+ All Categories
Home > Documents > Adilhan Adiloğlu - Sovyet Döneminde Karaçay-Malkar Edebiyatı - Kitap

Adilhan Adiloğlu - Sovyet Döneminde Karaçay-Malkar Edebiyatı - Kitap

Date post: 17-Nov-2023
Category:
Upload: akdeniz
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
131
Transcript

SOVYET DÖNEMİNDE

KARAÇAY- MALKAR EDEBİYÂTI

ADİLHAN ADİLOĞLU

Ankara • 2005

Adilhan Adiloğlu

Sovyet Döneminde Karaçay-Malkar Edebiyâtı

IV + 124 Sayfa, 13,5 x 20 cm, Ankara, 2005

ISBN 975 - 00502 - 0 - 7

[email protected]

www.karachaymalkar.net

Baskı Başkent Matbaacılık

Tel: 0 312 431 54 90 - 435 62 96 Kızılay/Ankara

İÇİNDEKİLER

Giriş ........................................................................................................ 1

Bolşevik İhtilâli ............................................................................ 1

Sovyet Rejiminin Propagandası .......................................... 5

1917-1943 Yılları Arasındaki Edebiyât Dönemi ..................... 10

Matbuat ve Gazetecilik Faaliyetleri ....................................... 10

İsmail Semen ................................................................................. 27

Kasbot Koçkar ............................................................................... 28

Kâzim Möçü ................................................................................... 34

İsmail Akbay .................................................................................. 35

Said Şahmurza ............................................................................. 37

Gemma Geben ............................................................................. 39

Umar C. Aliy ................................................................................... 40

İslam Hubiy .................................................................................... 42

İssa Karaköt ................................................................................... 46

Azret Örten ..................................................................................... 48

Ashat Bici ........................................................................................ 50

Abidat Botaş .................................................................................. 52

Davut Baykul ................................................................................. 53

Abdülkerim Batça ......................................................................... 54

Hasan Appa ................................................................................... 55

Said Otar ......................................................................................... 58

Hasan Bostan ................................................................................ 59

Bert Gurtu ....................................................................................... 60

Salih Hoçu ...................................................................................... 62

Abdülkerim Baykul ....................................................................... 63

Şaharbiy Ebze ............................................................................... 64

Omar Etez ...................................................................................... 65

Tohtar Borlak ................................................................................. 66

Azret Buday ................................................................................... 67

Mahamet Orus .............................................................................. 68

1943-1957 Yılları Arasındaki Edebiyât Dönemi ........................ 70

1957-1970 Yılları Arasındaki Edebiyât Dönemi ........................ 77

0

Halimat Bayramuk ....................................................................... 83

Osman Hubiy ................................................................................. 85

Kaysın Kuliy ................................................................................... 89

Kerim Otar ...................................................................................... 92

Umar B. Aliy ................................................................................... 93

Canakayıt Zalihan ........................................................................ 94

Habib Katsi ..................................................................................... 95

İbrahim Mamme ........................................................................... 96

Azret Semen .................................................................................. 97

Azamat Süyünç ............................................................................ 97

Seyit Laypan .................................................................................. 98

İssa Botaş ....................................................................................... 99

1970-1990 Yılları Arasındaki Edebiyât Dönemi ........................ 101

Nazir Hubiy ..................................................................................... 101

Tanzilâ Zumakul ........................................................................... 102

Mussa Batça .................................................................................. 103

Alim Töppe ..................................................................................... 104

Bilâl Appa ........................................................................................ 105

İbrahim Baba ................................................................................. 106

Nazifa Kagıy .................................................................................. 107

Salih Gurtu ..................................................................................... 109

Mahamet Moka ............................................................................. 110

Azret Akbay .................................................................................... 111

Ahmat Sozay ................................................................................. 111

1990 Yılından Günümüze ................................................................. 113

Abdullah Begiy .............................................................................. 113

Dina Mamçu ................................................................................... 114

Muradin Ölmez ............................................................................. 115

Fatima Bayramuk ......................................................................... 115

Bilâl Laypan ................................................................................... 116

Örüzlan Bolat ................................................................................. 117

Sonuç ....................................................................................................... 118

Kaynaklar ................................................................................................ 119

1

GİRİŞ

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtı, tabiatıyla Bolşevik ihtilâlinin gerçekleştiği 1917 yılı ile Sovyetler Birliğinin sona erdiği 1991 yılı arasındaki 74 yıllık uzun bir dönemde ortaya konulan bir edebiyât dönemini kapsamaktadır. Bu dönemde Karaçay-Malkar edebiyâtı muhteva bakımından ana hatlarıyla Bolşevik ihtilâlini ve Sovyet ideolojisini propaganda eden, Sovyet rejimi öncesi ve sonrasındaki hayatı mukayese eden, millî değerleri kötüleyen, sosyal tabakalar arasındaki çatışmaları anlatan, kollektif [kolhoz ve sovhoz] hayata geçişi tasvir ve teşvik eden konuları ihtiva etmektedir.

Bunun dışında, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlara karşı Sovyet vatanının müdafa edilmesi, bu savaş sırasında askerlerin, halkın ve fabrika işçilerinin gösterdikleri üstün gayretleri vb. gibi temalar da bu dönemin belli başlı konuları arasındadır. Ayrıca bu dönemde birçok Sovyet-Rus yazar ve şairinin eseri Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme edilmiştir.

Bolşevik İhtilâli

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının muhtevasıyla ilgili teferruata geçmeden önce, bu edebiyât döneminin teşekkülünün müsebbibi olan Sovyet rejiminin Karaçay-Malkar Türklerinde nasıl tesis edildiği hakkında kısaca bazı tarihî bilgilerin verilmesinde fayda vardır.

I. Dünya Savaşı devam ederken, 27 Şubat 1917 tarihinde başlayıp 26 Ekim 1917 tarihinde iktidarın ele geçirilmesiyle sona eren Bolşevik ihtilâli, Çarlık Rusyası hakimiyetinde yaşayan

2

Türklere istiklâllerini kazanmak için yeni bir fırsat vermişti. Çünkü bu ihtilâlin liderleri olan V. Lenin ile J. Stalin’in 2 Kasım 1917 tarihinde yayınladıkları “Rusya Milletlerinin Hakları Beyannâmesi”nde Çarlık Rusyası’na tabi milletlerin kendi devletlerini serbestçe kurabilme hakları kabul ve ilân edilmişti. Söz konusu bu beyannâmenin ilânından önce, Karaçay-Malkar Türkleri ve diğer Kuzey Kafkasyalılar, I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’daki iç karışıklıkları fırsat bilerek istiklâllerini elde etmek için harekete geçmişlerdi.

V.İ. Lenin [1870-1924] ve J. Stalin [1879-1953]

8 Mart 1917 tarihinde Terek-Kala [bugünkü Vladikavkaz] şehrinde bir durumu gözden geçirme toplantısı yapılmış ve bunu müteakip 3 Mayıs 1917 tarihinde I. Kuzey Kafkasya Kurultayı toplanmıştı. Bu kurultay neticesinde “Birleşik Şimalî Kafkasya ve Dağıstan Dağlıları Birliği Merkez Komitesi” adıyla bir icra organı kurulmuş ve daha sonra bu icra organı 18 Eylül 1917 tarihinde Dağıstan’ın Andi kasabasında II. Kuzey Kafkasya Kurultayını gerçekleştirmişti.

3

Karaçay-Malkarlı delegelerin de katıldığı bu kurultayın sonunda “Şimalî Kafkasya Millî Müessesan Meclisi” kurulmuş ve yakın bir gelecekte ilân edilecek olan “Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” anayasasının temel ilkeleri belirlenmişti. “Rusya Milletlerinin Hakları Beyannâmesi”nin yayınlanması üzerine Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi de 20 Kasım 1917 tarihinde Rusya’dan ayrıldığını ve bağımsız bir devlet olduğunu ilân etmiştir. Osmanlı hükümeti ile yapılan görüşmelerden sonra “Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti”nin bağımsız bir devlet olduğu kabul edilmiş, 11 Mayıs 1918 tarihinde de bir nota ile bütün Batılı devletlere duyurulmuştur. Karaçay-Malkar Türkleri de bu devlet içerisinde yer almışlardır.

Bolşevikler Rusya’da idareye hâkim olduktan sonra verdikleri sözde durmadılar ve diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Kuzey Kafkasya’daki millî hakimiyete de son verdiler. Şöyle ki, Bolşevikler Rusya’da cereyan eden iç savaştan galip çıktıktan sonra 3 Mart 1918 tarihinde yapılan Brest-Litovsk anlaşmasıyla da Batı’daki durumlarını da sağlamlaştırdılar. Bolşevikler bundan sonra Sergey Kirov ve Sergo Orconikidze idaresindeki silahlı kuvvetlerini Kuzey Kafkasya’ya doğru yönelttiler. Bolşevik kuvvetleri ile Kuzey Kafkasyalılar arasında şiddetli çarpışmalar cereyan etti ve 11 Kasım 1919 tarihinde iki taraf arasında mütareke yapıldı. Fakat tam bu sırada General Denikin komutasındaki Menşevik kuvvetleri ortaya çıktı.

General Denikin, Batılıların da desteğini alarak Terek nehrinden Karadeniz’e kadar olan bölgeleri işgâl etti. Bunun üzerine Bolşevikler tekrar toparlanarak saldırıya geçtiler. Uzun süren çarpışmalardan sonra Bolşevikler Mart 1920’de Menşeviklerin mukavemetini kırdılar, 1921 yılı Haziran ayında da Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ne son verdiler.

Buna rağmen, Karaçaylı General Mırzakul Kırımşavhal komutasındaki Karaçay-Malkar askerî birlikleri Bolşeviklere karşı direnişe devam etme kararı aldılar. Beş ay boyunca Karaçay-Malkar Türklerinin direnişini kıramayan Bolşevikler bu direnişin bütün Kuzey Kafkasya’ya yayılabileceği endişesiyle Karaçay-Malkar Türklerine daha geniş bir özerklik vaadinde bulundular. Bolşeviklerin bu sözüne kanan Karaçay-Malkar Türkleri de onlara anlaşma yapacaklarını bildirdiler.

4

Sergey M. Kirov

Sergo Orconikidze

Anton İ. Denikin

Mırzakul Kırımşavhal

Fakat Şubat 1922’de Bolşevikler en seçkin askerî birlikleriyle Karaçay-Malkarlıların üzerine saldırdılar. Bu ani baskını beklemeyen Karaçay-Malkarlılar Bolşeviklerin saldırılarına karşı ancak üç ay dayanabildiler. Direniş kırıldıktan sonra Bolşevikler başta aydınlar ve subaylar olmak üzere isyâncıların hepsini kurşuna dizerek öldürdüler.

Bolşevikler Kuzey Kafkasya’daki millî direnişi kanlı bir şekilde bastırdıktan sonra, Karaçay-Malkar Türkleri ilk önce Sovyet hükümeti tarafından 1922 yılında kurulan Dağlı Halklar Sosyalist Cumhuriyeti içerisinde yer aldılar. Daha sonra Sovyet hükümeti bu cumhuriyeti feshederek 12 Ocak 1922 tarihinde Karaçay-Çerkes Muhtar Bölgesini, 16 Ocak 1922 tarihinde Kabardey-Balkar Muhtar Cumhuriyetini kurmuştur.

5

Sovyet Rejiminin Propagandası

Bolşevik ihtilâlinden Sovyetler Birliği’nin sona ermesine kadar süren uzun bir zaman içerisinde gerek Rusça, gerekse Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınlanan kültür ve edebiyâtla ilgili bütün kitap ve makalelerde Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejimi öncesinde Karaçay-Malkar Türklerinin okuma yazması ve matbuatı olmayan gayrı medenî bir toplum olduğu, öte yandan Sovyet rejiminin gelmesi sayesinde cahillikten kurtularak medenî bir hayata kavuştuğu şeklinde bir propaganda söz konusudur.

Elbette, bu kitap ve makalelerde propaganda edilen Sovyet rejimi öncesinde Karaçay-Malkar Türklerinde matbuat teçhizatının olmadığı hususu doğru olmakla birlikte bu durum onların okuma ve yazması olmayan, gayrı medenî bir toplum olduğu anlamına gelmez.

Milletlerin ve devletlerin teknik donanımla ilgili gelişimi tarihî süreçle ilişkilidir. Karaçay-Malkar Türkleri baskıcı Çarlık Rusyası yönetimi ile korkunç ve câni Sovyet rejimi yerine bağımsız ve hür bir idareye sahip olsalardı şüphesiz matbuat için gerekli teçhizatı yine temin edebilirler, sözde Sovyet rejimi sayesinde kavuştukları “medenî hayat”tan bin kat daha ileri bir medeniyet seviyesine ulaşabilirlerdi.

Daha açık bir ifadeyle, Çarlık Rusyası yönetimi döneminden itibaren başlayarak Sovyet rejimi döneminde daha da yoğun bir şekilde sürdürülen Ruslaştırma siyaseti olmasaydı, Karaçay-Malkar Türkleri gerek sosyal, gerekse teknik bakımdan bugünkünden çok daha ileri bir medenî hayata sahip olabilirlerdi.

Sovyet propagandasında söz konusu edilen okuma yazma hususuna gelince; Bolşevik ihtilâli öncesinde Karaçay-Malkar Türklerinin yaşadığı her kasaba ve köyde en az bir medrese mevcut olup insanlar bu medreselerde gayet iyi tahsil görüyorlardı.

Bunun dışında Dağıstan, Kırım, Kazan, Buhara, İstanbul ve Kahire medreseleri ile Çarlık Rusyası döneminde açılan muhtelif Rus okullarında yüksek tahsil görmüş olan Karaçay-Malkar aydınlarının sayısı oldukça fazladır.

6

Meselâ: Abdullah Aysandır Duda, Küçük Bayramuk, Yakup Akbay, İsmail Soltan Koçkar, Mahamet Hubiy, Cagafar Haçir, Yusuf Haçir, Geriy Sılpağar, Abdurrahman Botaş, Mahamet Halil, Ali İsa Aci, Mahmut Gaca, Tengiz Gaca, Şamayıl Gaca, Ramazan Kurgak, Şavhal Orusbiy, İsmail M. Orusbiy, Hamza Orusbiy, Süleyman Çabdar, Lokman Asan, Salih Barasbiy, Davut Şava, Lokman Gama, Şamil Başlo, Kâzim Möçü, İsmail Semen, İmmolat Hubiy, İlyas Bayramuk, Tohtar Bici, Nanı Tok, İslam Kırımşavhal, Mırzakul Kırımşavhal, İslam Duda, Safar Aliy Orusbiy, Navruz Orusbiy, İsmail A. Orusbiy, Soltanbek Abay, Misost Abay, İsmail Abay, Hanife Abay, Firuze Şakman, Abay Şahan, Basiyat Şahan, Soltan Haci Bayçora, İsmail Akbay, Umar C. Aliy, İslam Hubiy, Hızır Halil, Said Halil, Said Şahmurza, Gemma Geben, Said Otar, Mahamet Eney ve daha adı sayılabilecek birçok millî aydın Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejiminden önce yüksek tahsil görerek yetişmişlerdir.

Bu millî aydınlar gerek dinî, gerekse sosyal muhtevada pek çok edebî ve ilmî eser ortaya koymuş ve bu eserlerini imkânları ölçüsünde Tiflis, Kırım, Dağıstan, Kazan, Ufa, Moskova ve Paris gibi kendi dönemlerinin kültür merkezlerinde yayınlamışlardır [Sozayev, 86:8-12; Karalanı-Borlaklanı, 90:137; Bittirova, 99:15, 20; Tebuyev-Hatuyev, 02:124-128].

Sovyet rejimini propaganda eden söz konusu bu kitap ve makalelerde Karaçay-Malkar Türklerinin yazılı edebiyâtının ancak Sovyet rejimiyle birlikte teşekkül ettiği şeklinde geçen ifadeler de tarihi gerçeklere ters düşmektedir.

Bolşevik ihtilâlinden çok daha önce Karaçay-Malkar Türklerinde kaynağını Şark edebiyâtından alarak beslenen zengin bir dinî edebiyât teşekkül etmiş durumdaydı. Meselâ Küçük Bayramuk, Yakup Akbay, Süleyman Çabdar, Lokman Asan, Kâzim Möçü, Yusuf Haçir, Geriy Sılpağar, İsmail Akbay ve daha birçok millî aydın 1900’lü yılların başında ve daha önceki dönemlerde kendi ana dilleriyle eserler ortaya koymuşlardır.

Bu yüzden propaganda amaçlı bu ifadelerin değiştirilerek Sovyet rejiminin kuruluş yıllarında teşekkül eden edebiyâtın Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının başlangıcı olduğu şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

7

Cagafar Haçir

İsmail Soltan Koçkar

Abdurrahman Botaş

İsmail Orusbiy

Abay Şahan

İslam Kırımşavhal

Navruz Orusbiy

İlyas Bayramuk

Misost Abay

8

Soltanbek Abay

Kâzim Möçü

Süleyman Çabdar

İsmail Akbay

Hanifa Abay

Basiyat Şahan

İsmail Abay

İmmolat Hubiy

Nanı Tok

9

İsmail Akbay ve Soltan Haci Bayçora

10

1917-1943 YILLARI ARASINDAKİ EDEBİYÂT DÖNEMİ

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtı, Bolşevik ihtilâli sonrasında gelişme gösteren matbuat yani gazetecilik ve kitap basma faaliyetleriyle başlamıştır. Bolşevikler bir yandan Menşeviklere karşı silahlı mücadele yürütürken bir yandan da yerli halkı yanlarına çekmek için geniş çaplı propaganda faaliyetlerine başlamışlardır. Bu amaçla Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehrinde bir matbuat teçhizatı kurmuşlardır. Bolşevikler elbette bu matbuat teçhizatını Karaçay-Malkar Türklerinin medenî seviyesini yükseltmek için değil, Bolşevik hareketini ve Sovyet rejimini daha hızlı ve yoğun bir şekilde benimsetmek, yaygınlaştırmak ve uzun vadede Ruslaştırma siyasetini etkin kılmak için kurmuşlardır.

Matbuat ve Gazetecilik Faaliyetleri

Karaçay-Malkar Türklerinde ilk matbuat faaliyetleri 4 Temmuz 1918 tarihinde Batalpaşinski şehrinde Komünistlerin yayın organı olan “İzvestiya Sovyetov Narodnıh Deputatov” [Halk Temsilcileri Konseyi Bülteni] adlı gazetenin yayınlanmasıyla başlamıştır. Rusça yayınlanan bu gazetede daha çok Bolşevik hareketi anlatılmakta ve halkı bu harekete davet eden tarzda haberler ve makaleler yayınlanmaktadır. 1920 yılı Nisan ayında bu gazetenin adı “Krasnıye Gorı Kubani” [Kızıl Kuban Dağlıları] şeklinde değişmiştir. Daha sonra bu gazete ileriki yıllarda da yayın hayatına devam edecek ve 1957 yılında “Leninskoye Znamya” [Lenin Bayrağı] adını alacaktır [Bilimgotlanı-Laypanlanı, 75:158-161].

Millî alfabenin teşkili ve ana dilde eğitimle ilgili 1923 yılında İssi-Suv [bugünkü Pyatigorski] şehrinde bir toplantı düzenlenir. Toplantıda Karaçay-Malkar Türkçesi için alfabe çalışmaları yapılır

11

ve Karaçay-Malkar’da faaliyet gösteren Rus okullarında çeşitli derslerin ana dilde öğretilmesi yönünde bir müfredat programı hazırlanır. Toplantının sonunda daha önceden İsmail Akbay, İsmail Abay, Umar Aliy ve Mahamet Eney’in Arap alfabesinden ıslah ederek hazırladıkları bir alfabe kabul edilir. Bunu müteakip 1923 yılında Umar C. Aliy’nin “Karaçay Elible” [Karaçay Alfabesi] ile 1924 yılında Mahamet Eney’in “Malkar Alifbi” [Malkar Alfabesi] adlı kitapları yayınlanır. Bilâhare İsmail Akbay’ın 1916 yılında yayınlanan “Ana Tili” [Ana Dili] adlı kıraat bilgilerini ihtiva eden ilk okuma kitabı yeniden düzenlenip genişletilerek 1924 yılında tekrar yayınlanır [Hapayeva, 93:138-147].

1922 yılından itibaren Batalpaşinski şehrinde Rusça yayınlanmaya başlayan “Gorskaya Bednota” [Fakir Dağlılar] gazetesi ile yayın hayatına 1924 yılının ilk yarısında başlayan “Gorskaya Jizn” [Dağlı Hayatı] gazetesinin muhtelif sayfalarında ve dağınık bir şekilde Karaçay-Malkar Türkçesiyle ilk defa haberler, makaleler, şiirler ve hikâyeler yayınlanmaya başlar. Kısa bir süre sonra da “Gorskaya Bednota” [Fakir Dağlılar] gazetesinin bir tam sayfası Karaçay-Malkar Türklerine tahsis edilir. Genel olarak Rusça yayınlanan bu gazetelerin bünyesinde gerçekleştirilen bu kısa deneme sürecinden sonra 19 Ekim 1924 tarihinde Batalpaşinski şehrinde tamamı Karaçay-Malkar Türkçesiyle “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] adında ilk Karaçay-Malkar gazetesi yayınlanmaya başlamıştır.

