+ All Categories
Home > Documents > Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında Cam ... · karbonat (CaCO3) ve sodyum...

Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında Cam ... · karbonat (CaCO3) ve sodyum...

Date post: 15-May-2019
Category:
Upload: nguyenduong
View: 233 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
14
Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında Cam Malzeme Kullanımı Üzerine Bir Araştırma Banu Gökmen Erdoğan Beykent Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Beylikdüzü Yerleşkesi Büyükçekmece/İstanbul [email protected] Özet Bu çalışmada camın doğada kendiliğinden var olduğu en ilkel halinden yüksek teknoloji ürünü yapısal cam olana kadar geçirdiği tarihsel süreç ve restorasyonda çağdaş cam malzeme kullanımı örneklerle ele alınmıştır. Çağımızın gelişen teknolojik etkileri yapı malzemesi alanında da görülmektedir. Yüksek teknoloji ürünü malzemeler tasarımcıya büyük olanaklar sağlamakta ve tasarımları daha özgür kılmaktadır. Bu noktadan hareketle tarihi yapıların restorasyonlarında da farklı nedenlerle geniş olanaklar sunan çağdaş yapı malzemelerinin kullanımına rastlamaktayız. Restorasyonda; geleneksel malzeme ile aslına uygun onarımın kural olmasına rağmen çağdaş malzeme kullanımının gerekli olduğu durumlar ise çeşitlilik göstermektedir. Örneğin yapının özgün halinde mevcut olmayan bazı değişiklikler, eklemeler ve güçlendirme yapılması gibi sonradan müdahaleler gerektiğinde ya da işlevi değiştirilerek korunması planlanan yapılarda yeni işlevden kaynaklanan yeni mekan ihtiyaçları gibi. Bu çalışmada seçilmiş olan çağdaş cam malzeme; tarihi yapı restorasyonlarında, geleneksel malzemeler ile beraber kullanılan belki de en masum yapı malzemesidir. Cam malzeme, özgün malzemelerin önüne geçmeyen, geri planda kalarak özgün yapıyla uyum sağlayan ve geri dönüşümlü bir malzemedir. Çağdaş cam malzeme; restorasyonda tercih edilen bir malzeme olmasına rağmen sorunlu noktalar da vardır. Kullanımında karşılaşılan en büyük sorun sera etkisi ve yoğuşmadır. Bu sorunlar, doğru tasarım ve önlemler ile çözümlendiğinde yukarıda bahsedilen restorasyon uygulamalarında, günümüz ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayabilecek bir malzemedir cam. Anahtar Sözcükler: Restorasyon, koruma, geleneksel ve çağdaş cam malzeme 347 5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu
Transcript

14

yapıların varlığını bilmemektedir. Bu çalışma, Van Gölü havzasındaki bazı tarihi ulaşım yapılarının tanıtımı yapılarak havza turizminin canlandırılması ve tarihi nitelik taşıyan bu köprülerin bakımsızlıktan kaybolmasına engel olmak amacıyla yapılmıştır.

Kaynaklar

Bakış, A., Serdar, M.T., Işık, E., Akıllı, A., Hattatoğlu, F. (2015) Van Gölü Havzası İpek Yolu Güzergâhı Üzerine Bir Çalışma. International Journal of Scientific and Technological Research, 1 (2), 51-75.

Belli, O. (1977) Urartular Çağında Van Bölgesi Yol Şebekesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

Beygü, A.Ş. (1932) Ahlat Kitabeleri, 77-79, İstanbul.

Çevre ve Orman Bakanlığı. (2008) Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planı, Ankara.

Çulpan, C. (1975) Türk Taş Köprüleri, s. 120-121, Ankara.

DAKA. (2013) TRB2 Bölgesi Mevcut Durum Analizleri, Van.

Gürbüz, O. (1994) Van Gölü Çevresinin Coğrafyası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

Johansson, E. (2012) Sürdürülebilir Turizm, Türkiye ve Dünya Deneyimleri. DoğuAnadolu'da Kültür Turizmi İçin İttifaklar, BM Ortak Programı, Kars.

Serdar, M. T. (2013) Şehri-i Bitlis. Bitlis Belediyesi Kültür Yayınları, Yayın No: 1, İlkay Matbaacılık Basın Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti., 108-110, İzmir.

Tabak, N. (1972) Ahlat Türk Mimarisi, s. 43, İstanbul.

Top, M. (1998) Van’ın Tarihi Köprüleri. Dünyada Van, s.12-17, İstanbul.

TÜİK. (2011) Bölgesel İstatistikler.

KGM Köprüler Dairesi Başkanlığı, Tarihi Köprüler Şubesi Müdürlüğü

Erişim tarihi: 04Mayıs 2015, http://www.vankulturturizm.gov.tr

Erişim tarihi: 12 Mayıs 2015, http://www.kulturportali.gov.tr

Erişim tarihi: 13 Mayıs 2015, http://www.ahlat.gov.tr

Erişim tarihi:31.08.2015, https://www.google.com/maps

Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında Cam Malzeme Kullanımı Üzerine Bir Araştırma

Banu Gökmen Erdoğan

Beykent Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Beylikdüzü Yerleşkesi Büyükçekmece/İstanbul

[email protected]

Özet

Bu çalışmada camın doğada kendiliğinden var olduğu en ilkel halinden yüksek teknolojiürünü yapısal cam olana kadar geçirdiği tarihsel süreç ve restorasyonda çağdaş cam malzeme kullanımı örneklerle ele alınmıştır.

Çağımızın gelişen teknolojik etkileri yapı malzemesi alanında da görülmektedir. Yüksek teknoloji ürünü malzemeler tasarımcıya büyük olanaklar sağlamakta ve tasarımları daha özgür kılmaktadır. Bu noktadan hareketle tarihi yapıların restorasyonlarında da farklı nedenlerle geniş olanaklar sunan çağdaş yapı malzemelerinin kullanımına rastlamaktayız.

Restorasyonda; geleneksel malzeme ile aslına uygun onarımın kural olmasına rağmen çağdaş malzeme kullanımının gerekli olduğu durumlar ise çeşitlilik göstermektedir. Örneğin yapının özgün halinde mevcut olmayan bazı değişiklikler, eklemeler ve güçlendirme yapılması gibi sonradan müdahaleler gerektiğinde ya da işlevideğiştirilerek korunması planlanan yapılarda yeni işlevden kaynaklanan yeni mekan ihtiyaçları gibi.

Bu çalışmada seçilmiş olan çağdaş cam malzeme; tarihi yapı restorasyonlarında, geleneksel malzemeler ile beraber kullanılan belki de en masum yapı malzemesidir.Cam malzeme, özgün malzemelerin önüne geçmeyen, geri planda kalarak özgün yapıyla uyum sağlayan ve geri dönüşümlü bir malzemedir.

Çağdaş cam malzeme; restorasyonda tercih edilen bir malzeme olmasına rağmen sorunlu noktalar da vardır. Kullanımında karşılaşılan en büyük sorun sera etkisi ve yoğuşmadır. Bu sorunlar, doğru tasarım ve önlemler ile çözümlendiğinde yukarıda bahsedilen restorasyon uygulamalarında, günümüz ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayabilecek bir malzemedir cam.

Anahtar Sözcükler: Restorasyon, koruma, geleneksel ve çağdaş cam malzeme

347

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

1

Giriş

Tarihi yapılarla ilgili çalışmalar uzun uğraşlar ve yoğun bir sabırla gerçekleştirilmektedir. Hem projelendirme hem uygulama aşaması oldukça zorludur. Her aşaması titizlikle ve incelikle ele alınmalı, oldubittiye getirilmemelidir. Bu yüzden tarihi yapıların restorasyonunda malzeme seçimi çok önemlidir. Doğru olan tabii ki öncelikle özgün malzeme kullanılmasıdır. Ancak projelendirme aşamasında gerekli olduğu tespit edildiği takdirde çağdaş malzemeler de restorasyon uygulamalarına girebilmektedir. Bu şekilde kullanılan çağdaş malzemelerden camı son yıllarda restorasyon uygulamalarında daha sık görmeye başladık.

Cam, doğal yapısı itibari ile diğer yapı elemanlarından ayrılır. Ne tam olarak doğal bir malzeme ne de tamamen yapay yani insan üretimi bir malzemedir. Çünkü insanoğlu cam üretmeyi öğrenmeden önce de cam doğada bulunuyordu.

Camın, yapılarda açıklıklarda kullanılmaya başlamasının en önemli özelliklerinden biri saydamlığıdır. İnsanın barınma ihtiyacı nedeniyle kapandığı barınaklarından dış dünyaya açılmasını sağlarken aynı zamanda onu tabiat koşullarından korumaktadır. Bulunuşu binlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen cam malzemenin günümüzde yapılarda kullanımını değerlendirirken geçirdiği teknolojik süreç göz önünde bulundurulduğunda, ona çağdaş malzeme denilmesi daha doğrudur.

