minute yoga sessions were applied to outpatient, hospitalized and completed pediatric oncology patients. In seven studies, yoga was found to be applicable to pediatric oncology patients. The effects of yoga on quality of life, fatigue, anxiety, sleep quality, physical activity level, motor skills and psychological status were investigated. There was a statistically significant increase in gross motor function perception, flexibility and physical activities of children. There are studies that have found a significant decrease in anxiety levels of children/adolescents and parents. In one study, significant results were not obtained that yoga reduces fatigue, but it was found to affect sleep quality positively. Yoga therapy has improved the quality of life of pediatric oncology patients.

Conclusion: Yoga is a safe physical activity for pediatric oncology patients, which positively affects the quality of life.

Keywords: Yoga Therapy, Cancer, Child, Mind-Body İnterventions

Page 104: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

104

SS94

REİKİ’NİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Zeynep YILDIZ1, Fadime KÜÇÜK2, Mehmet ÖZKESKIN3

1Okan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, Türkiye

2Uluslararası Final Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Girne, KKTC

3Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: İnsomni, uyku girişimlerine rağmen, uykunun kalitesi veya miktarı ile ilgili memnuniyetsizliktir. Kötü uyku kalitesini iyileştiren tamamlayıcı şifa terapilerinden biri de titreşimli veya ince bir enerji terapisi olarak tanımlanan Reiki'dir. Bu çalışmanın amacı reikinin uyku kalitesi üzerine etkilerinin incelenmesidir.

Gereç-Yöntem: Çalışma 29. 07. 2019-11. 07. 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Reiki grubuna-(n=5) 10 gün, günde 1, 30 dakikalık Reiki seansları uygulanmış; kontrol grubuna-(n=5) ise herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Reiki terapisi öncesi ve sonrasında, katılımcıların uyku kaliteleri Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi-(PUKİ) ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Reiki terapisi sonrasında reiki grubunda kontrol grubuna göre PUKİ’nin ‘Özel Uyku Kalitesi’, ’Uyku Latansı’, ‘Uyku Bozukluğu’, ‘Gündüz İşlev Bozukluğu’ alt parametre puanlarında ve PUKİ toplam puanlarında anlamlı değişimler izlenirken; PUKİ’nin ‘Uyku Süresi’, ‘Alışılmış Uyku Etkinliği’ ve ‘Uyku İlacı Kullanımı’ alt parametre puanlarında anlamlı değişimler gözlenmemiştir (p<0. 05).

Tartışma-Sonuç: Bu çalışmada reiki terapisinin uyku kalitesi üzerine olumlu etkileri olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Reiki, Uyku Kalitesi, Uyku Bozuklukları

EFFECTS OF REIKI ON SLEEP QUALITY

Introduction: Insomnia is a dissatisfaction with the quality or quantity of sleep despite attempts to get sleep. One of the complementary healing therapies that improves poor sleep quality is Reiki, which is defined as vibratory or subtle energy therapy. The aim of this study was to investigate the effects of Reiki therapy on sleep quality.

Materials-Methods: The study was conducted between 29. 07. 2019-11. 07. 2019. Reiki group-(n = 5) received 30 minute Reiki sessions for 10 days, 1 per a day; the control group-(n = 5) did not receive any intervention. Before and after reiki therapy, sleep quality of the participants was evaluated by Pittsburgh Sleep Quality Index-(PSQI).

Results: In the reiki group, after the Reiki therapy, there were significant differences in ‘Subjective Sleep Quality’, ‘Sleep Latency’, ‘Sleep Disturbances’, ‘Daytime Dysfunction’, subscale scores and PSQI total scores but no significant changes were observed in ‘Sleep Duration’, ‘Habitual Sleep Efficiency’ and ‘Use of Sleeping Medication’ subscale scores scores-(p <0. 05).

Discussion: It was found that reiki therapy had positive effects on sleep quality.

Keywords: Reiki, Sleep Quality, Sleeping Disorders

Page 105: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

105

SS95

ERKEK SÜNNETİNDE ATRAVMATİK BAKIM UYGULAMALARI

Fahriye PAZARCIKCI1, Emine EFE2

1Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, Türkiye

2Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Türkiye

Giriş-Amaç: Erkek sünneti, geçmişten günümüzü çeşitli gerekçelerle uygulana gelmiş en yaygın cerrahi girişimdir. Bu cerrahi girişimin çocuk ve ailesi tarafından travmatik, ağrı, kaygı, korku verici ve konforda bozulma ile sonuçlanabilen bir deneyim olarak tanımlanabildiği bilinmektedir. Ayrıca, literatürde erkek sünnetinin uzun süreli olumsuz fiziksel, ruhsal, cinsel etkilerinin olabileceği de bildirilmiştir. Atravmatik bakım (AB), sağlık bakımı alırken çocukların ailelerinden ayrılmasını, bedensel yaralanmalarını ve ağrılarını en aza indirmeyi veya önlemeyi, çocuğu ve aileyi duygusal yönden desteklemeyi ilke edinen Donna Wong tarafından geliştirilmiş bir terapötik bakım felsefesidir. Bu bildiride sünnet operasyonundan kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesine yönelik kullanılabilecek AB uygulamalarına kanıta dayalı örnekler sunmak ve konuya dikkat çekmek amaçlanmıştır.

Yöntem: Çalışma ulusal ve uluslararası literatür taranarak oluşturulmuştur.

Bulgular: Sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin AB uygulamaları ile önlenmesi veya en aza indirilmesi etik bir gerekliliktir. Bu nedenle sünnet operasyonu planlanan bir çocuk için perioperatif dönem boyunca sürecek bir AB planlanmalıdır. Preoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları; çocuğun gelişim dönemine uygun şekilde sağlık profesyonelleri tarafından terapötik oyun, hikaye ve boyama kitapları, çizgi film, çizgi animasyon gibi araçlarla bilgilendirilmesi, kaygı ve korkusunun ifade edebilmesinin desteklenmesi, ailenin planlı ve yazılı bir doküman kullanılarak bilgilendirilmesi, danışmanlık hizmeti verilmesi, çocuğun fiziksel, zihinsel ve bedensel olarak sünnete hazırlanmasıdır. İntraoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları; güvenli cerrahi basamaklarına uygun, hastane şartlarında, uzman hekimlerce sünnetin gerçekleştirilmesi, operasyonunun mümkünse bölgesel anestezi ile gerçekleştirilmesi, bu sırada çocuğun dikkatini dağıtıcı (terapötik oyun, dijital oyun, kukla gösterisi vb) etkinliklerin uygulanması, olumlu sohbet, hayal kurma gibi emosyonel odaklı bakım müdahalelerinin kullanılmasıdır. Postoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları; yara iyileşmesi ve ağrı ile etkin baş etmede farmakolojik yöntemlere ek olarak nonfarmakolojik yöntemlerinde kullanılmasıdır.

Tartışma-Sonuç: AB, sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkileri azaltma çabasının bir parçası olarak kullanılmalıdır. Ancak klinikte sünnet operasyonu planlanan bir çocuğun bakımında sınırlı merkezde AB uygulandığı görülmektedir. Çocuk hakları doğrultusunda çocuklara uygulanan tüm girişimlerde AB uygulanması önerilir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Atravmatik Bakım, Erkek Sünneti

ATRAUMATIC CARE APPLICATIONS IN MALE CIRCUMCISION

Definition and Importance: Male circumcision is the most common surgical intervention that has been performed for various reasons from past to present. It is known that this surgical intervention can be defined by the child and his / her family as an experience that may result in traumatic pain, anxiety, fear and deterioration in comfort. In addition, it has been reported in the literature that male circumcision may have long-term negative physical, mental and sexual effects. Atraumatic care (AC) is a philosophy of therapeutic care developed by Donna Wong, which is committed to the separation of children from their families, the minimization or prevention of physical injuries and pain, and the emotional support of the child and family. In this paper, it is aimed to present evidence-based examples of AC practices that can be used to prevent or minimize the negative effects of circumcision operation and to draw attention to the issue.

Method: The study was conducted by searching national and international literature.

Findings: Preventing or minimizing the negative effects of circumcision with AC practices is an ethical requirement. For this reason, a child who is scheduled for circumcision should be planned to have an AC during the perioperative period. AC applications that can be used in the preoperative period; informing the child by means of therapeutic games, story and coloring boks, cartoon animation in accordance with the developmental period, supporting the ability to express his anxiety and fear, informing the family by using a planned and written document, providing counseling services, providing physical, mental and is the preparation of the body circumcision. AC applications that can be used in intraoperative period; performing circumcision by specialist physicians in accordance with safe surgical steps, in hospital conditions, performing the operation with regional anesthesia if possible, applying the activities that distract the child (therapeutic play, digital game, puppet show, etc. ), using emotional focused care interventions such as positive chat and dreaming. AC applications that can be used in the postoperative period; In addition to pharmacological methods, it is used in nonpharmacological methods in effective treatment of wound healing and pain.

Discussion-Conclusion: The AC should be used as part of an effort to mitigate the negative effects of circumcision. However, it is seen that in a limited center, AC is applied in the care of a child who is planned to be circumcised in the clinic. It is recommended that the AC be implemented in all initiatives aimed at children's rights.

Keywords: Atraumatic Care, Male Genital Mutilation, Nursing

Page 106: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

106

SS96

AMERİKA’DA SUNULAN FERTİLİTEYİ DESTEKLEYİCİ TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TERAPİLERDEN ÖRNEKLER

Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye

Giriş: Son yıllarda infertilite alanında medikal tedaviyle birlikte tamamlayıcı ve alternatif terapi kullanımı artış göstermektedir. Amerika’da bazı klinikler infertil çifter için fertiliteyi destekleyici birçok alternatif tedavi yöntemi sunmaktadır.

Amaç: Bu derlemede amaç Amerika’da fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı ve alternatif bakım uygulamalarının incelenmesidir.

Gereç ve Yöntem: Bu derlemede internet adreslerinden ulaşılabilen 15 fertilite kliniği incelenerek sunulan bakım hizmetleri özetlenmiştir.

Bulgular: Amerika’da merkezlerin sunduğu eğitim ve seminer içerikleri incelendiğinde, sağlıklı beslenme programı (n=4 merkez), özel durumlarda beslenme desteği (n=2 merkez), infertilite diyet programı (n=2 merkez), sağlıklı yaşam biçimi davranışları (n=2 merkez), stres ve stresle başa çıkma (n=2 merkez), tedavi seçenekleri (n=2 merkez), egzersiz (n=1 merkez) ve akupunktur (n=1 merkez) bu merkezlerde sunulan eğitim programlarıdır. Diğer iki merkezin seminer programı sunduğu fakat içeriğinin belirtilmediği görülmüştür. Kliniklerin yürüttüğü uygulamalar incelendiğinde beş merkezde akupunktur, bir merkezde lazer akupunktur, dört merkezde fertilite yogası ve bir merkezde infertilite destek grubu bulunmaktadır. Sağlıklı zihin beden programı (masaj, akupunktur, refleksoloji, duygularla ilgilenme) (n=3), danışmanlık ve psikolojik destek (n=2), rehberlik destek hizmetleri (n=1), ladies night buluşmaları (n=1), kostüm partisi (n=1),, refleksoloji (n=1), reiki (n=1), aromaterapi (n=1), hasta mentörlüğü programı (benzer deneyimleri olan hastalarla buluşma) (n=1), masaj (n=1) ve meditasyon (n=1) uygulanan diğer yöntemlerdir. Klinikler tarafından yönlendirme yapılan uygulamalar ise yoga (n=3), akupunktur (n=2), beslenme (n=2), hipnoterapi (n=1), beyin beden terapileri (n=1), destek grupları (n=1), masaj (n=1) ve meditasyon (n=1) dur.

Tartışma ve Sonuç: Amerika’da fertiliteyi destekleyici alternatif tedavi seçeneklerinin çeşitlilik gösterdiği ve bu uygulamaların tıbbi tedavi ile bütünleştiği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Fertilite, Tamamlayıcı Terapiler, Alternatif Terapiler

EXAMPLES OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES SUPPORTING FERTILITY OFFERED IN AMERICA

Introduction: In recent years, the use of complementary and alternative therapies in the field of infertility has increased with medical treatment. Some clinics in the America offer several alternative treatment methods to support fertility for infertile couples.

Aim: The aim of the review was to examine complementary and alternative therapies practices that support fertility in America.

Materials and Methods: In the study, 15 fertility clinics which could be accessed via internet addresses were reviewed and the care services provided were summarized.

Findings: When the training and seminar contents offered by the centers in America are examined, healthy nutrition program (n = 4 centers), nutritional support in special cases (n = 2 centers), infertility diet program (n = 2 centers), healthy lifestyle behaviors (n = 2 centers), coping with stress and stress (n = 2 centers, treatment options (n = 2 centers), exercise (n = 1 center) and acupuncture (n = 1 center) have been the training programs offered in these centers. Other two centers offer the seminar program but the content is not mentioned. When the practices carried out by the clinics are examined, there are acupuncture in five centers, laser acupuncture in one center, fertility yoga in four centers and infertility support group in one center. Healthy mind body program (massage, acupuncture, reflexology, emotion dealing) (n=3), counseling and psychological support (n=2), counselling services (n=1), ladies' night (n=1), costume party (n=1), reflexology (n=1), reiki (n = 1), aromatherapy (n=1), patient mentoring program (with patients with similar experiences) (n=1), massage (n=1) and meditation (n=1) have used other methods. Yoga (n = 3), acupuncture (n = 2), nutrition (n = 2), hypnotherapy (n = 1), mind body therapies (n = 1), support groups (n = 1), massage (n = 1) and meditation (n = 1) are recommended practices by the clinics.

Result and Conclusions: It is seen that alternative treatment options that support fertility in America vary and the options are integrated with medical treatment.

Keywords: Fertility, Complementary Therapies, Alternative Therapies

Page 107: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

107

SS97

TÜRKİYE'DE DİYABET TEDAVİSİNDE KULLANILAN HİPOGLİSEMİK BİTKİLERİN ETKİNLİĞİ: SİSTEMATİK DERLEME

Simge ÖNAL1, Elif ÜNSAL AVDAL2, Selden GÜL1, Gökşen POLAT1, Funda SOFULU1

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Diyabet (DM), tüm dünyada mortalite ve morbiditelerin en önemli nedenidir. Mortalite ve morbiditelerin engellenmesi için en önemli hedefimiz kan glukoz düzeyini normal sınırlarda tutmaktır. Antihiperglisemik tedavide kullanılan ilaçlar ile ilgili en önemli sorun bulantı, hipoglisemi, laktik asidoz, karaciğer bozuklukları, ishal gibi yan etkilerdir. Tüm bu yan etkiler diyabetlileri alternatif tıp yöntemlerine yönlendirmektedir. Diyabetin yönetiminde ülkemizde hipoglisemik etkili pek çok bitki kullanılmaktadır. Bunu incelemek amacıyla kullanılan hipoglisemik bitkiler üzerine literatür derlemesi yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Derlemeye, ülkemizde kullanılan hipoglisemik bitkiler üzerine yapılan Türkçe-İngilizce araştırmalar alınmıştır. Taramalar Türkçe-İngilizce dilinde, anahtar sözcük olarak “diabetes and herbs’’, “usage herbs in diabetes’’, ’’diyabette kullanılan glisemik kontrol bitkileri’’, ‘’diyabette hipoglisemik bitkiler‘’kelimeleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Derleme Mart-Ağustos 2019 tarihinde yapılmıştır. Yapılan bu çalışmada “Science citation index(15), Drectory of open access journals(5), PubMed(20), Embase(0), Ovid(0), Medline(10), Scopus(0), Google scholor(30), ProQuest(0), Blackwell-Synergy(0), Science direct(10), ULAKBİM(0), Yükseköğrenim Kurumu(YÖK) tez merkezi(1) den ulaşılan tam metin olarak yayınlanan makaleler analiz edilmiştir.

Bulgular: Bu çalışma ile diyabette kullanılan hipoglisemik etkili bitkiler üzerine yapılan araştırmalar incelenmiştir. Bulunan makale sayısı 91 dahil etme-dışlama kriterlerine göre çalışmaya alınan makale sayısı 15 ‘tir.

Tartışma- Sonuç: Yapılan çalışmalarda bu bitkiler mutlaka rutin tedaviye(insülin- OAD) ek olarak, beslenme ve egzersiz kontrolü sağlanarak takciye edici olarak uygulanmıştır. Bunların sonucunda çoğu çalışmada kullanılan bitkilerin glisemik kontrol üzerinde etkili olduğu, en çok da lipidleri ve HbA1c değerlerini düşürdüğü, insülin direnci üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Ancak bitkilerin glisemik kontrol üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı sonucuna varılan çalışmalar da bulunmaktadır. Literatüre bakıldığında yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu diyabetik sıçan ve tavşanlarda yapılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar oldukça yetersiz bulunmuştur. Yapılan çalışmalar birbirini desteklememektedir, kanıtlar yetersizdir ve bu durumda en önemli etken örneklemlerin farklılığı olmaktadır. Glisemik kontrolü desteklemek adına bu çalışmaların artırılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Diyabette kullanılan glisemik kontrol bitkileri, diyabette hipoglisemik bitkiler

THE HYPOGLYCHEMIC HERBS IN TURKEY USED TO TREAT DIABETES: SYSTEMATIC REVIEW

Introduction: Diabetes (DM) is the most important cause of mortality and morbidity worldwide. To prevent mortality and morbidity, our most important goal is to keep blood glucose levels within normal limits. The most important problems related to the drugs used in antihyperglycemic treatment are side effects such as nausea, hypoglycemia, lactic acidosis, liver disorders and diarrhea. All these side effects lead diabetics to alternative medicine methods. Many plants with hypoglycemic effect are used in the management of diabetes in our country. A review of the literature on hypoglycemic plants used to investigate this was done

Materials-Methods: In this review, researches on herbs used in glycemic control in our country were taken. Screenings were conducted in Turkish-English using the words ‘diabetes and herbs’, ’usage herbs in diabetes’, ’glycemic control plants used in diabetes’, ’hypoglycemic plants in diabetes’. The study was conducted between March- August 2019. In this study, Science citation index(15), Drectory of Open Access journals(5), PubMed(20), Embase(0), Ovid(0), Medline(10), Scopus(0), Google scholor(30), ProQuest(0), Blackwell-Synergy(0), Science direct(10), ULAKBİM(0), Higher Education Institution(YÖK) dissertation center(1)

Results: In this study, the researches on hypoglycemic plants used in diabetes were investigated. The number of articles found was 91, the number of articles included in the study according to the inclusion-exclusion criteria was 15.

Discussion-Conclusion: In our country, a lot of plants with hypoglycemic effect are used. In these studies, these plants have been applied as supplements by providing nutritional and exercise control in addition to routine treatment(insulin-OAD). As a result of these studies, plants used in most studies were found to be effective on glycemic control, lowering lipids and HbA1c values, and mostly on insulin resistance. However, there are also studies concluded that plants do not have a significant effect on glycemic control. In the literature, the majority of the studies were performed in diabetic rats and rabbits. Human studies have been found to be inadequate. The studies do not support each other, the evidence is insufficient and the most important factor in this case is the difference of the samples. These studies need to be increased to support glycemic control.

Keywords: Diabetes and Herbs, Usage Herbs in Diabetes, Glysemic Control Plants Used in Diabetes, Hypoglysemic Plants in Diabetes

Page 108: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

108

SS98

MEME KANSERİ İLE İLİŞKİLİ LENFÖDEMDE MANUEL LENF DRENAJIN AĞRI VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ: SİSTEMATİK DERLEME

Ayşe Kardelen ACAR1, Nuray ELİBOL2, Mehmet ÖZKESKİN2, Serkan BAKIRHAN2

1Özel Dr. İsmail Atabek Fizik Tedavi Rehabilitasyon ve Tıp Merkezi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Meme kanserli hastalarda gelişen lenfödem (LÖ); intertisyel hücre boşluklarında proteinden zengin sıvının birikmesidir. LÖ, genellikle yumuşak dokuların gerilmesine bağlı olarak ağrı ve fonksiyonel bozukluk ile karakterizedir. Kişinin zamanla yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açmaktadır. Kompleks dekonjestif tedavinin (KDT) bir elemanı olan manuel lenfatik drenaj (MLD); lenf kolektörlerinin kasılmasını stimule ederek, protein atılımını ve transportunu arttırırarak lenf ödem tedavisinde etkilidir. MLD’ nin etkinliği çalışmalarca desteklenmiş olup ağrı ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelendiği az sayıda çalışma vardır. Çalışmamızın amacı manuel lenfatik drenajın ağrı ve yaşam kalitesi üzerine etkisi ile ilgili literatürdeki çalışmaların sonuçlarının belirlenmesidir.

Gereç-Yöntem: Çalışmaya LÖ tedavisinde MLD’nin kullanıldığı, ağrı ve yaşam kalitesi parametrelerinin değerlendirildiği, fizyoterapistler tarafından yapılan 2000-2019 yılları arasındaki sistematik derleme, randomize kontrollü çalışmalar ve tez çalışmaları dahil edilmiştir.

Bulgular: İncelenen araştırmaların %81. 8’i MLD’nin ağrı ve yaşam kalitesi üzerine etkilerini olumlu olarak bildirmiştir. Araştırmalar, MLD’nin volüm parametreleri üzerine etkisini sık olarak değerlendirmiştir. Fakat ağrı ve yaşam kalitesi üzerinde durulmamıştır. Değerlendirmede kullanılan skalalar: Ağrı için; Visüel Analog Skalası ve Sayısal Ağrı Derecelendirme Skalası, yaşam kalitesi için; Short Form-36 ve Üst Ekstremite Lenf Ödemi skalalarıdır.

Sonuç-Tartışma: Ağrı ve yaşam kalitesi üzerine MLD’nin etkisi karşılaştırıldığında, sonuçların olumlu ve tutarlı olduğu görülmektedir. Ancak tek başına MLD uygulamasının terapötik etkilerinin sınırlı olduğu ve KDT’ye dahil edilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Lenfödem Manuel Lenfatik Drenaj Ağrı Yaşam Kalitesi

THE EFFECT OF MANUAL LYMPHATIC DRAINAGE ON PAIN AND LIFE QUALITY IN LYMPHEDEMA - RELATED BREAST CANCER: A SYSTEMATIC REVIEW

Introduction-Aim: Lymphedema (LE) in breast cancer patients; is the accumulation of protein rich liquid in interstitial cell spaces. LE is usually characterized by pain and functional impairment, usually due to stretching of soft tissues. Over time, the person's quality of life is adversely affected. Manual lymphatic drainage (MLD)- an element of complex decongestive therapy (CDT)- is effective in the treatment of lymphedema by stimulating the contraction of lymph collectors, increasing protein excretion and transport. Efficacy of MLD has been supported by studies and there are few studies examining the effect of MLD on pain and quality of life. The aim of our study was to determine the results of studies on the effect of manual lymphatic drainage on pain and quality of life in the literature.

Material-Methods: A total of 21 studies; systematic reviews, randomized controlled trials and thesis which are conducted by physiotherapists between 2000-2019, in which MLD was used in the treatment of LE and in which pain and quality of life parameters were evaluated, were included in this study.

Results: 81. 8% of the studies reported positive effects of MLD on pain and quality of life. Studies have frequently evaluated the effect of MLD on volume parameters. However, pain and quality of life were not emphasized. The scales used for assessment were: For pain; Visual Analog Scale and Numeric Pain Rating Scale, for quality of life; Short Form-36 and Upper Lımb Lymphedema.

Conclusion-Discussion: The results about the effect of MLD on pain and quality of life are affirmative and consistent. However the therapeutic effects of MLD were limited when MLD was used alone, so it was thought that MLD should be applied with CDT.

Keywords: Lymphedema Manual Lymphatic Drainage Pain Quality of Life

Page 109: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

109

SS99

TİP 2 DİYABETLİ BİREYLERİN BİTKİSEL ÜRÜN KULLANIM YAKLAŞIMLARININ BELİRLENMESİ

Gülşah KANER TOHTAK, Gamze ÇALIK, Fatma YAŞAR

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu araştırma, tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanımlarına ilişkin bilgilerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Araştırma, T. C. Sağlık Bakanlığı İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi endokrin, dahiliye ve diyet polikliniklerine gelen ve endokrin, dahiliye kliniklerinde yatan yaşları 35-83 yıl arasında değişen, 24’ü erkek 36’sı kadın olmak üzere toplam 60 tip 2 diyabetli birey üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında bireylerin sosyodemografik özellikleri, sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları ve bitkisel ürün kullanımı ile ilgili bilgileri yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak bir anket formu ile sorgulanmıştır. Antropometrik ölçümleri değerlendirmek için bireylerin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçülmüştür.

Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 62, 08±11, 74 yıl, BKİ ortalaması 29, 03±5, 09 kg/m2’dir. Bireylerin yarısından fazlasının (%55, 0) ilkokul mezunu olduğu belirlenmiştir. Bireylerin %40, 0’ının oral antidiyabetik tedavisi aldığı belirlenmiştir. Bireylerin diyabet tedavisi için ilaç dışında herhangi bir bitkisel ürün kullanma durumları sorgulandığında; %80, 0’inin “hayır kullanmadım”, %11, 7’sinin “evet bitkisel ürün denedim ama sürekli kullanmadım”, %8, 3’ünün “evet bitkisel ürünleri sürekli kullanıyorum” yanıtını verdiği saptanmıştır. Bireylerin kullandığı bitkisel ürünler incelendiğinde; %6, 7’sinin zeytin yaprağı, %3, 3’ünün tarçın, %3, 3’ünün çörek otu yağı kullandığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan tip 2 diyabetli bireylerin %83, 3’ü bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirmediğini, %8, 3’ü bitkisel ürün kullandığı için bazen tedavisini aksattığını ve %8, 3’ü bu ürünleri kullanırken ilaçlarını kullanmadığını bildirmiştir. Bitkisel ürün kullanan bireylerin %66, 7’si kullandığı ürünü ailesinden/tanıdıklarından, %25, 0’i televizyondan ve %8, 3’ü internetten öğrendiğini bildirmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin bitkisel ürün kullanım durumu ile yaş, eğitim durumu ve BKİ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0, 05).

Sonuç: Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin büyük çoğunluğunun bitkisel ürün kullanmadığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan bireylerin çoğunluğunun bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirmediği saptanmıştır. Araştırmanın sonuçlarının genele yayılabilmesi için örneklem sayısının daha fazla olduğu çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Tip 2 Diyabet, Bitkisel Ürün, Tamamlayıcı Terapiler

DETERMINATION OF HERBAL PRODUCT USE APPROACHES

OF INDIVIDUALS WITH TYPE 2 DIABETES

Objective: The aim of this study was to evaluate the knowledge of herbal product use in people with type 2 diabetes.

Methods: The study was conducted on 60 individuals with type 2 diabetes (24 male and 36 female), aged between 35-83 years who applied to endocrine, internal medicine and diet polyclinics in Izmir Katip Celebi University Ataturk Training and Research Hospital. In the scope of the research, sociodemographic characteristics, health information, nutrition habits and herbal product use of the individuals were questioned with a questionnaire using face to face interview technique. Body weight and height were measured to evaluate anthropometric measurements.

Results: The mean age of the participants was 62. 08 ± 11. 74 years and the mean BMI was 29. 03 ± 5. 09 kg / m2. It was determined that more than half of the individuals (55. 0%) were primary school graduates. It was determined that 40. 0% of the patients received oral antidiabetic treatment. When individuals were questioned about their use of any herbal product other than medication for diabetes treatment, it was found that 80. 0% answered “No I did not use”, 11. 7% answered “yes I tried herbal products but I did not use them continuously” and 8. 3% answered “yes I use herbal products continuously”. It was determined that 6. 7% of individuals used olive leaves, 3. 3% used cinnamon and 3. 3% used black seed oil. 83. 3% of people with Type 2 diabetes who used herbal products reported that they did not change the treatment given by the doctor when using herbal products, 8. 3% reported that they sometimes disrupted treatment, and 8. 3% reported that they did not use their medication when using these products. 66. 7% of individuals using herbal products reported that they learned the product from their family/relatives, 25. 0% from television and 8. 3% from the internet. There was no statistically significant difference between herbal product usage and age, educational status and BMI (p> 0. 05).

Conclusion: it was determined that the majority of people with Type 2 diabetes who participated in the study did not use herbal products. It was found that the majority of individuals using herbal products did not change the treatment given by the doctor when using herbal products. In order to spread the results of the research to the general public, studies with a higher number of samples are needed.

Keywords: Type 2 Diabetes, Herbal Products, Complementary Therapies

Page 110: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

110

SS100

JİNEKOLOJİK KANSERLERDE KULLANILAN TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI VE ETKİNLİKLERİ: LİTERATÜR İNCELENMESİ

Alev KARADAĞ1, Nurcan KIRCA2

1Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Antalya, Türkiye

2Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

Giriş: Kemoterapinin yan etkilerinin giderilmesinde bazen tıbbi tedavi yetersiz kalabilmekte ve destek tedavilere ihtiyaç duyulabilmektedir. Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları (TATDEP) tam bu noktada başvurulan bir alandır. Birçok kanser tedavisinde olduğu gibi jinekolojik kanserlerin tedavisinde de medikal tedavin yanında destek amaçlı TATDEP uygulamalarına başvurulmaktadır.

Amaç: Bu derlemenin amacı jinekolojik kanserlerde başvurulan TATDEP uygulamalarının ne olduğunu ve etkinliklerini inceleyen çalışmaları irdelemektir.

Yöntem: Konuya ilişkin literatür taraması Sciencedirect, Pubmed, Google Akademik, Ulusal Yök Tez veri tabanlarından ‘’jinekonojik kanser’’, ‘’tamamlayıcı terapiler’’, ‘’destekleyici uygulamalar’’ anahtar kelimeleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. 2010 ve 2019 yılları arasındaki çalışmalar seçilmiştir. Arama sonuçlarında jinekolojik kanserlerde uygulanan TATDEP uygulamaları ile ilgili 8 çalışma elde edilmiştir.

Bulgular: Sekiz çalışmadan biri Japonya’da, biri Avusturalya’da, ikisi Almanya’da ve dördü de Türkiye’de yapılmış çalışmalardır. Çalışmaların üçü randomize kontrollü (RKÇ), ikisi kesitsel tanımlayıcı, ikisi derleme ve biri de karma yöntem (yüz yüze anket ve derinlemesine görüşme) ile yapılmış araştırmalardır. Çalışmalarda kullanılan yöntemler zihin ve beden egzersizleri ve doğal ürünler şeklindedir. Akupunktur, masaj terapisi, meditasyon, gevşeme teknikleri, spinal manipülasyon, yoga, aroma terapi gibi geleneksel Japon uygulamaları beden ve zihin egzersizlerine, kültürden kültüre değişen bitki ve vitamin, mineral kullanımları gibi doğal ürünler kullanılmıştır. Faklı kültürlerde farklı yöntemler kullanılıyor olmasına karşın jinekolojik kanser tedavisi gören kadınlar sıklıkla TATDEP uygulamalarına başvurmakta ve etkilerinden memnun kalmaktadır.

Sonuç: TATDEP uygulamaları kanser tedavileri sonucu ortaya çıkan yorgunluk, ağrı, mide bulantısı gibi fizyolojik; anksiyete ve depresyon gibi psikolojik yan etkilerin hafifletilmesi ve medikal tedaviye destek amaçlı kullanılan uygulamalardır. Yapılan çalışmalar jinekolojik kanser tedavisi gören kadınların TATDEP uygulamalarına başvurduklarını ve etkinliklerinden memnun kaldıklarını göstermektedir. Uygulamalar Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Amerikan Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi (National Center for Complementary and Integrative Health, NCCIH) tarafından etkinliği onaylanmış ve dünyaca uygulanması desteklenen, bu konuda çeşitli prosedür ve politikalar geliştirilmiş uygulamalardır.

Anahtar Kelimeler: Jinekolojik Kanser, Tamamlayıcı Terapiler, Destek Uygulamalar

COMPLEMENTARY AND SUPPORTING CARE APPLICATIONS AND EFFECTIVENESS USED IN GYNECOLOGICAL CANCER: LITERATURE INVESTIGATION

Introduction: In order to eliminate the side effects of chemotherapy, sometimes medical treatment may be inadequate and supportive therapies may be needed. Complementary Therapies and Supportive Care Practices (TATDEP) is an area that is referenced at this point. As in many cancer treatments, in addition to medical treatment, TATDEP applications are used in the treatment of gynecological cancers.

Objective: The aim of this review is to investigate the studies and the efficacy of TATDEP applications in gynecologic cancers.

Method: The literature review was carried out using the keywords ’’ ’gynecologic cancer’, ’’ complementary therapies ’’, ’’ supporting therapies’’ from Sciencedirect, Pubmed, Google Scholar, National Research Thesis databases. The studies between 2010 and 2019 were selected. In the search results, 8 studies related to TATDEP applications in gynecological cancers were obtained.

Results: One of the eight trials in Japan, one in Australia, two in Germany and four are also studies in Turkey. Three of the studies were randomized controlled (RCT), two were cross-sectional descriptors, two were compiled and one was a mixed method (face-to-face questionnaire and in-depth interview). The methods used in the studies are mind and body exercises and natural products. Traditional Japanese practices such as acupuncture, massage therapy, meditation, relaxation techniques, spinal manipulation, yoga, aroma therapy have been used in natural products such as body and mind exercises, culture and culture, and the use of plants and vitamins and minerals. Although different methods are used in different cultures, women receiving gynecological cancer treatment frequently apply to TATDEP and are satisfied with their effects.

Conclusion: TATDEP applications consisted of physiological factors such as fatigue, pain and nausea; alleviating psychological side effects such as anxiety and depression; and supporting medical treatment. Studies show that women receiving gynecological cancer treatment have applied TATDEP and are satisfied with their activities. Practices are practices approved by the World Health Organization (WHO) and the American National Center for Complementary and Integrative Health (NCCIH).

Keywords: Gynecological Cancer, Complementary Therapies, Supportive Practices

Page 111: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

111

SS101

HİPERTANSİYONDA MÜZİK TERAPİ

Mediha SERT, Zeynep ÖZER

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

Giriş-Amaç: Hipertansiyon, toplumda oldukça yaygın görülen, komplikasyonlara neden olabilen, mortalite ve morbidite oranları oldukça yüksek önemli bir kardiyovasküler hastalıktır. Dünya’da bir milyardan fazla insanı etkilemektedir. Tedavi edilmemesi halinde kalp yetersizliği, aort diseksiyonu, arter hastalıkları, inme ve böbrek yetersizliği gibi birçok hastalığa yol açabilmekte ve ölüm oranlarını artırmaktadır. Bu nedenle kan basıncı kontrolü ile komplikasyonların ve mortalite ve morbitide oranların azaltılması önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalar, kan basıncı kontrolünde müzik terapisinin olumlu etkilerini göstermektedir. Bu derlemenin amacı, müzik terapisinin hipertansiyon hastalarında kan basıncı kontrolü üzerine olan etkisinin incelenmesi ve uygulanabilecek etkili terapötik yaklaşım olarak farkındalığının sağlanmasıdır.

Gereç-Yöntem: Klasik derleme niteliğinde olan bu makale araştırmacılar tarafından literatür taraması yapılarak hazırlanmıştır.

Bulgular: Yapılan çalışmalarda müzik terapinin, hipertansiyon hastalarında stres, anksiyete, ölüm kaygısı, uykusuzluk, ağrı, kalp hızı ve kan basıncını azalttığı bildirilmiştir. Ayrıca sağlığın geliştirilmesinde önemli rolleri olan hemşirelerin, girişimlerinde hastaların kendi bakımlarına düşünceleriyle katılmasını sağlayan ve etkinliği kabul edilmiş olan müzik terapi yöntemini uygulamasıyla hipertansiyon insidansının ve komplikasyonlarının engellenebileceği bildirilmektedir.

Tartışma ve Sonuç: Müzik terapi, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan oldukça eski bir terapi yöntemidir. Bu terapi yöntemiyle kan basıncı ve stres mekanizmalarının baskılanarak birçok komplikasyon ve hastalığın gelişmesi ile ilerlemesinin önlenebilmesine rağmen, günümüzde bu alanda yapılan çalışmalar ve uygulamalar oldukça sınırlıdır. Yapılacak çalışmalar ile hastaların tedavi ve bakımlarının sürdürülmesi ve güçlendirilmesinde müzik terapi kullanımının artırılabileceği, böylece etkili bir terapötik yaklaşımın sağlanabileceği ön görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Hipertansiyon, Kan Basıncı, Müzik Terapi

MUSIC THERAPY IN HYPERTENSION

Introduction-Objective: Hypertension is an important cardiovascular disease which is very common in the community, can cause complications and has high mortality and morbidity rates. It affects more than one billion people around the world. If left untreated, it can cause many diseases such as heart failure, aortic dissection, arterial diseases, stroke and kidney failure and increase mortality rates. Therefore, it is important to reduce the complications and mortality and morbidity rates with blood pressure control. Studies have shown the positive effects of music therapy in blood pressure control. The aim of this review is to examine the effect of music therapy on blood pressure control in hypertensive patients and to make them aware of the effective therapeutic approach that can be applied.

Materials and Methods: This article, which is a classic review, has been prepared by the researchers by searching the literature.

Results: Studies have reported that music therapy reduces stress, anxiety, death anxiety, insomnia, pain, heart rate and blood pressure in hypertensive patients. In addition, it is reported that the incidence and complications of hypertension can be prevented by the application of music therapy method in enables nurses who have important roles in health promotion to participate in patients own care with their thoughts.

Discussion and Conclusion: Music therapy is a very old therapy method used in the treatment of many diseases. Although this therapy method can suppress blood pressure and stress mechanisms and prevent the progression and development of many complications and diseases, studies and applications in this field are quite limited. It is predicted that increasing to the use of music therapy in the maintenance and strengthening of the treatment and care of the patients and thus an effective therapeutic approach can be provided with the prospective studies.

Keywords: Blood Pressure, Hypertension, Music Therapy, Nursing

Page 112: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

112

SS102

SAĞLIK İÇİN DANS ET

Mediha SERT, Zeynep ÖZER

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

Giriş-Amaç: Antik çağlardan günümüze uzanan dans ile terapi, bireylerin vücutları ile kendilerini ifade etmesini, iletişimi ve biyopsikososyal bütünlüğü destekleyen bir terapi yöntemidir. Bu yöntemin ağrının giderilmesi, benlik saygısının artırılması, baş etmenin desteklenmesi, stresin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılmasında oldukça etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca dans ritmiyle solunum, serum lipid düzeyleri, uyku ve kardiyovasküler parametrelerin düzenlenmesi de mümkündür. Bu derlemenin amacı, sağlığın geliştirilmesi için uygulanabilecek terapötik yaklaşımlar arasında yer alan dans terapi yönteminin bakımda kullanımını ve farkındalığını artırmaktır.

Gereç-Yöntem: Klasik derleme niteliğinde olan bu makale araştırmacılar tarafından literatür taraması yapılarak hazırlanmıştır.

Bulgular: Yapılan çalışmalarda, dans terapisinin metabolik ve kardiyovasküler parametreler ile fonksiyonel kapasitenin iyileştirilmesini sağladığı, egzersiz toleransını artırarak yorgunluk hissini azalttığı, bireysel motivasyonu artırdığı, stresi azalttığı, serum trigliserid ve düşük yoğunluklu lipoprotein düzeylerini iyileştirdiği ve yaşam kalitesini artırmada diğer egzersizler kadar etkili olduğu gösterilmiştir. Benzer şekilde yüksek tempolu dans ile bel çevresi kalınlığı, beden kitle indeksi, vücut yağ oranı ve kilo kontrolünü sağlanmasının da mümkün olduğu bildirilmiştir. Başlıca obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi hastalıkların risk faktörlerinin azaltılmasında etkili olan bu terapi yöntemi, sağlığın geliştirilmesinde uygulanabilecek bir yaklaşım olarak önerilmektedir.

Tartışma ve Sonuç: Başlıca diyabet, obezite ve hipertansiyon gibi kardiyovasküler hastalıklar olmak üzere, hastalıkların önlenmesi, komplikasyonların kontrol altına alınarak yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde sağlık profesyonellerine önemli roller düşmektedir. Bireylerin sağlığının sürdürülmesi ve desteklenmesinde dans terapisinin geleneksel egzersizler kadar etkili olduğu bildirilmektedir. Günümüzde bu konuda yapılan çalışmalar oldukça sınırlı sayıdadır ve prospektif çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Dans terapisinin sağlığın geliştirilmesinde kullanımının artırılması ile hastalıkların önlenebileceği ve bireylerin biyopsikososyal açıdan desteklenebileceği öngörülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Dans Terapi, Hemşirelik, Sağlık

DANCE FOR HEALTH

Introduction-Objective: Dance therapy, which extends from antiquity to the present, is a therapy that supports individuals' self-expression with their bodies, communication and biopsychosocial integrity. This method has been shown to be highly effective in relieving pain, increasing self-esteem, supporting coping, reducing stress and improving quality of life. It’s also possible to regulate breathing, serum lipid levels, sleep and cardiovascular parameters by dance rhythm. The aim of this review is to increase the awareness and use of dance therapy method which is one of the therapeutic approaches to improve health.

Materials and Methods: This article, which is a classic review, has been prepared by the researchers by searching the literature.

Results: Studies show that dance therapy improves functional capacity with metabolic and cardiovascular parameters, decreases fatigue sensation by increasing exercise tolerance, increases individual motivation, reduces stres, decrease serum triglyceride and low-density lipoprotein levels and as effective as other exercises to improving quality of life. Similarly, it has been reported that it’s possible to achieve waist circumference, body mass index, body fat ratio and weight control with high-paced dance. This therapy method, which is effective in reducing the risk factors of diseases such as obesity, diabetes and cardiovascular diseases, is suggested as an approach that can be applied in health promotion.

Discussion and Conclusion: Health professionals play an important role in the prevention of diseases, especially cardiovascular diseases such as diabetes, obesity and hypertension, and the improvement of quality of life by controlling the complications. It’s reported that dance therapy is as effective as traditional exercises in maintaining and supporting the health of individuals. Currently, studies on this subject are quite limited and prospective studies are needed. It’s envisaged that by increasing the use of dance therapy in health promotion, diseases can be prevented and individuals can be supported biopsychosocially.

Keywords: Health, Dance Therapy, Nursing

Page 113: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

113

SS103

AKCİĞER KANSERİ HASTALARINDA REFLEKSOLOJİ UYGULAMASI VE DESTEKLEYİCİ BAKIM

Müge ALTINIŞIK, Fatma ARIKAN

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği, Antalya, Türkiye

Amaç: Refleksoloji, kanser hastalarının yaşadıkları semptomların yönetimini ve yaşam kalitelerini artırmak için hemşirelerin uygulamaya dahil edebilecekleri destekleyici bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Bu derlemenin amacı destekleyici bakım olarak refleksolojinin akciğer kanseri hastalara uygulanabilirliği ve etkinliğini incelemektir.

Yöntem: Bu çalışma litaretür derlemesi niteliğindedir.

Bulgular: Akciğer kanseri tedavisinde son gelişmelere rağmen, hastalar kanserin ve tedavinin yan etkilerinin neden olduğu problemlerle mücadele etmektedirler. Birçok hasta, yaşam süresini ve kalitesini artırmak, tedavi ve semptomların yan etkilerini azaltmak için tamamlayıcı terapileri (TT) kullanmaktadır. Tamamlayıcı terapilerin kullanımı dünyada ve Türkiye’de giderek artmaktadır. Çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda kullanım sıklığının %7 ile %64 arasında olduğu (ortalama %31. 4) belirtilmektedir. Dünyada en sık kullanılan TT uygulamalarından biri refleksolojidir. Refleksoloji; iyileşmeyi sağlamak için vücudun tüm bölgelerindeki organlara ve sistemlere karşılık gelen refleks noktalarına ovma ve sıkma hareketleri ile basınç uygulanarak gerçekleştirilen bir baskı tekniği olarak tanımlanmaktadır. Farklı kanser türlerinde yapılan çalışmalarda refleksolojinin bulantı kusma, ağrı, yorgunluk, iştahsızlık, uykusuzluk, anksiyete, dispne, depresyon ve semptom kontrolünde etkinliğinin olduğunu görülmektedir. Refleksolojinin akciğer kanseri olan hastalar üzerinde faydalı etkilerinin olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle hastaları desteklemek, semptomları mümkün olduğunca azaltmak, yaşam kalitesini artırmak, etkin öz yönetim sağlayabilmek ve kaliteli hemşirelik bakımı için kullanılan refleksoloji yöntemi konusunda hastalara danışmanlık sağlamak önem taşımaktadır.

Sonuç: Akciğer kanseri hastalarında refleksolojinin, uygulanabilirliği ve etkinliğine ilişkin kanıta dayalı çalışmaların planlanması, çalışma sonuçlarının hasta bakımına yansıtılması, hemşirelik bakımında reflekseloji yöntemini kullanabilmek için gerekli eğitimlerin verilmesi ve farkındalığın oluşturulması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Akciğer Kanseri, Hemşire, Onkoloji, Reflekseloji, Tamamlayıcı Terapi

REFLEXOLOGY TREATMENT AND SUPPORTIVE CARE IN PATIENTS WITH LUNG CANCER

Objective: Reflexology is recognized as a supportive method that nurses can incorporate into the application to improve the quality of life of cancer patients and symptom management. The aim of this review is to examine the applicability and efficacy of reflexology to lung cancer patients as supportive care.

Method: The study serves a literature review.

Results: Patients are struggling with problems caused by side effects of cancer and treatment despite the latest developments in lung cancer treatment. Many use complementary therapies (CTs) to improve quality-adjusted life expectancy and treat and reduce the side effects. The use of complementary therapies is increasing in Turkey and around the world. Studies in various countries have shown that the frequency is between 7% and 64% (average 31. 4%). One of the most frequently used CT applications is reflexology. Reflexology is defined as a pressure technique performed by applying pressure to the reflex points corresponding to specific internal organs and systems through rubbing and tightening. It has been observed in studies on different types of cancer that reflexology is effective in nausea and vomiting, pain, fatigue, loss of appetite, insomnia, anxiety, dyspnea, depression and symptom control. It is thought to have beneficial effects on patients with lung cancer. Consequently, it is important to support patients, reduce symptoms as much as possible, improve quality of life, ensure effective self-management and provide counseling to patients about the reflexology for quality nursing care.

Conclusion: It is also recommended to conduct evidence-based studies on the applicability and efficacy of reflexology in patients with lung cancer, reflect the results of the study to patient care, use reflexology techniques in nursing care training to increase awareness.

Keywords: Lung Cancer, Nurse, Oncology, Reflexology, Complementary Therapy

Page 114: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

114

SS104

HEMŞİRELİKTE TAMAMLAYICI TERAPİLER İLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALARIN BİBLİYOMETRİK ANALİZİ

Özlem YAZICI, İlknur ÇALIŞKAN

İstanbul Okan Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Giriş-Amaç: Geleneksel tıp ile birlikte kullanılan, esas olmayan bir uygulama tamamlayıcı uygulamma olarak kabul edilmekle birlikte doğal ürünler, zihin ve beden uygulamalarını içermektedir. Hemşirelik bakımında tamamlayıcı terapilerin kullanımı son yıllarda artmıştır. Klinik kullanımda bu terapilerin artmasından dolayı sağlık bakım ekibinin yaygı kullanılan terapi yöntemleri hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir.

Gereç-Yöntem: Bu çalışma bibliyometrik, tanımlayıcı analitik türdedir. Çalışmanın verileri uluslararası veri tabanı olan Scopus’ta 1994-2018 yılları arasında yayımlanmış dergilerde atıf alan makalelerin 3. 08. 2019 tarihinde taranmasıyla elde edildi. Çalışma verilerinin elde edilmesinde “tamamlayıcı terapiler” ve hemşirelik” anahtar kelimeleri kullanıldı.

Bulgular: Bu çalışma sonucunda hemşirelik ile ilgili atıf alan 23 tane makale bulundu. Bu makalelerden üç tanesinin open access dergide yayımlandığı saptandı. En fazla atıf alan ilk üç çalışmanın en fazla 2000 ve 2007 yılında, en az ise 2017 ve 2018 yıllarında yayımlandığı bulundu. Atıf alan makalelerin en fazla İngilizce olarak yayımlandığı ve Birleşmiş Millet’lerde yayımlanan dergilerde olduğu belirlendi. Atıf yapılan çalışmaların araştırma çeşitleri incelendiğinde en fazla deneysel ve en az tanımlayıcı çalışmalar olduğu bulundu. En fazla atıf alan çalışmanın 59, en az atıf alan çalışmanın ise 1 atıf aldığı saptandı. En fazla atıf alan çalışmanın 2007 yılında Oncology Nursing Forum yayımlandığı ve deneysel türde bir çalışma olduğu belirlendi.

Tartışma-Sonuç: Bu çalışmada hemşirelikte tamamlayıcı terapiler ile ilgili yapılan araştırmaların en fazla deneysel ve en az tanımlayıcı türde olduğu ve hemşirelikte tamamlayıcı tedavilerde daha çok araştırmaya gereksinim olduğu sonucuna ulaşıldı.

Anahtar Kelimeler: Bibliyometrik Analiz, Hemşirelik, Tamamlayıcı Tedavi

BIBLIOMETRIC ANALYSIS OF RESEARCHES ON COMPLEMENTARY THERAPIES IN NURSING

Introduction-Aim: A non-mainstream practice used in combination with conventional medicine is considered a complementary therapy approaches, but includes natural products, mind and body practices. The use of complementary therapies in nursing care has increased in recent years. Because of the increased use of these therapies in clinical area, the health care team should be familiar with the commonly used therapy methods. For this reason, it is aimed to investigate nursing studies related to complementary therapies which are cited by the researchers and characteristics of these studies.

Materials-Methods: This is a bibliometric, descriptive analytic type study. Study data were obtained by scanning the international reference databases in Scopus, which was published between 1994 and 2018, on 03th August 2019. "Complementary therapies" and “Nursing” keywords was used for obtaining data.

Results: According to the findings of this study, it was found that 23 articles have been cited about nursing. It was determined that three of these articles was published in the open access journals. It was found that the most cited first three articles were published mostly in 2000 and 2007, at least articles were published in 2017 and 2018. The most cited articles were published in English and were published in the Journal of the United Nations. When the research types of the cited studies were examined, it was found that the most studies were experimental and the least studies were descriptive. It was found that the most cited articles were 59 times cited and the least cited article was just 1 time cited. It was determined that the most cited articles were experimental designed and published in Oncology Nursing Forum in 2007.

Discussion-Conclusion: In this study, it was concluded that published articles about the complementary therapies in nursing were very few and in mostly experimental designed. It is recommended to do more studies using various types of methods and techniques in order to use in clinical practices and compare of the results about complementary therapies in nursing.

Keywords: Bibliometric Analysis, Complementary Therapies, Nursing

Page 115: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

115

SS105

ANJİYOGRAFİ YAPILACAK HASTALARIN BİTKİSEL ÜRÜN KULLANMA DURUMLARININ İNCELENMESİ

Ebru YILDIZ 1, İlknur ÇALIŞKAN 2

1İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İstanbul, Türkiye

2İstanbul Okan Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Giriş-Amaç: Tamamlayıcı terapilerden birisi olan bitkisel ürünler hastalarda kanama, miyokard infaktüsü gibi komplikasyonlara neden olmaktadır. Hemşirenin komplikasyonların önlenmesinde önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Komplikasyonların önlenmesinde ilk olarak hastadan doğru bilgilerin alınması gerekmektedir. Bu araştırma ile anjiyografi yapılacak hastaların bitkisel ürün kullanma durumlarının incelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Araştırmanın evrenini İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Bölümüne anjiyografi işlemi için yatan hastalar, örneklemini 1 Mart-15 Mayıs 2019 tarihleri arasında çalışmaya katılma kriterlerine uygun, çalışmaya katılmayı kabul eden 106 birey oluşturdu. Araştırmanın verileri “Hasta Tanıtım Formu” ile toplandı. Araştırmanın istatistiksel analizi SPSS 21 paket programı ile yapıldı. Araştırma verilerinin istatistiksel analizinde sayı, yüzde ve ortalama değer ve standart sapma, hastaların kronik hastalığına göre kullandıkları bitkisel ürünlerin karşılaştırılmasında Ki-kare testi kullanıldı.

Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalamasının 62, 29 ±13, 59 olduğu, % 61, 3’ünün erkek, %78’inin bitkisel ürün kullandığı, %58, 5’inin hipertansiyon için bitkisel ürün kullandığı, bitkisel ürün kullanan hastaların %50, 9’unun limon ve %38, 7sinin sarımsak kullandığı, %48, 1’inin bitkisel ürünü medya aracılığı ile kullanmaya başladığı, %22, 6’sının gün aşırı ürün kullandığı bulundu. Hastaların kronik hastalık türüne göre kullandıkları ürün arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu hipertansiyon tanısı alan hastaların daha sıklıkta limon, sarımsak ve melisa çayı kullandıkları saptandı (p<0. 05).

Tartışma-Sonuç: Bu araştırmada hastaların %78’inin bitkisel ürün kullandığı bulundu. Literatürde kalp damar sistemi hastalığı olan bireylerin bitkisel ürün kullanım oranları %28, 6 ve %53 arasında değişmektedir. Hastaların %50, 9’unun limon ve %38, 7’sinin sarımsak kullanması diğer çalışma sonuçlarını desteklemektedir. Araştırmadaki hastaların %48, 1’i bitkisel ürünü medya aracılığı ile kullanmaya başladığını belirtti. Yapılan çalışma sonuçlarında bireylerin tamamlayıcı alternatif tıp yöntemleri konusunda bilgileri genellikle medya aracılığıyla aldıkları bulunmuştur. Araştırma sonucu literatürü desteklemektedir.

Hastaların çoğunun bitkisel ürün kullandıkları, bitkisel ürün olarak çoğunlukla limon ve sarımsak kullanıldığı ve bitkisel ürün kullanımında medyanın etkili olduğu bulundu.

Anahtar Kelimeler: Anjiyografi, Bitkisel Ürün, Hemşirelik

INVESTIGATION OF HERBAL PRODUCT USAGE STATUS OF PATIENTS UNDERGOING ANGIOGRAPHY

Objective-Aim: Herbal products, one of the complementary therapies, cause complications such as bleeding and myocardial infarction in patients. The nurse has important responsibilities in the prevention of complications. In order to prevent complications, firstly, accurate information should be obtained from the patient. The aim of this study was to investigate the use of herbal products in patients undergoing angiography.

Material-Method: Population of the research consisted of the patients hospitalized to undergo angiographic intervention at the Cardiology Service of İstanbul University İstanbul Medical Faculty Hospital, the sample of the research consisted of 106 patients who met the criteria for and accepted taking part in the research between 1 March-15 May 2019. The data of the study was collected with “Patient Identification Form". In statistical analysis of research data the number, percentage and mean value and standard deviation, chi-square test was used to compare and the herbal products used according to the patients' chronic disease.

Results: It was found that the average age of the patients taking part in the research was 62, 29 ±13, 59, 61. 3% of them were male, 78% of them used herbal product, 58. 5% of them used herbal product for hypertension, 50. 9% of the patients using herbal products also used lemon and %38. 7 garlic; 48. 1% of them started using herbal product by means of media; and 22. 6% of them used herbal product once every two days. It was determined that there was a statistically meaningful difference between the products used by the patients based on their chronic diseases, and the patients diagnosed with hypertension used lemon, garlic and melissa tea more frequently (p>0. 05).

Discussion-Conclusion: In this study, it was found that 78% of the patients were using herbal products. In the literature, herbal product use rates of individuals with cardiovascular system disease vary between 28. 6% and 53%. The use of lemon in 50. 9% and garlic in 38. 7% of the patients support the other study results. 48. 1% of the patients in the study stated that they started to use the herbal product through the media. In the results of the study, it was found that individuals generally received information about complementary alternative medicine methods through the media. The result of the research supports the literature.

It was found that most of the patients used herbal products, mostly lemon and garlic were used as herbal products and the media was effective in using herbal products.

Keywords: Angiography, Herbal Product, Nursing

Page 116: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

116

SS106

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN UYKU PROBLEMLERİNDE NONFARMAKOLOJİK YÖNTEMLERE BAŞVURMA DURUMLARI

Sinem EROĞLU1, Elif YAVUZ2, Elif Beyza NALBANTOĞLU2, Gül KOÇ2, Şebnem ÇINAR YÜCEL2

1İzmir Özel Can Hastanesi, EÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Esasları Anabilimdalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Sağlıklı, mutlu ve iyi bir yaşam için dinlendirici ve kaliteli bir uykuya ihtiyaç vardır. Uyku gereksinimi yaş, cinsiyet, hastalık, fiziksel aktivite, emosyonel durum, ilaçlar, çevre, alkol ve diğer uyarıcılar gibi birçok faktörden etkilenmekte, uyku kalitesi ile fiziksel ve mental durum arasında güçlü bir ilişki olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, öğrencilerin uyku kalitesi fizyolojik ve psikolojik sağlığın korunması, verimliliğin artması açısından oldukça önemli bir faktördür. Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin uyku problemlerinde kullanılan nonfarmakolojik yöntemleri kullanma, bilme ve uygulama durumlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin uyku problemlerinde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma, bilme ve uygulama durumlarının incelenmesi amacıyla Mart-Mayıs 2018 tarihleri arasında yapılmış tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini 2017-2018 öğretim yılında bir üniversitenin Hemşirelik Fakültesi’nde öğrenim gören 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğrencileri(N:1345), örneklemi ise tabakalı örneklem yöntemi kullanılarak belirlenmiş ve araştırmaya katılmayı kabul eden 486 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında literatür taranarak oluşturulan “Uyku Problemlerine Non-Farmakolojik Yaklaşımlar Bilgi Formu” kullanılmıştır. İki bölümden oluşan anketin birinci bölümünde hemşirelik öğrencilerinin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular, ikinci bölümünde ise hemşirelik öğrencilerinin uyku problemlerine yönelik uygulama soruları yer almaktadır. Araştırma verileri sayı-yüzde dağılımları ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin %78, 2’sinin kadın ve %72, 6'sının 21 yaş ve üstü olduğu, %16, 9’unun 1. Sınıf, %23, 7’sinin 2. Sınıf, %24, 3’ünün 3. Sınıf, %35, 2’sinin 4. Sınıf olduğu ve yarısından fazlasının (%51, 9) yurtta yaşadığı saptanmıştır. Öğrencilerin %64, 8’inin kafein tükettiği ve gün içinde 2 ve üzeri fincan kafein aldığı, büyük çoğunluğunun spor yapmadığını (%76, 3), %46, 7'sinin uykuya dalmada etkileyen faktörlerin olduğunu, %37, 2'si uyku problemlerinde nonfarmakolojik yöntemleri kullandığını, en çok müzik dinleme ve sıcak duş almayı, en az ise bitkisel ilaçlar ve lavanta kokusu yöntemlerini kullandıklarını bildirmişlerdir. Araştırmaya katılan öğrencilerin %44’ü nonfarmakolojik uygulamaların uzun sürmesi ve %25, 6’sı uygulamalara inanmama nedeniyle uyku problemlerinde nonfarmakolojik yöntemleri kullanmadıklarını bildirmiştir.

Tartışma-Sonuç: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin yarısından fazlasının nonfarmakolojik yöntemleri kullanmadığı saptanmıştır. Hemşirelik öğrencilerinin uyku yönetiminde nonfarmakolojik yöntemler konusundaki bilgi düzeylerinin yeterli olması kendileri ve bakım verdikleri bireyler açısından fizyolojik ve psikolojik sağlığın korunmasında etkili olacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Uyku, Öğrenci, Nonfarmakolojik Yöntem

Page 117: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

117

SS107

İNGİLTERE’DE FERTİLİTEYİ DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI

Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye

Giriş: Son yıllarda infertilite tedavisinde destekleyici bakım uygulamalarının kullanımı artmıştır. İngiltere’de fertilite kliniklerine başvuran çiftlere alternatif tedaviler sunulmakta ve uygun merkezlere yönlendirmeleri yapılmaktadır.

Amaç: Bu derlemede amaç İngiltere’de fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının incelenmesidir.

Gereç ve Yöntem: Bu araştırmada internet adreslerinden ulaşılan 11 fertilite kliniği tarafından sunulan destekleyici bakım hizmetleri incelenmiştir.

Bulgular: İngiltere’de akupunktur (n=6), danışmanlık (n=4), destek grupları (n=3), akran desteği (n=3), fertilite koçluğu (n=2), beslenme danışmanlığı (n=3), refleksoloji (n=3), fertilite masajı (n=1), kinesiyoloji (n=1), kilo yönetimi (n=1), kriz desteği (n=1), reiki (n=1), bilinçli farkındalık (n=1) ve hipnoterapi (n=1) fertillite kliniklerinde uygulanan tedavilerdir. Bununla birlikte bazı klinikler hastalarını alternatif tedavi için yönlendirmektedir. En çok yönlendirme yapılan uygulamalar akupunktur (n=2), hipnoterapi (n=2), bilinçli farkındalık (n=1), danışmanlık (n=1), öz bakım (n=1), refleksoloji (n=1), meditasyon (n=1) ve relaksasyon (n=1) dur.

Tartışma ve Sonuç: Fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarında artış olduğu bu derleme sonuçlarında görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Fertilite, İnfertilite, Tamamlayıcı Terapiler

FERTILITY SUPPORTING CARE PRACTICES IN ENGLAND

Introduction: In recent years, the use of supportive care in the treatment of infertility has increased. Couples applying to fertility clinics in England are offered alternative treatments and referred to appropriate centers.

Aim: The aim of the study was to examine complementary therapies and supportive care practices that support fertility in England.

Materials and Methods: In this research, it was examined that supportive care services offered by 11 fertility clinics via internet addresses. Acupuncture (n = 6), counseling (n = 4), support groups (n = 3), peer support (n = 3), fertility coaching (n = 2), nutritional counseling (n = 3), reflexology (n = 3), fertility massage (n = 1), kinesiology (n = 1), weight management (n = 1), crisis support (n = 1), reiki (n = 1), mindfulness (n = 1) and hypnotherapy (n = 1) are treatments in fertility clinics in England. However, some clinics direct their patients for alternative treatment. Acupuncture (n = 2), hypnotherapy (n = 2), conscious awareness (n = 1), counseling (n = 1), self-care (n = 1), reflexology (n = 1), meditation (n = 1) and relaxation (n = 1) are examples of recommended treatments.

Result and Conclusions: The results of this review show that there is an increase in complementary therapies supporting fertility and supportive care practices.

Keywords: Fertility, Infertility, Complementary Therapies

Page 118: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

118

SS108

KANSERLİ HASTALARDA UYKU SORUNLARINA İLİŞKİN KULLANILAN TAMAMLAYICI VE BÜTÜNLEŞTİRİCİ UYGULAMALARIN ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİ: 2009-2019 YILLARI

ARASINDA YAPILMIŞ RANDOMİZE KONTROLLÜ ÇALIŞMALARIN SİSTEMATİK DERLEMESİ

Nazlı ÖZTÜRK, Fatma ARIKAN

Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Türkiye

Giriş-Amaç: Kanser, hastalık sürecinin gerek kendisinden gerekse yapılan tedavilerin bir sonucu olarak hastalar için çok çeşitli zorluklara neden olmaktadır ayrıca hastalar bu süreçte uyku sorunlarıyla sık karşılaşmaktadırlar. Bu sistematik derlemenin amacı kanserli hastalarda uyku sorunlarına ilişkin son 10 yılda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların etkinliğinin incelenmesidir.

Gereç-Yöntem: Sistematik derlemeye dahil edilen 2009-2019 yılları arasındaki randomize kontrollü çalışmalar Pubmed, CINAHL, Web of Science ve Cochrane Library veri tabanlarında İngilizce ve Türkçe olarak “kanser, tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, uyku sorunları, hemşirelik” taranmıştır. 15-20 Ağustos 2019 tarihleri arasında yapılan bu çalışmaya üç çalışma dahil edilmiştir.

Bulgular: Literatür taraması sonucunda çalışmaya dahil edilen üç çalışmadan ilkinde meme kanserli hastalarda aküpressörün; ikinci çalışmada ise yönlendirilmiş imgeleme ve gevşeme tekniklerinin deney grubunda uyku sorunlarını azalttığı belirtilmiştir. Son çalışmada ise kefirin kolorektal kanserli hastalarda uyku sorunlarının azalmasına yardımcı olduğu saptanmıştır.

Tartışma-Sonuç: Çalışma sonuçlarına göre akupressör, yönlendirilmiş imgeleme, gevşeme teknikleri ve kefir gibi tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kanser hastalarının uyku sorunlarının azaltılmasında kullanılabileceğini ve bu konuyla ilgili yeni yapılacak olan çalışmaların alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kanser, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler, Uyku Sorunları, Hemşirelik

INVESTIGATION OF THE EFFECTIVENESS OF COMPLEMENTARY AND INTEGRATING APPLICATIONS USED ON SLEEP PROBLEMS IN PATIENTS WITH CANCER: A SYSTEMATIC

REVIEW OF RANDOMIZED CONTROLLED TRIALS BETWEEN 2009-2019

Introduction-Aim: Cancer causes a wide range of difficulties for patients as a result of the disease process itself and as a result of the treatments, and patients often experience sleep problems in this process. The aim of this systematic review is to investigate the effectiveness of complementary and integrative applications used in the last 10 years related to sleep problems in cancer patients.

Material-Method: Randomized controlled trials between 2009-2019 included in the systematic review were searched for “cancer, complementary and alternative therapies, sleep problems, nursing in Pubmed, CINAHL, Web of Science and Cochrane Library databases. Three studies were included in this study conducted between 15-20 August 2019.

Results: As a result of the literature review, the first of the three studies included in the study was; In the second study, guided imagery and relaxation techniques were reported to reduce sleep problems in the experimental group. In the last study, it was found that kefir helps to reduce sleep problems in patients with colorectal cancer.

Conclusion: According to the results of the study, complementary and integrative applications such as acupressor, directed imagery, relaxation techniques and kefir can be used in reducing the sleep problems of cancer patients and it is thought that new studies about this subject will contribute to the field.

Keywords: Cancer, Complementary and Alternative Therapies, Sleep Problems, Nursing

Page 119: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

119

SS109

DERMATOLOJİ HASTALARINDA TAMAMLAYICI TERAPİ UYGULAMALARININ KULLANIMI: LİTERATÜR İNCELEMESİ

Necibe DAĞCAN1, Gizem ARSLAN 2, Berna Nilgün ÖZGÜRSOY URAN2, Yasemin TOKEM2, Elif Ünsal AVDAL2

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Yoğun Bakım, İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İç Hastalıkları Hemşireliği ABD, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu yazıda; dermatoloji hastalarının tamamlayıcı terapi uygulamalarının kullanımını konu alan uluslararası yayınlanmış

çalışmaların incelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Taramalar, Ağustos 2019 tarihinde uluslararası veri tabanlarından PubMed “dermatology, complementary

therapy, complementary medicine, patient, therapy” anahtar kelimeleri ile, ulusal veri tabanlarından Google Akademik “dermatoloji, tamamlayıcı terapi, tamamlayıcı tıp, hasta, terapi” anahtar kelimeleri ile aralara “ve” ifadesi konularak tarandı. Konu ile ilgili toplam, ulusal ve uluslararası veri tabanlarından 1030 yayına ulaşılmış ve gözden geçirilmiştir. Dermatoloji hastalarının tamamlayıcı terapi uygulamalarının kullanımını konu alan, yayın dili Türkçe ya da İngilizce olan, tam metnine ulaşılabilen toplam 10 yayına çalışmada yer verilmiş ve sistematik bir şekilde incelenmiştir. Dermatoloji hastalarının tamamlayıcı terapi kullanımını konu almayan, yayın dili Türkçe ya da İngilizce olmayan, tam metnine ulaşılamayan, konu ile ilgili derlemeler, olgu sunumları, devam eden çalışmalar ve kongre bildiri metinleri araştırmaya dahil edilmemiştir.

Bulgular: Bu sistematik inceleme sonunda dermatoloji hastalarının tamamlayıcı terapi kullanımını konu alan 10 çalışmada,

dermatoloji hastalarının yarıya yakınının herhangi bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinden birini kullandığı, en çok akne vulgaris tanılı hastaların bu yöntemlere başvurduğu, genellikle kadın ve eğitim seviyesi yüksek bireylerin bu yöntemleri kullandığı belirlenmiştir. İncelenen 8 çalışmada tamamlayıcı terapi yöntemlerinden en çok tercih edilenlerin sırasıyla fitoterapi, bitkisel kaynaklı terapiler, dua etme ve meditasyon olduğunu göstermektedir. Hastalar en çok çevre ve aile önerisi ile tamamlayıcı terapi yöntemlerini kullanmaktadırlar. Diğer 2 çalışmada ise en çok tercih edilen yöntemin vitamin ve bitkisel ilaç kullanımı olduğu saptanmıştır.

Sonuç: Çalışmalar dermatoloji hastalarının tamamlayıcı terapileri çevre ve aile önerisi ile kullandığını, en çok kullanılan

yöntemin bitkisel terapiler olduğunu göstermiştir.

Anahtar Kelimeler: Dermatology, Complementary Therapy, Dermatoloji, Tamamlayıcı Terapi, Hasta

Page 120: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

120

SS112

ASTIM TANISI OLAN BİREYLERİN TAMAMLAYICI TERAPİ VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARINI KULLANIMI: LİTERATÜR İNCELEMESİ

Gizem ARSLAN1, Necibe DAĞCAN1, Berna Nilgün ÖZGÜRSOY URAN2, Yasemin TOKEM2, Elif ÜNSAL AVDA2

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir, Türkiye

2İzmir Katıp Çelebi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu çalışma Türkiye’de astım tansı olan bireylerin tamamlayıcı terapi ve destekleyici bakım uygulamalarını kullanımı konusunda yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik olarak incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Yöntem: İncelenen araştırmalar uluslararası veri tabanlarından; Medline, PubMed “asthma, complementary therapy, supportive care practices, Turkey” ve ulusal veri tabanlarından; ULAKBİM Türk Tıp Dizini, Google Akademik “astım, tamamlayıcı terapi, destekleyici bakım uygulamaları, Türkiye” kelimeleri ile aralara ‘ve’ifadesi kullanılarak tarandı. Konuyla ilgili 187 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmış olup araştırmaya dahil edilme kriterlerine uygun olarak 4 yayın çalışma kapsamına alınmıştır ve bulguları açısından sistematize edilerek incelenmiştir.

Bulgular: İncelenen çalışmalarda; Tuncel ve arkadaşlarının (2014) yapmış olduğu çalışmada; astım ve/veya allerjik rinitli hastalarda tamamlayıcı terapi kullanımı oldukça sık olarak bulunmuştur. Hastaların %67’si bitkisel tedavi uygulamış olup, %77’si tamamlayıcı terapiyi tavsiye üzerine kullandığını belirtmiştir.

Doğan (2016) yapmış olduğu tez çalışmasında; araştırmaya katılan bireylerin %74, 2’si en az bir kere tamamlayıcı terapi uyguladıkları ve hastaların %84, 1’nin bu konuda bilgisi olduğu bulunmuştur. Hastaların tamamlayıcı terapiyi etkili olması, çevrede faydalı olduğunu duyma, her tedaviyi denemiş olmak, psikolojik olarak rahatlamak amacıyla kullandıkları bulunmuştur. Tamamlayıcı terapi kullanan ve kullanmayan hastalar arasında astım şiddetini inceleyen bu çalışmada her iki grup arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Işık ve arkadaşlarının (2018) yapmış olduğu çalışmada; ailelerin %48. 8’si çocuklarına hayatının herhangi bir döneminde tamamlayıcı terapi uygulamalarını kullandıkları ve hastaların %14. 5’u fayda gördüğünü düşündüğü bulunmuştur. En sık başvurulan uygulamanın pekmez olduğu saptanmıştır.

Özkars ve Kırık’ın (2018) yapmış olduğu çalışmada; hastaların çoğunun tamamlayıcı terapiyi kullandıkları bulunmuştur. Hastaların eğitim durumu veya aile gelir düzeyi ile astımda tamamlayıcı terapi kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. En fazla kullanılan tamamlayıcı terapi yönteminin bal olduğu bulunmuştur.

Sonuç: Astım tanısı olan hastalara tamamlayıcı terapi ve destekleyici bakım uygulamalarının kullanım durumları ile ilgili yapılan çalışmalar yeterli değildir. Günümüzde önemi gittikçe artmakta olan ve daha çok tercih edilmeye başlanan tamamlayıcı terapi ve destekleyici bakım uygulamaları hakkında hasta bilgi düzeyini ölçen, bu uygulamaları yapan hastaların uygulama yöntemlerini saptayan, bu alanda çalışan sağlık profesyonellerinin hastayla etkileşimini inceleyen çalışmaların olması hastalar açısından hayati öneme sahiptir.

Anahtar Kelimeler: Astım, Tamamlayıcı Terapi, Destekleyici Bakım, Hemşire

Page 121: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

121

SS113

GEBELERDE PROGRESİF GEVŞEME EGZERSİZİ’NİN KULLANIMI

Nilüfer TOK YANIK1, Gül ERTEM2

1Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Gebelik fiziksel, hormonal, psikolojik değişikliklerin olduğu uzun bir süreçtir. Gebelikte birçok sistemde önemli anatomik ve fizyolojik değişiklikler meydana gelmektedir. Bu sistemlerin başlıcaları kas-iskelet sistemi, kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, metabolik sistem ve endokrin sistemdir. Gevşeme dinlenme, rahatlama, istirahat etme anlamına gelmektedir. Progresif gevşeme egzersizi (PGE), insan vücudundaki elden ayaklara kadar büyük kas gruplarının istemli olarak gerilmesini ve gevşetilmesini içeren, bedenin bütününde gevşeme sağlayan bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. PGE kemik kaslarının gevşemesine, sindirim ve kalp damar sisteminin rahatlamasına neden olduğu gibi, tansiyon baş ağrılarına, migren baş ağrılarına ve sırt ağrılarına karşı etkin olarak kullanılmaktadır. PGE’nin bel ağrısı olan gebe kadınlarda ağrıyı azaltabileceği ve yaşam kalitesini iyileştirebileceği saptanmıştır. Bronşiyal astımlı gebe kadınlarda PGE’ nin kan basıncı, kalp atım hızının ve durum özellikli öfkenin azaltılmasında etkili olduğu pulmoner parametreleri düzenleyici bir yöntem olduğu saptanmıştır. PGE vücudun strese olan tepkinin kontrol edilmesine yardım eder, PGE’ nin gebe kadınlarda kaygı, stres ve depresyonu azaltabileceği ve bu yolla bulantı, kusmayı engellediği ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesini etkili bir şekilde arttırdığı saptanmıştır. Aynı zamanda, PGE’ nin primigravida kadınların uyku kalitesini olumlu yönde etkilediği ve algılanan stresin azaltılmasında etkili olduğu saptanmıştır.

Sonuç: Gebelerde PGE’nin etkinliğini gösteren çalışmalar incelendiğinde, PGE’nin gebe kadınların genel sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu görülmektedir. PGE’nin uygulaması kolay ve etkin olması, maliyetinin ve yan etkilerinin olmaması göz önüne alındığında, gebelerde kullanılması önerilebilir. Bu kapsamda, PGE doğum öncesi eğitim programlarında gebelere öğretilebilir.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, Gevşeme, Progresif Gevşeme Egzersizi

PROGRESSIVE RELAXATION EXERCISE USE OF IN PREGNANT WOMEN

Pregnancy is a long process with physical, hormonal and psychological changes. Significant anatomical and physiological changes occur in many systems during pregnancy. These systems are musculoskeletal, cardiovascular, respiratory, metabolic and endocrine systems. Relaxation means rest and relaxation. Progressive relaxation exercise (PGE) is defined as a method that provides relaxation in the whole body, including voluntary stretching and relaxation of large muscle groups in the human body from hands to feet. PGE is used effectively against tension headaches, migraine headaches and back pain as well as relaxation of bone muscles, digestion and cardiovascular system. It was found that PGE can reduce pain and improve quality of life in pregnant women with low back pain. It was found that PGE is effective in reducing blood pressure, heart rate and state anger in pregnant women with bronchial asthma as a method of regulating pulmonary parameters. PGE helps control the body's response to stress and it was found that PGE can reduce anxiety, stress and depression in pregnant women and thus prevent nausea, vomiting and effectively improve health-related quality of life. At the same time, it was found that PGE positively affected the sleep quality and was effective in reducing perceived stress of primigravida women.

Result: When the studies showing the efficacy of PGE in pregnant women are examined, it is seen that PGE has positive effects on the general health of pregnant women. Given that PGE is easy and effective to administer and does not have cost and side effects, it may be recommended to use it in pregnant women. In this context, PGE can be taught to pregnant women in prenatal education programs.

Keywords: Pregnancy, Relaxation, Progressive Relaxation Exercise

Page 122: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

122

SS114

HEMŞİRELERİN MANEVİ BAKIM DÜZEYLERİ İLE BAKIM VERDİKLERİ HASTALARIN MANEVİ İYİLİK HALİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Emine KARAMAN1, Özüm ERKİN2, İlknur GÖL3

1Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

2İzmir Demokrasi Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, İzmir, Türkiye

3Çankırı Karatekin Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, Çankırı, Türkiye

Giriş-Amaç: Hemşirelikte holistik bakımın göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsurlarından biri de manevi bakımdır. Hasta bireyin manevi gereksinimlerini karşılamak onların hastalıklarıyla baş etmesine yardımcı olmakta, iyileşmelerine katkıda bulunmakta ve bakım ile ilgili hasta bireyin doyumunu arttırmaktadır. Bu çalışmanın amacı hemşirelerin manevi bakım düzeyleri ile bakım verdikleri hastaların manevi iyilik hali arasındaki ilişkiyi belirlemektir.

Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki araştırma Temmuz-Ağustos 2019 ayları arasında gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemine bir üniversite hastanesinden 142 hemşire ve hastanenin dahiliye servisinde bakım alan 63 hasta alındı. Verilerin toplanması için hemşirelere tanıtıcı bilgi formu ve “Maneviyat ve Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği”, hastalara birey tanıtım ve “Manevi İyilik Hali Ölçeği” uygulandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, Spearman Korelasyon Analizi kullanıldı.

Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 37. 44±6. 95 ve %88. 9’u kadındır. Hemşirelerin %58. 7’si “manevi bakım” kavramını duyduğunu, %20. 6’sı manevi bakım konusunda eğitim aldığını ifade etmiştir. Manevi bakım konusunda eğitim aldığını ifade eden hemşireler bilgi kaynaklarını sırasıyla; mesleki eğitim (%74. 2), kongre (6. 5), basın-yayın (19. 3) olarak belirtmiştir. Hastaların yaş ortalaması 55. 04±15. 86 ve %57. 7’si kadındır. Hastaların %89. 4’ü hemşirelerin manevi bakım sunduğunu ifade etmiştir. Hastalara göre manevi bakım; “empati ve şefkat gösterilmesi” (%58. 4), “psikolojik ve destekleyici bakım verilmesi” (%24. 6), “dini aktiviteleri için ortam sunulması” (%17. 0) olarak tanımlanmıştır. Maneviyat ve Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği ve Manevi İyilik Hali Ölçeği arasında pozitif ilişki saptanmıştır (r= 0. 264, p< 0. 001).

Tartışma-Sonuç: Hemşirelerin maneviyat ve manevi bakım düzeyi yükseldikçe, hastaların manevi iyilik hali düzeyi de yükselmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik Bakımı, Maneviyat, Manevi Bakım, Manevi İyilik Hali

THE RELATIONSHIP BETWEEN SPIRITUAL CARE LEVELS OF NURSES WITH SPIRITUAL WELL-BEING OF THE PATIENTS

Background-Aim: One of the most important elements of nursing holistic care should not be ignored is spiritual care. Meeting the spiritual needs of the sick individual helps them to cope with their illnesses, contributes to their healing and increases the satisfaction of the sick individual about care. The aim of this study was to to determine the relationship between spiritual well-being of the patients with spiritual care levels of nurses.

Methods: This descriptive and cross-sectional study was conducted between July and August 2019. The sample was composed of 142 nurses from one university hospital and 63 patients receiving care at the internal medicine department of the hospital. For data collection, the information form and “Spirituality and Spiritual Care Rating Scale” were applied to the nurses, personel information form and “FACIT Spiritual Well-Being Scale” were done to the patients. For data analysis, the descriptive statistics, Spearman Correlation Analysis were used.

Results: The mean age of the nurses was 37. 44±6. 95 years, and 88. 9% were female. 58. 7% of the nurses said that they had heard of the concept of “spiritual care, and 20. 6% of them had received training in spiritual care. The nurses who stated that they have received training in spiritual care provided information sources; vocational training (74. 2%), congress (6. 5), press and publication (19. 3). The mean age of the patients was 55. 04±15. 86 years, and 57. 7% were female. 89. 4% of the patients stated that nurses provided spiritual care. According to the patients, spiritual care was defined as “showing empathy and compassion” (58. 4%), “psychological and supportive care” (24. 6%) and providing environment for religious activities” (17. 0%) by nurses. A positive correlation was found between item scores on two scales (r=0. 264, p<0. 001).

Discussion-Conclusion: As the level of spirituality and spiritual care of nurses increases, the level of spiritual well-being of patients increases.

Keywords: Nursing Care, Spirituality, Spiritual Care, Spiritual Well-Being

Page 123: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

123

SS115

PEDİATRİK ONKOLOJİDE MÜZİK TERAPİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ

Hamide Nur ÇEVİK ÖZDEMİR1, Selmin ŞENOL2

1Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Afyonkarahisar, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Son yıllarda pediatri alanında müzik terapi uygulamaları giderek artmış olup, sağlıklı ve hasta grupta pek çok örneği vardır. Bu çalışmada, pediatrik onkoloji alanında müzik terapi uygulamalarını içeren araştırmalar incelenerek, geleceğe ışık tutması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Sistematik inceleme yöntemiyle yapılan bu çalışmada, Türkiye Atıf Dizini, Pudmed, Science Direct, BMJ Journals, Clinical Key elektronik veri tabanları üzerinden 2000-2019 yılları arası taramalar yapılmıştır. Tarama Türkçe ve İngilizce dilinde belirlenen; “kanserli çocuk, müzik, müzik terapi, music therapy, pediatric cancer patients” anahtar kelimeleriyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmaların özetlenmesinde PRISMA-P 2015 kılavuzu kullanılmıştır.

Bulgular: Yapılan literatür taraması sonucunda, toplam 590 çalışmaya ulaşılmış, kriterlere uyan 10 çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Araştırmaların çoğu sistematik derleme ve tanımlayıcı çalışmalardır. Bazı çalışmaların araştırma tasarımı, bulguları ve kanıt geçerliğinin zayıf olduğu saptanmıştır. Müzik terapi uygulamalarının çocuk hastaların semptom yönetiminde, yaşam bulgularında, ağrı ve kaygı düzeylerini azaltmada kullanıldığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra araştırmalarda müzik terapi uygulamalarının tedavi sürecinde kullanımına yönelik standart protokoller geliştirilmediği ve ekip içerisinde müzik terapistin yer almadığı belirlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Müzik terapi uygulamalarının kanserli çocukların bakım ve tedavisindeki etkinliğini daha iyi belirlemek ve kanıt temelli bilgiye ulaşmak için daha fazla araştırmaya gereksinim olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Pediatri, Onkoloji, Müzik Terapi

MUSIC THERAPY PRACTICE EXAMPLES IN PEDIATRIC ONCOLOGY

Introduction-Aim: In recent years, music therapy practices in the field of pediatrics have increased gradually and there are many examples in the healthy and sick group. In this study, it is aimed to shed light on the future by examining the researches that include music therapy practices in the field of pediatric oncology.

Materials and Methods: In this study the systematic review process, Turkey Citation Index, PubMed, Science Direct, BMJ Journals, Clinical Key electronic databases over the years from 2000-2019 scans were performed. The scanning was carried out with the keywords; cancer children, music and music therapy identified in Turkish and English. PRISMA-P 2015 guide was used to summarize the studies.

Results: As a result of the literature review, a total of 590 studies were reached and 10 studies meeting the criteria were included in the review. Most of the studies are systematic reviews and descriptive studies. The research design, findings and evidence validity of some studies were found to be poor. It was found that music therapy practices were used in symptom management, life signs, pain and anxiety levels of pediatric patients. In addition, it was determined that standard protocols were not developed for the use of music therapy practices in the treatment process and that there was no music therapist in the team.

Discussion-Conclusion: Further research is needed to better determine the effectiveness of music therapy practices in the care and treatment of cancer children and to obtain evidence-based information.

Keywords: Pediatrics, Oncology

Page 124: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

124

SS116

GEBELİK, DOĞUM VE DOĞUM SONUNDA REFLEKSOLOJİNİN ETKİLERİ; SİSTEMATİK BİR İNCELEME

Ruşen ÖZTÜRK1, Özlem GÜNER2

1EgeÜniversitesi, İzmir, Türkiye

2Sinop Üniversitesi, Sinop, Türkiye

Amaç: Gebelik, vücudun farklı sistemlerinde birçok değişiklikle birlikte ortaya çıkan fizyolojik bir olgudur. Gebelik ve doğum, anne-çocuk sağlığı açısından bakım desteği gerektiren en önemli yaşam dönemlerini kapsamaktadır. Bu dönemde gebeliğe, doğum ve doğum sonuna ait pek çok semptomların ve komplikasyonların görülmesi ve bu dönemde bebek sağlığı açısından medikasyonun azaltılarak, farmakolojik olmayanların tamamlayıcı tedavilerin desteklenmesi ve kullanılmasını ön plana çıkarmaktadır. Bu yöntemlerden biri olan refleksoloji, çok eskiye dayanan, inzavif olmayan, kolay ve hemşire ebeler tarafından uygulanabilen ayak ve eldeki bası noktalarının uyarılması içeren bir tedavidir. Refleksolojinin gebelik ve doğum sonu dönemde olumlu etkilerine yönelik literatür artmaktadır, ancak kanıtlarla güncellenmiş sistematik bir inceleme literatürde bulunmamaktadır. Bu nedenle bu sistematik incelemede amaç, reflekolojinin gebelik ve doğum sonu döneme kadar etkilerinin incelenmesidir.

Method: Araştırma sistematik inceleme olarak, Mayıs- Agustos 2019 tarihleri arasında yapılmıştır. PubMedMedline, Science Science Direct, Scopus, ProQuest, EBSCOhost ASC ve el aramaları kullanılarak yayınlanan orijinal araştırmalar için kapsamlı bir literatür taraması yapılmıştır. Bu derlemede arama strajesinde, çeşitli anahtar kelime kombinasyonları kullanılmış ve veritabanlarının gelişmiş arama stratejilerine dayandırılmıştır. Arama stratejisi elektronik veritabanları üzerinden 1. 165 çalışma belirlenmiş ve içleme kritekerlerine uyan 12 araştırma senteze dahil edilmiştir. Araştırmaya, ayak refleksoloji tedavisini içeren, randomize kontrollü çalışma (RKÇ) deseni olan, tam metnine ulaşılabilen, makale dili İngilizce olan çalışmalara dahil edilmiştir.

Bulgular: Çalışma tasarımları heterojen(farklı müdahale programları ile) ve bias riskerinin yüksek olduğu görülmektedir. Ancak refleksolojinin gebelikte bulantı-kusma, ödem, ağrı, stres, yorgunluğu, doğumda doğum ağrısı, anskiyete ve doğum süresini, doğum sonu ağrıyı azalttığı, doğum sonu süt miktarı ve uyku kalitesini artırdığı saptanmıştır.

Sonuç: Refleksolojinin gebelik ve doğum sonu anne sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu ancak çalışmaların düşük metodolojik kalitede RKÇ olduğu ve bu nedenle, daha fazla ve daha iyi kalitede RKÇ’lere ihtiyaç duyulduğu saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ayak Masajı, Gebelik, Doğum, Doğum Sonu, Tamamlayıcı Terapiler

Page 125: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

125

SS117

TRAVMATİK OBSTETRİK BRAKİAL PLEXUS PARALİZİSİNDE FİZYOTERAPİ VE AQUATERAPİ ETKİNLİĞİ: OLGU SUNUMU

Ezgi FİLİZ

Özel Ata Sağlık Hastanesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Obstetrik Brakial Plexus Paralizisi (OBPP) doğum sırasında, Brachial Plexus(BP)’un travma sonucu hasarlanmasıyla görülen flask bir paralizidir. Kolda motor ve duyu defisiti görülür. BP, C4-T2 arasında 5 sinir kökü, 3 turunkus, 6 dal, 3 kord ve fazla sayıda sinir dalını kapsar. BP, doğum travması, torakal çıkış sendromu vb. nedenlerle fonksiyonunu kaybedebilir.

Amaç: OBPP’li bir olguda Fizyoterapi ve Rehabilitasyon (FTR) programına ek Aquaterapi uygulamasının tedavi sürecine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Hasta, postnatal 6. aydan 1, 5 yaşına kadar hafta içi her gün FTR programına alındı. Sağ üst ekstremitede kısıtlı abduksiyon ve eksternal rotasyon, 90 dereceden daha az omuz fleksiyonu gözlenen duyusal ve motor sinirlerinde anlamlı patolojik bulgu olmayan hastada değerlendirme rutin aralıklarla tekrarlandı. Normal Eklem Hareketi(NEH) değerlendirmesi, MRC kas değerlendirme sistemi, Aktif hareket ölçeği, Gilbert omuz skoru, Raimondi dirsek ve el fonksiyon değerlendirmesi yapıldı. C5-C6 seviyesinde parsiyel denervasyon göz önünde bulundurularak pasif, aktif -asistif NEH, duyu eğitimi, oyun terapi, terapötik masaj ve pediatrik kinezyotape uygulandı. Haftada 1 seans aquaterapi yapıldı.

Bulgular: Olgunun son değerlendirmesinde, omuz USG sonucuna göre nötral, ER, IR alfa açıları normaldir. Üst ekstremite NEH genişliğinde tedavi öncesine göre anlamlı artışlar gözlenmiştir. Kas kuvveti 2 puandan 4 puana yükselmiştir. Gilbert omuz skoru tedavi öncesi 3 iken 4 olmuştur. Raimondi dirsek ve el fonksiyon değerlendirmesine göre tedavi sonrası puanlarında artış gözlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Olgunun NEH, kas kuvveti, Gilbert omuz skoru, Raimondi dirsek ve el fonksiyon değerlendirmesinde iyileşmeler bulunmuştur. OBPP’li olguların tedavisinde erken FTR ile aquaterapi iyileşmeye olumlu katkı sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Fizyoterapi, Aquaterapi, Obstetrik Brakial Plexus Paralizisi

Page 126: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

126

SS118

PEDİATRİ BAKIMINDA MÜZİK TERAPİ UYGULAMALARI

Selmin ŞENOL1, Atiye KARAKUL2, Hamide Nur ÇEVIK ÖZDEMIR3

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir, Türkiye

3Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Fakültesi, Afyon, Türkiye

Giriş-Amaç: Müzik terapi, sağlık disiplininin birçok alanında kullanılan güvenli, yan etkisi olmayan, maliyeti düşük alternatif ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemidir. Bu araştırmada, pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitiminin etkinliğinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Ön test-son test desenli araştırma tek grupla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini müzik terapi eğitim programına katılan, hastanede çalışan pediatri bakım ekibi oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş, katılımcıların tamamı çalışmaya dahil edilmiştir. Verilerin toplanmasında “Tanıtıcı Bilgi Formu ve Müzik Terapi Bilgi Formu” kullanılmıştır. Katılımcılara profesyonel müzik terapisti tarafından 8 saatlik müzik terapi eğitimi verilmiş ve uygulamalı etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Eğitim programı; “Terapötik alyans”, “İkili doğaçlama”, “Reseptif müzik terapi” ve “Kendi çalgımızı yapalım” gibi bölümlerden oluşmuştur. Katılımcılara eğitim öncesi ön test, eğitim sonrası post test uygulanmıştır. Veriler SPSS 21. 0 for Windows paket programıyla, frekans, yüzde, ortalama, Willcoxon testi ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Araştırmadaki katılımcıların yaş ortalaması 23±9. 2 (min. 23; max. 57 yaş) dir. Katılımcılar müzik terapi eğitimine katılma nedenlerini; %37. 5’i “anneyim, çocuğumla müzik eşliğinde etkili ve verimli zaman geçirmeyi öğrenmek istiyorum”, % 25’i “çocuk kliniğinde hemşireyim, klinik uygulamalarımda hastalarımda müzik terapiyi kullanmak istiyorum”, %75’i “akademik çalışmalarımda müzik terapiyi kullanmak istiyorum” olarak belirtmişlerdir. Müzik terapi konusunda katılımcıların bilgi puanlarının ön test toplam puan ortalaması 11. 16±2. 23 (min. 5; maks. 14), son test toplam puan ortalaması ise 12. 29±1. 39 (min. 11; maks. 15) olup, ön test toplam bilgi puanı ile son test toplam bilgi puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (Z= -2. 121; p=0. 034).

Tartışma-Sonuç: Araştırma sonuçları pediatri bakım ekibinin müzik terapi hakkındaki bilgi puanlarının düşük olduğunu ve verilen müzik terapi eğitiminin bilgi düzeyini artırmada etkili olduğunu ortaya koymuştur.

Anahtar Kelimeler: Pediatri, Hemşire, Müzik Terapi

MUSIC THERAPY PRACTISE IN PEDIATRICS CARE

Introduction-Aim: Music therapy is a safe, low-cost alternative and complementary treatment method used in many fields of health discipline. The aim of this study was to investigate the effectiveness of music therapy training given to the pediatric care team.

Materials and Methods: Pre-test and post-test research was conducted in a single group. The population of the study consisted of a pediatric care team working in a hospital participating in music therapy training program. No sample selection was made in the study and all participants were included in the study. Data were collected using the Introductory Information Form and Music Therapy Information Form. The participants were given 8 hours of music therapy training by a professional music therapist and practical activities were held. Educational program; “Therapeutic wedding rings”, Bilateral improvisation ”, Receptive music therapy” and Let's make our own instrument. Pre-training, pre-test; after training, post-test was applied. Data were analyzed by SPSS 21. 0 for Windows software, frequency, percentage, mean, Willcoxon test.

Results: The mean age of the participants was 23 ± 9. 2 (min. 23; max. 57 years). The participants explained the reasons for participating in music therapy education; 37. 5% “I am a mother, I want to learn how to spend effective and productive time with my child” stated. The average score of the participants' knowledge scores on music therapy was 11. 16 ± 2. 23 (min. 5; max. 14), and the average of the final test was 12. 29 ± 1. 39 (min. 11; max. 15). There was a statistically significant difference between the total score of post-test knowledge (Z = -2. 121; p = 0. 034).

Discussion-Conclusion: The results of the study revealed that the pediatric care team's knowledge points about music therapy were low and that the given music therapy education was effective in increasing the level of knowledge.

Keywords: Pediatrics, Nurses, Music Therapy

Page 127: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

127

SS119

DOĞUM SONU DÖNEMDE KADINLARIN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE BİTKİSEL TERAPİLERİN ETKİSİ: LİTERATÜR DERLEMESİ

Mehtap AKGÜN, İlkay BOZ

Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

Amaç: Bu derlemenin amacı postpartum uyku kalitesini (PUK) arttırmak için kullanılan bitkisel terapinin etkisinin incelenmesidir.

Yöntem: Konuya ilişkin literatür taraması, Pubmed, Cochrane Library, Science Direct, Ulusal YÖK Tez veri tabanlarından, İngilizce ve Türkçe anahtar kelimeler ile gerçekleştirilmiştir. Tüm veritabanları başlangıç yılı belirlenmeksizin yılından itibaren Ağustos 2019’a kadar taranmıştır. Literatür taraması sonucu dört çalışma elde edilmiştir.

Bulgular: Elde edilen çalışmaların 2014-2018 yılları arasında ikisi Tayvan ve ikisi İran olmak üzere iki ülkede, ve tamamının randomize kontrollü çalışma deseninde yürütüldüğü belirlenmiştir. Tayvan’da postpartum dönemde olan 80 kadının (PUK ölçeği ≥ 16) dahil edildiği güncel bir çalışmada, papatya çayının PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum dönemde tüketilen papatya çayının, postpartum dönem ile ilişkili fiziksel semptomları azaltarak PUK düzeyini artırdığı belirlenmiştir. Benzer şekilde, PUK üzerine lavanta çayının etkisinin incelendiği çalışmada, çalışmaya postpartum dönemde olan 80 (PUK ölçeği ≥ 16) kadın dahil edilmiştir. Postpartum dönemde tüketilen lavanta çayının, kadınların PUK düzeyini artırdığı belirlenmiştir. Bununla birlikte, bu çalışmada lavanta çayının yorgunluk ve depresyon düzeyini azaltırken maternal bağlanma düzeyini artırdığı saptanmıştır. İran’da yapılan bir çalışmada ise inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum dönemde, inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin kadınların uyku kalitesini artırdığı belirlenmiştir. PUK üzerine lavanta özlü kremin etkisinin incelendiği güncel bir çalışmada, ilk gruba lavanta özlü krem, ikinci gruba lavanta özlü krem ve ayak masajı ve üçüncü gruba plasebo krem uygulanmıştır. Sonuç olarak, ayak masajı uygulanan ve uygulanmayan her iki grup için lavanta özlü kremin, plasebo kreme göre uyku kalitesini artırdığı bulunmuştur.

Sonuç: Bu derleme ile bitkisel terapilerin postpartum uyku kalitesini artırmada etkili olduğu görülmüştür. Ancak postpartum uyku kalitesini artırmada kullanılan bitkisel terapilerin etki büyüklüğü ve birbirine üstünlüklerinin belirlenebilmesi açısından daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Bitkisel Terapi, Literatür Derleme, Postpartum Dönem

Page 128: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

128

SS120

DOĞUM KORKUSUNUN YÖNETİMİNDE İNSAN BAKIM KURAMI’NA TEMELLİ İYİLEŞTİRİCİ BAKIM DİLİ

İlkay BOZ, Mehtap AKGÜN

Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Antalya, Türkiye

Giriş: Yapılan çalışmalar, mevcut doğum çevresinde özellikle insancıl yaklaşım ve iletişim tekniklerinin kullanımına ilişkin kadınların karşılanmamış bakım gereksinimi olduğunu ortaya koymaktadır. Doğum eyleminde sağlık bakım profesyonellerinin olumsuz davranışları (bağırma, ilgilenmeme, yargılama gibi davranışlar), mahremiyete özen gösterilmemesi, vajinal muayenenin hoyratça yapılması ve sık sık tekrarlanması gibi faktörler doğum korkusunu artırarak, kadınları pasif hale getirmektedir. Doğumu yönetmede yetersiz kalan kadınlar, daha fazla medikalizasyona maruz bırakılmaktadır.

Amaç: Bu derlemenin amacı, doğum korkusunun yönetiminde Watson’ın İnsan Bakım Kuramına temelli iyileştirici bakım dilinin kullanımına yönelik sağlık bakım profesyonellerinde farkındalık oluşturmaktır.

Bulgular: İnsan Bakım Kuramı, sağlık bakım profesyonelleri tarafından kadınların doğum korkusuna ilişkin duygu ve düşüncelerini yargılamaksızın şefkatli bir dil kullanılmasını önermektedir. İyileştirici bakım dili 10 iyileştirme sürecine temellendirilerek sunulmalıdır. : (1) sevgi-iyilik, (2) umut ve inanç, (3) ben-ötesi varoluş, (4) otantik bakım ilişkisi, (5) dinleme ve duyguların açığa çıkartılması, (6) problem çözme-çözüm arama, (7) özgün öğretme-öğrenme, (8) iyileştirici bakım çevresi, (9) temel gereksinimlere yardım ve (10) mucizelere izin verme. İyileştirici bakım dilinde, doğum korkusunun yönetiminde, sağlık bakım profesyonelleri tarafından yapılan algılama yönetimi oldukça önemlidir. Kadınlar tarafından kullanılan “sancı”, “ağrı”, “kontraksiyon” ifadelerine karşılık sağlık bakım profesyonelleri tarafından “doğum dalgası” ifadesinin kullanılması önerilmektedir. Doğum sürecinde sağlık bakım profesyonelleri tarafından kullanılan “yapamıyorsun, hadi artık bebeğin kalp sesleri düşüyor sezaryen mi olmak istiyorsun” şeklinde yargılayıcı ifadeler yerine “Yorulduğunu görebiliyorum sizi anlıyorum. Bebeğinizin saçları görünüyor şu anda, şu anda ona dokunabiliyorum, dokunmak istersen ona dokunabilirsin. Şu anda ihtiyacımız olan son bir itme. Derin bir nefes alıp, tüm gücünle itmeni istiyorum” şeklinde iyileştirici bakım dilinin kullanılması önerilmektedir.

Sonuç: İnsan Bakım Kuramı’na temelli iyileştirici bakım dilinin, kadınların doğum korkusunu azaltmada ve olumlu doğum deneyimi yaşamalarına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, doğum eyleminde kullanılan iyileştirici bakım dilinin, doğuma ilişkin medikalizasyonun azaltılmasında etkili olacağı öngörülmektedir. Bu alanda nitel ve nicel çalışmalar yapılması önerilir.

Anahtar Kelimeler: Doğum Korkusu, İnsan Bakım Kuramı, İyileştirici-Bakım Dili

Page 129: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

129

SS121

PROSTAT KANSERİ TANISI OLAN BİREYLERDE DESTEKLEYİCİ

BAKIM GEREKSİNİMLERİNİN İNCELENMESİ

Fatma DEMİR KORKMAZ, Hatice Eda YOLTAY

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Tedavi olanakları artmış olmasına rağmen prostat kanserli bireyler tedavi sürecinde birçok sorunla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sorunların giderilmesinde destekleyici bakım gereksinimleri yararlı olabilmektedir. Bu nedenle bu çalışma prostat kanserli hastaların destekleyici bakım gereksinimlerini belirlemek amacıyla yapıldı

Gereç-Yöntem: Çalışma tanımlayıcı kesitsel tiptedir. Çalışmanın örneklemini 01 Temmuz 2019-29 Ağustos 2019 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (Ege Üniversitesi Hastanesi)’nde prostat kanseri teşhisi konmuş Üroloji kliniğinde yatan çalışmaya katılmaya gönüllü olarak kabul eden 63 hasta oluşturdu. Çalışmanın verileri veri toplama formu ile toplandı. Hastaların sosyo-demografik ve tıbbi durumlarına ilişkin soru formu ve James Destekleyici Bakım Gereksinimlerini Belirleme Ölçeği (James Supportive Care Screening) kullanıldı. Elde edilen veriler SPSS (Statistical Program for Social Sciences) 23. 0 istatistik programında kodlanarak sayı, yüzde dağılımları kullanıldı. Çalışmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Tıbbi Araştırmalar Etik Kurulu (TAEK)’ndan yazılı izin alındı.

Bulgular: Çalışma kapsamına alınan hastaların yaş ortalaması 59. 53±36. 93 (min:40, maks:71) yıldır. James Destekleyici Bakım Gereksinimlerini Belirleme Ölçeği’nin puan ortalaması 29. 53±17. 10 (min:1, maks:106)’dur. Çalışmaya katılan hastaların %81. 5’inin (n:53) hastalığı ile ilgili belirsizlik yaşadığı, %81. 6’sının (n:53) başkalarına yük olduğunu hissettiği, %60’ının (n:39) uzun dönem sağlık bakım planı ile ilgili endişe taşıdığı, %63. 1’inin (n:41) sağlık ekibiyle iletişim problemi yaşadığı saptandı. Bununla birlikte hastaların %80’ini (n:52) manevi uygulamalar ile ilgili, %55. 4’ünün (n:43) sosyal destek ile ilgili problem yaşamadığı saptandı. Çalışmaya katılan hastaların %44. 65’inin (n:28) destekleyici bakım ihtiyaçlarının karşılandığı saptandı.

Sonuç: Bu çalışmada prostat kanseri tanısı olan bireylerde destekleyici bakım gereksinimlerinin belirli oranda karşılandığı ancak yeterli olmadığı saptanmıştır. Prostat kanseri tanısı olan bireylere bakım veren hemşirelerin bu durumu göz önünde bulundurmaları önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Destekleyici Bakım, Hemşirelik

INVESTIGATION OF SUPPORTIVE CARE NEEDS IN PATIENTS

WITH PROSTATE CANCER DIAGNOSIS

Introduction-Aim: Although treatment opportunities are increased, individuals with prostate cancer may face many problems during the treatment process. Supportive maintenance requirements may be helpful in resolving these issues. Therefore, this study was conducted to determine the supportive care needs of patients with prostate cancer.

Methods: The study is descriptive cross-sectional. The sample of the study consisted of 63 patients who volunteered to participate in the study in the Urology Clinic diagnosed with prostate cancer in Ege University Health Application and Research Center (Ege University Hospital) between 01 July 2019-29 August 2019. The data of the study was collected by data collection form. A questionnaire about the socio-demographic and medical conditions of the patients and the James Supportive Care Screening Scale were used. Obtained data were coded in SPSS (Statistical Program for Social Sciences) 23. 0 statistical program and number and percentage distributions were used. Written permission was obtained from Ege University Medical Research Ethics Committee (TAEK) for conducting the study.

Results: The mean age of the patients included in the study was 59. 53 ± 36. 93 (min: 40, max: 71) years. The mean score of the James Support Scale was 29. 53 ± 17. 10 (min: 1, max: 106). 81. 5% (n: 53) of the patients who participated in the study had uncertainty about the disease, 81. 6% (n: 53) felt that they were burdening others, 60% (n: 39) were concerned about the long-term health care plan., 63. 1% (n: 41) had communication problems with the health care team. However, 80% (n: 52) of the patients had no problem with spiritual practices and 55. 4% (n: 43) had no problems with social support. Supportive care needs were met in 44. 65% (n: 28) of the patients.

Conclusion: In this study, it was found that supportive care needs were met to a certain extent but not sufficient in individuals diagnosed with prostate cancer. Nurses who care for individuals with prostate cancer are advised to consider this situation.

Keywords: Supportive Care, Nursing

Page 130: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

130

SS122

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNE GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TERAPİLER KONUSUNDA VERİLEN EĞİTİMİN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TERAPİLERE KARŞI TUTUMLARI ÜZERİNE

ETKİSİ

İsmail TOYĞAR1, İrem GÜL2, Seren YÖNDEM2, İrem YILMAZ2, Sadık HANÇERLIOĞLU1

1Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Bu araştırmada hemşirelik öğrencilerine Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler Konusunda Verilen eğitimin Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapilere (GETAT) karşı tutumları üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Çalışma yarı-deneysel tipte olup, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 3. Sınıfta eğitim gören 47 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında araştırma ekibi tarafından geliştirilen sosyodemografik veri toplama formu ve Bütüncül Tamamlayıcı Terapilere Karşı Tutum Ölçeği (BTTKTÖ) kullanılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilere 14 haftalık, haftada iki saat eğitimi içeren 28 saatlik Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler (GETAT) Eğitimi verilmiştir. Eğitim içeriği Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen GETAT alanlarını kapsamaktadır. Eğitimden bir hafta önce ve üç hafta sonra veri toplama formları öğrencilere uygulanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 25. 0 programı kullanılmıştır. Araştırmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu’ndan (protokol no: 236), Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nden ve katılımcılardan yazılı izin alınmıştır.

Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin %80. 9’u kadın, yaş ortalamaları 22. 06±1. 45 olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %25. 5’i daha önce tedavi amaçlı GETAT kullandıklarını belirtmişlerdir. En yaygın kullanılan GETAT ise %23. 4 ile fitoterapidir. Eğitim öncesi öğrencilerin BTTKTÖ toplam puan ortalamaları 32. 91±4. 58 iken eğitimden sonra 26. 79±4. 18 olarak saptanmıştır. Bütüncül sağlık alt boyutu puan ortalaması eğitimden önce 12. 45±2. 37 iken, eğitimden sonra 9. 72±2. 47 olarak saptanmıştır. Tamamlayıcı terapiler alt boyut puan ortalaması ise eğitimden önce 20. 47±3. 68 iken, eğitimden sonra 17. 06±3. 10 olarak saptanmıştır. BTTKTÖ toplam puan ortalaması (p<0. 001), bütüncül sağlık alt boyutu puan ortalaması (p<0. 001) ve tamamlayıcı terapiler alt boyutu puan ortalaması (p<0. 001) yönünden eğitim öncesi ve eğitim sonrası arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır.

Sonuç: Hemşirelik öğrencilerinde GETAT kullanımının yaygın olduğu, en sık kullanılan yöntemin fitoterapi olduğu, hemşirelik öğrencilerine verilen eğitimin bütüncül tamamlayıcı terapilere karşı tutum konusunda etkin olduğu ve tutumu olumlu yönde arttırdığı saptanmıştır. GETAT konusu ve içeriğine tüm hemşirelik öğrencilerinin eğitiminde düzenli bir şekilde yer verilmesi önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler, Eğitimsel Girişim, Hemşirelik

Page 131: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

131

SS123

GÖZ OPERASYONLARINDA AROMATERAPİ VE MÜZİK TERAPİNİN AĞRI VE DİSTRES ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ

Meltem ADAİÇİ1, Hakan KOCAOĞLU2, Fisun ŞENUZUN AYKAR 3

1TAPDİ Oksijen Özel Sağlık ve Eğitim Hizmetleri, İzmir, Türkiye

2Özel Tınaztepe Hastanesi, İzmir, Türkiye

3Ege Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Müzik Terapi ve aromaterapi en güvenilir ve etkin tamamlayıcı ve destekleyici terapi yaklaşımları arasındadır. Bu

çalışmanın temel amacı amacı göz operasyonu olan hastalarda aromaterapi ve müzik terapinin ağrı, distres ve bazı fizyolojik parametreler üzerine olan etkisinin incelenmesidir.

Gereç-Yöntem: Randomize kontrollü deneysel bir çalışma olarak planlanan araştırmanın örneklemini 42 hasta oluşturmuştur.

Araştırma verilerinin toplanmasında Görsel Analog Skala (VAS) ve Distress Termometresi ölçekleri kullanılmıştır.

Aromaterapi grubuna, difüzör ile lavanta yağı (Lavandulaangustofulya)inhalasyonu (100 cc distile su + 5 damla lavanta yağı) ameliyat öncesi ve ameliyat sırasında 1 saat süre ile uygulanmıştır. Müzik terapi grubuna dalga sesi ve dinlendirici melodileri içeren Dreamflight II, 68 desibeli geçmeyecek şekilde hoparlör ile ameliyattan 1 saat öncesinden ameliyat sonuna kadar dinletilmiştir. Araştırma verilerine SPSS 22 paket programında Kruskal Wallis ve Man Whitney U analizleri uygulanmıştır.

Bulgular: Araştırma kapsamındaki hastaların yaş ortalaması 67, 29 ve %64, 3si kadınlar oluşturmaktadır. Aromaterapi, müzik

terapi ve kontrol grubundaki hastaların stres ve ağrı düzeylerinin ortalamaları karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak önemli bir fark saptanmıştır (p<0, 05). Müzik terapinin operasyon sonrası stres ve ağrı seviyesini anlamlı derecede azalttığı görülmüştür

Tartışma-Sonuç: Göz operasyonları sonrasında hastaların kısa süreliğine görüş alanları daralabilir ya da gözlerin üzeri

tamamen kapatılabilir. Bu durum hastalarda stresi tetiklerken, hastane ortamında bulunmak da stres seviyesini yükselten sebepler arasındadır. Cerrahi operasyon sonrası postoperatif dönemde analjezik yapılsa bile hastaların ağrıları ve buna bağlı stresleri olabilmektedir. Müzik terapi operasyon sonrası stresi ve ağrıyı azaltmaktadır. Aromaterapi ve müzik terapi birlikte kullanıldığında ameliyata bağlı gelişen ağrı ve stresin azaltılmasında daha etkili sonuçlar elde edilebilir.

Anahtar Kelimeler: Aromaterapi, müzik terapi, ağrı, disstres

Page 132: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

132

SS125

AKUPRES UYGULAMASININ DİKKAT VE KONSANTRASYON ÜZERİNE ETKİSİ

Nihat AYÇEMAN, İlkay ORHAN

Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antalya, Türkiye

Amaç: Bu çalışmanın amacı, akupresur uygulamasının dikkat üzerine etkisini ölçmek ve değerlendirmektir.

Yöntem: Bu çalışmaya Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde öğrenim gören 17-23 yaş arası, 10 erkek ve 14 kadın olmak üzere toplam 24 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcılara, önce sadece dikkat ve konsantrasyon testi, sonra ise akupresur uygulama sonrası olmak üzere iki hafta arayla dikkat ve konsantrasyon testi uygulanmıştır. Testten 2 dakika öncesinde her noktaya (Yin Tang, GB20, TH15) yaklaşık olarak 1 dakika boyunca baş parmak ile ardışık dairesel basılar uygulanmıştır.

Dikkat ve konsantrasyon ölçümünde Cognitorone Dikkat-Konsantrasyon Testi (COG) kullanılmıştır. Verilerin çözümünde SPSS kullanılmıştır. One Samples Kolmogorov Smirnov Test ile Tüm verilerin dağılımlarına bakılmış, verilerin dağılımlarına göre uygun olan Paired Samples Test kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p< 0, 05 olarak alınmıştır.

Bulgular: Yaşları ortalaması 18, 89±1, 44 (yıl) olan toplam 24 bireyin katılmış olduğu çalışmada, birinci ve ikinci ölçüm arasındaki verilerde değişimlerin olduğu bulunmuştur. Doğru retlerin ortalama süresi, doğru retlerin toplamı arasındaki verilerde anlamlı değişimlerin olduğu belirlenmiştir (p<0, 05). İsabetlilerin ortalama süresi, isabetlilerin toplamı ve işlem süresi arasındaki verilerde olumlu gelişim gözlenmiş ancak, bu gelişmenin anlamlı olmadığı belirlenmiştir (p>0, 05).

Sonuç: Sonuç olarak, dikkat ve odaklanma üzerinde etkili olan akupresur noktalarına yapılan kısa süreli uygulamanın dikkat ve konsantrasyon üzerine olumlu etkiler oluşturabileceği söylenebilir.

Anahtar Kelimeler: Dikkat, Konsantrasyon, Akupres, Akupresur

Page 133: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

133

SS126

KOKUNUN DİKKAT VE KONSANTRASYON ÜZERİNE ETKİSİ

Nihat AYÇEMAN, Abdurrahman AKTOP, İlkay ORHAN

Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antalya, Türkiye

Amaç: Bu çalışmanın amacı, aromaterapi yöntemlerinden olan kokunun dikkat ve konsantrasyon üzerine etkisini ölçmek ve değerlendirmektir.

Yöntem: Bu çalışmaya Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde öğrenim gören 18-22 yaş arası, 12 erkek ve 11 kadın olmak üzere toplam 23 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcılara, ilk olarak koku kullanılmadan dikkat ve konsantrasyon testi yapılmıştır. İki hafta sonra testden 2 dakika önce bireylere 2 kez ard arda içerisinde mentol, nane, kafur, borneol ve okaliptus aromatik yağlarının karışımından oluşan toplam 2 cc’lik Inhaler koklatılarak dikkat ve konsantrasyon testi uygulanmıştır.

Dikkat ve konsantrasyon ölçümünde Cognitorone Dikkat-Konsantrasyon Testi (COG) kullanılmıştır. Verilerin çözümünde SPSS paket programı kullanılmıştır. One Samples Kolmogorov Smirnov Test ile verilerin dağılımlarına bakılmış, normal dağılım göstermeyen parametrelerde Nonparametrik Testlerden Wilcoxon, normal dağımım gösteren verilerde Paired Samples Test kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p< 0, 05 olarak alınmıştır.

Bulgular: Yaşları ortalaması 19, 34±2 (yıl) olan toplam 23 bireyin katılmıştır.

Birinci ve ikinci ölçüm arasındaki verilerde anlamlı değişimlerin olduğu bulunmuştur. Doğru retlerin ortalama süresi, isabetlilerin ortalama süresi ve işlem süresi arasındaki verilerde anlamlı azalmalar, doğru retlerin toplamı ve isabetlerin toplamı arasındaki verilerde ise anlamlı artışların olduğu bulunmuştur (p<0, 05).

Sonuç: Sonuç olarak, uyarıcı etkisi olan aromatik kokuların dikkat ve konsantrasyon üzerine olumlu etkisi olduğu söylenebilir.

Anahtar Kelimeler: Dikkat, Konsantrasyon, Koku, Aromaterapi

Page 134: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

134

SS124

HEMODİYALİZ HASTALARININ ÜREMİK KAŞINTI İLE BAŞ ETMEDE KULLANDIKLARI NON-FARMAKOLOJİK YÖNTEMLER

Kübra ÇENTELİ, Sezen DUMAN, Amine TERZİ, Yasemin YILDIRIM

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Amaç: Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarının, rahatsız edici bir semptom olan, üremik kaşıntı ile baş etmede kullandıkları non-farmakolojik yöntemleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini; 01. 04. 2018-01. 07. 2018 tarihleri arasında İzmir’de özel bir diyaliz merkezinde tedavi alan tüm hastalar, örneklemini ise aynı merkezde araştırmaya dahil edilme kriterlerine uygun 150 hasta oluşturdu. Verilerin toplanmasında üç bölümden oluşan anket formu kullanıldı. İlk bölümde bireylerin sosyodemografik özellikleri, ikinci bölümde bireylerin hastalık ve tedaviye ilişkin özellikleri, üçüncü bölümde kaşıntı semptomuna ilişkin özellikleri sorgulandı. Veriler, SPSS 18. 00 programı kullanılarak analiz edildi.

Bulgular: Hastaların % 90. 7’si kaşıntı yönetiminde en az bir non-farmakolojik yöntem kullandığını belirtti. Hastalar tarafından en çok kullanılan ilk üç yöntemin sırasıyla; % 42. 7 oranla yumuşatıcı/nemlendirici krem, %42. 0 oranla ılık banyo ve %32. 0 oranla soğuk banyo olduğu saptandı. Hastaların % 80. 0’ininon-farmakolojik yöntemi 0-2 yıldır kullandığını, % 58. 0’i yöntemi kullanmaya devam ettiğini, % 82. 7’si kullandığı yöntemi kendisinin bulduğunu, % 69. 3’ü kullandığı yöntemin kaşıntısını azalttığını, %82. 0’si kullandığı yöntemden doktor/hemşiresinin haberi olmadığını ve % 99. 3’ü ise yönteme bağlı yan etki gelişmediğini bildirdi.

Sonuç: Elde edilen çalışma bulguları doğrultusunda, hemodiyaliz hastalarının büyük kısmının üremik kaşıntı ile baş etmede en az bir non-farmakolojik yöntem kullandığı belirlenmiştir. Bu nedenle, özellikle hemşirelerin, kaşıntıya yönelik non-farmakolojik yöntemler, bireye uygun yöntem seçimi, bu yöntemlerin kullanımı ve etkileri konusunda hastalara danışmanlık yapması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemodiyaliz, Non-Farmakolojik Yöntem, Üremik Kaşıntı

NON-PHARMACOLOGICAL METHODS USED IN HEMODIALYSIS PATIENTS TO MANAGE UREMIC PREVENTION

Objective: This study was conducted as a descriptive study to determine the non-pharmacological methods used by hemodialysis patients to cope with uremic itching, which is a disturbing symptom.

Materials and Methods: The universe of the study was; All patients receiving treatment in a special dialysis center in İzmir between 01. 04. 2018-01. 07. 2018, and the sample consisted of 150 patients who met the criteria for inclusion in the study. Data were collected using a three-part questionnaire. In the first part, sociodemographic characteristics of the individuals, in the second part the characteristics of the disease and treatment of the individuals, in the third part the characteristics of the itch symptoms were questioned. Data were analyzed using SPSS 18. 00 program.

Results: 90. 7% of the patients stated that they used at least one non-pharmacological method in the management of pruritus. It is determined that the first three methods used by the patients respectively were; 42. 7% softener / moisturizing cream, 42. 0% warm bath and 32. 0% cold bath. The patients stated that 80. 0% of them had been using the non-pharmacological method for 0-2 years, 58. 0% had continued using the method, 82. 7% of had found the method they used, 69. 3% had reduced the itching of the method, 82. 0% reported that the doctor / nurse was not aware of the method and 99. 3% reported no side effects.

Conclusion: According to the findings of the study, it was determined that the majority of hemodialysis patients used at least one non-pharmacological method to cope with uremic itching. Therefore, especially nurses should be offered consulting service to the patients about non-pharmacological methods for pruritus, selection of appropriate methods for individual, use and effects of these methods.

Keywords: Hemodialysis, Non-Pharmacological Method, Uremic Pruritus

Page 135: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

135

POSTER BİLDİRİLER

Page 136: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

136

POSTER BİLDİRİLER PS1 Sümeyye BAKIR, Zeynep DAŞIKAN Üreme Sağlığı Sorunlarında Arvigo Maya Karın Masajı

PS2 Şevval ŞEN, Demet DİBEK, Duygu

Güleç ŞATIR

Gebelikte Sık Görülen Rahatsızlıklarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavilerin Kullanımı

PS3 Nazlı BALTACI, Mürüvvet BAŞER Kültürümüzden Gelen Bir İyileşme Aracı: Ninnilerin Gebelikte Kullanımı

PS4 Nazlı BALTACI, Mürüvvet BAŞER Yüksek Riskli Gebelerde Yaşanan Anksiyete ve Prenatal Bağlanma Konusunda Hemşirenin

Tamamlayıcı ve Destekleyici Rolü

PS5 Dilara ÖZDEMİR, Duygu GÜLEÇ

ŞATIR, Gizem GÖKOĞLU

Jinekolojik Kanserlerde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemlerinin Kullanımı ve Etkileri

PS6 Tuğçe ERYILMAZ, Ferişte

EMİNOĞLU, Zeynep DAŞIKAN Hipnoterapinin Kadın Sağlığında Kullanımı

PS7 Tuğçe ERYILMAZ, Zeynep

DAŞIKAN

Jinekolojik Kanserlerde Zihin ve Beden Uygulamaları

PS8 Ayşe EMİNOV, Sezer ER GÜNERİ,

Aynur SARUHAN

Perinatal Depresyonda Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

PS9 Ayşe EMİNOV, Şenay ÜNSAL

ATAN

Infertil Kadınlarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler

PS10 Fatma ÇETİNKAYA, Fisun

ŞENUZUN AYKAR

Fibromiyaljide Tamamlayıcı ve Destekleyici Yaklaşımlar (complementary and Supportıve

Approaches In Fıbromyalgıa)

PS11 Kevser Çağla GURLAŞ Yaşlılarda Görülen Uyku Sorunlarında Aromaterapinin Etkisi

PS12 Aslı TEPE, Hilal ÇELİK Sadık

HANÇERLIOĞLU, Fisun ŞENUZUN

AYKAR

Türkiye ve Dünya’daki Üniversitelerin Hemşirelik Müfredatlarında Tamamlayıcı Terapiler ve

Destekleyici Bakım Uygulamalarının Yeri

PS13 Fatma Ezgi ALAŞALVAR, Medine

YILMAZ

Evde Bakımda Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım

PS14 Ecem ÖZGÜL, Gülsüm Nihal

ÇÜRÜK

Aromaterapinin Güvenli Kullanımı

PS15 Hazel BAĞCI, Şebnem ÇINAR

YÜCEL

Terapötik Dokunma Ile Ilgili Türkiye’de Yapılmış Çalışmaların Derlemesi

PS16 Adile SAVSAR, Özgül KARAYURT, Obezite Cerrahisinde Egzersizin Rolü

Page 137: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

137

PS1

ÜREME SAĞLIĞI SORUNLARINDA ARVİGO MAYA KARIN MASAJI

Sümeyye BAKIR, Zeynep DAŞIKAN

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş-Amaç: Dünyada ve ülkemizde başlıca üreme sağlığı sorunları maternal ve fetal mortalite, istenmeyen gebelikler, enfeksiyonlar, toplumsal cinsiyet, infertilite şeklinde sıralanabilir. Kadınların yaşam evrelerine göre bu sorunlar farklılaşabilmektedir. Bu çalışmada üreme sağlığı sorunlarından fertiliteye ve menstrual döneme ilişkin sorunların çözümünde kullanılan bir masaj tekniği olan Arvigo Maya Karın Masajı anlatılacaktır.

Gereç-Yöntem: Bu çalışma ilgili literatür taranarak derleme şeklinde hazırlanmıştır.

Bulgular: Maya Abdominal Terapi ™ 'nin Arvigo Teknikleri (ATMAT), Belize'deki Maya halkının geleneksel uygulamalarına dayanan invaziv olmayan, harici bir masaj tekniğidir. Bu masaj uygulamasının temeli uygulandığı iç organları doğru pozisyonlarına getirerek dolaşım, lenfatik ve sinir sistemlerinin sağlık halini sürdürmektir. Kadının merkezinin uterusu olduğu inancı ile spesifik masaj teknikleriyle birlikte uterusun normal pozisyonunu getirilmesiyle optimal sağlığa ulaşılması amaçlanmaktadır.

Tartışma-Sonuç: Kadın sağlığında bu teknik uterusun normal pozisyonunu kaybetmesiyle ortaya çıkabilecek semptomlar için uygulanabilmektedir. Örneğin infertilitenin tedavisi için masaj tekniği beslenme, yaşam stili değişiklikleri ve bitkisel tedavi ile desteklenerek kullanılmaktadır. ATMAT ile ilgili yabancı literatürde bir çalışma bulunmakla birlikte ülkemizde konu ile ilgili yapılmış çalışma bulunmamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Arvigo Tekniği, Fertilite, Kadın Sağlığı, Masaj, Maya

ARVIGO MAYA ABDOMINAL MASSAGE IN REPRODUCTIVE HEALTH PROBLEMS

Aim: Major reproductive health problems in the world and in our country can be listed as maternal and fetal mortality, unwanted pregnancies, infections, gender, infertility. These problems may vary according to the life stages of women. In this study, Arvigo Maya Abdominal Massage which is a massage technique used to solve problems related to fertility and menstrual period from reproductive health problems will be explained.

Method: This study was prepared by reviewing the relevant literature

Result: Arvigo Techniques of Maya Abdominal Therapy ™ (ATMAT) is a non-invasive, external massage technique based on the traditional practices of the Maya people in Belize. The basis of this massage is to maintain the health of the circulatory, lymphatic and nervous systems by bringing the internal organs into which they are applied. With the belief that the center of the woman is the uterus, it is aimed to achieve optimal health by bringing the normal position of the uterus together with specific massage techniques.

Conclusion: In women's health, this technique can be performed to symptoms that may occur when the uterus loses its normal position. For example, for the treatment of infertility, massage technique is used in conjunction with nutrition, lifestyle changes and herbal therapy. Although there is an article in the foreign literature on ATMAT, there is no article on this subject in Turkey.

Keywords: Arvigo Technique, Fertility, Women's Health, Massage, Maya

Page 138: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

138

PS2

GEBELİKTE SIK GÖRÜLEN RAHATSIZLIKLARDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİLERİN KULLANIMI

Şevval ŞEN1, Demet DİBEK1, Duygu Güleç ŞATIR2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Gebelik birçok açıdan değişimlerin yaşandığı ve bu değişimlerle baş etmeyi gerektiren önemli bir dönemdir. Kadın, bu dönemde bir sağlık problemi yaşamasa da stresli ve karmaşık bir süreç geçirebilir. Gebelikteki fizyolojik problemlerin tedavi gerektirmediği ve önemsiz olduğu düşünülür. Fakat bu problemler kadının sağlığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Günümüzde yaygın kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedaviler gebelikte sıklıkla yaşanan sorunların tedavisinde de kullanılmaktadır. Gebelikte oluşan rahatsızlıklar erken ve geç dönem rahatsızlıkları olarak iki gruba ayrılabilir. Gebeliğin erken döneminde gebelerde sıklıkla karşılaşılan sorunlar mide bulantısı ve kusma, üriner sistem enfeksiyonları, baş ağrısıdır. Geç dönem sorunları arasında ödem, bel ve sırt ağrısı, uyku sorunları, sıcak basması sayılabilir. Meme hassasiyeti, yorgunluk, anksiyete ve stres ise gebeliğin her döneminde karşılaşılan sorunlardandır. Gebeliğin erken döneminde görülen bulantı kusma için en sık kullanılan yöntemler akupunktur, zencefil, hipnozdur. Bu dönemdeki bir diğer sorun olan üriner sistem enfeksiyonlarında kızılcık suyu kullanımının etkili olduğu söylenebilir. Gebelikte artan kan volümünün arterler üzerinde oluşturduğu basınç nedeniyle baş ağrısı görülmektedir, hipnoz, meditasyon, akupunktur, masaj ve gevşeme uygulamaları baş ağrısını azaltmada etkilidir. Gebeliğin geç dönem sorunları arasında yer alan ödemi azaltmak amacıyla masaj terapisi ve ayak refleksolojisi uygulamaları kullanılmaktadır. Aynı dönemde oluşan bel, sırt ve pelvik ağrıyı azaltmak için refleksoloji ve aromaterapiler kullanılmakta olup, uyku problemini gidermek amacıyla ise ayurveda, papatya çayı, müzik terapisi ve gevşeme egzersizleri kullanılabilmektedir. Hormonal dalgalanmalar nedeniyle oluşan sıcak basmaları ayurveda ile giderilebilmektedir. Gebelik süresince görülebilen meme hassasiyeti için geniş askılı, destekleyici, pamuklu sütyen ve soğuk uygulama etkilidir. Gebelikte hissedilen yorgunluk yoga, egzersiz ve ginseng ile, stres ve anksiyete ise müzik terapisi ve lavanta ile giderilebilmektedir. Sonuç olarak; gebelik doğal bir süreç olmasına rağmen, gebe kadın her açıdan daha fazla bakıma ihtiyaç duymaktadır. Gebelikte alternatif tedavilerin kullanılması kadını rahatlatmaktadır. Bu nedenle tamamlayıcı tedaviler hemşirelik müfredatında yer almalı, hemşireler yasa ve yönetmeliklerle desteklenmeli ayrıca hizmet içi eğitim programları ile hemşirelerin bilgi birikimleri güncellenmelidir.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, Tamamlayıcı Alternatif Tedavi, Gebelik Rahatsızlıkları

Page 139: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

139

PS3

KÜLTÜRÜMÜZDEN GELEN BİR İYİLEŞME ARACI: NİNNİLERİN GEBELİKTE KULLANIMI

Nazlı BALTACI1, Mürüvvet BAŞER2

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun, Türkiye

2Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Türkiye

Ninni, genellikle kadınların hem bebeği hem de kendisi hakkındaki duygu ve düşüncelerini, bulunduğu toplumun kültürel ve ezgisel anlayışını yansıtarak şefkatle dile getirdiği bir iletişim yoludur. Ninniler, anne ile bebek arasındaki uyumu güçlendirmekte, anneden bebeğe sevgi, güven ve huzur taşımaktadır. İnsanların kültürel olarak kabul ettiği ve bildiği bir müziği dinlemelerinin daha etkin, rahatlatıcı ve memnuniyet verici olduğu belirtilmektedir. Bu anlamda, tarih boyunca hemen her toplumda var olmuş ve kültürel olarak kabul edilmiş olan ninnilerin gebelikte bazı olumlu fiziksel ve psikososyal etkileri olduğu bildirilmiştir. Ninniler akıcı, yavaş, duygusal ve yumuşak melodisiyle ruh halini etkileyebilmektedir. Gebelerin ninni dinlemesinin ya da söylemesinin, keyifli bir egzersiz olarak maternal anksiyete ve stresi azalttığı, prenatal bağlanmayı sağladığı bildirilmiştir. Gebelerin ninni dinlemeyi diğer müzik türlerine göre daha çok tercih ettiği belirtilmiştir. Sağlıklı ya da riskli gebeler sorunlarla başetmek amacıyla ninni dinleyebilir/söyleyebilir. Ninni dinlenmesi/söylenmesi, gebelikte genellikle daha kabul gören, ucuz, doğal, noninvazif ve nonfarmakolojik bir iyileştirici araçtır. Hemşireler gebelikte ninniyi fiziksel, duygusal ve ruhsal sağlığı destekleyerek iyileştirici bir çevre yaratmak için bakımda kolayca kullanabilir; böylece gebelere en doğal kültürel araçlardan biri olan ninnilerle çok yönlü katkı sağlayabilir. Hemşire gebeye, gebe de kendine ve bebeğine ninniler yoluyla holistik bakım verebilir.

Anahtar Kelimeler: Ninni, Pregnancy, Kültür, Hemşire, Bakım

A CULTURAL HEALING INSTRUMENT: USE OF LULLABIES IN PREGNANCY

Lullaby is a medium of communication in which the women verbalize their feelings and thoughts about both their babies and themselves affectionately by reflecting the cultural and melodic perception of the society they live in. Lullabies strengthen the harmony between the mother and the baby and conveys love, trust and peace from mother to baby. It is stated that it is more effective, comforting and pleasing for people to listen to music that they accept and know culturally. In this respect, existed and culturally accepted in almost every society throughout the history, lullabies have been reported to have some positive physical and psychosocial effects during pregnancy. With their fluent, slow, emotional and soft melody, lullabies might affect mood. It was reported that listening to or singing lullabies by pregnant women reduces maternal anxiety and stress and enables prenatal attachment as an enjoyable exercise. It was reported that pregnant women prefer listening to lullabies over other music genres. Healthy or risky pregnant women might listen to/sing lullabies to overcome problems. Listening to/singing lullaby is a generally accepted, inexpensive, natural, noninvasive and nonpharmacological healing tool in pregnancy. Nurses might use lullabies in care easily for creating a healing environment by supporting physical, emotional and mental health in pregnancy; thus, they can provide multidirectional contribution in pregnant women with lullabies which is one of the most natural cultural instruments. By means of lullabies, nurse can provide holistic care to the pregnant woman and the pregnant woman to herself and her baby.

Keywords: Lullaby, Pregnancy, Culture, Nurse, Care

Page 140: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

140

PS4

YÜKSEK RİSKLİ GEBELERDE YAŞANAN ANKSİYETE VE PRENATAL BAĞLANMA KONUSUNDA HEMŞİRENİN TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ ROLÜ

Nazlı BALTACI1, Mürüvvet BAŞER2

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun, Türkiye

2Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Türkiye

Yüksek riskli gebelik, anne ve fetüsün morbidite ve mortalite riskini artırmaktadır. Yüksek riskli gebeler kendisi ve bebeğiyle ilgili sağlık sorunları, belirsizlik, hastane yatışı, aileden ayrılma gibi birçok nedenle anksiyete ve stres yaşamaktadır. Yüksek riskli bir durumda gebeliğin güvenliği tehlikeye gireceğinden gebe, fetüsle ilişki kurmaya korkmakta ve bağlanma olumsuz etkilenebilmektedir. Gebelikte yüksek anksiyete ve zayıf prenatal bağlanma gebe ve fetüsün sağlığını olumsuz etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda gebelikte maternal anksiyete ve stresin; doğumun ilk evresinde uzama, doğumda analjezi kullanımı, preterm doğum, abortus, zayıf prenatal bağlanma, düşük doğum ağırlığı, zayıf fetal nörolojik, bilişsel ve davranışsal gelişim gibi birçok sorunla ilişkili olduğu saptanmıştır. Zayıf prenatal bağlanma ise fetüsten rahatsızlık duyma ve fetal istismara neden olabilmektedir. Hemşirenin gebelikte kadının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak eğitimci, rol model, danışman ve kaynak kişi gibi birçok rolü vardır. Hemşireler yüksek riskli gebeleri anksiyete ve stresle baş etmesinde gevşeme ve solunum egzersizleri, fiziksel egzersiz, yoga, meditasyon, düşleme, akupunktur, masaj, sosyal destek, maneviyatı güçlendirme, biyolojik geri bildirim gibi yöntemleri kullanmaları konusunda destekleyebilirler. Gebelikte bağlanmayı güçlendirmek için ise doğum öncesi eğitim ve bağlanma konusunda bilgilendirebilir; fetüsün hareketlerini saymak, bebeği hayal etmek, bebekle konuşmak, ona dokunmak, günlük yazmak gibi uygulamaları öğretebilirler. Ayrıca yapılan çalışmalarda hem anksiyeteyi azaltmak hem de bağlanmayı artırmak için gebelere müzik/ninni dinletilebileceği ya da söyletilebileceği de bildirilmiştir. Hemşirelerin anksiyetenin ve yetersiz bağlanmanın gebe ve fetüse olası zararlı etkilerini göz önünde bulundurarak yüksek riskli gebelerin anksiyete ve bağlanma düzeyini belirlemesi ve takip etmesi, anksiyeteyi azaltmak ve prenatal bağlanmayı artırmak için kanıta dayalı tamamlayıcı ve destekleyici uygulamalardan yararlanması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Yüksek Riskli Gebelik, Anksiyete, Prenatal Bağlanma, Hemşire, Tamamlayıcı Terapiler

THE COMPLEMENTARY AND SUPPORTIVE ROLE OF NURSES ON ANXIETY AND PRENATAL ATTACHMENT IN PREGNANT WOMEN WITH HIGH-RISK PREGNANCY

High-risk pregnancy increases the morbidity and mortality of the mother and the foetus. Pregnant women under high risks suffer anxiety and stress related to many reasons such as health problems concerning her and the baby, uncertainty, hospitalization and leaving the family. As the pregnancy will be at risk in a high-risk condition, the mother may be anxious in contacting the foetus and the connection can be effected negatively. In pregnancy, high anxiety and weak prenatal attachment, affects the pregnant and foetus’ health negatively. Studies have shown that maternal anxiety and stress during pregnancy is associated with many problems such as prolongation in the first stage of labor, use of analgesia at birth, preterm birth, abortion, poor prenatal attachment, low birth weight, poor fetal neurological, cognitive and behavioral development. Poor prenatal attachment can cause fetal discomfort and fetal abuse. The nurse has many roles such as training, being a role model, a consultant and source for meeting the needs of pregnant women. Nurses can support the women with high-risk pregnancy to cope with anxiety and stress, using many methods including relaxation and breathing exercises, physical exercise, yoga, meditation, imagination, acupuncture, massage, social support, spirituality strengthening, and biological feedback. In order to improve prenatal attachment, they can teach the prenatal care and attachment, some practices such as counting the movements of the fetus, imagining and touching the baby, talking to the baby, and writing daily. In addition, it was reported that pregnant women can listen/sing to music/lullaby to reduce anxiety and increase attachment. Nurses have to determine and follow the anxiety and attachment levels of the pregnant, to benefit from evidence based complementary and supportive practices to reduce anxiety and increase prenatal attachment by considering the possible harms of anxiety and insufficient attachment on the pregnant and the foetus.

Keywords: High-Risk Pregnancy, Anxiety, Prenatal Attachment, Nurse, Complementary Therapies

Page 141: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

141

PS5

JİNEKOLOJİK KANSERLERDE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN KULLANIMI VE ETKİLERİ

Dilara ÖZDEMİR, Duygu GÜLEÇ ŞATIR, Gizem GÖKOĞLU

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Modern ve bilimsel tedaviler dışındaki tedavilerin birçoğu genel olarak tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) olarak ifade edilir. Son 10 yılda Batı ülkeleri arasında kansere karşı TAT kullanma oranının giderek artış gösterdiği anlaşılmıştır. Jinekolojik kanserli hastalar; tıbbi tedavinin yan etkilerini azaltmak, tedaviye destek olmak, yaşam kalitesini artırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve tekrar kanser oluşumunu önlemek gibi nedenlerle TAT kullanımına başvurmaktadır. Kadın cinsiyetinde olmanın yanında TAT kullanımı yaş, eğitim, kemoterapi uygulanması ve kanserin ileri evresi gibi faktörlerden etkilenmektedir. Bu literatür derlemesinde ülkemizde jinekolojik kanserli hastalarda tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) ile ilgili yapılan çalışmalarda TAT kullanım prevalansı, kullanım sıklığı, türü ve kullanan grubun özelliklerini belirlemek amaçlanmıştır. TAT yöntemleri ile ilgili birçok sınıflandırma vardır. Sıklıkla kullanılan dört grup vardır. Metabolik/beslenme, psikolojik/davranışsal,

farmakolojik/biyolojik, makine ve araçları içeren tedavi yöntemleridir. Literatüre göre kanser olguları arasında en az bir kez

TAT kullanma sıklığı %20-83 arasında değişmektedir. Bir çalışmada, Hindistan’da ayurvedanın en popüler TAT uygulaması olduğunu, ayrıca ilgili kanıta dayalı çalışmaların sınırlı olduğunu belirtmişlerdir. Çin’de akupunktur başta olmak üzere, TAT’ın oldukça yaygın olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Kore’de TAT kullanma oranı, %29-53 arasındadır ve giderek artış göstermektedir. Danimarka’da kanserler arasında en çok meme ve jinekolojik kanserli olguların TAT kullanma eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Yeni Zelanda’da ise ek vitamin, antioksidanlar ve alternatif diyetler başta olmak üzere over kanseri olgularında TAT oranı %41’dir. Avustralya’da ise tüm kanserli kadınlar arasında bitkisel tedavi kullanma oranı %15. 7 olarak bulunmuştur. Türkiye’de kanser olgularında TAT kullanımını inceleyen bir araştırmada da en az bir kez TAT kullanma oranı %61 olarak saptanmıştır. Jinekolojik kanserli hastalarda TAT kullanımında özellikle bitkisel kaynaklı doğal ürünlerin tıbbi tedavi ile birlikte kullanılması ilaç etkileşimlerine ve toksisiteye neden olabilmektedir. Aynı zamanda TAT kullanan birçok kadın, bu yöntemleri kullandığını sağlık ekibi ile paylaşmamaktadır. Bu nedenle kanser hastaları ile çalışan sağlık profesyonelleri TAT kullanımını ayrıntılı sorgulamalı, bu konuda rehberlik yapabilecek bilgiye sahip olmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Jinekolojik Kanserler, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp, Kullanımı ve Etkileri

USE AND EFFECTS OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT METHODS IN GYNECOLOGICAL CANCER

Most of the treatments other than modern and scientific treatments are generally referred to as complementary and alternative medicine (CAM). In the last decade, the use of CAM against cancer has increased gradually among Western countries. Patients with gynecological cancer; It applies to CAM usage for reasons such as reducing the side effects of medical treatment, supporting the treatment, improving the quality of life, strengthening the immune system and preventing recurrence of cancer. In addition to being female, CAM is affected by factors such as age, education, chemotherapy and advanced stage of cancer. In this literature review, we aimed to determine the prevalence, frequency, type and characteristics of CAM use in studies on complementary and alternative therapy (CAM) in gynecologic cancer patients in Turkey. There are many classifications related to CAM methods. There are four groups used frequently. Metabolic / nutritional, psychological / behavioral, pharmacological / biological, machines and means of treatment methods. According to the literature, the incidence of CAM at least once among cancer cases varies between 20-83%. In one study, they stated that ayurveda is the most popular CAM application in India and limited evidence-based studies. It is stated that CAM is used widely in China, especially acupuncture. The rate of CAM use in Korea is between 29-53% and is gradually increasing. Among the cancers in Denmark, breast and gynecological cancers have the highest tendency to use CAM. In New Zealand, the rate of CAM is 41% in cases of ovarian cancer, including additional vitamins, antioxidants and alternative diets. In Australia, the rate of herbal treatment among all cancer women was found to be 15. 7%. the rate of using CAM at least once in a study examining the use of CAM in cancer cases in Turkey were found to be 61%. In the use of CAM in patients with gynecologic cancer, the use of natural herbal products in combination with medical treatment may cause drug interactions and toxicity. At the same time, many women who use CAM do not share their methods with the health care team. For this reason, health professionals working with cancer patients should question the use of CAM in detail and have information to guide them.

Keywords: gynecologic cancers, Complementary and alternative medicine, Women's health and diseases nursing

Page 142: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

142

PS6

HİPNOTERAPİNİN KADIN SAĞLIĞINDA KULLANIMI

Tuğçe ERYILMAZ1, Ferişte EMİNOĞLU1, Zeynep DAŞIKAN2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Giriş: Kadın yaşamı doğumdan ölüme kadar menstruasyon, cinsellik, doğum, menopoz gibi durumları içeren karmaşık bir yapıdır. Kadın üreme ve cinsel sağlık sorunlarından dismenore, vajinismus, infertilite, menopozal şikayetler ve doğumda ağrı ve korku gibi birçok şikayetle karşı karşıya kalmaktadır. Bu gibi durumlarda kadınların sıklıkla alternatif veya tamamlayıcı tedavilere yöneldikleri bilinmektedir. Bu tedavilerden biri de hipnozdur. Hipnoz, temel olarak fantazi veya hayal gücünün kullanımına dayanmaktadır. Konsantrasyonu farklı bir alana yönlendirmeyi sağlayan kişisel farkındalık deneyimidir. Bireyin kendine yeni düşünceler yaratmasını ve öz kontrolü sağlar. Bireyi, çevresel ve zihinsel uyaranlardan belirli bir süre için uzaklaştıran doğal bir zihinsel durumdur.

Amaç: Bu makalede; kadın yaşamının pek çok evresinde hipnoterapi kullanımı etkinliğinin literatür doğrultusunda tartışılması hedeflenmektedir.

Yöntem: Literatürde yapılmış olan çalışmalar incelenerek hazırlanmıştır.

Bulgular: Dismenorede ağrı şiddetinde azalma, yaşam kalitesinde iyileşme sağlar. Vajinismusta kaygıyı ve fobiyi azaltır, korkuyu giderir. Vajinal kasların gevşemesini kolaylaştırır. Hastanın ağrısız cinsel ilişki deneyimlemesini ve ilişkiden memnun olmasını sağlar. İnfertilitede, anksiyete ve katekolamin salgısının azalması, oosit implantasyonu ve gebelik oranını artırır. Tedaviye karşı daha olumlu tutumların oluşmasını sağlar. Doğumda kontraksiyonlar, servikal dilatasyon ve fetal iniş üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu da doğum sürecini kolaylaştırmakta ve kısaltmaktadır. Ayrıca ağrı düzeyini, doğum korkusunu, anksiyeteyi, IV girişimi, analjezi ihtiyacını, epidural anestezi, epizyotomi ve indüksiyon oranlarını azaltır. Menopozal dönemde sıcak basmasında azaltma, sıcak basmalarının sosyal faaliyetler, boş zaman etkinlikleri, uyku, ruh hali, konsantrasyon, başkalarıyla ilişkiler, cinsellik, yaşamdan zevk alma ve genel yaşam kalitesi dahil günlük faaliyetlere olumsuz etki derecesinde azalma sağlar. Postmenopozal kadınların cinsel işlevlerinde, memnuniyetlerinde ve rahatsızlıklarında iyileşmeye destek olur.

Sonuç: Kadınlar yaşamlarında deneyimledikleri sağlık sorunları gidermek ve yaşam kalitelerini arttırmak amacıyla tedavi arayışına yönelmektedir ve hipnozu tedavi olarak kullanabilmektedir. Hipnoz tedavilerinin noninvaziv olması, diğer tedavilere göre yan etkisinin ve maliyetinin az olması, daha az seanslarla sonuca ulaştırması gibi yararları vardır.

Anahtar Kelimeler: Hipnoterapi, Kadın Sağlığı, Derleme

Page 143: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

143

PS7

JİNEKOLOJİK KANSERLERDE ZİHİN VE BEDEN UYGULAMALARI

Tuğçe ERYILMAZ1, Zeynep DAŞIKAN2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Giriş: Kanserli bireyler kanserin fiziksel, sosyal ve duygusal etkilerini ve tedavinin neden olduğu yorgunluk, ağrı, nöropati, lenfödem, uyku, bilişsel ve cinsel işlev bozukluğu, psikolojik sıkıntı ve nüks korkusu gibi etkilerini yaşayabilir. Hastaların yaşadıkları sorunlar yaşamlarını olumsuz etkileyerek, yaşam kalitelerini azaltmakta ve tedavinin her aşamasında sağlık bakımına olan ihtiyaçlarını arttırmaktadır. Hastalar kaliteli bir yaşam sürmek, yaşam sürelerini daha fazla uzatmak, hastalığın semptomlarını ve tedavilerin yan etkilerini azaltmak, tedaviye destek olmak, bağışıklık sistemlerini güçlendirmek, fiziksel ve ruhsal olarak rahatlamak amacıyla tamamlayıcı ve alternatif tedavilere(TAT) yönelir. Zihin ve beden uygulamaları, eğitimli bir uygulayıcı veya öğretmen tarafından uygulanan ya da öğretilen geniş ve çeşitli yöntem veya teknikleri içerir. Çeşitli bilimsel disiplinlerin birikimlerini kullanmayı amaçlayan, multidisipliner işbirliği gerektiren uygulamalardır. Yoga, akupunktur, meditasyon, gevşeme teknikleri (nefes egzersizleri, progresif kas gevşemesi gibi), hipnoterapi, tai chi, gi gong, müzik ve sanat terapileri gibi uygulamalar bulunmaktadır.

Amaç: Literatür doğrultusunda mevcut verileri özetleyerek ve sentezleyerek, jinekolojik kanserli hastalarda zihin ve beden uygulamalarının yararları ve riskleri hakkında sağlık çalışanlarına bilgi sağlamak amaçlanmıştır.

Yöntem: Literatürde yapılmış olan çalışmalar incelenerek hazırlanmıştır.

Bulgular: Zihin ve beden uygulamaları zihin, beden ve ruh arasındaki etkileşimi sağlayarak sağlık ve bakıma yönelik bütünsel bir yaklaşım sunar. Ruh halini iyileştirme, gevşemeyi sağlama, stresi ve anksiyeteyi azaltma ve daha iyi sağlık sonuçları sağlama konusunda umut vericidir. Lenfödemi tedavi etmede, yaşam kalitesi, ağrı, yorgunluk ve uykusuzluk skorlarında iyileşme, cinsel kaygıların azalmasında, cinsel işlev ve yanıtın iyileşmesinde etkilidir.

Sonuç: Zihin beden uygulamalarının potansiyel faydaları göz önüne alındığında semptom yönetimi, tedavilerin yan etkilerini azaltma, tedaviye destek olma, cinsel sorunları çözme ve yaşam kalitesini iyileştirme çıktılarıyla hastalara destek olabileceği görülmektedir. Kadınlar, kullandığı yöntemlerin sağlık çalışanları tarafından hoş karşılanmayacağı düşünebilir. Sağlık çalışanları, jinekolojik kanserli kadınların farklı motivasyonlarla zihin ve beden uygulamalarına yönelebileceğinin farkında olmalıdır. Yargılayıcı bir tutum göstermeden yararları, varsa olası riskleri hakkında konuşulmalıdır. Kadınların bilgi ihtiyacı ve eksiklikleri giderilmelidir. Zihin ve beden uygulamaları, standart kanser bakımına bütünleyici yaklaşmak; zihni, bedeni ve ruhu desteklemek için eklenebilir.

Anahtar Kelimeler: Jinekolojik Kanser, Semptom Yönetimi, Yaşam Kalitesi, Zihin ve Beden Terapileri

Page 144: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

144

PS8

PERİNATAL DEPRESYONDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ

Ayşe EMİNOV1, Sezer ER GÜNERİ2, Aynur SARUHAN2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler (TAT), Amerikan Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi tarafından “standart tıbbi tedavilerin dışında kalan çeşitli sağlık bakım sistemleri, uygulamaları ve ürünleri” olarak tanımlanmaktadır. Bu yöntemlerin çoğu bilimsel araştırmalarla desteklenmemiş, uzun süreli tecrübeye ve geleneklere dayanan tedavi şekilleridir. Perinatal depresyon, gebelik süresince veya gebeliği takip eden ilk 12 ay boyunca ortaya çıkan majör veya minör depresyon dönemlerini ifade eder, gebelik ve postpartum dönemde en sık rastlanan medikal komplikasyondur ve her yedi kadından birini etkiler. Kadınların yaklaşık %18'inde perinatal depresyona maruz kaldığı bilinmektedir. Tedavi edilmemiş prenatal depresyon, obstetrik ve neonatal komplikasyonlar ve postpartum depresyon için güçlü bir risk faktörü oluşturmaktadır. Kadınlar gebelikte genellikle tıbbi tedavi yerine tamamlayıcı alternatif tedavi arayışına girmektedirler. Kadınların dörtte birinden fazlası gebelikte tamamlayıcı ve alternatif bir ilaç (TAT) tedavisini kullanıldığını bildirmektedir. Bu derleme makalenin amacı, perinatal depresyonda kullanılan TAT yöntemlerinden, besin ve bitkisel takviyeler, omega-3 yağ asitleri, folat, parlak ışık tedavisi, masaj terapisi, akapunktur ve egzersizi fayda zarar yönünden incelemektir.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, Depresyon, Gebelik

COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT IN PERINATAL DEPRESSION

Complementary and alternative therapies (CAM) are defined by the American National Center for Complementary and Alternative Medicine as a variety of health care systems, practices, and products that are beyond standard medical therapies. Although most of these methods are not supported by scientific research, they are based on long-term experience and tradition. Perinatal depression refers to periods of major or minor depression that occur during pregnancy or during the first 12 months following pregnancy. It is the most common medical complication during pregnancy and postpartum period and affects one in every seven women. It is known that approximately 18% of women are exposed to perinatal depression. Untreated prenatal depression is a strong risk factor for obstetric and neonatal complications and postpartum depression. Women often seek complementary alternative therapy rather than medical treatment during pregnancy. More than a quarter of women report that complementary and alternative drug (CAM) therapy is used during pregnancy. The aim of this review article is to examine the benefits of CAM methods such as nutritional and herbal supplements, omega-3 fatty acids, folate, bright light therapy, massage therapy, acupuncture and exercise used in perinatal depression.