Profesyonel bir gazeteci olan İslâm Hubiy’in 1925 yılında “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesinin başına gelmesinden sonra bu gazete hem kalite, hem de tiraj bakımından bir yükselme göstermiş, halk tarafından da büyük ilgi görmeye başlamıştır. Halkın bu gazeteye ilgisini yansıtmakla birlikte çok önemli başka bir noktayı tespit etmek bakımından Karaçay’da Cögetey köyünden Mahamet Temirez adlı bir vatandaşın gazeteye göndermiş olduğu mektup oldukça ilginçtir. Mektupta şöyle denilmektedir:

“Rüyada gibiyim. Bir gün elime “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesinin bir sayısı geçti. Gazeteyi elime aldığımda önce „Hayret bu zamanda, bu Türk gazetesi de nereden çıktı ve buraya nasıl gelmiş‟ diye şaşırdım. Sonra gazeteyi okumaya başladım. Okudukça gözlerime inanamadım. Çünkü Türkiye‟den geldiğini

12

sandığım gazetedeki yazıları okuduğumda ağzımdan çıkan sözcüklerin kendi ana dilimde olduğunu fark ettim. O kadar heyecanlandım ve sevindim ki „Artık benim milletim cahil değil, milletimin ana diliyle yayınlanan bir gazetesi var‟ diye bağırarak sokak ortasında oynamaya başladım.”

“Tavlu Caşav” Gazetesi

13

“Tavlu Caşav”, “Tavlu Carlıla”, “Kızıl Karaçay” Gazeteleri

“Kızıl Karaçay” Gazetesi

14

Bu kısa anekdotta görünüş itibariyle sıradan bir vatandaşın “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesine karşı ilgisi ve sevinci yansıtılmaktadır. Arka planda ise sıradan bir vatandaş vasıtasıyla Karaçay-Malkar Türklerinin Sovyet rejimi öncesinde okuma yazması ve matbuatı olmayan gayri medenî bir toplum olduğu, Sovyet rejimi sonrasında ise cahillikten kurtularak medenî bir hayata kavuştuğu propagandası vardır. Halbuki yine bu kısa anekdotun bizzat kendisi bu propagandayı satır aralarındaki ifadelerle hükümsüz kılmaktadır.

Şöyle ki, bu mektubu yazan şahsın ifadelerinden, Karaçay-Malkar Türklerine mensup sıradan bir vatandaşın bile Sovyet rejimi öncesinde kendi deyimiyle “Türk” yani “Türkiye” gazetelerinden haberdar olduğu ve bu gazeteleri takip ettiği, en önemlisi de bir Türk gazetesini okuyup anlayabilecek kadar Türkiye Türkçesi bildiği anlaşılmaktadır. Bu tespit, Karaçay-Malkar Türklerinin Sovyet rejimi sayesinde okuma yazmayı öğrenerek medeniyete kavuştukları yalanını açıkça ortaya koymaktadır. Burada Sovyet rejiminin Karaçay-Malkar Türkçesiyle gazete yayınlayarak yaptığı iş, o dönemde mantar gibi çoğalan Türkçe’nin yazı dillerine bir yenisini daha eklemek suretiyle Karaçay-Malkar Türklerinin başta Türkiye olmak üzere bütün Türk Dünyasıyla olan bağlarını koparmaktır.

“Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesinin kurulması ve yayın faaliyeti aşamasında aktif görev alan İsmail Akbay, Umar C. Aliy, İslâm Hubiy, İssa Karaköt, Azret Örten, Ashat Bici, Abidat Botaş, Abdülkerim Batça, Davut Baykul, Hasan Appa, Hasan Bostan ve daha birçok millî aydın büyük bir heyecanla bu gazetede makalelerini, şiirlerini ve hikâyelerini yayınlamaya başlamışlardır. Tabiatıyla Sovyet rejimi döneminde faaliyet gösteren bu gazetenin Sovyet rejimine aykırı bir yayın yapması düşünülemez. Bu itibarla yayınlanan bütün şiir ve yazıların muhtevası da rejimine uygun konuları ihtiva etmektedir.

“Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesi sırasıyla 1928 yılında “Tavlu Carlıla” [Fakir Dağlılar], 1934 yılında “Kızıl Karaçay” [Kızıl Karaçay] ve 1959 yılında da “Leninni Bayrağı” [Lenin Bayrağı] adlarıyla 1991 yılına kadar yayın faaliyetine devam etmiştir. 1991 yılında “Karaçay” [Karaçay] adını alan bu gazete haftada iki gün

15

olmak üzere halen yayın hayatına devam etmektedir [Bilimgotlanı-Laypanlanı, 75:162-166, 168, 170, 178, 183; Hubiylanı vd., 88:56].

“Leninni Bayrağı” Gazetesi

“Karaçay” Gazetesi

16

Malkar Türklerindeki gazetecilik faaliyetleri ise Haziran 1921 tarihinde Nalçik şehrinde Komünist Partisinin yayın organı olan "Krasnaya Kabarda" [Kızıl Kabardey] adlı gazetenin yayınlanmasıyla başlamıştır. Bu gazete de tamamen Rusça olarak yayınlanıyor ve Bolşevik ihtilâli ile Komünist ideolojiyi propaganda eden haber ve makaleleri ihtiva ediyordu.

Bu gazete Haziran 1924 tarihinden itibaren "Karahalk" [Fakir, Avam, Emekçi] adıyla Rusça, Karaçay-Malkar Türkçesi ve Kabardeyce yayınlanmaya başlamıştır. Baş yazarları Tavso Beppay ve Sohta Nasta olan bu gazetede Elcorka Akşayak, Mahamet Tsora, Salih Şava, Habu Katsi, Ahmet Bözü, İshak Guze, Çomay Uyana, Muharbiy Nöger, Hamit Temmo, Bert Gurtu, Azret Hola, Minaldan Şava gibi Malkarlı aydınların makaleleri yayınlanmıştır.

“Zaman” Gazetesi

Bu gazete daha sonra sırasıyla 1931 yılında "Leninçi Col" [Lenin Yolu], 1957 yılında "Kommunizmge Col" [Komünizm Yolu] ve son olarak da “Zaman” adlarıyla yayınlanmıştır. Söz konusu bu gazete halen Karaçay-Malkar Türçesiyle Nalçik şehrinde “Zaman” adıyla yayın hayatına devam etmektedir.

17

Tavso Beppay

Ahmat Bözü

Mahamet Tsora

Hamit Temmo

Salih Şava

Elcorka Akşayak

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk dönemlerinde şiir ve nesrin ana teması Bolşevik ihtilâlini ve sonrasında kurulan Sovyet rejimini halka anlatmak ve benimsetmektir. Başta İsa Karaköt ve Azret Örten olmak üzere Davut Baykul, Hasan Bostan ve diğerleri Bolşevik ihtilâlini sevinçle karşılamışlar, yeni kurulan Sovyet rejiminin iyiliğini ve rahatlığını öven coşkulu şiirler yazmışlardır. Umar C. Aliy ve İslâm Hubiy daha çok sosyal ve iktissadî konularla ilgili makaleler yazarken, Gemma Geben, Abidat Botaş, Abdülkerim Batça ve Hasan Appa ise piyes, hikâye ve roman gibi nesir türünde eserler vermişlerdir.

Bu eserlerde Karaçay-Malkar Türklerinin Bolşevik ihtilâli öncesindeki hayatı ile Sovyet hayatının mukayesesi ön plandadır. Sovyet dönemi öncesinde Karaçay-Malkar Türklerindeki sosyal

18

tabakalar arasındaki çatışmalar anlatılmakta, Sovyet rejimi sayesinde fakir halkın zengin beylerin zulmünden kurtuldukları vurgulanmakta, bazı âdet ve geleneklerin bozukluğu, kötülüğü ifade edilerek millî değerler aşağılanmakta, dinin kültürü ve sanatı gerilettiği, milletin gelişmesinin önünde bir engel olarak durduğu işlenmektedir. Bolşevik ihtilâli öncesinde daha çok dinî manzumeleriyle tanınan Kâzim Möçü ile Karaçay-Malkar Türklerinin en meşhur halk şairlerinden biri olan Kasbot Koçkar da yeni Sovyet düzenini destekleyici mahiyette şiirler yazmışlardır. Bu dönemde İssa Karaköt’ün “Caññı Şigirle” [Yeni Şiirler] adlı şiir kitabı yayınlanır. Arap harfleriyle ve Karaçay-Malkar Türkçesiyle 1924 yılında Moskova’da yayınlanan bu kitap Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk şiir kitabı olarak kabul edilmektedir [Hubiylanı vd., 88:56].

Karaçaylı yazar İslâm Hubiy’in başkanlığında 9 Ağustos 1927 tarihinde Karaçay-Çerkes Şair ve Yazarlar Birliği kurulur. Bu teşkilatın yönetiminde İslâm Hubiy’in dışında yine Karaçaylı kadın şair ve tiyatro yazarı Abidat Botaş ile Çerkes şair ve yazarlar Mahamet Dışekov ile Halit Astajev bulunuyordu. Bu teşkilat bir yıl kadar faaliyet gösterdikten sonra 1928 yılında ayrıca bir Karaçay Şair ve Yazarlar Birliği kurulmuştur. Bu teşkilatın şiir bölümünü İssa Karaköt ile Ashat Bici, nesir bölümünü Abdülkerim Batça, tiyatro ve piyes bölümünü de Gemma Geben ile Abidat Botaş yürütmüşlerdir [Hubiylanı vd., 88:59].

Ruslar 1926 yılında Sovyet hâkimiyeti altında yaşayan Türklerin, Türkiye ile olan bağlarını koparmak için Arap kaynaklı Türk alfabesi yerine Latin alfabesi kullanma mecburiyeti getirmişlerdir. Bu tarihten sonra, İsmail Gaspıralı’dan beri millî birlik yolunda gayretler gösteren ceditçi aydınların Türk Dünyasında İstanbul Türkçesini dikkate alan ortak bir edebî dil meydana getirme çalışmalarının aksine Sovyet rejiminin yerleşip yaşayabilmesi için mahallî şiveleri öne çıkaran ve Türk topluluklarının isimleriyle anılan yeni diller yaratma faaliyetleri çok büyük önem kazanmıştır.

“Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesi ve diğer bütün matbuatın 1926 yılında Latin alfabesine geçmesiyle birbiri ardına kitaplar yayınlanmaya başlamıştır. İsmail Akbay’ın “Orus Tilden Karaçay Tilge Tılmaç Kitabı” [Rusça-Karaçayca Sözlük, Batalpaşinski, 1926]

19

adlı eseri, Ashat Bici’nin “Bilim” [Bilim, 1926], Azret Örten’in “Caññı Cırla” [Yeni Şarkılar, Rostov-Don, 1927] ve “Erkinlikni Ciltinleri” [Hürriyet Kıvılcımları, 1929], İssa Karaköt’ün “Revolüsiyon Cırla” [Devrim Şarkıları, Kislovodsk, 1931] adlı şiir kitapları, Umar C. Aliy’nin “Caññı Karaçay Elible” [Yeni Karaçay Alfabesi, Moskova, 1927] ve “Birlikde Tirlik” [Birlikte Dirlik, 1929] adlı eserleri, Umar Bayramkul’un “Karaçay Tilni Grammatikası” [Karaçay Dilinin Grameri, 1931] adlı eseri, Hasan Appa’nın “Kara Kübür” [Kara Sandık, Mikoyan-Şahar, 1935, 1936, 1937] adlı romanı yayınlanır.

1936 yılında “Almanah-Karaçay Sovyet Hudojestvo Literaturanı Ülgüleri” [Antoloji-Karaçay Sovyet Sanatı ve Edebiyâtından Örnekler, Mikoyan-Şahar, 1936] adlı eser yayınlanır. Bu kitapta Hasan Appa’nın “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı romanından bölümler, İsa Karaköt, Azret Örten ve Davut Baykul’un şiirleri, Abdülkerim Batça ve Abidat Botaş’ın hikâye ve piyesleri, Mihail Lermontov’un “Demon” [Şeytan] ve Maksim Gorki’nin “Pesnya o sokole” [Şahinin Şarkısı] adlı eserlerinin Ashat Bici tarafından Karaçay-Malkar Türkçesine yapılan tercümeleri yer almaktadır. Yine Karaçaylı şairlerin müşterek hazırladıkları “Nazmula” [Şiirler, Mikoyan-Şahar, 1937] “Cırla bla İynarla” [Şarkılar ve Maniler, Mikoyan-Şahar, 1938], “Cırla bla Nazmula” [Şarkılar ve Şiirler, Mikoyan-Şahar, 1938], “Karaçay Poetleni Almanahı” [Karaçay Şairler Antolojisi, 1940], “Stihi i Pesni” [Şiirler ve Şarkılar, Pyatigorsk, 1940] ve daha birçok eser yayınlanır [Hubiylanı vd., 88:9, 56; Karalanı-Borlaklanı, 90:6].

Bu eserler genellikle Bolşevik ihtilâli, Lenin, Stalin, Komünist Parti, Kızıl Ordu, kadınların durumu ve toplumun büyük baskısı altında olmaları, kız çocuklarının aileleri tarafından okutulmayarak özellikle cahil bırakılmaları gibi konuları ihtiva etmektedir.

Bu dönemde yayınlanan Umar C. Aliy’nin “Caññı Karaçay Elible” [Yeni Karaçay Alfabesi, Moskova, 1927] adlı kitabında Arap ve Latin harfleriyle karşılaştırmalı olarak verilen alfabe ve kıraat bilgilerinin yanı sıra Sovyet rejimini propaganda eden şiirler ve metinler de yer almaktadır. Azret Örten’in “Caññı Cırla” [Yeni Şarkılar, Rostov-Don, 1927] adlı kitabı baştan sonra Bolşevik ihtilâli öncesi Karaçay-Malkar Türklerinin toplumsal yapısını eleştiren ve Sovyet rejimini öven tarzda şiirleri ihtiva etmektedir.

20

Caññı Karaçay Elible

Caññı Cırla

Umar Bayramkul’un “Karaçay Tilni Grammatikası” [Karaçay Dilinin Grameri, Kislovodsk, 1931] adlı ilmî çalışması aynı zamanda Karaçay-Malkar Türkçesiyle yazılmış ilk gramer kitabıdır. Oldukça ilginç olan bu kitabın başında Sovyet rejimine uygun bir önsöz yazılmış olmakla birlikte eserin muhtelif yerlerinde Türk dünyasının dil ve edebiyât alanında birleşmesi gerektiği ifade edilerek üstü kapalı da olsa Türk milliyetçiliği fikri savunulmaktadır. Meselâ eserin 6. sayfasında şu ifadeler yer almaktadır:

“Karaçay dili Türk dillerinden biridir. Karaçay ve Malkar dili arasında ise farklılık yok gibidir. Bu dilde yaklaşık yüz bin kişi konuşmaktadır. Bununla birlikte Karaçay-Malkar dilini bilen bir kişi pek çok Türk halkıyla hiç zorlanmadan konuşup anlaşabilir; Kırım Tatar, Nogay, Kazan Tatar, Özbek, Türkmen, Azerbaycan ve Osmanlı Türklerinin dilleri Karaçay-Malkar diliyle aynı köktendir. Bu dillerin bir kısmında edebiyât ve bilim gelişmiş vaziyettedir. Karaçay‟ın edebiyâtını da bunlarla birleştirmek gerekir. Çünkü, Sovyet rejimi sayesinde kendi ana dilimizle okuma ve eğitim yapma imkânımız olmakla birlikte, Karaçay ve Malkarlıların nüfusu az olduğundan ana dilde edebiyât teşekkül ettirmek çok zordur.

21

SSCB‟de yaşayan Türk halklarının alfabelerini ve imlâlarını muadil kılmak için Türkoloji kurultayları yapılmaktadır. Alfabe ile imlâ aynı olursa Türk halkları birbirlerinin kitaplarını rahatça okuyup anlayabileceklerdir.”

Umar Bayramkul’un eserinde dönemin tehlikeli şartlarına

rağmen böylesine cesur bir şekilde Türk birliği fikrini ortaya koyması bizi hayrete düşürmekte ve aynı zamanda gururlandırmaktadır.

Bu dönemde Karaçay-Malkar Türkçesiyle yazılıp sahneye konulan piyeslerin çokluğu da dikkat çekmektedir. Bu piyeslerin konusu genellikle Sovyet rejimi öncesi Karaçay-Malkar Türklerinin toplum yapısındaki sosyal tabakalar arası çatışmalar, Bolşevik ihtilâli ve Bolşevik-Menşevik mücadelesiyle ilgilidir. Meselâ Aliy Korkmaz’ın “Kızıl Askerni Tamadasın Kadetlege Cesirge Tüşgeni” [Kızıl Ordu Komutanının Menşeviklere Esir Düşmesi, 1929] adlı bir perdelik piyesi ve Abdülkerim Batça’nın “Ahmat-Batır” [Ahmet-Batır, 1933] adlı beş perdelik piyesi ile Barasbiy Çotça’nın “Urlaññan Murat” [Çalınan Murat, Mikoyan-Şahar, 1936] adlı altı perdelik piyesi bunların başında gelmektedir.

Aliy Korkmaz’ın eserinde Karaçay’daki Bolşevik kuvvetlerinin komutanı olan Davut’un Menşeviklere esir düştüğü fakat her türlü baskı ve işkenceye rağmen Bolşeviklik davasından vazgeçmediği anlatılmaktadır. Menşevikler esir aldıkları Davut’u önce parayla satın almaya çalışırlar fakat buna muvaffak olamayınca türlü

22

işkenceler yaparlar. Ancak Davut yine de davasından dönmez. Eserin sonunda ise Bolşevik kuvvetleri yetişerek Davut’u Menşeviklerin elinden kurtarırlar. Abdülkerim Batça’nın eserinde ise yine Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejiminin kurulması sırasında yaşanan mücadeleler anlatılmaktadır [Karalanı, 78:195-198].

Barasbiy Çotça’nın “Urlaññan Murat” [Çalınan Murat] adlı eserinde ise Bolşevik ihtilâli öncesinde Karaçay-Malkar Türklerinin toplum yapısı proleter bir bakış açısıyla anlatılarak sosyal tabakalar arasındaki çatışmalar sergilenmekte, yönetime hakim olan beyler sert bir şekilde eleştirilmektedir. Eserin sonunda Bolşevik ihtilâliyle birlikte beylerin zulmünden kurtulan fakir halkın sevinci anlatılmaktadır. Perde enternasyonal marşıyla kapanmaktadır [Çotçalanı, 36:3-38].

Bu dönemde millî şair ve yazarların Komünist Partinin istediği etkide eserler ortaya koyamadıklarından olsa gerek, Komünist Partinin direktifleri doğrultusunda Sovyet rejimini ve Rus kültürünü benimsetmek amacıyla gerek Sovyet dönemi öncesi ve gerekse Sovyet dönemi sonrası birçok Rus şair ve yazarın eserlerinin Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme edilerek yayınlandığı görülmektedir. İssa Karaköt başta “Enternasyonal” marşı olmak üzere “Haydi Yoldaşlar Hep Birlikte Yürüyelim” gibi birçok Bolşevik marşını, A. Puşkin’in “Esir” ve “Bulutlar”, M. Lermontov’un “Şairin Ölümü” adlı eserlerini tercüme ederek yayınlamıştır.

Rus şair ve yazarların eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmedeki ustalığıyla meşhur olan Ashat Bici ise İvan Krılov’un “Kuğu, Yengeç ve Balık”, “Karga ile Tilki” ve “Yolcular ve Köpekler” adlı manzûm hikâyelerini, M. Lermontov’un “Şeytan” adlı şiirini, Maksim Gorki’nin “Martı Kuşunun Şarkısı” ile “Şahinin Şarkısı” adlı eserlerini tercüme ederek yayınlamıştır. Aliy Hasan da Dimitri Mamin-Sibiryak’ın “Akboz At” [1928] adlı hikâyesini Rusça’dan tercüme ederek yayınlamıştır.

Bunların dışında yine birçok Rus şair ve yazarın çeşitli eserleri bölümler halinde tercüme edilerek ders kitaplarına konulmuştur. Meselâ Lev Tolstoy’un “Kafkas Esiri” ve Anton Çehov’un “Kestane” adlı eserleri bunlara birkaç örnektir [Hubiylanı vd., 88:57].