Teknolojik gelişmeler sonucu günümüzde çağdaş malzeme olarak tanımladığımız cammalzemenin korunması gerekli kültür varlıklarındaki kullanımları iyi irdelenmeli ve doğru detaylar kullanılmalıdır. Aksi takdirde tarihi yapılarda kullanılabilecek en masum çağdaş malzemelerden biri olarak değerlendirdiğimiz cam malzeme bile yapıya geri dönüşü olmayan zararlar verebilmektedir.

Cam Malzeme

Cam; amorf yapılı (atomları düzensiz dizili), atmosfer etkileri ve ısı değişikliklerine karşı yüksek dayanımlı, ışığı düzgün kırma özelliğine sahip saydam bir yapı malzemesidir (Altınok ve Başarık, 2010). Cam, silisyum dioksit (SiO2) ile kalsiyum karbonat (CaCO3) ve sodyum karbonat (Na2CO3) bileşkesinden oluşmaktadır.Silisyum dioksit “kum”, kalsiyum karbonat “kireçtaşı”, sodyum karbonat ise “soda”biçiminde doğada bulunmaktadır (Erten-Yağcı, 1993). Yanardağ patlamaları, şimşek çakması ya da meteor düşmesi sonunda eriyen kayaların ani soğuması sonucu doğal cam oluşmuştur (Kantur, 2009).

Cam insanoğlunun keşfettiği ve ürettiği en eski maddelerden biridir. Taş devrinden kalan bazı aletlere bakıldığında o dönemden itibaren camın kullanıldığını görmek mümkündür. Şimdiye değin arkeolojik kazılarda bulunan en eski cam ürün M.Ö. 5500 yıllarına ait olup, Mısır'da bulunmuştur.

Camın hammaddeleri, belli oranlarda karıştırılır ve fırında 1500ºC’nin üzerine ısıtılır. Erimiş ve sıvı halde bulunan cama, kontrollü soğutma yöntemleri kullanılarak istenen ürün şekli verilir. Birçok cam ürün üretim prosesinden hemen sonra kullanıma hazırdır.Cam malzeme üretimi sırası ile dört kademeden oluşmaktadır. İlk kademe ana bileşenlerin hazırlanması, ikinci adım eritme, üçüncü adım biçimlendirme ve son kademe tavlamadır (Kantur, 2009).

2

Yapısal Camın Kısa Tarihçesi

Kökleri Latince’de “kehribar” anlamına gelen “glesum” ya da “glaseum” sözcüklerine dayanan “glass”, yani cam, Romalılar tarafından “vitrum” diye adlandırılmıştır (Avlanmaz, 2001).

Camın ilk ortaya çıkışına dair farklı görüşler vardır. Örneğin Romalı tarihçi Pliny’yegöre, bir ticaret gemisindeki Finikeli denizciler, MÖ 3000 dolaylarında camı tesadüfen keşfetmişlerdir. Çıktıkları bir kıyıda nehir yatağında ateş yakan denizciler, kaplarını ateşüstüne oturtmak için taş bulamayınca, gemilerinde yük olarak taşıdıkları soda bloklarını kullanırlar. Ertesi gün yaktıkları ateşin külleri arasında saydam cam parçaları bulurlar (Küçükerman, 1998).

Camın suni olarak ilk defa ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber, medeniyettarihinin başından beri var olduğundan şüphe yoktur. Camın daha çok seramiğingelişmesi neticesinde bulunduğu düşünülmektedir (Kılıç, 1995). MÖ. 5. Yüzyıl seramik ustaları, seramikte kullanılan sırlama tekniğinin aslında bir cam kaplama olduğunu belki de bilmiyorlardı ancak zamanla malzeme olarak bir çeşit cam olan bu sır, tek başına kullanılarak ilk camsı ürünler elde edilmeye başlanmıştı. Mısır Firavunlarının mezarlarından çıkan ve cam imalatının ilk örnekleri sayılan MÖ 3500 tarihli yeşil cam boncuklar, camsı ve seramik olmayan örnekler olması açısından oldukça önemlidir.Kolay üretimi, pratik kullanımı, uzun yıllar kaybolmayan parlaklığı ve solmayan renkleriyle kısa zamanda oldukça yaygınlaşan cam ürünlere Akdeniz’in hemen heryöresinde yapılan kazı ve araştırmalarda sıkça rastlanmıştır. Cam yapımını tarif eden ilk belge, Asyalı kral Ashurbanipal’ın (MÖ. 668-628) Nineveh’teki kütüphanesinde yer alan kil tablet üzerinde bulunmuştur. Çivi yazısıyla kaleme alınmış tablette camın, prensipte bugün hala doğru olan tarifi şöyle yapılır : “60 ölçü kum, 180 birim deniz ürünü külü ve 5 birim tebeşiri birleştir. Cam elde edeceksin.” (Avlanmaz, 2001).

İlk bilinçli cam üretiminin M.Ö. 1000 yıllarında Finikeliler tarafından camkarışımlarının tespiti ile olduğu bulgulardan öğrenilmiştir. M.Ö. 9. yy'dan sonraMezopotamya ve Suriye'de cam yapımcılığı ilerlemiş ve önemli bir gelir kaynağıolmuştur. İskenderiye kenti de M.Ö. 332'de kurulmasından sonra önemli cam üretimmerkezlerinden biri olmuştur. Özellikle çeşitli renklerdeki küçük cam çubuklarınkesilmesiyle mozaik cam üretilmiştir. (Umaroğulları, 2001)

M.Ö. 1. yüzyılda, Suriye/Filistin bölgesinde 'üfleme camın' icadı göze çarpmaktadır.Camın üflenmesi tekniği, mimarlıkta camın gelişimindeki ilk önemli adım olmuştur. İlk buluştan sonra geçen iki bin yıl süre içinde 'üfleme cam' ortaya çıktığı zaman, pencereler için yeterli sağlamlıkta ince saydam levhaların üretiminin yapılması olanaklı hale gelmiştir. Bu gelişme, mimarlıkta yeni kavramsal dillerin oluşmasını olanaklı kılmıştır (Raymond, 1961).

İlk pencere camı 3. yüzyılın sonlarında camın büyük düz bir taş üzerine dökülmesiyle elde edilmiştir. Yeterince büyüklükte levha cam yapılması ancak 11. yüzyılda "şişirilmiş silindir" yöntemi ile gerçekleştirilebilmiştir. Evlerde pencereye cam koyma fikrinin Romalılardan geldiği sanılmaktadır. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması ve Batı Roma İmparatorluğu'nun giderek zayıflaması, cam üretiminin Bizans'a kaymasına neden olmuştur. 4. ve 9. Yüzyıllar arasındaki en önemli cam üretim merkezinin İstanbul olduğu anlaşılmaktadır. Renkli cam kilise pencerelerinde kullanılmış daha sonra ünlü

348

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

1

Giriş

Tarihi yapılarla ilgili çalışmalar uzun uğraşlar ve yoğun bir sabırla gerçekleştirilmektedir. Hem projelendirme hem uygulama aşaması oldukça zorludur. Her aşaması titizlikle ve incelikle ele alınmalı, oldubittiye getirilmemelidir. Bu yüzden tarihi yapıların restorasyonunda malzeme seçimi çok önemlidir. Doğru olan tabii ki öncelikle özgün malzeme kullanılmasıdır. Ancak projelendirme aşamasında gerekli olduğu tespit edildiği takdirde çağdaş malzemeler de restorasyon uygulamalarına girebilmektedir. Bu şekilde kullanılan çağdaş malzemelerden camı son yıllarda restorasyon uygulamalarında daha sık görmeye başladık.

Cam, doğal yapısı itibari ile diğer yapı elemanlarından ayrılır. Ne tam olarak doğal bir malzeme ne de tamamen yapay yani insan üretimi bir malzemedir. Çünkü insanoğlu cam üretmeyi öğrenmeden önce de cam doğada bulunuyordu.

Camın, yapılarda açıklıklarda kullanılmaya başlamasının en önemli özelliklerinden biri saydamlığıdır. İnsanın barınma ihtiyacı nedeniyle kapandığı barınaklarından dış dünyaya açılmasını sağlarken aynı zamanda onu tabiat koşullarından korumaktadır. Bulunuşu binlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen cam malzemenin günümüzde yapılarda kullanımını değerlendirirken geçirdiği teknolojik süreç göz önünde bulundurulduğunda, ona çağdaş malzeme denilmesi daha doğrudur.

Teknolojik gelişmeler sonucu günümüzde çağdaş malzeme olarak tanımladığımız cammalzemenin korunması gerekli kültür varlıklarındaki kullanımları iyi irdelenmeli ve doğru detaylar kullanılmalıdır. Aksi takdirde tarihi yapılarda kullanılabilecek en masum çağdaş malzemelerden biri olarak değerlendirdiğimiz cam malzeme bile yapıya geri dönüşü olmayan zararlar verebilmektedir.