Keywords: Complementary and Alternative Therapy, Depression, Pregnancy

Page 145: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

145

PS9

İNFERTİL KADINLARDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİLER

Ayşe EMİNOV1, Şenay ÜNSAL ATAN2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Çağdaş tıp tedavilerinin yanında onlara destekleyici olarak hastanın rahatlaması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, psikolojisinin düzelmesi gibi amaçlarla uygulanabilen modern tıbba yardımcı yöntemler “Tamamlayıcı Tıp”; modern tıbbın yerine kullanılan tedavi yöntemleri ise “Alternatif Tıp” olarak tanımlanmaktadır. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler (TAT), “standart tıbbi tedavilerin dışında kalan çeşitli sağlık bakım sistemleri, uygulamaları ve ürünleri” olarak da belirtilmektedir. Bu yöntemlerin çoğu bilimsel araştırmalarla desteklenmemiş, uzun süreli tecrübeye ve geleneklere dayanan tedavi şekilleridir. Günümüzde gelişmemiş ülkeler kadar, gelişmiş ülkelerde de artık modern tıp dışı arayışlar artmaktadır.

İnfertilite, bir yıllık korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilememesi olarak tanımlanmaktadır ve çiftlerin %13-15’inde görülen, sosyal ve ailesel yönleri de olan klinik bir problemdir. Bu çiftlerin bir kısmı konvansiyonel infertilite tedavileri öncesinde, tedavi sırasında ya da başarısız tedaviler sonrasında TAT uygulamalarına başvurmaktadır. Bu bildiri de infertil kadınların uyguladıkları TAT ve infertilite danışmanlığı yapan sağlık profesyonellerinin bu konuda ki sorumlulukları tartışılmıştır.

TAT kullanımını etkileyen faktörler toplumlar arasında farklılık gösterebilmekle birlikte; konvansiyonel tedavilerin sonuçlarından tatmin olmama, TAT uygulamalarının doğal, zararsız olduğuna veya konvansiyonel tedavilerden daha efektif olduğuna inanma, hastaların kendi tedavilerinde aktif rol alma istekleri ve tamamlayıcı tedavi desteği alma istekleri vb. dir. ABD'de (2013) yapılmış bir araştırmaya göre doğurgan çağdaki kadınların %91, 3’ü TAT’ı uygulamıştır ve uygulayanların %73'ü TAT'ın doğurganlıklarını olumlu yönde etkilediğine inanmaktadır. İnfertilite de TAT uygulamaları konforu artırabilirken, erkeklerde veya kadınlarda doğurganlığı arttırdığına dair kanıt yoktur. İnfertilite tedavisinde başarısızlık artıkça, çiftlerin TAT’e başvurma oranları da artmaktadır. İnfertil kadınların uyguladığı TAT arasında; akupunktur, homeopati, meditasyon, hipnoz, yoga, refleksoloji, dua etme, besin ve bitkisel tedavi takviyeleri gibi uygulamalar yer almaktadır. Ülkemiz ve dünya genelinde bu kadar büyük bir pazar yaratan TAT uygulamalarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin boyutu da çok büyük olabilir. TAT ile ilgili yapılan çalışmaların kanıt düzeylerinin yetersizliği düşünüldüğünde, sağlık profesyonellerinin TAT ile ilgili yeterli düzeyde bilgi sahibi olmaları ve infertil kadınları doğru bir şekilde yönlendirebilmeleri önemlidir.

Anahtar Kelimeler: İnfertilite, Alternatif Tıp, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES IN INFERTILE WOMEN

In addition to contemporary medical treatments, modern medicine assistive methods that can be applied as supportive to the patient's relaxation, strengthening of the immune system and improvement of psychology are complemented by “Complementary Medicine”; The alternative treatment methods used in place of modern medicine are defined as “Alternative Medicine’’. Complementary and alternative therapies (CAM) are also referred to as çeşitli various health care systems, practices and products that are beyond standard medical therapies”. Most of these methods are not supported by scientific research, treatment methods based on long-term experience and tradition. Nowadays, as well as underdeveloped countries, modern non-medical searches are increasing in developed countries.

Infertility is defined as the inability to obtain pregnancy despite one year of unprotected sexual intercourse and is a clinical problem with social and familial aspects seen in 13-15% of couples. Some of these couples resort to CAM before, during or after treatment with conventional infertility. In this paper, the responsibilities of infertile women about CAM and infertility counseling are discussed. Although the factors affecting the use of CAM may vary between societies; dissatisfaction with the results of conventional treatments, believing that CAM applications are natural, harmless or more effective than conventional treatments, patients' desire to take an active role in their own treatment and desire to receive complementary treatment support and so on. d. According to a study conducted in the USA (2013), 91. 3% of women in reproductive age applied CAM and 73% of the applicants believed that CAM positively affected their fertility. While CAM applications in infertility can improve comfort, there is no evidence that it increases fertility in men or women. As failure in the treatment of infertility increases, the rate of couples applying to CAM increases. Among the infertile women, CAM includes acupuncture, homeopathy, meditation, hypnosis, yoga, reflexology, prayer, nutritional and herbal treatment supplements. Considering that CAM applications have such a wide market in our country and around the world, it can be considered that the negative effects of CAM applications on human health may be very large. Considering the insufficient level of evidence in CAM studies, it is important that health professionals have sufficient knowledge of CAM and can guide infertile women correctly.

Keywords: Infertility, Alternative Medicine, Complementary and Alternative Therapy

Page 146: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

146

PS10

FİBROMİYALJİDE TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ YAKLAŞIMLAR

Fatma ÇETİNKAYA1, Fisun ŞENUZUN AYKAR2

1Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Giriş: Fibromiyalji sendromu (FMS), genellikle allodini ve hiperaljezinin eşlik ettiği kronik yaygın ağrı ile karakterize multisistemik bir hastalıktır. FMS’de görülen ağrı, yorgunluk, depresyon, uyku bozukluğu ve bilişsel fonksiyon bozukluğu gibi çok sayıda belirti ve bulgu hastalarda fonksiyonel disabilite yaratarak günlük yaşam için gerekli aktiviteleri sürdürme kabiliyetini azaltarak yaşam kalitesini belirgin düzeyde bozmaktadır. Günümüze kadar yapılan çalışmalar, tedavide optimal yarar sağlayabilmenin ancak hastanın ağrı şiddetini, semptomlarını ve fonksiyonel durumunu göz önüne alan farmakolojik, tamamlayıcı ve destekleyici yaklaşım seçeneklerinin bir arada bulunduğu tedavi yaklaşımları ile olabileceğini göstermektedir (Sindel D ve ark. 2012).

Yöntem: FMS’nun etyolojisi ve patogenezi tam olarak bilinmediği için modern tıpta fikir birliğine varılan bir tedavi yöntemi yoktur. Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde FMS tedavisiyle ilgili hem farmakolojik hem tamamlayıcı ve destekleyici yaklaşımlar deneyen birçok kontrollü çalışma yayınlanmıştır. Ancak FMS’da tek tip ve tüm hastalar için etkili olacak bir yöntem bulunamamıştır. Bu nedenle tedavi protokolü, hastalığın semptomları ve klinik seyrine göre özelleştirilmektedir.

Bulgular: Tedavide hastanın eğitimi, aerobik egzersizler, kognitif ve davranışsal tedaviler, fizik tedavi yöntemleri, farmakolojik tedaviler ve nöralterapi başta olmak üzere çeşitli tamamlayıcı tıp yöntemleri kombine olarak uygulanmalıdır. Ayrıca hemen hemen her hastalık için önerilen sağlıklı ve dengeli beslenme, bedeni asitleştiren besinlerden uzak kalmak, düzenli egzersiz, yeterli su içmek ve yeterli istirahat en etkili korunma yöntemleri arasındadır (Aşkın & Özkan, 2017).

Fibromiyaljide Tamamlayıcı ve Destekleyici Yaklaşımlar:

-Bilişsel davranış terapisi -Gevşeme teknikleri: Derin soluk alıp verme, hayal kurma ve düşünmeye rehberlik, masaj, biyofeedback, hipnoz -Egzersiz -Eğitim: Hastalık ve tedavi, uyku hijyeni -Termal uygulama: Sıcak -Rolfing (Miyofasiyal yapısal entegrasyon): Ida P. Rolf, PhD tarafından geliştirilen ve tamamlayıcı bir uygulama olarak sınıflandırılan özel bir manipülatif tekniktir. Terapistler kasları ve fasyaları gevşetmek ve yeniden konumlandırmak için kaslar ve hücre dışı matriks üzerine manuel baskı uygular. Bu basınç, mümkün olduğunca kemik ve kasların doğal yapısal uyumunu geri kazanmaya yarar (Alexis B ve ark. 2014). Sonuç: Fibromiyaljide hastanın değerlendirilmesi ve tedavisi hastalıktan çok hastaya yönelik olmalı ve multidisipliner bir yaklaşımla yapılmalıdır. Ağrı ile mücadele ve uyku kalitesinin iyileştirilmesi tedavinin ilk adımı olmalıdır. Bunun için sebebe yönelik olarak hastalığa neden olan faktörlerin eliminasyonunu sağlamak gerekir.

Anahtar Kelimeler: Fibromiyalji, Ağrı, Tamamlayıcı ve Destekleyici Yaklaşımlar

COMPLEMENTARY AND SUPPORTIVE APPROACHES IN FIBROMYALGIA

Introduction: Fibromyalgia syndrome (FMS) is a multisystemic disease characterized by chronic diffuse pain, usually accompanied by allodynia and hyperalgesia. Numerous signs and symptoms such as pain, fatigue, depression, sleep disturbance and cognitive dysfunction in FMS significantly impair the quality of life by creating functional disability in patients, reducing the ability to maintain the necessary activities for daily life. To date, studies have shown that optimal treatment can only be achieved by a combination of pharmacological, complementary and supportive approaches that take into account the severity, symptoms and functional status of the patient. (Sindel D and friends, 2012).

Method: There is no consensus in modern medicine because the etiology and pathogenesis of FMS is not known. Over the past 40 years, several controlled trials have been published that attempted both pharmacological and complementary and supportive approaches to FMS treatment. However, FMS has not been found to be uniform and effective for all patients. Therefore, the treatment protocol is customized based on the clinical symptoms and the disease course.

Findings: Various complementary medicine methods including patient education, aerobic exercises, cognitive and behavioral therapies, physical therapy, pharmacological therapies and neural therapy should be applied in combination. Complementary and Supportive Approaches in Fibromyalgia:-Cognitive behavior therapy-Relaxation techniques:Deep breathing, dreaming and thinking guidance, massage, biofeedback, hypnosis -Exercise -Education:Disease and treatment, sleep hygiene -Thermal application:Hot -Rolfing (Myofacial structural integration): A special manipulative technique developed by Ida P. Rolf and classified as a complementary application. Therapists apply manual pressure on the muscles and extracellular matrix to relax and reposition muscles and fascia. This pressure serves to restore the natural structural harmony of bones and muscles as much as possible (Alexis B and friends, 2014).

Result: In fibromyalgia, evaluation and treatment of the patient should be directed towards the patient rather than the disease and should be performed with a multidisciplinary approach. Improving struggling with pain and sleep quality should be the first step in treatment. As for the reasons for this should ensure the elimination of the factors that cause disease.

Keywords: Fibromyalgia, Pain, Complementary and Supportive Approaches

Page 147: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

147

PS11

YAŞLILARDA GÖRÜLEN UYKU SORUNLARINDA AROMATERAPİNİN ETKİSİ

Kevser Çağla GURLAŞ

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO, Nevşehir, Türkiye

Gelişen teknoloji, hastalıkların tedavi ve bakımını kolaylaştırmakta ve doğumdan beklenen yaşam süresinin uzamasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda dünya da ve Türkiye de yaşlı nüfusu giderek artmaktadır. Yaşlanma birçok organik ve psikolojik sorunu da beraberinde getirmektedir. Yaşlı bireyler en çok beslenme, boşaltım ve uyku aktivitesinde bakıma ihtiyaç duymaktadırlar. Hemşireler yaşlı bireylere verilen bakımın planlanmasında, sunulmasında ve geliştirilmesinde aktif sorumluluk alan sağlık profesyonelleridir. Yapılan çalışmalar da yaşlı bireylerin % 40 ile %50 arasında uyku sorunlarının görüldüğü tespit edilmiştir. Yaşlı bireyler en çok uykuya dalma, uykuyu sürdürme, sabahları erken uyanma ve gündüz uyuklamalarından şikayet etmektedirler. Uyku sorunlarının tedavisinde ilaç ve ilaç dışı yöntemler kullanılmaktadır. Uyku sorunlarında ilaç ile yapılan tedaviler kalıcı çözüm olmamakla birlikte ilaçların yan etkileri nedeniyle de öncelikli tercih olmamaktadır. Literatürde uyku kalitesini arttırmak ve uyku sorunlarının çözümlerinde aromaterapi, refleksoloji, akupressure, progresif gevşeme egzersizleri(PGE), masaj, uyku hijyeni, yoga gibi ilaç dışı yöntemler uygulanmıştır. En hızlı gelişen ve en yaygın olarak kullanılan tamamlayıcı ve integratif tedavi yöntemlerinden birisi aromaterapidir. Aromaterapide kullanılan esansiyel yağların relaksasyon, antiinflamatuar, analjezik, dezenfeksiyon ve antioksidan gibi birçok etkisi olduğu bildirilmiştir. Aromaterapide sıkça kullanılan birçok esansiyel yağ vardır. En sık kullanılanlar ise lavanta, rosemary, okaliptus, papatya, marjoran, chia, yasemen, nane ve geranyum gibi yağlardır. Lavanta yağı sedatif ve rahatlatıcı etkisi düz kasları gevşeterek uyku kalitesini artırması nedeniyle uyku sorunlarında kullanılmaktadır. Uyku sorunları olan hastalarda aromaterapi ile yapılan çalışmalar da uyku ve yaşam kalitesininin arttırdığı, anksiyete ve depresyonu azalttığı tespit edilmiştir. Bu derlemenin amacı Tamamlayıcı ve integratif tedavi yöntemlerinden biri olan aromaterapinin yaşlılarda görülen uyku sorunlarına etkisinin olup olmadığını incelemektir.

Anahtar Kelimeler: Yaşlı, Uyku Sorunları, Aromaterapi

THE EFFECT OF AROMATHERAPY ON SLEEP PROBLEMS IN THE ELDERLY

Developing technology facilitates the treatment and care of diseases and it leads to increased life expectancy from birth. As a result, the elderly population is steadily increasing in the world and in Turkey. Aging brings along many organic and psychological problems. Older individuals are most in need of care in feeding, emptying and sleeping activity. Nurses are health professionals who take active responsibility in the planning, delivery, and development of care given to older individuals. studies have identified between 40% and 50% of older individuals have sleep problems. Older individuals complain of falling asleep, maintaining sleep, waking up early in the morning and napping during the day. In the treatment of sleep problems are used drug and non-drug methods. Treatment with medication is not a permanent solution for sleep problems, moreover because of the side effects of drugs is not the priority choice. In the literature, non-drug methods such as aromatherapy, reflexology, acupressure, progressive relaxation exercises(PGE), massage, sleep hygiene, yoga have been applied to improve sleep quality and solutions of sleep problems. Aromatherapy is one of the most rapidly developing and widely used complementary and integrative treatment methods. Essential oils used in aromatherapy have been reported to have many effects such as relaxation, anti-inflammatory, analgesic, disinfection, and antioxidants. There are many essential oils commonly used in aromatherapy. The most common oils are lavender, rosemary, eucalyptus, Daisy, marjoram, chia, Jasmine, Mint and geranium. Lavender oil is used for sleep problems due to its sedative and relaxing effect to improve sleep quality by relaxing smooth muscles. Studies with aromatherapy in patients with sleep problems have also found that it increases sleep and quality of life and reduces anxiety and depression. The aim of this review is to examine whether aromatherapy, which is one of the complementary and Integrative Treatment Methods, has an effect on sleep problems in the elderly.

Keywords: Elderly, Sleep Problems, Aromatherapy

Page 148: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

148

PS12

TÜRKİYE VE DÜNYA’DAKİ ÜNİVERSİTELERİN HEMŞİRELİK MÜFREDATLARINDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARININ YERİ

Aslı TEPE, Hilal ÇELİK, Sadık HANÇERLİOĞLU, Fisun ŞENUZUN AYKAR

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

ÖZET

Günümüzde birçok sağlıklı/hasta birey, sağlığı geliştirmek, hastalıkları önlemek, hastalık durumlarında bakım ve tedaviyi desteklemek amacı ile tamamlayıcı terapileri kullanmaktadır. Toplumu oluşturan bireylerin tamamlayıcı terapilere olan ilgilerindeki artış, hizmet amacı toplumun sağlık gereksinimlerini karşılamak olan sağlık bakım profesyonellerinin ve sağlık bakım ekibi üyesi olarak hemşirelerin, tamamlayıcı terapilerde rol almasını bir zorunluluk haline getirmiştir. Dünyada hemşirelik eğitiminde tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları derslerine yer verilmektedir. Bu nedenlerle tamamlayıcı terapiler ve kullanımına ilişkin bilgiler, hemşirelik müfredatına konmuştur.

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Terapiler, Destekleyici Bakım, Hemşirelik

THE PLACE OF COMPLIMENTARY THERAPY AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES AT NURSING CURRICULUM IN UNIVERSITIES IN TURKEY AND THE WORLD

ABSTRACT

Today, many healthy/sick individuals use complementary therapies to improve health, prevent diseases, and support care and treatment in disease states. The increase in the interest of community members in complementary therapies has made it essential for health care professionals and nurses as members of the health care team, whose service is to meet the health needs of the community, to play a role in complementary therapies. In the world, complementary therapies and supportive care practices are offered in nursing education. For these reasons, information on complementary therapies and their use is included in the nursing curriculum.

Keywords: Complimentary therapies, supportive care, nursing

Page 149: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

149

PS13

EVDE BAKIMDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM

Fatma Ezgi ALAŞALVAR, Medine YILMAZ

Katip Çelebi Üniversitesi Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

Evde bakım, hekimlerin önerileri doğrultusunda yaşlı, engelli ve hasta kişilere, aileleri ile yaşadıkları ortamda, sağlık ekibi tarafından rehabilitasyon, fizyoterapi, psikolojik tedavi de dahil tıbbi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin sunulmasını ifade eder. Bu hizmetlerin sunulmasında hasta ve ailesinin biyopsikososyal yaklaşımla değerlendirilmesi, hastaların sağlık hizmetlerinden yararlanmasını ve yaşam kalitesini artırmak için kaçınılmazdır. Hasta ve ailesinin bütüncül olarak değerlendirilmelerinin önemli olduğu evde bakım hizmetleri özellikle bu açıdan değer taşımaktadır.

Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte kronik hastalıklarda evde bakım hizmetlerine olan gereksinim gün geçtikçe artmaktadır. Kronik hastalıkların bakım ve tedavisinin güç ve maliyetinin yüksek olması, yeni gelişen teknolojilere ulaşım güçlükleri, sağlık ekibi üyelerinin hastalara yeterli zaman ayıramaması, modern tıbbı tedavi yöntemlerine karşı duyulan güvensizlik ve olası yan etkilerinden korkma gibi sebeplerin tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin kullanımını arttırdığı bildirilmektedir. Tamamlayıcı ve alternatif tedavi, destekleyici bakım ile beraber, bireylerin sağlığını tekrar kazanmasında, sağlığı koruma uygulamalarında modern tıbbın paralelinde uygulanan yöntemlerin tümünü kapsamaktadır.

Kronik hastalıklarda semptom kontrolünü sağlamak için çeşitli tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin tercih edildiği bilinmektedir. Bu kapsamda bu derlemenin amacı; evde bakımda hasta ve ailelerinin bu yöntemleri kullanma nedenlerini inceleyerek, kullanmanın beraberinde getirdiği olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koymaktır.

Anahtar Kelimeler: Evde Bakım, Tamamlayıcı Terapiler, Destekleyici Bakım

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTING CARE IN HOME CARE

Home care refers to the provision of preventive, therapeutic and rehabilitative health services to physicians, elderly, disabled and sick people by using the rehabilitation, physiotherapy, psychological therapy and the treatment method of the contents in the environment in which they live with their families. The provision of these services is inevitable for these patients and their families with biopsychosocial approach, to benefit from our existing health services and living spaces. It is important to evaluate the patient and their family as a whole.

With increasing life expectancy, needs for home care services in chronic diseases are increasing day by day. The high power and cost of the care and services of chronic diseases, open-air difficulties in new technologies, the inability of health care teams to take the necessary time in the near future, the insecurity of modern medical treatment methods and the fear of the possible side effects may lead to the planning of different situations. Complementary and alternative treatment, supportive care and togetherness include the content of some methods in parallel with modern protection and modern medicine, while regaining the health of individuals.

Various complementary and alternative therapies would be preferred to provide symptom control in chronic diseases. The aim of this review is; to reveal the causes positive and negative aspects of using these therapies in home care patients.

Keywords: Home Care, Complementary Therapies, Supporting Care

Page 150: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

150

PS14

AROMATERAPİNİN GÜVENLİ KULLANIMI

Ecem ÖZGÜL, Gülsüm Nihal ÇÜRÜK

İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Bitkilerde bulunan uçucu/esansiyel yağların tedavi amacıyla kullanılması olarak tanımlanan aromaterapi bilinçli bir şekilde uygulandığında güvenli bir destekleyici tedavi olabilir. Bunun için kullanılan yağların özellikleri, besinlerle ve ilaçlarla olan etkileşimleri iyi bilinmelidir. Hemşireler aromaterapi kullanımı konusunda hastaları doğru uygulamalara yönlendirmek ve etkili danışmanlık hizmetini vermekle sorumludur. Bu sorumluluk kapsamında aromaterapinin güvenli bir şekilde uygulanabilmesi için hemşirelerin esansiyel yağların kullanım alanları ve yan etkileri konusunda yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Bu derlemede aromaterapide sık kullanılan esansiyel yağların kullanım alanları ve oluşturabileceği yan etkilere dikkat çekmek amaçlanmıştır.

Literatürde en yaygın kullanılan esansiyel yağların lavanta, okaliptus, karanfil, hindistan cevizi, nane ve çay ağacı yağı olduğu bildirilmektedir. Lavanta yağının ağrı kesici ve antiinflamatuar etkilerinin yanı sıra antimikrobiyal etkisi de bulunmaktadır. Deride hızlı emilim göstermesi nedeniyle uzun süre cilt teması durumunda kontakt dermatite yol açarken, östrojenik ve anti-androjenik etkileri ile puberte öncesi jinekomastiye neden olabilmektedir. Karanfil yağı, prostaglandin sentezini baskılayarak ağrı kesici ve antiinflamatuar olarak kullanılmaktadır. Bilinçsiz kullanımı mental değişim, metabolik asidoz, koagülopati ve hipoglisemi gibi ciddi yan etkiler gösterebilir. Okaliptus yağı günümüzde genellikle solunum sistemi hastalıklarında kullanılmaktadır. Solunum kaslarının kasılmasını azaltarak mukus salgısını azaltan okaliptus çok hızlı emilmektedir. Bilinç kaybı, nöbet, konuşma bozuklukları, solunum depresyonu gibi ciddi yan etkiler oluşturabilmektedir. Etki mekanizması henüz açıklanamamış olan hindistan cevizi genellikle sindirim sistemi rahatsızlıklarında kullanılmaktadır. Bilinçsiz kullanımı bulantı ve kusma, nabız düzensizlikleri, bilinç değişimi ve ağız kuruluğu gibi etkilere neden olabilmektedir. Mide rahatsızlıklarında ve gaz sorunlarında yaygın kullanılan nane yağı sodyum ve kalsiyum iyon kanallarına etki ederek mide kaslarının gevşemesini sağlar. Bilinçsiz kullanımı karın ağrısı, cilt reaksiyonları ve yeni doğanda sarılık yapabilir. Son olarak sitokin ve prostaglandin E üretimini azaltarak antiinflamatuar etki gösteren çay ağacı yağı, bilinç değişimi, ataksi, jinekomasti ve cilt reaksiyonları gibi yan etkilere sahiptir.

Anahtar Kelimeler: Aromaterapi, Hemşirelik, Yan etki

Page 151: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

151

PS15

TERAPÖTİK DOKUNMA İLE İLGİLİ TÜRKİYE’DE YAPILMIŞ ÇALIŞMALARIN DERLEMESİ

Hazel BAĞCI1, Şebnem ÇINAR YÜCEL2

1Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Terapötik Dokunma (TD), özellikle ABD'de, hemşirelik alanında yaygın olarak kullanılan bir “enerji şifa” terapisidir. Hemşirenin bağımsız işlevlerinden olan, tamamlayıcı ve bütünleştirici terapiler arasında yer alan TD ile ilgili dünya genelinde farklı örneklem gruplarıyla birçok araştırma yapılıyor olmasına karşın ülkemizde yayınlanmış çalışmaların sayısı oldukça azdır.

Amaç: Bu derleme, hemşireler tarafından geliştirilmiş olan TD ile ilgili ülkemizde son 10 yılda yapılmış çalışmaları türü ve yılları açısından incelemek amacıyla planlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı tipte bir kayıt araştırması olan bu derlemede, 2009-2019 yılları arasında Türkiye’de hemşirelerin TD uygulaması ile ilgili yapmış oldukları çalışmaları incelenmiştir. Veriler, Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Yayın ve Dokümantasyon Dairesi tez tarama veri tabanından, Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezinde bulunan (ULAKBİM) tıp ve hemşirelik alanlarındaki veri tabanlarından (PubMed, Science Direct vb.), kongre kitaplarından, Türkçe yayınlanan online ve basılı dergilerden elde edilmiştir. Yapılan taramalarda, ‘terapötik dokunma’, ‘dokunma’ gibi anahtar kelimeler kullanılmıştır. Taramalar sonucunda üç araştırma makalesi, iki yüksek lisans, bir doktora tez çalışması, beş derleme ve dört kongre bildiri metnine ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizi, SPSS 21. 0 programında değerlendirilmiştir.

Bulgular: Literatürde, 2009-2019 yılları arasında hemşirelerin yapmış olduğu çalışmalar incelendiğinde toplam 15 çalışmaya ulaşılmıştır. Türkiye’de TD ile ilgili ilk çalışma 2010 yılında yayınlanmış olup, 2015 yılında iki, 2016 yılında dört, 2017 ve 2018 yıllarında üç, 2019 yılında 2 çalışmaya rastlanılmıştır. Yıllara göre bakıldığında çalışma sayılarında düzenli bir artış meydana gelmediği görülmektedir. Araştırmaların tipleri incelendiğinde; %20’sinin (n=3) deneysel, %33. 3’ünün (n=5) derleme, %26. 7’sinin (n=4) bildiri (sözel, poster ve konuşmacı metni) ve %20’sinin (n=3) tez (yüksek lisans ve doktora) olduğu belirlenmiştir.

Sonuç: Bu derlemenin sonucunda, yapılan çalışmaların sayısının oldukça az (N=15) olduğu görülmektedir. Bunun nedeni olarak, TD’nin Türkiye’de hemşireler arasında bilinen bir uygulama olmaması, uygulamanın eğitimini alan hemşire sayısının oldukça az olması ve hastaların uygulamayı bilmemelerinden dolayı TD’yi reddetmelerinin de deneysel çalışmaların yürütülmesindeki önemli engellerden biri olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Terapötik Dokunma, Hemşire, Araştırma

Page 152: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

152

PS16

OBEZİTE CERRAHİSİNDE EGZERSİZİN ROLÜ

Adile SAVSAR, Özgül KARAYURT

İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir, Türkiye

Sağlığı bozabilecek anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlanan obezite, Dünya çapında 1975'ten bu yana çevresel ve genetik faktörler nedeniyle yaklaşık üç kat artmıştır. Dünya da yetişkin nüfusunun yaklaşık %13'ünde görülen obezitenin tedavi seçenekleri, beslenme, egzersiz ve davranış değişikliği terapisi, ilaç tedavisi ve cerrahi yöntemlerdir. Cerrahi dışı yöntemlerle zayıflayamamış morbid obez bireylerde bariatrik cerrahi (BC) etkili olabilmektedir. Ancak bariatrik cerrahiyle tüm hastalarda benzer kilo kaybı veya metabolik gelişmeler elde edilememektedir. Bu noktada egzersiz kanıtlanmış fizyolojik ve psikolojik yararları ile sağlığı iyileştirmek için yardımcı bir yoldur. Bu makale, bariyatrik cerrahiyi tamamlayıcı bir tedavi olan egzersizin rolünü belirlemek amacıyla yazılmıştır.

Preoperatif süreçte yapılan egzersiz uygulamaları kişiyi cerrahiye hazırlamasının yanı sıra, kilo kaybını artırmak, fiziksel ve mental sağlığı geliştirmek açısından önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalarda egzersizin kalp-solunum sistemi fonksiyonları üzerine iyileştirici etkilerinin olduğu, kan glukoz seviyesini düzenlediği, endotel fonksiyonlarını iyileştirdiği, plazma lipoproteinlerini düzenlediği, yaşam kalitesini artırdığı gösterilmiştir. Preoperatif egzersizin cerrahi komplikasyonları azalttığı ve iyileşmeyi kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Cerrahi öncesi dönemde morbid obezlerde aşırı kiloya bağlı olarak göğüs duvarı ve akciğerlerin ekspansiyonun azalmasından dolayı derin solunum ve öksürük egzersizleri son derece önemlidir. Dolayısıyla preoperatif süreçte kişinin egzersiz ile ilgili bilinçlendirilmesi sağlanıp olası engelleri saptanmalı ve kişi bu yeni duruma hazırlanmalıdır. Derin ven trombozu ve tromboembolizm gibi komplikasyonların gelişme olasılığı yüksek obez hastalarda ameliyat sonrası erken dönemde pasif egzersizler koruyucu olmaktadır. BC uygulanan hastaların yaklaşık %10-24’ünün cerrahi sonrası düzenli egzersiz yapmadıkları saptanmıştır. Günde 60-90 dakika orta dereceli ya da daha kısa süreli yoğun şiddetli egzersizin postoperatif dönemde kilo vermede yararlı olduğu bildirilmektedir. Literatürde BC sonrası egzersiz konusunda bir rehber ve yeterli sayıda kanıt bulunmamaktadır. BC sonrasında egzersiz konusunda yapılacak çalışmalara gereksinim olduğu düşünülmektedir.

Sonuç olarak BC sürecinde hemşireler hastalarına verdikleri bakıma egzersizin yararlarını ve önemini eklemeleri hastaların yaşam kalitesinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Obezite, Bariatrik Cerrahi, Egzersiz, Hemşirelik

Page 153: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

153

TAM METİNLER

Page 154: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

154

SS2

KURUMSAL BAKIM ALAN DEMANSLI YAŞLILARDA AKUPRESÜRÜN AJİTASYON ÜZERİNE ETKİSİ

Serap BAYRAM1, Özlem Altınbaş AKKAŞ2, Esra USTA1

1Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

2Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

ÖZET

Amaç: Kurumsal bakım alan demanslı yaşlılarda akupresürün ajitasyon üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini, bir ilde iki kurumsal bakım merkezinde yaşayan 180 yaşlı birey oluşturmuştur. Uygulama grubunun büyüklüğü güç analizi yöntemi ile hesaplanarak her bir gruba (girişim ve kontrol) 19 yaşlı birey alınmıştır. Veri toplama aracı olarak Cohen-Mansfield Ajitasyon Envanteri (CMAE) kullanılmıştır. Akupresür uygulaması, Yintang (EX-HN3) Neiguan (PC6), Hegu (LI 4) ve Tai Chong (LR 3) noktalarına yapılmıştır. Araştırmanın sonuçları başlangıçta (T0), Akupresür Uygulaması (AU) tamamlandıktan hemen sonraki hafta (T1), AU tamamlanmasından 2 hafta sonra (T2) ölçülmüştür. Verilerin analizinde ortalama, standart sapma, oran, yüzdelik, Fisher’s Exact Test, Pearson Chi Square, Student t test, Mann Whitney U ve Friedman Test kullanılmıştır.

Bulgular: Girişim ve kontrol grubundaki yaşlılar sosyo-demografik değişkenler, kurumsal bakım alma özellikleri, psikiyatrik öykü, fiziksel hastalıkları ve bilişsel değerlendirme puanları yönünden benzerdir (p>0.05). Girişim ve kontrol grubunun CMAE toplam puanları T0’da benzer (p=0,63), T1(p=0,00), T2 (p=0,00) ve T3’ de (p=0,00) girişim grubunun lehine çok ileri düzeyde anlamlı olarak farklıdır.

Sonuç: Çalışma sonuçları, uzun süreli bakım kurumlarında çalışan profesyoneller tarafından demans ile ilişkili ajitasyonun yönetiminde akupresürün güçlü etkisi nedeniyle kullanılabileceğini göstermiştir.

GİRİŞ

Kurumsal bakım alan yaşlılarda en sık görülen davranışlardan biri olan ajitasyon, belirli bir neden olmaksızın, bireyin doğrudan konfüzyon ya da gereksinimlerinden kaynaklanmayan uygunsuz nitelikteki sözel, motor ya da vokal aktivitelerinin tümü olarak tanımlanmaktadır. Bu davranışlar küfür etme, birine zarar verme, bir şeyler fırlatma gibi sözel ya da fiziksel agresyon içerebilirken, bazen yoğun agresyon barındırmayan yakınma, devamlı yardım isteme, amaçsız dolanma ve benzeri bir takım sözel veya fiziksel davranışlar biçiminde de görülebilmektedir (1).

Ajitasyon, en çok demanslı hastalarda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Ajitasyon demansın davranışsal veya psikolojik pek çok semptomunun veya nöropsikiyatrik semptomların kavramsallaştırılmış halidir (2). Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan demans raporunda, Amerika Birleşik Devletleri’nde huzurevleri ve bakımevlerinde kalan kişilerin büyük bir kısmının demanslı olduğu ve bu kişilerde demansa eşlik eden davranışsal belirtilerin görüldüğü bildirilmiştir (3). Demans hastalarında ajitasyon sıklığı sıklığı %12 ile %99 arasında değişmektedir (4-8). Ajitasyon yaşam kalitesini düşürür (9,10), düşme (11) ve kısıtlamaların kullanımı (12) gibi birçok olumsuz sonuca neden olur. Aynı zamanda bakım verenlerin yükünü artırır (13,14).

Akupresür, derinin yüzeyindeki akupunktur noktası ve meridyen çizgileri uyarmak için belli bir miktarda kuvvetle, parmak ve avuç içlerinin kullanıldığı enerji kanallarının düzgün çalışmasını sağlayan bir masaj tekniğidir (15). Çin tıbbına göre akupresür meridyen boyunca akan enerjiyi veya Qi'yi uyarır böylece vücut sistemleri veya Zangfu fonksiyonları iyileşerek terapötik sonuçlara ulaşılır (16). Ön çalışmalar akupunkturun ajitasyonu azaltabildiğini göstermiştir (17-19). Bu çalışma önceki çalışmalar ışığında akupresür uygulaması ile stres hormonunun ajitasyonun azaltıcı etkisinin oluşacağı hipotezinden hareketle yapılmıştır.

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

Araştırma, kurumsal bakım alan yaşlı bireylerde akupresür uygulamasının ajitasyon üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu deneysel tasarımda yapılmıştır.

Araştırmanın evrenini, bir ilde bulunan, iki kurumsal bakım merkezinde yaşayan 180 yaşlı birey oluşturmuştur. Bu çalışmada demanslı yaşlılarda belirlenen ajitasyon puan ortalaması (45,03±11,76) temel alınarak (20), %80 güçlülük değeri, %95 güven aralığı ve 0,25 etki düzeyi öngörülerek, her bir gruba (girişim ve kontrol) 17 yaşlının alınması uygun bulunmuştur. Araştırma sürecinde oluşabilecek kayıplar düşünülerek her bir gruba 19 kişi alınmıştır. Katılımcılar randomizasyon uygulanarak 1:1 oranında akupresür grubu (Girişim) ve normal bakım alan grup (Kontrol) olarak ikiye ayrılmıştır. Çalışmaya 65 yaş üstü olup demans tanısı olan, CMAE kriterlerine göre önceki bir ay içerisinde ajite davranışlara sahip olan (15 puan ve üzeri) yaşlılar alınmıştır. Akupunktur noktalarında cilt problemleri olan, kas-iskelet problemleri olan ve uygulamadan 8 hafta öncesine kadar akupunktur/akupresür tedavisi almış olanlar dışlanmıştır. Araştırma Ocak-Nisan 2019 tarihleri arasında iki haftalık başlangıç dönemi, iki haftalık müdahale süresi, altı haftalık takip süresi olmak üzere toplam 10 hafta boyunca sürmüştür.

Page 155: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

155

Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen soru formu, Borson ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve yaşlılarda zihinsel fonksiyon bozukluğunu taramada kullanılan Mini Bilişsel Değerlendirme Ölçeği (Mini-cognitive assessment instrument-Mini Cog) ve Cohen-Mansfield ve arkadaşları tarafından geliştirilen ajite davranışların varlığı ve sıklığı ile ilgili bilgi veren Cohen-Mansfield Ajitasyon Envanteri (CMAE) ile toplanmıştır (21, 22).

Akupresür uygulama protokolü kapsamında bireylere iki hafta boyunca, haftada 5 gün, günde bir kez olmak üzere uygulama yapılmıştır. Pozisyon olarak öncelikle sırt üstü (supine) yatış pozisyonu tercih edildi, sırtüstü pozisyonda rahat edemeyenler için alternatif olarak yan yatış veya oturuş pozisyonları kullanılmıştır. Akupresür uygulaması, ilk olarak Yintang (EX-HN3) noktasına iki dakika, daha sonra her iki kolda Neiguan (PC6) ve Hegu (LI 4) noktalarına ikişer dakika, son olarak Tai Chong (LR 3) noktasına ikişer dakika bası yapılarak gerçekleştirilmiştir. Her akupresür seansı 10 dakika sürmüştür.

Basılar manuel olarak başparmak, işaret ve/veya orta parmak kullanılarak yapılmıştır. Araştırmacı noktalar üzerine elle basıncı hafiften başlayarak kademeli olarak arttırmış ve optimal seviyeye ulaşınca üç dakika boyunca uygulamayı sürdürerek ve kademeli olarak basıncı azaltarak uygulamayı sonlandırmıştır. Optimal Deqi hissi elde etmek için baskılar arasında bireyler farklılık vardır. His bireye sorularak ve davranışları gözlemlenerek teyit edilmiştir.

Veriler kodlanarak bilgisayar ortamına aktarıldıktan sonra SPSS 21.0 programıyla değerlendirilmiştir. Girişim ve kontrol grubunun homojenitesi değerlendirilmiştir. Akupresürün etkisinin belirlenmesi için CMAE puanı başlangıçta (T0), Akupresür Uygulaması (AU) tamamlandıktan hemen sonraki hafta (T1), AU tamamlanmasından 2 hafta sonra (T2) ve AU tamamlandıktan 6 hafta sonra (T3) ölçülmüştür. Gruplar arası karşılaştırmalarda Mann Whitney U testi, grupların zamansal değişiminde Friedman Test kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık için güven aralığı <0,05 olarak belirlenmiştir.

Araştırmanın uygulanması için bir üniversitesinin Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu’ndan ve çalışmanın yapılacağı kurumlardan ve yaşlılardan yazılı onam alınmıştır.

BULGULAR

Girişim grubunun %52,6’sı, kontrol grubunun %42,1’i kadındır. Eğitim durumu açısından girişim ve kontrol grubunun çoğunluğu (%42,1) okur-yazar değildir. Girişim grubunun yaş ortalaması 78,32±6,31, kontrol grubunun 78,47±9,12’dir. Kurumsal bakım alma süre ortalamalarına (ay) bakıldığında girişim grubunun 24,05±32,35, kontrol grubunun 25,84±30,26 olduğu bulunmuştur. Psikiyatrik öyküsü bulunmayanların oranı girişim grubunda %73,7, kontrol grubunda %89,5 olup, psikiyatrik ilaç kullanımı girişim grubunda %84,2, kontrol grubunda %36,8 bulunmuştur. Girişim grubunun tamamında fiziksel bir hastalık varken, kontrol grubunda bu oran %84,2’dir. Kafa travması varlığına bakıldığında girişim grubunda %89,5’inin, kontrol grubunun %84,2’sinin kafa travması geçirmediği belirlenmiştir. Mini-Cog Puan ortalamaları incelendiğinde girişim grubunda 1,11±0,99, kontrol grubunda 1,11±0,88’dir. Girişim ve kontrol grubundaki yaşlılar sosyo-demografik özellikler, kurumsal bakım alma özellikleri, psikiyatrik öykü, fiziksel hastalıkları ve bilişsel değerlendirme puanları yönünden benzerdir (p>0,05). Psikiyatrik ilaç kullanma durumu yönünden farklıdır (p<0,05) (Tablo 1)

Tablo1. Yaşlıların demografik değişkenler ve sağlık durumu özelliklerinin dağılımı

Demografik Değişkenler Girişim Kontrol

Test İstatistiği p n % n %

Cinsiyet Kadın Erkek

10 9

52,6 47,4

8 11

42,1 57,9

0,422** 0,746

Eğitim

Okur-yazar değil Okur-yazar İlkokul Lise ve üstü

8 4 6 1

42,1 21,1 31,6 5,3

8 2 8 1

42,1 10,5 42,1 5,3

0,952** 0,813

Yaş (yıl) Ort±SS 78,32±6,31 78,47±9,12 -0,062*** 0,951

Kurumsal Bakım Alma Süresi (ay)

Ort±SS 24,05±32,35 25,84±30,26 -0,456**** 0,649

Bu Kurumda Bulunma Süresi

Ort±SS 17,05±22,69 13,11±15,45 -0,669**** 0,504

Psikiyatrik Öykü Evet Hayır

5 14

26,3 73,7

2 17

10,5 89,5

1,576* 0,405

Şuan Psikiyatrik İlaç Kullanımı

Evet Hayır

16 3

84,2 15,8

7 12

36,8 63,2

8,922** 0,003

Fiziksel Hastalık Varlığı Var Yok

19 0

100,0 0,0

16 3

84,2 15,8

3,257* 0,230

Kafa Travması Var Yok

2 17

10,5 89,5

3 16

15,8 84,2

0,230* 1,000

Mini-Cog Puan Ort±SS 1,11±0,99 1,11±0,88 -0,064**** 0,949

*Fisher’s Exact Test, **Pearson Chi Square, *** Student t test, ****Mann Whitney U

Page 156: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

156

Tablo 2’ye göre girişim ve kontrol grubunun “CMAE toplam” puanları T0’da benzer (Z=-0,482; p=0,63), T1 (Z=-3,954; p=0,00), T2 (Z=-4,010; p=0,00) ve T3’ de (Z=-4,066; p=0,00), girişim grubunun lehine çok ileri düzeyde anlamlı olarak farklıdır. “Sözel Agresif Davranış” boyutunda T0 (Z=-1,429; p=0,153), T1’de (Z=-1,679; p=0,093) benzer, T2 (Z=-2,265; p=0,024) ve T3’de (Z=-2,245; p=0,025) girişim grubunun lehine anlamlı olarak farklıdır. “Sözel Agresif Olmayan Davranış” boyutunda T0 (Z=-1,835; p=0,067) benzer, T1 (Z=-4,277; p=0,000),T2 (Z=-4,352; p=0,000) ve T3’de (Z=-4,498; p=0,000) girişim grubunun lehine çok ileri düzeyde anlamlı olarak farklıdır. “Fiziksel Agresif Davranış” boyutunda T0 (Z=-1,218; p=0,218), T1 (Z=-0,989; p=0,323) ve T2’de (Z=-0,943; p=0,346) benzer, T3’de (Z=-2,159; p=0,031) girişim grubunun lehine anlamlı olarak farklıdır. “Fiziksel Agresif Olmayan Davranış” boyutunda T0 (Z=-0,498; p=0,619) benzer, T1 (Z=-4,044; p=0,000), T2 (Z=-4,044; p=0,000) ve T3’de (Z=-4,096; p=0,000) girişim grubunun lehine çok ileri düzeyde anlamlı olarak farklıdır.

Girişim grubunun kendi içindeki zamansal değişimi incelendiğinde CMAE toplam (2=48,457; p=0,000), “Sözel Agresif

Olmayan Davranış” (2=26,530; p=0,000), “Fiziksel Agresif Olmayan Davranış” (2=52,902; p=0,000) puanlarının değişimi çok

ileri derecede anlamlı farklıdır. “Sözel Agresif Davranış” (2=16,500; p=0,001) ve “Fiziksel Agresif Davranış” (2=15,632;

p=0,001) ise anlamlı farklıdır. Kontrol grubunun kendi içindeki zamansal değişimi incelendiğinde CMAE toplam (2=0,587;

p=0,807), “Sözel Agresif Davranış (2=6,766; p=0,080), “Sözel Agresif Olmayan Davranış” (2=0,587; p=0,899) ve “Fiziksel

Agresif Olmayan Davranış” (2=1,573; p=0,665) puanlarının değişimi farklı değil iken, “Fiziksel Agresif Davranış” (2=9,844; p=0,020) anlamlı düzeyde farklıdır (Tablo 2).

Tablo 2. Girişim ve kontrol grubunun ajitasyon puanlarının değişimi ile ilgili bulguların dağılımı

Demografik Değişkenler Girişim Kontrol Test İstatistiği p

CMAE Toplam T0 T1 T2 T3 Test İstatistiği p

48,58±12,16 31,05±2,39 30,95±2,44 30,37±1,71

48,457* 0,000

52,32±17,08 53,74±19,15 53,74±19,10 54,21±19,42

0,587* 0,807

-0,482** -3,954** -4,010** -4,066**

0,630 0,000 0,000 0,000

Sözel Agresif Davranış T0 T1 T2 T3 Test İstatistiği p

4,90±3,02 3,37±0,68 3,32±0,67 3,26±0,56 16,500*

0,001

5,95±2,84 4,84±2,41 5,58±3,25 5,74±3,68

6,766* 0,080

-1,429** -1,679** -2,265** -2,245**

0,153 0,093 0,024 0,025

Sözel Agresif Olmayan Davranış T0 T1 T2 T3 Test İstatistiği p

9,68±4,80 5,68±1,01 5,63±1,12 5,37±0,83 26,530*

0,000

12,47±5,54 15,16±5,82 15,32±5,83 14,74±5,76

0,587* 0,899

-1,835** -4,277** -4,352** -4,498**

0,067 0,000 0,000 0,000

Fiziksel Agresif Davranış T0 T1 T2 T3 Test İstatistiği p

11,63±4,35 9,21±0,71 9,21±0,72 9,05±0,23 15,632*

0,001

12,84±6,34 10,11±2,58 9,84±2,17

10,21±2,44 9,844* 0,020

-1,218** -0,989** -0,943** -2,159**

0,218 0,323 0,346 0,031

Fiziksel Agresif Olmayan Davranış T0 T1 T2 T3 Test İstatistiği p

22,37±7,54 12,79±1,03 12,79±1,03 12,68±1,00

52,902* 0,000

21,05±7,35

23,63±12,13 23,00±13,24 23,54±13,09

1,573* 0,665

-0,498** -4,044** -4,044** -4,096**

0,619 0,000 0,000 0,000

*Friedman Test, ** Mann Whitney U

Page 157: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

157

TARTIŞMA Kurumsal bakım alan yaşlılarda en sık görülen davranışlardan biri olan ajitasyon bireylerin yaşam kalitesine ve kişilerarası ilişkilerine zarar verebilmektedir. Özellikle demanslı yaşlılarda ajite davranışların bakıcılar üzerindeki yükü büyüktür. Bu durum sadece hastaları ve diğerlerini tehlikeye atmaz, aynı zamanda kısıtlanmaların kullanılmasına neden olur. Bu davranışlara maruz kalan bakım verenler demoralize olur ve psikolojik açıdan sıkıntılı hale gelir. Toplumdaki yaşlı sayısı arttıkça, demanslı kişi sayısı da orantılı olarak artmaktadır. Bu nedenle kurumsal bakım evlerinde ajitasyonun yönetiminde kullanılabilecek müdahalelerin belirlenmesi gerekir. Akupresür ajite davranışların yönetiminde bakım verenlere uygulanabilir bir alternatif olabilir mi? fikrinden hareketle bu araştırma kurumsal bakım alan yaşlı bireylerde akupresür uygulamasının ajitasyon üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu deneysel tasarım olarak yapılmıştır. Bu çalışmada, bir ilde uzun süreli kurumsal bakım alan yaşlılarda, belirlenmiş çalışma kriterleri doğrultusunda randomizasyonun sağlanmış, belirlenmiş bir akupresür protokolü uygulanmış ve başlangıç (T0) ve üç aşamada (Anında: T1, Zirve: T2, Gecikmiş: T3) akupresürün etkileri ölçülmüştür. Çalışmada girişim grubunun CMAE toplam skorunun T1, T2 ve T3’deki değişimi kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, akupresürün olumlu gelişim sağladığı görülmüştür. Yang ve arkadaşlarının akupresürün ajitasyon üzerine etkisini incelediği çalışmada kontrol grubuna göre ilk ve son ölçüm arasındaki farkın anlamlı olduğunu doğrulamıştır (17). Lin ve arkadaşlarının akupresür ve Montessori temelli aktivitelerin ajitasyona üzerine etkisini inceledikleri çalışmada, bu grupların ajite davranışlarında, agresif davranışlarında ve fiziksel agresif olmayan davranış düzeylerinde ön test puanlarına göre anlamlı bir azalma görüldüğünü belirtmiştir (18). Yang ve arkadaşlarının aroma-akupressür ve aromaterapinin demansla ilişkili ajitasyona etkisini inceledikleri çalışmada CMAE düzeyini test öncesi ve sonrası kontrol grubunda anlamlı olarak yüksek bulmuştur. Hem aroma-akupressür hem de aromaterapinin ajitasyonu iyileştirebileceğini ancak aroma-akupressür aromaterapiye göre daha başarılı olmuştur (19). Bu çalışmada sözel agresif davranışlar üzerinde T2 ve T3 skorları kontrol grubuna göre anlamlı olarak farklıdır (p<0,05). Bu alanda akupresürün anında etkisinin olmadığı ancak zirve ve gecikmiş etkilerinin anlamlı olduğu görülmüştür. Sözel agresif olmayan davranışlar üzerindeki etkisi daha açıktır ve olumlu etki tüm ölçümlerde (T1, T2, T3) kontrol grubuna göre anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Fiziksel agresif davranışlar üzerindeki etki daha dirençli olup kontrol grubuna göre anlamlı fark gecikmiş etki olarak son ölçümde (T3) ortaya çıkmıştır (p<0,05). Fiziksel agresif olmayan davranışlar üzerindeki etkisi ise yine güçlüdür ve tüm ölçümlerdeki (T1, T2, T3) fark kontrol grubuna göre belirgindir (p<0,001). Ayrıca girişim grubunun CMAE toplam, sözel agresif, fiziksel agresif, sözel agresif olmayan ve fiziksel agresif olmayan davranışlar boyutlarında da skorlarının tümünün zaman içinde anlamlı şekilde iyileştiği görülmüştür (p<0,001). Sonuçlar uygulanan akupresür protokolünün ajite davranışlar üzerindeki etkisinin agresif olmayan davranışlarda agresif davranışlara göre daha güçlü olduğunu ortaya koymuştur. Bakım verenler özellikle agresif olmayan ajite davranışların yönetiminde akupresürün kısa sürede ortaya çıkan sakinleştirici etkisini kullanabilirler. Diğer taraftan agresif ajite davranışların yönetimi için ise bakım verenlerin uzun sürede oluşan etkiyi gerçekleştirmek için düzenli olarak akupresür uygulamaya devam etmeleri önerilebilir. Çalışma sonuçları farklı protokollerin uygulandığı çalışmalarla karşılaştırılabilir bir veri sunmuştur. KAYNAKLAR 1. Cohen-Mansfield J. (1986). Agitated behaviors in the elderly, II. Preliminary results in the cognitively deteriorated. J Am

Geriatr Soc., 34, 722-727.

2. Kales HC, Gitlin LN, Lyketsos CG. (2014). Management of neuropsychiatric symptoms of dementia in clinical settings:

recommendations from a multidisciplinary expert panel. J Am Geriatr Soc., 62(4), 762-769.

3. World Health Organization. (2012). Dementia: a public health priority. Switzerland: WHO Press.

http://www.who.int/mental_health/publications/dementia_report_2012/en/

4. Forstl H, Burns A, Levy R, et al. (1994). Neuropathological correlates of psychotic phenomena in confirmed alzheimer's

disease. British Journal of Psychiatry. 165(1), 53-59.

5. Chemerinski E, Petracca G, Teson A, et al. (1998). Prevalence and correlates of aggressive behavior in alzheimer‟s

disease. J Neuropsychiatry Clin Neurosci., 10, 421-425.

6. Tractenberg RE, WeinerMF, Thal LJ. (2002). Estimating the prevalence of agitation in community-dwelling persons with

alzheimer‟s Disease. J Neuropsychiatry Clin Neurosci., 14, 11-18.

7. Bruen P, McGeown W, Shanks M, et al. (2008). Neuroanatomical correlates of neuropsychiatric symptoms in alzheimer's

disease. Brain, 131(9), 2455-2463.

8. Altunöz U, Özel Kızıl ET, Kırıcı S, et al. (2015). Dimensions of agitation based on the cohen-mansfield agitation ınventory

in patients with dementia. Türk Psikiyatri Dergisi, 26, 116-122.

9. Samus QM, Rosenblatt A, Steele C, et al. (2005).The association of neuropsychiatric symptoms and environment with

quality of life in assisted living residents with dementia. Gerontologist, 45(Suppl 1), 19-26.

10. Hurt C, Bhattachyaryya S, Burns A, et al. (2008). Patient and caregiver perspectives of quality of life in dementia: an

investigation of the relationship to behavioural and psychological symptoms in dementia. Dement Geriatr Cogn Disord.,

26, 138-146.

11. Suzuki M, Kurata S, Yamamoto E, et al. (2012). Impact of fall related behaviors as risk factors for falls among the elderly

patients with dementia in a geriatric facility in Japan. Am J Alzhemiers Dis., 27, 439-446.

Page 158: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

158

12. Kirkevold O, Sandvik L, Engeldal K. (2004). Use of constraints and their correlates in Norwegian nursing homes. Int J

Geriatr Psychiatry., 19, 980-988.

13. Sink KM, Holden KF, Yaffe K (2005). Pharmacological treatment of neuropsychiatric symptoms of dementia: a review of

the evidence. JAMA, 293, 596-608.

14. Matsumoto N, Ikeda M, Fukuhara R, et al. (2007). Caregiver burden associated with behavioral and psychological

symptoms of dementia in elderly people in the local community. Dement Geriatr Cogn Disorder., 23, 219-224.

15. Weaver MT. (1985). Acupressure: an overview of theory and application. Nurse Pract., 10, 38-42.

16. Lu AP, Jia HW, Xiao C, et al. (2004).Theory of traditional Chinese medicine and therapeutic method of diseases. World J

Gastroenterol.,10, 1854-1856.

17. Yang MH, Wu SC, Lin JG, et al. (2007). The efficacy of acupressure for decreasing agitated behavior in dementia: a pilot

study. J Clin Nurs., 16, 308-315.

18. Lin LC, Yang MH, Kao CC, et al. (2009). Using acupressure and montessori-based activities to decrease agitation for

residents with dementia: a cross-over trial. J Am Geriatr Soc., 57, 1022-1029.

19. Yang MH, Lin LC, Wu SC, et al. (2015). Comparison of the efficacy of aroma-acupressure and aromatherapy for the

treatment of dementia-associated agitation. BMC Complementary and Alternative Medicine, 15, 93. doi:

10.1186/s12906-015-0612-9.

20. Demircioğlu Özal M (2014). Alzheimer Hastalarında Cohen-Mansfield Ajitasyon Envanteri’nin (Cohen-Mansfield

Agitation Inventory-CMAI) Türkçe uyarlaması, geçerlik ve güvenirliği. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.

21. Borson S, Scanlan J, Brush M, et al. (2000). The mini-cog: a cognitive 'vital signs' measure for dementia screening in

multi-lingual elderly. Int J Geriatr Psychiatry.,15(11), 1021-1027.

22. Cohen-Mansfield J, Marx M, Rosenthal A (1989). A description of agitation in a nursing home. Journal Of Gerontology,

44(3), 77-84.

Page 159: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

159

SS8

PEDİATRİK MANEVİ BAKIMINDA YAŞANAN ZORLUKLAR

Halil İbrahim TAŞDEMİR, Emine EFE

Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıları Hemşireliği Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye

Özet

Maneviyat kişinin en yüce ve saf değerlerinden ve ihtiyaçlarından en önemlisidir. Ruhun ve nefsin gıdası olarak nitelendirilen maneviyat hayatın her anında ve alanında insanı mutlu ve huzurlu eden bir unsurdur. Ülkemizdeki hastanelerde pediatrik grup üzerinde manevi bakım çalışmasının sınırlı sayıda olduğu görüldü. Bu makalenin amacı çocuk hemşirelerinin çocuklara ve ergenlere manevi bakımı nasıl yapabildiklerine dair tartışmalar sunmak ve bu bakımı sağlık hizmetlerine entegre etmenin zorluklarını tartışmaktır. Literatüre dayanarak, makale pediatrik ortamlarda maneviyat değerlendirmesini, beklenen sonuçları ve buna bağlı hemşirelik girişimlerini vurgulayan pediatrik bakımda genel bir bakış sunar. Çocuklara ve ergenlere verilen manevi bakım, gelişim evresinin tüm özelliklerini, yaşam deneyimlerini, tanıdık ve sosyokültürel bağlamları göz önünde bulundurmalıdır. Manevi bakımı gerçekleştirmek için farklı yaklaşımlar kullanılabilir. Bununla birlikte, bilgi ve zaman eksikliği, manevi bakımı klinik uygulamaya entegre etmenin ana zorlukları olarak vurgulanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Manevi bakım, hemşirelik, pediatrik maneviyat

THE CHALLENGES IN PEDIATRIC SPIRITUAL CARE

Abstract

Spirituality is one of the most sublime and pure values and needs of a person. Spirituality, which is described as the food of soul and self, is an element that makes people happy and peaceful in every moment of life and every field. There was a limited number of spiritual care studies on pediatric group in hospitals in our country. This article aim is to provide discussions on how pediatric nurses can provide spiritual care to children and adolescents and to discuss the difficulties of integrating this care into health care. Based on the literature, the article provides an overview of pediatric care in pediatric settings, emphasizing the assessment of spirituality, expected outcomes, and associated nursing interventions. Spiritual care given to children and adolescents should take into account all aspects of the developmental stage, life experiences, familiar and sociocultural contexts. Different approaches can be used to perform spiritual care. However, lack of knowledge and time is emphasized as the main challenges in integrating spiritual care into clinical practice.

Keywords: Spiritual care, nursing, pediatric spirituality

GİRİŞ

Maneviyat; hayat, amaç, benlik, aile, doğa ve önemli ya da kutsal olan ilişki ya da bağlantı deneyimindeki anlamın arayışı ve ifadesi olarak kabul edilir (Puchalski ve ark, 2014; Weathers ve ark, 2016). Yaşamı boyunca her insanda mevcut olduğu düşünülmektedir (Ramezani ve ark., 2014). Çocuklar ise ruhsal deneyime sahip doğal bir yeteneğe sahip manevi varlıklar olarak kabul edilir (Hay ve Nye, 2006; Mueller, 2010).

Hastaların manevi ihtiyaçlarına katılmak, hemşirenin bütünsel ve insancıl bir bakım sağlama görevinin bir parçasıdır (Yılmaz ve Gürler, 2014). Bununla birlikte, ruhsal ihtiyaçlara cevap vermede zorluklar vardır ve özellikle pediatrik hastalarda bakımın bu yönü ihmal edilmiş olarak kabul edilmiştir (Nascimento ve ark., 2016). Bununla birlikte, sağlık profesyonelleri ve araştırmacılar tarafından çocuklara ve ergenlere manevi bakımın nasıl sağlanacağı hakkında bazı sorular yöneltilmiştir.

Bütünleştirici sağlık hizmetleri uygulamalarının uygunluğu göz önüne alındığında, çocukların ve ergenlerin ruhsal boyutu hala tartışılmayı gerektirir ve bazı zorlukların altını çizmeyi hak ediyor. Araştırmacıların deneyimlerinden ve güncel literatürden, bu tartışma makalesi, pediatrik hemşirelerin çocuklara ve ergenlere manevi bakım sağlamaları üzerine tartışmalar sunmayı ve bu bakımı sağlık hizmetlerine entegre etmenin zorluklarını tartışmayı amaçlamaktadır.

Manevi Bakım: Pediatrik Hemşirelik Bakımında Gerekli Bir Uygulama

Maneviyat, çocuklarda ve ergenlerde genellikle fiziksel, duygusal ve psikolojik iyi oluşa katkıda bulunan bir faktör olabilir (Jackson, 2012). Çocuklar, öncelikle hastalık, ölüm ve istismar gibi travmatik yaşam durumlarında belirgin olan zengin ruhsal yaşamlara sahiptir (Pfund, 2000). Dini olsun ya da olmasın çocuklar, yaşamlarındaki olayları dini deneyimler, manevi değerler veya diğer olası açıklama kaynakları aracılığıyla anlamaya çalışırlar. Bu anlam arayışı, maneviyatları ile ilgilidir ve örneğin, hastalıkları nasıl kabul ettiklerini ve tedavi veya hastaneye yatışla nasıl başa çıktıklarını etkileyebilir (Neuman, 2011).

Yetişkinlere benzer şekilde, çocuklar ve ergenlerin hastalıklarda anlam bulması, acı çekmenin ötesine geçmesi ve özellikle hastanede yatış sırasında kendisiyle, başkalarıyla veya önemli bir şeyle bir ilişki hissetmesi gerekir. Ergenlerde maneviyatın en değerli yönü insan bağlantısıdır (Jackson, 2012). Hastalık ve hastaneye yatma deneyimi, çocuklarda ailelerin ayrılması, yalıtılması ve ölüm korkusuyla ilgili korku ve önyargılara neden olan travmatik olaylardır (Smith ve McSherry, 2004). Ayrıca,

Page 160: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

160

çocuklarla ve ergenlerin okulda aile ve arkadaşlarıyla kutladıkları benlik ve birlik duygusuyla olan bağlantıya zarar verebilir. Bu durum manevi krizleri teşvik edebilir (Mueller, 2010; Hay ve Nye, 2006).

Pediatrik kanser, palyatif bakım veya kronik bir hastalık nedeniyle uzun süreli bir tedaviyle yaşama deneyimi, çocukların ve ergenlerin ruhsal sıkıntı yaşayabileceği durumlara örnektir. Karşılaştıkları zorlukların çoğu, gelecek korkusu ile başa çıkmak, hastalık belirtileri, umutsuzluk, şiddetli ıstırap, sağlık durumları veya daha sonraki hastaneye yatışlar nedeniyle önemli diğerlerinden ayrılma, Tanrı'ya karşı öfke ve değişiklikler gibi manevi, dini ve varoluşsal sorunları içermektedir kendini imge ve kendini kavramı içinde. Bu tartışma, maneviyatın bakımla bütünleşmesinin önemini vurgulamaktadır. Manevi bakım, mevcut bakım teorilerinin, manevi bakım alanındaki gelişimine yardımcı olan “birlikte olma” sanatıdır (Ramezani ve ark., 2014). Fiziksel, sosyal veya psikolojik bakımdan ayrılmaz (McSherry, 2008). Ancak, çocuk ve ergenlerin sağlık profesyonelleri tarafından biyo-psiko-sosyal-ruhsal varlıklar olarak algılanmasını gerektirir.

Çocuklarda Manevi Değerlendirmenin Kilit Bileşenleri

Maneviyatın değerlendirilmesi, manevi bakım sağlamada ilk adımdır (Petersen, 2014). Bu, her çocuk ve ergen için yaş, gelişim evresi, yaşam deneyimleri, aile ve sosyokültürel bağlamlar gibi bireysel ve bağlamsal yönlerini dikkate alarak özel bir yaklaşım gerektirir.

Yaş ve gelişim evresi, durumlara verilen anlamı ve dini veya manevi inançların çocuklar ve gençler tarafından nasıl ifade edildiğini etkileyebilir (Smith ve McSherry, 2004). James Fowler'a göre bilişsel, psikososyal ve gelişimsel ahlaki teoriler ve inanç aşamaları bilgisi, hemşirelere beklenen davranışları, düşünceleri, dini ve manevi inançları anlamada yardımcı olacak ek bilgiler sağlayabilir (Neuman, 2011). Bu yazara göre, insanların yaşamları boyunca ruhsal olarak nasıl geliştiğine ve genel bir inanç anlayışına odaklanmasına dair teorik bir bakış açısı sağlayan altı inanç aşaması (ve bir aşama öncesi) vardır (Fowler, 1981). Her ne kadar çocuklar veya ergenler bu son aşamaları öngörebilseler de, gelişimin erken aşamalarında çocukları yanlışlıkla ruhsal olarak olgunlaşmamış olarak düşünmeden kaçınmak için gelişim aşamalarını göz önünde bulundurmak için esneklik gerekir (Coles, 1990 ; Hay ve Nye, 2006).

Bir çocuğun maneviyatı hastane ortamındaki faaliyetlerinde tanınabilir, çünkü maneviyat davranışlarla kendini gösterir (Lepherd, 2015). Bununla birlikte, görünüm, gülme, ağlama, resimler, el hareketleri ve yüz ifadeleri gibi vücut iletişim araçlarının izlenmesini gerektirir (Champagne, 2003). Bu, yoğun ağlama, uykusuzluk, kabuslar, uzun süreli sessizlik ve dirençli ya da gerici davranışlarla yansıtılabilen ruhsal sıkıntı belirtilerinin tanımlanması için önemlidir (Mueller, 2010).

Hemşireler, pediatrik hastalarının hayatında, varoluşsal, dini, kişisel veya seküler olsun, anlam sağlayan her şeye özen göstermelidir (Pfeiffer et al., 2014). Önemli insanların varlığı, sembolik bir nesne, bir evcil hayvan ve dini uygulama, çocuklar için önemli yönlerin örnekleridir (Hay ve Nye, 2006).

Manevi Değerlendirme Araç Ve Gereçleri

Mevcut araçların çoğu hedef kitle hakkında net değildir ve çok azı pediatrik hastalar için spesifik veya uygundur (Lucchetti ve ark., 2013). Pediatrik ortamda kullanım için iki değerlendirme aracı:

İNANÇ (B - İnanç sistemi ; E - Etik veya değerler , L - Yaşam tarzı , I - Manevi bir topluluğa katılım , E - Eğitim ve F - Gelecek olaylar). Klinik pratikte, bebekler de dahil olmak üzere ebeveynler ve çocuklar ile yapılan rutin ziyaretler sırasında kullanılabilecek 18 konu ile basit ve geniş bir rehberdir.

İlerlemiş kanseri olan 6 ila 17 yaş arası çocuklarda kullanılan sekiz sorudan oluşan küçük bir mülakat kılavuzu hazırlanmıştır (Kamper ve ark., 2010). Bazı soru örnekleri 'Kendinizi iyi veya mutlu hissetmenizi sağlayan şey nedir?', 'Kendinizi iyi hissetmediğiniz veya mutsuz olduğunuzda daha iyi hissetmenize yardımcı olan nedir?', 'Bazı çocuklar Tanrı'ya yakın hissetmek için şeyler yapar (hasta olduklarında). Böyle bir şey yaptın mı? Öyleyse, ne yaptınız? ',' Ailenizdeki insanların kendilerini iyi veya mutlu hissetmelerine yardımcı olmak için yaptığınız bir şey var mı? Eğer öyleyse, ne yaparsın?'.

Ebeveynlerin FICA (F — İnanç veya inanç, Ben — Önem ve Etki, C — Topluluk ve A — Adres) ve FACT (F - İnanç ve inanç, A - Aktif veya Kullanılabilirlik, Erişilebilirlik, Uygulanabilirlik, C — Başa Çıkma veya Rahatlık, Çatışmalar veya Endişeler ve T — Tedavi planı) gibi maneviyatını değerlendirecek araçlar vardır. FICA, hayatındaki manevi inançların varlığı ve önemi ve nasıl ifade edildiği ile ilgili diyalogu açan 11 soru şeklinde düzenlenmiştir (Puchalski ve Romer, 2000). FACT 13 soruda düzenlenir ve hastanın inanç veya inançlarını, katılımını, erişilebilirliğini ve inanç topluluğuna erişimini değerlendirir; inanç deneyimi ve başa çıkma ve rahatlama üzerindeki etkisi ve çatışmaların veya kaygıların varlığı; FACT uygun bir tedavi içerir (LaRocca-Pitts, 2009). Bu araçlar, çocuklar ve ergenler için uygun olmayabilir, çünkü aşağıdaki soruları anlamak ve cevaplamak için belirli bir gelişim seviyesine ihtiyaç duyarlar: 'Kendinizi manevi veya dinsel olarak mı düşünüyorsunuz (veya bir inanç veya manevi bir kişi)?', 'Ne hayatınıza (veya amacınıza) anlam kattığını düşündüğünüz şeyler nelerdir? 've' İnançlarınız sağlığınızı yeniden kazanmada nasıl bir rol oynar? ' Çocuklara veya farklı yaş ve geçmişe sahip ergenlere katkısını doğrulamak için resmi testler gerekir. Manevi boyutun değerlendirilmesinde kullanılan araçlarda bilişsel, sosyal ve duygusal gelişim ile ilgili hususlar göz önünde bulundurulmalıdır (Cotton ve ark. 2010).

Maneviyatı ölçmek için araçlar da vardır. Literatürde ergenlerle en sık kullanılan beş araç, Çok Boyutlu Dini / Maneviyat Ölçüsü, Manevi İyi Olma Ölçeği, RCOPE versiyonları, Dini Yönelim Ölçeği ve İnanç Envanteri Sistemleri (Cotton et al. 2010).

Çizimler, fotoğrafçılık, kuklalar ve hikaye anlatımının izlenmesiyle, tek başına ya da bir röportajla birleştirilebilen maneviyatı değerlendirmek için başka stratejiler var. Bu faaliyetlerin örnekleri aşağıdaki gibidir (Moriarty, 2011):

Page 161: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

161

• Görsel bir uyarıcı, örneğin, yalnızca bir çocuğun fotoğrafını kullanın. Soru: 'Bu çocuk ne düşünüyor?'

• Aile, toprak veya ruhlarla ilgili bir hikayenin okunması. Soru: 'Hayatınızdaki en önemli insanlar ve şeyler kimler?'

• Çocuğa kendini çizmesini ve çizimi tartışmasını istemek. Soru: 'Senin hakkında ne diyor?'

Çocukların ve ergenlerin maneviyatlarını değerlendirirken en iyi yaklaşımı seçmek için hemşirelerin yaş ve gelişim evrelerini, cevap verme yeteneğini, değerlendirme yapma zamanını ve hastaları ve aileleri meşgul etme becerilerini göz önünde bulundurmaları gerekir. Çocuklarda ve ergenlerde sözlü ve sözsüz iletişimi değerlendirerek hemşireler, hastanın maneviyatını anlayabilir ve manevi ihtiyaçları ve manevi sıkıntının varlığını klinik muhakeme yoluyla belirleyebilir. Ancak, manevi sıkıntının tanınması, ifade edilen duygu ve kaygıların onaylanmasından gelebilir; bu durum hemşirelerin çocuklarda ve ergenlerde maneviyat ifadelerinin çeşitli yönleriyle aşina olmalarını gerektirir (Petersen, 2014).

Manevi Bakım Sağlama

Hemşireler, çocukların ve ergenlerin refahını beslemek ve maneviyat ifadesini teşvik eden faktörleri güçlendirmek için belirlenen ruhsal ihtiyaçlara dayanan bir bakım planı oluşturur. Kısaca, beklenen sonuçlar, kendileriyle, başkalarıyla, dünyayla kalite ilişkilerinin gelişmesini ve onları manevi refah duygusuna götüren aşan bir gücü içerir (Hay ve Nye, 2006).

Bunun nasıl ortaya çıkabileceğini göstermek için, hastanın manevi ihtiyaçlarına cevap olarak bazı müdahaleler çocuklar ve gençler ile birlikte kullanılabilir. Empatik diyalog, hastanın maneviyatına alan açmanın ve manevi desteği teşvik etmenin bir yolu olarak tanımlanmaktadır (Neuman, 2011). Bireyselliğe saygı duymak, güven ve yakın ilişkiler kurmak, çocuğun konuşabileceği ve onların ruhsal deneyimlerini ve yaşamadaki yansımalarını düşünebileceği güvenli bir ortam yaratmak, çocukları ve ergenleri belirli deneyimleri veya durumları anlamak ve olumlu yönlerini vurgulamak için farklı yollar keşfetmeye teşvik etmek gibi bazı manevi desteklerin kanıtlanması düşünülebilir (Hay ve Nye, 2006 ; Nye, 2009 ;Ramezani ve arkadaşları, 2014).

Olumlu ilişkileri yeniden kurmak ve ayrılmaları en aza indirmek, hemşirelerin çocuk ve ergenler ile yapabilecekleri diğer müdahalelerdir (Ramezani ve ark., 2014). Çocukların ve ergenlerin içine yerleştirildiği sosyal ağlar ile ailenin, arkadaşların ve hatta etkileşim içinde oldukları diğer hastaların etkisinin araştırılması önemlidir. Ziyaretler, mesaj alışverişi ve mektup alışverişi ve hoş anların hatırlanması, onları diğerleriyle ilişkilendirmenin bir yoludur (Elkins ve Cavendish, 2004). Çocuklar çevrelerindeki diğerlerini algılar; Bu nedenle, referans alan ebeveynlerin veya başkalarının varlığı, özellikle kendilerini güvende hissetmeleri ve çevreleyen dünyalarında anlam bulmaları için yetişkinlere güvenen küçük çocuklarla sağlanabilir (Champagne, 2003).

Aileyi manevi müdahalenin odağı olarak dahil etmek önemlidir. Aile üyelerinin acı çekmesi çocukları veya ergenleri etkileyebilir (Mueller, 2010). Bu nedenle, aile üyeleri ile iletişim kurmak ve onların ruhsal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, çocukların veya ergenlerin çektiği acıları en aza indirebilir (Nascimento ve ark., 2016). Çocuğun tanı ve prognozunu anlamalarına ve bu bilgileri işlemesi için gereken zamanları vermelerine öncülük eden aile üyeleri, acıyı azaltmada önemli görünüyor. Benzer şekilde, karar verme sürecinde aileleri güçlendirmek önemlidir, ki bu kesinlikle hemşirelerin bilmek isteyebilecekleri kültürel, manevi ve dini inançlara dayalı olacaktır (Rosenbaum ve ark., 2011). Hemşire ayrıca ailelere yeni umut anlamlarını bulmalarında yardımcı olabilir; ancak, sahte umudun teşviki konusunda dikkatli olunmalıdır (Rosenbaum ve ark. 2011).

Manevi bakımı karakterize eden bazı eylemler arasında çocuklara ve ergenlere ve ailelerine değerlerini ve inançlarını sansür ve karar vermeden dile getirmeleri için yer açmak da dahildir (Rosenbaum ve ark., 2011). Müdahaleler, dini liderlerin çocuğun ve ailenin izlediği inanç geleneklerine göre ziyaret edilmesini sağlamak veya izin verilmesini içerebilir (Neuman, 2011; Rosenbaum ve ark., 2011) İncil okumalarını teşvik eder ve bunun ailenin ve Çocuğun inanç sistemi ve destek kaynağıdır. Ebeveynler, dini ve manevi pratiklerinin Kutsal Kitabı dua edip okuduğunu, çünkü yaşamlarını yeniden düzenlemelerine, sabrı uygulamalarına ve Tanrı'ya inanmalarına huzur ve rahatlık bulmalarına yardımcı olduklarını bildirdiler (Hexem ve ark, 2011; Rosenbaum ve ark, 2011). Çocuklarla ve ergenlerle yapılan çalışmalar, çoğunun Tanrı'ya ve / veya daha yüksek bir iktidara daha yakın hissetmek için bir şeyler yaptığını ve duanın, özellikle kendilerini üzgün veya terk edilmiş hissettiğinde birincil kaynakları olduğunu göstermiştir (Kamper ve ark., 2010 ; Moore ve ark., 2012).

Maneviyat, dini boyutla ya da Tanrı ile bir ilişkiyle sınırlı değildir (Nascimento ve ark., 2016). Bununla birlikte, araştırmalar dünya nüfusunun en az% 90'ının şu anda bir tür dini veya manevi pratikte yer aldığını (Koenig, 2009) ve ebeveynlerin çocukların dindarlığını etkilediğini göstermektedir (Baring, 2012). Özellikle laik çocuklar ve ergenler olmak üzere diğer maneviyat ifade biçimleri de keşfedilebilir. Bebekler, daha büyük çocuklar ve ergenler için bazı olası müdahaleler, rahat bir atmosfer yaratmayı içerir (Ramezani ve ark., 2014); özel fiziksel bakım yapılması (Elkins ve Cavendish, 2004); konfor, güvenlik, oyuncak ve tanıdık nesneler sunmak (Mueller, 2010); ve yaratıcı fakültelerin kullanımını teşvik etmek (Nye, 2009). Sanatın boya, kil, taş, kumaş ve iplik ile tiyatronun, müziğin, dansın ve videoların kullanılması, hemşirelerin maneviyatın ifadesi için geniş ölçüde keşfedebilecekleri kaynaklardır. Ayrıca, şiir, yazılı metinler ve hikaye anlatımı, refahın teşviki için hayal gücünü yönlendirmenin diğer yollarıdır (Elkins ve Cavendish, 2004; Ettun ve ark, 2014; Pfund, 2000).

Pediatrik Manevi Bakımdaki Zorluklar

Maneviyat çeşitli yönleriyle araştırılsa da, özellikle çocuklarda ve ergenlerde çalışmanın en karmaşık nesnelerinden biri olmaya devam etmektedir. Dindar ve dindar olmayan insanları tefekkür edebilen geniş bir maneviyat tanımının oluşturulması, maneviyat kavramlarındaki çeşitlilik nedeniyle zordur (Koenig, 2009). Çoğulcu tanımlar, sağlık hizmetlerinde oybirliği ile önerilir (Puchalski ve ark., 2014). Bu nedenle, klinik uygulamadaki amacına yaklaşmak için insan çeşitliliğini göz ardı etmeden

Page 162: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

162

maneviyatı kavramsallaştırmak gerekir. Bununla birlikte, maneviyat ve sağlık hakkında araştırma yaparken, kavramın çalışma nesnesine uygun olması gerekir çünkü diğer çalışmalar, bağlamlar ve maneviyatı değerlendirmek için alınacak önlemler ile karşılaştırmayı kolaylaştırır (Koenig, 2009).

Hastalık ve hastaneye yatış durumlarında çocukların ve ergenlerin ruhsal ifadelerinin yanı sıra bu popülasyondaki maneviyat ve dindarlığı ölçmek için uygun ve onaylanmış araçlara işaret eden ampirik çalışmalara ihtiyaç vardır. Yetişkin popülasyonu için mevcut bazı perspektifler ve araçlar geliştirilmiştir (Cotton ve ark, 2010 ; Lucchetti ve ark, 2013).

Diğer zorluklar, manevi değerlendirme ve müdahalelerin klinik uygulamalara entegrasyonu ile ilgilidir. Hemşireler diyalog için zaman yetersizliğini, iş yükünü, hızlı değişimleri, manevi bakımdaki sürekliliği ve manevi ihtiyaçları ele alma ve manevi bakım sağlama engelleri olarak yeterli müdahaleleri teşvik etme yeterliliğini belirlemektedir (Edwards ve ark. 2010; Nascimento ve ark. 2016). Hemşirelik uygulamalarını etkileyen sağlık hizmetinin biyomedikal modelinde indirgemeci ve dualist bir paradigmanın aşılması, bütünsel bir bakımın sağlanmasında zorlayıcı olarak tanımlanmaktadır (McSherry, 2008; Timmins ve ark., 2015).

Hemşirelerin hastalarla maneviyat hakkında konuşmakta sıkıntı ve zorluk yaşadığına dair kanıtlar vardır (Rosenbaum ve ark, 2011; Taylor ve ark, 2014). Bu rahatsızlık, gerekli duygusal çabalarla (Edwards ve ark. 2010) ve 10 yaşındaki çocukların bunlardan söz ederken rahatsızlık veya utanç göstermelerine neden olan kültürel bir ayırım ve maneviyat devalüasyonuyla ilişkilendirilebilir. (Hay ve Nye, 2006). Eğitim, profesyonellerin ruhsal farkındalık, duygusal kaynaklar ve çocukların ruhsal ihtiyaçlarını karşılama becerileri konusunda eğitilmesi yoluyla büyük bir değişim mekanizması olarak tanımlanmıştır (Pfund, 2000). Bu nedenle, ders kitaplarına maneviyatın dahil edilmesi ve hemşirelik müfredatlarında simülasyon senaryolarının kullanılması gerekmektedir (Timmins ve ark, 2015; Yılmaz ve Gürler, 2014).

Manevi bakımın performansında etik, savunmasız bireyler olan çocuklara ve ergenlere inançların veya hemşirenin manevi uygulamalarının dayatılmasıyla ilgili olduğu için vurgulanmayı hak eder. Manevi bakım hemşirenin maneviyatı ile ilgilidir (Pfeiffer ve ark., 2014). Bununla birlikte, bu tür bakım sağlarken, hemşirelerin kendi maneviyatlarına (dini veya manevi inançlar veya dünya görüşü) ve onların bakımı sağlama şeklini nasıl yansıttıklarına bakması gerekir. Bu, inançlarına ve dünya görüşlerine saygı göstererek hastaların saygınlığının teşviki için etik bir çabaya dayanmaktadır ( Taylor, 2011 ).

Sonuç

Hemşireler pediatrik ortamlarda manevi bakım sağlayabilirler. Bu hastalarda maneviyatın ifadesini anlamak için gözlemsel ve dinleme becerileri gerekmektedir. Manevi bakımın değerlendirilmesi ve planlanması, gelişim evresi, yaşam deneyimleri, aile ve sosyo-kültürel bağlamlar ile ilgili hususları dikkate almalıdır.

Hemşireler, özellikle çocuklarda ve ergenlerde, maneviyatı değerlendirmek için farklı yaklaşımlar ve bazı araçlar kullanabilirler. Pediatrik hastalarda maneviyatı ve bunların farklı bakım ortamlarında geçerliliğini değerlendirmek için özel araçlar geliştirmenin önemini vurgulamaktayız.

Literatürde manevi bakım sağlamada klinik müdahalelerin etkinliği hakkında çok az kanıt bulunmuştur. Ancak, çocuklar ve ergenler için aktif dinleme gibi bazı manevi müdahaleler; önemli diğerlerinden ayrılmalarını asgariye indirmek; manevi değerlerin ve inançların tezahür etmesine izin vermek; konfor, güvenlik ve oyuncaklar sunmak; sanat ve müzik kullanımı, literatürde vurgulanmıştır. Ayrıca, bu müdahalelerin ve ruhsal değerlendirmelerin klinik uygulamaya dahil edilmesi, bilgi ve zaman eksikliğini ve hala hemşirelik bakımını etkileyen biyomedikal modelin indirgemeci paradigmasını içeren zorluklar sunmaktadır.

Kaynakça

1. Baring R (2012) Children’s image of God and their parents: explorations in children’s spirituality. International Journal of Children’s

Spirituality 17(4): 277–289.

2. Borneman T, Ferrell B and Puchalski CM (2010) Evaluation of the FICA tool for spiritual assessment. Journal of Pain and Symptom

Management, Elsevier Inc 40(2): 163–173.

3. Champagne E (2003) Being a child, a spiritual child. International Journal of Children’s Spirituality 8(1):43–53.

4. Coles R (1990) The Spiritual Life of Children. Boston: Mariner Books.

5. Cotton S, McGrady ME and Rosenthal SL (2010) Measurement of religiosity/spirituality in adolescent health outcomes research: trends

and recommendations. Journal of Religion and Health 49(4): 414–444.

6. Edwards A, Pang N, Shiu V, et al. (2010) The understanding of spirituality and the potential role of spiritual care in end-of-life and palliative

care: a meta-study of qualitative research. Palliative Medicine 24(8): 753–770.

7. Elkins M and Cavendish R (2004) Developing a plan for pediatric spiritual care. Holistic Nursing Practice 18(4): 179–186. Available at:

http://search.ebscohost.com/login.aspx?direct¼true&db¼rzh&AN¼106767324&site¼ehost-live&scope¼site.

8. Ettun R, Schultz M and Bar-Sela G (2014) Transforming pain into beauty: on art, healing, and care for the spirit. Evidence-based

Complementary and Alternative Medicine, Hindawi Publishing Corporation 2014.

9. Fisher J (2004) Feeling good, living life: a spiritual health measure for young children. Journal of Beliefs and Values 25(3): 307–315.

10. Fowler JW (1981) Stages of Faith: The Psychology of Human Development and the Quest for Meaning. San Francisco: HarperOne.

11. Hay D and Nye R (2006) The Spirit of the Child: Revised Edition, Rev ed. London: Jessica Kingsley Publishers.

12. Hexem KR, Mollen CJ, Carroll K, et al. (2011) How parents of children receiving pediatric palliative care use religion, spirituality, or life

philosophy in tough times. Journal of Palliative Medicine 14(1): 39–44.

13. Jackson SA (2012) Children, spirituality, and counselling. American Journal of Applied Psychology 1(1): 1.

Page 163: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

163

14. Kamper R, Van Cleve L and Savedra M (2010) Children with advanced cancer: responses to a spiritual quality of life interview. Journal for

Specialists in Pediatric Nursing?: JSPN 15(4): 301–306.

15. Koenig HG (2009) Research on religion, spirituality, and mental health: a review. Canadian Journal of Psychiatry. Revue Canadienne de

Psychiatrie54(5):283–291.Availableat:

http://www.ncbi.nlmnih.gov/entrez/query.fcgi?cmd¼Retrieve&db¼PubMed&dopt¼Citation&list_uids¼19497160.

16. LaRocca-Pitts MA (2009) FACT: taking a spiritual history in a clinical setting. Journal of Health Care Chaplaincy 15(1): 1–12.

17. Lepherd L (2015) Spirituality: everyone has it, but what is it? International Journal of Nursing Practice 21(5):566–574.

18. Lucchetti G, Bassi RM and Lucchetti ALG (2013) Taking spiritual history in clinical practice: a systematic review of instruments. Explore:

The Journal of Science and Healing, Elsevier Inc. 9(3): 159–170.

19. McEvoy M (2000) An added dimension to the pediatric health maintenance visit: the spiritual history. Journal of Pediatric Health Care

14(5): 216–220.

20. McSherry W (2008) The Meaning of Spirituality and Spiritual Care within Nursing and Health Care Practice, 1st ed. London: Quasy Book.

21. Moore K, Talwar V and Bosacki S (2012) Canadian children’s perceptions of spirituality: diverse voices. International Journal of Children’s

Spirituality 17(3): 217–234.

22. Moorhead S, Johnson M, Maas ML, et al. (2013) Nursing Outcomes Classification (NOC), 5th ed, St. Louis, MO: Elsevier.

23. Moriarty W (2011) A conceptualization of children’s spirituality arising out of recent research. International Journal of Children’s

Spirituality 16(3): 271–285.

24. Mueller CR (2010) Spirituality in children: understanding and developing interventions. Pediatric Nursing 36(4): 197–203, 208.

25. Nascimento L, Alvarenga W, Caldeira S, et al. (2016) Spiritual care: the nurses’ experiences in the pediatric intensive care unit. Religions

7(3): 27. Available at: http://www.mdpi.com/2077-1444/7/3/27.

26. Neuman ME (2011) Addressing children’s beliefs through fowler’s stages of faith. Journal of Pediatric Nursing, Elsevier Inc. 26(1): 44–50.

27. Nye R (2009) Children’s Spirituality: What It Is and Why It Matters. London: Church House Publishing.

28. Petersen CL (2014) Spiritual care of the child with cancer at the end of life: a concept analysis. Journal of Advanced Nursing 70(6): 1243–

1253.

29. Pfeiffer JB, Gober C and Taylor EJ (2014) How christian nurses converse with patients about spirituality. Journal of Clinical Nursing 23(19–

20): 2886–2895.

30. Pfund R (2000) Review?: nurturing a child’s spirituality. Journal of Child Health Care 4(4): 143–148.

31. Puchalski C and Romer AL (2000) Taking a spiritual history allows clinicians to understand patients more fully. Journal of Palliative

Medicine 3(1): 129–137. Available at: https://courses.washington.edu/bh518/Articles/ takingaspiritualhistory.pdf.

32. Puchalski CM, Vitillo R, Hull SK, et al. (2014) Improving the spiritual dimension of whole person care: reaching national and international

consensus. Journal of Palliative Medicine 17(6): 642–656. Available at: 10.1089/jpm.2014.9427.

33. Ramezani M, Ahmadi F, Mohammadi E, et al. (2014) Spiritual care in nursing: a concept analysis. International Nursing Review 61: 211–

219. Available at: http://ovidsp.ovid.com/ovidweb.cgi?T¼JS&PAGE¼reference&D¼psyc11&NEWS¼N&AN¼2014-20882-010 NS -.

34. Rosenbaum JL, Smith JR and Zollfrank R (2011) Neonatal end-of-life spiritual support care. The Journal of Perinatal and Neonatal

Nursing 25(1): 61–69. Available at: http://content.wkhealth.com/linkback/openurl?sid¼WKPTLP:landingpage&an¼00005237-201101000-

00014.

35. Smith J and McSherry W (2004) Spirituality and child development: a concept analysis. Journal of Advanced Nursing 45(3): 307–315.

Available at: http://search.ebscohost.com/login.aspx? direct¼true&db¼rzh&AN ¼106715965&site¼ehost-live&scope¼site.

36. Taylor EJ (2011) Spiritual care: evangelism at the bedside? Journal of Christian Nursing 28(4): 194–202.

37. Taylor EJ, Park CG and Pfeiffer JB (2014) Nurse religiosity and spiritual care. Journal of Advanced Nursing 70(11): 2612–2621.

38. Timmins F, Murphy M, Neill F, et al. (2015) An exploration of the extent of inclusion of spirituality and spiritual care concepts in core

nursing textbooks. Nurse Education Today 35(1): 277–282.

39. Weathers E, Mccarthy G and Coffey A (2016) Concept analysis of spirituality: an evolutionary approach. Nursing Forum 51(2): 79–96.

40. Yilmaz M, Gurler H,. (2014). The efficacy of integrating spirituality into undergraduate nursing curricula. Nursing ethics 21(8): 929–945.

Page 164: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

164

SS10

HEMODİYALİZ HASTALARININ BÜTÜNCÜL, TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIBBA KARŞI TUTUMLARININ BELİRLENMESİ

Nurten TERKEŞ, Sibel ŞENTÜRK

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Sağlık Yüksekokulu Burdur/Bucak

Özet

Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarının bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Tanımlayıcı tipteki bu çalışmanın evrenini, Mart-Haziran 2019 tarihleri arasında Bucak Devlet Hastanesinin hemodiyaliz ünitesine ve Antalya’da özel bir Diyaliz Merkezi’ne başvuran hemodiyaliz hastaları, örneklemi ise araştırma sınırlılıklarına uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 80 hemodiyaliz hastası oluşturmuştur. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 59.17±10.09 olup, %57.5’inin erkek, %63.8’inin ilkokul/ortaokul mezunu, %82.5’inin evli, %47.5’inin ilçede yaşadığı, %42.5’inin ev hanımı, 41.3’ünün emekli olduğu saptanmıştır. Hastaların tanı sürelerinin ortalama 7.55±6.39 ve diyalize girme süresinin 5.32±4.85 olduğu,%76.3’ünün ise kronik böbrek yetmezliği dışında bir hastalığının olduğu belirlenmiştir. Tedavi sırasında tamamlayıcı ve alternatif tıp kullananların oranının %12.5 olduğu ve bu bireylerin %78.6’sının tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini kullandıklarını sağlık profesyoneline haber vermedikleri, bunun sebebinin ise sağlık personellerinin azarlamasından korkması olduğu belirlenmiştir. Tamamlayıcı ve alternatif yöntemleri kullanım açısından yaş, cinsiyet, medeni durum, yaşadığı yer, hemodiyaliz süresi arasında anlamlı fark olmadığı (p>0.05), meslek ve eğitim durumlarına göre anlamlı fark olduğu (p<0.05) bulunmuştur. Tamamlayıcı ve alternatif yöntemlere yönelik ölçek puan ortalamasının ise 31.85±6.33 olduğu yani katılımcıların tutumlarının iyi olduğu saptanmıştır. Çalışma sonucuna göre diyaliz hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavileri kullandığı ve bu yöntemlere karşı tutumlarının olumlu olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: “Bütüncül” “Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp” “Hemodiyaliz” “Hemşirelik” “Tutum"

DETERMINATION THE ATTITUDES OF HEMODIALYSIS PATIENTS TOWARDS HOLISTIC, COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE

Abstract. This study was conducted to determine the attitudes of hemodialysis patients towards holistic, complementary and alternative medicine. The population of this descriptive study consisted of hemodialysis patients who applied to the hemodialysis unit of Bucak State Hospital and a special dialysis center in Antalya between March-June 2019, and the sample consisted of 80 hemodialysis patients who agreed to participate in the study. The mean age of the patients was 59.17 ± 10.09, 57.5% were male, 63.8% were primary / secondary school graduates, 82.5% were married, 47.5% lived in the district, 42.5% were housewives and 41.3% were was retired. The mean duration of diagnosis was 7.55 ± 6.39, the mean duration of dialysis 5.32 ± 4.85 and 76.3% of patients had a disease other than chronic renal failure. It was determined that the ratio of those who use complementary and alternative medicine during treatment was 12.5% and that 78.6% of these individuals did not inform the healthcare professional that they used complementary and alternative medicine methods, because the majority of them were afraid of reprimanding the health personnel. There was no significant difference between age, sex, marital status, place of residence, duration of hemodialysis in terms of use of complementary and alternative methods (p> 0.05), and there was a significant difference according to occupational and educational status (p <0.05). The mean score of complementary and alternative methods was 31.85 ± 6.33, which means that participants' attitudes were good. According to the results of the study, it is seen that dialysis patients use complementary and alternative therapies and their attitudes towards these methods are positive.

Keywords: “Holistic” “Complementary and Alternative Medicine” “Hemodialysis” Nursin” “Attitude”

Giriş

Tüm dünyada görülme sıklığı giderek artan Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) son dönem böbrek hastalığı ve kardiyovasküler komplikasyonlara sebep olabilen önemli bir sağlık sorunu olup böbreklerin olması gerektiği gibi çalışmadığı ve glomerüler filtrasyon hızının (GFR) <15 ml/dk olduğu uzun süreli bir durum olarak tanımlanmaktadır (Malekmakan, Tadayon, Roozbeh ve Sayadi, 2018). Dünya çapında 500 milyondan fazla insanın KBY’ye yatkın olduğu tahmin edilmekte olup 1 milyondan fazla diyaliz hastasının olduğu ve bu oranın her yıl yaklaşık çeyrek milyon kadar arttığı ifade edilmektedir. Türkiye’de ise KBY’nin prevalansı %16 olmakla birlikte, 2017 yılsonu itibariyle son dönem böbrek hastalığına sahip kişi sayısı 77311’dir. Gün geçtikçe artan görülme oranı nedeniyle KBY, küresel bir endişe halini almaktadır (Malekmakan ve diğerleri, 2018; Sanyaolu ve diğerleri, 2018; Süleymanlar, Ateş ve Seyahi, 2017).

Kronik böbrek yetmezliğinin tedavisinde renal replasman tedavileri (RRT) uygulanmakta olup, en sık uygulanan tedavi yöntemi ise hemodiyaliz (HD)’dir. Türk Nefroloji Derneği (TND) 2017 yılı Türk Böbrek Kayıt Sistemi Raporuna göre RRT hastalarının % 76’sının (58635 kişi) hemodiyaliz tedavisi gördüğü bildirilmektedir (Süleymanlar ve diğerleri, 2017). Hemodiyaliz tedavisine bağlı olarak yaşamak bireylerin rol ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle haftada

Page 165: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

165

iki ya da üç gün diyaliz merkezine gelme zorunluluğu, tedavinin yaşam boyu devam etmesi, hastalık nedeniyle iş yaşantısının son bulması, aile üyelerine bağımlı hale gelme, hastalık nedeniyle fizyolojik, psikolojik ve ekonomik sorunlarında beraberinde gelmesine neden olmaktadır (Tan, Karabulutlu, Okanlı ve Erdem, 2005; Özer, Beydağ, Cengiz ve Kiper, 2009). KBY’de karşılaşılan en önemli fizyolojik ve ruhsal semptomlar; yorgunluk, kramp, ağrı, kaşıntı, uyku bozukluğu, dispne, bulantı-kusma, iştahsızlık, depresyon, anksiyete, gelecek hakkındaki belirsizlik, sosyal hayatın kısıtlanması, bağımsızlığını kaybetme düşüncesi, üzüntü ve umutsuzluktur. Bu semptomların artması, tedavi gidişatını, hastaların fonksiyonel durumunu, günlük yaşamını ve çevresiyle ilişkilerini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu yüzden ortaya çıkan semptomların öncelik sırasına göre tedavi edilmesi gerekmektedir (Almutary, Bonner ve Douglas, 2013; Johnston, 2016).

Günümüzde hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelere paralel olarak hastaların kendi tedavilerinde daha fazla kontrol ve sorumluluk almak istemeleri, semptomları azaltıcı girişimlere ulaşma çabaları, sağlık ekibinin yeterli zaman ayıramayışı, güncel tedavilerin yüksek maliyeti, ruhsal olarak daha iyi hissetme, geleneksel tedavi yöntemlerinden doyum sağlayamama gibi durumlar geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemlerine olan ilgiyi artırmıştır (Altun ve Özden, 2004; Barnes ve Powell-Griner, 2004; Araz, Harlak ve Meşe, 2007). KBY hastaları, hastalık semptomlarını gidermek, yaşamı tehdit eden durumlarda hastalığın kontrolünü sağlamak, standart tedavilerine destek olmak, immün sistemlerini güçlendirmek, fiziksel, bilişsel, duygusal, sosyal ve ruhsal yönden kendilerini iyi hissetmek, diyalize girmeyi geciktirmek, böbreği korumak, diyalizdeki yaşam kalitesini arttırmak, ölüm korkularını yenmek ve yaşam boyu bir makinaya bağlı kalmayı istemedikleri için bütünleştirici yöntemlere başvurmaktadırlar (Uçan, Ovayolu ve Pehlivan, 2007; Ovayolu, Ovayolu, Güngörmüş ve Karadağ, 2015).

Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda ortaya çıkan fizyolojik ve psikolojik semptomların yönetimi, hastaların yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ve hemşireler tarafından sağlanan bakımın kalitesinin arttırılması açısından oldukça önemlidir. KBY hastalarında görülen semptomların yönetiminde farmakolojik yöntemler kadar non-farmakolojik yöntemlerde kullanılmaktadır. Farmakolojik yöntemler; Anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACE-Is) ve Anjiotensin-2-Reseptör Blokerleri (ARBs), antiemetikler, antihistaminikler, antidepresanlar, aneljezikler vb. ilaçlardır. Semptom yönetiminde hastaların başvurduğu non-farmakolojik yöntemler ise; bitkisel ürünler, relaksasyon, hipnoz, akupunktur, akupresür, yoga, masaj, müzik, refleksoloji, aromaterapi, sıcak/soğuk uygulama, zencefil böbrek kompres uygulaması ve egzersizdir (Ovayolu ve diğerleri, 2015; BC Renal, 2017). Yapılan çalışmalarda da kronik böbrek yetmezliği olan hastaların hipertansiyon, uykusuzluk, depresyon, anksiyete, yorgunluk, ağrı, kas krampları, kaşıntı gibi bazı semptomları gidermek ve yaşam kalitelerini artırmak için geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemlerini tercih ettikleri bildirilmektedir (Ovayolu ve diğerleri, 2015; Erdoğan, Çınar ve Şimşek, 2013; Uçan ve diğerleri, 2007; Nowack ve diğerleri, 2009; Akyol, Yıldız, Toker ve Yavuz, 2011; Hess ve diğerleri, 2009).

Ülkemizde geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemlerine olan ilginin artması ve halk arasında kullanımının yaygınlaşması sağlık profesyonellerinin bu alana yönelmesini zorunlu kılmıştır. Ayrıca geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemi kullanımına ilişkin yapılmış çalışmalarda hastaların çoğunluğunun hemşire ve doktorunu bilgilendirmediği bunun nedeninin de sağlık profesyonellerinin bu konuya karşı farklı tutumlarının olduğu ifade edilmiştir (Altun ve Özden, 2004; Barnes ve Powell-Griner, 2004; Araz ve diğerleri, 2007). Bu durumda geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemi ile farmakolojik tedaviler arasında etkileşimler görülmesi nedeniyle istenmeyen durumlar ortaya çıkmaktadır. Böbrek yetmezliği olan hastalarda yanlış kullanılan geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemleri rezidüel böbrek fonksiyonları için zararlı olabilmektedir. Bu yöntemler ayrıca nefrotoksik etki gösterip, glomerüler filtrasyon hızını azaltarak hemodinamiyi bozabilmektedir (Kara, 2006; Biçen ve diğerleri, 2012). Bu nedenle hemşirelerden farmakolojik tedavilerle birlikte geleneksel ve bütünleşik tedavi yöntemi kullanımına ilişkin uygulamalarını geliştirmeleri, bu tedavilerle ilgili kanıt düzeyi yüksek olan bilimsel çalışmaları takip edip sonuçlarını kullanmaları, sağlıklı/hasta bireyi ön yargısız ve doğru bir şekilde yönlendirmeleri beklenmektedir (Turan, Öztürk ve Kaya, 2010; Erdoğan, Özcanlı Atik ve Çınar, 2014). Bu çalışmanın amacı, hemodiyaliz hastalarının bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının belirlenmesidir.

Yöntem

Araştırmanın Tipi: Hemodiyaliz hastalarının bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarını değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlandı.

Araştırmanın Yeri ve Zamanı: Araştırma, Bucak Devlet Hastanesinin hemodiyaliz ünitesine ve Antalya’da özel bir Diyaliz Merkezi’ne başvuran diyaliz hastaları ile Mart-Haziran 2019 tarihleri arasında yapıldı.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi: Araştırmanın evrenini Mart-Haziran 2019 tarihleri arasında diyaliz uygulamasına gelen 243 hasta; örneklemini ise araştırmaya katılmaya istekli toplam 80 hasta oluşturdu.

Veri Toplama Araçları: Araştırmada veriler, “Kişisel Bilgi Formu” ve “Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği (BTATÖ)” kullanılarak toplandı.

Kişisel bilgi formu: Araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda (Akyo ve diğerleri, 2011; Hess ve diğerleri, 2009; Nowack ve diğerleri, 2009; Uçan ve diğerleri, 2007; Erdoğan ve diğerleri, 2013; Castelino, Nayak-Rao ve Shenoy, 2019; Jeon, Kim ve Kim, 2019) hazırlanan kişisel bilgi formu kullanıldı. Kişisel Bilgi Formu, hastaların yaşı, cinsiyeti, mesleği, eğitim düzeyi, medeni durumu, en uzun yaşadığı yer, sigara ve alkol kullanma durumlarını içeren sosyo-demografik sorularla; hastalık tanı konulma zamanı, ne kadar süredir diyalize girdiği, KBY dışında başka hastalığının olup olmadığı, diyaliz uygulamasına düzenli gelip gelmediği, ilaçlarını düzenli alıp almadığı, tamamlayıcı ve destekleyici bir tedavi yöntemi kullanıp kullanmadığı, kullanılan

Page 166: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

166

yöntemleri sağlık profesyonelleri ile paylaşıp paylaşmadığı, tedavi yönteminden memnun olma durumu, tedavi yöntemleri hakkında sağlık personeli ile konuşup konuşmama nedenlerini sorgulayan toplam 18 sorudan oluşmaktadır.

Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği (BTATÖ): Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği, Hyland ve arkadaşları (2003) tarafından geliştirilmiş ve ülkemizde geçerlilik güvenirliği 2003 yılında Erci tarafından yapılmıştır (Erci, 2007). Ölçek toplam 11 maddeden oluşan likert tipi bir ölçek olup, ölçekten en az 11, en fazla 66 puan alınabilmektedir. Ölçeğin puanı düştükçe tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı pozitif tutum artmaktadır. Ölçeğin güvenirlik katsayısı olan Cronbach Alpha değeri 0.72 olup, bu çalışma için Cronbach Alpha değeri 0.64 olarak hesaplandı.

Verilerin Toplanması: Veriler yüz yüze görüşme yöntemi ile hastaların diyaliz uygulaması sırasında toplandı.

Verilerin Değerlendirilmesi: Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde SPSS 21.0 paket programı kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde sayısal değer, yüzde (%), t testi, Kruskal Wallis, Man Whitney U, Cronbach Alfa testleri kullanılmış olup, anlamlılık düzeyi p<0.05 kabul edildi.

Araştırmanın Etik Yönü: Araştırmanın yapılabilmesi için kurumlardan yazılı izin ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Girişimsel Olmayan Etik Kurulu’ndan (GO 2019/53) etik kurul izni alındı. Kurum izni alındıktan sonra hastalardan da gönüllülük ilkesi doğrultusunda bilgilendirilmiş onamları sağlandı.

Araştırmanın Sınırlılıkları: Bu çalışma, Türkiye’deki diyaliz hastalarının genelini yansıtmamakta olup çalışmanın yapıldığı diyaliz merkezinde tedavi gören hastalarla sınırlıdır.

Bulgular

Araştırmaya katılan bireylerin demografik verileri incelendiğinde katılımcıların yaş ortalamasının 59.17±10.09, tanı süresinin 7.55±6.39 yıl, diyalize girme süresinin 5.32±4.85 yıl olduğu, %57.5’inin erkek, %63.8’inin ilkokul-ortaokul mezunu olduğu, %82.5’inin evli, %47.5’inin ilçede yaşadığı, %42.5’inin ev hanımı olduğu, %41.3’ünün emekli olduğu, %76.3’ünün kronik böbrek yetmezliği dışında başka bir kronik hastalığının olduğu, %96.3’ünün diyalize düzenli olarak geldiği, %83.5’inin ilaçlarını düzenli olarak kullandığı görülmektedir. Araştırmaya katılan bireylerin %12.5’inin hastalığının tedavisi sırasında doktorunun önerdiği tedavi dışında tamamlayıcı destekleyici bir tedavi yöntemi kullandığı, bu yöntemleri kullanan bireylerin %70’inin kullandığı tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemini kullandığını sağlık profesyoneline haber vermediği, bunun nedeninin %90’ının sağlık profesyonelinin azarlamasından korkması, %10’unun sağlık profesyonelinin ciddiye almamalarından çekindiği belirtilmektedir. Araştırmaya katılan bireylerin tamamının tamamlayıcı alternatif tıp yöntemlerini kullanmak için tıbbi tedaviyi bırakmamak gerektiğini düşündüğü görülmektedir (Tablo 1).

Tablo 1. Hemodiyaliz Hastalarının Kişisel Özelliklerine Göre Dağılımı (N=80)

X ± SS

Yaş 59.17±10.09 Tanı süresi 7.55±6.39 Diyalize girme süresi 5.32±4.85

N (%)

Cinsiyet Kadın Erkek

34 46

42.5 57.5

Eğitim durumu Okur yazar değil Sadece okur yazar İlkokul-ortaokul mezunu Lise Yüksekokul/Fakülte

5 12 51 11 1

6.3 15.0 63.8 13.8 1.3

Medeni durumu Evli Bekar

66 14

82.5 17.5

Yaşadığı yer İl İlçe Köy/Kasaba

29 38 13

36.3 47.5 16.3

Mesleği Ev hanımı İşçi Memur Emekli Çiftçi

34 11 1

33 1

42.5 13.8 1.3

41.3 1.4

Kronik Böbrek Yetmezliği dışında başka bir hastalığın varlığı Evet Hayır

61 19

76.3 23.7

Diğer kronik hastalıklar Diyabet 31 38.8

Page 167: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

167

Hipertansiyon Kalp hastalığı

38 15

47.5 18.8

Diyalize düzenli gelme durumu Evet Hayır Kısmen

77 1 2

96.3 1.3 2.5

İlaçlarını düzenli kullanma durumu Evet Hayır Kısmen

67 4 9

83.8 5.0

11.3 Hastalığınızın tedavisi esnasında doktorunuzun önerdiği tedavi dışında tamamlayıcı destekleyici bir tedavi yöntemi kullandınız mı

Evet Hayır

10 70

12.5 87.5

Tamamlayıcı ve alternatif tıbba yönelik kullandığınız yöntemlerden sağlık profesyonelinizin haberi var mı

Evet Hayır

3 7

30.0 70.0

Tamamlayıcı ve alternatif tıbba yönelik kullandığınız yöntemlerden sağlık profesyoneline haber vermemesinin nedeni

Azarlamasından korkması Ciddiye almamalarından çekinmesi

9 1

90.0 10.0

Tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini kullanmak için tıbbı tedavi bırakılmalı mı Hayır 10 100

Araştırmaya katılan bireylere uygulanan tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeği puan ortalamasının 31.85±6.33 olduğu, cronbach alfa değerinin 0.64 olduğu bulunmuştur (Tablo 2).

Tablo 2. Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeğinin Puan Ortalama, Standart Sapma ve Cronbach Alfa Değeri

Ölçek Toplam Maddeler Skor Aralıkları �� SS Cronbach Alfa

Toplam 11 11-66 31.85 6.33 0.64

Araştırmaya katılan hemodiyaliz hastalarının kişisel özelliklerine göre Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları karşılaştırıldığında eğitim ve mesleki durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark varken (p<0.05), cinsiyet, medeni durum, yaşadığı yer ve kronik böbrek yetmezliği dışında başka bir kronik hastalığın varlığı ile tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) bulunmuştur (Tablo 3).

Tablo 3. Hemodiyaliz Hastalarının Kişisel Özelliklerine Göre Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği’nden Aldıkları Puan Ortalamaları (n=80)

Tanıtıcı Özellikler Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği

Cinsiyet Kadın Erkek

30.82±5.05 32.60±7.10

Z=-1.113 p=0.266

Eğitim durumu Okur yazar değil Sadece okur yazar İlkokul-ortaokul mezunu Lise

28.80±7.04 32.83±5.90 32.33±5.58 27.72±4.38

t=-40.85 p=0.000

Medeni durumu Evli Bekar

31.33±5.77 34.28±8.36

Z=0.966 p=0.334

Yaşadığı yer İl İlçe Köy/Kasaba

30.79±5.42 32.73±7.29 31.61±5.14

KW=2.762 p=0.251

Mesleği Ev hanımı İşçi Emekli

30.73±5.09 33.63±6.57 32.81±7.09

T=-40,850 p=0.00

Kronik Böbrek Yetmezliği dışında başka bir hastalığın varlığı Evet Hayır

32.22±6.78 30,63±4,56

Z=-0,556 p=0.578

Page 168: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

168

Tartışma ve Yorum

Günümüzde tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine karşı ilginin ve kullanımının artmasıyla birlikte sağlık profesyonellerinin bu yöntemlere ilişkin hastaların kullanım durumlarını ve görüşlerini öğrenmeleri gerekli hale gelmiştir (Uçan ve diğerleri, 2007). Çalışmamızın amacı hemodiyaliz hastalarının bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının belirlenmesidir.

Literatür incelendiğinde kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda tamamlayıcı ve destekleyici tıp yöntemlerinin kullanımı %25.2 ile %57 arasında olduğu görülmektedir (Erdoğan ve diğerleri, 2013; Tangkiatkumjai ve diğerleri, 2013; Akyol ve diğerleri, 2011; Nowack ve diğerleri, 2009; Uçan ve diğerleri, 2007). Bizim çalışma sonucumuza göre araştırmaya katılan bireylerin %12.5’inin doktorun önerdiği tedavi dışında tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemi kullandığı belirlenmiştir. Çalışmamızda tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemini kullanım oranının literatürden daha az olduğu görülmektedir. Bunun nedeninin örneklem sayısının az olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Farklı hasta gruplarıyla ülkemizde yapılan çalışmalarda tamamlayıcı tıp yöntemlerinden en çok tercih edilenlerin bitkisel terapiler olduğu belirtilmektedir (Kav ve diğerleri, 2008; Erdoğan ve diğerleri, 2013). Benzer şekilde bizim çalışmamızda da en yaygın kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp yönteminin bitkisel ürünler olduğu görülmektedir. Bitkisel ürünlerin, tarih boyunca hastalıkları önlemek ve tedavi etmek amacıyla kullanıldığı bildirilmektedir (Biçen ve diğerleri, 2012; Uçan ve diğerleri, 2007).

Çalışma sonuçlarımıza göre araştırmaya katılan bireylerin %70’inin kullandıkları tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine ilişkin sağlık profesyoneline bilgi vermedikleri görülmektedir. Çalışmamıza paralel olarak Erdoğan ve arkadaşlarının (2013) yaptığı çalışma sonuçlarına göre tamamlayıcı tıp kullanan hastaların %62.5’inin sağlık personeline bilgi vermediği belirtilmektedir. Kara (2006)’nın yaptığı çalışmada da hastaların tamamının bitkisel ürünleri tıbbi tedavileri ile birlikte aldıklarını ve %87.5’inin bu konuda doktoruna bilgi vermedikleri, çünkü kendilerine farklı bir yöntem kullanıp kullanmadıklarının sorulmadığı belirtilmektedir. Akyol ve arkadaşlarının (2011) çalışmasında hastaların %67.3’ünün sağlık profesyonellerine kullandıkları tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri ile ilgili bilgi vermedikleri görülmektedir. Biçen ve arkadaşlarının (2012) yaptığı çalışma sonucuna göre, bitkisel ürün kullanan hastaların sadece %21.6’sının kullandığı bitkisel ürün hakkında doktoruna bilgi verdikleri, %78.4’ünün kullandığı bitkisel ürün hakkında doktoruna bilgi vermedikleri belirlenmiştir (Biçen ve diğerleri, 2012). Çalışmamızdan farklı olarak Nowack ve arkadaşlarının (2009) yaptığı çalışma sonuçlarına göre sağlık profesyoneline bilgi veren hasta sayısı bizim çalışma grubumuzdan fazladır. Bu farklılığın nedeni ülkemizde tamamlayıcı tıp yöntemlerine ilişkin yeterli bilgiye sahip sağlık profesyonelinin olmayışı, sağlık personelinin bu konuda hastalarını sorgulamaması, hastaların bu konuları sağlık profesyoneli ile konuşmaktan çekinmesi gibi durumların olduğu düşünülmektedir.

Sağlık profesyonellerinin genellikle hastalarına tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini kullanıp kullanmadıklarını sorgulamadıkları belirtilmektedir. Ülkemizde hekimlerin fitoterapi ürünlerine bakış açısını değerlendirdiği bir çalışma sonuçlarına göre hekimlerin sadece %28.2’sinin hastalarına bitkisel ürün kullanıp kullanmadıklarını sordukları görülmektedir (Gamsızkan ve diğerleri, 2011). Diyaliz hastalarının sağlık ekibine kullandıkları tamamlayıcı terapilerle ilgili bilgi vermemesi, tedavinin etkinliğini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. KBY gibi kronik hastalığı olan bireyler, genellikle sağlık kurumlarında hemşirelerle uzun süre bir arada oldukları için onlarla daha rahat iletişim kurabilmektedirler (Kara, 2006). Hastanın kendi kendine yönetimi ve bakımını desteklemek, işlem ve diyaliz merkezi hakkında bilgi vermek, diyalizin komplikasyonları, belirtileri yönünden bilgilendirmek ve diyaliz ekibi ile birlikte hastanın evdeki bakımına ilişkin eğitim vermek diyaliz hemşiresinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında yer almaktadır (Hemşirelik Yönetmeliği, 2011). Bu nedenle diyaliz hemşireleri, veri toplama aşamasında hastaların alışkanlıklarını değerlendirirken, bitkisel ürünleri kullanma durumu ve bu ürünlerin tüketimi sırasında gelişen etkileri de sorgulayarak, hastalara danışmanlık hizmeti vermelidirler (Kara, 2006).

Tamamlayıcı terapilerin kullanımı giderek artmasına karşın bu yöntemlerin güvenirliliği tartışmalıdır (Uçan ve diğerleri, 2007). Hastalar bu yöntemleri kullanırken, olası zararlı etkilerin neler olabileceğini tahmin edemedikleri belirtilmektedir. Bu nedenle bu tedavilerin farkında olunmalı, hastalarla sürekli iletişim kurulmalı, yararlı ve zararlı etkileri açısından hastalar izlenmelidir (Ovayolu ve diğerleri, 2015). Tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerinin kullanımına bağlı olarak gelişen istenmeyen durumların önüne geçmek için sağlık profesyonelinin bu yöntemlere ilişkin yeterli düzeyde bilgiye sahip olması ve uygun şekilde kullanma tekniklerini bilmesi, bu yöntemlere ilişkin kanıt düzeyi yüksek olan bilimsel çalışmaları incelemeleri, sonuçlarını kullanmaları ve hastalarına doğru şekilde danışmanlık sağlamaları beklenmektedir (Turan ve diğerleri, 2010).

Araştırmaya katılan bireylere uygulanan bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeği puan ortalamasının 31.85±6.33 olduğu, cronbach alfa değerinin 0.64 olduğu bulunmuştur. Çalışmamıza paralel olarak Erci tarafından 2003 yılında Türkçe geçerlilik güvenirliği yapılan orjinal ölçeğin güvenirlik katsayısı olan Cronbach Alpha değeri 0.72’dir (Erci, 2003).

Araştırmaya katılan hemodiyaliz hastalarının kişisel özelliklerine göre Bütüncül, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamalarına göre karşılaştırıldığında eğitim ve mesleki durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark varken (p<0.05), cinsiyet, medeni durum, yaşadığı yer ve kronik böbrek yetmezliği dışında başka bir kronik hastalığın varlığı ile tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) bulunmuştur. Daha genç yaşta olan bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine karşı daha olumlu tutum içinde olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışan kişilerin emekli ve ev hanımı olan hastalara göre daha iyi tutuma sahip olduğu, bunun nedeninin çalışan kişilerin tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri için harcanacak daha fazla gelire sahip olmaları olarak düşünülmektedir. Çalışmamıza benzer şekilde Erdoğan ve arkadaşlarının (2013) yaptığı çalışma sonuçlarına

Page 169: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

169

göre tamamlayıcı tıp yöntemi kullanımı ile cinsiyet, medeni durum, yaş ve hemodiyaliz girme süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmezken, eğitim düzeyi ile arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, eğitim düzeyi yüksek olan hastaların tamamlayıcı ve destekleyici tıp yöntemi kullanmayı daha çok tercih ettikleri bulunmuştur. Castalino ve arkadaşlarının (2019) yaptığı çalışma sonucuna göre tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri kullanımı ile gelir, mesleki durum ve yaş arasında anlamlı fark bulunurken, eğitim durumu ve medeni durum arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı belirtilmektedir.

Sonuç

Araştırma sonuçlarımıza göre bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı hemodiyaliz hastaların tutumlarının iyi düzeyde olduğu görülmektedir. Ancak bu yöntemler bilinçsizce kullanıldığında nefrotoksik etkilere yol açabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle sağlık profesyonelinin hastasının anamnezini alırken kullandığı tamamlayıcı ve destekleyici tıp yöntemlerini sorgulaması, hastayla uygun iletişim içinde olması ve yargılayıcı davranmaması önerilmektedir. Ayrıca daha büyük örneklemlerde bu tür araştırmalar yapılarak hemodiyaliz tedavisi gören hastaların kullandıkları bütüncül, tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerinin öğrenilmesi uygun şekilde danışmanlıkların sağlanması önerilmektedir.

Kaynakça

Akyol, A., Yıldırım, Y., Toker, E, ve Yavuz, B. (2011). The use of complementary and alternative medicine among chronic renal failure patients. J Clin Nurs. 20, 1035-1043. doi: 10.1111/j.1365-2702.2010.03498.x.

Almutary, H., Bonner, A, ve Douglas, C. (2013). Symptom burden in chronic kidney disease: A review of recent literature. Journal of Renal Care. 39(3), 140-150. doi: 10.1111/j.1755-6686.2013.12022.x.

Altun, R. ve Özden, A. (2004). Tamamlayıcı ve alternatif tıp. Güncel Gastroenteroloji. 8, 231-235.

Araz, A., Harlak, H. ve Meşe, G. (2007). Sağlık davranışları ve alternatif tedavi kullanımı. Türk Silahlı Kuvvetleri Koruyucu Hekim Bul. 6, 112-122.

Barnes, P. ve Powell-Griner, E. (2004). Complementary and alternative medicine use among adults. United Sates. Advance Data. 343 (27), 1-20.

BC Renal. (2017). Management of muscle cramps in patients with chronic kidney disease. http://www.bcrenalagency.ca/resource-gallery/Documents/Management%20of%20Mus cle%20Cramps%20in%20Patients%20with%20Chronic%20Kidney%20Disease.pdf.

Biçen, C., Erdem, E., Kaya, C., Karataş, A., Elver, Ö. ve Akpolat T. (2012). Kronik böbrek hastalarında bitkisel ürün kullanımı. Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi. 21, 136-140. doi: 10.5262/tndt.2012.1002.06.

Castelino, L.R., Nayak-Rao, S. ve Shenoy, M.P. (2019). Prevalence of use of complementary and alternative medicine in chronic kidney disease: A cross-sectional single-center study from South India. Saudi J Kidney Dis Transpl. 30 (1), 185-193.

Erci, B. (2007). Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a sample of healthy people in Turkey. J Clin Nurs. 16 (4), 761-768. DOI: 10.1111/j.1365-2702.2006.01655.x

Erdoğan, Z., Çınar, S. ve Şimşek, S. (2013). Hemodiyaliz hastalarında tamamlayıcı tıp yöntemlerini kullanma durumu ve umutsuzluk düzeyi ile ilişkisi. Spatula DD. 3, 107-112.

Erdoğan, Z., Özcanlı Atik, D. ve Çınar, S. (2014). Kronik böbrek yetmezliğinde tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerinin kullanımı. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi. 23 (4), 773-790.

Gamsızkan, Z., Kurt, E., Yücel, A. ve Kartal, M. (2011). Hekimlerin fitoterapi ürünlerine bakış açısı. J Clin Anal Med. 2, 1-3. DOI: 10.4328/JCAM.132.

Hemşirelik Yönetmeliği. (2011). Erişim tarihi: 18.09.2019. Erişim Adresi: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/04/20110419-5.htm

Hess, S., De Geest, S., Halter, K., Dickenmann, M. ve Denhaerynck, K. (2009). Prevalence and correlates of selected alternative and complementary medicine in adult renal transplant patients. Clin Transplant. 23, 56-62. doi: 10.1111/j.1399-0012.2008.00901.x.

Jeon, O.H., Kim, B.H. ve Kim, O.K. (2019). Illness uncertainty and complementary and alternative medicine use in patients undergoing hemodialysis. Nurs Health Sci. 21, 375–381. doi: 10.1111/nhs.12609.

Johnston, S. (2016). Symptom management in patients with stage 5 CKD opting for conservative management. Healthcare. 4 (4), 72. doi: 10.3390/healthcare4040072.

Kara, B. (2006). Kronik böbrek yetmezliğine bitkisel ürünlerin etkisi. Gülhane Tıp Dergisi. 48, 189-193.

Kav, S., Hanoğlu, Z. ve Algier, L. (2008). Türkiye’de kanser hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin kullanımı: Literatür taraması. UHOD. 18 (1), 32-7.

Page 170: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

170

Malekmakan, L., Tadayon, T., Roozbeh, J. ve Sayadi, M. (2018). End-stage renal disease in the Middle East: A systematic review and meta-analysis. Iranian Journal of Kidney Diseases, 12 (4), 195.

Nowack, R., Bale, C., Birnkammer, F., Koch, W., Sessler, R. ve Birck, R. (2009). Complementary and alternative medications consumed by renal patients in southern Germany. J Ren Nutr. 19, 211-219. doi: 10.1053/j.jrn.2008.08.008.

Ovayolu, N., Ovayolu, Ö., Güngörmüş, Z. ve Karadağ, G. (2015). Böbrek yetmezliğinde tamamlayıcı tedaviler. Nefroloji Hemşireliği Dergisi. 10 (1), 40-46.

Özer, F.G., Beydağ, D.T., Cengiz, Ş. ve Kiper, S. (2009). Hemodiyalize giren hastaların umutsuzluk düzeyleri. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi. 4 (10), 123-136.

Sanyaolu, A., Okorie, C., Annan, R., Turkey, H., Akhtar, N., Gray, F. ve Hamdy, K. (2018). Epidemiology and management of chronic renal failure: A global public health problem. Biostatistics and Epidemiology International Journal. 1 (1), 11-16. DOI: 10.30881/beij.00005.

Süleymanlar, G., Ateş, K. ve Seyahi, N. (2017). Türk Nefroloji Derneği 2017 yılı Türk böbrek kayıt sistemi raporu. http://www.nefroloji.org.tr/folders/file/TND-2017-Kayit-Sistemi-Verileri.pdf. Erişim tarihi: 10/10/2019.

Tan, M., Karabulutlu, E., Okanlı, A. ve Erdem, N. (2005). Hemodiyaliz hastalarında sosyal destek ve umutsuzluk arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 8 (2), 32-9

Tangkiatkumjai, M., Boardman, H., Praditpornsilpa, K. ve Walker, D.M. (2013). Prevalence of herbal and dietary supplement usage in Thai outpatients with chronic kidney disease: a cross-sectional survey. BMC Complement Altern Med. 13, 153. doi: 10.1186/1472-6882-13-153.

Turan, N., Öztürk, A. ve Kaya, N. (2010). Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı: tamamlayıcı terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi. 3, 93-98.

Uçan, Ö., Ovayolu, N. ve Pehlivan, S. (2007). Hemodiyaliz hastalarının alternatif yöntem kullanımına ilişkin bilgi ve uygulamaları. Sağlık ve Toplum Dergisi. 3, 56-60.

Page 171: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

171

SS11

MÜZİK EŞLİĞİNDE UYGULANAN PROGRESİF KAS GEVŞEME EGZERSİZLERİNİN YOĞUN BAKIMDA ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN STRES, YORGUNLUK VE BAŞ ETME BİÇİMLERİ ÜZERİNE

ETKİSİ: PROSPEKTİF, RANDOMİZE, KONTROLLÜ ÇALIŞMA

Buğse ÖZGÜNDÖNDÜ1, Zehra GÖK METİN2

1Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara/Türkiye

2Hacettepe Üniversitesi, Ankara/Türkiye

Özet

Giriş-Amaç: Müzik eşliğinde uygulanan progresif kas gevşeme egzersizleri (PGE)’nin yoğun bakım ünitesi (YBÜ)’nde çalışan hemşirelerin stres, yorgunluk ve baş etme biçimleri üzerine etkisini incelemektir.

Gereç-Yöntem: Bu randomize kontrollü çalışma, Ankara’da bulunan bir eğitim araştırma hastanesinin Dahiliye, Anestezi, Koroner YBÜ’lerinde 18 yaş ve üzeri olan, en az 3 aylık çalışma deneyimi bulunan 56 YBÜ hemşiresiyle yürütülmüştür. Müdahale grubundaki hemşirelere (n=28) toplam sekiz hafta boyunca 20 dakika süren grup oturumları ile müzik eşliğinde PGE uygulanırken, kontrol grubundaki hemşireler (n=28) bir defa yüz-yüze dikkat eşleştirilmiş eğitim almışlardır. Veri toplamada Kişisel Bilgi Formu, Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ), Yorgunluk Şiddeti Ölçeği (YŞÖ), Baş Etme Stilleri Ölçeği-Kısa Formu (BESÖ) kullanılmıştır. Veri toplama araçları araştırmanın başlangıcında, 4., 8. ve 12. haftalarında uygulanmıştır. Bulgular: Müdahale grubundaki hemşirelerin stres skorları araştırmanın 8. ve 12. haftalarında anlamlı düzeyde azalmıştır (p<0.05). Benzer şekilde, müdahale grubunun yorgunluk skorlarının kontrol grubuna oranla 8. ve 12. haftalarda anlamlı düzeyde azaldığı belirlenmiştir (p<0,05). Müdahale grubundaki hemşirelerin BESÖ kabullenme alt boyutundan aldıkları puanların kontrol grubuna göre 4., 8. ve 12. haftalarda anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur(p<0,05). Tartışma-Sonuç: Araştırma bulguları, müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin yoğun bakım hemşirelerinde stres ve yorgunluğu azaltmada ve baş etme stillerini geliştirmede etkili göründüğünü ortaya çıkarmıştır.

Anahtar Kelimeler: ‘’Baş etme biçimleri’’, ’’Müzik terapi’’, ’’Progresif kas gevşeme egzersizi’’, ’’Stres’’, ’’Yoğun bakım hemşireleri’’

EFFECTS OF PROGRESSIVE MUSCLE RELAXATION COMBINED WITH MUSIC ON STRESS, FATIGUE AND COPİNG STYLES AMONG INTENSIVE CARE NURSES: A PROSPECTIVE,

RANDOMIZED, CONTROLLED STUDY

Abstract

Introduction-Aim: To examine the effects of progressive muscle relaxation combined with music on stress, fatigue, and coping styles among intensive care unit (ICU) nurses.

Material-Method: A randomized controlled trial of 56 nurses aged 18 years and older and had an experience of at least three months in Internal Medicine, Anesthesia, and Coronary ICUs of a training and research hospital located in Ankara. The intervention group (n = 28) received a 20-minute session comprising progressive muscle relaxation (PMR) combined with music for a total of eight weeks in the form of group sessions, while the control group (n = 28) received only a single-time face-to-face attention-matched education (20 minutes). The Personal Information Form, Perceived Stress Scale, Fatigue Severity Scale, and Brief COPE were used for data collection. The data collection tools were administered at baseline, at week 4, 8, and 12. Results: Stress scores in the intervention group decreased significantly at week 8 and week 12 (p < 0.05). Similarly, the fatigue scores were observed to be significantly lower in the intervention group at week 8 and week 12 in comparison to those in the control group (p < 0.05). The scores of coping styles, obtained for the acceptance sub-dimension were significantly higher in the intervention group compared to the control group at week 4, 8, and 12 (p < 0.05). Discussion-Conclusion: The results indicated that progressive muscle relaxation combined with music appears to be effective in decreasing stress and fatigue, and in improving the coping styles among ICU nurses.

Keywords: ‘’Coping styles’’,’’Music therapy’’,’’Progressive muscle relaxation’’,’’Stress’’,’’Intensive care nurses’’.

GİRİŞ

Yoğun bakım üniteleri (YBÜ); yaşamı tehdit edici kriz durumları, iş yükü fazlalığı, yetersiz fiziki koşullar, bire-bir hasta bakımı, kullanılan teknolojik cihazlar, acil karar verme sorumluluğu, aşırı uyarıcı çevre nedeniyle hemşirelerde belirgin bir stres yüküne neden olmaktadır (Kıraner et al., 2016, Yılmaz and Vermişli, 2016). Belirgin stres yüküne ek olarak, hemşirelerin deneyimlediği bir diğer sorun da bedensel ve ruhsal açıdan yaşanan yorgunluktur (Akyol and Kankaya, 2017). Yorgunluk, tükenmişlik veya bitkinlik şeklinde tanımlanan subjektif bir belirti olarak zamanla hemşirelerin yaşamlarını devam ettirmesine engel oluşturmakta ve verimliliklerini azaltmaktadır (Altuntaş et al., 2014). Altuntaş ve ark. (Altuntaş et al., 2014) 120 hemşirenin

Page 172: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

172

yorgunluk yakınmalarını değerlendirdikleri çalışmada, hemşirelerin %86,6’sının çalışma ortamında strese maruz kaldığı ve %68’nin kendilerini sürekli olarak yorgun, bitkin ve halsiz hissettiklerini bildirmişlerdir. Kronik stres ve yorgunluğa maruziyetin etkileri ile hemşirelerde baş ağrısı, uyku düzensizliği, kaygı ve depresyon gibi ruhsal sorunlar, iş veriminde azalma, tükenme sendromu görülebilmektedir (Oktay, 2005). Yoğun stres ve kronik yorgunluğun sonucu olarak, hemşirelerin baş etme yetenekleri giderek azalmaktadır (Andolhe et al., 2014). Literatür incelendiğinde, son yıllarda bireylerin yorgunluk, stres ve baş etme biçimlerini desteklemede müzik terapi, nefes egzersizleri, progresif kas gevşeme egzersizleri (PGE), yoga, ve meditasyon gibi zihin-beden uygulamalarının kullanıldığı görülmektedir (Steinberg et al., 2017). PGE, insan vücudunda baştan ayaklara kadar bütün kas gruplarının istemli olarak gerilmesini ve gevşetilmesini içeren, stresin etkilerini azaltmayı amaçlayan, bireyin ilgisinin başka yöne çekilmesini sağlayan zihin beden uygulamalarından birisidir (Li et al., 2015). Benzer şekilde bir diğer zihin-beden uygulaması olan müzik terapi, ritm, melodi ve armoni gibi müzik unsurlarının bireyin nöro-endokrin sistem üzerinde gelişmeler sağlayarak, duygu ve düşünce yapısında anlamlı değişimler meydana getirmektedir (Liu et al., 2016, Warth et al., 2015). Literatür incelendiğinde, PGE ve müzik terapinin akut-kronik ağrıda, bazı kronik hastalık süreçlerinde yaşam kalitesinin yükselmesinde, kanser hastalarında kemoterapinin ağrı, bulantı, kusma, yorgunluk gibi yan etkilerinin kontrolünde, zihinsel süreçleri ve davranışı değiştirmede kullanıldığı bildirilmektedir (Liao et al., 2018, Pahlavanzadeh et al., 2016). Literatürde, yoğun bakımda çalışan hemşireler üzerinde gerçekleştirilen ve müzik eşliğinde PGE’nin etkilerinin incelendiği herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Yoğun bakım hemşirelerinin uzun süre maruz kaldığı stres ve yorgunluk gibi sorunlar ile baş etme biçimlerindeki yetersizlik ele alındığında, hemşireleri destekleyecek nitelikte zihin-beden uygulamalarını kullanan araştırmalara gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle bu araştırma, yoğun bakım hemşirelerinde müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin stres, yorgunluk ve baş etme biçimleri üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Araştırma sonunda hemşirelerin stres ve yorgunluk düzeylerinde azalma ve baş etme biçimlerinde gelişme sağlanabileceği öngörülmektedir.

YÖNTEM

1.Katılımcılar

Araştırmanın evrenini, 1 Temmuz 2018-15 Ocak 2019 tarihleri arasında Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye, Anestezi ve Koroner YBÜ’de görev yapan toplam 75 hemşire oluşturmuştur. Bu hemşireler arasından araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyenler araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. 18 yaş ve üzerinde olan, lisans mezunu olan, YBÜ’de en az 3 ay çalışma deneyimi bulunan, egzersiz yapmaya engel oluşturabilen Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), Kalp Yetmezliği (KY), astım vb. hastalığı olmayan, işitme ve iletişim açısından sorunu bulunmayan, psikiyatrik bir tanısı olmayan (majör depresyon vb.) hemşireler araştırma örneklemine dahil edilmiştir. Araştırmaya dahil edilme kriterlerini taşımayan 4 hemşire ve çalışmaya katılmaya gönüllü olmayan 8 hemşire araştırmaya dahil edilmemiştir. Araştırmaya dahil edilme kriterlerini taşıyan ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan toplam 63 hemşire kura yöntemi ile ‘Müdahale’ (n=31) ve ‘Kontrol’ (n=32) gruplarına atanmıştır. Bu hemşireler arasından müdahale grubunda 1 hemşire tayini çıktığı ve 2 hemşire yıllık izne ayrıldığı için, kontrol grubunda ise 2 hemşire tayini çıktığı ve 2 hemşire çalıştığı bölümün değişmesi nedeniyle uygulamaya başlayamamıştır. Araştırma kontrol grubunda 28, müdahale grubunda 28 olmak üzere toplam 56 hemşire ile tamamlanmıştır. Araştırmanın sonunda G-Power 3.0.10 programı kullanılarak Yorgunluk Şiddeti Ölçeği puanına göre elde edilen güç %98,8 olarak hesaplanmıştır.

2. Çalışmanın dizaynı

Araştırmanın yürütülebilmesi için Ankara Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan, dahiliye, koroner ve anestezi yoğun bakım ünitesi sorumlu hekim ve hemşirelerinden gerekli kurum izinleri alınmıştır. İlk görüşme sırasında müdahale grubundaki hemşirelere müzik terapi ve PGE’nin tanımı, amacı, faydaları ve uygulama tekniklerini içeren, uygulama basamaklarının görsel resimlerle açıklandığı bir kitapçık verilmiştir. Müdahale grubundaki hemşirelere, araştırmacı tarafından grup danışmanlığı oturumları ile 10-15’er kişilik gruplar halinde 8 hafta boyunca haftada bir kez 20 dakika sürecek şekilde, Türk Psikologlar Derneği Progresif Kas Gevşeme Egzersizi CD’sinde yer alan komutlara uyularak müzik eşliğinde PGE egzersizi yaptırılmıştır. Müzik eşliğinde PGE uygulamasının 4. ve 8. haftasında ve uygulamanın bitiminden dört hafta sonra (12. hafta) izlem amaçlı olmak üzere hemşirelere Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ), Yorgunluk Şiddeti Ölçeği (YŞÖ) ve Baş Etme Stilleri Ölçeği Kısa Formu (BESÖ) kullanılarak veriler yüz-yüze görüşme yoluyla toplanmıştır. Kontrol grubundaki hemşirelere ise kronik stresin vücutta oluşturduğu etkilere yönelik araştırmanın ilk gününde 20 dakika boyunca hazırlanan eğitim kitapçığı ile yüz-yüze dikkat eşleştirilmiş eğitim verilmiş, araştırma süresince başka herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Araştırmanın 4., 8., ve 12. haftasında kontrol grubundaki hemşirelere de ASÖ, YŞÖ ve BESÖ yüz-yüze görüşme yoluyla tekrar uygulanmıştır.

3. Veri toplama araçları

Kişisel Bilgi Formu: Hemşirelerin yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, medeni durum, çocuk sayısı, gelir durumu, eşlik eden komorbid durumlar, evde kiminle yaşadığı, çalıştığı yoğun bakımın adı, yoğun bakımda çalışma süresi, haftalık ortalama çalışma saati, çalıştığı bölümden memnun olma durumu gibi 12 sorudan oluşmaktadır(Eren and Öztunç, 2016).

Algılanan Stres Ölçeği: Cohen ve ark. Cohen et al. (1983) tarafından geliştirilen ölçeğin ölçeğin 10 maddelik versiyonu kullanılmıştır. Ölçeğin 10 maddelik Türkçe formunun geçerlik ve güvenirliği Erci (2006) yapılmış olup, ölçeğin madde-toplam puan korelasyonun 0.32-0.66 arasında değiştiği, Chronbach alfa katsayısının 0.70 olduğu bulunmuştur. Çalışmamızda ASÖ Chronbach alfa katsayısı 0,74 şeklinde hesaplanmıştır.

Page 173: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

173

Yorgunluk Şiddeti Ölçeği: Krupp et al. (1989) geliştirilen ölçeğin geçerlik ve güvenirliği Armutlu et al. (2007) tarafından yapılmış olup, Cronbach alfa katsayısı 0.94, madde toplam korelasyon katsayıları ise 0.64-0.67 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda YŞÖ Chronbach alfa katsayısı 0,81 şeklinde hesaplanmıştır.

Baş Etme Stilleri Ölçeği: Uzun formu, Carver (1997) tarafından geliştirilmiş daha sonra ölçek Carver tarafından 28 maddeli kısa formuna dönüştürülmüştür. Ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirliği Bacanlı et al., 2013 tarafından yapılmıştır. Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmasında, ölçeğin Cronbach alfa katsayısı 0.78 olarak belirtilmiştir (Bacanlı et al., 2013). Çalışmamızda BESÖ Chronbach alfa katsayısı 0,76 şeklinde hesaplanmıştır. Ölçek, ASDK: Araçsal Sosyal Destek Kullanma, MİZ: Mizah, DOK: Duygulara Odaklanma ve Ortaya Koyma, MK: Madde Kullanımı, KAB: Kabullenme, DEB: Diğer Etkinlikleri Bırakma, DİN: Dine Yönelme, YAD: Yadsıma, DİK: Davranışsal Olarak İlgiyi Kesme, ZİK: Zihinsel Olarak İlgiyi Kesme, KS: Kendini Sınırlandırma, OYY: Olumlu Yeniden Yorumlama, DSDK: Duygusal Sosyal Destek Kullanma, PL: Planlama alt boyutlarından oluşmaktadır.

4. Uygulama

Araştırmada, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi içerisinde bulunan amfi salonu ve Koroner YBÜ konsey salonunda her seans öncesi, salonların tam ortasına tez öğrencisi tarafından küçük bir masanın üzerine diz üstü bilgisayar yerleştirilmiş ve flash bellek (USB) içinde Daniel Kobialka’nın “Collection” isimli sözsüz parçası çalmaya hazır şekilde bekletilmiştir. Bu parça, içerisindeki ritm, melodi ve armoni gibi müzik unsurları, akışkan bir melodisinin olması ve istirahat halindeki kalp atım hızını arttırmayacak tempoda olması nedeniyle seçilmiştir (Liao et al., 2018). Müdahale grubundaki hemşireler, bu salonda birbirlerine eşit mesafede sandalyelerde kendilerini rahat hissettikleri şekilde yerlerini almışlardır. Hemşireler rahat pozisyon aldıktan sonra derin nefes alıp verme tekniği hepsine gösterilmiştir. Ardından uygulama başlamadan hemen önce tamamen nefes alıp vermeye ve müziğe odaklanmaları ve loş ortamın sağlanması için hepsinden siyah renkli göz bantlarını takmaları istenmiştir. PGE komutlarına başlarken beraberinde müzik açılmış, araştırmacı tarafından herkesin duyacağı bir ses tonu ile hemşirelere komutlar verilerek 20 dakika süresince müzik eşliğinde PGE uygulamaları yaptırılmıştır.

5. Verilerin Analizi

Veriler, IBM SPSS Statistics 23.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Araştırmanın değişkenleri, Shapiro-Wilk testi kullanılarak normal dağılıma uygunluk açısından değerlendirilmiştir. Tanımlayıcı istatistik hesaplamalarında, normal dağılım gösteren sayısal değişkenler için ortalama ve standart sapma; normal dağılmayan sayısal değişkenler için medyan, birinci ve üçüncü çeyrek değerleri kullanılmıştır. Kategorik değişkenlerin tanımlayıcı istatistikleri ise sıklık dağılımları (sayı, yüzde) şeklinde verilmiştir. Parametrik test varsayımlarının sağlanması durumunda ANOVA, sağlanmadığı durumda ise iki bağımsız grup arasındaki fark Mann Whitney U testi ile incelenmiştir. İki bağımsız kategorik değişken arasındaki ilişkinin incelenmesinde Ki-kare testinden yararlanılmıştır. Araştırmada p değerinin 0,05’in altında olması, istatiksel açıdan anlamlı kabul edilmiştir.

BULGULAR

Müdahale grubundaki hemşirelerin yaş ortalamasının 24,61±2,61, kontrol grubundaki hemşirelerin yaş ortalamasının 27,75±4,75 ve katılımcıların tamamının (%100) kadın olduğu görülmektedir. Müdahale grubundaki hemşirelerin %85,7’sinin, kontrol grubundaki hemşirelerin %82,2’sinin lisans mezunu olduğu belirlenmiştir. Müdahale (%78,6) ve kontrol (%53,6) gruplarının çoğunluğu bekar idi. Müdahale grubunun %92,9’unun, kontrol grubunun %89,3’ünün eşlik eden kronik hastalığı bulunmamaktaydı. Müdahale grubunun %53,6’sının, kontrol grubunun %60,7’sinin ailesi ile birlikte yaşadığı belirlenmiştir. Müdahale grubundaki hemşirelerin %71,4’ünün, kontrol grubundaki hemşirelerin %75,0’inin dahiliye YBÜ’de çalışmakta olduğu görülmektedir. Müdahale grubunun %57,1’nin 1,5-23 ay süreyle, kontrol grubunun %64,3’ünün 2 yıl ve üzeri süreyle YBÜ’de çalıştığı tespit edilmiştir. Müdahale grubunun %53,6’sı haftada 40-48 saat, kontrol grubunun %53,6’sı 49 saat ve üzeri çalıştığını belirtmiştir. Hemşirelerin YBÜ’de çalışmaya ilişkin memnuniyet durumlarına bakıldığında, müdahale grubunun %64,3’ünün, kontrol grubunun %67,9’unun çalıştığı bölümden memnun olduğu tespit edilmiştir. Müdahale ve kontrol gruplarındaki hemşirelerin yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, gelir durumu, komorbid hastalıklar, yaşama şekli, çalıştığı YBÜ, toplam çalışma süresi, haftalık çalışma süresi ve çalıştığı YBÜ’den memnun olma durumları açısından benzer oldukları belirlenmiştir (p>0.05).

Müdahale ve kontrol grubundaki hemşirelerin ASÖ puan ortancalarının haftalara göre karşılaştırılması Tablo 1’de görülmektedir. Araştırmanın 8. ve 12. haftasında ASÖ puan ortancaları açısından gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu ve müdahale grubundaki hemşirelerin ASÖ puanlarının kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05).

Page 174: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

174

Tablo 1.

Müdahale ve kontrol grubuna göre algılanan stres ölçeği puanlarının karşılaştırılması

ASÖ

Müdahale

Grubu (n=28)

Kontrol

Grubu(n=28)

Test istatistiği*

p

Ortanca Ç1 Ç3 Ortanca Ç1 Ç3

0.hafta 31,00 25,50 36,00 29,00 26,25 33,75 364,0 0,646

4.hafta 29,00 25,00 34,50 30,50 28,00 32,00 356,0 0,554

8.hafta 27,00 25,00 29,75 29,00 27,00 31,75 260,0 0,030

12.hafta 30,00 28,00 32,00 31,00 29,25 32,75 197,0 0,001

ASÖ: Algılanan Stres Ölçeği, Ç1: Birinci Çeyrek, Ç3: Üçüncü Çeyrek * Mann-Whitney U test

Müdahale ve kontrol grubundaki hemşirelerin YŞÖ puan ortalamalarının haftalara göre karşılaştırılması Tablo 2’de görülmektedir. 0. Hafta ve 4. hafta elde edilen ölçümlerde gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). Araştırmanın 8. ve 12. haftasında YŞÖ puan ortalaması açısından gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu ve müdahale grubundaki hemşirelerin YŞÖ puanlarının kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0,05).

Tablo 2.

Müdahale ve kontrol grubuna göre yorgunluk şiddeti ölçeği puanlarının karşılaştırılması

YŞÖ

Müdahale Grubu(n=28)

Kontrol Grubu (n=28)

Test istatistiği*

P**

(X±SS) (X±SS)

O. hafta

42,43±11,83 45,36±12,20 0,831

0,366

4.hafta

41,18±11,07 43,68±10,40 0,758

0,388

8.hafta

30,86±10,41 42,82±9,66 19,843

<0,001

12.hafta

22,64±6,64 41,79±8,19 101,954

<0,001

YŞÖ: Yorgunluk Şiddeti Ölçeği, X: Ortalama, SS: Standart Sapma * Oneway ANOVA ** p<0,05 hafta

Tabloda gösterilmemekle birlikte, müdahale ve kontrol grubundaki hemşirelerin BESÖ alt boyutlarının puan ortancalarının BESÖ- ASDK alt boyutunda 12. haftada, KAB alt boyutunda 4., 8., ve 12. haftada, DEB alt boyutunda 12. Haftada, ZİK alt boyutunda 4.haftada, DSDK alt boyutunda ise 12. haftada müdahale ve kontrol grupları arasındaki farklılığın istatistiksel açıdan anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0,05).

Page 175: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

175

TARTIŞMA ve YORUM

Araştırma sonucunda müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin yoğun bakım hemşirelerinin stres düzeyi, yorgunluk şiddeti ve baş etme biçimleri üzerine etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışmada literatürdeki araştırmalardan farklı olarak müzik ile PGE kombine edilmiş ve YBÜ’de çalışan hemşirelerin stres düzeyine etkisi ilk kez incelenmiştir. Steele (2018) de müzik eşliğinde PGE’nin onkoloji hemşirelerinin algıladıkları stres düzeyine etkisini incelediği randomize kontrollü araştırmanın sonucunda, müdahale grubunda müzik eşliğinde PGE’den hemen sonra ölçülen stres skorlarında anlamlı bir azalma olduğu tespit edilmiştir. Ploukou and Panagopoulou (2018), müzik uygulamasının onkoloji kliniğinde çalışan hemşirelerin iyilik halleri üzerine etkilerini inceledikleri randomize kontrollü çalışmasında ise müdahale sonrasında yapılan ölçümler sonucunda, müdahale grubunun anksiyete, depresyon ve psikosomatik semptom skorlarında kontrol grubuna göre anlamlı azalma olduğu tespit edilmiştir. Müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin YBÜ’de çalışan hemşirelerin stres düzeyine etkisinin incelendiği çalışmamızda da benzer şekilde müdahale grubundaki hemşirelerin stres skorlarında uygulamanın bittiği sekizinci hafta ile uygulamanın uzun dönem etkilerinin incelendiği onikinci haftada kontrol grubuna oranla algılanan stres düzeyinin daha düşük olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonuçları dikkatlice incelendiğinde, müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin algılanan stres düzeyini azaltmada hem kısa hem de uzun dönemde olumlu etkilerinin olduğu söylenebilir. Araştırma örneklemimizin YBÜ’de yoğun stres altında çalışan hemşirelerden oluşması ve grup oturumlarının haftada bir defa yapılması nedeniyle müzik eşliğinde uygulanan PGE etkisini 8. haftada gösterebilmiş ve uygulamanın etkisi 12. haftaya kadar devam etmiştir. Müzik ve gevşeme egzersizleri dışında diğer nonfarmakolojik stres azaltma tekniklerini inceleyen çalışma sonuçları ele alındığında ise, araştırma sonuçlarındaki farklılıkların müdahalenin doğası, araştırmalarda kullanılan ölçeklerdeki farklılıklar, stres skorunun değerlendirilme zamanları, dinletilen müziğin özelliği, uygulayıcı özellikleri ve uygulamaların yapıldığı ortamlar arasındaki farklılıklardan kaynaklanabileceği düşünülmektedir.

Yoğun bakım hemşirelerinde strese ek olarak, diğer dikkat çeken bir sorun da yorgunluğun fazla olmasıdır. Yoğun mesai saatleri ile vardiyalı şekilde çalışan ve kritik hastaların bakımını üstlenen YBÜ hemşirelerinin yaşadıkları yorgunluğun azaltılmasına yönelik müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin etkisini inceleyen bir araştırma olmadığı görülmüştür. Öte yandan yorgunluğun hafifletilmesinde müzik terapi, gevşeme egzersizi ve yoga gibi nonfarmakolojik uygulamaların etkisini inceleyen araştırmaların genellikle hastalar üzerinde yapıldığı hemşireler üzerine yapılan sınırlı sayıda çalışma bulunduğu dikkat çekicidir. Hür, 2018, YBÜ hemşirelerinde stres yönetimi eğitiminin yorgunluğa etkisini incelediği çalışmada, hemşirelere 6 hafta boyunca 60-90 dakika oturumlarla haftada bir kez uyguladığı stres yönetimi eğitimi sonucunda hemşirelerin yorgunluk skorlarında anlamlı azalma olduğunu rapor etmiştir. Duarte and Pinto-Gouveia, 2016, onkoloji hemşirelerinde farkındalık temelli meditasyonun yorgunluk ve tükenmişlik üzerine etkilerini inceledikleri çalışmada, altı hafta boyunca hemşireler her gün en az 15 dakika olmak üzere meditasyon uygulamasını yapmışlardır. Araştırma sonunda, hemşirelerin yorgunluk skorlarında anlamlı azalma olduğunu bildirilmiştir. Araştırmamızın sonuçları, yoga ve meditasyon gibi nonfarmakolojik yaklaşımların yorgunluğu hafifletmedeki etkileri temel alındığında literatürü destekler şekilde müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin YBÜ’de çalışan hemşirelerin yorgunluğunu azalttığını doğrulamıştır.

Araştırmamızda YBÜ’de çalışan hemşirelerin stres ve yorgunluk düzeylerinin hafiflemesiyle hemşirelerin stresle baş etme biçimlerinin de olumlu etkilenebileceği hipotezinden yola çıkılmış ve üçüncü parametre olarak hemşirelerin stresle baş etme biçimleri ölçeği puanları da değerlendirilmiştir. Müzik eşliğinde PGE uygulamasını takiben müdahale grubundaki hemşirelerin baş etme stilleri ölçeği, araçsal sosyal destek kullanma, kabullenme, diğer etkinlikleri bırakma, zihinsel olarak ilgiyi kesme, duygusal sosyal destek kullanma, alt boyutlarında kontrol grubuna oranla anlamlı gelişmeler olduğu bulunmuştur. Bulgularımızı destekler şekilde Mehrabi et al. (2012) YBÜ’de çalışan hemşirelerde stresle baş etmede yoganın etkisini inceledikleri bir çalışmada da, hemşirelere sekiz hafta boyunca haftada iki kez yoga egzersizleri uygulanmış, müdahale öncesi ve sonrası yapılan ölçümlerde hemşirelerin problem odaklı baş etme skorlarında artış olduğu tespit edilmiştir. Yapılan diğer çalışmalar incelendiğinde de yoga ve meditasyon gibi nonfarmakolojik yaklaşımların baş etme biçimlerini olumlu etkilediği sonucuna varılmıştır (Baldacchino and Draper, 2001, Stanton et al., 2000).