23

Mihail Lomonosov

Aleksandr Puşkin

İvan Krılov

Mihail Lermontov

Lev Toltstoy

Anton Çehov

Aleksandr Serafimoviç

Mihail Şolohov

Anatoli Lunaçarski

24

Karaçay-Malkar Türklerini temsilen Abdülkerim Batça’nın da katıldığı 1934 yılı Ağustos ayında Moskova’da yapılan I. Sovyet Şair ve Yazarlar Kurultayında Maksim Gorki “Sovyet Edebiyâtı Üzerine” başlıklı bildirisinde “Sosyalist Realizm” [Toplumcu Gerçekçilik] anlayışının kıstaslarını ve metotlarını belirlemiştir. Buna göre bütün şair ve yazarlar bundan sonra eserlerinde yeni Sovyet hayatı ve insanını anlatacaklardır [Karalanı-Borlaklanı, 90:6].

Bu kurultayın ardından Sosyalist realizm anlayışı devletin resmî edebiyât politikası olarak kabul edilmiştir. Edebî faaliyetlerin tezli ve eğitici bir işlevinin olması gerektiğini ileri süren Sosyalist realizmin ilkelerine göre edebî eserlerin temel amacı Komünizmi ve Sosyalist değerleri topluma yaymaktır. Ferdîyetçiliği reddeden, kollektif dayanışmayı ön plana çıkaran bu anlayış edebiyâtta iyimser ve gerçekçi bir bakış açısının olması gerektiğini savunmaktadır. Bu da ancak toplumu Marksist-Leninist dünya görüşüyle yeniden yorumlamakla mümkündür.

K. Zelinski, Sosyalist realizm anlayışını “Komünizmi kuran halk yığınlarının canlı yaratıcılıklarının yeni ögelerini sanatsal bir biçim altında dile getirmek, tespit etmek ve genelleştirmek” şeklinde tarif etmektedir. Prof. Dr. Şuayip Karakaş ise “Sosyalist realizmin gerçekte toplumun bütün değerlerini reddetmek ve onların yerine 20. yüzyıl Rus yayılmacılığını, sömürgeciliğini ve Ruslaştırmacılığı ifade eden Sovyet ideolojisinin prensiplerini îman esasları şeklinde yerleştirmek” olduğunu söylemektedir [Karakaş, 99:298].

Sosyalist realizmin amaçlarından biri de edebî eserlerin “enternasyonal” [çok milletli] bir karaktere sahip olmasıdır. Buna göre Sovyet hakimiyetindeki milletlerin edebiyâtları şekil olarak “millî” olabilir fakat muhteva bakımından “sosyalist” olmak zorundadır.

Sosyalist realizm anlayışı, J. Stalin’in ölümünden sonra muhtelif değişmeler ve yeniliklere rağmen Sovyetler Birliği’nin yıkılışına kadar devletin resmî edebiyât politikası olarak kalmıştır. Sosyalist realizm anlayışı her zaman Komünist Partinin ideolojisine ve icraatlarına dayanmıştır. Ayrıca bütün şair ve yazarlar eserlerini yayınlamak için Komünist Partinin politikalarına uymak zorundadırlar. Dahası, Sovyet Şair ve Yazarlar Birliğine üye

25

olmadan eserlerinin basılması da imkânsızdır. Bu itibarla, 1990 yılında yayınlanan gerek ilmî ve gerekse edebî eserlerde bile Komünist Partinin bu etkisi çok açık bir şekilde görülmektedir.

Sovyet Şair ve Yazarlar Kurultayından sonra Komünist Partinin direktifleri doğrultusunda Karaçay-Malkarlı şair ve yazarlar, Sovyet edebiyâtında nesir ve şiirin peygamberleri kabul edilen Maksim Gorki ile Vladimir Mayakovski’nin eserlerini örnek alarak daha bir şevk ve heyecanla Sovyet rejimi, yeni hayat tarzı ve yeni insan modeli konularını işlemeye başlamışlardır. Bu dönemde verilen eserlerde eski hayat ile yeni Sovyet hayatının mukayesesi en önemli temalardan biridir.

Maksim Gorki

Vladimir Mayakovski

Sovyet hükümeti bununla da yetinmemiş, komünist ideolojiyi daha geniş bir şekilde yaymak ve benimsetmek amacıyla halk şairlerine de el atmıştır. Komünist Partinin direktifleriyle Kuzey Kafkasyalı halk şairleri Sovyet ideolojisini öven tarzda şiirler icra etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Kuzey Kafkasyalı halk şairlerinin bir kısmı Komünist Partinin bu emrine istemeyerek boyun eğmiş, bir kısmı da isteyerek ve canı gönülden bu emri tatbik etmişlerdir. İkinci grupta yer alan halk şairleri, Sovyet hükümeti tarafından cömertçe sağlanan maddî imkân ve imtiyazlar karşılığında Komünist Partisinin emirleri doğrultusunda eserler vermişlerdir.

26

Bunların içinde en önemli ve etkili olanı Kuzey Kafkasya’nın en meşhur halk şairlerinden biri olan Dağıstanlı [Lezgi] Süleyman Stalski’dir [1869-1937]. Hakikâten oldukça kâbiliyetli olan bu ihtiyar halk şairi ve yine Karaçay’da tahsil ve terbiye görmüş, millî eserleri Rusça’ya tercüme etme konusunda kâbiliyetli bir şair ve mütercim olan Dağıstanlı [Lak] Efendi Kapiyev [1909-1944] sayesinde ve Sovyet liderlerine methiyeler yazmak suretiyle Sovyet döneminde Kuzey Kafkasya’nın neredeyse birinci adamı olmuştur.

Süleyman Stalski

Efendi Kapiyev

Süleyman Stalski bu methiyeleri sayesinde 1936 yılında Moskova’ya davet edilerek Lenin nişanıyla taltif edilmiş, kendisine birçok hediyelerle beraber bir de otomobil hediye edilmiştir. Süleyman Stalski, Lenin nişanını J. Stalin’in elinden aldığı sırada kendisinden geçerek: “Ben bugün yetmiş yaşına geldim, fakat bütün bir hayatım bu 70 dakikaya değmez. Sıhhatimi ve kuvvetimi hiç esirgemeden Sovyet vatanı için adamaya söz veriyorum” diye haykırmıştır.

Ne var ki, Süleyman Stalski’ye bu vaatlerini yerine getirmek “nasip” olmamıştır. Çünkü, 1937 yılında, millî komünist aydınların “Sovyet aleyhtarlığı ve burjuva milliyetçiliği” ithamıyla tutuklanarak öldürülmelerine daha fazla dayanamamış ve ani bir kalp krizi sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

27

Bunun üzerine Kuzey Kafkasya’da ikinci bir Süleyman Stalski yaratmak amacıyla başka bir halk şairi aramaya başlayan Komünist Parti yetkilileri nihayet sözlü gelenek sahasında yeni yeni şöhret kazanmaya başlayan Karaçaylı halk şairi İsmail Semen’i [1891-1981] buldular. İsmail Semen bu dönemde Ermenilerin “David Sasun” adlı destanının 1000. yılı sebebiyle 1936 yılında Erivan’da düzenlenen Sovyetler Birliği Halk Şairleri Yarışmasında birinci olmuş ve böylelikle adını bütün SSCB’ye duyurmuştu.

İsmail Semen

Komünist Parti yetkilileri ve Efendi Kapiyev geleceğin büyük Sovyet halk şairini keşfetmiş olmanın sevinciyle hemen İsmail Semen’le görüşerek birtakım imtiyazlar karşılığında kendisinden Sovyet rejimini ve liderlerini öven tarzda eserler vermesini istediler. Fakat hiç ummadıkları bir şekilde İsmail Semen’den ret cevabı aldılar. İsmail Semen o dönemde Karaçay-Malkar’da uygulanan Sovyet baskısı ve millî aydınların büyük bir bölümünün katledilmesi sebebiyle Efendi Kapiyev’in teklifini kabul etmemiştir. Ancak İsmail Semen’in bu hareketi onun edebî hayatının sonunu getirmiştir. Bu tarihten sonra İsmail Semen’in hiçbir eseri yayınlanmamış, hatta herhangi bir edebiyât kitabında adının geçmesi dahi yasaklanmıştır.

Uçkulan köyünde doğan Unuh oğlu İsmail Semen küçük yaştan itibaren medrese eğitimi alarak Arapça okumayı ve yazmayı öğrenmiştir. İsmail Semen'in şiirlerinin büyük bir kısmı halk şarkısı

28

haline gelmiştir. "Miññitav" [Elbruz Dağı] adlı şiiri adeta Karaçay-Malkar Türklerinin milli marşı gibidir. İlk hanımı Anisat'a yazdığı iki bin dörtlük uzunluğundaki "Aktamak" adlı şarkısı çok meşhurdur. İsmail Semen sıradan bir halk şairi değil, aynı zamanda modern Karaçay şiirinin de önde gelen isimlerinden biridir. Değişik tarihlerde yayınlanan Karaçay şiir antolojilerinde İsmail Semen'in şiirlerine yer verdirilmeyerek, İsmail Semen'i Karaçay yazılı edebiyâtından silmek ve unutturmak için çok çaba sarf edilmiştir. Yukarıda bahsedilen, çok yaygın ve halk tarafından sevilen “Miññitav” [Elbruz Dağı] ve “Aktamak” [Ak Boyunlu] gibi bazı şiirleri birkaç kitapta “anonim halk şarkısı” şeklinde verilmiştir.

Son yıllarda, İsmail Semen'in şöhretine layık bir şekilde ilmî çalışmalar yapılmakta, İsmail Semen'in şarkı ve şiirleri kitaplar halinde yayınlanmaktadır. İsmail Semen’in şiirlerinde vatan, millet ve tabiat sevgisinin hakim olduğu görülmektedir. Ayrıca, Stalin ve Beriya başta olmak üzere Sovyet yöneticilerini sert bir şekilde eleştiren şiirleri dikkat çekmektedir.

Komünist Parti yetkilileri İsmail Semen’den yüz bulamayınca Karaçay-Malkar Türklerinin bir başka meşhur halk şairi olan Kasbot Koçkar [1834-1940] ile temas kurdular. Yüz yaşını çoktan aşmış olan bu yaşlı halk şairi Sovyet hükümetinin istediği şekilde Lenin, Sovyet hayatı ve Komünist Partiyi öven tarzda eserler vermiş veya onun adıyla birileri bu şiirleri kaleme almıştır. Meselâ “Caş Boldum” [Gençleştim] adlı şiirinde Kasbot Koçkar Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejimiyle birlikte dünyaya yeniden gelmiş gibi olduğunu anlatmaktadır.

Fakat Kasbot Koçkar’ın bu tür şiirleri, bir Süleyman Stalski veya Kazak Türklerinin meşhur halk şairi Cambıl Cabayev’in şiirleri gibi istenilen düzeyde bir etki sağlayamadığından Komünist Parti yetkilileri bu yaşlı halk şairine Sovyet tarzı şiirler söylettirmekten vazgeçmişledir. Zaten onların temposuna daha fazla dayanamayan Kasbot Koçkar da bir hafta sonra hayatını kaybetmiştir.

Uçkulan köyünde çok fakir bir ailenin en büyük oğlu olarak doğan Bagır oğlu Kasbot Koçkar oldukça uzun bir hayat yaşamış fakat bütün ömrü çeşitli zorluklarla geçmiştir. Karaçay halk şairlerinin en meşhuru olan Kasbot Koçkar'ın şiirlerinin birçoğu artık

29

halk şarkısı haline gelerek anonimleşmiştir. Bu yüzden eski Karaçay halk şarkılarının hangilerinin Kasbot Koçkar'a ait olduğu kesin olarak tespit edilememektedir. Sözgelimi "Deboş", "Horasan" ve "Aycayak" adlı halk şarkılarının Kasbot Koçkar'a ait olduğu kesin olarak belirlenmiş olmakla birlikte; tarihi olaylara ışık tutan "Candar", "Barak", "Gapalav" ve "Kanamat" gibi bazı halk şarkılarının Kasbot Koçkar'a ait olmadığı ileri sürülmektedir. 1917 Bolşevik ihtilâlini 83 yaşında iken bizzat yaşayıp gören Kasbot Koçkar bu dönemde diğer genç Karaçaylı şairler gibi Bolşevik ihtilâlini ve sonrasında gelen yeni Sovyet hayatını, Komünist Partiyi, Lenin'i vs. övmekten geri kalmamıştır.

Kasbot Koçkar

Kasbot Koçkar'ın şiirleri, başka şairlerin şiirlerinin de yer aldığı, değişik tarihlerde yayınlanan şiir antolojilerinde yayınlanmış, fakat yalnız kendine ait, şiirlerinin bir bölümünün bulunduğu "Saylamala" [Seçmeler] adlı kitabı ölümünden sonra ancak 1964 yılında yayınlanabilmiştir. Bunun dışında, Prof. Dr. Mahamet Habiç'in, Kasbot Koçkar'ın hayatını ve bütün eserlerini konu alan, büyük bir emekle hazırlayarak 1986 yılında yayınladığı "Koçkarlanı Kasbot-Halk Cırçılanı Tamadası" [Kasbot Koçkar-Halk Şairlerinin Önderi] adlı kitabı vardır [Akbayev vd., 65:87-98, 127-132; Karça, 61:71-72; Karça, 69:35-36; Hubiylanı vd., 88; 25-35; Hubiylanı, 89:222-226; Habiçlanı, 86:32-42, 210-240; Ortabayeva, 88:67-93; Semenlanı, 92:3-29; Töppelanı, 95:141].

30

Bolşevik ihtilâli sonrasında komünistlerin hakimiyet sınırları içerisinde kalan Türk boyları hürriyetlerini tekrar elde etmek için 1920’li yılların ortalarına kadar muhtelif tarih ve yerlerde irili ufaklı birçok isyan çıkarmışlarsa da bunların hiçbiri neticeye ulaşamamış ve Rusların acımasız ve kanlı bir şekilde tatbik edilen katliamından kurtulamamışlardır. 1920’li yılların ortalarına gelindiğinde Sovyet rejimi öncesinde yetişmiş millî aydınların birkaçı istisna olmak üzere pek çoğu Ruslar tarafından öldürülmüşlerdir. Bu tarihten sonra Sovyet rejimi yerine oturtulmuş, başta Türk boyları olmak üzere bütün Rus olmayan milletler itaat altına alınmıştır.

Hal böyle iken 1930’lu yılların sonuna doğru hiç beklenmeyen ikinci bir katliam daha gerçekleşmiştir. Komünist Parti Genel Sekreteri J. Stalin ve emrindeki Komünist Partisi Merkez Yürütme Kurulu üyeleri Sovyetler Birliği çapında fakat bilhassa Türk yurtlarında bir “Temizlik Harekâtı”na başladılar.

Hacı Murat Koçkar

İslam Tambiy

Muhammet Hasan

Rusların Katliamından Kurtulamayan Karaçaylı Aydınların Birkaçı

Türk yurtlarında Sovyet rejiminin iyice yerleşmesinden sonra artık millî komünistlere ihtiyaç kalmamıştı. Bu yüzden de Ruslar belli bir taktikle aşama aşama Türk yurtlarında Komünist Parti ve devlet idaresinde görev yapan millî aydınları birer birer tasfiye etmeye ve bunların yerine Rusları getirmeye başladılar. Millî komünistler elbette bu duruma tepkisiz kalamazlardı. Fakat Rusların bu oyununu anlamakta maalesef geç kalmışlardı.

31

Millî aydınlar devlet idaresinin Ruslaştırılmasına karşı tepki göstermeye, J. Stalin ve diğer üst düzey Sovyet liderlerine mektuplar yazmaya başladılar. Millî komünistlerin tepkilerilerinin yükselmesi ve zaten Sovyet rejimini hiçbir zaman içine sindiremeyen halkın da bu tepkiye destek vermesi üzerine Rusların tasfiye harekâtı bir anda katliama dönüşüverdi.

Bolşevik ihtilâlinden bu tarihe kadar Ruslarla omuz omuza mücadele eden millî komünistler çok kısa zamanda ve kanlı bir şekilde ortadan kaldırıldılar. Bu katliamın garip, komik ve bir o kadar da acı olan tarafı millî komünistlerin hepsinin “Burjuva milliyetçiliği yaparak Sovyet rejimine ihanet etmek” ithâmıyla tutuklanmış olmalarıdır. Bu insanlar tutuklandıktan sonra korkunç işkencelere tabi tutularak öldürülmüşlerdir. Bunların birçoğu ölmeden önce komünist olmaktan dolayı duydukları pişmanlığı açık bir şekilde beyân etmişlerdir. Fakat 20 yıl boyunca mücadelesini verdikleri Sovyet rejimininin hakikâtte kendi hayatlarının sonunu getireceğini anlamakta çok geç kalmışlardır.

Öteden beri J. Stalin’in hiç sevmediği ve “Kara Listesi”nin en başında olan Karaçay-Malkar Türklerine mensup millî komünist aydınlar da bu katliâmdan nasiplerine düşeni fazlasıyla almışlardır. Başta Umar C. Aliy, İslam Hubiy, Mahamet Eney ve Hasan Appa olmak üzere birçok samimî millî komünist ile bir önceki katliamdan sağ kalan İsmail Akbay gibi mecburî komünist aydınlar tutuklanarak işkence odalarında öldürülmüşlerdir. Azret Örten ve Ashat Bici gibi Sovyet rejimin en önde gelen bayraktar şairleri ise öldürülmemiş, fakat uzun yıllar hapishanelerde korkunç işkencelere maruz kalmışlar ve nihayet sürgün olarak gittikleri çalışma kamplarında sıhhatleri bozularak hayatlarını kaybetmişlerdir.

Bu millî şair ve yazarların katledilmesinin bir diğer sebebi de eserlerinde Sovyet rejimini överken az da olsa millî kültürlerindeki güzelliklerden bahsetmeleridir. İşte “Burjuva milliyetçi geçmişini idealize ederek Sovyet rejimine ihanet etmek” ithâmı buradan kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Karaçay-Malkar edebiyâtı üzerine yayınlanan muhtelif kitap ve makalelerde II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken cephede hayatlarını kaybeden İssa Karaköt, Davut Baykul, Hasan Bostan, Salih Hoçu, Azret Buday, Tohtar Borlak ve Mahamet Orus gibi

32

Sovyet rejiminin bayraktar şairlerinden “şu kadar faşist Alman askerîni öldürerek Sovyet vatanı için kahramanca hayatını feda etti” şeklinde bahsedilirken, 1937-1939 yılları arasında Ruslar tarafından “adice” katledilen Umar C. Aliy, İslâm Hubiy, Abdülkerim Batça ve Hasan Appa’nın hayatlarının nasıl sona erdiği hakkında tek bir kelime dahi yazılmamıştır.

Türkiye 1928 yılında Latin alfabesine geçince, Sovyet hakimiyetinde yaşayan Türkler ile Türkiye arasında yeniden alfabe birliği sağlanmıştır. Bunun üzerine Sovyet idarecileri hakimiyetleri altındaki Türklerin hem birbirleriyle, hem de Türkiye ile olan bu kültür köprüsünü bir daha yıkmak için bir kere daha alfabeyi değiştirmişler, her Türk topluluğuna birbirinden farklı özellikleri olan 16 ayrı Rus alfabesi kullanma mecburiyeti getirmişlerdir. Karaçay-Malkar’da millî komünist aydınların imha edilmesinden sonra, 1938 yılında Latin alfabesi bırakılarak Rus [Kiril] alfabesine geçilmiştir [Hubiylanı vd., 88:9].

İşte, Karaçay-Malkar’da Komünist Parti ve devlet idaresinde tasfiye edilen millî aydınların yerine getirilen Rus idarecilerin gerçekleştirdiği ilk icraat da budur. Sovyet hükümetinin bu icraatı Rus olmayan milletleri Ruslaştırma siyasetinin doruk noktalarından biridir. Çünkü bu alfabe değişikliğiyle birlikte bütün matbuatta eskiden beri kullanılmakta olan Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesine ait terimler yerine Rusça terimlerin kullanılması mecburiyeti de getirilmiştir. Bu mecburiyetin gerekçesi ise resmî organlar tarafından “Rus olmayan milletlerin yüce Lenin ve Stalin’in dilini öğrenmek ve büyük Rus kültürüne daha fazla yakınlaşmak yoluyla millî kültürlerin daha hızlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olmak” şeklinde açıklanmıştır [Karça, 59:64]. Anlaşılacağı üzere Sovyet hükümeti bu demecinde rahat ve açık bir şekilde “sizleri daha çabuk Ruslaştırmak için alfabe değişikliği yaptık” demekte hiçbir beis görmemektedir.

1930’lu yılların sonuna doğru II. Dünya Savaşı öncesinde bütün dünyayı saran korku ve tedirginlik tabiatıyla Karaçay-Malkar edebiyâtına da aksetmiştir. Karaçay-Malkarlı şair ve yazarlar bu dönemde verdikleri eserlerinde bir yandan A. Hitler’e ve Nazi Almanyası’na lânet okurken, bir yandan da Sovyet vatanına karşı gelebilecek tehlikelere karşı halkı uyarmaktadırlar.

33

Bu dönemde işlenen bir diğer konu ise Kızıl Ordu’nun kahramanlığı ve Sovyet askerînin yiğitliğidir. Şair ve yazarlar eserlerinde Nazi Almanyası’ndan gelecek muhtemel bir saldırının Kızıl Ordu tarafından kolaylıkla geri püskürtülebileceğini coşkulu bir şekilde söylemekte, fakat her ihtimale karşı bütün halkı topyekûn bir şekilde Sovyet vatanını savunmaya davet etmektedirler.