Cam Malzeme

Cam; amorf yapılı (atomları düzensiz dizili), atmosfer etkileri ve ısı değişikliklerine karşı yüksek dayanımlı, ışığı düzgün kırma özelliğine sahip saydam bir yapı malzemesidir (Altınok ve Başarık, 2010). Cam, silisyum dioksit (SiO2) ile kalsiyum karbonat (CaCO3) ve sodyum karbonat (Na2CO3) bileşkesinden oluşmaktadır.Silisyum dioksit “kum”, kalsiyum karbonat “kireçtaşı”, sodyum karbonat ise “soda”biçiminde doğada bulunmaktadır (Erten-Yağcı, 1993). Yanardağ patlamaları, şimşek çakması ya da meteor düşmesi sonunda eriyen kayaların ani soğuması sonucu doğal cam oluşmuştur (Kantur, 2009).

Cam insanoğlunun keşfettiği ve ürettiği en eski maddelerden biridir. Taş devrinden kalan bazı aletlere bakıldığında o dönemden itibaren camın kullanıldığını görmek mümkündür. Şimdiye değin arkeolojik kazılarda bulunan en eski cam ürün M.Ö. 5500 yıllarına ait olup, Mısır'da bulunmuştur.

Camın hammaddeleri, belli oranlarda karıştırılır ve fırında 1500ºC’nin üzerine ısıtılır. Erimiş ve sıvı halde bulunan cama, kontrollü soğutma yöntemleri kullanılarak istenen ürün şekli verilir. Birçok cam ürün üretim prosesinden hemen sonra kullanıma hazırdır.Cam malzeme üretimi sırası ile dört kademeden oluşmaktadır. İlk kademe ana bileşenlerin hazırlanması, ikinci adım eritme, üçüncü adım biçimlendirme ve son kademe tavlamadır (Kantur, 2009).

2

Yapısal Camın Kısa Tarihçesi

Kökleri Latince’de “kehribar” anlamına gelen “glesum” ya da “glaseum” sözcüklerine dayanan “glass”, yani cam, Romalılar tarafından “vitrum” diye adlandırılmıştır (Avlanmaz, 2001).

Camın ilk ortaya çıkışına dair farklı görüşler vardır. Örneğin Romalı tarihçi Pliny’yegöre, bir ticaret gemisindeki Finikeli denizciler, MÖ 3000 dolaylarında camı tesadüfen keşfetmişlerdir. Çıktıkları bir kıyıda nehir yatağında ateş yakan denizciler, kaplarını ateşüstüne oturtmak için taş bulamayınca, gemilerinde yük olarak taşıdıkları soda bloklarını kullanırlar. Ertesi gün yaktıkları ateşin külleri arasında saydam cam parçaları bulurlar (Küçükerman, 1998).

Camın suni olarak ilk defa ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber, medeniyettarihinin başından beri var olduğundan şüphe yoktur. Camın daha çok seramiğingelişmesi neticesinde bulunduğu düşünülmektedir (Kılıç, 1995). MÖ. 5. Yüzyıl seramik ustaları, seramikte kullanılan sırlama tekniğinin aslında bir cam kaplama olduğunu belki de bilmiyorlardı ancak zamanla malzeme olarak bir çeşit cam olan bu sır, tek başına kullanılarak ilk camsı ürünler elde edilmeye başlanmıştı. Mısır Firavunlarının mezarlarından çıkan ve cam imalatının ilk örnekleri sayılan MÖ 3500 tarihli yeşil cam boncuklar, camsı ve seramik olmayan örnekler olması açısından oldukça önemlidir.Kolay üretimi, pratik kullanımı, uzun yıllar kaybolmayan parlaklığı ve solmayan renkleriyle kısa zamanda oldukça yaygınlaşan cam ürünlere Akdeniz’in hemen heryöresinde yapılan kazı ve araştırmalarda sıkça rastlanmıştır. Cam yapımını tarif eden ilk belge, Asyalı kral Ashurbanipal’ın (MÖ. 668-628) Nineveh’teki kütüphanesinde yer alan kil tablet üzerinde bulunmuştur. Çivi yazısıyla kaleme alınmış tablette camın, prensipte bugün hala doğru olan tarifi şöyle yapılır : “60 ölçü kum, 180 birim deniz ürünü külü ve 5 birim tebeşiri birleştir. Cam elde edeceksin.” (Avlanmaz, 2001).

İlk bilinçli cam üretiminin M.Ö. 1000 yıllarında Finikeliler tarafından camkarışımlarının tespiti ile olduğu bulgulardan öğrenilmiştir. M.Ö. 9. yy'dan sonraMezopotamya ve Suriye'de cam yapımcılığı ilerlemiş ve önemli bir gelir kaynağıolmuştur. İskenderiye kenti de M.Ö. 332'de kurulmasından sonra önemli cam üretimmerkezlerinden biri olmuştur. Özellikle çeşitli renklerdeki küçük cam çubuklarınkesilmesiyle mozaik cam üretilmiştir. (Umaroğulları, 2001)

M.Ö. 1. yüzyılda, Suriye/Filistin bölgesinde 'üfleme camın' icadı göze çarpmaktadır.Camın üflenmesi tekniği, mimarlıkta camın gelişimindeki ilk önemli adım olmuştur. İlk buluştan sonra geçen iki bin yıl süre içinde 'üfleme cam' ortaya çıktığı zaman, pencereler için yeterli sağlamlıkta ince saydam levhaların üretiminin yapılması olanaklı hale gelmiştir. Bu gelişme, mimarlıkta yeni kavramsal dillerin oluşmasını olanaklı kılmıştır (Raymond, 1961).

İlk pencere camı 3. yüzyılın sonlarında camın büyük düz bir taş üzerine dökülmesiyle elde edilmiştir. Yeterince büyüklükte levha cam yapılması ancak 11. yüzyılda "şişirilmiş silindir" yöntemi ile gerçekleştirilebilmiştir. Evlerde pencereye cam koyma fikrinin Romalılardan geldiği sanılmaktadır. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması ve Batı Roma İmparatorluğu'nun giderek zayıflaması, cam üretiminin Bizans'a kaymasına neden olmuştur. 4. ve 9. Yüzyıllar arasındaki en önemli cam üretim merkezinin İstanbul olduğu anlaşılmaktadır. Renkli cam kilise pencerelerinde kullanılmış daha sonra ünlü

349

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

3

katedrallerin pencerelerini bu gereçle yapılan resimler süslemeye başlamıştır(Umaroğulları, 2001). Mekan içinde ışığın bir tasarım unsuru olarak cam ile birlikte kullanımı ilk olarak Bizans döneminde dikkat çekmektedir. Cam mozaikler ve vitray camları Hristiyanlık sanatı olarak biliniyordu. Işığın metafiziksel kullanımının dinsel atmosferi yansıtması neticesinde özellikle katedral ve kilise içlerinde cam kullanılmıştır. Böylece cam popüler bir malzeme olarak dini yapılarda yoğun olarak yer almıştır.

Cam üretim tekniği Romalılarla beraber kuzeye ve tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Roman pencere camları, bir metrekareden fazla ve muhtemelen kalıba dökülerek yapılmışlardır. İklim koşulları doğuya kıyasla kuzey Avrupa’da daha fazla cam ihtiyacı doğurmaktaydı (Wiggongton, 1996). Kuzey Avrupa'da ışığa susamışlık, güneşten, soğuktan ve yağmurdan korunma ihtiyacı vardır. Cam, Gotik taş çerçevelerin büyük açıklıkları içindeki doğal konumu ile mimari tasarım düzeni içinde yer almıştır. Daha önce hiç olmadığı kadar aydınlık oluşturmaya doğru yönelme, duvar mimarlığından cam mimarlığına geçişi sağlamıştır (Raymond, 1961).

Yakındoğu’yu etkileyen İslam uygarlıklarında da camın yaygın kullanımı vardır. Sur, Şam, Rakka, Halep gibi kentler cam üretimi ve işçiliğinin geliştiği merkezler olmuştur. Çeşitli ilişkiler sonucu 7. yy. den sonra İslam ülkelerinin de cam üretimine etkin olarak katılmaya başladıkları gözlenmektedir. 1350'de Memlükler tarafından emaye edilmiş cam yapılmıştır (Turhan, 2007).

Farklı bölgelerde bazen aynı bazen farklı tekniklerle cam üretimi devam ederken giderek artan büyüklüklerde üretilen cam; Ortaçağın sonlarına doğru kilise ve manastırlarda sıkça kullanılmaya başlanmıştı. Camın en yoğun kullanıldığı bölgeler genellikle nehir kenarları ve ormanlık bölgelerdi. Nitekim camın üretimi için gereklienerji odun yakarak sağlanırken soğutma içinse suya ve su kenarındaki kuma ihtiyaç vardı. Fakat zamanla ormanların tehdit altına girmesi, yeşil alanların tüketiminin kritik boyutlara gelmesiyle cam üretimi pek çok yerde yasaklanmaya başladı. Kömürün, camüretiminde enerji kaynakları arasına girmesiyle, odun yakarak cam üretimine tamamen son verildi (Avlanmaz, 2001).