Sonuç

Müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin YBÜ’de çalışan hemşirelerde stres, yorgunluk, baş etme stilleri üzerine etkisinin değerlendirildiği araştırma sonucunda; YBÜ’de çalışan hemşirelere müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin stres düzeyini, yorgunluk şiddetini azaltmada ve baş etme biçimlerini geliştirmede etkili olduğu bulunmuştur. Müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin uygulamadan sonraki dört haftalık süre içerisinde algılanan stres, yorgunluk ve baş etme stilleri ölçeğinin bazı alt boyutlarında etkilerinin hala devam ettiği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda; YBÜ’de çalışan hemşirelerin stres ve yorgunluklarını azaltmada ve stresle baş etme biçimlerini geliştirmede müzik eşliğinde PGE’nin güvenle uygulanabileceği, müzik terapi ve PGE’nin etkilerinin YBÜ’de çalışan hemşirelerin stres, yorgunluk ve baş etme biçimleri üzerine etkilerinin ayrı ayrı incelendiği çalışmaların planlanması, müzik eşliğinde uygulanan PGE’nin süresinin daha uzun tutulduğu, seansların sıklığının artırıldığı, örneklem sayısının daha büyük tutulduğu, hem kadın hem de erkek katılımcıların olduğu ve katılımcılara günlük ev egzersizlerinin önerildiği randomize kontrollü klinik araştırmaların yürütülmesi önerilmiştir.

Page 176: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

176

Kaynakça

Akyol, H. Kankaya.Yoğun Bakım Hemşirelerinin Performans Engellerinin İncelenmesi. Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 21 (1) (2017), pp. 7-15 M. Altuntaş, A. Başer, G. Kolcu, Ö. Tuncer, U. Gök Balcı, D. Çadırcı, K.Öngel. Hemşirelerde Süreğen Yorgunluk Yakınma Sıklığı.İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisi, 24 (3) (2014), pp. 167-172 R. Andolhe, R.L. Barbosa, E.M. Oliveira d, A.L.S. Costa, K.G. Padilha.Hemşirelerde Süreğen Yorgunluk Yakınma Sıklığı.İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi.Dergisi, 24 (3) (2014), pp. 167-172 K. Armutlu, N.C. Korkmaz, I. Keser, V. Sumbuloglu, D.I. Akbiyik, Z. Guney, R. Karabudak.The validity and reliability of the fatigue severity scale in Turkish multiple sclerosis patients.Int. J. Rehabil. Res., 30 (1) (2007), pp. 81-85 H. Bacanlı, M. Sürücü, T. İlhan.Başa Çıkma Stilleri Ölçeği Kısa Formunun (BÇSÖ-KF) Psikometrik Özelliklerinin İncelenmesi: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması.Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimler, 13 (1) (2013), pp. 81-96 D. Baldacchino, P. Draper.Spiritual coping strategies: A review of the nursing research literature.J. Adv. Nurs., 34 (6) (2001), pp. 833-841 C.S. Carver.You want to measure coping but your protocol is too long: Consider the brief cope.Int. J. Behav. Med., 4 (1) (1997), p. 92 Cohen, S., 1988.Perceived Stress in a Probability Sample of the United States.R.J. Contrada, A.E. BaumThe Handbook of Stress Science: Biology, Psychology, and Health.Springer Publishing Co (2011) J. Duarte, J. Pinto-Gouveia.Effectiveness of a mindfulness-based intervention on oncology nurses&rsquo; burnout and compassion fatigue symptoms: A non-randomized study.Int. J. Nurs. Stud., 64 (2016), pp. 98-107 B. Erci. Algılanan Stres Ölçeğinin Türkçe Versiyonunun Güvenilirlik ve Geçerliği.Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 9 (1) (2006), pp. 58-63 N.B. Eren, G. Öztunç. Sağlık Çalışanlarında Aromaterapinin Stres ve Anksiyete Üzerine Etkisi.Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 5 (4) (2016), pp. 107-111 T.I. Gelsema, M. Van Der Doef, S. Maes, S. Akerboom, C. Verhoeven.Job stress in the nursing profession: The influence of organizational and environmental conditions and job characteristics.Int. J. Stress Manage., 12 (3) (2005), p. 222 S. Hür.Yoğun Bakım Hemşirelerine Verilen Stres Yönetimi Eğitiminin Merhamet Yorgunluğuna Etkisi. (Doktora Tezi).Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü (2018) E. Kıraner, B. Terzi, A.U. Ekinci, B. Tunalı.Yoğun Bakım Ünitemizdeki Basınç Yarası İnsidansı ve Risk Faktörlerinin Belirlenmesi.Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 20 (2) (2016), pp. 78-83 L.B. Krupp, N.G. LaRocca, J. Muir-Nash, A.D. Steinberg.The fatigue severity scale: Application to patients with multiple sclerosis and systemic lupus erythematosus.Arch. Neurol., 46 (10) (1989), pp. 1121-1123 Y. Li, R. Wang, J. Tang, C. Chen, L. Tan, Z. Wu, X. Wang.Progressive muscle relaxation improves anxiety and depression of pulmonary arterial hypertension patients. Evi.-Based Complement. Altern. Med. (2015) J. Liao, Y. Wu, Y. Zhao, Y.-C. Zhao, X. Zhang, N. Zhao, Y.-F. Yang.Progressive muscle relaxation combined with Chinese medicine five-element music on depression for cancer patients: A randomized controlled trial. Chin. J. İnteg. Med., 24 (5) (2018), pp. 343-347 T. Mehrabi, F. Azadi, S. Pahlavanzadeh, N. Meghdadi.The effect of yoga on coping strategies among intensive care unit nurses. Iran. J. Nurs. Midwifery Res., 17 (6) (2012), p. 421 E.N. Meriç, Y. Kaya.Jinekolojik Onkolojide Müzik Terapisinin Yeri. The place of music therapy in gynecological oncology. Osmangazi Tıp Dergisi, 40 (2) (2018), pp. 107-109 Oktay, P.D.M., 2005. Çalışma Yaşamında İş Yerinde Stres. Medikal Açıdan Stres ve Çareleri Sempozyum Dizisi (47), 111–116. S. Pahlavanzadeh, Z. Asgari, N. Alimohammadi.Effects of stress management program on the quality of nursing care and Intensive care unit nurses. Iran. J. Nurs. Midwifery Res., 21 (3) (2016), p. 213 S. Ploukou, E. PanagopoulouPlaying music improves well-being of oncology nurses.Appl. Nurs. Res., 39 (2018), pp. 77-80 A.L. Stanton, S.B. Kirk, C.L. Cameron, S. Danoff-Burg.Coping through emotional approach: Scale construction and validationJ. Pers. Soc. Psychol., 78 (6) (2000), p. 1150 E.D. SteeleThe long-term effect of musıc therapy on nurses’ self perceived stress levels (PhD dissertation. State University College of Musıc, Florida (2018) B.A. Steinberg, M. Klatt, A.-M. Duchemin.Feasibility of a mindfulness-based intervention for surgical intensive care Unit personnel.Am. J. Crit. Care, 26 (1) (2017), pp. 10-18 M. Warth, J. Keßler, T.K. Hillecke, H.J. Bardenheuer.Music therapy in palliative care: A randomized controlled trial to evaluate effects on relaxation. Deutsches Ärzteblatt International, 112 (46) (2015) Yılmaz and Vermişli, 2016 E. Yılmaz, S. Vermişli.Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışan Hemşirelerde Meslekte Profesyonelleşmenin İş Doyumuna Etkisi.Yildirim Beyazit Üniversitesi Hemşirelik E-Dergisi, 4 (1) (2016) Zhou et al., 2015

Page 177: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

177

SS12

BEŞ FAKTÖRLÜ KİŞİLİK MODELİ TEMELİNDE TÜRK AKADEMİSYENLERİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİLERİ KULLANIM DURUMLARI VE BUNLARA İLİŞKİN YAKLAŞIMLARI: ÇOK

MERKEZLİ BİR ÇALIŞMA

Zehra Gök METİN, Canan KARADAŞ, Leyla ÖZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Ankara/Türkiye

Özet: Bu araştırmanın amacı, Türk akademisyenlerin beş faktör modeli ile değerlendirilen kişilik özellikleri ve TAT’a yönelik tutumları arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Bu online anket çalışması, Türkiye’de bulunan, üç önde gelen üniversitede görev yapan toplam 227 akademisyen ile On Maddeli Kişilik Envanteri ve Bütüncül TAT Sağlık Anketi kullanılarak tamamlanmıştır. Ankete dahil olan tüm akademisyenlerin %38,8’i son bir yılda en az bir defa TAT yöntemi kullandıklarını ve %75,3’ü hayatlarında en az bir defa TAT yöntemi kullanımı konusunda niyetli olduklarını belirtmişlerdir. En çok kullanılan TAT yöntemleri bitkisel tedaviler ve zihin-beden uygulamaları (%18,5), dokunma temelli tedaviler (%15,4) ve çoklu vitamin (%4,8) şeklindedir. Sağlık dışı alanlarda çalışan akademisyenler TAT’a yönelik daha olumlu tutum sergilemiş olmakla birlikte, açıklık kişilik özelliği gösteren akademisyenlerin TAT’a yönelik tutumlarının anlamlı olarak daha olumlu olduğu ortaya çıkmıştır.

Anahtar Kelimeler: “Akademisyen”, “Kişilik”, “Tamamlayıcı tıp”, “Tutum”

USAGE AND ATTITUDES RELATED TO COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE AMONG TURKISH ACADEMICIANS ON THE BASIS OF THE FIVE-FACTOR MODEL OF

PERSONALITY: A MULTI-CENTERED STUDY

Abstract: The purpose of this study was to examine the associations between the personality characteristics of people as assessed by the five-factor model and the attitudes toward CAM modalities among Turkish academicians. An online survey was completed by 227 academicians who were working in three leading universities of Turkey by filling out the Ten-Item Personality Inventory and the Holistic Complementary and Alternative Health Questionnaire. In regard to the intention of using CAM, 75.3% of the academicians specified an intention to use at least one form of CAM in their lives and 38.8% of them reported using at least one form of CAM in the previous year. The most widely used forms of CAM observed were herbal therapies and mind-body therapies (18.5%), touch-based therapies (15.4%), and multi-vitamin (4.8%). The ratio of CAM usage in the previous year was observed to be lower in the academicians working in the health-related professions. The present study also identified that the academicians with openness personality-type exhibited greater positive attitudes toward CAM.

Keywords: “Academician”, “Attitude”, “Complementary medicine”, “Personality”

GİRİŞ

Tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT), fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bu hastalıkları iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür. Dünya Sağlık Örgütü; dünya genelinde insanların üçte birinin, gelişmiş ülkelerde ise %70-80’nin TAT yöntemlerini kullandığını bildirmektedir (Özçelik ve Toprak 2015; National Center for Complementary and Alternative Medicine 2018). Benzer şekilde Türkiye’de de TAT kullanım sıklığı giderek artmakta ve bu oran %22-98,3 arasında değişiklik göstermektedir (Özçelik ve Toprak 2015; National Institutes of Health 1997,Gray ve ark 2003).

TAT kullanım yaygınlığının giderek artması ve insanlar tarafından kabul edilebilir olmasıyla birlikte; araştırmacılar TAT kullanımını etkileyen faktörleri daha iyi anlayabilmek için sosyo-demeografik veriler ve psikososyal özellikler gibi birçok değişkenin etkisini değerlendirmiştir (Nworu ve ark 2015; Sağkal ve ark 2013; Arı ve Yılmaz 2016; Aslan 2016). Bu araştırmalara göre; yaş, cinsiyet, ekonomik durum, sağlıklı yaşam biçimleri gibi bireysel faktörlere ek olarak; konvansiyonel tıbba bağlı yan etkiler, kronik hastalık yönetimini sürdürme, tam iyileşme isteği, TAT yöntemlerinin doğal olduğu inancı gibi etkenlerin de TAT’a yönelik tutumu ve kullanım sıklığını etkiledikleri bildirilmektedir. Bu faktörlere ek olarak, bazı çalışmalarda kişilik tiplerinin de TAT kullanımı ve tutumunu etkileyebileceğini belirtilmiştir (Hirai ve ark 2002; Bulduk ve ark 2015).

Literatürdeki çalışmaların çoğunlukla hasta, hemşire, doktor veya sağlık alanlarında öğrenim gören öğrencilere odaklandığı dikkat çekmektedir (Frass ve ark 2012; Gosling ve ark 2003). Öte yandan, akademisyenlerin kişilik özelliklerinin TAT’a yönelik tutumlara etkisini ve akademisyenler arasında TAT kullanım sıklığını bildiren sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Akademisyenlerin eleştirel ve kanıt temelli düşünce biçimleri ve bilimde yönlendirici bir yer tutmaları sebebiyle TAT kullanımlarını ve TAT’a yönelik tutumlarını incelemek önemlidir. Bu çalışmada Türkiye’de yaşayan akademisyenlerin bireysel özellikleri ve kişilik tipleri ile TAT’a yönelik tutumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Page 178: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

178

YÖNTEM

Çok merkezli, kesitsel ve tanımlayıcı tipte tasarlanan bu online anket çalışması, Temmuz-Ekim 2018 tarihlerinde Ankara, Antalya ve İzmir illerinde yer alan üç üniversitenin fakülte, yüksekokullarında görev yapan toplam 227 akademisyen ile tamamlanmıştır. Araştırmaya dahil edilme kriterleri üniversite bünyesinde çalışıyor olmak ve anketi doldurmaya gönüllü olmak şeklindedir. Çalışmada kullanılan ölçek puan ortalamaları arasındaki fark temel alınarak yapılan güç analizine göre 0,05 anlamlılık değeri ile çalışmanın gücü %97 olarak saptanmıştır.

Verilerin toplanması

Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacılar tarafından hazırlanan bireylerin sosyo-demografik ve TAT kullanımlarına ilişkin “Kişisel Bilgi Formu”, kişilik özelliklerini değerlendiren “On-Maddeli Kişilik Ölçeği-(OMKÖ)” ve TAT’a yönelik tutumları değerlendiren “Holistik Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır.

Kişisel Bilgi Formu

Araştırmacılar tarafından oluşturulan tanıtıcı bilgiler formunda, sosyo-demografik özellikler (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, akademik unvan, çalışılan birim vb.), sağlık durumu (kronik/mental hastalık varlığı) ve TAT kullanımına yönelik (TAT kullanım durumu, gerekçeleri, bilgi kaynakları gibi) durumları kapsayan toplam 14 soru yer almaktadır (Frass ve ark 2015; Arı ve Yılmaz 2016; Erci 2007).

On-Maddeli Kişilik Ölçeği-(OMKÖ)

Ölçek; Gosling ve ark. (2003) tarafından geliştirilmiş ve Atak (2013) tarafından dilimize uyarlanmış ve güvenirlik çalışması yapılmıştır (Gosling ve ark 2003; Atak 2013). 7’li Likert tipi olan bu ölçekte, her bir alt boyutta iki madde yer almaktadır. Toplam 10 maddeden oluşan ölçek; “dışa dönüklük (1, 6T)”, “yumuşak başlılık (2T, 7)”, “sorumluluk (3, 8T)”, “duygusal dengelilik (4T, 9)” ve “deneyime açıklık (5, 10T)” ve olmak üzere 5 faktörden meydana gelmektedir. “T” ters puanlanan maddeleri göstermektedir. Ölçeklerin alt boyutlarını oluşturan maddelerin puanları toplanarak her bir alt boyuta ilişkin toplam puan elde edilmektedir. OMKÖ’nin değerlendirilmesinde her bir alt boyut için toplam puan hesaplanmaktadır.

Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Tutumu Ölçeği (BTAT)

Hyland ve ark. tarafından 2003 yılında geliştirilen ölçeğin, Türkçe güvenirlik çalışması Erci tarafından 2007 yılında yapılmıştır (Hyland ve ark 2003; Erci 2007). Ölçek; 11 maddeden meydana gelmekte olup 6’lı likert tiptedir (1= Kesinlikle katılıyorum, 6= Kesinlikle katılmıyorum). Ölçekte yer alan 2., 4., 6. ve 9. maddeler ters puanlanmaktadır. Ölçekte herhangi bir cut-off değeri bulunmamakta olup, alınan yüksek puan, TAT’a karşı olumsuz tutumu göstermektedir. Ölçek; Cronbach alfa değeri 0.72’dir.

Ölçek kullanımları için yazarlardan e-mail üzerinden izinler alınmıştır. Etik kurul izninin ardından çalışmanın uygulanabilmesi için ilgili üniversitelerin rektörlüklerinden izin alınarak; bu üniversitelerin farklı fakülte ve yüksekokullarında görev yapan akademisyenlere e-posta yolu ile ulaşılmıştır. GoogleSurvey® aracılığı ile hazırlanan çevrimiçi anket formu araştırmaya katılmaya gönüllü olan akademisyenlerin e-posta adreslerine yönlendirilmiştir. Anket formunun doldurulması yaklaşık 5-10 dakika sürmüştür.

Araştırmanın Etik Yönü

Araştırmanın etik uygunluğu; Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır (Karar Sayı: 16969557/843). Ölçeklerin kullanımı için ilgili ölçek yazarlarından e-posta yolu ile izin alınmıştır. Ardından ilgili üniversitelerin rektörlüklerinden izin alınarak; çalışma bağlantısı (çevrimiçi link) aydınlatılmış onam ile birlikte akademisyenlerin e-posta adreslerine iletilmiştir.

Veri analizi

Veriler IBM SPSS, versiyon 23.0 istatistik paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Öncelikle, verilerin normal dağılıp dağılmadığı incelenmiş, verilerin normal dağılım göstermesi halinde parametrik, göstermemesi halinde non-parametrik testlerden yararlanılmıştır. Örneklemin tanımlayıcı özelliklerinin analizinde sayı, yüzde dağılımları, ortalama ve standart sapma kullanılmıştır. Kategorik verilerin incelenmesinde ise ki-kare testinden, ortalamaların karşılaştırılmasında ise Student T testinden yararlanılmıştır. BTAT ile OMKÖ ölçek puanları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi için Pearson korelasyon testinden yararlanılmıştır. İstatistiksel testlerin yorumlanmasında p<0.05 ve p<0.001 değerleri anlamlı olarak kabul edilmiştir.

BULGULAR

Toplam 227 katılımcının yaş ortalaması 38,89 ± 10,40 yıl idi. Katılımcıların %65,6’i kadın iken; %62,6’sı evlidir. Kronik hastalığı olmayanların oranı %70,5 şeklindedir. Katılımcıların yarısı sağlık ile ilişkili alanda çalışmakta olup (%52) ve %56,8’sı öğretim elamanı kadrosunda idi. TAT kullanma isteğine bakıldığında; akademisyenlerin %75,3’ü hayatlarında en az bir defa TAT kullanımı konusunda istekli olduğunu ve %38,8’i son bir yıl içinde en az bir TAT yöntemi kullandığını ifade etmiştir. En çok kullanılan TAT yöntemleri bitkisel tedaviler ve zihin-beden uygulamaları (%18,5), dokunma temelli tedaviler (%15,4) ve çoklu vitamin (%4,8) şeklindeydi. Akademisyenlerin TAT ile ilgili bilgi kaynaklarına bakıldığında ilk sırada %37,4 oranında makale ve

Page 179: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

179

bilimsel toplantılar gelirken; ikinci sırada aile, arkadaş, akrabalar (%26) yer almaktadır. Katılımcıların sadece %7’si TAT ile ilgili bir kursa katıldıklarını belirtirken; %60,4’ü TAT’ın müfredata entegre edilmesine olumlu baktıklarını ifade etmişlerdir.

Akademisyenlerin TAT kullanım sebepleri sırayla; TAT yöntemlerinin doğal olması (%19,4), konvansiyonel tedaviye ek olarak düşünülmesi (%15,9), TAT yöntemlerinin bütüncül olması/daha az yan etkiye sahip olması (%11,5) ve konvansiyonel ilaçları kullanmayı istenmemesi (%10,6) şeklindeydi (Tablo 1).

Tablo 1. Sosyodemografik özellikler ve BTAT puanları (n=227)

Test istatistiği: *Student T testi

Ayrıca, son bir yılda TAT kullanım oranının, sağlık alanında çalışan akademisyenler arasında anlamlı düzeyde daha düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05). Bu çalışmada, “Deneyime Açıklık” özelliği gösteren akademisyenlerin TAT’a yönelik tutumlarının anlamlı olarak daha olumlu olduğu ortaya çıkmıştır (p<0,05). Araştırmada, akademisyenler arasında en baskın görülen kişilik tipi “Sorumluluk” olmakla birlikte (Tablo 2); “Deneyime açık olma” kişilik tipine sahip olma ile TAT’a yönelik olumlu tutum arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p=0,02).

Tablo 2. OMKÖ ve BTAT ölçek puan ortalamaları

Ölçek (Ortalama±SS)

OMKÖ

Dışadönüklük 10.20±3.01

Yumuşak başlılık 10.16±2.59

Sorumluluk 12.28±2.17

Duygusal Dengelilik 9.71±2.79

Deneyime açıklık 10.04±2.71

BTAT 31.32±6.56

Özellik BTAT

(OrtalamaSS)

Test istatistiği* p değeri

Yaş 18-40 30.576.42

-2.35 .02 41-+ 32.756.44

Cinsiyet Kadın 30.395.88

-2.934 .01 Erkek 33.117.42

Komorbid hastalık Var 32.976.81

2.416 .01 Yok 30.636.35

Düzenli ilaç kullanımı Evet 32.976.81

2.416 .01 Hayır 30.636.35

Çalışma alanı Sağlıkla ilgili 32.866.83

3.907 .01 Sağlık dışı 29.475.57

Akademik derece Öğretim üyesi 32.665.93

-2.628 .01 Öğretim elemanı 30.326.82

Son bir yılda TAT Kullanımı

Evet 28.445.22 5.487 .01

Hayır 33.166.68

TAT’ın müfredata entegre edilmesi

Katılıyorum 28.765.50 -7.565 .01

Katılmıyorum 36.767.10

Page 180: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

180

TARTIŞMA VE SONUÇ

Çalışmamızda akademisyenlerin sosyo-demografik özellikleri ve kişilik özelliklerinin TAT’a yönelik tutumlarla ilişkili olduğu saptanmıştır. Beş faktörlü kişilik özelliği ile değerlendirilen ve deneyime açık olduğu belirlenen akademisyenler TAT’a yönelik daha olumlu bir tutum sergilemişlerdir. Bulgularımızı destekler şekilde, literatürde de deneyime açık olma ve uyumluluk kişilik özelliği baskın olanların TAT kullanımı konusunda daha motive oldukları bildirilmektedir (Connelly ve ark. 2014; Sirois ve ark. 2008). Bunun yanı sıra, daha genç, kadın olan, kronik hastalığı bulunmayan ve sağlık alanı dışında çalışan akademisyenlerin TAT’a yönelik daha olumlu tutum gösterdiği görülmüştür. Diğer çalışmalarda da kadınların, eğitim seviyesi ve gelir düzeyi yüksek olanların TAT konusunda daha olumlu tutumlar sergiledikleri rapor edilmiştir.

Araştırma bulgularımız, akademisyenlerin çoğunluğunun genel anlamda TAT’a ve TAT’ın Türkiye’deki sağlık profesyonellerinin mevcut müfredatına entegre edilmesi görüşünde olduklarını ortaya çıkarmıştır. Çalışmamızda akademisyenler arasında bile; doktor, hemşire ve eczacı gibi sağlık profesyonellerinin TAT’a yönelik bilgi kaynakları içinde ilk sıralarda yer almadığı dikkat çeken bir diğer sonuçtur.

Sınırlılıklar

Araştırma, sadece üç üniversitede görev yapan gönüllü akademisyenlerin katılımı ile sınırlıdır. Bu nedenle, ülke genelinde akademisyenler arasında TAT’a yönelik tutumların değişiklik gösterebileceği dikkate alınmalıdır.

Sonuç ve Öneriler

Kullanımı giderek artan TAT ile ilgili olarak, TAT’a yönelik olumsuz tutumların altında yatan faktörlerin incelendiği kapsamlı nitel ve nicel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Tıp ve hemşirelik okullarının müfredatına TAT konularının entegre edilmesine yönelik fizibilite çalışmalarının başlatılması önerilmiştir.

KAYNAKÇA

1. Arı E, & Yılmaz V. (2016). Tamamlayıcı Ve Alternatif Tıp Kullanımına Yönelik Tutum Ve Davranışların Önerilen Bir Yapısal Model İle Araştırılması. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 8(1), 1.

2. Aslan, R. (2016). Hekimlikte Alternatif ve Tamamlayıcı Tıbbi Yaklaşımlar. Kocatepe Veteriner Dergisi, 9(4), 363-371. 3. Atak H. (2013). The Turkish adaptation of the ten-item personality inventory. Nöro Psikiyatri Arşivi, 50(4), 312. 4. Bulduk S, Yurt S. Dinçer Y ve Ardıç E. (2015). Sağlık Davranışı Modelleri. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Dergisi, 5(1), 28-34. 5. Connelly BS, Ones DS, Chernyshenko OS. (2014). Introducing the special section on openness to experience: Review

of openness taxonomies, measurement, and nomological net. J Pers Assess. 96(1):1–16. 6. Erci, B. (2007). Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a sample of healthy people in

Turkey. Journal of Clinical Nursing, 16(4), 761-768. 7. Frass M, Strassl RP, Friehs H, Müllner M, Kundi M, Kaye AD. (2012). Use and acceptance of complementary and

alternative medicine among the general population and medical personnel: a systematic review. The Ochsner Journal, 12(1), 45-56.

8. Gosling, S. D., Rentfrow, P. J., & Swann Jr, W. B. (2003). A very brief measure of the Big-Five personality domains. Journal of Research in personality, 37(6), 504-528.

9. Gray, R. E., Fitch, M., Goel, V., Franssen, E., & Labrecque, M. (2003). Utilization of complementary/alternative services by women with breast cancer. Journal of health & social policy, 16(4), 75-84.

10. Hirai, K., Suzuki, Y., Tsuneto, S., Ikenaga, M., Hosaka, T., & Kashiwagi, T. (2002). A structural model of the relationships among self‐efficacy, psychological adjustment, and physical condition in Japanese advanced cancer patients. Psycho‐Oncology: Journal of the Psychological, Social and Behavioral Dimensions of Cancer, 11(3), 221-229.

11. Hyland ME, Lewith GT ve Westoby C (2003) Developing a measureof attitudes: the holistic complementary and alternative medicinequestionnaire. Complementary Therapies in Medicine 11, 33–38.

12. National Institutes of Health. Panel on Definition and Description. 1997,‘Defining and Describing Complementary and Alternative Medicine’. Altern Ther Health Med, 3(2), 49-57.

13. NIH National Center for Complementary and Alternative Medicine. http://nccam.nih.gov/health/whatiscam/ (Erişim tarihi: 22.01.2018).

14. Nworu CS, Udeogaranya PO, Okafor CK, Adikwu AO & Akah PA. (2015). Perception, usage and knowledge of herbal medicines by students and academic staff of University of Nigeria: A survey. European Journal of Integrative Medicine, 7(3), 218-227.

15. Özçelik, G., Toprak, D. (2015). Bitkisel Tedavi Neden Tercih Ediliyor?. Ankara Medical Journal, 15(2). 16. Sağkal, T., Demiral, S., Odabaş, H., & Altunok, E. (2013). Kırsal kesimde yaşayan yaşlı bireylerin tamamlayıcı ve

alternatif tedavi yöntemlerini kullanma durumları. FÜ Sağ. Bil. Tıp Derg, 27(1), 19-26. 17. Sirois FM, Purc-Stephenson RJ. (2008). Personality and consultations with complementary and alternative medicine

practitioners: a five-factor model investigation of the degree of use and motives. J Altern Complement Med. 14(9):1151–1158.

Page 181: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

181

SS20

KANSER TANILI BİREYLERE UYGULANAN FARKINDALIK TEMELLİ STRES AZALTMANIN KANSER İLİŞKİLİ SEMPTOMLARA ETKİSİ: 2014-2019 YILLARINI KAPSAYAN BİR LİTERATÜR

DERLEMESİ

Canan KARADAŞ, Zehra Gök METİN, Leyla ÖZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Ankara/Türkiye

Özet: Bu çalışmada, FTSA’nın kanser hastalarında görülen semptomlara etkisinin sistematik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır. PubMed ve EBSCO veri tabanları üzerinden, kanser hastalarında uygulanan farkındalık uygulamalarını içine alan toplam (n=63) araştırma incelenmiştir. 2014-2019 yılları arasında yapılan, İngilizce dilinde, tam metin ve randomize kontrollü olan çalışmalar (n=9) derlemeye dahil edilmiştir. FTSA’nın kanserli bireylerde sıklıkla anksiyete, depresyon, yorgunluk gibi semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı saptanmıştır. FTSA’nın ağrı, uyku sorunları, bilişsel semptomlar, tekrarlama korkusu, kalp hızı değişkenliği ve biyo-immüno belirteçlerdeki değişimlere olan etkilerinin incelendiği görülmüştür. Tüm çalışmaların bulguları değerlendirildiğinde, FTSA’nın kanser hastalarında semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde yararlı bir yöntem olduğu ve etkilerinin 6. aya kadar sürebildiği görülmektedir. Her ortamda uygulanabilen ve kanserli bireylerde bilinen bir yan etkisi olmayan FTSA’nın etkisini inceleyen araştırmalarda yöntemsel açıdan önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle, FTSA’nın farklı kanser türleri ve tedavi süreçlerinde gelişen semptomlara etkilerini inceleyen ileri araştırmalara gereksinim duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: “Farkındalık”, “kanser”, “Semptom yönetimi”, “Tamamlayıcı terapiler”

EFFECT OF MINDFULNESS-BASED STRESS REDUCTION ON CANCER RELATED SYMPTOMS AMONG CANCER PATIENTS: A LITERATURE REVIEW COVERING 2014-2019 YEARS

Abstract: This review aimed to examine effects of MBSR on cancer-related symptoms in a systematic manner. Totally, 63 studies was found by searching PubMed and EBSCO databases, using keywords including “cancer”, “mindfulness”, and “symptom”. Studies published between 2014-2019 years, in English, with a randomized controlled trial design, and full text (n=9) were included. Included studies examined symptom management such as anxiety, depression, fatigue and improving quality of life. These studies have also investigated effects of MBSR on pain, sleep disorders, cognitive symptoms, fear of recurrence, heart rate variability and bio-immunological markers. When evaluating all studies outcomes, MBSR seems to have beneficial effects on cancer-related symptoms and quality of life, and also these effects may continue up to six months. MBSR, is an intervention may - be practiced everywhere and not causing any side-effects in patients with cancer. Studies investigating MBSR’s effects have significant differences in methodology. Therefore, further studies are warranted examining MBSR effects on symptoms in different cancer types and treatment process.

Keywords: “Cancer”,” Mindfulness”, “Symptom management”, “Complementary therapies”

GİRİŞ

Dünya genelinde görülen hızlı nüfus artışı ve yaşlanma kanserin de sıklığını etkilemektedir (Bray ve ark 2018). Kanser; günümüzde sıklığı giderek artan, fizyolojik semptom yükünü ve ruhsal iyilik halini önemli ölçüde etkileyen hastalıklardan biridir. Kanser tanısının alınmasıyla birlikte hastalar korku, anksiyete, depresyon yaşarken; tedavi süreci ile birlikte ağrı, yorgunluk, uykusuzluk gibi birçok somatik ve psikolojik semptom deneyimlerler (Labelle ve ark 2015; Carlson 2016). Tedavi sonrasında ise sağ kalan kanser hastalarında hastalığın tekrarlama endişesi devam etmektedir (Carlson 2016).

Literatürde kanser hastalarının semptom yönetiminde, bazı tamamlayıcı ve integratif uygulamaların ağrı, depresyon ve yorgunluğun yönetiminde etkili bir yaklaşım olduğu bildirilmiştir (Mansky ve Wallerstedt 2006). Tamamlayıcı ve integratif uygulamalar henüz konvansiyonel tıbbın bir parçası olarak klinik pratiğe yerleşmemiş olsa da; bu müdahalelerin kanserleri bireylere uygulanması ile sağlık çıktıları ve iyilik halinin geliştirildiği, semptomların hafiflediği bildirilmektedir (Labelle ve ark. 2015). Amerikan Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Merkezi’ne göre tamamlayıcı ve integratif uygulamalar içerisinde yer alan zihin-beden temelli yaklaşımlar; bireyin zihni, bedeni ve davranışları arasındaki bağlantıların geliştirilmesini hedefleyen uygulamalardır (The use of complementary and alternative medicine ,2007). Bu semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde zihin-beden temelli yaklaşımlarından biri olan farkındalık temelli stres azaltma (FTSA) müdahalesinin etkilerini inceleyen çalışmalar giderek artmaktadır.

Farkındalık temelli stres azaltma, Jon Kabat-Zinn tarafından geliştirilen, günlük yaşamdaki zorlayıcı durum ve duygularla birlikte yaşayabilmek ve iyilik halini sağlayabilmek için kullanılan sekiz haftalık bir programdır (Kabat-Zinn 2003). Bu çalışmada, FTSA’nın kanser hastalarında görülen semptomlara etkisinin sistematik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Page 182: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

182

GEREÇ-YÖNTEM

Literatür tarama adımları

Yazarlar tarafından araştırma konusu ile ilgili ön literatür taraması yapılarak tarama için kullanılacak anahtar kelimelere karar verilmiştir. Bu doğrultuda; “kanser”, “farkındalık” ve “semptom” anahtar kelimeleri ile PubMed ve EBSCO veri tabanları üzerinden tarama gerçekleştirilmiştir. 2014-2019 yılları arasında yayınlanan çalışmalar derleme kapsamına alınmıştır.

Araştırma sorusu

Kanserli hastaların semptom yönetiminde FTSA uygulamasının etkisinin incelendiği bu araştırmada; yazarlar tarafından, seçilen çalışmaların amacını, katılımcılarını, uygulanan girişim ve süresini, veri toplama araçlarını ve araştırma sonuçlarını detaylı şekilde incelemeye yönelik Tablo 1 oluşturulmuştur.

Araştırmaların seçimi

PubMed ve EBSCO veri tabanları üzerinden, “kanser”, “farkındalık” ve “semptom” anahtar kelimeleri ile kanser hastalarında uygulanan farkındalık uygulamalarını içine alan toplam (n=63) araştırma incelenmiştir. 2014-2019 yılları arasında yapılan, İngilizce olarak yayınlanan, tam metin ve randomize kontrollü çalışmalar (RKÇ) (n=9) derlemeye dahil edilirken, tanımlayıcı ve nitel tasarımı olan, farkındalık temelli bilişsel terapi veya transandantal meditasyon uygulaması gibi yaklaşımların etkilerini inceleyen çalışmalar (n=54) dışlanmıştır (Şekil 1).

Şekil 1: Uygulama Akış Şeması

BULGULAR

Derleme kapsamına alınan araştırmaların örneklemleri incelendiğinde; çalışmaların %77,7’sinin meme kanserli hastalara odaklandığı (n=7); geri kalan çalışmaların ise ileri evre akciğer kanseri ve terminal dönem kanserli hastaları dahil ettiği saptanmıştır (Kenne ve ark 2017; Reich ve ark 2017; Lengacher ve ark 2016, Johns ve ark 2016; Warth ve ark 2016; Johns, S. A., Von Ah, D ve ark 2016; Würtzen ve ark 2015, Lehto ve ark 2015, Reich ve ark 2014). FTSA’nın kanserli bireylerde sıklıkla anksiyete, depresyon, yorgunluk gibi semptomların yönetiminde ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı görülmüştür. Ayrıca, FTSA’nın ağrı, uyku sorunları, bilişsel semptomlar, hastalığın tekrarlama korkusu, kalp hızı değişkenliği ve biyo-immüno belirteçlerdeki değişimlere olan etkilerinin incelendiği belirlenmiştir. FTSA uygulama süresinin ağırlıklı olarak 6-8 hafta arasında değiştiği (%89,9), bir çalışmada (%11,1) ise 2 gün olduğu belirtilmiştir. Çalışmaların tamamında FTSA öncesi ve sonrası değerlendirmeler alınırken; %33,3’ünde uygulama sonrası 4. haftada; %33,3’ünde 6. ayda, bir çalışmada ise 12. ayda uygulamanın süregelen etkileri değerlendirilmiştir (Tablo 1). Çalışmaların tamamında FTSA’nın araştırılan parametreler üzerinde kontrol gruplarına kıyasla daha üstün etkileri olduğu ve bireylerde herhangi bir komplikasyona neden olmadığı bildirilmiştir. Ek olarak; FTSA’nın psikolojik semptomların yönetiminde daha etkili olduğu saptanırken, fizyolojik semptomların yönetiminde daha sınırlı kaldığı vurgulanmıştır. Johns ve ark. (2014) çalışmasında FTSA uygulaması ile sağ kalan kanser hastalarında dikkat fonksiyonunda iyileşme sağlanırken, dikkatin devamlılığında (Stroop testi) değişim olmadığını belirtilmiştir. Reich ve ark. (2014) çalışmalarında FTSA etkilerinin ve FTSA’dan faydalanabilecek hastaların belirlemesinde biyo-belirteçlerin bazal düzeylerine bakılmasının yararlı olabileceğini ifade etmişlerdir.

Page 183: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

183

Tablo 1: İncelenen Çalışmaların Tanıtıcı Özellikleri

Yazar/ Yıl

Amaç Örneklem ve özellikleri

Farkındalık Girişimi ve uygulama süresi

Veri toplama araçları Bulgular/ Sonuçlar

1. Kenne ve ark.2017

Birincil amaç, Meme kanserli kadınlarda duygu-durum bozuklukları için FTSA’nın etkisinin incelenmesidir. İkincil amaç ise FTSA’nın semptom deneyimi, sağlık durumu, başa çıkma kapasitesi, dikkat, travma sonrası büyüme ve bağışıklık durumu üzerine etkisinin incelenmesidir.

Sağkalan meme Ca hastaları, 166 kadın hasta

FTSA, Sekiz haftalık grup oturumları Müdahale, aktif kontrol ve kontrol grupları, uygulama öncesi ve sonrası değerlendirme

Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği. Memorial Semptom Değerlendirme Ölçeği, SF-36, Tutarlılık duygusu, Beş Boyutlu Bilinçli Farkındalık Ölçeği ve Travma Sonrası Büyüme Envanteri

FTSA’nın psikolojik ve biyolojik yanıt üzerinde olumlu ve anlamlı etkisi olduğu bildirilmiştir.

2. Reich, ve ark. 2017

Sağkalan meme kanserli hastalarda semptom kümlerini belirlemek ve bu semptom kümlerine FTSA’nın etkisini değerlendirmektir.

Sağkalan meme Ca hastaları, 322 kadın hasta

FTSA-MK*, Altı haftalık, müdahale ve kontrol grubu, uygulama öncesi, sonrası ve 12. hafta izlem

Tekrarlama Korkusu Ölçeği, Epidemiyolojik Araştırmalar Merkezi, Depresyon Ölçeği, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, Algılanan Stres Ölçeği, Bilişsel ve Duygusal Farkındalık Ölçeği-R, Yorgunluk Semptom Envanteri, Kısa Ağrı Envanteri, SF -36

Psikolojik, kognitif ve yorgunluk semptom kümesi belirlenmiş ve FTSA ile altı haftada yakalanan anlamlı farklılığın 12. haftaya kadar devam ettiği bildirilmiştir.

3. Lengacher ve ark.2016

Sağkalan meme kanserli hastaların psikolojik ve fizyolojik semptomları ile yaşam kaliteleri üzerine FTSA’nın etkililiğinin değerlendirilmesidir.

Sağkalan meme Ca hastaları, 322 kadın hasta

FTSA-MK*, Altı haftalık, müdahale ve kontrol grubu, uygulama öncesi, sonrası ve 12. hafta izlem

Kısa Ağrı Envanteri, Epidemiyolojik Araştırmalar Merkezi Depresyon Ölçeği, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, Algılanan Stres Ölçeği, SF-36,

Anksiyete, tekrarlama korkusu, yorgunluk şiddeti ve fiziksel belirtileri semptomlarında FTSA ile etkisi küçük veya orta etki büyüklüğü ile anlamlı gelişmeler gösterilmiştir.

4. Johns, Brown ve ark. 2016

Bu çalışmanın amacı, kanser ilişkili yorgunluk (KİY) ve KİY ile bağlantılı semptomların yönetiminde FTSA ve psikoeğtim uygulamalarını etkililiğini kıyaslamaktır.

Sağkalan meme ve kolon Ca hastaları; 60 meme, 11 Kolon Ca hastası

FTSA, psikoeğitim İki müdahale grubu, uygulama öncesi, sonrası ve 6. ay izlem

Hasta-Bildirili Çıktılar (Patient Reported Outcomes), Yorgunluk Semptom Envanteri, SF-36 Canlılık Ölçeği, Uykusuzluk Şiddeti İndeksi, Yaygın Anksiyete Bozukluğu Ölçeği.

Semptom yönetimi açısından her iki grup arasında fark olmamakla birlikte; FTSA hastalarını canlılık düzeylerinde artışta anlamlı fark saptanmıştır. Ayrıca hem FTSA hem psikoeğitim gruplarında KİY, depresyon, anksiyete ve uyku sorunlarının azaltılmasında orta etki büyüklüğünde grup içi iyileşmeler görülmüştür.

Page 184: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

184

Tablo 1: İncelenen Çalışmaların Tanıtıcı Özellikleri-Devam

5. Warth ve ark. 2016

Terminal dönem kanser hastalarının psikofizyolojik ve kardiyovasküler yanıtlarının müzikterapi ve farkındalık egzersizleri ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Terminal dönem hastalar, 84 hasta

Relaksasyon girişimleri; müzikterapi ve Farkında beden taraması; uygulama iki günde 20 dakikalık oturum şeklinde yapılıyor. Uygulama öncesi ve sonrası değerler kaydediliyor.

NeXus kan hacmi nabız sensörü, ağrı skoru (self-rated pain)

Müzikterapisi vasküler sempatik tonda belirgin şekilde güçlü azalmalara ve hasta tarafından bildirilen ağrı skorunda anlamlı azalmaları sağlamıştır.

6. Johns, Von Ah ve ark. 2016

Kansere ilişkili yorgunluğu hedef alan randomize bir pilot çalışmanın parçası olarak, FTSA’nın sağkalan kanser hastalarının bilişsel sonuçları üzerindeki etkileri araştırıldması amaçlanmaktadır.

Sağkalan meme ve kolon Ca hastaları; toplam 71 hasta

FTSA, Sekiz haftalık Müdahale ve aktif kontrol grupları (yorgunluk eğitimi), uygulama öncesi, sonrası ve 6. ay izlem

Dikkat Fonksiyonu İndeksi ve Stroop testi

FTSA grubundaki hastaların Dikkat Fonksiyonu İndeksi puanlarında zaman içinde anlamlı gelişme saptanmıştır. Her iki gurptaki hastaların Stroop Testi reaksiyon sürelerinde farklılık saptanmamıştır.

7. Würtzen ve ark. 2015

FTSA’nın meme kanseri ilişkili semptomların (distres, farkındalık, spiritüel iyilik hali ve somatik semtomlar) yükü üzerindeki etkisini değerlendirmektir

Erken evre meme Ca, 366 hasta

FTSA, sekiz haftalık Müdahale ve kontrol grubu, uygulama öncesi, sonrası, 6. ve 12. ay izlem

30 maddeli Meme Kanseri Önleme Denemesi- Sekiz Semptom Kontrol Listesi, Semptom Kontrol Listesi 90-R, Beş Boyutlu Bilinçli Farkındalık Ölçeği ve FACIT-Spiritüel

FTSA ile somatik semptom yükünde ve farkındalık durumunda uygulama sonrası anlamlı fark saptanmış ve bu fark 6. aya kadar sürmüştür. Distres semptomunda ise tüm zamanlarda FTSA lehine anlamlı fark bulunmuştur.

8. Lehto 2015

İleri evre akciğer kanserli bireylerde FTSA’nın tedaviye bağlı semptomalr ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisini incelemektir.

Evre 3/4 III/IV küçük hücreli dışı akciğer kanseri, 40 hasta

FTSA; altı hafta, 45 dakika süre ile. Müdahale ve kontrol grubu Uygulama öncesi, sonrası ve 11. hafta izlem

MD Anderson Semptom Ölçeği ve SF-36

Semptomlarda anlamlı fark olmasa da FTSA lehine iyileşmeler gösterilmiştir. Yaşam kalitesine göre; büyük etki büyüklüğü ile anlamlı fark saptanmış.

9. Reich ve ark. 2014

Meme kanseri hastalarında FTSA’nın semptom iyileşmesini tahmin etmede bazal biyo-belirteç seviyelerinin etkisini değerlendirmektir.

Erken evre tedavisini tamamlamış meme Ca hastaları, 41 kadın hasta

FTSA-MK*, Altı haftalık, müdahale ve kontrol grubu, uygulama öncesi ve sonrası izlem

MD Anderson Semptom Ölçeği ve periferik kan lenfositleri

B lenfositleri, interferon gama, CD4+, CD8+ ve interlökin 4’ün FTSA’dan yarar görecek hastaların belirlenmesinde kullanılabilecek potansiyel belirteçler olduğu bildirilmiştir.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Kanserli bireylerde FTSA’nın semptom yönetimi üzerine etkilerinin incelendiği bu literatür derlemesinde, hemşireler tarafından kolayca uygulanabilecek non-farmakolojik bir yöntem olan FTSA’nın kanser ilişkili semptom yükünü azaltmada etkili bir yöntem olabileceği ortaya konmuştur. Literatürde, FTSA etkilerini inceleyen araştırmalar, farkındalık uygulamalarının sistematik olarak uygulanmasıyla hastaların duygusal regülasyon, bilişsel ve davranışsal esneklik durumlarında ve zorlu duygularla baş etmelerinde önemli gelişmeler sağlanabileceğinin altını çizmişlerdir (Labelle ve ark 2016; Kabat-Zinn 2003). Bu derlemede incelenen çalışmaların çoğunda FTSA uygulamasının basamaklarının açıkça belirtilmesinin alanda yapılacak yeni araştırmalara yöntemin tekrarlanabilirliği açısından yol gösterici olabileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, meme kanserli bireyler için uyarlanan altı haftalık FTSA-meme kanseri protokollerinin de önemli gelişmeler sağlaması dikkat çekmiştir. Tüm çalışmaların bulguları değerlendirildiğinde, FTSA’nın kanser hastalarında semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin geliştirilmesinde yararlı bir yöntem olduğu ve etkilerinin 6. aya kadar sürebildiği görülmektedir. Her ortamda uygulanabilen ve kanserli bireylerde bilinen bir yan etkisi olmayan FTSA’nın etkisini inceleyen araştırmalarda yöntemsel açıdan (değerlendirilen değişkenler, veri toplama araçları, uygulama süresi) önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle, FTSA’nın farklı kanser türleri ve tedavi süreçlerinde gelişen semptomlara etkilerini inceleyen ileri klinik araştırmalara gereksinim duyulmaktadır.

Page 185: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

185

Sınırlılıklar

Bu araştırma; sadece son beş yılı kapsayan dokuz çalışmayı içermesi sebebiyle, bulguların kanser semptomları açısından genellenebilirliği açısından sınırlıdır. Kanıt düzeyi yüksek araştırmalardan olan, sadece RKÇ tasarımıyla yürütülen çalışmaların derleme kapsamına alınması başka bir sınırlılığı oluşturmaktadır. İngilizce dışında yayınlanan, 2014 yılı öncesinde yayınlanan, deneysel tasarımı olmayan ve nitel araştırma tasarımıyla yürütülen çalışmaların dışlanması ise FTSA’nın etkilerinin dar bir perspektifle incelenmesi olasılığına neden olmuştur. Literatür taramasının sadece iki veri tabanı üzerinden gerçekleştirilmesi ve gri literatürde yer alan çalışmaların dahil edilmemesi de bir diğer önemli sınırlılıktır.

Sonuç ve Öneriler

FTSA’nın kanser ilişkili semptomların yönetimi açısından, rutin bakıma kıyasla, olumlu etkileri olduğu açıkça görülmektedir. FTSA’nın farklı kanser türleri ve tedavi süreçlerinde gelişen semptomlara etkilerini (daha spesifik veri toplama araçları, daha büyük örneklem grupları, körleme gibi araştırma kalitesini artıran tekniklerle) inceleyen ileri klinik araştırmalara gereksinim duyulmaktadır. Gelecekte çevrimiçi veya mobil destekli uygulamalar, bireysel ev temelli uygulamalar, daha kısa uygulama süresi olan araştırmaların yürütülmesinin FTSA’nın etkilerinin daha kapsamlı açısından incelenmesine önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir.

KAYNAKÇA

1. Bray, F., Ferlay, J., Soerjomataram, I., Siegel, R. L., Torre, L. A., & Jemal, A. (2018). Global cancer statistics 2018:

GLOBOCAN estimates of incidence and mortality worldwide for 36 cancers in 185 countries. CA: a cancer journal

for clinicians, 68(6), 394-424.

2. Carlson, L. E. (2016). Mindfulness‐based interventions for coping with cancer. Annals of the New York Academy of

Sciences, 1373(1), 5-12.

3. Johns, S. A., Brown, L. F., Beck-Coon, K., Talib, T. L., Monahan, P. O., Giesler, R. B., ... & Wagner, C. D. (2016).

Randomized controlled pilot trial of mindfulness-based stress reduction compared to psychoeducational support

for persistently fatigued breast and colorectal cancer survivors. Supportive care in cancer, 24(10), 4085-4096.

4. Johns, S. A., Von Ah, D., Brown, L. F., Beck-Coon, K., Talib, T. L., Alyea, J. M., ... & Giesler, R. B. (2016). Randomized

controlled pilot trial of mindfulness-based stress reduction for breast and colorectal cancer survivors: effects on

cancer-related cognitive impairment. Journal of Cancer Survivorship, 10(3), 437-448.

5. Kabat-Zinn, J. (2003). Mindfulness-based stress reduction (MBSR). Constructivism in the Human Sciences, 8(2), 73.

6. Kenne Sarenmalm, E., Mårtensson, L. B., Andersson, B. A., Karlsson, P., & Bergh, I. (2017). Mindfulness and its

efficacy for psychological and biological responses in women with breast cancer. Cancer medicine, 6(5), 1108-1122.

7. Labelle, L. E., Campbell, T. S., Faris, P., & Carlson, L. E. (2015). Mediators of Mindfulness‐Based Stress Reduction

(MBSR): Assessing the timing and sequence of change in cancer patients. Journal of Clinical Psychology, 71(1), 21-

40.

8. Lehto, R. H., Wyatt, G., Sikorskii, A., Tesnjak, I., & Kaufman, V. H. (2015). Home‐based mindfulness therapy for lung

cancer symptom management: a randomized feasibility trial. Psycho‐Oncology, 24(9), 1208-1212.

9. Lengacher, C. A., Reich, R. R., Paterson, C. L., Ramesar, S., Park, J. Y., Alinat, C., ... & Jacobsen, P. B. (2016).

Examination of broad symptom improvement resulting from mindfulness-based stress reduction in breast cancer

survivors: a randomized controlled trial. Journal of clinical oncology, 34(24), 2827.

10. Mansky, P. J., & Wallerstedt, D. B. (2006). Complementary medicine in palliative care and cancer symptom

management. The Cancer Journal, 12(5), 425-431.

11. The use of complementary and alternative medicine in the United States. Erişim tarihi: 21.09.19. Erişim adresi:

https://nccih.nih.gov/research/statistics/2007/camsurvey_fs1.htm#therapy

12. Reich, R. R., Lengacher, C. A., Kip, K. E., Shivers, S. C., Schell, M. J., Shelton, M. M., ... & Farias, J. R. (2014). Baseline

immune biomarkers as predictors of MBSR (BC) treatment success in off-treatment breast cancer patients.

Biological research for nursing, 16(4), 429-437.

13. Reich, R. R., Lengacher, C. A., Alinat, C. B., Kip, K. E., Paterson, C., Ramesar, S., ... & Budhrani-Shani, P. (2017).

Mindfulness-based stress reduction in post-treatment breast cancer patients: immediate and sustained effects

across multiple symptom clusters. Journal of pain and symptom management, 53(1), 85-95.

14. Warth, M., Kessler, J., Hillecke, T. K., & Bardenheuer, H. J. (2016). Trajectories of terminally ill Patients'

cardiovascular response to receptive music therapy in palliative care. Journal of pain and symptom management,

52(2), 196-204.

15. Würtzen, H., Dalton, S. O., Christensen, J., Andersen, K. K., Elsass, P., Flyger, H. L., ... & Johansen, C. (2015). Effect of

mindfulness-based stress reduction on somatic symptoms, distress, mindfulness and spiritual wellbeing in women

with breast cancer: Results of a randomized controlled trial. Acta Oncologica, 54(5), 712-719.

Page 186: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

186

SS30

KANSERLİ ÇOCUKLARDA TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARININ SEMPTOM VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ: SİSTEMATİK DERLEME

Aslı Akdeniz KUDUBEŞ1, Fatih DİLEK2, Murat BEKTAŞ1

1Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İzmir, Türkiye

2Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Özet

Amaç: Bu sistematik derlemede, kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları ile ilgili 2005-2019 yılları arasında yapılan çalışmaları belirlemek için Medline/PubMed, EBSCO ve Cochrane veri tabanları taranmıştır. Tarama yapılırken, “kanserli çocuk, pediatrik onkoloji hastası, tamamlayıcı ve alternatif tıp” anahtar sözcükleri kullanılmıştır. Anahtar kelimelerle yapılan tarama sonucunda yetmiş sekiz makaleye ulaşılmıştır. Bu makalelerden sistematik derleme kriterlerine uyan yedi makale incelemeye alınmıştır.

Bulgular: Makalelerin %85.7’sinin sistematik derleme ve %14.3’ünün randomize kontrollü çalışma türünde olduğu belirlenmiştir. Makalelerin %57.1’inde tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocukların yaşadığı semptomlar üzerine olan etkisi incelenirken, %42.9’unda kanserli çocukların yaşam kalitesi üzerine olan etkisi incelenmiştir. İncelenen çalışmalarda en sık kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının masaj (%14.2), müzik terapi (%14.2), yoga (%14.2), hipnoz (%14.2), homeopati (%28.5) ve psikolojik müdahaleler (%14.2) olduğu saptanmıştır. Makalelerde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocuklarda yorgunluk, ağrı, anksiye, oral mukozit semptomlarını azaltmada ve yaşam kalitesini arttırmada etkili olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, çalışmalarda örneklem büyüklüklerinin ve kullanılan yöntemlerin uygun olduğu, veri toplama araçlarının geçerli ve güvenilir olduğu, çalışmaların büyük çoğunluğunun sonuçlarının açıkça belirtildiği görülmektedir.

Sonuç: Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında etkilidir. Yurtdışında ve özellikle ülkemizde kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın uygulandığı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca, tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın kanserli çocukların yaşadıkları semptomları azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik kanıta dayalı sonuçları içeren çalışmaların yapılmasına gereksinim bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kanser, çocuk, pediatrik onkoloji, tamamlayıcı ve alternatif tıp

THE EFFECT OF COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES ON SYMPTOM AND QUALITY OF LIFE IN CHILDREN WITH CANCER: A SYSTEMATIC REVIEW

Abstract

Aim: This systematic review aimed to investigate the effects of complementary therapies and supportive care practices on symptoms and quality of life in children with cancer.

Method: Medline/PubMed, EBSCO, and Cochrane databases were searched to reach studies carried out between 2005 and 2019 on complementary therapies and supportive care practices in children with cancer. The keywords used during the search were "children with cancer, pediatric oncology patient, and complementary and alternative medicine". As a result of the search conducted using these keywords, seventy-eight articles were accessed. Of the total accessed articles, seven articles that met the systematic review criteria were reviewed.

Results: Of the articles reviewed, 85.7% were found to be systematic reviews, and 14.3% were randomized controlled studies. While 57.1% of the articles investigated the effects of complementary therapies and supportive care practices on the symptoms experienced by children with cancer were examined, 42.9% of them were found to study the effects on the life quality of children with cancer. The complementary therapies and supportive care treatments that were most frequently employed in the studies were determined to be massage (14.2%), music therapy (14.2%), yoga (14.2%), hypnosis (14.2%), homeopathy (28.5%), and psychological interventions (14.2%). The complementary therapies and supportive care practices used in the studies were emphasized to be effective in reducing fatigue, pain, anxiety, and oral mucositis symptoms, and improving the quality of life in children with cancer. Besides, the reviewed studies were observed to have appropriate sample sizes and methods, valid and reliable data collection tools. Also, the majority of the studies were found to report the study results clearly.

Page 187: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

187

Conclusion: Complementary therapies and supportive care practices in children with cancer are effective in promoting symptom management and quality of life. There is a need for research into the use of complementary therapies and supportive care in children with cancer abroad and especially in our country. Moreover, there is a need for studies that report evidence-based results showing that complementary therapies and supportive care reduce the symptoms experienced by children with cancer and improve their life quality.

Keywords: Cancer, children, pediatric oncology, complementary and alternative medicine

Giriş

TAT tedavileri sıklıkla geleneksel kanser tedavisinin yan etkilerini azaltmak için kullanılmaktadır. Elverişsiz prognoz, daha önce TAT tedavisi kullanımı, yüksek eğitim düzeyi olan ebeveynler, ileri yaş ve dini inanç, kanser olan çocuklarda TAT tedavisinin kullanımı ile ilişkili faktörleri oluşturmaktadır (Kelly, 2007). Kanserli çocuklarda ise TAT tedavilerinin geleneksel tedaviye tamamlayıcı olarak kullanıldığı ve kulanım sıklığının % 24 ile % 90 arasında olduğu belirtilmektedir (Kelly, 2004; Kelly, 2007; Hughes ve ark., 2008). Karalı ve arkadaşları (2013) 0-18 yaş arası kanserli Türk çocuklarında TAT kullanımının %73.3 olduğunu belirlemiştir. Çocukların tedavisinde ilaç kullanmak istemeyen aileler TAT uygulamalarını kullanarak çocuklarının sorunlarını giderme yolunu seçmektedirler. Ayrıca çocuklarında sağlık sorunu olan ailelere aile yakınları tarafından TAT yöntemlerinden birini kullanmaları önerilmektedir. Ailelerin bu uygulamaları kullanmadan önce kanıta dayalı olup olmadığını öğrenme konusunda bilinçlendirilmesi önem taşımaktadır (Özcebe ve Sevencan, 2009). Bu bilinçlendirmeyi yapacak kişilerin öncelikle çocuğun herhangi bir sağlık sorununda çocukla ilgilenen sağlık profesyonellerinin olması beklenir. Bu amaçla sağlık profesyonellerinin çalıştıkları toplumun bu tedavilere yaklaşımını, bu uygulamaların olası riskleri, yararları ve kısıtlamaları gibi konularda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Ayrıca çocuk ile ebeveynlerini bilgilendirme ve onlardan gelecek tüm soruları yanıtlayabilme bilgi ve becerisine sahip olmaları önemlidir. Bu bilgiler doğrultusunda, bu sistematik incelemede, kanserli çocuklarda TAT kullanımını konu alan araştırmaların incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu sistematik incelemede, kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu incelemedeki şu sorulara yanıt aranmıştır:

1. Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar üzerine etkisi nasıldır?

2. Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesi üzerine etkisi nasıldır?

Gereç ve Yöntem:

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları ile ilgili 2005-2019 yılları arasında yapılan çalışmaları belirlemek için Medline/PubMed, EBSCO ve Cochrane veri tabanları taranmıştır. Tarama yapılırken, “kanserli çocuk, pediatrik onkoloji hastası, tamamlayıcı ve alternatif tıp” anahtar sözcükleri kullanılmıştır.

Çalışmada ele alınan makalelerin çalışmaya katılma ölçütleri şu şekilde belirlenmiştir:

a) Araştırma makalelerinin dilinin İngilizce ve ya Türkçe olması

b) Araştırmaların 2005-2019 yıllarında yapılmış olması

c) Kanserli çocukları kapsaması

d) Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları, semptom ve yaşam kalitesine etkisini

içermesi

e) Makalelerin tam metnine ulaşılmış olması

f) Çalışmaların kanıt düzeyi yüksek metaanaliz, randomize kontrollü çalışma, sistematik inceleme, deney-kontrol,

kontrolsüz deneysel çalışma ya da yarı deneysel araştırma deseni ile yürütülmüş olması

Çalışmada ele alınan makalelerin dışlanma ölçütleri ise

a) Araştırma makalelerinin İngilizce ve ya Türkçe dışında farklı bir dilde yazılmış olması

b) Araştırmanın kanserli çocuklar dışındaki pediatrik popülasyonla yürütülmüş olması

c) Araştırmanın tam metnine ulaşılamaması

d) Araştırmanın tanımlayıcı bir çalışma olması

e) Makalenin derleme olması

f) Makalenin olgu sunumu ya da ölçek çalışması olması

g) Araştırmanın diğer veri tabanında da bulunması (Tek bir veri tabanındaki değerlendirilir)

h) Araştırmanın kalitatif olması olarak belirlenmiştir.

Çalışmaların Seçimi ve Araştırmaların Değerlendirilmesi

Anahtar kelimelerle yapılan tarama sonucunda 78 makaleye ulaşılmıştır. Çalışmalar oluşturulan forma göre puanlanarak ayrı ayrı üç araştırmacı tarafından değerlendirilmiştir. Değerlendirilme sonunda yedi ve altında puan alan ve çalışma kriterlerine uymayan çalışmalar çıkarıldıktan sonra yedi çalışma değerlendirmeye alınmıştır (Şekil 1). Çalışmaların değerlendirilmesinde

Page 188: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

188

(örneklem, girişim, karşılaştırma, sonuç, çalışma deseni (population, intervention, comparison, outcome, study design - PICOS) sistemine temellenmiş araştırmacılar tarafından geliştirilen bir form kullanılmak istenmesine rağmen çalışmaya dahil edilen yedi araştırmadan altı tanesinin sistematik derleme makalesi olması nedeniyle değerlendirme yapılamamıştır.

Araştırmaya dâhil edilebilen makaleler belirlenen araştırma soruları, yayınlanma tarihi, araştırma tipi, yer aldığı veri tabanı açısından değerlendirildi. Veriler SPSS 22.0 istatistik paket programı ile analiz edildi ve analizlerde yüzde dağılımı kullanıldı.

Şekil 1. Çalışmanın Akış Şeması

Bulgular

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesini konu alan araştırma makalelerinin değerlendirildiği bu çalışmada incelenen yedi araştırmanın sonuçları sunulmuştur.

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesi konulu yayınlanmış makalelerin veri tabanına, yıllara ve araştırma tiplerine göre dağılımı

Anahtar kelimelerle yapılan tarama sonucunda 78 makaleye ulaşılmıştır. Bu makalelerden kriterlere uyan 7 çalışma incelemeye alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan makalelerin veri tabanlarına göre dağılımları incelendiğinde, iki makalenin Pubmed’te (%28.5), bir makalenin EBSCHO’da (%14.3) ve dört makalenin ise Cochrane (%57.2) veri tabanlarında yayınlandığı belirlenmiştir. Araştırma kapsamına alınan makalelerin araştırma tiplerine göre dağılımları incelendiğinde, makalelerin

Anahtar Kelimeler

pediatrik onkoloji hastası(pediatric oncology patient)

kanserli çocuk(children with cancer)

tamamlayıcı ve alternatif tıp(complementary and alternative medicine)

COCHRANE

11 çalışma EBSCHO

18 çalışma

PUBMED

49 çalışma

Kriter dışı (n=7)

*1’i yetişkinlere

yönelik

*1’i bakımverenlere

yönelik

*5’si konu ile ilişkili

değil

Kriter dışı (n=17)

*6’sının tam

metnine

ulaşılamadı

*9‘u tanımlayıcı

çalışma

*1’i literatür

taraması

*1’i konu ile ilişkili

değil

Kriter dışı (n=47)

*3’inin tam metnine

ulaşılamadı

*2’sinin dili Fransızca ve

2’sinin dili Almanca

*28’i tanımlayıcı çalışma

*2’si litaretür taraması

*5’i derleme

*1’i olgu sunumu

*3’ü EBSCHO veri tabanında

da yer alıyor

*1’i konu ile ilişkili değil

2005-2019

yılları arasında

Medline/ PubMed, EBSCO,

Cochrane veri tabanı

4 çalışmaya

ulaşıldı

1 çalışmaya

ulaşıldı 2 çalışmaya

ulaşıldı

Toplam 7 çalışmaya

ulaşılmıştır.

Page 189: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

189

%85.7’sinin sistematik derleme ve %14.3’ünün deneysel çalışma türünde olduğu belirlenmiştir. Araştırma kapsamına alınan makalelerin yıllara göre dağılımları incelendiğinde, 2005-2019 yılları arasında konuyla ilgili ilk çalışmanın 2006 yılında ve son çalışmanın ise 2016 yılında yapıldığı saptanmıştır. Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisine yönelik yayınlanmış makalelerin araştırma sorularına göre dağılımı

İncelenen yedi makalenin sonuçları değerlendirilerek iki araştırma sorusu başlığı altında toplanmış ve veriler Tablo 1’te sunulmuştur. Çalışmaların %57.1’inde kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar üzerine etkileri ve %47.9’unda kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesi üzerine etkilerinin incelendiği belirlenmiştir (Tablo 1).

Tablo 1. Kanserden sağ kalan çocuklarda uzun dönem etkilerine yönelik yayınlanmış makalelerin araştırma sorularına göre dağılımı

Araştırma Soruları n %

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar üzerine etkisi nasıldır?

4 57.1

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar ve yaşam kalitesi üzerine etkisi nasıldır?

3 42.9

1 Yüzdeler makale sayısı (7) üzerinden alınmıştır.

Çalışma kapsamına alınan yedi çalışmanın sonuçları açık bir şekilde belirtilmiştir. İncelenen çalışmalarda en sık kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının masaj (%14.2), müzik terapi (%14.2), yoga (%14.2), hipnoz (%14.2), homeopati (%28.5) ve psikolojik müdahaleler (%14.2) olduğu saptanmıştır (Tablo 2). Çalışma kapsamına alınan makale sonuçları kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar üzerine etkisi açısından incelendiğinde (Tablo 2), makalelerde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocuklarda yorgunluk, ağrı, anksiye, oral mukozit semptomlarını azaltmada etkili olduğu vurgulanmıştır (Richardson ve ark. 2006; Huges ve ark., 2008; Kassab ve ark., 2009; Uman ve ark., 2013). İncelenen makalelerde kanserli çocuklarda fiziksel ve psikolojik semptomları yönetmek için masajın ek bir müdahale olarak güvenli bir şekilde uygulanabildiği saptanmıştır (Huges ve ark., 2008). Ayrıca, çocuklarda ve adölesanlarda iğne ile ilgili ağrı ve distres için dikkati başka yöne çekme ve hipnozun etkinliğini destekleyen güçlü kanıtlar olduğu belirlenmiştir (Uman ve ark., 2013). Diğer bir çalışmada ise, radyoterapi dermatitinin önlenmesinde topikal calendula'nın trolamine (kortikosteroid içermeyen bir ajan) olan üstünlüğü saptanmıştır (Kassab ve ark., 2009). İncelenen makalede, hipnozun pediatrik kanser hastalarında işlemlere bağlı ağrı ve distres için klinik olarak değerli bir müdahale olduğunu göstermiştir (Richardson ve ark. 2006). Çalışma kapsamına alınan makale sonuçları kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptomlar ve yaşam kalitesi üzerine etkisi açısından incelendiğinde (Tablo 2), makalelerde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının kanserli çocuklarda yaşam kalitesini arttırmada etkili olduğu vurgulanmıştır (Jin ve ark., 2012; Diorio ve ark., 2015; Dileo ve ark., 2016). İncelenen makalelerde, müzik müdahalelerinin kanserli çocuklarda anksiyete, ağrı, yorgunluk gibi semptomlar ve yaşam kalitesi üzerinde yararlı etkileri olduğu saptanmıştır (Dileo ve ark., 2016). Diğer bir çalışmada ise, G. lucidum kullanan hastaların yaşam kalitesinin daha yüksek olduğu ancak uzun süreli kanser sağkalımınına etkisin belirsiz olduğu saptanmıştır (Jin ve ark., 2012). Ayrıca, yogaya katılan çocukların yorgunluk düzeylerinin azaldığı ve yaşam kalitelerinin arttığı bu nedenle yatarak yoğun kemoterapi alan çocuklar için bireyselleştirilmiş yoganın kullanılmasının önerilmesi gerektiği vurgulanmıştır (Diorio ve ark., 2015).

Ayrıca, incelenen çalışmalarda örneklem büyüklüklerinin ve kullanılan yöntemlerin uygun olduğu, veri toplama araçlarının geçerli ve güvenilir olduğu, çalışmaların büyük çoğunluğunun sonuçlarının açıkça belirtildiği görülmektedir.

Tablo 2.Kanserli Çocuklarda Tamamlayıcı Terapiler Ve Destekleyici Bakım Uygulamalarının Semptom Ve Yaşam Kalitesine Etkisine Yönelik Yayınlanmış Makaleler

Çalışma Künyesi Amaç Girişim Kullanılan ölçekler ve istatistik analizler

Sonuç

EBSCHO

Massage Therapy as a Supportive Care Intervention for

Children With Cancer

Oncology Nursing Forum Hughes ve ark. 2008

Kanserli çocuklara destekleyici müdahale olarak uygulanan vücut temelli TAT uygulamalarından masaj tedavisi ile ilgili literatürü sistematik olarak incelemektir.

PubMed, çevrimiçi referanslar, yayınlanmış resmi raporlar, makalelerin bibliyografyaları, masaj ve kanser üzerine yorumlar ve kitapları içeren 70 kaynak gözden geçirilmiştir. 25 klinik ve 12 gözlemsel çalışma

Çalışmada 17 RCT , 2 tane Non RCT , 10 tane bakım serisi ve 2 tane randomize bakım serisi göz önünde bulundurulmuş bu çalışmaları sentezleyen bir analiz yöntemi ve ölçek kullanılmadığı saptanmıştır.

Kanserli çocuklarda masajın kullanım oranının %7 ile 66 arasında değiştiği belirlenmiştir. Masaj, immün baskılama dönemlerinde bağışıklık fonksiyonunu destekleyebildiği bulunmuştur. Kanserli çocuklarda fiziksel ve psikolojik semptomları yönetmek için masajın ek bir müdahale olarak güvenli bir şekilde uygulanabildiği saptanmıştır.

Page 190: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

190

irdelenmiştir. Makalelerde masajın tarihi, tipi, çocuklarda kullanılan masaj teknikleri ve sonuçları incelenmiştir.

COCHRANE

Music interventions for improving psychological and physical outcomes

in cancer patients (Review)

Cochrane Database of Systematic Reviews Dileo ve ark. 2016

Müzik terapisi ve müzik tıbbı müdahalelerinin kanser hastaları üzerinde psikolojik ve fiziksel sonuçlara etkisini değerlendirmek ve karşılaştırmaktır.

Cochrane, MEDLINE, Embase, CINAHL, PsycINFO, LILACS, Science Citation Index, CancerLit, CAIRSS, Proquest Dijital Dokümanlar, Mevcut Kontrollü Denemeler, Müzik Edebiyatının Özetleri ve Ulusal Araştırma Kaydı veri tabanlarında yer alan ve başlangıç tarihlerinden Ocak 2016 tarihine kadar olan, hem yetişkin hem de pediatrik kanser hastaları ile yapılan çalışmalar incelenmiştir.

I2 ile heterojenliğin etki değeri% 50'den fazla olduğu çalışmalarda rasgele-etkiler modeli kullandığı saptanmış.

Toplam 3731 katılımcı ile 52 çalışmaya ulaşılmıştır. 23 çalışmada müzik terapisi ve 29 çalışmada müzik tıbbi denemeleri kullanılmıştır. Müzik müdahalelerinin kanserli kişilerde anksiyete, ağrı, yorgunluk ve yaşam kalitesi üzerinde yararlı etkileri olduğu saptanmıştır. Ayrıca, müziğin, kalp hızı, solunum hızı ve tansiyon üzerinde küçük bir etkiye sahip olabileceği vurgulanmıştır.

Psychological interventions for needle-related

procedural pain and distress in children and adolescents (Review)

Cochrane Database of Systematic Reviews Uman ve ark. 2013

Çocuklarda ve adölesanlarda iğne ile ilişkili prosedürel ağrı ve distres için psikolojik müdahalelerin etkinliğini değerlendirmektir.

Cochrane, MEDLINE, EMBASE, PsycINFO, CINAHL ve Web of Science veri tabanlarında yer alan ve başlangıç tarihlerinden 2013 tarihine kadar olan çalışmalar incelenmiştir.

Çalışma seçiminde Jadad ve ark. Tarafından geliştirilen ve 5 sorudan oluşan Oxford Kalite Ölçeği kullanıldığı, ölçeğin güvenilirliğinin interrater kappa sayısı kullanılarak 0,91 olduğu saptanmıştır. Ayrıca heterojenite testi yapıldığı ve testin düşük istatiksel değere sahip olduğu saptanmıştır.

3394 katılımcı ile 39 çalışma incelenmiştir. Katılımcılar, iğne ile ilgili prosedürlere maruz kalan iki ve 19 yaş arasındaki çocukları ve adölesanlardan oluşmaktadır. Uygulanan işlemler çoğunlukla intravenöz damar yolu açma ve aşılamadır. En güçlü kanıtlar 12 yaş altında yer alan çocuklar için yer almaktadır. İğne ile ilişkili prosedürleri sırasında kullanılan yöntemler dikkat dağıtma, hipnoz ve bilişsel davranışçı terapidir. Çocuklarda ve adölesanlarda iğne ile ilgili ağrı ve distres için dikkati başka yöne çekme ve hipnozun etkinliğini destekleyen güçlü kanıtlar vardır.

Ganoderma lucidum (Reishimushroom) for

cancer treatment (Review)

Cochrane Database of Systematic Reviews Jin ve ark. 2012

G. lucidum'un kanser hastalarında uzun süreli sağkalım, tümör yanıtı, konak immün fonksiyon göstergeleri ve yaşam kalitesi üzerindeki klinik etkilerini ve kullanımla ilişkili olumsuz olayları değerlendirmektir.

Cochrane, MEDLINE, EMBASE, NIH, AMED, CBM, CNKI, CMCC ve Çin Bilimsel Dergileri veri tabanında yer alan ve başlangıç tarihlerinden 2013 tarihine kadar olan çalışmalar randomize olarak incelenmiştir. Kullanılan diğer stratejiler, alınan makalelerin referanslarını, Uluslararası Tıbbi Mantarlar Dergisi'ni araştırmak ve bitkisel ilaç uzmanları ve G. lucidum üreticileri

Heterojenite hem kikare testi hem de I2 testi ile test edilmiştir. Yaşam kalitesini ölçmek için ise Karnofsky skalasını kulandıkları saptanmıştır. Egger' regresyon testi kullandıkları saptanmıştır.

Veri tabanında yer alan 257 çalışmadan beş çalışmanın kriterlere uygun olduğu saptanmıştır. Primer çalışmaların metodolojik kalitesi ve sonuçları bir çok açıdan yetersiz olarak rapor edilmiştir. Meta analiz sonuçları, G. Lucidum/kemoterapi/radyoterapi ile tek başına kemoterapi/radyoterapi verilmiş olan hastaları karşılaştırıldığında G. Lucidum verilmiş olan hastalardan daha olumlu yanıt alındığı saptanmıştır. Dört çalışma, G. lucidum grubundaki hastaların kontrollere kıyasla yaşam kalitesinin nispeten iyileştiğini göstermektedir. Önemli hematolojik veya hepatolojik toksisite bildirilmemiştir. G. lucidum'un

Page 191: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

191

ile temasları taramaktır.

kanserde birinci basamak tedavi olarak kullanımı için yeterli kanıt yoktur. G. lucidum'un uzun süreli kanser sağkalımınına etkisi belirsizliğini korumaktadır.

Homeopathicmedicines for adverse effects of

cancer treatments (Review)

Cochrane Database of Systematic Reviews Kassab ve ark. 2009

Kanser tedavilerinin yan etkilerini önlemek veya tedavi etmek için kullanılan homeopatik ilaçların etkinliğini ve güvenliğini değerlendirmektir.

Cochrane, MEDLINE, EMBASE, CINAHL, BNI, Clinical Trials, Liga Medicorum Homeopathica Internationalis, konferans tutanakları, ilgili çalışmaların referans listeleri kontrol edilmiş ve homeopatik üreticiler, önde gelen araştırmacılar ve uygulayıcılar ile iletişime geçilmiştir.

İncelenen makalelerde herhangi bir sınıflandırma, analiz ve akış şeması kullanılmadığı saptanmıştır.

Toplam 664 katılımcı ile sekiz kontrollü çalışma (yedi plasebo kontrollü ve aktif bir tedaviye karşı bir deneme) incelenmiştir. Düşük önyargı riski taşıyan iki çalışmadaki 254 katılımcının biri, radyoterapi dermatitinin önlenmesinde topikal calendula'nın trolamine (kortikosteroid içermeyen bir ajan) olan üstünlüğü bulunmuştur. 32 katılımcı kemoterapi kaynaklı stomatitte ağız gargarası olarak kullanılan Traumeel S'nin (tescilli bir kompleks homeopatik ilaç) plaseboya karşı üstünlüğünü göstermiştir. Kullanılan homeopatik ilaçların ciddi yan etkileri bildirilmemiştir.

PUBMED

A pilot study to evaluate the feasibility of

individualized yoga for inpatient children receiving intensive

chemotherapy

BMC Complementary and Alternative Medicine Diorio ve ark. 2015

Hastanede yatarak yoğun kemoterapi alan çocuklar için bireyselleştirilmiş yoganın uygulanabilirliğini belirlemektir.

Yoğun kemoterapi veya hematopoietik kök hücre transplantasyonu alan, 7-18 yaşları arasındaki, İngilizce bilen 11 çocuk ve ergenle gerçekleştirilmiştir. Yoga üç hafta boyunca haftada üç kez planlanmıştır. Yoganın uygulanabilirliği için oturumların en az %60’ına katılma durumuna bakılmıştır. Ayrıca yaşam kalitesi ve yorgunluk düzeyleri incelenmiştir.

Çalışmada (PedsQL) Çok Boyutlu Yorgunluk Ölçeği ve PedsQL Cancer Modulü kullanılmış ve ölçeğin geçerliliği ve güvenilirliği yapılmıştır. Ölçek sonuçları 0,7,14 ve 21 günlerde IQR median değerleri ile karşılaştırılmıştır.

Yoga uygulanabilirliği kapsayan 10 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Yoganın hiçbir yan etkisi saptanmamıştır. Yogaya katılan çocukların yorgunluk düzeylerinin azaldığı ve yaşam kalitelerinin arttığı belirlenmiştir. Yoğun kemoterapi alan yatarak tedavi gören çocuklar için bireyselleştirilmiş yoganın kullanılması önerilmiştir.

Hypnosis for Procedure-Related Pain and

Distress in Pediatric Cancer Patients: A

Systematic Review of Effectiveness

and Methodology Related

to Hypnosis Interventions

Journal of Pain and Symptom Management Richardson ve ark. 2006

Bu çalışmanın amacı, pediatrik kanser hastalarında işlemlere bağlı oluşan ağrı ve distres için hipnozun etkinliği hakkındaki kanıtları sistematik olarak gözden geçirmek ve eleştirel olarak değerlendirmektir.

Veri tabanlarının başlangıç yılından Mart 2005 yılına kadar biyomedikal, hemşirelik ve tamamlayıcı ve Alternatif tıp (TAT) veri tabanları, MEDLINE, EMBASE, AMED, CISCOM, CINAHL, PsycINFO ve Cochrane Library veri tabanlarında gerçekleştirildi.

Ulaşılan makalelerin %88 oranında RCT olduğu ve bu RCT çalışmalarıyla alakalı her hangi bir analiz yöntemi yapılmadığı saptanmıştır.

12 çalışmaya ulaşılmış ve 3ü incelenme kriterlerine uymadığı için dışlanmıştır. Yedi randomize kontrollü klinik çalışma ve bir kontrollü klinik çalışmaya ulaşılmıştır. Çalışmalar, hipnozun istatistiksel olarak ağrıyı azalttığını bildirilmiş ancak distres için bir takım metodolojik sınırlamalar tespit edilmiştir. Sistematik araştırma hipnozun pediatrik kanser hastalarında işlemlere bağlı ağrı ve distres için klinik olarak değerli bir müdahale olduğunu göstermiştir.

Page 192: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

192

Tartışma

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesini konu alan makalelerin değerlendirildiği bu çalışmada, sık kullanılan arama motoru olan Medline/ PubMed, EBSCO ve Cochrane veri tabanlarında 2005-2019 yılları arasında yayınlanan makalelerin tamamına ulaşılmıştır.

Çalışmada değerlendirilen makalelerin büyük bir kısmının 2012 yılı sonrasında yayınlandığı görülmektedir. Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesini konu alan çalışmaların hem sayı olarak az olmasının hem de son yıllarda artış göstermesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisine yönelik çalışmaların az sayıda olması ve randomize kontrollü çalışmalar olmaması nedeniyle literatürün bu konuya yönelik çalışmalara ihtiyacının olduğu, bu nedenle araştırmacıların son yıllarda bu alana yöneldikleri düşünülmektedir (Karalı, Demirkaya, & Sevinir, 2012; Gottschling ve ark., 2013).

Çalışmaların çoğunun sistematik derleme olduğu görülmektedir. Literatür incelendiğinde, araştırma yöntemleri kanıt değeri yönünden önem sırasına, geçerlilik ve güvenilirlik düzeylerine göre sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırmada en üst düzeyde meta-analizler, sistematik derlemeler ve randomize kontrollü çalışmalar yer almaktadır (Yılmaz & Çöl, 2014). Bu bağlamda konuyla ilgili yapılan çalışmaların %85.7’sinin sistematik derleme olmasının araştırma sonuçlarının genellenebilirliği açısından önemli olduğu düşünülmektedir.

Taranan çalışmalarda kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının semptom ve yaşam kalitesine etkisini inceleyen veriler yer almaktadır. İncelenen çalışmalarda kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının hem semptom yönetiminde hem de yaşam kalitesini arttırmada etkili olduğu saptanmıştır (Gottschling ve ark., 2013; Christon ve ark., 2010;). Bu bağlamda konula ilgili yapılan çalışmaların sistematik derleme türünde olması, durumun net şekilde ortaya konmasını sağlamıştır. Ayrıca, konuya yönelik randomize kontrollü girişimsel çalışmaların yapılması gerektiği düşünülmektedir. Yapılan çalışmaların kalitesi ve genellenebilirliği arttıkça tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının uygulanma sıklığının artacağı ve çocukların yaşadığı semptomların azaltılarak yaşam kalitelerinin yükseltileceği düşünülmektedir.

Sonuç

Kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında etkilidir. Yurtdışında ve özellikle ülkemizde kanserli çocuklarda tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın uygulandığı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca, tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakımın kanserli çocukların yaşadıkları semptomları azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik kanıta dayalı sonuçları içeren çalışmaların yapılmasına gereksinim bulunmaktadır.

Kaynakça

Karalı, Y., Demirkaya, M., & Sevinir, B. (2012). Use of complementary and alternative medicine in children with cancer: effect on survival. Pediatric hematology and oncology, 29(4), 335-344.

Kelly KM. Complementary and alternative medical therapies for children with cancer. Eur J Cancer. 2004;40:2041–2046 Kelly KM. Complementary and alternative medicines for use in supportive care in pediatric cancer. Support Care Cancer. 2007;15:457–460. Özcebe H. Çocuklarda Alternatif Tıp Uygulamalarında Kanıta Dayalı Yaklaşım. Koruyucu Çocuk Sağlığında Beslenme ve Alternatif Tıp

Uygulamaları Sempozyumu Kitapçığı, 6-8 Kasım 2008, Kırıkkale Hughes, D., Ladas, E., Rooney, D., & Kelly, K. (2008, May). Massage therapy as a supportive care intervention for children with cancer. In

Oncology nursing forum (Vol. 35, No. 3). Yılmaz, E., Çöl, M. (2014). Kanıta dayalı tıp. Journal of Clinical and Analytical Medicine, 5(6), 537-542. Christon, L. M., Mackintosh, V. H., & Myers, B. J. (2010). Use of complementary and alternative medicine (CAM) treatments by parents of

children with autism spectrum disorders. Research in Autism Spectrum Disorders, 4(2), 249-259. Dileo, C., Bradt, J., Grocke, D., & Magill, L. (2008). Music interventions for improving psychological and physical outcomes in cancer

patients. Cochrane Database of Systematic Reviews, (1). Diorio, C., Schechter, T., Lee, M., O’Sullivan, C., Hesser, T., Tomlinson, D., ... & Sung, L. (2015). A pilot study to evaluate the feasibility of

individualized yoga for inpatient children receiving intensive chemotherapy. BMC complementary and alternative medicine, 15(1), 2. Gottschling, S., Gronwald, B., Schmitt, S., Schmitt, C., Längler, A., Leidig, E., ... & Graf, N. (2013). Use of complementary and alternative

medicine in healthy children and children with chronic medical conditions in Germany. Complementary Therapies in Medicine, 21, S61-S69.

Hughes, D., Ladas, E., Rooney, D., & Kelly, K. (2008, May). Massage therapy as a supportive care intervention for children with cancer. In Oncology nursing forum (Vol. 35, No. 3).

Jin, X., Ruiz Beguerie, J., Sze, D. M., & Chan, G. C. (2012). Ganoderma lucidum (Reishi mushroom) for cancer treatment. Cochrane Database Syst Rev, 6.

Kassab S, Cummings M, Berkowitz S, van Haselen R, Fisher P (2009). Homeopathicmedicines for adverse effects of cancer treatments (Review) Cochrane Database Syst Rev, 2

Richardson, J., Smith, J. E., McCall, G., & Pilkington, K. (2006). Hypnosis for procedure-related pain and distress in pediatric cancer patients: a systematic review of effectiveness and methodology related to hypnosis interventions. Journal of pain and symptom management, 31(1), 70-84..

Uman, L. S., Chambers, C. T., McGrath, P. J., & Kisely, S. (2006). Psychological interventions for needle-related procedural pain and distress in children and adolescents. Cochrane Database of Systematic Reviews (1).

Page 193: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

193

SS37

GEBELİK, DOĞUM VE POSTPARTUM SÜREÇTE REFLEKSOLOJİ KULLANIMI

Şevval ŞEN1, Duygu Güleç ŞATIR2

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/ Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/ Türkiye

ÖZET

Refleksoloji pek çok kültürde, çeşitli sağlık problemlerinde yaygın olarak uygulanan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinden biridir. Ebelik ve hemşirelik uygulamalarında sağlıklı ve hasta bireyin bakım ve tedavisinde hastalık semptomları hafifletmek, yaşam kalitesini artırmak gibi sebeplerle kullanılmaktadır. Kadın sağlığında ise gebelik, doğum ve postpartum süreçte yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu derlemenin amacı alternatif tedaviler arasında yer alan refleksolojinin gebelik, doğum ve postpartum süreçler üzerindeki etkisini incelemektir. Gebelik sürecinde yaşanan stresi minimum düzeye indirmek için düzenli aralıklarla yapılan refleksoloji seanslarının etkili olduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte gebelikte yaşanan yaygın şikayetlerden mide yanması, konstipasyon, baş ağrısı, sırt ağrısı, karpal tünel sendromunu da azaltmaktadır. Gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan preeklemsi bulgularıyla baş etmek için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Doğum sürecine etkileri incelendiğinde uterus kontraksiyonları nedeniyle yaşanan ağrının azaltılmasında, oksitosin salınımının uyarılmasında, doğum sırasındaki kontraksiyonların düzenlenmesinde, kontraksiyonlar sırasında gevşeme sağlanmasında, doğumun ilerlemesini kolaylaştırmada ve süresinin azaltılmasında etkili olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda sağlık personelinin ve annenin doğum sürecindeki memnuniyetinin artmasında da etkili olmuştur. Doğum sonrası postpartum dönemde ise annelerin uyku kalitesini artırdığı, yorgunluk, stres ve depresyonu hafiflettiği, anne sütünü artırdığı sonuçları bulunmaktadır. Sonuç olarak; gebelik, doğum ve postpartum dönem doğal bir süreç olmasına rağmen kadının biyolojik, fizyolojik, bedensel ve ruhsal yönden de daha fazla bakıma ihtiyaç duyduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu süreçte ebe ve hemşirelerin anne sağlığını yükseltmek ve bu süreçte yaşanan semptomlarla baş etmelerini sağlamak için refleksoloji kullanımı konusunda eğitilmeleri ve uygulamalarının önemli olduğu düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler; Refleksoloji, gebelik, doğum, postpartum dönem

USE OF REFLEXOLOGY IN PREGNANCY, BIRTH AND POSTPARTUM PROCESS

SUMMARY

Reflexology is one of the complementary and alternative treatment modalities widely used in many cultures for various health problems. It is used in midwifery and nursing applications for reasons such as alleviating disease symptoms and improving quality of life in the care and treatment of healthy and sick individuals. It is widely used in women's health during pregnancy, childbirth and postpartum process. The aim of this review is to investigate the effect of reflexology, which is one of the alternative treatments, on pregnancy, delivery and postpartum processes. It is reported that regular reflexology sessions are effective to minimize the stress experienced during pregnancy. However, common complaints experienced during pregnancy reduce heartburn, constipation, headache, back pain and carpal tunnel syndrome. It is also widely used to cope with preeclampsia findings that occur after the 20th week of pregnancy. When the effects on labor are examined, it is stated that it is effective in reducing the pain experienced by uterine contractions, stimulating the release of oxytocin, regulating contractions during delivery, providing relaxation during contractions, facilitating the progression of the birth and decreasing the duration. It was also effective in increasing the satisfaction of health personnel and mother during the birth process. In postpartum postpartum period, it is found that mothers improve sleep quality, alleviate fatigue, stress and depression, and increase breast milk. As a result; Although pregnancy, childbirth and postpartum period is a natural process, it is an undeniable fact that pregnant women need more care in biological, physiological, physical and mental aspects. In this process, it is considered important that midwives and nurses should be educated and applied on the use of reflexology in order to increase maternal health and to cope with the symptoms experienced during this process.

Keywords; Reflexology, pregnancy, childbirth, postpartum period

Giriş

Günümüz sağlık anlayışının temelinde sağlıklı olmak için çaba harcamak son derece önemlidir. Sağlıklı olmak isteği farklı uygulamaların ortaya çıkmasına ve yüzyıllardır insanların kullandığı alternatif tedavilerin popüler olmasına yol açmıştır. Alternatif tedavi, sağlık alanında doğal ve zararsız olduğu düşünülen uygulamaları içerir ve günümüzde pek çok insan tarafından tercih edilmektedir. Özelikle kadınlar erkeklere oranla alternatif tedavileri daha fazla tercih etmektedir ve modern tıbbın tamamlayıcısı olarak görmektedir (Aytaç & Kurtdaş, 2014).İnsanların alternatif tedavileri kullanma nedenleri arasında ilaç yan etkilerinden endişe duymaları, hastalık semptomlarını hafifletmek istemeleri sayılabilir ( Wang, Tsai, Lee,

Page 194: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

194

Chang, & Yang, 2008). Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru Batı'da da ağırlık kazanan alternatif terapi bütüncül bir bakım sunarak sağlığı geliştirmeye yardımcı olmaktadır. Bütüncül bakım sunan terapilerde amaç kişinin var olan sorunları zihin, beden ve ruh bütünlüğü göz önünde tutularak kişide bir denge ve uyum sağlamaktır(Alan, 2015; Erkek & Pasinlioğlu, 2017).

Yaygın kullanılan ve son dönemlerde sıklıkla söz edilen yöntemlerden biri de refleksolojidir. Refleksoloji pek çok kültürde yüzyıllardan beri uygulanan bir yöntemdir. Hindistan ve Çin’de 5000 yıl önce, vücudun bazı noktalarına bastırılarak tedavi yapıldığı bilinmektedir. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise William Fitzgerald modern refleksolojinin temellerini atmıştır. Refleks’in sözlük anlamı "dış etkilere bağlı olmak üzere istemsiz kas kasılması"dır. Ancak refleksoloji sözcüğünün içinde bulunan "refleks’’ terimi, yansıma anlamına gelmektedir. Eller, ayaklar, gözbebekleri ve kulaklar insan vücudunun bir çeşit haritasını taşımaktadır. Başka bir ifade ile her organın el, ayak, gözbebeği ve kulaklarda yansıdığı bir yer bulunmaktadır. Refleksoloji uygulamasında yansıma alanlarına özel el ve parmak teknikleri ile enerji blokajları açılır, bu bölgelerde birikerek organların işlevlerini olumsuz etkileyen enerji, kalsiyum, laktat, ürik asit kristallerinin atılımı sağlanmaktadır. Organların yansıdığı noktalar ayaklarda daha geniş bir alana yayılmaktadır aynı zamanda ayaklar vücudun hassas bölgeleridir. Bu nedenlerle refleksoloji tedavisi için ayak bölgesi diğer bölgelerden daha etkili olmaktadır. (Wilhelm, 2003; Turan, Öztürk , & Kaya, 2010; Wang, Tsai, Lee, Chang, & Yang, 2008; Borrelli & Ernst, 2010; Yıldız & Öztürk, 2014). Refleksoloji seansına sağ ayak ile başlanır ve seans 10-60 dakika arası sürmektedir (Alan, 2015; Erkek & Pasinlioğlu, 2017).

Günümüzde refleksoloji tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak pek çok sağlık probleminde ve klinikte kullanılmaktadır (Alan, 2015; Erkek & Pasinlioğlu, 2017). Örneğin, refleksoloji ebelik ve hemşirelik uygulamalarında, hasta bakımında ya da ortopedi ve palyatif bakım gibi kliniklerde yaygın olarak kullanılmaktadır ( Wang, Tsai, Lee, Chang, & Yang, 2008). Kadın sağlığında ise refleksolojiden gebelik, doğum ve postpartum süreçte sıklıkla faydalanılmaktadır. Bu derlemenin amacı alternatif tedaviler arasında yer alan refleksolojinin gebelik, doğum ve postpartum süreçler üzerindeki etkisini incelemektir.

Gebelik Döneminde Refleksoloji Kullanımı

Günümüzde hayatın her alanında yaşanan stres; uykusuzluk, hazımsızlık, yüksek tansiyon, sık sık tekrarlayan baş ve sırt ağrıları gibi sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle gebelik ve doğum fizyolojik bir süreç olarak adlandırılmasına rağmen fizyolojik ve psikososyal dengenin bozulması, kadının yaşamındaki rollerinin değişmesi, ebeveynliğe uyum sağlamaya çalışması sebebiyle hem gebe hem aile için zorlu bir süreçtir. Bu dönemde yaşanan stres seviyesi de dolayısıyla artmaktadır. Refleksoloji terapisi vücuttaki kortizol ve nörepinefrin düzeyini azaltarak gebelik döneminde yaşanan stres seviyesini azaltmaya yardımcı olmaktadır (Tiran & Chummun,2004). Düzenli aralıklarla yapılan refleksoloji seansları ile stres minimum düzeye indirilerek kadının rahatlaması sağlanmaktadır (Wilhelm, 2003; Ölçer & Oskay, 2015; Alan, 2015). Gebelik, doğum ve doğum sonu bakım ünitelerinde kullanılan refleksoloji terapisinin mide yanması, konstipasyon, baş ağrısı, sırt ağrısı, karpal tünel sendromunu azalttığı bilinmektedir (Erkek & Pasinlioğlu, 2017). Mollart’ın yaptığı çalışmada gebelikte oluşan ayak ödemini azaltmak için kullanılan lenfatik refleksoloji ve rahatlatıcı refleksoloji tekniklerinin etkinliği karşılaştırılmıştır. Refleksoloji uygulanan kadınların düşüncesine göre semptomların azaltılmasında lenfatik refleksoloji terapisi daha çok tercih edilmiştir. Fakat ayak bileği ölçümlerinde iki yöntem arasında anlamlı bir fark görülmemiştir (Mollart , 2003). Başka bir çalışmada dinlenme periyotları ve uygulanan releksolojinin ayak ödemine olan etkisi karşılaştırıldığında refleksolojinin daha etkili olduğu görülmüştür(Smyth et al.,2015). Gebelikte 20. haftadan sonra ortaya çıkan preeklemsi bulgularıyla baş etmek için kullanılan birçok alternatif tedavi yöntemlerinden biri de refleksolojidir (Yılmaz, Aydın, & Rathfısch, 2018). Refleksoloji vücutta diürezi arttırarak ortaya çıkan hipertansiyonu azaltmaya yardımcı olmaktadır (Tiran & Chummun, 2004). Kadınlar gebeliğin özellikle geç dönemlerinde bel, sırt ve pelvik ağrıları yaşarlar ve ağrı tedavisi için reçete edilen, potansiyel olarak zararlı analjezikleri kullanır. Ortaya çıkan bu zararlı etkiye karşı kullanılan refleksoloji gebelikte oluşan ağrıların ve buna bağlı gelişen stresi azaltmada kullanılabilecek alternatif bir tedavi seçeneğidir (Close, Sinclair, McCullough, Liddle, & Hughes, 2016; E.M.McCullough, DianneLiddle, Close, Sinclair, & M.Hughes, 2018).

Doğum Sürecinde Refleksoloji Kullanımı

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre doğum 20. gebelik haftasından sonra sonlanan gebeliklerdir. Başka bir deyişle doğum; fetüs, plasenta ve membranların atılması olayıdır. Doğum eylemi süresince uterus kontraksiyonları nedeniyle oluşan ağrı oldukça güçlüdür, birçok kadının doğum eyleminden korkmasına neden olan önemli faktörler arasında yer almaktadır. Doğum ağrısı doğumun olumsuz algılanmasına, eylemin uzamasına, fetal hipoksiye ve kadınların sezaryene yönelmelerine neden olmaktadır. Doğum ağrısının giderilmesinde kullanılan yöntemlerin amacı anneye ve bebeğe zarar vermeden ağrıyı azaltmak veya dindirmektir. Bu nedenle anne ve bebek üzerindeki zararlı etkileri azaltmak amacıyla farmakolojik yöntemler yerine nonfarmakolojik yöntemler daha sıklıkla tercih edilmektedir (Yeşildağ & Gölbaşı, 2018;Kosova, Zeybek, Göker, Çalım, & Demirtaş, 2016). Refleksolojinin, oksitosin salınımının uyarılmasında, doğum sırasındaki kontraksiyonların düzenlenmesinde, kontraksiyonlar sırasında gevşeme sağlanmasında doğum sırasında yaşanan ağrı düzeyinin azaltılmasında, doğumun ilerlemesini kolaylaştırmada ve süresinin azaltılmasında etkili olduğu belirtilmektedir. Refleksoloji terapisi sırasında uygulanan masaj ile enkefalinler ve endorfinler salgılanır bu sayede ağrı ve anksiyete azalır. Bu teknik, rahatlama ve sağlıklı olma hissini doğurmaktadır. Ek olarak, spesifik refleks noktalarına yapılan baskı ile analjezi oluşturulabilir. Genel olarak, refleksoloji teknikleri, ağrı mesajının beyne sinir iletimini ve ardından kontrol geçidi boyunca ağrı algısını durdurabilir. Yapılan çalışmalar doğum sürecinde uygulanan refleksolojinin doğumun birinci, ikinci ve üçüncü aşamalarının süresini ve deneyimlenen ağrıyı azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda sağlık personelinin ve annenin doğum sürecindeki memnuniyetinin artmasında da etkili olmuştur (Dolatian, Hasanpour,

Page 195: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

195

Montazeri, Heshmat, & Majd, 2011; Valiani, Shiran, Kianpour, & Hasanpour, 2010; McNeill , Alderdice, & McMurray , 2006). Mirzaei ve ark.’nın nullipar kadınlar üzerinde yaptıkları çalışmada ise refleksolojinin doğumun ilk aşamasındaki ağrıyı azaltmada etkili olduğu fakat doğum süresini azaltmadığı tespit edilmiştir (Mirzaei, Kaviani, & Jafari, 2010).Değirmen ve ark. ‘nın yaptığı çalışmada ise sezaryen sonrası oluşan ağrının kontrolünde el ve ayağa uygulanan refleksolojinin etkili olduğu bulunmuştur (Degirmen , Ozerdogan , Sayiner , Kosgeroglu , & Ayranci , 2010). Başka bir çalışmada ise ayak refleksolojisinin doğum sırasında kadınların yaşadıkları anksiyete düzeylerinin azaltılmasında etkili olduğu bulunmuştur (Erkek & Aktaş, 2018). Moghimi- Hanjani ve ark. yaptığı çalışmada ayak refleksolojisinin doğum ağrısını, doğum sürecindeki anksiyeteyi azalttığını, normal doğum sıklığını ve bebeğin APGAR skorlarını yükselttiğini ortaya koymuştur (Moghimi-Hanjani , Mehdizadeh-Tourzani, & Shoghi, 2015). Tüm bu etkilerin yanında dokunmaya dayalı bir yöntem olduğu için hemşire ve kadın arasında güvene dayalı güçlü bir ilişkinin doğmasına da yol açmaktadır (Öztürk & Sevil, 2013).

Postpartum Dönemde Refleksoloji Kullanımı

Doğum eylemi sona erdikten, fetüs, plasenta ve membranlar atıldıktan sonra postpartum periyod başlar. Postpartum periyod vücuttaki tüm sistemlerin gebelik öncesi durumlarına döndükleri 6 haftalık bir süreçtir. Postpartum dönemde uygulanan refleksoloji, vücut sistemlerinin hassas dengesini geri kazandırarak, anksiyete ve korkuyu azaltmakta oldukça önemlidir. Bu dönemde refleksoloji ile doğum sonrası baş ve sırt ağrısı ve emzirme gibi çeşitli problemler kolaylıkla hafifletilebilmektedir. Postpartum dönemde yaşanan uyku problemleri ve kalitesiz uyku postpartum depresyon gelişimi için bir risk faktörüdür. Bu nedenle, doğum sonrası dönemde uykunun iyileştirilmesine yardımcı olmak için farmakolojik olmayan müdahalelerden olan refleksolojiden faydalanmak mümkündür (Kosova, Zeybek, Göker, Çalım, & Demirtaş, 2016; Öztürk & Sevil, 2013; Owais, H.T.Chow, Furtado, N.Frey, & Lieshout, 2018).

Postpartum dönemde oluşan uyku probleminde refleksoloji kullanımının araştırıldığı bir çalışmada ayak refleksolojisi uygulaması uyku kalitesini önemli ölçüde arttırmıştır (Li , Chen, Li , Gau , & Huang , 2011). Yapılan bir çalışma ayak refleksolojisinin postpartum dönemde oluşan yorgunluk, stres ve depresyonu hafifletmek için kullanılabileceğini göstermektedir (Choi & Lee , 2015). Park’ın yaptığı çalışmada ise postpartum dönemdeki kadınlarda ayak refleksolojisinin alt ekstremite ödemi ve serum lipidleri üzerinde olumlu etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır (Park, 2007).

Postpartum dönemde memeden salgılan süt ile laktasyon başlamış olur. Anne sütü bebek açısından oldukça önemli olup bebeğin ilk aşısı olarak adlandırılır. Refleksoloji, anne sütünün arttırılmasını sağlayan girişimsel bir yöntemdir. Yapılan bir çalışmada postpartum dönemde lumbosakral bölgeye yapılan refleksoloji uygulamasının anne sütü üretimi açısından etkili olduğu bulunmuştur. Bu sayede anne sütü yapımı artarak yenidoğanın ek gıda almadan sağlıklı bir şekilde beslenmesi sağlanacaktır (Kosova, Zeybek, Göker, Çalım, & Demirtaş, 2016). Başka bir çalışma ise refleksolojinin anne sütü miktarını arttırdığını göstermiştir bu nedenle annelere verilen laktasyon eğitiminde refleksoloji kullanılarak anne sütünün arttırılması sağlanmalıdır sonucuna ulaşılmıştır (Mohammadpour, Valiani, Sadeghnia, & Talakoub, 2018).

Laktasyon, sadece memenin dokusundan ve endokrin sistemden değil aynı zamanda genetik ve psikolojik ve çevresel duyarlılıklardan etkilenen karmaşık bir süreçtir. Erken doğan bebeklerde ortaya çıkan laktasyon problemlerinin çoğu, annenin stresi ile ilişkilidir ve vücuttaki iç homeostazı tehdit edebilir. Annenin korkusu ve endişesi fizyolojik strese neden olabilir ve aynı zamanda adrenalin üretimine yol açabilir; adrenalin, oksitosin salgılanmasını baskılayarak laktasyonu etkiler (Öztürk & Sevil, 2013). Mohammadpour’un aktardığına göre Tipping ve ark.’nın (2000) yaptığı refleksolojinin homeostaz ve süt üretimi üzerindeki etkisi üzerine etkisinin incelendiği çalışmada, refleksolojinin anne sütünü arttığı gösterilmiştir (Mohammadpour, Valiani, Sadeghnia, & Talakoub, 2018).

Sonuç olarak; gebelik, doğum ve postpartum dönem doğal bir süreç olmasına rağmen kadının biyolojik, fizyolojik, bedensel ve ruhsal yönden daha fazla bakıma ihtiyaç duyduğu yadsınamaz bir gerçektir( Mecdi & Rathfısch, 2013). Hemşirelik mesleği, sağlıklı veya hasta kadını bir bütün olarak değerlendirmektedir. Sağlık alanında yaşanan gelişmelerin ve bilimsel bilginin artması ile birlikte hemşirelerin rol ve sorumluluklarında değişimler meydana gelmiştir. Refleksoloji, sağlık alanında kullanımı gittikçe yaygınlaşan, tamamlayıcı tedavilerden biridir. Refleksoloji invaziv olmayan, ucuz ve uygulanabilir bir yöntem olduğundan, uzman veya eğitimli bir ebe veya hemşire tarafından yapılabilir. Bu nedenle, güvenli yapısından dolayı farmakolojik yöntemlere bir alternatif olarak düşünülebilir (Mohammadpour, Valiani, Sadeghnia, & Talakoub, 2018). Hemşireler refleksoloji gibi alternatif tedaviler hakkında bilgi sahibi olmalı, öğrendiği bilgileri bakıma entegre etmelidir (Öztürk & Sevil, 2013).

Page 196: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

196

Kaynakça

Wang, M.‐Y., Tsai, P.‐S., Lee, P.‐H., Chang, W.‐Y., & Yang, C.‐M. (2008). The efficacy of reflexology: systematic review. Journal of Advanced Nursing, 62(5), 512-520.

Alan, H. (2015). Jinekolojik Kanser Hastalarında Kemoterapi Tedavisi Sürecinde Uygulanan Progresif Kas Gevşeme Egzersizleri ve Refleksolojinin Ağrı, Yorgunluk,Anksiyete, Depresyon ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi; Randomize Kontrol Çalışması. Doktora Tezi, T.C. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Programı, Ankara.

Borrelli , F., & Ernst, E. (2010). Alternative and complementary therapies for the menopause. Maturitas, 66, 333-343.

Choi, M., & Lee , E. (2015). Effects of Foot-Reflexology Massage on Fatigue, Stress and Postpartum Depression in Postpartum Women. J Korean Acad Nurs., 45(4), 587-594.

Close, C., Sinclair, M., McCullough, J., Liddle, D., & Hughes, C. (2016). A pilot randomised controlled trial (RCT) investigating the effectiveness of reflexology for managing pregnancy low back and/or pelvic pain. Complementary Therapies in Clinical Practice, 23, ;117-124.

Degirmen , N., Ozerdogan , N., Sayiner , D., Kosgeroglu , N., & Ayranci , U. (2010). Effectiveness of foot and hand massage in postcesarean pain control in a group of Turkish pregnant women. Appl Nurs Res., 23(3), 153-158.

Dolatian, M., Hasanpour, A., Montazeri, S., Heshmat, R., & Majd, H. (2011). The Effect of Reflexology on Pain Intensity and Duration of Labor on Primiparas. Iran Red Crescent Med J., 13(7), 475– 479.

E.M.McCullough, J., DianneLiddle, S., Close, C., Sinclair, M., & M.Hughes, C. (2018). Reflexology: A randomised controlled trial investigating the effects on beta-endorphin, cortisol and pregnancy related stress. Complementary Therapies in Clinical Practice, 31, 76-84.

Kosova, F., Zeybek, Ö., Göker, A., Çalım, S. İ., & Demirtaş, Z. (2016). Postpartum Erken Dönemde Uygulanan Refleksolojinin Laktasyon Hormonları Üzerine Etkisi. CBU-SBED, 3(4), 453-459.

McNeill , J., Alderdice, F., & McMurray , F. (2006). A retrospective cohort study exploring the relationship between antenatal reflexology and intranatal outcomes. Complement Ther Clin Pract., 12(2), 119-125.

Mecdi, M., & Rathfısch, G. (2013). Gebelikte Oluşan Rahatsızlıklarda Kanıta Dayalı Uygulamalar. F.N. Hem. Derg, 21(2), 129-138. Mirzaei, F., Kaviani, M., & Jafari, P. (2010). Effect of foot reflexology on duration of labor and severity of first-stage labor

pain. Iranian Journal of Obstetrics, Gynecology and Infertility, 13(1), 27-32. Mohammadpour, A., Valiani, M., Sadeghnia, A., & Talakoub, S. (2018). Investigating the Effect of Reflexology on the Breast

Milk Volume of Preterm Infants' Mothers. Iran J Nurs Midwifery Res., 23(5), 371-375. Owais, S., H.T.Chow, C., Furtado, M., N.Frey, B., & Lieshout, R. J. (2018). Non-pharmacological interventions for improving

postpartum maternal sleep: A systematic review and meta- analysis. Sleep Medicine Reviews, 41, 87-100. Ölçer , Z., & Oskay, Ü. ( 2015). Yüksek Riskli Gebelerin Yaşadığı Stresörler ve Stresle Baş Etme Yöntemleri. Hemşirelikte Eğitim

ve Araştırma Dergisi, 12 (2), 85-92 . Öztürk, R., & Sevil, Ü. (2013). Refleksolojinin Kadın Sağlığı Üzerine Etkisi. Uluslararası Hakemli Akademik SporSağlık ve Tıp

Bilimleri Dergisi, 8(3), 87-100. Park, S. (2007). Effects of Foot-Reflexology Massage on Body Weight, Lower Extremity Edema and Serum Lipids in

Postpartum Women. Korean J Women Health Nurs., 13(2), 105-114. SH., P. (2007). Effects of Foot-Reflexology Massage on Body Weight, Lower Extremity Edema and Serum Lipids in Postpartum

Women. Korean J Women Health Nurs., 13(2), 105-114. Tiran, D., & Chummun, H. (2004). Complementary therapies to reduce physiological stress in pregnancy. Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 10(3), 162-167. Turan, N., Öztürk , A., & Kaya, N. (2010). Hemşirelikte Yeni Bir Sorumluluk Alanı: Tamamlayıcı Terapi.

Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 3(1), 93-98. Valiani, M., Shiran, E., Kianpour, M., & Hasanpour, M. (2010). Reviewing the effect of reflexology on the pain and certain

features and outcomes of the labor on the primiparous women. IJNMR, 15(Special Issue), 302-310. Wilhelm, Z. A. (2003). Adım Adım Sağlık: Refleksoloji (1. b.). İstanbul: Dharma. Yeşildağ, B., & Gölbaşı, Z. (2018). Doğum Ağrısının Yönetiminde Nonfarmakolojik Yöntemlerin

Etkinliğini Değerlendiren Lisansüstü Tez Çalışmalarının İncelenmesi. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 8(3), 104-111.

Yıldız, S., & Öztürk, G. (2014). Refleksoloji: Temel ve Klinik Bilgiler. İntegratif Tıp Dergisi, 2(1), 26-42. Li , C., Chen, S., Li , C., Gau , M., & Huang , C. (2011). Randomised controlled trial of the effectiveness of using foot reflexology to improve quality of sleep amongst Taiwanese postpartum women. Midwifery, 27(2), 181-186. Smyth, R., Aflaifel, N., & Bamigboye, A. A. (2015). Interventions for varicose veins and leg oedema in pregnancy. John Wiley & Sons.

Page 197: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

197

SS41

HEMODİYALİZ HASTALARINA YAPILAN AROMATERAPİK EL MASAJININ PSİKOSOSYAL DİSTRES VE UYKU KALİTESİNE ETKİSİ: RANDOMİZE KONTROLLÜ ÇALIŞMA

Nazan KILIÇ AKÇA, Dilek EFE ARSLAN

Bakırçay Üniversitesi

Giriş-Amaç: Hemodiyaliz hastaları önemli oranda psikososyal distres ve uyku sorunları yaşıyor. Hemodiyaliz hastalarında aromaterapik el masajının psikososyal distres ve uyku kalitesine etkisi konusunda sınırlı çalışma bulunmaktadır. Bu araştırma hemodiyaliz hastalarına uygulanan aromaterapik el masajının psikososyal distres ve uyku kalitesi üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı.

Gereç-Yöntem: Bu çalışma Randomize kontrollü bir çalışma olarak yapıldı. Araştırmanın evrenini bir hemodiyaliz merkezindeki 102 hemodiyaliz hastası oluşturdu. Araştırmanın örnekleme ise akşam seansında hemodiyalize giren, dahil edilme kriterlerine uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 44 hasta alındı. Hastaların 22’si müdahale ve 22’si kontrol grubuna rastgele dahil edildi. Araştırmada etik kurul onayı, kurum izni ve çalışmaya katılanlardan bilgilendirilmiş gönüllü olur alındı. Uygulama protokolü doğrultusunda lavanta yağı (%2) ile aromaterapik el masajı, hemodiyalizin ilk yarısında her ele beş dakika süre ile bir haftada üç kez olmak üzere 12 seans yapıldı. Kontrol grubuna uygulama yapılmadı. Veriler Distres Termometresi ve Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği kullanılarak toplandı. Bireylere formlar psikososyal distres ve uyku kalitesini değerlendirmek için dört haftanın sonunda tekrar uygulandı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 20.00 kullanıldı. Veriler kolmogorov Smirnov, independent t test ve paried simple t test kullanılarak değerlendirildi. p < 0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Bulgular: Araştırmada kontrol grubuyla karşılaştırıldığında hemodiyaliz hastalarına 12 seans lavanta yağı ile yapılan el masajının uyku kalitesini arttırdığı (p<0.001) ve psikososyal distres düzeyini azalttığı saptanmıştır (p<0.05).

Tartışma-Sonuç: Hemodiyaliz hastalarının psikososyal distres düzeyini azaltmak ve uyku kalitesini arttırmak için lavanta yağı ile yapılan el masajının etkili olduğu belirlendi. Sonuçlarımız literatür tarafından da desteklenmektedir. Aromaterapik el masajı hemodiyaliz hastalarında psikososyal distresi azaltmak ve uyku kalitesini arttırmak için kullanılabilir. Çünkü non-invaziv, kolay uygulanabilir, maliyet etkili ve bağımsız bir hemşirelik uygulamasıdır.

Anahtar Kelimeler: El masajı, lavanta yağı, distres, uyku kalitesi, hemodiyaliz, hemşirelik

THE EFFECT OF AROMATHERAPY HAND MASSAGE ON PSYCHOSOCİAL DİSTRESS AND SLEEP QUALİTY İN PATİENTS UNDERGOİNG HEMODİALYSİS: A RANDOMİZED CONTROLLED TRİAL

Introduction: Hemodialysis patients experience significant psychosocial distress and sleep problems. Limited data suggest effect of aromatherapy hand massage on psychosocial distress and sleep quality in hemodialysis patients. The aim of this study was to determine the effect of aromatherapy hand massage on distress and sleep quality of hemodialysis patients.

Materials and Methods: The population of the study consisted of 102 hemodialysis patients in a hemodialysis center. The sample of the study consisted of 44 patients who met the inclusion criteria and accepted to participate in the study. The study sample was randomly assigned to either an aromatherapy hand massage (n=22), or the control group (n=22). Aromatherapy hand massage with lavander oil (2%) was offered for 5 minutes each side 3 times a week for a total of 12 sessions over 4 weeks. Control group subjects received no intervention. Ethics committee approval, institutional permission and informed consent were obtained from the patients. Psychosocial distress and were measured using the distress thermometers and sleep quality was measured using the Pittsburgh Sleep Quality Index. Four weeks after which they were administered the same scales again to evaluate the psychosocial distres and sleep quality. The data were evaluated using SPSS 20.00, and the data were evaluated using kolmogrow smirnov, paried-samples T test, independent samples T test. Sinifiance level p < 0.05 was accepted.

Results: In the study, when compared to the control group, 12 sessions of lavender oil aromatherapy therapy hand massage increased sleep quality (P<0.001) and decreased psychosocial distress level (P<0.05).

Conclusion: Aromatherapy hand massage was found to be effective in decreasing psychosocial distress level and improving sleep quality of hemodialysis patients. Aromatherapy hand massage can be applied to help manage psychosocial distress and sleep quality in hemodialysis patients. Because it is non-invasive, easy to apply, cost effective and independent nursing intervention.

Keywords: Hand massage, lavender oil, distress, sleep quality, hemodialysis, nursing

Page 198: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

198

SS43

PEDİATRİK AĞRI DENEYİMİNDE FARKINDALIK TEMELLİ UYGULAMALARIN ETKİSİ: BİR LİTERATÜR DERLEMESİ

Ayşe AY1, Sevil ÇINAR2

1Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, Ankara/Türkiye

2Artvin Çoruh Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Artvin/Türkiye

Giriş-Amaç: Ağrı çocuklar ve ebeveynler içinde en fazla strese neden olan durumlardan biridir. Farkındalık temelli uygulamaların (FTU), ağrı yönetiminde etkili bir araç olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada, FTU’nun pediatrik ağrıya etkisinin sistematik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Literatür taraması; PubMed veri tabanı üzerinden “ağrı”, “çocuk” ve “farkındalık” anahtar kelimeleri ile çocuklara veya ebeveynlerine yönelik uygulanan farkındalık uygulamalarını içine alan araştırmalar (n=28) incelenmiştir. 2009-2019 arasında yapılan ve tam metin olan çalışmalar (n=8) dahil edilirken; tam metin olmayan, derleme olan, FTU’ların etkisini direkt incelemeyen, ölçek güvenirlik ve geçerlik uygulayan çalışmalar (n=20) dışlanmıştır.

Bulgular: Çalışmaların %50’si yarı deneysel tip tasarıma sahipken; %25’inde karma ve %25’inde randomize kontrollü çalışma tasarımı kullanılmıştır. FTU uygulamalarının ağrı deneyimleyen çocuklar üzerinde; ağrıyı felaketleştirmeyi ve fonksiyonel yetersizliği azalttığı, ağrıyla baş etme durumları ve yaşam kalitelerinin geliştirilmesinde etkili olduğu gözlenmiştir. Ebeveynlerde ise koruyucu ebeveynlik davranışı azalırken, farkında ebeveynlik davranışlarının geliştiği bildirilmiştir.

Tartışma-Sonuç: FTU’nun ağrı deneyimi olan çocuklarda ve ebeveynlerinde ağrı deneyiminin iyileştirilmesinde etkili olduğu; ek olarak, çocuklar ve ebeveynleri tarafından kabul edilebilir ve kolay uygulanabilir terapötik bir yaklaşım olduğu görülmektedir

Anahtar Kelimeler: “Ağrı”, “Çocuk”, “Farkındalık”, “Tamamlayıcı Terapiler”

THE EFFECT OF THE MINDFULNESS BASED INTERVENTIONS ON CHILDREN WITH PAIN EXPERIENCE: A LITERATURE REVIEW

Introduction: Pain is one of the most frightening and traumatic situations for children and mothers. Mindfulness based interventions (MBI) have been identified as potentially effective approach for pain management. This review aims to examine the effect of MBI on children with pain experience.

Material-Method: Twenty-eight studies were reached using Pubmed with “pain”, “children”, and “mindfulness” keywords in 2010-2019. While studies include MBI for children and parents and full text (n=8) were included; not reached full text, review, not examined MBI effect, validity and reliability studies were excluded (n=20).

Results: While half of the studies had quasi-experimental design, remaining had mix-method (25%) and randomized controlled design (25%). Studies indicated that MBI had effect on decreasing pain catastrophizing and functional disability; increasing coping strategies with pain and QoL. Additionally, MBI reduced parental protective behavior and improved mindful parenting.

Discussion-Conclusion: MBI were found effective on children with pain experience and show promise as a feasible and acceptable therapeutic intervention for children and parents.

Keywords: “Pain”, “Children”, “Mindfulness”, “Complimentary Therapies”

Giriş

Ağrı çocuklarda travma, hastalık ya da çeşitli tıbbi girişimlere bağlı en sık yaşanan deneyimlerden biridir. Ağrı, çocuğun okul ve arkadaş yaşantısını olumsuz etkileyerek yaşam kalitesinin düşmesine yol açmaktadır. Ağrı çocuklarda etkili şekilde kontrol altına alınmadığında süregelen fiziksel, bilişsel ve emosyonel yıkımlara yol açmaktadır (Fortier et al., 2011; Van Slyke & Walker, 2006). Ağrı fizyolojik olarak; taşikardi, kardiyak outputta artma, miyokardın oksijenlenmesinde artış, takipne, solunum alkolozu, akciğerlerin havalanmasında azalma, hipoksi, oral alımda azalma, bulantı kusma gibi yan etkilere neden olabilir. Psikolojik olarak ise anksiyete ve streste artma, davranış bozuklukları, uyku sorunları, ebeveynlerde suçluluk, hayal kırıklığı gibi sorunlar ağrıya bağlı olarak görülebilir. Çocuk hiçbir aktivite ve günlük gereksinimlerini yerine getirmek istemeyebilir (Brand & Court, 2010; Ellis et al., 2007). Ağrı ebeveynler için de en fazla strese neden olan ve korkulan durumlardan biridir (Collins et al., 2002). Ağrı deneyimi çocuğa özgü olup, ağrının algılanması ve yönetimi ebeveynlerin sahip olduğu bireysel özelliklerden (kişilik, eğitim seviyesi, etnik köken vb.) etkilenmektedir (Zisk et al., 2007; Twycross et al., 2015). Ağrının yönetiminde farmakolojik ve nonfarmakolojik yöntemlerin birlikte kullanılmasının ağrının giderilmesinde etkili olduğu

Page 199: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

199

bilinmektedir. Özellikle son yıllarda ağrı deneyimleyen çocuk ve adölesanlarda nonfarmakolojik yöntemlerin etkinliğini inceleyen çalışmalar giderek artmaktadır.

Ağrı deneyiminin hafifletilmesinde farkındalık temelli uygulamalar nonfarmakolojik yaklaşım arasında yer almaktadır (Chadi et al., 2016). Farkındalık (mindfulness), dikkatin anlık yaşantılara odaklanmasını ve içsel deneyimlerin gözlemlenmesini içeren bir zihin ve beden pratiğidir. Farkındalık meditasyonu olarak adlandırılan bu pratikte, dikkat nefes alışverişe, beden duyumlarına, duygulara ve düşüncelere odaklanmaktadır. Bütün bu içsel deneyimler ve duygular yargısızca ve anı kabullenmeyle gözlemlenmektedir (Bishop et al., 2004). Başka bir ifadeyle, farkındalık kişinin şimdiki zamana dikkatini yoğunlaştırıp, yargısız bir şekilde kabullendiği anlık deneyimdir. Bilinçli farkındalık temelli terapiler kişinin o ana odaklanmasını sağlayan yöntemleri içerir. Bu yöntemlerin uygulanması ile beraber kişi sorunlarla başa çıkma, içsel ve dışsal deneyimleri kabullenme ve uzaklaşma stratejilerini öğrenir (Hayes et al., 2006). Pediatrik ağrı deneyiminde farkındalık temelli uygulamalar ile çocuk ve adölesanın yaşadığı ağrı şiddeti ve sıklığı, ağrının felaketleştirilmesi, anskiyete ve depresyonun azalması, ağrının kabulü, ağrının etkin bir şekilde yönetilmesi ve yaşam kalitesinin artması hedeflenmektedir (Anclair et al.,2017; Waelde et al., 2017). Bu nedenle çalışma; farkındalık temelli uygulamaların çocuk ve adölesanların deneyimlediği ağrı üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik son on yılda dünyada yapılan çalışmaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem

Çalışmada sağlık alanı ile ilgili makalelerin kapsamlı olarak yer aldığı veri tabanı PUBMED kullanılmıştır. Yapılan taramaya; randomize kontrollü çalışmalar (RKÇ), yarı deneysel çalışmalar, prospektif kohort, prospektif gözlemsel ve karma desen çalışmalar dahil edilmiştir. Taramaya 2009-2019 yılları arasında, İngilizce dilinde yazılmış ve tam metin olarak ulaşılan çalışmalar dahil edilmiştir. Çalışmada anahtar kelime olarak; “ağrı/pain”, “çocuk/children” ve “farkındalık/mindfulness” kelimeleri İngilizce olarak kullanılmıştır. Anahtar kelimelerin kullanım kombinasyonu ağrı, çocuk ve farkındalık şeklindedir.

Makale Seçim Kriterleri: Araştırma makalesi olması, İngilizce olması, farkındalık temelli uygulamaların etkisini direk incelemesi, kongre bildirilerinin çalışma dışında tutulması, vaka sunumu olmaması, ölçek güvenirlik ve geçerlik uygulayan çalışmalar olmaması şeklindedir.

Bulgular

Araştırmamızda belirlenen tarama aralığında toplam 28 makaleye ulaşılmış olup; bunlardan 8’i incelemeye dahil edilmiştir. Taranan makalelerin dahil edilememe sebepleri Şekil 1’de gösterilmektedir. Dört yarı deneysel, İki RKÇ, iki karma desen olmak üzere toplam 8 çalışma incelenmiştir. İncelenen çalışmaların özellikleri Tablo 1’de belirtilmiştir. Uygulama süreleri incelendiğinde, çalışmaların yarısı sekiz hafta olmakla birlikte; tek oturumluk ya da 30 günlük uygulama süreleri bulunmaktadır (Tablo 1).

Çalışmaların örneklem grubuna bakıldığında Ağrıya yönelik uygulanan farkındalık temelli uygulamaların çoğunlukla 12-18 yaş grubu adölesanları içerdiği görülmekle birlikte 10 yaş grubunu inceleyen bir çalışma bulunmaktadır. Bu araştırmalarda ağrı yoğunluğu, ağrıyı felaketleştirme, fonksiyonel yetersizlik, anksiyete, depresyon, yaşam kalitesi, farkında ebeveynlik ve memnuniyet değerlendirilmiştir. Araştırmalarda genellikle kanser ağrısı dışındaki kas-iskelet sistemi ağrıları, romatolojik ağrılar, nöropatik ağrılar, baş ağrısı, inflamatuar bağırsak hastalığının ve crohn hastalığının neden olduğu karın ağrısı çalışılmış olup, bir araştırmada akut ağrı çalışılmıştır. Çalışmalarda veri toplama araçları olarak “Çocuklar İçin Çok Boyutlu Anksiyete Ölçeği”, “Columbia Depresyon Ölçeği”, “Ağrıyı Felaketleştirme Ölçeği”, “Çocuk ve Ergen Farkındalık Ölçeği”, “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği”, “Görsel Ağrı Skalası”, “Fakında Ebeveynlik Ölçeği” ve “Memnuniyet Anketi” kullanılmıştır. Farkındalık temelli uygulamalar kronik ağrıyla baş etmeye ve ağrıyı yönetmeye yönelik beceri geliştirmeye odaklanan farkındalık meditasyonlarını, nefes egzersizlerini ve aktivitelerini içermektedir. Çalışmaların tamamında FTU öncesi ve sonrası değerlendirmeler alınırken; bir çalışmada uygulamanın 3. aydaki süregelen etkileri değerlendirilmiştir. FTU uygulamalarının ağrı deneyimleyen çocuklar üzerinde; ağrıyı felaketleştirmeyi ve fonksiyonel yetersizliği azalttığı, ağrıyla baş etme durumları ve yaşam kalitelerinin geliştirilmesinde etkili olduğu gözlenmiştir. Ebeveynlerde ise koruyucu ebeveynlik davranışı azalırken, farkında ebeveynlik davranışlarının geliştiği bildirilmiştir.

Page 200: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

200

Şekil 1. Araştırmanın akış şeması

PubMed

Anahtar Kelime: Ağrı VE Çocuk VE Farkındalık Tarih Aralığı: 2009-2019 Yayın Dili: İngilizce Yayın Türü: Makale Erişim: Açık Erişim (Open Access)

Tam metin olmayan, Derleme olmayan,

FTU’ların etkisini direkt olarak incelemeyen, Ölçek güvenirlik ve geçerlik uygulayan çalışmalar dışlanmıştır.

28 makale

PubMed veri tabanında ulaşılan toplam: 8 makale

Page 201: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

201

Tablo 1.

Farkındalık Temelli Uygulamaları Olan Çalışmaların Amaç, Yöntem, Girişim ve Sonuçlarına İlişkin Bulgular

İsim – Yıl Araştırma Tipi

Amaç Örneklem büyüklüğü ve

özellikleri

Veri toplama araçları veya

kullanılan teknikler

Girişim Bulgular/ Sonuçlar

Seidman, ve ark. 2019

Yarı deneysel çalışma

-30 günlük ebeveyn odaklı farkındalığın ve psikososyal desteğin uygulanabilirliğinin ve kabul edilebilirliğinin incelenmesi -Kronik ağrısı olan çocukların ebeveynleri için mobil uygulamaların desteklenmesi.

-Kronik ağrı kliniklerinde kanser dışındaki ağrı nedeniyle tedavi gören 8-18 yaş grubu 30 çocuğun ebeveyni ve 12 sağlık personeli (Pediatrik ağrı doktoru, hemşire ve psikolog)

-Demografik veri toplama formu -Mobil Uygulama -Ebeveyn kabul testi -Sağlık personeli kabul testi -Uygulanabilirlik -Psikososyal anketler -Ebeveynlerin isteklilik düzeyleri -Algılanan stres ölçeği -Ebeveyn farkındalığı anketi -Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği

-Katılımcılara çalışma bilgi sayfasını içeren güvenli web sitesine erişim için bir bağlantı gönderilmiştir. -Katılımcılara psikosoyal anketler uygulanmıştır. -Çalışmayı kabul eden katılımcılara 15 dakikalık telefonda oryantasyon görüşmesi yapılmıştır. -Telefon görüşmesi sırasında, uygulamanın nasıl indirileceği ve giriş yapılacağı konusunda talimatlar verilmiştir. -Katılımcılara uygulamanın işlevlerini, özelliklerini ve beklentileri açıklayan 7 dakikalık bir oryantasyon videosu izletilmiştir. -Katılımcılara uygulamayı kullanmayı teşvik etmek ve doğru kullanmak için haftalık kısa mesajlar gönderilmiştir (1. Hafta - 4. Hafta). -30 gün sonra, katılımcılara çalışma sonrası anketleri e –posta ile gönderilmiştir ve 2 gün içinde doldurmaları istenmiştir.

-Ebeveynlerin algılanan stresinde azalma görülmüştür. -Ebeveyn farkındalığında artış olduğu sonuçlarına varılmıştır.

Ruskin ve ark. 2018

Karma desen

-Kronik ağrı yaşayan ve enflamatuar bağırsak hastalığı olan adölesanların ebeveynleri için MBI programının uygulanabilirliğinin ve kabul edilebilirliğinin belirlenmesi.

12-18 yaş grubunda kas-iskelet sistemi ve nöropatik ağrıları olan 34 adölesanın ebeveyni

-Demografik bilgiler formu -Bilinçli farkındalık ölçeği -Ebeveyn psikolojik esneklik anketi -Oturum sonrası anketi

-Farkındalık programı sekiz oturumda yapılmıştır. -Farkındalık programı ebeveynler adölesanlardan ayrı olarak uygulanmıştır.

- Ebeveynlerin çalıştaydan yüksek memnuniyet düzeyde puanları aldığı, -Müdahale sonrası ebeveynlerin

Page 202: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

202

-Müdahale sonrası farkındalık ve psikolojik esneklikteki değişikliğin incelenmesi.

-Her bir oturum 2 saat sürmüştür. -Oturumlar yapılandırılmış bir program ve önceden belirlenmiş bir farkındalık aktivitesi ile yönlendirilmiştir. -Oturumlarda yer alan etkinliklerin her biri için katılımcılar, bilinçli farkındalık aktivitelerini kullanmaya teşvik edilmiştir.

psikolojik esneklik düzeyinin artış sağlanmıştır. Ancak ebeveyn farkındalığında artış olmadığı sonuçlarına varılmıştır.

Ruskin ve ark. 2017

Karma desen

- Sekiz haftalık farkındalık grubuna katılan kronik ağrısı olan adölesanların deneyimlerinin belirlenmesi

Kas-iskelet sistemine ilişkin kronik ağrı yaşayan 12-18 yaş grubundaki 21 adölesan

-Memnuniyet anketi -Yarı yapılandırılmış soruları içeren odak grup görüşmeleri

- Kronik ağrıya yönelik farkındalık temelli müdahale programı sekiz hafta boyunca haftada iki saatlik oturumlar şeklinde yapılmıştır. -Oturumlar, özellikle pediatrik kronik ağrı için uyarlanmış ve beceri geliştirmeye odaklanan farkındalık meditasyonlarını, egzersizlerini ve aktivitelerini içermiştir.

-6 tema belirlenmiştir: farkındalık becerileri, destekleyici ortam, grup egzersizleri, güçlendirme, program beklentileri ve lojistik, Katılımcıların farkındalık temelli müdahale programı ile farkındalık becerilerine ilişkin olumlu deneyimler yaşadığı görülmüştür.

Waelde ve ark. 2017

Yarı deneysel çalışma

-Kronik ağırısı olan adölesanlara uygulanan altı haftalık farkındalık meditasyonunun uygulanabilirliğinin, yararlılığının ve kabul edilebilirliğinin belirlenmesi

Baş, karın, kas-iskelet, romatolojik sisteme ilişkin kronik ağrı tanısı alan 13-17 yaş grubundaki 20 adölesan

-Demografik bilgiler formu -Ağrı şiddeti -Çocuklar için Depresyon Ölçeği -Fonksiyonel Yetersizlik Ölçeği -Stanford Pediatrik Ağrı Fonksiyon Ölçeği

-Farkındalık müdahalesi anlık farkındalığın sürdürülmesine yönelik becerilerin öğretilmesi ve uygulanmasını içeren altı oturumdan oluşmaktadır. - Kullanılan teknikler vücudu tanıma, gerilimi serbest bırakma, farkındalık meditasyonu, nefes odaklı imgeleme ve anahtar kelimelerin tekrarını içermektedir. -Vücudu tanıma, vücudun bazı bölgelerine doğru nefes akışını fark etmekten ve bunu

-Ağrı ve depresyonda anlamlı bir değişiklik olmadığı, ancak fonksiyonel yetersizlikte ve ağrı fonksiyon şikayetlerinin sıklığında azalma olduğu saptanmıştır. -Ebeveynlerin çocuğun ağrılarına dair endişelerinin önemli ölçüde azaldığı saptanmıştır.

Page 203: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

203

görselleştirmekten oluşmaktadır. - Nefes egzersizleri, nefesi inhalasyon ve ekshalasyon yoluyla fark etmeyi içermektedir. - Anahtar kelimelerin tekrarı, “Hum Sah” seslerini tekrarlamaktan, nefes ile senkronize etmekten, her inhalasyonda “Hum” ve ekshalasyon ile “Sah” kelimesini tekrarlamaktan oluşmaktadır. - Gerilimi serbest bırakma, katılımcıların herhangi bir gerginlikten uzaklaşma becerisini artırmak için tasarlanmış nefes odaklı bir imgeleme alıştırmasıdır. -Oturumlar 60 dk sürmüştür ve 20 dakikası bir terapist önderliğinde uygulamıştır. -Katılımcılardan bu teknikleri evde altı hafta boyunca günde en az 15 dakika boyunca uygulamaları ve günlük hayatta mümkün olduğu kadar pratik yapmaları istenmiştir.

Ruskin ve ark. 2017

Yarı deneysel çalışma

-Sekiz haftalık farkındalık temelli müdahale programına katılan kronik ağrısı olan adalösanlarda programın uygulanabilirliğinin ve kabul edilebilirliğinin incelenmesi

Kas-iskelet sistemi, romatolojik, nöropatik ağrılar, baş ve karın ağrısı yaşayan 12-18 yaş grubundaki 21 adölesan

-Adölesan Sağlık Bilgi Formu -Ağrı Özellikleri Anketi -Fonksiyonel Yetersizlik Ölçeği -Çocuklar İçin Çok Boyutlu Anksiyete Ölçeği -Columbia Depresyon Ölçeği -Ağrıyı Felaketleştirme Ölçeği -Çocuk ve Ergen Farkındalık Ölçeği -Kronik Ağrı Kabul Anketi

-Kronik ağrıya yönelik farkındalık temelli müdahale programı sekiz hafta boyunca haftada iki saatlik oturumlar şeklinde yapılmıştır. -Oturumlar kronik ağrıya yönelik beceri geliştirmeye odaklanmıştır. Oturumlar farkındalık meditasyonları, egzersizleri ve aktiviteleri içermiştir. - Adölesanlardan her gün meditasyon

-Katılımcıların farkındalık temelli müdahale programından memnun olduğu belirlenmiştir. -Adölesanların ağrı kabulünün, baş etme becerilerinin ve farkındalığının programın başlangıç zamanına göre 3. ayda arttığı görülmüştür.

Page 204: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

204

-Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği -Oturum Sonrası Anketi -Memnuniyet Anketi

yapması istenmiştir. -Ebeveynler ilk oturumda farkındalık becerilerini geliştirmek için adölesanlar ile birlikte eğitilmişlerdir. - Farkındalık temelli müdahale programının 3. aydaki süregelen etkileri değerlendirilmiştir.

Anclair ve ark. 2017

Yarı deneysel çalışma

Bilişsel davranışçı terapi veya farkındalık temelli müdahale programının kronik rahatsızlığı olan çocukların ebeveynlerinin sağlıkla ilgili yaşam kalitesini ve yaşam doyumları üzerine etkisinin incelenmesi

Stres ve tükenmişlik semptomları yaşayan ve kronik ağrısı (diyabet, kanser, otizm veya mental retardasyon) olan 18 yaşından küçük çocukların ebeveynleri

-Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçeği -Yaşam doyumu ölçeği

- Katılımcılar rastgele olarak bilişsel davranışçı terapiye ve farkındalık temelli müdahale programına katılmak üzere iki gruba ayrılmıştır. -Grup tedavilerinin süresi haftada iki saat olmak üzere sekiz haftadır. -Farkındalık temelli müdahale programı vücudunu tanıma, nefes egzersizleri, oturma meditasyonunu içermektedir. - Katılımcılardan her gün sekiz hafta boyunca 15 dk bu egzersizleri yapması istenmiştir. - Katılımcılara evde farkındalık temelli uygulamaları yapabilmeleri için CD verilmiştir.

-Her iki tedavi grubundaki katılımcılar için Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi’nin belirli alanlarında ve yaşam memnuniyetinde pozitif gelişmeler olduğu bulunmuştur. -Sekiz hafta sonunda, farkındalık grubunda yer alan ebeveynlerin SF-36 ölçeğinin alt bileşenleri olan fiziksel ve mental sağlık, duygusal ve sosyal işlevsellik, yaşama gücünde önemli ölçüde artış olduğu saptanmıştır.

Chadi ve ark. 2016

RKÇ Kronik ağrısı olan kadın adölesanlar için uygulanan farkındalık temelli müdahale programının etkisinin incelenmesi

13-18 yaş grubu kronik ağrısı olan kadın adölesanlar (gastroenteroloji, romatoloji ve nöroloji kliniklerinde izlenen kadın adölesanlar)

-Pediatrik Yaşam Kalitesi Ölçeği - Görsel Ağrı Skalası -Beck Depresyon ve Anksiyete Ölçeği -Psikososyal Distres Skalası -Tükürük kortizol düzeyi

-Çalışma müdahale ve kontrol grubundan oluşmaktadır. -Her iki gruba sekiz haftalık farkındalık temelli müdahale programı uygulanmıştır. -Her oturum 90 dakika sürmüştür. -Program; farkındalık temelli stres azaltma ve farkındalık temelli bilişsel terapi bileşenlerinden oluşmaktadır. - İçerik; ana odaklanma, vücut farkındalığı, ağrıyı tanıma, meditasyon ve

-Ağrı ile baş etme biçiminde olumlu bir değişiklik olduğu görülmüştür. -Yaşam kalitesi, depresyon, anksiyete, ağrı algısı ve psikososyal distres açısından herhangi bir değişiklik saptanmamıştır. -Tükürük kortizol seviyelerinde önemli derecede azalma olduğu sonucuna varılmıştır.

Page 205: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

205

TARTIŞMA

Derleme kapsamına alınan araştırmaların amacı; ağrı yaşayan adölesanların ve bu çocukların ebeveynlerinin farkındalık temelli uygulamalar ile ağrı deneyiminin hafifletilmesi, uygun bir şekilde ağrıyı yönetmesi ve bu uygulamaların uygulanabilirliğinin ve etkinliğinin değerlendirilmesidir.

nefes egzersizleri, stres ve ağrıyla baş etme, düşünce ve duygunun farkına varma, güç duyguları tanıma ve yanıt oluşturma, sevme ve kabul etme aşamalarından oluşmaktadır.

Petter ve ark. 2013

RKÇ Bilinçli farkındalığın çocuklarda ağrı şiddetini ve ağrı toleransını azaltmaya yönelik etkisinin incelenmesi

-Kronik ağrı öyküsü olmayan 10-14 yaş grubu 86 sağlıklı çocuk

-Ağrı ile Başa Çıkma Ölçeği -Görsel ağrı skalası -Çocuklar için Kabullenme ve Farkındalık anketi -Dikkati başka yöne çekme ve uygulamaların değerlendirilmesi için yarı yapılandırılmış görüşme

- Çalışmada çocuklar rastgele olarak bilinçli farkındalık ve güdümlü imgeleme grubuna atanmıştır. -Çocuklara ağrı ile başa çıkma ölçeği uygulanmıştır. -Anketi doldurduktan sonra çocuklar test odasına alınmıştır. -Bilinçli farkındalık grubunda yer alan katılımcılara 10 dk boyunca CD dinletilmiştir -CD’de çocuklara soğuk uygulamayla görülen ağrıya bağlı oluşan duygulara nasıl odaklanacakları, vücudunu nasıl tanıyacakları ve ne şekilde nefes almaları gerektiği açıklanmıştır. -CD’de çocuklara ellerini bileklerine kadar suya sokmaları gerektiği söylenmiştir. -4 dk sonra ellerini sudan kaldırmaları istenmiştir. -Çocuklar bir araştırmacı ve ebeveynler tarafından gözlemlenmiştir. - Çocuklar ellerini sudan çıkardıktan sonra araştırmacı test odasına geri dönmüştür ve çocuklara görsel ağrı skalasını uygulamıştır.

- Her iki grup için ağrı şiddeti ve ağrı toleransı açısından bir fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. -Bilinçli farkındalık grubunda yer alan çocuklar ağrının fiziksel hislerine ilişkin daha çok farkındalık geliştirmiştir.

Page 206: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

206

FTU’nun ağrı deneyimi olan çocuklarda ve ebeveynlerinde ağrı deneyiminin iyileştirilmesinde etkili olduğu; ek olarak, çocuklar ve ebeveynleri tarafından kabul edilebilir ve kolay uygulanabilir terapötik bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Ancak FTU uygulama sürelerinin birbirinden farklılık göstermesinin yanı sıra; çalışmalardan elde edilen bulgular ön test ve son test sonuçlarına dayalı olup, uygulamanın devam eden etkisi değerlendirilmemiştir. Uygulama süresine ek olarak, değerlendirilen değişkenler ve veri toplama araçları gibi yöntemsel farklılıklar da yer almaktadır. Ayrıca FTU uygulamalarının adölesan döneme yönelik olması ve daha küçük yaş grubu çocukları değerlendiren çalışmaların yetersiz olması, örneklem grubunun az sayıda olması sınırlılıkları oluşturmaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Pediatrik ağrı deneyiminde farkındalık temelli uygulamaların ağrı deneyimi, ağrı kabulü, yaşam kalitesi ve farkında ebeveynlik üzerinde pozitif etki yarattığı görülmüştür. FTU’nun etkisinin ve etkinliğinin netleştirilmesi için uygulama basamaklarının ve süresinin standardize edildiği daha fazla randomize kontrollü çalışamaya gereksinim duyulmaktadır.

Sınırlılıklar

Çalışmaların tasarlanmasında metadolojik farklılıklar saptanmıştır. Bu farklılıklardan kaynaklı olarak çalışma sonuçları ve bulguları ile istatistiksel bir analiz gerçekleştirilememiştir. İncelemeye alınan çalışma sayısının azlığı ise diğer bir sınırlılığı oluşturmuştur.

Kaynakça

1. Anclair, M., Hjärthag, F., & Hiltunen, A. J. (2017). Cognitive behavioural therapy and mindfulness for health-related quality of life: comparing treatments for parents of children with chronic conditions-a pilot feasibility study. Clinical practice and epidemiology in mental health: CP & EMH, 13, 1. doi: 10.2174/1745017901713010001 2. Bishop, S. R., Lau, M., Shapiro, S., Carlson, L., Anderson, N. D., Carmody, J., ... & Devins, G. (2004). Mindfulness: A proposed operational definition. Clinical psychology: Science and practice, 11(3), 230-241. doi: 10.1093/clipsy.bph077 3. Brand, K., & Court, C. (2010). Pain assessment in children. Anaesthesia & Intensive Care Medicine, 11(6),214-216. 4. Chadi, N., McMahon, A., Vadnais, M., Malboeuf-Hurtubise, C., Djemli, A., Dobkin, P. L., ... & Haley, N. (2016). Mindfulness-based intervention for female adolescents with chronic pain: A pilot randomized trial. Journal of the Canadian Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 25(3), 159. 5. Collins, J. J., Devine, T. D., Dick, G. S., Johnson, E. A., Kilham, H. A., Pinkerton, C. R., ... & Portenoy, R. K. (2002). The measurement of symptoms in young children with cancer: the validation of the Memorial Symptom Assessment Scale in children aged 7–12. Journal of Pain and Symptom Management, 23, 10–16. doi: 10.1016/S0885–3924 (01)00375-X 6. Ellis, J. A., McCleary, L., Blouin, R., Dube, K., Rowley, B., MacNeil, M., & Cooke, C. (2007). Implementing best practice pain management in a pediatric hospital. Journal for Specialists in Pediatric Nursing, 12(4), 264-277. 7. Fortier, M. A., Martin, S. R., Kain, D. I., & Tan, E. T. (2011). Parental attitudes regarding analgesic use for children: differences in ethnicity and language. Journal of Pediatric Surgery, 46, 2140–2145. doi: 10.1016/j.jpedsurg.2011.06.021 8. Hayes, S. C., Luoma, J. B., Bond, F. W., Masuda, A., & Lillis, J. (2006). Acceptance and commitment therapy: Model, processes and outcomes. Behaviour research and therapy, 44(1), 1-25. doi: 10.1016/j.brat.2005.06.006 9. Petter, M., Chambers, C. T., & Chorney, J. M. (2013). The effects of mindful attention on cold pressor pain in children. Pain Research and Management, 18(1), 39-45. 10. Ruskin, D. A., Gagnon, M. M., Kohut, S. A., Stinson, J. N., & Walker, K. S. (2017). A Mindfulness program adapted for adolescents with chronic pain. The Clinical journal of pain, 33(11),1019-1029.doi:10.1097/AJP.0000000000000490 11. Ruskin, D., Campbell, L., Stinson, J., & Ahola Kohut, S. (2018). Changes in parent psychological flexibility after a one-time mindfulness-based intervention for parents of adolescents with persistent pain conditions. Children, 5(9), 121.doi: 10.3390/children5090121 12. Ruskin, D., Harris, L., Stinson, J., Kohut, S., Walker, K., & McCarthy, E. (2017). “I Learned to Let Go of My Pain”. The Effects of Mindfulness Meditation on Adolescents with Chronic Pain: An Analysis of Participants’ Treatment Experience. Children, 4(12), 110.doi: i:10.3390/children4120110 13. Seidman, L. C., Martin, S. R., Trant, M. W., Payne, L. A., Zeltzer, L. K., Cousineau, T. M., & Donovan, E. (2019). Feasibility and Acceptance Testing of a Mobile Application Providing Psychosocial Support for Parents of Children and Adolescents With Chronic Pain: Results of a Nonrandomized Trial. Journal of pediatric psychology, 44(6), 645-655.doi: 10.1093/jpep/jsz007 14. Twycross, A. M., Williams, A. M., Bolland, R. E., & Sunderland, R. (2015). Parental attitudes to children’s pain and analgesic drugs in the United Kingdom. Journal of Child Health Care, 19, 402–411. doi: 10.1177/1367493513517305 15. Van Slyke, D. A., & Walker, L. S. (2006). Mothers' responses to children's pain. The Clinical Journal of Pain, 22, 387–391. doi: 10.1097/01.ajp.0000205257.80044.01 16. Waelde, L., Feinstein, A., Bhandari, R., Griffin, A., Yoon, I., & Golianu, B. (2017). A pilot study of mindfulness meditation for pediatric chronic pain. Children, 4(5), 32. doi: i:10.3390/children4050032 17. Zisk, R. Y., Grey, M., MacLaren, J. E., & Kain, Z. N. (2007). Exploring sociodemographic and personality characteristic predictors of parental pain perceptions. Anesthesia & Analgesia, 104, 790–798. doi: 10.1213/01.ane.0000257927.35206.c1

Page 207: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

207

SS45

BASINÇ YARALARININ İYİLEŞMESİNDE BAOBAB VE NAR ÇEKİRDEĞİ YAĞI UYGULAMASININ ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİ

Sadık HANÇERLİOĞLU1,Yasemin YILDIRIM1,Yiğit UYANIKGİL2,Fisun Şenuzun AYKAR1

1EÜ Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD

2EÜ Tıp Fakültesi Histoloji Embriyoloji AD

Özet

Bu araştırma basınç yaralarını simüle eden Stadlerin basınç yarası modelinde, topikal olarak uygulanan baobab ve nar çekirdeği yağı pansumanlarının basınç yaralarının iyileşmesindeki etkinliğini değerlendirmek amacıyla Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde 05.01.2018-05.02.2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir

Araştırma kapsamına Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde bulunan wistar cinsi, ortalama ağırlıkları 250-350 gr arasında değişen ve ortalama 8-12 haftalık (2-3 aylık) 21 rat alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan hayvanlara literatür doğrultusunda basınç yarası oluşturulmuştur. Oluşturulan basınç yaralarına baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile 21 gün boyunca günde 1 kez olacak şekilde, her gün aynı saatte pansuman yapılmıştır.

Basınç yaralarının iyileşmesi makroskobik ve mikroskobik olmak üzere iki düzeyde değerlendirilmiştir. Araştırma sonunda makroskobik olarak değerlendirilen yara alan ortalamaları ve yara iyileşme yüzdeleri ortalamaları ile mikroskobik olarak değerlendirilen histopatolojik analiz sonuçlarında nar çekirdeği yağı ile pansuman uygulanan grubun diğer gruplara göre daha iyi iyileşme gösterdiği saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Baobab yağı, nar çekirdeği yağı, basınç yarası

INVESTIGATION OF THE EFFECTIVENESS OF BAOBAB AND POMEGRANATE SEED OIL APPLICATION ON THE HEALING OF PRESSURE ULCERS

Abstract

This research was carried out between 05.01.2018-05.02.2018 at Ege University Laboratory Animal Application and Research Center in order to evaluate the effectiveness of topically applied Baobab and Pomegranate Oil Dressings in improving pressure ulcers in Stadler's Pressure ulcer model simulating pressure ulcers.

In this research, 21 Wistar rats, weights ranging from 250-350 gr and average 8-12 weeks (2-3 months) were obtained from Ege University Laboratory Animal Application and Research Center. Pressure ulcers were formed in animals according to the literature. Pressure ulcers created were dressed at the same specific time every day, with Baobab, Pomegranate Oil, and saline for 21 days.

The improvement of pressure ulcers was assessed at two levels, macroscopic and microscopic. At the end of the study, macroscopically, the average of the wound areas and the percentage of wound healing and microscopic evaluation of the histopathological analysis revealed that the group treated with pomegranate seed oil showed better healing than the other groups.

Keywords: Baobab oil, pomegranate oil, pressure ulcer

GİRİŞ

Basınç yaraları çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. National Pressure Ulcer Advisory Panel (NPUAP) ve European Pressure Ulcer Advisory Panel (EPUAP)) basınç yaraları’nı; “tek başına, basınç ya da yırtılma ile basıncın birlikte sebep olduğu, çoğunlukla kemik çıkıntıları üzerinde ortaya çıkan lokalize deri ve / veya deri altı doku hasarıdır” şeklinde tanımlamıştır (1).