Dönemin en ünlü şairlerinden biri olan Davut Baykul “İspan Kızçık” [Küçük İspanyol Kızı] adlı şiirinde 1935-1936 yılları arasında Nazi Almanyası’nın işgâli altında kalan İspanyolların mücadelesini küçük bir İspanyol kızının ağzından anlatmaktadır. Mahamet Orus’un “Kurç Kılıçım” [Çelik Kılıcım] adlı şiiri bu temanın en belirgin şiirlerinden biridir. Şair söz konusu bu şiirinde düşmana karşı Sovyet vatanını kanının son damlasına kadar korumaya hazır olduğunu söylemektedir. Yine, 1941 yılında yayınlanan “Alğa-Ata Curt Üçün” [İleri-Vatan İçin] adlı şiir antolojisinde yer alan şiirlerin hepsinde Sovyet vatanının korunması için herkesin aynı ideal doğrultusunda birleşmesi gerektiği söylenmektedir. Söz konusu bu ideal ise gerektiğinde Sovyet vatanı için canın fedâ edilmesidir [Karalanı, 78:198-199]. Özetle, Karaçay-Malkarlı şair ve yazarlar, II. Dünya Savaşının ilk günlerinden itibaren Alman işgâlini protesto eden ve Almanların bütün insanlığın düşmanı olduğunu ilân eden, buna karşılık Sovyet rejiminin önemini ve halkların dostluğunun gücünü, mutlak galibiyete olan inancı anlatan şiirler yazmak suretiyle Almanlara karşı âdeta kalemleriyle savaş açmışlardır.

II. Dünya Savaşının başlaması üzerine 30 Haziran 1941 tarihinde SSCB Yüksek Şurası Komünist Partisi Merkez Komitesinin ve Halk Komiserleri Şurasının kararıyla J. Stalin’in başkanlığında Devlet Güvenlik Komitesi kurulur. Diğer Türk yurtlarında olduğu gibi Karaçay-Malkar’da da Komünist Parti kararları doğrultusunda savaşa asker gönderilmesi için propagandalar yapılmaktadır. Stalin’in kurduğu Güvenlik Komitesinin emriyle 1 Ekim 1941 tarihinde 16-50 yaş arası bütün erkekler askere alınır. Bu dönemde şair ve yazarların büyük bir kısmı da Kızıl Orduya yazılır. Bunlar eserleri vasıtasıyla vatanseverlik duygularını yücelterek halkı düşmana karşı birlik olmaya çağırmaktadırlar. Fakat bu vatanseverlik anlayışı yine Sovyet vatanını ve Komünist Partiyi övücü niteliktedir.

34

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının 1917-1943 yılları arasında eser veren şair ve yazarların başında, Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejimi öncesinde daha çok dinî manzumeleriyle tanınan Kâzim Möçü [1859-1945] gelmektedir. Kâzim Möçü, Çarlık Rusyasının Kafkasya'daki idarecileri ile Malkar beylerinin baskısı altında zor şartlarda yaşayan fakir halkın çilesinin ancak bu yeni düzenle birlikte sona ereceğini umut ettiğinden Bolşevik ihtilâlinin samimî ve faal bir destekçisi olmuş, bütün halkı da bu hareketi desteklemeye çağırmıştır. Hatta, Holam-Bızıngı bölgesinde Kızıl Partizan Komitesinin kurulmasında aktif görev almış, Bolşevik saflarında Menşeviklere karşı savaşması için büyük oğlu Mahamet'in Kızıl Partizan Komitesinin milis güçlerine katılmasına bizzat önayak olmuştur.

Kâzim Möçü

Kâzim Möçü, Bolşevik ihtilâliyle birlikte, beyleri ve toplum düzenini sert şekilde eleştiren, Bolşevizmi öven, bütün halkı ihtilâli desteklemeye çağıran coşkulu şiirler yazmaya başlamıştır. Şiirlerinde, halkın Menşeviklere kanmamasını ve herkesin Lenin'in partisinin çatısı altında toplanmasını söylemektedir. Meselâ "Bolşevikni Colu Tüzdü" [Bolşeviğin Yolu Doğrudur] adlı şiirinde Bolşevik hareketinin doğruluğunu ve haklılığını anlatmakta, halkı bu harekete davet etmektedir. Şair yine "Savut Alığız Kolğa" [Silah Alın Elinize] adlı şiirinde halkı Bolşeviklerin safında silahlı mücâdeleye teşvik etmektedir.

35

1920'li yılı sonlarına doğru Sovyet düzeninin oturmasıyla birlikte Kâzim Möçü de yeni Sovyet hayatını ve kurumlarını öven şiirler yazmaya başlar. Meselâ "Lenin", "Caññı Carık" [Yeni Işık], "Kızıl Asker" [Kızıl Asker] ve "Kolhozğa" [Kolhoz İçin] adlı şiirlerinde Sovyet düzenini coşkulu bir şekilde övmektedir. Artık, kendisi de demirci atölyesinde kolhoz için demir döverken, bütün halkı da kolhozlarda çalışmaya teşvik etmektedir. İlk kez 1924 yılında "Kara-Halk" [Emekçi Halk] gazetesinde yayınlanan "Sabet Bılas" [Sovyet Egemenliği] adlı şiiri bu tür şiirlerinin en meşhurudur.

Kâzim Möçü 84 yaşındayken, 8 Mart 1944 tarihinde Malkar Türklerinin topyekün Orta Asya'ya sürgünü sebebiyle halkıyla birlikte Kazakistan'a sürgüne gitmiştir. Bir yıl kadar çileli bir sürgün hayatından sonra 1945 yılında Kazakistan'ın Taldı-Kurgan şehrinin Karatav ilçesine bağlı Telman köyünde [bugünkü Kalpe] hayata gözlerini yummuş ve burada toprağa verilmiştir. Ancak ölümünden 54 yıl sonra, 1999 yılında mezarı Kabardey-Balkar Ö.C.nin başkenti Nalçik şehrinde adına ithaf edilen parktaki anıt mezarına nakledilmiştir.

Kâzim Möçü'nün yayınlanmış eserleri: İyman-İslam [İman-İslam Manzumesi, 1909], Soltan Hamit el-Çegemî [Çegemli Soltan Hamit, 1918], Meni Sözüm [Benim Sözüm, 1940], Karındaşnı Sözü [Kardeşin Sözü, 1957], Saylamala [Seçmeler, 1959], Nazmula Kitabı [Şiirler Kitabı, Hazırlayan: Alim Töppeyev, 1984], Nazmula bla Poemala [Şiirler ve Destanlar, 1987], Çığarmalarını Ekitomluğu [Eserlerinin İki Ciltliği, Hazırlayan: Alim Töppeyev, 1989], Din Kitabı [1992], Nazmula-Zikirle-Poemala [Şiirler-Zikirler-Destanlar, Hazırlayan: Begiylanı Abdullah, 1996], [Akbolatlanı, 89:11; Hoçulanı, 39:4; Kâzim, 96: 313, 343-345; Mottaylanı, 94:16; Meçiyev, 39:7, 16; Meçiyev, 84:5-16; Meçilanı, 89/I:11-129; Meçilanı, 89/II:174-175, 195, 208, 240, 247; Sozayev, 86:22-23].

Karaçay-Malkar Türklerinin Sovyet rejimi öncesinde yetiştirmiş olduğu en önemli millî aydınlardan biri olan İsmail Akbay [1874-1938] Oğarı Teberdi köyünde doğmuştur. Babasının adı Yakup’tur. İlk ve orta tahsilini Yukarı Baksan'da eski usûl medrese eğitimi alarak yapmış, burada Arapça, Farsça ve İslâm ilimlerini öğrenmiştir.

36

İsmail Akbay daha sonra Gaspıralı İsmail Bey'in Kırım, Kazan, Tiflis ve Bakû'de bulunan Usûl-i Cedit tarzında eğitim veren okullarında öğretmenlik seminerlerine devam ederek matematik, coğrafya, Şark edebiyâtı ve Rus edebiyâtı dersleri almıştır. Bilâhare sık sık İstanbul'a giderek Darü'l-Fünûn'da derslere girmiş ve kendini en iyi şekilde yetiştirmeye çalışmıştır. İstanbul'da bulunduğu zamanlarda dönemin meşhur Osmanlı şair ve yazarlarıyla tanışarak onların fikirlerinden istifade etmiştir.

İsmail Akbay

İsmail Akbay 1916 yılında Tiflis'te Arap harfleriyle ve Karaçay-Malkar Türkçesiyle "Ana Tili" [Ana Dili] adlı kitabını yayınlamıştır. Bu kitapta kıraat bilgileri yanında İsmail Akbay'ın kendi şiirleri ve İvan Krılov'dan tercüme ettiği manzûmeler yer almaktadır. Bunun dışında İsmail Akbay muhtelif zamanlarda Karaçay-Malkar Türkleri hakkında yazdığı makalelerini İsmail Gaspıralı Bey'in Tercüman gazetesinde yayınlamıştır. İsmail Akbay tahsilini tamamladıktan sonra 1898-1917 yılları arasında Yukarı Teberdi köyünde öğretmenlik yapmıştır.

Bolşevik ihtilâlinden sonra mecburî olarak Sovyet rejimini benimsemiş ve buna uygun bazı şiirler yazmıştır. Meselâ "Orak bla Çögüç" [Orak ve Çekiç] adlı şiiri bu tür şiirlerinden biridir. İsmail Akbay 1920'li yılların başında Karaçay'da matbaa kurma çalışmalarına ön ayak olmuş, 1924 yılından itibaren Karaçay-

37

Malkar Türkçesiyle yayınlanmaya başlayan "Tavlu Caşav" [Dağlı Hayatı] gazetesinde redaktör olarak çalışmaya başlamıştır. İsmail Akbay bu dönemde yine eğitimle ilgili çalışmalarına devam etmiş, "Ana Tili" [Ana Dili] adlı kitabını genişleterek 1924 yılında tekrar yayınlamıştır. Bunu müteakip 1926 yılında "Orus Tilden Karaçay Tilge Tılmaç Kitabı" [Rusça-Karaçayca Sözlük] adlı eserini yayınlamıştır. Karaçay-Malkar Türklerinde eğitim ve bilimin gelişmesi için canı gönülden hizmet eden İsmail Akbay samimî bir komünist olmadığı ithamıyla bütün işlerden el çektirilerek köyüne gönderilmiş ve 1938 yılında da Sovyet hükümeti tarafından tutuklanarak öldürülmüştür. İsmail Akbay'ın eserleri: Ana Tili [Ana Dili, 1916], Ana Tili [Ana Dili: Okuma Kitabı, 1924], Tılmaç [Dilmaç: Rusça-Karaçayca Sözlük, 1926], Zikirle-Mavlut [Zikirler-Mevlid, 1991], [Akbayev vd., 65:139-144; Hubiylanı vd., 88:49-55].

Malkar edebiyâtçıları tarafından "Başöğretmen" adıyla anılan Osman oğlu Said Şahmurza [1886-1975] fakir bir ailenin oğlu olarak Oğarı Çegem köyünde doğmuştur. Köndelen köyünde Adıham Efendi ve Bekbolat Atakku'dan Arapça okuma ve yazmayı öğrenip ilk eğitimini aldıktan sonra Karaçay'ın Uçkulan köyünde Haci Bayramuk'tan ders alarak ileri düzeyde Arap dili ve gramerini öğrenmiştir. Yüksek tahsiline önce Nalçik Öğretmen Okulunda başlamış, daha sonra Kırım'da Simferepol [Akmescit] şehrine giderek 1924 yılında buradaki Öğretmen Okulundan mezun olmuştur.

Said Şahmurza yüksek tahsilini tamamladıktan sonra, doğduğu köy olan Oğarı Çegem'e gelerek burada öğretmenlik hayatına başlamıştır. 1934-1939 yılları arasında öğretmenlik yaptıktan sonra, yine kırk yıla yakın bir zaman birçok Malkar köyünde öğretmenlik mesleğini devam ettirmiş, bilâhare Kabardey-Balkar Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü'nde Uzman olarak çalışmış ve Kabardey-Balkar Ö.C. Kültür Bakanlığında Müsteşar olarak görev yapmıştır.

Said Şahmurza'nın 1904-1905 Rus-Japon savaşına giden Malkarlı askerlerin anlattığı hikâyelerden ilham alarak yazmış olduğu "Soldatnı Sözü" [Askerîn Sözü] adlı ilk şiirini 1916 yılında yayınlanmıştır. Bu şiir çok sevilerek geniş kitlelere yayılmış ve bir halk şarkısı haline gelmiştir.

38

Said Şahmurza, Bolşevik ihtilâlinden sonra Sovyet rejimini öven tarzda şiirler yazmaya başlamıştır. Bunun dışında kız çocuklarının okutulması ve kadınların toplum hayatında daha aktif olması gerektiğini vurgulayan şiirler de yazmıştır.

Said Şahmurza

Said Şahmurza'nın 1920-1926 yılları arasında yazmış olduğu şiirlerinin bir çoğu Dağıstan'da Kumuk Türkçesiyle yayınlanan "Yoldaş" gazetesi ile "Tañ Çolpan" [Sabah Yıldızı] dergisinde de yayınlanmıştır. Said Şahmurza'nın çocuklar için hazırladığı "Şuyohlarıma" [Dostlarıma] adlı ilk şiir kitabı 1936 yılında yayınlanmıştır.

1965 yılında yayınlanan "Tañ Alasında" [Şafak Vaktinde] adlı romanı büyük ilgi görmüştür. Said Şahmurza bu romanında meşhur Malkarlı Bolşevik Soltan Hamit Kalabek'in hayatını ve Malkar'da Sovyet rejiminin kuruluş dönemini anlatmaktadır.

Bunun dışında Said Şahmurza'nın Karaçay-Malkar halk edebiyâtı ürünlerinin derlenip toplanmasında büyük emeği vardır. 1970 yılında yayınlanan "Tavlunu Kalendarı" [Dağlı Takvimi] adlı ilmî kitabında Karaçay-Malkar Türklerinin eskiden kullandıkları takvim sistemi ve eski inanç kültürü anlatılmaktadır.

39

Said Şahmurza'nın eserleri: Şuyohlarıma [Dostlarıma, 1936], Sırıyna [Zurna, 1957], Nazmula [Şiirler, 1961], Cemişle [Meyveler, 1961], Tañ Alasında [Şafak Vaktinde, 1965], Zaman Celi [Zaman Rüzgarı, 1967], Tavlunu Kalendarı [Dağlı'nın Takivimi, 1970], [Sozayev, 82:81-87; Karalanı-Borlaklanı, 90:105-114; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:129-134; Töppelanı, 95:129-136].

Karaçay-Malkar Türkleri içerisinde yetişmiş ilk profesyonel aktör, müzisyen, dansçı ve piyes yazarı olan Gemma Geben [1888-1980] ilk ve orta tahsilini Hurzuk kasabasındaki Rus okulunda yapmıştır. 1923 yılında Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehrinde iki yıllık müzik okulundan mezun olduktan sonra konservatuar eğitimi alması için Moskova'ya gönderilmiştir. Moskova'da tahsiline devam ederken ailevi sebeplerden dolayı 1924 yılında memleketine geri dönmek zorunda kalmıştır.

Gemma Geben

Bir süre Hurzuk kasabasında Müzik öğretmenliği yapmıştır. 1925 yılında Uçkulan kasabasında ilk Karaçay tiyatro grubunu kurmuş ve aynı yıl kendi yazdığı "Karaññılık" [Cahillik] adlı piyesini sahneye koymuştur. Gemma Geben bu tarihten sonra piyes yazmaya ağırlık vermiş, 1928 yılında Narsana [bugünkü Kislovodsk] şehrinde "Eski Adetle, Colla" [Eski Âdetler, Kaideler] adlı piyesini sahnelemiştir.

40

Gemma Gebem, 1930 yılında Eğitim Enstitüsünde öğretmen olarak görev yapmıştır. 1931-1933 yılları arasında Orconikidze [bugünkü Vladikavkaz] şehrinde müzik ve tiyatro eğitimi alarak yüksek tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek Sovyet rejimine uygun piyes türü eserler vermeye devam etmiştir [Habiçlanı, 75:142-151; Urusov vd., 97:171-172].

Bolşevik ihtilâli öncesinde ve sonrasında V.İ. Lenin'le sürekli yakın temas halinde olan ve "Karaçaylıların Sultan Galiyevi" şeklinde adlandırabileceğimiz, Karaçay İhtilâl Komitesi Başkanı, bilim adamı ve yazar Umar C. Aliy [1895-1938] Karaçay’da, siyaset ve ekonomide olduğu gibi, kültür ve edebiyât sahasının da en önemli yönlendiricilerinden biri olmuştur.

Umar C. Aliy

Kart-curt köyünde doğan Caşuv oğlu Umar Aliy, 1902-1904 yılları arasında, doğduğu köyün ilkokulunda okumuş, 1907-1912 yılları arasında Malkar'da medresede din ve Arapça eğitimi almış ve 1912-1914 yıllarında Dağıstan'ın Temirhan-Şura [bugünkü Buynakskiy] şehrinde Doğu Dilleri ve Edebiyâtı alanında yüksek tahsil yapmış, 1915 yılında girdiği sınavları kazanarak öğretmenlik diploması almıştır.

41

Umar Aliy meslek hayatına 1915-1916 yılları arasında Dağıstan ve Azerbaycan'da Arap dili ve Edebiyâtı öğretmenliği yaparak başlamıştır. Daha sonra 1916-1917 yılları arasında Tiflis, Ufa ve Kazan şehirlerinde yine Doğu dilleri ve Arap dili ve Edebiyâtı öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Bolşevik ihtilâli sonrasında Ufa Müslüman Öğretmenler Birliği Başkanı ve daha sonra da bütün Rusya Müslüman Öğretmenler Birliği Başkanı olarak görev yapmış, aynı zamanda Ufa'da yayınlanan "Ukıtuvçı" [Öğretmen] adlı derginin baş yazarlığını yürütmüştür.

Umar C. Aliy, Bolşevik ihtilâlinin ilk günlerinden itibaren Orta Asya'da bilhassa Kazakistan'da ve Kuzey Kafkasya'da ihtilâl hareketlerine katılmış, 1918-1919 yılları arasında Halk Komiserliği Teşkilatında üst düzey görevlerde bulunmuştur. Kırım ve Kuzey Kafkasya bölgesinin en önde gelen Bolşeviklerinden biri olan Umar C. Aliy aynı zamanda G.S.K. Orconikidze'nin başkanlığında Menşeviklere karşı sürdürülen silahlı mücadelenin de beyin takımı içerisinde yer almıştır. Daha sonra V.İ. Lenin'in direktifiyle 19 Kasım 1920 tarihinde kurulan Karaçay Muhtar Vilayetinin Başkanlığına getirilmiş, sırasıyla 1921-1923 yılları arasında Karaçay İhtilâl Komitesi Başkanı ve 1924-1933 yılları arasında da Kuzey Kafkasya İhtilâl Komitesi Daimi İcra Üyesi olarak görev yapmıştır.

1934 yılında siyasi işlerden uzaklaştırılarak beş yıl boyunca görev yapacağı Kuzey Kafkasya Bilimler Akademisi Başkanlığına getirilen Umar C. Aliy bu görev süresince başta dil, tarih ve etnografya olmak üzere çeşitli konularda birçok kitap ve makale yazmıştır. Karaçay-Malkar Türkleri içerisinde en samimi ve en üst düzey komünist olarak tanınan Umar C. Aliy bütün SSCB'de gerçekleştirilen millî aydınların tasfiye ve imha edilmesi hareketleri sırasında 1938 yılında Sovyet yetkilileri tarafından tutuklanarak öldürülmüştür. Umar C. Aliy'in tarih, etnografya, sosyoloji, iktisat, dil ve edebiyât sahalarında verdiği çok kıymetli kitapları, uzun monografileri ve makalelerinin sayısı 50'den fazladır. 1924 yılında yayınladığı "Caññı Karaçay-Malkar Elible" [Yeni Karaçay-Malkar Harfleri] adlı kitabıyla Karaçay Türkçesiyle Latin matbuatının gelişimini hızlandırmış, Karaçay-Malkar Türkçesiyle hazırladığı ders ve şiir kitaplarıyla yazılı Karaçay edebiyâtının gelişmesinde büyük katkıları olmuştur.

42

Umar C. Aliy'in bazı eserleri: Nogaya i Karanogaya [Nogaylar ve Kara Nogaylar, 1922], Caññı Karaçay-Malkar Elible [Yeni Karaçay-Malkar Harfleri, 1924], Karaçay [1927], Kara Halk [1927], Birlikte Tirlik [Birlikte Dirlik, 1929], Karaçayevo-Balkarskaya Grammatika [Karaçay-Balkar Grameri, 1930], [Akbayev vd., 65:145-148; Hubiylanı vd., 88:61-65; Aliyev, 91:313-318; Urusov vd., 97:54-55].