16. yüzyıla gelindiğinde şeffaf cam üretimi mümkün olmasına rağmen ebatları hala küçük boyutlarla sınırlıydı. Büyük pencere boşlukları bir tek camla geçilemediği için pencerelere ara çerçeveler yapılarak birden fazla cam kullanılarak geniş pencere yüzeylerioluşturulmuş ve iç mekanlara daha fazla ışık alınmıştır. Kuzey Avrupa’da güneş ve ılıman iklimi alma düşüncesi önem teşkil ettiği için pencere tasarımı göz önündeolmuştur (Foster, 1989).

16. yüzyılda İngiltere'de yaşanan en önemli ilerleme pencere camı konusunda olmuştur. O güne kadar yanız katedrallerde ve çok önemli binalarda kullanılabilen cam, dokuma endüstrisinde ve gelişen sanat kollarında daha çok işçi çalışması, halkın ekonomik durumunun iyileşmesi ve üretimin artmasıyla orta halli evlere de girmeye başlamıştır. İlk camlı pencere, kafes esasına dayanılarak kafes biçimindeki kurşun bir ağın arasına konan cam parçalarıyla oluşturuluyor ve açılmıyordu (Avlanmaz, 2001).

1730 yılında, silindir yöntemiyle yapılan geniş cam, çoğunlukla kullanılan birmalzemedir. 1775 yılı civarında, 2135 mm x 1320 mm ebadında levha cam üretilmiştir. XVIII. Yüzyıl Avrupası, cam ve buna bağlı olarak pencere ve ayna yapımı tekniğinde

4

meydana gelen önemli gelişmeleri görmüştür. 1789'da Boultan ve Watt tarafından yapılan bir buhar makinesi cam yüzeylerinin düzeltilmesi ve parlatılması amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Giderek endüstriyel üretim yöntemlerinin uygulanmaya başlanması camın yapı gereci olarak kullanılmasına yol açmıştır. Endüstri döneminde cam kullanımı; özellikle 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl boyunca etkisini hissettirmiştir. İngiltere’de 1820’li yıllarda ortaya çıkan endüstriyel devrim sosyal reformlar ile birlikte birçok değişime sebep olmuştur. Endüstrileşmeye paralel olarak cam üretimindeki gelişmeler doğrultusunda demir ve camın birlikte kullanıldığı yapı türleri ortaya çıkmıştır. (Şekil 1 ve 2). Bunlara bitki seraları (limonluklar, kış bahçeleri), tren istasyonları, geçişler, pasajlar, sergi yapıları örnek olarak verilebilir (Turhan, 2007).

19. yüzyıl sonuna doğru cam, yapılarda açıklıkları kapatmanın ötesine geçmiş ve artık demirle birlikte yapının strüktürünü oluşturmaya başlamıştır ve yüksek teknoloji ürünü olarak devam edecek olan macerasına hazırdır.

Şekil 1 Rohault Botanik Bahçeleri (1833). Şekil 2 Crystal Palace (1851, Londra).

Yüksek Teknoloji Ürünü Yapısal Malzeme Olarak Cam

Yaklaşık 4000 yıl önce keşfedilmesine rağmen, malzeme özelliklerinin ve şekillendirme tekniklerinin geliştirilmesi uzun bir süreç gerektirmiştir. Son yıllardaki gelişimi sonucunda cam malzeme; güçlü, saydam, şekillendirilebilen, yapıyı dış koşullardan koruyan, aynı zamanda ışık ve görüşe imkan veren bir malzeme olarak mimarlığın doğasını değiştirmiştir. Camın istenilen boyutlarda üretilmeye başlanması, çok katlı binalarda büyük cephe boşlukları oluşturan bir eleman olarak kullanımını, teknolojik olanaklar yardımıyla eğilme dayanımının arttırılması da strüktür malzemesi olarak kullanımını mümkün kılmıştır. Bunların yanı sıra mevsimlik değişimlere adaptasyon yeteneğine sahip, dinamik filtrelerle doğal aydınlatmayı sağlarken, güneşten ısı kazancı, güneş kontrolü, güneş spektrumunun farklı dalga boylarındaki ışınımlarını seçerek geçirme özelliğine sahip olan akıllı camlar (seçici geçirgen camlar, elektrokromik, fotokromik camlar) geliştirilmiştir. Şekil 3’te kısaca yüksek teknoloji ürünü cam türleri gösterilmektedir.

350

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

3

katedrallerin pencerelerini bu gereçle yapılan resimler süslemeye başlamıştır(Umaroğulları, 2001). Mekan içinde ışığın bir tasarım unsuru olarak cam ile birlikte kullanımı ilk olarak Bizans döneminde dikkat çekmektedir. Cam mozaikler ve vitray camları Hristiyanlık sanatı olarak biliniyordu. Işığın metafiziksel kullanımının dinsel atmosferi yansıtması neticesinde özellikle katedral ve kilise içlerinde cam kullanılmıştır. Böylece cam popüler bir malzeme olarak dini yapılarda yoğun olarak yer almıştır.

Cam üretim tekniği Romalılarla beraber kuzeye ve tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Roman pencere camları, bir metrekareden fazla ve muhtemelen kalıba dökülerek yapılmışlardır. İklim koşulları doğuya kıyasla kuzey Avrupa’da daha fazla cam ihtiyacı doğurmaktaydı (Wiggongton, 1996). Kuzey Avrupa'da ışığa susamışlık, güneşten, soğuktan ve yağmurdan korunma ihtiyacı vardır. Cam, Gotik taş çerçevelerin büyük açıklıkları içindeki doğal konumu ile mimari tasarım düzeni içinde yer almıştır. Daha önce hiç olmadığı kadar aydınlık oluşturmaya doğru yönelme, duvar mimarlığından cam mimarlığına geçişi sağlamıştır (Raymond, 1961).

Yakındoğu’yu etkileyen İslam uygarlıklarında da camın yaygın kullanımı vardır. Sur, Şam, Rakka, Halep gibi kentler cam üretimi ve işçiliğinin geliştiği merkezler olmuştur. Çeşitli ilişkiler sonucu 7. yy. den sonra İslam ülkelerinin de cam üretimine etkin olarak katılmaya başladıkları gözlenmektedir. 1350'de Memlükler tarafından emaye edilmiş cam yapılmıştır (Turhan, 2007).

Farklı bölgelerde bazen aynı bazen farklı tekniklerle cam üretimi devam ederken giderek artan büyüklüklerde üretilen cam; Ortaçağın sonlarına doğru kilise ve manastırlarda sıkça kullanılmaya başlanmıştı. Camın en yoğun kullanıldığı bölgeler genellikle nehir kenarları ve ormanlık bölgelerdi. Nitekim camın üretimi için gereklienerji odun yakarak sağlanırken soğutma içinse suya ve su kenarındaki kuma ihtiyaç vardı. Fakat zamanla ormanların tehdit altına girmesi, yeşil alanların tüketiminin kritik boyutlara gelmesiyle cam üretimi pek çok yerde yasaklanmaya başladı. Kömürün, camüretiminde enerji kaynakları arasına girmesiyle, odun yakarak cam üretimine tamamen son verildi (Avlanmaz, 2001).

16. yüzyıla gelindiğinde şeffaf cam üretimi mümkün olmasına rağmen ebatları hala küçük boyutlarla sınırlıydı. Büyük pencere boşlukları bir tek camla geçilemediği için pencerelere ara çerçeveler yapılarak birden fazla cam kullanılarak geniş pencere yüzeylerioluşturulmuş ve iç mekanlara daha fazla ışık alınmıştır. Kuzey Avrupa’da güneş ve ılıman iklimi alma düşüncesi önem teşkil ettiği için pencere tasarımı göz önündeolmuştur (Foster, 1989).

16. yüzyılda İngiltere'de yaşanan en önemli ilerleme pencere camı konusunda olmuştur. O güne kadar yanız katedrallerde ve çok önemli binalarda kullanılabilen cam, dokuma endüstrisinde ve gelişen sanat kollarında daha çok işçi çalışması, halkın ekonomik durumunun iyileşmesi ve üretimin artmasıyla orta halli evlere de girmeye başlamıştır. İlk camlı pencere, kafes esasına dayanılarak kafes biçimindeki kurşun bir ağın arasına konan cam parçalarıyla oluşturuluyor ve açılmıyordu (Avlanmaz, 2001).