Basınç yaraları oranlarına ilişkin veriler ülkeye ve verilerin toplandığı kuruma (hastane, rehabilitasyon merkezi, uzun dönem bakım kurumu veya bakım evi) göre değişiklik göstermektedir (2). Amerika’da NPUAP basınç yarası prevalansını akut bakımda % 10-18, uzun süreli bakımda % 2,3-28, evde bakımda % 0-29 olarak belirtmektedir (3). Kanada’da 45 hastane ve 14.000 hastayı içeren bir prevalans çalışmasında akut bakım ünitelerinde basınç yarası prevalansı %25,1; uzun dönem bakım ünitelerinde %29,9; evde bakımda %15,1 olarak bildirilmiştir. Kanada’da genel olarak tüm sağlık kurumlarında basınç yarası prevalansı % 26,2 olarak belirtilmiştir (4). Avrupa’da beş ülke 25 hastanede 5947 hastanın katılımı ile gerçekleştirilen bir çalışmada basınç yarası evre 1-4 prevalansı % 18,1 olarak saptanmıştır (5).

Hastalarda basınç yaraları gelişimi, hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte, sağlık bakım profesyonellerinin ekstra bakımdan dolayı iş yükünü artırmakta, istenilen bakım hedeflerine ulaşmayı zorlaştırmakta ve sağlık bakım kuruluşuna önemli bir finansal yük getirmektedir (5-7).

Page 208: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

208

Bu nedenle büyük bir sağlık sorunu olan basınç yaralarını iyileştirmeye yönelik çözümler üretmek oldukça önemlidir. Piyasada, basınç yaralarının iyileşmesinde, tedavi amaçlı kullanılan birçok pansuman malzemesi bulunmaktadır. Fakat piyasadaki bu pansuman malzemelerinin hasta ve ailesi tarafından temin edilmesi kolay olmamakta, aynı zamanda maliyet açısından da ek yük getirmektedir. Bu nedenle yara tedavisinde, piyasadaki pansuman malzemelerine alternatif olabilecek yara bakım ürünleri arayışına gidilmiş ve bu konuda birçok çalışma yapılmıştır. Yara iyileşmesinin aşamalarına çeşitli mekanizmalarla etki eden birçok alternatif ürünün yara tedavisi amacıyla kullanılabileceği gösterilmiştir (8).

Geçmişte narla ilgili yapılan çalışmaların pek çoğu narın antioksidan aktivitesiyle ilgili olup, son yıllarda nar suyu, nar çekirdeği yağı, kabuğu ve çiçeğinden elde edilen ekstraktların antibakteriyal, antiviral, antifungal, antidiyabetik ve antikanser etkilerinin olduğunu ortaya koymuştur. E vitamini içeriği oldukça yüksek olan nar çekirdeği yağı antioksidan polifenoller açısından da oldukça zengindir. Baobab ağacı tohumlarından elde edilen yağ, cilt hastalıklarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. Baobab tohumu yağının da içinde bulunduğu sabit yağlar, kozmetik ürünler için önemli bileşenlerdir. Deri üzerinde tahriş edici veya alerjik özellik göstermedikleri için kullanımları yaygındır. Baobab yağı veya meyve posası birçok vitamin içermektedir. Bu vitaminler cilt için yararlı olan vitaminlerdir. Bu vitaminlerin başlıcaları arasında hücre yenilenmesinde büyük öneme sahip olan A ve F vitaminleri, yaşlanmayı geciktirici ve antioksidan etkisi olan vitamin E, kalsiyum emilimini artıran ve kan basıncını düşüren D3 vitamini yer almaktadır. Yapılan literatür taramasında baobab ve nar çekirdeği yağının pek çok konuda etkinliğinin araştırılmasına rağmen yara iyileşmesinde etkinliğinin incelendiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte her iki yağında içinde bulunan vitaminler ve antioksidan etkileri gibi etkilerinden dolayı yara iyileştirici özelliğininde olacağı düşünülerek bu çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir.

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Araştırma, Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde 05.01.2018-05.02.2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın yapılabilmesi için Ege Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan 26.12.2017 tarihinde gerekli etik kurul izni alınmıştır. Araştırmanın evrenini Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde bulunan wistar cinsi, ortalama ağırlıkları 250-350 gr arasında değişen ve ortalama 8-12 haftalık (2-3 aylık) dişi ve erkek ratlar oluşturmaktadır. Çalışmada anlamlı sonuç elde edebilmek için en az sayıda rat kullanılması planlanmıştır. Parametrik testlerin varsayımlarının yerine gelmediği durumlarda nonparametrik testlerinde yanıt verebilmesi için araştırmanın örneklemini 21 rat (her grupta 7’şer rat olmak üzere) oluşturmuştur. Ratların randomizasyonu ardışık sıralı randomizasyon ile her bir kafeste bir rat olacak şekilde yirmi bir kafese dağıtılarak yapılmıştır. Kafesler sırasıyla BY1, BY2, BY3, BY4, BY5, BY6, BY7, baobab yağı ile pansuman uygulanan, NÇY1, NÇY2, NÇY3, NÇY4, NÇY5, NÇY6, NÇY7, nar çekirdeği yağı ile pansuman uygulanan, SF1, SF2, SF3, SF4, SF5, SF6, SF7, serum fizyolojik ile pansuman uygulanan ratları gösterecek şekilde işaretlenmiştir. Tüm ratlarda literatür doğrultusunda basınç yaraları oluşturulduktan sonra ayrı ayrı kafeslerde 12 saat gündüz 12 saat gece düzeninde, sabit sıcaklık (21-24 ºC ortamda) ve nem altında laboratuvar şartlarında barındırılmıştır. Ratlar deney süresince musluk suyu ve ad. libitum ile beslenmiştir.

Hayvanlara basınç yaraları oluşturulması öncesinde intramüsküler olarak 75 mg/ kg Ketamin ve 10 mg/kg ksilazin uygulanarak genel anestezi yapılmıştır. Anestezi altındaki hayvanların sırt bölgesindeki 4*7cm2 lik alandaki tüyler elektrikli tıraş makinesi ile tıraş edilip, bölge %70’lik izopropanol ile temizlenmiştir. Sırt bölgeleri tıraş edilip temizlenen ratlarda Resim1’de görüldüğü şekilde mıknatıs yerleştirmek üzere 4 bölge belirlenmiştir edilmiştir.

Resim 1. Mıknatısların Yerleştirileceği Bölgenin Tayini

Hayvanların tıraş edilen cildi nazikçe tutulup (Resim 2 ), literatür doğrultusunda cildin her iki yanına 12 mm çapta, 5.0 mm kalınlığında yaklaşık 2.4 gram ağırlığında ve 1000 G manyetik kuvvette mıknatıslar yerleştirilmiştir.

Page 209: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

209

Resim 2: Mıknatısların Ratın Sırt Bölgesine Yerleşimi

Hayvanların sırt bölgesinde uygulanacak “pinch/çimdikleme/sıkıştırma” işleminde iki mıknatıs arasındaki köprüde 5.0 mm’lik kalınlıkta cilt kalması sağlanmıştır. Bu işlemde iki mıknatıs plakası arasındaki sıkıştırma basıncı, iskemik doku perfüzyonu için gerekli olan basınç kadar olup 50 mmHg’dır. Tekli iskemik perfüzyon siklusu 12 saatlik mıknatısların yerleştirilmesi ve takibinde 12 saatlik zaman diliminde mıknatısların çıkarılması ya da dinlenme periyotlarından oluşmaktadır (I/R- İskemi-Reperfüzyon). Her bir hayvanda basınç yaraları oluşumunun başlatılması için üç siklus uygulanmıştır. Üç siklusun sonunda her bir hayvanda toplamda 4 er adet evre 3 basınç yaraları oluşmuştur (9,10). Hayvanlarda ağrıyı azaltmak amacıyla gerektiğinde subkutan yoldan Meloksikam 5 mg/kg uygulanmıştır. Hayvanlarda mıknatısların birbirine yapışmasını engellemek amacıyla öncelikle 1 ve 2 numaralı alanlara yerleştirilip 3 siklus uygulanmış ve evre 3 basınç yarası oluşturulmuş, ardından 3 ve 4 nolu alanlara yerleştirilip 3 siklus uygulanarak evre 3 basınç yarası oluşturulmuştur. Mıknatıslar yerleştirildikten sonra ratların uyanmaları beklenmiş, uyandıktan sonra normal aktivite göstermelerine izin verilmiş ve herhangi bir zorlanma olmadan mıknatısların ağırlıklarını tolere edebildikleri gözlenmiştir.

Basınç Yaralarına Baobab, Nar Çekirdeği Yağı ve Serum Fizyolojik İle Pansuman Uygulanması

Deneyde kullanılan baobab ve nar çekirdeği yağı (Arifoğlu Baharat Gıda San. Ltd. Şti. ‘den temin edilmiştir) ile steril serum fizyolojik ratların yara bölgelerine 1ml olacak şekilde uygulanarak 21 gün boyunca pansuman yapılmıştır. Pansumanlar ratlarda basınç yaraları oluşturulduktan itibaren, yaranın oluşturulduğu gün 0 kabul edilerek (0. gün pansuman uygulanmamıştır) 21 gün boyunca günde 1 kez olacak şekilde, her gün aynı saatte uygulanmıştır. Pansumanın ardından yara alanı steril spanç ile kapatılarak yapışkan bandaj ile sabitlenmiştir.

Basınç Yaralarının İyileşmesinin Değerlendirilmesi

Basınç yaralarının iyileşmesi makroskobik ve mikroskobik olmak üzere iki düzeyde değerlendirilmiştir. Basınç yaraları oluşturulduktan sonra, 7., 14. ve 21. günlerde her biri yara kenarı ve yüzeyini içeren doku parçalarının histolojik incelemesi için eksizyonel biyopsi yapılmıştır. Yedinci ve 14. günlerde biyopsi işlemi sonrası biyopsi alınan bölge 3/0 vikril ile dikilmiştir. Yirmibirinci günde yara değerlendirmeleri yapıldıktan sonra ratlar servikal dislokasyon yöntemi ile sakrifiye (feda) edilmiştir. Makroskobik inceleme de yara iyileşme yüzdelerinin hesaplanması için öncelikle yaraların 7., 14. ve 21. günlerdeki fotoğrafları çekilip manuel plenimetric yöntem kullanılarak yara alanları hesaplanmıştır. Yaraların iyileşme yüzdeleri Walker formülü kullanılarak hesaplanmıştır (11). Mikroskobik incelemede ise yara alanlarindan 7., 14. ve 21. günde alınan bıyopsiler histopatolojik olarak değerlendirilmiştir. Histopatolojik değerlendirme için bakılan değişkenlerde skorlama Tablo 1’de belirtilmiştir.

Tablo 1: Histopatolojik Puanlama

Skor Ödem PMNL infiltrasyonu Damar hasarlanması Kıl kökü hasarlanması Glandula sebasea hasarlanması

0 Yok Normal Yok Yok Yok

1 Hafif Hafif Hafif Hafif Hafif

2 Belirgin Belirgin Belirgin Belirgin Belirgin

3 Yoğun Masif Yoğun Yoğun Yoğun

Veri analizi

Çalışmada yer alan sürekli değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler ortalama, standart sapma, medyan, minimum ve maksimum değerleriyle, kategorik değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler frekans ve yüzde ile gösterilmiştir. Değişkenlerin gruplarda normal dağılıma uygunluk kontrolü yapıldıktan sonra normal dağılıma uyan değişkenlere parametrik uymayan değişkenlere ise nonparametrik testler uygulanmıştır. Bağımsız iki grup karşılaştırmaları için bağımsız örneklem t testi/Mann

Page 210: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

210

Whitney U testi, çoklu bağımsız grup karşılaştırmaları için tek yönlü ANOVA/Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Analizlerde IBM SPSS Statistics 22.0 programı kullanılmış ve tüm analizler p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir

Etik

Ege Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan 26.12.2017 tarihinde çalışmanın yapılabilmesi için gerekli etik kurul izni alınmıştır.

SONUÇLAR

Tablo 2.Yara Alanı Ortalamalarının Zamana Göre Gruplarda Karşılaştırması

Yara Alanı

SF Grubu n=7

Baobab Yağı Grubu

n=7

Nar Çekirdeği Yağı Grubu n=7 Test

istatistiği p değeri

Gruplar Arası İkili Karş.

��±SS ��(Min- Maks)

��±SS ��(Min- Maks)

��±SS ��(Min- Maks)

0. gün 1.406±0,049

1,4(1,32-1,48) 1,412±0,047

1,41(1,35-1,49)

1,407±0,046

1,41(1,33-1,47 )

KW=0,043

p=0,992

----

7. gün 0,98±0,05 0,98(0,90-1,05)

0,85±0,05 0,85(0,79-0,91)

0,62±0,08 0,62(0,50-0,75)

KW=61,955

p<0,001

SF-BY :p=0,003 SF-NÇY:p=0,002 B-NÇY :p<0,001

14.gün 0,45±0,04 0,46(0,39-0,50)

0,32±0,02 0,32(0,29-0,36)

0,14±0,11 0,16(0-0,28) KW=36,092

p<0,001

SF-B Y :p=0,008 SF-NÇY:p<0,001 B-NÇY :p<0,001

21.gün 0,08±0,04 0,08(0,00- 0,13)

0±0 0(0- 0) 0±0 0(0 - 0) KW=23,579

p<0,001

SF-BY :p<0,001 SF-NÇY:p<0,001

F=21,000 p<0,001 F=21,000 p<0,001 F=20,559 p<0,001

Tablo 3. Zamana Göre Yara Alanı İyileşme Yüzdesi Ortalamalarının Gruplarda Karşılaştırması

İyileşme %

SF Grubu n=7

Baobab Yağı Grubu n=7

Nar Çekirdeği Yağı Grubu n=7 Test

istatistiği p değeri

Gruplar Arası İkili Karşılaştırmalar

��±SS ��

(Min- Maks)

��±SS ��

(Min- Maks)

��±SS ��

(Min- Maks)

7. gün 30,5±2,38

29,86 (27,14-33-

57)

39,88±3,87

39,72 (35,46-46,98)

55,97±5,89

56,03 (48,28-65,99)

KW=63,018 p<0,001

SF-BY : p=0,002 SF-NÇY: p<0,001 B-NÇY: p<0,001

14. gün

68±2,8 68,92

(64,29-71,43)

77,22±1,92

77,3 (74,81-80,54)

90,04±7,55

88,73 (80,69-

100) KW=37,538

p<0,001

SF-BY: p=0,006 SF-NÇY: p<0,001 B-NÇY: p<0,001

21. gün

94,35±3,1

94,37 (90,71-

100) 100±0

100 (100 -100)

100±0 100

(100 -100) KW=23,237

p<0,001

SF-BY: p<0,001 SF-NÇY: p<0,001

F=14,000 p=0,001 F=14,000 p=0,001 F=13,231 p=0,001

Page 211: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

211

Tablo 2’da her bir gruptaki ratlarda oluşturulan basınç yaralarının 0., 7., 14. ve 21. günlerdeki yara alan ortalamalarına ilişkin veriler sunulmuştur.

Çalışmamız kapsamına alınan ratlarda basınç yaraları oluşturulduktan sonra (0.gün ) her bir gruptaki yara alan ortalamaları incelendiğinde; sf grubu 1.405±0,05 cm2, baobab yağı grubu 1,412±0,047 cm2 ve nar çekirdeği yağı grubu 1,407±0,046 cm2 olarak saptanmıştır. Ratlarda oluşturulan yara alanlarının (0.gün ) ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark (p=0,992) bulunamamıştır.

Çalışmamızın yedinci gününde Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların yedinci gününde yara alan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=61,955, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,003), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p=0,002) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Yedinci gün ölçümünde nar çekirdeği yağı kullanılan grubun yara alan ortalaması diğer grupların yara alanı ortalamasından anlamlı olarak düşük bulunmuştur.

Çalışmamızın 14. gününde Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların 14. gününde yara alan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=36,092, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,008), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Nar çekirdeği yağı kullanılan grubun yara alan ortalaması diğer grupların yara alanı ortalamasından anlamlı olarak düşük olduğu görülmektedir.

Çalışmamızın 21. Gününde Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların 21. gününde alan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=23,579, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p<0,001), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında anlamlı fark bulunurken baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Bu ölçümün gerçekleştirildiği zaman diliminde her iki grupta da yaraların kapandığı saptanmıştır.

Tablo 3’de her bir gruptaki ratlarda oluşturulan basınç yaralarının 7., 14. ve 21. gündeki iyileşme yüzde ortalamaları verilmiştir.

Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların yedinci gün deki iyileşme yüzde ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (KW=63,018, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,002), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Yedinci gün ölçümünde nar çekirdeği yağı kullanılan grubun yara alanı iyileşme yüzdesi ortalaması diğer grupların yara alanı iyileşme yüzdesi ortalamasından anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.

Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların 14. gündeki iyileşme yüzde ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (KW=37,538, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,006), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Nar çekirdeği yağı kullanılan grubun yara alanı iyileşme yüzdesi ortalaması diğer grupların yara alanı iyileşme yüzdesi ortalamasından anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır.

Baobab, nar çekirdeği yağı ve serum fizyolojik ile pansuman yapılan yaraların 21. gündeki iyileşme yüzde ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (KW=23,237, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p<0,001), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında(p<0,001), istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunurken baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu ölçümün gerçekleştirildiği zaman diliminde her iki grupta da yara alanı iyileşme yüzdeleri ortalamalarının %100,00 olduğu saptanmıştır.

TARTIŞMA

Çalışmamız kapsamına alınan ratlarda basınç yaraları oluşturulduktan sonra (0.gün ) her bir gruptaki yara alan ortalamaları incelendiğinde; yara alanlarının (0.gün) ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark (p=0,992) bulunamamıştır. (Tablo 2) Yara alanının belirli aralıklar ile ölçülmesi yaranın geçen bu süre içerisinde nasıl bir değişime uğradığını anlayabilmek için önem taşımaktadır. Yaranın yüzey alanındaki değişimlerin görsel kayıtları yaranın iyileşme durumunun saptanmasında objektif veri sağlamaktadır (12). Yaradaki bu değişimlerin fark edilmesi ve istatiksel olarak anlamlandırılabilmesi için başlangıçtaki tüm yaraların alanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmamalıdır.

Çalışmamızın 7., 14. ve 21. gününde her bir gruptaki yara alan ortalamaları incelendiğinde; yedinci gündeki yara alan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=61,955, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,003), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p=0,002) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları (p<0,001) arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Yedinci gün ölçümünde nar çekirdeği yağı uygulanan grubun yara alan ortalaması diğer grupların yara alanı ortalamasından anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Çalışmamızın 14. gününde her bir gruptaki yara alan ortalamaları arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=36,092, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,008), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab yağı-nar çekirdeği yağı grupları (p<0,001) arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Nar çekirdeği yağı uygulanan grubun yara alan ortalaması diğer grupların yara alanı ortalamasından anlamlı olarak düşük olduğu görülmektedir. Çalışmamızın 21. gününde her bir gruptaki yara alan ortalamaları

Page 212: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

212

arasında istatistksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=23,579, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p<0,001), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında istatistksel olarak anlamlı fark bulunurken baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında istatistksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Bu ölçümün gerçekleştirildiği zaman diliminde her iki grupta da yaraların kapandığı saptanmıştır. (Tablo 2)

Çalışmamızın 7., 14. ve 21. gününde her bir gruptaki yara iyileşme yüzde ortalamaları incelendiğinde; yedinci gündeki yara iyileşme yüzde ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (KW=63,018, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,002), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları (p<0,001) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Çalışmamızın 14. gününde her bir gruptaki yara iyileşme yüzde ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (KW=37,538, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p=0,006), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001) ve baobab-nar çekirdeği yağı grupları (p<0,001) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Nar çekirdeği yağı uygulanan grubun yara iyileşme yüzdesi ortalaması diğer grupların yara iyileşme yüzdesi ortalamasından anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışmamızın 21. gününde her bir gruptaki yara iyileşme yüzdesi ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (KW=23,237, p<0,001). Grupların ikili karşılaştırmalarında sf-baobab yağı grupları arasında (p<0,001), sf-nar çekirdeği yağı grupları arasında (p<0,001), istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunurken, baobab-nar çekirdeği yağı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. bu ölçümün gerçekleştirildiği zaman diliminde her iki grupta da yara iyileşme yüzdeleri ortalamalarının %100,00 olduğu saptanmıştır. Yedinci ve 14. gün ölçümünde nar çekirdeği yağı ile pansuman yapılan grubun yara iyileşme yüzdesi ortalaması diğer grupların yara iyileşme yüzdesi ortalamasından anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Çalışmamızın 21. gününde ise baobab ve nar çekirdeği yağı ile pansuman yapılan yaraların tamamen kapanmasından dolayı yara iyileşme yüzdesi ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. (Tablo 3)

Bu sonuçlar doğrultusunda baobab ve nar çekirdeği yağı ile pansuman yapılan yaraların iyileşme parametrelerinin sf grubuna göre daha iyi olduğu görülmektedir. Yapılan literatür taramasında baobab ve nar çekirdeği yağının pek çok konuda etkinliğinin araştırılmasına rağmen yara iyileşmesinde etkinliğinin incelendiği bir çalışma bulunmamıştır. Bu yüzden çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlar diğer çalışmalar ile karşılaştırılamamaktadır. Ancak yapılan çalışmalar yara iyileşme sürecini olumlu etkileyebilecek faktörlerin neler olduğunu ortaya koymaktadır. Vitamin A, K ve C, kolagenaz, Cu, Zn, artmış kapiller perfüzyon yara iyileşmesi üzerine olumlu etkilerden bazılarıdır. Piyasada bulunan antioksidan ve antienflamatuar içerikli birçok ajanın da yara iyileşmesinde topikal amaçlı kullanılabileceği bildirilmiştir (13-16).

Sınırlılıklar

Bu çalışmanın zaman, etik ve bütçe gibi nedenlerden dolayı hastalar üzerinde yapılamayacak olması bu çalışmanın sınırlılığıdır. Bunun yanında yine yaraların 21 gün izlenmesi de araştırmamızı sınırlamaktadır

SONUÇ ve ÖNERİLER

Basınç yaralarını simüle eden stadlerin basınç yarası modelinde, topikal olarak uygulanan nar çekirdeği yağı’nın, basınç yaralarının iyileşmesinde umut verici sonuçlar vermiş olması, kontrollü klinik çalışmaların yapılması açısından temel oluşturmaktadır. Bu çalışmadan elde ettiğimiz sonuçlar doğrultusunda;

• Basınç yarası olan bireylerle yürütülecek kontrollü klinik çalışmaların planlanması ve gerçekleştirilmesi,

• Nar çekirdeği yağı’nın hem erişimi kolay hem de ekonomik olması nedeniyle, basınç yaralarının

tedavisinde alternatif bir tedavi seçeneği olarak kullanılabileceği,

• Nar çekirdeği yağı’nın iyileştirici etkisinin organizmada hangi biyokimyasal yolaklar üzerinden olduğunun

araştırılmasına yönelik çalışmaların planlanması,

• Planlanacak diğer çalışmalarda nar çekirdeği yağı ve baobab yağı’nın etken madde analizinin yapılarak,

yara iyileşmesinden sorumlu maddelerin tespit edilmesi önerilmiştir.

Kaynaklar

1. Basınç yaralarınin Önlenmesi Hızlı Başvuru Kılavuzu

http://www.epuap.org/wpcontent/uploads/2016/10/qrg_prevention_in_turkish.pdf Erişim Tarihi: 22.01.2019

2. Baydar M, Peker Ö, Bası Yarası Epidemiyolojisi Turkiye Klinikleri J Int Med Sci

2007;3(45):1-5

3. The Role of Nutrition in Pressure Ulcer Prevention and Treatment: National Pressure Ulcer

Advisory Panel White Paper; 2009

4. Woodbury MG, Houghton PE. Prevalence of pressure ulcers in Canadian healthcare

settings. Ostomy Wound Manage. 2004:50(10):22-4, 26, 28, 30, 32, 34, 36-8).

5. Kiraner E, Terzi B, Ekinci Au,Tunali B. (2016). Yoğun bakım ünitemizdeki basınç yarası insidansı ve risk faktörlerinin

belirlenmesi. Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 20(2), 78-83.

Page 213: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

213

6. Gencer ZE, Özkan Ö. (2015). Basinç Ülserleri Sürveyans Raporu/Pressure Ulcers Surveillance Report. Türk Yogun

Bakim Dergisi, 13(1), 26.

7. Çınar F, Kula Şahin S, Eti Aslan F. "Yoğun Bakım Ünitesi’nde Basınç Yarasının Önlenmeye Yönelik Türkiye’de Yapılmış

Çalışmaların İncelenmesi; Sistematik Derleme." (2018): 42-50.

8. Dorai AA. Wound care with traditional, complementary and alternative medicine. Indian J Plast Surg 2012;45:418-

424.

9. Stadler I, Zhang RY, Oskoui P, Whittaker MBS, Lanzafame RJ. Development of a simple, noninvasive, clinically relevant

model of pressure ulcers in the mouse. Journal of Investigative Surgery, 2004;17(4);221-27.

10. Peirce SM, Skalak T, Rodehaever GT. Ischemia reperfusion injury in chronic pressure ulcer formation: Ask in model

in the rat. Wound Repair Regen. 2000;8:68–76

11. Walker HL, Mason AD. A standard animal burn. J Trauma 1969;8:1049-1051.

12. Güneş YÜ. Kronik yaraların değerlendirmesi. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2007;11:38-44.

13. Tong M, Tuk B. Stimulated neovascularization, inflammation resolution and collagen maturation in healing rat

cutaneous wounds by a heparan sulfate glycosaminoglycan mimetic, OTR4120. Wound Repair Regen

2009;17(6):840-52.

14. Nevin KG., Rajamahan T. Effect of Topical Application of Virgin Coconut oil on Skin Components and Antioxidant

Status During Dermal Wound Healing in Youung Rats. Skin Pharmacol Physiol 2010 jun. 3;23 (6):290–297

15. Kabayel DD, Kokino S, Özdemir F: Lineer polikromatik polarize ışınlar ve tıp alanlarında kullanımı. Türk Ortapedi ve

Travmatoloji Birliği Derneği Dergisi 2007;6(1-2)/71-74

16. Franz MG. Yara iyileşmesi komplikasyonları. Cerrahide Komplikasyonlar. Güneş Tıp Kitapevi. Ankara 2008/102-103

Page 214: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

214

SS50

POSTPARTUM ÜRİNER İNKONTİNANSTA AKUPUNKTUR UYGULAMALARI

Semra GÜN1, Ümran SEVİL2

1Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı İzmir, Türkiye

Üriner İnkontinans(Üİ) istemsiz olarak idrar kaçırma olarak tanımlanmaktadır. Kadınların %50 sinde görülen bir durum olarak düşünülmekte, ancak sadece bunlardan %25-61’lik kısmının tedavi için başvurduğu belirtilmektedir (Lukacz(1) 2019- Up to date). Üriner İnkontinans yaşam kalitesini etkileyen, cinsel disfonksiyona neden olan, perinal enfeksiyonlar gibi çeşitli morbiditelere neden olan ve sağlık bakım maliyeti arttıran bir durumdur (Lukacz(1) 2019- Up to date).

Üriner İnkontinans şu şekilde gruplandırılmaktadır: (Lukacz(1) 2019- Up to date)

• Stres üriner inkontinans: en sık görülen tiptir. Karın içi basıncın arttığı durumlarda ( efor, hapşırma, gülme, öksürme

vb) ortaya çıkan idrar kaçağıdır.

• Urge inkontinans: sıkışma hissinden hemen önce ve sıkışma hissiyle birlikte istemsiz idrar kaçağıdır.

• Miks tip inkontinans: stres ve urge tiplerin bir arada görüldüğü durumdur.

• Taşma (overflow) inkontinans: sürekli idrar kaçırma yada mesanenin tam boşalamaması sonrası damla damla idrar

kaçağı şeklinde görülmektedir.

Kadınlarda ve özellikle gebelikte sık görülen Üriner inkontinansın oluşumda yaş, obezite, parite, doğum şekli, aile öyküsü, etnik köken, sigara etkili olmaktadır. (Lukacz(1) 2019- Up to date).

Gebelik sırasında mekanizma tam açıklanamamış olsa da bu konuda yapılan araştırmalarda nöral hasar ve pelvik taban kaslarında oluşan gerilme ve hasarın etkili olduğu düşünülmektedir (Handa 2019- Up to date). Doğum sırasında ise vaginal doğumun, operatif vaginal doğumun ve epizyotominin etkili olduğu belirtilmektedir (Handa 2019- Up to date). Gebelik sırasında kadınların % 7-60 oranında Üİ yaşadığı belirtilmektedir (Handa 2019- Up to date). Tayvan da yapılan bir çalışmada kadınların gebelik döneminde %46-54 oranında Üİ yaşadığı aynı kadınların postpartum dönemde 3. Ay sonunda vaginal doğum sonrası %19,6 ve sezeryan doğumda %9,5inde, postpartum 12. Ayın sonunda ise vaginal doğum sonrası %12,5 i ve sezeryan sonrası %7.2 sinin Üİ şikayetinin devam ettiği belirtilmektedir (Lin 2018).

Gebelik ve postpartum dönemde Üİ önlenmesi için gebelik döneminde profilaktik olarak pelvik taban egzersizleri önerilmektedir (Handa 2019- Up to date). Doğum sırasında ise operatif vaginal doğumun sınırlandırılması önerilmekte kanıtlar yetersiz olmakla birlikte epizyotominin sınırlandırılması ve doğumun ikinci evresinin uzun tutulmaması önerilmektedir. Ancak bu konularda çalışmalar yetersizidir. Üİ önlemek için profilaktik olarak sezeryan doğum önerilmemektedir(Grade 2C) (Handa 2019- Up to date).

Üriner inkontinansın tadavisi için bir çok tedavi yöntemi kullanılmaktadır. Genel popülasyonda farmakolojik, cerrahi tedavilerin yanında mekanik araçlar(peser,intra ve eksraüretral araçlar), fiziksel terapiler (pelvik taban egzersizi, biofeedback, stimülasyon, manyetik stimülasyon, mesane eğitimi, manuel terapiler), eğitim davranış ve yaşam tarzı değişiklikleri( diyet değişikliği, kilo verilmesi, kafein alımının sınırlandırılması, sigaranın bırakılması, konstipasyonun önlemesi, zamanlandırılmış tuvalet alışkanlığı edinilmesi), psikolojik tedaviler( davranışsal , bilinçli davranışsal, psikodinamik tedaviler) ve tamamlayıcı tedaviler( akupunktur, hipnoterapi, Bowen tekniği, refleksoloji), diğer konservatif tedaviler( yoga, pilates, solunum egzersizleri Tai-chi,postür düzeltilmesi) uygulanmaktadır (McClurg 2016, Lukacz(2) 2019)

Pelvik Taban Egzersizleri (PTE) Üİ tedavisi için ilk seçenek olarak önerilmektedir (Yüksek Kalite Kanıt)( (Oaseem 2014). Postpartum dönemde Üİ tedavisi için Pelvik Taban Egzersizleri ve Biofeedback kullanılmaktadır. Ancak bu konuda yapılan Cochrane sistematik derlemelerinde ise postpartum dönem için kanıt düzeyleri düşük ve çok düşük kalitede olduğu belirtilmektedir (Herderschee 2011, Woodley 2017).

Akupunktur geleneksel Çin tıbbının bir dalı olarak binlerce yıllık geçmişe sahip bir uygulamadır. Belirli noktalara uygulanan iğneler yardımı ile uyarak hastalıkları tedavi etmektedir. Vücut akupunkturu, saç derisi akupunkturu, kulak akupunkturu, elektro akupunktur ve sıcak akupunktur türleri bulunmaktadır (Wang 2013).

Akupunktur ilk olarak 1980’lerde Aşırı Aktif Mesane tedavisinde kullanılmış, başarı göstermesinin ardından Üİ tedavisi içinde kullanılmaya başlamıştır (Paık 2013).Üİ tedavisi için genellikle mesane ve pelvik tabanın sinirleri sakral 1.,2., ve 3. Sinir üzerinde bulunan BL31, BL32 ve BL33 noktaları kullanılmaktadır (Paık 2013). Akupunktur Üİ tedavisiyle ilgili yapılan Cochrane sistematik derlemesinde bir kanıta ulaşılamamıştır((Wang 2013). Paık ve ark yaptığı sistematik derleme sonucunda Üİ için faydalı olduğu ancak çalışmaların yetersiz olduğu daha çok randomize kontrollü çalışmaya ihtiyaç olduğu belirtilmiştir (Paık 2013).

Amaç

Akupunkturun postpartum Üİ de kullanımı ve sonuçlarıyla ilgi bir sistematik derlemeye rastlanmamıştır. Bu derleme akupunkturun Postparum Üİ da kullanımını incelemek amacıyla yapılmıştır.

Page 215: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

215

Gereç yöntem:

Google Scholar, Pubmed, Cochrane ScienceDirect veri tabanlarında ‘’postpartum ürinary incontenence’’, ‘’acupunktur postpartum üriner incontinence’’ kelimeleri kullanılarak arama yapılmıştır. Ancak bir sonuca ulaşılamamıştır. Sonrasında akupunkturla ilgili ulaşılan bir makaleden yola çıkılarak araştırma genişletilmiş ve Uzakdoğu kökenli kaynaklara ulaşılmıştır.

Bulgular

Toplam 10 makalenin özetlerine ulaşılmıştır. Araştırmalarda genellikle akupunktur pelvik taban egzersizi ve biofeedback ile kombine olarak kullanılmış. Ulaşılan tüm araştırmalar derlemeye dahil edilmiştir ( Tablo 1)

Tablo 1: Postpartum Üriner İnkontinansta Akupunktur kullanılan çalışmaların özet bulguları

Yazar Yıl A.türü Araştırma yöntemi Bulgular- Sonuç

Han H. 2011 RKÇ Postpartum stres inkontinansı olan 100 kadın

iki gruba ayrılmış; Kontrol grubuna sadece

PTE, çalışma grubuna ise PTE ve akupunktur

uygulanmış

Etki oranı çalışma grubunda %84, kontrol

grubunda ise %56 olarak belirtilmiş.

Akupunkturun pelvik taban egzersizlerinin etkisini

arttırabileceği sonucuna varılmış.

Tong Q. 2017 RKÇ Postpartum stres üriner inkontinansı olan 34

kadın ikiye ayrılarak; Kontrol grubuna sadece

biofeedback, çalışma grubuna ise

biofeedback ve akupunktur uygulanmış.

Pelvik taban elektromiyografisi VE ICIQ-SF

skorlarında farklılık tespit edilmiş. Biofeedbackin

akupunktur ile birlikte kullanılışının Üİ

semptomlarını ve pelvik taban kas fonksiyonunu

iyileştirebileceği sonucuna varılmış

LıU F. 2015 RKÇ Postpartum stres üriner inkontinansa sahip

94 kadın gözlem ve kontrol grubuna ayrılmış.

Tüm hastalar biofeedback, gözlem grubuna

ayrıca gün boyunca akupunktur uygulanmış.

Gözlem grubundaki hastaların klinik

semptomlarının anlamlı olarak düşük olduğu

bulunmuş. Biofeedback ile birlikte akupunktur

kullanımının postpartum stres üriner

inkontinansta etkili olduğu, yaşam kalitesi,

prognozu iyileştirdiği belirtilmiş.

Yan C. 2019 RKÇ Postpartum stres üriner inkontinanslı 100

kadın rasgele sayılar tabkosundan

faydalanılarak deney ve kontrol grubuna

ayrılmış. Her iki gruba PTE ve deney grubuna

ayrıva akupunktur tedavisi uygulanmış

Efektiflik oranı deney grubunda % 92, kontrol

grubunda %76 olarak belirlenmiş. Pet testinde her

iki grupta azalma görülürken deney grubunda

daha fazla azalma görülmüş. ICIQ-SF puanı deney

grubunda daha düşükken, pelvik taban kas tonusu

ve ürinasyon skorları deney grubunda daha

yüksek bulunmuş.

Sonuç olarak Kegel egzersizleri ile birlikte

kullanımı postpartum dönemde üriner

inkontinansın sıklığını azaltabileceği , pelvik taban

kasların güçlenmesine yardımcı olabileceği

belirtilmiş.

Sun J. 2015 RKÇ Postpartum üriner inkontinans şikayet olan

80 hasta rastgele olarak 40 deney 40 kontrol

grubu olarak ayrılmış. Kontrol grubuna

sadece PTE uygulanırken deney grubuna

PTE’nin yanında akupunktur tedavisi

uygulanmış.

ICIQ-SF skoru her iki grupta azalırken deney

grubunda ayrıca klinik etkinlik oranı deney

grubunda %85, kontrol grubunda %50 olarak

belirlenmiş.

Sonuç olarak akupunkturla birlikte uygulanan

PTE’nin etkili bir yöntem olduğu belirlenmiş.

LI Z. 2016 RKÇ Postpartum üriner inkontinans şikayeti olan

100 kadın rasgele olarak deney ve kontrol

grubuna ayrılmış. Deney grubuna

biofeedback tedavisi ile birlikte akupunktur

uygulanırken kontrol grubuna sadece

biofeedback tedavisi uygulanmış.

Sonuç olarak deney grubunda etkilin oranı

istatistiksel olarak daha yüksek bulunurken,

anksiyete ve depresyon puanları da daha düşük

bulunmuş.

Akupunkturla birlikte uygulanan biofeedback’ in

postpartum dönemde üriner inkontinans

şikayetleri ve psikolojik stresi azaltabilen ve yaşam

kalitesini arttırabilen bir yöntem olduğu

belirtilmiş.

LIU Y. 2016 RKÇ Postpartum Üİ şikayeti olan 130 hasta deney

ve kontol grubuna ayrılmış. Kontrol grubuna

Bulgularda klinik etkinlik oranının deney

grubunda %95,38 iken kontrol grubunda %78,46

Page 216: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

216

biofeedback uygulanırken deney grubuna

biofeedback ile birlikte Huiyang Akupunkturu

uygulanmış.

olduğu belirlenmiş. Deney grubunun yaşam

kalitesi skoru (QOL)(somatizasyon, düşmanlık,

terör, zorlanma, psikotizm) daha düşük

bulunurken, kişilerarası ilişkiler puanının daha

yüksek kontrol grubuna göre daha yüksek oldu

belirlenmiş.

Sonuç olarak Huiyang akupunkturu ile birlikte

kullanılan biofeedback’n üriner inkontinans

üzerine tedavici etkisi olduğu ve hastaların kas

potansiyelini arttırdığı ve yaşam kalitesini

iyileştirdiği belirtilmiş.

SUN L. 2017 RKÇ Erken dönem postpartum üriner inkontinans

şikayeti olan 100 kadın rasgele örneklem ile

ili gruba ayrılmış. Kontrol grubuna PTE

uygulanırken , deney grubuna PTE ile birlikte

akupunktur ve rehabilitasyon terapisi

uygulanmış.

Bulgularda deney grubunun etkinlilik oranı

istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş. Tedavi

sonrası pet testi puanı ve üriner skoru daha düşük

bulunmuş. Ayrıca deney grubunun kas kuvveti

kontrol grubuna göre daha yüksek ölçülmüş.

Deney grubunun ICI-Q-SF ve SF-36 skorlarının

daha iyi olduğu belirlenmiş.

Sonuç olarak erken doğum sonrası oluşan Üİ ın

tedavisinde akupunktur ve rahabilitasyon terapisi

ile birlikte uygulanan PTE inin Uİ semptomlarını

iyile0ştirdiği, pelvik taban kas gücünü arttırmaya

ve kas yorgunluğunun azaltılmasında etkili olduğu

belirlenmiş.

GU Y. 2018 RKÇ Postpartum stres Üİ üzerine PTE ve

Auricular(Kulak Akupunkturu) birlikte

kullanımın etkinliği değerlendirilmesi için

planlanan araştırmada 90 primipar

araştırmaya alınmış. İki gruba ayrılan

kadınlardan kontrol grubuna sadece pelvik

taban egzersizi deney grubuna ise Auricular

terapi uygulanmış. Tedavi sonrası 1. Gün, 6.

Ve 12. Ay sonunda değerlendirilme yapılmış.

Bulgularda deney grubunun etkinliği %91,11

kontrol grubunun etkinliği %75,56 bulunmuş.

Tedaviden bir gün sonraki pelvik taban kas gücü

değerlendirmesinde fark bulunmazken

postpartum 3 ve 12 aylarda deney grubunun kas

gücü daha yüksek bulunmuş. Üİ insidansı ise 1.

Günde farklı bulunmazken 3 ve 12 aylarda deney

grubunda daha düşük bulunmuş. Deney grubunun

hasta memnuniyeti %95,56 kontrol grubunun ise

%82,22 bulunmuş.

Sonuç olarak Auricular tedavisi ile birlikte

uygulana PTE postpartum Üİ önlemede ve

tedavisinde etkili bulunmuş

RUAN L. 2015 RKÇ Postpartum stres Üİ tedavisinde pelvik taban

rehabilitasyonu ile birlikte kullanılan

akupunkturun etkinliğini incelemek amaçlı

yapılan çalışmada 80 stres Üİ sahip

postpartum rastgele olarak deney ve kontrol

grubuna ayrılmış. Kontrol grubuna sadece

rehabilitasyon uygulanırken, deney grubuna

akupunktur ile birlikte pelvik taban

rehabilitasyonu uygulanmış

Bulgularda deney grubunda %97,5 oranında

etkinlik gözlenirken kontrol grubunun etkinliği%

85,0 bulunmuş.

Sonuç olarak akupunktur ile birlikte uygulana

pelvik taban rehabilitasyonu postpartum stres Üİ

tedavisinde etkili olduğu belirlenmiş.

Tartışma

Sistematik derlememizde 10 makale özetine ulaşılabilmiş ve hepsi dahil edilmiştir. Araştırma özetlerinin tam metnine ulaşılamadığı için çalışmaların metadolojik değerlendirilmesi yapılamamış, sadece özetlerde verilen bulgular ve sonuçlar üzerinden tartışma yapılacaktır.

Araştırmaların hepsinin son 10 yıl içinde yapılmıştır. Bu durum akupunkturun son 10 yılda mı postpartum üriner inkontinans tedavisi için kullanılmaya başlandığı sorusunu akla getirmektedir.

Page 217: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

217

Araştırmalarda akupunktur PTE ve Biofeedback ile birlikte kullanılmıştır. Bir çalışmada ise pelvik taban rehabilitasyonu ile birlikte kullanılmıştır. Bilindiği gibi pelvik taban egzersizi Üİ tedavisinde ilk seçenektir(Ooasem 2014). Ancak sonuçlarda akupunktur ile birlikte kullanıldığı durumlarda PTE’nin daha etkili olduğu görülmektedir(Han 2011, Yan 2019, Sun2015, Sun 2017, Gu 2018). Akupuntur ile birlikte uygulanan PTE nin sadece PTE ‘ne göre yaşam kalitesinin arttırdığı , inkontinans sıklığını azalttığı ve pet testi puanının daha düşük bulunduğu belirtilmiş (Han 2011, Yan 2019,Sun2015, Sun 2017, Gu 2018). Benzer olarak biofeedback in de akupunktur ile birlikte kullanımında etkinliğinin arttığı çalışmalarda belirtilmektedir (LI 2016, Lıu 2016, ıu 2015, Tong 2017).

Araştırmalarda kulak akupunkturu olan Auricular akupunkturda kullanılmış, sonuçlarda Auricular tedaviyle birlikte uygulanan pelvik rehabilitasyonun postpartum üriner inkontinansı önlediği belirtilmiş (Gu 2018).

Sonuç olarak akupunkturun postpartum inkontinansı önlemede kullanılabileceği ve etkili olduğu belirlenmiştir. Kadın doğum hemşireleri kadınların her döneminde yanında olan kişilerdir. Gebelik ve postpartum dönemde kadın doğum hemşireleri Pelvik Taban Egzersizlerini gebelere ve postpartum kadınlara öğreterek üriner inkontinansı önlemektedirler. Çalışmalarda Akupunkturun postpartum dönemde PTE üriner inkontinansı önlemede etkili olabileceği görülmektedir. alternatif tıp uygulamalarından faydalanmak isteyen hastalarla karşılaşıldığında öncelikle konunun derinlemesine incelenip, hastaya herhangi bir zararının olup olmadığı ve etkinliği araştırılmalıdır. Bu noktada hemşireler Pelvik Taban Egzersizi uyguladığı hastalarının akupunkur uygulama isteği bulunduğu takdirde araştırma sonuçları doğrultusunda etkili olabileceğini belirtmelidir.

Kaynaklar

1. Lukacz E. S.(1) (2019) Evaluation of women with urinary incontinence. Up to date ( http://uptodate.com/contents/evaluation-of-

women-with-urinary-incontinence)

2. Handa V.L. (2019) Effect of pregnancy and childbirth on urinary incontinence and pelvik organ prolapse.Up to date.

(https://www.uptodate.com/contens/effect-of-pregnancy-and-childbirth-on-urinary-incontinence-and-pelvik-orga-prolapse )

3. Lin Y., Chang S., ve ark. (2018) Persistent stress urinary incontinence during pregnancy and one year after delivery; its prevalence,

risk factors and impact on quality of life in Taiwanese women: An observational cohort study. Taiwan J Obstet Gynecol. 2018

Jun;57(3):340-345.

4. Herderschee R, Hay-Smith EJC, Herbison GP, Roovers JP,Heineman MJ. Feedback or biofeedback to augment pelvic floor muscle

training for urinary incontinence in women. CochraneDatabaseof SystematicReviews 2011, Issue 7. Art. No.: CD009252. DOI:

10.1002/14651858.CD009252.

5. Woodley SJ, Boyle R,Cody JD, Mørkved S, Hay-Smith EJC. Pelvic floor muscle training for prevention and treatmentof urinary and

faecal incontinence in antenataland postnatalwomen. CochraneDatabaseof SystematicReviews 2017, Issue 12. Art.No.:

CD007471. DOI: 10.1002/14651858.CD007471.pub3.

6. McClurg D, Pollock A, Campbell P, Hazelton C, Elders A, HagenS, Hill DC. Conservative interventions for urinary incontinence in

women: an Overview of Cochrane systematicreviews. CochraneDatabaseof SystematicReviews 2016, Issue 9. Art. No.: CD012337

7. Lukacz E.S.(2)(2019) Treatment of urinary incontinence in women. Up to Date.(http://uptodate.com/contents/treatment-of-

urinary-incontinence-in-women )

8. Oaseem A., Dallas P., ve ark.(2014) Nonsurgical management of urinary incontinence in women: a clinical practice guideline from

the American College of Physicians. Ann Intern Med. 2014 Sep 16;161(6):429-40. doi: 10.7326/M13-2410.

9. Wang Y, Zhishun L, Peng W, Zhao J, Liu B. Acupuncture for stress urinary incontinence in adults. CochraneDatabaseof

SystematicReviews 2013, Issue 7. Art. No.: CD009408.

10. Paık S., HanS., ve ark. (2013) Acupuncture for the treatment of urinary incontinence: A review of randomized controlled trials.

Experımental And Therapeutıc Medıcıne 6: 773-780 2013

11. Han H., LI M.(2011) Effect of Acupuncture on Postpartum Stress Urinary Incontinence. Chinese Journal of Rehabilitation Theory

and Practice, 2011(7) 671-672

12. Tong Q., LI J ve ark. Clinical report of acupuncture combined with biofeedback training in the treatment of postpartum stress

urinary incontinence. Shanghai Journal of Traditional Chinese Medicine , 2017(S1) 124-126

13. LIU F. (2015) Clinical application of acupuncture and biofeedback pelvic floor muscle training in postpartum stress urinary

incontinence. Chinese Journal of Ethnomedicine and Ethnopharmacy 2015(20) 67-68

14. Yan C., Huang H., ve ark. Clinical Study on Acupuncture Combined with Pelvic Floor Muscle Training Exercises for Postpartum

Stress Urinary Incontinence. Journal of New Chinese Medicine 2019(2) 217-219

15. Sun J. (2015) Effect of pelvic floor muscle training combined with acupuncture for patients with postpartum stress urinary

incontinence. Family Nurse, 2015(35) 3557-3559

16. Lı Z.(2016) The Clinical Curative Effect Evaluation of Acupuncture in Combination with Pelvic Floor Biofeedback in Treating

Postpartum Urinary incontinence. Henan Traditional Chinese Medicine 2016(2) 281-282

17. Lıu Y., Jın H., ve ark. Effect of pelvic floor biofeedback combined with Huiyang acupuncture and moxibustion on muscle potential

and quality of life in patients with postpartum urinary incontinence. Maternal and Child Health Care of China 2016(14) 2799-2801

18. Sun L., Weı Z. Ve ark. (2017) Acupuncture and Rehabilitation Therapy Combined with Pelvic Floor Muscle Exercise in Treatment

of Early Postpartum Stress Urinary Incontinence. Liaoning Journal of Traditional Chinese Medicine; 2017(4) 828-830

19. Gu Y., Zhou Y.(2018) Prevention and Analysis of Postpartum Stress Urinary Incontinence by TCM Auricular Therapy Combined with

Pelvic Floor Rehabilitation. Liaoning Journal of Traditional Chinese Medicine; 2018(12) 2634-2637

20. Ruan L., Dong Y., Leng X. Clinic al Efficacy Analysis of Postpartum Stress Urinary Incontinence Pelvic Floor Rehabilitation and

Acupuncture Using Combination Therapy. ; 2015(4) 765-766

Page 218: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

218

SS51

TAMAMLAYICI VE GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR ÜZERİNE BİR OLGU SUNUMU

Şeyda CAN1, Hava Gökdere ÇINAR2

1Yalova Üniversitesi Termal Meslek Yüksekokulu Yalova/Türkiye

2Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

ÖZET

GİRİŞ: Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar, farklı tanı ve semptomların yönetiminde sıklıkla kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün verilerine göre, dünya genelindeki bireylerin dörtte üçü geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktadır. Yaklaşımların kullanılma durumunu sosyodemografik özellikler, hastalık özellikleri ve psikolojik faktörler gibi pek çok faktör etkilemektedir.

AMAÇ: Bu araştırma, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımları kullanmaya yönelik görüş ve tutumları açığa çıkarmak amacıyla gerçekleştirilen bir olgu sunumudur.

GEREÇ VE YÖNTEM: Veriler olguya gerekli açıklamalar yapıldıktan ve kendisinin izni alındıktan sonra toplanmaya başlandı. Görüşmeler, yüz yüze görüşme tekniği ve ses kayıt cihazı kullanılarak geçekleştirildi. Ortalama 15 dakika sürdü. Çalışmada, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımların kullanımına yönelik düşünce ve davranışları belirlemek amacıyla görüşme rehberi ve “Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTTÖ)” kullanıldı.

BULGULAR: Yaşadığı kronik baş ağrıları nedeniyle iki kez yaş kupa terapisi uygulatan erkek hasta 53 yaşındadır. Ortaokul mezunu olan olgunun, emekli ve iyi seviyede ekonomik durama sahip olduğu belirlendi. Görüşme rehberi doğrultusunda olguya yönlendirilen sorular ile geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik düşünce ve inanışlarını “uygulama (yaş kupa terapisi) öncesinde endişe yaşadığı, enfeksiyon kapma, yara izi, damar/sinir hasarı gibi olasılıklar nedeniyle tedirgin olduğu ancak uygulama sonrası yaşadığı rahatlık nedeniyle uygulamayı tekrarlatacağını ve başkalarına önerebileceği” şeklinde ifade etmiştir. Olgunun, TTTÖ’den aldığı puana bakıldığında ise pozitif ve orta düzeyde bir tutuma sahip olduğu saptandı.

TARTIŞMA VE SONUÇ: Olgunun geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların faydasına inandığı, uygulattığı ve ileriki dönemlerde de uygulatmaya yönelik istekli olduğu ancak çeşitli endişeler yaşadığı görüldü. Çeşitli nedenler ile tamamlayıcı uygulamalara başvuran bireylerin yaşadığı endişelerin gerçekçi nedenlere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi için kapsamlı araştırmaların yapılması gerekmektedir. Gerekli bilgilendirme, eğitim ve desteklerin bu doğrultuda yürütülmesi, uygulamalara yönelik güvenirliğin ve etkinliğinin artırılmasında önem arz eder.

Anahtar Kelimeler: Olgu, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlar, sağlık.

A CASE REPORT ON COMPLEMENTARY AND TRADITIONAL APPROACHES

ABSTRACT

INTRODUCTION: Traditional and complementary practices are often used in the management of different diagnoses and symptoms. According to data of the World Health Organization (WHO), three out of four individuals worldwide use traditional and complementary methods. Many factors such as sociodemographic features, disease features, and psychological factors affect the use of approaches.

OBJECTIVE: This research is a case report to reveal the views and attitudes on using traditional and complementary approaches.

MATERIAL AND METHOD: The data were collected after the necessary explanations were made to the case, and the permission was obtained. The interviews were carried out by using the face-to-face interview technique and an audio recorder. They lasted 15 minutes on average. In the study, the interview guide and the ''Attitude Scale for Using Complementary Treatments (TTTÖ)'' were used to determine the thoughts and behaviors on using the traditional and complementary approaches.

FINDINGS: The patient, who had undergone cupping glass therapy twice due to his chronic headaches is a 53-year-old male. It was found out that the secondary school graduate case is retired and has good economic conditions. He expressed his thoughts and beliefs on traditional and complementary practices with questions directed to the patient in line with the interview guide as “he was nervous before the practice (cupping glass therapy), anxious about the possibilities like infection, scars, vascular / nerve damage; however, because of the relief he experienced after the practice, he would use it again and suggest it to others”. On the other hand, it was detected that the case had a positive and moderate attitude when his score in TTTÖ was checked.

Page 219: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

219

DISCUSSION AND CONCLUSION: It was observed that the patient had belief in the benefits of traditional and complementary practices, and was willing to use them in the future, but he had various concerns. Comprehensive studies are needed to be made to determine whether the concerns experienced by individuals using complementary practices for various reasons are based on realistic reasons. Necessary briefing and conducting training and support in this direction are important in increasing the reliability and effectiveness of the practices.

Keywords: Case, traditional and complementary approaches, health.

1.GİRİŞ

Geleneksel ve tamamlayıcı tedaviler tıbbı tedaviye ek olarak kullanılan yaklaşımları içerir (Bülbül ve ark.2009) Tamamlayıcı uygulamalar ağrı yönetimi, yaşam kalitesinin artırılması, sağlık davranışları ve immün sistemin güçlendirilmesi gibi farklı nedenler ile kullanılmaktadır (Araz ve ark. 2007; Bülbül ve ark.2009; Güngörmüş ve Kıyak 2012; Sözeri ve Kahraman 2016). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün verilerine göre, dünya genelindeki bireylerin dörtte üçü geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktadır (Sağkal ve ark. 2013).

Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar, farklı tanı ve semptomların yönetiminde sıklıkla kullanılır. Yaklaşımların kullanılma durumunu sosyodemografik özellikler, hastalık özellikleri ve psikolojik faktörler gibi pek çok faktör etkilemektedir (Sözeri ve Kahraman 2016). Ancak Bülbül ve arkadaşlarının (2009) aktardığına göre, hastaların bunu tam olarak açıklayamadıkları; ancak karar vermeye aktif katılabilme, hastalıklarını daha iyi kontrol edebilme, hastalık süreci ve uygulamalarına kabulü kolaylaştırma gibi nedenlerin etkili olduğu belirtilmiştir.

Çalışmada olgu sunumu ile tamamlayıcı uygulamalar ile ilgili görüş, bilgi ve yaklaşımları değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Oluşturulmuş yarı yapılandırılmış bir form kullanılarak, olgudan geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik bilgi almak bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Elde edilen bilgilerin geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik farklı inanışların açığa çıkarılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

2.YÖNTEM

2.1. Araştırmanın Tipi ve Amacı

Bu araştırma, bireylerin geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımları kullanmaya yönelik görüş ve tutumlarını belirlemek amacıyla gerçekleştirilen olgu sunumudur.

2.2. Araştırmanın Örneklemi

Araştırma örneklemini, araştırma sorusunu derinlemesine ve çok boyutlu bir biçimde ele alarak yanıt bulabilmek amacıyla amaçlı örnekleme yöntemi ile ulaşılan olgu oluşturmuştur.

2.4. Veri Toplama Araçları

Literatür doğrultusunda hazırlanan, geleneksel/tamamlayıcı yaklaşımları kullanıma yönelik düşünce, davranış ve etkileyen faktörleri belirlemeye yönelik sorulardan oluşan görüşme rehberi araştırmacılara rehberlik etmesi amacıyla kullanıldı. Ayrıca bireylerin sağlık sorunları yaşadıklarında tamamlayıcı uygulamalara başvurma durumları, bakış açısı ve alışkanlıklarını belirlemeye yönelik 13 sorudan oluşan “Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTTÖ)” kullanılmıştır. Bilge ve arkadaşları (2018) tarafından geliştirilen ölçekten alınan yüksek puan tamamlayıcı tedavilere karşı olumlu tutumu göstermektedir. Ölçek sahiplerinden ölçek kullanımına ilişkin gerekli izin alınmıştır.

2.5. Verilerin Toplanması

Veriler olguya gerekli açıklamalar yapıldıktan ve izni alındıktan sonra toplanmaya başlandı. Görüşmeler, yüz yüze görüşme tekniği ve ses kayıt cihazı kullanılarak geçekleştirildi. Ortalama 15 dakika sürdü.

2.7. Araştırmanın Güçlükleri ve Sınırlılıkları

Elde edilen sonuçlar görüşmeye katılan kişiye ait sonuçlar olarak değerlendirilmelidir.

3. BULGULAR

3.1. Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular

53 yaşındaki erkek hasta yaşadığı kronik ağrılar nedeniyle yaş kupa terapisi (hacamat) yaklaşımından faydalanmıştır. Son iki yıl içinde bir sağlık kuruluşunda hekim tarafından iki kez yaş kupa terapisi uygulatan olgu uygulamayı tekrarlatmayı planlamaktadır. Özellikle baş bölgesindeki ağrıdan yakınan olgu hipertansiyon rahatsızlığı nedeni ile de ilaç tedavisi görmektedir.

3.1. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tedavilere Yönelik Tutumuna İlişkin Bulgular

Olgunun “Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTTÖ)” den aldığı puana (20) bakıldığında tamamlayıcı uygulamalara karşı tutumlarının pozitif ve orta düzeyde olduğu saptandı. Olgu, bildiği geleneksel ve tamamlayıcı tedavileri “ kan aldırma, sülük, kupa, ve hacamat” olarak belirtmiştir. Kupa ve hacamat (yaş kupa terapisi) uygulamasını ise daha önceden yaptırdığını ifade etmiştir.

Page 220: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

220

Olgunun geleneksel ve tamamlayıcı tedavilere yönelik bakış açısına ilişkin kendi ifadeleri aşağıdaki gibidir;

Bu uygulamalar hakkında ne düşünüyorsunuz? “Yaş kupa terapisinin (hacamat) baştan insanı korkutuyor biraz ama sonunda rahatlık verdiğini düşünüyorum”.

Geleneksel ve tamamlayıcı tedavileri başkalarına önerir misiniz? “Kişiden kişiye değişir ama öneririm. Yöntemin o kişiye uygun geleceğini hissedersem ya da ona fayda sağlayacağını düşünürsem tavsiye ederim.”

Geleneksel ve tamamlayıcı tedavilerin ne gibi yararları olduğunu düşünüyorsunuz? “Kupa tedavisi bana masaj gibi geliyor, yaş kupa uygulamasında ise eski pis kanın gittiğini, aktığını yeni bir kanın yerine geldiğini, kılcal damarların temizlendiğini, vücudun yeni kan üretmek için faaliyete geçtiğini düşünüyorum.”

Geleneksel ve tamamlayıcı tedavilerin zararları olabileceğini düşünüyor musunuz? “Kupa uygulamasında vücutta kızarıklıklar oluyor, kan bir yere toplanıyor, deri kabarıyor, renk değişiklikleri oluyor. Yaş kupa uygulamasında ise çizik izi, yara lekeleri, neşterin değdiği yerin birkaç gün kızarması, derinin şekil değişikliği, kesinin yanlışlıkla kılcal damarı kesmesi, sinirlere denk gelmesi gibi şeyler olabileceğini tahmin ediyorum. Kesinin mikrop kapması ya da uygulayan kişinin senden ona, başkasından sana enfeksiyon bulaştırması gibi sakıncalarının olabileceğini de düşünüyorum. Bu nedenle uygulamaların iyi bir uzman tarafından yapılması gerekir.

4.TARTIŞMA

Olgu, Tamamlayıcı Tedavileri Kullanmaya Yönelik Tutum Ölçeği (TTTÖ)” den pozitif ve orta düzeyde bir puan almıştır. Literatürde yapılan çalışmalar ile elde edilen bu sonuç benzerlik göstermektedir (Aktaş 2017).

Olgu, yaş kupa terapisini ağrının azaltılması ve rahatlamanın sağlanması amaçlarıyla kullandığını belirtmiştir. Bülbül ve arkadaşlarının (2009) “Ağrı yaşayan bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tedaviye ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi” isimli çalışmalarında tamamlayıcı uygulamaları daha çok kronik hastalığından dolayı ağrı yaşayan bireylerin, en çok sırt-bel ağrısı yaşayanların, genellikle ağrı yaşadıklarında doktora gidenlerin, sağlık personelinden ağrı gidericilere ilişkin bilgi alanların, genellikle ağrı durumunda doktorun önerdiği ilacı kullanmayanların tercih ettikleri belirlenmiştir. Dermatoljik hastalıklar da, tamamlayıcı tedavi kullanma oranları, yapılan çalışmalar da %35-69 arasında değişmektedir (Kutlu ve ark. 2009) “Dermatoloji Polikliniğine Başvuran Olgularda Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Yöntemlerinin Kullanımı” isimli çalışmada ise TAT kullanım oranları düşük (%12.6) çıkmıştır (Kutlu ve ark. 2009).

Farklı çalışmalarda bireylerin çoğunun geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara ilişkin olumlu bilgi, tutum ve davranışlarda oldukları görülmüştür (Bülbül ve ark.2009; Güngörmüş ve Kıyak 2012). Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaları kullanım sıklığı ise bireylerin yaşadıkları bölge ve sosyodemografik özelliklere göre faklılıklar göstermektedir (Gözüm ve ark. 2003; Yavuz ve ark. 2007). Araştırmada olgunun geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik olumlu bir bakış açısına sahip olması literatürde belirtilenler ile benzerlik göstermektedir.

Olgu geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlara yönelik uygulama öncesi yaşadığı endişeyi ve uygulama sonrası yaşadığı rahatlamayı ifade etmiştir. Enfeksiyon kapma, yara izi, damar/sinir hasarı gibi konularda da endişe yaşamaktadır. Elde ettiği bilgilerin kendi kişisel deneyimleri ve çevreden duyduklarına dayandığı görülmektedir.

Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların ne olup ne olmadığı, ne derece güvenli ve etkin olduğu, halkın sağlığı üzerine potansiyel riskleri ve tehditleri, hali hazırda kullanılan tedavilerle etkileşimlerinin bilinmesi, aynı zamanda olası faydalarının bilimsel olarak araştırılmasının desteklenmesi ve kanıtlanmış faydaların modern tıbba kazandırılarak uygulatıcıların doğru bir şekilde bilinçlendirilmesi önem arz eder (Şahin 2017).

SONUÇ

Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların enfeksiyon riskleri, olası yan etkileri, yarar ve zararları gibi konuların hasta ile açıkça paylaşılması oldukça önemlidir. Çeşitli nedenler ile geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara başvuran bireylerin yaşadığı endişelerin açığa çıkarılarak, gerekli bilgilendirme ve eğitimlerin sağlanabilmesi için kapsamlı araştırmaların yapılması önerilmektedir. Kapsamlı ileriki araştırmalar uygulamalara yönelik güvenirliğin ve etkinliğinin artırılmasında fayda sağlayacaktır.

Page 221: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

221

KAYNAKÇA Akçay F, Aktürk Z. Gastrointestinal sistem hastalıklarında tamamlayıcı ve alternatif tedaviler. Türkiye Klinikleri J Fam

Med-Special Topics 2010;1(3):68-75. Aktaş B. Hemşirelik öğrencilerinin bütüncül tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumları. JAREN 2017; 3(2):55-59 Araz A, Harlak H, Gülgün M. Sağlık Davranışları Ve Alternatif Tedavi Kullanımı. Tsk Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007;

6: 112-22. Bülbül SH, Turgut M, Köylüoğlu S. Çocuklarda tıp dışı alternatif uygulamalar konusunda ailelerin görüşleri. Çocuk Sağ

Hast Derg 2009;52(4):195-202. Gözüm S, Tezel A, Koc M. Complementary alternative treatments used by patients with cancer in eastern Turkey.

Cancer Nurs 2003; 26: 230-236. Güngörmüş Z, Kıyak E. Ağrı yaşayan bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tedaviye ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarının

değerlendirilmesi. AĞRI 2012;24(3):123-9. Kutlu S, Ekmekçi TR, Köşlü A, Purisa S. Dermatoloji polikliniğine başvuran olgularda tamamlayıcı ve alternatif tıp

yöntemlerinin kullanımı. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2009;29(6):1496-502. Sağkal T. Demiral S. Odabaş H. Altunok E.Kırsal Kesimde Yaşayan Yaşlı Bireylerin Tamamlayıcı Ve Alternatif Tedavi

Yöntemlerini Kullanma Durumları. F.Ü.Sağ.Bil.Tıp Derg. 2013; 27 (1): 19 – 26. Şahin S. Geleneksel, tamamlayıcı, alternatif tıp uygulamalarına genel bir bakış. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi

2017;21(4):159-162. Sözeri E. Kahraman B.B. Hasta Ve Hemşire Perspektifinden Tamamlayıcı Sağlık Yaklaşımları 2016;5(1).39-42. Yavuz M, İlçe A, Kaymakçı Ş, Bildik G, Dıramalı A. Meme kanserli hastaların tamamlayıcı ve alternatif tedavi

yöntemlerini kullanma durumlarının incelenmesi. Turkiye Klinikleri J Med Sci 2007; 27: 680-686.

Page 222: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

222

SS53

GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI UYGULAMALARDA BÜTÜNCÜL VE BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ BAKIM

Şeyda CAN

Yalova Üniversitesi Termal Meslek Yüksekokulu Yalova/Türkiye

ÖZET

Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar tıbbı tedaviye ek olarak kullanılan yaklaşımları içerir. Tamamlayıcı uygulamalar ağrı yönetimi, yaşam kalitesinin artırılması, sağlık davranışları ve immün sistemin güçlendirilmesi gibi farklı nedenler ile kullanılmaktadır. Genel halk popülasyonu daha yüksek kalitede hizmet beklemekte ve tıbbi tedavilerin bıraktığı boşlukları doldurmak için geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlara yönelmektedir.

Dünya genelinde geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlar içinde en sık kullanılan tedaviler arasında akupunktur, diyet manipülasyonları, masaj, homeopati, osteopati, herbalizm, refleksoloji, aromaterapi, yoga ve kupa terapisi gibi farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu yöntemleri kullanan sağlık profesyonelleri, modern hemşireliğin uygulamaya koymaya çalıştığı bir kavram olan bütüncülüğün temel değerine odaklanır. Hemşirelik uygulamalarında bütüncül bakımın temelini; bireyin tüm boyutları ile ele alınarak bu bütünlüğün elde edilmesi ve sürdürülmesinde bireye yardımcı olmak oluşturmaktadır. Bütüncül bakım yaklaşımı, insanın bir bütün olduğu ve birbirinden ayrılmaz olan parçaların tek başına ele alınmasının doğru sonuçlar vermeyeceğini vurgulamaktadır. Ayrıca bu kavram her bireyin tek ve eşsiz olduğunu savunmaktadır. Türk dil kurumuna göre bireysellik bir bireyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünüdür. Bireyselleştirilmiş bakım, bireyin yeganeliğine duyulan saygının bir ifadesi olarak bireyin tekliği ve bireysel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bakımın uyarlanmasıdır.

Hemşireliğin var oluş amacı yardım etmektir ve hemşireler bu yardımı bağımsız işlevleri olan “bakım” eylemi ile gerçekleştirirler. Her bireyin, farklı tecrübe, değer ve geçmişe sahip olması onları diğer bireylerden ayrıcalıklı kılar ve bakımın bu özellikler dikkate alınarak sunulmasını gerektirir. Sağlık, hastalık ve ihtiyaçlar açısından hastalar arasındaki bireysel farklılıklar, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlarda da bütüncül ve bireyselleştirilmiş bakımı sunma gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle hemşirelik felsefesi doğrultusunda tamamlayıcı yaklaşımların bütüncül olarak ele alınması ve uygulamaların bireyselleştirilmesi önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bireyselleştirilmiş, bütüncül bakım, geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalar.

GİRİŞ

Dünya genelindeki bireylerin dörtte üçü geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri kullanmaktadır (Sağkal ve ark. 2013). Tamamlayıcı yaklaşımlarda benimsenmesi gereken bireye; holistik açıdan yaklaşma, tedavi sırasında destekleyici rolde olma, sağlığın yükseltilmesi ve hastanın aktif rolde olması hemşirelik uygulamalarının özünde yer alır (Khorshid ve Yapucu 2005). Sağlık, hastalık ve ihtiyaçlar açısından hastalar arasındaki bireysel farklılıklar, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlarda da bütüncül ve bireyselleştirilmiş bakımı sunma gerekliliğini ortaya koymaktadır.

GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI UYGULAMALAR

Günümüzde geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların kullanım sıklığı giderek artmaktadır (Bülbül ve ark. 2009). Akupunktur, akupressur, aromaterapi, balneoterapi (kaplıca tedavisi), homeopati, osteopati, hirudoterapi (sülük tedavisi), hipnoz, masaj, refleksoloji, gıda desteği ve yoga gibi farklı yaklaşımlar tamamlayıcı uygulamaların içinde yer alır (Kutlu ve ark. 2009). Tamamlayıcı uygulamalar ağrı yönetimi, yaşam kalitesinin artırılması, sağlık davranışları ve immün sistemin güçlendirilmesi gibi farklı nedenler ile kullanılmaktadır (Araz ve ark. 2007; Bülbül ve ark.2009; Güngörmüş ve Kıyak 2012; Sözeri ve Kahraman 2016). Bireylerin sahip olduğu sosyodemografik özellikler, hastalık özellikleri ve psikolojik faktörler gibi pek çok faktör yaklaşımların kullanılma durumunu etkilemektedir (Sözeri ve Kahraman 2016).

Bireylerin geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaları tercih etme nedenlerine bakıldığında kronik hastalıklarda semptom kontrolü sağlayarak yaşam kalitesini arttırmak, ilaçların yan etkilerini azaltmak, fiziksel/psikolojik destek ve rahatlama sağlamak amacıyla olduğu belirtilmektedir (Bal 2009). Yapılan çalışmalarda hasta ve hemşirelerin tamamlayıcı yaklaşımları olumlu etkileri nedeniyle sıklıkla kullandıkları görülmektedir (Sözeri ve Kahraman 2016).

Tamamlayıcı yaklaşımları kullanan bazı bireyler sağlık personelinden geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımları kullanma durumlarını saklama yoluna gitmektedir. Bireylerin yöntemi kullanma durumlarını saklanma nedenlerine bakıldığında tedavi ve bakımından sorumlu ekip üyelerine bildirdiklerinde olumsuz tepki alacaklarına inanmaktadır. Bu durumun sağlık personeli ve hastalar arasında etkili iletişim ve empati kurmada yaşanan sıkıntılardan kaynaklandığı düşünülmektedir (Güngörmüş ve Kıyak 2012). Sağlık profesyonellerinin geleneksel ve tamamlayıcı yöntemlerinin etkileri, riskleri, yan etkileri, yararları, ilaç-bitki etkileşimleri konusunda bilgi sahibi olmalarının yanı sıra kullanılacak tamamlayıcı yaklaşımın seçiminde bireyin bireysel olarak değerlendirilmesi ve bütüncül olarak ele alınması gerekmektedir (Bal 2009).

Page 223: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

223

İnsanların sağlık değer ve inançları geleneksel ve tamamlayıcı yöntemleri kullanım sıklığı ve şeklini etkileyen önemli faktörlerdendir (Güngörmüş ve Kıyak 2012). Bireyleri yakından izleme şansı olan sağlık profesyonellerinin, geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımları kullanacak bireyler ile ilgili ayrıntılı veri toplamalıdır (Bal 2009). Etkili ve doğru bir yaklaşıma karar verilebilmesi için bireyin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve yaklaşımların ise bireye özgü farklılıklar göz önüne alınarak uygulanması gerekmektedir.

BÜTÜNCÜL VE BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ BAKIM

Birey bedensel, zihinsel, duygusal, sosyokültürel, manevi boyutları olan bir bütündür. Bu boyutların her biri diğeri ile karşılıklı olarak ilişkili ve birbirine bağımlıdır. Bu nedenle bireye yönelik tüm yaklaşımlar bütüncül bakım anlayışı içinde ele alınmalıdır (Çelik ve ark. 2014). Bütüncül/holistik bakım, insanın bir bütün olduğunu, birbirinden ayrılmaz olan parçaların tek başına ele alınmasının doğru sonuçlar vermeyeceğini vurgulamaktadır. Hemşirelik bakımının temelinde bireyin varlığının tüm boyutlarının bütünlüğünün korunması, sürdürülmesi ve elde edilmesinde bireye yardımcı olmak yer alır (Korkut Bayındır ve Biçer 2019). Bütüncül bakım görüşü doğrultusunda bireyin kendisi, çevresi ve hastalığa tepkisi bir bütün olarak ele alınır. Bireyin sadece var olan sorununu görmek ve onun çözümü ile uğraşmak yeterli değildir (Birol 2011). Bireyin herhangi bir boyuttunda meydana gelen değişim ya da yetersizlik başka bir boyutu da etkilemektedir bu nedenle bireyin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekir (Korkut Bayındır ve Biçer 2019).

Bireyselleştirilmiş bakımın özünde ise bireylerin ihtiyaç, arzu, deneyim, tercih, duygu, algı ve anlayışlarının dikkate alınarak bakıma yansıtılması yer alır (Charalambous ve ark. 2012). Bireyselleştirilmiş bakım, insanın bireyselliği, eşsizliği ve bütünlüğüne olan inancın uygulama alanında yaşama geçirilmesidir (Acaroğlu 2010). Her birey kendi kişisel deneyimleri ile şekillenen ve kendisine özgü değer, inanç ve tutumları olan benzersiz bir varlıktır (Galloway 2005). Sağlık, hastalık ve ihtiyaçlar açısından hastalar arasındaki bireysel farklılıklar, bütüncül ve bireyselleştirilmiş bakımı sunma gerekliliğini ortaya koymaktadır (Suhonen ve ark. 2007). Bireyselleştirilmiş bakım, hastaların kişisel özelliklerini ve tercihlerini dikkate alır, hastaların kendi bakımlarına katılmalarını ve karar almalarını teşvik eder. Özünde hasta hemşire etkileşimi ile gerçekleşen bakım faaliyetlerini barındırır ve hemşirelik uygulamalarının bir parçasıdır (Suhonen ve ark. 2010).

Hemşireliğin var oluş amacı yardım etmektir ve hemşireler bu yardımı bağımsız işlevleri olan “bakım” eylemi ile gerçekleştirirler (Şahin 2006). Her bireyin, farklı tecrübe, değer ve geçmişe sahip olması onları diğer bireylerden ayrıcalıklı kılar ve bakımın bu özellikler dikkate alınarak sunulmasını gerektirir (Altıok, Şengün ve Üstün 2011).

SONUÇ

Bütüncül ve bireyselleştirilmiş hemşirelik yaklaşımları hemşirelik felsefesinin özüdür. Bireyselleştirilmiş bakım, hastaların kişisel özelliklerini ve tercihlerini dikkate alır, hastaların kendi bakımlarına katılmalarını ve karar almalarını teşvik eder. Bütüncül yaklaşım doğrultusunda ise birey çevresi ve tüm boyutları ile birlikte bir bütün olarak ele alınmalıdır. Kullanım sıklığı ve yaygınlığı giderek artan geleneksel ve tamamlayıcı yaklaşımlarda bireyin bütüncül olarak ele alınması ve her bireye özgü farklılıklar göz önüne alınarak yaklaşımların planlanması uygulamaların etkinliğinin artırılmasında ve istenmeyen etkilerin önlenmesinde gereklidir.

Hemşirelerin geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalara yönelik yaklaşımlarında, bireyselleştirilmiş ve bütüncül terapötik bir süreç yer almalıdır. Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamalarda hemşirelik bakımının bütüncül ve bireyselleştirilmiş özellikler dikkate alınarak sunulması bakımının niteliğini artırarak hasta memnuniyetine de katkı sağlayacaktır.

KAYNAKLAR

Acaroğlu, R. (2010). Bireyselleştirilmiş Bakım. 1.Temel Hemşirelik Bakımı Kongresi Kongre Kitabı, İzmir, 21-23 Ekim 2010.

Altıok, H. Ö., Şengün F. ve Üstün, B.(2011). Bakım: Kavram analizi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Elektronik Dergisi, 4 (3),137-140.

Araz, A. Harlak, H. Gülgün, M. (2007). Sağlık davranışları ve alternatif tedavi kullanımı. Tsk Koruyucu Hekimlik Bülteni, 6: 112-22.

Bal, B. (2009). Hemşire ve hekimlerin tamamlayıcı ve alternatif tedavilere ilişkin görüşleri. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Birol, L. (2011). Hemşirelik süreci. Etki Yayınları, İzmir.

Bülbül, S.H. Turgut, M. Köylüoğlu, S. (2009). Çocuklarda tıp dışı alternatif uygulamalar konusunda ailelerin görüşleri. Çocuk Sağ Hast Derg, 52(4):195-202.

Charalambous, A., Chappell, N.L., Katajisto, J. ve Suhonen, R. (2012). The conceptualization and measurement of individualized care. Geriatr Nurs. 33(1),17-27.

Çelik, A.S. Özdemir, F. Durmaz, H. Pasinlioğlu, T. (2014). Hemşirelerin maneviyat ve manevi bakımı algılama düzeyleri ve etkileyen bazı faktörlerin belirlenmesi. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 1–12.

Page 224: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

224

Galloway, J. (2005). Dignity, values, attitudes, and person-centred care. Erişim 5.08.2019, http://fds.oup.com/www.oup.com/pdf/13/9780199563111.pdf.

Güngörmüş, Z. Kıyak, E. (2012). Ağrı yaşayan bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tedaviye ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi. AĞRI, 24(3):123-9.

Khorshid, L. ve Yapucu, Ü. (2005). Tamamlayıcı tedavilerde hemşirenin rolü. Atatürk Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8(2), 124-130.

Korkut Bayındır, S.ve Biçer S. (2019). Holistik hemşirelik bakımı. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 4(1): 25-29.

Kutlu, S. Ekmekçi, T.R. Köşlü, A. Purisa, S. (2009). Dermatoloji polikliniğine başvuran olgularda tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerinin kullanımı. Türkiye Klinikleri J Med Sci, 29(6):1496-502.

Sağkal, T. Demiral, Odabaş, H. Altunok, E. (2013). Kırsal kesimde yaşayan yaşlı bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini kullanma durumları. F.Ü.Sağ.Bil.Tıp Derg. 27 (1): 19 – 26.

Sözeri, E. Kahraman, B.B. (2016). Hasta ve hemşire perspektifinden tamamlayıcı sağlık yaklaşımları. Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi, 5(1).39-42

Suhonen, R., Gustafsson, M.L., Katajisto, J., Välimäki M. ve Leino- Kilpi, H. (2010). Nurses’ perceptions of individualised care. Journal of Advanced Nursing, 66:1035–1046.

Suhonen, R., Schmidt, L. A. ve Radwin, L. (2007). Measuring individualized nursing care: Assessment of reliability and validity of three scales. Journal of Advanced Nursing, 59(1), 77–85.

Şahin, A. O. (2006). Hemşirelik bakımının değerlendirilmesi ile ilgili bir çalışma. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı, Doktora tezi, İstanbul.

Page 225: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

225

SS56

ÇOCUKLARIN AĞRI YÖNETİMİNDE KULLANILAN TAMAMLAYICI TERAPİLER VE DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI; BİR LİTERATÜR TARAMASI

Çisem KIRKAN1,Ayşe KAHRAMAN2

1Ege Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Acil Servisi, İzmir/Türkiye

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/Türkiye

Özet

Bu derlemede çocukların ağrı yönetiminde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının incelenmesi amaçlanmıştır. “Çocukların ağrı yönetiminde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları nelerdir?” sorusuna yanıt aranmıştır. Pubmed ve Science Direct veri tabanlarında “çocuk, ağrı, ağrı yönetimi, tamamlayıcı terapi, destekleyici bakım uygulamaları, hemşirelik” anahtar kelimeleri taranmıştır. İnceleme sonucunda çocukların ağrı yönetiminde akupunktur, fitoterapi ve müzik terapisinin diğer geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına göre daha sık kullanıldığı saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Çocuk, ağrı, tamamlayıcı terapi, hemşirelik.

COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES USED IN PAIN MANAGEMENT OF CHILDREN; A LITERATURE REVIEW

Abstract: The aim of this study was to investigate complementary therapies and supportive care practices in pain management of children. “What are complementary therapies and supportive care practices used in pain management of children?” the answer to the question was sought. Pubmed and Science Direct databases, “children, pain, pain management, complementary therapy, supportive care practices, nursing” keywords were searched. As a result of the investigation, acupuncture, phytotherapy and music therapy were found to be used more frequently than other complementary therapies as traditional and complementary medicine practices in pain management of children.

Keywords: Child, pain, complementary therapy, nursing.

Giriş

Ağrı, özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda karmaşık, çok boyutlu ve öznel bir deneyimdir. Çünkü bebekler ve çocuklar, gelişimlerinin devam etmesi nedeniyle ağrı duyarlılığı konusunda yetişkinlerden daha fazla risk altındadırlar (4).

Çocuklar hastalık, yaralanma, ısırılma, kesikler, morluklar, kırıklar, yanıklar gibi pek çok sebepten dolayı ağrı şikayeti ile hastaneye başvurabilirler. Ayrıca çocuklar hastanede yatış sırasında da tanı ve tedavi prosedürleri, intravenöz ve intramüsküler girişimler ve uygulanan cerrahi müdahaleler sebebiyle ağrı deneyimleyebilirler (1).

Çocukların ağrı şikayetlerini azaltmak ve gelecekteki ağrı deneyimlerini hafifletmek için akut ve kronik ağrılarının yönetilmesi önemlidir. Çünkü ağrı, çocuklarda fiziksel ve duygusal strese neden olabilir. Biyopsikososyal bakış açısı ile tutarlı olarak, akut ve kronik pediatrik ağrı tedavisinde tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) uygulamaları düşünülmelidir (4).

TAT uygulamaları; yoga, meditasyon, akupunktur ve masaj gibi zihin-vücut modaliteleri ile diyet takviyeleri, şifalı otlar, homeopatik ilaçlar, tentürler ve çaylar gibi doğal ürünler de dahil olmak üzere çok çeşitli uygulamaları ifade etmektedir (6).

Page 226: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

226

Şekil 1’de TAT uygulamaları gösterilmiştir.

Şekil 1. Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Türlerine Genel Bir Bakış (3).

Son 20 yılda, insanlar genel tıbbi sorunların ve özellikle de ağrının tedavisinde daha “doğal” veya “bütünsel” bir yaklaşım aramaktadırlar. Günümüzde tamamlayıcı ve alternatif tıbbı bir ağrı tedavisi olarak veya standart tedavilerle eşzamanlı kullanan hasta sayısı artmaya devam etmektedir (5).

TAT uygulamaları, minimal yan etkiler ile pozitif klinik yarar göstermektedir. TAT uygulamalarının pediatrik ağrı tedavisi protokollerine dahil edilmesi ile opioid kullanımında azalma, ağrı kontrolünü sağlamada iyileşme ve ağrıdan kaynaklanan olumsuzluklarda azalma gibi yararlar sağlanabilir (6).

Pediatrik ağrı yönetimine yönelik TAT çalışmaları sınırlı olmakla beraber TAT uygulamaları, çocukların ağrı yönetiminde önemli hale gelmiştir (2). En çok dikkat çeken pediatrik TAT uygulamaları hipnoterapi, akupunktur ve müzik terapisidir. Yoga, masaj, mizah terapisi ve bazı biyolojik temelli tedavilerin kullanımının terapötik faydaları için de kanıtlar vardır. Farmakolojik tedavi, psikoterapi ve fizik tedavi gibi bazı geleneksel yöntemlerin de çocuklarda ağrı yönetimi için etkinlikleri kanıtlanmıştır (4).

Tablo 1. Pediatrik Ağrı İçin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları (4)

TAT Terapiler Ağrı Durumu Uygun Yaş Aralığı

Alternatif sistemler Akupunktur İşlemsel ağrı (fıtık onarımı)

1 yaş-Adölesanlık

Kronik ağrı (endometriozis, refleks sempatik distrofi, baş ağrıları, karın ağrısı, fibromiyalji ve kompleks bölgesel ağrı)

Küçük çocuklar (İğnelere karşı temkinli olabilirler)

Migren ağrısı Küçük çocuklar (İğnelere karşı temkinli olabilirler)

Biyolojik temelli Sukroz İşlemsel ağrı (sünnet, damar yolu açılması, topuk kanı alınması)

Yenidoğan

Nane Kronik ağrı (irritabl barsak sendromu)

8 yaş-Adölesanlık (Doz kiloya bağlıdır)

Natüropatik otlar Akut otitis media

6-18 yaş

Vücut temelli Kanguru bakımı İşlemsel ağrı (topuk kanı alınması)

Bebeklik

Masaj İşlemsel ağrı (yanık pansumanları) Kronik ağrı (romatoid artrit, fibromiyalji, kanser)

2 yaş-Adölesanlık

Page 227: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

227

Zihin-Beden temelli Yoga Kronik ağrı (irritabl barsak sendromu, ruh hali, enerji, uyku, anksiyete)

Okul çağı-Adölesanlık

Meditasyon Genel stres

Okul çağı-Adölesanlık

Hipnoterapi İşlemsel ağrı (kemik iliği aspirasyonu, damar yolu açılması, lomber ponksiyon)

Okul çağı-Adölesanlık

Kronik ağrı (baş ağrısı, karın ağrısı, fibromiyalji ve karmaşık bölgesel ağrı)

Biyofeedback Kronik ağrı (baş ağrısı, migren)

8 yaş-Adölesanlık

Kahkaha terapisi İşlemsel ağrı (aşılamalar)

Tüm yaşlar

Müzik terapisi İşlemsel ağrı (enjeksiyon, damar yolu açılması, sünnet, yanık pansumanı ve cerrahi)

Tüm yaşlar

TAT uygulamaları çocuk hastanelerinde başarıyla uygulanmakta olup elde edilen bulgular TAT uygulamalarının daha geniş bir şekilde uygulanabileceğini göstermektedir (6). 2012 yılındaki National Health Interview Survey (Ulusal Sağlık Mülakat Anketi) sonuçlarına göre 4-17 yaş grubundaki çocukların %12’si 2007 ve 2012 yıllarında ağrı yönetiminde temel olarak TAT uygulamalarını kullanmıştır (7). Diğer bir veriye göreyse ağrı deneyimleyen çocukların %21'i TAT uygulamalarını kullanmaktadır (8).

Yöntem

Bu çalışma, çocukların ağrı yönetiminde kullandıkları tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili 2009-2019 yılları arasında yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik olarak incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Bu incelemede, “Çocukların ağrı yönetiminde kullanılan tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları nelerdir?” odak sorusuna yanıt aranmıştır. Pubmed ve Science Direct veri tabanlarında çocuk (child), ağrı (pain), ağrı yönetimi (pain management), tamamlayıcı terapi (complementary therapy), destekleyici bakım uygulamaları (supportive care practices), hemşirelik (nursing) anahtar kelimeleri ile tarama yapılarak 2009-2019 yılları arasında yayımlanmış İngilizce ve Türkçe tam metin araştırma makaleleri incelenmiştir. Konuyla ilgili 29 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmış olup araştırmaya dahil edilme kriterlerine uygun olarak 19 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Tam metnine ulaşılamayan, hemşireler veya diğer sağlık çalışanları ile yürütülen, farklı hasta gruplarının incelendiği ve derleme olan makaleler çalışma dışında tutulmuştur. Çalışmaya dahil edilen tüm makaleler, çalışma yöntemleri ve bulguları açısından sistematize edilerek incelenmiştir.

Bulgular

Bu inceleme sonucunda çocukların ağrı yönetiminde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarından akupunktur, fitoterapi, homeopati, biyofeedback, vitamin takviyeleri, gevşeme teknikleri, hipnoz, yoga, masaj, el terapisi, hipnoterapi ve müzik terapisinin uygulandığı belirlenmiştir. Akupunktur, fitoterapi ve müzik terapisinin diğer tamamlayıcı terapilere göre daha sık kullanıldığı saptanmıştır (Şekil 2.)

Page 228: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

228

Şekil 2. Çocukların Ağrı Yönetiminde Sık Kullanılan Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları

Çocukların kullandığı TAT yöntemlerine dair yapılan çalışmalar, Tablo 2’de özetlenmiştir.

Tablo 2. Çocukların Kullandığı TAT Yöntemlerini İçeren Çalışmalar

Çalışma Örneklem Grubu Değerlendirme Kullanılan TAT Uygulaması Sonuçlar

Vinson ve ark, 2014

7-18 yaş aralığındaki kronik ağrılı 1175 çocuk

Ağrı özellikleri (yoğunluğu, süresi ve yeri), psikolojik işlevsellik, ağrıyla başa çıkma becerileri ve işlevsel sakatlık

Biyo-davranışsal terapi (gevşeme egzersizi, hipnoz ve biofeedback), akupunktur, masaj

- En sık bildirilen ağrı tipi kas-iskelet sistemi ağrısı, nöropatik ağrı ve baş ağrısıdır. - 497 çocuk TAT yöntemlerini kullanmakta, en sık kullanılanlar akupunktur, masaj ve biyodavranışsal terapidir. - Aynı anda 1’den fazla TAT yöntemi kullanan çocuk sayısı 182’dir.

Ochi, 2013 Tonsillektomi uygulanan 56 çocuktan akupunktur uygulamasını kabul eden 31 çocuk

Ağrı Akupunktur - Akupunktur öncesi ortalama ağrı seviyesi 10 üzerinden 5.52 (SD=2.28) iken akupunkturdan sonra 1.92 (SD=2.43)’dir. - Hiçbir hasta ağrı skorunda artış bildirmemiştir. 3 çocuk (%9,68) ağrıda değişiklik olmadığını, 27 çocuk (%87.10) ağrıda en az 2 birim azalma ve 18 çocuk (% 58.06) ağrıda en az 3 birim azalma olduğunu bildirmiştir.

Kenney ve ark, 2016

Çocuk nöroloji kliniğindeki 500 çocuk

Nörolojik problemler

Çoklu TAT uygulaması (reiki, ginseng, vitaminler, omega 3, kalsiyum, balık yağı, aromaterapi, lavanta, zeytinyağı, probiyotikler, glütensiz veya kazeinsiz diyet, çuha çiçeği yağı, zencefil, enzimler…)

- En sık görülen nörolojik problemler baş ağrısı (%39,1) ve epilepsidir (%32,7). - Hastaların %17,4'ü nörolojik sorunları tedavi etmek için tamamlayıcı ve alternatif tıbbı kullanmaktadır. - TAT uygulamaları en sık uyku bozuklukları (%77,1), kronik yorgunluk (%63,2) sebebiyle kullanılmaktadır. - Hastaların %43,7’si çoklu nörolojik bozukluğa sahip ve bu hastaların da %53,1’i TAT yöntemlerini kullanmaktadır.

Libera ve ark, 2014

4-16 yaş aralığındaki 124 çocuk

Migren Bitkisel ilaçlar, vitamin ve mineral destekleri, homeopati, vitamin/mineral destekleri,

- En sık kullanılan TAT yöntemi, kedi otu, mabet ağacı, akgünlük, hayıt,

El terapisi

Masaj

Gevşeme teknikleri

Vitamin takviyeleri

Hipnoterapi

Fitoterapi

Page 229: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

229

yoga, aromaterapi, akupunktur, fizik tedavi

çarkıfelek, ıhlamur, ölmez çiçek gibi bitkisel ilaçlardır (%64). - Bitkisel ilaçlar dışında en sık kullanılan TAT yöntemleri vitamin/mineral destekleri (%40), homeopati (%47), fiziksel tedavi (%45), yoga-terapi (%33), aromaterapi (%14) ve akupunkturdur (%11). - Hastaların %80’i TAT yöntemlerini önleyici tedavi, %5’i akut tedavi ve %15’i ise ikisi için kullanmaktadır. - TAT yöntemleri hastalar tarafından genellikle baş ağrısı için doğrudan bir çözüm yöntemi olarak değil, migren ağrısına yönelik iyi bir stres yönetimi için kullanılmaktadır. - Aurasız migren hastaları en çok sıklıkta TAT uygulamalarını tercih etmektedir (%53). - Baş ağrısı ve diğer tıbbi sorunlar sebebiyle TAT uygulamalarının kullanımı arasında ilişki var, hastaların %73’ü TAT’ı diğer tıbbi sorunları için de kullanmaktadır (anksiyete için %55, alerji için %52, kolit için %31, solunum bozuklukları için %39, uykusuzluk için %23, kas-iskelet bozuklukları için %20 ve dismenore için %18).

Blume ve ark, 2012

8-18 yaş aralığındaki 201 çocuktan 2 ve daha fazla sayıda biyofeedback seansına katılan 132 çocuk

Baş ağrısı, depresyon ve anksiyete durumu

Biyofeedback - Hastaların %58’i biyofeedback tedavisine olumlu yanıt vermiştir. - İlk ve son biyofeedback seansı arasında ortalama baş ağrısı sıklığı haftada 3,5 günden 2 güne düşmüştür (p<0.001). - Ortalama başağrısı şiddeti ilk seansta 6/10'dan son seansta 5/10'a düşmüştür (p<0.001). - Epizodik baş ağrısı olanlarda en iyi yanıt alınmış, %73'ü biyofeedback tedavisine olumlu yanıt vermiştir. - Kronik baş ağrısı olanların %48'i, biyofeedback tedavisine olumlu yanıt vermiştir.

Burton ve ark, 2018

IV girişim uygulanan 7-18 yaş aralığındaki 30 çocuk

Nabız ve satürasyon

BrightHearts, kalp atış hızı kontrollü bir biofeedback destekli rahatlama antrenmanı uygulaması

- Hastaların %83’ü işlem sırasında BrightHearts'ı yararlı bulmuş ve BrightHearts'ı tekrar kullanmak istediklerini iletmiştir. - BrightHearts, dikkat dağıtma ve geri bildirim sağlama yoluyla çocukları sakinleştirir, bu da çocuklara işlem uygulamayı kolaylaştırır.

Groenewald ve ark, 2017

2012 NHIS-CAM’den alınan veriler ile 4-17 yaş aralığındaki 10.281 çocuğun ebeveynleri

Baş ağrısı, karın ağrısı, eklem ağrısı, boyun ağrısı, bel ağrısı, kas-kemik ağrısı, diş ağrısı, diğer kronik ağrılar

4 gruba ayrılmış TAT uygulamaları: 1) alternatif tıbbi sistemler / enerji şifa terapileri 2) biyoloji temelli tedaviler 3) manipülatif ve vücut temelli tedaviler 4) zihin-vücut terapileri

- Son 12 ay içinde ağrı şikayeti olan çocukların %21,3’ü, ağrı şikayeti olmayan çocukların ise %8,1’i TAT yöntemlerini kullanmaktadır (p<0.001). - En sık kullanılan TAT yöntemi biyoloji temelli tedavilerdir (%47,3). Bunu manipülatif veya vücut temelli tedaviler (%46,3), zihin-vücut terapileri (%27,9) ve alternatif tıbbi sistemler (%19,5) izlemektedir. - TAT kullanan ağrılı çocukların %70'i 1, %21,8'i 2 ve %8,2'si 3 veya daha fazla yöntemi kullanmaktadır. - TAT kullanımı için belirtilen diğer faydalar arasında stres azaltma (%45), daha iyi uyku (%42) ve duygusal olarak daha iyi hissetme (%39) vardır.

Page 230: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

230

Ochi, 2015 Tonsillektomi uygulanan 56 çocuktan el terapisi uygulamasını kabul eden 29 çocuk

Ağrı El terapisi - El terapisi öncesi ortalama ağrı seviyesi 10 üzerinden 5.03 (SD=2,69) iken el terapisi sonrasında 3.06'ya (SD=3,15) düşmüştür. - 1 çocuk (%3) ağrıda artış, 6 çocuk (%21) ağrıda değişiklik olmadığını, 18 çocuk (%62) ağrıda en az 2 birim azalma ve 8 çocuk (%28) ağrıda 3 ve daha fazla azalma olduğunu bildirmiştir.

Sabzevari ve ark, 2017

7-14 yaş aralığındaki endoskopi uygulanan 100 çocuk (n=50 kontrol grubu, n=50 müdahale grubu)

Vital bulgular ve ağrı

Müzik terapisi - Endoskopi öncesi ve sonrası diyastolik kan basıncı değerleri, müdahale grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşüktür (p=0.012). - Endoskopi öncesi ve sonrası nabız değerleri, müdahale grubunda kontrol grubuna göre daha düşüktür (p<0.000). - Müdahale grubundaki hastaların ağrı skorları, kontrol grubuna göre daha düşüktür (p<0.05).

Oren-Amit ve ark, 2017

0-18 yaş aralığındaki 146 çocuk ve ebeveynleri

Kolik, diş ağrısı, abdominal ağrı

Homeopati - Katılımcıların %54,3’ü TAT yöntemlerini kullanmaktadır. - TAT kullanımı en sık kolik ve diş çıkarma sebebiyledir. - TAT kullanımı %44,9 aile, %34,6 hekim, %34,6 eczacı, %30,8 arkadaşlar, %6,4 hemşireler ve %2,6 homeopatlar tavsiyesi ile, %23,1 önceki deneyimlere dayanarak, %18 reklamlar aracılığıyla kullanılmaktadır. - Gripe Water, Galy-Col Bay, Babyzim, Simicole, Gingi-gel, çeşitli bitkisel ürünler (papatya ve zencefil gibi), homeopatik ajanlar ve besin takviyeleri, sıklıkla kullanılan TAT preparatlarıdır. - Çocukların 73’ü (%93,5) birden fazla TAT yöntemi kullanmaktadır. - Çocuğun yaşı ile TAT yöntemi kullanımı arasında bir ilişki vardır (p=0,007), yaş arttıkça TAT kullanımı da artmaktadır. 1 aydan daha büyük çocukların çoğunda TAT yöntemi kullanımı mevcuttur (p=0,039).

Gottschling ve ark, 2011

405 çocuk Kronik ağrı Homeopati, fitoterapi, antropozik tıp uygulamaları, vitaminler, akupunktur, masaj…

- TAT uygulamaları en çok bağışıklık sistemini güçlendirme, fiziksel stabilizasyon, iyileşme şansını artırma, gevşeme, zihinsel stabilizasyon, detoksifikasyon Amaçlarıyla kullanılmaktadır. - Homeopati (%25), fitoterapi (%8) ve antropozik tıp (%7) en sık kullanılan TAT yöntemleridir. - Kalp hastalığı olanlar çoğunlukla otojenik eğitim kullanıyordu (%15) ve akupunktur (%19) kullanmaktadır. - Katılımcıların %94’ü TAT yöntemlerini önerdiğini bildirmiştir.

Oates ve ark, 2017

7-26 yaş aralığındaki böbrek biyopsisi uygulanan 69 hasta (n=33 akupunktur uygulanan grup, n=36 kontrol grubu)

İşlem sırasındaki ağrı, vital bulgular

Lazer akupunktur - Akupunktur grubundaki hastalar kontrol grubu ile karşılaştırıldığında işlem sırasındaki kalp atışı (p=0.043) ve solunum hızı (p=0.045) başta olmak üzere vital bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardır.

Page 231: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

231

- İşlem sırası (p=0.078) ve işlem sonrası (p=0.946) ağrı skorları her iki grupta benzerdir.

Cohen ve ark, 2017

2012 NHIS-CAM’den alınan veriler ile 4-17 yaş aralığındaki 10.281 çocuğun ebeveynleri

Kas-iskelet sistemi

6 gruba ayrılmış TAT uygulamaları: 1) Zihin-vücut terapileri 2) Manüplasyon terapileri 3) Hareket terapileri 4) Diyet tedavileri 5) Vitamin ve mineral dışı takviyeler 6) Diğer

- Kas-iskelet sistemi hastalıkları olan çocuklar, manipülasyon terapileri (%14.8), vitamin ve mineral dışı takviyeler (%10.9), zihin-vücut terapileri (%7.6), özel diyetler, (%2) hareket terapileri (%1.7) ve diğer tedavileri (%4.5) kullanmaktadır. - Manüplasyon tedavilerini boyun ve sırt ağrısı olan çocukların %25.2'si, burkulan çocukların %13.1'i ve kas, kemik veya eklem ağrısı olan çocukların % 12.5'i kullanmaktadır.

Misra ve ark, 2019

Ağrı tedavisi alan 51 çocuk ve ailesi

Ağrı Bütünleştirici tıp - Çalışmaya katılan 51 hastanın 30'unda (%59), annelerinin 31'inde (%61) ve babalarının 23'ünde (%45) son 1 yılda TAT kullanımı mevcuttur. - Toplamda 18 hasta, hastanede yatışları sürecinde bütünleştirici tedavi hizmetleri almıştır. - Bütünleştirici tıp tedavileri için de en çok tercih edilen müzik terapisi (%53) ve akupunktur (%24) olmuştur. - Terapi sonrası ağrı skorları, terapi öncesi ağrı skorlarına göre düşüş göstermiştir.

Yinger, 2016 4-6 yaş aralığındaki aşılanan çocuklar (n=58) [n=29 kontrol grubu, n=29 müdahale grubu], ebeveynleri (n=62) ve uygulamayı yapan hemşireleri (n=19)

Ağrı, stres Müzik terapisi - Müdahale grubu, hazırlık evresinde kontrol grubundan daha yüksek başa çıkma alışkanlıkları ve uygulama evresinde ise kontrol grubundan daha düşük stres davranışı geliştirmiştir. - İyileşme evresinde çocukların başa çıkma davranışları oranları ya da hazırlık evresinde çocukların stres oranları açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p<0.05)

Sundar ve ark, 2015

Pediatrik ayaktan tedavi merkezine rutin aşılamalar için gelen 18 aydan küçük 100 çocuk (n=50 kontrol grubu, n=50 müdahale grubu)

Bebeklerin yüz ifadesi, ağlama durumu ve hareketleri, ağrı ve stres

Müzik terapisi - Müdahale grubunun işlem sırasındaki yüz ifadesi, ağlama süresi ve hareketlerinin ortalama değerleri, deney grubundan daha düşüktür (p<0.05). - Müdahale grubunun ağrı ve stres seviyeleri de kontrol grubundan daha düşüktür ancak aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. - Kontrol (41.66 sn) ve müdahale (25.2 sn) grubunun ağlama süreleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05).

Korterink ve ark, 2016

8-18 yaş aralığındaki abdominal ağrı şikayeti olan 69 çocuk (n=35 standart medikal prosedür, n=34 yoga terapi)

Ağrı yoğunluğu, ağrı sıklığı ve yaşam kalitesi

Yoga terapi - 12 aylık takip sürecinden sonra yoga terapi, standart medikal prosedürden daha etkili bulunmuştur (p=0.01) - Ağrı yoğunluğu skoru, yoga terapi grubunda 17’den 8’e (p<0.01) ve standart medikal prosedür grubunda 16’dan 12’ye (p=0,83) düşmüştür. - Ağrı sıklığı skoru, yoga terapi grubunda 16’dan 8’e (p<0,01) ve standart medikal prosedür grubunda 16’dan 14’e (p=0.40) düşmüştür.

Landgren ve ark, 2010

2-8 hafta aralığındaki infantil kolikli 90 bebek

Ağlama süresi ve yoğunluğu

Akupunktur - Müdahale grubunda ilk (p=0.029) ve ikinci (p=0.047) haftalarda ağlama süresi daha kısadır.

Page 232: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

232

(n=46 müdahale grubu, n=44 kontrol grubu)

- İlk tedaviden sonra müdahale grubunda toplam ağlama süresi daha kısadır (p<0.05).

Brands ve ark, 2011

8-18 yaş aralığındaki abdominal ağrı veya irritabl barsak sendromu şikayeti olan 20 çocuk

Ağrı yoğunluğu, ağrı sıklığı ve yaşam kalitesi

Yoga terapi - 8-11 yaş ve 12-18 yaş gruplarındaki ağrı sıklığı tedavinin sonunda (p=0.031 ve p=0.004) ilk değere göre anlamlı olarak azalmıştır. - 8-11 yaş grubunda, ağrı yoğunluğu anlamlı derecede azalmıştır (p=0.015). - 3 aylık süreç sonunda iki grupta da ağrı sınırında önemli bir azalma vardır (p=0.052).

Sonuç

Yapılan çoğu çalışmada tamamlayıcı terapilerin ağrıyı azaltmada etkili bulunduğu belirlenmiştir. Çocukların ağrı yönetiminde tamamlayıcı terapilerin ve destekleyici bakım uygulamalarının kullanımı önerilmektedir.

Kaynakça:

1. Alotaibi, K., Higgins, I., Chan, S. (2019). Nurses’ knowledge and attitude toward pediatric pain management: a cross-sectional study. Pain Management Nursing, 20:118-125 2. Evans, S., Tsao, J.C., Zeltzer, L.K. (2008). Complementary and alternative medicine for acute procedural pain in children. Alternative Therapies in Health and Meicine, 14(5):52-6. 3. Gantenbein, A.R., Afra, J., Jenni, W., Sandor, P.S. (2012). Complementary and alternative treatments for migraine. Tecniques in Regional Anesthesia and Pain Management, 16:76-81 4. Evans, S., Tsao, J.C.I., Zeltzer, L.K. (2008). Pediatric pain management: using complementary and alternative medicine. Reviews in pain, 2(1):14-19 5. Dhanani, N.M., Caruso, T.J., Carinci, A.J. (2011). Complementary and alternative medicine for pain: an evidence-based review. Current pain and headache reports, 15:39-46 6. Roth, I., Highfield, L., Cuccaro, P., Wells, R., Misra, S., Engebretson, J. (2019). Employing evidence in evaluating complementary therapies: findings from an ethnography of ıntegrative pain management at a large urban pediatric hospital. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 25(1):95-105 7. Black, L.I., Clarke, T.C., Barnes, P.M. ve ark. (2015). Use of complementary health approaches among children aged 4-17 years in the United States: National health interview survey, 2007-2012. National Health Statistics Reports, 1-19 8. Groenewald, C.B., Beals-Erickson, S.E., Ralston-Wilson, J. ve ark. (2017) Complementary and alternative medicine use by children with pain in the United States. Academic Pediatrics, 17:785-793. 9. Vinson, R. Yeh, G., Davis, R. B., Logan, D. (2014). Correlates of complementary and alternative medicine use in a pediatric tertiary pain center. Academic Pediatrics, 14(5):491-496 10. Ochi, J.W. (2013). Acupuncture instead of codeine for tonsillectomy pain in children. International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology, 77:2058-2062 11. Kenney, D., Jenkins, S., Youssef, P., Kotagal, S. (2016). Patient use of complementary and alternative medicines in an outpatient pediatric neurology clinic. Pediatric Neurology, 58:48-52 12. Libera, D.D., Colombo, B., Pavan, G., Comi, G. (2014). Complementary and alternative medicine (CAM) use in an Italian cohort of pediatric headache patients: the tip of the iceberg. Neurological Sciences, 35(1):145-148 13. Burton, K.L.O., Morrow, A.M., Beswick, B.V., Khut, G.P. (2018). The feasibility of using the brighthearts biofeedback-assisted relaxation application for the management of pediatric procedural pain: a pilot study. 18(8): 979-987 14. Groenewald, C.B., Beals-Ericson, S.E., Raltson-Wilson, J., Rabbitts, J.A., Palermo, T.M. (2017). Complementary and alternative medicine use by children with pain in the United States. Complementary and Alternative Medicine. 17(7):785-793 15. Ochi, J.W. (2015). Korean hand therapy for tonsillectomy pain in children. International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology, 79:1263-1267 16. Sabzevari, A., Kianifar, H., Jafari1, S.A., Saeidi, M., Ahanchian, H., Kianil, M.A., Jarahil, L. (2017). The effect of music on pain and vital signs of children before and after endoscopy. Electronic Physician, 9(7):4801-4805 17. Amit, A. O., Berkovitch, M., Bahat, H. ve ark. (2017). Complementary and alternative medicine among hospitalized pediatric patients. Complementary Therapies in Medicine, 31:49-52 18. Gottschling, S., Gronwald, B., Schmitt, S. ve ark. (2013). Use of complementary and alternative medicine in healthy children and children with chronic medical conditions in Germany. Complementary Therapies in Medicine, 21:61-69 19. Oates, A., Benedict, K.A., Sun, K., Brakeman, P.R., Lim, J., Kim, C. (2017). Laser acupuncture reduces pain in pediatric kidney biopsies: a randomized controlled trial. Pain, 158(1):103-109 20. Cohen, E.M., Dossett, M.L., Mehta, D.H., Davis, R.B., Lee, Y.C. (2017). Factors associated with complementary medicine use in pediatricmusculoskeletal conditions: Results from a national survey. Complementary Therapies in Medicine, 31:53-58 21. Misra, M.S., Monico, E., Kao, C. ve ark. (2019). Addressing pain with ınpatient ıntegrative medicine at a large children’s hospital. Clinical Pediatrics, 58(7):738-745 22. Yinger, O.S. (2016). Music therapy as procedural support for young children undergoing ımmunizations: a randomized controlled study. Journal of Music Therapy, 53(4):336-363 23. Sundar, S., Ramesh, B., Dixit, P.B., Venkatesh, S., Das, P., Gunasekaran, D. (2016). Live music therapy as an active focus of attention for pain and behavioral symptoms of distress during pediatric ımmunization. Clinical Pediatrics, 55(8):745-748 24. Korterink, J.J., Ockeloen, L.E., Hilbink, M., Benninga, M.A., Deckers-Kocken, J.M. (2016). Yoga therapy for abdominal pain-related functional gastrointestinal disorders in children: a randomized controlled trial. Journal of Pediatric Gastroenterology and Nutrition, 63(5):481-487 25. Landgren, K., Kvorning. N., Hallström, I. (2010). Acupuncture reduces crying in infants with infantile colic: a randomised, controlled, blind clinical study. Acupuncture in Medicine, 28:174-179 26. Brands, M.M.M.G., Purperhart, H., Deskers-Kocken, J.M. (2011). A pilot study of yoga treatment in children with functional abdominal pain and irritable bowel syndrome. Complementary Therapies in Medicine, 19:109-114

Page 233: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

233

SS57

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ BİLME VE UYGULAMA DURUMUNUN İNCELENMESİ

Eda ERGİN1, Aycan ÖZTÜRK2, Harun KARACA2, Sercan BALYEMEZ2, Şebnem ÇINAR YÜCEL2

1Bakırçay Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İzmir/Türkiye

2Ege Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, İzmir/Türkiye

Özet: Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumlarının incelenmesi amacıyla yapılmış kesitsel tanımlayıcı bir araştırmadır.

Yöntem: Araştırma evrenini 2017-2018 öğretim yılında bir hemşirelik fakültesi 1. Sınıf, 2. Sınıf, 3. Sınıf ve 4. Sınıf hemşire öğrencileri (N:1353), örneklemi ise gönüllü 600 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu hemşirelik öğrencilerinin cinsiyet, yaş gibi demografik özelliklerine ilişkin kişisel bilgilere ve hemşirelik öğrencilerinin, tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumlarına ilişkin görüşlerine yer verilmiştir. Veriler Spss 21 programında sayı yüzdelik dağılımlar, ortalama, standart sapma ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %74,8’i (n=449) kadındır. Bu öğrencilerin %23,8’inin (n=143) 18-20 yaş grubunda, %62,2’sinin (n=373) 21-23 yaş grubunda ve %14’ünün (n=84) ise 24 ve üzeri yaş grubunda olduğu tespit edildi. Öğrencilerin sınıflarına göre dağılımı ise; %22,7 (n=136) 1.sınıf, %9,8 (n=59) 2.sınıf, %27’si (n=162) 3. Sınıf ve %40,5 (n=243) 4 sınıf öğrencisidir. Ağrı kontrolünde ağrıyı gidermeye yönelik öğrencilerin %33,5’inin (n=201) farmakolojik yöntem kullandığı, %21,7’sinin (n=130) farmakolojik olmayan yöntemler ve %44,8’inin (n=269) farmakolojik ve farmakolojik olmayan yöntemleri kullandığı belirlendi.

Sonuç: Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin baş, karın, bel, boğaz, boyun, bacak ağrılarında öğrencilerden yarısından fazlası ) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanırken diş ağrısında ise öğrencilerin yarısından azı ) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullandığı belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Öğrenci, Tamamlayıcı Alternatif Tedavi

INVESTIGATION OF NURSING STUDENTS’ KNOWLEDGE AND PRACTICES OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT METHODS

Abstract: This cross-sectional descriptive study was aimed at investigating nursing students’ knowledge and practices of complementary and alternative treatment methods.

Methods: The study population consisted of 1353 first-grade, second-grade, third-grade and fourth-grade nursing students in the 2017-2018 academic year. Of these students, 600 who volunteered to participate in the study comprised the study sample. The questionnaire, used as a data collection tool, included items questioning nursing students’ demographic characteristics such as sex and age, and their knowledge and practices of complementary and alternative treatment methods. The study data were analyzed using the SPSS 21. In the calculations, numbers, percentages, arithmetic mean and standard deviation were used.

Results: Of the participating students, 74.8% (n = 449) were female. 23.8% (n = 143) were in the 18-20 age group, 62.2% (n = 373) were in the 21-23 age group, and 14% (n = 84) were in the ≥24 age group, 22.7% (n = 136) were in the 1st grade, 9.8% (n = 59) were in the 2nd grade, 27% (n = 162) were in the 3rd grade, 40.5% (n = 243) were in the 4th grade, 33.5% (n = 201) used pharmacological methods to relieve pain, 21.7% (n = 130) used nonpharmacological methods and 44.8% (n = 269) used both pharmacological and nonpharmacological methods.

Conclusion: More than half of the nursing students participating in the study used nonpharmacological methods to relive head, abdomen, low back, throat, neck and leg pain while less than half of them used complementary treatment to relive dental pain.

Keywords: Nursing, Student, Complementary Alternative Therapy

Giriş

Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) uygulamaları Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından modern ve bilimsel tedaviler dışındaki tedavilerin birçoğunu içeren uygulamalar olarak tanımlanmaktadır (Khorshid ve Yapucu,2005; Lafçı ve Kara Kaşıkçı,2014). Alternatif tedavi yöntemleri; insan sağlığı ve hastalıkları üzerinde geleneksel, folklorik ve filozofik tedavi uygulamalarını içererek insanı ruh, akıl ve vücuttan oluşan bir bütün olarak kabul eder (Lafçı ve Kara Kaşıkçı,2014; Ben-Arye ve diğerleri, 2008). TAT uygulamaları içinde masaj, gevşeme teknikleri, akupunktur, akupresör, TENS, egzersiz, bitkisel çaylar, aromaterapi,

Page 234: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

234

vitamin desteği, reiki, refleksoloji, müzik terapi, sıcak-soğuk duş alma, gibi çok sayıda tedavi şekli bulunmaktadır (Mullaaziz ve diğerleri, 2019; Kutlu ve diğerleri, 2009; Chen ve Yu, 2003).

Günümüzde artık çoğu insan hastalıkları iyileştirmek, hastalıkların oluşmasını önlemek, sağlığı koruyup geliştirmek ve mevcut tıbbi tedaviyi desteklemek için TAT yöntemlerine başvurmaktadır. Sağlık sisteminin bir üyesi olarak hemşirelerin, insanların TAT’a olan bu yönelişinden dolayı tamamlayıcı tedavi uygulamalarında yer alması kaçınılmaz olmuştur (Turan, Öztürk ve Kaya, 2010; Aktaş, 2017). Hemşirelere, bireylerin kullandıkları TAT yöntemlerinin değerlendirilmesinde, bu yöntemlerin kullanım amaçlarının, etkilerinin, kullanım şekillerinin, risklerinin doğru anlatılmasında önemli görevler düşmektedir (Aktaş, 2017; Çöl Araz, Taşdemir ve Parlar Kılıç, 2012). Bu önemli görevleri nedeniyle hemşirelerin ve de eğitim sürecinde olan hemşire adaylarının bu yöntemlere yaklaşımını belirlemeye yönelik bilgi ve tutumlarının araştırılması gerekmektedir (Çöl Araz, Taşdemir ve Parlar Kılıç, 2012).

Ağrı, kişinin yaşam kalitesini etkileyen önemli bir değişkendir. İnsanlar kronik ağrı ile başa çıkabilmek için yaşadıkları ağrı tipine, şiddetine ve ağrı inançlarına göre farklı ilaç dışı yaklaşımlara başvurabilmektedirler (Birge ve Mollaoğlu, 2018; Henderson ve diğerleri, 2013). Sağlık profesyonellerinin hastaların ağrıya ilişkin inançlarını bilmesi ve ağrı tedavisine hastanın uyumunu arttırmak amacıyla birlikte karar verilmesi oldukça önemlidir (Birge ve Mollaoğlu, 2018).

Ülkemizde halk arasında çok çeşitli yöntemler kullanılmakla beraber bu yöntemlerin ne olduğu ne sıklıkla kullanıldığı ve sağlık personelinin bu konudaki yaklaşımının nasıl olduğuna dair yeterli veri bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışma bir hemşirelik fakültesi öğrencilerinin ağrı yönetiminde tamamlayıcı ve alternatif uygulamalar hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır.

Yöntem

Araştırma bir üniversitenin hemşirelik fakültesinde öğrenim gören öğrenci hemşirelerin ağrı kontrolünde kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumlarını incelemek amacıyla yapılmış kesitsel tanımlayıcı bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Ocak-Haziran 2018 arasında bir üniversitenin hemşirelik fakültesinde öğrenim gören 1353 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın evrenini Ocak-Haziran 2018 arasında bir üniversitenin hemşirelik fakültesinde öğrenim gören kendisine ulaşılabilen ve araştırmaya gönüllü olarak katılan 600 öğrenci oluşturmuştur.

Araştırma Kapsamı Dışında Tutulma Kriterleri (Sınırlılıklar)

Hemşirelik fakültesinde öğrenim gören öğrenci hemşirelere uygulanmıştır. Gönüllü olmayan, çalışmaya katılmayı kabul etmeyen öğrenciler araştırma kapsamı dışında tutulmuştur. Araştırmada öğrencilerin yalnızca okulda aldıkları eğitimle ve bağımsız olarak yapabilecekleri yöntemlere (masaj, sıcak uygulama, soğuk uygulama, deriye mentol uygulama, gevşeme yöntemleri, dikkati başka yöne çekme, müzik ve hayal kurma) ilişkin bilgileri araştırılmıştır. Bunların dışında kalan diğer tamamlayıcı ve alternatif uygulamalar özel eğitim ve uygulama becerisi gerektirdiğinden öğrencilerin bunlara ilişkin bilgilerine bakılmamıştır.

Veri Toplama Yöntemi

Araştırmanın verileri anket yöntemi ile toplanmıştır. Literatür (Lafçı ve Kara Kaşıkçı,2014; Mullaaziz ve diğerleri, 2019; Chen ve Yu, 2003; Turan, Öztürk ve Kaya, 2010; Birge ve Mollaoğlu, 2018; Karadağ ve diğerleri 2016) doğrultusunda hazırlanan anket formunda ağrı yönetiminde tamamlayıcı ve alternatif uygulamalarının hemşirelik öğrencileri tarafından kullanıp kullanmama durumlarını belirlemek amacıyla toplamda 23 sorudan oluşmaktadır. Anket formunda sırasıyla bireye ilişkin demografik özellikler (sınıf, yaş, cinsiyet, yaşadığı yer, egzersiz yapma durumu, beslenmesine dikkat etme durumu) sorgulanmıştır. Anketin devamında hemşirelik öğrencilerinin ağrı yönetiminde kullandığı yöntemler sorgulanmış ve tamamlayıcı ve alternatif uygulamalar hakkındaki görüşleri ve düşünceleri de anket formunda yer almıştır. Ağrı deneyimi (baş, karın, diş, bel, sırt/boyun, boğaz, bacak) yaşayıp yaşamadığı eğer birey ağrı deneyimi yaşadıysa ağrısını giderme yöntemi (farmakolojik/ nonfarmakolojik) şekli sorgulanmıştır. Nonfarmakolojik yöntemleri (masaj, gevşeme tekniği, akupunktur, akupresör, TENS, egzersiz, vitamin desteği, reiki, sıcak-soğuk uygulama, beslenme, bitkisel çaylar, aromaterapi, refleksoloji, müzik terapi) kullanma durumunda ağrısını gidermeye yönelik hangi yöntemleri kullandığı sorgulanmıştır.

Anket Formunun Uygulanması

Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin araştırmacı tarafından anket formunun ne amaçla uygulandığı açıklandıktan sonra ve sözlü onamları alındıktan sonra anket formu kişilere bırakılıp cevaplamaları istenmiştir. Araştırmaya katılmak istemeyen öğrencilere anket formu uygulanmamıştır. Araştırmamızda gönüllülük esas alınmıştır. Veri toplama yaklaşık 5-10 dakika sürmüştür.

Verilerin Değerlendirilmesi

Araştırmadan elde edilen veriler, araştırmacı tarafından Statistical Package For Social Sciences (SPSS 21.00) for Windows paket programı kullanılarak bilgisayara girilmiş ve bu ortamda değerlendirilmiş olup; sayısal değerler, sayı ve yüzde dağılım, ortalama, standart sapma kullanılmıştır.

Page 235: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

235

Araştırmanın Etiği

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi dekanlığından yazılı izin ve araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerine anketin konusu hakkında bilgi verilerek, araştırmaya katılmalarının gönüllülük esasına dayandığı söylenmiştir. Öğrencilerden sözlü onam alınmıştır.

Bulgular

Araştırmaya katılan öğrencilerin %74,8’i (n=449) kadın, %25,2’si (n=151) erkektir. Bu öğrencilerin %23,8’inin (n=143) 18-20 yaş grubunda, %62,2’sinin (n=373) 21-23 yaş grubunda ve %14’ünün (n=84) ise 24 ve üzeri yaş grubunda olduğu tespit edildi. Öğrencilerin sınıflarına göre dağılımı ise; %22,7 (n=136) 1.sınıf, %9,8 (n=59) 2.sınıf, %27’si (n=162) 3. Sınıf ve %40,5 (n=243) 4 sınıf öğrencisidir. Öğrencilerin yaşadıkları yer inceldiğinde %24,2’sinin (n=145) ailesi ile evde, %30,5’inin (n=183) arkadaşları ile evde ve % 45,3’ü(n=272) yurtta kalmaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin %64,2’si (n=385) düzenli egzersiz yapmazken %60,2’sinin (361) beslenmesine dikkat ettiği tespit edildi.

Ağrı kontrolünde ağrıyı gidermeye yönelik öğrencilerin %33,5’inin (n=201) farmakolojik yöntem kullandığı, %21,7’sinin (n=130) Farmakolojik olmayan yöntemler ve %44,8’inin (n=269) Farmakolojik ve Farmakolojik olmayan yöntemler kullandığı belirlendi.

Öğrencilerin Ağrı yönetiminde tamamlayıcı ve alternatif uygulamalar hakkındaki görüşleri incelendiğinde %41 (n=246) oranında “Bu yöntemlerin tedavisi mümkün olan basit hastalıklar için kullanılabilir ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için uygun değildir.” cevabını verdikleri belirlendi. Öğrencilerin %79’u (n=474) tıp dışı alternatif yöntemleri insanların doğru tıbbi tedavi almalarını geciktirmediğini, %85,3’ü (n=512) tıp dışı alternatif yöntemlerin tıbbi tedavi kadar etkili olduğunu bildirmişlerdir. Öğrencilerin tıp dışı alternatif ve tamamlayıcı yöntemleri öğrenme alanları sorgulandığında araştırmaya katılan öğrencilerin %64’ünün internet aracılığı ile öğrendikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Tablo1. Hemşirelik öğrencilerinin baş ağrısı deneyiminde ağrı kontrolünde kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumları (N:176)

İlaç dışı yöntemler Bilme Durumu Kullanma Durumu Yararlı Olma Durumu

Evet Hayır 1= Evet 2= Hayır 1= Evet 2= Hayır

n % n % n % n % n % n %

Masaj 132 74,2 44 25,8 130

73,0 46 27,0 124 70,2 52 29,8

Gevşeme Teknikleri* 112 63,5 64 36,5 103

58,4 73 41,6 94 53,1 81 46,9

Akupunktur 53 30,3 123 69,7 21 11,8 155 88,2 31 16,5 145 83,5

Akupresör 42 23,2 134 76,8 19 10,2 157 89,8 19 10,2 157 89,8

TENS** 31 16,9

145 83,1 22 11,4 154 88,6 18 9,1

158 90,9

Egzersiz 96 53,9

80 46,1 76 43,3

100 56,7 71 39,8

105 60,2

Bitkisel çaylar 108 60,7

68 39,3 91 51,1

85 48,9 89 51,2 87 48,8

Aromaterapi 37 20,8

139 79,2 25 13,6

151 86,4 20 9,7

156 90,3

Vitamin desteği 74 41,6

102 58,4 38 21,3

138 78,7 30 17,0

146 83,0

Reiki 33

18,5

143 81,5 16

9,0

160 91,0 15

8,5

161 91,5

Refleksoloji 35

19,7

141 80,3 15

8,5

161 91,5 11

6,3

165 93,8

Müzik Terapi 87 49,4 89 50,5 62

35,0

114 65,0 58

32,8

118 67,2

Sıcak-soğuk Duş Alma 100

56,8 76 43,1 86

48,8 90 51,1 86

48,8 90 51,1

Beslenme 79

44,8 97 55,1 72

40,9 104 59,1 72

40,9 104 59,1

Araştırmaya katılan öğrencilerin %54,3’ünün (n:326) baş ağrısı deneyimlediği, baş ağrısı deneyimleyenlerin %43’ünün kadın olduğu bulunmuştur. Baş ağrısı deneyimleyen %54,3 (n:326) kişiden %46,01’i (n:150) baş ağrısında ilaç kullandığını ve %53,99’u (n:176) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullandığını belirtmiştir. Hemşirelik öğrencilerinin baş ağrısında %74,2 (n:132) ile en çok masaj bildiklerini belirtmişlerdir. Tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanan öğrencilerin %73’ü (n:130) masaj kullandığını ve %70,2’si masajdan yarar gördüğünü belirtmiştir.

Page 236: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

236

Araştırmaya katılan öğrencilerin %30,5’i karın ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Karın ağrısını erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. Karın ağrısı yaşayan öğrencilerin %67,8’i (n:124 tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır. Karın ağrısı deneyimleyen öğrencilerin %63,7’si (n:79) bitki çayları, %61,3’ü (n:76) masaj ve %58,9’u (n:73) gevşeme tekniklerini kullandığını bildirmiştir.

Tablo 2. Hemşirelik öğrencilerinin karın ağrısı deneyiminde ağrı kontrolünde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve uygulama durumları (N:124)

İlaç dışı yöntemler Bilme Durumu Kullanma Durumu Yararlı Olma Durumu

Evet Hayır 1= Evet 2= Hayır 1= Evet 2= Hayır

n % n % n % n % n % n %

Masaj 90 72,6

34 27,4 76

61,3

48 38,7 72

58,1

52 41,9

Gevşeme

Teknikleri*

87

70,2

37 29,8 73

58,9

51 41,1 67

54,5

56 45,5

Akupunktur 41

33,3

81 66,7 25

20,16 99 79,84 21

16,93 103 83,07

Akupresör 30

24,19 94 75,81 25

20,16 99 79,84 21

16,93 103 83,07

TENS** 35

28,22 89 71,78 25

20,16 99 79,84 25

20,16 99 79,84

Egzersiz 70

56,45

54 43,55 61

49,19 63 50,81 56

45,16 68 54,84

Bitkisel çaylar 87

70,2

37 29,8 79

63,7

45 36,3 74

59,67 50 40,33

Aromaterapi 34

27,41

90 72,59 25

20,16 99 79,84 21

16,93 103 83,07

Vitamin desteği 56

45,16 68 54,84 36

29,03 88 70,7 32

25,80 92 74,2

Reiki 27

21,77 97 78,23 21

16,93 103 83,07 18

14,51 106 85,49

Refleksoloji 30

24,19 94 75,81 18

14,51 106 85,49 15

12,09 109 87,91

Müzik Terapi 54 43,54 70 56,46 38

30,64

86 69,36 34

27,41

90 72,59

Sıcak-soğuk Duş

Alma

79

63,7

45 36,3 71

57,3

53 42,7 68

54,8

56 45,2

Beslenme 74

59,67 50 40,33 61

49,19 63 50,81 61

49,19 63 50,81

Araştırmaya katılan öğrencilerin %22’sinin (n:132) bel ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Bel ağrısını erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. Bel ağrısı yaşayan öğrencilerin %75’i (n:99) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır. Kadınların %76,5 tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanırken erkeklerin %70’i tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmayı tercih etmiştir. Bel ağrısı deneyiminde ağrı kontrolünde kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerden %92,2 (n:92) masaj, %81,8’i (n:88) gevşeme teknikleri, %60,6 (n:60) sıcak soğuk duş alma ve %57,7 (n:57) egzersiz uygulamasını daha çok bildikleri ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin bel ağrısı deneyiminde en çok masaj uygulamasını kullandıkları ve en çok yararı yine masajdan aldıkları bulunmuştur.

Araştırmaya katılan öğrencilerin %17,5’inin (n:105) boğaz ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Boğaz ağrısı yaşayan öğrencilerin %52,4’ü (n:54 tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır. Kadınların %52,9’u tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanırken erkeklerin %50’si tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmayı tercih etmiştir. Öğrencilerin boğaz ağrısı deneyiminde %64,8’i (n:35) bitkisel çayları kullandıkları ve en çok yararı yine bitkisel çaylardan aldıkları bulunmuştur.

Tablo 3. Hemşirelik öğrencilerinin bel ağrısı deneyiminde ağrı kontrolünde kullanılan ) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri bilme ve uygulama durumları (N:99)

Page 237: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

237

İlaç dışı yöntemler Bilme Durumu Kullanma Durumu Yararlı Olma Durumu

Evet Hayır 1= Evet 2= Hayır 1= Evet 2= Hayır

n % n % n % n % n % n %

Masaj 92

92,9

7 7,1 86

86,9

13 13,1 84

84,8

15

15,2

Gevşeme Teknikleri* 81

81,8

18 18,2 71

71,7

28 28,3 69

69,7

30 30,3

Akupunktur 25

25,3

74 74,7 7

7,1

92 92,9 6

6,1

93

93,9

Akupresör 15

15,2

84 84,8 6

6,1

93 93,9 5

5,1

94 94,9

TENS** 21

21,2

78 78,8 12

12,1

87 87,9 11

11,1

88 88,9

Egzersiz 57

57,6

42 42,4 56

56,6

43 43,4 46

46,5

53 53,5

Bitkisel çaylar 55

55,6

44 44,4 44

44,4

55 55,6 35

35,4

64 64,6

Aromaterapi 21

21,2

78 78,8 14

14,1

85 85,9 5

5,1

94 94,9

Vitamin desteği 31

31,3

68 68,7 13

13,1

86 86,9 12

12,1

87 87,9

Reiki 12

12,1

87 87,9 6

6,1

93 93,9 5

5,1

94 94,9

Refleksoloji 17

17,2

82 82,8 8

8,1

91 91,9 7

7,1

92 92,9

Müzik Terapi 49

49,5

50 50,5 33

33,3

66 66,7 31

31,3

68 68,7

Sıcak-soğuk Duş Alma 60

60,6

39 39,4 53

53,5

46 46,5 53

53,5

46 46,5

Beslenme 52

52,5

47 47,5 37

37,4

62 62,6 37

37,4

62 62,6

Araştırmaya katılan öğrencilerin %27,2’sinin (n:163) boyun ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Boyun ağrısı yaşayan öğrencilerin %68,7’si (n:112) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır. Boyun ağrısı deneyiminde ağrı kontrolünde kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerden %75,9 (n:85) sıcak soğuk duş alma, %71,4’ü (n:80) masaj, %66,1 (n:74) bitkisel çayları ve %61,6’sının (n:69) gevşeme tekniklerinin uygulamasını gerektiğini bildikleri ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin boyun ağrısı deneyiminde en çok sıcak soğuk duş alma ve masaj uygulamasını kullandıkları ve en çok yararı yine sıcak soğuk duş alma ve masajdan aldıkları bulunmuştur

Araştırmaya katılan öğrencilerin %14,7’sinin (n:88) diş ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Diş ağrısı yaşayan öğrencilerin %38,6’si (n:34) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin diş ağrısının kontrolünde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinden gevşeme tekniklerini, akupunktur ve bitkisel çayları kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.

Araştırmaya katılan öğrencilerin %21’inin (n:126) bacak ağrısı şikayeti yaşadığı bulunmuştur. Bacak ağrısı yaşayan öğrencilerin %66,7’si (n:84) tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanmaktadır Araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunluğunun bacak ağrısının kontrolünde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerden %81’i (n: 68) masaj ve % 66,7’si (n: 56) gevşeme tekniklerini kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.

Tartışma ve Yorum

Bu çalışmada hemşirelik fakültesi öğrencileri arasında tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin oldukça yüksek oranda kullanıldığı saptanmıştır. Ancak çalışmamız tek bir üniversiteyi ve bölümü içerdiği için genelleme yapılamaz. Bu nedenle, öğrenci hemşirelerin bu konudaki tutumunu genelleme yapabilecek şekilde belirlemek için daha geniş çaplı araştırmaların yapılması gereklidir. Sonuç olarak; Araştırmaya katılan hemşirelik öğrencilerinin baş, karın, bel, boğaz, boyun, bacak ağrılarında öğrencilerden yarısından fazlası tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanırken diş ağrısında ise öğrencilerin yarısından azı tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini kullandığı belirlenmiştir. Dünyada bilimsel yönü ile gelişmeye başlamış olan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin, ülkemizde de bilimsel boyutta ele alınıp hemşirelik öğrencilerinin eğitim programlarına dahil edilmesi ve geleceğin sağlık profesyonelleri olacak öğrencilerimizin bilgilendirilmesi önerilmektedir.

Page 238: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

238

KAYNAKLAR

Aktaş, B. (2017). Hemşirelik Öğrencilerinin Bütüncül Tamamlayıcı Ve Alternatif Tıbba Karşı Tutumları. JAREN/Hemşirelik Akademik Araştırma Dergisi, 3(2), 55-59. Ben-Arye, E., Frenkel, M., Klein, A., & Scharf, M. (2008). Attitudes toward integration of complementary and alternative medicine in primary care: perspectives of patients, physicians and complementary practitioners. Patient education and counseling, 70(3), 395-402. Birge, A. Ö., & Mollaoğlu, M. (2018). Hastaların ağrı inançları ve ağrıyı yönetmede kullandıkları ilaç dışı yöntemler. Chen, C. J., & Yu, H. S. (2003). Acupuncture, electrostimulation, and reflex therapy in dermatology. Dermatologic therapy, 16(2), 87-92. Nilgün, Ç. Ö. L., Taşdemir, H. S., & Kılıç, S. P. (2012). Sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin tıp dışı alternatif ve geleneksel uygulamalar konusundaki görüşlerinin değerlendirilmesi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(4), 239-251. Henderson, J. V., Harrison, C. M., Britt, H. C., Bayram, C. F., & Miller, G. C. (2013). Prevalence, causes, severity, impact, and management of chronic pain in Australian general practice patients. Pain Medicine, 14(9), 1346-1361. Karadağ, M., Çalışkan, N., & Sarıtaş, S. (2016). Kronik Bel Ağrısı Olan Hastaların Kullanmış Oldukları Tamamlayıcı Tedavi Yöntemlerinin ve Hastalık Algılarının İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 3(2), 14-27. Khorshid, L., & Yapucu, Ü. (2005). TAMAMLAYICI TEDAVİLERDE HEMŞİRENİN ROLÜ. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 8(2), 124-130. Kutlu, S., Ekmekçİ, T. R., Köșlü, A., & Purisa, S. (2009). Complementary and alternative medicine among patients attending to dermatology outpatient clinic. Türkiye Klinikleri tıp Bilimleri Dergisi, 29(6), 1496-1502. Lafçı, D., & Kaşıkçı, M. K. (2014). Yataklı sağlık kuruluşunda görev yapan sağlık personelinin tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini bilme ve kullanma durumları. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(4), 1114-1131. Mullaaziz, D., Akkaya, V. B., & Erturan, İ. (2019). Psoriazis ve akne vulgaris hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımının değerlendirilmesi. Turan, N., Öztürk, A., & Kaya, N. (2010). Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı: Tamamlayıcı terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 3(1), 93-8.

Page 239: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

239

SS58

AYAKTAN TEDAVİ GÖREN KANSER HASTALARININ KEMOTERAPİYE BAĞLI GELİŞEN BULANTI-KUSMANIN YÖNETİMİNDE NONFARMAKOLOJİK YÖNTEMLERİ KULLANMA

DURUMLARININ İNCELENMESİ

Eda ERGİN1, Tülay SAĞKAL MİDİLLİ2, Eda AKDAĞ2, Ceyda KIRGÖZ2

1Bakırçay Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İzmir/Türkiye

2 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Manisa/Türkiye

Özet: Araştırma ayaktan tedavi gören kanser hastalarının kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma durumlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Araştırmanın örneklemini, 08 -23 Temmuz 2019 tarihleri arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hafsa Sultan Hastanesi ayaktan kemoterapi birimine başvuran, örneklem seçme kriterlerine uyan, araştırmayı katılmayı kabul eden 251 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan 22 sorudan oluşan hasta tanıtım formu ve bulantı göresl kıyaslama ölçeği (VAS) kullanılarak toplanmıştır.

Bulgular: Hastaların %88’i (n=221) kemoterapi uygulamasından önce bulantı kusma şikayeti yaşarken VAS puan ortalaması 5,24±1,84 orta düzeyde bulunmuştur. Hastaların %82,1’i (n=206) bulantı kusmayı önlemede nonfarmakolojik yöntem kullandığını belirtmiştir. Bulantı kusmayı önlemede nonfarmakolojik yöntem kullanan hastaların (n=206) sırasıyla; %83,5’i sıcak-soğuk duş aldığı (n=172), %50,5’i bitkisel çayları(n=104) ve %35’i masajı (n=72) kullandığını bildirmiştir.

Sonuç: Hastaların bulantı şiddeti orta düzeyde olduğu bulundu. Hastaların çoğunluğunun nonfarmakolojik yöntemler kullandığı, en sıklıkla sıcak-soğuk duş aldığı saptandı. Hemşirelerden nonfarmakolojik yöntemlerden kanıta dayalı olanların tercih edilmesi konusunda hastalara rehberlik yapmaları ve sağlıklı/hasta bireyleri nonfarmakolojik yöntemleri etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bulantı, kusma, kemoterapi, nonfarmakolojik yöntem

INVESTIGATION OF OUTPATIENT CANCER PATIENTS’ USE OF NONPHARMACOLOGICAL METHODS IN THE MANAGEMENT OF CHEMOTHERAPY-INDUCED

NAUSEA AND VOMITING

Abstract: The present study was aimed at investigating the use of nonpharmacological methods in the

management of chemotherapy-induced nausea and vomiting by outpatient cancer patients.

Methods: Of the patients who presented to Hafsa Sultan Hospital, Faculty of Medicine between July 08, 2019 and July 23, 2019, 251 who accepted to participate in the study comprised the sample of the study. The study data were collected by using the 22-item Patient Information Form, and the Nausea Visual Analogue Scale (VAS).

Results: Of the patients, 88% (n=221) experienced nausea and vomiting before chemotherapy. The mean score these patients obtained from the VAS was at a moderate level (5.24 ± 1.84). Of the patients, 82.1% (n=206) used nonpharmacological methods to prevent nausea and vomiting. According to their statements, of the patients who used nonpharmacological methods (n= 206), 83.5% (n = 172) took hot and cold showers, 50.5% (n = 104) drank herbal teas, 35% (n = 72) had massage.

Conclusion: The severity of nausea was moderate. Most of the patients used nonpharmacological methods. Of these methods, the one used most frequently was taking hot and cold showers. It is recommended that nurses should guide and encourage patients to use evidence-based nonpharmacological methods. They should also guide and encourage both healthy and sick individuals to use the nonpharmacological methods effectively and correctly.

Keywords: Nausea, vomiting, chemotherapy, nonpharmacological method

Giriş

Kanser, tüm dünyada sıklığı giderek artan bir sağlık problemidir (Jemal ve diğerleri, 2009). Kanserin görülme sıklığının artması ile sistemik kemoterapi uygulamasının komplikasyonlarını önleme, semptomları erken dönemde belirleme ve semptom kontrolü giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapötikler bulantı-kusma, iştahsızlık, ağız ülserleri, kemik iliği depresyonu, konstipasyon, diyare ve alopesi (saç dökülmesi) gibi ciddi sorunlara neden olarak hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir ( Liu ve diğerleri, 2012; Kurt ve Unsar, 2011; Molassiotis, 2005; Jordan ve diğerleri, 2010; Akçay ve Gözüm, 2012). Özellikle kemoterapiye bağlı bulantı- kusma, kanser tedavisi gören hastalar tarafından en sık ifade edilen yan etki olmakla birlikte; şiddeti ve yoğunluğu hastaya göre değişmektedir. Özellikle son yıllarda geliştirilen çok etkili antiemetik ilaçlara rağmen; kanser tedavisi olan hastaların yaklaşık %38 ile %80’inde kemoterapiye bağlı bulantı ve

Page 240: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

240

kusma görülmektedir (Yap, Low ve Chan, 2012; Lindley ve diğerleri, 2005; Cohen ve diğerleri, 2007; Hocking ve Kichenadasse, 2014). Bu durum hastalarda sıvı elektrolit dengesizliği, dehidratasyon, anoreksi, iştahsızlık gibi fizyolojik etkilere, hastanın yaşam kalitesinde azalmaya neden olmakta ve hastanın tedaviye uyumunu önemli ölçüde etkilemektedir (Kurt ve Unsar, 2011; Hocking ve Kichenadasse, 2014).

Hastalar farmakolojik tedaviler ile bulantı-kusma gibi tamamen ortadan kaldırılamayan semptomlar için, tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerine başvurmaktadırlar (Arslan ve Özdemir, 2015). Tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili birçok sınıflandırma bulunmaktadır. Amerika Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleyici Sağlık Merkezi (National Center for Complementary and Integrative Health -NCCIH, 2018), tamamlayıcı ve bütünleyici tedavileri beş başlık altında toplayarak gruplandırmıştır (NCCIH, 2018).

1. Alternatif ve medikal sistemler (homeopati, naturopati, geleneksel Çin tıbbı ve ayurveda gibi kültürel kökenli sistemler),

2. Beden-Zihin müdahaleleri (müzik terapi, spiritual iyileşme, psikolojik görüşmeler, dua),

3. Biyolojik temelli tedaviler (bitkiler, diyet destek ürünleri, tıbbi bitki çayları ya da hayvan parçaları köpek balığı kıkırdağı gibi),

4. Manipülatif ve beden temelli tedaviler (masaj, kiropatik manipülasyon, osteopati),

5. Enerji tedavileri (reiki, qigong, elektromagnetik terapiler).

Kanser hastalarının bulantı-kusmaya yönelik semptom kontrolünde sıklıkla başvurduğu TAT yöntemleri incelendiğinde; başta bitkisel ürünler olmak üzere gevşeme (relaksasyon), hipnoz, akupunktur, akupressür, yoga, meditasyon, masaj, müzik, refleksoloji ve aromaterapinin yer aldığı görülmektedir (Arslan ve Özdemir, 2015; Özçelik ve Fadıloğlu, 2009; Aslan, Vural, Kömürcü, ve Özet, 2006; Can, Erol, Aydıner ve Topuz, 2010). Günümüzde kemoterapi sıklıkla ayaktan kemoterapi ünitelerinde uygulanmakta, hastalar evlerine gittiklerinde kemoterapinin yol açtığı sıkıntılarla baş başa kalmaktadır. Kemoterapi ünitesinde verilen eğitim bazı durumlarda hastaların evde yaşadıkları sıkıntılarla baş edebilmeleri için yeterli olmamakta ve/veya hastalar bu sıkıntılarla baş edebilmek için kendi kendilerine bazı yöntemler uygulayabilmektedirler. Bu yöntemlerde yer alan bazı davranışların sorunlarla baş etmede yeterli, bazılarının kısmen yeterli, bazılarının da yetersiz olduğu ilgili çalışmalarda belirtilmektedir (Özçelik ve Fadıloğlu, 2009; Aslan, Vural, Kömürcü, ve Özet, 2006; Can, Erol, Aydıner ve Topuz, 2010; Pıamjarıyakul ve diğerleri, 2010). Bu nedenle ayaktan- kemoterapi alan bireylerin kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma durumlarının incelenmesinin klinik uygulamalara ışık tutacağı ve bu alanda yapılacak araştırmalara örnek olacağı düşünülerek planlanmıştır.

Yöntem

Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikte olan araştırmanın evrenini, 8 -23 Temmuz 2019 tarihleri arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hafsa Sultan Hastanesi ayaktan kemoterapi biriminde tedavi alan 316 hasta oluşturdu. Araştırmada 30 hasta ilk kez kemoterapi tedavisi aldığı ve 36 kişi bulantı kusma şikayeti yaşamadığı için araştırmaya dahil edilmemiştir. Araştırmanın örneklemini, 8 -23 Temmuz 2019 tarihleri arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hafsa Sultan Hastanesi ayaktan kemoterapi biriminde tedavi alan araştırmaya dahil olma kriterlerini kapsayan 251 hasta oluşturdu.

Veri Toplama Yöntemi

Araştırma verilerinin toplanmasında Hasta Tanıtım Formu ve Bulantı Sayısal Ölçeği kullanıldı. Veriler araştırmanın yapıldığı Hastanenin ayaktan kemoterapi birimine başvuran hastalardan yüz yüze görüşme tekniği ile sabah 8-12 saatleri arasında araştırmacı tarafından toplandı. Veri toplama süresi yaklaşık 15-20 dakika sürdü.

Hasta Tanıtım Formu:

Literatür (Molassiotis, 2005; Jordan ve diğerleri, 2010; Akçay ve Gözüm, 2012; Yap, Low ve Chan, 2012; Özçelik ve Fadıloğlu, 2009; Aslan, Vural, Kömürcü, ve Özet, 2006; Can, Erol, Aydıner ve Topuz, 2010; Hocking ve Kichenadasse, 2014) doğrultusunda araştırmacılar tarafından hazırlanan bu formda; hastaların yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sosyal güvencesi, mesleği, medeni durumu gibi tanımlayıcı verileri ile klinik tanı, tedavi, eşlik eden hastalıklar gibi hastalığa ilişkin verileri, sigara kullanım öyküsünü, kemoterapiye bağlı yan etkileri ve tamamlayıcı-alternatif tedavi kullanım durumlarını içeren 21 sorudan oluşmaktadır

Bulantı Sayısal Ölçeği

Bulantı sayısal ölçeği başlangıcı “0” “bulantı yok”, diğer ucu “10” “bulantı çok şiddetli” olan ve birer cm. aralarla her santimetreye rakamsal değer verilen bir ölçektir ve üzerine hasta tarafından hastanın hissettiği en yoğun bulantı şiddeti işaretlenmektedir. Sayısal ölçek tek boyutlu bir ölçek olup, daha çok ağrının şiddetini değerlendirmek amacıyla kullanılır. Sayısal ölçekler, şiddet tanımını kolaylaştırdığı, puanlama ve kayıtta kolaylık sağladığı, tavan ve taban etki değerlendirmesinde yararlı oldukları için önerilmektedirler (Aslan, 2002). Hastaların sayılarla bildirdiği bulantının şiddetini, objektif hale dönüştürüp değerlendirmek amacıyla bu sayısal skala kullanıldı (0-1: bulantı yok, 2-4: hafif, 5-7: orta, 8-10: şiddetli kusma).

Page 241: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

241

Verilerin Değerlendirilmesi

Verilerin değerlendirilmesinde Statistical Package For Social Science (SPSS) 21.0 paket programı kullanılarak değerlendirildi. Değerlendirilmesinde sayı yüzdelik dağılımlar, min-maks ve ortalama kullanıldı.

Araştırmanın Etik Yönü Araştırmanın uygulanabilmesi için Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri Etik Kurulu’ndan (20478486-050.04.04 - E.54934) ve araştırmaya katılan hastalardan yazılı izin alındı.

Bulgular Araştırmaya katılan hastaların %59,8’i (n=150) kadın, yaş ortalaması 58,01±11,61 yıldır. Araştırmaya katılan hastaların %82,5’i (n=207) evli, %54,2’si (n=136) ilkokul mezunu ve %48,6’sı (n=122) işsizdir. Hastaların %48,6’sının (n=122) eşlik eden kronik bir rahatsızlığı yoktur. Araştırmaya katılan hastaların %88’i (n=220) kemoterapi öncesi bulantı şikayetinde bulunurken bulantı kusmayı gidermede %80,1’i (n=201) farmakolojik ve nonfarmakolojik yöntemi birlikte kullanmaktadır. Kemoterapiye bağlı bulantıyı gidermede %82,1’i (n=206) nonfarmakolojik yöntemleri kullanmaktadır. Nonfarmakolojik yöntemleri kullananların %66,9’u (n=168) yöntemi arkadaşlarından duyduklarını belirtmiştir. Çalışmaya katılan hastaların %71,3’nün (n=179) bulantı şiddeti orta düzeyde ve bulantı şiddeti VAS puan ortalaması 5,24±1,84 bulunmuştur (Tablo1).

Tablo-1 Ayaktan Tedavi Gören Kanser Hastalarının Sosyademografik ve Tedavi Özellikleri (n=251)

n %

Cinsiyet

Kadın 150 59,8

Erkek 101 40,2

Yaş yaş ort: 58,01±11,61

18-40 yaş 24 9,6

41-64 yaş 142 56,6

65 yaş ve üzeri 85 33,9

Medeni Durum

Evli 207 82,5

Bekar/Dul 44 17,5

Eğitim Durumu

Okuryazar Değil 36 14,3

Okuryazar Mezun Değil 8 3,2

İlkokul 136 54,2

Ortaokul 15 6,0

Lise 34 13,5

Yüksekokul/ Üniversite 22 8,8

Meslek

Emekli 104 41,4

Memur 4 1,6

İşci 16 6,4

Çiftçi 2 ,8

Serbest Meslek 3 1,2

İşsiz 122 48,6

Kronik Hastalık

Yok 122 48,6

Diyabet 23 9,2

Hipertansiyon 49 19,5

Kalp Yetmezliği 11 4,4

Hipertansiyon ve Kalp Yetmezliği 10 4,0

Diyabet, Hipertansiyon ve Kalp Yetmezliği 11 4,4

Diyabet ve Hipertansiyon 22 8,8

Diyabet ve Kalp Yetmezliği 3 1,2

Sigara Kullanma

Hayır 135 53,8

Evet 23 9,2

Bıraktım 93 37,1

Sigara İçenlerin Ort:12,27±16,77 yıl Sigara günde ort:9,57±14,36/adet

Alkol

Hayır 212 84,5

Evet Sıklıkla 8 3,2

Page 242: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

242

Evet Nadiren 31 12,4

Kemoterapi Uygulanmadan Önce Bulantı Deneyimi

Evet 221 88,0

Hayır 30 12,0

Bulantı Kusma Giderme

Farmakolojik Yöntemler 46 18,3

Nonfarmakolojik Yöntem 4 1,6

Farmakolojik ve Nonfarmakolojik Yöntem 201 80,1

Bulantı Gidermede Nonfarmakolojik Yöntem Kullanma

Hayır 45 17,9

Evet 206 82,1

Nonfarmakolojik Yöntem Öğrenme Yolu

Kullanmayan 45 17,9

Arkadaş 168 66,9

Akraba 27 10,8

Sağlık Personeli 2 ,8

Arkadaş ve Akraba 9 3,6

Personelle Nonfarmakolojik Yöntemleri Konuşma Durumu

Kullanmayan 45 17,9

Genellikle Konuşabiliyorum 180 71,7

Bazen Konuşuyorum 22 8,8

Hiçbir Zaman Konuşamıyorum 4 1,6

Bulantı Şiddeti

Hafif 36 14,3

Orta 179 71,3

Şiddetli 36 14,3

Toplam 251 100

Ayaktan tedavi gören kanser hastalarının kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma ve yarar durumları Tablo2’de verilmiştir. Hastaların %35’i (n=35) bulantı gidermede masajı kullandığını ve %34’ü (n=34) masajdan yarar gördüğünü bildirmiştir. Hastaların %6,3’ü (n=13) gevşeme tekniklerini kullandığını ve %5,8’i (n=12) yarar gördüğünü belirtmiştir. Bulantı kusma şikayeti olan ve nonfarmokolojik yöntemleri kullanan % 100’ü (n=206) akupunktur, akupresör, TENS, hipnoz, refleksoloji ve yogayı hiç kullanmadıklarını bildirmişlerdir. Hastaların %50,5’i (n=104) bulantı gidermede bitki çayı kullandığını ve %46,6’sı (n=96) yarar gördüğünü, %18,4’ü (n=38) aromaterapiyi kullandığını ve yarar gördüğünü bildirmişlerdir. Hastaların sadece %2,4’si (n=5) müzikterapiyiyi kullandığını ve yarar gördüğünü bildirirken, sıcak-soğuk duş almayı hastaların %83,5’i (n=172) kullandığını ve %80,1’i (n=165) yararlı bulduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hastaların %23,8’i (n=49) şekersiz sakız kullandığını ve yarar gördüğünü bildirmişlerdir.