Karaçay-Malkar Türklerinin yetiştirmiş olduğu en meşhur aydınlardan biri olan gazeteci, yazar ve eleştirmen İslam Hubiy [1896-1938] daha on beş yaşında iken makaleler yazmaya başlamıştır. İslam Hubiy eserlerini daha çok Rusça yazmış ve yayınladığı makalelerinde de genellikle "İslam Karaçaylı" müstear adını kullanmıştır. Kart-curt köyünde doğan Abdulkerim oğlu İslam Hubiy küçük yaştan itibaren Arapça okuyup yazmayı öğrenmiştir. Doğduğu köyde ilkokulu bitirdikten sonra Stavropol şehrinde orta ve lise öğrenimi görmüş ve buradan 1918 yılında mezun olarak eğitimini tamamlamıştır.

İslam Hubiy

İslam Hubiy öğrencilik yıllarında en çok Belinskiy, Gertsenin, Çernışevskiy, Dobrolübov, Neksarov, Puşkin, Lermontov ve Toltsoy gibi Rus şair ve yazarların eserlerini okumuştur. Fakat İslâm Hubiy'in eserlerinden onun en çok Dobrolübov ile Lermontov'dan etkilendiği anlaşılmaktadır.

43

İslam Hubiy

44

İslam Hubiy, Bolşevik ihtilâlinden önce de Karaçay-Malkar Türkleri arasındaki sosyal adaletsizlikleri ve toplumda var olan birtakım aksaklıkları eleştiren ve bunlara çözümler getirmeye çalışan sert yazılar yazmıştır. İslam Hubiy'in en büyük amacı halkı cahillikten ve geri kalmışlıktan kurtarmak, toplumun kültür seviyesini yükseltmektir. Bunun için de yazılarında sürekli eğitimin öneminden bahseder. İslam Hubiy bu amacının Bolşevik ihtilâli sonrasında kurulan yeni Sovyet düzeniyle gerçekleşebileceğini umut etmiş ve böylelikle komünist ideolojiye intisap etmiştir.

İslam Hubiy'in henüz on beş yaşında iken "Musulmanin" adlı derginin 5'inci ve 24'üncü sayılarında makaleleri yayınlanmıştır. İslam Hubiy bu derginin 24'üncü sayısında yayınlanan "Soslovnıye Nedorazumeniya v Karaçaye" [Karaçay'da Sınıf Farklılıklarından Kaynaklanan Problemler] adlı yazısında toplumun zengin ve fakir tabakaları arasındaki ekonomik ve sosyal dengesizlikleri dile getirmekte, bunun ileride büyük bir problem yaratacağını söylemektedir. İslam Hubiy yine bu derginin aynı sayısında yayınlanan "Polojeniye Jenşçinı v Karaçaye" [Karaçay Kadınlarının Durumu] adlı makalesinde ise Karaçay kadınlarının durumunu anlatmakta, onların çok zor şartlarda yaşadığını dile getirmektedir. Ayrıca kız çocuklarının aileleri tarafından özellikle okutulmayarak cahil bırakıldıklarını söylemektedir.

İslam Hubiy 1918 yılından itibaren aktif olarak Bolşevik hareketine katılır. Stavropol şehrinde yayınlanan "Put Yunoşestva" [Gençliğin Yolu] adlı gazetede editör olarak çalıştığı sırada Bolşevik ihtilâlini ve Sovyet rejimini öven yazılar yazar. İslâm Hubiy yazılarında yeni düzeni açıklamaya ve halka benimsetmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu yazılarında V. Lenin'i övmeyi de ihmal etmemektedir.

İslam Hubiy kısa bir süre 1920-1921 yılları arasında Umar C. Aliy ve Kurman Gürcü ile birlikte Karaçay İhtilâl Komitesinde görev yapar. Bunu müteakip "Terek" ve "Sovyetskiy Yug" [Güney Şurası] adlı gazetelerde çalışır. "Terek" gazetesinin 10 Eylül 1922 tarihli 189'uncu sayısında yayınlanan "K Sovyetizatsii Karaçaya i Çerkesii" [Karaçay-Çerkes Vilayetinin Sovyetleştirilmesi] adlı makalesinde: "Bizler, Sovyet rejimine gerektiği kadar mücadele etmeden, zahmetsiz bir şekilde kavuştuk. Şimdi, Komünist Partinin

45

kararlarını hayata geçirerek bu rejimi sağlam ve kalıcı kılmak için canla başla mücadele etmemiz gerekiyor" demektedir. Yine aynı gazetede yayınlanan bir başka makalesinde: "Bize gerçek komünist eğitimciler gerekmektedir. Şüphesiz bu eğitimcilerin bizim halkımızın ruhuna ekeceği her bir tohumdan bol ürün alınacak, hasat bereketli olacaktır" demektedir.

İslam Hubiy bir süre, 1927 yılından itibaren aylık olarak Rostov şehrinde yayınlanmaya başlayan ve Kuzey Kafkasyalı Şair ve Yazarlar Birliğinin yayın organı olan "Na Podeme" adlı derginin yayın kurulunda Anatoli Lunaçarski, Vladimir Mayakovski, N. Aseyev, A. Fadeyev, M. Şagiyanin, M. Svetlov ve Y. Libedinskiy gibi dönemin meşhur komünist entellektüelleriyle birlikte çalışır.

İslam Hubiy bu derginin 1928 yılı 9'uncu sayısında yayınlanan "Jenitba Hasana" [Hasanın Evlenmesi] başlıklı makalesinde Karaçay-Malkar Türklerinde çok eskiden beri süre gelen düğün adet ve geleneklerini eleştirmektedir. Neticede her bakımdan zararlı olan bu ağır adet ve geleneklerin Sovyet rejimi sayesinde ortadan kaldırıldığı ve böylelikle halkın da rahatladığını vurgulamaktadır.

İslam Hubiy 1928-1933 yılları arasında Rostov şehrinde yayınlanan "Revolütsiya i Gorets" [İhtilâl ve Dağlılar] adlı gazetenin editörü olarak görev yapar. Buradan Moskova'ya giderek A. Lunaçarski'nin başkanlığında fasikül şeklinde yayınlanan Edebiyât Ansiklopedisi'nde [Literaturnaya Entsiklopediya] editör olarak çalışmış ve bu ansiklopedi için birçok yazı yazmıştır.

Karaçay-Çerkes Şair ve Yazarlar Birliği [1927] ile Karaçay Şair ve Yazarlar Birliğinin [1928] kuruculuğunu ve başkanlığını yapmış olan İslam Hubiy'in gerek Bolşevik ihtilâli öncesi ve gerekse Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının gelişmesinde çok büyük katkısı vardır.

Çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarından başka 1924 yılında Rusça yayınlanan "Bıt Narodov Yugo-Vostoka" [Güneydoğu Halklarının Hayat Tarzı] adlı bir kitabı vardır. İslâm Hubiy millî aydınların tasfiye ve imha edilmesi hareketleri sırasında 1938 yılında Sovyet yetkilileri tarafından tutuklanarak öldürülmüştür [Hubiylanı vd. 88:59, 66-79].

46

Sovyet hükümetinin 1920’li yıllardan itibaren eski hayat tarzına, eski âdetlere ve bilhassa dine karşı şiddetle karşı çıkma siyaseti edebiyâtı yönlendiren en önemli özelliklerden biridir. Sovyet hükümeti bununla halkı kendi geçmişinden, tarihinden ve zengin geleneklerinden kopararak hayatın asıl mânâsının Sosyalist rejimle başladığını telkin eden Marksist-Leninist ideolojiyi kabul ettirmeyi gaye edinmiştir. Bu ideolojinin gereğini yerine getirmek üzere manzum eserler veren, Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejiminin zaferini coşkulu bir şekilde terennüm eden Karaçay-Malkarlı şairlerin başında İssa Karaköt ve Azret Örten gelmektedir.

Eserlerinde Bolşevik ihtilâli, Sosyalizm, Sovyet hayatı, Komünist Parti, Lenin, vs. gibi konuları bolca işleyen İssa Karaköt [1900-1942] Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının bayraktar şairlerinden biridir. Bolşevik ihtilâlini ve Sovyet rejimini öven coşkulu şiirleriyle tanınmıştır. Cögetey köyünde doğan Zavurbek oğlu İssa Karaköt, babasının isteği üzerinde medrese eğitim almış, Arapça okumayı ve yazmayı öğrenmiştir.

İssa Karaköt

Sovyet düzeninin kurulmasından sonra Komünist Partisine üye olmuş ve eğitim görmek üzere Moskova’ya gönderilmiştir. 1921-1924 yılları arasında Moskova’da “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi”nde [Kommunistiçeskiy Universitet Trudyaşçihsya Vostoka] okumuş ve buradan iyi bir komünist olarak mezun

47

olmuştur. Karaçay'a döndükten birkaç yıl sonra Vladikavkaz'da Ziraat Enstitüsü'ne girmiş, 1933 yılında yüksek tahsilini tamamlayıp Karaçay'a gelmiş ve 1941 yılına kadar Veteriner-Ziraat Teknisyeni olarak çalışmıştır. İkinci Dünya Savaşında Sovyet ordusuna katılmış, 1942 yılında cephede savaşırken hayatını kaybetmiştir.

İssa Karaköt öğrencilik yılları sırasında başta Vladimir Mayakovski, Maksim Gorki ve S. Yesenin olmak üzere birçok Sovyet-Rus şair ve yazarlarının eserleriyle haşır neşir olmuş, 1922 yılından itibaren şiirler yazmaya başlamıştır. İssa Karaköt’ün 1924 yılında Moskova’da Arap harfleriyle ve Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınladığı “Caññı Şigirle” [Yeni Şiirler] adlı kitabı Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk şiir kitabı sayılmaktadır. İssa Karaköt’ün ikinci kitabı olan “Revolüsiyon Cırla” [Devrim Şarkıları, Kislovodsk] adlı eseri 1931 yılında yayınlanmıştır.

Caññı Şigirle

Revolüsiyon Cırla

İssa Karaköt genel olarak coşkulu bir şekilde Bolşevik ihtilâlini, Sovyet rejimini ve Sovyet liderlerini öven şiirler yazmıştır. Çokça okuduğu M. Gorki, V. Mayakovski ve S. Yesenin'in eserlerinden fazlasıyla etkilenmiştir. Bu tema dışında kayda değer birkaç şiiri

48

vardır. Meselâ ilk olarak 12 Ağustos 1928 tarihinde “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesinde yayınlanan “Kavkaz” [Kafkasya] adlı şiiri çok meşhur olup modern Karaçay-Malkar şiirinin klasiklerinden biri sayılmaktadır. Bu şiiri onun yetenekli bir şair olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır.

İssa Karaköt'ün eserleri: Caññı Şigirle [Yeni Şiirler, 1924], Revolüsiyon Cırla [Devrim Şarkıları, 1931], Saylamaları [Seçmeleri, 1960], Erkinlikni Savğası [Özgürlüğün Hediyesi, 1980], [Akbayev vd., 65:149-162; Karakötlanı, 80:7-13; Hubiylanı vd., 88:80-121].

Sovyet rejiminin en ateşli savunucularından biri olan Azret Örten [1907-1955] son derece koyu bir komünist olarak tanınmasına rağmen Sovyet yetkilileri tarafından 1937 yılında tutuklanarak hapse atılmıştır. Uzun yıllar sürgünde hapis hayatı yaşadıktan sonra 1955 yılında serbest bırakılmıştır. Ancak hapiste iken sağlığı bozulan Azret Örten yurduna dönerken tren vagonunda hayatını kaybetmiştir.

Azret Örten

Kart-Curt köyünde doğan Lokman oğlu Azret Örten ilk eğitimini doğduğu köyün medresesinde almıştır. Simferepol [Akmescit] şehrinde Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra Karaçay’a dönmüş, 1928 yılından itibaren “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] ve “Kızıl Karaçay” [Kızıl Karaçay] gazetelerinde çalışmıştır.

49

Azret Örten öğrencilik yıllarında iken edebiyâta merak sarmış, Şark edebiyâtının bütün eserlerini okumuş ve hatta şiir yazmaya klasik şairleri taklit ederek başlamıştır. Meselâ “Caññı Cırla” [Yeni Şiirler, Rostov-Don, 1927] adlı kitabında yer alan şiirlerinde, muhteva yönünden olmasa da, şekil bakımından klasik şairlerin etkisi görülmektedir. Azret Örten bu kitabında yer alan şiirlerinde bolca Arapça ve Farsça kelimeler ile tamlamalar kullanmaktadır. Kendisi bu konuda uyarılmış olmalıdır ki, “Erkinlikni Ciltinleri” [Hürriyet Kıvılcımları, 1929] adlı ikinci kitabında bu kelime ve tamlamalara rastlanmamaktadır.

“Endi Biz da Küleyik” [Artık Biz de Gülelim] adlı ilk şiiri 1926 yılında “Tavlu Caşav” [Dağlı Hayatı] gazetesinde yayınlanan Azret Örten bilhassa Sovyet rejiminin ilk yıllarında yazdığı coşkulu şiirleriyle ön plana çıkmış, döneminin en meşhur şairi olmuştur. Azret Örten meşhur Sovyet-Rus şairi Vladimir Mayakovski’den çok etkilenmiştir. Azret Örten’in yazdığı şiirler hem muhteva, hem de şekil bakımından V. Mayakovski’nin şiirlerine çok benzemektedir. Bu yönüyle Azret Örten Karaçay-Malkar şiirinin Mayakovskisi sayılmaktadır.

Azret Örten şiirlerinin birçoğunda Sovyet rejimini, Komünist Partiyi ve Lenin’i överken, dinî ve millî değerleri sert bir şekilde eleştirmektedir. Rusça’dan tercüme ederek 1931 yılında yayınladığı “Diññe Karşçı” [Dine Karşı] adlı kitabında medenî hayatın gelişmesinde dinin bir engel olduğuna dair bir sürü fikirler ileri sürmektedir.

Sürekli komünizm ideolojisini öven, milî ve manevî değerleri eleştiren tarzda eserler veren Azret Örten bu yönüyle eleştirilebilir. Fakat o dönemin şartları gereği sürekli ve ölçüyü biraz da fazla kaçırarak komünizm temasını işlemiş olması Azret Örten’in ileriki yıllarda daha başka konularda da şiirler yazmayacağı anlamına gelmemektedir.

Günümüzde bile Karaçay-Malkar şiirinin en kâbiliyetli şairlerinden biri olarak kabul edilen Azret Örten’in, on yıl kadar süren kısacık edebî hayatını devam ettirme imkânı olsaydı, çok daha güzel eserler ortaya koyacağı muhakkaktır. Bu ihtimali kuvvetlendirecek mahiyette, Azret Örten’in o dönemde genç bir

50

şaire vermiş olduğu öğütler oldukça dikkat çekmektedir. Azret Örten, ilerleyen yıllarda Karaçay-Malkar edebiyâtının en meşhur roman yazarlarından biri olacak olan Osman Hubiy adlı genç bir şairin “Komsomol Cırla” [Komsomol Şarkıları] adlı şiir kitabını basım öncesinde tashih ederken genç şairi yanına çağırarak kitabın muhtevasını eleştirir. Azret Örten genç şaire şöyle der: “Senin bu tür şiirlerini kitap halinde yayınlamak gerekir şüphesiz. Fakat sen henüz daha genç bir şairsin. Kafanı sadece komünizm, komsomol ve Kızıl Ordu gibi şeylerle meşgul etme. Aşk ve sevgi gibi güzel duygularla ilgili şiirler yazmaya çalış, kendini bu sahaya yönlendir.” Buradan da anlaşılacağı üzere ömrü yetseydi Azret Örten’in kendisi de şüphesiz bu sahaya yönelecekti.

Bunun dışında Azret Örten’in bir de halk edebiyâtı sahasında yapmış olduğu çalışmaları vardır. Türk Dünyasının hemen her tarafına yayılmış olan Nasrettin Hoca fıkralarının Karaçay-Malkar Türklerindeki varyantlarını derleyerek “Nasra Hocanı Haparları” [Nasrettin Hoca Hikâyeleri] adıyla 1931 ve 1936 yıllarında iki ayrı kitap halinde yayınlamıştır.

Azret Örten’in eserleri: Caññı Cırla [Yeni Şiirler, 1927], Erkinlikni Ciltinleri [Hürriyet Kıvılcımları, 1929], Diññe Karşçı [Dine Karşı, 1931], Cırla bla Poemala [Şarkılar ve Destanlar, 1934], Nasra Hocanı Haparları [Nasrettin Hoca Hikâyeleri, 1931-1936], [Baltin, 61:47; Akbayev vd., 65:187-214; Karayeva, 66:104-105; Oruslanı, 75:48; Kagıylanı, 75:118-119; Hubiylanı vd. 76:91-11; Ortabayeva, 71:7; Hubiylanı vd., 88:168-244].

Rus şair ve yazarlarının eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmedeki ustalığıyla tanınan Ashat Bici [1900-1958] Sovyet hükümetinin 1937 yılında gerçekleştirdiği katliamdan sağ kurtulabilen birkaç millî aydından biridir. Bununla birlikte 1937 yılında tutuklanarak meşhur Gulak takım adalarına sürgün edilmiş ve 1956 yılına kadar burada sürgün hayatı yaşamıştır. 1957 yılında serbest bırakıldıktan sonra Karaçay’a dönmüş ise de bir yıl sonra Moskova’da tedavi olurken kalp rahatsızlığı sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

Uçkulan köyünde doğan Basiyat oğlu Ashat Bici, ilk eğitimini doğduğu köyde tamamlamıştır. Küçük yaştayken babasının ölümü

51

ve ailesinin fakir olması sebebiyle tahsilini devam ettirme imkânı olmamış fakat köydeki ilkokulun öğretmeni ve manevi babası olan İlyas Bayramuk'un desteğiyle Maykop şehrine giderek burada orta okul ve lise eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra Moskova’da Lomonosov Üniversitesinde Tıp Fakültesini okumuştur. 1928 yılında tahsilini tamamlayıp Doktor olduktan sonra Karaçay’a dönerek uzun yıllar Devlet Hastanesinin Baş Hekimi olarak çalışmıştır.

Ashat Bici

Ashat Bici’nin Rusça kaleme aldığı “Plaçet Les” [Orman Ağlıyor] adlı ilk şiiri 1921 yılında yayınlanmıştır. Ashat Bici, Karaçay-Malkar Türkçesiyle tabiat ve yurt sevgisi üzerine oldukça güzel şiirler yazmıştır. Bunun yanı sıra Sovyet rejimiyle ilgili yazmış olduğu şiirler de az değildir. Meselâ “Karnaşla” [Kardeşler] adlı şiirinde işçiler ile köylülerin kardeş olduklarını ve komünizm ideali için birlikte mücadele etmeleri gerektiğini söylemektedir.

Ashat Bici’nin Karaçay-Malkar edebiyâtındaki asıl şöhreti, Rusça ile Karaçay-Malkar Türkçesini iyi bilmesi ve elbette edebî kâbiliyete sahip olması sayesinde birçok Rus şair ve yazarın eserini Karaçay-Malkar Türkçesine güzel bir şekilde tercüme etmesiyle teşekkül etmiştir. Başta İvan Krılov, Aleksandr Puşkin, Mihail Lermontov ve Maksim Gorki olmak üzere daha birçok Rus şair ve yazarın eserini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır.

52

Ashat Bici'nin şiirleri ve çevirilerinden bir bölümü ancak 1963 ve 1980 yıllarında "Saylaññanları" [Seçmeleri] adıyla yayınlanmıştır. Ashat Bici'nin eserleri: Bilim [Bilim, 1926], Saylaññanları [Seçmeleri, 1963], Saylaññanları [Seçmeleri, 1980], [Akbayev vd., 65:171-186; Bicilanı, 80:117-126; Hubiylanı vd., 88:137-167].

Bolşevik ihtilâli öncesinde Karaçay’da kadı olarak görev yapan Cagafar Haçir Efendi’nin kızı Abidat Botaş [1902-1982] Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk kadın şairi ve piyes yazarı olarak bilinmektedir. Abidat Botaş’ın babası Cagafar Haçir eski usûlde medrese eğitimi almış biri olmasına rağmen kızını Rusça eğitim veren okullarda okutmuştur.

Abidat Botaş

Abidat Botaş yüksek tahsilini tamamlayıp Karaçay’a döndükten sonra Kart-Curt köyünde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Okullarda kız çocuklarının da okutulması gerektiği fikrinde ısrar edince Karaçay’ın ileri gelen din adamlarının baskısıyla öğretmenlikten azledilmiştir. Bunun üzerine Abidat Botaş da kendi evinde halı dokuma kursu adı altında gizlice kız çocuklarına okuma yazma öğretmeye başlamıştır. Sovyet rejiminin oturmasından sonra 1924 yılında tekrar öğretmenlik görevine dönmüş ve hayatının sonuna kadar da bu işine devam etmiştir.