1730 yılında, silindir yöntemiyle yapılan geniş cam, çoğunlukla kullanılan birmalzemedir. 1775 yılı civarında, 2135 mm x 1320 mm ebadında levha cam üretilmiştir. XVIII. Yüzyıl Avrupası, cam ve buna bağlı olarak pencere ve ayna yapımı tekniğinde

4

meydana gelen önemli gelişmeleri görmüştür. 1789'da Boultan ve Watt tarafından yapılan bir buhar makinesi cam yüzeylerinin düzeltilmesi ve parlatılması amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Giderek endüstriyel üretim yöntemlerinin uygulanmaya başlanması camın yapı gereci olarak kullanılmasına yol açmıştır. Endüstri döneminde cam kullanımı; özellikle 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl boyunca etkisini hissettirmiştir. İngiltere’de 1820’li yıllarda ortaya çıkan endüstriyel devrim sosyal reformlar ile birlikte birçok değişime sebep olmuştur. Endüstrileşmeye paralel olarak cam üretimindeki gelişmeler doğrultusunda demir ve camın birlikte kullanıldığı yapı türleri ortaya çıkmıştır. (Şekil 1 ve 2). Bunlara bitki seraları (limonluklar, kış bahçeleri), tren istasyonları, geçişler, pasajlar, sergi yapıları örnek olarak verilebilir (Turhan, 2007).

19. yüzyıl sonuna doğru cam, yapılarda açıklıkları kapatmanın ötesine geçmiş ve artık demirle birlikte yapının strüktürünü oluşturmaya başlamıştır ve yüksek teknoloji ürünü olarak devam edecek olan macerasına hazırdır.

Şekil 1 Rohault Botanik Bahçeleri (1833). Şekil 2 Crystal Palace (1851, Londra).

Yüksek Teknoloji Ürünü Yapısal Malzeme Olarak Cam

Yaklaşık 4000 yıl önce keşfedilmesine rağmen, malzeme özelliklerinin ve şekillendirme tekniklerinin geliştirilmesi uzun bir süreç gerektirmiştir. Son yıllardaki gelişimi sonucunda cam malzeme; güçlü, saydam, şekillendirilebilen, yapıyı dış koşullardan koruyan, aynı zamanda ışık ve görüşe imkan veren bir malzeme olarak mimarlığın doğasını değiştirmiştir. Camın istenilen boyutlarda üretilmeye başlanması, çok katlı binalarda büyük cephe boşlukları oluşturan bir eleman olarak kullanımını, teknolojik olanaklar yardımıyla eğilme dayanımının arttırılması da strüktür malzemesi olarak kullanımını mümkün kılmıştır. Bunların yanı sıra mevsimlik değişimlere adaptasyon yeteneğine sahip, dinamik filtrelerle doğal aydınlatmayı sağlarken, güneşten ısı kazancı, güneş kontrolü, güneş spektrumunun farklı dalga boylarındaki ışınımlarını seçerek geçirme özelliğine sahip olan akıllı camlar (seçici geçirgen camlar, elektrokromik, fotokromik camlar) geliştirilmiştir. Şekil 3’te kısaca yüksek teknoloji ürünü cam türleri gösterilmektedir.

351

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

5

Şekil 3. Yüksek Teknoloji Ürünü Cam Türleri. Camın, ikincil işlemlere tabii tutularak özelliklerinin yüksek teknoloji sayesindeihtiyaçlar doğrultusunda farklılaştırılması ile beraber mimariye etkisi hatta daha ileri bir tabirle; kendi mimari dilini oluşturması kaçınılmaz olmuştur. Özellikle kendine en genişalanı önceleri pencere açıklıklarında bulan cam malzemenin serüveni küçük mozaiklerle başlayıp cephe kurulumunda tek parça çok büyük ebatlarda kullanım seviyesine ulaşmıştır. Ancak ilk ortaya çıkışındaki geleneksel cam malzeme ile günümüz yüksek teknoloji ürünü cam malzemeyi fiziksel ve diğer özellikleri olarak aynı kategoride değerlendirmek neredeyse imkansızdır.

Günümüz mimarisinde yapıların dış kabuğunun tamamının cam olabilmesine imkan veren yüksek teknoloji ürünü camlar sayesinde; çağdaş mimari tasarımlarda kullanımına benzer nitelikte restorasyon alanında kullanımı da artmaktadır. Camın günümüz mimarisinde hem yeni yapılarda hem de eski eser restorasyonlarında tercih edilmesinde bazı özellikleri öne çıkmaktadır. Bunlardan saydamlık, mimarlık içinde her zaman önemli bir özellik olmuştur. Camın saydamlık özelliğinin, restorasyonda kullanımında da büyük etkisi olduğunu ilerleyen konularda örneklerini göreceğiz.

Geleneksel Türk Mimarisinde Cam

Yerleşmiş medeniyetlerde gelişen cam sanatı ve endüstrisinin, Anadolu Türklerinebakıldığında, Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yerleşen Selçuklu Türkleriyle başladığı görülmektedir. Anadolu camcılığının M.Ö XVI. yy sonlarından M.S XIX yüzyılın sonuna kadar uzanan yaklaşık 3500 yıllık gelişimine bakıldığı zaman yer yer belirsizleşen dalgalanmalarla karşılaşılmaktadır. Artuklular ve Selçuklular dönemine ait cami ve medrese gibi binalarda kullanılan ve şemsiye denilen cam çeşidi oldukçameşhurdu. Selçuklularda cam işçiliğinin, günümüze kadar ulaşan eserlerden oldukça gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır. I. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan Kubad Abad Sarayı kazılarından çıkan cam buluntular, saray ve köşk gibi özel kullanıma yönelik yapılarda cam kullanılmış olabileceğini kanıtlamaktadır. Kubad Abad’da çok sayıda bulunan yuvarlak biçimde saydam ve renkli camlarla, alçı içine gömülmüş renkli cam parçaları gerek dışlık, gerekse nakışlı içlik pencerelerinin varlığına işaret etmektedir.

Osmanlı mimarisinde büyük mekân kuruluşlarında, orta kubbe ile birlikte görev alan yarım kubbeler çepeçevre ve aynı değerde bir ışık çemberi tarafından askıya alınır. Bu ışık çemberleri revzen pencerelerle oluşturulmuştur. Cephelerde düzenli aralıklarla yinelenen pencere açıklıkları, kuşkusuz ilk olarak ışık ve havalandırma gibi salt işlevsel nedenlerle amaçlanmış, giderek pencerelerin biçim, boyut, sıralanış ve kümelenişdüzenleriyle estetik katkıları da artmıştır. Pencere açıklıklarını cam ile örtme uygulamaları başlangıçta yalnız duvarların üst katlarındaki pencerelerle sınırlı kalmıştır. Isı kaybını önlemek gibi işlevsel amaçlarla başlayan bu uygulamalarda zamanla pencerelerin yapıların iç mekânlarının süsleme programına, ışık ve renk kalitelerine katkıda bulundukları düşünülebilir. Başlangıçta camsız olan alt sıralardaki pencereler ahşap veya demir kafes ve tahta kepenklerle örtülmüş, daha sonra, kuşkusuz büyükboyutlarda cam üretimini gerçekleştiren teknik gelişmeler paralelinde bunlara da cam yerleştirilmiştir (Eryılmaz, 2010).

Osmanlı mimarisinde camın vitray olarak kullanımına da sıklıkla rastlamaktayız. Avrupa’da etkisini kaybetmeye başladığı dönemde, Osmanlı mimarisinde yeniden hayat

6

bulmuştur. 15. Yüzyıldan sonra Batıdaki kullanım tekniğinden farklılıklar göstererek özellikle anıtsal yapılarda yerini almıştır. Osmanlı'nın, camları alçı kayıtlar içine yerleştirmesiyle kendini batının vitray tekniği anlayışından ayırmıştır.

Avrupa’daki gelişimine benzer bir şekilde ülkemizde de cam, önceleri anıtsal yapılarda küçük boyutlarda kullanılabilmekteyken endüstrileşmenin sonucunda sivil yapılar için de daha ulaşılabilir bir hal almıştır. 19. Yüzyıl sonlarına doğru revzenlerden ve tepe pencerelerinden aşağılara inerek yapılarda daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Koruma Kavramı ve Korumada Çağdaş Malzeme Kullanımı

Tarih boyunca koruma kavramına pek çok farklı yaklaşımın olduğunu görmekteyiz. Ancak son yıllardaki "kullanarak koruma" yaklaşımı özellikle ilk yapım işlevlerini kaybetmiş taşınmaz kültür varlıklarının, yeniden işlevlendirilerek yaşatılmasını sağlamıştır. Yapının özgün işleviyle korunması durumunda çok sık ihtiyaç duyulmayan kültür varlığına müdahale; işlev değişikliği söz konusu olduğunda kabul edilebilir ölçülerde zorunlu olarak yapılmaktadır. En başta tesisat ve güvenliğe yönelik yönetmelikler gereğince yapılan müdahaleler dışında, işlevin gereklilikleri için de müdahaleler yapılmaktadır. Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarına yapılabilecek müdahaleler koruma kararlarınca belirlenmiştir. Koruma kararları içerisinde malzeme seçimi önemli unsurların başında gelmektedir. Uluslararası sözleşme ve tüzüklerde tanımlanan koruma ilkeleri arasında ilk temel ilke, özgün malzemeyi en az müdahale ile korumaktır. Bu kapsamda, özgün malzemeye gerekenden fazla müdahale yapılmamalı, müdahaleler geri dönüşebilir olmalıdır. Uluslararası sözleşme ve tüzüklerde çağdaş teknikler ve malzemelerle yapılacak müdahaleler belli kararlara bağlanmıştır.