Page 243: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

243

Tablo-2 Ayaktan tedavi gören kanser hastalarının kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde nonfarmakolojik yöntemleri kullanma ve yarar sağlama durumları (n=206)

Yöntem Kullanma n (%)

Yarar n (%)

Masaj

Evet 72 (35) 70(34)

Hayır 134 (65) 136(66)

Gevşeme Tekniği

Evet 13 (6,3) 12(5,8)

Hayır 139 (93,7) 194(94,2)

Akupunktur

Hayır 206 (100) 206 (100)

Akupresör

Hayır 206 (100) 206 (100)

Tens

Hayır 206 (100) 206 (100)

Bitki Çayları

Evet 104 (50,5) 96(46,6)

Hayır 102 (49,5) 110(53,4)

Hipnoz

Hayır 206 (100) 206 (100)

Aromaterapi

Evet 38(18,4) 38(18,4)

Hayır 168(81,6) 168(81,6)

Yoga

Hayır 206 (100) 206 (100)

Refleksoloji

Hayır 206 (100) 206 (100)

Müzikterapi

Evet 5(2,4) 5(2,4)

Hayır 201(97,6) 201(97,6)

Sıcak-Soğuk Duş

Evet 172(83,5) 165 (80,1)

Hayır 34(16,5) 41 (19,9)

Şekersiz Sakız Kullanma

Evet 49 (23,8) 49 (23,8)

Hayır 157 (76,2) 157 (76,2)

Tartışma ve Yorum

Hastaların bulantı şiddetinin orta düzeyde olduğu bulundu. Hastaların çoğunluğunun nonfarmakolojik yöntemler kullandığı, en sık sıcak-soğuk duş aldıkları saptandı. Çalışma bulguları sonucunda hemşirelerden nonfarmakolojik yöntemlerden kanıta dayalı olanların tercih edilmesi konusunda hastalara rehberlik yapmaları ve sağlıklı/hasta bireyleri nonfarmakolojik yöntemleri etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri önerilmektedir.

KAYNAKLAR

Akçay, D., & Gözüm, S. (2012). Evaluatıon Of The Effect Of Educatıon Of Chemotherapy Sıde Effects And Home Follow-Up On The Qualıty Of Lıfe In Patıents Wıth Breast Cancer Gıven Chemotherapy. Eur J Breast Health, 8, 191-199.

Arslan, M., & Özdemir, L. (2015). Kemoterapiye bağlı gelişen bulantı-kusmanın yönetiminde kullanılan tamamlayıcı tedavi yöntemleri. Turkish Journal of Oncology/Türk Onkoloji Dergisi, 30(1).

Aslan, F. E. (2002). Ağrı değerlendirme yöntemleri. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 6(1), 9-16.

Aslan, Ö., Vural, H., Kömürcü, Ş., & Özet, A. (2006). Kemoterapi Alan Kanser Hastalarına Verilen Eğitimin Kemoterapi Semptomlarına Etkisi. CÜ Hemsirelik Yüksekokulu Dergisi, 10, 15-28.

Cohen, L., de Moor, C. A., Eisenberg, P., Ming, E. E., & Hu, H. (2007). Chemotherapy-induced nausea and vomiting—incidence and impact on patient quality of life at community oncology settings. Supportive care in cancer, 15(5), 497-503.

Hocking, C. M., & Kichenadasse, G. (2014). Olanzapine for chemotherapy-induced nausea and vomiting: a systematic review. Supportive Care in Cancer, 22(4), 1143-1151.

Page 244: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

244

Jemal, A., Siegel, R., Ward, E., Hao, Y., Xu, J., & Thun, M. J. (2009). Cancer statistics, 2009. CA: a cancer journal for clinicians, 59(4), 225-249.

Jordan, K., Grothey, A., Pelz, T., Lautenschläger, C., Franke, U., Schöber, C., & SCHMOLL, H. J. (2010). Impact of quality of life parameters and coping strategies on postchemotherapy nausea and vomiting. European journal of cancer care, 19(5), 603-609.

Kurt, S., & Unsar, S. (2011). Assessment of symptom control in patients with cancer in Northwestern Turkey. European journal of oncology nursing, 15(2), 137-144.

Lindley, C., Goodin, S., McCune, J., Kane, M., Amamoo, M. A., Shord, S., ... & Bernard, S. (2005). Prevention of delayed chemotherapy-induced nausea and vomiting after moderately high to highly emetogenic chemotherapy: comparison of ondansetron, prochlorperazine, and dexamethasone. American journal of clinical oncology, 28(3), 270-276.

Liu, L., Mills, P. J., Rissling, M., Fiorentino, L., Natarajan, L., Dimsdale, J. E., ... & Ancoli-Israel, S. (2012). Fatigue and sleep quality are associated with changes in inflammatory markers in breast cancer patients undergoing chemotherapy. Brain, behavior, and immunity, 26(5), 706-713.

Molassiotis, A. (2005). Managing nausea and vomiting after cancer treatments: patients still suffer unnecessarily. European Journal of Oncology Nursing, 9(1), 4-5.

National Center for Complementary and Integrative Health -NCCIH, 2018. Erişim adresi:http://cameoprogram.org/about-cam/

Özçelik, H., & Fadıloğlu, Ç. (2009). Reasons for use of complementary and alternative medicine in cancer patients. Turkish Journal of Oncology, 24(1).

Piamjariyakul, U., Williams, P. D., Prapakorn, S., Kim, M., Park, L., Rojjanasrirat, W., & Williams, A. R. (2010). Cancer therapy-related symptoms and self-care in Thailand. European Journal of Oncology Nursing, 14(5), 387-394.

Yap, K. Y. L., Low, X. H., & Chan, A. (2012). Exploring chemotherapy-induced toxicities through multivariate projection of risk factors: prediction of nausea and vomiting. Toxicological research, 28(2), 81-91.

Page 245: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

245

SS62

HEMŞİRELİK SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI İLE İLGİLİ BİLGİ VE TUTUMLARI

Esma ÖZŞAKER

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/ Türkiye

Giriş

Sağlık sorunu yaşan bireyler çözüm bulma sürecinde kimi zaman modern tıbbı kimi zamanda geleneksel tıp olarak bilinen çeşitli uygulamaları kullanır. Son zamanlarda gelişmiş ülkelerde gerek sağlığı koruma gerekse sağlıkla ilgili ortaya çıkan problemlerin çözümünde modern tıp dışı uygulamalara yönelim giderek artmıştır (Aktaş 2017). Geleneksel tıp, bilimsel tıp uygulamalarının yerine başka yöntemlerin kullanılması anlamında kullanılabilmektedir. Tamamlayıcı tıp ise geleneksel tıp ürün ve yöntemlerinin modern tıbbın tedavi protokollerine ek olarak kullanılmasıdır (Ergin ve ark. 2011, Turan ve ark., 2010, Mollahaliloğlu ve ark. 2015). Mevcut sağlık sisteminin dışında yer alan tüm sağlık uygulamalarını, yöntemlerini ve bununla birlikte değer ve inançları içine alan çok kapsamlı alandır (Aktaş 2017).

27 Ekim 2014 tarihinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği resmi gazetede yayınlanmış (sayı: 29158), yönetmelikle 15 tane alternatif tıp yöntemi yasallaşmıştır. Bu yöntemler akupunktur, apiterapi, fitoterapi, hipnoz, homoepati, sülük uygulaması, kayropraktik, kupa uygulaması, larva uygulaması, mezoterapi, proloterapi, osteopati, ozon uygulaması, refleksoloji, müzikterapidir (Tütüncü 2017, Şahin 2017, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği, 2014).

Tıp dışı alternatif uygulamaların birçoğunun etkinliğine dair çok sınırlı kanıtlar olmasına rağmen tüm dünyada kullanımı giderek artmaktadır (Çöl Araz ve ark. 2012). Tıp dışı alternatif uygulamalar ile ilgilenen sağlık profesyonellerinin de giderek artması bu tedavi yöntemlerini kullanan hasta sayısındaki artışta önemli rol oynamaktadır (Çöl Araz ve ark. 2012). Hem genel nüfus hem de sağlık çalışanları arasında tamamlayıcı ve alternatif tıbba artan bir ilgi gözlemlenmektedir (Akan ve ark. 2012). Ayrıca, yaşam süresinin artışına paralel olarak, bakım ve tedavisi güç, kronik, dejeneratif ve malign hastalıklardaki artış, yeni teknolojilerin yüksek maliyeti, bu olanaklara ulaşılmasındaki güçlükler, güncel bakım ve tedavi yöntemlerine karşı duyulan kuşku ve olası yan etkilerinden korku tamamlayıcı terapi yöntemlerine olan ilgiyi de büyük ölçüde arttırmıştır (Turan ve ark.2010).

Amerika’da %42.1, Avustralya'da %48.2, Fransa'da %49.3, Kanada'da %70.4 iken, gelişmekte olan ülkelerde ise Şili’de %71, Çin’de %70, Kolombiya’da %40 ve Afrika ülkelerinde %80 oranında kullanılmaktadır (Özçelik ve Toprak 2015). Türkiye’de tamamlayıcı terapi kullanımı ile ilgili kesin veriler vermek mümkün olamamaktadır. Bu durumun nedeni; bu konuda yapılan çalışmaların az olması, tamamlayıcı terapilerin çoğunun ülkemizde henüz yeterince bilinmemesi, tamamlayıcı terapilere yeterince güven duyulmaması ve tamamlayıcı terapileri uygulayan profesyonel kişi sayısının oldukça az olmasıdır (Turan ve ark.2010).

İnsanların tamamlayıcı terapileri kullanmalarının; daha uzun ve sağlıklı yaşama isteği, ilaçların yan etkilerini azaltma, immün sistemi güçlendirme, umutsuzluk duygusundan kurtulma, sağlıklı davranışları güçlendirme, gerginlik ve kontrol kaybından kaçınma gibi çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Ayrıca insanların dini, siyasi, sağlık vb. konulardaki değer ve inançları tamamlayıcı terapilerin kullanılmasını etkileyen önemli faktörlerdir (Turan ve ark.2010). Tıp dışı alternatif tedavi yöntemleri kullanımındaki artış dolayısıyla sağlık çalışanlarının bu yöntemlerin etkisi ve güvenilirliği konusundaki bilgilerini arttırmaları ve ailelerin bu konu ile ilgili ne gibi uygulamalar yaptıklarını sorgulamaları gerekmektedir (Çöl Araz ve ark. 2012). 2014 yılında yayınlanan yönetmelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları bakımından sadece sertifikalı hekimleri yetkili kılmıştır. Temel eğitim almış diğer sağlık meslek mensupları ise, sertifikalı hekimlere yardımcı olmak üzere yetkilendirilmiştir. Onların gözetimi ve denetimi altında uygulamalara katılırlar (Somer ve Vatanoğlu-Lutz 2017). Hemşirelerin uygulama yetkisi olmasa bile, bu yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olması, hasta ve hasta yakınlarına rehberlik yapabilmeleri açısından oldukça önemlidir ve sonuç olarak tedaviler hakkında bilgilerini arttırmaları zorunlu hale gelmiştir (Çevik ve ark. 2016; Turan ve ark.2010).

İnsanların geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelişi, toplumun her düzeyinde sağlık hizmeti sunan, amacı optimal sağlık düzeyini yükseltmek olan hemşirelerin tamamlayıcı tedavi uygulamalarında yer almasını kaçınılmaz kılmaktadır (Aktaş 2017). Hemşirelerden tamamlayıcı terapilerin kullanımına ilişkin hemşirelik uygulamalarını geliştirilmeleri, etkin stratejiler belirlemeleri ve sağlıklı/hasta bireyleri tamamlayıcı terapileri etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri beklenmektedir (Turan ve ark. 2010). Bu önemli görevleri nedeniyle hemşirelerin ve de eğitim sürecinde olan hemşire adaylarının bu yöntemlere yaklaşımını belirlemeye yönelik bilgi ve tutumlarının araştırılması gerekmektedir. Ülkemizde halk arasında çok çeşitli geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları kullanılmakla birlikte bu uygulamaların ne olduğu ve sağlık çalışanlarının yaklaşımı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışma; Hemşirelik son sınıf öğrencilerinin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları hakkındaki bilgi ve tutumlarını incelenmesi amacıyla planlandı. Böylece geleneksel ve tamamlayıcı tıp konularının öğrenciler açısından önemi ve müfredatta yer almasının gerekliliği konularında bilgi birikimine katkıda bulunulacağı düşünülmektedir.

Page 246: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

246

Gereç Yöntem

Tanımlayıcı tipteki bu araştırma, bir hemşirelik fakültesinde okuyan son sınıf öğrencileri ile yürütüldü. Araştırmanın evrenini; 2017-2018 Eğitim Öğretim yılında hemşirelik fakültesinde öğrenim gören 465 son sınıf öğrencisi oluşturdu. Örneklem seçimine gidilmedi. Çalışmaya katılmayı kabul eden ve çalışmanın yapıldığı gün okulda olan 224 öğrenci örneklemi oluşturdu.

Çalışmadan önce Etik Kurul onayı, okul yönetiminden ve öğrencilerden izin alındı. Araştırma verileri araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda geliştirilen kişisel bilgi formu ve Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği kullanılarak toplandı.

Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği: 2003 yılında Hyland ve ark. tarafından geliştirilmiştir. Ülkemiz için geçerlilik güvenirliği 2003 yılında Erci tarafından yapılmıştır. Ölçeğin güvenirlik katsayısı olan Cronbach Alpha değeri 0.72’dir. Bu çalışma için Cronbach Alpha değeri 0.76 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp (TAT) ve Bütüncül Sağlık (BS) olmak üzere iki alt skalası bulunmaktadır. Ölçek 11 sorudan oluşan likert tipi bir ölçektir. Ölçekten en az 11, en fazla 66 puan alınabilmektedir. Ölçeğin puanı düştükçe tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı pozitif tutum artmaktadır (Erci 2007). Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği (TATKTÖ) kullanımı için ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirliğini yapan Prof.Dr. Behice Erci’den mail yoluyla izin alındı.

Anket formu bir ders saatinde öğrencilere dağıtıldı ve doldurulduktan sonra toplandı. Formların doldurulma süresi yaklaşık 10 dakikadır. Veriler; sayı, yüzde, ortalama ve ki-kare testi ile değerlendirildi.

Bulgular

Tablo 1: Öğrencilerin sosyodemografik Özellikleri

Sosyodemografık Özellıkler n %

Cinsiyetiz Kadın Erkek

193 31

86,2 13,8

Medeni durumunuz Evli Bekar

5 219

2,2 97,8

Aile Tipiniz Çekirdek aile Geniş aile

195 29

87,1 12,9

En uzun süre yaşadığınız yer İl İlçe Köy

107 89 28

47,8 39,7 12,5

Hemşire olarak çalışma durumu Evet Hayır

9 215

4,0 96

Öğrencilerin sosyodemografik özellikleri incelendiğinde; yaş ortalamasının 22,87±1,37 (En az: 20, En çok:32) olduğu, %86,2’sinin kadın, %97,8’inin bekar olduğu, %87,1’inin çekirdek aile yapısına sahip olduğu, %47,8’inin en uzun süre ilde yaşadığı ve yalnızca %4’ünün hemşire olarak çalıştığı belirlendi (Tablo 1).

Tablo 2: Öğrencilerin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları

Yöntem

Bu yöntemi Biliyor olma durumu

Bu yöntemi Kullanma durumu

Bu yöntemin etkili olduğunu düşünme durumu

Bu konuda eğitim almak isteme durumu

Bu yöntemi Uygulamak isteme durumu

n % n % n % n % n %

1.Fitoterapi 164 73,2 70 31,2 162 72,3 179 79,9 70 31,2

2.Akupunktur 209 93,3 14 6,2 172 76,8 176 78,6 130 58,0

3.Kupa Terapi 154 68,8 30 13,4 122 54,5 133 59,4 66 29,5

4.Sülük Tedavisi 175 82,6 6 2,7 124 55,4 130 58,0 52 23,2

5.Hipnoz 207 92,4 11 4,9 143 63,8 161 71,9 106 47,3

6.Ozon Terapi 114 50,9 4 1,8 119 53,1 139 62,1 50 22,3

7.Mezoterapi 58 25,9 3 1,3 87 38,8 129 57,6 22 9,8

8.Apiterapi 37 16,5 - - 72 32,1 122 54,5 20 8,9

9.Proloterapi 34 15,2 - - 75 33,5 122 54,5 15 6,7

10.Osteopati 41 18,3 1 0,4 76 33,9 128 57,1 19 8,5

11.Refleksoloji 137 61,1 23 10,3 132 58,9 157 70,1 104 46,4

12.Homeopati 48 21,4 2 0,9 87 38,8 123 54,9 18 8,0

13.Kayropraktik 45 20,1 1 0,9 75 33,5 125 55,8 18 8,0

14.Larva Uygulaması 94 42,0 4 1,8 84 37,5 117 52,2 29 12,9

15.Müzik Terapi 212 94,6 110 49,1 189 84,4 187 83,5 169 75,4

Page 247: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

247

Öğrencilerin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp konusunda bilgi düzeylerine bakıldığında en iyi bilinen yöntemlerin sırasıyla müzik terapi (%94,6), akupunktur (%93,3), hipnoz (%92,4), sülük tedavisi (% 82,6) ve fitoterapi (%73,2) olduğu bulundu. En az bilinen yöntemler ise Proloterapi (%15,2), Apiterapi (%16,5) ve Osteopati (%18,3) olarak belirlendi. Kullanma düzeylerine bakıldığında ise öğrenciler tarafından en çok kullanılan yöntemler Müzik terapi (%49,1) ve Fitoterapi (%31,2) uygulamaları olduğu belirlendi. Öğrencilerin eğitim almak istedikleri yöntemler sorulduğunda en çok eğitim almak istedikleri uygulamalar sırasıyla; Müzik terapi (%83,5), Fitoterapi (%79,9), Akupunktur (%78,6) ve Hipnoz Uygulamaları olduğu ve öğrencilerin eğitim alarak en çok uygulamak istedikleri yöntemlerin Müzik terapi (%75,5) olduğu belirlendi (Tablo 2).

Tablo 3. Öğrencilerin Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını kullanma nedenleri

n %

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemlerini kullanma nedeni

Korunma amacıyla Tedavi amacıyla Destek amacıyla Rahatlama amacıyla

19 51 75 82

8,3 22,6 33,3 36,5

Kullandığınız Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp yöntemini kim önerdi?

Aile Doktor/Sağlık çalışanı Arkadaş İnternet/Sosyal paylaşım

75 54 55 79

33,5 24,1 24,6 35,3

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları konusunda bilgi aldığı kaynaklar

Televizyon/Gazete Internetten Bilimsel/Tıbbi kitaplar Arkadaşlarımdan Aktarlardan Şifa kitaplarından Aile/Akraba büyüklerinden Doktor/hemşire/sağlık çalışanı

75 154 79 92 39 33 108 84

33,5 68,8 35,3 41,1 17,4 14,7 48,2 37,5

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarının etkinliğine inanan 184 82,1

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ile ilgili Eğitim/Kurs alan 23 10,3

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarını ayrı bir ders olarak almak isteyen 167 74,6

Daha fazla eğitim alarak hasta tedavisinde bu yöntemleri uygulayabilmek ister miydiniz? 170 75,9

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını öğrencilerin; %36,5’inin rahatlama amacıyla kullandıkları, %35,3’ünün internet/sosyal paylaşım sitelerinin, %33,5’inin aile üyelerinin önerisiyle kullandığı belirlendi. Öğrencilerin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin bilgi aldığı kaynakların daha çok internet (%68,8) ve aile büyükleri (%48,2) olduğu, %82,1’inin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının etkinliğine inandığı, yalnızca %10,5’inin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin Kurs/eğitim aldığı, %74,6’sının geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını hemşirelik lisans müfredatı kapsamında ayrı bir ders olarak almak istedikleri ve %75,9’unun daha fazla eğitim alarak bu yöntemleri uygulayabilmek istedikleri belirlendi (Tablo 3). Öğrencilerin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin görüşleri incelendiğinde öğrencilerin büyük çoğunluğunun (%73,2) “Tıbbi tedaviye ek uygulanabilir” yanıtını verdikleri görülmektedir (Tablo 4).

Tablo 4. Öğrencilerin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına ilişkin görüşleri

Görüşler Sayı Yüzde

Toplum sağlığı için bir tehdittir 12 5,4

Bir hekimin gözetiminde olmalıdır 146 65,2

Tıbbi tedaviye ek uygulanabilir. 164 73,2

Psikolojik olarak kişiye kendini iyi hissettirir. 146 65,2

Bilimsel bir şekilde test edilmemiştir, önerilmemelidir. 20 8,9

Hemşireler Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları konusunda bilgi sahibi olmalıdır. 141 62,9

Hemşirelerin hastalara Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına ilişkin tavsiyelerde bulunması gerekir.

61 27,2

Doktora gitmeden önce Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları denemeye değerdir. 26 11,6

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları insanların doğru tıbbi tedavi almalarını geciktirebilir 60 26,8

Mezuniyet öncesi ve sonrası dönemde (hizmet içi) geleneksel/tamamlayıcı tedavi ile ilgili eğitim verilmelidir 132 58,9

Öğrencilerin tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeği Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp (TAT) alt skalası puan ortalamasının 21,38±3,60, Bütüncül Sağlık (BS) alt skalası puan ortalamasının 9,49±3,35 olduğu ve toplam BTATÖ puan ortalamasının 30,87±4,83 olduğu belirlendi (Tablo 5).

Page 248: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

248

Tablo 5. Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği Puan ortalamaları Tablosu

Ölçek Puan ortalaması Min. Maks. x±Sd.

TAT alt ölçek 10 34 21,38±3,60

BS alt ölçek 5 20 9,49±3,35

Toplam BTATÖ 15 41 30,87±4,83

Öğrencilerin tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutum ölçeği madde puan ortalamaları Tablo 6’da görülmektedir.

Tablo 6. Öğrencilerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği Madde Puan Ortalamaları

Tutum Ölçeği Maddeleri Min Maks x±Sd.

1. Pozitif düşünmek küçük hastalıkları yenmenize yardımcı olabilir. 1 5 1,73±0,83

2. Tamamlayıcı tıp klasik doktorlarca kabul edilmeden önce daha bilimsel testlere tabi tutulmalı. 2 6 4,85±1,07

3. İnsanlar stresli olduklarında vücutları halihazırda bununla yeteri kadar uğraştığı için kendi hayat tarzları ile ilgili diğer konulara daha fazla dikkat etmeleri önemli hale gelir (yani sağlıklı beslenme)

1 5 1,86±0,86

4. Tamamlayıcı tıp insanların tam bir tedavi almasını önleyerek tehlikeli olabilir. 1 6 3,62±1,40

5. Bir hastalığın bulguları depresyon nedeniyle daha da artabilir. 1 6 1,86±0,93

6. Tamamlayıcı tıp yalnızca geleneksel tıp hiçbir çözüm sunamadığı zaman son çare olarak kullanılabilir. 1 6 3,28±1,41

7. Eğer insanlar bir dizi stresli olay yaşarsa muhtemelen hasta olurlar. 1 6 2,33±1,04

8. Doktora gitmeden önce tamamlayıcı tıp denemeye değer. 1 6 3,69±1,46

9. Tamamlayıcı tıp yalnızca küçük rahatsızlıklarda kullanılmalı daha ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılmamalı.

1 6 3,84±1,24

10. Sağlıklı olmak için çalışma ve dinlenme arasında denge kurmak önemlidir. 1 5 1,68±0,93

11. Tamamlayıcı tıp vücudun kendi savunmasını güçlendirerek kalıcı tedaviye yardım eder. 1 6 2,08±1,13

Sonuç Öneriler

Çalışmamızda hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tıbba karşı tutumlarının pozitif ve orta düzeyde olduğu belirlendi. Öğrencilerin tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine karşı ilgili oldukları ve fakülte eğitim müfredatında konu ile ilgili ders konulmasını istedikleri tespit edildi. Hemşirelik öğrencilerinin lisans eğitiminden itibaren tamamlayıcı sağlık yaklaşımları konusunda eğitimler ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Geleneksel ve tamamlayıcı yöntemlerin hemşirelik eğitim programları kapsamında yer alması ve geleceğin sağlık profesyonelleri olacak öğrencilerimizin bu yöntemler konusunda bilgilendirilmesi önerilmektedir.

Kaynaklar

1. Çöl Araz N, Taşdemir HS, Parlar Kılıç S. Sağlık bilimle- ri fakültesi öğrencilerinin tıp dışı alternatif ve geleneksel uygulamalar konusunda görüşlerinin değerlendirilmesi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 2012; 1(4): 240-51.

2. Erci B. Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a sample of healthy people in Turkey. J Clin Nurs 2007; 16(4): 761-8.

3. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği, Resmi Gazete Sayı No:29158 (27.10.2014). 4. Tütüncü S.Geleneksel, Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına Genel Bir Bakış. Tıbbın Alternatifi Olmaz! Geleneksel

Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Kitabı, Kasım 2017, Ankara, Türk Tabipleri Birliği Yayınları 5. Şahin S. Geleneksel, tamamlayıcı, alternatif tıp uygulamalarına genel bir bakış. Türk Aile Hek Derg 2017; 21(4): 159-162 6. Aktaş B. Hemşirelik Öğrencilerinin Bütüncül Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutumları. JAREN 2017; 3(2): 55-59. 7. Ergin A., Hatipoğlu C., Bozkurt A.İ, Mirza E., Kunak D., Karan C., Özçelik G., Teğin C., Pazır Y., Pırtı İ. Uzmanlık ve tıp öğrencilerinin

tamamlayıcı-alternatif tıp hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumları. Pamukkale Tıp Dergisi 2011; 4(3):136-143. 8. Turan N., Öztürk A, Kaya N. Hemşirelikte Yeni Bir Sorumluluk Alanı: Tamamlayıcı Terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve

Sanatı Dergisi 2010; 3(1), 93-98. 9. Mollahaliloğlu S., Uğurlu F.G, Kalaycı M.Z., Öztaş D. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarında Yeni Dönem. Ankara Med J,

2015; 15(2):102-105. 10. Akan H., Izbirak G., Kaspar E.Ç, Apaydin Kaya Ç., Aydin S., Demircan N., Bucaktepe P.G., Özer C., Sahin H.A., Hayran O. Knowledge

and attitudes towards complementary and alternative medicine among medical students in Turkey. Complementary and Alternative Medicine 2012; 12:115

11. Özçelik G., Toprak D. Bitkisel Tedavi Neden Tercih Ediliyor?. Ankara Med J, 2015; 15(2):48-58 12. Somer P., Vatanoğlu-Lutz EE. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin Hukuki ve Etik Açıdan

Değerlendirilmesi. Anadolu Kliniği, Ocak 2017; 22(1), 58-65. 13. Çevik K., Bolsoy N., Beler M. Hemşirelerin Tamamlayıcı Ve Alternatif Tedaviye İlişkin Bilgi Ve Görüşleri. Uluslararası Hakemli

Hemşirelik Araştırmaları Dergisi 2016; 6, 1-15.

Page 249: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

249

SS63

CERRAHİ HASTALARINDA BİTKİSEL İLAÇ KULLANIMININ İNCELENMESİ

Esma ÖZŞAKER, Hicran CENGİZ, Merve PÜRSAL

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/ Türkiye

Giriş

Günümüzde alternatif ya da destekleyici tedavi yöntemlerine ve bunlarla birlikte bitkisel ve gıda takviyesi niteliğindeki ürünlere artan bir ilgi söz konusudur. Reçeteli ilaçların aksine, bitkisel ilaçların ve gıda desteklerinin doğal kökenli oldukları düşüncesiyle, genellikle güvenli, zararsız oldukları ve yan etkileri olmadığı fikri kabul görmektedir (Türkmen ve ark. 2014). Bitkisel ürünlerin doğal olması güvenli olduğu anlamına gelmemektedir (Kalkan 2017). Günümüzde özellikle konvansiyonel tıbbın çaresiz kaldığı kanser hastalarının tedavilerinde çoğunlukla da yanlış bir şekilde uygulama alanı bulmuştur. Piyasada 20.000’in üzerinde bitkisel ilaç vardır. İnsanlar genel olarak bu “doğal” tedavilerin zararsız olduğunu düşünmekte ve yapılan çalışmalara göre hastaların en az yarısı bu tedavileri kullandıklarını hekimleriyle paylaşmamaktadırlar (Şencan ve ark. 2011) Güvenirlilik ve yan etkilerin tanımlanmasındaki zorluklara eşlik eden farmakolojik verilerdeki eksik bilgiler, doktorların ve sağlık çalışanlarının bitki-ilaç etkileşimi konusunda sınırlı bilgiye sahip olmasına neden olmaktadır (Gezmen-Karadağ ve ark. 2013). Hastalara ilk muayene sırasında kullanmakta oldukları ilaçların yanı sıra kullandıkları bitkisel ilaç veya ürünlerin olup olmadığı sorularak ve belirlenen ameliyat tarihinden önerilen süre kadar önce bunların kesilmesini sağlayarak nadir de olsa karşılaşılabilecek komplikasyonlardan hastaları uzak tutabiliriz (Şencan ve ark. 2011).

Bitkisel ilaçlar doğal ve dolayısıyla güvenli olarak algılansa da, çoğu zaman yaşamı tehdit eden sonuçlar doğurabilecek olumsuz etkilere sahiptir (Tachjian et al. 2010). Çoğu hasta, geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın sağlık hizmeti sağlayıcılarına açık bir şekilde açıklamamaktadır ve doktorlar bu tür kullanımları rutin olarak sormamaktadırlar. Sonuç olarak, tehlikeli bitki-ilaç etkileşimleri gözden kaçırılabilir (Tachjian et al. 2010). Cerrahi kliniklerde bitkisel ilaç kullanımının değerlendirilmesi ve hasta güvenliğini arttırmaya yönelik gerekli önlemlerin alınması açısından önemlidir.

Bu çalışmada cerrahi hastalarının bitkisel ilaç kullanma durumlarını ve klinikte bitkisel ilaç kullanımının değerlendirme durumunu belirlemeyi amaçladık.

Gereç ve Yöntem

Bu araştırma, bir üniversite hastanesinin genel cerrahi kliniğinde yatan hastaların bitkisel ilaç kullanımının incelenmesi amacıyla yapılan tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini, Genel Cerrahi Kliniğinde 1 Ocak – 31 Mart 2019 tarihleri arasında yatan, araştırma kriterlerine uygun ve araştırmaya katılmayı kabul eden 200 hasta oluşturdu. Araştırmada veri toplama aracı olarak; “Veri Toplama Formu” kullanıldı. Bu form hastaların sosyo-demografik (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, meslek, çalışma durumu, yaşadığı yer, sosyal güvence ve gelir durumu vb.) ve bitkisel ilaç kullanım özelliklerine ilişkin değişkenleri (ilaç kullanma sıklığı, ne zamandır kullandığı, ameliyattan önce son 2 hafta önce kullanıp kullanmadığı, ne amaçla kullandığı, etkili olup olmadığı, hekim/hemşire tarafından sorgulanıp sorgulanmadığı) sorgulayan toplam 23 sorudan oluşan bir anket formudur. Araştırmadan elde edilen veriler; araştırmacılar tarafından Statistical PackagefortheSocialSciences (SPSS) Windows programı kullanılarak analiz edildi. Verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotlar (Sayı, Yüzde, Ortalama, Standart sapma) kullanıldı. Kategorik değişkenler ki kare analizi ile değerlendirildi. Araştırmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan (23.01.2019 tarih, 19-1.1T/24 sayılı) ve araştırmanın yapıldığı hastanenin Başhekimliği”nden yazılı izin (06/02/2019 tarih, 39609) alındı.

Bulgular

Cerrahi hastalarının sosyodemografik özellikleri incelendiğinde; yaş ortalamasıın 54,88±16,67 (Min:21, Max:96) olduğu, 200 hastadan 121’inin (%60,5) kadın, 136’sının (%68) evli, 77 kişinin (%38,5) İlkokul mezunu, 145 kişinin (72,5) çalışmıyor, 132 kişinin (%66) ilçe ve köylerde ikamet ettiği ve 130 kişinin (%65) gelirinin giderine denk olduğu görülmektedir (Tablo 1). Cerrahi hastalarından 105 (%52,5) kişinin kronik hastalığı olduğu belirlendi.

Page 250: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

250

Tablo 1.Hastaların Sosyo-demografik özellikleri

Özellikler Sayı Yüzde

Cinsiyet

Kadın 121 60,5

Erkek 79 39,5

Medeni Durum

Evli 136 68

Bekar 64 32

Eğitim Durumu

Okur-yazar değil 11 5,5

Okur-yazar 1 4

İlkokul 77 38,5

Ortaokul 23 11,5

Lise 36 18

Üniversite 40 20

Lisansüstü 5 2,5

Çalışma Durumu

Çalışıyor 55 27,5

Çalışmıyor 145 72,5

Yaşadığı yer

İl 68 34

İlçe ve köy 132 66

Ekonomik Düzey

Gelir<Gider 53 26,5

Gelir = Gider 130 65

Gelir>Gider 17 8,5

Sosyal güvence

Var 193 96,5

Yok 7 3,5

Cerrahi hastalarının bitkisel ilaç kullanma durumları ve kullandıkları yöntemi etkili bulma durumları Tablo 2’de görülmektedir. Hastaların ıhlamur, adaçayı ve sarımsağı yaygın olarak kullandıkları görülmektedir.

Tablo 2. Cerrahi Hastalarının Kullandığı Bitkisel İlaçlar ve Etki Durumu

BİTKİLER

Bu Yöntemi Kullanma Durumu Bu Yöntemin Etkili Olduğunu Düşünme Durumu

Evet Hayır Evet Hayır

Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde

Adaçayı 88 44,0 112 56,0 88 100 - -

Ihlamur 106 53,0 94 47,0 106 100 - -

Nane 75 37,5 125 62,5 75 100 - -

Papatya 34 17,0 166 83,0 34 100 - -

Kekik suyu 53 26,5 147 73,5 53 100 - -

Sinameki 4 2,0 196 98,0 4 100 - -

Sarımsak 81 40,5 119 59,5 81 100 - -

Kuşburnu 50 25,0 150 75,0 50 100 - -

Melisa otu 14 7,0 186 93,0 14 100 - -

Melek otu - - 200 100 0 100 - -

Kedi otu 2 1,0 198 99,0 2 100 - -

Ekinezya 2 1,0 198 99,0 2 100 - -

Ginseng 4 2,0 196 98,0 4 100 - -

Çuha çiçeği 1 0,5 199 99,5 1 100 - -

Keten tohumu 15 7,5 185 92,5 15 100 - -

Isırgan otu 38 19,0 162 81,0 38 100 - -

Enginar sapı 29 14,5 171 85,5 29 100 - -

Meyan kökü 4 2,0 196 98,0 4 100 - -

Yeşil çay 52 26,0 148 74,0 51 98 1 2

Page 251: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

251

Cerrahi hastalarının kullandığı bitkisel ilacı nereden duydukları sorulduğunda; 2’si (%1) sağlık çalışanından, 81’i (%64,3) akrabadan, 25’i (%19,8) televizyondan 19’u (%15,1) internetten duyduğunu söyledi. Hastaların bitkisel ilacı kullanma sıklığı sorulduğunda; 47’si (%37,3) günde 1 kez, ve 47’si (%37,3) haftada bir kez sıklıkla kullandığını bildirdi. Hastaların bitkisel ilacı ne kadar zamandır kullandığı sorulduğunda; 100 kişinin (%79,4) altı aydan uzun süredir kullandığı belirlendi. Cerrahi hastalarının %96,8’inin’si kullandığı bitkisel ilacı etkili bulduğu görülmektedir (Tablo3).

Tablo 3. Hastaların Bitkisel İlaç Kullanımına İlişkin Bulgular

Özellikler Sayı Yüzde (%)

Kullandığınız bitkisel ilacı nereden duydunuz? (n:126)

Sağlık çalışanı 1 0,8

Akraba 81 64,3

Tv 25 19,8

İnternet 19 15,1

Bu bitkisel ilacı hangi sıklıklarla kullanıyorsunuz? (n:126)

Günde 1 kez 47 37,3

Gün aşırı 17 13,5

3 günde 1 kez 15 11,9

Haftada 1 kez 47 37,3

Bu bitkisel ilacı ne zamandır kullanıyorsunuz ? (n:126)

1-2 hafta 10 7,9

2-4 hafta 5 4,0

1-2 ay 11 8,7

6 ay ve daha uzun süredir 100 79,4

Kullandığınız bitkisel ilaç sizce etkili mi ? (n:126)

Evet 122 96,8

Hayır 4 3,2

Toplam 200 100

Cerrahi süreçte bitkisel ilaç kullanımının değerlendirilme durumu incelendiğinde; son iki hafta içerisinde bitkisel ilaç kullanan 57 (%28,5) kişi olduğu, hastaların 181’i (%90,5) bitkisel ilaç kullanma durumunun hekim/hemşire tarafından sorgulanmadığını ve bitkisel ilacı ameliyattan iki hafta önce bırakması gerektiğini bilmeyen hasta sayısının yüksek olduğu (%83) görülmektedir (Tablo 4).

Tablo 4. Cerrahi Süreçte Bitkisel İlaç Kullanımının Değerlendirilme Durumu

Özellikler Sayı Yüzde (%)

Son iki hafta içinde bu bitkisel ilacı kullandınız mı ?

Evet 57 28,5

Hayır 143 71,5

Bitkisel ilaç kullanım durumunuz hekim/hemşire tarafından sorgulandı mı ?

Evet 19 9,5

Hayır 181 90,5

Bitkisel ilaç kullanma durumunuzu hekim / hemşireye bildirdiniz mi ?

Evet 20 10,0

Hayır 180 90,0

Kullandığınız bitkisel ilacı ameliyattan 2 hafta önce bırakmanız gerektiğini biliyor muydunuz?

Evet 34 17,0

Hayır 166 83,0

Toplam 200 100

Cerrahi hastalarının bitkisel ilaç kullanma nedenleri Tablo 5’de görülmektedir. Hastaların daha çok soğuk algınlığı, bulantı ve ağrı şikayetleri ile bitkisel ilaç kullandıkları görüldü.

Page 252: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

252

Tablo 5. Cerrahi Hastalarının Bitkisel İlaçları Kullanma Nedenleri

Ne amaçla kullanıldığı Sayı Yüzde(%)

1-Bulantı 31 15,5

2-Ağrı 31 15,5

3-Kabızlık 14 7

4-İshal 8 4

5-Tansiyon 7 3,5

6-Adet düzensizliği 2 1

7-Soğuk algınlığı 85 42,5

8-İdrar söktürücü 2 1

9-Hemoroid 1 0,5

10-Kanser 4 2

11-Uykusuzluk 3 1,5

12-Eklem sıvılarını azaltma 1 0,5

13-Karaciğer hastalığı 1 0,5

14-Sakinleştirici 2 1

15-Zayıflama 2 1

16-Reflü 1 0,5

Çalışmaya katılan cerrahi hastalarının sosyodemografik özelliklerine göre bitkisel ilaç kullanma durumları incelendiğinde; yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, kronik hastalık durumu ile bitkisel ilaç kullanma durumları karşılaştırıldığında aralarında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05).

Sonuç ve Öneriler

Cerrahi hastalarının bitkisel ilaç kullanma durumlarını inceleyen bu araştırma sonucunda, hastaların; Cerrahi hastaları tarafından bitkisel ilaç kullanım oranının yüksek olduğu, ameliyat öncesi kullanılan bitkisel ilacın 2 hafta önce bırakılması gerektiğini bilmeyen hastaların çoğunlukta olduğu, sağlık çalışanları tarafından cerrahi hastasında bitkisel ilaç kullanımının sorgulanma durumunun yetersiz olduğu sonucuna varıldı.

Bu sonuçlar doğrultusunda; Doktorların ve hemşirelerin anamnez alırken, hastanın bitkisel ilaç veya bitki türevlerini kullanma durumlarını değerlendirmesi, Veri toplama formlarına bitkisel ilaç kullanım durumunu değerlendiren bir bölüm eklenmesi, Cerrahi hastalarında ilaç-bitki etkileşimi ile ilgili farkındalık yaratacak broşürlerin hazırlanması önerilmektektir.

Kaynaklar

1. Acıbuca V., Budak D.B. (2018). Dünya’da ve Türkiye’de Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Yeri ve Önemi. Çukurova J. Agric. Food Sci. 33(1): 37-40

2. Atalay M. (2011). Preoperatif Dönemde Bitkisel İlaç (Madde) Kullanan Hastalara Genel Bakış. Uzmanlık Tezi, 1-53 1. Crowe S, Fitzpatrick G, Jamaluddin MF. (2002). Use of herbal medicines in ambulator surgical patients. Anaesthesia,

57(2);203-4. 2. Dönmez Y., Demir F., Dramalı Alev. (2007). Perioperatif Hasta Bakımı Açısından Önemli Bir Konu: Bitkisel İlaçlar.

Hayat ve Yaşam Akademik Aktüel Tıp Dergisi, 21 3. Gezmen-Karadağ M.,Türkgözü D., Topağaç Kapucu D. (2013). Bitkiler ve İlaç Etkileşimleri. Göztepe Tıp Dergisi,

28(4):164-170 4. Grauer R.P, Thomas R.D, Tronsom M.D, Heard GC, Diacon M. (2004). Preoperativeuse of herbalmedicinesand

vitamin supplements. AnaesthIntensiveCare, 32:7-173. 5. El Jaouhari S.D.,Meziane M.,Touab R, Jaafari A., Lalaoui J.S., Bensghir M. (2018) HerbalMedicine: A Survey of use in

MoroccanSurgicalPatients., Journal Of AnesthesiaAndMedicine, 5(2): 1-6 6. Kalkan Ş. (2017) Bitkisel Ürünlerle Tedavilerde İlaç Etkileşmeleri.Deu Tıp Fakültesi Dergisi, 31(1) : 41-50 7. Ongan D. (2018) Kayseri’de Yaşayan Yetişkin Bireylerde Bitkisel Ürün Kullanım Alışkanlığı. Sağlık Bilimleri Dergisi, 27:

125-131 8. Skinner C.M.,Rangasami J. (2002). Preoperativeuse of herbalmedicines: a patientsurvey. Br J.A. Anaesth, 89:792-5. 9. Soos S.,Jeszenói N., Darvas K., Harsanyi L. (2015). Herbalife Medicine use by surgery patients in Hungary: a

descriptivestudy. BMC Complemantary&Alternative Medicine, 1-5 10. Şencan A.,Bulam M.A., Özmen S. (2011). Bitkisel İlaç Kullanımının Cerrahi Açıdan Önemi. Türk Plastik Rekonstrüktif

ve Estetik Cerrahisi Dergisi, 19(1): 18-22 11. Tachjian A., Maria V., Jahangir A. (2010). Use of HerbalProductsandPotentialInteractions in

PatientsWithCardiovascularDiseases. Journal of theAmericanCollege of Cardiology, 55(6): 515-525. 12. Türkmen Z.,Türkdoğru S., Mercan S., Açıkkol M. (2014). Bitkisel Ürünlerin ve Gıda Destek Ürünlerinin İçeriklerinin

Adli ve Hukuki Boyutu. Adli Tıp Bülteni, 19(1):38-48 13. Uzun M.B., Aykaç G., Özçelikay G. (2014). Bitkisel Ürünlerin Yanlış Kullanımı Ve Zararları. Lokman Hekim Dergisi,

4(3):1-5 14. Tütüncü S., (2017). Tıbbın Alternatifi Olmaz ! Geleneksel Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları. Türk Tabipleri

Birliği Yayınları, Ankara 15. Yang R. MD MPH. Wolfson M. Lewis M.C. (2011) UniqueAspect of ElderlySurgicalPopulation: An

Anesthesiologist'sPerspective, GeriatricOrtopaedicSurgery&Rehabilitation, 2 (2): 56-64

Page 253: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

253

SS67

MÜZİKOTERAPİNİN YENİDOĞAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Bengisu AKSU, Belgin YILDIRIM

Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/Türkiye

ÖZET

Müzik, insanların duygu ve düşüncelerini aktarmasını sağlayan en güçlü sanattır, ilkel dönemlerden beri müzik çalmak ve dinlemek insanın temel davranışlarındandır. Müzik ve melodik seslerin etkilerini çeşitli psikolojik rahatsızlıklara göre düzenlenen destekleyici tedavi müzik terapisi olarak adlandırılmaktadır. Terapi, Yunanca bakım vermek, hastayla alakadar olmak, umar bulmak anlamına gelmektedir. İnsan müzikle sadece iletişim kurmakla yetinmemiş, müziği psikolojik sorunları yok etmek amacıyla da bir yardımcı yöntem olarak kullanmıştır. Bu şekilde, müzikoterapi doğmuştur. Dünya Müzik Terapi Federasyonu, müzikoterapiyi ‘Birey veya bireylerin yaşam standartlarını uygun hale getirmek ve geliştirmek için müzikal unsurların (ses, ritm, melodi ve harmoni) bir müzikoterapist tarafından düzenlenerek kullanılması’ şeklinde tanımlanmaktadır. Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT), genellikle alışılagelmiş tedavilerin yerine kullanılan, alışılagelmiş tedaviye eşlik eden ve onları tamamlayıp destekleyen tekniklerdir. Hemşireler bakım verdiği hastalarının sıkıntılarını kontrol altında tutabilmek için verdikleri hasta bakımında tamamlayıcı tedavileri de kullanmalıdır. Müzik tedavisinin tıp bilimindeki pek çok alanda etkili olduğu bilinmektedir. Onkoloji, kardiyoloji, palyatif bakım, psikiyatri, nöroloji, jinekoloji, pediatri ve koruyucu sağlık hizmetleri gibi bilim dallarında müziğin destekleyici tedavi tekniği olarak kullanılması, hastalıkların prognozunu olumlu şekilde etkilemektedir. Bu derlemenin amacı müzik terapisinin yenidoğanın fizyolojik ve psikolojik parametreleri üzerindeki etkilerini değerlendirmektir. Akustik olarak, müzik diğer seslerden farklıdır; hoş, rahatlatıcı ve ilgi çekicidir, müzik terapisinde farklı frekanslar ve harmoniler kullanılır. Clair, 1977 yılında tedavi amacıyla seçilecek müziğin enstrümantal, yavaş tempolu, şive içermeyen, değişen ritimleri olmayan bir müzik olması gerektiğini söylemiştir. Sonuç olarak; yenidoğanlarda, müzik terapisinin hastanede kalış süresini, ağrıyı azalttığı, yaşamsal parametreleri iyileştirdiği, emzirme süresini, anne sütü miktarını, beslenmeyi ve buna bağlı olarak bebeğin kilo alımını arttırdığı, ebeveyn-bebek bağlanması üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu söylenebilir.

Anahtar Kelimeler: Müzikoterapi, tamamlayıcı alternatif tedavi, yenidoğan

EFFECTS OF MUSICOTHERAPY ON NEWBORN

SUMMARY

Music is the most powerful art that allows people to convey their feelings and thoughts. Supportive therapy, the effects of music and melodic sounds arranged according to various psychological disorders are called music therapy. Therapy means giving care in Greek, being interested in the patient, finding hope. Human beings not only content with communication, but also use music as an auxiliary method to eliminate psychological problems. In this way, music therapy was born. The World Music Therapy Federation defines musicotherapy as the use of musical elements (sound, rhythm, melody and harmony) by a music therapist to adjust and improve the living standards of the individual or individuals. Complementary and alternative medicine (CAM) are techniques that are often used in place of conventional therapies, which accompany and complement conventional therapies. Nurses should also use complementary therapies in patient care in order to keep the problems of their patients under control. Music therapy is known to be effective in many areas of medical science. The use of music as a supportive treatment technique in science such as oncology, cardiology, palliative care, psychiatry, neurology, gynecology, pediatrics and preventive health services positively affects the prognosis of the diseases. The aim of this review is to evaluate the effects of music therapy on the physiological and psychological parameters of the newborn. Acoustically, music differs from other sounds; pleasant, relaxing and interesting. Different frequencies and harmonies are used in music therapy. In 1977, Clair said that music to be chosen for treatment should be instrumental, slow-paced, non-accent, without changing rhythms. As a result; In newborns, it can be said that music therapy reduces hospital stay and pain, improves vital parameters, increases breastfeeding time, breast milk quantity, nutrition and consequently baby's weight gain, and has a positive effect on parent infant attachment.

Keywords: Music therapy, complementary alternative therapy, newborn

Giriş

Müzik, insanların duygu ve düşüncelerini aktarmasını sağlayan en güçlü sanattır, ilkel dönemlerden beri müzik çalmak ve dinlemek insanın temel davranışlarındandır. Tarih boyunca müziğin insanlar arasındaki birlik ve beraberliği sağlamada yardımcı olduğu bilinmektedir, ayrıca insan psikolojisi üzerinde olumlu etkileri vardır. Müzik ve melodik seslerin etkilerini çeşitli psikolojik rahatsızlıklara göre düzenlenen destekleyici tedavi müzik terapisi olarak adlandırılmaktadır (İmseytoğlu & Yıldız, 2012; Salimpoor, Zald, Zatorre, Dagher, & McIntosh, 2015; Çetin, Tan, & Merih, 2017; Gençel, 2006). Terapi, Yunanca bakım vermek, hastayla alakadar olmak, umar bulmak anlamına gelmektedir. İnsan müzikle sadece iletişim kurmakla yetinmemiş, müziği psikolojik sorunları yok etmek amacıyla da bir yardımcı yöntem olarak kullanmıştır. Bu şekilde,

Page 254: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

254

müzikoterapi doğmuştur (Sezer, 2011). Dünya Müzik Terapi Federasyonu, müzikoterapiyi ‘Birey veya bireylerin yaşam standartlarını uygun hale getirmek ve geliştirmek için müzikal unsurların (ses, ritm, melodi ve harmoni) bir müzikoterapist tarafından düzenlenerek kullanılması’ şeklinde tanımlanmaktadır (Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016; Sezer, Sezer, & Toprak, 2015; F.Gooding, 2010). Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT), genellikle alışılagelmiş tedavilerin yerine kullanılan, alışılagelmiş tedaviye eşlik eden ve onları tamamlayıp destekleyen tekniklerdir (Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016). Hemşireler bakım verdiği hastalarının sıkıntılarını kontrol altında tutabilmek için verdikleri hasta bakımında tamamlayıcı tedavileri de kullanmalıdır. Tamamlayıcı tedaviler, hastanın bakımını desteklemek ve yaşam standartlarını en iyi düzeye taşımak amacıyla tıbbi tedaviye ek olarak uygulanır (Johnson, 2000; Wilkinson & Simpson, 2002). Yüzyıllardır kullanılan TAT uygulamalarının bir bölümü olarak devam eden müzik terapisi (Dündar, 2011), Türk toplumlarında yaklaşık 6 bin yıllık bir geçmişe sahiptir (Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016). İlk müzikoterapinin Selçuklulara ve Osmanlılara dayandığı bilinmektedir, ağrılı olmayan, güvenilir, masrafsız, yan etkisi olmayan bir yöntem olduğu için günümüzde halen varlığını sürdürmektedir (İmseytoğlu & Yıldız, 2012; Salimpoor, Zald, Zatorre, Dagher, & McIntosh, 2015; Çetin, Tan, & Merih, 2017; Gençel, 2006; Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016). Anadolu’da müzikoterapi konusunda oluşturulan ilk kurumlar şifahanelerdir (Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016). Müzik tedavisinin tıp bilimindeki pek çok alanda etkili olduğu bilinmektedir. Onkoloji, kardiyoloji, palyatif bakım, psikiyatri, nöroloji, jinekoloji, pediatri ve koruyucu sağlık hizmetleri gibi bilim dallarında müziğin destekleyici tedavi tekniği olarak kullanılması, hastalıkların prognozunu olumlu şekilde etkilemektedir (Gençel, 2006; İmseytoğlu & Yıldız, 2012). Özellikle gebelik sürecinde fetüse ve doğum sonrası dönemde yenidoğana olan etkileriyle ilgili yayınlanmış pek çok çalışmaya rastlanmaktadır. Bu derlemenin amacı müzik terapisinin yenidoğanın fizyolojik ve psikolojik parametreleri üzerindeki etkilerini değerlendirmektir.

Akustik olarak, müzik diğer seslerden farklıdır; hoş, rahatlatıcı ve ilgi çekicidir, müzik terapisinde farklı frekanslar ve harmoniler kullanılır. Clair, 1977 yılında tedavi amacıyla seçilecek müziğin enstrümantal, yavaş tempolu, şive içermeyen, değişen ritimleri olmayan bir müzik olması gerektiğini söylemiştir (Standley J. , 2001; Çetin, Tan, & Merih, 2017). Yenidoğanda olumlu etkiler sağlayan müzik stili; duru, yatıştırıcı, tek bir enstrümanın dahil olduğu, sabit, tek tonda, tek veya en fazla bir enstrümanın dahil olduğu, hafif vurgulu, kadın vokalistlerin sesiyle hayat bulan (annesinin sesi, kadın sesiyle söylenmiş ninniler),bebeğe yönelik müziklerdir ( Çetin, Tan, & Merih, 2017; Korkmaz, 2012). Yenidoğanlarda en sık tercih edilen müzik ninni olarak karşımıza çıkmaktadır. En güzel sesin anne sesi olduğu düşünülürse, annenin söylediği ninnilerin bebekte rahatlamayı sağlamada yararlı olduğu söylenebilir (Amini, Rafiei, Zarei, Gohari, & Hamidi, 2013; Azarmnejad, Sarhangi, Javadi, & Rejeh, 2015). Müziğin veya ninninin canlı olarak söylenmesi bebekte yaratılan olumlu etkinin artmasını sağlar. Terapide kullanılan müziğin volümü 70 desibel (dB) civarında olmalı, 75 -80 dB’i geçmemeli, önerilen müzik terapi süresi ise 20-30 dakika gibi kısa sürelerle ayarlanmalıdır ( Çetin, Tan, & Merih, 2017; Korkmaz, 2012).

Müzik, insanın yaşam döngüsünün her evresinde karşımıza çıkan bir öğedir. Bireyin fiziksel ve ruhsal gelişimini etkileyen önemli bir kaynaktır. Bebek anne karnındayken oluşmaya başlayan insan-müzik ilişkisi, doğumdan sonraki dönemde zaman ilerledikçe çeşitlenir ve güçlenerek insanın hayatı boyunca devam eder (İmseytoğlu & Yıldız, 2012; Çetin, Tan, & Merih, 2017).

İşitme, anne karnında başlayan önemli bir duyudur ve hayat boyunca fizyolojik ve davranışsal sonuçlar oluşturabilir. İşitme duyusu, gebeliğin 20-22. haftalarında gelişmektedir. İşitme yeteneği fetüsün en erken gelişen yeteneklerinden birisidir. Bilimsel göstergeler, fetüsün anne karnında anne ve çevre kaynaklı farklı sesleri duyabildiğini göstermektedir. Fetus, anne karnında amnion sıvısının oluşturduğu sesleri, uterus içindeki sesleri, annenin arterlerindeki kan akış sesini, annenin kalp sesini, gastrointestinal sistem seslerini ve dış çevreden gelen sesleri duyar; bu seslere alışkanlık oluşturur (Akça, 2014). Yapılan bir çalışmada müzik terapisinin yenidoğanın nörolojik ve işitsel fonksiyonlarının gelişimine katkı sağladığı belirtilmiştir (Ettenberger, et al., 2014). İmseytoğlu ve Yıldız’ın aktardığına göre Jonsdottir (2005), bebek, prenatal dönemde iken annenin kalp ritminin onu etkilediğini, postpartum dönemde bu tanıdığu sesi tekrar duymanın bebekte huzur verici ve yatıştırıcı bir etki yaptığını ifade etmiş ve yaptığı deneyler sonucunda, kaydedilmiş uterus ortamının sesi dinletilen yeni doğmuş bebeklerin, bu sesin dinletilmediği bebeklerden daha erken uykuya daldıkları gözlemlemiştir. Bu durumun, yenidoğanların müziğe daha doğmadan önce belirli bir duyarlılık kazanmaya başladığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir (İmseytoğlu & Yıldız, 2012). Beyaz gürültü ya da beyaz ses diye adlandırılan ses, çevreden gelen irrite edici sesleri bastıran yatıştırıcı özelliği olan uğultu şeklinde ve devamlı bir sestir. Beyaz gürültü, bu yönleriyle anne karnındaki seslere benzemektedir. Balcı’nın çalışmasında kolikli bebeklerde beyaz gürültünün etkisine bakılmıştır. Türker tarafından yapılan diğer bir çalışmada, yenidoğanda ağrı algısında beyaz gürültü ve kucağa almanın etkisi incelenmiştir. Literatürde anne karnındaki seslerin fetüs ve yenidoğan üzerindeki stresi, anksiyeteyi azaltıcı, yatıştırıcı etkisi olduğu, fizyolojik bulgularının olumlu yönde etkilendiğine yönelik göstergeler bulunmaktadır (Akça, 2014). Hem kalp atışı seslerinin hem de beyaz gürültünün sakinleştirici bir etkisi olduğu gösterilmiş olup, beyaz gürültünün davranışsal stres indekslerini azaltmada daha etkili olduğu görülmüştür ( Kawakami, Takaı-Kawakamı, Kurıhara, Shımızu, & Yanahıara, 1996).

İmseytoğlu ve Yıldız’ın belirttiği gibi Nehir ve ark.’nın 2005 yılında yaptıkları çalışmalarında müziğin yenidoğanın beyin gelişimi üzerinde olumlu etki yaptığı sonucuna varmışlardır. Prenatal dönemde çevreden gelen seslerin müzik ve konuşma kabiliyetini olumlu etkilediği, bu seslerin nöronların daha fazla kullanılmasına neden olduğu ve bu sayede yenidoğanın daha aktif bir beyin kapasitesiyle dünyaya geldiği ileri sürülmüştür (İmseytoğlu & Yıldız, 2012).

Müzik terapisinin bebekler üzerinde fizyolojik ve davranışsal olarak olumlu etkilerinin varlığı literatürde yer almaktadır. Slov tempoda dinlenen müzik, irrite edici duyguları düzenlemek için sinirsel geçişin miktarını düşürerek, beynin limbik sistemini etkiler. Bu şekilde tüm sinir sistemi üzerine etki ederek vücutta her anlamda olumlu etkiler sağlar(Arslan & Özer, 2010). Müzik terapisi genellikle yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde sıkça kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Müzik terapisi, yenidoğanın stresini azaltmada, büyümeyi hızlandırmada, beslenmeye geçişi kolaylaştırmada, ağrıyı dindirmede, bebeğin memeyi kolay kabulünün ve verimli emmenin sağlanmasında, uykuya dalmayı kolaylaştırmada kullanılan bir

Page 255: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

255

yöntemdir (İmseytoğlu & Yıldız, 2012; Vuong, 2013; Standley J. , 2001; F.Gooding, 2010; Çetin, Tan, & Merih, 2017; Ettenberger, et al., 2014). Ayrıca müziğin bebeklerin oksijen saturasyonlarının, kalp ve solunum hızını iyileştirdiği, kilo alımının arttırdığı ve hastanede kalış süresini azalttığını da söylemek mümkündür ( Çetin, Tan, & Merih, 2017; Standley, 2001). Yenidoğan bakımında müzikoterapinin (klasik müzik, ninni, geleneksel müzikler, anne-kadın sesi, vb) bebekler için hem fizyolojik hem de emosyonel açıdan olumlu etkileri olduğu bilinmektedir (İmseytoğlu & Yıldız, 2012; Vuong, 2013; Standley J. , 2001). Amini ve ark. yaptığı çalışmada prematüre yenidoğanlara dinletilen ninninin fizyolojik parametreler üzerinde Mozart’tan daha fazla etki ettiği belirlenmiştir (Amini, Rafiei, Zarei, Gohari, & Hamidi, 2013). Arslan ve Özer’in(2010) aktardığına göre Almerud ve Petersson’ın (2003) bir çalışmasında, tamamlayıcı tedavi olarak kullanılan müzikoterapi girişiminden 5 dakika önce nabız, kan basıncı, solunum değerleri ve oksijen saturasyonları müzik dinletisindan sonra 5, 30 ve 60 dakika aralarla aynı fizyolojik parametreler tekrar ölçülmüştür. Daha sonra 30 dakikalık müzik dinletisi sırasında 5’er dakikalık aralıklarla ve değerlendirilmiştir. Sonuçta müzik grubu ile kontrol grubu son-test ölçümleri karşılaştırıldığında kan basıncı değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (Arslan & Özer, 2010) .

Yenidoğanın emme yeteneği hayatta kalması için çok önemlidir. Koordineli emme-yutma-nefes alma 34. gebelik haftası civarında gelişir ve beslenme için bu koordinasyon oldukça önemlidir. Prematüre bebeklerde emme- yutma- nefes alma koordinasyonu gelişmediği için yeterli düzeyde beslenemez ve kilo kaybı görülür. Gebeliğin ikinci trimestırında fetüs sesleri işitmeye, annesinin sesini ayırt etmeye başlar. Bu nedenle prematüre bebekler beslenmeye geçiş aşamasında müzik terapisinden fayda görebilmektedirler. Müzik terapisi bebekte emzirme sıklığını, süresini arttırır, bebek için yeterli düzeyde beslenme ve kilo alımı sağlar (M.Standley, 2012; Ettenberger, et al., 2014; Amini, Rafiei, Zarei, Gohari, & Hamidi, 2013). Özellikle annenin söylediği ninniler prematüre yenidoğan üzerinde oldukça etkili bulunmuştur. Yapılan bir çalışmada gavajla beslenen prematüre bebeklere dinletilen ninninin oral beslenmeye geçiş süresini azalttığı, emme başarısını arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır (Yıldız & Arıkan, 2012). Müzik terapisiyle desteklenen emzirme periyotları prematüreler üzerinde oldukça etkilidir, bebeğin beslenmesine katkı sağlamaktadır (Standley J. M., 2003). Ayrıca prematüre bebeklerde sık emzirilme periyotları sonrası müziğin bebeği rahatlattığı söylenilebilir (M.Standley, 2002). Müzik, öğrenme için etkili bir güçlendirici olabileceğinden, emzirmeyi kolaylaştırmak için müzik terapisi, yaklaşık olarak gebeliğin ikinci trimestırından itibaren uygulanabilir (F.Gooding, 2010).

“Olası yada var olan doku hasarına eşlik eden veya bu hasar ile tanımlanabilen, hoş olmayan, duyusal ve emosyonel bir deneyim” olarak tanımlanan ağrı yenidoğan bakımında en sık karşılaşılan semptomlardandır (Ciğerci, Kurt, & Çelebi, 2016). Müzik, bir dikkat dağıtma yöntemi olarak ele alındığında kişinin dikkatini farklı bir yöne çekmesiyle kişideki ağrıyı azalttığı bilinmektedir. Ses ile verilen uyarı tarzı etkili bir şekilde hastanın dikkatini başka yöne çeker ve ağrıyı kontrol altına almak, ağrıyı bastırmak için bilişsel bir taktik sağlar. Yenidoğanlar postpartum dönemde uygulanan topuktan kan alınması, aşı yapılması gibi girişimsel işlemler sırasında sıklıkla ağrı yaşamaktadır. Yenidoğanların yaşadığı ağrı, bebeğin davranışlarını, ebeveyn- bebek etkileşimini, beyin ve duyuların gelişimini, bebeğin dış dünyaya uyumunu geciktirebilme potansiyeline sahiptir. Ağrıya sözel olarak bir yanıt veremeseler bile yenidoğanlar fizyolojik, davranışsal, hormonal ve metabolik değişiklikler göstererek yaşadıkları ağrıyı ifade ederler. Müzik terapisi yenidoğanın maruz kaldığı ağrılı işlemler sırasında kullanıldığında ağrı ve anksiyeteyi azaltıp bebeğin işlem sırasında rahat olmasını sağlamaktadır (F.Gooding, 2010; Çetin, Tan, & Merih, 2017; Eroğlu & Arslan, 2018). Aynı zamanda müzik terapisi ağrılı işlemler esnasında bebeklerin kan basıncı ve oksijen seviyelerini de optimum düzeye getirmektedir (Martin, 2014).Yapılan bir çalışmada yoğun bakım ortamında trakeal tüp uygulaması sırasında prematüre bebeklerde oluşan ağrıyı azaltmak için kullanılan oral glukoz ve ninni terapisi uygulamasının etkili olduğu bulunmuştur (Tekgündüz, Polat, Gürol, & Apay, 2019). Küçükoğlu ve ark. yaptığı çalışmada ise beyaz gürültünün yenidoğan prematüre bebeklere yapılan aşı esnasında oluşan ağrıyı azaltmada etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır (Kucukoglu, Aytekin, Celebioglu , Celebi, Caner, & Maden, 2016). Ayrıca müzik terapisi farmakolojik bir yöntem olmaması, ucuz olması ve yan etkisinin bulunmaması nedeniyle de tercih edilebilir (F.Gooding, 2010; Çetin, Tan, & Merih, 2017; Eroğlu & Arslan, 2018).

İnsan psikolojisi üzerine yapılan çalışmalarda, müziğin duygu durumu, kaygı, saldırganlık gibi pek çok faktör üzerinde olumlu sonuçlar ortaya çıkardığı bilinmektedir (Korkmaz, 2012). Özellikle gebelik döneminde dinlenilen müziğin, neonatal dönemde de kullanılanımı sürdürüldüğünde bebekteki anksiyete ve huzursuzluğu giderdiği, anne-bebek bağlanmasını arttırdığı bulunmuştur ( Çetin, Tan, & Merih, 2017; Kawakami, Takaı-Kawakamı, Kurıhara, Shımızu, & Yanahıara, 1996; M.Standley, 2002). Standley’in aktardığına göre Collins ve Kuck’in 1991 yılında uterin sesleri ninni söyleyen kadın sesleriyle harmanlayarak ajite yenidoğanlara uyguladıkları müzik terapisi sonucunda yenidoğanların sakinleştiklerini, oksijen saturasyonlarının yükseldiğini tespit etmişlerdir (M.Standley, 2002).

Müzik terapisinin anne üzerindeki stresi azaltmada, annenin rahatlamasını sağlamada etkili olduğunu söylemek mümkündür. Jayamala ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada müzikoterapinin hastanede yatan prematüre yenidoğanların annelerinde stresi azaltıp, anne sütü miktarını arttırmada olumlu bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Anne sütü miktarındaki artış, erken beslenmeyi sağladığı ve ek beslenme gerektirmediği için büyüme ve gelişme açısından önemli bir öğe niteliğindedir. Bu çalışmada müzikoterapinin invazif olmayan bir yöntem olmaması nedeniyle anne sütü sekresyonunu arttırmada kullanılabileceği sonucu ortaya çıkmıştır ( Jayamala, Preethi, Pradeep, & Jaisri, 2015). Ettenberg ve ark. yaptıkları çalışmada müzik terapisinin anne ve bebeğin rahatlamasına yardımcı olarak anne- bebek etkileşimini ve annelerin kanguru bakımına katılma oranlarını arttırdığını belirtmişlerdir (Ettenberger, et al., 2014).

Sonuç olarak; yenidoğanlarda, müzik terapisinin hastanede kalış süresini, ağrıyı azalttığı, yaşamsal parametreleri iyileştirdiği, emzirme süresini, anne sütü miktarını, beslenmeyi ve buna bağlı olarak bebeğin kilo alımını arttırdığı, ebeveyn-bebek bağlanması üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu söylenebilir. Bu bakımdan, müzik terapisinin ileriye dönük, uygun maliyetli, yan etkisi olmayan anne, yenidoğan ve sağlık personelinin bakımdan keyif alabileceği, farmakolojik olmayan, tamamlayıcı bir

Page 256: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

256

terapi olduğu aşikardır (Korkmaz, 2012; Martin, 2014). Hemşireler hastane ortamında bebekle annenin iletişimini sürdürmekte, bebeği duygusal açıdan rahatlatmakta ve özellikle ağrılı girişimler sırasında annenin bebeğine ninni söylemesini sağlayarak anneyi de bebeğin bakımına katmakta müzik terapisinden yararlanabilirler (Karaca & Öngün, 2017).

KAYNAKÇA

Çetin, F., Tan, A., & Merih, Y. (2017). Türk Müziğinin Gebelik ve Yenidoğan Üzerindeki Etkileri. Zeynep Kamil Tıp Bülteni, 48(3), 124-130. Jayamala, A., Preethi, B., Pradeep, G., & Jaisri, G. (2015). Impact of Music Therapy on Breast Milk Secretion in Mothers of Premature

Newborns. Journal of Clinical and Diagnostic Research, 9(4), 4-6. Kawakami, K., Takaı-Kawakamı, K., Kurıhara, H., Shımızu, Y., & Yanahıara, T. (1996). The Effect of Sounds on Newborn Infants Under Stress.

Infant Behavıor and Development, 19, 375-379. Akça, K. (2014). Beyaz Gürültünün Yenidoğanlarda Emme Başarısına Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, T.C. Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Erzurum. Amini, E., Rafiei, P., Zarei, K., Gohari, M., & Hamidi, M. (2013). Effect of lullaby and classical music on physiologic stability of hospitalized

preterm infants: A randomized trial. Journal of Neonatal-Perinatal Medicine, 6, 295–301. Arslan, S., & Özer, N. (2010). Yoğun Bakım Hastalarının Duyusal Girdi Sorunlarında Tamamlayıcı Tedaviler. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık

Bilimleri Dergisi, 13(2), 68-75. Azarmnejad, E., Sarhangi, F., Javadi, M., & Rejeh, N. (2015). The Effect of Mother's Voice on Arterial Blood Sampling Induced Pain in

Neonates Hospitalized in Neonate Intensive Care Unıt. Glob. J. Health Sci., 198-204. Ciğerci, Y., Kurt, H., & Çelebi, Ş. (2016). Tamamlayıcı Bakım ve Alternatif Tedavi Yöntemi Olan Müzik Terapiye İlişkin Sağlık

Profesyonellerinin Görüşleri. Afyon Kocatepe Üniversitesi Akademik Müzik Araştırmaları Dergisi, 2(4), 13 - 26. Dündar, S. A. (2011). Pediatri Kliniğindeki Hemşire ve Doktorların, Müziğin Klinikte Kullanımı Hakkındaki Düşünceleri. ADÜ Tıp Fakültesi

Dergisi, 12(3), 11 - 15. Eroğlu, A., & Arslan, S. (2018). Yenidoğanda Ağrının Algılanması, Değerlendirilmesi ve Yönetimi. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Dergisi, 8(1), 52-60. Ettenberger, M., Odell-Miller, H., Cárdenas, C., Serrano, S., Parker, M., Milena, S., et al. (2014). Music Therapy With Premature Infants and

Their Caregivers in Colombia – A Mixed Methods Pilot Study Including a Randomized Trial. Voices: A World Forum for Music Therapy, 14(2).

F.Gooding, L. (2010). Using music therapy protocols in the treatment of premature infants: An introduction to current practices. The Arts in Psychotherapy, 37(3), 211-214.

Gençel, Ö. (2006). Müzikle Tedavi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 14(2), 697-706. İmseytoğlu, D., & Yıldız, S. (2012). Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitelerinde Müzik Terapi. İ.Ü.F.N. Hem. Derg, 20(2), 160-165. Johnson, G. M. (2000). Should nurses practise complementary therapies? Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 6(3), 120-

123. Karaca, S., & Öngün, E. (2017). Ninnilerle Büyümek. Journal of Academic Research in Nursing, 3(Ek sayı), 28-32. Korkmaz, L. (2012). İçimdeki Müzik. Pivolka, 22(7), 5-8. Kucukoglu, S., Aytekin, A., Celebioglu , A., Celebi, A., Caner, I., & Maden, R. (2016). Effect of White Noise in Relieving Vaccination Pain in

Premature Infants. Pain Manag Nurs., 17(6), 392-400. M.Standley, J. (2002). A meta-analysis of the efficacy of music therapy for premature infants. Journal Pediatric of Nursing, 17(2), 107-113. M.Standley, J. (2012). A discussion of evidence-based music therapy to facilitate feeding skills of premature infants: The power of

contingent music. The Arts in Psychotherapy, 39(5), 379-382. Martin, C. J. (2014). A narrative literature review of the therapeutic effects of music upon childbearing women and neonates.

Complementary Therapies in Clinical Practice, 20, 262-267. Salimpoor, V., Zald, D., Zatorre, R., Dagher, A., & McIntosh, A. (2015). Predictions and the brain: how musical sounds become rewarding.

Trends in Cognitive Sciences, 19(2), 87-91. Sezer, B. T., Sezer, Ö., & Toprak, D. (2015). Müzikoterapi Hakkında Ne Biliyoruz? Konuralp Tıp Dergisi, 7(3), 167-171. Sezer, F. (2011). Öfke ve Psikolojik Belirtiler Üzerine Müziğin Etkisi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 8(1), 1473-1493. Standley, J. (2001). Music Therapy for the Neonate. Newborn and Infant Nursing Reviews, 1(4), 211–216. Standley, J. M. (2003). The Effect of Music-Reinforced Nonnutritive Sucking On Feeding Rate of Premature Infants. Journal of Pediatric

Nursing, 18(3), 169-172. Tekgündüz, K., Polat, S., Gürol, A., & Apay, S. (2019). Oral Glucose and Listening to Lullaby to Decrease Pain in Preterm Infants Supported

with NCPAP: A Randomized Controlled Trial. Pain Management Nursing, 20(1), 54-61. Vuong, E. (2013). The Effect of Music Therapy Interventions with Premature Infants on Their Parents' Stress Levels. Master's thesis, Florida

State University College of Musıc. Wilkinson, J., & Simpson, M. (2002). Personal and professional use of complementary therapies by nurses in NSW, Australia.

Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 8(3), 142-147. Yıldız, A., & Arıkan, D. (2012). The effects of giving pacifiers to premature infants and making them listen to lullabies on their transition

period for total oral feeding and sucking success. Journal of Clinical Nursing, 21(5-6), 644-656.

Page 257: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

257

SS70

HEMŞİRELİKTE MANEVİ BAKIM DERSİNİN ÖĞRENCİLERİN MANEVİ İYİLİK HALİNE, MANEVİ BAKIM ALGILARI VE KÜLTÜRLERARASI DUYARLILIĞINA ETKİSİ

Aslı KALKIM, Şafak DAĞHAN

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/Türkiye

Özet

Amaç: Bu araştırma “hemşirelikte manevi bakım” seçmeli dersinin öğrencilerin manevi iyilik haline, maneviyat/manevi bakımı algıları ve kültürlerarası duyarlığına etkisini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Çalışma tek gruplu öntest sontest düzeninde yarı deneysel bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini 61 hemşirelik öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrenciler 2018-2019 güz ve bahar öğretim dönemlerinde haftada iki ders saatinden oluşan, on dört haftalık “hemşirelikte manevi bakım” dersine katılmışlardır. Dersin ilk haftası öntest verileri, dersin 14. haftası son test verileri toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak öğrenci tanıtıcı bilgi formu, Manevi iyi olma ölçeği, Maneviyat ve manevi bakım dereceleme ölçeği, Kültürlerarası duyarlılık ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin öntest ve sontest verileri karşılaştırıldığında; ders sonrasında öğrencilerin maneviyat/manevi bakım algılarının (t=6,011, p=0.000) ve kültürlerarası duyarlılıklarının (t=2,916, p=0.005) istatistiksel açıdan anlamlı şekilde arttığı saptanmıştır. Öğrencilerin manevi iyilik hali puan ortalamasında anlamlı bir artış belirlenmemiştir (t=1,741, p=0.087). Sonuç: Sonuç olarak eğitim müfredatına “hemşirelikte manevi bakım” dersi entegre edilerek, öğrencilerin maneviyat/manevi bakıma yönelik algıları ve kültürlerarası bakıma ilişkin duyarlılıklarının geliştirilebileceği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Manevi bakım, Hemşirelik, Öğrenci

THE EFFECTS OF SPIRITUAL CARE IN NURSING COURSE ON STUDENTS' SPIRITUAL WELL-BEING, PERCEPTIONS OF SPIRITUAL CARE AND

INTERCULTURAL SENSITIVITY

Abstract.

Objective: The aim of this study was to determine the effect of “spiritual care in nursing”elective course on students' spiritual well-being, spirituality/spiritual care perceptions and intercultural sensitivity. Method: This study is a quasi-experimental study with a single group pre-test and post-test. The sample of the study consists of 61 nursing students. In the fall and spring semesters of 2018-2019, students participated in a fourteen-week “spiritual care in nursing” course, which consists of two lessons per week. Pre-test data were collected in the first week and post-test data in the 14th week. As a data collection tool, student identification information form, Spiritual well-being scale, Spirituality and spiritual care grading scale, Intercultural sensitivity scale were used. Results: When the pretest and posttest data of the students were compared; After the lesson, it was determined that students' perceptions of spirituality/spiritual care (t = 6,011, p = 0.000) and their intercultural sensitivity (t = 2,916, p = 0.005) increased statistically. There was no significant increase in the mean score of spiritual well-being of the students (t = 1,741, p = 0.087). Conclusion: As a result, it is thought that the students' perceptions of spirituality/spiritual care and their sensitivity towards intercultural care can be improved by integrating the spiritual care in nursing course into the curriculum

Keywords: Spiritual care, Nursing, Student

Giriş

Hemşireler, hasta bireye saygılı, onurlu ve merhametli bir şekilde davranarak güvenli, holistik ve bireysel odaklı bakımı sağlamada gerekli beceri ve yetkinliğe sahip profesyonel bir sağlık ekibi üyesidir (Ross et al.,2018). Hemşirelere bu beceri ve yetkinliği kazandıran hemşirelik eğitiminde sağlıklı/hasta bireye, ve ailesine sunulan hemşirelik bakımın holistik yaklaşımla verilmesine vurgu yapılmaktadır (Meyer, 2003).

Manevi bakım hemşirelik bakımının bütüncül ve temel bir unsuru olması (Timmins et al., 2015; Wu et al. 2016) ve holistik bakımın kritik bir alanı olmasından dolayı (Timmins et al., 2015; Wu et al. 2016) gözardı edilmemelidir (Wu et al. 2016).

Hemşireler bireyle birlikte bulundukları her ortamda onların manevi gereksinimleriyle karşılaşabilirler (Ergül ve Bayık, 2004). Hasta bireyin manevi gereksinimlerini karşılamak onların hastalıklarıyla baş etmesine yardımcı olmakta (Johnson et al., 2016; Riklikiene et al., 2016), iyileşmelerine katkıda bulunmakta ve bakım ile ilgili hasta bireyin doyumunu arttırmaktadır (Johnson et al., 2016). Bu nedenle hasta bireyin manevi bakım gereksinimlerinin var olduğu, hemşireler tarafından manevi bakımın sunulmasının son derece önemli olduğu bilinen bir gerçektir.

Farklı ülkelerde gerçekleştirilen çalışmalarda hemşirelik öğrencilerinin maneviyat/manevi bakım algılarında farklılıklar olduğu görülmüştür (Ross et al. 2014; Ross et al. 2016; Sağkal Midilli et al. 2017; Daghan 2017). Onların bu konudaki

Page 258: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

258

algıları bireye/hastaya spiritual bakımı sağlamadaki yeterliliğini etkileyebilmektedir. Hemşirelerin manevi bakım konusunda yeterli bilgiye ve eğitime sahip olmamaları (Sanders et al. 2016; Zakaria Kiaei et al. 2015) ve farkındalıklarının yetersiz olmasının holistik bakım sağlamada başarısızlığa neden olduğu kanıtlanmıştır (Baldacchino, 2006). Hemşirelerin bu bakımı sağlayabilmesi için yeterli eğitimsel hazırlığının olması gerekir (Timmins et al., 2015, Wu et al. 2016).

Öğrenci hemşirelerin manevi bakımı tanımlamaları, manevi bakımın kapsamını ve hemşirelerin hasta birey ve ailelerine manevi bakım sağlamada ne kadar etkili olduğunu anlamalarında hemşirelik eğitiminin içeriğinin yeterli olması gerekmektedir (Kroning and Yoon, 2017). Hemşirelik eğitiminde maneviyat ve manevi bakımın öğretilmesi, öğrencinin kendi maneviyatını fark etmesinde, manevi bakımla ilgili becerilerinin geliştirilmesinde ve hemşirelik bakım kalitesinin iyileştirilmesinde bir fırsat olarak görülmektedir (Caldeira et al., 2016). Öte yandan, maneviyat ile ilgili “ne öğretilmeli?”, “öğrencilerin maneviyatla ilgili ipuçlarını tanımasına nasıl yardımcı olunmalı?”, “maneviyatı belirleme ve bakım verme stratejileri nasıl öğretilmeli?” ve “öğrencilerin öğrenme çıktıları nasıl değerlendirilmeli?” gibi sorular da eğitimcilerde kaygı yaratmaktadır (Cone and Giske, 2012).

Bu araştırma “hemşirelikte manevi bakım” seçmeli dersinin öğrencilerin manevi iyilik haline, maneviyat/manevi bakımı algıları ve kültürlerarası duyarlığına etkisini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Yöntem

Araştırmanın Tipi

Çalışma tek gruplu öntest sontest düzeninde yarı deneysel bir araştırmadır.

Araştırmanın Örneklemi

Araştırmanın örneklemini 61 son sınıf, hemşirelik öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrenciler 2018-2019 güz ve bahar öğretim dönemlerinde haftada iki ders saatinden oluşan, ondört haftalık “hemşirelikte manevi bakım” dersine katılmışlardır. Dersin ilk haftası öntest verileri, dersin 14. haftası son test verileri toplanmıştır.

Veri Toplama Araçları

Veri toplama aracı olarak öğrencinin yaşı, cinsiyeti ve hemşirelik bakımında hastaya/bireye manevi bakım vermenin ne derece önemli olduğu ve uyguladığı manevi bakım girimlerinin sorgulandığı öğrenci tanıtıcı bilgi formu, Manevi iyi olma ölçeği, Maneviyat ve manevi bakım dereceleme ölçeği, Kültürlerarası duyarlılık ölçeği kullanılmıştır.

Manevi İyi Olma Ölçeği: Ölçek, Daaleman ve Frey (2004) tarafından geliştirilmiştir. Sarıçam (2014) tarafından Türkçeye uyarlanmış ve ölçeğin psikometrik özellikleri incelenmiştir. Ölçek 12 madde ve iki alt boyuttan (öz-yeterlilik ve yaşam planı) oluşmaktadır. Beşli likert tipindeki ölçek, kesinlikle katılıyorum (1), kesinlikle katılmıyorum (5) şeklinde puanlanmaktadır. Alt boyutlara göre artan puanlar ilgili kavramın arttığı ile ilgili bilgi vermektedir. Cronbach alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı öz-yeterlik alt boyutu için .88, yaşam planı alt boyutu için .86 bulunmuştur. Bu çalışmada Cronbach alfa katsayısı 0.94 olarak saptanmıştır.

Maneviyat ve Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MBDÖ): McShreey et al. (2002) tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin Türkiye’de geçerlik ve güvenirlik çalışması, Ergül ve Temel (2007) tarafından yapılmıştır. Beşli likert tipi ölçeğin maddelerinin puanlaması “kesinlikle katılmıyorum” 1 puandan, “tamamen katılıyorum” 5 puana doğru yapılmaktadır. Ölçek toplam 17 maddeden oluşmakta, 13 madde düz, dört madde (3,4,13,16) ters şekilde puanlanmaktadır. Alınan puanın yüksek olması maneviyat ve manevi bakıma ilişkin algılama düzeyinin iyi olduğunu göstermektedir. Ergül ve Temel (2007) tarafından ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0,76 olarak saptanmıştır. Bu çalışmada Cronbach alpha katsayısı 0.79 olarak bulunmuştur.

Kültürlerarası Duyarlılık Ölçeği: Ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Bulduk ve ark. (2011) tarafından yapılmıştır. Ölçek 24 madde ve kültürlerarası duyarlı olmak için gerekli beş duygusal boyutu içermektedir. Boyutlar; iletişimde sorumluluk, kültürel farklılıklara saygı, iletişimde kendine güvenme, iletişimden hoşlanma ve iletişimde dikkatli olmadır. Kültürel Duyarlılık Ölçeği (1) kesinlikle katılmıyorum (2) katılmıyorum (3) kararsızım (4) katılıyorum ve (5) kesinlikle katılıyorum şeklinde 5’li likert tipi bir derecelendirmeye sahiptir. Bulduk ve ark. (2011) tarafından ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0.72 olarak saptanmıştır. Bu çalışmada Cronbach alpha katsayısı 0.88 olarak bulunmuştur.

Veri Toplama Yöntemi

Veriler veri toplama formları aracılığı ile sınıf ortamında kağıt-kalem yöntemi ile toplanmıştır.

Verilerin analizi

Veriler SPSS 16 programı kullanılarak, ortalama, standart sapma, sayı, yüzde dağılımı ve iki eş arasındaki farkın önemlilik testi ile p˂0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.

Bulgular

Öğrencilerin yaş ortalaması 22.36 ± 0.88 yıl ve % 91.8’i kadındır.

Öğrencilerin hastaların/ bireylerin manevi gereksinimlerini karşılamak için gerçekleştirdikleri girişimler sorgulandığında; öntest aşamasında sıklıkla % 98.4’ü dinlemek, %78.7’si empatik yaklaşım ve % 72.1’i rahat ortam sağlamak olarak ifade etmiştir (Tablo 1).

Page 259: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

259

Tablo 1.

Öğrencilerin hastların / bireylerin manevi gereksinimlerini karşılamada gerçekleştirdikleri girişimlere göre dağılımı

Hastaların / Bireylerin Manevi Gereksinimlerini Karşılamak İçin

Gerçekleştirilen Girişimler

Öntest Sontest

n % n %

Dinlemek 60 98.4 60 98.4

Empatik yaklaşmak 48 78.7 58 95.1

Rahat ortam sağlamak 44 72.1 49 80.3

Psikolojik destek olmak 40 65.6 49 80.3

Manevi uygulamalarını (Dini uygulamalar, meditasyon vb.)

gerçekleştireceği ortam hazırlamak

21

34.4

31

50.8

Relaksasyon (gevşeme) müzikleri dinletmek 7 11.5 15 24.6

Öğrencilerin öntest ve sontest verileri karşılaştırıldığında; ders sonrasında öğrencilerin maneviyat/manevi bakım algılarının (t=6,011, p=0.000) ve kültürlerarası duyarlılıklarının (t=2,916, p=0.005) istatistiksel açıdan anlamlı şekilde arttığı saptanmıştır.

Tablo 2.

Hemşirelikte Manevi Bakım Dersi Alan Öğrencilerin Manevi İyilik Halinin, Manevi Bakım Algılarının ve Kültürlerarası Duyarlılıklarının Öntest ve Sontest Değerlendirmesi

Ölçekler Öntest Sontest Analiz

Maneviyat / Manevi Bakımı

Algılama Ölçeği

68.82 ± 6.56 74.97 ± 6.66 t= 6.011, p= .000

Manevi İyi Olma Ölçeği 45.03 ± 10.17 48.05 ± 11.91 t= 1.741, p= .087

Özyeterlilik Alt boyutu 23.00 ± 4.78 24.36 ± 5.67 t= 1.575, p= .121

Yaşam planı Alt boyutu 22.03 ± 6.16 23.69 ± 6.68 t= 1.750, p= .085

Kültürlerarası

Duyarlılık Ölçeği

95.50 ± 9.86 99.84 ± 9.30 t= 2.916, p= .005

İletişimde sorumluluk 28.48 ± 3.18 29.93 ± 3.21 t= 3.158, p= .002

Kültürel farklılıklara saygı 24.98 ± 3.02 26.34 ± 2.89 t= 3.116, p= .003

İletişimde kendine güvenme 18.95 ± 3.07 19.72 ± 2.76 t= 1.753, p= .085

İletişimden hoşlanma 11.79 ± 1.93 12.52 ± 1.78 t= 2.373, p= .021

İletişimde dikkatli olma 11.31 ± 1.71 11.31 ± 1.47 t= 0.000, p= 1.000

Öğrencilerin öntest ve sontest verileri karşılaştırıldığında; öğrencilerin manevi iyilik halini değerlendiren ölçek puan ortalamasında anlamlı bir artış belirlenmemiştir (t=1,741, p=0.087).

Tartışma ve Yorum

Bu araştırmada ders sonrasında öğrencilerin maneviyat/manevi bakım algılarının olumlu yönde geliştiği görülmüştür. Bu bulguyu destekler şekilde literatürdeki araştırmalar, hemşirelik eğitim programları ile öğrencilerde manevi bakıma ilişkin algının geliştirilebileceğini göstermektedir (Yilmaz ve Gurler, 2014; Wallace et al.,2008). Bu bulgu ile hemşirelik eğitiminin öğrencilerin manevi bakımdaki rollerini anlamada ve manevi bakım sağlamada hayati rolü olduğu unutulmamalıdır (Cone and Giske, 2012; Yilmaz ve Grüler, 2014; Burkhart and Schmidt, 2012; Timmins et al., 2015).

Page 260: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

260

Hemşirelik eğitiminde insanın manevi boyutunun ve manevi bakımın öğretilmesi, öğrencinin kendi maneviyatını fark etmesinde, manevi bakımla ilgili algı ve becerilerinin geliştirilmesinde ve hemşirelik bakım kalitesinin iyileştirilmesinde bir fırsattır.

Sonuç olarak eğitim müfredatına “hemşirelikte manevi bakım” dersi entegre edilerek, öğrencilerin maneviyat/manevi bakıma yönelik algıları ve kültürlerarası bakıma ilişkin duyarlılıklarının geliştirilebileceği düşünülmektedir.

Kaynaklar

Bulduk, S., Tosun, H., Ardıç, E. (2011). Turkce Kulturler Arası Duyarlılık Olceğinin hemşirelik oğrencilerinde olcumsel ozellikleri. Turkiye Klinikleri J Med Ethics 19(1):25-31.

Burkhart, L., Schmidt, W. (2012). Measuring effectiveness of a spiritual care pedagogy in nursing education. J Prof Nurs 28(5): 315–21.

Caldeira, S., Figueiredo, A.S., da Conceição, A.P., Ermel, C., Mendes, J., Chaves, E., et al. (2016). Spirituality in the undergraduate curricula of nursing schools in Portugal and SãoPaulo-Brazil. Religions 7(134): 1-9.

Cone, P.H., Giske, T. (2012). Teaching spiritual care – a grounded theory study among undergraduate nursing educators. Journal Clin Nurs 22: 1951–60.

Daghan, S. (2017). Nursing students’ perceptions of spirituality and spiritual care ; an example of Turkey. J Relig Health. doi: 10.1007/s10943-017-0416-y. [Epub ahead of print]

Ergül, Ş., Bayık, A. (2004). Hemşirelik ve manevi bakım. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 8(1); 37-45. Ergül, Ş., Temel, A.B. (2007). Maneviyat ve Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği’nin Türkçe formunun geçerlilik ve

güvenilirliği. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 23(1); 75-87. Johnson, P.T., Cheshire, M., Wood, F.G., Dunn, L.L., Ewell, P.J. (2016). Daily spiritual experiences of nurse educators

and relationship to depression and health. J Christ Nurs 33(3): 179-83. Kroning, B.M., Yoon, D. (2017). Student perspective improves spiritual care curriculum. J Christ Nurs 34(4): E53-E55. Meyer, C.L. (2003). How effectively are nurse educators preparing students to provide spiritual care? Nurse Educ

28: 185-90. Riklikiene, O., Vozgirdiene, I., Karosas, L.M., Lazenby, M. (2016). Spiritual care as perceived by Lithuanian student

nurses and nurse educators: A national survey. Nurse Educ Today 36: 207-13. Ross, L., McSherry, W., Giske, T., Van Leeuwen, R., Schep-Akkerman, A., Koslander, T., et al. (2018). Nursing and

midwifery students' perceptions of spirituality, spiritual care, and spiritual care competency: A prospective, longitudinal, correlational European study. Nurse Educ Today 67: 64-71.

Ross, L., van Leeuwen, R., Baldacchino, D., Giske, T., McSherry, W., Narayanasamy, A., Downes, C., Jarvis, P., Schep-Akkerman, A. (2014). Student nurses perceptions of spirituality and competence in delivering spiritual care: A European pilot study. Nurse Education Today 34: 697-702.

Ross, L., Giske, T., van Leeuwen, R., Baldacchino, D., McSherry, W., Narayanasamy, A., Jarvis, P., Schep-Akkerman, A. (2016). Factors contributing to student nurses'/midwives' perceived competency in spiritual care. Nurse Education Today 36:445-451.

Sağkal, Midilli, T., Kalkım, A., & Dağhan, Ş.(2017). Hemşirelik öğrencilerinin manevi bakıma ilişkin görüş ve uygulamaları. Journal of Human Sciences, 14(1), 666-677.

Sanders, L., Kopis, S., Moen, C., Pobanz, A., Volk, F. (2016). Perceptions of spirituality and spiritual care in Religious nurses. JCN 33(4):214-219.

Sarıçam, H. (2014). Düşünsel (Manevi) İyi Olma Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması ve Psikometrik Özellikleri. YILDIZ International Conference on Educational Research and Social Sciences (YICER-2014) September 01-03, 2014, Istanbul, Turkey.

Timmins, F., Murphy, M., Neill, F., Begley, T., Sheaf, G. (2015). An exploration of the extent of inclusion of spirituality and spiritual care concepts in core nursing textbooks. Nurse Educ Today 35(1): 277-82.

Wallace, M., Campbell, S., Grossman, S.C., Shea, J.M., Lange, J.W., Quell, T.T. (2008). Integrating spirituality into undergraduate nursing curricula. Int J Nurs Educ Scholarsh 5, Art.10.

Wu, L.F., Tseng, H.C., Liao, Y.C. (2016). Nurse education and willingness to provide spiritual care. Nurse Education Today 38:36-41.

Yilmaz, M., Gurler, H. (2014). The efficacy of integrating spirituality into undergraduate nursing curricula. Nurs Ethics 21(8): 929-45.

Zakaria, Kiaei, M., Salehi, A., Moosazadeh, Nasrabadi, A., Whitehead, D., Azmal, M., Kalhor, R. & Shah, Bahrami, E. (2015) Spirituality and spiritual care in Iran: nurses’ perceptions and barriers. International Nursing Review 62, 584–592.

Page 261: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

261

SS71

OSTEOPOROZ HASTALARININ SAĞLIK OKURYAZARLIĞI İLE OSTEOPOROZ BİLGİ VE ÖNLEYİCİ DAVRANIŞLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ

Aslı KALKIM1, Tülay İNCİRKUŞ2, Cansu YAMAN3

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir/Türkiye

2Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İç Hastalıkları Hemşireliği A.D, İzmir/Türkiye

3Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İç Hastalıkları Hemşireliği A.D, İzmir/Türkiye

Özet. Bu çalışmanın amacı osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık düzeyini belirlemek, sağlık okuryazarlığı ile osteoporoz bilgisi ve önleyici davranışlar arasındaki ilişkiyi incelemektir. Tanımlayıcı tipteki araştırma, Ocak-Haziran 2019 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğinde 320 osteoporoz hasta ile gerçekleştirilmiştir. Veriler Hasta Tanıtım Formu, Sağlık Okuryazarlık Ölçeği ve Osteoporoz Bilgi Ölçeği kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 56,34±9,69 ve %90’ı kadındır. Osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık puan ortalaması 94,93±18,81 ve osteoporoz bilgi puan ortalaması 18,92± 4,96’dır. Bireylerin sağlık okuryazarlık durumları ile osteoporoz, beslenme ve egzersiz bilgisi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). Hastaların osteoporozu önleyici davranışlarından olan haftalık egzersiz durumuna göre sağlık okuryazarlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık durumlarının osteoporoz bilgilerini ve egzersiz alışkanlıklarını etkilediği saptanmıştır. Osteoporoz gibi kronik hastalığı olan bireylerin sağlık okuryazarlık durumlarının geliştirilmesi ile bireylerin hastalığa yönelik bilgilerinin ve olumlu sağlık davranışlarının güçlendirileceği düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Osteoporoz, Kemik Sağlığı, Sağlık Okuryazarlığı

THE RELATIONSHIP BETWEEN HEALTHY LITERACY AND OSTEOPOROSIS KNOWLEDGE AND PREVENTIVE BEHAVIOR OF OSTEOPOROSIS PATIENTS

Abstract. The aim of this study was to determine the health literacy level of osteoporosis patients and to investigate the relationship between health literacy and osteoporosis knowledge and preventive behaviors. This descriptive study was conducted between January-June 2019 at Physical Medicine and Rehabilitation Department in an university with 320 osteoporosis patients. Data were collected by face to face interview method using Patient Identification Form, Health Literacy Scale and Osteoporosis Information Scale. The mean age of the participants was 56.34±9.69 and 90% were female. The mean health literacy score of the patients was 94.93±18.81 and the mean score of osteoporosis knowledge was 18.92±4.96. A statistically significant relationship was found between health literacy and osteoporosis (r=0.522, p=0.000), nutrition (r=0.503, p=0.000), exercise knowledge (r=0.507, p=0.000). There was a statistically significant difference between health literacy and weekly exercise status (x2 =14.940, p=0.002). As a result, it was determined that health literacy status of osteoporosis patients affect their knowledge about their disease and exercise habits. It is thought that the knowledge and positive health behaviors of individuals with chronic diseases such as osteoporosis will be strengthened by improving their health literacy status.

Keywords: Osteoporosis, Bone Health, Health Literacy.

GİRİŞ

Günümüzde sağlık bakımında artan öz sorumluluk nedeni ile bireylerin kendi sağlık sorumluluklarını almaları, sağlığa ilişkin bilgileri anlamaları, kendileri ve başkaları için sağlık kararları almaları yönünde yeni roller üstlenmeleri beklenmektedir. Tüm bu beklentilerin temelinde bireylerin sağlık okuryazarlığı becerileri yer almaktadır (Yılmazel ve Çetinkaya, 2016).

Düşük sağlık okuryazarlığı olan kronik hastalığa sahip bireylerin sağlık hizmetlerine ulaşabilmesi ve hastalığını yönetebilmesi ile ilgili sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca koruyucu sağlık hizmetlerinin kullanımında, kişinin sağlık durumunun kötü olduğunu anlamasında, tıbbi önerilere uyumda, özbakımda yetersizlik, sağlık arama davranışında gecikme görülmektedir (Tokuda et al., 2009). Tüm bunların mortalite artışına ve sağlık bakım maliyetlerinde yükselmeye neden olduğu belirtilmektedir (Temel ve Çimen, 2017).

Literatürde osteoporozlu hastalarda sağlık okuryazarlığı ile gerçekleştirilen çalışmalar sınırlı sayıda görülürken, ülkemizde rastlanmamıştır. Osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık düzeylerinin belirlenmesi ile osteoporozun özyönetimi için bireylere verilecek sağlık hizmetlerini ve hemşirelik bakımının kalitesini artıracağı düşünülmektedir.

Gereç ve Yöntem

Araştırmanın Amacı

Page 262: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

262

Araştırma osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık düzeyini belirlemek, sağlık okuryazarlığı ile osteoporoz bilgisi ve önleyici davranışlar arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Araştırmanın Tipi

Araştırma tanımlayıcı tipte bir çalışmadır.

Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Zaman

Araştırma bir üniversite hastanesinin Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğinde Ocak - Haziran 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Araştırmanın Evreni

Araştırmanın evrenini Ocak - Haziran 2019 tarihleri arasında Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğine başvuran osteoporoz tanılı bireyler oluşturmuştur.

Araştırmanın Örneklemi

Örneklem sayısının belirlenmesi için evrendeki birey sayısının bilinmediği durumlarda örneklem sayısının belirlenmesi formülü kullanılmıştır. Loke ve ark. (2012)’nın literatür incelemesinde osteoporozunda bulunduğu kas iskelet sistemi hastalığı olan bireyler ile gerçekleştirilen çalışmalarda %7-%40 arasında düşük sağlık okuryazarlık düzeyi bulunmuştur. Bu çalışma referans alınarak, araştırmaya alınacak birey sayısı 320 olarak belirlenmiştir.

Bulgular

Bireylerin %95,3’ü osteoporoz hastasıdır. Hastalarda en çok görülen osteoporoz belirtileri %70 ile bel ve sırt ağrısı, %43,4 ile boy kısalması ve %42,2 ile güçsüzlüktür. Bireyler osteoporoz dışı hastalıklardan %43,8 ile hipertansiyon, %38,8 ile diyabet ve %22,8 ile GİS hastalığı olduğunu belirtmişlerdir (Tablo 1).

Tablo 1. Osteoporoz hastalığı olan bireylerin hastalığa yönelik bilgi ve davranışlarına göre dağılımı

Bilgi ve Davranışlar S %

Kemik Mineral Yoğunluğuna Göre

Osteopeni 15 4,7

Osteoporoz 305 95,3

İlaçları Kullanma Durumu

Düzenli 256 80,0

Düzensiz 64 20,0

Var Olan Osteoporoz Belirtileri*

Bel-Sırt Ağrısı 224 70.0

Ağrı 117 36,6

Boy Kısalması 139 43,4

Kamburluk 61 19,1

Kırık 55 17,2

Güçsüzlük 135 42,2

Fiziksel Harekette Kısıtlılık 83 25,9

Osteoporoz Dışı Hastalık*

Kalp Yetmezliği 52 16,3

Hipertansiyon 140 43,8

Diyabet 124 38,8

KAH 23 7,2

KOAH-Astım 42 13,1

Artrit 53 16,6

Böbrek Hastalığı 46 14,4

Depresyon 13 4,1

GİS Hastalığı 73 22,8

Karaciğer Hastalığı 48 15,0

Toplam 320 100.0

*Birden fazla cevap verilmiştir.

Page 263: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

263

Hastaların %53,1'inin haftada 30 dk'dan az spor yaptığı görülmüştür. Gün içinde en az 15 dk güneşlenen hastaların oranı %67,5'tir. Hastaların %45,3'ü günlük bir porsiyon, %30,3'ü iki porsiyon, %17,5'i üç porsiyon kalsiyumlu yiyecek tüketmektedir. Bireylerin %71,3'ünün kalsiyum desteği, %74,1'inin D vitamin desteği aldığı görülmüştür.

Osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık ölçeği puan ortalamaları 94,93±18,81’dir. Hastaların bilgiye erişim alt boyutu puan ortalaması 20,58 ± 4,70, bilgileri anlama alt boyutu puan ortalaması 25,32 ± 5,93, değer biçme/değerlendirme alt boyutu puan ortalaması 29,92 ± 7,12 ve uygulama/kullanma alt boyutu puan ortalaması 19,11 ± 4,11'dir (Tablo 2).

Tablo 2. Osteoporoz Hastalarının Sağlık Okuryazarlık Durumları

Ölçek ve Alt boyutları X ± SS Min.-Mak.

Bilgiye Erişim 20,58 ± 4,70 5-25

Bilgileri Anlama 25,32 ± 5,93 7-35

Değer Biçme/ Değerlendirme 29,92 ± 7,12 8-40

Uygulama/ Kullanma 19,11 ± 4,11 5-25

Sağlık Okuryazarlık Ölçeği 94,93 ± 18,81 25-125

Bireylerin sağlık okuryazarlık durumları ile osteoporoz bilgisi, beslenme bilgisi ve egzersiz bilgisi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p < 0.05).

Osteoporoz hastalarının osteoporozu önleyici davranışlarından olan haftalık egzersiz yapma durumuna göre sağlık okuryazarlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Haftalık 90 dk. ve üzeri egzersiz yapan bireylerin haftada 30 dk. dan az egzersiz yapan bireylere göre sağlık okuryazarlık düzeyleri daha yüksek saptanmıştır (x²= 14,940, p= 0.002) (Tablo 3).

Tablo 3. Osteoporoz hastalarının Sağlık Okuryazarlığı ile Osteoporoz Bilgisi Arasında İlişki

Ölçek Alt Boyutları Sağlık Okuryazarlığı

r p

Osteoporoz Bilgi 0,522 0,000

Beslenme Bilgi 0,503 0,000

Egzersiz Bilgi 0,507 0,000

Tartışma

Osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık ölçeği puan ortalamaları 94,93 ± 18,81’dir. Hastaların bilgiye erişim alt boyutu puan ortalaması 20,58 ± 4,70, bilgileri anlama alt boyutu puan ortalaması 25,32 ± 5,93, değer biçme/değerlendirme alt boyutu puan ortalaması 29,92 ± 7,12 ve uygulama/kullanma alt boyutu puan ortalaması 19,11 ± 4,11 olarak bulunmuştur. Ülkemizde Çimen ve Temel (2017) tarafından kronik hastalığı olan yaşlılar ile gerçekleştirilen çalışmada; 87.96 ± 13.89 olarak bulunmuştur. Benzer şekilde uygulama/kullanma alt boyutu en düşük, değer biçme/ değerlendirme en yüksek ortalamaya sahip alt boyutlar olarak bulunmuştur. Bu çalışmaya göre bizim çalışmamızın sağlık okuryazarlık puan ortalamasının daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durumun diğer çalışmadaki yaş ortalamasının yüksek olmasından, birden fazla çeşitli kronik hastalığa sahip bireylerin olmasından kaynaklandığı düşünülmüştür. Uygulama/kullanma alt boyutu en düşük, değer biçme/ değerlendirme en yüksek ortalamaya sahip alt boyutlar olarak bulunmuştur. Çalışmamıza bakıldığında osteoporoz hastalarının okuryazarlık durumu literatürde yapılan diğer sağlık okuryazarlık oranlarına bakarak yeterli bulunmuştur. Bu sonuçta çalışmayı büyükşehirde yürütmek, hastaların eğitim düzeyinin yüksek olmasının etkisi olduğu düşünülebilir.

Gazmarariana, Williamsb, Peelc, Bakerd (2003) USA' de yapılmış kronik hastalığı olan hastalarda sağlık okuryazarlığı ile hastalık bilgisi arasındaki ilişkinin araştırıldığı ve en az bir kronik hastalığı olan (115 astım, 266 diyabet, 166 konjestif kalp yetmezliği, 214 hipertansiyon) 65 yaş ve üstü 653 birey ile hem birebir hem de telefon araştırmasıyla yapılan çalışma da genel olarak, hastaların %24'ünde yetersiz ve %12'sinde marjinal sağlık okuryazarlığı becerileri olduğu saptandığı görülmüştür.

Bu çalışmada osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık durumları ile osteoporoz bilgisi, beslenme bilgisi ve egzersiz bilgisi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p < 0.05). Bu bulgular bireylerin sağlık okuryazarlık düzeyleri arttırıldığında hastalığa ilişkin bilgilerinin de artacağını göstermektedir.

Osteoporoz hastalarının osteoporozu önleyici davranışlarından olan haftalık egzersiz yapma durumuna göre sağlık okuryazarlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Haftalık 90 dk. ve üzeri egzersiz yapan bireylerin haftada 30 dk. dan az egzersiz yapan bireylere göre sağlık okur yazarlık düzeyleri daha yüksek saptanmıştır (x² = 14,940, p = 0.002). Çalışmamızda osteoporozu önleyici davranışlardan sadece haftada 30 dk.dan az egzersiz yapan bireylerin sağlık okur yazarlıklarıyla ilgili istatistiksel açıdan bir fark bulunmuştur. Koç ve arkadaşlarının 2016’da genç kadınlar üzerinde yürüttükleri

Page 264: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

264

araştırmada osteoporoz bilgisine sahip olanların düzenli egzersiz yapma, güneşlenme sıklığı ve süreleri , süt ve süt ürünü tüketme miktarları bilgisi olmayanlara göre yüksek bulunmuştur. Bir diğer sağlık davranışı olan beslenme de ise bireylerin gelir gider durumu, doğal besinlere ulaşma durumları davranışı etkileyen faktörlerdendir. Bundan dolayı sağlık okuryazarlık düzeyinin yüksek olmasıyla beslenme davranışı arasında anlamlı bir ilişkisi bulunmamıştır.

Sonuç

Sağlık okuryazarlığı koruyucu sağlık hizmetlerinin tamamlayıcı bir parçasıdır. Birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında sağlık eğitiminin birincil hedefi erken çocukluk döneminden itibaren tüm yaş gruplarında toplumun sağlık bilincini yükseltmeye ve sağlık okuryazarlık düzeyini artırmaya yönelik olmalıdır. Sonuç olarak osteoporoz hastalarının sağlık okuryazarlık durumlarının osteoporoz bilgilerini ve egzersiz alışkanlıklarını etkilediği saptanmıştır. Osteoporoz gibi kronik hastalığı olan bireylerin sağlık okuryazarlık durumlarının geliştirilmesi ile bireylerin hastalığa yönelik bilgilerinin ve olumlu sağlık davranışlarının güçlendirileceği düşünülmektedir.

Kaynakça

Barlth R., Frisch B. (2006). Osteoporoz, Ankara: Türkiye Klinikleri, Ortadoğu Yayıncılık, Springer.

Gazmararian, JA., Williamsb, MV., Peelc, J., Bakerd, DW. (2003). Health literacy and knowledge of chronic disease. Patient Education and Counseling, 51, 267–275. Erişim Adresi: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0738399102002392?via%3Dihub

Gonçalves de Souza, MP. (2010), Osteoporosis Diagnosis and Treatment. Rev Bras Ortop., 45(3), 220–229. Erişim Adresi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4799095/

Hosking SM., Buchbinder R., Pasco JA., Williams LJ., Brennan-Olsen SL. (2016). The role of health literacy in the treatment of osteoporosis. Journal of Bone and Mineral Research, 31(10), 1909.

Koç, A., Aypak, C., Yıkılkan, H., Akbıyık, Dİ., Görpelioğlu, S. (2016). On sekiz-35 Yaş Arası Kadınların Osteoporoz Hakkındaki Bilgi Tutum ve Davranış Düzeyleri. Turk J Osteoporos, 22, 11-16. Erişim Adresi: http://www.turkosteoporozdergisi.org/archives/archive-detail/article-preview/on-sekiz-35-ya-aras-kadnlarn-osteoporoz-hakkndaki-/11787

Shaw, S.J., Huebner, C., Armin, J., Orzech, K., Vivian, J. (2009). The Role of Culture in Health Literacy and Chronic Disease Screening and Management. J Immigrant Minority Health, 11, 460–467. Erişim Adresi: https://link.springer.com/article/10.1007%2Fs10903-008-9135-5

Temel, AB., Çimen, Z. (2017). Kronik Hastalığı Olan Yaşlı Bireylerde Sağlık Okuryazarlığı, Sağlık Algısı Ve İlişkili Faktörler. Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 33(3), 105–125. Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/egehemsire/issue/33737/332345#article_cite

Yılmazel, G., Çetinkaya, F. (2016). Sağlık okuryazarlığının toplum sağlığı açısından önemi. TAF Prev Med Bull, 15(1), 69-74. Erişim Adresi: https://www.researchgate.net/publication/299436169_Saglik_okuryazarliginin_toplum_sagligi_acisindan_onemi

Page 265: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

265

SS72

DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK TEKNİĞİ AĞRISI OLAN HASTALARDA YARAR SAĞLAR MI? : SİSTEMATİK DERLEME

Fatma ÇETİNKAYA1, Fisun ŞENUZUN AYKAR2

1Sağlık Bakanlığı Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi, İzmir/Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/Türkiye

Özet. Amaç: Bu çalışma, Türkiye ve Dünyada EFT’nin ağrısı olan hastalarda yarar sağlaması ile ilgili 2009-2019 tarihleri arasında yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve bu çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik bir şekilde incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiş.

Gereç-Yöntem: EFT ve ağrı ile ilgili 70 ulusal ve uluslararası yayına ulaşılmıştır. Araştırma kriterlerine uygun olarak 8 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Araştırma dışı bırakılan çalışmalar genel literatür bilgisi içeren derlemeler, sistemik derlemeler, meta analizler, ağrı semptomu içermeyen araştırmalar, ağrı semptomu olmayan vaka analizleridir.

Bulgular: Sistemik inceleme sonucunda EFT’nin baş ağrısı, dismenore, fibromiyalji, (özellikle bel, sırt ağrısı), omuz ağrısı gibi birçok ağrıda etkili; plasebo etkisinden daha fazla öneme sahip olan önemli bir yöntem olduğu belirlenmiştir.

Tartışma-Sonuç: Literatürdeki tarama sonucunda daha çok psikolojik kökenli semptomlar üzerinde birçok EFT araştırmaları yapılmıştır (Anksiyete, korku, öfke, savaş gibi büyük travmalar sonrası etkilenme, bazı riskli meslek ve insanlarda) EFT ve ağrı ile ilgili özellikle ulusal randomize kontrollü araştırmalar yapılıp EFT’nin etkinliğinin sınanması, farklı ağrı türleri ve çeşitli hastalıklar üzerindeki etkinliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bireylere EFT eğitiminin verildiği örneklem gruplarında, kendi kendine EFT uygulamasının ağrılar üzerinde etkisini araştıran çalışmaların yapılması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: “Duygusal özgürlük tekniği”, “Ağrı”, “Ağrı yönetimi”

CAN EMOTIONAL FREEDOM TECHNIQUE BENEFIT IN PATIENTS WITH PAIN? : A SYSTEMATIC REVIEW

Abstract. Objective: This study was carried out to Turkey and the world in the review of published studies between 2009-2019 dates related to benefit in patients with EFT pain and examining in a systematic way the data obtained from this study.

Materials and Methods: 70 national and international publications on EFT and pain have been reached. 8 publications were evaluated in accordance with the research criteria.

Results: As a result of systemic examination, EFT was effective in many pain such as headache, dysmenorrhea, fibromyalgia (especially low back, back pain), shoulder pain; It was found to be an important method that has more importance than placebo effect.

Discussion-Conclusion: As a result of the literature review, many EFT studies have been conducted on the symptoms of psychological origin. In particular, national randomized controlled studies on EFT and pain should be conducted to test the efficacy of EFT, and to assess its effectiveness on different types of pain and various diseases. In addition, individuals in the sample group that was given EFT training, conducting studies on the effects on pain of self EFT is recommended.

Keywords: “Emotional freedom techniques”, “pain”, “pain management”

Giriş

Duygusal özgürlük tekniği (emotional freedom techniques-eft), hastaların genellikle psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesi için klinik bir uygulama olarak hemşirelerin dikkatini çekmektedir. Akupunkturun iğnesiz ve emosyonel bir biçimi olan eft, “negatif duyguların kaynağı bedenin enerji sistemindeki bozukluklardır” düşüncesinden ortaya çıkmış bir enerji tekniğidir. EFT’nin kökleri MÖ. 5000 yıl öncesine Antik Çin, Shaolin ve Taoist Manastırları’na kadar uzanmaktadır. Bu manastırlarda enerjiler ilk kez tanımlanmış ve bedende sürekli aktıkları enerji merkezleri haritalandırılmıştır.

Günümüzde kullanılan haline ulaşması Amerikalı Klinik Psikolog Dr. Roger Callahan tarafından gerçekleştirilmiştir. 90’lı yıllarda Callahan’ın öğrencilerinden Gary Craig daha sonraları, karmaşık bulduğu sistemi daha basite indirgeyip, herkesin uygulayabileceği şekle getirerek, zihinsel, duygusal ve fiziksel problemlerin çözümünde kolayca kullanımını sağlamıştır. Bu sistemin yeni adı Duygusal Özgürlük Tekniği (Emotional Freedom Techniques - EFT) olmuştur.

EFT temel olarak 5 adımda uygulanır

1. Sorunu belirleme ve odaklanma- Sorunu keşfetmek ve ona odaklanma.

Page 266: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

266

2. Sorunun rakamsal değerini belirleme- Yaşanan problemin etkisi 0 (hiç) ile 10 (en yüksek) arasında bir değer ile

ölçülür.

3. Zemini temizlemek – engelleri kaldırmak (Problemi kabul edilmesi ve bunun dile getirilmesini içerir. Karate (gamut)

noktasına parmakla vurular yaparken kabul cümlesi kurulur. “Bu...(soruna/probleme/olumsuz duyguya) ifade edilir

...’e rağmen kendimi olduğu gibi derinden ve sevgiyle onaylıyorum”)

4. İşaret parmağı ve orta parmak ile acıtmadan ama kesin vuruşlarla EFT noktalarına vurulur.EFT noktaları enerji

meridyenlerinin uç noktalarıdır. Bu uç noktalar vücudun yüzeyine yakındır ve bu nedenle derinlere gömülü olan

diğer noktalara oranla daha kolay bir şekilde erişilebilirler.

5. Değerlendirme: Başlangıçtaki problemin şiddeti tekrar değerlendirilir.

Resim 1: EFT vuruş noktaları Resim 2: EFT vuruş noktaları

EFT uygulaması temelde, bireyin bedeninin belli bölgelerindeki noktalara, parmak uçlarıyla hafifçe vuruşlar yapılarak gerçekleştirilir (Resim1, 2). EFT uygulamasına başlamadan önce hangi duygunun (ağrı, öfke, stres vb.), sorunun (fobiler vb.) ya da olumsuz durumun (geçmişte yaşanmış olumsuz yaşantıların izleri vb.) sağaltımı için çalışılacaksa o duruma uygun bir yönerge verilir. Örneğin, bu çalışma konularından birisi ağrı kontrolü olduğu için “ağrı” duygusunun hayal edilmesi için şu yönerge verilir: “bedenin ağrıyan bölgesini düşünün ve buna odaklanın. Bedenin bölgenizde hissettiğiniz ağrının, sizi şu anda ne düzeyde rahatsız ettiğini 1’den 10’a kadar (0 ya da 1 puan hiç rahatsız etmiyor, 10 puan dayanılmaz düzeyde rahatsız ediyor. Diğer değerler; iki, üç, dört vd. ise azdan çoğa doğru rahatsızlık düzeyini sembolize etmektedir) bir sayı aralığında, tek bir sayıyla puanlandırın.” Uygulama yapılacak bireylerin bu yönergeyi iyice anladıklarından ve puanlamalarını doğru bir şekilde yaptıklarından emin olduktan sonra ağrı duygusu üzerinde çalışılmaya başlanılır. Uygulamaya geçildiğinde ilk olarak EFT’nin bir parçası olan, göğüs ve omuz arasındaki boşluğu ovalayarak “bu ağrıma rağmen kendimi olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum” şeklinde kurulan cümleyi bireylerden tekrar etmeleri istenir. Bunun amacı uygulamaya hazırlıktır. Ayrıca bireylerin ağrılarına hatırlamalarına yardımcı olması için kısa bir “çağrıştırıcı sözcük” ya da “cümlecik” seçilir (örneğin, “bu ağrım”) ve vuruşlar esnasında bu cümleciği tekrarlamaları söylenerek ya da uygulayıcı tarafından tekrarlanmak koşuluyla EFT vuruşlarına geçilir. Sırasıyla kaşların uçları, gözlerin dışa doğru kalan sağ ve sol kısımları, gözaltları, dudak üstü, çene üstü, köprücük kemiklerinin uçları, koltuk altları, karate noktası (sol elde), başparmağın, işaret parmağının, orta parmağın ve serçe parmağın sağ kısmındaki etle tırnağın birleştiği bölge ve son olarak elin üst kısmına EFT vuruşları yapılır. EFT vuruşlarından sonra hastalardan gözlerini kapamaları ve açtıklarında uygulayıcının işaret parmağını sadece gözleriyle, başlarını sabit tutarak takip etmeleri, hemen sonra birden beşe kadar saymaları, peşinden bir melodi düşünmeleri ve yine birden beşe kadar saymaları istenir. Ardından biraz rahatlamaları ve üzerinde çalışılan soruna atıfta bulunarak; örneğin, “ağrınızla ilgili şu anda ne hissediyorsunuz, birden ona kadar bir puan verin” yönergesi verilir ve aynı uygulama katılımcıların verdikleri puanlar olabildiğince düşük bir seviyeye çekilene kadar yaklaşık 3-5 kere yaptırılır.

EFT’NİN NÖROFİZYOLOJİSİ VE ETKİ MEKANİZMASI

Üniter bir teknik olan EFT birçok problem için uygulanabilmektedir, çünkü bu problemler sistemdeki enerji bozulması sonucu oluşmaktadır ve uygulama reçetesi bu bozulmalarla ilgili olarak tasarlanmıştır (Church, 2013).

Hipokampus anı ya da uyaranın stres yanıtı oluşmadan güvenli bir şekilde devreye girme durumunu kaydetmekte ve ilgili stres yanıtını başlatan nöral yollar kalıcı olarak değişmektedir (Rancour, 2016).

EFT noktaları enerji meridyenlerinin uç noktalarıdır. Bu uç noktalar vücudun yüzeyine yakındır ve bu nedenle derinlere gömülü olan diğer noktalara oranla daha kolay bir şekilde erişilebilirler. Literatürdeki tarama sonucunda daha çok psikolojik kökenli semptomlar üzerinde birçok EFT araştırmaları yapılmıştır (Anksiyete, korku, öfke, savaş gibi büyük travmalar sonrası etkilenme, bazı riskli meslek ve insanlarda).

Page 267: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

267

GEREÇ, YÖNTEM

Çalışma konuyla ilgili yayınların geriye dönük olarak taranması biçiminde gerçekleştirilmiştir. Duygusal Özgürlük Tekniği (Emotional Freedom Technique), alternatif tedavi (alternative therapies), tamamlayıcı tedavi (complementary therapies), ağrı (pain), anahtar kelimelerle Türkçe ve İngilizce çeşitli kombinasyonlar yapılarak Pubmed, Google Scholar, Medline, ProQuest, Ovid arama motorlarında tarama yapılmıştır. EFT ve ağrı ile ilgili 70 ulusal ve uluslararası çalışmaya ulaşılmıştır. Araştırma kriterlerine uygun olarak 8 yayın çalışma kapsamında değerlendirilmiştir.

Çalışma Kapsamındaki Kriterler

- 2009-2019 tarihlerinde ulusal/uluslar arası hakemli bir dergide yayınlanmış olması,

- Orijinal/deneysel/yarı deneysel veya tanımlayıcı nitelikte olması

- Çalışmada EFT uygulaması ve ağrı semptomunun bulunması

Çalışma dışı bırakılan kriterler

-Genel literatür bilgisi içeren derlemeler

-Sistemik derlemeler

-Meta analizler

-Ağrı semptomu içermeyen araştırmalar (travma sonrası stres bozukluğu, fobiler anksiyete, depresyon, nöbet bozuklukları)

-Ağrı semptomu olmayan vaka analizleri

BULGULAR

Tablo 1: Çalışmaların yaş ve dağılım özellikleri

Yazarlar Yaş Ortalaması Min-max Kadın (n) Erkek (n) Minewiser L (2017) 27 27 1 - Kalla M, Simmons M, 44.12 26-62 6 2 Robinson A. & Stapleton P (2017) Benor D, Rossiter-Thornton J, 50.16 27-62 18 6 Toussaint L (2017) Church D, 53.88 31-69 22 12 Nelms J (2016) Church D, Sparks T, 56 - 14 7 Clond M (2016) Bougea M.A, 43.26 - 10 (+8 kontrol) 9 (+8 kontrol) Spandideas N, Alexopoulos C.E, Thomaides T and friends (2013) Ersun A, Zambak A 22.26 18-24 30 - (2012)

Page 268: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

268

TARTIŞMA – YORUM

Tablo 2: Çalışmaların amaçları, örneklem büyüklüğü ve kapsamı ile araştırmaların tipleri Yazarlar Çalışmanın amacı Örneklem büyüklüğü

ve kapsamı

Araştırmanın tipi

Kalla M, Simmons M, Robinson A. & Stapleton P (2017)

Minewiser L (2017)

Benor D,

Rossiter-Thornton J,

Toussaint L (2017)

Church D, Nelms J (2016)

Church D (2016)

Timulak L, Pascual-Leone A (2014)

Bougea M.A, Spandideas N, Alexopoulos C.E, Thomaides T and friends (2013)

Ersun A, Zambak A (2012)

Kronik hastalığı olanlarda EFT’nin ağrı üzerindeki etkinliğini değerlendirmek; EFT uygulayıcılarının deneyimlerini incelemek

EFT uygulamasında post-travmatik stres hastalığı olan vakada ağrı, anksiyete düzeyinin incelenmesi

Kronik ağrısı olan hastalarda EFT’nin tedavideki yerini incelemek

Donuk omuz olan hastaların EFT öncesi ve sonrası kanıta dayalı ağrı, anksiyete düzeylerini incelemek

Savaş gazilerinin ağrı, anksiyete, depresyon durumlarını EFT uygulamasıyla kontrollü olarak incelemek

Ağrı ve ağrının altında yatan çekirdek nedeni incelemek

Gerginlik tipi baş ağrısı olanların kısa dönem EFT uygulamasını değerlendirmek

“Duygusal Özgürlük Teknikleri”nin dismenore üzerine etkisini belirlemek

8 EFT uygulayıcısı

1

24 kronik ağrısı olan (fibromiyalji)

37 (Kalifornia, medikal klinik)

59 (EFT:30, kontrol grubu:29)

Ulusal Sağlık Hizmet Hastanesi

1 (Psikoloji kliniği)

35-Baş ağrısı kliniği

30-Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi

Yarı deneysel, nitel çalışma

Deneysel, vaka çalışması

Randomize kontrollü çalışma

Randomize kontrollü

Randomize kontrollü

Vaka çalışması

Randomize kontrollü

Yarı deneysel

Page 269: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

269

Literatürdeki tarama sonucunda daha çok psikolojik kökenli semptomlar üzerinde birçok EFT araştırmaları yapılmıştır (Anksiyete, korku, öfke, savaş gibi büyük travmalar sonrası etkilenme, bazı riskli meslek ve insanlarda)

EFT ve ağrı ile ilgili özellikle ulusal randomize kontrollü araştırmalar yapılıp EFT’nin etkinliğinin sınanması, farklı ağrı türleri ve çeşitli hastalıklar üzerindeki etkinliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Bireylere EFT eğitiminin verildiği örneklem gruplarında, kendi kendine EFT uygulamasının ağrılar üzerinde etkisini araştıran çalışmaların yapılması önerilmektedir.

Sonuç olarak, incelenen çalışmaların genel sonucunda EFT’nin ağrı ve diğer semptomları önemli düzeyde azalttığı gösterilmiştir. Ağrı ve diğer semptomlara yönelik daha fazla klinik çalışma yapılarak kanıt temelli sonuçlar, tedavi etkinliğini artırıcı olumlu desteklemeler gerekmektedir.

KAYNAKLAR

-Benor, D., Rossiter-thornton, J., & Toussaint, L. (2017). A Randomized , Controlled Trial of Wholistic Hybrid Derived From Eye Movement Desensitization and Reprocessing and Emotional Freedom Technique (WHEE) for Self-Treatment of Pain , Depression , and Anxiety in Chronic Pain Patients. 22(2), 268–277. Erişim adresi: https://doi.org/10.1177/2156587216659400

-Bougea, A. M., Spandideas, N., Alexopoulos, E. C., Thomaides, T., Chrousos, G. P., & Darviri, C. (2013). ORIGINAL RESEARCH E FFECT OF THE E MOTIONAL F REEDOM T ECHNIQUE ON P ERCEIVED S TRESS , Q UALITY OF L IFE , AND C ORTISOL S ALIVARY L EVELS IN T ENSION -T YPE H EADACHE S UFFERERS : A R ANDOMIZED C ONTROLLED T RIAL. 9(2), 91–99. Erişim adresi: https://doi.org/10.1016/j.explore.2012.12.005

-Church, D., Sparks, T., & Clond, M. (2016). ORIGINAL RESEARCH EFT ( E MOTIONAL F REEDOM T ECHNIQUES ) AND R ESILIENCY IN V ETERANS AT R ISK FOR PTSD : A R ANDOMIZED C ONTROLLED T RIAL. Explore: The Journal of Science and Healing, 12(5), 355–365. Erişim adresi: https://doi.org/10.1016/j.explore.2016.06.012

-Church, D., Stapleton, P., Yang, A., & Gallo, F. (2018). Is Tapping on Acupuncture Points an Active Ingredient in Emotional Freedom Techniques? A Systematic Review and Meta-analysis of Comparative Studies. Journal of Nervous and Mental Disease, 206(10), 783–793. Erişim adresi: https://doi.org/10.1097/NMD.0000000000000878

-Clond, M. (2016). Emotional freedom techniques for anxiety a systematic review with meta-analysis. Journal of Nervous and Mental Disease, 204(5), 388–395. Erişim adresi: https://doi.org/10.1097/NMD.0000000000000483

-Kalla, M., Simmons, M., Robinson, A., Stapleton, P., Kalla, M., Simmons, M., … Stapleton, P. (2018). Emotional freedom techniques ( EFT ) as a practice for supporting chronic disease healthcare : a practitioners ’ perspective. Disability and Rehabilitation, 0(0), 1–9. Erişim adresi: https://doi.org/10.1080/09638288.2017.1306125

-Kos, J. L. (2016). A Study of Energy Psychology and the Efficacy of Emotional Freedom Techniques in Trauma focused Therapy A Doctoral Project Presented to the Faculty School of Behavioral Sciences California Southern University In partial fulfillment of the requirement for .

-Minewiser, L. (2017). Six Sessions of Emotional Freedom Techniques Remediate One Veteran’s Combat-Related Post-Traumatic Stress Disorder. Medical Acupuncture, 29(4), 249–253. Erişim adresi: https://doi.org/10.1089/acu.2017.1216

-Timulak, L., & Pascual-Leone, A. (2015). New Developments for Case Conceptualization in Emotion-Focused Therapy. Clinical Psychology and Psychotherapy, 22(6), 619–636. Erişim adresi: https://doi.org/10.1002/cpp.1922

-Zaybak, A. (2012). Duygusal özgürlük teknikleri’nin dismenore üzerine etkisinin incelenmesi. 28(February 2008), 13–21.

Page 270: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

270

SS76

BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNİN KALP VE DAMAR CERRAHİSİ KLİNİĞİNE YATIŞ YAPAN HASTALARDA BESİN TAKVİYELERİNİN KULLANIMI VE ALGILAMALARI

Fatma DEMİR KORKMAZ1, Tuğba Nur ÖDEN2, Nihal ÇELİKTÜRK1

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği AD

2Ege Üniversitesi Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi

ÖZET

GİRİŞ VE AMAÇ: Son yıllarda tüm dünyada bitki kökenli takviyeler de dahil olmak üzere tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının kullanımı oldukça yaygındır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), bu ürünlerin kullanımı geçtiğimiz otuz yılda giderek artmıştır; besin takviyeleri için pazar 590,9 milyon ABD dolarına ulaşmıştır. Besin takviyesi, bir veya daha fazla beslenme gıdaları (vitaminler, mineraller, bitkiler veya diğer botanik ürünler, amino asitler ve bazı başka maddeler) veya bunların bileşenlerinin ağız yoluyla alınmasıdır. Besin takviyelerinin kullanımı kalp cerrahisi geçirecek hastalarda, ameliyat sırası ve sonrasında kanama, sedasyon, hipoglisemi, hepatotoksisite, nefrotoksisite, anestezinin etkinsiz ya da fazla etkin olması, miyokard infarktüsü ve allogreft rejeksiyonuna neden olabilir. Özellikle kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan besin takviyeleri, ameliyat sırası ve sonrası birçok zararlı etkilere sebep olabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmelidir. Bu araştırmanın amacı, Ege Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi kliniğine yatış yapan açık kalp cerrahisi geçirecek yetişkin hastalarda besin takviyelerinin kullanım sıklığını, besin takviyelerine yönelik algılarını tanımlamaktır.

GEREÇ VE YÖNTEM: Araştırma, tanımlayıcı niteliktedir. Araştırmaya, Ege Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi kliniğine açık kalp cerrahi geçirmek üzere yatış yapan araştırmaya katılmayı kabul eden 200 yetişkin hasta alınmış, veriler Ağustos 2018-2019 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplamada; literatür doğrultusunda hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Verilerin analizleri, IBM SPSS Statistics 25.0 programında yapılmıştır. Verilerin analizinde katılımcıların sosyodemografik özellikleri, besin takviyesi kullanma durumu, besin takviyelerine yönelik etkililik ve güvenlik algısının belirlenmesine ilişkin bilgilerinin elde edilmesinde tanımlayıcı istatistiklerden yararlanılmıştır.

BULGULAR: Araştırmaya katılan hastaların %64’ünün besin takviyesi kullandığı, %42’sinin kullandıkları besin takviyelerinin etki/yan etkilerini bilmediği, %97,5’unun herhangi bir yan etkiyle karşılaşmadığı, %18,5’unun kullandıkları ürünleri hekim/hemşireye bildirdiği, en fazla kullanılan besin takviyesinin adaçayı/ıhlamur olduğu saptanmıştır. Hastaların %75’i besin takviyelerini güvenli bulmadığını ifade etmiş, besin takviyelerinin hastalık belirtilerini tedavi etmeyeceği (%62), hastalıkları önlemeyeceği ve iyileştiremeyeceğine (sırasıyla %55, %67) inandıklarını belirtmişlerdir.

TARTIŞMA VE SONUÇ: Cerrahi işlem geçirecek hastaların, ameliyat öncesi dönemde besin takviyesi kullandıkları, ve hekim/hemşireye bildirmedikleri, besin takviyesi kullanan ve kullanmayan bireyler arasında güvenlik ve etkinlik konulararında fikir ayrılıklarının olduğu saptanmıştır. Kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan besin takviyeleri, ameliyat sırası ve sonrası birçok zararlı etkilere yol açabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmesi, bu konuda hastanelerde uygulama protokollerin oluşturulması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Besin takviyesi; hemşirelik; cerrahi

CARDIOVASCULAR SURGERY OF A UNIVERSITY HOSPITAL NUTRITIONAL SUPPLEMENT IN PATIENTS ADMITTED TO CLINIC USE AND PERCEPTIONS

ABSTRACT

INTRODUCTION: In recent years, the use of complementary and alternative medicine, including plant-based supplements, is quite common all over the world. In the United States (USA), the use of these products over the past thirty years; the market for nutritional supplements has reached US $ 590.9 million. Nutritional supplement is the ingestion of one or more nutritional foods (vitamins, minerals, plants or other botanical products, amino acids, and some other substances) or components thereof. The use of nutritional supplements may cause bleeding risk, sedation, hypoglycemia, hepatotoxicity, nephrotoxicity, ineffective or overactive anesthesia, myocardial infarction and allograft rejection in patients undergoing cardiac surgery. Preoperative nutritional supplements, especially in patients who will undergo cardiac surgery, can cause many harmful effects during and after surgery, and their usage rates should be monitored more carefully. The aim of this study is to define the frequency of nutritional supplements and their perceptions about nutritional supplements in adult patients who will undergo open heart surgery in Ege University Cardiovascular Surgery Department.

MATERIALS AND METHODS: The research is descriptive study. 200 adult patients who were admitted to Ege University Cardiovascular Surgery Department for open heart surgery were included in this study and the data were collected between August 2018-2019. In data collection; a questionnaire prepared in line with the literature was used. Data were analyzed using

Page 271: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

271

IBM SPSS Statistics 25.0. In the analysis of the data, descriptive statistics were used to obtain information about the participants' sociodemographic characteristics, nutritional supplement use, effectiveness and safety perception of nutritional supplements.

RESULTS: It was found that 64% of the individuals who participated in the study used nutritional supplements, 42% did not know the effect / side effects of the nutritional supplements, 97.5% did not encounter any side effects, and 18.5% reported the products they used to the physician / nurse. The most commonly used dietary supplement was sage / linden tea. 75% of the patients stated that they did not find nutritional supplements safe and they believed that nutritional supplements would not treat disease symptoms (62%), prevent and cure diseases (55%, 67% respectively).

DISCUSSION AND CONCLUSION: It was concluded that the patients who will undergo surgical procedures use nutritional supplements in the preoperative period, and that they do not inform the physician / nurse, that there are differences of opinion about safety and efficacy issues between individuals using and not using dietary supplements. Since preoperative nutritional supplements in patients undergoing cardiac surgery can cause many harmful effects during and after surgery, it is recommended that the usage rates in these patients should be monitored more carefully and application protocols should be established in hospitals.

Keywords: Nutritional supplement; nursing; surgery

GİRİŞ

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Besin Takviyeleri Sağlık ve Eğitim Hareketi (Dietary Supplements Health and Education Act), 1994 yılında besin takviyelerini, bir veya daha fazla beslenme gıdaları (vitaminler, mineraller, bitkiler veya diğer botanik ürünler, amino asitler ve bazı başka maddeler) veya bunların bileşenlerinin ağız yoluyla alınması olarak tanımlamıştır (1). Genellikle tablet, kapsül, toz, sıvı, yumuşak jel ve jel kap gibi birçok formda bulunurlar (9.)

Kardiyak hastalığa sahip bireyler, beslenme alımını engelleyen dispne ve anoreksiya gibi semptomlar nedeniyle ve loop diüretikler gibi sıklıkla önerilen ilaçlar sebebiyle vitamin ve mineral eksikliği riski altındadır. Bu nedenle bu hastalarda besin takviyesi kullanımı da yaygınlaşmaktadır (5). Besin takviyelerin kullanımı kardiyovasküler cerrahi geçirecek hastalarda, ameliyat sırası ve sonrasında kanama riski, sedasyon, hipoglisemi, hepatotoksisite, nefrotoksisite, anestezinin etkinsiz ya da fazla etkin olması, miyokard infarktüsü ve allogreft rejeksiyonuna neden olabilir (2, 6, 7, 8).

‘Doğal’ olduğuna ve risk oluşturmadıklarına inandıkları için çoğu hasta, sağlık çalışanlarına besin takviyesi kullandıklarını belirtmemektedir (2). Halbuki, tüm bu ürünler birden fazla aktif maddenin karışımları olduğu için, açıkça bitki-ilaç etkileşim olasılığını artırırlar. Bu, bitki-ilaç etkileşimlerinin zamanında tespit edilip çözülme olasılığını azaltmaktadır. Bununla birlikte, literatürde kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde kullanılanlar da dahil olmak üzere, bazı ortak besin takviyeleri ve yaygın olarak kullanılan geleneksel ilaçlar arasında potansiyel olarak ciddi etkileşimlerin bulunduğunu ortaya koymaktadır (2, 3, 4).

Son yıllarda dünya çapında popüler medya ve insanların ‘doğal’ ürünler tüketme isteğinin artmasına bağlı besin takviyesi kullanım oranları artmıştır. Ancak besin takviyelerinin ülkemizdeki kullanım oranları tam olarak bilinmemektedir. Kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan besin takviyeleri, ameliyat sırası ve sonrası birçok zararlı etkilere yol açabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmelidir. Literatürde, ülkemize ait kalp hastalığı olan bireylerde yapılmış besin takviyesi kullanım sıklığı ve hangi besin takviyelerini kullandıklarına yönelik yapılan çalışmalar oldukça azdır. Mevcut çalışmalarda ise kalp hastalarında kaçınılması gereken ginseng, sarı kantaron ve ginko gibi besin takviyelerinin kullanım oranlarına yer verilmemiştir. Bu çalışmanın amacı, Ege Üniversitesi Kalp ve damar cerrahisi servisine yatış yapan açık kalp cerrahisi geçirecek yetişkin hastalarda besin takviyelerinin kullanım sıklığını ve algılamalarını tanımlamaktır.

YÖNTEM

Araştırma, tanımlayıcı bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 01 Nisan- 31 Aralık 2018 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı açık kalp cerrahisi geçiren 647 yetişkin hasta oluşturdu. Araştırmanın örneklemi, evreni bilinen örneklem büyüklüğü belirleme formülünden hesaplanan %95 güven aralığında, anlamlılık düzeyi p<0.05 alınarak 200 birey olarak belirlendi. Araştırmaya, açık kalp cerrahi geçirmek üzere Ege Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında açık kalp cerrahisi geçiren, 18 yaşın üzerinde, araştırmaya katılmaya gönüllü, Türkçe bilen, mental durumu sağlıklı, görme, işitme ve konuşma sorunu olmayan hastalar dahil edildi. Konjenital kalp cerrahisi geçiren çocuk hastalar ve periferik vasküler cerrahi geçiren hastalar araştırma kapsamı dışında bırakılmıştır.

Araştırmanın yapılabilmesi için hastane etik kurulundan (No: 18-8/55) yasal izinler alındı. Örneklemi oluşturan gruptaki tüm hastalar araştırma hakkında sözel olarak bilgilendirildi ve bilgilendirilmiş gönüllü olur formu ile yazılı onayları alındı. Araştırma verileri, iki bölümden oluşan soru formu aracılığıyla toplandı. Soru formunun birinci bölümünü, sosyodemografik özellikler ve besin takviyesi kullanım alışkanlıklarını saptamaya yönelik literatür doğrultusunda hazırlanan 23 soru (7 açık uçlu, 13 kapalı uçlu, 3 çoktan seçmeli) oluşturdu. Soru formunun ikinci bölümünü, Fan X ve ark (2014)’nın oluşturduğu besin takviyelerinin etkinliği ve güvenliği hususunda bireylerin algılarının belirlenmesine yönelik ‘doğru’ ve ‘yanlış’ olarak yanıtlanan 25 Türkçe’ye uyarlandı (5). Bu bölümde yer alan ifadelerin kapsam geçerliliğini test etmek için, araştırmacılar tarafından 3 kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım hemşiresi, 3 kardiyovasküler cerrahi servis hemşiresi, 2 hekim, 2 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi ile çalışıldı. Uzmanlar tarafından, ifadelerin yeterliliği

Page 272: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

272

değerlendirildi, öneriler doğrultusunda 6 ifade çıkarıldı ve ifadeler konusunda değişiklikler yapıldı. Araştırma anket formu, yaklaşık 10-15 dakika süren yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplandı.

Araştırma sonucu elde edilen verilerinin analizi, bilgisayar ortamında, SPSS (Statistical Package for Social Science) Versiyon 25.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) paket programında yapılmıştır. Verilerin değerlendirmesinde hastaların sosyodemografik bilgilerinin verilmesine yönelik frekans tabloları oluşturulmuş, hastaların besin takviyesi kullanım ve algılarına yönelik tanımlayıcı istatistikler hesaplandı.

BULGULAR VE TARTIŞMA

Araştırma kapsamına alınan hastaların tanıtıcı özellikleri incelendiğinde, yaş ortalaması 59,71± 12,13 idi. Hastaların %47’si fazla kilolu, %69’u erkek, %80,5’i evli, %41,5’i ilkokul mezunu, %64’ünün geliri giderine denkti. Ayrıca, hastaların %76’sında kronik hastalık tanısı bulunmakta ve %60’ında kronik hastalıklardan hipertansiyon görülmekte olup, %88’i de sürekli ilaç kullanmaktaydı (Tablo 1). Fan ve ark (2014)’nın kalp yetersizliği olan hastaların besin takviyeleri kullanımına yönelik yaptığı çalışmada, hastaların %65’inin evli, %73’ünün erkek, yaş ortalamalarının 61 ± 11, %61’inin lise mezunu olduğunu belirtmişler, en sık görülen komorbiditenin diyabet olduğunu belirtmiştlerdir. Pınar ve ark (2017)’nın çalışmasında ise, en sık görülen kronik hastalık çalışmamızla benzer şekilde hipertansiyon olarak bulunmuştur.

Tablo 1. Hastaların Tanıtıcı Özelliklerine Göre Dağılımı (n=200)

Sosyodemografik Özellikler Sayı (n) Yüzde (%)

BKI Zayıf 1 %0.5

Normal 50 %25 Fazla kilolu 94 %47

Obezite 55 %27,5

Cinsiyet Kadın 62 31,0 Erkek 138 69,0

Medeni Durum Evli 161 80,5

Bekar 39 19,5

Eğitim Durumu Okuryazar Değil 6 3,0

İlkokul 83 41,5 Ortaokul 24 12,0

Lise 36 18,0 Üniversite 49 24,5 Lisansüstü 2 1,0

Gelir Durumu Gelir Giderden Az 42 21,0 Gelir Gidere Denk 128 64,0

Gelir Giderden Fazla 30 15,0

Kronik Hastalık Bulunma Durumu Evet 152 76,0 Hayır 48 24,0

Sürekli İlaç Kullanma Durumu Evet 176 88,0 Hayır 24 12,0

Hastaların Sahip Olduğu Kronik Hastalıklar*

Hipertansiyon 93 %46,5 Diyabetus Mellitus 67 %33,5

Hiperlipidemi 37 %18,5 Astım/KOAH 19 %9,5

Kronik Kalp Yetersizliği 10 %5 Troid hastalıkları 6 %3 Böbrek Hastalığı 7 %3,5

Diğer 7 %3,5

*: Birden fazla yanıt, BKI: Beden Kitle İndeksi, KOAH: Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı

Araştırma kapsamına alınan hastaların besin takviyesi kullanım alışkanlıkları incelendiğinde, %64’ünün besin takviyesi kullandığı, %66,7’sinin besin takviyelerinin etki/yan etkileri konusunda bilgi sahibi olmadığı, %4’ünün yan etkiyle karşılaştığı belirlendi (Tablo 2). Literatürde, besin takviyesi kullanımına ilişkin farklı sonuçlar bulunmaktadır (4, 5, 6). Levy ve ark (2017) besin takviyesi kullanım oranlarını, %27 ile %78 arasında değiştiğini belirtmişlerdir. Çalışmamızdaki sonuç, literatürdeki üst sınıra daha yakındır. Literatürde yapılan çalışmalarda sıklıkla, besin takviyeleri bitkisel ve takviye edici gıda (kapsül, jel) alt kategorilerinde araştırılmıştır (4, 5, 6). Çalışmamızda, tüm alt boyutlarıyla besin takviyelerinin kullanım oranlarının sorguladığı için yapılan diğer çalışmalara göre yüksek bulgular saptanmış olabilir.

Page 273: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

273

Çalışmamızda, hastaların %81,5’inin kullandıkları besin takviyesini hekim/hemşireye bildirmedikleri, %18,5’unun sağlık personeli tavsiyesi doğrultusunda besin takviyesi kullanmaya başladıkları saptandı (Tablo 2). Pınar ve ark. (2017) yaptığı çalışmada da, hastaların yalnızca %14,1’inin hekim danışmanlığıyla besin takviyesine başladıkları belirtilmiştir.

Tablo 2. Hastaların Besin Takviyesi Kullanım Alışkanlıkları Dağılımı (n=200)

Besin Takviyesi Kullanım Alışkanlıkları Sayı (n) Yüzde (%)

Besin Takviyesi Kullanma Durumu

Kullanıyor 128 64,0

Besin Takviyesi Kullanan Bireylerin Etki/Yan Etki Bilgisi (n=128)

Etki/Yan etkileri hakkında bilgisi yok. 84 %65,6

Besin Takviyesi Kullanan Bireylerin Yan Etki ile Karşılaşma Durumu (n=128)

Yan etkiyle karşılaşmış 6 %4,6

Besin Takviyesi Kullanan Bireylerin Hekim/Hemşireye Besin Takviyesini Bildirme Durumu (n=128)

Hekim/Hemşiye bildirmedim. 103 %80,4

Besin Takviyeleri Hakkında Tavsiye Alınan Kaynaklar (n=128)*

Arkadaş 30 %23,4

Aktar/Mağaza çalışanı 18 %14,0

Sağlık Kuruluşu Çalışanı 37 %28,9

Kimse 48 %37,5

Araştırma kapsamına alınan hastaların kullandıkları besin takviyelerinin dağılımı incelendiğinde, %52,7’lik en yüksek oranla adaçayı/ıhlamurun kullanıldığı, bunu %16 ile B12 vitamini, %13 oranla kalsiyum ve sarımsağın takip ettiği belirlenmiştir. Levy ve ark (2017), yaptığı çalışmada, en fazla kullanılan besin takviyelerinin vitamin ve mineraller olduklarını, bunu takip kullanılan bitkisel ürünlerden ise en çok sarımsak kullanıldığını saptamışlardır. Benzer şekilde Fan ve ark (2014) yaptıkları çalışmada da, en sık kullanılan besin takviyesinin multivitamin olduğu belirtilmiştir. Yurtdışında yapılan çalışmalarda, sıklıkla kullanılan besin takviyesi multivitamin (jel/kapsül vb.) saptanmışken, ülkemizde yapılan çalışmalarda besin takviyelerinden (bitkisel; ot, çay vb.) sıklıkla adaçayı, ıhlamur, yeşilçay, kekik, sarımsak vb. kullanıldığı belirlenmiştir (1, 3, 5, 6). Ayrıca, ülkemizde yapılan çalışmalar bitkisel (ot, çay vb.) besin takviyeleri kullanımına odaklanmıştır. Hastaların jel, kapsül formlu besin takviyesi kullanımlarına yönelik çalışma bulunmamaktadır. Jel/kapsül formlu vitamin, mineral veya diğer besin takviyelerinin diğer ülkelere göre Türkiye’de daha az kullanım oranının saptanmasının sebebi, maliyet yükü sebebiyle hastaların alım gücünün az olmasından dolayı olabilir.

Araştırma kapsamına alınan hastaların besin takviyelerine yönelik güvenlik algıları incelendiğinde, besin takviyesini kullanmadan önce %96’sı sağlık uzmanı ile görüşülmesi gerektiğini, % 95’i etki/yan etkilerin okunması gerektiği belirtmişlerdir (Tablo 3). Çalışmamızda, hastalar %96 oranında besin takviyesi kullanmadan önce sağlık uzmanıyla görüşülmesi ve kullanılacak ürünle ilgili tüm bilgilerin öğrenilmesi kanısında olmasına rağmen, yalnızca %28’i besin takviyesi tavsiyesi için sağlık uzmanına başvurmuştur. Yine, hastaların %95’i etki/yan etkilerin okuması gerektiğine inanırken, %65,6’sının kullandıkları ürünün etki/yan etkileri hakkında bilgi sahibi olmadıkları saptanmıştır.

Araştırmamızda, hastaların %78’i besin takviyelerinin ilaçlarla etkileşime girebileceği, %76,5’u araştırmalarla test edildiği, %92’si yetkili kurumlarca onaylanması gerektiğini, %75’i aktar/mağazaların besin takviyesi almak için güvenli olmadığını ifade etmişlerdir. Hastaların %64,5’u besin takviyeleri konusunda güvenilir bilgiyi nereden bulacakları konusunda bilgi sahibi olmadıklarını, %57’si bu ürünlerin doğal oldukları için sağlıklı olduklarını ve %92’sini önerilen miktardan daha fazla kullanılmaması gerektiğini bildirmişlerdir (Tablo 3). Fan ve ark (2014)’nın yaptığı çalışmada, hastaların % 78'inin besin takviyelerinin reçeteli ilaçlar ile etkileşime girebileceğini, %51’i besin takviyelerinin yetkili kurumlarca onaylandığına, %66’sı mağazalarda satılan besin takviyelerinin güvenli ve etkili olacağına ve %60’ı önerilen dozların araştırmalarla test edildiğine inandıklarını ifade etmişlerdir. Çalışmamız Fan ve ark (2014) yaptığı araştırma sonuçları ile paralellik göstermektedir. Ülkemizde aktar/mağazadan yapılan alışverişler güvenli bulunmazken, Fan ve ark (2014) yaptığı çalışmada güvenli bulunmuştur. Bu sonucun sebebi yurtdışında besin takviyelerin satıldığı mağazaların yoğunlukta olması sebebiyle olabilir. Ülkemizde ise, reçeteli satılmayan aktar/mağaza hizmetlerine karşı önyargılar bulunmaktadır.

Tablo 3. Hastaların Besin Takviyelerine İlişkin ‘Güvenlik’ Algıları (n=200)

Page 274: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

274

Güvenlik Algısı İfadeye Katılma Oranı Sayı (Yüzde)

Doğru Yanlış

İnsanlar besin takviyesi kullanmadan önce bir sağlık uzmanıyla görüşmelidir. 192 (%96) 8 (%4)

İnsanlar besin takviyesi kullanmadan önce o ürün ile ilgili tüm bilgileri

öğrenmelidir.

190 (%95) 10 (5%)

Besin takviyeleri kullanılan ilaçlar ile etkileşime girebilir. 156 (%78) 44 (%22)

Aktar ya da mağazalarda satılan besin takviyeleri güvenli ve etkilidir. 50 (%25) 150 (%75)

Besin takviyesinin faydaları, etikete konmadan önce araştırmalarla test edilir. 153 (%76,5) 47 (%23, 5)

İlaç şirketleri insanların besin takviyelerini hakkında bilgi sahibi olmalarını

istemiyor.

143 (%71,5) 57 (%28,5)

Besin takviyeleri sağlık problemlerine neden olabilir. 168 (%84) 32 (%16)

Besin takviyelerinin önerilen doz takviyeleri araştırma sonuçlarına dayanır. 144 (%72) 56 (%28)

Besin takviyelerinin, mağazalarda satılabilmeleri için TC. Gıda, Tarım ve

Hayvancılık Bakanlığı veya diğer kurumlar tarafından onaylanması gerekir.

184 (%92) 16 (%8)

Besin takviyeleri konusunda güvenilir bilgiyi nereden bulacağımı biliyorum. 71 (%35,5) 129 (%64,5)

Besin takviyelerini satan mağazaların çalışanları, sattıkları ürün hakkında bilgi

sahibidir.