53

Abidat Botaş’ın 1923 yılında yazıp sahneye koyduğu “Bay Caş bla Carlı Kız” [Zengin Delikanlı ile Fakir Kız] adlı piyes aynı zamanda Karaçay-Malkar Türkçesiyle yazılmış ilk piyes olarak kabul edilmektedir. Abidat Botaş’ın “Egeçle Karaññılıknı Koyayık” [Bacılar Cahilliği Bırakalım] adlı ilk şiiri 1924 yılında “Tavlu Caşav” gazetesinin ilk sayısında yayınlanmıştır.

Abidat Botaş edebî hayatına piyes yazarak başlamış ise de 1930’lu yıllardan itibaren çocuklara yönelik şiirler ve hikâyeler yazmaya ağırlık vermiş; "Kızçık bla Koyançık" [Küçük Kız ile Tavşancık], "Ayhan bla Savutları" [Ayhan ile Eşyaları] ve "İlker" [Çoban Yıldızı] adlı kitaplarını yayınlamıştır. Bunun dışında Abidat Botaş'ın "Eki Caşav" [İki Hayat], "Oyumla bla Bolumla" [Düşünceler ve Durumlar] ve "Ekinçi Kuvanç" [İkinci Sevinç] adlı hikâyeleri ile tarihî bir halk şarkısından esinlenerek kaleme aldığı "Açey oğlu Açemez" ve "Karaññı Kız bla Carık Kız" [Cahil Kız ile Aydın Kız] adlı piyesleri yayınlanmıştır [Akbayev vd., 65:163-169; Hubiylanı vd., 88:245-255].

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk temsilcilerinden biri olan Davut Baykul [1902-1942] ilk ve orta tahsilini Rus okulunda yapmıştır. 1925 yılında Öğretmenlik kurslarını tamamladıktan sonra köyüne dönerek burada öğretmenlik yapmaya başlamıştır. 1926 yılında Komünist Partiye giren Davut Baykul burada komünist ideoloji eğitimini aldıktan sonra 1929 yılında Rostov Üniversitesine Gazetecilik Bölümüne gönderilmiştir.

Davut Baykul yüksek tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek “Kızıl Karaçay” gazetesinde redaktör olarak çalışmaya başlamıştır. 1937-1941 yılları arasında Karaçay Şair ve Yazarlar Birliği Genel Sekreterliği yapan Davut Baykul, II. Dünya Savaşının başlaması üzerine 1942 yılında gazete muhabirliği yapmak üzere cepheye gönderilmiş ve bu görevi sırasında hayatını kaybetmiştir.

Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejimini öven tarzda eserler veren Davut Baykul’un “Bekmurzanı Caşavu” [Bekmurza’nın Hayatı] adlı ilk hikâyesi ile “Caññı Caşavğa Cırla” [Yeni Hayata Şarkılar] adlı ilk şiir kitabı 1931 yılında yayınlanmıştır. Davut Baykul’un birçok şiirinde eski ve yeni hayatın mukayesesi ön plandadır.

54

Davut Baykul

“Tavlu Kıznı Cırı” [Dağlı Kızın Şarkısı] adlı şiirinde Sovyet rejimi öncesindeki Karaçay-Malkar kızlarını sönük yıldızlara ve bulutların arkasında kalıp ışık vermeyen bir aya benzetmektedir. Sovyet rejimi geldikten sonra ise durum değişmiş, bütün kara bulutlar ve sisler dağılarak yıldızlar ile ayın parlaklığı meydana çıkmıştır [Akbayev vd., 65:221-234; Karalanı-Borlaklanı, 90:14-34; Urusov vd., 97:82-83].

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtında nesir ve bilhassa piyes türünde eserler veren Abdülkerim Batça [1902-1935] Sovyet rejimine uygun “Kızıl Asker” [Kızıl Ordu], “Caññı Zavodha” [Yeni Fabrika] ve “Başladım” gibi birkaç şiir de yazmıştır.

Abdülkerim Batça’nın bilhassa “Kızıl Asker” adlı şiir pek meşhurdur. Şiirde, Kızıl Ordu’nun dünyanın en büyük ve en güçlü ordusu olduğu ve hiçbir ordunun Kızıl Ordu ile başa çıkamayacağı anlatılmaktadır. Ayrıca bu şiir bestelenerek marş haline getirilmiştir.

Abdülkerim Batça’nın asıl şöhreti “Ahmat-Batır” [Ahmet-Batır] adlı beş perdelik piyesiyle teşekkül etmiştir. Abdülkerim Batça’nın bu eserinde Sovyet rejiminin ilk yıllarında cereyan eden Bolşevikler ile Menşevikler arasındaki çatışmalar anlatılmaktadır. Eser “Kızıl Asker”in zaferiyle sona ermektedir.

55

Abdülkerim Batça

1934 yılında Moskova’da düzenlenen I. Sovyet Şair ve Yazarlar Kurultayına Karaçay’dan temsilci olarak katılan Abdülkerim Batça 1935 yılında “meçhul” bir şekilde hayatını kaybetmiştir [Akbayev vd., 65:215-220; Karalanı-Borlaklanı, 90:53-58].

Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınlanmış ilk roman olan “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı eserin yazarı Hasan Appa [1904-1939] aynı zamanda Karaçay-Malkar Türkleri içerisinde komünist ideolojiyi benimseyen millî aydınların en önde gelenlerinden biridir. 1930-36 yılları arasında Karaçay-Çerkes Muhtar Bölgesi Komünist Partisinin üst düzey kademelerinde çalışmış, bilâhare Bölge Başsavcısı olarak görev yapmış, 1936 yılında Komünist Parti 2. Genel Sekreteri, 1937 yılında 1. Genel Sekreteri olmuştur. Hasan Appa, o dönemde bu mevkiye getirilen ilk ve son Karaçaylı olmuştur.

Kart-Curt köyünde doğan Aliy oğlu Hasan Appa, Karaçaylıların kurtuluşunun ancak komünizm ile gerçekleşeceğine yürekten inanan samimi bir komünisttir. Hasan Appa, ilerleyen yıllarda, Rusların komünizm maskesi altında Karaçay Türklerine yaptığı zulmü bizzat yaşayıp görünce hayal kırıklığına uğramış ve komünist hareket içerisinde olmaktan duyduğu pişmanlığı halkına karşı açıkça itiraf etmiştir.

56

Hasan Appa

1937 yılında tutuklanan Hasan Appa iki yıla yakın bir süre hapishanede korkunç işkencelere maruz kalmış, sağlığını tamamen kaybetmiş bir vaziyette, ölümünden bir ay önce kaldırıldığı Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehri hastanesinde henüz 35 yaşını doldurmadan 4 Haziran 1939 tarihinde ölmüştür.

57

Hasan Appa öğrencilik yıllarında iken edebiyâta merak sarmış; Aleksandr Serafimoviç, Mihail Şolohov, Maksim Gorki ve Anton Çehov’un bütün eserlerini okumuş ve bilhassa M. Şolohov ile M. Gorki’den çok etkilenmiştir. Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejimiyle ilgili bir sürü kitap yazan Hasan Appa’nın Karaçay-Malkar edebiyâtındaki asıl önemi ve şöhreti meşhur “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı üç ciltlik romanıyla teşekkül etmiştir. Bu romanın en büyük özelliği Karaçay-Malkar Türkçesiyle yazılmış ilk roman olmasıdır. Romanın ilk iki cildi ayrı ayrı 1935 ve 1936 yıllarında yayınlanmış, daha sonra bu ilk iki cilt tek bir cilt halinde 1937 yılında tekrar yayınlanmıştır. Romanın en önemli ve son bölümü olan üçüncü cildi ise Hasan Appa’nın tutuklanarak öldürülmesi nedeniyle yayınlanamamıştır.

Hasan Appa bu romanında, Karaçay Türklerinin 1890’lı yılların sonları ile 1905 Rus ihtilâline rastlayan bir dönemini anlatmaktadır. Romanda, Karaçay’da görev yapan Çarlık Rusyası idarecileri ile Karaçay beyleri proleter bakış açısıyla sert bir şekilde eleştirilirken, türlü baskılar altında ezilen fakir halk tabakalarının kurtulacağı günler, yani Bolşevik ihtilâli ve sonrasındaki kurulacak olan yeni Sovyet hayatı müjdelenmektedir. Roman açık ve akıcı bir dille yazılmıştır. Rusça kelimelerin kullanılmamasına özen gösterilmiştir. Tarihî olaylara, halk edebiyâtı ürünlerine ve etnografik unsurlara romanda bolca yer verilmekte, eski âdet ve geleneklerden örnekler verilerek Karaçay Türklerinin eski kültürü ve hayatı tasvir edilmektedir.

Hasan Appa ilerleyen yıllarda Sovyet rejiminin gerçek yüzünü ve çarpıklıklarını görüp hayal kırıklığına uğrayınca bu durumu anlatmak üzere romanının üçüncü cildini kaleme almıştır. Fakat romanın el yazması halindeki üçüncü cildi, Hasan Appa’nın tutuklandığı 1937 yılında Sovyet yetkilileri tarafından yakılarak imha edilmiştir.

Hasan Appa'nın yakın çalışma arkadaşlarının rivayetlerine göre, romanının üçüncü cildinde dönemin üst düzey liderleri eleştirilmekte ve Sovyet rejiminin çarpıklıkları dile getirilmekteydi. El yazması halindeki üçüncü cildin imha edilmesi sebebiyle bu roman tabiatıyla eksik kalmıştır. Bunun üzerine Sovyet yetkililerinin emriyle “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı romanın devamı niteliğinde Tahir Koban adlı başka bir Karaçaylı yazara “Tavlada Tavuş” [Dağlarda Ses] adında ısmarlama bir roman yazdırılmıştır.

58

Hasan Appa'nın eserleri: Revolütsiya-Karaçay Emda Klass Küreş [Devrim-Karaçay ve Sınıf Mücadelesi, Narsana, 1929], Ara Sosialist Mülk Sıylıdı Emda Añña Tiyerge-Zaran Eterge Cararık Tüldü [Ortak Sosyalist Malvarlığı Değerlidir ve Ona Dokunmak-Zarar Vermek Sakıncalıdır, 1933], Bitim Cıyıvnu Emda Anı Saklavnu Üsünden [Mahsulün Toplanması ve Korunması Hakkında, 1934], Karaçay-Tav Sosialist Malçılıknı Ösdürüv Colunda [Karaçay-Dağlı Sosyalist Hayvancılığı Geliştirme Yolunda, 1935], Kara Kübür [Kara Sandık, 1935-1936-1937-1958-1986], Çernıy Sunduk [Kara Sandık, 1977], [Aslanbek, 51:20, 26; Appalanı, 58:182-184; Karayeva, 66:124-125; Karça, 69:36-40; Süyünçlanı, 74:282-315; Urusov vd., 97:62-63; Karalanı-Borlaklanı, 90:73].

Sovyet dönemi Malkar edebiyâtının ilk temsilcilerinden biri olan Avbekir oğlu Said Otar [1903-1975] Girhojan köyünde doğmuştur. İlk eğitimini doğduğu köyün medresesinde almıştır. Daha sonra Arapça öğrenmek ve eğitimini ilerletmek için 1917 yılında Karaçay'ın Uçkulan köyündeki medreseye devam etmiş, fakat bu medrese Sovyet yetkilileri tarafından kapatılmıştır.

Said Otar

Bunun üzerine Rusların Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehrinde açmış olduğu Öğretmen Okuluna devam etmiş ve 1924 yılında buradan mezun olmuştur. Memleketine döndükten sonra

59

uzun yıllar öğretmenlik yapmış, ders kitapları yazmakla meşgul olmuştur. 1958-1963 yılları arasında Bilimsel Araştırmalar Enstitüsünde görev yapmış, bu süre zarfında halk edebiyâtı ürünlerinin derlenip toplanmasında büyük emek sarf etmiştir.

Edebî çalışmalarına 1926 yılında başlayan Said Otar’ın ilk şiirleri Nalçik şehrinde çıkarılan “Kara-Halk” [Emekçi Halk] gazetesinde yayınlanmıştır. Çocuklar için hazırladığı “Biz Cigitlebiz” [Biz Yiğitleriz] adlı ilk kitabı 1935 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta çocuklara yönelik kısa hikâyeler ve şiirler yer almaktadır. Said Otar'ın 1930'lu yılların başından 1950'li yılların sonuna kadar yazdığı bütün şiirleri "Nazmula bla Poemala" [Şiirler ve Destanlar] adıyla 1959 yılında yayınlanmış ve çok büyük beğeni toplamıştır. Said Otar'ın eserleri: Biz Cigitlebiz [Biz Yiğitleriz, 1935], Nazmula bla Poemala [Şiirler ve Destanlar, 1959], Cürek Savğa [Kalp Hediyesi, 1965], Caz Cılıvu [Bahar Sıcaklığı, 1968], [Sozayev, 82:91-129; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:135-140].

Hasan Bostan [1905-1942] ilk ve orta tahsilini Rus okulunda tamamladıktan sonra Komsomol Teşkilatına girmiştir. Bunu müteakip Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehrine Öğretmenlik kurslarına gönderilmiştir. Hasan Bostan bir süre bu kurslara devam ettikten sonra Kırım’a giderek Simferepol [Akmescit] şehrindeki Öğretmenlik kurslarına katılmıştır.

Hasan Bostan

60

Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek 1928 yılında “Kızıl Karaçay” gazetesinde çalışmaya başlamıştır. Daha sonra 1930’lu yılların ortalarında Komünist Partiye geçerek burada üst düzey görevlerde bulunmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken 1942 yılında cephede hayatını kaybetmiştir.

Komünist ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olan Hasan Bostan’ın “Caññı Ösümge Cırla” [Yeni Gelişmeye Şarkılar] adlı ilk şiir kitabı 1932 yılında yayınlanmıştır. Şiirlerinde Sovyet vatanı, Lenin, Kızıl Ordu, Kolhoz Hayatı gibi rejime uygun konular ön plandadır. 1930’lu yılların sonuna doğru komünist ideolojiyi temelden benimsetmek amacıyla çocuklara yönelik şiirler yazmaya ağırlık vermiştir. Bunun dışında Sovyet-Rus şair ve yazarlarının eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır [Akbayev vd., 65:235-243; Karalanı-Borlaklanı, 90:94-97].

Malkar yazılı edebiyâtının kurucularından biri sayılan İsmail oğlu Bert Gurtu [1910-2001] oldukça fakir bir ailenin oğlu olarak Aksuv köyünde doğmuştur. Küçük yaşta öksüz ve yetim kalması sebebiyle çocukluğu açlık ve sefalet içerisinde geçen Bert Gurtu ilk eğitimini dayısı Biyaslan Efendi’den Arapça okuma yazma öğrenmek suretiyle almıştır. 1925 yılında kimsesiz çocukların bakıldığı yetiştirme yurduna gönderilmiş ve burada Sovyet rejimine sıkı sıkıya bağlı bir komünist olarak yetiştirilmiştir. 1931 yılında Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra uzun bir süre öğretmenlik yapmış, daha sonra Eğitim Bakanlığında değişik kademelerinde görev almıştır. Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınlanan “Şuyohluk” [Dostluk] dergisinin baş yazarlığını yürütmüş ve bilâhare Kabardey-Balkar Şair ve Yazarlar Birliği Genel Sekreterliği yapmıştır.

Edebî faaliyetlerine 1928 yılında başlayan Bert Gurtu’nun ilk şiirleri Sovyet rejimine uygun muhtevadadır. Şiirlerinin birçoğunda Bolşevik ihtilâli öncesi dönemin zenginleri ile fakir halk tabakaları arasındaki çatışmayı anlatmakta, eski dönemi sert bir şekilde eleştirmektedir. Meselâ “Bekir” [1932] adlı hikâyesinde özel mülkiyetin devletleştirilmesine karşı mücadele edenleri “vatan haini” olarak nitelendirmektedir. “Sovyet Bayrak” [Sovyet Bayrağı, 1933] adlı şiirinde ise eski hayat ile yeni Sovyet hayatını karşılaştırmakta, işçi ve köylü sınıfını övmektedir.

61

Bert Gurtu

Bert Gurtu’nun Komünist Parti ve Komsomol Teşkilatı ile ilgili şiirleri oldukça fazladır. Bu sayede 1934 yılında SSCB Şair ve Yazarlar Birliğine üye olarak kabul edilmiş, böylelikle bu teşkilata giren ilk Karaçay-Malkarlı edebiyâtçı unvanını almıştır. 1930’lu yılların sonlarına doğru az da olsa lirik ve pastoral şiirler yazmaya başlamıştır. Puşkin, Lermontov ve Mayakovski’nin bazı şiirlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmiştir.

1944 yılında Malkar Türklerinin topyekün Orta Asya'ya sürgünü dolayısıyla Bert Gurtu da Kırgızistan'a sürgüne gönderilmiştir. Sürgün dönüşünde Malkar edebiyâtını yeniden kurma çalışmalarına başlamış, okullarında okutulmak üzere Malkar dili ve edebiyâtı ile ilgili ders kitaplarının hazırlanmasında büyük emekleri olmuştur. Ayrıca, Ali Şir Nevaî'nin eserlerinden Karaçay-Malkar Türkçesine çeviriler yapmıştır.

Bert Gurtu'nun eserleri: Kızıl Önle [Kızıl Sesler, 1935], Carık Tañ [Aydınlık Şafak, 1958], Çuvak Ertdenlik [Açık~Berrak Sabah, 1958], Adilgeriy [1961], Şuyohlanı Arasında [Dostların Arasında, 1963], Çomartlık [Cömertlik, 1969], Saylamala [Seçmeler, 1973], Caşavnu Kılançları [Hayatın Dönemeçleri, 1988], Saylamala [Seçmeler, 1992], Saylamala [Seçmeler, 2000], [Sozayev, 82:133, 138, 144-185; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:141-148; Töppelanı, 95:160-171].

62

Karaçay-Malkar Türkçesinin grameri ve edebiyât dilinin oluşturulması ile Karaçay-Malkar Türkçesiyle hikâye ve roman türünün gelişmesinde büyük emekleri olan Şabaz oğlu Salih Hoçu [1910-1942] fakir bir ailenin oğlu olarak Köndelen köyünde doğmuştur. İlk öğrenimini doğduğu köyün medresesinde yapmış, orta öğrenimini Nalçik şehrinde tamamlamıştır.

Karaçay-Malkar edebiyâtında bilhassa hikâye ve roman türünde eserler veren Salih Hoçu uzun yıllar “Kara-Halk” [Emekçi Halk] ve “Leninçi Col” [Lenin Yolu] gazetelerinde çalışmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken cephede hayatını kaybetmiştir.

Salih Hoçu

Edebî çalışmalarına 1929 yılında başlayan Salih Hoçu’nun “Caññı Caşavnu Colunda” [Yeni Hayatın Yolunda] adlı ilk şiir kitabı halk tarafından çok beğenilmiştir. Bunu müteakip 1934 yılında yayınlanan “Atasını Caşı” [Babasının Oğlu] adlı hikâye kitabı da büyük ilgi görmüştür.

Salih Hoçu bu hikâye kitabında ve yine 1930’lu yıllarda yayınlanan “Safar bla Revolütsiya” [Safar ve İhtilâl], “Bu Eki Kabır Kimnidile” [Bu İki Mezar Kimlerin], “Ozdula Zamanla” [Geçti Zamanlar] adlı hikâyelerinde Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejiminin kurulması sırasında Malkar Türklerinin durumunu anlatmaktadır.

63

Salih Hoçu'nun eserleri: Canñı Caşavnu Colunda [Yeni Hayatın Yolunda, 1930], Kızıl Malkarnı Cırları [Kızıl Malkar'ın Şarkıları, 1933], Atasını Caşı [Babasının Oğlu, 1934], Haparla [Hikâyeler, 1940], [Sozayev, 82:234-283; Töppelanı, 95:185-191; Tolgurlanı-Şavalanı, 95:14-18].

Sovyet rejiminin bayraktar şairlerinden biri olan Abdülkerim Baykul [1912-?] ilk ve orta tahsilini köyündeki Rus okulunda yapmıştır. Batalpaşinski [bugünkü Çerkessk] şehrindeki Sovyet Parti Okulunda [Sovpartşkola] komünist ideoloji eğitimini 1931 yılında tamamladıktan sonra 1933 yılında Komünist Parti tarafından Moskova’da yüksek tahsil yapmak üzere “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi”ne [Kommunistiçeskiy Universitet Trudyaşçihsya Vostoka] gönderilmiştir. Abdülkerim Baykul 1936 yılında yüksek tahsilini tamamlayıp sıkı bir komünist olarak yetiştikten sonra memleketine dönmüştür. Bir süre Komünist Partisinde görev aldıktan sonra 1937-1941 yılları arasında “Kızıl Karaçay” [Kızıl Karaçay] gazetesinde redaktör olarak çalışmıştır.

Abdülkerim Baykul

II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşmış, II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra bir süre Sovyet Ordusunda görev yapmaya devam etmiştir. Sürgün hayatı sonrasında uzun yıllar “Leninni Bayrağı” [Lenin Bayrağı] gazetesinde çalışmıştır.