Venedik Tüzüğü Madde 10’a göre “Geleneksel tekniklerin yetersiz kaldığı yerlerde, koruma ve inşa için bilimsel verilerle ve deneylerle geçerliliği saptanmış herhangi çağdaş bir teknik kullanılarak kültür varlığı sağlamlaştırılabilir.”

Icomos Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü 1999 Koruma İlkeleri, ikinci maddesi“Geleneksel yapılara, yapı gruplarına ve yerleşmelere yapılacak çağdaş müdahaleler onların kültürel değerlerine ve geleneksel karakterlerine saygı göstermelidir” der.

Aynı tüzüğün Uygulama İlkeleri dördüncü maddesinde ise “Malzeme ve mimari ögelerin değiştirilmesi, yenilenmesi: Çağdaş kullanım isteklerinin zorladığı ve kabul edilebilir değişimler bütünün genel ifadesine uyumlu, görünüş, doku ve biçim yönünden aykırı olmayan malzemelerle yapılmalı; yapı malzemelerin birbiriyle uyumuna özen gösterilmelidir” şeklindedir (Ahunbay, 1996).

Yukarıda görüldüğü gibi Tüzükler çağdaş malzeme kullanımına tamamen karşıolmamakla beraber; kullanımına kısıtlamalar getirmektedir.

Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında CamMalzeme Kullanımı

Geleneksel cam malzemenin koruma ve onarımında karşılaşılan en büyük sorun kırılganlığı sebebiyle zaman içerisinde tarihi tespit edilemeyen değişiklikler

352

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

5

Şekil 3. Yüksek Teknoloji Ürünü Cam Türleri. Camın, ikincil işlemlere tabii tutularak özelliklerinin yüksek teknoloji sayesindeihtiyaçlar doğrultusunda farklılaştırılması ile beraber mimariye etkisi hatta daha ileri bir tabirle; kendi mimari dilini oluşturması kaçınılmaz olmuştur. Özellikle kendine en genişalanı önceleri pencere açıklıklarında bulan cam malzemenin serüveni küçük mozaiklerle başlayıp cephe kurulumunda tek parça çok büyük ebatlarda kullanım seviyesine ulaşmıştır. Ancak ilk ortaya çıkışındaki geleneksel cam malzeme ile günümüz yüksek teknoloji ürünü cam malzemeyi fiziksel ve diğer özellikleri olarak aynı kategoride değerlendirmek neredeyse imkansızdır.

Günümüz mimarisinde yapıların dış kabuğunun tamamının cam olabilmesine imkan veren yüksek teknoloji ürünü camlar sayesinde; çağdaş mimari tasarımlarda kullanımına benzer nitelikte restorasyon alanında kullanımı da artmaktadır. Camın günümüz mimarisinde hem yeni yapılarda hem de eski eser restorasyonlarında tercih edilmesinde bazı özellikleri öne çıkmaktadır. Bunlardan saydamlık, mimarlık içinde her zaman önemli bir özellik olmuştur. Camın saydamlık özelliğinin, restorasyonda kullanımında da büyük etkisi olduğunu ilerleyen konularda örneklerini göreceğiz.

Geleneksel Türk Mimarisinde Cam

Yerleşmiş medeniyetlerde gelişen cam sanatı ve endüstrisinin, Anadolu Türklerinebakıldığında, Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yerleşen Selçuklu Türkleriyle başladığı görülmektedir. Anadolu camcılığının M.Ö XVI. yy sonlarından M.S XIX yüzyılın sonuna kadar uzanan yaklaşık 3500 yıllık gelişimine bakıldığı zaman yer yer belirsizleşen dalgalanmalarla karşılaşılmaktadır. Artuklular ve Selçuklular dönemine ait cami ve medrese gibi binalarda kullanılan ve şemsiye denilen cam çeşidi oldukçameşhurdu. Selçuklularda cam işçiliğinin, günümüze kadar ulaşan eserlerden oldukça gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır. I. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan Kubad Abad Sarayı kazılarından çıkan cam buluntular, saray ve köşk gibi özel kullanıma yönelik yapılarda cam kullanılmış olabileceğini kanıtlamaktadır. Kubad Abad’da çok sayıda bulunan yuvarlak biçimde saydam ve renkli camlarla, alçı içine gömülmüş renkli cam parçaları gerek dışlık, gerekse nakışlı içlik pencerelerinin varlığına işaret etmektedir.

Osmanlı mimarisinde büyük mekân kuruluşlarında, orta kubbe ile birlikte görev alan yarım kubbeler çepeçevre ve aynı değerde bir ışık çemberi tarafından askıya alınır. Bu ışık çemberleri revzen pencerelerle oluşturulmuştur. Cephelerde düzenli aralıklarla yinelenen pencere açıklıkları, kuşkusuz ilk olarak ışık ve havalandırma gibi salt işlevsel nedenlerle amaçlanmış, giderek pencerelerin biçim, boyut, sıralanış ve kümelenişdüzenleriyle estetik katkıları da artmıştır. Pencere açıklıklarını cam ile örtme uygulamaları başlangıçta yalnız duvarların üst katlarındaki pencerelerle sınırlı kalmıştır. Isı kaybını önlemek gibi işlevsel amaçlarla başlayan bu uygulamalarda zamanla pencerelerin yapıların iç mekânlarının süsleme programına, ışık ve renk kalitelerine katkıda bulundukları düşünülebilir. Başlangıçta camsız olan alt sıralardaki pencereler ahşap veya demir kafes ve tahta kepenklerle örtülmüş, daha sonra, kuşkusuz büyükboyutlarda cam üretimini gerçekleştiren teknik gelişmeler paralelinde bunlara da cam yerleştirilmiştir (Eryılmaz, 2010).

Osmanlı mimarisinde camın vitray olarak kullanımına da sıklıkla rastlamaktayız. Avrupa’da etkisini kaybetmeye başladığı dönemde, Osmanlı mimarisinde yeniden hayat

6

bulmuştur. 15. Yüzyıldan sonra Batıdaki kullanım tekniğinden farklılıklar göstererek özellikle anıtsal yapılarda yerini almıştır. Osmanlı'nın, camları alçı kayıtlar içine yerleştirmesiyle kendini batının vitray tekniği anlayışından ayırmıştır.

Avrupa’daki gelişimine benzer bir şekilde ülkemizde de cam, önceleri anıtsal yapılarda küçük boyutlarda kullanılabilmekteyken endüstrileşmenin sonucunda sivil yapılar için de daha ulaşılabilir bir hal almıştır. 19. Yüzyıl sonlarına doğru revzenlerden ve tepe pencerelerinden aşağılara inerek yapılarda daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Koruma Kavramı ve Korumada Çağdaş Malzeme Kullanımı

Tarih boyunca koruma kavramına pek çok farklı yaklaşımın olduğunu görmekteyiz. Ancak son yıllardaki "kullanarak koruma" yaklaşımı özellikle ilk yapım işlevlerini kaybetmiş taşınmaz kültür varlıklarının, yeniden işlevlendirilerek yaşatılmasını sağlamıştır. Yapının özgün işleviyle korunması durumunda çok sık ihtiyaç duyulmayan kültür varlığına müdahale; işlev değişikliği söz konusu olduğunda kabul edilebilir ölçülerde zorunlu olarak yapılmaktadır. En başta tesisat ve güvenliğe yönelik yönetmelikler gereğince yapılan müdahaleler dışında, işlevin gereklilikleri için de müdahaleler yapılmaktadır. Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarına yapılabilecek müdahaleler koruma kararlarınca belirlenmiştir. Koruma kararları içerisinde malzeme seçimi önemli unsurların başında gelmektedir. Uluslararası sözleşme ve tüzüklerde tanımlanan koruma ilkeleri arasında ilk temel ilke, özgün malzemeyi en az müdahale ile korumaktır. Bu kapsamda, özgün malzemeye gerekenden fazla müdahale yapılmamalı, müdahaleler geri dönüşebilir olmalıdır. Uluslararası sözleşme ve tüzüklerde çağdaş teknikler ve malzemelerle yapılacak müdahaleler belli kararlara bağlanmıştır.

Venedik Tüzüğü Madde 10’a göre “Geleneksel tekniklerin yetersiz kaldığı yerlerde, koruma ve inşa için bilimsel verilerle ve deneylerle geçerliliği saptanmış herhangi çağdaş bir teknik kullanılarak kültür varlığı sağlamlaştırılabilir.”

Icomos Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü 1999 Koruma İlkeleri, ikinci maddesi“Geleneksel yapılara, yapı gruplarına ve yerleşmelere yapılacak çağdaş müdahaleler onların kültürel değerlerine ve geleneksel karakterlerine saygı göstermelidir” der.