68 (%34) 132 (%66)

Besin takviyesi yararı da zararı da olmaz. 35 (%17,5) 165 (%82,5)

Besin takviyesi doğal olduğu için güvenli ve sağlıklıdır. 86 (%43) 114 (%57)

Ürün etiketinde herhangi bir uyarı bilgisi yoksa besin takviyesi güvenlidir. 48 (%24) 152 (%76)

İnsanlar hastalandıklarında önerilen miktardan daha fazla besin takviyesi

kullanmalıdır.

16 (%8) 184 (%92)

Araştırma kapsamına alınan hastaların besin takviyelerine yönelik etkililik algıları incelendiğinde, hastaların %62’sinin besin takviyelerinin hastalık belirtilerini tedavi etmediği, %72’inin hastalıkları tedavi edemeyeceği, %45’inin hastalıkları önleceği ve %33’ünün hastalıkları iyileştirebileceğine inandıkları belirlenmiştir (Tablo 4). Fan ve ark (2014)’nın yaptığı çalışmada ise, hastaların %61’inin besin takviyelerinin hastalık belirtilerini önlediği, %48’inin hastalıkları tedavi edebileceği, %35’inin hastalıkları önleceği ve %67’sinin hastalıkları iyileştirebileceğine inandıkları ifade edilmiştir. Araştırma sonuçlarımız literatür bilgileri ile farklılık göstermektedir. Ülkemizde reçeteli ilaçlara karşı güven fazlayken, besin takviyelerinin etkililiği oranları düşüktür. Bunun sebebi, besin takviyesi ifadesi kullanıldığında sıklıkla bireylerin zihninde yalnızca aktar ve bitkisel ürün çağrışımın olması ve mağazalarda satılan ürünlerin maliyeti sebebiyle tüketim oranının az olması sebebiyle olabilir.

Tablo 4. Hastaların Besin Takviyelerine Yönelik ‘Etkililik’ Algıları (n=200)

Etkililik Algısı İfadeye Katılma Oranı Sayı (Yüzde)

Evet Hayır

İnsanlar dengeli besleniyorsa besin takviyesine ihtiyaç duymazlar. 174 (%87) 26 (%13) Besin takviyeleri, beslenmeyle alınamayan besin maddeleri için iyi bir alternatiftir. 127 (%63,5) 73 (%36,5) Besin takviyeleri kötü beslenmenin etkilerini azaltır. 116 (%58) 85 (%42) Besin takviyeleri hastalık belirtilerini tedavi edebilir. 75 (%37,5) 125 (%62,5) Besin takviyeleri sağlıklı olmak için gereklidir. 68 (%34) 132 (%66) Besin takviyeleri hastalıkları tedavi edebilir. 56 (%28) 144 (%72) Besin takviyeleri bazı hastalıkların tedavisinde ilaçlarla birlikte kullanılır. 109 (%54,5) 91 (%45,5) Besin takviyeleri hastalıkları önleyebilir. 90 (%45) 110 (%55) Besin takviyeleri hastalıkları iyileştirebilir. 66 (%33) 134 (%67) Besin takviyeleri ilaçların yerine kullanılabilir. 20 (%10) 180 (%90)

SONUÇ

Cerrahi işlem geçirecek hastaların, ameliyat öncesi dönemde besin takviyesi kullandıkları, ve hekim/hemşireye bildirmedikleri, besin takviyesi kullanan ve kullanmayan bireyler arasında güvenlik ve etkinlik konulararında fikir ayrılıklarının olduğu saptanmıştır. Kalp cerrahisi geçirecek hastalarda ameliyat öncesi kullanılan besin takviyeleri, ameliyat sırası ve sonrası birçok zararlı etkilere yol açabildiğinden bu hastalardaki kullanım oranları daha dikkatli biçimde izlenmesi, bu konuda hastanelerde uygulama protokollerin oluşturulması önerilmektedir.

Page 275: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

275

KAYNAKLAR

1. Levy I, Attias S, Ben-Arye E, Schiff E. Use and safety of dietary and herbal supplements among hospitalized patients:

What have we learned and what can be learned? —A narrative review. Eur J Integr Med. 2017;16(October):39-45.

2. Neil J. Nursing management preoperative care. In. Lewis SL, Dirksen SR, Heitkemper MM, Bucher L, Haridng MM

(Eds). Medical Surgical Nursing. 9th ed. St. Louis, Missouri: Elsevier Mosby. 2014; 18:320.

3. Pınar N, Topaloğlu M, Özer C, Alp H. Kardiyoloji hastalarında bitkisel ürün kullanımı. Turk Kardiyol Dern Ars.

2017;45(7):614-622.

4. Izzo AA, Di Carlo G, Borrelli F, Ernst E. Cardiovascular pharmacotherapy and herbal medicines: The risk of drug

interaction. Int J Cardiol. 2005;98(1):1–14.

5. Fan X, Lee KS, Frazier SK, Lennie TA, Moser DK. The use of, and perceptions about, dietary supplements among

patients with heart failure. European Journal of Cardiovascular Nursing. 2014;13(4):311-319.

6. Çay O, Demir Korkmaz F, Kalp damar cerrahisi hastalarında bitkisel ürün kullanımı, İzm Univ Tıp Derg. 2015;1: 20-

28.

7. Wong A, Townley SA. Herbal medicines and anaesthesia. Contin Educ Anaesthesia, Crit Care Pain. 2011;11(1):14–7.

8. Tachjian A, Maria V, Jahangir A. Use of herbal products and potential ınteractions in patients with cardiovascular

diseases. J Am Coll Cardiol [Internet]. 2010;55(6):515–25. Available from:

http://dx.doi.org/10.1016/j.jacc.2009.07.074.

9. Afolayan AJ, Wintola OA. Dietary supplements in the management of hypertension and diabetes- a review. African

J Tradit Complement Altern Med AJTCAM / African Networks Ethnomedicines [Internet]. 2014;11(3):248–58.

Available from: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/25371590.

Page 276: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

276

SS81

GEBE KALMAK İÇN KADINLARIN UYGULADIĞI ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI YÖNTEMLER SOSYAL PAYLAŞIM SİTESİ ÖRNEĞİ

Semra GÜN1, Gül ERTEM2

1Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü İzmir, Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı İzmir, Türkiye

Özet

GİRİŞ: Üreme insanoğlunun temel içgüdülerindendir. Evlilik sonucunda üremenin olması ve soyun devamlılığı beklenmektedir. Aileler çocuk sahibi olmak için çeşitli yollara başvurmakta, gebe kalma şansını arttırmak için alternatif yöntemlere de başvurmaktadır.

Amaç: Kadınların sosyal medyada gebe kalmak için hangi yöntemleri kullandıkları ve tavsiye ettiklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve yöntem: Araştırmanın evrenini sosyal paylaşım sitesinde son bir yıl içerisinde gebe kalmak için yapılan yöntemlerle ilgili paylaşımların yapıldığı mesajlar oluşturmuştur. Örneklemini ise alternatif ve tamamlayıcı tedavilerin geçtiği 71 Mesaj ve 48 yöntem oluşturmuştur. Mesajlar tek tek incelenerek kullanılan yöntemler listelenip frekans dağılımı yapılmıştır.

Bulgular: Sosyal medaya üzerinden ulaşılan mesajların konu başlıklarının çeşitli bitkisel tedaviler(%53), dua(%8.6), stres den uzak durma(%8.6), hacamat(%0.05), çeşitli bitkisel buhar tedavileri(%0.5), yakı(%0.17), bitkisel köklerin üzerinde taşınması(%5.7), termal sular(%0.05), vitamin desteği(%0.28) ve diğer yöntemler(%8.6) olduğu belirlenmiştir.

Sonuç: Gebe kalma toplumumuz için önemli bir konudur. Gebe kalma şansını arttırmaya yönelik uygulamaların kadın doğum hemşireler tarafından bilinmesi infertilite danışmanlığı verilirken kadınlardan bu yöntemleri kullanıp kullanmadıklarına dair bilgilerin alınması ve danışmanlık sırasında bu yöntemlerin varsa olumsuz etkilerinin, fayda ve beklenen sonuçlarının da konuşulması yararlı olacaktır.

Giriş

Üreme insanoğlunun temel içgüdülerindendir. Evlilik sonucunda üremenin olması ve soyun devamlılığı beklenmektedir. Aileler çocuk sahibi olmak için çeşitli yollara başvurmakta, gebe kalma şansını arttırmak için alternatif yöntemlere de başvurmaktadır.

Web teknolojisin hayatımıza girmesiyle birlikte internet kullanımı her geçen gün artmaktadır. 2019 TÜİK verilerin göre ülkemizde internet kullanımı 16-74 yaş grubundaki erkeklerde %81,8 iken kadınlarda %68,9’dur. Evlerde internet kullanımı ise %88.3 olarak belirtilmektedir(TÜİK 2019).

Çelik ve ark. çalışmasında kadınların gebe kalmak için kadınların %41’lik kısmının internetten bilgi edindiği belirtilmektedir. Hadımlı ve ark. çalışmasında ise gebelik öncesi kadınların %99.3 sıklıkla internet kullandıklarını ifade etmişlerdir (Çelik 2018, Hadımlı 2018).

Ülkemizde genelde infertil popülasyonda yapılan çalışmalarda kadınların tamamlayıcı ve alternatif yöntemleri yüksek oranda kullandıkları bulunmuştur. Edirne ve ark çalışmasında kadınların %82’si, Fata ve ark. çalışmasında %35.8, Çelik ve ark çalışmasında %65, Özkan ve ark çalışmasında ise %51 oranında kullandıkları belirtilmektedir (Edirne 2010, Fata 2019, Çelik 2018, Özkan 2018 ).

Amaç

Kadınların yoğun olarak internet ve tamamlayıcı alternatif yöntem kullandığı ülkemizde Kadınların sosyal medyada gebe kalmak için hangi yöntemleri kullandıkları ve tavsiye ettiklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Gereç ve yöntem:

Araştırma ülkemizin en büyük kadın paylaşım sitesinde 01.08.2019-10.08.2019 tarihleri arasında yapılmıştır. Sosyal paylaşım sitesinde gebe kalmaya yönelik mesajlara ulaşmak için ‘Gebelik’, ‘Gebe kalmak için’, ‘Gebe kalmak istiyorum’ anahtar kelimeleri kullanılarak ulaşılan forumlar incelenmiş, içlerinden gebe kalmaya yönelik tamamlayıcı alternatif yöntemlerin yer aldığı mesajlar belirlenmiştir. Araştırmaya son bir yıl içindeki mesajlar dahil edilmiştir.

Araştırmanın evrenini son bir yıl içinde (01.08.2018-01.08.2019 tarihleri arasında) sosyal paylaşım sitesinde gebe kalmak için yapılan yöntemlerle ilgili paylaşımların yapıldığı mesajlar oluşturmuştur.

Örneklemini ise alternatif ve tamamlayıcı tedavilerin geçtiği mesajlar oluşturmuştur. Mesajlar tek tek incelenerek kullanılan yöntemler listelenip frekans dağılımı yapılmıştır.

Page 277: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

277

Araştırmaya infertilite başlığı altında yer alan ve daha çok infertil popülasyonun kullandığı forumlar, reklam içerikli mesajlar, doktor yada tıbbi yöntem tavsiyelerinin olduğu mesajlar ve ilaçların geçtiği mesajlar dahil edilmemiştir.

Araştırma için infertilite tanısı almamış, inferilite tedavi almamış yada halihazırda almayan kişilerin mesajları dahil edilmiştir

Bulgular

Araştırma kapsamına gebe kalmaya yönelik tamamlayıcı ve alternatif uygulamaların en çok yer aldığı

• Hamile kalmak isteyen herkes burada toplanalım

• Şunu yap kesin gebiş kalırsın diyenler

• Gebe kalmak için bomba formül

• Meryem Ana otu kullananlar

• Anne olmak istiyorum hemde çok

• Hamile kalmak için neler yapıyorsunuz forumları dahil edilmiştir.

Forumlar içinde incelenen mesajlardan alternatif ve tamamlayıcı yöntemlerin geçtiği 78 mesaj araştırmaya dahil edilmiş ve mesajlar incelendiğinde toplam 48 yönteme ulaşılmıştır. Bu yöntemler başlıklara halinde ve tek tek frekans dağılımları yapılmıştır. (Tablo 1)

Yöntemlerin frekans dağılımı yapıldığında konu başlıklarına göre

• Çeşitli bitkisel tedaviler ve besinler (%53)

• Dua(%8.6)

• Stres den uzak durma(%8.6)

• Hacamat(%0.05)

• Çeşitli bitkisel buhar tedavileri(%0.5)

• Yakı(%0.17)

• Bitkisel köklerin üzerinde taşınması(%5.7)

• Termal sular(%0.05)

• Vitamin desteği(%0.28)

• Diğer yöntemler(%8.6)

Tablo 1: Kadınların Uyguladığı Ve Tavsiye Ettiği Yöntemlerin Dağılımı

Konu başlığı Yöntemler Sayı Yüzde

Çeşitli Bitkisel tedaviler Soğan kürü Aslan pençesi Bal çörekotu tarçın karışımı Hayıt suyu/ekstresi Keçiboynuzu Çakşır kökü İncir/incir kürü Civanperçemi Böğürtlen kökü Brokoli Havuç kürü Zerdeçal Ginseng Zeytin yaprağı Şiraz üzümü özü

18 7 8 10 6 1 6 1 2 3 3 2 1 1 1

10.8 4.2 4.8 6.02 3.6 0.6 3.6 0.6 1.2 1.8 1.8 1.2 0.6 0.6 0.6

Besin Arı sütü Bal Polen Propolis Kahve Fındık Balık yağı

6 6 6 1 1 1 1

3.6 3.6 3.6 0.6 0.6 0.6 0.6

Page 278: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

278

Dua Meryem suresi okuma Dua etme

8 6

4.8 3.6

Stresden uzak durma Stres yapmama Sessizce beklemek

4 1

2.4 0.6

Hacamat Hacamat 3 1.8

Çeşitli bitkisel buhar tedavileri Süt-maydonoz buharı Kabak buharı

6 3

3.6 1.8

Yakı 3 1.8

Bitkisel köklerin üzerinde taşınması Meryem otunun üzerinde taşımak 10 6.02

Termal sular Kaplıcaya gitmek 1 0.6

Vitamin desteği Koenzim Q10 Kompleks vitamin takviyesi ilaçlar Çinko

1 5 1

0.6 3.1 0.6

Diğer yöntemler Beli sıcak tumak Ayakları sıcak tutmak Cycling tarzı dans Pole tarzı dans Plates Yoga Yürüyüş yapmak Göbek çektirmek Sık ilişkiye girmek İlişki sonrası uzanmak İlişki sonrası ayakları yükseltmek Bel çektirmek

3 2 1 1 1 1 1 1 2 2 1 1

1.8 1.2 0.6 0.6 0.6 0.6 0.6 0.6 1.2 1.2 0.6 0.6

Tartışma

Araştırmada en çok uygulanan yöntemlerin bitkisel yöntemler olduğu, bitkisel yöntemler içinde ise ‘soğan kürü’ ve ‘hayıt suyu/eksresinin’ en çok tercih edilen yöntemler olduğu belirlenmiştir.

En çok tercih edilen diğer yöntemlerin ise Kuran’ı Kerim’de bulunan Meryem Suresi okuma ve Meryem otunun üzerinde taşınması olduğu belirlenmiştir.

Araştırmamızda en çok tercih edilen yöntem %53 oranında bitkisel tedaviler olmuştur. Tercih edilen bitkisel yöntemlerden ise en sık soğan kürü ve hayıt suyunun tavsiye edildiği belirlenmiştir. Şimşek ve ark çalışmasında da benzer olarak kadınların %50’lik kısmının soğan suyunu bildikleri belirtilmiştir (Şimşek 2013). Çelik ve ark. çalışmasında infertil popülasyondaki çalışmalarında ot ve bitki karışımlarının çay olarak içilmesi yada yenmesi oranı %65 bulunmuş en sık kullanılan yöntemin ise soğan suyu/kürü olduğu belirtilmiş (Çelik 2018). Fata ve ark. çalışmasında ise kadınların %18.2 sinin bitkisel yöntemleri kullandığı belirtilmiş ve bu yöntemleri katılımcıların %20.4’ü internetten öğrendiklerini belirtmiştir(Fata 2019). Edirne ve ark çalışmasında ise bitkisel metotların kullanımı %29.3 bulunmuş(Edirne 2010).

Şimsek ve ark. Gebe kalmaya yönelik yöntemlerin bilinmesini inceleyen bir tez çalışmasında ise çalışmaya katılan kadınların %85’inin gebe kalmak için kadınlara özgü yöntemleri bildiği ve %9.3’ünün bu yöntemleri uyguladığı, aynı kadınların %26’sının erkeler için kullanılan yöntemleri bildiği belirlenmiş. Çalışmada yöntem bilen kadınların %75.2’lik kısmının bir karışım buharına oturma yöntemini bildikleri ve yöntem uygulayan kişilerin %80’lik kısmının bu yöntemi uyguladıkları belirlenmiş. Araştırma ebe gümeci buharı en çok bilinen yöntem olarak belirtilmiştir. Aynı çalışmada kadınlara vagina ya direk uygulana yöntemleri de bildi bunlardan en çok bilinen yöntemlerin vaginaya kuyruk yağı koyma ve ebe gümeci olduğu belirlenmiştir.(Şimşek 2013). Bizim çalışmamızda ise buhara oturma %0.5 oranında tavsiye edilmiştir ve herhangi vaginaya uygulanan yöntem tavsiyesinde bulunulmamıştır.

Literatürde genelde infertil popülasyonda yapılan çalışmalarda bitkisel yöntemlerin sık tercih edildiği ancak çalışmamızdan farklı olarak türbeye gitmek, hocaya yada din görevlisine gitmek, kurban kesmek ve üzerinde muska taşıma gibi uygulamalarında sık yapıldığı belirtilmektedir. Farkın infertil popülasyonun araştırmamıza dahil edilmemesinden ve araştırmanın internet üzerinden yapılmasından kaynaklandığı düşünülmektedir (Edirne 2010, Fata 2019, Çelik 2018).

Sonuç

Gebe kalma toplumumuz için önemli bir konudur. Gebe kalma şansını arttırmaya yönelik uygulamaların Kadın Doğum Hemşireleri tarafından bilinmesi gebelik öncesi danışmanlık ve infertilite danışmanlığı verilirken kadınlardan bu yöntemleri kullanıp kullanmadıklarına dair bilgilerin alınması ve danışmanlık sırasında bu yöntemlerin varsa olumsuz etkilerinin, fayda ve beklenen sonuçlarının da konuşulması yararlı olacaktır.

Kaynaklar

• TÜİK 2019 Hanehalkı Bilişim Teknolojileri (BT) Kullanım Araştırması, yayın tarihi: 27.08.2019

Page 279: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

279

• Fata S., Tokat M.A., Bağardı N. Ve ark. The Traditional Practices Used by Couples with Fertility Problems, Affecting

Factors, Expected Benefits, and Learning Paths: The Turkey Sample Nigerian Journal of Clinical Practice, Volume 22,

Issue 6, June 2019(http://www.njcponline.com on Friday, August 9, 2019, IP: 176.88.216.163)

• Edirne T.,Arıca S.G, ve ark. Use of complementary and alternative medicines by a sample of Turkish women for

infertility enhancement: a descriptive study. BMC Complementary and Alternative Medicine 2010, 10:11

• Hadımlı A., Akyüz M.D., OranN.T. Gebelerin İnterneti Kullanma Sıklıkları Ve Nedenleri . Life Sciences (NWSALS),

4B0018, 2018; 13(3): 32-43.

• Özcan F.S., Karaca A., Sarak K. Complementary and Alternative Medicine Used by Infertile Women in Turkey. African

Journal of Reproductive Health June 2018; 22 (2):40

• Çelik A.S., Kırca N., İnfertil Kadınların Uyguladıkları Tamamlayıcı Ve Destekleyici Bakım Uygulamaları. Anadolu

Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 2018; 21(3): 178-188

• Şimşek Ş. Iğdır Melekli Kasabasında Yaşayan Evli Kadınların Gebe Kalmaya Yönelik Bildikleri Geleneksel

Yöntemler. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. 2013

Page 280: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

280

SS95

ERKEK SÜNNETİNDE ATRAVMATİK BAKIM UYGULAMALARI

Fahriye PAZARCIKCI1, Emine EFE2,

1Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Isparta/Türkiye

2Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Antalya/Türkiye

Özet: Erkek sünneti, geçmişten günümüzü çeşitli gerekçelerle uygulana gelmiş en yaygın cerrahi girişimdir. Bu cerrahi girişimin çocuk ve ailesi tarafından travmatik, ağrı, kaygı, korku verici ve konforda bozulma ile sonuçlanabilen bir deneyim olarak tanımlanabildiği bilinmektedir. Ayrıca, literatürde erkek sünnetinin uzun süreli olumsuz fiziksel, ruhsal, cinsel etkilerinin olabileceği de bildirilmiştir. Atravmatik bakım (AB), sağlık bakımı alırken çocukların ailelerinden ayrılmasını, bedensel yaralanmalarını ve ağrılarını en aza indirmeyi veya önlemeyi, çocuğu ve aileyi duygusal yönden desteklemeyi ilke edinen Donna Wong tarafından geliştirilmiş bir terapötik bakım felsefesidir. Bu bildiride sünnet operasyonundan kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesine yönelik kullanılabilecek AB uygulamalarına kanıta dayalı örnekler sunmak ve konuya dikkat çekmek amaçlanmıştır.

Yöntem: Çalışma ulusal ve uluslararası literatür taranarak oluşturulmuştur.

Bulgular: Sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin AB uygulamaları ile önlenmesi veya en aza indirilmesi etik bir gerekliliktir. Bu nedenle sünnet operasyonu planlanan bir çocuk için perioperatif dönem boyunca sürecek bir AB planlanmalıdır.

Tartışma-Yorum: AB, sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkileri azaltma çabasının bir parçası olarak kullanılmalıdır. Ancak klinikte sünnet operasyonu planlanan bir çocuğun bakımında sınırlı merkezde AB uygulandığı görülmektedir. Çocuk hakları doğrultusunda çocuklara uygulanan tüm girişimlerde AB uygulanması önerilir.

Anahtar Kelimeler: Atravmatik Bakım, Erkek Sünneti, Hemşirelik

ATRAUMATIC CARE APPLICATIONS IN MALE CIRCUMCISION

Abstract. Male circumcision is the most common surgical intervention that has been performed for various reasons from past to present. It is known that this surgical intervention can be defined by the child and his / her family as an experience that may result in traumatic pain, anxiety, fear, and deterioration in comfort. In addition, it has been reported in the literature that male circumcision may have long-term negative physical, mental and sexual effects. Atraumatic care (EU) is a philosophy of therapeutic care developed by Donna Wong, which is committed to the separation of children from their families, the minimization or prevention of physical injuries and pain, and the emotional support of the child and family. In this paper, it is aimed to present evidence-based examples of EU practices that can be used to prevent or minimize the negative effects of circumcision operation and to draw attention to the issue.

Method: The study was conducted by searching national and international literature.

Findings: Preventing or minimizing the negative effects of circumcision with EU practices is an ethical requirement. For this reason, a child who is scheduled for circumcision should be planned to have an EU during the perioperative period.

Discussion-Conclusion: The EU should be used as part of an effort to mitigate the negative effects of circumcision. However, it is seen that in a limited center, AB is applied in the care of a child who is planned to be circumcised in the clinic. It is recommended that the EU be implemented in all initiatives aimed at children's rights.

Keywords: Atraumatic Care, Male Genital Mutilation, Nursing

Giriş Erkek sünneti, insanoğlu tarafından uygulana gelen en eski cerrahi girişimlerdendir (WHO/UNAIDS, 2007; Boyle et al.,

2002). Geleneksel, dini, estetik, hijyenik ya da tedavi edici nedenlerle uygulanabilen sünnetin etik olup olmadığı, gerekliliği ya da olumlu sonuçları konusunda tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bununla birlikte erkek sünneti, toplumumuzda ve dünyada çocukluk çağında en sık uygulanan cerrahi işlemdir (WHO/UNAIDS, 2007; Thomas ve Tulgar, 2017). Dünya üzerinde 15 yaş ve üzeri erkeklerin % 30-33’ünün sünnetli olduğu, her yıl yaklaşık 13.3 milyon erkeğin sünnet edildiği tahmin edilmektedir (WHO/UNAIDS, 2007). Türkiye’de ise bu oran neredeyse %100’dür (İzgi, 2014).

Literatürde bu cerrahi girişimin çocuk ve ailesi tarafından travmatik, ağrı, kaygı, korku verici ve konforda bozulma ile sonuçlanabilen bir deneyim olarak tanımlanabildiği bilinmektedir (Bensley and Boyle, 2001; Ramos and Boyle, 2001; Boyle et al., 2002; WHO/UNAIDS, 2007; Hammond and Reiss, 2018). Pediatrik cerrahi hemşireleri tarafından bu bulguların tanımlanması, bu doğrultuda ameliyat öncesi ve sonrası özel bir bakım uygulanması çocukların konforun artırılması noktasında oldukça önemlidir (Hockenberyy and Barrera, 2015). Sünnet operasyonu sürecinde atravmatik bakımın

Page 281: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

281

sağlanamaması, cerrahi süreç boyunca olumsuz fizyolojik ve psikolojik reaksiyonlara, postoperatif erken dönemde ağrıya, analjezik ihtiyacında artmaya ve iyileşme sürecinde uzamaya, posttravmatik stres bozukluğuna neden olabilmektedir (Hammond and Reiss, 2018). Ayrıca çalışmalarda, cerrahi girişim öncesinde çocuğun yoğun kaygı ve anksiyete yaşamasının psikolojik gelişimlerini de etkileyebilecek, ameliyat sonrası davranış problemleri (ayrılık anksiyetesi, regresyon, enürezis, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları) yaşamalarına yol açabilecek etkide olduğu belirtilmektedir (Bensley and Boyle, 2001; Ramos and Boyle, 2001; Boyle et al., 2002; WHO/UNAIDS, 2007; Hammond and Reiss, 2018). Yapılacak girişimler sadece çocuğu değil ebeveynlerini de olumsuz etkileyebilmektedir. Literatürde, ebeveynlerin kaygı düzeyinin yüksek olması ile çocuktaki kaygı düzeyi arasında ilişki olduğu, ebeveynlerin kaygısının azaltılması, ebeveynlik baş etme becerilerinin geliştirilmesi ile çocukların kaygı ve postoperatif analjezik ihtiyaçlarının azaltılabileceği bildirilmektedir (AAP, 2012; Hockenberyy and Barrera, 2015). Bu nedenlerle çocuk ve ailenin ameliyat öncesi psikolojik ve eğitimsel hazırlığı yapılmalı, cerrahi kaygılarıyla baş edebilecekleri en iyi duruma getirilmeleri sağlanmalıdır.

Atravmatik bakım (AB), sağlık bakımı alırken çocukların ailelerinden ayrılmasını, bedensel yaralanmalarını ve ağrılarını en aza indirmeyi veya önlemeyi, çocuğu ve aileyi duygusal yönden desteklemeyi ilke edinen Donna Wong tarafından geliştirilmiş bir terapötik bakım felsefesidir (Huff et al., 2009; Hockenberyy and Barrera, 2015).

Bu çalışmada sünnet operasyonundan kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesine yönelik kullanılabilecek AB uygulamalarına kanıta dayalı örnekler sunmak ve konuya dikkat çekmek amaçlanmıştır.

Yöntem Çalışma ulusal ve uluslararası literatür taranarak oluşturulmuştur. “Atravmatik Bakım, Erkek Sünneti, Hemşirelik” anahtar

kelimeleri Türkçe ve İngilizce olarak PubMed, Scopus, Cochrane ve Google Scholar’da taranmış ve klasik derleme yöntemiyle çalışma hazırlanmıştır.

Bulgular

Atravmatik Bakım

Atravmatik bakım, sağlık bakım sistemlerinde, tedavi veya sağlığı geliştirme davranışları sırasında sağlık personeli tarafından uygulanan müdahaleler yoluyla çocukların ve ailelerinin yaşadığı fiziksel ve psikolojik sresi azaltan ya da yok eden, Donna Wong tarafından geliştirilmiş bir terapötik bakım felsefesidir. Wong’a göre, atravmatik bakımın temel amacı “öncelikle zarar verme”dir ve bu amaca ulaşabilmek için bir çerçeve oluşturan üç ilke tanımlamaktadır: 1) Çocukların ailelerinden ayrılmasını en aza indirmek veya önlemek 2) Duygusal yönden deseklemek 3) Bedensel yaralanmayı ve ağrıyı en aza indirmek veya önlemek (Huff et al., 2009; Hockenberyy and Barrera, 2015).

Sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin AB uygulamaları ile önlenmesi veya en aza indirilmesi etik bir gerekliliktir (AAP, 2012; İzgi, 2014). Bu nedenle sünnet operasyonu planlanan bir çocuk için perioperatif dönem boyunca sürecek bir AB planlanmalıdır. Atravmatik bakımın kullanılması için çocuğun yaşının, gelişimsel ve bireysel özelliklerinin bilinmesi gerekir. Çocukları rahatlatacak ve stresi azaltacak olan girişimler çocuğun bireysel özelliğine, tercihine, ilgi alanına, merakına ve o andaki duygusal ve fiziksel durumuna göre değişiklik gösterse de genel anlamda bütün çocuklar için kullanılan girişimler aynıdır; yalnızca uygulama şekli ya da araçları farklılık gösterir (Çalışır ve Karataş, 2019).

Preoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları;

• Çocuğun zihinsel, duygusal ve bedensel olarak sünnete hazırlanması,

• Çocuğun gelişim dönemine uygun şekilde terapötik oyun, hikaye ve boyama kitapları, çizgi animasyon gibi araçlarla,

ameliyathane gezi programı ile sünnet operasyonu hakkında bilgilendirilmesi,

• Çocuğun kaygı ve korkusunun ifade edebilmesinin desteklenmesi,

• Ailenin planlı ve yazılı bir doküman kullanılarak bilgilendirilmesi,

• Aileye danışmanlık hizmeti verilmesi olarak sıralanabilir (Pölkkı, 2001; Li and Lopez, 2008; O'Shea et al., 2010; Turan,

2012; Mcqueen et al., 2012; Perry et al., 2012).

İntraoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları;

• Güvenli cerrahi basamaklarına uygun, hastane şartlarında, uzman hekimlerce sünnetin gerçekleştirilmesi,

• Anestezi alma sürecinde ailenin ve çocuğun birlikteliğinin devam ettirilmesi,

• İşlemden kaynaklanan ağrıya yönelik (bebek; emzik ya da anne sütü emme) (çocuk; masaj, müzik terapi, aromaterapi,

baş etme ve gevşeme egzersizleri, terapötik oyun, dijital oyun, çizgi film gösterisi, kukla gösterisi gibi dikkatin aktif ya da

pasif olarak dağıtılması gibi müdahale yöntemleri, olumlu sohbet, hayal kurma) bakım müdahalelerinin kullanılması,

• Çocuğun kaygı ve korkusuna yönelik (bilişsel davranışçı terapiler, baş etme ve gevşeme egzersizleri, hipnoz) bakım

müdahalelerinin kullanılması olarak sıralanabilir (Li and Lopez, 2008; O'Shea et al., 2010; Turan, 2012; Mcqueen et al.,

2012; Noel et al., 2012; Perry et al., 2012; Ekinci, 2017).

Postoperatif dönemde kullanılabilecek AB uygulamaları;

• Ağrı ile etkin baş etmede farmakolojik yöntemlere ek olarak nonfarmakolojik yöntemlerinde kullanılması,

Page 282: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

282

• Olası olumsuz etkilerin ve komplikasyonların erken tanılanması için yazılı dökümanlar kullanılarak taburculuk eğitimi

verilmesi,

• Yara iyileşmesinde ılık oturma banyosu kullanılması,

• Taburculuk sonrası tele izlem ve danışmanlık hizmeti ile çocuk ve ailenin desteklenmesi olarak sıralanabilir (The

International Circumcision Forum, 2018; Ekinci, 2017; Sülü Uğurlu, 2017; WHO, 2012).

Tartışma ve Yorum

Erkek sünneti çocuk ve ailesi tarafından travmatik, ağrı, kaygı, korku verici ve konforda bozulma ile sonuçlanabilen bir deneyim olarak tanımlanabilmektedir. Pediatrik cerrahi hemşiresi çocuğu holistik bakım anlayışı ile değerlendirmeli, temel gereksinimlerini karşılamalı, çocuk ve ebeveynlerinin erkek sünnetinin neden olduğu travma ile olabildiğince baş etmelerine yardımcı olmalı, iyilik düzeylerini artırmalı ve sonuç olarak konfor düzeylerini yükseltmelidir. AB, sünnetten kaynaklanabilecek olumsuz etkileri azaltma çabasının bir parçası olarak kullanılmalıdır. Ancak klinikte sünnet operasyonu planlanan bir çocuğun bakımında sınırlı merkezde AB uygulandığı görülmektedir. Atravmatik bakım felsefesi çerçevesinde sünnet operasyonu planlanan bebek ve çocukları korumaya yönelik kanıta dayalı bakım rehberleri oluşturmalı ve konfor odaklı, atravmatik hemşirelik bakımı verilmelidir.

Kaynakça

1. American Academy of Pediatrics Task Force on Circumcision. (2012). Male circumcision. Pediatrics, 130(3), e756.

2. Bensley, G. A., & Boyle, G. J. (2001). Physical, sexual, and psychological effects of male infant circumcision. In Understanding

Circumcision (pp. 207-239). Springer, Boston, MA.

3. Boyle, G. J., Goldman, R., Svoboda, J. S., & Fernandez, E. (2002). Male circumcision: pain, trauma and psychosexual sequelae. Journal of

Health Psychology, 7(3), 329-343.

4. ÇALIŞIR, H., KARATAŞ, P. (2019). Pediatri Hemşireliğinde Atravmatik Bakım Yaklaşımı: Ağrı, Stres ve Anksiyeteyi Azaltmada Farmakolojik

Olmayan Uygulamalar. Koç Üniversitesi Hemşirelikte Eğitim Ve Araştırma Dergisi, 16 (3): 234-245.

5. Danzig MR, Wild TT, Holbrook S, Wilcox DT. (2019). Distribution of a photographic atlas did not reduce postoperative care utilization

after pediatric circumcision or the indispensability of the pediatric urology clinic nurse. J Pediatr Urol., 1-18.

6. Ekinci, S. (2017). Sünnette ağrı kontrolü. Turkiye Klinikleri J Pediatr Surg-Special Topics, 7(3):372-5.

7. Gün Sosyal, F. (2017). Sünnet komplikasyonları. Turkiye Klinikleri J Pediatr Surg-Special Topics, 7(3):383-4.

8. Hammond T, Reiss MD. (2018). Correction to: antecedents of emotional distress and sexual dissatisfaction in circumcised men: previous

findings and future directions-comment on bossio and pukall (2017). Arch Sex Behav. 47(5): 1321. doi: 10.1007/s10508-018-1192-9.

9. Hockenberyy, M. J., Barrera, P. (2015). Perspectives of pediatric nursing. In Hockenberyy, M.J., & Wilson, D. (Eds). Wong’s Nursing Care

of Infants and Children, Kanada: Mosby/Elsevier, p.11

10. Huff, L., Hamlin, A., Wolski, D., McClure, T., Eliades, A. B., Weaver, L., & Shelestak, D. (2009). Atraumatic care: EMLA cream and

application of heat to facilitate peripheral venous cannulation in children. Issues in comprehensive pediatric nursing, 32(2), 65-76.

11. İzgi CM. (2014). Ethical evaluation of non-terapeutic male circumcision. Turkish Journal of Psychiatry. 1: 1-7.

12. Li, H. C. W., & Lopez, V. (2008). Effectiveness and appropriateness of therapeutic play ıntervention in preparing children for surgery: A

randomized controlled trial study. Journal for Specialists Pediatric Nursing, 13(2), 63-73.

13. Mcqueen, A., Cress, C., & Tothy, A. (2012). Using a tablet computer during pediatric procedures: a case series and review of the “apps”.

Pediatr Emer Care, 28, 712-14.

14. Noel, M., Chambers, C. T., Mcgrath, P. J., Kleın R. M., & Stewart, S. H. (2012). The influence of children’s pain memories on subsequent

pain experience. PAIN, 153, 1563-1572.

15. O'Shea, M., Cummins, A., & Kelleher, A. (2010). Setting up pre-admission visits for children undergoing day surgery: A practice

development initiative. J Perioper Pract., 20(6), 203-6.

16. Özveren, H. (2011). Ağrı kontrolünde farmakolojik olmayan yöntemler. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik

Dergisi, 83-92.

17. Perry, J. N., Hooper, V.D., & Masiongale, J. (2012). Reduction of preoperative anxiety in pediatric surgery patients using age-appropriate

teaching ınterventions. J Perianesth Nurs., 27(2), 69-81.

18. Pölkkı, T., Vehviläinen-Julkunen, K., & Pietilä, A.M. (2001). Nonpharmacological methods in relieving children's postoperative pain: A

survey on hospital nurses in Finland. Journal of Advanced Nursing, 34(4), 483-92.

19. Ramos S, Boyle GJ. (2001). Ritual and medical circumcision among Filipino boys: Evidence of post-traumatic stress disorder. In:

Denniston GC, Hodges FM, Milos MF, editors. Understanding circumcision: a multi-disciplinary approach to a multidimensional problem.

New York: Kluwer/Plenum; pp. 253-270.

20. Sülü Uğurlu, E. (2017). Çocuklarda girişimsel işlemlerde nonfarmakolojik ağrı giderme yöntemleri. ACU Sağlık Bil Derg, 4:198-201.

21. The International Circumcision Forum. (2018). Post operative care for a teen or adult circumcision, A general guide. The Circumcision

Helpdesk™ 2012-2018. Erişim Tarihi: 14.04.2019 Erişim Adresi: http://www.circumcisionhelpdesk.org/philosophy.php

22. THOMAS, D. T., & TULGAR, S. (2017). Sünnette Onam Alınması: Yasal ve Etik Boyut. Turkiye Klinikleri Pediatric Surgery-Special

Topics, 7(3), 362-366.

23. Turan, E. (2012). Ameliyat öncesi dönemde çocuklara verilen eğitim ve terapötik oyun yöntemlerinin çocuğun kaygı, korku ve ağrı

düzeylerine etkisinin incelenmesi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir.

24. World Health Organization (WHO), Joint United Nations Programme on HIV/AIDS (UNAIDS). (2007). Male circumcision: global trends

and determinants of prevalence, safety and acceptability. Erişim Tarihi: 14.04.2019 Erişim Adresi:

https://www.who.int/reproductivehealth/publications/rtis/9789241596169/en/

25. World Health Organization. (2012). Postoperative care and management of adverse events during and after circumcision. Erişim Tarihi:

14.04.2019 Erişim Adresi: https://www.malecircumcision.org/resource/chapter-10-postoperative-care-and-management-adverse-

events-during-and-after-circumcision

Page 283: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

283

SS96

AMERİKA’DA SUNULAN FERTİLİTEYİ DESTEKLEYİCİ TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TERAPİLERDEN ÖRNEKLER

Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Manisa/Türkiye

Özet. Giriş: Son yıllarda infertilite alanında medikal tedaviyle birlikte tamamlayıcı ve alternatif terapi kullanımı artış göstermektedir. Amaç: Bu derlemede amaç Amerika’da fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı ve alternatif bakım uygulamalarının incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu derlemede internet adreslerinden ulaşılabilen 15 fertilite kliniği incelenerek sunulan bakım hizmetleri özetlenmiştir. Bulgular: Fertilite kliniklerinde infertiliteye yönelik planlı eğitim ve seminerler verilmektedir. Kliniklerin yürüttüğü uygulamalar incelendiğinde yedi merkezde danışmanlık ve psikolojik destek, beş merkezde akupunktur, bir merkezde lazer akupunktur, dört merkezde fertilite yogası ve üç merkezde sağlık ekibi tarafından hizmet sunulmaktadır. Sağlıklı zihin beden programı (masaj, akupunktur, refleksoloji, duygularla ilgilenme) (n=3), sosyalleştiren etkinlikler (n=2), refleksoloji (n=1), reiki (n=1), aromaterapi (n=1), hasta mentörlüğü programı (n=1) ve infertilite destek grupları (n=1) uygulanan diğer yöntemlerdir. Klinikler tarafından yönlendirme yapılan uygulamalar ise yoga (n=3), akupunktur (n=2), beslenme (n=2), hipnoterapi (n=1), beyin beden terapileri (n=1), destek grupları (n=1), masaj (n=1) ve meditasyon (n=1) dur. Sonuç: Amerika’da fertiliteyi destekleyici alternatif tedavi seçeneklerinin tıbbi tedavi ile bütünleştiği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Fertilite, Tamamlayıcı terapiler, Alternatif terapiler

EXAMPLES OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES SUPPORTING FERTILITY OFFERED IN AMERICA

Abstract. Introduction: In recent years, the use of complementary and alternative therapies in the field of infertility has increased with medical treatment.

Aim: The aim of the review was to examine complementary and alternative therapies practices that support fertility in America.

Materials and Methods: In the study, 15 fertility clinics which could be accessed via internet addresses were reviewed and the care services provided were summarized.

Findings: Planned educations and seminars on infertility are provided in fertility clinics. When the practices carried out by the clinics are examined, there are counselling and psychological support in seven centers, acupuncture in five centers, laser acupuncture in one center, fertility yoga in four centers and services provided by the health team in three centers. Healthy mind body program (massage, acupuncture, reflexology, emotion dealing) (n=3), socializing events (n=2), reflexology (n=1), reiki (n = 1), aromatherapy (n=1), patient mentoring program (n=1) and infertility support groups (n=1) have used other methods. Yoga (n=3), acupuncture (n=2), nutrition (n=2), hypnotherapy (n=1), mind body therapies (n=1), support groups (n=1), massage (n=1) and meditation (n=1) are recommended practices by the clinics.

Result: It is seen that alternative treatment options that support fertility are integrated with medical treatment in America.

Keywords: Fertility, Complementary therapies, Alternative therapies.

Giriş

Geleneksel-tamamlayıcı-alternatif tıp (GTAT) uygulamalarının kullanımı Dünya’da giderek artış göstermektedir (Şahin, 2017). Amerika’da Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Ulusal Merkezi GTAT uygulamalarının modern tıp ile birlikte kullanılmasını tamamlayıcı tıp, modern tıp uygulamaları yerine kullanılmasını alternatif tıp olarak isimlendirmektedir (Complementary, Alternative, or Integrative Health, 2018). Geleneksel tıp ise sağlık ve hastalığa ilişkin bilgi ve uygulamaların kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla oluşan sözlü sağlık bilgisini nitelemektedir (Avcıbey ve Kızılkaya, 2013). Tamamlayıcı ve alternatif terapiler; alternatif tıp sistemleri, enerji terapileri, manipülatif ve beden temelli uygulamalar, biyolojik temelli uygulamalar ve zihin ve beden uygulamalarından oluşmaktadır (Avcıbey ve Kızılkaya, 2013; Boz ve Özçetin 2017).

Yaşam kalitesini artırmak, semptom ve ilaçların yan etkisini azaltmak, fiziksel ve psikolojik destek sağlamak için kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin infertilitede kullanımı giderek artış göstermektedir (Camlı, Ak, Arabacı ve Efe, 2016). Dünya’da on kadından biri, İngiltere’de yedi çiften biri, Amerika’da ise altı çiften birinin infertilite problemi yaşadığı bildirilmektedir (Kırca ve Pasinlioğlu, 2013; Camlı ve ark, 2016). Amerika fertilite kliniklerinde hastalara medikal tedaviyle birlikte fertilite destekleyici birçok uygulama sunan ülkelerden biridir. Bu derlemenin amacı Amerika’da fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı ve alternatif bakım uygulamalarının incelenmesidir.

Page 284: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

284

Yöntem

Bu derlemede internet adreslerinden ulaşılabilen ve fertilite destekleyici tamamlayıcı ve alternatif terapi uygulayan veya öneren 15 fertilite kliniği incelenerek sunulan hizmetler özetlenmiştir. Derlemede incelenen fertilite klinik isimleri ve internet adresleri Tablo 1’de sunulmuştur.

Tablo 1. Fertilite klinikleri ve internet adresleri

KLİNİKLER İNTERNET ADRESLERİ

Stanford Medicine Fertility and Reproductive Health https://www.stanfordchildrens.org

California IVF Fertility Center https://www.californiaivf.com

HRC Fertility https://www.havingbabies.com

Conception https://www.conceptionsrepro.com

Reproductive Medicine Associates of Connecticut https://www.rmact.com

IVFMD https://www.ivfmd.com

Barbados Fertility Center https://barbadosivf.com

Center for Reproductive Medicine https://ivforlando.com

Reproductive Medicine Institute https://www.reproductivemedicineinstitute.com

The Fertility Center of Maryland http://www.fertilitycentermd.com

Fertility Solutions https://www.fertilitysolutionsne.com

The Fertility Center https://www.fertilitycentermi.com

South Jersey Fertility Center https://sjfert.com

NYU Langone Health https://nyulangone.org

Piedmont Reproductive Endocrinology Group http://www.pregonline.com

Bulgular

Bu derlemede incelenen kliniklerde fertilite destekleyici tamamlayıcı ve alternatif terapiler klinik tarafından sunulan eğitim ve seminerler ve fertilite destekleyici uygulamalar ile klinik tarafından önerilen fertilite destekleyici uygulamalar alt başlıkları şeklinde ele alınmıştır.

1. Klinik Tarafından Sunulan Seminer ve Eğitimler

Kliniklerde farklı konular ile hastalara eğitim ve seminerler sunulmakla birlikte bunlar; invitrofertilizasyon (IVF), intrauterin inseminasyon (IUI), fallap tüplerinin tekrar açılması ve belirlenen konularda (Fertility Solutions, 2019), infertilite, mevcut gelişmiş tedavi seçenekleri ve aile kurulmasına yardımcı olmak için sunulan hizmetler hakkında aylık ücretsiz seminerleri içermektedir (Stanford Medicine Fertility and Reproductive Health, 2019). Bir klinikte hastaların rezervasyon yaparak katılabildikleri doktor veya hemşire tarafından sunulan web tabanlı seminerler verilirken (HRC Fertility, 2019), başka bir klinikte içeriği belirtilmemiş ücretli iki saatlik infertilite konularını içeren seminerler verilmektedir (The Fertility Center of Maryland, 2017). Bununla birlikte bir klinikte özel durumlarda (insülin direnci, hiperlipidemi, polikistik over sendromu, çölyak hastalığı, diyabet ve prediyabet, irritabl barsak sendromu, beslenme bozukluğu) beslenmeye yönelik eğitim sunulmaktadır (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.). Seminerlere katılanlar arasından çekiliş yapılarak tedavi ücretlerinde indirim yapılarak katılımın artırılması sağlanmaktadır (HRC Fertility, 2019).

2. Klinik Tarafından Sunulan Fertilite Destekleyici Uygulamalar

2.1. Akupunktur

Klinikler sinir sistemini gevşetmek, fertilite tedavisinin stresini azaltmak, üreme organlarına kan akışının artmasıyla oksijen ve besin desteğini artırmak, ovarian fonksiyonları iyileştirmek, uterus kasılmalarını azaltmak, immün sistemi güçlendirmek, spermlerin miktarı, kalitesi ve hareketliliğini artırmak ve tedaviye olumlu yanıt oluşturmak için akupunktur yaptırmayı hastalarına teşvik etmektedir (California IVF Fertility Center, 2019; Barbados Fertility Center, 2019; Reproductive Medicine Institute, 2019; Fertility Solutions, 2019; NYU Langone Health, 2019). Bir klinikte bayan hastalar için endometrial duvar inceliği, luteal faz defekti ve yardımcı üreme tedavisi sırasında görülen birçok hastalık için akupunktur protokolleri oluşturulmuşken erkek hastalar için sperm morfolojisini desteklemek amacıyla transferden 6-8 hafta önce akupunktura başlanmaktadır (California IVF Fertility Center, 2019). Kadın hastalar için akupunktur protokolü IVF, IUI öncesi, ilaç tedavisiyle birlikte (NYU Langone Health, 2019) embriyo transfer öncesi ve sonrası (California IVF Fertility Center, 2019) uygulanmaktadır. Embriyo transfer öncesi hasta soft bir müzik ile sıcak ve yarı karanlık bir odaya alınmakta birkaç akupunktur iğnesi kulak, karın ve alt bacaklardaki kilit noktalara nazikçe yerleştirilerek hasta rahatlatılmaktadır. Embriyo transferinden sonra hasta tekrar rahatlatıcı bir seansa alınmaktadır (California IVF Fertility Center, 2019). İğnelerden rahatsız olan hastalar için kızılötesi ışık enerjisinin kullanıldığı lazer akupunktur tekniğinin kullanıldığı bir klinikte kullanılan yöntemin implantasyon oranının %15'e kadar arttığı belirtilmektedir (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.).

Page 285: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

285

2.2. Fertilite Yogası

Yoga vücudu rahatlatma, esnetme ve güçlendirmeye yardımcı olduğu için önerilmektedir (NYU Langone Health, 2019; Fertility Solutions, 2019; Reproductive Medicine Institute, 2019). Klinik dışında restoratif yoga dersleri yapılmakta (NYU Langone Health, 2019) düzenli ve ücretsiz fertilite yogasına eşlerle, partnerle, arkadaş ve aile üyeleriyle katılabilinmektedir (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.).

2.3. Refleksoloji

Refleksoloji nazik, invaziv olmayan bir terapi, derinlemesine gevşeme, stres ve gerginliği azaltmak için kullanılmaktadır (Barbados Fertility Center, 2019).

2.4. Reiki

Reiki fiziksel, zihinsel ve duygusal etkileri ile iyileşmeyi vegevşemeyi sağlamada etkili bir yöntem olarak tercih edilmektedir (Barbados Fertility Center, 2019).

2.5. Aromaterapi

Esansiyel yağlarla birlikte rahatlama ve iyileşmenin sağlanması için kullanılmaktadır (Barbados Fertility Center, 2019).

2.6. İnfertilite Destek Grupları

İnfertilite Destek Grupları ile dönor ile üreme, sekonder infertilite, tek ebeveyn olma ve belirlenen konular ile ilgili oturumlar düzenlenmektedir (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.).

2.7. Sağlıklı Zihin ve Beden Programı

Yaşam Sağlık Merkezinde (The Life Wellness Centre) rahatlatıcı tedavilerle birlikte stresin doğurganlık üzerindeki etkilerini ele alan ve stresi azaltmaya çalışan Sağlıklı Bir Zihin ve Beden Programı sunulmakta hastaların başarılı sonuç alma şanslarını artırmak rahatlamalarını sağlanmak hedeflenmektedir. Sağlıklı Zihin ve Beden Programı her iki çift için masaj, akupunktur, refleksoloji uygulamaları ile IVF ile ilgili duygularla ilgilenen eğitimli bir danışmanla bire bir görüşme içermektedir. Merkez bulunduğu sahil kentinin doğası ile çiftleri gevşemeye ve rahatlamaya davet etmektedir (Barbados Fertility Center, 2019). Beyin-Beden Stres Azaltma Sınıfları ile farkındalık, görselleştirme, nefes alma teknikleri ve kendi kendine hipnoz gibi çeşitli başa çıkma becerileri öğretilmekte ve olumsuz düşünceyi dönüştürmenin ve kendini geliştirmenin yollarını içeren Sağlıklı Yaşam Programı sunmaktadır. (NYU Langone Health, 2019).

2.8. Danışmanlık ve Psikolojik Destek

Kliniklerde en çok beslenmeye yönelik danışmalık (Reproductive Medicine Institute, 2019) verilmekte, hastalara birebir beslenme danışmanlığı ile kişiselleştirilmiş bir menü oluşturulmaktadır (NYU Langone Health, 2019). Bir klinikte hastalar için son birkaç yıldır ivme kazanmış olan “EZ Diyet” diyet modifikasyonu uygulanmaktadır. Bu diyette kaçınılması gereken yiyecekler, ölçülü ve düzenli olarak tüketilmesi gereken yiyeceklerin listesi tek bir kağıda özetlenmiş olup hormon regülasyonu ve kilo kaybı ile doğurganlığın artması hedeflenmektedir (California IVF Fertility Center, 2019).

Tedavide başarı şansını arttırmak için hastanın genel refahını iyileştirme ve etkili başa çıkma stratejilerine yönelik psikolojik destek sunulmaktadır (Center for Reproductive Medicine, 2019; Piedmont Reproductive Endocrinology Group, 2019). Ayrıca fertilite terapisti tarafından birey çift ve gruplara IUI ve IVF tedavisinde psikolojik destek, düşükler, ölü doğumlar, doğum sonrası depresyon ve doğum sonrası anksiyete, sekonder infertilite, donör yumurtası ve donör sperm değerlendirmeleri, dönor yardımlı üremede yaşanan zorluklar ve diğer doğurganlık sorunları ile ilgili danışmanlık verilmektedir (The Fertility Center of Maryland, 2017). İki merkezde psikoterapist tarafından stres seviyesini azaltma, stresle başa çıkma, kayıp ve keder duygusuyla etkili başetme ve umudu korumada hastalara tedavi boyunca rehberlik ve destek sağlanmaktadır (IVFMD, 2019; NYU Langone Health, 2019).

2.9. Hasta Mentörlüğü Programı

Hasta Mentörlüğü programı ile geçmişte benzer deneyimleri olan hastalarla tedavi sürecindeki hastaların eşleştirmesini içeren eşsiz bir fertilite destek programı sunulmaktadır (Center for Reproductive Medicine, 2019).

2.10. Sosyalleştiren Etkinlikler

Klinik tarafından ayda üç kez ücretsiz “ladies night in” buluşmaları gerçekleştirilmekte olup halka açık bu buluşmalarda hafif bir yemek eşliğinde kadınların cesaretlenmesi ve desteklenmesi sağlanmaktadır (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.). Hastaların sosyalleşmesi amacıyla gerçekleştirilen diğer etkinlikler “Walk of Hope” yürüyüşleri ve “Cadılar Bayramı Kostüm Partisi” dir (Fertility Solutions, 2019).

2.11. Sağlık Ekibi Tarafından Sunulan Hizmetler

Uzman ekip tarafından doğurganlık yaşam tarzı planlaması yapılmaktadır. Bu planlamanın içerisinde tüketilmesi gereken ve uzak durulması gereken gıdalar, destekleyici vitamin ve mineraller, ne kadar ve ne sıklıkla egzersiz yapılması gerektiği, stres, uyku düzeni ve günlük program gibi yaşam tarzını etkileyen faktörleri yönetmenin doğru yolları yer almaktadır (IVFMD, 2019).

Page 286: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

286

Ayrıca bir klinikte Doğurganlık ve Sağlıklı Yaşam Ekibi doğurganlık yolunda ilerlerken çiftlerin duygusal, evlilik ve fiziksel dengelerini korumalarına yardımcı olmaktadır. Ekipte fertilite danışmanı, akupunkturist, sertifikalı herbalist, yoga eğitmeni, diyetisyen bulunmaktadır. Ekip hastalara mevcut destek sistemlerini, davranış alışkanlıklarını, stres ve başa çıkma becerilerini gözden geçirmeleri veya değiştirmeleri için özel bir plan geliştirmelerine yardımcı olmaktadır (Reproductive Medicine Associates of Connecticut, t.y.). Bununla bir klinikte birlikte genel sağlığı artırmak ve doğurganlığı en üst seviyeye çıkarmak için akupuntur, çin bitkileri, yaşam tarzı ve beslenme rehberliği bir arada sunulmaktadır (Reproductive Medicine Institute, 2019).

3.Klinik Tarafından Yönlendirme Yapılan Fertilite Destekleyici Uygulamalar

Kliniklerin bazıları tedavi sırasında hastalarını tamamlayıcı terapi almaları için yönlendirebilmektedir. Bu uygulamalar sırasıyla yoga (The Fertility Center, t.y.; South Jersey Fertility Center, 2019; Conception, 2019) akupunktur (South Jersey Fertility Center,2019; Conception, 2019), beslenme (The Fertility Center, 2019; South Jersey Fertility Center, 2019), hipnoterapi (Conception, 2019), beyin beden terapileri (Center for Reproductive Medicine, 2019), destek grupları (The Fertility Center, t.y.), masaj ve meditasyondur (South Jersey Fertility Center, 2019). Bir klinik tamamlayıcı tedavi seçen hastalarının çoğunun özgüveninin arttığını ve yaşama karşı daha olumlu bir bakış açısı kazandıklarını bildirmiştir (Conception, 2019).

Sonuç

Amerika’da pek çok klinikte medikal tedaviyle birlikte fertilite destekleyici alternatif tedavi seçeneklerinin olduğu ve bu yöntemlerin çeşitlilik gösterdiği saptanmıştır. Kullanımı giderek yaygınlaşan alternatif tedavi seçeneklerinin infertilite alanında da yaygınlaşması bu alanda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. İnfertil bireylerle çalışan sağlık profesyonellerinin bu alanda kullanılan alternatif tedavilere yönelik güncel bilgileri takip etmeleri ve bilgi sahibi olmaları gerekmektedir.

Kaynakça

Avcıbey, B., Kızılkaya, B.N. (2013). İnfertilite tedavisinde tamamlayıcı/alternatif tıp uygulamaları, 15, 52, 71-74.

Barbados Fertility Center. (2019).Erişim adresi (20.06.2019): https://barbadosivf.com

Bourn Hall. (2019). Erişim adresi (25.07.2019): https://www.bournhall.co.uk/

Boz, İ. ve Özçetin E. (2017). İnfertilite Tedavi Sonuçları Üzerine Tamamlayıcı Terapilerden Kanıtlar Türkiye Klinikleri Doğum-Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, 3(2), 126-33.

California IVF Fertility Center. (2019). Erişim adresi (20.06.2019): https://www.californiaivf.com

Camlı, A. A., Ak, B., Arabacı, R., Efe, R. (2016). Recent Advances in Health Sciences. St. Kliment Ohridski University Press, Sofia, 249-261.

Center for Reproductive Medicine. (2019).Erişim adresi (20.06.2019): https://ivforlando.com

Complementary, Alternative, or Integrative Health: What’s In a Name? (güncelleme: 2018). National Institutes of Health National Center for Complementary and Integrative Health. Erişim adresi: https://nccih.nih.gov/health/integrative-health

Conception. (2019). Erişim adresi (26.06.2019): https://www.conceptionsrepro.com

Fertility Solutions. (2019). Erişim adresi (25.06.2019): https://www.fertilitysolutionsne.com

HRC Fertility. (2019). Erişim adresi (20.06.2019): https://www.havingbabies.com

IVFMD (2019). Erişim adresi (26.06.2019): https://www.ivfmd.com

Kırca, N. ve Pasinlioğlu, T. (2013). İnfertilite Tedavisinde Psiko-Sosyal Sorunlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 5, 162-178.

NYU Langone Health. (2019). Erişim adresi (27.06.2019): https://nyulangone.org

Piedmont Reproductive Endocrinology Group. (t.y.). Erişim adresi (25.06.2019): http://www.pregonline.com

Reproductive Medicine Associates of Connecticut. (t.y.). Erişim adresi (26.06.2019): https://www.rmact.com

Reproductive Medicine Institute. (2019). Erişim adresi (22.06.2019): https://www.reproductivemedicineinstitute.com

South Jersey Fertility Center. (2019). Erişim adresi (20.06.2019): https://sjfert.com

Stanford Medicine Fertility and Reproductive Health. (2019). Erişim adresi (22.06.2019): https://www.stanfordchildrens.org

Şahin, S. (2017). Geleneksel, tamamlayıcı, alternatif tıp uygulamalarına genel bir bakış. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi, 21(4), 159-162.

The Fertility Center of Maryland. (2017). Erişim adresi (18.06.2019): http://www.fertilitycentermd.com

The Fertility Center. (t.y.). Erişim adresi (25.06.2019): https://www.fertilitycentermi.com

Page 287: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

287

SS97

TÜRKİYEDE DİYABET TEDAVİSİNDE KULLANILAN HİPOGLİSEMİK BİTKİLERİN ETKİNLİĞİ-SİSTEMATİK DERLEME-

Simge ÖNAL1, Selden GÜL 1, Gökşen POLAT 1, Elif Ünsal AVDAL2

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

ÖZET

Giriş- Amaç: Diabetes Mellitus (DM), tüm dünyada mortalite ve morbiditelerin en önemli nedenidir. Diyabetin yol açtığı mortalite ve morbiditelerin engellenmesi için en önemli hedefimiz kan glukoz düzeyini normale yakın sınırlarda tutmaktır. Antihiperglisemik tedavide sülfonilüreler, metformin, α-glikozidaz inhibitörleri, glinidler gibi bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar ile ilgili en önemli sorun ilaçlara bağlı gelişen bulantı, hipoglisemi, laktik asidoz, karaciğer bozuklukları, ishal gibi yan etkilerdir. Tüm bu yan etkiler diyabetlileri alternatif tıp yöntemlerine yönlendirmektedir. Diyabetin yönetiminde ülkemizde hipoglisemik etkili pek çok bitki kullanılmaktadır. Bunu incelemek amacıyla diyabette kullanılan hipoglisemik bitkiler üzerine literatür derlemesi yapılmıştır.

Gereç-Yöntem: Derlemeye, ülkemizde glisemik kontrolde kullanılan bitkiler üzerine yapılan Türkçe ve İngilizce araştırmalar alınmıştır. Taramalar Türkçe ve İngilizce dilinde, anahtar sözcük olarak “diabetes and herbs’’, “usage herbs in diabetes,’’ diyabette kullanılan glisemik kontrol bitkileri’’, ‘’diyabette hipoglisemik bitkiler‘’ kelimeleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Derleme Mart- Ağustos 2019 tarihinde yapılmıştır. Yapılan bu çalışmada “Science citation index (15), Drectory of open access journals (5), PubMed (20), Embase (0), Ovid (0), Medline (10), Scopus (0), Google scholor (30), ProQuest (0), Blackwell-Synergy (0), Science direct (10), ULAKBİM (0), Yükseköğrenim Kurumu (YÖK) tez merkezi (1) den ulaşılan tam metin olarak yayınlanan makaleler analiz edilmiştir.

Bulgular: Bu çalışma ile diyabette kullanılan hipoglisemik etkili bitkiler üzerine yapılan araştırmalar incelenmiştir. Bulunan makale sayısı 91 dahil etme-dışlama kriterlerine göre çalışmaya alınan makale sayısı 15 ‘tir.

Sonuç: Ülkemizde oldukça fazla hipoglisemik etkili bitki kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu bitkiler mutlaka rutin tedaviye (insülin- OAD) ek olarak aynı zamanda da beslenme ve egzersiz kontrolü sağlanarak takciye edici olarak uygulanmıştır. Bunların sonucunda çoğu çalışmada kullanılan bitkilerin glisemik kontrol üzerinde etkili olduğu, en çok da lipidleri ve HbA1c değerlerini düşürdüğü, insülin direnci üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Ancak bitkilerin glisemik kontrol üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı sonucuna varılan çalışmalar da bulunmaktadır.

Tartışma: Dünyada ve ülkemizde hipoglisemik etkili pek çok bitki bulunmaktadır. Ancak literatüre bakıldığında yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu diyabetik sıçan ve tavşanlarda yapılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar oldukça yetersiz bulunmuştur. Ayrıca yapılan çalışmaların çoğunluğu birbirini desteklememektedir, kanıtlar yetersizdir ve bu durumda en önemli etken örneklemlerin her türlü farklılığı olarak göze çarpmaktadır. Diyabette glisemik kontrolü desteklemek adına bu çalışmaların artırılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Diyabette kullanılan glisemik kontrol bitkileri, diyabette hipoglisemik bitkiler.

THE HYPOGLYCHEMIC HERBS IN TURKEY USED TO TREAT DIABETES

-SYSTEMATİC REVİEW-

ABSTRACT

Introduction: Diabetes Mellitus (DM) is the most important cause of mortality and morbidity worldwide. In order to prevent mortality and morbidity caused by diabetes, our most important goal is to keep the blood glucose level within normal limits. Some drugs such as sulfonylureas, metformin, α-glycosidase inhibitors and glinides are used in antihyperglycemic treatment. The most important problems related to these drugs are nausea, hypoglycemia, lactic acidosis, liver disorders and diarrhea. All these side effects lead diabetics to alternative medicine methods. Many herbs with hypoglycemic effect are used in the management of diabetes in our country. In order to investigate this, a literature review was made on hypoglycemic herbs used in diabetes.

Materials and Methods: In this review, researches on herbs used in glycemic control in our country were taken. Screenings were conducted in Turkish and English using the words “diabetes and herbs’’, ‘’usage herbs in diabetes’’, ‘’glycemic control plants used in diabetes’’, ‘’hypoglycemic plants in diabetes’’.The study was conducted between March- August 2019. In this study, Science citation index (15), Drectory of Open Access journals (5), PubMed (20), Embase (0), Ovid (0), Medline (10), Scopus (0), Google scholor (30), ProQuest (0), Blackwell-Synergy (0), Science direct(10), ULAKBİM(0), Higher Education Institution (YÖK) dissertation center (1).

Page 288: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

288

Results: In this study, the researches on hypoglycemic plants used in diabetes were investigated. The number of articles found was 91 and the number of articles included in the study according to the inclusion-exclusion criteria was 15.

Conclusion: Hypoglycemic effective plants are used in our country. In these studies, these plants have been applied as supplements by providing nutritional and exercise control in addition to routine treatment (insulin-OAD). As a result of these studies, plants used in most studies were found to be effective on glycemic control, lowering lipids and HbA1c values, and mostly on insulin resistance. However, there are also studies concluded that plants have no significant effect on glycemic control.

Discussion: There are many plants with hypoglycemic effect in the world and in our country. However, most of the studies in the literature have been performed in diabetic rats and rabbits. Human studies have been found to be inadequate. Moreover, the majority of the studies do not support each other, the evidence is insufficient and the most important factor in this case stands out as any differences in the samples. These studies need to be increased to support glycemic control in diabetes.

Keywords: Diabetes and herbs, usage herbs in diabetes, glycemic control plants used in diabetes, hypoglycemic plants in diabetes.

Giriş

Tüm dünyada prevalansı giderek artan Diabetes Mellitus (DM); kronik hiperglisemi ile birlikte karbonhidrat, yağ, protein metabolizmasında bozulmayla karakterize, metabolik bir hastalıktır. DM, tüm dünyada mortalite ve morbiditelerin en önemli nedenidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre dünya genelinde %90’ ı Tip 2 DM olmak üzere 346 milyondan fazla diyabetli birey vardır ve diyabetin 2030 yılına kadar dünyadaki ölüm nedenlerinden 7.si olacağı tahmin edilmektedir. Diyabetin yol açtığı mortalite ve morbiditelerin engellenmesi için en önemli hedefimiz kan glukoz düzeyini normale yakın sınırlarda tutmaktır.

Antihiperglisemik tedavide sülfonilüreler, metformin, α-glikozidaz inhibitörleri, glinidler gibi bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar ile ilgili en önemli sorun ilaçlara bağlı gelişen bulantı, hipoglisemi, laktik asidoz, karaciğer bozuklukları, ishal gibi yan etkilerdir. Diyabetli bireylerin yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini arttırmak için bireyin yaşam tarzı ve alışkanlıklarında değişiklik yapması, tedaviye uyumun sağlaması gerekmektedir. Tüm bu sorunlar diyabetlileri alternatif tıp yöntemlerine yönlendirmektedir (Kaynak ve ark. 2017).

Diyabetin yönetiminde ülkemizde hipoglisemik etkili pek çok bitki kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız Türkiye’de kullanılan hipoglisemik bitkilerin ne kadar etkili olduğunu incelemektir.

Gereç/ Yöntem

Derlemeye ülkemizde kullanılan glisemik kontrol bitkileri üzerine yapılan araştırmalar alınmıştır. Taramalar Türkçe ve İngilizce dilinde, anahtar sözcük olarak“diabetes and herbs’’,’’diabetes and cinnamon’’, “usage herbs in diabetes,’’diyabette kullanılan glisemik kontrol bitkileri’’, ‘’diyabette hipoglisemik bitkiler‘’ kelimeleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Derleme Mart- Ağustos 2019 tarihinde yapılmıştır. Öncelikle konular belirlenip planlama yapılmış, internet üzerinde saptanan tüm yazılar başlık ve özetler olarak gözden geçirilmiş, alınan yazılar dahil etme kriterlerine göre incelenip sonuç yazılmıştır.

Taramalarımız sonucu kriterlere uyan çalışmalar araştırma kapsamına alınmıştır. Yapılan bu çalışmada “Science citation index (15), Drectory of open Access journals (5), PubMed (20), Embase (0), Ovid (0), Medline (10), Scopus (0), Google scholor (30), ProQuest (0), Blackwell-Synergy (0), Science direct (10), ULAKBİM (0), Yükseköğrenim Kurumu (YÖK) tez merkezi (1)’den ulaşılan tam metin olarak yayınlanan makaleler analiz edilmiştir.

Bulgular

Anahtar kelimelerle ilişkili bulunan makaleler analiz edilmiş ve dahil etme kriterlerine göre seçilmiştir.

Dahil Etme Kriterleri

• 2000 yılı ve sonrasında yapılmış çalışma olmaları,

• Çalışmaların insanlar üzerinde yapılmış olması,

• Çalışmada kullanılan bitkilerin Türkiye’de de kullanılıyor olması,

• Tam metne ulaşılması,

• İngilizce ya da Türkçe olması,

• Makalelerin yayınlanmış olması.

Dahil Etmeme Kriterleri

• 2000 yılı ve öncesinde yapılmış olması,

• Deneylerin hayvanlarda yapılmış olması,

• Çalışmada kullanılan bitkilerin Türkiye’de bulunmaması ve kullanılmaması,

• Tam metne ulaşılamaması,

• Makalelerin yayınlanmamış olması.

Şekil 1: Sistematik Derleme Aşamaları

Page 289: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

289

KAYNAK: Centre for Health Communication and Participation. (2012).

Tüm analizler sonucu bulunan makale sayısı 91, dahil etme ve dışlama kriterlerine göre çalışmaya alınan makale sayısı 15’tir.

KONULARI SAPTAMA VE KONULARI OLUŞTURMA

PLAN YAPMAARAŞTIRMALARI

TARAMA

ARAŞTIRMALARI GÖZDEN GEÇİRME VE

SEÇME

ARAŞTIRMALARDAN SEÇEREK VERİ

TOPLAMA

ARAŞTIRMALARIN KALİTESİNİ

DEĞERLENDİRME

ELDE EDİLEN VERİLERİ

BİRLEŞTİRME

TARTIŞMA VE SONUÇ YAZMA

SİSTEMATİK DERLEMEYİ OLUŞTURMA

YAYMA VE BİLDİRME

Page 290: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

290

Şekil 2: Prisma Akış Şeması

TANIMLAMA Science citation index(15)

Drectory of open Access journals(5),

PubMed(20),

Embase(0),

Ovid(0),

Medline(10),

Scopus(0),

Google scholor(30),

ProQuest(0),

Blackwell-Synergy(0),

Science direct(10),

ULAKBİM(0),

Yükseköğrenim Kurumu(YÖK) tez merkezi(1)

AYIRMA 2000 yılı ve sonrasında ülkemizde kullanılan glisemik kontrol

bitkileri üzerine yapılan, insanlar üzerinde yapılan, tam metnine

ulaşılan ve yayınlanmış olan İngilizce- Türkçe makalelerin

ayrılması. n =75

• Çalışmaların insanlar üzerinde yapılmış

olması,

• Çalışmada kullanılan bitkilerin Türkiye’de

de kullanılıyor olması,

• Tam metne ulaşılması,

İngilizce ya da Türkçe olması

SEÇİM YAPMA

Farklı veri tabanlarında bulunan ve aynı olan makalelerin çıkarılması. n =58

Ulaşılan makalelerin uygunluk açısından değerlendirilmesi.

Tam metin olmayan çalışma makalelerin çıkarılma nedenli (n =45) Derleme olanlar (n =38) Çıktıların dahil edilme kriterlerini karşılamaması (n =15)

DAHİL ETME Senteze dahil edilen çalışmalar. n =15

Page 291: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

291

Çalışmaların Seçimi

İnternet üzerinde saptanan tüm yazılar araştırmacılar tarafından başlık ve özetler olarak gözden geçirildi. Alınan yazılar dahil etme ve dışlama kriterlerine göre incelendi. Tarama sonucu kriterlere uyan tüm çalışmalar araştırma kapsamına alındı (Şekil 2). İncelemeye alınan tüm makaleler konu, bitki, örneklem, yöntem, sonuç ve öneriler başlıkları altında özetlendi.

YAZAR-YIL BİTKİ ÖRNEKLEM KONU YÖNTEM SONUÇ

1. Lu, F.R. ve

ark. 2008

Çemen Tohumu Trigonella foenum-graecum L.

İyi kontrol edilemeyen tip 2 DM’li 46 kişilik deney grubu ve 23 kişilik kontrol grubu

n=69

Tip 2 Diabetes Mellitus tedavisinde trigonella foenum-graecum L.’nin sülfonilüreler ile kombinasyonu

Deney grubuna 12 hafta boyunca günde 3 kez çemen bitkisi, kontrol grubuna ise plasebo verilip kan glukozları, HbA1c, klinik semptomatik kantitatif skorlar (CSQS), vücut kitle indeksi (BMI), karaciğer ve böbrek fonksiyonları , tedavi öncesi ve sonrası gözlemlenmiş ve karşılaştırılmıştır. Tüm bireyler SU grubu ilaçlarını kullanmaya devam etmişlerdir.

-DM semptomları üzerindeki etki, tedavi edilen grupta kontrol grubundan (p <0.01) daha iyi bulunmuştur, -Kan glukoz değerleri, HbA1c ve semptomatik skorlar yönünde olarak anlamlı düşüşler görülmüştür, -BKİ, karaciğer ve böbrek fonksiyonları arasında iki grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır.

2.Gupta, A. ve ark. 2001

Çemen Tohumu Trigonella foenum-graecum L.

Yeni tip 2 diyabet tanısı konan toplam 25 bireyden (açlık glikozu <200 mg / dl olan) oluşan rastgele iki grup.

n= 25

Çemen otu tohumlarının tip 2 diyabette glisemik kontrol ve insülin direnci üzerine etkisi

Grup I (n = 12), 1 g/gün çemen otu ekstraktı ve Grup II (n = 13) iki ay boyunca olağan bakım (diyet kontrolü, egzersiz) ve plasebo kapsülleri almıştır. OGTT, lipit seviyeleri, açlık C-peptidi, HbA1c ve insülin direnci değerlendirilmiştir.

-2 grup iki ay sonunda grup karşılaştırıldığında açlık kan şekeri ve iki saat sonra glikoz kan şekeri değerleri farklı değildi. -Grup I’de inslülin direnci azalmış ve insülin sekresyonu artmıştır (p < 0.05). - Grup 1'de grup 2'ye göre serum trigliseritlerinin azalıp, HDL kolesterol anlamlı olarak arttığı bulunmuştur (p <0.05).

3.Khan, A. ve ark. 2003

Tarçın Laurus cinnamomum L

30 kadın ve 30 erkekten oluşan tip 2 diyabetli bireylerden oluşan 6 grup.

n= 60

Tip 2 diyabette tarçının kan glukozu ve lipidlerine etkisi

Grup 1, 2 ve 3, sırasıyla günlük 1, 3 veya 6 g tarçın tüketmiştir ve grup 4, 5 ve 6'ya, kapsül sayısına karşılık gelen plasebo kapsülleri verilmiştir. Tarçın, 40 gün boyunca tüketilip, ardından 20 günlük bir temizleme süresi takip edilmiştir. HDL, LDL, trigliserid, açlık kan glukozu, total kolesterol ölçülmüştür.

-Tarçın alan 3 grupta da açlık glukozu (% 18-29), trigliserid (% 23-30), LDL kolesterol (% 7-27) ve toplam kolesterol (% 12-26) düşmüştür.HDL’deki düşüklük anlamlı bulunmamıştır. -Plasebo gruplarında anlamlı bir değişiklik görülmemiştir.

YAZAR-YIL BİTKİ ÖRNEKLEM KONU YÖNTEM SONUÇ

Page 292: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

292

4.Mang, B. ve ark. 2006

Tarçın Laurus cinnamomum L

İnsülin kullanmayıp OAD kullanan tip2 diyabetli 79 birey (2 gruba ayrılmıştır.)

n= 79

Tarçın ekstraktının tip2 diyabetteki plazma glukozu, HbA1c ve serum lipidleri üzerine etkileri

Deney grubuna 4 ay boyunca günde üç kez tarçın özü ( 3’er gramlık), kontrol grubuna ise plasebo kapsülü verilmiştir. HbA1c, kan glukozları, total kolesterol, LDL, HDL ve trigliserit ölçümleri yapılmıştır.

-Tarçın grubunun açlık glukozunda anlamlı olarak daha fazla azalma görülmüştür. - HbA1c ve lipid profillerinin düzeyleri arasındaki farklar açısından anlamlı bir grup içi veya gruplar arası fark gözlenmedi. -Başlangıçtaki plazma glukoz seviyesinin daha yüksek olduğu kişilerin tarçın alımından daha fazla fayda sağlayabileceğini belirtilmiştir.

5.Hasanzade, F. ve ark. 2013

Tarçın Laurus cinnamomum L

Tip 2 diyabetli OAD kullanan 70

bireyden (2 gruba

bölünmüştür.) n= 70

Tip 2 diyabetlilerde tarçının glukoz üzerine etkisi

Deney grubuna (n=35) 60 gün boyunca günde 1 g tarçın ve plasebo grubuna ise (n=35) boş kapsül verilmiştir. Bireylerin çalışma öncesinde ve 1. ve 2. ayda kan glukoz düzeyleri ve HbA1c değerleri ölçülmüştür.

- Tarçın 30 ve 60 gün boyunca günde 1g dozda alındığında, tip II diyabet hastalarının kan glikozunu azaltmada etkisi bulunmamıştır (p<0,005).

6.Altschuler, J.A. ve ark.

2007

Tarçın Laurus cinnamomum L

Tip 1 diyabetli 72 adölesan (2 gruba

ayrılmıştır) n= 72

Tip 1 diyabetli adölesanlarda tarçının A1C üzerindeki etkisi.

90 gün boyunca deney grubuna 1g/gün tarçın, psasebo grubuna da boş kapsül verilmiştir.

-İlk ve son A1c ölçümlerindeiki grupta da anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,13).

7.Kaatabı, H. ve ark. 2010

Çörek Otu Nigella sativa L.

Tip 2 diyabetli OAD kullanan 94 birey. (3 gruba bölünmüştür.)

n= 94

Çörek otunun tip 2 diyabetli bireylerde glisemik kontrol üzerine etkisi

Gruplara 1,2,3 g/gün çörek otu 3 ay boyunca oral uygulanmıştır. HbA1c, açlık ve tokluk kan glukozları , C-peptit ve ağırlıkları, insülin direnci ve β –hücre fonksiyonları değerlendirilmiştir.

-2 g / gün dozundaki grupta vücut ağırlığında önemli bir değişiklik olmadan açlık-tokluk kan glukozu ve HbA1c'de önemli düşüşlere neden oldu. -Açlık kan glukozu sırasıyla 4, 8 ve 12. haftalarda ortalama 45, 62 ve 56 mg / dl azalmıştır. -HbA1c, 12 haftalık tedavinin sonunda % 1.52 azalmıştır (P <0.0001). -İnsülin direnci, anlamlı bir şekilde azaldı (P <0.01) -β hücre fonksiyonu (P <0.02) arttı. - Çörek otunun 1g/ gün dozunda kullanılması, ölçülen tüm parametrelerde iyileşme eğilimi gösterdi, ve doz arttıkça istatistiksel anlamlılığı da arttı.

Page 293: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

293

8.Kaatabı, H. ve ark. 2015

Çörek Otu Nigella sativa L.

OAD ilaç kullanan 114 tip 2

diyabetik birey (2 gruba ayrılmıştır.)

n= 114

Çörek otunun glisemik kontrolü iyileştirmesi ve tip2 diyabetli bireylerdeoksidatif stresi hafifletmesi: plasebo kontrollü klinik çalışma.

Kontrol grubu (n = 57) plasebo olarak aktif kömür ve deney grubu (n = 57) ilaçlarına ek olarak bir yıl boyunca günde 2 g çörek otu aldı. Açlık kan glukozu (FBG), HbA1c, C-peptid, toplam antioksidan kapasite (TAC), süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon ve her tiobarbitürik asit reaktif maddeler (TBARS) Bundan 3 ay sonra incelendi.

Deney grubunda TAC, SOD ve glutatyonda anlamlı bir yükselmeye ek olarak, FBG, HbA1c ve TBARS'da anlamlı bir düşüş gösterdi. -NS grubunda insülin direnci anlamlı derecede düşükken, β hücre aktivitesi tüm tedavi süresince bazal değerlerden anlamlı derecede yüksek seyretti.

9.Kaatabı, H. ve ark. 2015

Çörek Otu Nigella sativa L.

OAD kullanan kontrolsüz

diyabetli (HbA1c > 7%) ve bilinen

hiçbir kardiyovasküler komplikasyon

olmayan 60 birey (2 gruba

bölünmüştür.) n= 60

Çörek otunun Tip2 diyabetli hastalarda kardiyak fonksiyon bozukluğuna karşı olası doğal koruyucu etkisi

Kontrol grubu plasebo olarak aktif kömür alırken, deney grubu 1 yıl boyunca 2 g / gün çörek otu aldı. Tüm hastalar standart OAD kullandı Diyastolik-sistolik fonksiyonu ve sol ventrikül kitlesini (LVM) girişimden önce ve tedavinin 6. ve 12. aylarında değerlendirmek için ekokardiyografi kullanıldı.

-HbA1c deney grubunda anlamlı olarak azaldı, ancak kontrol grubunda değişmedi. -Kontrol grubunda 12 ay sonra diyastolik fonksiyonda bozulma oldu ancak ejeksiyon fraksiyonda(EF) önemli bir değişiklik olmadı. -Kontrol grubunda diyastol ve sistolde sol ventrikül(LV) boyutları anlamlı derecede artmıştı. -Deney grubunda diyastolik fonksiyonda veya sol ventrikül boyutunda anlamlı değişiklik bulunmadı. -Deney grubunda sistoldeki LV boyutu azalırken, EF 6 ve 12 ay sonra anlamlı olarak arttı.

10.Wainstein, J. ve ark.

2012

Zeytin Yaprağı Olea europaea L.

Tip2 diyabetli 79 birey

(2 gruba ayrılmıştır)

n= 79

Zeytin yaprağı ekstresinin diyabetik bireylerde hipoglisemik etkisi

14 hafta boyunca deney grubuna 500mg/gün zeytin yaprağı ekstresi tableti, kontrol grubuna ise plasebo verildi. HbA1c ve plazma insülinini içeren glukoz homeostazı ölçümleri yapıldı.

-Denekler, belirgin şekilde daha düşük HbA1c ve açlık plazma insülini seviyeleri sergiledi ancak, postprandiyal plazma insülin seviyeleri, önemli ölçüde farklılık göstermedi.

11.Albertazzi, P. Ve ark

2002

Soya Fasülyesi Glycine max L.

Tip2 diyabetli 32 postmenaposal kadın (2 gruba

ayrılmıştır. n= 32

Tip 2 diyabetli postmenaposal kadınlarda soya alımının faydalı etkileri

12 hafta boyunca 2 haftalık temizleme süresiyle deney grubuna 30g/gün soya proteini, kontrol grubuna ise plasebo olarak 30 g selüloz verilmiştir. Çalışma öncesi ve bitiminde açlık insülini, insülin direnci, kolesterol, total kolesterol, LDL, HDL, vücut ağırlığı, kan basıncı, kreatinin.. ölçülmüştür.

-Deney grubunda açlık insülini, insülin direnci (P = 0.003), HbA1c, (P = 0.048), toplam kolesterol (P = 0.004), LDL kolesterol, (P = 0.001), anlamlı olarak düşük ortalama değerler gösterdi. - HDL kolesterol, trigliseritler, ağırlık, kan basıncı, kreatinin, dehidroepiandrosteron sülfat, androstenedion ve hipotalamik-hipofiz-yumurtalık ekseni hormonlarında önemli bir değişiklik olmamıştır.

Page 294: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

294

12.Lee, I.T. ve ark. 2008

Yaban Mersini Vaccinium myrtillus L

Düzenli olarak OAD alan 30 Tip 2 diyabetli hasta

(2 gruba ayrılmıştır)

n= 30

Tip 2 diyabetli hastalarda yaban mersini özütlerinin lipid profilleri üzerine etkisi

Deney grubu 12 hafta boyunca her gün üç kapsül yabanmersini özü, kontrol grubu ise plasebo aldı. Hastaların lipid profilleri, glisemik kontrol, metabolik sendromun bileşenleri, CRP ve idrar albumin atılımı değişiklikleri, tedavi öncesi ve tedavi sonrası değerlendirildi.

- LDL deney grubunda kontrol grubuna göre önemli ölçüde azaldı ( P < 0.001) -A1c ve açlık glukozu iki grupta da anlamlı şekilde değişmedi.

13.İbrahima, N.A. ve ark.

2018

Zencefil Zingiber Officinale

Yeni tip 2 diyabet tanısı konan 80 birey (2 gruba

ayrılmıştır) n= 80

Tip 2 diabetes mellitus tanısı konmuş obez hastalarda zencefil tozu desteğinin glisemik durum ve lipid profili üzerine etkileri

Deney grubu 1,8 g/gün zencefil tozu kapsülü alırken , plasebo grubu buğday unu kapsülü aldı. Her iki grup da ayrıca diyet ve fiziksel aktivite değişikliklerine tabi tutuldular; 8 hafta süreyle öğünlerle günde iki kez 850 mg metformin aldılar.

-Zencefil tozu takviyesi, BKI, açlık ve tokluk glukozları, HbA1c, total kolesterol, LDL, trigliserit, açlık insülin seviyelerini ve insülin direncini düşürmüştür. -Plasebo grubuna kıyasla deney grubunda HDL, beta hücre fonksiyon indeksini ve insülin duyarlılık indeksini anlamlı şekilde artırmıştır.

14. Mahluji, S. ve ark 2013

Zencefil Zingiber Officinale

Tip 2 diyabetli 64 birey (2 gruba

ayrılmıştır) n= 64

Tip 2 diyabetlilerde zencefilin plazma glukozu, HbA1c ve insülin duyarlılığı üzerine etkisi

Deney grubuna 2g/gün zencefil tozu kontrol grubuna ise plasebo verilmiştir. 3 günlük diyet kaydı, antropometrik ölçümler ve FPG, HbA1c, lipid profili ve insülin duyarlılık endeksi aylık müdahale öncesi ve sonrasında belirlendi.

- Zencefil takviyesi insülin seviyelerini ve LDLyi anlamlı derecede düşürmüştür(p<0,001). -İnsülin duyarlılığı deney grubunda iyileşmiştir. -FPG, trigliserid, A1c’de ise önemli bir değişiklik olmamıştır.

15.Talaeia, B. ve ark. 2014

Zencefil Zingiber Officinale

Tip 2 diyabetli 88 birey (2 gruba

ayrılmıştır) n= 88

Zencefil tozu takviyesinin tip 2 diyabetli hastalarda insülin direnci ve glisemik indeksler üzerine etkisi

8 hafta boyunca deney grubuna 3g/gün zencefil tozu kapsülü, plasebo grubuna ise mikrokristalli kapsüller verilmiştir. Çalışma öncesi ve sonrasında bireylerin HbA1c, fruktozamin, FBG, açlık insülini, insülin direnci, β-hücre fonksiyonu, insülin duyarlılık faktörleri incelenmiştir.

-Deney grubunda FBG anlamlı olarak düşmüştür (p=0,003). - A1c’de değişiklik anlamlı bulunmamıştır. -Müdahale öncesi ve sonrası iki grupta da açlık insülin düzeyi ortancaları açısından istatistiksel fark bulundu. -Ayrıca insülin duyarlılıkları iki grupta d anlamlı olarak arttı, ancak ortalama fark deney grubunda anlamlı olarak yüksek bulundu.

Page 295: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

295

Sonuç

Ülkemizde oldukça fazla hipoglisemik etkili bitki bulunmaktadır ve diyabetliler arasında kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu bitkiler mutlaka rutin tedaviye (insülin- OAD) ek olarak aynı zamanda da beslenme ve egzersiz kontrolü sağlanarak takciye edici olarak uygulanmıştır. Bunların sonucunda çoğu çalışmada kullanılan bitkilerin glisemik kontrol üzerinde etkili olduğu, en çok da lipidleri ve HbA1c değerlerini düşürdüğü, insülin direnci üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Ancak bitkilerin glisemik kontrol üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı sonucuna varılan çalışmalar da bulunmaktadır.

Tartışma

Dünyada ve ülkemizde hipoglisemik etkili pek çok bitki bulunmaktadır. Ancak literatüre bakıldığında yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu diyabetik sıçan ve tavşanlarda yapılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar oldukça yetersiz bulunmuştur.

Çalışmalarda oral antidiyabetik ajanlarla birlikte, beslenme kontrolü ve aktivite değişikliği sağlandığında bitkilerin daha etkili olduğu görülmektedir ve yan etki saptanmamaktadır. Ayrıca yapılan çalışmaların az bir kısmı birbirini destekler niteliktedir, kanıtlar yetersizdir ve bu durumda en önemli etken örneklemlerin her türlü farklılığı olarak göze çarpmaktadır.

Bireylerin etnik kökeni, kullandıkları ilaç tipi, diyabet süresi, komplikasyon durumları, fiziksel aktivite ve beslenme şekilleri örneklem gruplarında farklılık oluşturup çalışmaların sonuçlarının birbiriyle uyumsuz çıkmasında neden olabilmektedir. Diyabette glisemik kontrolü doğru bir biçimde desteklemek adına bu çalışmaların artırılması gerekmektedir.

Kaynaklar

1. Kaynak, İ., Polat, Ü. (2017). Diabetes Mellitus’lu Hastaların Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavileri Kullanma Durumları ve Diyabet Tutumları İle İlişkisi. Genel Tıp Dergisi, 27 (2), 56-64

2. Lu, F.R., Shen, L., Qin, Y., et al. (2008). Clinical Observation on Trigonella Foenum-Graecum L. Total Saponins in Combination with Sulfonylureas in The Treatment of Type 2 Diabetes Mellitus. Chinese Journal of Integrative Medicine, 14 (1), 56-60

3. Gupta, A., Gupta, R., Lal, B. (2001). Effect of Trigonella Foenum-Graecum (fenugreek) Seeds on Glycaemic Control and Insulin Resistance in Type 2 Diabetes Mellitus: A Double Blind Placebo Controlled Study. Journal of the Association of Physicians of India, 49, 1057-1061.

4. Khan, A., Safdar, M., Ali Khan, M.M., et al. (2003). Cinnamon Improves Glucose and Lipids of People with Type 2 Diabetes. Diabetes Care, 26 (12), 3215-3218.

5. Mang, B., Wolters, M., Schmitt, B., et al. (2006). Effects of a Cinnamon Extract on Plasma Glucose, HbA, and Serum Lipids in Diabetes Mellitus Yype 2 European Society for Clinical Investigation, 36 (5), 340-344.

6. Kaatabi, H. , Fatma, M., Al-Sultan, A., et al. (2010). Effect of Nigella Sativa Seeds on The Glysemic Control of Patients with Type 2 Diabetes Mellitus. Indian J Physiol Pharmacol, 54 (4), 344–354.

7. Kaatabi, H., Badar, A., Al-Khadra, A., et al.(2015). Nigella Sativa: A Potential Natural Protective Agent Against Cardiac Dysfunction in Patients with Type 2 Diabetes Mellitus. Journal of Family and Community Medicine, 22 (2), 88–95.

8. Kaatabi, H.,, Bamosa, A.O., Badar, A., et al. (2015). Nigella Sativa Improves Glycemic Control and Ameliorates Oxidative Stress in Patients with Type 2 Diabetes Mellitus: Placebo Controlled Participant Blinded Clinical Trial. A Peer- Reviewed, Open Access Journal, 14 (8), 1-14.

9. Wainstein, J., Ganz, T., Boaz, M., et al. (2012). Olive Leaf Extract as a Hypoglycemic Agent in Both Human Diabetic Subjects and in Rats. Journal of Medicinal Food, 15 (7), 48-62.

10. Jayagopal, V., Albertazzi, P., Kilpatrick, E.S., et al. (2002). Beneficial Effects of Soy Phytoestrogen Intake in Postmenopausal Women with Type 2 Diabetes. Diabetes Care, 25 (10), 1709-1714.

11. Lee, I.T., Chan, Y.C., Lin, C.W., et al. (2008). Effect of Cranberry Extracts on Lipid Profiles in Subjects with Type 2 Diabetes. Diabetes Medical Journal, 25 (12), 1473-1477.

12. Hasanzade, F., Tolia, M., Emami, S.A., et al. (2013). The Effect of Cinnamon on Glucose of TypeII Diabetes Patients. Journal of Traditional and Complementary Medicine, 3 (3), 171-174.

13. Altschuler, J.A., Casella, S.J., MacKenzie, T.A., et al. (2007). The Effect of Cinnamon on A1C Among Adolescents with Type 1 Diabetes. Diabetes Care, 30 (4), 813-816.

14. İbrahima, N.A., Hussein, M., Aboroima, M.M., et al. (2018). Effects of Ginger Powder Supplementation on Glycemic Status and Lipid Profile in Newly Diagnosed Obese Patients with Type 2 Diabetes Mellitus. Obesity Medicine, 14, 1-7.

15. Mahluji, S., Attari, V.E., Mobasseri, M., et al. (2013). Effects of Ginger (Zingiberofficinale) on Plasma Glucose Level, HbA1c and Insulin Sensitivity in Type 2 Diabetic Patients. International Journal of Food Sciences and Nutrition, 64 (6), 682-686.

16. Talaeia, B., Jalalib, B., , Najarzadeh, A., et al. (2014). The Effect of Ginger Powder Supplementation on Insülin Resistance and Glycemic Indices in Patients with Type 2 Diabetes: A Randomized, Double-blind, Placebo-controlled Trial. Complementary Therapies in Medicine, 22, 9-16.

Page 296: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

296

SS99

TİP 2 DİYABETLİ BİREYLERİN BİTKİSEL ÜRÜN KULLANIM YAKLAŞIMLARININ BELİRLENMESİ

Gülşah KANER TOHTAK, Gamze ÇALIK, Fatma YAŞAR

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, İzmir/Türkiye

Öz. Bu araştırma, tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanımlarına ilişkin bilgilerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, yaşları 35-83 yıl arasında değişen 60 tip 2 diyabetli birey üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin sosyodemografik özellikleri, sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları ve bitkisel ürün kullanımı ile ilgili bilgileri yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak bir anket formu ile sorgulanmıştır. Bireylerin %80.0’inin diyabet tedavisi için ilaç dışında herhangi bir bitkisel ürün kullanmadığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan bireylerin ise %6.7’sinin zeytin yaprağı, %3.3’ünün tarçın, %3.3’ünün çörek otu yağı kullandığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan bireylerin %83.4’ü bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirmediğini bildirmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanım durumu ile yaş, eğitim durumu ve BKİ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05). Bireylerin büyük çoğunluğunun bitkisel ürün kullanmadığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan bireylerin çoğunluğunun bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirmediği saptanmıştır. Araştırmanın sonuçlarının genele yayılabilmesi için örneklem sayısının daha fazla olduğu çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Tip 2 diyabet, bitkisel ürün, beslenme

DETERMINATION OF HERBAL PRODUCT USE APPROACHES OF INDIVIDUALS WITH TYPE 2 DIABETES

Abstract. The aim of this study was to evaluate the knowledge of herbal product use in people with type 2 diabetes. The study was conducted on a total of 60 individuals with Type 2 diabetes, ranging in age from 35-83 years. The sociodemographic characteristics of the individuals, health information, dietary habits and information about the use of herbal products were questioned with a questionnaire using face-to-face interview technique. It was determined that 80.0% of people do not use any herbal products other than drugs for the treatment of diabetes. It was determined that 6.7% of the individuals who use herbal products use olive leaves, 3.3% use cinnamon and 3.3% use black seed oil. 83.4% of individuals who used herbal products reported that they did not change the treatment given by the doctor when using herbal products. There was no statistically significant difference between the use of herbal products and age, educational status and BMI of the participants (p>0,05). It was determined that the majority of individuals did not use herbal products. It was found that the majority of individuals using herbal products did not change the treatment given by the doctor when using herbal products. In order to disseminate the results of the research, studies with a higher sample size are needed.

Keywords: Type 2 diabetes, herbal product, nutrition

Giriş

Diabetes mellitus (DM), çeşitli sebeplere ve çoklu komplikasyonlara sahip ciddi bir metabolik bozukluktur (American Diabetes Association, 2010). Türkiye’de 2010 yılında yapılan “Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-II (TURDEP-II Çalışması)” sonuçlarına göre, 20 yaş ve üzeri bireylerde diyabet görülme sıklığının %13.7 olduğu bildirilmiştir (Satman ve diğerleri, 2013).

Bireyler sağlığın korunması ve geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi amacıyla bitkisel ürün kullanımına başvurabilmektedir. Eski çağlardan beri, geleneksel tıbbi bitkiler kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi çeşitli hastalıklara sahip bireyler tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır (Verma, Gupta, Popli ve Aggarwal, 2018). Tıbbi bitkilerin kullanımının artması ile birlikte dünyanın farklı bölgelerinden birçok bitki antidiyabetik etkiler açısından araştırılmaktadır (Moradi, Abbaszadeh, Shahsavari, Alizadeh ve Beyranvand, 2018; Governa ve diğerleri, 2018).

Diyabetli hastaların geleneksel tıbbi tedavilerine yardımcı olmak üzere kullandıkları bitkisel destek ürün uygulamaları konusundaki bilgiler farklılık göstermektedir (Ceylan, 2009). 2002 yılında ABD Ulusal Sağlık Sorgulaması’nın bitkisel destek ürün kullanımına ilişkin verilerinde, diyabetli kişiler arasında bitkisel destek ürün kullanım sıklığının %72.8; diyabet hastası olmayan kişiler arasında ise %61.2 olduğu bildirilmiştir (McCarty, 2010).

Bu araştırma, tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanımlarına ilişkin bilgilerinin değerlendirilmesi amacıyla yürütülmüştür.

Gereç-Yöntem

Araştırma, T.C. Sağlık Bakanlığı İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi endokrin, dahiliye ve diyet polikliniklerine gelen ve endokrin, dahiliye kliniklerinde yatan yaşları 35-83 yıl arasında değişen, 24’ü erkek 36’sı kadın olmak üzere toplam 60 tip 2 diyabetli birey üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında bireylerin sosyodemografik özellikleri, sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları ve bitkisel ürün kullanımı ile ilgili bilgileri yüz-yüze görüşme yöntemiyle sorgulanıp anket formuna kaydedilmiştir. Ayrıca antropometrik ölçümlerini değerlendirmek için

Page 297: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

297

bireylerin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçülerek Beden Kütle İndeksi (BKİ) hesaplanmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi IBM SPSS (Statistical Package for Social Sciences) versiyon 20 istatistik paket programı ile yapılmıştır. Kategorik değişkenler için tanımlayıcı istatistikler, sayı yüzde şeklinde çapraz tablolar kullanılarak sunulmuştur. Gruplar arası yapılan karşılaştırmalarda istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak alınmıştır. Çalışma için gerekli izinler İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi girişimsel olmayan klinik araştırmalar etik kurulundan (Etik kurul no: 2019-GOKAE-1054) alınmıştır.

Bulgular

Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin sosyodemografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin yaş ortalaması 62.08±11.74 yıl, BKİ ortalaması 29.03±5.09 kg/m2 olarak bulunmuştur. Bireylerin %86.7’sinin evli olduğu belirlenmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerin eğitim durumu incelendiğinde, yarısından fazlasının (%55.0) ilkokul mezunu olduğu saptanmıştır. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin %43.3’ünün ev hanımı olduğu belirlenmiştir.

Tablo 1. Bireylerin Sosyodemografik Özellikleri

Demografik Özellikler n %

Medeni Durum

Evli 52 86,7

Bekar 8 13.3

Eğitim Durumu

Okur yazar değil 4 6.7

Okur yazar 4 6.7

İlkokul mezunu 33 55.0

Ortaokul mezunu 5 8.3

Lise mezunu 9 15.0

Üniversite mezunu 5 8.3

Çalışma Durumu

Çalışmıyor 6 10.0

Memur 1 1.7

Ev hanımı 26 43.3

Emekli 25 41.7

Serbest meslek 2 3.3

Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin genel sağlık bilgileri Tablo 2’de verilmiştir. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin %66.6’sının en az 10 yıldır diyabet tanısının olduğu ve %60.0’ının birinci derece yakınlarında (anne, baba, kardeş, çocuk) diyabet öyküsünün olduğu saptanmıştır. Ayrıca araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin %40.0’ının oral antidiyabetik tedavisi aldığı belirlenmiştir.

Tablo 2. Bireylerin Genel Sağlık Bilgileri

Sağlık Bilgileri n %

Diyabet tanı süresi

Bir yıldan daha az zamandır 1 1.7

1-3 yıl önce 4 6.7

4-6 yıl önce 14 23.3

10 yıl ve üstü 40 66.6

Hatırlamıyorum 1 1.7

Ailede diyabet öyküsü

Yok 21 35.0

Anne, baba, kardeş, çocuk (1. derece yakınlarda) 36 60.0

Amca, hala, dayı, teyze, kuzen ya da yeğen (2. derece yakınlarda) 3 5.0

Şu anda alınan diyabet tedavisi

Oral antidiyabetik 24 40.0

Oral antidiyabetik+diyet 4 6.7

İnsülin+Diyet 8 13.3

İnsülin+Oral antidiyabetik+ diyet 10 16.7

İnsülin 14 23.3

Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin beslenme alışkanlıkları incelendiğinde, %41.7’sinin 3 ana öğün, tamamına yakınının (%93.3) ise en az 1 ara öğün tükettiği belirlenmiştir. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin %60.0’ı ana öğünü ve %90.0’ı ara öğünü atladığını bildirmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerin ara öğünlerde en çok meyve/sebze tükettiği belirlenmiştir (Tablo 3).

Page 298: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

298

Tablo 3. Bireylerin Beslenme Alışkanlıkları

Beslenme Alışkanlıkları n %

Ana Öğün Sayısı

2 35 58.3

3 25 41.7

Ara Öğün Sayısı

Yapmıyor 4 6.7

1 26 43.3

2 24 40.0

3 ve üzeri 6 10.0

Ana Öğün Atlama Durumu

Evet 36 60.0

Hayır 24 40.0

Ara Öğün Atlama Durumu

Evet 54 90.0

Hayır 6 10.0

Ara Öğünlerde En Çok Tüketilen Besinler (n:57)

Kuruyemiş 2 3.5

Börek-Kek 3 5.3

Meyve-Sebze 46 80.6

Çay/Kahve 4 7.0

Süt/ayran/yoğurt 1 1.8

Yulaf ezmesi 1 1.8

Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanımı ile ilgili bilgileri Tablo 4’te verilmiştir. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin diyabet tedavisi için ilaç dışında herhangi bir bitkisel ürün kullanma durumları sorgulandığında; %80.0’inin “hayır kullanmadım”, %11.7’sinin “evet bitkisel ürün denedim ama sürekli kullanmadım”, %8.3’ünün “evet bitkisel ürünleri sürekli kullanıyorum” yanıtını verdiği saptanmıştır. Tip 2 diyabetli bireylerin kullandığı bitkisel ürünler incelendiğinde; %6.7’sinin zeytin yaprağı, %3.3’ünün tarçın, %3.3’ünün çörek otu yağı kullandığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün kullanan tip 2 diyabetli bireylerin %83.4’ü bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirmediğini, %8.3’ü bitkisel ürün kullandığı için bazen tedavisini aksattığını ve %8.3’ü bu ürünleri kullanırken ilaçlarını kullanmadığını bildirmiştir. Bitkisel ürün kullanan tip 2 diyabetli bireylerin %66.7’si kullandığı ürünü ailesinden/tanıdıklarından, %25.0’i televizyondan ve %8.3’ü internetten öğrendiğini bildirmiştir. Araştırmaya katılan tip 2 diyabetli bireylerin bitkisel ürün kullanım durumu ile yaş, eğitim durumu ve BKİ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05).

Tablo 4.

Bireylerin Bitkisel Ürün Kullanımı ile İlgili Bilgileri

Bitkisel Ürün Kullanımı ile İlgili Bilgiler n %

Diyabet tedavisi için ilaç dışında herhangi bir bitkisel ürün kullanma durumu

Hayır kullanmadım. 48 80.0

Evet bitkisel ürünleri sürekli kullanıyorum. 5 8.3

Evet bitkisel ürün denedim ama sürekli kullanmadım. 7 11.7

Bitkisel ürünleri kullanırken doktor tarafından verilen tedaviyi değiştirme durumu

Hayır değiştirmedim. 10 83.4

Evet bitkisel ürün kullandığım için bazen tedavimi aksattığım oldu. 1 8.3

Evet bu ürünleri kullanırken ilaçlarımı kullanmadım. 1 8.3

Kullanılan bitkisel ürünler

Tarçın 2 3.3

Çörek otu yağı 2 3.3

Zeytin yaprağı 4 6.7

Tarçın+kekik suyu+Çörek otu yağı+keten tohumu yağı 1 1.7

Tarçın+zeytin yaprağı+limon 1 1.7

Tarçın+ Çörek otu+Mahlep 1 1.7

Zeytinyağı+çiğ bamya 1 1.7

Bitkisel ürünlerin öğrenildiği kaynak

Ailemden, tanıdıklarımdan 8 66.7

Televizyondan 3 25.0

İnternetten 1 8.3

Page 299: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

299

Tartışma ve Sonuç

Çok eski yıllardan beri hastalıkların tedavisinde bitkilerden yararlanılmakta olup, diyabet tedavisinde de bitkilerin kolay elde edilebilir olmaları diyabetli bireyleri bitkileri tedavilerinde kullanmaya sevk etmiştir. Halk arasında diyabet hastalığını tedavi etmek amacıyla kullanılan birçok bitkinin, kullanım amacına uygun olup olmadıklarının, güvenilirliği ve etkinliğinin saptanması için tüm dünyada çok sayıda bilimsel araştırmalar yapılmaktadır.

Ülkemizde yapılan çalışmalarda, diyabetli hastalarda bitkisel destek kullanma oranları %18.5-%70.5; farklı ülkelerde yapılan çalışmalarda ise diyabetli hastalarda bitkisel destek kullanım oranları %38.1-%63.0 arasında değişmektedir (Küçükgüçlü, 2012). Yapılan bu araştırmada ise, tip 2 diyabetli bireylerin diyabet tedavisi için ilaç dışında herhangi bir bitkisel ürün kullanma durumları sorgulandığında; %80.0’inin “hayır kullanmadım”, %11.7’sinin “evet bitkisel ürün denedim ama sürekli kullanmadım”, %8.3’ünün “evet bitkisel ürünleri sürekli kullanıyorum” yanıtını verdiği saptanmıştır. Bu konu ile ilgili literatürdeki çalışmalar incelendiğinde, diyabetli bireylerin tedavi amacıyla tarçın, sarımsak, çörek otu, karadut kullandıkları belirlenmiştir (Khan ve Safdar, 2003; Grover, Yadav ve Vats, 2002; Hosseinzadeh ve Sadeghi, 1999). Yapılan bu araştırmada ise, diyabetlilerin zeytin yaprağı, tarçın, çörek otu yağı kullandığı belirlenmiştir. Farklı ülkelerde yapılan çalışmalarda diyabetli bireylerin bitkisel ürünler ile ilgili temel bilgi kaynaklarının aile, akraba ve arkadaşları olduğu bildirilmiştir (Ali ve Mahfouz,2014; Azizi-Fini, Adib-Hajbaghery, Gharehboghlou, 2016; Wazaify, Afifi, El-Khateeb, Ajlouni, 2011;). Yapılan bu araştırmada da benzer şekilde tip 2 diyabetli bireylerin büyük çoğunluğunun (%66.7) bitkisel ürün kullanımı ile ilgili bilgi kaynaklarının aile ve tanıdıkları olduğu saptanmıştır. Araştırmalarda örneklem büyüklüğünün, araştırma yeri ve zamanındaki farklılıklar kullanılan bitkilerin sıklığının ve türünün farklı olmasına neden olabilir. Diyabetli bireylerin kullandıkları bitkilerin diğer ilaç ve besinlerle etkileşime girebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle diyabetli bireylere bitkisel ürün kullanım konusunda eğitim verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Kaynakça

Ali, B. A. M., ve Mahfouz, M. S. (2014). Herbal medicine use among patients with type 2 diabetes in North Sudan. Annual Research & Review in Biology, 1827-1838.

American Diabetes Association. (2013). Diagnosis and classification of diabetes mellitus. Diabetes care, 36(Supplement 1), 67-74.

Azizi-Fini, I., Adib-Hajbaghery, M., ve Gharehboghlou, Z. (2016). Herbal medicine use among patients with type 2 diabetes in Kashan, Iran, 2015. European Journal of Integrative Medicine, 8(4), 570-575.

Ceylan, S., Azal, Ö., Taşlipinar, A., Türker, T., Açikel, C. H., ve Gulec, M. (2009). Complementary and alternative medicine use among Turkish diabetes patients. Complementary therapies in medicine, 17(2), 78-83.

Governa, P., Baini, G., Borgonetti, V., Cettolin, G., Giachetti, D., Magnano, A. R., ve Biagi, M. (2018). Phytotherapy in the management of diabetes: a review. Molecules, 23(1), 105.

Grover, J. K., Yadav, S., ve Vats, V. (2002). Medicinal plants of India with anti-diabetic potential. Journal of ethnopharmacology, 81(1), 81-100.

Hosseinzadeh, H., ve Sadeghi A. (1999). Antihyperglycemic effects of Morus nigra and Morus alba in mice. Pharmaceutical and Pharmacological Letters, 9, 63-66.

Khan, A., ve Safdar, M. (2003). Role of diet, nutrients, spices and natural products in diabetes mellitus. Pakistan journal of nutrition, 2, 1-12.

Küçükgüçlü, Ö., Kızılcı, S., Mert, H., Uğur, Ö., Besen, D. B., ve Ünsal, E. (2012). Complementary and alternative medicine use among people with diabetes in Turkey. Western journal of nursing research, 34(7), 902-916.

McCarty, R. L., Weber, W. J., Loots, B., Breuner, C. C., Vander Stoep, A., Manhart, L., ve Pihoker, C. (2010). Complementary and alternative medicine use and quality of life in pediatric diabetes. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 16(2), 165-173.

Moradi, B., Abbaszadeh, S., Shahsavari, S., Alizadeh, M., ve Beyranvand, F. (2018). The most useful medicinal herbs to treat diabetes. Biomedical Research and Therapy, 5(8), 2538-2551.

Satman, I., Omer, B., Tutuncu, Y., Kalaca, S., Gedik, S., Dinccag, N., ... Turker, F. (2013). Twelve-year trends in the prevalence and risk factors of diabetes and prediabetes in Turkish adults. European journal of epidemiology, 28(2), 169-180.

Verma, S., Gupta, M., Popli, H., ve Aggarwal, G. (2018). Diabetes mellitus treatment using herbal drugs. International Journal of Phytomedicine, 10(1), 1-10.

Wazaify, M., Afifi, F. U., El-Khateeb, M., ve Ajlouni, K. (2011). Complementary and alternative medicine use among Jordanian patients with diabetes.Complementary therapiesin clinica lpractice,17(2),71

Page 300: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

300

SS101

HİPERTANSİYONDA MÜZİK TERAPİ

Mediha SERT, Zeynep ÖZER

Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Antalya/Türkiye

ÖZET

Hipertansiyon, dünyada bir milyardan fazla insanı etkileyen, komplikasyonlara ve ölüme neden olabilen önemli bir kardiyovasküler hastalıktır. Tedavi edilmemesi halinde kalp yetersizliği, inme, böbrek ve arter hastalıkları gibi birçok hastalığa yol açabilmekte ve ölüm oranlarını artırmaktadır. Bu nedenle kan basıncı kontrolü ile komplikasyonların, mortalite ve morbitide oranlarının azaltılması önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalar ile, müzik terapinin, hipertansiyonu olan hastalarda stres, ölüm kaygısı, uykusuzluk, ağrı, kalp hızı ve kan basıncını azalttığı bildirilmiştir. Buna ek olarak hastaların kendi bakımlarına düşünceleri ile katılmasını sağlayan ve etkinliği kabul edilmiş olan müzik terapi yönteminin, hemşirelik bakımında uygulanması ile, birçok hastalık ve komplikasyonların da önlenebileceği bildirilmektedir. Ancak, günümüzde bu alanda yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Prospektif çalışmalar ile, hastaların sağlığının sürdürülmesi ve güçlendirilmesinde müzik terapi kullanımının artırılabileceği, böylece etkili bir terapötik yaklaşımın da sağlanabileceği ön görülmektedir. Bu makalenin amacı, müzik terapisinin hipertansiyonu olan hastalarda kan basıncı kontrolü üzerine olan etkisinin incelenmesi ve uygulanabilecek etkili bir terapötik yaklaşım olarak farkındalığının sağlanmasıdır.

Anahtar Kelimeler: “Kan Basıncı”, “Hipertansiyon”, “Müzik Terapi”, “Hemşirelik”

MUSIC THERAPY IN HYPERTENSION

Abstract. Hypertension is an important cardiovascular disease that affects more than one billion people in the world, can cause complications and death. If left untreated, it can cause many diseases such as heart failure, stroke, kidney and arterial diseases and increase mortality rates. Therefore, it’s important to reduce the rates of complications, mortality and morbidity with blood-pressure control. Studies have reports that music therapy reduce stress, death anxiety, insomnia, pain, heart rate and pressure in hypertensive patients. In addition, it’s reported that many diseases and complications can be prevented by applying of music therapy method which is allows to patients to participate in their care by their thoughts and accepted to be effective, in nursing care. However, the studies in this field are quite limited. It’s foreseen that with the prospective studies, use of music therapy can be increase in maintaining and strengthening the health of patients, thus providing an effective therapeutic approach. The aim of this article, to examine the effect of music therapy on blood-pressure control in hypertensive patients and provide of awareness as an effective therapeutic approach.

Keywords: “Blood Pressure”, “Hypertension”, “Music Therapy”, “Nursing”

Giriş

Kardiyovasküler hastalıklar arasında, hipertansiyon komplikasyonlara neden olması, mortalite ve morbidite oranlarının yüksek olması açısından önemli bir hastalıktır (Chobanian ve diğerleri, 2003). Hastalığın insidansının gelişmiş ülkelerde daha yüksek olduğu ve 2025 yılına kadar %37’den, %42’ye çıkacağı ön görülmektedir (Kearney ve diğerleri, 2005; Modesti ve diğerleri, 2010). Bu nedenle hastalığın kontrol altına alınarak komplikasyonların önlenmesinde, farmakolojik tedavinin yanında destekleyici yaklaşımların uygulanması ve yaşam tarzının düzenlenmesi önem taşımaktadır. Geleneksel tedavi yöntemleri, tedaviye dirençli hipertansiyonda ya da kombinasyon tedavisi gerektiren durumlarda yüksek maliyetlere neden olmaktadır (Mancia ve Fagard, 2013; Williams ve diğerleri, 2018). Bu durum bireyleri farmakolojik tedaviye ek tamamlayıcı terapötik yaklaşımlara yönlendirmektedir. Müzik terapi yöntemi de hipertansiyon tedavisinde oldukça etkili bir yöntem olduğu bildirilmiş ve tedaviye ek bir terapötik yaklaşım olarak kullanımı günden güne artış göstermiştir (Kühlmann ve diğerleri, 2016).

Bireylerin fiziksel, psikolojik ve bilişsel gereksinimlerini karşılamada müzik ve müzik elemanlarının eğitimli bir terapist tarafından kullanılmasıyla uygulanan terapötik yaklaşım müzik terapisi olarak adlandırılmaktadır (Çoban, 2005). Müziğin terapi yöntemi olarak kullanılması oldukça eski dönemlerde dayanmakta ve günümüzde kullanımı giderek artış göstermektedir (Karamızrak, 2014). Müzik terapi yöntemi bireylerin kendi bakımlarına fiziksel ya da düşünce ile katılımlarını sağlamaya olanak tanıyan, bireylerin sosyal ilişkilerini ve psikososyal açıdan iyilik hallerini destekleyen ve güven hissini artıran bir yaklaşım olarak da bildirilmektedir (Güngör ve Şengül, 1999). Aktif ve pasif olmak üzere bireylerin gereksinimlerine yönelik farklı şekillerde uygulanabilmektedir (Gençel, 2006; Kühlmann ve diğerleri, 2016). Pasif tedavi genellikle dinleme şeklinde uygulanırken, aktif tedavi enstrüman çalma, ritim tutma ve dans etme (baksı dansı) ile birlikte gerçekleştirilmektedir (Gençel, 2006; Vizeli, 2010).

Müzik terapinin hemen hemen her yaş grubunda uygulanabilir, etkinliği kanıtlanmış bir müdahale olduğu bildirilmektedir. Başlangıçta 20. yüzyıl başlarında analjezi ve anestezinin desteklenmesinde kullanılmıştır. İlerleyen süreçlerde müziğin nörolojik sistem üzerine etkilerine ilişkin araştırmalar sürdürülmüş ve fizyolojik parametrelere yönelik etkisinin

Page 301: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

301

olduğu bildirilmiştir (Ruud, 1997; Pratt, 2004). Çocuklarda, motivasyon sağlama, dikkat eksikliği, davranış ve iletişim bozuklukları, adölesanlarda ve erişkinlerde duygu durum bozuklukları, depresyon, stres, disleksi, bağımlılık tedavisi, kardiyovasküler hastalıklar, inme, otizm alzheimer, epilepsi, demans gibi nörolojik hastalıklar, psikopatolojiler, toplumsal rehabilitasyonun sağlanması, uyku bozuklukları, kas krampları ve romatizmanın azaltılması, motor sinir sistemi bozuklukları, kas katılığı, eklem rahatsızlıkları ve denge bozuklukları günümüzde sıklıkla kullanılan uygulama alanları arasında bulunmaktadır (Covington ve Crosby, 1997; Ruud, 1997; Evans, 2002; Gençel, 2006; Karamızrak, 2014).

Müziğin kohlea ile alınıp akustik bilgiyi içeren uyarının beyin sapında nöral aktiviteye dönüştürülmesi müzik terapi fizyolojisinin ilk adımını oluşturmaktadır. Nöral aktivite sonucu bilgi özelliklerinin oluşturulması, gruplandırılması ve analizi gerçekleştirilmektedir. Analiz sonucu oluşan müziksel yapıya ilişkin anlam ve duygular uyarılmakta, bu durum otonom sinir sistemini de aktive ederek kalp hızı, solunum derinliği, kan basıncı, elektroensefalografi ve cilt direncini etkilemekte ve vücudun müziğe reaksiyonunu başlatmaktadır. Tüm bu süreçler adrenokortikoid hormon, kortizol ve prolaktinin düşüşüne, dopamin, noradrenalin, epinefrin, enkefalin ve feniletilaminin artışına yol açmakta ve immün sistemin uyarılması gerçekleşmektedir (Birkan, 2014; Koç, 2016). Birçok mekanizmayı etkileyen müzik terapi yönteminin bireylerin sağlık ve hastalık durumlarını bu mekanizma ile etkilediği düşünülmektedir. Özellikle kan basıncının, nabzın ve solunumun azaltılması gibi kardiyovasküler sistem üzerine olan etkileri ile çeşitli durumlarda hipertansiyonla ilişkili olumlu klinik sonuçlar elde edildiği bildirilmektedir. (Han ve diğerleri, 2010; Angioli ve diğerleri, 2014; Kühlmann ve diğerleri, 2016). Bu derlemenin amacı, hipertansiyonda uygulanabilecek bir yaklaşım olarak bildirilen müzik terapisinin kan basıncı kontrolüne etkisinin irdelenmesi ve terapötik bir müdahale olarak farkındalığının sağlanmasıdır.

Yöntem

Temmuz- Ağustos 2019 tarihleri arasında Science Direct, Google Scholar, EBSCO HOST- CINAHL Complete, Scopus ve Pubmed veri tabanlarında “müzik terapi, hipertansiyon, kan basıncı, hemşirelik, blood pressure, hypertension, music therapy, nursing” anahtar kelimeleri ile Türkçe ve İngilizce dillerinde literatür taraması yapılmıştır. Bu derleme tarama sonucu ulaşılan yayınların ayrıntılı incelenmesiyle elde edilen veriler eşliğinde hazırlanmıştır.

Bulgular

Hipertansiyon başta kardiyovasküler hastalıklar olmak üzere birçok hastalık için risk faktörüdür. Bu nedenle hastalıkların önlenmesinde kan basıncının kontrol altına alınması önem taşımaktadır. Sistolik kan basıncındaki her 5mmHg’lık bir düşüşün tüm nedenler ile ilişkili olan ölümleri %7, koroner arter hastalıkları ile ilişkili ölümleri %9 ve inmeye ilişkin ölümleri ise %14 oranında azalttığı yapılan çalışmalarda gösterilmiştir (Whelton ve diğerleri, 2002; Chobanian ve diğerleri, 2003). Bildirilen bu çalışma sonucu kan basıncındaki küçük azalmaların dahi oldukça önemli olduğunun göstergesidir. Kan basıncının düşürülmesinde müziğin etkili bir yaklaşım olduğu birçok çalışmada belirtilmiştir (Zanini ve diğerleri, 2009; Kühlmann ve diğerleri, 2016; Ping ve diğerleri, 2018). Müziğin kan basıncını nasıl etkilediğine ilişkin mekanizma tam olarak henüz ortaya konulamamış ve bazı araştırmalarda farklı şekillerde bildirilmiştir. Yapılan bir çalışmada bildirilen mekanizmalardan biri müziğin barorefleks duyarlılığını azaltarak parasempatik tonusun artışını sağladığı ve sempatik tonusun azalması ile gelişen vazodilatasyonun kan basıncını azalttığıdır. Bir diğer mekanizma ise müziğin gevşeme sağladığı, kan basıncını bu sayede düşürdüğüdür. Benzer şekilde müzik müdahalesinin kalmodulin bağımlı sistem aracılığı ile beyin dopamin seviyelerini artırdığı, bunun sonucunda kan basıncını düşüren dopamin-2 reseptörlerinin sempatik aktivasyonu inhibe ettiği de mekanizma olarak bildirilmiştir (Sutoo ve Akiyama, 2004).

Müzik terapi bireylerin dikkatini daha hoş bir duygusal duruma yönlendirerek fiziksel ve ruhsal bir rahatlama sağlamaktadır. Aynı zamanda limbik sistemin de uyarılması ile gelişen pozitif duyguların endorfin salımını artırmasının da kan basıncını etkileyen mekanizmayı tetikleyebileceği bildirilmiştir (Menon ve Levitin, 2005). Müziğin kan basıncını azaltmadaki etkisini inceleyen Sutoo ve Akiyama (2011) tarafından fareler üzerine yapılan çalışmada, farelere iki saat uygulanan müzik terapi ve egzersiz müdahalesi sonrasındaki iki saatlik süreçte, kan basıncı değişimi izlenmiştir. İnceleme sonucunda deney grubunun sistolik kan basıncının kontrol grubundan 13-24mmHg daha düşük olduğu saptanmıştır. Kan basıncındaki bu düşüş kalsiyum metabolizması ile ilişkili kanda kalsiyum transportunda artış sonucu kalmodulin protein aktivitesinin artığı, bu durumun tirozin hidroksilaz aktivitesini artırarak dopamin salgılanmasını tetiklediği bildirilmiştir. Bu durum beyin fonksiyonlarının ve duygu durumun düzenlenmesi ile ilişkilendirilmiş, ayrıca D2 reseptörlerinin aktivasyonu ile vazomotor merkezin düzenlenmesinin sağlanarak periferal sempatik sinirlerin baskılandığı ve sonucunda kan basıncının azaldığı gösterilmiştir.

Müzik terapinin kan basıncı üzerine etkisinin incelendiği bir başka çalışmada ise, müzik terapi müdahalesi ile deney grubunda sistolik kan basıncında 15,9mmHg, diyastolik kan basıncında ise 9mmHg azalma olduğu bildirilmiştir (Zanini ve diğerleri, 2009). Ping ve arkadaşları tarafından (2018) yürütülen bir başka çalışmada da 8 hafta boyunca uygulanan müzik terapi egzersizleri ile birlikte nefes egzersizlerinin, sistolik kan basıncının deney grubunda 10.5mmHg, kontrol grubunda 8,3 mmHg, diyastolik kan basıncının ise deney grubunda 5.6mmHg ve kontrol grubunda 5,2 mmHg’lık bir azalma sağladığı gösterilmiştir. Buna ek olarak uygulanan derin nefes egzersizinin, kan basıncının azaltılmasında müzik terapinin yararını artırmadığı bildirilmiştir. Geleneksel Tai enstrümantal müziğinin kan basıncına olan etkisini irdeleyen ve Im-oun ve arkadaşları (2018) tarafından Evre 2 hipertansiyonlu bireylerle yürütülen randomize kontrollü çalışmada, müdahale gruplarında müzik terapi ile sistolik kan basıncının 9,5 + 7,1 mmHg, diyastolik kan basıncının 6,1 + 5,7 mmHg azaldığı bildirilmiştir.

Yapılan çalışmalarda müzik müdahalelerinin kan basıncını azaltmada etkili olduğu gösterilse de uygulanacak müzik terapi yönteminin hipertansiyon hastalarında nasıl yapılması gerektiğine dair net bir öneri yer almamaktadır. Müdahalelerin

Page 302: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

302

çoğunun klasik, dinlendirici veya yavaş müzik içeren müdahaleler olduğu saptanmıştır (Kühlmann ve diğerleri, 2016). Müzik terapi yönteminin uygulanmasında bildirilen önerilerle paralel olarak yapılan çalışmalar terapi yapılacak kişinin tercih ettiği, dakikada yaklaşım 60-80 vuruş içeren müzikle ve minimum 30 dakikalık bir terapi süresi ile uygulanması gerektiği, özellikler hastaların kendi bildiği ve tercih ettiği müziğin kan basıncını azaltmada daha etkili olduğu bildirilmektedir (Akiyama ve Sutoo, 2011; Bradt ve diğerleri, 2013; Angioli ve diğerleri, 2014).

Sonuç

Geleneksel farmakolojik tedavilerin özellikle tedaviye dirençli hipertansiyon durumunda yetersiz kalması kombine tedavileri gerektirebilmektedir. Bunun sonucunda yüksek maliyet ve istenmeyen ilaç yan etkileri ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu durum günümüzde non farmakolojik tamamlayıcı terapi yöntemlerine olan ilgiyi artırmıştır. Non farmakolojik yöntemlerden müzik terapinin çeşitli klinik durumlarda alternatif bir terapi olarak uygulanmasının kan basıncını düşürmede etkili bir seçenek olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Etkinliği gösterilmiş olmasına rağmen müzik terapiye ilişkin henüz ülkemizde akademik eğitim veren bir kurum bulunmamaktadır. Ayrıca müzik terapi müdahalelerinin sınırlı sayıda belirli kurumlarda yürütülmesi ve yapılan çalışmaların oldukça kısıtlılığı söz konusudur. Tüm bu nedenler ile müzik terapi müdahalesinin etkinliğine ilişkin farkındalığın sağlanmasının ve bu konuda yapılan çalışmaların artırılmasının, semptom kontrolü için uygulanan farmakolojik tedavileri destekleyeceği, semptomların azaltılacağı, semptomlara ilişkin ilaç kullanımı ile buna bağlı gelişebilecek yan etkilerinin ve maliyetin azaltılmasında etkili olabileceği düşünülmektedir.

Kaynakça

Akiyama, K. ve Sutoo, D. (2011). Effect of different frequencies of music on blood pressure regulation in spontaneously hypertensive rats. Neuroscience Letters, 487(1), 58–60. doi:10.1016/j.neulet.2010.09.073

Angioli, R., De Cicco Nardone, C., Plotti, F., Cafà, E. V., Dugo, N., Damiani, P., … Terranova, C. (2014). Use of Music to Reduce Anxiety during Office Hysteroscopy: Prospective Randomized Trial. Journal of Minimally Invasive Gynecology, 21(3), 454–459. doi:10.1016/j.jmig.2013.07.020

Birkan, I. Z. (2014). Müzikle Tedavi, Tarihsel Gelişimi ve Uygulamaları. Ankara Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Dergisi, 37–49.

Bradt, J., Dileo, C. ve Potvin, N. (2013). Music for stress and anxiety reduction in coronary heart disease patients. The Cochrane database of systematic reviews, (12), CD006577. doi:10.1002/14651858.CD006577.pub3

Chobanian, A. V, Bakris, G. L., Black, H. R., Cushman, W. C., Green, L. A., Izzo, J. L., … Wright, J. T. (2003). The Seventh Report of the Joint National Committee on Prevention, Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Pressure: The JNC 7 Report | Hypertension | JAMA | JAMA Network. JAMA, 289(19), 2560–2572.

Çoban, A. (2005). Müzik Terapi. İstanbul: Timaş Yayınları.

Covington, H. ve Crosby, C. (1997). Music therapy as a nursing intervention. Journal of psychosocial nursing and mental health services, 35(3), 34–7.

Evans, D. (2002). The effectiveness of music as an intervention for hospital patients: a systematic review. Journal of advanced nursing, 37(1), 8–18.

Gençel, Ö. (2006). Müzikle Tedavi. Kastamonu Education Journal, 14(2), 697–706.

Güngör, Ş. ve Şengül. (1999). Cerrahi girişim yapılacak vakalarda:preoperatif dönemde müzik terapi ve dokunma terapisi içeren hemşirelik uygulamalarının hasta üzerindeki etkilerinin araştırılması.

Han, L., Li, J. P., Sit, J. W. H., Chung, L., Jiao, Z. Y. ve Ma, W. G. (2010). Effects of music intervention on physiological stress response and anxiety level of mechanically ventilated patients in China: a randomised controlled trial. Journal of Clinical Nursing, 19(7–8), 978–987. doi:10.1111/j.1365-2702.2009.02845.x

Im-oun, S., Kotruchin, P., Thinsug, P., Mitsungnern, T., Techa-atik, P. ve Pongchaiyakul, C. (2018). Effect of Thai instrumental folk music on blood pressure: A randomized controlled trial in stage-2 hypertensive patients. Complementary Therapies in Medicine, 39, 43–48. doi:10.1016/J.CTIM.2018.05.014

Karamızrak, N. (2014). Ses ve Müziğin Organları İyileştirici Etkisi. Kosuyolu Kalp Dergisi, 17(1), 54–57. doi:10.4274/khj.4775

Kearney, P. M., Whelton, M., Reynolds, K., Muntner, P., Whelton, P. K. ve He, J. (2005). Global burden of hypertension: Analysis of worldwide data. Lancet, 365(9455), 217–223. doi:10.1016/S0140-6736(05)70151-3

Koç, E. (2016). Ruhun ve Bedenin Gıdası: Geçmişten Günümüze Müzik ve Tıp. Konuralp Tıp Dergisi, 8(1), 51–55. doi:10.18521/ktd.83286

Kühlmann, A. Y. R., Etnel, J. R. G., Roos-Hesselink, J. W., Jeekel, J., Bogers, A. J. J. C. ve Takkenberg, J. J. M. (2016). Systematic review and meta-analysis of music interventions in hypertension treatment: a quest for answers. BMC cardiovascular disorders, 16(1), 69. doi:10.1186/s12872-016-0244-0

Mancia, G. ve Fagard, R. (2013, Aralık). Guidelines for the management of hypertension and target organ damages. Journal of Hypertension. doi:10.1097/HJH.0000000000000006

Page 303: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

303

Menon, V. ve Levitin, D. J. (2005). The rewards of music listening: Response and physiological connectivity of the mesolimbic system. NeuroImage, 28(1), 175–184. doi:10.1016/j.neuroimage.2005.05.053

Modesti, P. A., Ferrari, A., Bazzini, C., Costanzo, G., Simonetti, I., Taddei, S., … Sirigatti, S. (2010). Psychological predictors of the antihypertensive effects of music-guided slow breathing. Journal of hypertension, 28(5), 1097–103. doi:10.1097/HJH.0b013e3283362762

Ping, K. F., Bakar, A., Subramaniam, S., Narayanan, P., Keong, N. K., Heong, A. A. ve Meng, O. L. (2018). The impact of music guided deep breathing exercise on blood pressure control - A participant blinded randomised controlled study. Medical Journal of Malaysia, 73(4), 233–238.

Pratt, R. R. (2004). Art, dance, and music therapy. Physical Medicine and Rehabilitation Clinics of North America, 15(4), 827–841. doi:10.1016/j.pmr.2004.03.004

Ruud, E. (1997). Music and the Quality of Life. Norsk Tidsskrift for Musikkterapi, 6(2), 86–97. doi:10.1080/08098139709477902

Sutoo, D. ve Akiyama, K. (2004). Music improves dopaminergic neurotransmission: Demonstration based on the effect of music on blood pressure regulation. Brain Research, 1016(2), 255–262. doi:10.1016/j.brainres.2004.05.018

Vizeli, M. (2010). Koroner Anjiyografi Uygulanacak Hastalarda Müzik Terapinin Anksiyete Düzeyine Etkisi. Haliç Üniversitesi.

Whelton, P. K., He, J., Appel, L. J., Cutler, J. A., Havas, S., Kotchen, T. A., … Karimbakas, J. (2002). Primary prevention of hypertension: Clinical and public health advisory from the National High Blood Pressure Education Program. Journal of the American Medical Association, 288(15), 1882–1888. doi:10.1001/jama.288.15.1882

Williams, B., Mancia, G., Spiering, W., Rosei, E. A., Azizi, M., Burnier, M., … Desormais, I. (2018). 2018 ESC/ESHGuidelines for themanagement of arterial hypertension. Journal of Hypertension. Lippincott Williams and Wilkins. doi:10.1097/HJH.0000000000001940

Zanini, C. R. de O., Jardim, P. C. B. V., Salgado, C. M., Nunes, M. C., Urzêda, F. L. de, Carvalho, M. V. C., … Souza, W. K. S. B. de. (2009). Music therapy effects on the quality of life and the blood pressure of hypertensive patients. Arquivos brasileiros de cardiologia, 93(5), 534–40.

Page 304: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

304

SS102

SAĞLIK İÇİN DANS ET

Mediha SERT, Zeynep ÖZER

Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Antalya/Türkiye

ÖZET

Özet: Antik çağlardan günümüze uzanan dans terapi, bireylerin kendilerini ifadesini, iletişimi ve biyopsikososyal bütünlüğü destekleyen bir terapidir. Bu terapi, ağrının giderilmesi, benlik saygısının artırılması ve baş etmenin desteklenmesinde oldukça etkili bir yöntemdir. Dans ritmi ile solunum, serum lipid düzeyleri, uyku, metabolik ve kardiyovasküler parametrelerin iyileştirilmesi de mümkündür. Yapılan çalışmalarda dans terapinin, egzersiz toleransını ve motivasyonu artırdığı yorgunluk, stres ve anksiyeteyi azalttığı, serum trigliserid ve yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeylerini iyileştirdiği ve yaşam kalitesini artırmada da diğer egzersizler kadar etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca yüksek tempolu dans ile bel çevresi kalınlığı, beden kitle indeksi, vücut ağırlığı ve vücut yağ oranı kontrolünün sağlandığı da bildirilmektedir. Başlıca obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi hastalıkların risk faktörlerinin azaltılmasında etkili olan bu terapi yöntemi, sağlığın geliştirilmesinde uygulanabilecek bir yaklaşım olarak önerilmektedir. Bu derlemenin amacı, sağlığın iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde uygulanabilecek terapötik bir yaklaşım olan dans terapinin kullanımının ve farkındalığının artırılmasıdır. Böylece hastalıkların önlenebileceği ve bireylerin biyopsikososyal açıdan desteklenebileceği öngörülmektedir.

Anahtar Kelimeler: “Sağlık”, “Dans Terapi”, “Hemşirelik”

DANCE FOR HEALTH

Abstract. Dance therapy, dating back to antiquity, is a therapy that supports individuals' expression, communication and biopsychosocial-integrity. This therapy is a very effective method to relieve pain, increase self-esteem and support coping. It’s also possible to improve breathing, serum lipid levels, sleep, metabolic and cardiovascular parameters with dance rhythm. Studies have shown that dance therapy increases exercise tolerance and motivation, reduces fatigue, stress and anxiety, regulate serum triglyceride and high-density lipoprotein levels, and is as effective as other exercises in improving quality of life. In addition, it’s reported that the control of waist circumference, body mass index, body weight and fat ratio is ensured by high-paced dance. This therapy method, which is effective in reducing the risk factors of diseases such as obesity, diabetes and cardiovascular diseases, is suggested as an approach that can be applied in health promotion. The aim of this review, is to increase the awareness and use of dance therapy, a therapeutic approach that can be applied to improve and develop health. Thus, it’s predicted that diseases can be prevented and individuals to supported biopsychosocially.

Keywords: “Health”, “Dance Therapy”, “Nursing”

Giriş

Ortalama yaşam süresi, teknoloji ile değişen tanı, tedavi ve cerrahi girişimleri ile birlikte giderek artış göstermektedir. Dünyada 2010 yılında bildirilen 60 yaş üzeri nüfusun, 2050 yılında 18 milyondan 65 milyona artış göstereceği beklenmektedir. Bu durum ilerleyen yaş ile birlikte gelişen hastalıkların, bilişsel ve fonksiyonel kısıtlılıkların da artış göstermesine neden olacaktır (Rodrigues-Krause ve ark., 2018). Yaşlanma ile kas dokusunda oluşan dejenaratif değişiklikler sonucu atrofi, nöromusküler, metabolik ve kardiyovasküler sistemde problemlere neden olmakta, bu durum da çabuk yorulma, aktivite intoleransı ve fiziksel bağımsızlığın azalmasına yol açabilmektedir (Cadore ve Izquierdo, 2013). Bu nedenle bireyler, fiziksel açıdan güçlendirilmesi, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın sürdürülmesi için yapılandırılmış egzersiz programlarına yönlendirilmektedir (Evans ve ark., 2005). Sağlığın sürdürülmesi ve güçlendirilmesi, yorgunluğun azaltılması, kardiyovasküler ve respiratuvar zindeliğin sağlanması için terapötik egzersizler de tercih edilebilmektedir. Uygulanabilecek etkili terapötik yöntemlerden biri de dans terapisidir (Romero-Arenas ve ark., 2013; Hwang ve ark., 2015).

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında şekillenen bu terapi yöntemi, günümüzde çeşitli yaş grupları ve hasta popülasyonunda uygulanabilen bir psikoterapi yaklaşımı olmuştur. Uygulanan bu terapi yöntemi, hangi tipte olursa olsun bireylerin metabolik ve fonksiyonel kapasitenin artırılması, kardiyorespiratuvar ve nöromusküler zindeliği sağlanmasında etkili bir yöntem olarak bildirilmektedir (Rodrigues-Krause ve ark., 2018). Benzer şekilde, aerobik kapasiteyi iyileştirerek, motivasyonun sağlanmasında, sedanter yaşamın düzenlenmesi ile kardiyovasküler risk ve ilişkili faktörleri de azaltmada uygulanabilecek müdahale yöntemi olarak önerilmektedir (Rodrigues-Krause ve ark., 2016). Dans terapisinin, akciğer ve kalp sağlığının geliştirilmesi, kemik, kas dokusunun güçlendirilerek osteoporoz riskinin azaltılması ve kas katılığı ile eklem rahatsızlıklarının giderilmesi, esneklik sağlayarak dengenin artırılması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, ağrı ve gerginliğin azaltılarak rahatlamanın sağlanması, motivasyonun, güvenin geliştirilmesi, kilo kontrolünün sağlanması, anksiyete ve depresyonun azaltılması ve koordinasyonun sağlanması gibi fiziksel ve ruhsal yararları bildirilmektedir (Levy ve ark., 1992; Hanna, 1995, 2006; Aktas ve Ogce, 2005).

Page 305: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

305

Yöntem

Temmuz- Ağustos 2019 tarihleri arasında Science Direct, Google Scholar, EBSCO HOST- CINAHL Complete, Scopus ve Pubmed veri tabanlarında “sağlık, dans terapi, hemşirelik, health, dance therapy, nursing” anahtar kelimeleri ile Türkçe ve İngilizce dillerinde literatür taraması yapılmıştır. Bu derleme tarama sonucu ulaşılan yayınların ayrıntılı incelenmesiyle elde edilen veriler eşliğinde hazırlanmıştır.

Bulgular

Dans terapisi beden ve zihin arasında bir iletişim sağlayarak, dansın yaratıcılığıyla gerçekleştirilen, bireylerin sağlığını farklı şekillerde etkileyerek yarar sağladığı gösterilmiş olan bir terapi yöntemidir. Her yaş grubuna uygulanabilen bu terapi yönteminin, bireylerin yaş gruplarına göre yararları değişiklik gösterebilmektedir. Adolesan dönemindeki bireylerde dans terapi uygulamasının, okul öncesi çocuklarda sosyal yeterliliğin, olumlu davranış ve kişiler arası ilişkilerin geliştirilmesinde, motivasyonun desteklenerek girişkenliğin sağlanmasında, benlik saygısının artırılmasında, kalp atımının düzenlenmesinde, kemik mineral içeriğinin artırılarak direnç ve esnekliğin sağlanmasında etkili olduğu bildirilmektedir (Polotsky ve Polotsky, 2010; V Paschalis ve ark., 2011). “Dance 4 Your Life” teması ile 2009 yılında gerçekleştirilen Dans ve Sağlık Projesi’nde beş farklı okuldan 10. Sınıf 55 öğrenciyle 10 hafta süreyle yaklaşık 60-90 dakikalık bir dans programı gerçekleştirilmiş ve proje değerlendirme raporunda, dans terapisinin öğrencilerin el kavrama ve üst ekstremite gücünde %6, aerobik kapasitede %10,5 artış sağladığı, motivasyon ve benlik saygısını ise artırdığı, tüm bu sonuçların istatistiksel açıdan anlamlı olduğu bildirilmiştir (NKLAAP, 2009).

Yetişkin ve yaşlı bireylerde de adolesan dönemindeki yararlarına ek olarak dans terapinin, sosyokültürel benlik algısının iyileştirilmesi düşme sıklığının azaltılması, öfke kontrolünün sağlanması, depresyon ve stresin azaltılmasında etkili olduğu bildirilmektedir (Hanna, 1995, 2006; Aktas ve Ogce, 2005; Polotsky ve Polotsky, 2010; Vassilis Paschalis ve ark., 2011; Altan Sarıkaya ve ark., 2017). 18-74 yaş arasında 475 birey ile yürütülen bir çalışmada dansın denge sağlama ve bedensel farkındalığı artırmada, ağrının azaltılmasında, ruh halinin iyileştirilmesinde ve motivasyonun artırılmasında, öz bilincin ve öz güvenin artırılmasında, başa çıkmanın desteklenmesinde, stresin azaltılmasında ve sosyal etkileşimin artırılmasında etkili olduğu bildirilmiştir (Quiroga Murcia ve ark., 2010). Douka ve arkadaşları (2019) tarafından 130 yaşlı bireyle yürütülen çalışmada ise, yaşlıların sağlık sorunlarına karşı koruma ve mücadelede, bağımsız hissetme ve kaliteli yaşam sağlamada, fiziksel ve fonksiyonel kapasitenin artırılmasında ve çeşitli hastalıkların riskinin azaltılmasında dans terapinin etkili yöntem olduğu gösterilmiştir.

Guzman ve arkadaşları (2016) tarafından orta yaşlı 67 kadın birey ile yürütülen çalışmada, dans terapi programının kan basıncını, uyku problemlerini azalttığı ve yaşam kalitesini iyileştirdiği gösterilmiştir. Benzer şekilde hipertansiyonu olan bireylerle yürütülen çalışmalarda da hem sistolik hem de diyastolik kan basıncında dans terapi ile anlamlı bir iyileşme sağladığı ve egzersiz kapasitesinin de arttığı bildirilmiştir (Maruf ve ark., 2014; Conceição ve ark., 2016; Kaholokula ve ark., 2017). Yapılan çalışmalarda, dans terapi yönteminin yorgunluğun azaltılmasında, günlük aktivitelerde performans artışının sağlanmasında, nöromusküler koordinasyonun desteklenmesinde, denge, esneklik, kas gücü ve direncinin geliştirilmesinde etkili bir yöntem olduğu ve özellikle yaşlı bireylerde düşme riskinin azalması ile ilişkilendirildiği bildirilmiştir (Cadore ve Izquierdo, 2013; Fernández-Argüelles ve ark., 2015; Wyon, 2015; Rodrigues-Krause ve ark., 2018). Benzer şekilde vücut kompozisyonunda lipid düzeylerinin azaltılması, fiziksel aktivite seviyeleri ile orantılı olarak enerji harcamanın da artırılmasının özellikle menepoz sonrası kadınlarda kardiyovasküler riskin azaltılması ile de ilişkilendirilmiştir (Polotsky ve Polotsky, 2010).

Paschalis ve arkadaşları (2011) tarafından yapılan çalışmada, sekiz hafta boyunca 30’ar dakika uygulanan dans terapisi programının, istirahat halindeki harcanan enerji düzeyleri, yağ oksidasyonu, insülin direnci ve kan lipit profilinin iyileştirilmesi için yeterli olduğu gösterilmiştir. Niemann ve arkadaşları (2014) tarafından yapılan diğer bir çalışmada da dans terapisinin sürekli bilişsel ve motor öğrenmeyi gerektirmesi nedeniyle, belirli bir fiziksel tempo sağladığı, koordinasyonu, dikkati ve hafızayı iyileştirdiği ve bilişsel işlevlerde artış sağladığı bildirilmiştir. Bir başka çalışmada ise Havai yerli dans programının hipertansiyonlu bireylerde sistolik kan basıncının azaltılmasında belirgin bir iyileşme sağladığı, vücut ağrılarını azalttığı, fiziksel ve psikolojik iyilik halinin desteklendiği, sosyal etkileşimi artırdığı, kişilerarası iletişimi desteklediği ve zihin-beden koordinasyonunu sağladığı gösterilmiştir (2017). Literatürde yer alan, üç aylık bir aerobik dans programının diyet, koşu ve bisiklet binme etkinliği ile etkinliğinin kıyaslandığı diğer bir çalışmada, deney ve kontrol gruplarının ikisinde de beden kitle indeksi ve vücut yağ oranının azaldığı bildirilmiş ve dans terapisi, kilo kontrolünü sağlama ve vücut yağ oranını düzenlemede geleneksel yaklaşımlara alternatif bir terapi olarak kullanımı önerilmiştir (Shimamoto ve ark., 1998).

Sonuç

Sonuç olarak, dans terapi yöntemi, sağlığın iyileştirilmesinde, geliştirilmesinde ve hastalıkların önlenmesinde uygulanabilecek terapötik bir yaklaşım olarak önerilmektedir. Geleneksel, aerobik, bale, latin dansları, modern ve sosyal danslar gibi birçok çeşidinin bulunması, her yaş ve özellikteki bireylere uygulanabilirliğini sağlamakta, bu durum da terapinin her yaş döneminde farklı yararlar sağlamasına olanak tanımaktadır. Sağlığın geliştirilmesi ve sürdürülmesinde büyük rolü olan biz hemşirelerin bakımlarında dans terapi yönteminin kullanımı ile hastalık risklerinin ve hastalıklarla ilişkili semptomların azaltılabileceği, bireylerin mevcut tedavinin desteklenebileceği, motivasyonun, psikolojik iyilik halinin ve bunlarla ilişkili olarak yaşam kalitelerinin artırılmasının mümkün olabileceği ön görülmektedir.

Page 306: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

306

Kaynakça Aktas, G. ve Ogce, F. (2005). Dance as a therapy for cancer prevention. Asian Pacific journal of cancer prevention : APJCP, 6(3), 408–11. Altan Sarıkaya, N., Ayhan, H. ve Sukut, Ö. (2017). Use and Effect of Dance and Movement Therapy in Different Groups. Journal of Academic

Research in Nursing. doi:10.5222/jaren.2017.1001 Cadore, E. L. ve Izquierdo, M. (2013). How to simultaneously optimize muscle strength, power, functional capacity, and cardiovascular gains

in the elderly: An update. Age, 35(6), 2329–2344. doi:10.1007/s11357-012-9503-x Conceição, L. S. R., Neto, M. G., do Amaral, M. A. S., Martins-Filho, P. R. S. ve Carvalho, V. O. (2016). Effect of dance therapy on blood pressure

and exercise capacity of individuals with hypertension: A systematic review and meta-analysis. International Journal of Cardiology, 220, 553–557. doi:10.1016/J.IJCARD.2016.06.182

Douka, S., Zilidou, V. I., Lilou, O. ve Manou, V. (2019). Traditional dance improves the physical fitness and well-being of the elderly. Frontiers in Aging Neuroscience, 11(APR). doi:10.3389/fnagi.2019.00075

Evans, E. M., Racette, S. B., Peterson, L. E., Villareal, D. T., Greiwe, J. S. ve Holloszy, J. O. (2005). Aerobic power and insulin action improve in response to endurance exercise training in healthy 77-87 yr olds. Journal of Applied Physiology, 98(1), 40–45. doi:10.1152/japplphysiol.00928.2004

Fernández-Argüelles, E. L., Rodríguez-Mansilla, J., Antunez, L. E., Garrido-Ardila, E. M. ve Muñoz, R. P. (2015, 1 Ocak). Effects of dancing on the risk of falling related factors of healthy older adults: A systematic review. Archives of Gerontology and Geriatrics. Elsevier Ireland Ltd. doi:10.1016/j.archger.2014.10.003

Hanna, J. L. (1995). The Power of Dance: Health and Healing. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 1(4), 323–331. doi:10.1089/acm.1995.1.323

Hanna, J. L. (2006). Dancing for health : conquering and preventing stress. AltaMira Press. Hwang, S. Y., Lee, S.-M., Im, J. W., Kim, J. S., Jeon, K. J., Ahn, S. B., … Yang, G.-M. (2015). A Case of Achieving Complete Remission with

Combination of Stereotactic Body Radiation Therapy and Transarterial Chemoemoblization in Patients with 4.8 cm Sized Infiltrative Hepatocellular Carcinoma with Arteriovenous Shunt. Journal of Liver Cancer, 15(1), 64–69. doi:10.17998/jlc.15.1.64

Kaholokula, J. K., Look, M., Mabellos, T., Zhang, G., de Silva, M., Yoshimura, S., … Sinclair, K. A. (2017). Cultural Dance Program Improves Hypertension Management for Native Hawaiians and Pacific Islanders: a Pilot Randomized Trial. Journal of Racial and Ethnic Health Disparities, 4(1), 35–46. doi:10.1007/s40615-015-0198-4

Levy, F. J., National Dance Association. ve American Alliance for Health, P. E. (1992). Dance/movement therapy : a healing art (2nd rev. ed.). Reston VA: National Dance Association an Association of the American Alliance for Health, Physical Education, Recreation, and Dance.

Maruf, F. A., Akinpelu, A. O. ve Salako, B. L. (2014). A Randomized Controlled Trial of the Effects of Aerobic Dance Training on Blood Lipids Among Individuals with Hypertension on a Thiazide. High Blood Pressure and Cardiovascular Prevention, 21(4), 275–283. doi:10.1007/s40292-014-0063-2

Niemann, C., Godde, B. ve Voelcker-Rehage, C. (2014). Not only cardiovascular, but also coordinative exercise increases hippocampal volume in older adults. Frontiers in Aging Neuroscience, 6(JUN), 1–24. doi:10.3389/fnagi.2014.00170

North Kent Local Authorities Arts Partnership, N. (2009). Dance 4 Your Life: A Dance and Health Project. https://www.trinitylaban.ac.uk/study/dance/dance-science/dance-science-research/research-in-the-community/dance-4-your-life-2009 adresinden erişildi.