64

Edebî çalışmalarına 1937 yılında başlayan Abdülkerim Baykul’un şiirlerinde Bolşevik ihtilâli, Lenin, Komünist Parti, Sovyet rejimi, Sovyet vatanı vs. gibi konular ön plandadır. Sovyet rejimi öncesindeki Karaçay-Malkar hayatını eleştiren, Sovyet rejimini öven tarzdaki üslubu bütün şiirlerine yansımıştır. Bu yüzden de uzun bir ömür yaşadığı halde Karaçay-Malkar edebiyâtında belli bir mertebeye ulaşamamıştır [Akbayev vd., 65:283-305; Hubiylanı vd., 76:59-61; Karalanı-Borlaklanı, 87:162-168; Urusov vd., 97:82].

Küçük yaşlardan itibaren sahne sanatlarına ilgi duyan Şaharbiy Ebze [1913-1982] ilk ve orta tahsilini Narsana [bugünkü Kislovodsk] şehrindeki Rus okulunda tamamlamıştır. Şaharbiy Ebze’nin 1931 yılında yazdığı ancak 1937 yılında yayınlayabildiği “Oğurlu” [Uğurlu] adlı piyesi büyük ilgi görmüştür.

Şaharbiy Ebze

Şaharbiy Ebze bu piyesini kendi kurduğu tiyatro grubuyla 1931 yılında Rostov şehrinde düzenlenen I. Kuzey Kafkasya Halkları Kültür ve Sanat Yarışmasında sahneye koymuş ve birinci olmuştur.

Bu eser komedi tarzında bir piyes olmakla birlikte arka planda Bolşevik ihtilâli övülmekte ve Sovyet rejimi müjdelenmektedir [Karalanı-Borlaklanı, 90:59-65; Töppelanı, 95:142-150].

65

Karaçay-Malkar yazılı edebiyâtının gelişmesinde büyük emekleri olan Mimbolat oğlu Omar Etez [1913-1966] Girhojan köyünde [bugünkü Tırnavuz kasabası] doğmuştur. İlk öğrenimini doğduğu köyde, orta öğrenimi Çerkessk şehrinde yapmıştır. Daha sonra, Leningrad Üniversitesi Filoloji Fakültesinden mezun olarak eğitimini tamamlamıştır. Memleketine döndükten sonra bir süre Komünist Partide eğitimcilik görevi yapmıştır.

Omar Etez daha on dört yaşındayken, Karaçay-Malkar Nart destanlarından esinlenerek ilk şiirlerini yazmaya başlamıştır. 1936 yılında yazdığı "Kavkaz" [Kafkas] adlı şiiri büyük ilgi görmüştür. Omar Etez’in bu şiirinde anlatım gücü ve ustaca yapılan tabiat tasvirleri dikkat çekmektedir.

Omar Etez

Duygulu ve romantik tarzda yazdığı şiirleri halk tarafından çok sevilen Omar Etez 1930’lu yılların sonuna doğru hikâye yazmaya yönelmiş, “Osman bla Leyla” [Osman ile Leyla] adlı ilk hikâyesi 1939 yılında yayınlanmıştır. Aynı yıl kaleme aldığı “Kayala Unutmağandıla” [Kayalar Unutmadı] ve “Kayğılı Künle” [Kaygılı Günler] adlı iki hikâyesi o yıl askere alınması sebebiyle yayınlanamamıştır. Bu hikâyeler ancak 1958 yılında yayınlanabilmiştir.

66

Omar Etez, II. Dünya Savaşı sonrasında halkıyla birlikte sürgüne gönderilmiştir. Sürgün hayatı sırasında Kırgızistan’ın Kızıl-Kaya ilçesinde maden ocaklarına işçi olarak çalışmıştır. Sürgünden döndükten sonra 1961 yılında “Tarda” [Vadide] adlı romanını yayınlamıştır. Omar Etez bu romanında Almanların Kuzey Kafkasya’yı işgâl ettiği dönemi anlatmaktadır. Omar Etez bunun dışında Puşkin, Lermontov ve Ukraynalı şair Şevşenko’nun bazı eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır.

Omar Etez'in eserleri: Kayala Unutmağandıla [Kayalar Unutmamışlar, 1958], Kanlı Toy [Kanlı Düğün, 1960], Tarda [Geçitte, 1961], Aslan [1978], Uruşnu Otunda [Savaşın Ateşinde, 1989], Ol Künlede [O Günlerde, 1990], [Sozayev, 82:188-233; Karalanı-Borlaklanı, 90:115-132; Töppelanı, 95:176-184].

Sovyet hükümetinin Mikoyan-Şahar [bugünkü Karaçayevski] şehrinde kurmuş olduğu İşçi Üniversitesinde tahsil gören Tohtar Borlak [1914-1942] uzun yıllar “Kızıl Karaçay” gazetesinde çalışmıştır. 1935 yılından itibaren şiir ve hikâyeler yazmaya başlayan Tohtar Borlak’ın “Nasıblı Caşlık” [Şanslı Gençlik] adlı ilk şiir kitabı 1939 yılında yayınlanmıştır. A. Puşkin, M. Lermontov ve V. Mayakovski’nin bazı şiirlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmiştir.

Tohtar Borlak

67

Tohtar Borlak’ın yazdığı şiirlerde genellikle komünizme övgü ve Sovyet rejimine bağlılık ön plandadır. Meselâ “Lötçikni Cırı” [Pilotun Şarkısı] adlı şiirinde Sovyet milleti ve vatanının kendi öz milleti ve vatanı olduğundan bahsetmekte ve gerektiğinde onlar için canını feda edeceğini söylemektedir. Tohtar Borlak 1942 yılında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken cephede hayatını kaybetmiştir [Akbayev vd., 65:257-262; Hubiylanı vd., 76:56-58; Karalanı-Borlaklanı, 90:102-105].

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar şiirinin ilk temsilcilerinden biri olan Kiçibatır oğlu Azret Buday [1915-1942] Oğarı Bashan köyünde doğmuştur. Türkiye’den gelerek Kafkasya’ya yerleşen bir hocanın Yukarı Baksan köyünde açmış olduğu medresede Arapça ve İslâmi ilimler eğitimi almıştır.

Azret Buday

Bu medrese 1925 yılında Sovyet hükümeti tarafından kapatılınca köyde yeni açılan yedi yıllık Rus okuluna devam ederek ilk ve orta tahsilini burada tamamlamıştır. 1931 yılında İssi-Suv [bugünkü Pyatigorski] şehrinde bir yıllık Öğretmenlik kurslarına devam ederek buradan mezun olmuştur. Öğretmenlik eğitimi sırasında komünist ideolojiye intisap eden Azret Buday memleketine döndükten sonra Nalçik şehrinde bir süre matbaa işçiliği yapmıştır.

68

Bunu müteakip Komünist Partiye üye olmuş ve uzun yıllar bu partinin yayın organı olan “Kommünizmge Col” [Komünizme Yol] ve “Leninçi Col” [Lenin Yolu] gazetelerinde çalışmıştır. Azret Buday 1942 yılında Çerek Bölgesi Komünist Partisi Başkanlığı yaptığı sırada Alman askerleri tarafından öldürülmüştür.

Çocukluk yıllarında bilhassa konuşma ve söz söyleme konusundaki kâbiliyetinden dolayı arkadaşları tarafından “kıyama” [faik, olağanüstü] şeklinde anılan Azret Buday küçük yaşlarında iken şiir ve edebiyâtla ilgilenmeye başlamıştır.

“Karaññıdan Carıkğa” [Karanlıktan Aydınlığa] adlı ilk şiiri 1933 yılında ve “Stihle bla Cırla” [Şiirler ve Şarkılar] adlı ilk şiir kitabı 1936 yılında yayınlanmıştır. Azret Buday’ın 1936 yılında yayınlanan “Maravçunu Haparı” [Avcının Hikâyesi] adlı destan tarzındaki uzun şiiri büyük ilgi görmüştür. Azret Buday bu şiirinde, yaşlı bir avcının ağzından, Malkar Türklerinin Sovyet düzeni öncesindeki yaşadıkları sıkıntıları vurgulamakta, 1917 Bolşevik ihtilâli ve bunu müteakip Sovyet düzeninin gelmesiyle halkın aydınlığa ve rahata kavuştuğunu anlatmaktadır.

Azret Buday'ın eserleri: Stihle bla Cırla [Şiirler ve Şarkılar, 1935], Meni Rodinam [Benim Vatanım, 1938], Alğın [Önce, 1941], Nazmula bla Cırla [Şiirler ve Şarkılar, 1957], [Sozayev, 82:284-301; Töppelanı, 95:192-201; Berberlanı, 00:3].

Mikoyan-Şahar [bugünkü Karaçayevski] şehrindeki İşçi Üniversitesinde sıkı bir komünist olarak yetişen Mahamet Orus [1916-1942] uzun yıllar “Kızıl Karaçay” gazetesinde çalışmıştır. “Caññı Caşavğa” [Yeni Hayata Dair] adlı ilk şiiri 1935 yılında, “Cırla” [Şarkılar] adlı ilk şiir kitabı da 1939 yılında yayınlanmıştır. Mahamet Orus meşhur Rus şair ve yazarı A. Puşkin’in bütün eserlerini okumuş ve ondan çok etkilenmiştir. Bu sebeple A. Puşkin’in birçok eserini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmiştir.

Mahamet Orus daha çok Sovyet rejimini ve Kızıl Ordu’yu öven şiirleriyle tanınmıştır. Meselâ “Kurç Kılıçım” [Çelik Kılıcım] ve “Toru Atım” [Doru Atım] adlı şiirlerinde Sovyet rejiminin düşmanlarını çelik kılıcıyla öldürmekte, Karaçay kolhozlarında yetiştirilen iyi cins doru atlarını kahraman Kızıl Ordu askerlerine tahsis etmektedir.

69

Mahamet Orus

Bunun dışında Mahamet Orus’un kayda değer “Hurla Köl” [Huriler Gölü] adlı bir şiiri vardır. Mahamet Orus bu şiirinde halk arasında anlatılan bir efsaneyle bağlantılı olarak Sovyet rejimini ve kolhoz hayatını anlatmaktadır. II. Dünya Savaşı arifesinde Kızıl Orduyu öven tarzda coşkulu şiirler yazan Mahamet Orus’un kendisi de Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken 1942 yılında cephede hayatını kaybetmiştir.

70

1943-1957 YILLARI ARASINDAKİ EDEBİYÂT DÖNEMİ

Bolşevik ihtilâli sonrasında komünistlerin hakimiyet sınırları içerisinde kalan Türk boyları hürriyetlerini tekrar elde etmek için 1920'li yılların ortalarına kadar muhtelif tarih ve yerlerde irili ufaklı birçok isyan çıkarmışlarsa da bunların hiçbiri neticeye ulaşamamış ve Rusların acımasız ve kanlı bir şekilde tatbik edilen katliamından kurtulamamışlardır. 1920'li yılların ortalarına gelindiğinde Sovyet rejimi öncesinde yetişmiş millî aydınların birkaçı istisna olmak üzere pek çoğu Ruslar tarafından öldürülmüştür. Bu tarihten sonra Sovyet rejimi yerine oturtulmuş, başta Türk boyları olmak üzere bütün Rus olmayan milletler itaat altına alınmıştır.

1921-1928 yılları arasında Sovyetler Birliğinde uygulanan Yeni Ekonomik Politika [NEP] dönemi gereği Karaçay ve Malkar'da nispeten olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde Karaçay-Malkar Türkleri ekonomi ve kültürel hayatta birtakım kalkınma ve gelişme imkânları elde etmişlerdir. Fakat Karaçay Özerk Bölgesinin başına getirilen Rus yöneticileri 1920'li yılların sonlarından itibaren 1918-1920 yılları arasında Bolşeviklere karşı savaşan Karaçaylıları birtakım suçlamalarla tutuklayarak idam etmeye başladılar. 1926-1928 yılları arasında birçok din adamı, doktor, bilim adamı, yazar ve şair gibi birçok aydın kişiler tutuklanarak idam edilmiştir [Aslanbek, 52:30, Karça, 56:38; Hapayev, 92:4, 63].

Hal böyle iken 1930'lu yılların sonuna doğru hiç beklenmeyen ikinci bir katliam daha gerçekleşmiştir. Komünist Parti Genel Sekreteri J. Stalin ve emrindeki Komünist Partisi Merkez Yürütme Kurulu üyeleri Sovyetler Birliği çapında fakat bilhassa Türk yurtlarında bir "Temizlik Harekâtı"na başladılar. Türk yurtlarında Sovyet rejiminin iyice yerleşmesinden sonra artık millî komünistlere

71

ihtiyaç kalmamıştı. Bu yüzden de Ruslar belli bir taktikle aşama aşama Türk yurtlarında Komünist Parti ve devlet idaresinde görev yapan millî aydınları birer birer tasfiye etmeye ve bunların yerine Rusları getirmeye başladılar.

Millî komünistler elbette bu duruma tepkisiz kalamazlardı. Fakat Rusların bu oyununu anlamakta maalesef geç kalmışlardı. Karaçay-Malkar'da kollektifleştirme aleyhinde patlak veren isyanlar, Sovyet silahlı kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırıldıktan sonra muhtariyetin yönetimi Rusların eline geçmişti. Yerli komünist idarecilerin rolü sıfıra indirilmişti.

Bu duruma karşı olan yerli komünistler gruplar halinde ve ayrı ayrı Komünist Parti Merkez Komitesine ve bizzat J. Stalin nezdinde protesto mektupları yazmaya başladılar. İşte bu millî aydınların devlet idaresinin Ruslaştırılmasına karşı tepki göstermesi, J. Stalin ve diğer üst düzey Sovyet liderlerine mektuplar yazmaya başlamasıyla, bölgedeki diğer millî komünistlerden de aynı tepkiler yükselmeye başladı. Zaten Sovyet rejimini hiçbir zaman içine sindiremeyen halkın da bu tepkiye destek vermesi üzerine Rusların tasfiye harekâtı bir anda katliama dönüşüverdi.

Bolşevik ihtilâlinden bu tarihe kadar Ruslarla omuz omuza mücadele eden millî komünistler çok kısa zamanda ve kanlı bir şekilde ortadan kaldırıldılar. Bu katliamın garip, komik ve bir o kadar da acı olan tarafı millî komünistlerin hepsinin "Burjuva milliyetçiliği yaparak Sovyet rejimine ihanet etmek" ithâmıyla tutuklanmış olmalarıdır.

Bu insanlar tutuklandıktan sonra korkunç işkencelere tabi tutularak öldürülmüşlerdir. Bunların birçoğu ölmeden önce komünist olmaktan dolayı duydukları pişmanlığı açık bir şekilde beyân etmişlerdir. Fakat 20 yıl boyunca mücadelesini verdikleri Sovyet rejiminin hakikâtte kendi hayatlarının sonunu getireceğini anlamakta çok geç kalmışlardır.

Öteden beri J. Stalin'in hiç sevmediği ve "Kara Listesi"nin en başında olan Karaçay-Malkar Türklerine mensup millî komünist aydınlar da bu katliâmdan nasiplerine düşeni fazlasıyla almışlardır. Başta Umar C. Aliy, İslâm Hubiy, Mahamet Eney ve Hasan Appa

72

olmak üzere birçok samimî millî komünist ile bir önceki katliamdan sağ kalan İsmail Akbay gibi mecburî komünist aydınlar tutuklanarak işkence odalarında öldürülmüşlerdir.

Azret Örten ve Ashat Bici gibi Sovyet rejimin en önde gelen bayraktar şairleri ise öldürülmemiş, fakat uzun yıllar hapishanelerde korkunç işkencelere maruz kalmışlar ve nihayet sürgün olarak gittikleri çalışma kamplarında sıhhatleri bozularak hayatlarını kaybetmişlerdir.

Bu millî şair ve yazarların katledilmesinin bir diğer sebebi de eserlerinde Sovyet rejimini överken az da olsa millî kültürlerindeki güzelliklerden bahsetmeleridir. İşte "burjuva milliyetçi geçmişini idealize ederek Sovyet rejimine ihanet etmek" ithâmı buradan kaynaklanmaktadır.

Karaçay-Malkar edebiyâtı üzerine yayınlanan muhtelif kitap ve makalelerde II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşırken cephede hayatlarını kaybeden İsa Karaköt, Davut Baykul, Hasan Bostan, Salih Hoçu, Azret Buday, Tohtar Borlak ve Mahamet Orus gibi Sovyet rejiminin bayraktar şairlerinden "şu kadar faşist Alman askerîni öldürerek Sovyet vatanı için kahramanca hayatını feda etti" şeklinde bahsedilirken, 1937-1939 yılları arasında Ruslar tarafından "adice" katledilen Umar C. Aliy, İslâm Hubiy, Abdülkerim Batça ve Hasan Appa'nın hayatlarının nasıl sona erdiği hakkında tek bir kelime dahi yazılmamıştır.

II. Dünya Savaşından önce, Karaçay-Malkar'da NKVD birlikleri ile Karaçay-Malkar gerillaları arasında şiddetli çatışmalar cereyan etmekteydi. Stalin tarafından 1929 da başlatılan zorunlu kollektifleştirme Karaçay-Malkar'da sert bir direnişle karşılaştı. Karaçay-Malkar Türkleri binlerce yıldır özel mülkiyetlerine sahip olarak ve buna saygı duyarak yaşamışlardı.

Kollektifleştirme hareketleriyle birlikte özel mülkiyete el konulmak istenilmesi ve köylü sınıfının ortadan kaldırılmaya çalışılması Karaçay-Malkarlıları Sovyet yönetimine karşı itaatsizliğe sevk ediyordu. Çünkü Sovyet idaresinin bu tutumu Karaçay-Malkar Türklerinin gelenek ve ahlak yapısıyla taban tabana zıttı.

73

Böylece 1929-1930 yıllarında Karaçay-Malkarlılar büyük bir isyan başlattılar. Bu isyan Kızıl Ordu ve GPU birliklerine karşı gerçek bir askeri mücadeleye dönüştü. Bashan, Çegem, Holam ve diğer dağlık bölgelerin tümü Malkar Türklerinin kontrolüne geçti ve tamamen komünistlerden temizlendi. Mikoyan-Şahar [Karaçayevsk] ve Narsana [Kislovodsk] şehirleri de Karaçaylıların kontrolüne geçti.

Karaçay-Malkarlıların direncini silah zoruyla kıramayacağını fark eden Sovyet hükümeti stratejisini değiştirdi. Kolhoz sisteminin kaldırılacağına ve özel mülkiyetin geri verileceğine dair sözler verilen propaganda metinleri uçaklarla bölgeye atıldı. Stalin'in bu manevrası başarılı oldu ve bağımsızlık yanlısı Karaçay-Malkarlılarla arabuluculuk yapacak yerel komisyonlar kuruldu. Ardından silahlarını bırakmaları şartıyla bu mücadelede yer alan liderler dahil herkesi kapsayacak genel af ilân edileceği duyuruldu.

Karaçay-Malkarlıların birçoğu Stalin'in verdiği sözlere kanıp evlerine geri döndüler. Ancak hepsi daha sonra bu yaptıklarına pişman oldular. Çünkü silahlarını teslim ettikten hemen sonra Ruslar askeri operasyonlara başladılar. Tutuklananların hepsi ya toplama kamplarına gönderildi ya da hemen idam edildi. Sadece idam edilen Karaçay-Malkarlılardan sayısı 3.000 kişidir.

Böylelikle Karaçay-Malkarlılar Bolşeviklere güvenilemeyeceğini çok acı bir biçimde anlamış oldular. 1936 yılında Sovyet yetkilileri Karaçaylı komünistleri de tutuklayıp idam etmeye başladılar. Böylece Karaçaylıların aydın tabakası tamamen ortadan kaldırılmıştır. 1938 yılına gelindiğinde Karaçay'da idari görevlerde çalışabilecek tek bir Karaçaylı yönetici dahi kalmamıştır [Aslanbek, 52:32; Karça, 56:40].

II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar 25 Temmuz 1942 tarihinde Rostov şehrini ele geçirdikten sonra Kafkasya'ya girdiler. Sovyet askerî birlikleri Almanlara karşı hiçbir direniş gösteremeden dağlık bölgelere doğru çekildiler. Burada konuşlanıp Almanlara karşı gerilla savaşı vermeyi düşünüyorlardı. Fakat dağlarda onları Karaçay-Malkar Türklerinin millî direniş gerillaları bekliyordu.

İki taraf arasındaki şiddetli çarpışmalardan sonra Sovyet askerî birlikleri Karaçay-Malkar topraklarını terk etmek zorunda kaldılar.

74

Almanlar buraya gelmeden önce bölgenin kontrolü tamamen Karaçay-Malkar Türklerinin eline geçmişti. Alman ordusu Ağustos sonunda Terek ırmağına ulaştı. Almanlar 21 Ağustos 1942'de Kafkas dağlarının en yüksek zirvesi Elbruz dağına [Mingi Tav] Alman Nazi bayrağını diktiler.