Aynı tüzüğün Uygulama İlkeleri dördüncü maddesinde ise “Malzeme ve mimari ögelerin değiştirilmesi, yenilenmesi: Çağdaş kullanım isteklerinin zorladığı ve kabul edilebilir değişimler bütünün genel ifadesine uyumlu, görünüş, doku ve biçim yönünden aykırı olmayan malzemelerle yapılmalı; yapı malzemelerin birbiriyle uyumuna özen gösterilmelidir” şeklindedir (Ahunbay, 1996).

Yukarıda görüldüğü gibi Tüzükler çağdaş malzeme kullanımına tamamen karşıolmamakla beraber; kullanımına kısıtlamalar getirmektedir.

Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarında CamMalzeme Kullanımı

Geleneksel cam malzemenin koruma ve onarımında karşılaşılan en büyük sorun kırılganlığı sebebiyle zaman içerisinde tarihi tespit edilemeyen değişiklikler

353

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

7

geçirmesidir. Geleneksel mimarimiz içerisinde de yapının tarihi ile örtüşmeyen cam malzemeye sıklıkla rastlanabilmektedir. Özgün cam malzeme restorasyonuna bu bildiride yer verilmemiş çağdaş cam malzeme kullanılan örnekler düşey eleman, yatay eleman ve yapı kabuğu olmak üzere üç grup halinde incelenmiştir.

Düşey Eleman Olarak

Tuz Ambarı İstanbul’da Kasımpaşa’da bulunan ve önceden Tekel'e ait olan Tuz ambarlarının DDB tarafından kiralanmasıyla birlikte yapının kapsamlı restorasyon ve dönüşüm projeleri hazırlanmıştır. Mevcut dolu-boş ilişkilerine uygun olarak taş duvarlara dokunmadan ikinci bir strüktür oluşturulmuş ve çelik-cam strüktür olarak tasarlanmıştır. (Şekil 4)

Şekil 4 Tuz Ambarı İç Mekan.

Feyzullah Efendi Medresesi – Millet Kütüphanesi İstanbul Fatih ilçesinde, kitabesinden 1700 yılında yaptırıldığı anlaşılan medrese günümüzde kütüphane olarak kullanılmaktadır. İlk yapımında açık olan revakların günümüz işlevi dolayısıyla restorasyonunda kapatılması kayıtsız cam malzeme ile yapılmıştır.

Şekil 5 Revaklar. Şekil 6 İç Mekan Cam Bölmeler.

Moritzburg Müzesi 1484 - Halle – Almanya Moritzburg Kalesi, Halle şehrinde oldukça değerli askeri bir binadır. Yüzyıllar içinde geçirdiği savaşlara rağmen binanın özgün mimari özellikleri günümüze ulaşabilmiştir. 1904 yüzyıldan beri müze olarak kullanılan yapının mevcut duvarları korunmuş, cam malzeme ile bütünleme yapılmıştır.

Resim 7. Müze Cephesi Resim 8. Müze iç mekanı

354

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

7

geçirmesidir. Geleneksel mimarimiz içerisinde de yapının tarihi ile örtüşmeyen cam malzemeye sıklıkla rastlanabilmektedir. Özgün cam malzeme restorasyonuna bu bildiride yer verilmemiş çağdaş cam malzeme kullanılan örnekler düşey eleman, yatay eleman ve yapı kabuğu olmak üzere üç grup halinde incelenmiştir.

Düşey Eleman Olarak

Tuz Ambarı İstanbul’da Kasımpaşa’da bulunan ve önceden Tekel'e ait olan Tuz ambarlarının DDB tarafından kiralanmasıyla birlikte yapının kapsamlı restorasyon ve dönüşüm projeleri hazırlanmıştır. Mevcut dolu-boş ilişkilerine uygun olarak taş duvarlara dokunmadan ikinci bir strüktür oluşturulmuş ve çelik-cam strüktür olarak tasarlanmıştır. (Şekil 4)

Şekil 4 Tuz Ambarı İç Mekan.

Feyzullah Efendi Medresesi – Millet Kütüphanesi İstanbul Fatih ilçesinde, kitabesinden 1700 yılında yaptırıldığı anlaşılan medrese günümüzde kütüphane olarak kullanılmaktadır. İlk yapımında açık olan revakların günümüz işlevi dolayısıyla restorasyonunda kapatılması kayıtsız cam malzeme ile yapılmıştır.

Şekil 5 Revaklar. Şekil 6 İç Mekan Cam Bölmeler.

Moritzburg Müzesi 1484 - Halle – Almanya Moritzburg Kalesi, Halle şehrinde oldukça değerli askeri bir binadır. Yüzyıllar içinde geçirdiği savaşlara rağmen binanın özgün mimari özellikleri günümüze ulaşabilmiştir. 1904 yüzyıldan beri müze olarak kullanılan yapının mevcut duvarları korunmuş, cam malzeme ile bütünleme yapılmıştır.

355

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

10

Şekil 18 Genel görünüm. Ruhr Endüstri Arkeolojisi Alanı - Doisburg – Almanya: Ruhr Bölgesi, Avrupa’nın batısının en büyük kömür ocaklarını ve endüstri alanını kapsar. Bu bölgede 500 acrelik (0.404 dönüm) endüstri arkelojisi alanı bulunmaktadır. Dökümevi ve buhar makinesi salonu arasında kalan kısmın üstüne cam bir örtü tasarlanmıştır. Üst örtü hareketli ve şeffaftır.

Şekil 19 Hareketli cam üst örtü. Şekil 20 Alttan görünüm. Şekil 21 Genel görünüm

Yapı Kabuğu Olarak

Roma Hamamı Arkeolojik Alanı - Almanya Badenweiler'de bir kaplıca kenti olan Aqua Vialle'in önemli kalıntılarından Roma Hamamı üzerine uygulanan saydam koruma yapısı, güneş ışınlarının kalıntılar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltan yeni malzemelerin kullanıldığı başarılı bir örnektir.

Şekil 22 İçten Görünüm. Şekil 23 Genel görünüm.

Hamar Kathedrali Koruma Yapısı – Norveç 12. yüzyıla tarihlenen katedral 16. yüzyılda bir yangın geçirmiştir. Çatısının bir bölümü ve kolonları bu yangında ciddi hasar görmüştür. Yangından sonra terk edilen yapı, yağmur ve karın yıkıcı etkisine maruz kalmıştır. Koruma çalışmaları kapsamında kalıntıların ıslanma-kuruma, donma-çözülme döngülerini ve rüzgar etkisini önleyebilmek için gerektiğinde sökülebilecek şekilde cam ve çelikten bir koruma yapısı uygulanmıştır (Şekil 24).

Şekil 24 Hamar Katedrali.

Şekil 18: Genel Görünüm

356

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

10

Şekil 18 Genel görünüm. Ruhr Endüstri Arkeolojisi Alanı - Doisburg – Almanya: Ruhr Bölgesi, Avrupa’nın batısının en büyük kömür ocaklarını ve endüstri alanını kapsar. Bu bölgede 500 acrelik (0.404 dönüm) endüstri arkelojisi alanı bulunmaktadır. Dökümevi ve buhar makinesi salonu arasında kalan kısmın üstüne cam bir örtü tasarlanmıştır. Üst örtü hareketli ve şeffaftır.

Şekil 19 Hareketli cam üst örtü. Şekil 20 Alttan görünüm. Şekil 21 Genel görünüm

Yapı Kabuğu Olarak

Roma Hamamı Arkeolojik Alanı - Almanya Badenweiler'de bir kaplıca kenti olan Aqua Vialle'in önemli kalıntılarından Roma Hamamı üzerine uygulanan saydam koruma yapısı, güneş ışınlarının kalıntılar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltan yeni malzemelerin kullanıldığı başarılı bir örnektir.

Şekil 22 İçten Görünüm. Şekil 23 Genel görünüm.

Hamar Kathedrali Koruma Yapısı – Norveç 12. yüzyıla tarihlenen katedral 16. yüzyılda bir yangın geçirmiştir. Çatısının bir bölümü ve kolonları bu yangında ciddi hasar görmüştür. Yangından sonra terk edilen yapı, yağmur ve karın yıkıcı etkisine maruz kalmıştır. Koruma çalışmaları kapsamında kalıntıların ıslanma-kuruma, donma-çözülme döngülerini ve rüzgar etkisini önleyebilmek için gerektiğinde sökülebilecek şekilde cam ve çelikten bir koruma yapısı uygulanmıştır (Şekil 24).

Şekil 24 Hamar Katedrali.

357

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

11

Sonuç

Cam malzemenin korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarında kullanımının başlıca nedenleri arasında; nötr etkisinden dolayı özgün malzeme ile uyumu, müdahalenin geri dönüş imkanı olması ve bölücü olarak kullanıldığında mekansal bütünlüğü bozmaması sayılabilir.