Okyar, B. (2015). 12 Haftalık eşli dans çalışmalarının bazı fiziksel uygunluk parametreleri üzerine etkisinin belirlenmesi. Paschalis, V, Nikolaidis, M., Theodorou, A., Panayiotou, G., Fatouros, I., Koutedakis, Y. ve Jamurtas, A. (2011). A Weekly Bout of Eccentric

Exercise Is Sufficient to Induce Health-Promoting Effects. Medicine & Science in Sports & Exercise, 43(1), 64–73. doi:10.1249/MSS.0b013e3181e91d90

Paschalis, Vassilis, Nikolaidis, M. G., Theodorou, A. A., Panayiotou, G., Fatouros, I. G., Koutedakis, Y. ve Jamurtas, A. Z. (2011). A weekly bout of eccentric exercise is sufficient to induce health-promoting effects. Medicine and science in sports and exercise, 43(1), 64–73. doi:10.1249/MSS.0b013e3181e91d90

Polotsky, H. ve Polotsky, A. (2010). Metabolic Implications of Menopause. Seminars in Reproductive Medicine, 28(05), 426–434. doi:10.1055/s-0030-1262902

Quiroga Murcia, C., Kreutz, G., Clift, S. ve Bongard, S. (2010). Shall we dance? An exploration of the perceived benefits of dancing on well-being. Arts & Health, 2(2), 149–163. doi:10.1080/17533010903488582

Rodrigues-Krause, J., Farinha, J. B., Krause, M. ve Reischak-Oliveira, Á. (2016, 1 Aralık). Effects of dance interventions on cardiovascular risk with ageing: Systematic review and meta-analysis. Complementary Therapies in Medicine. Churchill Livingstone. doi:10.1016/j.ctim.2016.09.004

Rodrigues-Krause, J., Farinha, J. B., Ramis, T. R., Boeno, F. P., Dos Santos, G. C., Krause, M. ve Reischak-Oliveira, A. (2018). Cardiorespiratory responses of a dance session designed for older women: A cross sectional study. Experimental gerontology, 110, 139–145. doi:10.1016/j.exger.2018.06.003

Romero-Arenas, S., Martínez-Pascual, M. ve Alcaraz, P. E. (2013). Impact of resistance circuit training on neuromuscular, cardiorespiratory and body composition adaptations in the elderly. Aging and Disease. International Society on Aging and Disease. doi:10.14336/AD.2013.0400256

Serrano-Guzmán, M., Valenza-Peña, C. M., Serrano-Guzmán, C., Aguilar-Ferrándiz, E., Valenza-Demet, G. ve Villaverde-Gutiérrez, C. (2016). Effects of a dance therapy programme on quality of life, sleep and blood pressure in middle-aged women: A randomised controlled trial. Medicina clinica, 147(8), 334–339. doi:10.1016/j.medcli.2016.06.030

Shimamoto, H., Adachi, Y., Takahashi, M. ve Tanaka, K. (1998). Low impact aerobic dance as a useful exercise mode for reducing body mass in mildly obese middle-aged women. Applied human science : journal of physiological anthropology, 17(3), 109–14.

Wyon, N. M. (2015). Juggling the demands of a dance curriculum: using periodization techniques as a tool. In: Blog of the International Association of Dance Medicine and Science (IADMS).

Page 307: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

307

SS103

AKCİĞER KANSERİ HASTALARINDA REFLEKSOLOJİSİ UYGULAMASI VE DESTEKLEYİCİ BAKIM

Müge ALTINIŞIK, Fatma ARIKAN

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya/Türkiye

Özet

Akciğer kanseri tedavisinde son gelişmelere rağmen, hastalar kanserin ve tedavinin yan etkilerinin neden olduğu problemlerle mücadele etmektedirler. Birçok hasta, yaşam süresini ve kalitesini artırmak, tedavi ve semptomların yan etkilerini azaltmak için tamamlayıcı terapileri (TT) kullanmaktadır. Tamamlayıcı terapilerin kullanımı dünyada ve Türkiye’de giderek artmaktadır. Çalışmalarda TT kullanım sıklığının ortalama %31.4 belirtilmektedir. Dünyada en sık kullanılan TT uygulamalarından biri refleksolojidir. Farklı kanser türlerinde yapılan çalışmalarda refleksolojinin bulantı kusma, ağrı, yorgunluk, iştahsızlık, uykusuzluk, anksiyete, dispne, depresyon ve semptom kontrolünde etkinliğinin olduğunu belirtilmiştir. Bu nedenle hastaları desteklemek ve yaşam kalitesini artırmak için kullanılan refleksoloji yöntemi konusunda hastalara danışmanlık sağlamak önem taşımaktadır. Literatür derlemesi niteliğinde olan bu çalışmanın amacı destekleyici bakım olarak refleksolojinin akciğer kanseri hastalara uygulanabilirliği ve etkinliğini incelemektir.

Anahtar Kelimeler: “Akciğer Kanseri”, “Hemşire”, “Onkoloji, “Reflekseloji”, “Tamamlayıcı Terapi”

REFLEXOLOGY TREATMENT AND SUPPORTİVE CARE IN PATİENTS WİTH LUNG CANCER

Abstract: Patients are struggling with problems caused by side effects of cancer and treatment despite the latest developments in lung cancer treatment. Many use complementary therapies (CTs) to improve quality-adjusted life expectancy and treat and reduce the side effects. The use of complementary therapies is increasing in Turkey and around the world. Studies have shown that the frequency is average 31.4%. One of the most frequently used CT applications is reflexology. It has been observed in studies on different types of cancer that reflexology is effective in nausea and vomiting, pain, fatigue, loss of appetite, insomnia, anxiety, dyspnea, depression and symptom control. Consequently, it is important to support patients and improve quality of life about the reflexology for quality nursing care. The aim of this study which is a literature review, to examine the applicability and efficacy of reflexology to lung cancer patients as supportive care.

Keywords: “Lung Cancer”, “Nurse”, “Oncology”, “Reflexology”, “Complementary Therapy”

Giriş

Kanser, ölüme neden olan hastalıklar arasında dünyada ve Türkiye’de kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer almaktadır (Keskinkılıç et al., 2016). Dünyada en fazla görülen kanser akciğer kanseridir. Akciğer kanseri, erkeklerde en sık görülen kanserken, kadınlarda üçüncü sırda görülmektedir (McGuire, 2016). Genellikle ileri evre teşhis edilen akciğer kanseri, tüm kanser ölümlerinin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır (Gültekin et al., 2008).

Akciğer kanseri hastalarının büyük bir kısmında tanı veya tedaviden kaynaklı çeşitli semptomlar görülmektedir. Hastalar yaşadıkları semptomlardan dolayı destekleyici bakıma ihtiyaç duymaktadırlar. Destekleyici bakım, hasta ve ailesinin baş etmesine yardım eden, tanıyla birlikte başlayarak yas sürecine kadar devam eden bir süreçtir. Hastanın tedaviden en yüksek düzeyde yarar sağlamasına ve yaşam kalitesini artırmasına yardımcı olmaktadır (Elçigil, 2012). Hastalar semptom kontrolü, bakım ve tedaviye destek sağlama, ruhsal yönden kendini iyi hissetme, tedavi yan etkileriyle baş etme, yaşam kalitesini artırma, öz yönetim becerilerini artırma vb. nedenlerle sıklıkla tamamlayıcı terapi (TT) yöntemlerini uygulamakta ve ilgi duymaktadır (Frenkel, Slater, Sapire, & Sierpina, 2018; Uysal & Kutlutürkani, 2016). Tamamlayıcı terapi, bireylerin sağlığını kazanmak için modern tıp ile birlikte uygulanan yöntemlerin tümüne verilen isimdir (Öztürk, Şatır, & Sevil, 2016).

Dünyada ve Türkiye’de çok sayıda birey TT yöntemleri kullanmakta ve kullanımı giderek artmaktadır. Çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda kullanım sıklığının %7 ile %64 arasında olduğu (ortalama %31.4) belirtilmektedir (Kav et al., 2008). Ülkemizin de içinde bulunduğu on dört Avrupa ülkesinde kanserli hastalarda TT kullanım oranını belirlemek amacıyla yapılan çalışmada; Türkiye’ de TT kullanım oranının %36 olduğu ve %15-%73 arasında geniş bir dağılım gösterdiği belirlenmiştir (Gözüm, Tezel, & Koc, 2003). Uğurluer ve arkadaşlarının (2007) ayaktan kemoterapi tedavisi alan hastalarla TT uygulamalarına başvurma sıklığı ve nedenlerinin incelemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada; hastaların %18,8’inin TT uygulamalarını herhangi bir tedaviye başlamadan önce, %81.2’sinin tedavileri devam ederken uyguladıklarını saptamışlardır. Yine aynı çalışmada hastaların %56.3’ünün “hastalığı yenmek için”, %26.6’sının “fiziksel olarak daha iyi hissetmek için”, %17.2’sinin ise “zararı olmaz belki faydası olur düşüncesiyle ruhsal olarak daha iyi hissetmek için” kullandıkları belirlenmiştir (Uğurluer, Karahan, Edirne, & Şahin, 2007).

Avrupa bölgesinde en sık kullanılan TT uygulamalarından biri refleksolojidir (Eardley et al., 2012). Türkiye’ de refleksoloji Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği (27 Ekim 2014) resmi gazetede 15 tane alternatif tıp yöntemiyle birlikte yasallaşmıştır (Gazete, 2014).

Page 308: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

308

Yansıtma anlamına gelen refleks teriminden türemiştir (Buldum, Yılmaz, Akdağlı, & Kara). Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından; “refleksoloji tüm salgı bezleri, organlar ve vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik” olarak tanımlanmıştır (Bolsoy; Uysal & Kutlutürkani, 2016). Refleks noktalarına özel bir teknikle uygulandığı için normal masajdan farklıdır (Bolsoy). Refleksoloji terapisi, refleksleri uyararak vücudun denge ve adaptasyonu etkileyerek homeostaziyi sağlamaktır.

Yöntem

Bu çalışma literatür derlemesi niteliğindedir

Bulgular

Akciğer kanseri olan hastalar da kemoterapiye bağlı gelişen semptomlar (yan etkiler), kemoterapi sonrası ilk birkaç gün içinde, haftalar, aylar ve yıllar sonra gelişebilmektedir (Tsai, Wu, Chiu, & Chen, 2010). Sık görülen yan etkiler arasında ağrı, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı kusma ve uykusuzluk vb. semptomlar yer almaktadır (Karabulutlu, 2009). Literatürdeki bazı çalışmalar refleksolojinin semptomlar üzerinde pozitif etkisinin olduğunu göstermektedir. Kanser hastalarında refleksoloji uygulamasına ilişkin çalışmalar Tablo 1’de özetlenmiştir.

Tablo 1. Kanser hastalarında refleksoloji uygulamasına ilişkin çalışmalar

Yazar/yıl

Yöntem N/ Örneklem grubu Müdahale Sonuç Müdahale Sonuç

Stephenson ve ark., 2007 (N. L. Stephenson, Swanson, Dalton, Keefe, & Engelke, 2007)

RKÇ 86 metastatik kanser hastaları (%23 akciğer ca)

Kanser hastalarının eşleri tarafından gerekli eğitimler tamamlandıktan sonra 30 dk ayak reflekseloji masajı uygulaması Kontrol grubuna eşleri tarafından 30 dk okuma seansı

Refleksolojinin ağrı ve anksiyetede ekili olduğu gözlemlenmiştir.

Stephenson ve ark., 2000 (NL Stephenson, Weinrich, & Tavakolil, 2000)

RKÇ 23 meme ve akciğer kanser hastaları

2 gün aralıklarla her iki ayağa da 30 dakika uygulanan ayak refleksolojisi uygulaması Kontrol grubuna standart bakım

Refleksolojinin ağrı ve anksiyetede ekili olduğu gözlemlenmiştir.

Stephenson ve ark., 2003 (Nancy Stephenson et al., 2003)

RKÇ 36 metastatik kanser hastaları (%36.1 akciğer ca)

8 ay süreçle günde 2 kez ayak refleksoloji uygulaması Kontrol grubuna standart bakım

Müdahaleden hemen sonra ağrıda anlamlı azalma gözlemlenirken, üç saat ve 24 saat sonra herhangi etki gözlemlenmemiştir

Purut 2018 (Dr. Tezi)

RKÇ 60 kemoterapi alan akciğer kanser hastaları (30 deney, 30 kontrol)

Haftada iki 4 hafta boyunca ayak reflekseloji uygulaması Kontrol grubundaki hastalara herhangi bir uygulama yapılmadı

Refleksoloji uygulamasının bulantı-kusma ve öğürme refleksi üzerinde yarar sağladığı gözlemlenmiştir.

Hodgson (2000) palyatif tedavi alan kanser hastalarına refleksoloji uygulaması sonucunda refleksolojinin yaşam kalitesini artırma ve nefes alma kolaylığında etkili olduğu, ağrı bulantı kusma, yorgunluk ve iştah durumunda ise etkili olmadığını saptamıştır (Hodgson, 2000). Ross ve ark (2002) herhangi bir tedavi görmeyen ileri evre kanser hastalarıyla yapmış oldukları çalışmada refleksolojinin olumlu ya da olumsuz etkisi gözlemlenmemiştir (Ross et al., 2002). Quattrın (2006) kemoterapi alan kanser hastalarına uyguladıkları refleksoloji sonucunda hastalarda kaygı düzeyini azalttığını belirtmiştir (Quattrin et al., 2006). Kohara ve ark., (2004) yapmış oldukları çalışmada ileri evre akciğer kanseri hastalarına uyguladıkları aromaterapi ve refleksolojinin yorgunluk üzerinde pozitif etkisinin olduğunu belirtmişlerdir (Kohara et al., 2004). Farklı kanser türlerinde yapılan çalışmalar refleksolojinin bulantı kusma, ağrı, yorgunluk, iştahsızlık, anksiyete, dispne, depresyon ve semptom kontrolünde etkinliğinin olduğunu kanıtlanmaktadır (Alan, 2015; Kim & Oh, 2011; Özdelikara, 2013; Quattrin et al., 2006; Sharp et al., 2010; Nancy Stephenson et al., 2003; Wyatt et al., 2012; Yang, 2005). Kim ve Ah (2011) yapmış oldukları meta-analizde kanser hastalarına uygulan refleksolojinin; uyku kalitesini artırdığı, kan basıncını, kaygıyı, yorgunluğu, depresyonu, bulantı, kusmayı ve ağrıyı azalttığını saptamışlardır (Kim & Oh, 2011). Wyatt ve arkadaşları (2012) reflekselojinin dispne semptomunda yarar sağlamasına rağmen, kaygı üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşmışlardır (Wyatt et al., 2012). Sharp ve arkadaşları ise ileri evre meme kanseri hastalarla yaptıkları çalışmada reflekselojinin psikolojik etkiler üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşmışlardır (Sharp et al., 2010).

Son yıllarda giderek yaygınlaşan refleksoloji uygulaması kolay, ucuz, ekipman gerektirmeyen, yaşam kalitesini artırmada, hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebilecekleri bir yöntem olarak invaziv olmayan bir uygulamadır (Uysal & Kutlutürkani, 2016). Kanser hastalarında semptomlarda yararlı etkileri olduğu gözlemlenmektedir. Fakat akciğer kanseri hastalarda reflekselojinin etkinliği kanıtlayan çalışmalar kısıtlıdır.

Page 309: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

309

Sonuç

Akciğer kanseri hastalarında refleksolojinin, uygulanabilirliği ve etkinliğine ilişkin kanıta dayalı çalışmaların planlanması, semptom yönetiminde reflekselojinin kullanabilmesi için gerekli eğitimlerin verilmesi ve farkındalığın oluşturulması önerilmektedir.

Kaynakça

Alan, H. (2015). Jinekolojik Kanser Hastalarında Kemoterapi Tedavisi Sürecinde Uygulanan Progresif Kas Gevşeme Egzersizleri ve Refleksolojinin Ağrı, Yorgunluk, Anksiyete, Depresyon ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi; Randomize Kontrol Çalışması. Bolsoy, N. Türkiye’de Refleksoloji İle İlgili Yapilmiş Deneysel Araştirmalarin İncelenmesi: Sistematik Derleme. Life Sciences, 14(2), 48-63. Buldum, B. B., Yilmaz, Ç., Akdağli, A., & Kara, E. Kişiye Özgü Refleksoloji Tabanliklarin Tasarimi. Duran, E. T. (2011). Kanser tedavisinin yan etkilerine yönelik alternatif uygulamalar. SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 18(2), 72-77. Eardley, S., Bishop, F. L., Prescott, P., Cardini, F., Brinkhaus, B., Santos-Rey, K., Dragan, S. (2012). CAM use in Europe–The patients’ perspective. Part I: A systematic literature review of CAM prevalence in the EU. Work Package, 4. Elçigil, A. (2012). Palyatif bakım hemşireliği. Gulhane Medical Journal, 54(4). Frenkel, M., Slater, R., Sapire, K., & Sierpina, V. (2018). Complementary and integrative medicine in lung cancer: questions and challenges. The Journal of Alternative and Complementary Medicine, 24(9-10), 862-871. Gazete, R. (2014). Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği. In: Tarih. 27 Ekim 2014 Gözüm, S., Tezel, A., & Koc, M. (2003). Complementary alternative treatments used by patients with cancer in eastern Turkey. Cancer nursing, 26(3), 230-236. Gültekin, Z., Pinar, G., Pinar, T., Kiziltan, G., Doğan, N., Algier, L., Özyilkan, Ö. (2008). Akciğer Kanserli Hastaların Yaşam Kaliteleri ve Sağlık Bakım Hizmet Beklentileri. International Journal of Hematology & Oncology/UHOD: Uluslararasi Hematoloji Onkoloji Dergisi, 18(2). Hodgson, H. (2000). Does reflexology impact on cancer patients' quality of life? Nursing Standard (through 2013), 14(31), 33. Karabulutlu, Ö. (2009). Kemoterapi alan hastalarda semptom yönetimi ve yaşam kalitesinin sürdürülmesi. Florence Nightingale Hemşirelik Dergisi, 17(3), 218-225. Kav, S., Hanoğlu, Z., & Algier, L. (2008). Türkiyede Kanserli Hastalarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Yöntemlerinin Kullanımı: Literatür Taraması. International Journal of Hematology & Oncology/UHOD: Uluslararasi Hematoloji Onkoloji Dergisi, 18(1). Keskinkılıç, B., Gültekin, M., Karaca, A., Öztürk, C., Boztaş, G., Karaca, M., Dede, İ. (2016). Türkiye kanser kontrol programı. TC Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Yayın(987), 18-49. Kim, M. Y., & Oh, P.-J. (2011). Meta-analysis of the effectiveness on foot-reflexo-massage for cancer patients. Journal of Korean Oncology Nursing, 11(2), 127-135. Kohara, H., Miyauchi, T., Suehiro, Y., Ueoka, H., Takeyama, H., & Morita, T. (2004). Combined modality treatment of aromatherapy, footsoak, and reflexology relieves fatigue in patients with cancer. Journal of Palliative Medicine, 7(6), 791-796. McGuire, S. (2016). World cancer report 2014. Geneva, Switzerland: World Health Organization, international agency for research on cancer, WHO Press, 2015. In: Oxford University Press. Özdelikara, A. (2013). Meme Kanserli Hastalarda Refleksolojinin Kemoterapiye Bağli Bulanti, Kusma Ve Yorgunluk Üzerine Etkisi. Öztürk, R., ŞATIR, D. G., & SEVİL, Ü. (2016). Jinekolojik kanserli hastaların tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım durumları ve tutumlarının incelenmesi. Gaziantep Medical Journal, 22(3), 141-147. Quattrin, R., Zanini, A., Buchini, S., Turello, D., Annunziata, M., Vidotti, C., . . . Brusaferro, S. (2006). Use of reflexology foot massage to reduce anxiety in hospitalized cancer patients in chemotherapy treatment: methodology and outcomes. Journal of Nursing Management, 14(2), 96-105. Ross, C., Hamilton, J., Macrae, G., Docherty, C., Gould, A., & Cornbleet, M. (2002). A pilot study to evaluate the effect of reflexology on mood and symptom rating of advanced cancer patients. Palliative medicine, 16(6), 544. Sharp, D. M., Walker, M. B., Chaturvedi, A., Upadhyay, S., Hamid, A., Walker, A. A., . . . Hebblewhite, C. (2010). A randomised, controlled trial of the psychological effects of reflexology in early breast cancer. European Journal of Cancer, 46(2), 312-322. Stephenson, N., Dalton, J. A., & Carlson, J. (2003). The effect of foot reflexology on pain in patients with metastatic cancer. Applied Nursing Research, 16(4), 284-286. Stephenson, N., Weinrich, S. P., & Tavakolil, A. S. (2000). The effects of foot reflexology on anxiety and pain in patients with breast and lung cancer. Paper presented at the Oncology Nursing Forum-Oncology Nursing Society. Stephenson, N. L., Swanson, M., Dalton, J., Keefe, F. J., & Engelke, M. (2007). Partner-delivered reflexology: effects on cancer pain and anxiety. Paper presented at the Oncology nursing forum. Tsai, J.-S., Wu, C.-H., Chiu, T.-Y., & Chen, C.-Y. (2010). Significance of symptom clustering in palliative care of advanced cancer patients. Journal of pain and symptom management, 39(4), 655-662. Uğurluer, G., Karahan, A., Edirne, T., & Şahin, H. A. (2007). Ayaktan kemoterapi ünitesinde tedavi alan hastaların tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarına başvurma sıklığı ve nedenleri. Van Tıp Dergisi, 14(3), 68-73. Uysal, N., & Kutlutürkani, S. (2016). Kanserli Bireylerde Semptom Kontrolünde Refleksoloji Uygulaması. Medical Journal of Bakirkoy, 12(3), 103-106. Wyatt, G., Sikorskii, A., Rahbar, M. H., Victorson, D., & You, M. (2012). Health-related quality-of-life outcomes: a reflexology trial with patients with advanced-stage breast cancer. Paper presented at the Oncology nursing forum. Yang, J. H. (2005). The effects of foot reflexology on nausea, vomiting and fatigue of breast cancer patients undergoing chemotherapy. Journal of Korean Academy of Nursing, 35(1), 177-185.

Page 310: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

310

SS107

İNGİLTERE’DE FERTİLİTEYİ DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI

Özge TOPSAKAL, Emre YANIKKEREM

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Manisa/Türkiye

Özet Giriş: Son yıllarda infertilite tedavisinde destekleyici bakım uygulamalarının kullanımı giderek artış göstermektedir. İngiltere’de fertilite kliniklerine başvuran çiftlere tedaviyle birlikte alternatif tedaviler sunulmakta ve uygun merkezlere yönlendirmeleri yapılmaktadır. Amaç: Bu derlemede amaç İngiltere’de fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarının incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu araştırmada internet adreslerinden ulaşılan 12 fertilite kliniği incelenerek klinikler tarafından sunulan fertilite destekleyici bakım hizmetleri sunulmuştur. Bulgular: İncelenen kliniklerde akupunktur (n=6), danışmanlık (n=6), fertilite destek grupları ve akran desteği (n=4) ile refleksoloji (n=3) yayın olarak kullanılmakta olup bilinçli farkındalık (n=2), hipnoterapi (n=2), fertilite masajı (n=1) ve fertilite koçluğu (n=1) uygulanan diğer fertilite destekleyici uygulamalardır. Bununla birlikte bazı klinikler hastalarını alternatif tedavi için yönlendirmektedir. En çok yönlendirme yapılan uygulamalar akupunktur (n=2), hipnoterapi (n=2), refleksoloji (n=1), meditasyon ve relaksasyondur (n=1). Sonuç: Fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamalarında artış olduğu bu derleme sonuçlarında görülmektedir. Fertilite alanında çalışan sağlık profesyonellerinin bu uygulamalar konusunda bilgilerinin artırılması önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Fertilite, İnfertilite, Tamamlayıcı terapiler

FERTILITY SUPPORTING CARE PRACTICES IN ENGLAND

Abstract. Introduction: In recent years, the use of supportive care in the treatment of infertility has increased. Couples applying to fertility clinics in England are offered alternative treatments and referred to appropriate centers. Aim: The aim of the study was to examine complementary therapies and supportive care practices that support fertility in England. Materials and Methods: In this research, it was examined that supportive care services offered by 12 fertility clinics via internet addresses. Acupuncture (n=6), counseling (n=6), support groups and peer support (n=4), reflexology (n=3) are commonly used in clinics and other practices are mindfulness (n=1), hypnotherapy (n = 1), fertility massage (n=1) and fertility coaching (n=2). Additionally, some clinics direct their patients for alternative treatment. The most recommended treatments are acupuncture (n=2), hypnotherapy (n=2), reflexology (n=1), meditation (n=1) and relaxation (n=1). Result: The results of this review show that there is an increase in complementary therapies supporting fertility and supportive care practices. It is important to increase the knowledge of health professionals working in the field of fertility about these practices.

Keywords: Fertility, Infertility, Complementary therapies

Giriş

Dünya Sağlık Örgütü infertilitenin klinik tanımını üreme çağındaki çiftlerin düzenli cinsel ilişkisine rağmen en az bir yıl boyunca herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmaksızın gebe kalamaması ya da gebeliği sürdürememesi olarak tanımlanmaktadır (World Health Organization 2009). Dünya’da on kadından birinin, İngiltere’de yedi çiften birinin, Amerika’da ise altı çiften biri infertilite problemi yaşamaktadır (Kırca ve Pasinlioğlu 2013, Camlı ve ark 2016).

Yardımcı üreme tedevisinde başarı oranını artırma, tedavi sürecinde iyilik hallerini koruma, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları (GTAT)’nı zararsız ve doğal yöntem olarak görme, modern tedavilerden sonuç alamama ve tedavilerin yüksek maliyeti infertil çiftlerin GTAT’a başvurma nedeni olarak gösterilmektedir (Clark, Will, Moravek and Fisseha, 2013; Erin, Sevigny, Sabarre and Phillips, 2016; Başgöl ve Beji 2016). Bununla birlikte bireylerin tedavilerinde kontrol sağlamak için GTAT uygulamalarını tercih ettiği belirtilmektedir (Read, Carrier, Whitley, Gold, Tulandi and Zelkowitz, 2014). GTAT uygulamaları, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından Alternatif Tıp Yaklaşımları (geleneksel Çin tıbbı, akupunktur, akupressur vb.), Bilişsel Davranışsal Yaklaşımlar (gevşeme, meditasyon, müzik, yoga), Biyolojik Yaklaşımlar (bitkisel ürünler, yüksek doz vitaminler, özel diyetler vb.), Manipülatif Yaklaşımlar (masaj, egzersiz, refleksoloji, aromaterapi vb.) ve Enerji Yaklaşımları (nefes çalışmaları, reiki vb.) olarak beş grup altında ele alınmaktadır (Complementary, Alternative, or Integrative Health, 2018). Literatür incelendiğinde İnfertil çiftlerin alternatif tedavilere başvurma oranları %29 ile %82 arasında değiştiği belirtilmektedir (Başgöl ve Beji 2016). İngiltere yardımcı üreme tekniklerinde medikal tedaviyle birlikte çeşitli fertilite destekleyici bakım hizmeti sunan ülkelerden biridir.

Bu derlemenin amacı İngiltere’de fertiliteyi destekleyici tamamlayıcı ve alternatif bakım uygulamalarının incelenmesidir.

Page 311: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

311

Yöntem

Bu derlemede internet adreslerinden ulaşılabilen ve fertilite destekleyici tamamlayıcı ve alternatif terapi uygulayan 12 fertilite kliniği incelenerek sunulan hizmetler özetlenmiştir. Derlemede incelenen fertilite klinik isimleri ve internet adresleri Tablo 1’de gösterilmiştir.

Tablo 1. Fertilite klinikleri ve internet adresleri

KLİNİKLER İNTERNET ADRESLERİ

Zita West https://www.zitawestclinic.com/ivf/nutrition-for-ivf/

Centre for Reproduction and Gynaecology Wales https://crgw.co.uk/

The Hewitt Fertility Centre https://www.thehewittfertilitycentre.org.uk/

Reproductive Health Group https://www.reproductivehealthgroup.co.uk/

Bourn Hall https://www.bournhall.co.uk/

Hull IVF https://www.hullivf.org.uk/

Centre for Reproductive and Genetic Health https://crgh.co.uk/

IVF London https://ivflondon.co.uk/

Lister Fertility https://ivf.org.uk/support-hub/

Care Fertility https://www.carefertility.com/

Gennet City Fertility https://www.city-fertility.com/

The Hewitt Fertility Centre https://www.thehewittfertilitycentre.org.uk/

Bulgular

Bu bölüm incelenen kliniklerde fertilite destekleyici bakım uygulamaları ve internet sitelerinde yer alan bilgiler ele alınarak fertilite destekleyici bakım uygulamaları akupunktur, bilinçli farkındalık, fertilite koçluğu, danışmanlık, fertilite destek grupları ve akran desteği, refleksoloji, fertilite masajı ve hipnoterapi başlıkları altında sunulmuştur.

1. Klinikler Tarafından Sunulan Fertilite Destekleyici Bakım Uygulamaları

1.1. Akupunktur

Akupunktur, sağlık sorunlarını yönetmek ve doğurganlığı desteklemek için 2.000 yıldan fazla süredir kullanılmaktadır. Akupunktur yardımcı üreme tedavisinde uterus duvarının kalınlığının artması, pelvik organlara kan akışının artması, yumurta ve sperm kalitesini etkileyebilecek oksidatif stresin azalması, yumurtalık stimülasyonuna over yanıtının artması, uterus kasılmasının azalması, immün sistemi (sitokinler vb) dengeleyerek daha elverişli bir implantasyon ortamı oluşturulması, serum adrenalin (kortizol) ve kaygı seviyesinin azalması, uykunun iyileştirilmesi ile enflamatuar sürecin azalması (Gennet City Fertility, 2019; Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.), sperm DNA fragmantasyonun azalması, tüp bebek ilaçlarının yan etkilerini yönetmeye yardımcı olmak (Reproductive Health Group, 2018) ve polikistik over sendromunun etkisini azaltmak (Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.) amacıyla kullanılmaktadır. Zita West kliniğinde yılda 3 bin kişiye uygulanan akupunkturun invitrofertilizasyon (IVF) başarısını artırdığı belirtilmektedir (Zita West, 2019). Akupunktur IVF süreci boyunca çeşitli zamanlarda uygulanabilmektedir. Tedaviden 2-3 ay önce uygulandığında (Reproductive Health Group, 2018; Gennet City Fertility, 2019) büyüyen folikül ve spermlerin bulunduğu ortamın iyileşmesini sağlayarak IVF için yüksek kalitede gamet (yumurta ve sperm) üretme potansiyelini arttırmaktadır (Gennet City Fertility, 2019). Akupuntur ile embriyo transfer sonrası kontraksiyonların azalması (Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.) ve iki hafta bekleme süresinde de stresi azaltmak hedeflenmektedir (Zita West, 2019). 45 dakika ile 1 saat arasında süren akupunktur uygulaması IVF tedavisine hazırlıkta 10 seans, IVF tedavisi boyunca 5 seans, embriyo transferinde 1-2 seans ve erkek infertilitesinde 10 seans uygulanmaktadır (The Hewitt Fertility Centre, 2019).

1.2. Bilinçli Farkındalık (Mindfulness)

Bilinçli Farkındalık basit ve gittikçe popüler hale gelen bir meditasyon şeklidir. Bu yöntemde zihin şimdiki zamana ve çevreye odaklanarak endişeli düşüncelerin kontrol altına alınmasını sağlamaktadır (Care Fertility 2019). Care Fertility kliniğinde uygulanan Farkındalık temelli programın kaygıyı ve depresif belirtileri azaltığı ve özgüvenini arttırmaya yardımcı olduğu belirtilmektedir (The Hewitt Fertility Centre, 2019).

1.3. Fertilite Koçluğu

Fertilite koçu kişisel deneyiminin yanı sıra, hastaların ihtiyaç duyduğu duygusal ve fiziksel desteği sağlamak için belirli bir mesleki beceri ve yetkinliğe sahip olmalıdır. Bunun için fertilitenin fiziksel boyutunu anlamak için tıbbi bilgi ve duygusal destek sağlamak için bir Bilişsel Davranışçı Terapi / nöro linguistik programlama (NLP) konusunda yeterliliğinin olması gerekmektedir. Fertilite koçu anksiyete, stres, depresyonla baş etme, zor konuşmalarda etkili iletişim, karar verme, önemli

Page 312: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

312

anlar için stratejiler (embriyo transferinden önce / sonra, iki hafta bekleme süresinde), motivasyon ve tedaviye bağlılık, doğurganlık için sağlığı iyileştirme (beslenme, fiziksel aktivite, çevre, alışkanlıklar), hedef belirleme, davranış planlama, davranışa uyma ve sorumluluk alma konularında hastalara destek olmaktadır. Gennet City Fertility kliniğinde fertilite koçluğu ödüllü Danışman Hemşire ve NLP Antrenörü tarafından verilmektedir (Gennet City Fertility, 2019).

1.4. Danışmanlık (Counselling)

Eğitimli bir danışmanla özel bir zaman ve yerde görüşme imkanı ile hastaların öfke, keder, çaresizlik, izolasyon ve kıskançlık duygularıyla baş etmelerini sağlamak amaçlanmaktadır (Centre for Reproductive and Genetic Health, 2019). The Lister Fertility Kliniğinde tedavi öncesi, tedavi ve tedavi sonrasında "Open Door" seanslarını ücretsiz olarak sunmaktadır. Donör kullanımı ile üreme düşünen veya yumurta, sperm, embriyo bağışı yapmak isteyen herkes için danışmanlık Lister Fertility kliniğinde rutin, Hull IVF kliniğinde zorunlu olarak sunulmaktadır (Lister Fertility 2019).Terapötik danışmada hastaların kişisel durumu değerlendirilmekte ve hayal kırıklıkları da ele alınmaktadır (Reproductive Health Group 2018). The Hewitt Fertility Centre kliniğinde danışmanlık ve hasta destek grupları ile bireylerin hem duygu ve düşüncelerini fark etmeleri, stres ve anksiyeteleri ile baş etmeleri sağlanmakta ve benzer hastalarla bir araya gelme fırsatı sunulmaktadır (The Hewitt Fertility Centre, 2019). Zita West kliniğinde ise beslenme danışmanlığı ve yaşam tarzı düzenlemesi yapılmakta ve hastalara 3 günlük beslenme günlükleri tutmaları tavsiye edilmektedir. Kliniğin beslenme danışmanı tarafından ovum ve spermi koruyan besinler, kilo alma/kilo kaybı, inflamasyonu azaltıcı beslenme ve yaşam tarzı değişlikleri, polikistik over, tiroid hastaları ve anemi olan kişilere özel beslenme programları verilmektedir (Zita West, 2019). Reproductive Health Group kliniğinde ise beslenme danışmanlığında kişiselleştirilmiş beslenme önerileri, diyet planı, yemek tarifi ve örnek menüler ile sürekli destek ve teşvik sağlanmaktadır (Reproductive Health Group, 2018).

1.5. Fertilite Destek Grupları ve Akran Desteği

Fertilite destek grup buluşmaları yüz yüze veya online olarak sohbet etme ve gebe kalmaya çalışan diğer hastalarla deneyimlerini paylaşma fırsatı sunmaktadır (Centre for Reproductive and Genetic Health 2019; Gennet City Fertility 2019). Akran desteğinin olduğu bu buluşmalarda hastalar sadece dinleyici olarak da katılabilmektedir (Gennet City, Fertility 2019). “Peer Support” (Lister Fertility, 2019) ve “CARE Buddy” (Care Fertility, 2019) akran desteği ile benzer özelliklere sahip hastaların birbirleriyle iletişimleri sağlanarak izolasyon duygusu yaşamaları azaltılmaya çalışılmaktadır. Care Fertilite Kliniğinin online destek buluşmaları ile hastalar evlerinden skype kullanarak bağlantı kurmakta ve duyguları ile başa çıkma yöntemlerini öğrenebilmektedirler. Bununla birlikte aynı klinikte “Walk 'n' Talk Therapy” ile egzersiz ve temiz hava eşliğinde hastaların yürüyüş yapmaları ve rahatlaması sağlanmaktadır (Care Fertility, 2019).

1.6. Refleksoloji

El ve ayaklarda bulunan belirli noktalara masaj yapılması tekniğine dayanan refleksoloji Centre for Reproduction and Gynaecology Wales kliniğinde endometriozis, polikistik over sendorumu, fibroidler ve açıklanamayan infertilite gibi doğurganlık sorunlarında kullanılmaktadır. Bununla birlikte hormonal dengesizlik, gerilim ve streste kullanımı önerilmektedir (Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.). Refleksoloji IVF London ve Hull IVF kliniklerinde de uygulanmaktadır. (IVF London, t.y.; Hull IVF t.y.).

1.7. Fertilite Masajı

Fertile Secret Massage derin terapötik dokunuş ve rahatlatıcı karın masajını birleştiren bir tekniktir. Foliküler fazda derin dokunuşlarla masaj yapılırken, lüteal fazda gevşemeye yönelik hafif dokunuşlar kullanılmaktadır. Masaj uygulaması oksitosinin salınımı ile hasta memnuniyetini artırmaktadır. Arvigo teknikleri kullanılarak uygulanan maya karın masajında ise üreme organlarını yeniden konumlandırmak, lenfatik skar dokusu ve adezyonları azaltarak uterusun dolaşım ve sinir dokusunu iyileştirmek hedeflenmektedir (IVF London, t.y.).

1.8. Hipnoterapi

Hipnoterapi ile mekanik tedavilerin dışında özellikle açıklanamayan infertilitesi olan grup için beyin beden ilişkisi ile zihni olumlama yöntemleri uygulanmaktadır. Bu uygulama İngiltere’de Zita West ve Reproductive Health Group kliniklerinde uygulanmaktadır (Zita West, 2019; Reproductive Health Group, 2018).

İngiltere’de bazı klinikler ise hastalarını fertilite destekleyici uygulamalar için teşvik etmektedir. Bu uygulamalar sırasıyla akupunktur (Care Fertility, 2019; Hull IVF, t.y.), hipnoterapi (Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.; Care Fertility, 2019), refleksoloji (Hull IVF, t.y.), meditasyon ve relaksasyondur (Centre for Reproduction and Gynaecology Wales, t.y.).

Sonuç

Bu derlemede İngiltere’de uygulanan fertilite destekleyici bakım uygulamaları incelendiğinde bu uygulamaların birçok klinikte yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu uygulamaların sağlık profesyonelleri tarafından incelenmesi ve sağlık çalışanlarının bu konuda bilinçlendirilmesi önemlidir.

Page 313: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

313

Kaynakça

Avcıbey, B. ve Kızılkaya, B.N. (2013). İnfertilite tedavisinde tamamlayıcı/alternatif tıp uygulamaları, Androloji bülteni, 15(52), 71-74.

Bourn Hall. (2019). Erişim adresi (25.07.2019): https://www.bournhall.co.uk/

Boz, İ. ve Özçetin, E. (2017). İnfertilite tedavi sonuçları üzerine tamamlayıcı terapilerden kanıtlar. Türkiye klinikleri doğum-kadın sağlığı ve hastalıkları hemşireliği, 3(2):126-33.

Camlı, A. A., Ak, B., Arabacı, R., Efe R., Recent Advances in Health Sciences.2016. St. Kliment Ohridski University Press, Sofia, 249-261.

Care Fertility. (2019). Erişim adresi (14.07.2019): https://www.carefertility.com/

Centre for Reproduction and Gynaecology Wales. (t.y.). Erişim adresi (13.07.2019): https://crgw.co.uk/

Centre for Reproductive and Genetic Health. (2019). Erişim adresi (13.07.2019): https://crgh.co.uk/

Clark, N.A., Will, M., Moravek, M.B., Fisseha, S. (2013). Asystematic review of the evidence for complementary and alternative medicine in infertility. Int J Gynaecol Obstet ,122(3), 202-6.

Erin, O., Sevigny, M., Sabarre, K.A., Phillips, K.P. (2014). Perspectives of complementary and alternative medicine (CAM) practitioners in the support and treatment of infertility. BMC Complement Altern Med, 14(1), 394.

Gennet City Fertility. (2019). Erişim adresi (30.07.2019): https://www.city-fertility.com/

Hull IVF. (t.y.). Erişim adresi (30.07.2019): https://www.hullivf.org.uk/

IVF London. (t.y.). Erişim adresi (10.07.2019): https://ivflondon.co.uk/

Kırca, N. ve Pasinlioğlu, T. (2013). İnfertilite tedavisinde psiko-sosyal sorunlar. Psikiyatride güncel yaklaşımlar, 5(2), 162-178.

Lister Fertility. (2019). Erişim adresi (13.07.2019): https://ivf.org.uk/support-hub/

Complementary, Alternative, or Integrative Health: What’s In a Name? (güncelleme: 2018). National Institutes of Health National Center for Complementary and Integrative Health. Erişim adresi: https://nccih.nih.gov/health/integrative-health

Read, S.C., Carrier, M.E., Whitley, R., Gold, I., Tulandi, T., Zelkowitz, P. (2014). Complementary and alternative medicine use in infertility: cultural and religious influences in a multicultural Canadian setting. J Altern Complement Med, 20(9), 686–692. doi: 10.1089/acm.2013.0329.

Reproductive Health Group. (2018). Erişim adresi (15.07.2019): https://www.reproductivehealthgroup.co.uk/

Şahin, S. (2017). Geleneksel, tamamlayıcı, alternatif tıp uygulamalarına genel bir bakış. Türkiye aile hekimliği dergisi, 21(4), 159-162.

The Hewitt Fertility Centre. (2019). Erişim adresi (15.07.2019): https://www.thehewittfertilitycentre.org.uk/

Zita West. (2019). Erişim adresi (20.07.2019): https://www.zitawestclinic.com

Page 314: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

314

SS108

KANSERLİ HASTALARDA UYKU SORUNLARINA İLİŞKİN KULLANILAN TAMAMLAYICI VE BÜTÜNLEŞTİRİCİ UYGULAMALARIN ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİ: 2009-2019 YILLARI

ARASINDA YAPILMIŞ RANDOMİZE KONTROLLÜ ÇALIŞMALARIN SİSTEMATİK DERLEMESİ

Nazlı ÖZTÜRK, Fatma ARIKAN

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Antalya/Türkiye

Özet. Bu sistematik derlemenin amacı kanserli hastalarda uyku sorunlarına ilişkin son 10 yılda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların etkinliğinin incelenmesidir. Sistematik derlemeye dahil edilen 2009-2019 yılları arasındaki randomize kontrollü çalışmalar Pubmed, CINAHL, Web of Science ve Cochrane Library veri tabanlarında İngilizce ve Türkçe olarak “kanser, tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, uyku sorunları, hemşirelik” taranmıştır. 15-20 Ağustos 2019 tarihleri arasında yapılan bu çalışmaya üç çalışma dahil edilmiştir. Literatür taraması sonucunda çalışmaya dahil edilen üç çalışmadan ilkinde meme kanserli hastalarda aküpressörün; ikinci çalışmada ise yönlendirilmiş imgeleme ve gevşeme tekniklerinin deney grubunda uyku sorunlarını azalttığı belirtilmiştir. Çalışma sonuçlarına göre akupressör, yönlendirilmiş imgeleme, gevşeme teknikleri ve kefir gibi tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kanser hastalarının uyku sorunlarının azaltılmasında kullanılabileceğini ve bu konuyla ilgili yeni yapılacak olan çalışmaların alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kanser, Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, Uyku sorunları, Hemşirelik

INVESTIGATION OF THE EFFECTIVENESS OF COMPLEMENTARY AND INTEGRATING APPLICATIONS USED ON SLEEP PROBLEMS IN PATIENTS WITH CANCER: A SYSTEMATIC

REVIEW OF RANDOMIZED CONTROLLED TRIALS BETWEEN 2009-2019

Abstract. The aim of this systematic review is to investigate the effectiveness of complementary and integrative applications used in the last 10 years related to sleep problems in cancer patients. Randomized controlled trials between 2009-2019 included in the systematic review were searched for “cancer, complementary and alternative therapies, sleep problems, nursing in Pubmed, CINAHL, Web of Science and Cochrane Library databases. Three studies were included in this study conducted between 15-20 August 2019. As a result of the literature review, the first of the three studies included in the study was; in the second study, guided imagery and relaxation techniques were reported to reduce sleep problems in the experimental group. According to the results of the study, complementary and integrative applications such as acupressor, directed imagery, relaxation techniques and kefir can be used in reducing the sleep problems of cancer patients and it is thought that new studies about this subject will contribute to the field.

Keywords: Cancer, Complementary and alternative therapies, Sleep problems, Nursing

Giriş

Sağlık ve teknoloji alanında kaydedilen gelişmelere paralel olarak kanserli hastalarda sağ kalım oranları artmıştır (Dadkhah et al.,2019).Kanser, hastalık sürecinin gerek kendisinden gerekse yapılan tedavilerin bir sonucu olarak hastalar için çok çeşitli zorluklara neden olmaktadır ve hastalar bu süreçte uyku sorunlarıyla sık karşılaşmaktadırlar ( Stark et al., 2012; Aydın, 2017). Kanser hastalarının % 80'inden fazlasında tanı, tedavi ve sağkalım süreçlerinin en az birinde uyku sorunlarıyla karşılaştıkları belirlenmiştir. Gündüz uyku hali ve gece yeterli uyuyamak hastaların gün içinde kendilerini daha yorgun hissetmelerine neden olmaktadır (Choi et al., 2017). Kanser hastalarında uyku sorunlarına; yaş, cinsiyet, yatakta uzun süre kalma, radyoterapi, kemoterapi gibi hasta, hastalık ve tedaviye ilişkin faktörler, ağrı, bulantı-kusma, yorgunluk gibi diğer semptomlar, hastalıkla ilgili kaygılar ve hastane ortamı gibi birçok faktör yol açmaktadır (Aydın, 2017). Hastaların uyku sorunları arttıkça yaşam kalitesi düşmektedir (Mustian et al., 2013).

Tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kullanımı kanserli hastalarda semptom yönetiminde yaygındır (Nooner et al., 2016; Blackburn et al., 2017). Özellikle kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi gibi temel tedavilere ek olarak kanser hastalarında tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kullanımı son 20 yılda giderek artmıştır (Rossi et al., 2015). Kanserli hastaların tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaları kullanmalarının farklı nedenleri olmakla birlikte, en yaygın nedenler arasında hastaların fiziksel ve duygusal refahlarını iyileştirmek yer almaktadır (Alsharif & Mazanec, 2019). Yapılan bazı araştırma sonuçları kanser hastalarının, kanser ve tedavi ile ilişkili semptomları hafifletmek için tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaları kullanmak istediklerini gösterirken, bazı hastaların ise sağkalım şanslarını arttırmak veya kanserin tekrar gelişme riskini azaltmak amacıyla bu nonfarmakolojik uygulamaları kullandıklarını belirtmektedir (Fouladbakhsh et al., 2010).

Gevşeme, hayal kurma, masaj ve aromaterapi gibi tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların, kanserli hastalarda uykusuzluk, bulantı ve kusma, yorgunluk ve endişe dahil olmak üzere çeşitli semptomların yönetiminde yaygın olarak kullanılmakla birlikte tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kullanımını destekleyen daha fazla sayıda randomize kontrollü çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır (Blackburn et al., 2017). Son yıllarda yapılan randomize kontrollü çalışmaların meta-analizleri, bazı tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların hastalık semptomlarını gerilettiğini ve bireylerin yaşam kalitesini

Page 315: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

315

olumlu yönde etkilediğini göstermiştir (Irmak et al., 2019). Sisk & Fonteyn (2015) ‘in yaptığı bir çalışmada yoganın kanserli hastalarda yaşam kalitesini, uyku kalitesini ve ruh halini iyileştirdiği belirlenmiştir.

Kanserli hastalarda uyku sorunlarının giderilmesine yönelik olarak tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların kullanılmasıyla ilgili sınırlı sayıda çalışmaya ulaşılmıştır. Bu sistematik derlemenin ileride yapılacak çalışmalara ve literatüre katkı sağlayacağı düşünülmekte olup; bu sistematik derlemenin amacı kanserli hastalarda uyku sorunlarına ilişkin son 10 yılda kullanılan tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların etkinliğinin incelenmesidir.

Gereç-Yöntem

Bu sistematik derleme Cochrane Kılavuzu’na uygun olarak hazırlanmıştır (Higgins, 2011). Kanserli hastalarda uyku sorunlarını gidermeye yönelik kullanılan tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların yöntemlerinin etkinliğinin incelenmesi amacıyla; CINAHL, Pubmed, Cochrane Library, Web of Science elektronik veri tabanları 15-20 Ağustos 2019 tarihleri arasında Türkçe “Kanser, Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler, Uyku Sorunları, Hemşirelik” ve İngilizce “Cancer, Complementary and Alternative Medicine, Sleep Problems, Nursing” olarak taranmıştır.

Tarama sonucunda; Pubmed’ten 26, CINAHL’den 382, Web of Science ‘ten 31 ve Cochrane Library elektronik veri tabanından 2 olmak üzere toplam 441 çalışmaya ulaşılmıştır. İlk aşamada tekrarlanan 11 çalışma çıkarılmıştır. Çalışmaya dahil etme ve dışlama kriterleri PICOS ‘a göre belirlenmiştir. Başlık veya özeti uygun olmayan çalışmalar çıkarılmıştır ve bunun sonucunda kalan 7 randomize kontrollü çalışmanın tam metni incelenmiştir. İncelenen tam metinler sonucunda sistematik derlemeye 3 randomize kontrollü çalışma dahil edilmiştir (Şekil 1).

Bulgular

Literatür taraması sonucunda elde edilen üç randomize kontrollü çalışma sistematik derlemeye dahil edilmiştir. Yeh ve arkadaşlarının (2016), Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptığı çalışmada meme kanseri olan hastalarda kulağa akupressör uygulamasının kanser hastalarının yaşadıkları ağrı, yorgunluk ve uyku sorunlarına olan etkisi değerlendirilmiştir. Çalışmada 16 hasta deney grubunu, 15 hasta ise kontrol grubunu oluşurmuştur. Deney grubuna 4 hafta boyunca haftada bir kez kulak aküpressörü uygulanmıştır. Deney grubundaki her hastanın başparmak ve işaret parmağını kullanarak günde 3 kez, günde 3 dakika başparmak ile akupunktur noktalarına masaj uygulaması gerektiğini içeren kulak akupressörü tekniği ile ilgili bilgi içeren bir kitapçık verilmiştir. Kanser hastalarının uykuya yönelik değerlendirmeleri ise “Anderson Semptom Envanteri” ile ölçülmüştür. 4 hafta sonunda deney grubunun uyku sorunlarının %31 oranında azaldığı belirlenmiştir (Yeh et al., 2016).

İkinci çalışmada; Gevşeme ve yönlendirilmiş imgelemenin ağrı, yorgunluk ve uyku sorunlarına olan etkisi değerlendirilmiştir (Nooner et al., 2016). Çalışma Amerika Birleşik Devletleri’ nde Nooner ve arkadaşları tarafından yürütülmüştür. Örneklem grubu 20 kanser hastasından oluşmaktadır ve dört gruba ayrılmıştır: ilk beş kanser hastasına yönlendirilmiş imgeleme, ikinci beş kişilik gruba gevşeme teknikleri, üçüncü beş kişilik gruba hem yönlendirilmiş imgeleme hem de gevşeme teknikleri uygulanmıştır; dördüncü grup ise kontrol grubunu oluşturmuştur. Kanser hastalarının uyku bozuklukları müdahaleden hemen önce, 30.cu ve 60.cı günlerde “PROMIS Uyku Bozuklukları Kısa Formu” ile değerlendirilmiştir. Buna göre; yönlendirilmiş imgeleme, gevşeme teknikleri ve her ikisinin de uygulandığı ilk üç deney grubunda uyku sorunlarının azaldığı belirlenmiştir (Nooner et al., 2016).

Üçüncü çalışma ise Can ve arkadaşları tarafından Türkiye’ de yürütülmüştür. Çalışmada Kolorektal kanseri olan hastalarda kefir kullanımının yaşam kalitesine olan etkisi değerlendirilmiştir. 20 hasta deney grubunu, 20 hasta ise kontrol grubunu oluşturmuştur ve Deney grubundaki kanser hastaları kemoterapi tedavisi sırasında bir hafta boyunca günde iki kez 250 ml kefir kullanmışlardır. Her kemoterapi küründen bir hafta sonra, her iki gruptaki hastalara tedaviyle ilgili yan etkiler hakkında sorular sorulmuştur ve deney grubundaki hastalar tarafından kefir kullanımı değerlendirilmiştir. Buna göre Kefir, kolorektal kanser nedeniyle kemoterapi gören hastalarda gastrointestinal şikayetleri önlemediği ancak uyku sorunlarının azalmasına yardımcı olduğu belirlenmiştir ( X2 =3.77, p= .05 ) (Can ve ark., 2009).

Tartışma-Sonuç

Bu sistematik derlemeden elde edilen bulgulara göre kanser hastalarında uyku sorunlarının iyileştirilebilmesine yönelik çeşitli tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamalar kullanılabilmektedir. Buna ek olarak kanser hastalarında direk uyku sorunlarına yönelik yapılmış randomize kontrollü çalışma sayısı oldukça sınırlıdır ve bu alanda daha fazla sayıda çalışma yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle kanser hastalarında kullanılan tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların uyku sorunlarının önlenmesine /azaltılmasına yardımcı olduğu konusunda genelleme yapılamamaktadır. Bu çalışma sonuçlarına göre aküpressör, yönlendirilmiş imgeleme, gevşeme teknikleri ve kefir gibi tamamlayıcı ve bütünleştirici uygulamaların yöntemlerinin kanser hastalarının uyku sorunlarının azaltılmasında kullanılabileceğini ve çalışmanın alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Page 316: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

316

Pubmed

n=26

CINAHL

n=382

Web of Science

n=31

Cochrane Library

n=2

Başlık ya da özete göre seçilmiş çalışmalar

Ara

ma

Şekil 1. Sistematik Derleme Akış Diyagramı

Tesp

it e

tme

Toplam

441 makale

Duplikasyonlar kaldırıldıktan sonraki çalışmalar

n=430

n=3

n=1

n=1

n=2

Seçim için tam metni değerlendirilen randomize kontrollü çalışmalar

n=7

Uyg

un

luk

Sistematik derlemeye dahil edilen randomize kontrollü çalışmalar

n=3

Dah

il e

tme

Page 317: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

317

Tablo 1.

Sistematik Derlemeye Dahil Edilen Çalışmalar

Çalışma Yöntem Örneklem Uygulama Kullanılan Ölçüm Araçları

Sonuç

Yeh ve ark. (2016)

ABD

Randomize Kontrollü Çalışma

n=31

Deney grubu=16

Kontrol Grubu=15

18 yaşından büyük, meme kanseri tanısı almış, ağrı, yorgunluk ve uyku sorunları semptomları bulunan, önceki 3 ay içerisinde akupunktur ya da akupressör yapılmamış olan hastalar

Deney grubu 4 hafta boyunca haftada bir kez günde 3 kere ve 3 dakika boyunca kulak akupunktur bölgesine başparmak ve işaret parmağı ile akupressör uygulamıştır.

-Anderson Semptom Envanteri

Kanser hastalarının uyku sorunları %31 oranında azalmıştır.

Nooner ve ark.

(2016)

ABD

Randomize Kontrollü Çalışma

n=20

Örneklem grubu dörde ayrılmıştır.

1.grup: 5 kişiye yönlendirilmiş imgeleme

2.ci grup: 5 kişi Gevşeme teknikleri

3.cü grup: 5 kişi Yönlendirilmiş imgeleme ve gevşeme teknikleri

4.grup:5 kişi Kontrol grubu

20 kanser hastasının başlangıçta, 30 ve 60.cı gündeki ağrı, yorgunluk ve uyku sorunları değerlendirilmiştir.

21 yaş ve üzeri kemoterapi için onkoloji kliniğine yatan ya da hematopoietik kök hücre transplantasyonu için hematoloji kliniğine yatan, okuma yazma bilen kanser hastaları dahil edilmiştir.

-PROMIS Ağrı Girişimi Kısa Formu

-PROMIS Yorgunluk Kısa Formu

-PROMIS Uyku Bozuklukları Kısa Formu

Yönlendirilmiş imgeleme, gevşeme teknikleri ve her ikisinin de uygulandığı ilk üç deney grubunda uyku sorunlarının azaldığı belirlenmiştir.

Can ve ark.

(2009)

Türkiye

Randomize Kontrollü Çalışma

n=40

Deney grubu n=20

Kontrol Grubu n=20

18 yaşından büyük, Kolorektal kanser tanısı almış, evre II, III, IV, 5FU ya da oral fluoropyrimidine tedavisi alan kanser hastaları

Deney grubundaki kanser hastaları kemoterapi tedavisi sırasında bir hafta boyunca günde iki kez 250 ml kefir kullanmışlardır. Her kemoterapi küründen bir hafta sonra, her iki gruptaki hastalara tedaviyle ilgili yan etkiler hakkında sorular sorulmuştur ve deney grubundaki hastalar tarafından kefir kullanımı değerlendirilmiştir.

-Memorial Semptom Değerlendirme Ölçeği

- FACT-G yaşam kalitesi ölçeği

Kefirin kolorektal kanser hastalarında uyku sorunlarını azalttığı belirlenmiştir.

Page 318: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

318

Kaynaklar

Alsharif, F. H., & Mazanec, S. R. (2019). The use of complementary and alternative medicine among women with breast cancer in Saudi Arabia. Applied Nursing Research.

Aydın., A. (2017) İnsomnia. Yıldırım Y. & Fadıloğlu Ç. (Ed.) Palyatif Bakım Semptom Yönetimi ve Yaşam Sonu Bakım. Ankara Nobel Tıp Kitabevleri, 479-497.

Can, G., Topuz, E., Derin, D., Durna, Z., & Aydiner, A. (2009, November). Effect of kefir on the quality of life of patients being treated for colorectal cancer. In Oncology nursing forum (Vol. 36, No. 6).

Choi, T. Y., Kim, J. I., Lim, H. J., & Lee, M. S. (2017). Acupuncture for managing cancer-related insomnia: a systematic review of randomized clinical trials. Integrative cancer therapies, 16(2), 135-146.

Dadkhah, B., Anisi, E., Mozaffari, N., Amani, F., & Pourghasemian, M. (2019). Effect of music therapy with periorbital massage on chemotherapy-induced nausea and vomiting in gastrointestinal cancer: a randomized controlled trail. Journal of caring sciences, 8(3), 165.

Fouladbakhsh, J. M., & Stommel, M. (2010, January). Gender, symptom experience, and use of complementary and alternative medicine practices among cancer survivors in the US cancer population. In Oncology Nursing Forum (Vol. 37, No. 1).

Higgins, J. P., Altman, D. G., Gøtzsche, P. C., Jüni, P., Moher, D., Oxman, A. D., ... & Sterne, J. A. (2011). The Cochrane Collaboration’s tool for assessing risk of bias in randomised trials. Bmj, 343, d5928.

Irmak, Z., Tanrıverdi, Ö., Ödemiş, H., & Uysal, D. D. (2019). Use of complementary and alternative medicine and quality of life of cancer patients who received chemotherapy in Turkey. Complementary therapies in medicine, 44, 143-150.

Lisa Blackburn, M. S., Sara Achor, B. S. N., AD, B. A., Nicole Bauchmire, M. S., Danielle Dunnington, A. D., Klisovic, R. B., ... & Tomlinson-Pinkham, K. (2017, July). The effect of aromatherapy on insomnia and other common symptoms among patients with acute leukemia. In Oncology nursing forum (Vol. 44, No. 4, p. E185). Oncology Nursing Society.

Stark, L., Tofthagen, C., Visovsky, C., & McMillan, S. C. (2012). The symptom experience of patients with cancer. Journal Of Hospice And Palliative Nursing: JHPN: The Official Journal Of The Hospice And Palliative Nurses Association, 14(1), 61.

Mustian, K. M., Sprod, L. K., Janelsins, M., Peppone, L. J., & Mohile, S. (2012). Exercise recommendations for cancer-related fatigue, cognitive impairment, sleep problems, depression, pain, anxiety, and physical dysfunction: a review. Oncology & Hematology Review, 8(2), 81.

Nooner, A. K., Dwyer, K., DeShea, L., & Yeo, T. P. (2016). Using Relaxation and Guided Imagery to Address Pain, Fatigue, and Sleep Disturbances: A Pilot Study. Clinical Journal Of Oncology Nursing, 20(5).

Rossi, E., Vita, A., Baccetti, S., Di Stefano, M., Voller, F., & Zanobini, A. (2015). Complementary and alternative medicine for cancer patients: results of the EPAAC survey on integrative oncology centres in Europe. Supportive Care in Cancer, 23(6), 1795-1806.

Sisk, A., & Fonteyn, M. (2016). Evidence-based Yoga interventions for patients with cancer. Clinical Journal Of Oncology Nursing, 20(2), 181-186.

Yeh, C. H., Chien, L. C., Lin, W. C., Bovbjerg, D. H., & Van Londen, G. J. (2016). Pilot randomized controlled trial of auricular point acupressure to manage symptom clusters of pain, fatigue, and disturbed sleep in breast cancer patients. Cancer Nursing, 39(5), 402-410.

Page 319: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

319

SS115

PEDİATRİK ONKOLOJİDE MÜZİK TERAPİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ

Hamide Nur ÇEVİK ÖZDEMİR1 Selmin ŞENOL2,

1Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Afyonkarahisar/ Türkiye

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/Türkiye

Özet

Son yıllarda pediatri alanında müzik terapi uygulamaları giderek artmış olup, sağlıklı ve hasta grupta pek çok örneği vardır. Bu çalışmada, pediatrik onkoloji alanında müzik terapiuygulamalarını içeren araştırmalar incelenerek, geleceğe ışık tutması amaçlanmıştır. Sistematik inceleme yöntemiyle yapılan bu çalışmada, Türkiye Atıf Dizini, Pudmed, Science Direct, BMJ Journals, Clinical Key elektronik veri tabanları üzerinden 2000-2019 yılları arası taramalar yapılmıştır. Taramada Türkçe ve İngilizce dilinde belirlenen; “kanserli çocuk, müzik, müzik terapi, music therapy, pediatric cancer patients” anahtar kelimeler kullanılmıştır. Tam metin halinde, erişime açık özgün araştırma makaleleri PRISMA-P 2015 kılavuzu ile değerlendirilmiştir. Yapılan literatür taraması sonucunda, toplam 590 çalışmaya ulaşılmış, kriterlere uyan 10 çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Araştırmaların çoğu sistematik derleme ve tanımlayıcı çalışmalardır. Bazı çalışmaların araştırma tasarımı, bulguları ve kanıt geçerliğinin zayıf olduğu saptanmıştır. Müzik terapi uygulamalarının çocuk hastaların semptom yönetiminde, yaşam bulgularında, ağrı ve kaygı düzeylerini azaltmada kullanıldığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra araştırmalarda müzik terapi uygulamalarının tedavi sürecinde kullanımına yönelik standart protokoller geliştirilmediği ve ekip içerisinde müzik terapistin yer almadığı belirlenmiştir. Müzik terapi uygulamalarının kanserli çocukların bakım ve tedavisindeki etkinliğini daha iyi belirlemek ve kanıt temelli bilgiye ulaşmak için daha fazla araştırmaya gereksinim olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: “Pediatri”, “Onkoloji”,“Müzik Terapi”

MUSIC THERAPY PRACTICE EXAMPLES IN PEDIATRIC ONCOLOGY

Abstract

In recent years, music therapy applications in the field of pediatrics have gradually increased and there are many examples in the healthy and sick group. In this study, it is aimed to shedlight on the future by examining the studies involving music therapy applications in th efield of pediatric oncology. In this study the systematic review process, Turkey Citation Index, Pub Med, Science Direct, BMJ Journals, Clinical Key electronic data bases over the years from 2000-2019 scans were performed. The screening was conducted in Turkish and English with keywords “Children with cancer, music, music therapy, music therapy, pediatric cancer patients ”. PRISMA-P 2015 guide was used to summarize the studies. As a result of the literatüre review, a total of 590 studies were reached and 10 studies meeting the criteria were included in the review. Most of the studies are systematic reviews and descriptive studies. The research design, findings and evidence validity of some studies were found to be poor. It was found that music therapy applications were used in symptom management, life signs, and pain and anxiety levels of pediatric patients. In addition, it was determined that standard protocols were not developed for the use of music therapy applications in the treatment process and that there was no music therapist in the team. Further research is needed to better determine the effectiveness of music therapy applications in the care and treatment of cancer children and to obtain evidence-based information.

Keywords: “Pediatrics”, “Oncology”, “Music Therapy”

Giriş

Kanser tedavisi genellikle çocuklar ve aileleri üzerinde stres yaratan bir durum olup, hem çocuk hem de aile için baş etmesi güç bir süreçtir (Kemper, Hamilton, Mclean, Lovato, 2008; Barrera,Rykov, Doyle, 2002). Kanser tanısı almak çocuklara daha önce deneyimlemedikleri korkutucu hastane çevresi ve ağrılı tedaviler gibi benzersiz bir tabloyu anımsatmaktadır. Kanser doğası gereği uzun süreli tedaviyi, sürekli hastane yatışlarını ve düzenli kontrolleri gerektirmektedir. Bu süreçte çocuklar genellikle anksiyete, içe kapanıklık, utangaçlık, sosyal izolasyon ve gelişim görevlerinde gerileme gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumla baş edebilmek için nonfarmakolojik bir yöntem olarak müzik terapi tercih edilebilmektedir (Meyns, Spank, Capiau, Cock, Steirteghem, Looven ve Waelvelde, 2018; O’Callaghan, Baron, Barry, Dun, 2011; Özyıldız ve Çiftdalöz, 2019).

Müzik, hasta çocuklara fizyolojik ve psikolojik faydalar sunabilmekte, başa çıkma becerilerini güçlendirebilmektedir. Bu nedenle son yıllarda pediatri alanındaki sağlıklı ve hasta grupta müzik terapi uygulama örnekleri giderek artmaktadır. Günümüzde bütünleştirici kanser tedavisinde müzik terapinin kullanımı hastalar için iyileştirici özelliği olan terapötik bir seçenek olarak belirtilmektedir. Bu özelliği nedeniyle müzik terapi kanserli çocukların yaşamında önemli bir rol oynar (Boyde, Linden, Boehm, Ostermann, 2012; O’Callaghan vd.,2011). Her tür müziğin insan davranışlarında değişiklik yaratması, emosyonel durumu etkilemesi, psikolojik ve fizyolojik etkilere neden olması ve iletişimi kolaylaştırması da müziğin bir terapi faktörü olduğunu ortaya koymuştur (Boyde vd., 2012; Fındıkoğlu, 2015; O’Callaghan vd., 2013; Şenol, Çevik Özdemir, 2016; Uçaner, 2013).

Page 320: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

320

Müzik terapi uygulamaları çocukların duygu ve düşüncelerine rehberlik edebilir. Literatürdeki çalışmalarda; çocuğun kendini ifade etmesinde, benlik saygısında, motor yeteneklerinin uyumlu çalışmasında ve sosyalizasyonunda müziğin önemi vurgulanmıştır (O’Callaghan vd.,2013; Kemper et al., 2008; Barrera,Rykov, Doyle, 2002). Müzik terapi uygulamaları sadece çocukla ya da hastane ortamıyla sınırlı değildir. Müziğin insan üzerindeki olumlu etkileri göz önünde bulundurularak, çocukların ev yaşamı ve aile bireylerinde kullanımı da desteklenmektedir. Bu bağlamda, kanserin çocuk ve ebeveyn üzerindeki stres ve kaygı yaratan etkisini azaltmak için hastanedeki tedavi sürecinde, kontrol ziyaretlerinde ve taburculuk sonrasında müzik kullanımının (müzik dinleme, enstrüman çalma vb.) tercih edildiği görülmektedir (O’Callaghan vd.,2011; Kanitz, Camus, Seifert, 2013).

Literatürde yetişkin kanser hastalarıyla gerçekleştirilmiş pek çok müzik terapi çalışması bulunmaktadır. Buna karşılık, pediatrik kanser hastalarıyla sınırlı sayıda çalışma yapılmış olması dikkat çekicidir. Sağlık çalışanlarına, pediatri hemşirelerine klinik ortamda çocuğu ve ailesini destekleyici güvenli, ucuz, tamamlayıcı ve alternatif bir nonfarmakolojik yöntem olarak müzik terapiyi uygulayabilecekleri önerilmektedir (Ciğerci, Gürlek Kısacık, Özyürek ve Çevik, 2019; O’Callaghan vd.,2011; O’Callaghan vd.,2013). Yapılan araştırmalarda müziğin sağlık disiplinin birçok alanında kullanılabileceği ağrısız, etkili ve güvenilir bir tedavi yöntemi olduğu belirtilmektedir (Karakul, Bolışık, 2018; Kemper vd.,2008; Klassen, Liang, Tjosvold, Klassen, Hartling, 2008; Uçaner, 2013)

Bu bilgiler ışığında sistematik çalışmanın amacı, pediatrik onkoloji alanında müzik terapi uygulama örneklerini incelemektir.

Çalışma Soruları

• Pediatrik onkoloji alanında müzik terapiyle ilgili yapılmış olan bilimsel çalışmalar nelerdir?

• Pediatrik onkoloji alanında müzik terapiyle ilgili yapılmış olan bilimsel çalışmalarda hangi yöntemler kullanılmıştır?

• Pediatrik onkoloji alanında yapılmış olan bilimsel çalışmalarda kullanılan müzik terapi teknikleri hangileridir?

Yöntem

Sistematik inceleme yöntemiyle yapılan bu çalışmada 2000-2019 yılları arasında yapılan on özgün araştırma makalesi incelenmiştir. Konuyla ilgili literatür taramasına başlamadan önce araştırmacılar tarafından veri tabanları ve anahtar kelimeler belirlenmiştir. Literatür taraması; bilgisayar destekli arama motorundan Türkiye Atıf Dizini, Pudmed, Science Direct, BMJ Journals, Clinical Key elektronik veri tabanları üzerinden yapılmıştır. Tarama Türkçe ve İngilizce dilinde belirlenen; “kanserli çocuk, müzik, müzik terapi, music therapy, pediatric cancer patients” anahtar kelimeleriyle yapılmıştır. Elektronik arama ile saptanan ilgili tüm çalışmaların başlık ve özetleri, araştırmacılar tarafından bağımsız olarak gözden geçirilmiştir. Tam metin halinde, erişime açık özgün araştırma makaleleri PRISMA-P 2015 kılavuzu(www.prisma-statement.org) ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmalar; “araştırma tasarımı, örneklem grubu özellikleri, örneklem sayısı, kanser tipi, tercih edilen müzik özellikleri, müzik terapinin etki alanları’’ kriterleri dikkate alınarak seçilmiştir. Çalışmanın nicel verileri SPSS 25.0 paket programında analiz edilmiştir. İncelenen çalışmaların yazarı, yılı, örneklem sayısı, örneklem grubu, çalışma tipi, müzik terapinin türü ve sonuçları Tablo 1’de verilmiştir.

Çalışmaların Dâhil Edilme Kriterleri

• Pediatrik onkoloji alanında müzik terapinin uygulama konusuna ilişkin planlanmış olması

• Yayın dilinin Türkçe ya da İngilizce olması,

• 2000- 2019 yıllarında yayınlanmış olması,

• Tam metnine ulaşılabilen ve akademik dergilerde yayınlanmış olması,

• Özgün araştırma makalesi olması.

Bulgular

Literatür taraması sonucunda 2000-2019 yılları arasında müzik terapi alanında yapılan 590 çalışmaya ulaşılmıştır. Dâhil edilme ölçütlerini taşıyan 14 çalışma olduğu tespit edilmiş, 2 çalışmanın tam metin erişimine ulaşılmadığı, 2 çalışma da derleme makalesi olduğu için kapsam dışında bırakılmıştır. Bunu yanı sıra pediatrik onkoloji grubuyla yapılan ulusal bir çalışmaya rastlanmamıştır. Belirlenen on çalışmanın özellikleri Tablo 1’de sunulmuştur.

Elde edilen mevcut çalışmaların örneklem grubu özellikleri incelendiğinde; çalışmaların %50’si çeşitli pediatrik kanser türündeki çocuklarla, %20’si lösemi tanılı, %20’si radyoterapi alan ve %10’nu kemoterapi alan çocuklarla yapılmıştır. İncelenen çalışmalardan 5’i randomize kontrollü, 2’si yarı deneysel, 2’si kohort ve 1’i gözlemsel çalışmadır. Çocuk hastalara uygulanan müzik terapi şeklinin yarısından fazlası reseptif müzik terapi (pasif müzik terapi), %30’u ise interaktif müzik terapidir. Kanserli çocuklarda kullanılan müzik özellikleri incelendiğinde; %30’u müzik terapist eşliğinde, %20’si sözlü müziklerle, %30’u slow, enstrümantal müzikler ve %20’si ise elektronik müziklerle yapılmıştır. Ayrıca çalışmalardaki reseptif müzik terapi uygulamalarında; müzik CD’si oluşturulduğu, tablet, Mp3 gibi teknolojik araçlardan önceden belirlenen müziklerin çocuklara dinletildiği saptanmıştır.

Kanser tanılı çocuklara uygulanan müzik terapinin etki alanları değerlendirildiğinde; genellikle çocukların duygu durumu, psikososyal uyumu, motivasyon düzeyi, anksiyete ve kaygı puanları, vital bulguları ve ağrı düzeylerini belirlemek amacıyla kullanıldığı saptanmıştır. Yapılan çalışmaların çoğunda müziğin; kanserli çocukların anksiyete ve kaygı puanlarında ve ağrı seviyelerinde azalmayı sağladığı belirtilmiştir. Çocukların rahatlama ve gevşemesini kolaylaştırdığı, duygu durumunu olumlu

Page 321: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

321

etkilediği, psikososyal uyum becerilerini arttırdığı, hastane ortamına uyumu kolaylaştırdığı ve motivasyon düzeylerini arttırdığı ulaşılan diğer sonuçlardır. Bunların yanı sıra radyoterapi tedavisi sırasında uygulanan müzik terapi girişimlerinin kan basıncı, solunum ve nabız hızlarının düşmesinde, saturasyon düzeyinin yükselmesinde etkili olduğu saptanmıştır. Ayrıca müzik terapi girişimlerinin kemoterapi tedavisi sırasında çocukların motivasyon düzeylerini arttırdığı, ağrı hislerini azalttığı ve tedaviye bağlı algılanan sıkıntılarda azalmayı sağladığı vurgulanmaktadır. Kalitatif bazı çalışmalarda çocuklar, müzik terapi uygulamalarını “eğlenceli, keyif verici, çekici, gelişimsel ve başa çıkma stratejilerini güçlendirici bir etkinlik’’ olarak ifade etmektedir. İncelenen bazı çalışmalarda ise “müzik terapi uygulamalarının bakım veren ebeveynler üzerinde de olumlu etki yarattığı sonucuna’’ ulaşıldığı saptanmıştır.

Tartışma

Pediatrik onkoloji alanında müzik terapi uygulama örneklerinin incelediği sistematik çalışmanın bu bölümünde ilgili literatür tartışılmıştır. Kanser hastalarının tedavisinde bütünleştirici tedavi seçenekleri önemli yer tutmaktadır. Resim, boyama, konuşma terapisi, dans terapisi ve müzik terapi kanserli hasta popülasyonu üzerinde sıklıkla tercih edilen yaratıcı teknikler arasında yer almaktadır (Barrera, Rykov, Doyle, 2002; Boyd vd.,2012). Özellikle son on yılda müzik tedavisinin kanser hastaları üzerindeki etkilerine yoğunlaşan çalışmalar, müziğin tedavi ve bütünleştirici etkisini ortaya koymaktadır. Uygulanan bu vakalarda müziğin salutogenetik (sağlık geliştirici tutum) potansiyeli gösterilerek müziğin terapötik bir seçenek olarak kullanılacağı belirtilmektedir (Barry, O’Callaghan, Grocke, Wheeler, 2010; Ciğerci, vd, 2019). Her ne kadar kanser hastalarının tedavisinde müziğin kullanımına yönelik çalışmalar yapılmış olsa da, bu çalışmaların genellikle yetişkin bireylerle yapıldığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda pediatri onkoloji alanında da kanıt temelli müzik terapi araştırmalarına yoğunlaşılması gerektiği düşünülebilir.

Randomize kontrollü olarak yapılan birkaç çalışmada müzik terapinin pediatrik onkoloji hastalarının ruh hallerinde ve gevşemelerinde kısa süreli iyileşme sağladığı, kansere bağlı ağrı ve yorgunlukla başa çıkmada etkili olduğu gösterilmiştir (Frendenburg ve Silverman, 2014; Rosenow ve Silverman, 2014). Başka bir çalışmada pediatrik onkoloji hastalarının radyoterapi tedavisi sırasında yaşadıkları sıkıntı ve baş etmeleri üzerine gerçekleştirilen reseptif müzik uygulamasının etkin ve etkili olduğu belirtilmiştir. Yapılan bu çalışmada ayrıca çocuğun algısının yanı sıra ebeveynlerinin, sağlık profesyonelinin de müzik etkileri hakkındaki algıları göz önünde tutulmuştur (Chen, Wang, Shih, Wu, 2013).

Literatürde yapılan diğer klinik çalışmalarda ameliyat veya kemoterapi sonrası hastanın durumunu iyileştirmek için aktif müzik terapi ve dinleme programlarının ek tedavi olarak uygulandığı görülmektedir. Çalışmalar kanser hastalarının bütünleştirici tedavisinde müzik terapinin etkili bir seçenek olduğunu göstermektedir (Barry, vd., 2010; Kemper vd., 2008; O’Callaghan, vd.,2013). Ancak uzmanlara göre; yapılan çalışma sonuçlarıyla müzik terapinin etkisine dair genel bir resmin çizilemediği belirtilmektedir. Çünkü müzik terapi metodolojik sınırları olan bir alandır (AMTA, 2016; O’Callaghan vd.,2011). Bu bağlamda, hasta ile müzik terapist arasında kurulacak özel bağlantının, hastanın kişisel özelliklerinin, hastaya uygulanan tedavinin de çalışmalar üzerinde önemli bir faktör olduğu belirtilmektedir (AMTA, 2016; Özyıldız ve Çiftdalöz, 2019; Yılmaz ve Can, 2019). Çalışmalarda etkili olabilecek değişkenlerin sonuçlar üzerindeki hata veya raslantısallık riskini azaltmak için, klinik çalışmalarda ek olarak, kanıt mozaiği, hasta merkezli müzik terapisi yaklaşımını dikkate alan nitel çalışmalar ve tek vaka çalışmaları ile tamamlanması düşünülebilir.

Sonuç ve Öneriler

İncelenen çalışmalar doğrultusunda müzik terapi uygulamalarının kanserli çocukların bakım ve tedavisinde olumlu etki yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte müzik terapinin etkinliğini daha iyi belirlemek ve kanıt temelli bilgiye ulaşmak için daha fazla araştırmaya gereksinim olduğu incelenen çalışma sonuçlarından görülmektedir. Ayrıca sağlık alanında müziğin kullanımına yönelik yapılacak çalışmalarda uzman kişiler ve multidisipliner bir yaklaşımı içine alan bütüncül çalışmalara ihtiyaç vardır.

Bu bilgiler ışığında;

• Tüm sağlık çalışanları ve özellikle pediatri hemşireleri, kanserli çocuklar ve ailelerin müzik terapi girişimlerini desteklemelidir.

• Çocukların hastanedeki süreçlerinde, kanıt temelli müzik tabanlı hemşirelik girişimlerinin planlanabileceği,

• Multidisipliner çalışmalar yapılırken, terapi amaçlı kullanılacak müziğin seçiminde hasta tercihi ve müzik terapist ortak iş

birliğinin anlamlı olacağı önerilebilir.

Kaynakça

American Music Therapy Association (2016). What is Music Therapy? https://www.musictherapy.org/about/musictherapy/ (Erişim tarihi: 15.10.2019)

Barrera, M.E., Rykov, M.H., Doyle, S.L. (2002). The effects of ınteractive music therapy on hospitalized children wit hcancer: a pilot study.Psycho-Oncology, 11: 379-388.

Page 322: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

322

Barry, P., O’Callaghan, C., Grocke, D., Wheeler, G. (2010). Music therapy CD creation for initial pediatric radiation therapy: A mixed methods analysis. Journal of Music Therapy, 48(3), 233–263.

Boyde, C., Linden, U., Boehm, K., Ostermann, T. (2012). The use of music therapy during the treatment of cancer patients: a collection of evidence. Global Advances I nHealth an dMedicine: 1(5):22-27.

Chen, L.C.,Wang, T.F., Shih, Y.N., Wu, L.J. (2013). Fifteen-minute music intervention reduces pre-radio therapy anxiety in oncology patients. European Journal of Oncology Nursing, 17: 436-441.

Ciğerci, Y., Kısacık Gürlek, Ö., Özyürek, P., Çevik, C. (2019). Nursing music intervention. ComplementaryT herapies in Clinical Practice, 35:109-120.

Fındıkoğlu S. (2015). Şizofrenik hastalarda müzik terapinin ruhsal durum üzerine etkileri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Frendenburg, H.A.,Silverman, M. J. (2014). Effects of music therapy on positive and negative affect and pain with hospitalized patients recovering from a blood and narrow transplant: A randomized effectiveness study. The Arts in Psychotherapy, 41: 174-180.

Kanitz, J.L., Camus, M. E., Seifert, G. (2013). Keeping the balance – an overview of mind–body therapies in pediatriconcology.Complementary Therapies in Medicine, 21:20–25.

Karakul, A., Bolışık, B. (2018). The effect of music listened to during the recovery period after day surgery on the anxiety state and vital sings of children and adolescents. The Journal of Pediatric Research, 5(2):82.

Kemper, K.J., Hamilton, C.A., Mclean, T.W., Lovato,J. (2008). Impact of music on Pediatric Oncology out patients. NIH Public Access. 64 (1): 105-109.

Klassen, J.A.,Liang, Y., Tjosvold, L., Klassen, T.P., Hartling, L. (2008). Music for pain and anxiety in children undergoing medical procedures: a systematicreview of randomized controlled trials. Ambulator yPediatrics, 8(2):117-128.

Meyns,P.,Spank, J., Capiau, H., Cock, L.D., Steirteghem, E.V., Looven, R.V., Waelvelde, H.V. (2018). Do a humanoid robot and music increase the motivation to perform physicalactivity? A quasi-experimental cohort in typical developing children and preliminary findings in hospitalized children in neutropenia. (Motta, E. Edit.Cheef). International Journal of Human-Compute rStudies.

O’Callaghan,C., Dun, B., Baron, A., Barry, B. (2013). Music's relevance for children with cancer: music therapists' qualitative clinical data-mining research. Social Work in Health Care, 52:2-3;125-143.

O’Challaghan, C., Baron, A., Barry, P., Dun, B. (2011). Music relevance for paediatric cancer patients: a constructivist and mosaic research approach. SupportCareCancer, 19: 779-788.

Özyıldız, A., Çiftdalöz, B.U. (2019). Bağımlılıkla Mücadelede Müzik Terapi. The Journal of International Social Research, 12 (63): 576-587.

Rosenow, S.C.,Silverman, M. J. (2014). Effect of single session music therapy on hospitalized patients recovering from a bone marrow transplant: Two studies. The Arts in Psychotherapy, 41: 65-70.

Şenol, S., Özdemir Çevik, H.N. (2016). Türkiye’de sağlık alanında müziğin kullanım örnekleri. VII. Uluslararası Hisarlı Ahmet Sempozyumu Proceeding Kitabı, 311-321.

Uçaner, B. (2013). Therapy-relatedviews of patients with headache under going therapy withTurkish Music. Rast Müzikoloji Dergisi, 1.1: 8-21.

Yılmaz, B., Can, Ü.K. (2019). Türkiye’de Müzik Terapi Uygulamalarında Kullanılan Müzikler. OPUS, 9 (13).

İnternet Kaynakları

http://www.prisma-statement.org/ (Erişim tarihi: 13.02. 2019).

Tablo 1: Pediatrik Onkolojide Müzik Terapi Uygulama Örnekleri

Page 323: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

323

Tablo 1: devam

Page 324: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

324

SS116

GEBELİKTEN DOĞUM SONUNA REFLEKSOLOJİNİN ETKİLERİ ÜZERİNE; SİSTEMATİK BİR İNCELEME

Ruşen ÖZTÜRK1, Özlem GÜNER2

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/Türkiye

2Sinop Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Sinop/Türkiye

Özet. Amaç: Reflekolojinin gebelikte ve doğum sonu dönemdeki etkilerinin incelenmesidir.

Method: Araştırma sistematik inceleme olarak, Mayıs- Agustos 019 tarihleri arasında yapılmıştır. PubMedMedline, Science Science Direct, Scopus, ProQuest, EBSCOhost ASC ve el aramaları kullanılarak yayınlanan orijinal araştırmalar için kapsamlı bir literatür taraması yapılmıştır. Bu derlemede arama strajesinde, çeşitli anahtar kelime kombinasyonları kullanılmış ve veritabanlarının gelişmiş arama stratejilerine dayandırılmıştır. Arama stratejisi elektronik veritabanları üzerinden 1.172 çalışma belirlenmiş ve içleme kriterlerine uyan 13 araştırma senteze dahil edilmiştir.

Bulgular: Çalışma tasarımları heterojen(farklı müdahale programları ile) ve bias riskerinin yüksek olduğu görülmektedir .Ancak refleksolojinin gebelikte bulantı-kusma, ödem, ağrı, stres, yorgunluğu, doğumda doğum ağrısı, anskiyete ve doğum süresini, doğum sonu ağrıyı azalttığı, doğum sonu süt miktarı ve uyku kalitesini artırdığı saptanmıştır.

Sonuç: Refleksolojinin gebelik ve doğum sonu anne sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu ancak çalışmaların düşük metodolojik kalitede RKÇ olduğu ve bu nedenle, daha fazla ve daha iyi kalitede RKÇ’lere ihtiyaç duyulduğu saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: “Ayak Masajı”, “Gebelik”, “Doğum”, “Doğum Sonu”, “Tamamlayıcı Terapiler”

A SYSTEMATIC REVIEW OF THE EFFECT OF REFLEXOLOGY FROM PREGNANCY TO POSTPARTUM

Abstract. Aim: The aim of this study was to investigate the effects of reflexology during pregnancy and postpartum period.

Method: The research was conducted between May-August 2019 as a systematic review. A comprehensive literature review was revealed for original research published using PubMedMedline, Science Science Direct, Scopus, ProQuest, EBSCOhost ASC and hand searches. In this review, various keyword combinations are used in the search strategy and based on the advanced search strategies of the databases. 1,172 studies have been identified over the search strategy electronic databases and 13 researches that meet the inclusion criteria were included in the synthesis.

Results: The study designs are heterogeneous (with different intervention programs) and bias risks are high. However, it was found that reflexology reduced nausea-vomiting, edema, pain, stress, fatigue, labor pain at birth, anxiety and delivery time, postpartum pain, and increased postpartum milk quantity and sleep quality during pregnancy.

Conclusion: It was found that reflexology had positive effects on pregnancy and postpartum maternal health, but the studies were of low methodological quality RCT and therefore more and better quality RCTs were needed.

Keywords: “Foot Massage”, “Pregnancy”, “Birth”, Son Postpartum ”,“ Complementary Therapies ”

GİRİŞ

Gebelik ve doğum, bir kadının yaşam döngüsünde çok önemli olaylardır. Gebelik, yoğun fiziksel ve zihinsel değişimin eşlik ettiği stresli bir deneyim olarak kabul edilmektedir (Shobeiri ve ark., 2015). Tamamlayıcı ve alternatif tıp (CAM), çeşitli hamilelik rahatsızlıklarını yönetmek için kadınlar arasında oldukça popülerdir (Close ve ark., 2015). Gebe kadınlar CAM kullanmaya karar vermeleri için; gebelik deneyimi üzerindeki kontrolün artırılması ve yüksek riskli durumlar dışında bu tedavilerin anne bebek sağlığında farmakolojik tedavilere oranla daha güvenli bir alternatif sunduğuna olan inancı arttırma isteği gibi çeşitli nedenler bildirmektedir (Close ve ark., 2015; Asdollahi ve ark., 2019). Bu nedenlerle, son yıllarda ilaç kullanımı azaldığı ve ilaç dışı, tamamlayıcı tedavilerin tercih edildiği görülmektedir (Close ve ark., 2015; Asdollahi ve ark., 2019). Bu gibi tıbbi olmayan yöntemlerden biri, invazif olmayan bir teknik olan refleksoloji veya refleksoloji tedavisidir (Kamjoo ve ark., 2018).

Refleksolojinin kökleri 5000 yıldan fazla bir süre önce Çin ve Hindistan'a uzanmaktadır. Refleksoloji teorisi, enerjinin vücuttaki dikey bölgelerden ayaktan başa doğru aktığı prensibine dayanır ve yansıtıcı noktaların, vücudun, kasın, kemik veya bezin her bir parçasına karşılık gelen ayağa ve avuç içine yerleştirildiği fikrine dayanır. Bu prensible, refleksoloji, ayakların, ellerin ve kulakların tüm vücut organlarının küçük haritaları olduğu ve uygun baskı uygulandığı inancına dayanır. Her organ için spesifik olan noktalar vücudun farklı sistemlerinde bir denge oluşturarak; gerginliği ve stresi azaltır (Mirzaie ve ark., 2018). Gebelik ve doğum sırasında refleksoloji stresi azaltmak ve genel sağlığı geliştirmek için harika bir tamamlayıcı seçimdir. (Shobeiri ve ark., 2015).

Page 325: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

325

Gebelikte bulantı ve kusma, kabızlık, ödem, yorgunluk, sırt ağrısı, boyun tutulması, bacak krampları,baş ağrısı gibi çeşitli fizyolojik sorunların tedavisi ve doğum ağrısının azaltılmasında, emzirmeye yardımcı olmak için refleksoloji kullanılmaktadır. Gebelikte, hamile kadınlarda masaj, ağırlık taşıyan eklemlerdeki stresi azaltır, kan ve lenf dolaşımını teşvik eder, daha iyi uykuya yardımcı olan sinir gerilimini gevşetmeye yardımcı olur ve hormonal değişikliklerin neden olduğu depresyon veya anksiyeteyi hafifletmeye yardımcı olabilir (Dolatian 2011, Shobeiri ve ark., 2015). Doğum sırasında, ağrının azaltılmasında basit, güvenilir ve fetal homastazı sağlayacak şekilde tedavinin sürdürülmesi önemlidir. Refleksoloji gibi tıbbi olmayan yöntemleri kullanma ayrıcalığı, doğum sürecinde kesintiye neden olmazken, aynı zamanda anne ve de bebeği üzerinde hiçbir yan etkisi yoktur (Kamjoo ve ark., 2018). Bu amaçla, doğumda, ağrı, kaygı ve stresi azaltmak için hipofiz bezi, hipotalamus, solar pleksus ve uterusun uyarılmasından faydalanabileceği belirtilmektedir. Bu etkilerinin yanısıra, güvenli, invazif olmayan ve uygun maliyetli bir tamamlayıcı terapi olan refleksolojinin gebelik ve doğum sonu etkilerinin kanıta dayalı olarak bilinmesi, kullanımının artırılması ve gebe kadınlarının hangi semptomlarında kullanımının sağlık profesyonelleri tarafından bilinmesi bu sistematik derlemenin ana amaçlarını oluşturmaktadır.

Method

Bu çalışma, gebelik ve doğum sonrası dönemde refleksolojinin etkinliğini inceleyen nicel bir sistematik derlemedir. Yayınlanmış literatürün mevcut sistematik incelemesi amacıyla, önceden tanımlanmış bir protokol olan PRISMA-P (PRISMA) adımlarına göre yapılmıştır (Chandrababu ve ark., 2019, Simonelli, 2019; Moher ve ark, 2009).

Araştırma sistematik inceleme olarak, Mayıs-Ağustos 2019 tarihleri arasında PubMedMedline, Science Direct, Scopus, ProQuest, EBSCOhost ASC ve el taramaları kullanılarak yayınlanan orijinal araştırmalara ulaşılması amacıyla kapsamlı bir literatür taraması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu derlemede, veri tabanlarının araştırılmasında çeşitli anahtar kelime kombinasyonları kullanılmış ve veritabanı gelişmiş arama stratejileri kullanılmıştır. Aşağıdaki MeSH (Tıbbi Konu Başlığı) terimlerinin veya anahtar kelimelerinin kombinasyonlarından yararlanılmıştır: : “Pregnancy” OR “postnatal care OR "postnatal care” OR "prenatal” OR "prenatal care” OR "birth" OR "pregnant women" OR "new mother" OR labo*r pain OR "childbirth" OR child-birth OR "birth" OR "labor, obstetric” OROR “fertility” OR OR "antenatal" OR "intranatal" OR “pregnant women") AND ("relaxation therapy" OR "Foot reflex massage" OR "Foot zone therapy" OR "Foot reflex zone" OR "Foot reflex zone" OR " Foot reflexology “ OR “zone therapy" OR "foot reflex therapy" OR "foot massage" OR “reflexotherapy” or "reflexology" (Şekil 1).

Şekil 1. İnceleme için seçilen çalışmaların akış şeması.

İçleme ve Dışlama Kriterleri;

El ile Arama (n = 12)

Veri tabanları taranması (n = 1172)

Tekrarlayan çalışmaların

kaldırılması sonra kayıtlar (n=62)

Tarama sonuçları (n=979)

Dışlama nedenleri:

Tam metne ulaşamama:9

İngilizce olmayan:14

Konu ile direk ilişkili olmayan veya

Refleksoloji uygulaması olmayan:931

Randomize olmayan çalışmalar:25

Tam metne erişim (n =31) Tam metinde Dışlama nedenleri:18

Nitel çalışma:2

Retrospektif çalışma:1

Yarıdeneysel nonradomized:13 çalışma

Masaj Terapi:1

Metodolojik eksiklikler:1 calisma

Scopus (n = 201) Cochrane (n = 296) Science Direct (n = 277) WOS (n = 31)

Pubmed(n = 89) ProQuest(n = 118) EBSCOhost ASC (n =148

)

Nitel senteze dahil edilen çalışmalar

(n = 13)

Page 326: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

326

Çalışmada, aşağıda belirtilen seçim kriterlerini karşılayan araştırmalar sistematik derlemeye dahil edilmiştir.

İçleme ve Dışlama kriterleri

Sadece ayak refleksoloji tedavisi Kendi tarafından yapılan uygulamalar

Kantitatif bir fizyolojik sonuç ölçüsü Yalnızca nitel sonuç ölçüsü

Randomize kontrollü çalışmalar Tam metin mevcut olmaması

Pilot çalışmalar Dilinin İngilizce olmaması

Tekrarlayan yayınlar

Aşırı küçük örneklem büyüklüğü

Veri nicelleştirmesi hakkında yetersiz bilgi

Müdahalenin türü

Çalışmalar sadece ayak refleksoloji tedavisinin gebelik ve doğum sonrası dönemde bir veya daha fazla olan etkileri değerlendirilmiştir.

Katılımcıların tipi

Çalışmalar gebeliğin herhangi bir zamanında veya doğum sonrası dönemde refleksoloji tedavisini alan gebe kadınlar ve doğum sonrası anneleri içermektedir.

Araştırma stratejileri

Arama strateji sonucunda, elektronik veritabanları üzerinden 1.172 çalışma belirlenmiştir. Altmış iki tekrarlayan çalışma kaydedilmemiştir. Başlıklar ve özetler değerlendirildikten sonra, PICO'ya göre gözden geçirme kriterlerini karşılamadıkları için 979 çalışma çıkarılmıştır. Tam metne ulaşıldıktan sonra (n=31), 17 çalışmada şekilde belirtilen nedenlerden dolayı çıkarılmıştır. İlgili tüm literatürün kapsamlı bir şekilde kapsaması için tüm makalelerin referansları da elle taraması ile taranmıştır. Tanımlanan yayınlar ya özet ya da tam metin olarak okunmuştur. Son olarak, 13 RÇT nicel veri sentezinin dahil edilmesine karar verilmiştir (Chandrababu ve ark., 2019; Mc Cullough ve ark.,2017; Hudson, Davidson, & Whiteley, 2015).

Verilerin Çıkarılması

Sistematik gözden geçirme için Cochrane veri çıkarma formu kullanılmıştır (Rmaesh 2015). İki yazar bağımsız olarak dahil edilen denemelerden verileri çıkarmıştır ve üçüncü bir inceleme uzmanı ile görüşülerek farklılığı giderilmiştir. Yazar, yayın yılı, tasarım, örneklem büyüklüğü, müdahalenin ayrıntıları, çıktılar, kullanılan araçlar, güvenilirlik ve müdahale bulguları kullanılmıştır.

Veri sentezi

Ana araştırmacı tarafından (RO), bibliyografik veritabanlarının araştırması yapılmıştır, dahil etme kriterleri için tüm başlıkları ve/veya özetleri taranmış ve kopyaları belirleyip çıkarılmıştır. Uygun olmayan çalışmaları dışlamak için ana araştırmacı tarafından çalışmaların başlıkları ve özetleri taranmıştır. Özetin potansiyel olarak uygun bir çalışma önerdiği yerlerde tam metin makalelere ulaşılmıştır. Detaylı gözden geçirme sonrası tam metinlere bakılarak araştırma kriterlerine uygunluğu kontrol edilmiştir. İki araştırmacı tarafından uygunluk için tam metinler değerlendirilmiştir. Tutarsızlıklar tartışma ile çözümlenmiştir. Baş araştırmacı, dahil edilme kriterlerini karşılamayan ve hariç tutuldukları için gerekçeyi destekleyen tüm çalışmalarla ilgili kayıtları tutmuştur (Simonelli ve ark., 2019).

Çalışmalarda Biasın Değerlendirilmesi

Bu amaçla, Cochrane Bias Riski aracı kullanılarak değerlendirilmiştir. RCT çalışmalar için düşük, net olmayan, yüksek bias riski olarak, Cochrane kurallarına göre iki bağımsız gözden geçiren tarafından (RO; OG) değerlendirilmiştir. Anlaşmazlıklar üçüncü bir dış gözden geçiren ile fikir birliği ile çözülmüştür (Jørgensen ve ark., 2016; Higgins ve ark., 2011; Simonelli ve ark., 2019).

Bulgular

Katılımcı özellikleri

Gözden geçirilen denemeler 1.110 kadını içerdiği ve çalışma katılımcılarının sayısı 42-240 arasında değiştiği saptanmıştır. Tüm çalışmalarda kadınlar, hamilelik, doğum ve doğum sonrası dönemi içerecek şekilde dahil edilmiştir.

Refleksolojinin mide bulantısı ve kusma, yorgunluk, bel ve/veya pelvik ağrı, anksiyete, ağrı ve doğumun uzunluğu, ağrı ve uyku kalitesi, doğum sonrası annede anne sütü miktarının üzerine etkisini belirlemeye yönelik çalışmaları kapsamıştır.

Page 327: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

327

Çoğu çalışmadaki grup olarak refleksoloji ve rutin bakım alan kontrol grubunu içerirken, 6 çalışmada, üçüncü olarak farklı karşılaştırma grupları yer almıştır (Close ve ark., 2016, Dolantian ve ark., 2011; Shobeiri ve ark.,2017; McCullough ve ark., 2018;2017; Molart 2003) (Tablo 1).

Refleksolojinin Süre ve Sıklığı

Refleksolojinin süresi ve sıklığının değişkenlik gösterdiği saptanmıştır. Çalışmalarda, refleksoloji türü olarak ayak refleksolojisi uygulanmıştır. Masaj süreleri ve sıklığı seansları ve etkilerin değerlendirilmesi 1 gün ile 6 hafta arasında değişmiş ve uygulama sayısı da 1 ile 7 seans arasında değişmiştir.

Ayak ve el masajı süresi, 15 dakika ile başlayıp (Varghese ve ark., 2014; Mollart 2003), 20 dakika (Mirzaie ve ark., 2018, Kamjoo ve ark., 2018, Asadollahi ve ark., 2014), 30 dakika (Li ve ark., 2011; Close ve ark., 2016; Shobeiri ve ark., 2017; McCullough ve ark.,, 2017-2018) ve 40 dakika sürmüştür (Mohammadpour ve ark., 2018; Hanjani ve ark., 2015; Dolantian 2011) (Tablo 1).

Refleksolojinin Etkileri

İncelenen çalışmalarda, bir çalışma, refleksolojinin mide bulantısı ve kusma üzerine azaltıcı bir etkisi olduğunu saptanmıştır (Asadollahi ve ark., 2019). Bir çalışma, refleksolojinin gebe kadınlarda yorgunluğu önemli ölçüde azalttığını göstermiştir (Shobeiri ve ark., 2017).

Gebelikte iki çalışma (McClough ve ark., 2018; Mollart 2003), doğum eyleminde dört çalışmada (Dolatian ve ark.,2011; Kamjoo ve ark., 2018; Hanjani ve ark., 2015; McClough ve ark., 2017), doğum sonu sezaryen sonrası bir çalışma ise ağrı düzeyi değerlendirilmiş (Varghese ve ark., 2014), toplamda yedi çalışma sonuçları, refleksoloji tedavisinin kadınlarda ağrı düzeylerini önemli ölçüde azalttığını bildirmiştir.

Dört çalışmada, müdahale grubunda doğum süresinin uzunluğunun anlamlı derecede daha kısa olduğu bulunmuştur (Dolantian ve ark. 2011; Kamjoo ve ark., 2018; McCullough ve ark., 2017; Hanjani ve ark. 2014).

İki çalışma da, tedaviden sonra azalan anksiyete düzeyini ortaya koymuştur (Hanjani ve ark., 2014; Mollart, 2003).

Stres seviyesi için çalışmalarda farklı sonuçlar bulunmuştur, bunlardan ikisi stresin refleksolojiden sonra azaldığını belirtilirken (Mccolugh ve ark., 2018, Mollart 2003), diğer bir çalışma ise stres seviyesinde anlamlı bir fark bulamamıştır (Mirzaie ve ark., 2018).

İki çalışma sonucu, ayak refleksolojisinin prematüre bebeklerin annelerinin artan anne sütü üzerindeki olumlu etkisini ortaya koymuştur (Mirzaie ve ark., 2018, Mohammadpour ve ark., 2018).

İki çalışma, postnatal dönemde ayak refleksolojisinin uyku kalitesini önemli ölçüde artırdığını bildirmiştir (Li ve ark., 2011, Varghese ve ark., 2014) (Tablo 1).

Sonuç

• Bu sistematik tarama sonucunda, çalışma tasarımlarının heterojen (farklı müdahale programları ile) ve bias riskerinin olduğu

görülmektedir.

• Ancak refleksolojinin gebelikte bulantı-kusma, ödem, ağrı, stres, yorgunluğu, doğumda doğum ağrısı, anksiyete ve doğum

süresini, doğum sonu ağrıyı azalttığı, doğum sonu süt miktarı ve uyku kalitesini artırdığı saptanmıştır.

• Refleksolojinin gebelik ve doğum sonu anne sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu ancak çoğu çalışmanın metodolojik

kalitelerine yönelik endişelerin olduğu ve bu nedenle, daha fazla ve daha iyi kalitede RKÇ’lara ihtiyaç duyulduğu saptanmıştır.

Referanslar

1. Asadollahi, F., Babazdadeh, R., Abdi, H., & Esmaeli, H. (2019). The Effect of Foot Solar Plexus Reflexology on the Severity

of Nausea and Vomiting in the First Half of Pregnancy-A Randomized Control Trial. Biomedical Journal of Scientific &

Technical Research, 17(1), 12535-12541.

2. Chandrababu, R., Rathinasamy, E. L., Suresh, C., & Ramesh, J. (2019). Effectiveness of reflexology on anxiety of patients

undergoing cardiovascular interventional procedures: A systematic review and meta‐analysis of randomized controlled

trials. Journal of advanced nursing, 75(1), 43-53.

3. Close, C., Sinclair, M., Mc Cullough, J., Liddle, D., & Hughes, C. (2016). A pilot randomised controlled trial (RCT)

investigating the effectiveness of reflexology for managing pregnancy low back and/or pelvic pain. Complementary

therapies in clinical practice, 23, 117-124.

4. Dolatian, M., Hasanpour, A., Montazeri, S., Heshmat, R., & Majd, H. A. (2011). The effect of reflexology on pain intensity

and duration of labor on primiparas. Iranian Red Crescent Medical Journal, 13(7), 475.

5. Higgins JP, Altman DG, Gøtzsche PC, Jüni P, Moher D, OxmanAD, et al., Cochrane Bias Methods Group; Cochrane

StatisticalMethods Group. The Cochrane Collaboration’s tool for assessingrisk of bias in randomized trials. BMJ.

2011;343, d5928.17.

6. Hudson, B. F., Davidson, J., & Whiteley, M. S. (2015). The impact of hand reflexology on pain, anxiety and satisfaction

during minimally invasive surgery under local anaesthetic: A randomised controlled trial. International journal of

nursing studies, 52(12), 1789-1797.

Page 328: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

328

7. Jijimole, M., Vijayaraghavan, R., & Susila, C. (2018). Comparison of the effect of control, presence of a skilled birth

attendant and reflexotherapy on labour outcomes in terms of pain, duration of labour and birth satisfaction among

primigravid women-a pilot study. Biomedical Research, 29(17).

8. Jørgensen L, Paludan-Müller AS, Laursen DR, Savovi´c J, BoutronI, Sterne JA, et al. Evaluation of the Cochrane tool for

assessingrisk of bias in randomized clinical trials: overview of publishedcomments and analysis of user practice in

Cochrane and non-Cochrane reviews. Syst Rev. 2016;5:80.18

9. Kamjoo, A., Yabandeh, A. P., Shahi, A., & Dabiri, F. (2018). The Effect of Reflexology on Labor Pain and Length Among

Primiparous Women: A Randomized Controlled Trial. International Electronic Journal of Medicine, 7(1), 30-34.

10. Li, C. Y., Chen, S. C., Li, C. Y., Gau, M. L., & Huang, C. M. (2011). Randomised controlled trial of the effectiveness of using

foot reflexology to improve quality of sleep amongst Taiwanese postpartum women. Midwifery, 27(2), 181-186.

11. McCullough, J. E., Close, C., Liddle, S. D., Sinclair, M., & Hughes, C. M. (2017). A pilot randomised controlled trial

exploring the effects of antenatal reflexology on labour outcomes. Midwifery, 55, 137-144.

12. McCullough, J. E., Liddle, S. D., Close, C., Sinclair, M., & Hughes, C. M. (2018). Reflexology: A randomised controlled

trial investigating the effects on beta-endorphin, cortisol and pregnancy related stress. Complementary therapies in

clinical practice, 31, 76-84.

13. Mirzaie, P., Mohammad-Alizadeh-Charandabi, S., Goljarian, S., Mirghafourvand, M., & Hoseinie, M. B. (2018). The

effect of foot reflexology massage on breast milk volume of mothers with premature infants: A randomized controlled

trial. European Journal of Integrative Medicine, 17, 72-78.

14. Moghimi-Hanjani, S., Mehdizadeh-Tourzani, Z., & Shoghi, M. (2015). The effect of foot reflexology on anxiety, pain,

and outcomes of the labor in primigravida women. Acta Medica Iranica, 53(8), 507-511.

15. Mohammadpour, A., Valiani, M., Sadeghnia, A., & Talakoub, S. (2018). Investigating the effect of reflexology on the

breast milk volume of preterm infants' mothers. Iranian journal of nursing and midwifery research, 23(5), 371.

16. Moher, D., Liberati, A., Tetzlaff, J., & Altman, D. G. (2009). Preferred reporting items for systematic reviews and meta-

analyses: the PRISMA statement. Annals of internal medicine, 151(4), 264-269.

17. Mollart, L. (2003). Single-blind trial addressing the differential effects of two reflexology techniques versus rest, on

ankle and foot oedema in late pregnancy. Complementary Therapies in Nursing and Midwifery, 9(4), 203-208.

18. Shobeiri, F., Manoucheri, B., Parsa, P., & Roshanaei, G. (2017). Effects of counselling and sole reflexology on fatigue in

pregnant women: A randomized clinical trial. Journal of clinical and diagnostic research: JCDR, 11(6), QC01.

19. Simonelli, C., Vitacca, M., Vignoni, M., Ambrosino, N., & Paneroni, M. (2019). Effectiveness of manual therapy in COPD:

A systematic review of randomised controlled trials. Pulmonology.

20. Varghese, J., George, J., & Gowda, Y. S. (2014). A randomized control trial to determine the effect of foot reflexology

on intensity of pain and quality of sleep in post caesarean mothers. IOSR Journal of Nursing and Health Science, 3(1),

39-43.

Tablo 1.

Dahil edilen çalışmaların özellikleri

Yazar yil&yer Durum Method

Örneklem gücü /grup

Uygulama Süre ve Sıklık

Değerlendirme Ölçüm Araçları Ad ve r

Araştırma Sonuçları

1.Yen Li 2011

Postpartum kadınlarda uyku kalitesinin arttırılması

RCT *65 postpartum kadın *Refleksoloji: 32 *Kontrol 33

*30 dk ayak refleksolojisi (tek ayak)

*30 dakika /5 gün ardarda

*Uyku kalitesinin artırılması

*Pittsburgh sleep quality index (PSQI)

Refleksoloji grubunda uyku kalitesinde anlamlı decerede artma saptanmıştır (p<0.05).

2.Close et al. 2016

Gebe kadınlarda bel ve / veya pelv ik ağrı (BPA)

Pilot RCT

64 primar kadın *Refleksoloji:24, *Footbath Grup:15, *Kontrol grup:25

*30 dakika 30 dakika /haftda bir /6 hafta boyunca

Bel ve Pelvik agrının azaltılması

*VAS, *Roland Morris Engellilik Anketi (RMDQ) *Gebelik Hareketlilik Endeksi (PMI), *Sürekli Kaygı Envanteri (STAI) *The Roland Morris Disability Questionnaire (RMDQ) the Pregnancy Mobility Index (PMI)

Refleksoloji grubu ağrı sıklığında (1.64 cm) Klinik Olarak Önemli bir Değişim (CIC) göstermiştir.

3.Dolantian 2011

Primipar kadınlarda doğum süresi ve ağrı

RCT 120 doğum yapacak olan kadın (RG, KG, DG)

Dilatasyon 4-5 cm (aktif faz), her ayağına

Tek seans refleksoloji * Destek grubu 40 dk manevi,

Ağrı ve doğum süresi

Doğum 1., 2., ve 3. Evrelerinin süresi ve

Refleksoloji grubunda servikal dilatasyonun her üç evresinde ağrı yoğunluğu anlamlı derecede azalma

Page 329: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

329

bir kez ve 20 dakika boyunca (toplam 40 dakika)

duygusal ve sözlü destek

VAS ağrı ((0 dan 10 cm*numerik). değerlendirmesi

saptanmış ve refleksolojinin doğumun 1.,2. ve 3. Evresinin süresini azaltabileceğini göstermektedir.

4.Shobeiri et al. 2017

Gebe kadınlarda yorgunluğun azaltıması

RCT 126 gebe kadı n *danışmanlık ve refleksoloji:42, *refleksoloji grubu:42 ve -*kontrolgrubu:42.

*Her iki ayaga 30 dk refleksoloji *Danışmalık ve refleksoloji 45 dk

30 dk 5 hafta boyunca *45 dk 5 hafta boyunca danilsmanlikla birlikte

*yorgunluk değerlendirmesi

*Yorgunluk değerlendirmesi için standart kontrol listesi

*Danışmanlık+refleksoloji ve tek refleksoloji grubunda gebelerin yorgunluğu azalmasında anlamlı fark bulunmuştur.

5.Julie E.M. McCullough et al.,2018

Refleksolojinin stress üzerine etkisi

Pilot RCT

61 primipar kadın RG:23, Footbath Grup:15, Kontrol grup:23

30 dakika 30 dakika /haftda bir /6 hafta boyunca

*Ağrı bve stresin değerlendirilmesi

görsel analog skala (VAS) ve tükrük beta-endorfin ve kortizol seviyelerinde ölçümü

*Çalışma sonucunda, refeleksolojinin ağrı ve stresi azalttığı, beta-endorfin seviyesinde azalmaya, ancak kortizol düzeyinde artma olduğu saptanmıştır.

6.McCullough, et al.,2017

Refleksolojinin doğum sonuçları üzerine etkisi

Pilot RCT

42 vajinal doğum yapan kadın (RG:16, Footbath Grup:16, Kontrol grup:10

30 dakika 30 dakika /haftda bir /6 hafta boyunca

* Doğum süresinin değerlendirilmesi

*Doğum süresi *Doğuım şekli *Doğumda yapılan müdahaleler

*Vajinal doğum yapmış 42 kadın (% 62,5), refleksoloji grubunda normal bakıma (p <0.05) ve ayak banyosuna kıyasla ortalama 44 dakikalık bir azalma gösterdi.

7.Hanjani et al. 2015

Doğumda ağrı ve anksiyetenin azaltıması

RCT 80 primigravida *Refleksoloji :40 *Kontrol group :40

*40 dk uygulama

Tek seans

*Ağrı ve anskiyetenin değerlendirilmesi. *Doğum evresinin süresi, doğum şekli ve bebeğin 1.ve 5.dk’da Apgar skorları

*McGill-Melzack Ağrı Anketi *Durumluk-Sürekli Anksiyete Ölçeği\ Müdahale sonrası 30, 60 ve 120 dk.degerlendirme

*Çalışmanın sonuçları, refleksolojinin doğum sancısı yoğunluğunu, doğum süresini, kaygıyı, doğal doğum sıklığını ve Apgar skorlarını arttırdığını göstermektedir.

8.Mollart 2003

Gebelikte ayak ödeminin azaltılması

RCT *55 *Rahatlatıcı refleksoloji:20 *Lenfatik refleksoloji tekniği:25 *Kontrol grubu:10

*15 dk Tek seans

*Ayak bileği ve ayak çevresi ölçümü.

Üç grup arasında çevre ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu; ancak lenfatik teknik refleksoloji grubu ortalama çevre ölçümlerinin tümü azaldı

9.Mohammadpour 2018

Refleksolojinin anne sütü üzerine etkisi

RCT *50 Prematüre bebeği olan anne **Refleksoloji :25 *Kontrol group:25

40 dk ayak refleksoloji

Günde bir kez 6 gün boyunca

*Süt miktarı *Hergün aynı saatte sağma ile elde edilen süt miktarı

*Sonuçlar, refleksolojinin annelerin süt hacmi üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.

10.Mirzaie et al. 2018

Refleksolojinin anne sütü üzerine etkisi

RCT *74 Prematüre bebeği olan anne *Refleksoloji :37 *Kontrol group :37

*20 dk ayak refleksoloji

Tek seans 7 gün boyunca değerlendirme

*Süt miktarı *Annelerden, müdahalenin ardından 1, 4 ve 7. Günlerde sağma ile elde süt miktarı değerlendirildi.

*Sonuçlar, refleksolojinin annelerin süt hacmi üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.

11.Kamjoo et al. 2018

Doğum ağrısı ve süresine refleksolojinin etkisi

RCT **240 primipar vajinal *Refleksoloji :120 *Kontrol group:120

*20 dk ayak refleksolojisi

*Müdahale grubunda, 4 cm dilatasyon başladıktan

* Ağrı, doğum sürsi etkisi

* VAS Ağrı Skalası

Veri analizi, iki grupta 5-7 ve 8-10 cm dilatasyonda ağrının şiddeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark

Page 330: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

330

sonra yapılmıştır.

gösterdi (P = 0.01). Ayrıca, aktif fazdaki doğum uzunluğunun müdahalede önemli ölçüde daha kısa olduğu tespit edildi.

12.Asadollahi et al.2019

Refleksolojinin bulantı ve kusma üzerine etkisi

RCT **73 Gebe kadın *Refleksoloji :36 *Kontrol group:37

*20 dk Solar pleksus ayak refleksolojisi

*10 günlük izlemde 4 ile 7. Gün 20 dklık uygulama

* Bulantı ve kusma

*Rhodes Index *Refleksoloji grubunda bulnatı kusma düzeyinde ve uygulama öncesi ve sonrası anlamlı fark elde edilmiştir.

13.Jipi Varghese et al. (2014)

Refleksolojinin sezaryan sonrası ağrı ve uyku üzerine etkisi

RCT **60 Postpartum kadın *Refleksoloji :30 *Kontrol group:30

15 dakikalık uygulama

15 dakika /5 gün ardarda

5 günlük tedaviden sonra, ağrı yoğunluğu ve uyku kalitesi.

Ağrı görsel analog skala (VAS) ve uyku kalitesi Pittsburgh uyku kalite indeksi (PSQI) ile değerlendirildi.

Ortalama PSQI, müdahale grubunda (p <0.001) kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulundu. Deney grubunun test sonrası ortalama ağrı puanı kontrol grubundan anlamlı derecede düşüktü (,p <.001). Ayrıca gruplar arasında ağrı şiddeti açısından anlamlı fark vardı.

Page 331: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

331

SS118

PEDİATRİ BAKIMINDA MÜZİK TERAPİ KULLANIMI

Selmin ŞENOL1, Atiye KARAKUL2, Hamide Nur ÇEVİK ÖZDEMİR3

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir/Türkiye

2İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir/Türkiye

3Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Afyonkarahisar/ Türkiye

Özet: Bu araştırmada, pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitiminin etkinliği incelenmiştir. Tek grup üzerinden yapılan çalışmada ön test-son test ile bilgi düzeyine bakılmıştır. Verilerin toplanmasında “tanıtıcı bilgi formu ve müzik terapi bilgi formu” kullanılmıştır. Katılımcılara profesyonel bir müzik terapist ve eğitmen sorumluluğunda, iki günlük eğitim verilmiştir. Eğitimin ilk adımında 6 saat kuramsal ve ikinci adımında 10 saat müzik terapi uygulama etkinlikleri yapılmıştır. Katılımcılara eğitim öncesi ön test, eğitim sonrası son test uygulanmıştır. Veriler SPSS 21.0 for Windows paket programıyla, frekans, yüzde, ortalama, Willcoxon testi ile değerlendirilmiştir. Araştırmadaki katılımcıların yaş ortalaması 23±9.2 (min.23; max. 57 yaş) dir. Müzik terapi konusunda katılımcıların bilgi puanlarının ön test toplam puan ortalaması 11.16±2.23 (min.5; maks.14), son test toplam puan ortalaması ise 12.29±1.39 (min.11; maks.15) olup, ön test toplam bilgi puanı ile son test toplam bilgi puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (Z= -2.121; p=0.034). Araştırma sonuçları pediatri bakım ekibinin, uygulamalı müzik terapi eğitimi aldıktan sonra müzik terapi bilgi puan düzeyinde artmada olduğu ve bunun istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: “Pediatri”, “Hemşire”, “Müzik terapi”

THE USE OF MUSIC THERAPY IN PEDIATRIC CARE

Abstract

In this study, the effectiveness of music therapy training given to pediatric care team was examined. In a single group study, the level of knowledge was examined with pre-test and post-test. Data were collected using the ıntroductory ınformation form and the music therapy ınformation form. The participants were given a two-day training under the responsibility of a professional music therapist and instructor. In the first step of the training, 6 hours of theoretical and in the second step of 10 hours music therapy practice activities were performed. Pre-test and post-test post-test were applied to the participants. Data were evaluated with SPSS 21.0for Windows software, frequency, percentage, average, Willcoxon test. The mean age of the participants was 23 ± 9.2 (min. 23; max. 57 years). The mean score of the pre-test total score of the participants was 11.16 ± 2.23 (min.5; max.14) and the final test total score was 12.29 ± 1.39 (min.11; max.15). There was a statistically significant difference between the total score of posttest knowledge (Z = -2.121; p = 0.034). The results of the study showed that the pediatric care team increased the music therapy knowledge score level after receiving the applied music therapy education and this was statistically significant.

Keywords: “Pediatrics”, “Nurse”, “Music therapy”

Giriş

Pediatri hemşireliğinde amaç; çocuğa aile ve toplum içinde, fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden sağlığını koruma, geliştirme, hastalık durumunda iyileştirmeye yönelik hemşirelik bakımı sağlamaktır (Çavuşoğlu, 2013; Edelman, Mandle, & Kudzma 2017 ). Sağlık hizmet sunumunda uygulanan işlemlerin çoğu travmatik, ağrılı, korku vericidir ve anksiyete oluşturabilmektedir. Bu işlemler sırasında çocuğun yaşadığı sıkıntıların en aza indirilmesinde çocuğa bakım veren hemşirenin rolü büyüktür (Czarnecki ve ark., 2011). Son yıllarda hastalık ve hastaneye yatmaya bağlı nedenlerle travmatize olan çocuklarda müzik, oyun, resim, uğraş terapisi gibi sanatsal etkinliği içeren yaklaşımların yararları vurgulanmaktadır (Teksöz & Ocakçı, 2014; Colwell ve ark., 2005).

Müzik terapi, sağlık disiplini içinde pek çok alanda kullanılan güvenli, yan etkisi olmayan, maliyeti düşük alternatif ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemidir. Yapılan araştırmalarda müziğin sağlığın her alanında kullanılabileceği ve ağrısız, ucuz, güvenli, yan etkisi olmayan bir tedavi yöntemi olduğu belirtilmiştir (Kemper ve ark., 2008; Klassen, ve ark., 2008; Loomba ve ark., 2012; Uçaner, 2013; Kleiber, &Adamek, 2013; Karakul, &Bolışık;Fitts, & Alexander,2018; Efendi, &Tane, 2019; Stegemann,ve ark., 2019). Barbaros ve Ucun (2013) bu konudaki çalışmalarında, pediatri hemşirelerinin %90'ı müzik terapisini çocuk kliniklerinde uygulanmasına, %70’i günün belli saatlerinde yapılmasına ve %40 oranında klasik müziğin kullanılmasına yönelik görüşleri olduğunu belirtmiştir. Bunun yanı sıra hemşirelerin, müziğin sedatif etkisini ve ağrıyı azaltmadaki rolünü vurguladıkları görülmüştür. Dündar (2013) çalışmasında, katılımcıların %96.7 müzik terapisinin ağrıyı azaltmada, %93.3 hastane yatışlarında baş etmeyi güçlendirdiğine ve tıbbi tedavi alan çocuklarda dikkati başka yöne çekmede son derece etkili olduğunu belirtmiştir. Ayrıca hemşire ve hekim görüşleri %80 müzik terapinin bilinci kapalı hastalar için uygun olduğu, %83.3 çocukların rahatlamasına yardım ettiği ve %96.7 müziğin çocukların duygularını ifade etmelerinde etkili olduğu yönündedir.

Page 332: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

332

Çalışmalar göstermiştir ki, çocuk hastalara müzik terapi uygulamasıyla hastalığa ait semptom kontrolünde çocukların ve ailelerin baş edebilme gücü artmaktadır. Çocuklarda ağrı ve anksiyeteyi arttırabilecek damar yolu açma, enjeksiyon uygulaması, kan alma gibi hemşirelik girişimlerinin oldukça yoğun bir şekilde uygulandığı kliniklerde müzik terapi uygulaması olumlu etkileri olan yöntemler arasındadır. Müzik terapinin; ağrı ve anksiyeteyi azaltması, gevşeme sağlaması, hastanın konforunu arttırması, yan etkisinin ve riskinin olmaması, kolay uygulanabilirliği, bakım maliyetinin düşüklüğü özelliklerine sahip olması pediatri alanında kullanılmasına fırsat tanımaktadır. Müzik terapinin hemşirelik uygulamalarına dahil edilerek yaygınlaşabilmesi için bu alandaki hemşirelere, bilir kişilerce müzik terapi eğitimi verilmesi anlamlı olacaktır. Bu araştırma bu amaçla, bir grup pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitiminin etkinliğini incelenmektedir.

YÖNTEM

Araştırmanın türü

Tek grup üzerinden uygulanmış bu çalışmada, pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitimi ön test ve son test uygulamaları ile eğitimin etkinliği incelenmiştir.

Evren ve örneklem

Araştırmanın evrenini müzik terapi eğitim programına katılan, hastanede çalışan 25 pediatri bakım ekibi oluşturmuştur. Eğitim programını tamamlamayan bir katılımcı örneklem dışı tutulmuş ve çalışma 24 katılımcıyla tamamlanmıştır.

Veri toplama araçları

Verilerin toplanmasında “tanıtıcı bilgi formu ve müzik terapi bilgi formu” kullanılmıştır. Katılımcılara profesyonel müzik terapisti tarafından 6 saat kuramsal ve 10 saat uygulama eğitimi verilmiştir.

Tanıtıcı Bilgi Formu: Araştırmacılar tarafından katılımcıların yaş, eğitim durumu, çalıştıkları birim, müzik terapi konusunda eğitim alma ve uygulama durumu gibi dokuz sorudan oluşmaktadır.

Müzik Terapi Bilgi Formu: Literatür doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Müzik terapi hakkında 18 sorudan oluşmaktadır (Uçaner & Jelen 2015).

Eğitim Programı: Müzik terapi eğitimi altı saat kuramsal ve on saat uygulamadan oluşmaktadır. Müzik terapisteler tarafından sunulan eğitim programı içeriği;

• Tanışma oyunu

• Terapötik alyans: Ortak dil yaratmak

• İkili doğaçlama ve gözlem süreci

• Bir geçiş alanı olarak reseptif müzik terapi

• Kendi çalgımızı yapalım

• Masalları müzikliyoruz oturumlarından oluşmuştur.

Verilerin toplanması

Müzik terapi eğitimi öncesinde katılımcılar “tanıtıcı bilgi formunu" ve "müzik terapi bilgi formu”nu doldurmuşlar daha sonra müzik terapi eğitimine geçilmiştir. Eğitim programının tamamlanmasının ardından, katılımcılar son test olarak “müzik terapi bilgi formu”nu ikinci kez doldurmuşlardır.

İstatistiksel Analiz

Araştırmadan elde edilen verilerin analizi SPSS 22.0 istatistik paket programında yapılmıştır. Katılımcıların tanıtıcı özellikleri sayı ve yüzde dağılımları olarak verilmiştir. Katılımcıların ön test ve son test puanları ise ortalama, Wilcoxon testi ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.

BULGULAR

Araştırmada yer alan katılımcıların yaş ortalaması 23±9.2 (min.23; maks. 57)'dir. Eğitim durumu incelendiğinde, %16.7’si lisans mezunu (n=4), %45.8’i yüksek lisans (n=11) ve %37.5’i doktoradır (n=9) (Tablo 1).

Müzik terapi eğitimine katılma gerekçeleri, bu konu ile ilgilenme nedenleri araştırıldığında, katılımcıların büyük çoğunluğu %75’i(n=18) klinikteki bakım sürecinde bu yöntemin tercih edilebilirliğini merak ettiklerini belirtmişlerdir. Yanı sıra çocukla birlikte zaman geçirmek, akademik çalışmalarda kullanmak ve "bir anne olarak çocuğumla değerlendirmek" ifadeleri yer almıştır. Eğitime katılan grubun %87.5’i(n=21) müzik terapi eğitimini ilk kez almıştır. Katılımcıların müzik terapi konusuyla ilgilenme durumlarına bakıldığında, %45.8’i (n=11) sadece akademik çalışmaları okuduklarını, %37.5’i(n=9) hiçbir çalışma yapmadıklarını sadece merak ettikleri için, %16.7’si (n=4) bu konuda akademik çalışma sürecinde oldukları saptanmıştır. Müzik terapi eğitimine katılan grubun %79.2’si (n=19) müzik konusunda profesyonel bir eğitim almamıştır. Ancak %29.2’si (n=7) bir müzik aletini icra edebildiklerini (iki katılımcı ney, bir katılımcı piyano, bir katılımcı gitar, bir katılımcı mandolin) belirtmiştir. Yaklaşık üçte ikisi (%79.2) ise şarkı söyleme ve düzenli müzik dinleme alışkanlığı olduklarını belirtmiştir. Müzik terapi eğitimi alanların hemen tamamına yakını (%92.8) müzik terapi uygulaması sonrasında, bu yöntemin son derece ekonomik ve uygulanabilir olduğunu vurgulamışlardır.

Page 333: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

333

Katılımcıların müzik terapi bilgi formundan aldıkları ön test ve son test dağılımı Tablo 2’de yer almıştır. Katılımcıların müzik terapi konusunda görüşlerinin ön test toplam puan ortalaması 11.16±2.23 (min.5; maks.14) ve son test toplam puan ortalaması 12.29±1.39(min.11; maks.15)'dır. Müzik terapi konusundaki bilgi puan farklarının (ön test toplam puanı ile son test toplam puanı) istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (Z= -2.121; p=0.034).

TARTIŞMA

Pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitiminin etkinliğinin incelendiği araştırmada pediatri hemşirelerinin %8.3’ü müzik terapiyi kullandığını, yaklaşık %50’si akademik çalışma okuduğunu belirtmiştir. Hillmer (2003) çalışmasında, katılımcıların neredeyse hepsinin müzik terapiyi duyduğunu ve katılımcıların %17’sinin de akademik çalışmalardan müzik terapi hakkında bilgisi olduğunu belirtmiştir. Dündar’ın sağlık çalışanları ile yapmış olduğu çalışmada (2011), hemşire ve doktorların %73.3’ü daha önce müzik terapisini sadece duyduğunu saptamıştır. Ciğerci, Kurt ve Çelebi (2016) çalışmalarında, sağlık profesyonellerinin %68’i müzik terapi uygulamasını duyduğunu belirtmiştir. Bu çalışmada da, pediatri hemşirelerinin yaklaşık %50’si müzik terapi ile ilgili akademik araştırma okuduklarını belirtmiştir. Araştırma bulguları çalışmamızı desteklemektedir. Müzik terapi klinik uygulaması yurt dışında özellikle pediatri bakımında sıklıkla kullanılmaktadır. Yenidoğan, yoğun bakım, hematoloji/onkoloji, cerrahi ünitelerde kullanımı oldukça yaygındır.

Katılımcıların büyük çoğunluğu müzik terapisinin maliyetinin olmadığını ifade etmişlerdir. Son yıllarda araştırmacılar, müzik ile sağlık prosedürleri arasında yakın bir ilişki olduğunu, sağlığın her alanında kullanılabileceğini, ağrısız, güvenli, ucuz, yan etkisi olmayan bir tedavi yöntemi olduğunu belirtmişlerdir (Karakul&Bolışık, 2018; Stegemann, 2019; Sayar&Ergin, 2019).

Yapılan çalışmalar incelendiğinde özellikle pediatri alanında çalışan hemşirelere müzik terapi eğitimi verilmesini içeren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Müzik terapi ile ilgili verilen hem teorik hem de uygulama eğitiminin pediatri hemşirelerinin bilgi puanını artırmıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalar ise daha çok müzik terapi uygulamasının bir adımını oluşturan reseptif müzik terapi (sadece müzik dinletimi) kullanılmıştır. Müzik terapisi ile fiziksel, emosyonel ve psikolojik belirtilerinin azaltmasının yanı sıra hastaların iyileşme sürecinde ihtiyaç duyulan enerjinin korunmasını da sağlayan için bağımsız terapötik hemşirelik girişimlerinden biridir. Müzik terapi uygulanması, kullanılması pahalı olmayan doğal bir girişimdir. Hem sağlıklı hem de hasta bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal, emosyonel iyileşmesinde etkin bir role sahiptir. Bu nedenle farmakolojik girişimlerle birlikte hastalara uygulanabilir olması bağımsız hemşirelik girişimi açısından önemlidir. Çocuğun hastaneye yatması ile başlayan stres süreci, tedavi ve bakım aşamasında giderek artış göstermektedir. Müzik terapi çocukların ağrı ve stresli durumlara baş etmesine yardımcı olur. Aynı zamanda çocukların sosyalleşmesine, kendi duygularını ifade etmesine, iletişim kurmasına ve motor becerilerini geliştirmesine olanak sağlar. Müzik terapi ayrıca ritm ve ses dalgaları aracılığıyla bireylerin duygu ve düşüncelerini de etkilemektedir. Hastaların kalp atım sayısı, solunum hızını ve ritmini düzenleyen etkili bir tamamlayıcı alternatif tıp yöntemidir (Teksöz, E.,& Ocakçı,2014; Karakul&Bolışık, 2018).

SONUÇ

Bu araştırmada, pediatri bakım ekibine verilen müzik terapi eğitiminin, eğitim sonrasında bilgi puanlarını artırmada etkili olduğunu göstermiştir. Sağlık eğitimi lisans, lisansüstü programlarında müfredatlarda müzik terapiye yer verilmesi, kliniklerdeki hizmet içi eğitim programlarında müzik terapiye değinilmesi ve sertifikalı eğitim programlarının düzenlenmesi ile bu konudaki donanımın artırılması önerilebilir.

Kaynakça

Barbaros, H.,& Ucun, Y. (2013). Pediatri kliniğinde çalışan hemşirelerin müzik terapisinin kullanılmasına ilişkin görüşleri. 4. Ulusal Pediatri Hemşireliği Kongresi. Kongre Kitabı, Sözel Bildiri (43), Adıyaman, 68.

Ciğerci, Y., Hatice, K. U. R. T., & Çelebi, Ş. (2016). Tamamlayıcı bakım ve alternatif tedavi yöntemi olan müzik terapiye ilişkin sağlık profesyonellerinin görüşleri. Afyon Kocatepe Üniversitesi Akademik Müzik Araştırmaları Dergisi, 2(4), 13-26.

Czarnecki, M.L.,Turner, H.N., Collins, P.M., Doelman, D., Wrona, S., Reynolds, J. (2011). Procedural pain management: a position statement with clinical practice recommendations. Pain Management Nursing, 12(2): 92-111.

Çavuşoğlu H. Çocuk sağlığı hemşireliği, Ankara: Bizim Büro Basımevi Sistem Ofset, 2013:50-68.

Edelman, C. L., Mandle, C. L., & Kudzma, E. C. (2017). Health promotion throughout the life span-e-book. Elsevier Health Sciences.

Dündar, S.A. (2011). Pediatri kliniğindeki hemşire ve doktorların, müziğin klinikte kullanımı hakkındaki düşünceleri. ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 12(3): 11-15.

Efendi, D.,& Tane, R. (2019). The effects of music therapy on vital signs, feeding, andsleep in premature ınfants. Nurse Line Journal, 4(1), 31-36.

Fitts, S.,& Alexander, A. (2018). Tonsils with a tune: a randomized control trial evaluating the effects of music medicine on pediatric adeno tonsillectomy anxiety and pain. Journal of PeriAnesthesia Nursing, 33(4).

Hillmer MG.(2003). Survey of nurses' attitudes and perceptions toward music therapy in the hospital setting. The Degree of Master, Kansas: In Music Educationand Music Therapy and The Faculty of The Graduate School of The University of Kansas.

Uçaner, B., & Jelen, B. (2015). Müzik Terapi Uygulamaları ve Bazı Ülkelerdeki Eğitimi. Folklor/Edebiyat, 21(81), 35-46.

Page 334: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

334

Karakul, A.,& Bolışık, Z. B. (2018). Theeffect of music listened to during the recovery period after day surgery on the anxiety state and vital signs of children and adolescents. The Journal of Pediatric Research, 5(2), 82.

Kemper, K. J., Hamilton, C. A., McLean, T. W., &Lovato, J. (2008). Impact of music on pediatric oncology outpatients. Pediatric research, 64(1), 105.

Klassen, J. A.,Liang, Y., Tjosvold, L., Klassen, T. P., &Hartling, L. (2008). Music for pain and anxiety in children undergoing medical procedures: a systematic review of randomized controlled trials. Ambulatory Pediatrics, 8(2), 117-128.

Kleiber,C.,& Adamek, M. S. (2013). Adolescents’ perceptions of music therapy following spinal fusion surgery. Journal of Clinical Nursing, 22(3-4), 414-422.

Loomba, R. S., Arora, R., Shah, P. H., Chandrasekar, S., & Molnar, J. (2012). Effects of music on systolic blood pressure, diastolic blood pressure, and heart rate: a meta-analysis. Indian heart journal, 64(3), 309-313.

Sayar, S.,& Ergin, D. (2019). Ortopedi Servisinde Yatan Çocuk Hastalarda Ameliyat Sonrası Ağrı Yönetiminde Müziğin Etkisinin İncelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 12(1).

Stegemann, T.,Geretsegger, M., PhanQuoc, E., Riedl, H., &Smetana, M. (2019). Music therapy and other music-based ınterventions in pediatric health care: an overview. Medicines, 6(1), 25.

Teksöz, E.,& Ocakçı, A. F. (2014). Çocuk hemşireliğinde sanat uygulamaları. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 7(2), 119-123.

Uçaner, B. (2013). Therapy-related views of patients with headache undergoing therapy with Turkish music. Rast Müzikoloji Dergisi, 1(1), 8-21.

Tablo 1. Katılımcıların Tanıtıcı Özellikleri

X ± SD

Yaş 23±9.2

Sayı (n=24) Yüzde(%)

Eğitim durumu

Lisans mezunu 4 %16.7

Yüksek lisans 11 %45.8

Doktora 9 %37.5

Müzik terapi eğitimi alma durumu

İlk kez 21 %87.5

2. kez ve üstü 3 %22.5

Profesyonel müzik eğitimi

Var 5 %20.8

Yok 19 %79.2

Seslendirilen müzik aleti

Var 7 %29.2

Yok 17 %70.8

Düzenli müzik dinleme, şarkı söyleme alışkanlığı

Evet 19 %79.2

Hayır 5 %20.8

TOPLAM 24 100.0

Tablo 2. Katılımcıların müzik terapi konusunda bilgi puanlarının karşılaştırılması

* Wilcoxon testi

Pre-test X ± SD

Post-test X ± SD

Z p*

Katılımcılar (n=24)

11.16±2.23 (min.5; maks14)

12.29±1.39 (min.11; maks15)

-2.121 0.034

Page 335: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

335

SS119

DOĞUM SONU DÖNEMDE KADINLARIN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE BİTKİSEL TERAPİNİN ETKİSİ: LİTERATÜR DERLEMESİ

İlkay BOZ, Mehtap AKGÜN

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Antalya/ Türkiye

ÖZET

Amaç: Bu derlemenin amacı postpartum uyku kalitesini (PUK) arttırmak için kullanılan bitkisel terapinin etkisinin incelenmesidir.

Yöntem: Konuya ilişkin literatür taraması, Pubmed, Cochrane Library, Science Direct, Ulusal YÖK Tez veri tabanlarından, İngilizce ve Türkçe anahtar kelimeler ile gerçekleştirilmiştir. Tüm veritabanları başlangıç yılı belirlenmeksizin yılından itibaren Ağustos 2019’a kadar taranmıştır. Literatür taraması sonucu dört çalışma elde edilmiştir.

Bulgular: Elde edilen çalışmaların 2014-2018 yılları arasında ikisi Tayvan ve ikisi İran olmak üzere iki ülkede, ve tamamının randomize kontrollü çalışma deseninde yürütüldüğü belirlenmiştir. Tayvan’da postpartum dönemde olan 80 kadının (PUK ölçeği ≥ 16) dahil edildiği güncel bir çalışmada, papatya çayının PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum dönemde tüketilen papatya çayının, postpartum dönem ile ilişkili fiziksel semptomları azaltarak PUK düzeyini artırdığı belirlenmiştir. Benzer şekilde, PUK üzerine lavanta çayının etkisinin incelendiği çalışmada, çalışmaya postpartum dönemde olan 80 (PUK ölçeği ≥ 16) kadın dahil edilmiştir. Postpartum dönemde tüketilen lavanta çayının, kadınların PUK düzeyini artırdığı belirlenmiştir. Bununla birlikte, bu çalışmada lavanta çayının yorgunluk ve depresyon düzeyini azalttırken maternal bağlanma düzeyini artırdığı saptanmıştır. İran’da yapılan bir çalışmada ise inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum dönemde, inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin kadınların uyku kalitesini artırdığı belirlenmiştir. PUK üzerine lavanta özlü kremin etkisinin incelendiği güncel bir çalışmada, ilk gruba lavanta özlü krem, ikinci gruba lavanta özlü krem ve ayak masajı ve üçüncü gruba plasebo krem uygulanmıştır. Sonuç olarak, ayak masajı uygulanan ve uygulanmayan her iki grup için lavanta özlü kremin, plasebo kreme göre uyku kalitesini artırdığı bulunmuştur.

Sonuç: Bu derleme ile bitkisel terapilerin postpartum uyku kalitesini artırmada etkili olduğu görülmüştür. Ancak postpartum uyku kalitesini artırmada kullanılan bitkisel terapilerin etki büyüklüğü ve birbirine üstünlüklerinin belirlenebilmesi açısından daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Bitkisel terapi, literatür derleme, postpartum dönem, uyku kalitesi.

THE EFFECT OF HERBAL THERAPY ON THE SLEEP QUALITY OF WOMEN IN POSTPARTUM PERIOD: LITERATURE REVIEW

ABSTRACT

Objective: The aim of this review is to investigate the impact of herbal therapy, which is used to increase the postpartum sleep quality (PSQ).

Method: The literature review was carried out through English and Turkish keywords from the Pubmed, Cochrane Library, Science Direct, National Thesis databases with English and Turkish keywords. All databases were scanned until August 2019 without determining a start year. As a result of literature search, four studies were obtained.

Results: It was determined that the selected studies were conducted between 2014-2018, two in Taiwan and two in Iran, in randomized controlled study design. In a recent study with 80 postpartum women in Taiwan (PSQ scale ≥ 16), the effect of chamomile tea on PSQ was examined. It was determined that chamomile tea consumed in postpartum period increased the PSQ by reducing the physical symptoms associated with the postpartum period. Similarly, in the study examining the effect of lavender tea on PSQ, 80 women (PSQ scale ≥ 16) in the postpartum period were included in the study. It was determined that lavender tea consumed in postpartum period increased the PSQ. Additionally, in this study, it was found that lavender tea decreased fatigue and depression, and increased maternal attachment level. In a study conducted in Iran, the effect of inhaled lavender essential on PSQ was examined. It was determined that the lavender essential received by inhalation in postpartum period improves sleep quality of women. In a recent study examining the effect of lavender extract cream on PSQ, lavender extract cream was applied to the first group, lavender extract cream and foot massage to the second group, and placebo cream was applied to the third group. As a result, it was found that, compared to placebo cream group, lavender extract cream improved PSQ in the groups, to which lavender extract cream was applied together with and without foot massage.

Conclusion: This systematic review showed that herbal therapies are effective in improving PSQ. However, further studies are needed to determine the effect size and superiority of these herbal therapies to improve PSQ.

Keywords: Herbal therapy, literature review, postpartum period, sleep quality.

GİRİŞ

Page 336: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

336

Postpartum dönem biyopsikososyal uyum gerektiren, hastalık ile sağlık çizgisinin birbirine yaklaştığı özel bir dönemdir (Luoma, Korhonen, Puura, & Salmelin, 2018). Postpartum dönemde karşılaşılan temel sağlık sorunlarından biri, uyku kalitesi ve uyku süresinin azalmasıdır (Lawson, Murphy, Sloan, Uleryk, & Dalfen, 2015). Postpartum dönemde kadınların gece uyku ihtiyaçlarının %20 oranında arttığı bilinmektedir (Hunter, Rychnovsky & Yount, 2009; Gress vd., 2010). Ancak, postpartum dönemde yaşanan ağrı (Pereira, De Souza, & Beleza, 2017), yorgunluk (Kılıç vd., 2015), engorjman, mastit gibi meme sorunları (Cooklin vd., 2018), enfeksiyon (Ngonzi vd., 2018), stres inkontinansı (Waqiah, Lotisna & Abdullah, 2019), konstipasyon (Yenigul, Aydogan Mathyk, Aslan-Cetin, Yazici-Yilmaz & Ayhan 2018), kendi ve yenidoğan bakımına ilişkin sorumluluklar (Zheng, Morrell, & Watts, 2018) gibi birçok fiziksel ve psikolojik nedenden dolayı ilk altı hafta boyunca kadınların uyku kalitesi ciddi düzeyde azalmaktadır (McGuire, 2013; Stremler vd., 2017).

Yapılan çalışmalar, doğum sonu dönemde uyku problemi yaşayan kadınların %50.9 ile %87.5 arasında değiştiğini göstermektedir (Ko and Lee, 2014; Mindell, Sadeh, Kwon & Goh, 2013; Sivertsen, Hysing, Dørheim & Eberhard-Gran, 2015). Ülkemizde yapılan güncel bir çalışmada postpartum dönemde kadınların %76’sının uyku problemi yaşadığı saptanmıştır (Aksu, Varol & Hotun-Sahin, 2017). Doğum sonrası dönemde uyku döngüsünün bozulması, postpartum iyileşme sürecini, emzirmeyi ve anne-bebek bağlanmasını olumsuz yönde etkilemektedir (Tikotzky, 2016). Postpartum dönemde uyku problemi yaşayan kadınların, kronik yorgunluk, depresyon ve diğer duygudurum bozukluklarını deneyimleme riskinin arttığı bilinmektedir (Insana, Stacom, & Montgomery-Downs, 2011; Song, Chae, & Kim, 2014; Sivertsen, Petrie, Skogen, Hysing, & Eberhard-Gran, 2017). Bununla birlikte, yapılan çalışmalar daha önceden var olan/eşlik eden psikiyatrik hastalık veya uyku bozukluğu deneyimi kadınların uyku bozukluğu yaşama riskinin daha yüksek olduğunu bildirmektedir (Lawson vd., 2015; Bhati and Richards, 2015; Tham vd., 2016). Postpartum depresyon ve PUK arasındaki çift yönlü bir ilişki kadın ve yenidoğan sağlığını daha karmaşık hale getiren kısır bir döngü oluşturmaktadır (Okun, Schetter, & Glynn, 2011; Väätäinen vd., 2013). Doğum sonu dönemde meydana gelen bu sorun ve komplikasyonların tespit edilmesi ve etkin bir şekilde yönetilmesi postpartum kadın ve yenidoğan sağlığı açısından oldukça önemlidir (Kılıç ve ark., 2015).

Doğum sonu dönemde kadınların uyku kalitesini arttırmaya yönelik davranışçı-eğitimsel müdahaleler (Gholami ve Bahadoran, 2018), refleksoloji (Manjuri and Latheef, 2016), egzersiz (Yang, Ho, Chen & Chien, 2012), bitkisel terapiler (Mirghafourvand, Charandabi, Hakimi, Khodaie & Galeshi, 2016), aromaterapi masajı (Effati-Daryani vd., 2018) gibi birçok yöntem kullanılmaktadır. Ülkemizde genelde ve doğum sonu dönemde en çok tercih edilen tamamlayıcı terapilerin bitkisel terapiler olduğu bilinmektedir.

AMAÇ

Bu derlemenin amacı postpartum uyku kalitesini arttırmak için kullanılan bitkisel terapilerin etkisinin incelenmesidir.

YÖNTEM

Bu derleme çalışmasında, konuya ilişkin literatür taraması başlangıç yılı belirlenmeksizin yılından itibaren Ağustos 2019’a kadar, Akdeniz Üniversitesi’nin veri tabanlarının elektronik kaynaklarına erişim imkanları kullanılarak Pubmed, Cochrane Library, Google Akademik, Ulusal Yök Tez arama motorları kullanılarak İngilizce ve Türkçe makaleler taranmıştır. Literatür tarama PICOS kritelerine uygun “randomize kontrollü çalışma OR deneysel çalışma AND postpartum uyku kalitesi OR postpartum uykusuzluk OR postpartum uyku bozukluğu” ve “clinical trial OR clinical trials OR controlled study OR experiment OR trial randomized controlled trial OR all random OR RCT evidence based OR best practice OR evidence synthesis AND postpartum sleep quality OR postpartum sleeplessness OR postpartum sleep disorders” şeklinde anahtar kelimelerle gerçekleştirilmiştir. Literatür taraması sonucu dört çalışma elde edilmiştir.

BULGULAR

Elde edilen çalışmaların 2014-2018 yılları arasında ikisi Tayvan ve ikisi İran olmak üzere iki ülkede yapıldığı belirlenmiştir. Çalışmaların tamamının randomize kontrollü çalışma deseninde yürütüldüğü belirlenmiştir. Tayvan’da postpartum dönemde olan 80 kadının (PUK ölçeği ≥ 16) dahil edildiği güncel bir çalışmada, papatya çayının PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum 14 gün boyunca, günde bir fincan tüketilen papatya çayının postpartum dönem ile ilişkili fiziksel semptomları azaltarak uyku kalitesi düzeyini artırdığı belirlenmiştir (Chang and Chen, 2016). Benzer şekilde, Tayvan’da postpartum dönemde olan 80 kadının (PUK ölçeği ≥ 16) dahil edildiği bir çalışmada üzerine lavanta çayının lavanta çayının PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Postpartum 14 gün boyunca, günde bir fincan tüketilen papatya çayının kadınların uyku kalitesi düzeyini artırdığı belirlenmiştir. Bununla birlikte, bu çalışmada lavanta çayının kadınların yorgunluk ve depresyon düzeyini azaltırken maternal bağlanma düzeyini artırdığı saptanmıştır (Chen and Chen, 2015). İran’da postpartum dönemde olan 158 kadının dahil edildiği çalışmada, inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Silindir şeklinde bir kabın içerisine, lavanta esansiyeline batırılmış pamuklar hazırlanmıştır. Girişim grubundaki kadınların uyumadan önce 20 cm mesafeden 10 derin nefes alması ve sonrasında sabaha kadar bu silindiri yastıklarının altına koymaları sağlanmıştır. Bu prosedür haftada dört kez olmak üzere postpartum sekiz hafta boyunca sürdürülmüştür. Sonuç olarak, postpartum dönemde, inhalasyon yoluyla alınan lavanta esansiyelinin kadınların uyku kalitesini artırdığı belirlenmiştir (Afshar vd., 2015). Pospartum uyku kalitesi üzerine lavanta özlü kremin etkisini inceleyen çalışma, 25-28. gestasyonel haftalarda olan 141 kadınla üç grup şeklinde yürütülmüştür. Çalışmada, uyumadan önce ilk gruba lavanta özlü krem, ikinci gruba lavanta özlü krem ve ayak masajı ve üçüncü gruba plasebo krem uygulanmıştır. Gebelik süresince, ortalama sekiz hafta boyunca, kadınların uyumadan bir kaç saat önce kendilerine verilen kremin iki gramını ayaklarına ve bacaklarına uygulaması sağlanmıştır. Girişimlerden dört ve sekiz hafta sonra, girişimlerin gebelikte uyku kalitesi üzerine etkisi değerlendirilmiştir. Gebelik sürecinde, ayak masajı uygulanan ve uygulanmayan her iki grup için lavanta özlü kremin, plasebo kreme göre uyku kalitesini artırdığı bulunmuştur. Bununla birlikte, girişime postpartum altı hafta boyunca devam edilerek lavanta özlü kremin PUK üzerine etkisi incelenmiştir. Sonuç olarak, postpartum dönemde uyumadan bir kaç saat önce ayak masajı

Page 337: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

337

uygulanan ve uygulanmayan her iki grup için lavanta özlü kremin, plasebo kreme göre uyku kalitesini artırdığı bulunmuştur (Effati-Daryani vd., 2018).

SONUÇ

Bu derleme ile lavanta özlü krem, lavanta inhalasyonu, lavanta ve papatya çayı gibi bitkisel terapilerin PUK’u artırmada etkili olduğu görülmüştür. Ancak PUK’u artırmada kullanılan bitkisel terapilerin etki büyüklüğü ve birbirine üstünlüklerinin belirlenebilmesi açısından daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

KAYNAKLAR

Afshar, M. K., Moghadam, Z. B., Taghizadeh, Z., Bekhradi, R., Montazeri, A., & Mokhtari, P. (2015). Lavender fragrance essential oil and the quality of sleep in postpartum women. Iranian Red Crescent Medical Journal, 17(4), e25880. doi: 10.5812/ircmj.17(4)2015.25880

Aksu, S., Varol, F.G., & Hotun-Sahin, N. (2017). Long-term postpartum health problems in Turkish women: prevalence and associations with self-rated health. Contemp Nurse, 53(2), 167-181. doi: https://doi.org/10.1080/10376178.2016.1258315

Bhati, S., & Richards, K. (2015). A systematic review of the relationship between postpartum sleep disturbance and postpartum depression. Journal of Obstetric, Gynecologic & Neonatal Nursing, 44(3), 350-357. doi: https://doi.org/10.1111/1552-6909.12562

Chang, S. M., & Chen, C. H. (2016). Effects of an intervention with drinking chamomile tea on sleep quality and depression in sleep disturbed postnatal women: a randomized controlled trial. Journal of advanced nursing, 72(2), 306-315. doi: https://doi.org/10.1111/jan.12836

Chen, S. L., & Chen, C. H. (2015). Effects of Lavender tea on fatigue, depression, and maternal‐infant attachment in sleep‐disturbed postnatal women. Worldviews on Evidence‐Based Nursing, 12(6), 370-379. doi: https://doi.org/10.1111/wvn.12122

Cooklin, A. R., Amir, L. H., Nguyen, C. D., Buck, M. L., Cullinane, M., Fisher, J. R. W., ... & CASTLE Study Team. (2018). Physical health, breastfeeding problems and maternal mood in the early postpartum: a prospective cohort study. Archives of women's mental health, 21(3), 365-374. doi: https://doi.org/10.1007/s00737-017-0805-y

Effati-Daryani, F., Mohammad-Alizadeh-Charandabi, S., Mirghafourvand, M., Taghizadeh, M., Bekhradi, R., & Zarei, S. (2018). Effect of Lavender cream with or without footbath on sleep quality and fatigue in pregnancy and postpartum: a randomized controlled trial. Women & health, 58(10), 1179-1191. doi: https://doi.org/10.1080/03630242.2017.1414101

Gholami, Z., & Bahadoran, P. (2018). Comparing the impact of educational behavioral interventions on maternal sleep between face-to-face and electronic training groups, during the postpartum period. Journal of education and health promotion, 7, 107-113. doi: 10.4103/jehp.jehp_131_16

Hunter, L.P., Rychnovsky, J.D., & Yount, S.M. (2009). A selective review of maternal sleep characteristics in the postpartum period. Journal of Obstetric, Gynecologic & Neonatal Nursing, 38(1), 60-68. doi: https://doi.org/10.1111/j.1552-6909.2008.00309.x

Insana, S. P., Stacom, E. E., & Montgomery-Downs, H. E. (2011). Actual and perceived sleep: Associations with daytime functioning among postpartum women. Physiology & behavior, 102(2), 234-238. doi: https://doi.org/10.1016/j.physbeh.2010.11.017

Kılıç, M., Ozorhan, E. Y., Apay, S. E., Çapik, A., Agapinar, S., & Ozkan, H. (2015). Comparison of fatigue levels of postratum women according to the birth method. International Journal of Caring Sciencies, 8(1), 124-131.

Ko, Y. L., & Lee, H. J. (2014). Randomised controlled trial of the effectiveness of using back massage to improve sleep quality among Taiwanese insomnia postpartum women. Midwifery, 30(1), 60-64. doi: https://doi.org/10.1016/j.midw.2012.11.005

Ko, Y. L., & Lee, H. J. (2014). Randomised controlled trial of the effectiveness of using back massage to improve sleep quality among Taiwanese insomnia postpartum women. Midwifery, 30(1), 60-64. doi: https://doi.org/10.1016/j.midw.2012.11.005

Lawson, A., Murphy, K. E., Sloan, E., Uleryk, E., & Dalfen, A. (2015). The relationship between sleep and postpartum mental disorders: A systematic review. Journal of Affective Disorders, 176, 65-77. doi: https://doi.org/10.1016/j.jad.2015.01.017

Manjuri, A. E., & Latheef, F. (2016). Effectiveness of foot reflexology and back massage in improving the quality of sleep among post-caesarean mothers. Int J Res Ayurveda Pharm, 7(5), 103-108.

Mirghafourvand, M., Charandabi, S. M. A., Hakimi, S., Khodaie, L., & Galeshi, M. (2016). Effect of orange peel essential oil on postpartum sleep quality: A randomized controlled clinical trial. European Journal of Integrative Medicine, 8(1), 62-66. doi: https://doi.org/10.1016/j.eujim.2015.07.044

McGuire, E. (2013). Maternal and infant sleep postpartum. Breastfeeding Review, 21(2), 38-41.

Mindell, J. A., Sadeh, A., Kwon, R., & Goh, D. Y. (2013). Cross-cultural comparison of maternal sleep. Sleep, 36(11), 1699-1706. doi: https://doi.org/10.5665/sleep.3132

Page 338: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

338

Ngonzi, J., Bebell, L. M., Fajardo, Y., Boatin, A. A., Siedner, M. J., Bassett, I. V., ... & Riley, L. E. (2018). Incidence of postpartum infection, outcomes and associated risk factors at Mbarara regional referral hospital in Uganda. BMC pregnancy and childbirth, 18(1), 270-281.

Okun, M. L., Schetter, C. D., & Glynn, L. M. (2011). Poor sleep quality is associated with preterm birth. Sleep, 34(11), 1493-1498. doi: https://doi.org/10.5665/sleep.1384

Pereira, T. R., De Souza, F. G., & Beleza, A. C. (2017). Implications of pain in functional activities in immediate postpartum period according to the mode of delivery and parity: an observational study. Brazilian journal of physical therapy, 21(1), 37-43. doi: https://doi.org/10.1016/j.bjpt.2016.12.003

Sivertsen, B., Hysing, M., Dørheim, S. K., & Eberhard-Gran, M. (2015). Trajectories of maternal sleep problems before and after childbirth: a longitudinal population-based study. BMC pregnancy and childbirth, 15(1), 129-137.

Sivertsen, B., Petrie, K. J., Skogen, J. C., Hysing, M., & Eberhard-Gran, M. (2017). Insomnia before and after childbirth: The risk of developing postpartum pain—A longitudinal population-based study. European Journal of Obstetrics & Gynecology and Reproductive Biology, 210, 348-354. doi:10.1016/j.ejogrb. 2017.01.020

Song, J. E., Chae, H. J., & Kim, C. H. (2014). Changes in perceived health status, physical symptoms, and sleep satisfaction of postpartum women over time. Nursing & health sciences, 16(3), 335-342. doi: https://doi.org/10.1111/nhs.12109

Stremler, R., Hodnett, E., Kenton, L., Lee, K., Weiss, S., Weston, J., & Willan, A. (2013). Effect of behavioural-educational intervention on sleep for primiparous women and their infants in early postpartum: multisite randomised controlled trial. BMJ, 346, f1164. doi: https://doi.org/10.1136/bmj.f1164

Tham, E. K., Tan, J., Chong, Y. S., Kwek, K., Saw, S. M., Teoh, O. H., ... & Broekman, B. F. (2016). Associations between poor subjective prenatal sleep quality and postnatal depression and anxiety symptoms. Journal of affective disorders, 202, 91-94. doi: https://doi.org/10.1016/j.jad.2016.05.028

Tikotzky, L. L(2016). Postpartum maternal sleep, maternal depressive symptoms and self-perceived mother–infant emotional relationship. Behavioral Sleep Medicine, 14(1), 5-22. doi: https://doi.org/10.1080/15402002.2014.940111

Väätäinen, S., Tuomilehto, H., Saramies, J., Tuomilehto, J., Uusitalo, H., Hussi, E., ... & Martikainen, J. (2013). The health-related quality-of-life impact of nocturnal awakenings in the middle-aged and older Finnish population. Quality of Life Research, 22(10), 2737-2748.

Waqiah, N., Lotisna, D., & Abdullah, N. (2019). Risk factors for stress urinary incontinence following vaginal and caesarean delivery. Indonesian Journal of Obstetrics and Gynecology, 7(1), 49-52.

Yang, P. Y., Ho, K. H., Chen, H. C., & Chien, M. Y. (2012). Exercise training improves sleep quality in middle-aged and older adults with sleep problems: a systematic review. Journal of physiotherapy, 58(3), 157-163. doi: https://doi.org/10.1016/S1836-9553(12)70106-6

Yenigul, N. N., Aydogan Mathyk, B., Aslan Cetin, B., Yazici Yilmaz, F., & Ayhan, I. (2018). Efficacy of chewing gum for improving bowel function after cesarean sections: a randomized controlled trial. The Journal of Maternal-Fetal & Neonatal Medicine, 1-6. doi: https://doi.org/10.1080/14767058.2018.1531122

Zheng, X., Morrell, J., & Watts, K. (2018). A quantitative longitudinal study to explore factors which influence maternal self-efficacy among Chinese primiparous women during the initial postpartum period. Midwifery, 59(4), 39-46. doi: https://doi.org/10.1016/j.midw.2017.12.022

Page 339: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

339

SS120

DOĞUM KORKUSUNUN YÖNETİMİNDE İNSAN BAKIM KURAMI’NA TEMELLİ İYİLEŞTİRİCİ BAKIM DİLİ

İlkay BOZ, Mehtap AKGÜN

Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Antalya/ Türkiye

ÖZET

Giriş: Yapılan çalışmalar, mevcut doğum çevresinde özellikle insancıl yaklaşım ve iletişim tekniklerinin kullanımına ilişkin kadınların karşılanmamış bakım gereksinimi olduğunu ortaya koymaktadır. Doğum eyleminde sağlık bakım profesyonellerinin olumsuz davranışları (bağırma, ilgilenmeme, yargılama gibi davranışlar), mahremiyete özen gösterilmemesi, vajinal muayenenin hoyratça yapılması ve sık sık tekrarlanması gibi faktörler doğum korkusunu artırarak, kadınları pasif hale getirmektedir. Doğumu yönetmede yetersiz kalan kadınlar, daha fazla medikalizasyona maruz bırakılmaktadır.

Amaç: Bu derlemenin amacı, doğum korkusunun yönetiminde Watson’ın İnsan Bakım Kuramına temelli iyileştirici bakım dilinin kullanımına yönelik sağlık bakım profesyonellerinde farkındalık oluşturmaktır.

Bulgular: İnsan Bakım Kuramı, sağlık bakım profesyonelleri tarafından kadınların doğum korkusuna ilişkin duygu ve düşüncelerini yargılamaksızın şefkatli bir dil kullanılmasını önermektedir. İyileştirici bakım dili 10 iyileştirme sürecine temellendirilerek sunulmalıdır.: (1) sevgi-iyilik, (2) umut ve inanç, (3) ben-ötesi varoluş, (4) otantik bakım ilişkisi, (5) dinleme ve duyguların açığa çıkartılması, (6) problem çözme-çözüm arama, (7) özgün öğretme-öğrenme, (8) iyileştirici bakım çevresi, (9) temel gereksinimlere yardım ve (10) mucizelere izin verme. İyileştirici bakım dilinde, doğum korkusunun yönetiminde, sağlık bakım profesyonelleri tarafından yapılan algılama yönetimi oldukça önemlidir. Kadınlar tarafından kullanılan “sancı”, “ağrı”, “kontraksiyon” ifadelerine karşılık sağlık bakım profesyonelleri tarafından “doğum dalgası” ifadesinin kullanılması önerilmektedir. Doğum sürecinde sağlık bakım profesyonelleri tarafından kullanılan “yapamıyorsun, hadi artık bebeğin kalp sesleri düşüyor sezaryen mi olmak istiyorsun” şeklinde yargılayıcı ifadeler yerine “Yorulduğunu görebiliyorum sizi anlıyorum. Bebeğinizin saçları görünüyor şu anda, şu anda ona dokunabiliyorum, dokunmak istersen ona dokunabilirsin. Şu anda ihtiyacımız olan son bir itme. Derin bir nefes alıp, tüm gücünle itmeni istiyorum” şeklinde iyileştirici bakım dilinin kullanılması önerilmektedir.

Sonuç: İnsan Bakım Kuramı’na temelli iyileştirici bakım dilinin, kadınların doğum korkusunu azaltmada ve olumlu doğum deneyimi yaşamalarına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, doğum eyleminde kullanılan iyileştirici bakım dilinin, doğuma ilişkin medikalizasyonun azaltılmasında etkili olacağı öngörülmektedir. Bu alanda nitel ve nicel çalışmalar yapılması önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Doğum korkusu, İnsan Bakım Kuramı, iyileştirici-bakım dili.

HEALING CARING LANGUAGE BASED ON HUMAN CARING THEORY IN THE MANAGEMENT OF FEAR OF BIRTH

ABSTRACT

Introduction: Studies demonstrated that the needs of women have for care, especially concerning the use of humanistic approaches and communication techniques, were unmet in the present birth environment. Factors such as negative behaviors of health-care professionals during labor (shouting, disinteresting, judging), disregarding privacy (leaving the door open, uncovering the woman), frequent repetition of vaginal examination (behaving rudely, not explaining) make women passive at birth by increasing fear of childbirth, and increase medicalization.

Aim: The aim of this review is to raise awareness among health care professionals about the use of curative-care language based on Watson's Human Caring Theory in managing fear of birth.

Results: The Human Caring Theory recommends that compassionate language be used by health-care professionals without judging. The curative-care language should be based on 10 healing processes: (1) love-goodness, (2) faith-hope, (3) transcendental existence, (4) authentic care relationship, (5) listening-revealing emotions, (6) (7) individual teaching-learning, (8) curative-care environment, (9) helping basic needs, and (10) allowing miracles. In curative-care language, perception management used by health care professionals is very important in managing fear of birth. It is recommended to use the term “birth wave” instead of “pain”, “contraction”, and “twinge”. Instead of judging statements during the birth such as “You cannot do it! Go on, go on! The heartbeat sound of the baby decreases! Would you prefer cesarean!”, curative-care language should be used such as “I see you are tired, I understand you. The hair of the baby is seen! I can touch him/her now, if you like, you can touch, too. What we need now is a last push. I want you to take a deep breath and give a last push with all your strength.”

Conclusion: The curative-care language thought to be contributing to reduce childbirth fear as well as medicalization. Qualitative and quantitative studies are recommended.

Page 340: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

340

Keywords: Curative-care language, fear of childbirth, Human Caring Theory.

GİRİŞ

Doğum korkusu, doğumdan önce, sırasında ve sonrasında kadını ve tüm süreçleri olumsuz etkilemektedir. Doğuma dair korkuların kaynakları çeşitli olabilir; bunlar bebeğin zarar görmesi, ölümü, annenin zarar görmesi, ölümü, personele güvenmeme, kontrol kaybı, doğum anında panik olma, kontrolünü kaybetme gibi sıralanabilir (Fenwick, Toohill, Creedy, Smith, & Gamble, 2015; Staneva, Bogossian and Wittkowski, 2015). Bununla birlikte, yapılan çalışmalar parite, önceki doğum şekli, medikalize doğum deneyimi, depresyon, karar çatışması, düşük sosyal destek ve bilgi düzeyinin doğum korkusu ile ilişkili olduğu göstermektedir (Toohill vd., 2014; Dencker vd., 2019).

Doğum korkusu yönetiminde amaç, kadının doğumu ile ilişkili belirsizlikleri kabul etmesine, doğum eylemine yönelik olumlu duygulara sahip olmasına, gebelik süreci boyunca oto kontrolünü sürdürmesine ve doğumla ilişkili anksiyetesi ile başa çıkmasına yardım etmektir (Meyer, 2013). Doğum korkusunun, kadınlar tarafından yönetilmesinde en önemli faktörün ise kadınların duygusal iyilik hali olduğu bilinmektedir (Hollander vd., 2017). Bu bağlamda, gebelik süreci ve doğuma destek olan sağlık bakım profesyonelleri tarafından sunulan bakım davranışları önemli bir yere sahiptir (Staneva, Bogossian and Wittkowski, 2015).

Doğumun, kadınlar tarafından yönetilmesi gereken bir tıbbi olayın aksine doğal bir yaşam olayı olarak algılanmasında sağlık bakım profesyonellerinin önemli katkılarının olduğu bilinmektedir (Toohil vd., 2014). Ancak, yapılan çalışmalar, mevcut doğum çevresindeki kadınların karşılanmamış bakım gereksinimi olduğunu ortaya koymaktadır. Doğum eyleminde sağlık bakım profesyonellerinin olumsuz davranışları (bağırma, ilgilenmeme, yargılama gibi davranışlar), mahremiyete özen gösterilmemesi, vajinal muayenenin hoyratça yapılması ve sık sık tekrarlanması gibi faktörler doğum korkusunu artırarak, kadınları pasif hale getirmektedir (Demirsoy ve Aksu, 2015; Staneva, Bogossian and Wittkowski, 2015; Henriksen, Grimsrud, Schei, Lukasse, & Bidens Study Group, 2017; Güneş ve Karaçam, 2018). Doğum korkusunun yüksek olması kadınların doğum ağrısını daha fazla algılamasına, daha fazla medikalizasyon maruziyetine ve doğum memnuniyetini azalmasına neden olmaktadır (Adams, Eberhard-Gran and Eskild 2012; Yılmaz & Nazik, 2018). Bununla birlikte, yapılan güncel bir çalışmada ise doğum eyleminde uygulanan medikalizayonun kadınların doğum süresinin uzattığı, daha fazla ağrı deneyimlediklerini ve doğum korkusunun daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Gökçe İsbir & Topçu, 2018).

Kadınların doğum eylemine ilişkin algılarını kişisel beklentiler, bakım verenlerin desteği, bakım veren-alan ilişkisinin kalitesi ve karar verme sürecine kadınların katılımı şeklinde dört ana faktörün etkilediği bilinmektedir (Bohren, Hofmeyr, Sakala, Fukuzawa, & Cuthbert, 2017). Bu bağlamda, doğum korkusunu yönetmede, psikoteröpatik müdahaleler (Bass vd., 2017), psikoeğitim (Fenwick, Toohill, Slavin, Creedy, & Gamble, 2018), danışmanlık (Larsson, Hildingsson, Ternström, Rubertsson, & Karlström, 2019) ve haptoterapi (Klabbers, Wijma, Paarlberg, Emons, & Vingerhoets, 2019) olmak üzere birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerin ortak yönü, doğum korkusunun medikalizasyon kullanımı olmaksızın iletişim becerileri ile gerçekleştirilen iyileştirici bakım uygulamaları ile azaltılmasıdır. Kadınlar doğuma ilişkin duygu ve düşüncelerini sağlık bakım profesyonelleri ile paylaşmak beklentilerini ve olasılıkları tartışmak istemektedir (Hollander vd., 2017). Yapılan güncel bir çalışmada 2192 kadının %43.7’si sağlık bakım profesyonellerinin iletişim ve açıklama yetersizliğinin doğum korkusuna neden olduğunu belirtmiştir (Hollander vd., 2017). Gebelik ve doğum eyleminde iyileştirici bakım alan kadınların, travay süresinin kısaldığı, doğum korkusunun azaldığı, daha az medikalizasyon ve obstetrik müdahaleye maruz kaldığı, perinatal komplikasyon riskinin, epizyotomi uygulamasının, oksitosin kullanımının ve sezaryen oranlarının azaldığı bilinmektedir (Iliadou, 2012, Bohren, Hofmeyr, Sakala, Fukuzawa, & Cuthbert, 2017; Larsson vd., 2019; Dencker vd., 2019).

Bu derlemenin amacı, doğum korkusunun yönetiminde Watson’ın İnsan Bakım Kuramı’na (İBK) temelli iyileştirici bakım dilinin kullanımına yönelik sağlık bakım profesyonellerinde farkındalık oluşturmaktır.

Doğum Korkusunun Yönetiminde İBK’ya Temelli İyileştirici Bakım Dili

Watson’ın İBK bütüncül bir yaklaşımla hemşirelik mesleğinin özünü çok iyi yansıttığı için tüm dünyada hemşireler tarafından oldukça tercih edilmektedir. İBK’nın tıbbi model ve tedavi odaklı olmaması, tersine iyileştirme ve sevgi odaklı olması, birey merkezli, saygılı saygılı, güvenli, duyarlı, dürüst ve ulaşılabilir bakım sağlamada kadın sağlığıyla ilgili hemşirelere etkili bir rehber olabileceğini düşündürmektedir (Fawcett, 2005). İBK, iyileştirici bakım yaklaşımı ile bireyin özgünlüğü, otantik varoluşu ve yaşam deneyimleri üzerine odaklanmaktadır. Watson birey ve hemşire arasındaki ilişkinin otantik bir ilişki olması gerektiğini belirtmektedir (Watson, 2008; Lukose, 2011). Otantik bakım ilişkisi, doğal, samimi, güvenilir ve sevgi dolu bir ilişkiyi tanımlamaktadır. Otantik bir bakım ilişkisi kişilerarası bakım ilişkisini güçlendirmektedir. Bu ilişki bireylerin duygularının ve düşüncelerinin anlaşılmasını kolaylaştırır, kadın ve hemşiresi arasında özel bir bağ oluşmasını sağlamaktadır. Kişilerarası bakım ilişkisi üç boyuttan oluşmaktadır. Bunlar; benlik, varoluşsal alan ve özneler arasılıktır. Bu nedenle, kadınlar tarafından talep edilen iyileştirici bakım dili Watson’ın 10 iyileştirme sürecine temellendirilerek kullanılabilir: (1) sevgi-iyilik, (2) umut ve inanç, (3) ben-ötesi varoluş, (4) otantik bakım ilişkisi, (5) dinleme ve duyguların açığa çıkartılması, (6) problem çözme-çözüm arama, (7) özgün öğretme-öğrenme, (8) iyileştirici bakım çevresi, (9) temel gereksinimlere yardım ve (10) mucizelere izin verme (Watson, 2008).

İBK, sağlık bakım profesyonelleri tarafından kadınların doğum korkusuna ilişkin duygu ve düşüncelerini yargılamaksızın şefkatli bir dil kullanılmasını önermektedir. Kadınların doğum korkusuna yönelik sağlık bakım profesyonellerinin iyileştirici bakım dilini kullanması aynı zamanda etik bir zorunluluktur. Sağlık bakım profesyonelleri tarafından doğum korkusu deneyimleyen kadınların her türlü olumsuz uyarılmaya karşı korunması gerektiği felsefesi özümsenmelidir (Güneş ve Karaçam, 2018).

Page 341: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

341

Doğum eyleminde aktif bir şekilde var olmaya çalışan kadının en önemli ihtiyacı konsantrasyondur (Sjöblom vd., 2014). Konsantrasyonun bozulmasına neden olan, doğumhaneye farklı personellerin gelir gitmesi, tanımadığı personelin doğum ekibi ile görüşmelere yapması, doğumhane kapısının açık bulundurulması gibi durumlarda kadın vücudunda adrenalin salınarak doğum eylemine yardımcı hormonal dengenin bozulmasına neden olmaktadır (Grundström, Wallin, & Berterö, 2011; Srivastava, Avan, Rajbangshi & Bhattacharyya, 2015; Anık, Altıntuğ & Ege, 2017). Bununla birlikte, sağlık bakım profesyonelleri tarafından gebelik ve doğum sürecinde olan kadınlara şiddetsiz iletişim tekniğini kullanarak bakım vermeleri doğum korkusunu azaltmak açısından oldukça önemlidir (Sjöblom vd., 2014). Şiddetsiz iletişim tekniği, dinleme ve söylem şeklinde iki bileşenden oluşmaktadır (Rosenberg, 2013). Kadınlar, doğum korkusuna ilişkin duygu ve düşüncelerini paylaştığı sağlık bakım profesyonelinden kendisini eleştirmeden, yargılamadan ve suçlamadan, dikkatlice dinlemesini beklemektedir. Dinleme sürecine benzer şekilde söylemde bulunurken sağlık bakım profesyonelleri eleştiri, yargılama ve suçlama içermeyen şekilde şiddetsiz iletişim tekniğini kullanması önerilmektedir (Rosenberg, 2013; Güneş ve Karaçam, 2018).

Doğum korkusunun yönetiminde, sağlık bakım profesyonelleri tarafından yapılan algılama yönetimi oldukça önemlidir. Kadınlar tarafından kullanılan “sancı”, “ağrı”, “kontraksiyon” ifadelerine karşılık sağlık bakım profesyonelleri tarafından “doğum dalgası” ifadesinin kullanılması önerilmektedir. Doğum sürecinde sağlık bakım profesyonelleri tarafından kullanılan “yapamıyorsun, hadi artık bebeğin kalp sesleri düşüyor sezaryen mi olmak istiyorsun” şeklinde yargılayıcı ifadeler yerine “Yorulduğunu görebiliyorum sizi anlıyorum. Bebeğinizin saçları görünüyor şu anda, şu anda ona dokunabiliyorum, dokunmak istersen ona dokunabilirsin. Şu anda ihtiyacımız olan son bir itme. Derin bir nefes alıp, tüm gücünle itmeni istiyorum” şeklinde iyileştirici bakım dilinin kullanılması önerilmektedir. Tablo 1’de doğum korkusunu azaltmada iyileştirici bakım dilinin kullanımına ilişkin örneklere yer verilmiştir.

Tablo 1. Doğum korkusunu azaltmada iyileştirici bakım dilinin kullanımına ilişkin örnekler

İyileştirme Süreçleri Bakımın Sürecinde Kullanılan iyileştirici bakım dili

1. Süreç Sevgi-İyilik Kadını tanıma; kadının yaşam öyküsü, değerleri, hassas ve güçlü yönlerini açığa çıkarmak.

Bireyi tanımak, hemşirenin etkili iletişim kurma becerisi ile ilişkilidir. İyileştirici bakım dili, bireyi daha iyi tanımayı, gereksinimlerini doğru şekilde belirlemeyi ve hastayla birlikte bakım sürecini yönetebilmeyi desteklemektedir.

− Bana kendinizi tanıtır mısınız?

− Doğum eylemine ilişkin hassas olduğunuz durumlardan bahseder misiniz?

2. Süreç Umut ve İnanç Mevcut gebelik ve gelecek doğuma ilişkin inanç ve umut geliştirme; kadının geçmiş olumsuz obstetrik deneyimlerle vedalaşmasını desteklemek.

Hemşire, bireyi kabullendiğini, birey ile ilgilendiğini, onun duygu ve düşüncelerine saygı duyduğunu ileterek güven ilişkisini güçlendirmelidir. Hemşire, gelecek doğuma ilişkin hemşire algılama yönetimini kullanarak kadınların psikolojik hazır oluşluluğunu sağlamalıdır.

− Vajinal muayene konusunda kaygılı olmanızı anlıyorum. Vajinal muayenenin gerekliliği

konusunda daha fazla bilgiye ihtiyacınız var. Öncelikle gerekliliğini ardından muayene sürecini

yönetmek için neler yapabileceğinizi açıklayayım. Sonrasında kaygınızı birlikte yeniden

değerlendirelim..

− Şu andan itibaren bir ay sonrasına, mucizevi doğum anınıza odaklanalım.. Bebeğiniz sizi o anda

bekliyor.

3. Süreç Ben-ötesi Varoluş Öznel ve kollektif obstetrik deneyimlerine ilişkin farkındalık; grup etkileşimi ile kadının deneyimlerinin evrenselliğine ilişkin farkındalık ve duyarlılık geliştirmesini desteklemek.

− Sağlık bakım profesyoneli yargılamaksızın, kabullenici bir iyileştirici bakım dili kullanarak,

doğum korkusunun olağan bir durum olduğundan bahsetmelidir. Kadına, deneyimlediği bu

korkunun yalnızca kendine özgü olmadığı, evrensel bir durum olduğu ve yalnız olmadığı fark

ettirilmelidir.

− Sizi anlıyorum, bu sizin ilk gebeliğiniz, endişelerinizde haklısınız.. Bir hemşire olarak bende dahil

ilk kez gebelik deneyimleyen tüm kadınlar, bu ve benzeri endişeleri deneyimleyebiliyor.

4. Süreç Otantik Bakım İlişkisi Gebeliğe yüklenen anlamların açığa çıkarılması; kadının gebeliğe ilişkin olumlu/olumsuz düşünce/duygulanımlar, korku ve endişelerini açığa çıkarmak.

− Korkuya ilişkin bireysel faktörlerin ortaya çıkarılmasında iyileştirici bakım dilinin kullanımı

oldukça önemlidir.

− İki kez düşük deneyimi yaşadığınızı ifade ettiniz, peki şu anki gebeliğinize ilişkin neler

düşünüyorsunuz, kendinizi nasıl hissediyorsunuz. Bahsetmek ister misiniz.

5. Süreç Dinleme ve Duyguların Açığa Çıkartılması Doğuma yüklenen anlamların açığa çıkarılması; kadının doğuma ilişkin olumlu/olumsuz düşünce/duygulanımlar, korku ve endişelerini açığa çıkarmak.

Hemşirelik mesleğinde etkili iletişim becerisinin yanında duygu kontrolü ve duyguları yönlendirebilme becerisi de gereklidir. Bireyin duygu kontrolü ve duyguları ise iyileştirici bakım dili kullanılarak gerçekleştirilebilir. Kadın: Doğumda, kırk kemiğin kırılır derecesinde ağrı yaşanıyormuş, hep öyle derler ya… Hemşire: Doğum dalgalarından bahsediyorsunuz, biz bu şekilde tanımlıyoruz. O dalgalar bebeğinizi kucağınıza almanızı sağlayacaksa, o dalgalar dans edilmeye değer diye düşünüyorum..

6. Süreç Karar Vermede Problem Çözme Yönteminin Kullanılması Doğum korkusu yönetiminde kullanılan problem çözme yöntemlerinin tanımlanması; kadının doğum korkusuna ilişkin potansiyel çözümlerin keşfetmesini sağlamak.

Hemşirenin amaçlarından biri bakım verdiği bireyin problemleriyle baş etmesine yardımcı olmaktır. Bu süreçte, tercih edilmesi gereken iyileştirici bakım dilinin “sen” yerine “biz” odaklı olması önerilmektedir:

− ..doğum ağrısından korkuyorsun, sezaryen ol o zaman. Sezaryenden sonra yaşacağın ağrıyı

anlatacak kelime yok, olanları görüyoruz işte..

yerine

− Doğum ağrısını yönetemeyeceğine dair endişeli olduğu görüyorum. Size hak veriyorum daha

Page 342: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

342

önce yaşamadığınız bir durum bu. Doğum ağrını yönetmede birçok teknik kullanılıyor. Bunları

size öğretebilirim eğer isterseniz. Ama öncesinde vajial doğum ve sezaryen doğumu size

tanıtmak isterim.

7. Süreç Özgün Öğretme-Öğrenme Doğum şeklilerine ilişkin eğitim verilmesi; kadının vajinal doğuma ilişkin ritüeller ve özgün aktivitelerini geliştirmesini desteklemek.

Doğum korkusunu yönetmede hemşire tarafından yapılan algılama yönetimi oldukça önemlidir. Beraberinde, bireyle birlikte potansiyel çözümlerin keşfedilmesi, belirlenmesi, uygulanması ve tekrarı da önemlidir.

− Eğer isterseniz ben size dalgalarla dans etmeyi öğretebilirim. Gebeliğiniz boyunca dalgaları

düşünmeye başladığınızda biraz sonra söyleyeceklerimi tekrar edin lütfen. Doğum anında da

yapmanızı öneririm, size güç verecektir.

“Bebeğiniz şu anda masmavi gökyüzünün altında, masmavi bir denizin ortasında, çiçeklerle donatılmış bir teknede sizi bekliyor. Denizin kıyısında bebeğinizi izliyorsunuz, size gelmek istiyor, elleri ile sizi çağırıyori size sesleniyor “annecimm gel”. Bebeğinizin çok keyifli bir görüntüsü var. Size dokunmak istiyor. Çok heyecanlı. Siz de öyle. Dalgalar bebeğinizin bulunduğu tekneyi kıyıya doğru yavaş yavaş itiyor. Sizde bebeğinizin bulunduğu tekneye doğru yüzüyorsunuz. Hafif bir yorgunluk hissettiniz, dinlenmek ve gücünüzü toplamak için bebeğinizin bulunduğu tekneye doğru baktınız.. Sevimli ses tonuyla sizi çağırmaya devam ediyor.. Berrak beyaz bir dalganın geldiğini gördünüz, bebeğinizin bulunduğu tekneyi size doğru yaklaştırdığını izliyorsunuz. Çok mutlu hissediyorsunuz.. Derin bir nefes alıyorsunuz, tuz kokusu, yosun kokusu… bebeğinizin dalgayla size gelen kokusu.. Ilık bir esintiyle gelen dalgaları hissediyorsunuz, teninizde.. Şimdi sıra sizde.. bir kez daha dalmanız gerekiyor masmavi denize..”

8. Süreç Bakım-İyileşme Çevresi İyileştirici bakım çevresi; kadını doğumhane ortamını iyileştirici bakım çevresine dönüştürmesi için desteklemek.

− Doğum korkusuna ilişkin, bakım sürecinin yönetildiği ortam iyileştirici bakım dilinin

kullanımında destekleyici bir faktördür. Bakımın sürdürüldüğü ortamda, bebek maketi,

uterus maketi, doğum anını yansıtan çeşitli görsellerin kullanımı iyileştirici bakım dilinin

kullanımının bir parçası olarak görülebilir.

9. Süreç Temel Gereksinimlere Yardım Annelik ve ebeveynliğe geçiş; kadının doğum sonu döneme ilişkin olumlu/olumsuz duygular/düşüncelerini açığa çıkarma, gereksinimlerin, belirlemek ve karşılamak.

Doğum korkusunun yönetiminde, tekrara ihtiyaç duyuların becerilerin belirlenmesi ve pekiştirilmesi oldukça önemlidir. Kadının unuttuğu ya da hatırlayamadığı bir beceri ile karşılaşıldığında, tercih edilmesi gereken iyileştirici bakım dilinin “sen” yerine “biz” odaklı olması önemli bir faktördür.

− …..’ya ilişkin birlikte tekrar yapmak ister misiniz..

− ….’ya yönelik bilgilerimiz neler, tekrar edelim mi?

− Bende bebeğimi alıp geliyorum hemen.. birbirimize karşı gösterebiliriz emzirme

pozisyonlarını..

10. Süreç Varoluşçu-Fenomonolojik Güçlere Olanak Sağlama Doğum mucizesine açık olma; kadın açısından doğumun manevi anlamlarını açığa çıkarılmasını desteklemek.

Bakım sürecini sonlandıracağımız süreçte ise kadın ve hemşire arasındaki paylaşımların özel ve değerli paylaşımlar olduğuna dikkat çekmek önemli bir husustur. Burada kullanacağımız iyileştirici bakım dili kadının kendisini değerli hissetmesini ve ihtiyaç duyduğunda bakım sürecinin sürdürülebileceği hissini kazandıracaktır:

− Sizi tanımak benim için güzel bir deneyim oldu. Bir kadının doğum ve bebeğine kavuşmaktan

daha güzel olan çok az şey vardır. Burada sizin doğumunuza ilişkin planlar yapmak,

bebeğinizden söz etmek, bebeğinizi sizinle birlikte beklemek benim için de keyif vericiydi. Ben

çok güzel bir doğum süreci yaşayacağınıza inanıyorum. Sizin ve bebeğinizin bunu

başaracağınıza güveniyorum.

SONUÇ

İnsan Bakım Kuramı’na temelli iyileştirici bakım dilinin, kadınların doğum korkusunu azaltmada ve olumlu doğum deneyimi yaşamalarına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, doğum eyleminde kullanılan iyileştirici bakım dilinin, doğuma ilişkin medikalizasyonun azaltılmasında etkili olacağı öngörülmektedir. Doğum korkusu yaşayan kadınların sağlık bakım profesyonellerinden iletişime yönelik beklentileri hakkında nitel ve nicel çalışmalar yapılması önerilmektedir.

KAYNAKLAR

Adams, S. S., Eberhard‐Gran, M., & Eskild, A. (2012). Fear of childbirth and duration of labour: a study of 2206 women with intended vaginal delivery. BJOG: An International Journal of Obstetrics & Gynaecology, 119(10), 1238-1246. doi: https://doi.org/10.1111/j.1471-0528.2012.03433.x

Anık, Y., Altuntuğ, K., & Ege, E. (2017). Niçin doğal doğum? Sted, 26(3), 127–131. Baas, M. A. M., Stramrood, C. A. I., Dijksman, L. M., de Jongh, A., & van Pampus, M. G. (2017). The OptiMUM-study: EMDR

therapy in pregnant women with posttraumatic stress disorder after previous childbirth and pregnant women with fear of childbirth: design of a multicentre randomized controlled trial. European journal of psychotraumatology, 8(1), 1293315. doi: https://doi.org/10.1080/20008198.2017.1293315

Bohren, M. A., Hofmeyr, G. J., Sakala, C., Fukuzawa, R. K., & Cuthbert, A. (2017). Continuous support for women during childbirth. Cochrane Database of Systematic Reviews, (7).

Page 343: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

343

Dencker, A., Nilsson, C., Begley, C., Jangsten, E., Mollberg, M., Patel, H., ... & Sparud-Lundin, C. (2019). Causes and outcomes in studies of fear of childbirth: a systematic review. Women and Birth, 32(2), 99-111.doi: https://doi.org/10.1016/j.wombi.2018.07.004

Fawcett, J. (2005). Watson’s theory of human care. In: Fawcett J, ed. Contemporary Nursing Knowledge an Analysis and Evaluation of Nursing Models and Theories. Philadelphia: F.A. Davis Company; p.553-99.

Fenwick, J., Toohill, J., Creedy, D. K., Smith, J., & Gamble, J. (2015). Sources, responses and moderators of childbirth fear in Australian women: a qualitative investigation. Midwifery, 31(1), 239-246. doi: https://doi.org/10.1016/j.midw.2014.09.003

Fenwick, J., Toohill, J., Slavin, V., Creedy, D. K., & Gamble, J. (2018). Improving psychoeducation for women fearful of childbirth: Evaluation of a research translation project. Women and Birth, 31(1), 1-9. doi: https://doi.org/10.1016/j.wombi.2017.06.004

Gökçe İsbir, G., & Topcu, B. (2018). İntrapartum oksitosin indüksiyonunun doğum ağrısı ve doğum korkusu üzerine etkileri. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 15(2), 94-98. doi: 10.5222/HEAD.2018.094

Grundström, H., Wallin, K., & Berterö, C. (2011). “You expose yourself in so many ways”: Young women’s experiences of pelvic examination. Journal of Psychosomatic Obstetrics and Gynecology, 32(2), 59–64. doi: https://doi.org/10.3109/0167482X.2011.560692

Güneş, G., & Karaçam, Z. (2018). Doğum sonu dönemdeki kadınların vajinal muayene deneyimleri: Nitel bir araştırma. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 11(2), 87–95.

Henriksen, L., Grimsrud, E., Schei, B., Lukasse, M., & Bidens Study Group. (2017). Factors related to a negative birth experience–a mixed methods study. Midwifery, 51, 33-39. doi: https://doi.org/10.1016/j.midw.2017.05.004

Hollander, M. H., van Hastenberg, E., van Dillen, J., Van Pampus, M. G., de Miranda, E., & Stramrood, C. A. I. (2017). Preventing traumatic childbirth experiences: 2192 women’s perceptions and views. Archives of women's mental health, 20(4), 515-523. doi: 10.1007/s00737-017-0729-6

Iliadou, M. (2012). Supporting women in labour. Health science journal, 6(3), 385-391. Klabbers, G. A., Wijma, K., Paarlberg, K. M., Emons, W. H., & Vingerhoets, A. J. (2019). Haptotherapy as a new intervention for

treating fear of childbirth: a randomized controlled trial. Journal of Psychosomatic Obstetrics & Gynecology, 40(1), 38-47. doi: https://doi.org/10.1080/0167482X.2017.1398230

Larsson, B., Hildingsson, I., Ternström, E., Rubertsson, C., & Karlström, A. (2019). Women’s experience of midwife-led counselling and its influence on childbirth fear: a qualitative study. Women and Birth, 32(1), e88-e94. doi: https://doi.org/10.1016/j.wombi.2018.04.008

Lukose, A. (2011). Developing a practice model for Watson’s theory of caring. Nursing Science Quarterly, 24(1), 27-30. doi: https://doi.org/10.1177/0894318410389073

Meyer, S. (2013). Control in childbirth: a concept analysis and synthesis. Journal of advanced nursing, 69(1), 218-228. doi: https://doi.org/10.1111/j.1365-2648.2012.06051.x

Rosenberg, M. B. (2013). Şiddetsiz iletişim. İstanbul: Remzi Kitabevi. Sjöblom, I., Idvall, E., Lindgren, H., Blix, E., Kjaergaard, H., Olofsdottir, O. A., … Lundgren, I. (2014). Creating a safe haven-women’s

experiences of the midwife’s professional skills during planned home birth in four nordic countries. Birth, 41(1), 100–107. doi: https://doi.org/10.1111/birt.12092

Srivastava, A., Avan, B. I., Rajbangshi, P., & Bhattacharyya, S. (2015). Determinants of women’s satisfaction with maternal health care: A review of literature from developing countries. BMC Pregnancy and Childbirth, 15(1), 1–12. https://doi.org/10.1186/s12884-015-0525-0

Staneva, A. A., Bogossian, F., & Wittkowski, A. (2015). The experience of psychological distress, depression, and anxiety during pregnancy: A meta-synthesis of qualitative research. Midwifery, 31(6), 563-573.doi: http://dx.doi.org/10.1016/j.midw.2015.03.015

Toohill, J., Fenwick, J., Gamble, J., Creedy, D.K., Buist, A. & Ryding, E.L. (2014). Psycho-social predictors of childbirth fear in pregnant women: an Australian study. Open Journal of Obstetrics and Gynecology, 4, 531-543. doi: http://dx.doi.org/10.4236/ojog.2014.49075

Watson, J. (2008). The Philosophy and Science of Caring. Boulder, CO: University Press of Colorado; p. 45-88. Yilmaz, E., & Nazik, E. (2018). Annelerin doğumu algilayişi ile hemşirelik bakimini algilayişi arasindaki ilişki. Jinekoloji-Obstetrik ve

Neonatoloji Tıp Dergisi, 15(2), 52-56.

Page 344: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

344

SS122

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNDE EĞİTİMSEL GİRİŞİMİN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TERAPİLER ÜZERİNE ETKİSİ

İsmail TOYĞAR1, Sadık HANÇERLİOĞLU1, İrem GÜL2, Seren YÖNDEM2, İrem YILMAZ2

1Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği A.D.

2Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi

Özet

Giriş: Bu araştırmada hemşirelik öğrencilerine Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler Konusunda Verilen eğitimin Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapilere (GETAT) karşı tutumları üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Çalışma yarı-deneysel tipte olup, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 3. Sınıfta eğitim gören 47 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında araştırma ekibi tarafından geliştirilen sosyodemografik veri toplama formu ve Bütüncül Tamamlayıcı Terapilere Karşı Tutum Ölçeği (BTTKTÖ) kullanılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilere 14 haftalık, haftada iki saat eğitimi içeren 28 saatlik Geleneksel ve Tamamlayıcı Terapiler (GETAT) Eğitimi verilmiştir. Eğitim içeriği Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen GETAT alanlarını kapsamaktadır. Eğitimden bir hafta önce ve üç hafta sonra veri toplama formları öğrencilere uygulanmıştır.

Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin %80.9’u kadın, yaş ortalamaları 22.06±1.45 olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %25.5’i daha önce tedavi amaçlı GETAT kullandıklarını belirtmişlerdir. En yaygın kullanılan GETAT ise %23.4 ile fitoterapidir. Eğitim öncesi öğrencilerin BTTKTÖ toplam puan ortalamaları 32.91±4.58 iken eğitimden sonra 26.79±4.18 olarak saptanmıştır. Bütüncül sağlık alt boyutu puan ortalaması eğitimden önce 12.45±2.37 iken, eğitimden sonra 9.72±2.47 olarak saptanmıştır. Tamamlayıcı terapiler alt boyut puan ortalaması ise eğitimden önce 20.47±3.68 iken, eğitimden sonra 17.06±3.10 olarak saptanmıştır. BTTKTÖ toplam puan ortalaması (p<0.001), bütüncül sağlık alt boyutu puan ortalaması (p<0.001) ve tamamlayıcı terapiler alt boyutu puan ortalaması (p<0.001) yönünden eğitim öncesi ve eğitim sonrası arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır.

Sonuç: Hemşirelik öğrencilerinde GETAT kullanımının yaygın olduğu, en sık kullanılan yöntemin fitoterapi olduğu, hemşirelik öğrencilerine verilen eğitimin bütüncül tamamlayıcı terapilere karşı tutum konusunda etkin olduğu ve tutumu olumlu yönde arttırdığı saptanmıştır. GETAT konusu ve içeriğine tüm hemşirelik öğrencilerinin eğitiminde düzenli bir şekilde yer verilmesi önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Geleneksel ve tamamlayıcı terapiler, eğitimsel girişim, hemşirelik

EFFECT OF AN EDUCATIONAL INTERVENTION ON THE NURSING STUDENTS’ ATTITUDES TOWARD COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES

Abstract

Introduction: The aim of this study was to evaluate the effect of education given to nursing students on Traditional and Complementary Therapies on their attitudes towards Traditional and Complementary Therapies .

Materials and Methods: The study was carried out with 47 semi-experimental students in Ege University Faculty of Nursing. The sociodemographic data collection form developed by the research team and the Attitude Scale against Holistic Complementary Therapies were used to collect the data. The students who participated in the study were given 28-week Traditional and Complementary Therapies Training, which includes 14 weeks and two hours of training per week. Training content covers Traditional and Complementary Therapies areas determined by the Ministry of Health. Data collection forms were applied to the students one week before and three weeks after the training.

Results: 80.9% of the students were female and the mean age was 22.06 ± 1.45. 25.5% of the students stated that they used Traditional and Complementary Therapies for treatment. The most commonly used Traditional and Complementary Therapies is phytotherapy with 23.4%. While the mean total score of the students was 32.91 ± 4.58 before the training, it was 26.79 ± 4.18 after the training. The mean score of the holistic health subscale was 12.45 ± 2.37 before the training and 9.72 ± 2.47 after the training. The mean score of complementary therapies was 20.47 ± 3.68 before training and 17.06 ± 3.10 after training. A statistically significant difference was found between pre-training and post-training in terms of the mean total score (p <0.001), total health subscale mean score (p <0.001) and complementary therapies sub dimension mean score (p <0.001).

Conclusion: It was determined that the use of Traditional and Complementary Therapies was common in nursing students, the most commonly used method was phytotherapy, and the education given to nursing students was effective in the attitude towards holistic complementary therapies and positively increased the attitude. It is recommended that the subject and content of Traditional and Complementary Therapies be regularly included in the education of all nursing students.

Keywords: Traditional and complementary therapies, educational intervention, nursing

Page 345: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

345

GİRİŞ

Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, sağlık alanında çeşitli uygulamaları ve ürünleri içermektedir. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler iki kategoriye ayrılmaktadır: doğal ürünler (fitoterapi veya diyet takviyeleri gibi) ve zihin ve beden uygulamaları (akupunktur, kayropraktik, masaj, refleksoloji, meditasyon veya yoga gibi) (1).

Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler dünya çapında yaygın olarak bilinmekte ve kullanılmaktadır. TAT çalışmaları ve TAT kullanımı son yıllarda batı ülkelerinde önemli ölçüde artmıştır. Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi 'ne (NCCIH) göre, yetişkinlerin% 38'i ABD'de tamamlayıcı tedaviler kullanmaktadır. Avrupa'da ise 12 ayda genel nüfusun % 25.9'unun TAT kullandığı bildirilmiştir(2)

Genel popülasyonda bireylerin TAT'a karşı tutumlarının genellikle olarak olumlu olduğu bildirilmektedir ancak ancak b sağlık çalışanları arasında TAT'a yönelik tutumların genellikle olumsuz olduğu bildirilmektedir (3). Bu, hastaların sağlık profesyonellerini ziyaret etmeden önce TAT kullandıkları anlamına gelmektedir (4). Bu konuda artan çalışmalarla birlikte TAT, kanıta temelli uygulamalar arasında yerini almaktadır. Sağlık bakım uzmanları TAT'ı onaylamaz ve kullanmazlarsa, hastalar herhangi bir profesyonel tavsiye olmadan kullanmaya devam edecektir. Bu nedenle sağlık bakım çalışanlarının TAT'A karşı tutumlarını geliştirmek daha önemli hale gelmektedir

Bu çalışma, TAT eğitiminin hemşirelik öğrencilerinin TAT'a yönelik tutumlarına etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Çalışma Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nde Ocak - Haziran 2019 tarihleri arasında yarı deneysel bir araştırma olarak yapımıştır. Hemşirelik eğitimi alan 3. sınıf öğrencileri (n = 47) çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Bu öğrencileri seçmenin nedeni, eğitimlerindeki tüm temel teorik dersleri (sağlık ve hastalıklar hakkında) başarıyla tamamlamış olmalarıdır; Öğrencilere 14 hafta ve haftada 2 saat GETAT eğitimi verilmiştir. Bu eğitimde, TC Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilen GETAT (Tablo 1) ve bu yöntemlerle ilgili çalışmalar tartışılmıştır.

VERİ TOPLAMA

Eğitimden bir hafta önce ve 3 hafta sonra öğrencilerden veriler toplanmıştır. Veri toplamak için Sosyodemografik Veri Toplama Formu ve Bütüncül ve Tamamlayıcı Terapilere Karşı Tutum Ölçeği (BTTKTÖ) kullanılmıştır.

Sosyodemografik Veri Toplama Formu: Bu form araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir ve yaş, cinsiyet, gelir düzeyi, yaşadıkları yer, Fitoterapi kullanımı gibi herhangi bir GETAT yöntemini tamamlayıcı veya alternatif olarak kullanıp kullanmama sorularını içermektedir.

Bütüncül ve Tamamlayıcı Terapilere Karşı Tutum Ölçeği (BTTKTÖ): Tamamlayıcı ve alternatif tıp ile bütünsel sağlık inançlarına yönelik tutumları ölçen, kendi kendine doldurulmuş bir anket olan 11 maddeden oluşan bir maddedir. Anket, Türk toplumunda geçerli ve güvenilirdir. Bu anketteki en düşük puan 11, en yüksek puan ise 66'dır.

Veri analizi

Araştırma için tanımlayıcı istatistikler sayı (n) ve yüzde (%) olarak verilmiştir. Veriler normal dağılım varsayımlarını karşılaması durumunda parametrik testler ve normal dağılım varsayımlarını karşılamaması durumunda parametrik olmayan testler kullanılarak analiz edilmiştir.. Parametrik testlerin sonuçları ortalama değerler ve standart sapmalar olarak verilmiştir; parametrik olmayan testlerin sonuçları medyan, minimum ve maksimum değerler olarak verilmiştir. Bağımlı çoklu grup karşılaştırmaları için Friedman testi ve anlamlılık kriterlerini karşılayan çiftleri belirlemek için Dunn testi kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p <0.05 olarak belirlenmiştir.

Etik

Araştırmanın yürütülmesi için yazılı onay, Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu'nden (protokol numarası 236), Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nden ve katılımcılardan alınmıştır.

SONUÇLAR

Katılımcıların % 80,90'ı kadın % 40,40'ı kasabada yaşıyor, % 93,60'ında kronik hastalık yok ve yaş ortalaması 22,06 ± 1,45 ve öğrencilerin ebeveynlerinin çoğunun ilkokul mezunu olduğu saptanmıştır.

Fitoterapi, öğrenciler tarafından kullanılan en yaygın yöntem olarak bulunmuştur. Öğrencilerin% 53,2'si fitoterapi kullanmakta olup bu öğrencilerin % 72'si fitoterapiyi tamamlayıcı amaçla kullandığını bildirmişlerdir. Öğrencilerin% 25.5'i fitoterapi dışında herhangi bir GETAT kullanıdığını bildirmiştir.

GETAT eğitimi, Bütüncül Sağlık alt boyutu (p<0.001) , Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif Terapiler alt boyutunu (p<0.001) ve ölçek toplam skorunu(p<0.001) düşürdüğü saptanmıştır. GETAT eğitimi erkek ve kadın skorlarını düşürmüştür. Fakat erkekler için, sadece Bütüncül Sağlık Ölçeğinde (p=0.010) eğitim öncesi ve sonrası arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. Kadınlar için, her iki ölçekte(p<0.001) ve toplam skorda (p<0.001) eğitim öncesi ve sonrasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. GETAT eğitimi, aile gelir düzeyi düşük (p=0.036) ve aile gelir düzeyi yüksek (p<0.001) olan öğrencilerin toplam skorunu düşürdüğü saptanmıştır. Köyde yaşayan öğrenciler için, her iki ölçekte ve eğitimden önce ve sonrasındaki toplam skorda önemli bir değişiklik olmadığı saptanmıştır (HS; p=0.414, TAT; p=0.218).

Page 346: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

346

TARTIŞMA

Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif Terapilerin kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Sağlık çalışanlarının, özellikle hemşirelerin geleneksel ve tamamlayıcı terapilere karşı olan tutumları, daha fazla insanın GETAT kullanma eğiliminde olmasıyla daha da önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada, hemşirelik mesleğinin potansiyel üyesi olan hemşirelik öğrencilerinin GETAT’ a karşı tutumlarını araştırılmıştır

Öğrencilerin yarıdan fazlası, fitoterapiyi bazı zamanlarda kullandıklarını bildirmiştir. Khorasgani ve Monhtadaie, çalışmalarında, fitoterapinin öğrenciler arasında bilinen en yaygın ikinci method olduğunu bildirmişlerdir. 6 Yıldırım et al. (2010), fitoterapinin hemşirelik öğrencileri arasında bilinen en yaygın geleneksel ve alternatif terapi olduğunu bildirmiştir. 7 Bu sebeple, sonuçlarımız konuyla ilgili literatüre uymaktadır.

Hemşirelik öğrencilerine verilen bir eğitimin, GETAT’a karşı olumlu tutum geliştirmenin etkili bir yolu olduğu saptanmıştır. Hessing et al. (2004) onkoloji hemşirelerine verilen bir eğitimin GETAT ve GETAT’a karşı tutum geliştirmede etkili olduğunu bildirmiştir. 8 Tıp mesleği için GETAT eğitimini değerlendiren bir derlemede, Quartey et al. (2012), verilen eğitimden sonra pozitif değişimlerin olduğu bildirilmiştir.9 Bizim çalışmamız da bu literatürü yansıtmaktadır.

Kadınların eğitim öncesi ve sonrası tutumları erkeklerden daha olumlu ve eğitim sonrası kadın ve erkekler arasında önemli bir değişiklik olduğu saptanmıştır.Ayrıca Nedrow et al. (2007) beş ayrı sağlık çalışanı okulunda kadın öğrencilerin erkek öğrencilere gore daha fazla pozitif tutum geliştirdiğini belirtmiştir.10 Cobb (2016) kadınların GETAT’a karşı daha fazla olumlu tutuma sahip olduğunu belirtmiştir.11

Gelir düzeyi yüksek olan ailelerin öğrencileri, eğitimden once ve sonra GETAT’a karşı daha olumlu tutum sergilemektedir. Genel popülasyon arasında tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı ve kabulünü değerlendiren sistematik bir derlemede, Frass et al. (2012) bazı çalışmalar, daha yüksek gelir düzeyinin GETAT’ın daha yüksek kabul ve kullanımını gösterdiğini bildirmişlerdir. 12 Fakat bazı çalışmalar da gelir düzeylerinin farklılığının GETAT kullanımı ve tutumu üzerinde etkisi olmadığını belirtmiştir.13

Sınırlılıklar

Çalışma bir hemşirelik fakültesinde ve bir toplumda yürütülmüştür. İstatistiksel analiz için yeterliyken örneklem büyüklüğü küçüktür. Veriler bildirilen cevaplara dayalı olup çalışmada gözlem bulunmamaktadır.

SONUÇ

Eğitimsel girişim hemşirelik öğrencilerinin GETAT’a karşı olumlu tutumunu arttıran bir methodtur. Kadınlar erkeklerden daha fazla olumlu tutum göstermektedir. Yüksek gelir düzeyine sahip insanlar GETAT’a karşı daha fazla olumlu tutum gösterir. Bu alanda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

KAYNAKÇA 1- Lindquist R, Tracy MF, Snyder M. (Eds.). Complementary & alternative therapies in nursing. Springer Publishing Company, 2018.

2- Kemppainen LM, Kemppainen TT, Reippainen JA, Salmenniemi ST, Vuolanto PH. Use of complementary and alternative medicine in

Europe: Health-related and sociodemographic determinants. Scandinavian journal of public health, 2018;46(4):448-455.

3- Trail-Mahan T, Mao CL, Bawel-Brinkley K. Complementary and alternative medicine: nurses’ attitudes and knowledge. Pain

Management Nursing, 2013;14(4):277-286.

4- Solanki RS. Complementary and Alternative Medicine: Hidden presence among doctors and patients, an explorative study. Panacea

Journal of Medical Sciences, 2016;6(3):159-163.

5- Erci B. Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a sample of healthy people in Turkey. J Clin Nurs

2007;16(4):761-8.

6- Khorasgani SR, Moghtadaie L. Investigating Knowledge and Attitude of Nursing Students Towards Iranian Traditional Medicine: Case

Study: Universities of Tehran in 2012-2013. Global journal of health science, 2014;6(6):168.

7- Yildirim Y, Parlar S, Eyigor S, Sertoz OO, Eyigor C, Fadiloglu C, Uyar M. An analysis of nursing and medical students’ attitudes towards

and knowledge of complementary and alternative medicine (CAM). Journal of clinical nursing, 2010;19(7‐8):1157-1166.

8- Hessig RE, Arcand LL, Frost MH. The effects of an educational intervention on oncology nurses' attitude, perceived knowledge, and

self-reported application of complementary therapies. In Oncology nursing forum 2004;31(1).

9- Quartey NK, Ma PH, Chung VC, Griffiths SM. Complementary and alternative medicine education for the medical profession:

systematic review. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine, 2012; Article ID 656812.

10- Nedrow AR, Istvan J, Haas M, Barrett R, Salveson C, Moore G, Keenan E. Implications for education in complementary and alternative

medicine: a survey of entry attitudes in students at five health professional schools. The Journal of Alternative and Complementary

Medicine, 2007;13(3):381-386.

11- Cobb, M. L. (2016). Attitudes Toward Complementary and Alternative Medicine. Available at

https://mds.marshall.edu/cgi/viewcontent.cgi?referer=https://scholar.google.com.tr/&httpsredir=1&article=2043&context=etd.

Accessed August 8th, 2019.

12- Frass M, Strassl RP, Friehs H, Müllner M, Kundi M, Kaye AD. Use and acceptance of complementary and alternative medicine among

the general population and medical personnel: a systematic review. Ochsner Journal, 2012;12(1):45-56.

Hunt KJ, Coelho HF, Wider B, Perry R, Hung SK, Terry R, Ernst E. Complementary and alternative medicine use in England: results from a national survey. International journal of clinical practice, 2010;64(11):1496-1502.

Page 347: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

347

SS124

HEMODİYALİZ HASTALARININ ÜREMİK KAŞINTI İLE BAŞ ETMEDE KULLANDIKLARI NON-FARMAKOLOJİK YÖNTEMLER

Kübra ÇENTELİ1, Sezen DUMAN2, Amine TERZİ1, Yasemin YILDIRIM1

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir, Türkiye

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İzmir, Türkiye

ÖZET

Amaç: Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarının üremik kaşıntı ile baş etmede kullandıkları non-farmakolojik yöntemleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı.

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini; 01.04.2018-01.07.2018 tarihleri arasında İzmir’de özel bir diyaliz merkezinde tedavi alan tüm hastalar, örneklemini ise aynı merkezde araştırmaya dahil edilme kriterlerine uygun 150 hasta oluşturdu. Verilerin toplanmasında üç bölümden oluşan anket formu kullanıldı. Veriler, SPSS 18.00 programı kullanılarak analiz edildi.

Bulgular: Hastaların % 90.7’si kaşıntı yönetiminde en az bir non-farmakolojik yöntem kullandığını belirtti. Hastalar tarafından en çok kullanılan ilk üç yöntemin sırasıyla; % 42.7 oranla yumuşatıcı/nemlendirici krem, %42.0 oranla ılık banyo ve %32.0 oranla soğuk banyo olduğu saptandı.

Sonuç: Hemodiyaliz hastalarının neredeyse tamamı üremik kaşıntı ile baş etmede en az bir non-farmakolojik yöntem kullanmaktadır. Bu nedenle, özellikle hemşirelerin, kaşıntıya yönelik non-farmakolojik yöntemler, bireye uygun yöntem seçimi, bu yöntemlerin kullanımı ve etkileri konusunda hastalara danışmanlık yapması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: “Hemodiyaliz”, “non-farmakolojik yöntem”, “üremik kaşıntı”

NON-PHARMACOLOGICAL METHODS USED IN HEMODIALYSIS PATIENTS COPING WITH UREMIC PRURITUS

ABSTRACT

Objective: This study was conducted as a descriptive study to determine the non-pharmacological methods used by hemodialysis patients to cope with uremic itching.

Materials and Methods: The universe of the study was; All patients receiving treatment in a special dialysis center in İzmir between 01.04.2018-01.07.2018, and the sample consisted of 150 patients who met the criteria for inclusion in the study. Data were collected using a three-part questionnaire. Data were analyzed using SPSS 18.00 program.

Results: 90.7% of the patients stated that they used at least one non-pharmacological method in the management of pruritus. It is determined that the first three methods used by the patients respectively were; 42.7% softener / moisturizing cream, 42.0% warm bath and 32.0% cold bath.

Conclusion: Almost whole of hemodialysis patients that the majority of used at least one non-pharmacological method to cope with uremic itching. Therefore, especially nurses should be offered consulting service to the patients about non-pharmacological methods for pruritus, selection of appropriate methods for individual, use and effects of these methods.

KeyWords: “Hemodialysis”, “non-pharmacological method”, “uremic pruritus”

GİRİŞ

Kaşıntı Hemodiyaliz (HD) hastalarında sıklıkla görülmektedir. Hemodiyaliz hastalarında gelişen kaşıntı durumu ‘üremik kaşıntı’ ya da ‘üremik pruritus’ olarak adlandırılmaktadır. Üremik kaşıntı; diyalize başladıktan sonra başlamış olan kaşıntıdır (1,2). Son yapılan çalışmalarda hemodiyalize giren bireylerin % 20-90 arasında çeşitli derecelerde kaşıntı yaşadığı belirtilmiştir (3-6).

Üremik kaşıntının fiziksel ve mental kapasitede azalma, uyku sorunları, psikososyal sorunlar gibi birçok olumsuz etkisi bulunmaktadırÜremik kaşıntı, fiziksel, psikolojik, psikososyal birçok sorunu beraberinde getirmektedir ve literatürde yol açtığı komplikasyonlar açısından artmış mortalite oranları ile ilişkilendirilmektedir (6-9). Bu nedenlerle üremik kaşıntının etkin bir şekilde yönetimi son derece önemlidir. Üremik kaşıntının tedavisinde farmakolojik ve non-farmakolojik tedaviler kullanılmaktadır (8). Üremik kaşıntı yönetiminde kullanılan non-farmakolojik yöntemler arasında; diyet, bitkisel ürünler, soğuk uygulama, mentollü kremler, gevşeme egzersizleri, aromaterapi, akupunktur, akupressür, masaj, hipnoz, hayal kurma gibi tamamlayıcı tedaviler yer almaktadır (10-14). Yapılan çalışmalar tamamlayıcı tedavilerin tek başına ya da farmakolojik tedaviyle birlikte kullanılmasının üremik kaşıntıyı kontrol altına almada etkili olduğunu göstermektedir. Ancak bu tedavilerin seçiminde hastaların yaşı, fonksiyonel durumu, eşlik eden hastalığı bulguların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi önemlidir. Hastanın primer bakım vericisi olan hemşirelerin bu konuda önemli sorumlulukları bulunmaktadır (15,16). Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarının üremik

Page 348: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

348

kaşıntıya ilişkin kullandıkları non-farmakolojik yöntemlerin belirlenmesi ve bu yöntemlerin etkin şekilde kullanımı konusunda farkındalık sağlamak amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Araştırmanın Tipi, Yeri ve Zamanı

Bu araştırma 01.04.2018-01.07.2018 tarihleri arasındaİzmir’de özel bir diyaliz merkezinde tedavi alan hemodiyaliz hastalarının üremik kaşıntı ile baş etmede kullandıkları non-farmakolojik yöntemlerin belirlenmesi amacıyla yapılan tanımlayıcı bir çalışmadır.

Araştırmanın Evren ve Örneklemi

Araştırmada herhangi bir örnekleme yöntemine gidilmemiş olup; belirtilen diyaliz merkezinde hemodiyaliz tedavisi almaya gelen, 18 yaş ve üzerinde olan, en az 6 aydır hemodiyaliz tedavisi alan, başka bir kronik hastalığı olmayan ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 150 hasta çalışmanın örneklemini oluşturmuştur.

Veri Toplama Yöntemi

Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile toplanarak, ilgili veri toplama formuna kayıt edildi. Veriler, Birey Tanıtım Formu kullanılarak elde edildi. Literatür taranarak hazırlanan Birey Tanıtım Formu, sosyodemografik özellikleri içeren sekiz soru, hastalık ve tedaviye ilişkin özellikleri içeren sekiz soru ve kaşıntı sıklığı, süresi, kaşıntıyı tetikleyen faktörler, kaşıntı bölgesi, kaşıntının uyku ve günlük yaşam aktivitelerine etkisi, kaşıntı yönetiminde kullanılan non-farmakolojik yöntemler ve kullanım süresi, yöntemin kaşıntıya etkisi gibi kaşıntı semptomuna ilişkin özellikleri içeren 22 soru olmak üzere toplam 38 sorudan oluştu.

Verilerin Değerlendirilmesi

Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, verilerin kodlanması ve istatistiksel analizler için SPSS (Statical Package for Social Sciences) for Windows 18.00 programı kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde çalışma bulgularına göre; sayı, yüzde, ortalama ve ki-kare testi kullanıldı.

Araştırmanın Etik Yönü

Çalışmanın yapılabilmesi için gerekli etik kurul onayı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan etik onay ve çalışmanın yapılacağı kurumdan yazılı izin alındı. Bu araştırma süresince; araştırma etik ilkelerine uyarak çalışmış olup; araştırma sırasında beklenmeyen ters bir etki ya da bir olay görülmedi. Çalışmaya başlamadan önce; araştırmanın yapıldığı kurumdan yazılı, uygulama öncesi araştırmaya katılan hastalardan sözel izin alındı. Veri toplama aşamasında toplanan verilerin saklı kalacağı konusunda kuruma ve hastalara bilgi verildi.

BULGULAR

Hemodiyaliz hastalarının % 36.0’sı kadınolup, yaş ortalamalarının 58.55±15.22 olduğu saptandı. Katılımcıların %88’inin evli, % 42.7’sinin ilköğretim mezunu, % 80.7’sinin orta gelir düzeyine sahip ve % 48.7’sinin emekli olduğu belirlendi (Tablo 1).

Çalışmamıza katılan bireylerin %90.7’sinin kaşıntı yönetiminde en az bir non-farmakolojik yöntem kullandığı saptandı. Katılımcıların sosyodemografik özelliklerine göre kaşıntıyı gidermek için kullandıkları non-farmakolojik yöntemler incelendiğinde; 18-65 yaş aralığında olanlar ile 65 yaş ve üzeri bireylerin non-farmakolojik yöntem kullanma durumları açısından farklılık olmadığı tespit edildi (p>0.05). Ayrıca cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve meslek ile non-farmakolojik yöntem kullanma durumu arasında da anlamlılık olmadığı belirlendi (p>0.05).

Page 349: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

349

Tablo.1

Non-Farmakolojik Yöntem Kullanan ve Kullanmayan Bireylerin Özellikleri

Non-Farmakolojik Yöntem Kullanımı

Evet Hayır Ki Kare testi p

n % n %

Yaş

18-65 83 91.2 8 8.8 0.777 0.495

65 53 89.8 6 10.2

Yaş ort. = 58.55±15.22

Cinsiyet

Kadın 49 90.7 5 9.3 0.981 0.614

Erkek 87 90.6 9 9.4

Medeni durum

Evli 16 88.9 2 11.1 0.782 0.523

Bekar 120 90.9 12 9.1

Eğitim düzeyi

Okur yazar değil 17 89.5 2 10.5 0.855 0.524

Okur yazar 7 87.5 1 12.5

İlköğretim 57 89.1 7 10.9

Lise ve üzeri 55 93.2 4 6.8

Gelir Düzeyi

Düşük 15 93.7 1 6.3 0.874 0.858

Orta 109 90.1 12 9.9

Yüksek 12 92.3 1 7.7

Meslek

Çalışıyor 37 92.5 3 7.5 0.798 0.913

Emekli 67 89.0 8 11.0

Ev Hanımı 34 91.9 3 8.1

Kaşıntı yönetiminde en sık kullanılan non-farmakolojik yöntemlerin sırasıyla; yumuşatıcı/ nemlendirici krem (%42.7) ılık banyo (%42.0), soğuk uygulama (%32.0), kolonya (%29.3) olduğu saptandı. Katılımcıların tamamı termal terapi, psikoterapi ve hayal kurma yöntemini kaşıntı yönetiminde kullanmadığını ifade etti (Grafik 1).

Page 350: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

350

Grafik 1: Katılımcıların Kullandığı Non-Farmakolojik Yöntemlerin Dağılımı

TARTIŞMA

Günümüzde kronik hastalıklara sahip bireylerin; hastalığa ilişkin semptomları hafifletmek/gidermek amacıyla tıbbi tedaviye ek olarak non-farmakolojik yöntem kullanım oranlarında artış görülmektedir. Çelikbilek’in çalışmasında (2016), HD hastalarının %41’inin üremik kaşıntı ile baş etmede en az bir non-farmakolojik yöntem kullandıkları belirlenmiştir (17). Çalışmamızda ise hastaların neredeyse tamamının (%90.7) kaşıntı yönetiminde en az bir non-farmakolojik yöntem kullandığı tespit edilmiştir. Bu durum bireylerin semptom yönetimi için daha fazla arayış içinde olmaları ve sosyal medya araçları ile non-farmakolojik yöntemlere ilişkin bilgiye kısa sürede erişebilmelerinden kaynaklı olabilir. Ayrıca kaşıntı yönetiminde kullanılan non-farmakolojik yöntemlerin çoğunlukla evde ve el altında bulunan malzemelerden üretilmesi ve herkes tarafından kolayca uygulanabilmesi literatürdeki farklı sonuçların nedenleri arasında yer almaktadır (11,14,18).

Non-farmakolojik yöntem seçimi bireyler, gruplar ve toplumlar arasında farklılıklar gösterebilmektedir. Bahall’ın çalışmasında (2017); renal hastalığı olan bireylerin semptomlarının hafifletilmesinde sırasıyla; bitkisel tedaviler, spiritüel terapiler ve akupunktur, homeopati gibi alternatif sistemler kullandıkları bildirilmiştir (19). Yaptığımız çalışmada ise katılımcıların üremik kaşıntı yönetiminde sırasıyla; nemlendirici ve yumuşatıcı, ılık banyo ve soğuk uygulama kullandığı saptanmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Sonuç olarak; hemodiyaliz tedavisi alan hastalar üremik kaşıntı yönetiminde birçok non-farmakolojik yöntem kullanabilmektedir. Hemşirelerin hastaların semptom yönetiminde kullandığı yöntemleri belirlemesi ve bu yöntemlerin etkinliğini değerlendirmesi, bu yöntemler hakkında bilgi sahibi olması, hastalara bu konuda danışmanlık yapması, non-farmakolojik yöntemlerin kullanımına ilişkin çalışmalarda etkin rol alması hemodiyaliz hastalarının yaşam kalitesinin ve konforunun yükseltilmesi açısından önemlidir (20-24).

KAYNAKLAR

1. Simonsen, E., Komenda, P., Lerner, B., Askin, N., Bohm, C., Shaw, J., ... & Rigatto, C. (2017). Treatment of uremic pruritus: a

systematic review. American Journal of Kidney Diseases, 70(5), 638-655.

2. Wikström, B. (2007). Itchy skin—a clinical problem for haemodialysis patients. Nephrology Dialysis

Transplantation, 22(suppl_5), v3-v7.

3. Dyachenko, P., Shustak, A., & Rozenman, D. (2006). Hemodialysis‐related pruritus and associated cutaneous

manifestations. International journal of dermatology, 45(6), 664-667.

4. Hsu, M. C., Chen, H. W., Hwu, Y. J., Chanc, C. M., & Liu, C. F. (2009). Effects of thermal therapy on uremic pruritus and

biochemical parameters in patients having haemodialysis. Journal of Advanced Nursing, 65(11), 2397-2408.

5. Keithi-Reddy, S. R., Patel, T. V., Armstrong, A. W., & Singh, A. K. (2007). Uremic pruritus. Kidney international, 72(3), 373-

377.

6. Zucker, I., Yosipovitch, G., David, M., Gafter, U., & Boner, G. (2003). Prevalence and characterization of uremic pruritus in

patients undergoing hemodialysis: uremic pruritus is still a major problem for patients with end-stage renal disease. Journal

of the American Academy of Dermatology, 49(5), 842-846.

05

1015202530354045

Non-Farmakolojik Yöntem

Non‐Farmakolojik Yöntem

Page 351: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

351

7. Mistik, S., Utas, S., Ferahbas, A., Tokgoz, B., Unsal, G., Sahan, H., ... & Utas, C. (2006). An epidemiology study of patients

with uremic pruritus. Journal of the European Academy of Dermatology and Venereology, 20(6), 672-678.

8. Narita, I., Iguchi, S., Omori, K., & Gejyo, F. (2008). Uremic pruritus in chronic hemodialysis patients. Journal of

nephrology, 21(2), 161-165.

9. Pisoni, R. L., Wikström, B., Elder, S. J., Akizawa, T., Asano, Y., Keen, M. L., ... & Port, F. K. (2006). Pruritus in haemodialysis

patients: International results from the Dialysis Outcomes and Practice Patterns Study (DOPPS). Nephrology Dialysis

Transplantation, 21(12), 3495-3505.

10. Kılıç Akça, N., & Taşçı, S. (2013). Kaşıntı Kontrolünde Kullanılan Nonfarmakolojik Yöntemler. TAF Preventive Medicine

Bulletin, 12(3), 359-364.

11. Millikan, M.E. (2003). AlternativeTherapy in Pruritus. DermatologicTherapy 6, 175-80.

12. Tessari, G., Dalle, C. V., Loschiavo, C., Tessitore, N., Rugiu, C., Lupo, A., & Girolomoni, G. (2009). The impact of pruritus on

the quality of life of patients undergoing dialysis: a single centre cohort study. Journal of nephrology, 22(2), 241-248.

13. Arıcan, Ö. (2005). Kaşıntının Patofizyolojisi, Kliniği ve Tedavisi. Türk Derm. 39(2): 88-97.

14. Uçan, Ö., Ovayolu, N., Pehlivan, S. (2007). Hemodiyaliz Hastalarının Alternatif Yöntem Kullanımına İlişkin Bilgi ve

Uygulamaları. Sağlık ve Toplum Dergisi, 17, 56-60.

15. Fowler, S., Newton, L. (2006). Complementary and AlternativeTherapies: The Nurse's Role. Journal of NeuroscienceNursing

38(4): 261-264.

16. Van, Os-MH., Ros, W.J., Eland-de, K.P.C., Kennedy, C. (2007). Effectiveness of the Nursing Programme 'Coping with İtch': A

Randomized Controlled Study in Adults with Chronic Pruritic Skin Disease. Br J Dermatol. 156(6), 1235-44.

17. Çelikbilek, F. (2016). Hemodiyaliz Hastalarının Üremik Kaşıntı İle Başedebilmek İçin Kullandıkları Geleneksel Yöntemlerin

Belirlenmesi. Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı (İç Hastalıkları Hemşireliği)

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

18. Nowack, R., Bale, C., Birnkammer, F., Koch, W., Sessler, R., Birck, R. (2009). Complementary and alternative medications

consumed by renal patients in Southern Germany. J Ren Nutr 19, 211-9.

19. Bahall, M. (2017). Use of complementary and alternative medicine by patients with end-stage renal disease on

haemodialysis in Trinidad: A descriptive study. BMC complementary and alternative medicine, 17(1), 250.

20. Kavurmacı, M., Tan M. (2014). Üremik Kaşıntı Ve Aromaterapi Uygulaması. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Dergisi, 3(1), 674-682.

21. Kavurmacı, M., Tan, M. (2015). Üremik Kaşıntı ve Hemşirelik Bakımı. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi,18(1), 57-

62.

22. Johannessen, B., & Garvik, G. (2016). Experiences with the use of complementary and alternative medicine in nursing

homes: A focus group study. Complementary therapies in clinical practice, 23, 136-140.

23. Frisch, N. C., & Rabinowitsch, D. (2019). What’s in a Definition? Holistic Nursing, Integrative Health Care, and Integrative

Nursing: Report of an Integrated Literature Review. Journal of Holistic Nursing, 37(3), 260-272.

24. Hanley, M. A., Coppa, D., & Shields, D. (2017). A practice-based theory of healing through therapeutic touch: Advancing

holistic nursing practice. Journal of Holistic Nursing, 35(4), 369-381.

Page 352: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

352

SS18

KADIN SAĞLIĞI SORUNLARINDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Ayşegül MUSLU1, Şeyma KİLCİ2, Gül ERTEM3

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Öğrencisi, İzmir, Türkiye

2Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak, Türkiye

3Ege Üniversitesi, İzmir, Türkiye

ÖZET

Giriş: Kadınlar yaşam boyunca farklı dönemler geçirmekte, bu dönemler kadın sağlığı ve yaşam kalitesi de etkilemektedir.

Amaç: Bu çalışmanın amacı kadın sağlığı sorunlarında kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini saptamaktır.

Yöntem: Bu çalışmanın verileri 01.06.2019-01.07.2019 tarihleri arasında www.surveey.com üzerinden sosyal medyada (facebook) paylaşılarak toplanmıştır. Araştırmanın örneklemini bu süre kapsamında ulaşılabilen 200 kadın oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında konu ile ilgili literatür taranarak araştırmacılar tarafından oluşturulan, kadın sağlığı sorunları ve bu sorunlarda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili sorular kullanılmıştır. Veri toplama formu; sosyo-demografik özellikleri, kadınların kullanıldıkları tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerine ilişkin 13 sorudan oluşmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 33.60 ± 11.68 olup, %57.5 ‘i 33 yaş ve altı grupta ve %84.5’i ağrı yaşama ya da sağlıkla ilgili bir sorun olduğunda ilaç dışı yöntem kullanmaktadır. Araştırma grubunun %56.5’i kas ve eklem ağrılarını geçirmek için ilaç dışı yöntem kullanmakta, %19.48’i bitkisel tedavi yöntemlerinde yeşil çayı tercih etmektedir. Araştırma grubunun %95’i tamamlayıcı ve alternatif tedaviden istediği sonucu elde ettiği ve %31,93’ü yaşam kalitesini arttırmak için tamamlayıcı ve alternatif tedaviden yararlandığını ifade etmiştir. Adet ağrısı (p = .001) ve kas ve eklem ağrısı (p = .001) yaşama ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntem kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır.

Sonuç: Çalışmaya katılan kadınların yarısından fazlası adet ağrısı ve kas ve eklem ağrıları ile başa çıkmada tamamlayıcı ve alternatif tedaviden yararlandıkları ve yaklaşık üçte birinin yaşam kalitesini arttırmak için tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullandıkları saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Alternatif Tedavi, Tamamlayıcı Tedavi, Kadın Sağlığı Sorunları.

COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT METHODS FOR WOMEN’S HEALTH PROBLEMS

ABSTRACT

Background: Women go through different periods throughout life, which also affect women’s health and quality of life.

Objectives: The aimof this study was to determine the complementary and alternative treatment methots used in women’s health problems.

Methot: The data of this study was collected and shered on social media (facebook) on www.surveey.com between 01.06.2019 - 01.07.2019. The sample of the study consisted of 200 women who could be reached within this period. In the collection of research data, litareture on the subject was searched and questions about women’s health problems and complementary and alternative treatment methots used in these problems were used. Data collection form; the socio-demographic characteristics of the women consisted of 13 questions abouth complementary and alternative treatment methods. Number, percentage distributions and chi- square test used to evaluate the data.

Results: The mean age of the study group was 33.60 ± 11.68, 57.5% were in the 33 and younger age group and 84.5% were useing non-drug methods when there was pain or health problems. 56.5% of the research group used non-drug methods to relieve muscle and joint pain, 19.48% preferred gren tea in herbal treatment methods. 95% of the researsh group stated that they obtained the desired result from complementary and alternative treatment to improve the quality of life. There was a statically significant difference between experiencing menstrual pain (p = .001) and muscle and joint pain (p = .000) and using complementary and alternative treatment methods.

Conclusion: It was found that more than half on the women who participated in the study benefited from complementary and alternative treatment in coping with menstrual pain, joint pain and approximately one third of them used complementary and alternative treatment to improve their quality of life.

Keywords: Alternative Therapy, Complementary Therapy, Women’s Health Problems

Page 353: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

353

GİRİŞ

Geleneksel tıp tanımı; Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre; fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunmayı, bu hastalıklara tanı koyabilmeyi, iyileştirebilmeyi ve tedavisini yapabilmenin yani farklı kültürlerde yer alan teori, inanç ve deneyimlere dayalı, sağlığı sürdürmede yer alan, açıklaması yapılabilen veya yapılamayan, uzun bir geçmişe sahip bilgi, beceri ve uygulamalar bütünüdür (1). Dünya popülâsyonunun yarısından fazlası alternatif ve tamamlayıcı tedavi yöntemlerini kullanmaktadır (2,3).

Tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAD); modern ve bilimsel tedaviler dışında kalan tedaviler kategorisinde yer almaktadır. TAD; Tamamlayıcı ve alternatif; uygulanan medikal tedavilere takviye olarak veya onun yerine kullanılan tedavi yöntemleri olarak tanımlanmaktadır (4).

Günümüzde kadınların birçoğu kendi kültürel yapıları ile örtüşen tedavi yöntemlerini tercih etmektedir. Akupunktur, yoga, rahatlama hareketleri, manipülasyon teknikleri, meditasyon, egzersiz, homeopati, geleneksel Çin ilaçları, doğal östrojen kaynakları, diyet, vitamin ve minareler kadınların kullanmayı tercih ettikleri yöntemler arasında yer almaktadır (5,6). Türkiye’de yapılan bir çalışmada sağlıklı bireylerin %60’ının tamamlayıcı ve alternatif tedaviyi kullandıkları belirlenmiştir (7).

Literatürde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemi kullanımını içeren çalışmalar incelendiğinde; Amerika’da %42.1, Avustralya’da %48.2, Fransa’da %49.3, Kanada’da %70.4, Kolombiya’da %40, Şili’de %71, Çin’de %70 ve Afrika ülkelerinde %80 civarındadır. Ülkemizde ise bu oranlar Kayseri’de %65, İzmir’de yapılan çalışmalarda %54.3 - 98.3 arasında değişmekte olup yaygın olarak kullanıldığı saptanmıştır.

Günümüzde kadınlar sağlık ile ilgili sorunlarında tamamlayıcı ve alternatif tedavi seçeneklerini oldukça sık kullanmaktadırlar. Kadın sağlığı sorunlarında kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedaviyi içeren sınırlı sayı ve kalitede çalışma bulunmaktadır. Bu çalışma ile kadın sağlığı sorunlarında kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini saptanması amaçlanmıştır.

YÖNTEM

Araştırmanın Tipi

Bu çalışma tanımlayıcı tipte bir çalışmadır.

Araştırmanın Yapıldığı Yer

Araştırmanın verileri 01.06.2019-01.07.2019 tarihleri arasında www.surveey.com üzerinden sosyal medyada (facebook) paylaşılarak toplanmıştır.

Araştırmanın Evreni/Örneklemi

Araştırmanın örneklemini 01.06.2019 - 01.07.2019 tarihleri arasında ulaşılabilen 200 kadın oluşturmuştur.

Araştırmaya Dâhil Edilme Kriterleri

18 yaş ve üzeri araştırmaya katılmayı kabul eden kadınlar araştırmaya dâhil edilmiştir.

Verilerin Toplanması

Araştırma verilerinin toplanmasında, literatür taranarak araştırmacılar tarafından oluşturulan, kadın sağlığı sorunlarında kullanılan TAT yöntemlerine ilişkin sorular sorulmuştur.

Verilerin Değerlendirilmesi

Araştırmanın bağımlı değişkenlerini TAT kullanma durumu oluşturmaktadır. Bağımsız değişkenlerini ise sosyo- demografik değişkenler (yaş, medeni durumu) ve kullanılan TAT yöntemleri oluşturmuştur. Veriler, bilgisayar ortamında Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) for Windows 23.0 istatistik programı kullanılarak değerlendirimiştir. Sosyo-demografik özelliklerinin analizinde sayı, yüzde dağılımları, değişkenler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde ki-kare testi uygulanmıştır. İstatistiksel önemlilik düzeyi p < 0.05 kabul edilmiştir.

BULGULAR

Araştırma grubunun yaş ortalaması 33.60 ± 11.68 (min:18 - maks: 72) olup, %57.5 ‘i 33 yaş ve altı grupta, %38’i üniversite eğitim düzeyinde ve %52’si bekardır. Çalışmamızda kadınların %84.5’i ağrı yaşama ya da sağlıkla ilgili bir sorun olduğunda ilaç dışı yöntem kullanmaktadır. Katılımcıların %56.5’i kas ve eklem ağrılarını geçirmek için ilaç dışı yöntem kullanmakta, %19.48’i bitkisel tedavi yöntemlerinde yeşil çayı tercih etmek olup, %95’i tamamlayıcı ve alternatif tedaviden istediği sonucu elde ettiği ve %31.93’ü yaşam kalitesini arttırmak için TAD’dan yararlandığını ifade etmiştir (Tablo 1).

Page 354: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

354

Tablo 1. Kadınların tanımlayıcı özelliklerine göre dağılımı

Kadınların Tanımlayıcı Özellikleri Sayı %

Yaş 33 yaş ve altı 33 yaş üzeri

115 85

57.5 42.5

Eğitim durumu İlkokul/Ortaokul Lise Üniversite Yüksek lisans/ Doktora

47 27 76 50

23.5 13.5 38.0 25.0

Medeni durum Evli Bekar

96

104

48.0 52.0

Doğum Yapma Evet Hayır

89

111

44.5 55.5

Ağrı Yaşama ya da Sağlıkla ilgili bir sorun olduğunda geçirmek için ilaç dışı bir yöntem uygulama/ yapma Evet Hayır

169 31

84.5 15.5

İlaç dışı yöntemleri hangi şikâyetlere yönelik kullandığı Menapoz Adet ağrısı Migren Kas ve eklem ağrıları Gebelik şikâyetleri Cinsel Sorunlara yönelik şikâyetler Diğer Hiçbiri Toplam

17 118 20

113 11 5

17 21

200

8.5 59.0 10.0 56.5 5.5 2.5 8.5

10.5 100.0

Katılımcıların en fazla kullandığı bitkisel yöntem, yeşil çay (%19.5), beslenme değişikliklerinde ise balık yağı/omega-3 kullanımıdır (%10.2). En fazla kullanılan zihin-beden teknikleri sırasıyla, müzik dinleme (%18.8), masaj ve dua etme (%18.3)’dir. Kullanılan diğer yöntemler ise sırasıyla, yatarak dinlenme (%17.4), çorap ve atlet giymeye özen gösterme (%13.4) ve karna sıcak uygulama (%11.4)’dır (Tablo 2).

Tablo 2. Kadınların sağlık sorunlarında kullandıkları tat yöntemlerine göre dağılımı

Kullanılan TAT Yöntemleri Sayı %

Kullanılan Bitkisel Tedavi Yeşil çay Gül çayı Papatya çayı Rezene çayı Siyah çay Zencefil Ihlamur Hiçbiri Diğer

61 2

30 18 22 30 46 85 19

19.48 0.68 9.58 5.75 7.02 9.58

14.69 27.15 6.07

Kullanılan beslenme yöntemi Tuzsuz beslenme Balık yağı/omega-3 E ve B vitamini kapsülleri Hiçbiri

27 23 18

157

12.0

10.23 8.0

69.77 Kullanılan Zihin-Beden Teknikleri Masaj Dua etme Yoga Akupuntur Akupresör Refleksoloji

71 71 12 0 1 1

18.29 18.29 3.09 0.0

0.25 0.25

Page 355: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

355

Hipnoz Müzik dinleme Nefes egzersizleri Hayal Kurma Hiçbiri Diğer

3 73 38 42 72 4

0.77 18.81 9.79

10.82 18.84

1.3 Kullanılan diğer yöntemler Karına sıcak uygulama Ayaklara sıcak uygulama Sıcak duş alma Bel kısmını bağlama Yüz üstü yatma Karın kısmını ovalama Çorap ve atlet giymeye özen gösterme Yatarak dinlenme Dikkati başka yöne çekme Fiziksel egzersiz Soğuk duş alma Hiçbiri Diğer

91 81 74 29 81 88

107

139 46 38 10 7 5

11.43 10.17 9.29 3.64

10.17 11.05 13.44

17.46 5.77 4.77 1.25 0.87 0.69

Kadınların TAT yöntemi kullanma sonucunda büyük çoğunluğunun (%95) yarar elde ettiği ve kullanma nedenleri incelendiğinde ise yaşam kalitesini arttırma (%31.9) ve kolay ulaşılabilir olmasından (%25.9) kullandıkları belirlenmiştir (Tablo 3).

Tablo 3. Kadınların sağlık sorunlarında kullanılan tat yöntemlerinin memnuniyet/tercih durumuna göre dağılımı

Kullanılan TAT Yöntemi Tercih ve Memnuniyet Durumu

Sayı %

TAT kullanımı sonrası yarar elde etme Evet Hayır

190 10

95.0 5.0

Yöntem kullanımından memnun olma Evet Hayır

189 11

94.5 5.5

TAT tercih nedeni İlaç kullanmak istememe Ucuz olma Kolay ulaşılır olması Yaşam kalitesini arttırma Kullanılan ilaç tedavisinin yetersiz kalması

70 82

105 129 18

17.32 20.29 25.99 31.93 4.47

Toplam 200 100.0

*Birden fazla yöntem belirtilmiştir, yüzdeler toplam sayı üzerinden alınmıştır

Yapılan çalışmada kadınların adet ağrısı yaşama (p = .000) ve kas ve eklem ağrısı yaşama (p = .000) durumu ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntem kullanmaları arasında istatistiksel bir fark vardır. Adet ağrısı yaşayan kadınların %67.5’i, kas ve eklem ağrısı yaşayan kadınların %65.1’i tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanmaktadır (Tablo 4).

Page 356: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

356

Tablo 4. Kadınların yaşadıkları sağlık sorunları ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki

Kadınların yaşadıkları Sağlık Sorunları

Tat Uygulayan Tat Uygulamayan Toplam İstatistiksel Analiz

sayı

%

sayı

%

sayı

%

Adet Ağrısında Yöntem kullanma Evet Hayır

114 4

67.5 12.9

55 27

32.5 87.1

169 31

100.0 100.0

x²=32.326 P=.000

Kas ve Eklem Ağrısında yöntem kullanma Evet Hayır

110 3

65.1 12.9

59 28

32.5 87.1

169 31

100.0 100.0

x²=32.725 P=.000

*Chi-square test

Araştırma kapsamına alınan kadınların kullandıkları bitkisel yöntemler incelendiğinde; zencefil çayı kullanımı ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemi kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmış olup (p = .012), kadınların % 11.8’inin ağrı yaşama ve sağlıkla ilgili bir sorun yaşadığında zencefil çayı tükettiği bulunmuştur (Tablo 5).

Tablo 5. Bitkisel yöntem ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki

Kadınların Kullandıkları bitkisel yöntemler

Tat uygulayan

Tat Uygulamayan

Toplam İstatistiksel Analiz x²= 6.249 P=.012

Sayı % Sayı % Sayı %

Zencefil çayı Evet Hayır

20 9

11.8 29.0

149 22

88.2 71.0

169 31

100.0 100.0

*Chi-square test

Tablo 6’da kadınların kullandıkları beslenme yöntemleri incelendiğinde balık yağı/omega3 kullanımı ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemi kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuş olup (p = .035), kadınların % 9.5’inin ağrı yaşama ve sağlıkla ilgili bir sorun yaşadığında balıkyağı/omega3 tükettiği saptanmıştır (Tablo 6).

Page 357: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

357

Tablo 6. Besin tüketimi ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki

Kadınların Kullandıkları beslenme yöntemleri

Tat Uygulayan Tat Uygulamayan Toplam İstatistiksel Analiz x²=4.426 P=.035

Sayı % Sayı % Sayı %

Balıkyağı/omega3 Kullanımı Evet Hayır

16 7

9.5 22.6

153 24

90.5 77.4

169 31

100.0 100.0

*Chi-square test

Kadınların kullandıkları beslenme zihin- beden teknikleri incelendiğinde dua etme (p=.001), müzik dinleme (p = .000) ve hayal kurma (p = .000) ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemi kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Kadınların ağrı yaşama ve sağlıkla ilgili bir sorun yaşadığında % 30.8’inin dua ettiği, %31.4’ünün müzik dinlediği ve %16.6’sının hayal kurduğu saptanmıştır (Tablo 7).

Tablo 7. Zihin-Beden teknikleri ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki

Zihin Beden Tekniği kullanılan

Yöntemler

Tat Uygulayan Tat uygulamayan Toplam İstatistiksel

Analiz

Sayı % Sayı % Sayı %

Dua etme

Evet

Hayır

52

19

30.8

61.3

117

12

69.2

38.7

169

31

100.0

100.0

x²=10.657

P=.001

Müzik Dinleme

Evet

Hayır

53

20

31.4

64.5

116

11

68.6

35.5

169

31

100.0

100.0

x²=12.424

P=.000

Hayal Kurma

Evet

Hayır

28

14

16.6

45.2

141

17

83.4

54.8

169

31

100.0

100.0

x²=12.909

P=.000

*Chi-square test

Kadınların kullandıkları diğer yöntemler ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki incelendiğinde; yüz üstü yatma ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemi kullanma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p = .003). Kadınların % 9.5’inin ağrı yaşama ve sağlıkla ilgili bir sorun yaşadığında balıkyağı/omega3 tükettiği saptanmıştır (Tablo 8).

Page 358: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

358

Tablo 8. Kadınların kullandıkları diğer yöntemler ile tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı arasındaki ilişki

Kadınların

Kullandıkları diğer yöntemler

Tat Uygulayan Tat Uygulamayan Toplam İstatistiksel

Analiz

x²=9.042

P=.003

Sayı % Sayı % Sayı %

Yüzüstü yatma

Evet

Hayır

76

5

45.0

16.1

93

26

55.0

83.9

169

31

100.0

100.0

*Chi-square test

TARTIŞMA

Bu çalışmada kadınların yaş ortalaması 33,60 olup, yarısından fazlası 33 yaş ve altı grupta olup, İstanbul’da yapılan bir çalışmada gebelerin yaş ortalaması 30,57’dir.

Kadınların %84,5’i tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini kullanmaktadır. Litaretürde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri kullanımı incelendiğinde İstanbul’da %78 (8), Eskişehir’de %60 (7) olduğu görülmüştür.

Yapılan bir çalışmada menopozal yakınmalarla baş etmede kadınların %80’inin (9), bir diğer çalışmada ise %48,5’inin (10) reçete olmaksızın TAT kullandıkları bulunmuştur. Ülkemizde ve dünyada TAT yöntemlerine ilişkin ilginin ve kullanım oranın giderek arttığı söylenebilir.

Katılımcıların TAT yöntemlerini en çok %59’u adet ağrısında, %56.5’i kas ve eklem ağrısında kullanmışlardır. Canada’da yapılan bir çalışmada adet ağrısı yaşayan kadınların %70’inin TAT yöntemleri kullandığı saptanmıştır (11). Dismenorede TAT kullanımı yapılan çalışmalarda benzer orandadır.

Kadınların sorunlarına yönelik kullandıkları bitkisel yöntemlerde, %19.48’i yeşil çay, %9.58’ papatya çayı ve zencefil çayı tükettiklerini ifade etmiştir. Kadınların bitki çayı tüketimi yapılan bazı çalışmalarda %23.7 (12) ile %62 (13) arasında değişmektedir.

Katılımcıların kullandıkları zihin-beden teknikleri incelendiğinde, %18.29’u masaj ve dua etme, %18.81 müzik dinleme, %10.82’i hayal kurma, %3.09’u ise yoga yapmayı tercih etmektedir. İstanbul’da üremeye yardımcı tedavi uygulamaları yapılan kadınlarda kadınların tamamının dua etmeyi tercih ettiği saptanmıştır (8). Bunun nedeni ülkemizdeki tek tanrı inancı ve kolay ulaşılması olarak söylenebilir.

Diğer TAT yöntemleri incelendiğinde, %17.46’sı yatarak dinlenme, %11.43’ü karına sıcak uygulama, %10.17’si ayaklara sıcak uygulama, %9.29’u sıcak duş alma yöntemlerini kullandıklarını ifade etmiştir. Yapılan bir çalışmada araştırma grubunun yarısının ayaklara sıcak uygulama yaptığı (14), diğer çalışmada ise katılımcıların yarısından fazlasının karna sıcak uygulama yaptığı ve yatarak dinlendiği saptanmıştır (15). Benzer şekilde adet ağrısını geçirmeye yönelik kadınların en fazla kullandıkları yöntemin ısı uygulaması olduğu belirlenmiştir (16,17). Buna göre kadınların en kolay ulaşabildiği, masrafsız ve kolay uygulanabilir olması gibi nedenlerden kaynaklı birçok kadının farklı oranlarda sıcak uygulama, ılık duş gibi TAT yöntemleri kullandığı belirlenmiştir. Bu oranların çalışmamızda düşük olması, farklı yaş dönemlerindeki kadınları ve farklı sağlık sorunlarını etkilemesinden kaynaklanmaktadır.

Kısıtlılıklar

Bu çalışmanın sadece sosyal medya (facebook) üzerinde yapılması kısıtlılıktır.

Sonuçların Uygulamada Kullanımı

Araştırma kapsamına alınan kadınların yarısından fazlası adet ağrısı ve kas ve eklem ağrıları ile başa çıkmada tamamlayıcı ve alternatif tedaviden yararlandıkları, yaklaşık üçte biri yaşam kalitesini arttırmak için tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullandıkları, adet ağrısı ve kas ve eklem ağrısı şikâyetleri yaşadıkları dönemde tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerine başvurdukları, neredeyse tamamının bu yöntemi kullanmaktan memnun kaldığı tespit edilmiştir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun yaşam kalitesini arttırmak ve kolay ulaşılır olduğu için tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini tercih ettiği belirlenmiştir.

Ülkemizde TAT kullanımı giderek artmakta, kullanım alanları genişlemektedir. Ancak bazı TAT yöntemlerine (yoga, akupunktur, akupres, refleksoloji ve bitkisel tedaviler) ilişkin kullanım oranı halen azdır. Bu nedenle TAT yöntemlerine ilişkin kullanımın arttırılması için sağlık profesyonelleri desteklenmelidir. Ayrıca literatüre katkı sağlayacak kanıt temelli araştırmalar yapılmalıdır.

Page 359: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

359

Kaynaklar

1. World Health Organization. General guidelines for methodologies on research and evaluation of traditional medicine.

Geneva: World Health Organization 2000.

2. Edirne T, Arica SG, Gucuk S, Yildizhan R, Kolusari A, Adali E, et al. Use of complementary and alternative medicines by

a sample of turkish women for infertly enhancement: a descriptive study. BMC Complement Altern Med 2010;10:58.

3. Sağkal T, Demiral S, Odabaş H, Altunok E. Kırsal kesimde yaşayan yaşlı bireylerin tamamlayıcı ve alternatif tedavi

yöntemlerini kullanma durumları. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi 2013;27(1):19-26.

4. Khorshid L, Yapucu Ü. Thenurse's role in complementray therapies. Atatürk Universitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

Dergisi 2005;8(2):124-30.

5. Cutson TM, Meulemen E. Managing menopause. Am Fam Physican. 2000;61(5):1285-1288.

6. Johnson A, Roberts L, Elkins G. Complomentary and alternative medicine for menopouse. J Evid Based Integr Med

2019;24 doi: 10.1177/2515690X19829380.

7. Çetin O. Eskişehir’de tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı. Sosyo Ekonomi 2007;2:90-105.

8. Başgöl Ş, Beji NK. Üremeye yardımcı tedavi uygulamaları yapılan kadınların tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarını

kullanma durumları. Türkiye Klinikleri J Obstet Womens Health Dis Nurs-Special Topics 2016;2(3):70-6.

9. Kang HJ, Ansbacher R, Hammoud MM. Use of alternative and complementary medicine in menopause. Int J Gynocol

Obstet 2002;79(3):195-207.

10. Mac LAH, Wilson DH, Taylor AW. Prevalence and cost of alternative medicine in Australia. Lancet 1996;347(2):560-573.

11. Burnett MA, Antao V, Black A, Feldman K, Grenville K, Lea R, et al. Prevalence of primary dysmenorrhea in Canada. J

Obstet Gynaecol Can 2005;27(8):765-770.

12. Erdoğan M, Özsoy S. Genç kızların dismenore için kullandıkları non-farmakolojik yöntemler, Maltepe Tıp Dergisi

2012;4(4):13-14.

13. O’Connell K, Davis AR, Westhoff C. Self treatment patterns among adolescent girls with dysmenorrhea. J Pediatr

Adolesc Gynecol 2006;19(4):285-289.

14. Gün Ç, Demirci N, Otrar M. Dismenore yönetiminde tamamlayıcı alternatif tedavileri kullanma durumu. Spatula DD

2014;4(4):191-197.

15. Erenel ŞA, Şentürk A. Sağlık meslek lisesi öğrencilerinin dismenore yaşama durumları ve dismenore ile baş etmeye

yönelik uygulamaları. Hacettepe Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2007;12:48-60.

16. Potur CD, Kömürcü N. Dismenore yönetiminde tamamlayıcı tedaviler. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi

2013;10(1):8-13.

17. Seven M, Guvenc G, Akyuz A, Eski F. Evaluating dysmenorrhea in a Sample of Turkish nursing students. Pain

Management Nursing 2014;15(3):664-71. doi: 10.1016/j.pmn.2013.07.006.

Page 360: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

360

SS19

DİSMENORE İLE BAŞETMEDE KULLANILAN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Şeyma KİLCİ1, Ayşegül MUSLU2, Gül ERTEM3

1Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak, Türkiye

2Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Zonguldak, Türkiye

3Ege Üniversitesi, İzmir, Türkiye

ÖZET

Dismenore adetten önce veya adet sırasında ortaya çıkan yaşam kalitesini etkileyen önemli jinekolojik bir sorundur. Bu dönemi ağrısız geçirmek için kadınlar birçok yöntem kullanmaktadır. Bu araştırma bir devlet Üniversitesi Hemşirelik öğrencilerinin dismenore ile başetmede kullandıkları tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerini saptamak amacıyla veri toplama formu ile toplanmıştır. Bu form; sosyo-demografik, menstruasyon özellikleri ve dismenorede kullanıan TAT yöntemlerine ilişkin 19 sorudan oluşmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımları ve ki-kare testi kullanılmıştır. Öğrencilerin yaş ortalaması 22.45±0.99, menstrüasyon yaşı 13.21±1.15’dir. Dismenorede TAT uygulayanların oranı %72.7’dir. En fazla kullanılan bitkisel yöntemler, yeşil çay (%31.1), papatya çayı (%21.2), ıhlamur (%14.4)’dur. Zihin-beden tekniklerinde en fazla masaj (%77.3), müzik dinleme (%28.8), nefes egzersizleri (%26.5) ve dua etme (%15.9) uygulanmaktaydı. Öğrencilerin %63.6’i karna sıcak uygulama, %55.3’ü karnı ovalama, %54.5’ü ayaklara sıcak uygulama, %53.8’i yatarak dinlenme, %53’ü sıcak duş alma, %39.4’ü çorap atlet giyme, %27.3’ü beli bağlama,

%25’i yüzüstü yatma yapmaktyadı. TAT kullanan ile kullanmayanların menstrual yaşı, düzeni, süresi, dismenorenin her menstruasyonda yaşama durumu, başlama zamanı gibi değişkenler arasında istatistiksel fark saptanmamıştır. Dismenorede TAT uygulamalarının hemşirelik ders programlarına entegre edilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. TAT yöntemlerine ilişkinı araştırmaların arttırılması da literature katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Dismenore; tamamlayıcı ve alternatif tedavi;non-farmakolojik.

COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT METHODS USED TO MANAGE DISMENORE

ABSTRACT

Dysmenorrhea is an important gynecological problem affecting quality of life that occurs before or during menstruation. In order to this period painless, women use many methods. This study was collected by using data form to determine complementary and alternative methods used by nursing students of Public University. Data form; socio-demographic, menstruation characteristics and dysmenorrhea. Number, percentage and chi-square test are used to evaluate data. The mean age of students 22.45±0.99 and menstruation age 13.21±1.15. CAM use of 72.7% in dysmenorrhea. The most commonly used herbal method greentea (31.1%), chamomiletea (21.2%) and linden (14.4%). The most commonly used in mind-body techniques massage (77.3%), listening to music (28.8%), breathing exercises (26.5%) and praying (15.9%). 63.6% of students warmly abdomen, 55.3% rubbing abdomen, 54.5% warm to feet, 53.8% lying down, 53% hot shower, 39% wearing socks athletes, 27.3% tie waist, 25% prone. There wasn’t statistical difference between groups when variable ssuch as menstrual age, order, duration, dysmenorrhea in each menstruation and onset time were compared. For this reason, integrating CAM into nursing lessons will be beneficial. Iincreasing evidence-based practices of CAM methods will contribute literature.

Keywords: Dysmenorrhea; complementary and alternative therapy;non-pharmacological.

GİRİŞ

Dismenore, menstruasyonun hemen öncesinde ya da başında ortaya çıkan alt karın ağrısı ile karakterize yaygın görülen jinekolojik bir şikayettir. Bu ağrı suprapubik bölgede keskin, aralıklı, spazmodiktir ve bacakların arka kısmına yansıyabilir. Ağrı genellikle menstruasyondan hemen önce başlar, menstruasyondan 2-3 gün sonra biter. Ağrıya başka bulgularda eşlik edebilir. Bunlar; bulantı, kusma, diyare, iştahsızlık, ateş basması, baş ağrısı, baş dönmesi gibi semptomlardır (1). Yapılan araştırmalar, farklı yaş ve milletlerden olan kadınlarda dismenore prevalansının farklılık gösterdiği ve tahmin edilen prevalansın %17-95 arasında değişiklik göstermektedir (2,4,5).

Dismenonere tedavisinde NSAİ ilaçlar birincil tedavidir ancak gastrointestinal rahatsızlık ve böbrek fonksiyonlarına olan yan etkileri nedeniyle ağrı kontrolünde kullanımı sınırlıdır (2). Tıbbı ilaçların yan etkileri ve potansiyel riskleri, başarısızlık oranları göz önünde bulundurulduğunda kadınların tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerini kullanma olasılığı yükselmiş ve son on yılda kullanımı artmıştır (3,4).

Page 361: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

361

Adet ağrısını azaltmak için birçok TAT yöntemi uygulanmaktadır. Bu yöntemler; bitkisel tedaviler (yeşil çay, siyah çay, gül çayı, papatya çayı, rezene çayı, zencefil, ıhlamur vb), diyet- beslenme değişiklikleri (tuzsuz beslenme, balık yağı/Omega-3, E ve B vitamini vb), zihin-beden teknikleri (masaj, dua etme, yoga, akupunktur, akupresör, refleksoloji, hipnoz, gevşeme müzik dinleme, nefes egzersizleri, hayal kurma, dikkati başka yöne çekme vb) ve diğer yöntemlerdir (karına sıcak uygulama, ayaklara sıcak uygulama, sıcak duş almak, bel bağlamak, yüzüstü yatmak, cenin pozisyonunda yatmak, karını ovalamak, yatarak dinlenmek, dikkati başka yöne çekmek, fiziksel egzersiz).

Bu araştırma dismenore yaşayan öğrencilerin semptomlar ile baş etmede kullandıkları TAT yöntemlerini saptamak amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Araştırmanın Tipi

Bu araştırmatanımlayıcı tipte bir çalışmadır.

Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Zaman

Veriler, Batı Karadeniz bölgesinde yer alan bir Devlet Üniversitesi Hemşirelik Bölümünde okuyan, araştırmaya katılmak isteyen son sınıf kız öğrencilerinden (intörn) 21 Haziran 2019 tarihinde veri toplama formu ile toplanmıştır.

Araştırmanın Örneklemi ve Evreni

Sağlık Bilimleri Fakültesi 4. sınıf Hemşirelik Bölümünde kayıtlı 200 öğrenci araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Evrenini bilinen örneklem sayısı hesaplanarak %95 güven aralığında 132 öğrenci araştırmaya dahil edilmiştir.

Araştırmaya Dâhil Edilme Kriterleri

18 yaş ve üzeri, jinekolojik ya da psikiyatrik sorunu olmayan, kronik bir hastalığı olmayan ve araştırmaya katılmayı kabul eden öğrenciler araştırmaya dâhil edilmiştir.

Verilerin Değerlendirilmesi

Araştırmanın bağımlı değişkenlerini TAT kullanma durumu, bağımsız değişkenlerini ise yaş, medeni durum, sigara içme durumu, menstruasyon ve dismenoreye ilişkin özellikler oluşturmuştur. Veriler, Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 23.0 deneme sürümü kullanılarak değerlendirimiştir. Sosyo-demografik özelliklerinin analizinde sayı, yüzde dağımlımları, değişkenler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde ki-kare testi uygulanmıştır. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0.05 kabuledilmiştir.

Verilerin Toplanması

Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri, menstruasyon özellikleri ve dismenorede semptom yönetiminde kullanılan TAT yöntemlerine ilişkin literatür doğrultusunda hazırlanan 19 sorudan oluşan anket formu kullanılmıştır.

Araştırmada Etik

Araştırma için Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulundan araştırmanın yapılabilmesi için onay alınmıştır (Onay no: 2019-98-12/06).

BULGULAR

Öğrencilerin yaş ortalamaları 22.45± 0.99, menstrüasyon yaş ortalaması 13.21±1.15’dir. Menstrüasyonun en fazla 12 ve 13 yaşlarında (%26.5 ve %34.8) görüldüğü, %79.5’inin menstrüel siklusunun düzenli, %20.5’inin düzensiz olduğu saptanmıştır. Menstruasyon süreleri çoğunlukla 3-6 gün (%73.5) sürmektedir.

Öğrencilerin %47.7’si her adet döneminde ağrı yaşadığını, ağrılarının %38.6’sının ilk 24 saatte olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların çoğunluğu (%73.5) adet ağrısında kendisi baş etmeye çalışmaktadır (Tablo 1).

Page 362: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

362

Tablo 1. Öğrencilerin Dismenoreye İlişkin Öykülerinin Dağılımı (n=132)

Dismenore Bilgileri Sayı (n) Yüzde (%)

Her menstrüel dönemde dismenore yaşama durumu Evet Hayır Bazen

63 4 65

47.7 3.0 49.2

Dismenorenin başlama zamanı Adet öncesi ilk 2-3 gün Adetin ilk 24 saati Adetin 2.ve 3. günü Adet ile birlikte

35 51 10 36

26.5 38.6 7.6 27.3

Dismenorenin çözümünde ilk başvurulan kişi Anne/arkadaş/komşu Sağlık personeli Kimseye başvurmam Kendim baş etmeye çalışırım

10 10 15 97

7.6 7.6 11.4 73.5

Dismenore yaşayan öğrencilerin ilaç dışı yöntem uygulayanların oranı %72.7’dir. Öğrencilerin %85.6’sı hem TAT yöntemlerinden yarar gördüğünü hem de memnun kaldığını belirtmiştir. TAT yöntemlerini tercih etme nedeni incelendiğinde, %65.2’si ilaç kullanmak istemediğinden, %16.7’si ucuz,%22’si kolay ulaşılabilir olduğundan, %25’i yaşam kalitesini artırmak istediğinden, %16.7’si kullandığı ilaç tedavisi yetersiz olduğundan dolayı tercih ettiğini belirtmiştir. Öğrencilerin en fazla kullandığı bitkisel yöntemler yeşil çay (%31.1), papatya çayı (%21.2), ıhlamur (%14.4) olarak belirtilmiştir. Beslenme ve mineral takviyesi olarak %3’ü tuzsuz beslenme, %6.8’i balık yağı/omega-3, %5.3’ü E ve B vitamin kapsülü kullanmaktadır. Zihin-beden tekniklerinde en fazla kullanılan yöntem masaj (%77.3) uygulamasıdır. Masajı sırasıyla müzik dinleme (%28.8), nefes egzersizleri (%26.5) ve dua etme (%15.9) izlemektedir. Ayrıca kız öğrencilerin %63.6’i karına sıcak uygulama, %55.3’ü karnı ovalama, %54.5’ü ayaklara sıcak uygulama,%53.8’i yatarak dinlenme,%53’ü sıcak duş alma,%39.4’ü çorap atlet giyme, %27.3’ü bel kısmını bağlamak,%25’i yüzüstü yatma,%25’i dikkati başka yöne çekme,%10.6’sı fiziksel egzersiz gibi uygulamaları yaptıkları da belirlenmiştir (Tablo 2).

Tablo 2. Kullanılan TAT Yöntemleri ve Yöntemlere İlişkin Düşüncelerinin Dağılımı

TAT bilgileri Sayı (n) Yüzde (%)

TAT kullanma durumu Evet Hayır

96 36

72.7 27.3

Dismenore için ilaç kullanma durumu Evet Hayır

62 70

47.0 53.0

TAT yöntemlerinden yarar görme durumu Evet Hayır

85 11

88.5 11.5

TAT kullanımından memnun olma durumu Evet Hayır

85 11

88.5 11.5

TAT’ı tercih nedeni* İlaç kullanmak istememek Ucuz olması Kolay ulaşılır olması Yaşam kalitesini artırmak Kullanılan ilacın yetersiz kalması

86 22 29 33 22

65.2 16.7 22.0 25.0 16.7

Kullanılan Bitkisel yöntemler* Yeşil çay Gül çayı Papatya çayı Siyah çay Rezene çayı Zencefil Ihlamur Hiçbiri

41 2 28 13 10 6 19 54

31.1 1.5 21.2 9.8 7.6 4.5 14.4 40.9

Page 363: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

363

Kullanılan Beslenme/mineral takviyesi* Tuzsuz beslenme Balık yağı/omega- 3 E ve B vitamini Hiçbiri

4 9 7 117

3.0 6.8 5.3 88.6

Zihin-beden teknikleri* Masaj Dua etme Yoga AkupunturAkupresör Refleksoloji Hipnoz Müzik dinleme Nefes egzersizleri Hayal kurma Hiçbiri

102 21 2 - - 1 2 38 35 6 15

77.3 15.9 1.5 - - 0.08 1.5 28.8 26.5 4.5 11.4

Diğer yöntemler* Karına sıcak uygulama Ayaklara sıcakuygulama Sıcak duşalmak Bel kısmını bağlamak Yüzüstü yatmak Karnıovalamak Çorap ve atlet giymeye özen göstermek Yatarak dinlenmek Dikkati başka yöne çekmek Fiziksel egzersiz Hiçbiri

84 72 70 36 33 73 52 71 33 14 1

63.6 54.5 53.0 27.3 25.0 55.3 39.4 53.8 25.0 10.6 0.08

*Birden fazla yöntem tercih edilmiştir, yüzdeler toplam n üzerinden alınmıştır.

TAT kullananlar ile kullanmayanların ilk menstrual yaşı, menstruasyon düzenleri, süreleri, dismenorenin her menstruasyon döneminde yaşama durumu, başlama zamanı, TAT kullanımından yarar sağlama, tercih nedenleri gibi değişkenler karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel fark saptanmamıştır (Tablo 3).

Tablo 3. Öğrencilerin Menstrual Özelliklerinin TAT Kullanma Durumuna Göre Dağılımı

TATKullanımı

Evet (n=96) Hayır (n=36) Toplam (n=132) X2 P

Menstrual Özellikler Sayı (n)

Yüzde (%)

Sayı (n)

Yüzde (%)

Sayı (n)

Yüzde (%)

Menstruasyon başlama yaşı 10- 13 yaş 14-16 yaş

60 36

62.5 37.5

24 12

66.6 33.3

84 48

63.6 36.4

0.196

0.658

Menstruasyon düzeni Evet Hayır

79 17

82.3 17,7

26 10

72.2 27.8

105 27

79.5 20,5

1.632

0.201

Menstruasyon süresi 3-6 gün 7-10 gün

70 24

74.4 25.6

27 8

77.1 22.9

97 32

75.2 24.8

0.098

0.754

Her adette 51 2 43

53.1 2.1 44.8

12 2 22

33.3 5.6 61.1

63 4 65

47.7 3.0 49.2

Dismenore yaşama durumu Evet 4.607 0.100 Hayır Bazen Dismenore zamanı

başlama

Adet öncesi ilk 2-3 gün Adetin başladığı ilk 24 saat Adetin 2.ve 3. günü Adet ile birlikte

28 37 8

23

29.2 38.5 8.3 24.0

7 14 2 13

19.4 39.0 5.5 36.1

35 51 10 36

26.5 38.6 7.6 27.3

2.619 0.454

Page 364: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

364

TARTIŞMA

Araştırmaya katılan kız öğrencilerin ilk adet görme yaş ortalaması 13.1±1.15’dir ve çoğunluğu düzenli menstruasyon görmektedir. Ülkemizde yapılan araştırmalarda benzer sonuçlar elde edilmiştir (6-10). Öğrencilerin %73.5’i 3-6 gün adet görmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da benzer oranlar saptanmıştır (11-13). Araştırmada dismenorenin daha çok ilk 24 saat yaşandığı, kız öğrencilerin bu ağrı ile daha çok kendilerinin baş etmeye çalıştıkları bulunmuştur. Üniversite öğrencileriyle yapılan benzer bir çalışmada da dismenorenin menstruasyon başlamadan 1-2 gün önce (%49.8) ve menstrausyon başladıktan sonra (%50.2) yaşandığı bildirilmiştir. Aynı çalışmada öğrencilerin %66.4’ü tıbbi yardım almamaktadır (9). Bu gruplarda dismenore prevelansının yüksek olması, katılımcıların bekar, hiç doğum yapmamış ve genç olması ile açıklanabilir.

Öğrencilerin çoğunluğu dismenoreyi gidermede/azaltmada TAT yöntemlerini kullanmaktadır (%72.7). Benzer şekilde Şahin ve ark. (9), Kazama ve ark.(15), Chia ve ark.da dismenorede TAT kullanım oranını yüksek bulmuşlardır. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler içinden bitkisel yöntem kullanımında ilk sırayı yeşil çay (%31.1) sonrasında papatya çayı (%21.2) ve ıhlamur (%14.4) izlemiştir. Seven ve ark. (17) bitkisel çay kullanımını %32.4 olarak saptamıştır. Gün ve ark. (10)en fazla papatya (15.1), siyah çay (11.8), ada çayı (11.8) ve maydanoz çayı (%6.6), Demirci (18), yeşil çay (%32.4), gül (%3.2), papatya (%42.8), siyah çay (%24.8), rezene (%14.4), zencefil (%3.2) ve ıhlamur (%5.2) kullanıldığını saptamıştır. Buna göre papatya ve yeşil çay dışındaki bitkisel çayların fazla kullanılmadığı söylenebilir. Konuya ilişkin deneysel çalışmaların arttırılmasıyla etkinliklerinin belirlenmesi kullanım oranlarının artmasını sağlayabilir.

Çalışmada tuzsuz beslenme (%3) ile E ve B vitamin (%5.3) kullanım oranları oldukça düşüktür. Demirci (18) yaptığı araştırmada bu oranların daha fazla olduğunu saptamıştır (%22.4’ü tuzsuz beslenme, %7.6’sı balık yağı/omega-3, %10.8’i E ve B vitamini). Şahin ve ark. (9) dismenore yaşayan kız öğrencilerin %62.5’i tuzsuz beslendiğini, %59.6’sının çay tüketmediği, %70.1’inin kahve tüketmediği, %68.4’ünün kola tüketmediğini belirlemiştir. Aynı çalışmada öğrencilerin yarısından fazlasının (%63.9) çikolata tükettiği saptanmıştır. Güney ve ark. (20) da E vitamini kullanımının dismenore şikayetlerini azaltmada etkili olduğunu belirtmiştir. Kızılırmak ve ark. (21) da üniversite öğrencilerinin %7.1’nin dismenore ile baş etmede beslenme değişiklikleri uyguladığı belirtilmiştir. Buna göre araştırmamız dışındaki diğer araştırmalarda beslenme değişikliklerinin daha fazla oranlarda kullanıldığı belirlenmiştir.

Dismenoreyi gidermede/azaltmada zihin-beden tekniklerinden en fazla kullanılanlar masaj (%77.3), müzik dinleme (28.8) ve nefes egzersizleri (%26.5) ve dua etmedir (%15.9). Yoga, akupuntur, akupresör, refleksoloji, gevşeme, dikkati başka yöne çekme, hayal kurma ve hipnoz yöntemlerini az sayıda öğrencinin uyguladığı saptanmıştır. Dismenore yaşayan kadınlarda masaj kullanımının benzer oranlarda olduğu belirlenmiştir (10,18). Müzik dinleme, nefes egzersizleri, dua etme gibi uygulamaların da masaj kadar olmasa da yüksek oranlarda kullanıldığı saptanmıştır (18). Wong ve Khoo (22) da merhemle yapılan masajın yüksek oranda (%60) kullanıldığını bildirmiştir. Buna göre zihin-beden tekniklerine ilişkin bilgi sahibi olan hemşirelik öğrencilerinin bu yöntemleri uygulamaması tamamlayıcı ve alternatif tedavilere ilişkin yeterli bilgi sahibi olmamalarıyla açıklanabilir. Kadınlara danışmanlık verecek olan hemşirelerin, tıp ve sağlık alanında çalışan personellerin alternatif tedavi yöntemlerine ilişkin eğitim süresince bilgilendirilmesi ve desteklenmesi önemlidir.

TAT yöntemleri içinde en çok ve öğrencilerin yarısından fazlasının uyguladığı yöntemler sırasıyla, karına sıcak uygulama (%63.6), karnı ovma (%55.3), ayaklara sıcak uygulama (%54.5), yatarak dinlenme (%53.8) ve sıcak duş almadır (%53). Bu uygulamaların yanında, çorap ve atlet giymeye özen gösterme (39.4), bel bağlama (%27.3), dikkati başka yöne çekme (%25), fiziksel egzersiz (%10.6) gibi yöntemlerini kullandıkları saptanmıştır. Gün ve ark. (10) da ayaklara sıcak uygulama (%50.9), sırt bağlama (%11.2), sıcak duş (5.7) ve yüzü koyun yatma (%3.8) uygulamalarını düşük oranlarda saptamıştır. Demirci (18) de karına sıcak uygulama (%52.8), ayaklara sıcak uygulama (%38.4), yatarak dinlenme (%37.6), sıcak duş alma (%32.4), çorap atlet giyme (%27.6) ve fiziksel egzersiz (%18.8) gibi diğer uygulamaları araştırmamızdan daha düşük oranlarda saptamıştır. Bunun nedeni araştırma örneklemimizi hemşirelik öğrencilerinin oluşturması ile açıklanabilir. Yapılan çalışmalarda karna ve ayaklara sıcak uygulama, sıcak banyo yapmanın yüksek oranlarda kullanıldığı belirtilmiştir (7-9,11,12,14, 17,23) bildirmişlerdir.

Egzersiz dismenore yönetiminde kullanılmakta ve olumlu sonuçları bulunmaktadır. Ancak etkisi tam olarak ispatlanamamıştır. Azima ve ark. (24) masaj ve egzersiz yapılan gruplarda ağrının plasebo grubuna göre anlamlı olarak azaldığı belirlenmiştir. Bayram (25) yaptığı çalışmasında, dismenore görülme oranını sporcularda daha az olduğunu belirlemiştir. Buna karşın Aykut ve ark. (11), Lustyk ve ark. (26) fiziksel egzersiz yapmanın dismenoreye bir etkisi olmadığını saptamışlardır. Sonuçlar dismenorede kullanılan alternatif yöntemlere ilişkin daha fazla RKÇ ‘ya ihtiyaç duyulduğunugöstermektedir. TAT yöntemlerine ilişkin kanıt düzeyleri belirlenmeli kullanım konusunda kadınlar desteklenmelidir.

Öğrencilerin %73.5’i adet ağrısında kendisi baş etmeye çalışmakta, %7.6’sı sağlık personeline başvuru yapmaktadır. Şahin ve ark. (9) dismenore yaşayan öğrencilerin yarısından fazlasının (%66.4) tıbbi yardım almadığını, Gün ve ark. (10) dismenore yaşayan öğrencilerin%83’ünün doktora başvurmadığı belirtilmiştir. Demirci (18)’nin yaptığı çalışmada da sağlık personeline başvuru oranı %29.2’dir. Brunett ve ark. (19) dismenore yasayan kadınların%77’sinin reçetesiz ilaç kullandıklarını, reçeteli analjezik kullanma oranını ise %14 olduğunu belirtmiştir. Kadınlar dismenore yaşadıklarında sağlık personeline başvuru yapmamakta, kendi başlarına dindirebileceğini düşünerek uygunsuz ilaç ya da yanlış TAT kullanımı uygulayabilmektedir. Gelişigüzel ilaç ve TAT kullanımı da kadın sağlığını olumsuz etkileyebilmekte, yarardan çok zararla karşılaşmalarına neden olabilmektedir.

Page 365: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

365

SONUÇ VE ÖNERİLER

Dismenore yaşayan öğrencilerin semptomlar ile baş etmede kullandıkları TAT yöntemlerini saptamak amacıyla yürütülmüş olan bu çalışmanın sonucunda; sağlık ekibinin bir üyesi olacak olan hemşirelik öğrencilerinde bile alternatif tedavi yöntemlerin az oranda uygulandığı belirlenmiştir. Oysa ki; Dismenore, yaşam kalitesini etkileyen, okuldan ve işten alıkoyan, çok yaygın görülen bir sağlık sorundur. Geleceğin hemşire adaylarının TAT yöntemleri konusunda bilgili olması, kadınlara yöntemler hakkında danışmanlık yapabilmeleri açısından öğrencilerin bu konuda bilgi sahibi olması oldukça önemlidir.

Araştırmanın bu sonuçlarından yola çıkarak; hemşirelik öğrencilerinin eğitim müfredatlarına, TAT yöntemlere ilişkin bir dersin seçmeli ders olarak konulması; kullanımı konusunda kadınların desteklenmeleri, yöntemlerin etkilerine yönelik daha fazla çalışmaların yapılması önerilebilir.

KAYNAKLAR

1. Allen LM, Lam AC. Premenstrual syndrome and dysmenor-rhea in adolescents. Adolesc Med State Art Rev. 2012;23(1):139-163.

2. Abdul-Razzak KK, Ayoub NM, Abu-Taleb AA, Obeidat BA. Influence of dietary in take of dairy products on dysmenorrhea. J Obstet Gynaecol Res. 2010;36(2):377-83.

3. Yılmaz F, Başer M. Dismenorenin okul performansına etkisi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 2016;5(3):29-33.

4. Apay SE, Arslan S, Akpinar RE, Celebioglu A. Effect of aromatherapy massage on dysmenorrhea in turkish students. Pain Manag Nurs. 2012;(13):236-240.

5. Arfailasufandi R. Andiarna F. Pengaruh pemberian coklat hitam terhadap penurunannyeri haid pada dismenorhea primer the influence of dark chocolate to reduce menstrual pain in primary dysmenorhea. Journal of Health Science and Prevention. 2018;2(1):27-31.

6. Bilgin Z, Özkan Arslan H, Dal Y. Kız öğrenci yurdunda yaşayan öğrencilerin dismenore yaşama durumu ve başetmeye yönelik uygulamaları. II. Uluslararası Katılımlı Kadın & Sağlık Kongresi. p. 127-128, 13-16 Mayıs 2013, Sakarya.

7. Erdoğan M, Özsoy S. Genç kızların dismenore için kullandığı non-farmakolojik yöntemler. Maltepe Tıp Dergisi. 2012;4(4):13-14.

8. Potur CD. Lokal düşük doz isı uygulanmasının dismenore üzerine etkileri. (Doktora Tezi). Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2009 (Prof. Dr. Nuran Kömürcü).

9. Şahin S, Kaplan S, Abay H, Akalın A, Demirhan İ, Pınar G. Üniversite öğrencilerinde dismenore yaşama sıklığı. Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi. 2015; (1-2-3):25-43.

10. Gün Ç, Demirci N, Otrar M. Dismenore yönetiminde tamamlayıcı alternatif tedavileri kullanma durumu. Spatula DD. 2014;4(4):191-197.

11. Avcı DK, Sarı E. üniversite öğrencilerinde dismenoreye yaklaşım ve dismenorenin sosyal yaşam ve okul performansına etkisi. Van Tıp Dergisi. 2018;25(2):188-193.

12. Aykut M, Günay O, Gün İ, Tuna R, Balcı E, Özdemir M, Öztürk Y. Biyolojik, sosyal- demografik ve nutrisyonel faktörlerin dismenore üzerine etkisi. Erciyes Tıp Dergisi. 2007;29(5):393-402.

13. Unsal A, Ayranci U, Tozun M, Arslan G, Calik E. Prevalence of dysmenorrhea and its effect on quality of life among a group of female university students. Ups J Med Sci. 2010;115(2):138- 45.

14. Erenel ŞA, Şentürk A. Sağlık meslek lisesi öğrencilerinin dismenore yaşama durumları ve dismenore ile baş etmeye yönelik uygulamaları. Hacettepe Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 2007;2:48-60.

15. Kazama M, Maruyama K, Nakamura K. Prevalence of dysmenorrhea and ıts correlating lifestyle factors in japanese female junior high school students. Tohoku J. Exp. Med. 2015;236,107-113.

16. Chia CF, Lai JHY, Cheung PK, Kwong LT, Lau FPM, Leung KH, Leung MT, Wong FCH, Ngu SF. Dysmenorrhoea among hong kong university students: prevalence, ımpact, and management. The Hong Kong Medical Journal. 2013;19.222-8.

17. Seven M, Guvenc G, Akyuz A, Eski F. Evaluating dysmenorrhea in a sample of turkish nursing students. Pain Management Nursing. 2013;11:1-8.

18. Demirci D. Dismenore ile baş etmede kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, (Danışman:Doç. Dr. Hilmiye AKSU), 2017.

19. Burnett MA, Antao V, Black A. Prevalence of primary dysmenorrhea in Canada. Journal of Obstetrics and Gynaecology. 2005;27(8):765-770.

20. Güney M, Oral B, Mungan T. E vitamini kullanımının primer dismenore tedavisindeki etkisi. Kadın Doğum Dergisi. 2006;5(1):991-993.

Page 366: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

366

21. Kizilirmak A, Kartal B, Calpbinici P. Prevalence of dysmenorrhea in young women and their coping methods. Medicine Science International Medical Journal. 2019:1-5. doi: 10.5455/medscience.2018.07.8937

22. Wong LP Khoo EM. Dysmenorrhea in a multiethnic population of adolescent Asian girls. International Journal of Gynecology and Obstetrics. 2010;108:139-142.

23. Çakır M, Mungan I, Karakas T, Girisken I, Okten A. Menstrual patatern and common menstrual disorders among university students in Turkey. Pediatrics International. 2007;49(6):938-42.

24. Azima S, Bakhshayesh H R, Kaviani M. Comparison of the effect of massage therapy and ısometric exercises on primary dysmenorrhea: a randomized controlled clinical trial. Journal of Pediatric and Adolescent Gynecology. 2015;28(6):486-91.

25. Bayram GO. Sporcuların premenstrual sendrom yönünden sedanter bayanlarla karşılaştırılması. Bakırköy Tıp Dergisi. 2007;3:104-110.

26. Lustyk MK, Widman L, Paschane A, Ecker E. Stress, quality of life and physical activity in women with varying degrees of premenstrual symptomatology. Women Health. 2004;39:35-44.

Page 367: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

367

SS49

KAN BAĞIŞINDA MÜZİK TERAPİNİN DONÖRÜN ANKSİYETESİNE ETKİSİ

Fethiye Yelkin ALP1, Leyla KHORSHİD2, Şebnem YÜCEL2, Münire TÜRKYILMAZ3

1Dokuz Eylül Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir

2Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir

3Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Kan Merkezi Sorumlu Hemşiresi, İzmir

Öz. Bu araştırmanın amacı, kan bağışı yapan donörlere uygulanan müzik terapinin (MT) anksiyeteye ve yaşamsal bulgulara etkisini incelemektir. Gönüllü bağışçı oranının düşük olması ve ilk bağışta olumsuz etkiler azaldığı ölçüde, kan bağışçılarının sonraki kan bağışı için gelme olasılığı artması açısından, kan bağışçılarının kaygısını azaltmak önemlidir. Bu çalışma; randomize kontrollü, tek kör deneysel bir çalışmadır. Araştırma, İzmir’de bir üniversite hastanesi kan merkezinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini, 30 ‘u MT uygulama grubu ve 30’u kontrol grubu olmak üzere araştırmaya gönüllü 60 katılımcı oluşturmuştur. Anksiyete düzeyleri, Durumluluk Kaygı Ölçeği ile müzik terapi öncesi ve sonrası, araştırma tasarımına uygun tek kör olarak ölçülmüştür. Donörlerin yaşamsal bulguları müzik terapi öncesi ve sonrası ölçülmüştür. Uygulama ve Kontrol gruplarında müzik terapi öncesi müzik terapi sonrasına göre sistolik ve diastolik kan basıncı, nabız hızı, solunum hızı arasında fark görülmüştür. MT sonrası anksiyete puanlarında uygulama öncesi ve sonrası anlamlı fark bulunmuştur. Kan bağışı donörlerinde rutin olarak uygulanan hemşirelik bakımına MT dahil edilmesi önerilir.

Anahtar Kelimeler: “Müzikterapi”, “Kan Bağışı”, “Donör Anksiyetesi”

THE EFFECT OF MUSIC THERAPY ON DONOR ANXIETY IN BLOOD DONATION

Abstract The purpose of this research was to investigate the music therapy (MT) effect on blood donation anxiety and vital signs of participants. It is important to reduce donor anxiety and the negative impacts on the first donation as the rate of valuntary donors increases coming to the next blood donation.The study is a simple blind, controlled, randomized clinical trial. Participants were allocated by means of randomized controlled sampling. The study was performed in the blood donation centre of an University Hospital in İzmir, Turkey. The study was carried out in 60 participants, 30 randomized to the experimental group and 30 randomized to the control group. The control group was given routine attention, and the experimental group was given an MT passive intervention. The anxiety levels were measured by means State Anxiety Inventory (SAI) of pre- and post questionnaires by a blinded investigator. Vital signs of donors were measured pre and post intervention.There were statistical differences between the control and experimental group in heart rate, breath rate, systolic and diastolic blood pressures measured pre and post intervention. The anxiety state score after intervention were significantly significant in the MT group (p < .05). It is recommended to include music therapy in the routine nursing care of blood donors.

Keywords: “Music therapy”, “Blood donation”, “Donor anxiety”

GİRİŞ

Kan transfüzyonu hayat kurtarıcı bir tedavi olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Kan transfüzyonlarının tek kaynağı sağlıklı donörlerden kan bağışı ile toplanan kan ve kan ürünleridir Gönüllü bağışçı oranı, gelişmiş ülkelerde nüfusun %5’ine ulaşırken bu oran halen ülkemizde %1,5 civarındadır (Cevizci, 2014).

Kan bağışlamama nedenlerinden bazıları; iğne korkusu tıbbi işlemlerle ilgili korkular, kan görme korkusu, kan bağışı sırasında bayılma gibi korkulardır (Birgili ve Khorshid, 2011) (Viar ve diğerleri , 2010). Dongen ve ark. (2012) tarafından yapılan araştırmada, kadınlarda erkeklere göre ortalama olarak bağış öncesi ve sonrası anksiyete düzeyleri yüksek bulunmuş ve kadınların daha ciddi istenmeyen etkiler yaşadığı belirlenmiştir. (Hoogerwerf ve diğerleri, 2017)(Anne Van Dongen, ve diğerleri, 2013)(Anne van Dongen, 2014). Dünya literatüründe, kan bağışı konusunda gönüllülüğü etkileyen, teşvik eden ya da engelleyen bu faktörlere ilişkin çalışmalar yer almaktadır. Bunlar arasında kan kaybı korkusu, bulaşıcı hastalık riski, kan verme ile ilgili anksiyete önemli yer tutmaktadır. (France ve diğerleri 2016) (Cevizci, 2014)(Ditto ve France, 2006).

Kan bağışı esnasında donörler anksiyete yaşarlar. (Anksiyete hem ruhsal hem de fizyolojik belirtiler üzerine etki etmektedir. Birgili ve Aydın, 2011). France ve ark. (2004) tarafından yapılan araştırmada, bağış öncesi anksiyete ve bağış sonrası semptomlar arasındaki pozitif ilişki göz önüne alınmış ve ilk kez kan veren donörün anksiyetesi azaltılırsa, daha sonraki bağış olasılığını artırabilir sonucuna varmışlardır (Anne Van Dongen, 2014)(France ve diğerleri, 2011)(Ditto ve France, 2006).

Son yıllarda araştırmacılar, müzik ile sağlık bakım işlevleri arasında yakın bir ilişki olduğunu, müziğin kalp hızını, kan basıncını, vücut ısısını ve solunum hızını düşüren, gevşemeyi sağlayan, hastanın ağrı algısını değiştiren, dikkatini başka yöne çeken,

Page 368: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

368

önemli bir araçtır. Sempatik aktivitenin azalması; kan basıncı, kalp hızı, solunum hızını azaltır ve relaksasyon sağlar (Esra Akın Korhan ve diğerleri, 2014)(Esra Akin Korhan ve diğerleri 2011) (Jiménez-Jiménez ve diğerleri , 2013). Müzik terapi, tüm dünyada farklı pratik ve modellerle profesyonel olarak geliştirilmektedir.. Pozitif duyguları ve yeterli gevşemeyi içeren anlamda müziğin kullanımı araştırmacılar tarafından yaygın olarak çalışılmıştır (Biddiss ve diğerleri, 2014).

YÖNTEM

Bu araştırma, tek kör, randomize kontrollü deneysel klinik bir çalışma olarak planlanmıştır. Araştırma, bir üniversite hastanesi kan merkezine kan bağışı için 2017-2018 tarihleri arasında başvuran donörler ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini, kan merkezine kan bağışı için başvuran, araştırmaya katılmayı kabul eden ve araştırmanın örneklem seçim kriterlerine uyan donörler oluşturmuştur. Örneklem büyüklüğü, power analizi ile hesaplanmıştır. Yapılan hesaplamada 0.80 güçlük değeri, 0.05 yanılma düzeyi ile her bir gruba 30 donörün alınması gerektiği bulunmuştur.

Veri Toplama Araçları

Araştırmanın yürütülebilmesi için Etik Kurul’dan ve araştırmanın yapıldığı kurumdan gerekli izinler alınmıştır. Ayrıca araştırmaya katılacak bireylere araştırma hakkında bilgi verildikten sonra onların gönüllü katılımları için yazılı onamları alınmıştır. Araştırmacı tarafından geliştirilen birey tanıtım formunda; donörün yaşı, cinsiyeti, eğitim düzeyi, medeni hali, donörün kaçıncı bağışı olduğu olmak üzere toplam beş sorudan oluşan donörlere ilişkin sorular yer almaktadır. Birey izlem formu’nda, donörün müzik terapiye başlamadan hemen önce, müzik terapinin bitiminde ölçülecek sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, nabız hızı, solunum hızı içeren hemodinamik değerler yer almıştır. Durumluk ve sürekli anksiyete düzeylerini saptamak amacıyla Spielberger ve arkadaşları tarafından (1970) geliştirilen, Öner ve Le Compte tarafından (1985) Türk toplumunda geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları yapılan ölçek için güvenirlik, test tekrar test güvenirliği yöntemiyle Pearson Momentler Çarpımı Korelasyonu hesaplanmış .26 ile.68 arasında bulunmuştur. İç tutarlılık ve test homojenliği Kuder Richardson 20 formülüyle hesaplanmış, durumluk kaygı ölçeği için .83 ile .87 bulunmuştur.

Veri Toplama Yöntemi

Araştırmanın sınırlılıklarına uyan uygulama ve kontrol grubundaki donörlere, birey tanıtım formu doldurulmuştur. Uygulama ve kontrol grubundaki donörlerin yaşamsal bulguları (sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, nabız hızı ve solunum hızı) ölçülerek Birey İzlem Formuna kayıt edilmiştir. Müzik terapinin anksiyete üzerine olan etkisini belirlemek amacıyla uygulama grubunu oluşturan donörlere ve kontrol grubunu oluşturan donörlere müzik terapi uygulamaya başlamadan hemen önce durumluluk kaygı ölçeği uygulanmıştır. Kayıt işleminden hemen sonra uygulama grubundaki donörlere kulaklıklı MP3 player aracılığı ile müzik ve ritm uzmanı tarafından belirlenmiş, gevşemeyi sağlayıcı etkisi olan, flüt eseri 10 dakika süre ile dinletilmiştir (Esra Akin Korhan ve diğerleri, 2011). Kontrol grubundaki donörlere herhangi bir müzik dinletilmemiştir. Müzik terapi sonrası uygulama ve kontrol grubundaki donörlere durumluluk kaygı ölçeği uygulanacak ve yaşamsal bulguları (sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, nabız hızı ve solunum hızı) ölçülerek Birey İzlem Formuna kayıt edilmiştir.

Verilerin Analizi

Araştırmada toplanan verilerin istatistiksel analizi IBM SPSS 22.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) istatistik paket programında yapılmıştır. Verilerin analizinde, bireylerle ilgili tanıtıcı bilgilerin dağılımları sayı ve yüzdelik olarak verilmiştir. Normal dağılım gösteren veriler için İstatistiksel anlamlılık düzeyi α=0.05 olarak belirlenmiştir. MT ve kontrol grubunda yer alan donörlere ait durumluk anksiyetesi düzeyi müzik terapi öncesi ve müzik terapi sonrası ile sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, nabız hızı, solunum hızı arasında bağımlı örneklem t testi uygulanmıştır.

BULGULAR

Araştırmaya katılanların yaş grupları, cinsiyet medeni durum, eğitim seviyesi, kan bağış sayısına göre uygulama ve kontrol grupları arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktur (p>0.05). (Tablo 1).

Tablo 1.Uygulama ve Kontrol Grubundaki Bireylerin Tanımlayıcı Özeliklerinin Dağılımı

Özellikler (n=60) Uygulama grubu Kontrol grubu Toplam χ2 p

Sayı % Sayı % Sayı %

Yaş

20-29 10 50.0 10 50.0 20 100.0 0.067 1.000

30-39 10 50.0 10 50.0 20 100.0

40-49 10 50.0 10 50.0 20 100.0

Cinsiyet

Kadın 15 50.0 15 50.0 30 100.0 0.000 1.000

Erkek 15 50.0 15 50.0 30 100.0

Medeni Durum

Evli 15 46.9 17 53.1 32 100.0 0.598 0.841

Page 369: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

369

Bekar 13 52.0 12 48.0 25 100.0

Dul 2 66.7 1 33.3 3 100.0

Eğitim Düzeyi

İlkokul 3 42.9

4

57.1

7

100.0

2.643

0.454

Ortaokul 2 33.3

4

66.7

6

100.0

Lise 9 42.9

12

57.1

21

100.0

Yüksekokul 16 61.5

10

38.5

26

100.0

*Fisher’in kesin ki kare testi

Uygulama ve kontrol grubunda müzik terapi öncesi ve sonrası durumluk anksiyete düzeyine göre karşılaştırmak için bağımlı örneklem t testi uygulanmıştır. Uygulama grubuna göre müzik terapi öncesi puan ortalaması 45.10±10.19, müzik terapi sonrası puan ortalaması 28.23±4.40 olduğu ve puan ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=9.320; p<0.05). Kontrol grubuna göre MT öncesi puan ortalaması 37.56±10.85, müzik sonrası puan ortalaması ise 31.13±9.22 olduğu ve istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=4.300; p<0.05). (Tablo 2).Uygulama grubunda sistolik kan basıncı puan ortalaması, müzik terapi öncesi ve müzik terapi sonrası puan ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=4.536; p<0.05). MT öncesinde diyastolik kan basıncı puan ortalaması, MT sonrası puan ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=6.345; p<0.05). Müzik terapi öncesinde nabız hızı puan ortalaması ve müzik terapi sonrası puan ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=9.115; p<0.05). MT öncesinde solunum hızı puan ortalaması ve MT sonrası puan ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (t=11.609; p<0.05) (Tablo 2).

Tablo 2. Uygulama ve Kontrol Grubunda MT Öncesi ve Sonrası Ölçülen Yaşamsal Bulgu ve Anksiyete Düzeylerinin Karşılaştırılması

Özellikler Pretest Posttest χ2* P

(M±SD) (M±SD)

Anksiyete Düzeyi

MT Grubu

45.10±10.19

28.23±4.40

9.320

0.000

Kontrol Grubu

37.56±10.85

31.13±9.22

4.300

0.000

Sistolik Kan Basıncı

MT Grubu

131.56±11.77

114.63±21.45

4.536

0.000

Kontrol Grubu 126.93±15.22 118.37±12.10 5.973 0.000

Diastolik Kan Basıncı

MT Grubu 79.03±9.77 73.70±8.67 6.345 0.000

Kontrol Grubu 77.23±9.14 74.53±9.14 1.990 0.056

Nabız Hızı

MT Grubu 86.76±7.98

78.40±5.10

9.115

0.000

Kontrol Grubu 82.87±10.29

77.37±10.29

7.584

0.000

Solunum Hızı

MT Grubu 25.33±2.00

21.40±1.50

11.609

0.000

Kontrol Grubu 22.57±2.65

20.20±1.68

5.308

0.000

*Bağımlı Örneklem t testi

TARTIŞMA VE YORUM

Kan bağışı ile ilgili en önemli problem, gönüllü kan bağışçısı sayısındaki yetersizliktir. Kan bağışı ile ilgili pek çok yanlış bilgi, tutum, davranış, inanç ve korkular kan bağışı gönüllülüğünü engelleyebilmektedir. Düzenli kan bağışının organizasyonunda ilk adım kan bankası hekimi ve personelinin kişiye bağış sonu iyi bir anı bırakmalarından başlamaktadır. Kan bağışlamama nedenlerinden bazıları; iğne korkusu tıbbi işlemlerle ilgili korkular, kan görme korkusu, kan bağışı sırasında hastalık bulaşması korkusu gibi korkulardır(Hoogerwerf ve diğerleri, 2017)(Anne Van Dongen ve diğerleri, 2013) .Bazı donörler tarafından deneyimlenen bayılma, baş dönmesi bulgularının daha sonra kan verme olasılığında azalmayla ilişkili olduğu gösterilmiştir

Page 370: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

370

(Hilliard, 2006).France ve Ditto (2006) tarafından yapılan bir çalışmada, donörlerde kan vermeye bağlı ajitasyon, terleme, solgunluk, üşüme hissi, güçsüzlük hissi, bulantı gibi orta derecede reaksiyonlar geliştiği, ve ek olarak kusma, bilinç kaybı, kasılma, bayılma gibi daha şiddetli derecede reaksiyonlar geliştiği saptanmıştır. Kadınlarda ve beden kitle indeksi düşük olan bireylerde istenmeyen semptom gelişme oranının daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Khorshid ve Birgili tarafından yapılan ilk kez kan bağışında bulunan bireylerin oranının %53.9 olduğu bir çalışmada, belirti gelişme oranı Feyzioğlu ve ark. (2007)’ nın çalışma sonuçlarından yüksek bulunmuştur.(Birgili ve Khorshid, 2011) Gezici kan kliniklerine başvuran sağlıklı erişkin donör ile yapılan bir çalışmada, kadınlarda ve kan dönörlüğünü daha az deneyimleyenlerde daha çok bayılma geliştiği saptanmıştır (Ditto ve France 2006).

Uğraş ve arkadaşları (2018) tarafından preoperatif dönemde olan hastalara seçtikleri müzik türünün dinlettirilmesi sonucunda hastaların anksiyetelerinin azaldığı saptanmıştır. (Uğraş ve diğerleri, 2018). Kolonoskopi öncesi Ko ve arkadaşları (2017) tarafından kolonoskopi ve endoskopi odasında bekleyen hastalara seçtikleri müzik türünün dinlettirilmesi sonucunda müziğin hastaların anksiyetesini azalttığı saptanmıştır. Lokal anestezi ile minör cerrahi geçiren hastalarda yapılan çalışmada; işlem sırasında hastalara müzik terapi uygulanmıştır ve müziğin hastaların anksiyetesini azalttığı saptanmıştır. (Lawson ve diğerleri, 2016). Biddes ve arkadaşları (2014) tarafından yapılan 25 çalışmanın sistematik derlemesinde müziğin anksiyeteyi azalttığı sonucu saptanmıştır (Biddiss ve diğerleri, 2014).Akın ve diğerleri(2011) müzik terapi mekanik ventilasyon desteğinde olan yoğun bakım hastalarında anksiyetesinin fizyolojik belirtilerini azaltan etkili bir hemşirelik girişimi olduğunu bulmuşlardır. Kan bağışçılarının düzenli kan bağışçıları haline gelmesinde ilk kan bağışında edindikleri deneyimlerin önemli etkileri vardır İlk bağışta olumsuz etkiler azaldığı ölçüde kan bağışçılarının sonraki kan bağışı için gelme olasılığı artmaktadır (Merz, ve diğerleri 2018)(Hoogerwerf ve diğerleri, 2017). Hemşirelerin girişimsel işlemler esnasında donörün yaşadıkları anksiyetenin farkında olmaları önem taşımaktadır. Bu yüzden hemşirelerin anksiyeteyi en aza indirebilmek için kanıt düzeyi yüksek nonfarmakolojik yöntemler hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Bu çalışma anksiyetenin giderilmesinde kullanılan nonfarmakolojik yöntemler konusunda literatüre katkı sağlamıştır.

SONUÇ

Sonuç olarak kan bağışı öncesi müzik terapi uygulandığında, müzik terapinin donörlerin anksiyete belirtilerinden sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, solunum hızı değerlerini olumlu yönde etkilediği ve bu değerleri azalttığı, nabız hızı değerlerini etkilemediği saptanmıştır. Sonuçların genellenebilmesi için çalışma, farklı örneklem üzerinde tekrarlanmalıdır. Kan bağışı öncesi müzik terapi uygulandığında donörlerin anksiyetenin azaltılmasında olumlu yönde etkisi olduğu saptanan bu araştırma sonuçları doğrultusunda şunlar önerilebilir: Kan bağışı donörlerinde rutin olarak uygulanan hemşirelik bakımına müzik terapi dahil edilmelidir.

KAYNAKÇA Biddiss, E., Knibbe, T. J., ve McPherson, A. (2014). The Effectiveness of Interventions Aimed at Reducing Anxiety in Health Care Waiting Spaces. Anesthesia ve Analgesia, 119(2), 433–448. https://doi.org/10.1213/ane.0000000000000294 Birgili, F., ve Khorshid, L. (2011). Kan Bağışı Yapan Donörlerde Kan Alma Sırasında Görülen Olumsuz Belirti ve Bulguların İncelenmesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 27(2), 11–17. Cevİzcİ, S. (2014). Readiness for Blood Donation and Factors Affecting Behaviour to Give Blood Gönüllü Kan Bağışçılığı ve Kan Verme Davranışını Etkileyen Faktörler. (January 2010). Ditto, B., ve France, C. R. (2006). Vasovagal symptoms mediate the relationship between predonation anxiety and subsequent blood donation in female volunteers. Transfusion, 46(6), 1006–1010. https://doi.org/10.1111/j.1537-2995.2006.00835.x France, C. R., France, J. L., Frame-Brown, T. A., Venable, G. A., ve Menitove, J. E. (2016). Fear of blood draw and total draw time combine to predict vasovagal reactions among whole blood donors. Transfusion, 56(1), 179–185. https://doi.org/10.1111/trf.13264 France, C. R., France, J. L., Wissel, M. E., Kowalsky, J. M., Bolinger, E. M., ve Huckins, J. L. (2011). Enhancing blood donation intentions using multimedia donor education materials. Transfusion, 51(8), 1796–1801. https://doi.org/10.1111/j.1537-2995.2010.03033.x Hilliard, R. E. (2006). The effect of music therapy sessions on compassion fatigue and team building of professional hospice caregivers. Arts in Psychotherapy, 33(5), 395–401. https://doi.org/10.1016/j.aip.2006.06.002 Hoogerwerf, M. D., van Dongen, A., Middelburg, R. A., Merz, E. M., de Kort, W. L. A. M., Frings-Dresen, M. H. W., Veldhuizen, I. J. T. (2017). Negative experiences and pre-donation blood pressure: the role of attitude and anxiety. Transfusion Medicine, 27(2), 105–113. https://doi.org/10.1111/tme.12374 Jiménez-Jiménez, M., García-Escalona, A., Martín-López, A., De Vera-Vera, R., ve De Haro, J. (2013). Intraoperative stress and anxiety reduction with music therapy: A controlled randomized clinical trial of efficacy and safety. Journal of Vascular Nursing, 31(3), 101–106. https://doi.org/10.1016/j.jvn.2012.10.002 Ko, C. H., Chen, Y. Y., Wu, K. T., Wang, S. C., Yang, J. F., Lin, Y. Y., … Hsieh, M. H. (2017). Effect of music on level of anxiety in patients undergoing colonoscopy without sedation. Journal of the Chinese Medical Association, 80(3), 154–160. https://doi.org/10.1016/j.jcma.2016.08.010 Korhan, Esra Akin, Khorshid, L., ve Uyar, M. (2011). The effect of music therapy on physiological signs of anxiety in patients receiving mechanical ventilatory support. Journal of Clinical Nursing, 20(7–8), 1026–1034. https://doi.org/10.1111/j.1365-2702.2010.03434.x

Page 371: ISBN NO: 978-605-031-392-5...tarafından Tıp eğitimi ve Hemşirelik eğitiminde yer alması önerilmiştir. 1997 de yapılan bir ankette 125 tıp öğrencisinin 75i GETAT [ın müfredata

371

Korhan, Esra Akın, Uyar, M., Eyigör, C., Hakverdioğlu Yönt, G., Çelik, S., ve Khorshıd, L. (2014). The Effects of Music Therapy on Pain in Patients with Neuropathic Pain. Pain Management Nursing, 15(1), 306–314. https://doi.org/10.1016/J.PMN.2012.10.006 Lawson, L., Glennon, C., Fiscus, V., Harrell, V., Krause, K., Moore, A., ve Smith, K. (2016). Effects of Making Art and Listening to Music on Symptoms Related to Blood and Marrow Transplantation. Oncology Nursing Forum, 43(2), E56–E63. https://doi.org/10.1188/16.onf.e56-e63 Merz, E. M., Ferguson, E., ve van Dongen, A. (2018). Psychosocial characteristics of blood donors influence their voluntary nonmedical lapse. Transfusion, 58(11), 2596–2603. https://doi.org/10.1111/trf.14891 Uğraş, G. A., Yıldırım, G., Yüksel, S., Öztürkçü, Y., Kuzdere, M., ve Öztekin, S. D. (2018). The effect of different types of music on patients’ preoperative anxiety: A randomized controlled trial. Complementary Therapies in Clinical Practice, 31(2018), 158–163. https://doi.org/10.1016/j.ctcp.2018.02.012 van Dongen, A. (2014). Anxiety and fear: Psychological aspects of blood donation. Blood Transfusion, 12, s442–s443. http://www.embase.com/search/results?subaction=viewrecordvefrom=exportveid=L71463145%5Cnhttp://www.bloodtransfusion.it%5Cnhttp://dx.doi.org/10.2450/2014.S2 Van Dongen, Anne, Abraham, C., Ruiter, R. A. C., ve Veldhuizen, I. J. T. (2013). The influence of adverse reactions, subjective distress, and anxiety on retention of first-time blood donors. Transfusion, 53(2), 337–343. https://doi.org/10.1111/j.1537-2995.2012.03810.x Viar, M. A., Etzel, E. N., Ciesielski, B. G., ve Olatunji, B. O. (2010). Disgust, anxiety, and vasovagal syncope sensations: A comparison of injection-fearful and nonfearful blood donors. Journal of Anxiety Disorders, 24(8), 941–945. https://doi.org/10.1016/j.janxdis.2010.06.021


Recommended