Cam, yükseltilmiş nitelikleri ile sadece pencerelerde kullanılan bir malzeme olmaktan çıkarak modern mimaride uzun süredir yapının hemen her noktasında yerini bulmaya başlamıştır. Koruma alanında da; cam, koruma karar ve tüzüklerindeki çağdaş malzeme kullanımına ilişkin gereklilikleri sağlayabildiği ölçüde kullanılmaktadır.

Kaynaklar

Ahunbay, Z. (1996) Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon, Yem Yayın, İstanbul

Altınok, H. Z. – BAŞARIK, E. (2010) Cam Cephelerin İç Mekan Tasarımına Etkileri Üzerine Bir Okuma. 5. Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi ve Sergisi TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Kongre Bildirileri, s.17-28, ISBN: 978-605-01-0029-7, 3-4-5 Kasım, İstanbul.

Avlanmaz, E. (2001) Cam Malzemenin Alışveriş Merkezlerinde Kullanımı ve İç MekanTasarımına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Erten Yağcı, E. (1993) Başlangıcından Geç Antik Dönem Sonuna Kadar Anadolu’da Cam. Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Eryılmaz, A. Ş. (2010) Geleneksel Türk Mimarisinde Revzen Kullanımı ve Mekânsal Öge Olarak Değerlendirilmesi. Camgeran Uluslararası Katılımlı Uygulamalı Cam Sempozyumu ve Cam Çalıştayı. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü, Camgeran Sempozyum Bildiri Kitabı, s. 115-118, ISBN: 978-975-06-0788-2, 11-21 Ekim, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir.

Eşsiz, Ö. (2004). Teknolojinin Cam Cephe Panellerine Getirdiği Yenilikler. 1. Ulusal Çatı ve Cephe Kaplamalarında Çağdaş Malzeme ve Teknolojiler Sempozyumu, Çatıder, Bildiriler Kitabı, s. 73-82, 2-3 Nisan, İstanbul.

Foster, M. (1989) The Principles of Architecture, Mallard Press, Washington, USA

Kantur, Umut (2009) Kurşun Geçirmez Cam Üretim Sürecinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

12

Küçükerman, Önder (1998) İstanbul'da 500 Yıllık Sanayi Yarışı Türk Cam Sanayi ve Şişecam,Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş., İstanbul.

Raymond, M. (1961) Glass in Architecture and Decoration, The Architectural Press, London, U.K.

Turhan, E. (2007) Mimari Tasarımda Cam Kullanımı ve Alışveriş Merkezlerinde Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Umaroğulları, F. (2001) Yapı Kabuğunda Cam Malzeme Kullanımı. Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Wiggington, M. (1996) Glass in Architecture, Phaidon Pres Ltd., London, U.K.

İnternet Kaynakları:

www.msgsu.edu.tr.

www.kultur.gov.tr.

358

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

11

Sonuç

Cam malzemenin korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarında kullanımının başlıca nedenleri arasında; nötr etkisinden dolayı özgün malzeme ile uyumu, müdahalenin geri dönüş imkanı olması ve bölücü olarak kullanıldığında mekansal bütünlüğü bozmaması sayılabilir.

Cam, yükseltilmiş nitelikleri ile sadece pencerelerde kullanılan bir malzeme olmaktan çıkarak modern mimaride uzun süredir yapının hemen her noktasında yerini bulmaya başlamıştır. Koruma alanında da; cam, koruma karar ve tüzüklerindeki çağdaş malzeme kullanımına ilişkin gereklilikleri sağlayabildiği ölçüde kullanılmaktadır.

Kaynaklar

Ahunbay, Z. (1996) Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon, Yem Yayın, İstanbul

Altınok, H. Z. – BAŞARIK, E. (2010) Cam Cephelerin İç Mekan Tasarımına Etkileri Üzerine Bir Okuma. 5. Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi ve Sergisi TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Kongre Bildirileri, s.17-28, ISBN: 978-605-01-0029-7, 3-4-5 Kasım, İstanbul.

Avlanmaz, E. (2001) Cam Malzemenin Alışveriş Merkezlerinde Kullanımı ve İç MekanTasarımına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Erten Yağcı, E. (1993) Başlangıcından Geç Antik Dönem Sonuna Kadar Anadolu’da Cam. Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Eryılmaz, A. Ş. (2010) Geleneksel Türk Mimarisinde Revzen Kullanımı ve Mekânsal Öge Olarak Değerlendirilmesi. Camgeran Uluslararası Katılımlı Uygulamalı Cam Sempozyumu ve Cam Çalıştayı. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü, Camgeran Sempozyum Bildiri Kitabı, s. 115-118, ISBN: 978-975-06-0788-2, 11-21 Ekim, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir.

Eşsiz, Ö. (2004). Teknolojinin Cam Cephe Panellerine Getirdiği Yenilikler. 1. Ulusal Çatı ve Cephe Kaplamalarında Çağdaş Malzeme ve Teknolojiler Sempozyumu, Çatıder, Bildiriler Kitabı, s. 73-82, 2-3 Nisan, İstanbul.

Foster, M. (1989) The Principles of Architecture, Mallard Press, Washington, USA

Kantur, Umut (2009) Kurşun Geçirmez Cam Üretim Sürecinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

12

Küçükerman, Önder (1998) İstanbul'da 500 Yıllık Sanayi Yarışı Türk Cam Sanayi ve Şişecam,Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş., İstanbul.

Raymond, M. (1961) Glass in Architecture and Decoration, The Architectural Press, London, U.K.

Turhan, E. (2007) Mimari Tasarımda Cam Kullanımı ve Alışveriş Merkezlerinde Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Umaroğulları, F. (2001) Yapı Kabuğunda Cam Malzeme Kullanımı. Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.

Wiggington, M. (1996) Glass in Architecture, Phaidon Pres Ltd., London, U.K.

İnternet Kaynakları:

www.msgsu.edu.tr.

www.kultur.gov.tr.

359

5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu

Denizli Yöresindeki Osmanlı Dönemi Tarihi Yapılarında Kullanılan Harçların Özellikleri*

Adem SolakMimarlık Bölümü, Pamukkale Üniversitesi, Denizli

E-Posta: [email protected]

ÖZET

Bu çalışmada Denizli ili içerisinde yer alan İlbade Mezarlığı’nda Osmanlı döneminde inşa edilmiş olan Namazgah ve Zaviye tarihi yapılarında kullanılan taş-taş arası ve sıvaharçlarının fiziksel, kimyasal, mekanik ve mikro yapı özellikleri incelenmiştir. Laboratuar ortamında bu tarihi yapılardan alınan harçlar üzerinde parlatılmış yüzeylerinde stereo mikroskopla petrografik değerlendirme yapılmıştır. XRD, TG/DTA, XRF, birim hacim kütle, kütlece su emme, hacimce su emme, özgül kütle, kompasite, porozite, asit kaybı ve elek analizleri ile tek eksenli yükleme deneyi uygulanmış, elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir. Yapılan analizler sonucu, Namazgah ve Zaviye yapılarında kullanılan harç malzemesi bölgede dağılım sunan kayaçlardan üretilmiş olmasından dolayı fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikleri açısından benzer özellikler göstermiştir. Taş-taş arası harçların puzolanik olmayan agregalar ve saf kireç kullanılarak üretildiği ve hidrolik özellik göstermediği belirlenmiştir. Sıva harçlarının ise saf kireç ile yapay puzolanların kullanılması ile üretildiği ve hidrolik özellik gösterdiği tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Tarihi yapı, karakterizasyon, mikroyapı, harç, agrega.

Giriş

Tarihi yapılar, ülkelerin geçmişi ile bağını kuran, kültür mirasının göstergesi olarak çok önemli bir işleve sahip olan ve geleceğe güvenle aktarılması gereken değerlerdir. Bu yapıların özgün özelliklerini kaybetmeden varlıklarını sürdürebilmeleri, ancak bilinçli bir restorasyon çalışması yapılması ile mümkün olabilmektedir. Bu nedenle, yapılarınözgün malzemelerinin doğru saptanması ve onarımlarında, bu özgünlüğü zedelemeyecek yeni malzemelerin kullanımı büyük önem kazanmaktadır. (Ashurst, 1984; Teutonico, 1988; Ersen, 1991; Güleç ve Ersen, 1998). Tarihi yapının özgün malzemelerinin karakterizasyonu ancak yapının farklı yerlerinden alınan örnekler üzerinde yapılacak olan fiziksel, mekaniksel, kimyasal, petrografik ve mineralojik ana-lizler sonucu saptanabilir. Bu analizler neticesinde orijinal harç, sıva ve diğer malzemelerinin içerikleri ve nitelikleri tespit edilerek, yapılacak onarım çalışmalarında kullanılacak olan, orijinal malzeme ile benzer nitelikteki malzemeler belirlenmiş olacaktır. Belirlenen bu malzemelerin kullanılmasıyla orijinal malzemeler üzerinde


Recommended