Almanlar, Karaçay-Malkar bölgesine girdikten sonra Karaçay-Malkarlıların sempatisini kazanmak için hiç kimsenin dinine, özel mülkiyetine ve hürriyetine karışılmayacağını bildirdiler. Kapatılan camiler yeniden açıldı, kolhoz ve sovhozlar kaldırıldı. Sovyet rejimi aleyhtarı Karaçay-Malkarlı gerillalar Almanlara destek verdiler. Almanlar da bu desteği karşılıksız bırakmayıp onlara silah ve muhtelif teçhizat yardımında bulundular.

Bunu müteakip Sovyet rejimi aleyhtarı Karaçay-Malkarlılar ülkedeki kolluk kuvvetlerini de kısa zamanda temizleyip, Rus ve millî komünist idarecileri tasfiye ederek idareyi ele geçirdiler. Kadı Bayramuk başkanlığında Karaçay-Malkar Millî Hükümeti kuruldu, Narsana [bugünkü Kislovodsk] şehri başkent ilân edildi [Karça, 56:44-45; Mühlen, 84:191-198].

Karaçay ve Malkar'da zafer ve hürriyet havası yaşanırken, Almanlar 1942 yılının sonlarına doğru Sovyet Ordusuna yenilince Kafkasya'dan çekilmek zorunda kaldılar. Almanlarla işbirliği yapan Sovyet rejimi aleyhtarı Karaçay-Malkarlıların büyük bir kısmı Almanlarla birlikte başta Almanya olmak üzere değişik Avrupa ülkelerine iltica ettiler.

Bunu müteakip bizzat Josef Stalin'in emriyle ağır silahlarla donanmış büyük bir Sovyet ordusu Kafkasya'ya gönderildi. Karaçay-Malkar Komünist Partisinden bir heyet durumu anlatmak üzere J. Stalin'le görüşmek istedi ise de J. Stalin öfkeli bir şekilde: "Devrim aleyhtarı, güvenilmez ve asi Karaçay-Malkarlılar hiçbir zaman benden yardım göremez" diyerek gelen heyetle görüşmeyi reddeder [Aslanbek, 1952:17].

J. Stalin'in bu sözleri Karaçay-Malkar Türkleri'nin felâketinin başlangıcı olmuştur. Felâket öncesi vaziyetin tasviri şöyledir; halk büyük bir endişe ve korku içerisindedir. Eli silah tutan bütün yetişkin erkek nüfus Sovyet ordusunda görev yapmaktadır ve henüz

75

cepheden dönmemiştir. Sovyet aleyhtarı Karaçay-Malkarlıların büyük bir kısmı ülkeyi terk etmiştir. Yâni ülkede sadece yaşlı erkek ve kadın nüfus ile çocuklar kalmıştır. İşte bu çaresiz yaşlı ve çocuklardan oluşan halk Sovyet ordusunun kıyımına uğrar.

Almanların Kafkasya'dan çekilmesinden hemen sonra 15 Ocak 1943 tarihinde Kızıl Ordu birlikleri uçak, tank ve toplarla Karaçay-Malkar topraklarına büyük bir saldırı gerçekleştirmiş ve bütün Karaçay-Malkar köylerini yerle bir etmiştir.

Fakat Sovyet hükümeti bununla da yetinmemiş, J. Stalin başkanlığında toplanan SSCB Devlet Güvenlik Komitesi 12 Ekim 1943 tarihinde aldığı bir kararla Karaçaylıları 2 Kasım 1943 tarihinde; 5 Mart 1944 tarihinde aldığı bir kararla da Malkarlıları 8 Mart 1944 tarihinde topyekün başta Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan olmak üzere Orta Asya'nın muhtelif yerlerine sürgün etmiştir.

NKVD'nin bu kararnameleri üzerine 2 Kasım 1943 ve 8 Mart 1944 tarihlerinde sabaha karşı saat 06'da Karaçay-Malkarlılar sürgün edilmek için apar topar uyudukları yataklarından kaldırıldılar. Babaları, kocaları, oğulları, kardeşleri yani kısacası Karaçay-Malkarlı yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu cephede Sovyet ordusu saflarında Almanlara karşı savaşırlarken; tamamı yaşlılar ile kadın ve çocuklardan oluşan 63.323 Karaçaylı ve 37.713 Malkarlı tren istasyonlarına yığılarak hayvan vagonlarına dolduruldular. Nereye ve niçin götürüldüklerini bilmeyen bu çaresizler on üç gün boyunca aç ve susuz bir halde trenlerle Orta Asya'nın muhtelif bölgelerine dağıtıldılar [Sabançılanı, 94:11-24; Laypanlanı, 98:2].

1957 yılına kadar on dört yıl boyunca sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinin bu dönemine ait bir edebiyâtından bahsetmek elbette mümkün değildir. Sürgün hayatı dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ölü dönemidir.

Birçok Karaçay-Malkarlı şair ve yazar Orta Asyanın muhtelif yerlerinde dağınık bir halde ve en kötü şartlarda hayatta kalma mücadelesi vermiş, birçoğu taş ocaklarında ve kolhozlarda karın tokluğuna işçi olarak çalıştırılmıştır.

76

Buna rağmen bazı Karaçay-Malkarlı şair ve yazarların müşterek hazırladıkları "Caşavubuznu Bayrağı" [Hayatımızın Bayrağı], "Bizni Sözübüz" [Bizim Sözümüz], "Birge Cırlayık" [Birlikte Şarkı Söyleyelim] adlı şiir antolojilerini yayınlamayı başarabilmişlerdir.

Bu eserlerde yer alan şiirlerde genel olarak sürgünde çile çeken halkı sabretmeye, birlik olmaya davet eden temalar işlenmektedir. Sürgünle ilgili konular ise çok daha sonra 1990'lı yıllardan itibaren işlenmeye başlamıştır.

77

1957-1970 YILLARI ARASINDAKİ EDEBİYÂT DÖNEMİ

Karaçay-Malkarlılar sürgüne gönderildikten sonra toprakları Gürcüler ve Çerkesler arasında paylaştırıldı. Özerk bölge sınırları yeniden çizildi. Karaçay Özerk Bölgesinin dağlık bölgeleri ile Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinin Malkar bölgesi toprakları Gürcistan topraklarına ilhak edildi.

Karaçay-Malkar Türkleri on dört yıl süren sürgün hayatlarında gerçekten de çok büyük acılar çekmişlerdir. Orta Asya'nın muhtelif yerlerinde çocuklar annelerinden, kadınlar kocalarından, yaşlılar evlatlarından ayrı ve dağınık bir şekilde ölüme terk edilmişlerdir.

Bu şekilde açlık ve sefalet içerisinde hayat mücadelesi veren Karaçay-Malkar Türkleri sürgün hayatları boyunca nüfuslarının yarısını kaybetmişlerdir. 1939 yılında 75.800 kişilik bir nüfusa sahip olan Karaçaylılar 1959 yılında ancak 81.400 kişilik bir nüfusa ulaşmışlardır. Malkarlıların nüfus kaybı ise çok daha fazladır. 1939 yılında 42.700 olan Malkar nüfusu 1959 yılında 42.400'e düşmüştür.

1953 yılında J. Stalin'in ölmesinden sonra Komünist Partinin başına Nikita Hruşçev'in geçmesiyle SSCB'de kısmî bir rahatlama olmuştur. N. Hruşçev iktidara geldikten sonra J. Stalin'i ve bütün icraatlarını lânetleyince, ata yurtlarından uzakta sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri için bir umut ışığı doğmuştur. Karaçay-Malkarlı aydınların büyük çabaları sonucu, 1957 yılında Sovyet Yüksek Şûrasının aldığı bir kararla sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinin ata yurtlarına dönmesine izin verilmiştir.

J. Stalin'in ölümünden sonra Sovyetler Birliği'nin başına geçen Nikita Hruşçev'in izni ve Sovyet Yüksek Şurası'nın kararıyla 1957

78

yılında Karaçay-Malkar Türkleri kendi yurtlarına dönmüşlerdir. 1959 nüfus sayımı sonuçlarına göre sürgünden Kafkasya'ya dönen Karaçaylıların sayısı 67.830 kişidir. 13.570 Karaçaylı sürgün yerlerinde kalmıştır. Kafkasya dönen Malkarlı sayısı ise 34.088 kişidir. Malkarlıların 8.312'si sürgün yerlerinde kalmıştır.

Karaçay-Malkar Türkleri sürgünden döndükten sonra onlara eski köylerine ve evlerine yerleşme izni verilmemiştir. Komünist idareci ve aydınların bir kısmına Çerkessk ve Karaçayevsk şehirlerinde oturma izni verilmişse de halkın tamamına yakını kolhozlara, sovhozlara, kömür ocakları yanında inşa eden küçük barakalara zorunlu olarak yerleşmişlerdir [Aslanbek, 59:19].

Karaçay-Malkar Türklerine yapılan zulüm bununla da bitmemiştir. Karaçay-Malkarlılar uzun yıllar boyunca güvenilmez halk veya vatan haini muamelesi görmüşlerdir. Karaçay-Malkarlılar sürgünden döndükten sonra Sovyet hükümeti tarafından itibarı iade edilmemiş ve siyasî hakları geri verilmemiştir.

Sürgün sonrasında Karaçay-Malkarlılar otuz yıl boyunca Sovyet resmî belgelerinde "vatan haini" olarak tanımlanmıştır. SSCB Parlamentosu yurtlarından zorla sürgün edilen halkların kanun dışı yollarla ve haksız yere sürgün edildikleri hususunda ve bu halkların iade-i itibarı konusundaki bildirisini ancak 14 Kasım 1989 tarihinde deklare etmiştir. Bunu müteakiben Rusya SSC Parlamentosu da sürgüne tabi tutulan halkların iade-i itibarı hakkındaki kanunu 16 Nisan-18 Ekim 1991 tarihinde kabul etmiştir.

Sürgün dönüşünde büyük bir heyecanla edebîyatı yeniden canlandırma faaliyetlerine başlayan Karaçay-Malkarlı şair ve yazarların ata yurda kavuşmanın sevinç ve coşkusu bu dönemde verilen eserlere de aksetmiştir. Fakat “her ihtimale karşı” ve şartlar bunu gerektirdiği için Sovyet rejimine duyulan “minnettarlık” ve “sadakat” teması da bu dönemin eserlerinde sık sık vurgulanmaktadır.

Meselâ sürgün dönüşünde yayınlanan ilk kitaplardan biri olan “Cürek Cırlaydı” [Yürek Şarkı Söylüyor, Çerkessk, 1957] adlı şiir antolojisinin 314. sayfasında şu ifadeler yer almaktadır:

79

“Geç de olsa adalet yerini buldu. Komünist Partinin yardımı sayesinde on altı yıl aradan sonra Karaçay gazeteleri ana dilde yayınlanmaya başladı. Çocuklar kendi ana dilleriyle konuşmaya, şarkı söylemeye ve okullarda tahsil görmeye başladılar. Karaçay edebiyâtı yeniden kuruldu. İşte bu halkın mutluluğudur.”

II. Dünya Savaşı sırasında Kafkasya’yı işgâl eden Almanların Kızıl Orduya yenilmesinden sonra Almanlarla birlikte yurdu terk ederek bir süre Almanya ve Türkiye’de yaşadıktan sonra ABD’ye yerleşen, “Mahmut Aslanbek” ve “Ramazan Karça” müstear adlarıyla çeşitli kitap ve makaleler yayınlayarak Karaçay-Malkar kültürü için büyük hizmetler yapan Karaçaylı tarihçi ve halk edebiyâtı araştırmacısı Mahmut Duda [1909-1981] söz konusu “Cürek Cırlaydı” [Yürek Şarkı Söylüyor] adlı eserde yer alan bu ifadeleri “mutluluktan bahseden bu sözler, ne kadar derin bir riyâkârlığın ve utanmazcasına söylenen sınırsız bir yalanın terennümüdür” şeklinde eleştirmektedir [Karça, 61:76].

Mahmut Duda

Fakat Mahmut Duda’nın da bu ifadeler için böylesine sert ve acımasız bir şekilde eleştiri getirmesinde pek de haklı olduğu söylenemez. Elbette sovyet rejiminin savunulacak bir tarafı yoktur. Ancak söz konusu kitapta geçen bu ifadeler o dönemin şartlarından kaynaklanan bir mecburiyetin, daha doğrusu on dört yıl boyunca hayatta kalma mücadelesi veren topyekûn bir halkın haleti

80

ruhiyesinin mahsûlüdür. Mahmut Duda’nın kendisi Alman ve Amerikan istihbarat teşkilatlarının koruması altında hayatını devam ettirirken, eleştirdiği bu insanlar, sürgün edilirken nüfusunun beşte birini yolda kaybeden, on dört yıl boyunca kalan nüfusun üçte birini toprağın altına gömen, geriye kalanların ise aç ve perişan bir halde hayatta kalmak için taşı kaynatarak suyunu içen insanlardır. Bu insanlar, Mahmut Duda gibi Sovyet rejiminden kurtulmak için yurdu terk etme imkânına sahip olmadıkları için elbette ya hayatta kalmak için rejime uygun şarkıları terennüm edecekler veyahut da bedelini canlarıyla ödemek suretiyle protest şarkıları terennüm edeceklerdir.

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtında 1960’lı yılların başından 1980’li yılların sonuna kadar şiir ve nesirde en çok işlenen konulardan biri II. Dünya Savaşı’dır. Gerek şiirde ve gerekse nesirde işlenen ana tema, II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında muhtelif cephelerde Almanlara karşı savaşan Karaçay-Malkarlı askerlerin göstermiş olduğu kahramanlıklardır.

Karaçay-Malkar edebiyâtında II. Dünya Savaşı ve sonrasıyla ilgili konuların diğer eski SSCB içersinde teşekkül eden millî edebiyâtlara göre daha geç bir tarihte başlamasının sebebi mâlum olduğu üzere Karaçay-Malkar Türklerinin Orta Asya’nın muhtelif yerlerinde sürgün hayatında olmalarıdır. Sürgünde iken hayatta kalma mücadelesi veren Karaçay-Malkarlı edebiyâtçılar ata yurtlarına döndükten sonra ancak 1960’lı yıllardan itibaren II. Dünya Savaşıyla ilgili eserler vermeye başlamışlardır.

1957 yılında tekrar yayın hayatına başlayan “Kızıl Karaçay” [Kızıl Karaçay] gazetesinde ardı ardına Osman Kasay, Asker Barhoz ve Harun Bagatır gibi Karaçaylı askerlerin kahramanlıkları, Sovyet vatanının Almanlara karşı savunulması, savaşın getirdiği yıkım, savaş karşıtlığı ve buna benzer temaların anlatıldığı şiirler, hikâyeler, makaleler yayınlanır. Bu tür eserlerin müelliflerinin birçoğu da bizzat II. Dünya Savaşı’na katılan kimselerdir [Karalanı, 78:192, 200].

Bu dönemde Karaçay-Malkarlı şair ve yazarlar eserlerinde dikkat çeken başka bir husus ise Kızıl Ordu saflarında savaşan askerlerin kahramanlıkları ve Sovyet vatanının düşmandan

81

kurtarılması gibi konulara bol bol yer verirlerken, çileli sürgün hayatına dair tek bir kelime yazmamış olmalarıdır.

Tabiatıyla bedeli ağır olacağından bu şair ve yazarların sürgün hayatıyla ilgili değil tek bir kelime yazmaları, en kuytu yerlerde ağızlarından tek bir söz çıkarmaları bile mümkün değildi. Karaçay-Malkar edebiyâtında sürgün hayatıyla ilgili eserler ancak “perestroyka” [yeniden yapılanma] ve “glasnost” [açıklık] siyaseti neticesinde SSCB’nin dağılmasından sonra 1990’lı yıllardan itibaren verilmeye başlanmıştır.

Osman Kasay [1916-1944]

Harun Bagatır [1907-1966]

Asker Barhoz [1916-1945]

II. Dünya Savaşı öncesinde Karaçay-Malkar’da millî şair ve yazarlar az da olsa proleter bir bakış açısıyla Çarlık Rusyasının baskıcı siyasetini eleştiren ve buna karşı verilen mücadeleyi öven tarzda eserler verebiliyorlardı. II. Dünya Savaşı sonrasında ve sürgün dönüşünde ise bu tür konular tamamen yasaklanmış, eserlerinde Çarlık Rusyasını az veya çok herhangi bir şekilde eleştiren şair ve yazarlar tutuklanarak hapse atılmıştır.

Meselâ, Hasan Appa’nın 1935 yılında yayınlanan “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı romanında Çarlık Rusyası idaresini çok sert şekilde eleştiren ifadeler ve 1828 yılında Karaçay Türkleri ile Çarlık Rusyası ordusu arasındaki savaşı anlatan meşhur “Hasavka” destanı yer almakta idi. Sürgün dönüşünde 1958 yılında tekrar

82

basılan bu romanın bazı bölümleri çıkarılmış fakat her nasılsa yukarıda bahsedilen yerler bu baskıda da yer almıştır. Ancak daha sonra farkına varılmış ve söz konusu bu romanın 1986 yılındaki baskısından bu bölümler de çıkarılmıştır. Sovyet yetkilileri bu tarihten sonra, Çarlık Rusyasının sömürge altına alması sayesinde Karaçay-Malkar Türklerinin büyük Rus milletinin yüksek kültürüne katılma fırsatını elde ettiğini propaganda etmeye başlamışlardır.

Sovyet dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtında 1960’lı yıllardan itibaren nesirde bir gelişme görülmektedir. Bu dönemde Tahir Koban’ın “Tavlada Tavuş” [Dağlarda Ses], Mahamet Bayçora’nın “Ullu Karaçayda” [Büyük Karaçay’da], Halimat Bayramuk’un “Çolpan” [Sabah Yıldızı], Kökköz Korkmaz’ın “Gorda Bıçak” [Eğri Kılıç], Hanafi Ebze’nin “Kanamatnı Curtunda” [Kanamat’ın Yurdunda] ve daha birçok roman yayınlanmıştır.

Mahamet Bayçora’nın “Ullu Karaçayda” [Büyük Karaçay’da, Çerkessk, 1967] adlı romanında, Karaçay Türklerinin 1900-1917 yılları arasındaki bir dönemi anlatılmaktadır. Romanın özünde, Bolşevik ihtilâli öncesi Karaçay toplumundaki zengin ve fakir tabakalar arasındaki çatışmalar işlenmekte, sözde aynı kaderi paylayan Rus işçi sınıfı ile Karaçaylı fakir köylüler arasında teşekkül eden dostluk ve bunun neticesinde cereyan eden Bolşevik ihtilâli vurgulanmakta, Ömer Ali, Said Halil, Nanı Tok ve İmmolat Hubiy gibi dönemin önde gelen millî komünist aydınlarının Bolşevik hareketi içerisinde yaptıkları mücadeleler anlatılmaktadır [Akaçılanı, 75:228-229].

Bu dönemin başka önemli bir özelliği de 1930'lu yılların sonuna doğru seslerini duyurmaya başlayan Halimat Bayramuk, Osman Hubiy, Kaysın Kuliy, Kerim Otar, Canakayıt Zalihan, Habib Katsi, Azret Semen ve Azamat Süyünç gibi genç şair ve yazarların sürgün sonrasındaki dönemde edebî faaliyetlerinde olgunlaşarak Karaçay-Malkar edebiyâtına yeni bir çizgi getirmeleridir.

Bu genç şair ve yazarlar köy hayatı, halk kültürü, yurt ve tabiat sevgisi gibi konular ile şahsî duygu ve heyecanlarını anlatan lirik eserleriyle Sovyet üslûbundan bir ölçüde sıyrılmayı başarmışlar ve bir önceki kuşağa göre çok daha kaliteli eserler vermişlerdir.

83

Karaçay-Malkar edebiyâtının, gerek şiir ve gerekse nesirde gelmiş geçmiş bütün zamanların en önemli temsilcisi olarak kabul edilen Başçı kızı Halimat Bayramuk [1917-1996] Hurzuk köyünde doğmuştur. İlk ve orta tahsilini doğduğu köyde yapmış, daha sonra Mikoyan-Şahar [bugünkü Karaçayevsk] şehrinde Hemşirelik Lisesini okumuş ve bilâhare Öğretmen Okulundan mezun olmuştur.

Halimat Bayramuk

Meslek hayatına "Kızıl Karaçay" gazetesinde çalışarak başlayan Halimat Bayramuk'un bir İspanyol kadınının acılarını anlatan "Dolores" adlı ilk şiiri 1936 yılında yayınlanmış, "Eki Cürek" [İki Yürek] adlı piyes türünde yazdığı ilk nesir kitabı ise 1939 yılında yayınlanmıştır.

Halimat Bayramuk'un bu kitabı Sovyet edebiyâtı çevrelerinden büyük beğeni görmüş ve bu yüzden de aynı yıl Halimat Bayramuk, kendisi başvurmadığı halde, Sovyet Şair ve Yazarlar Birliğine alınmıştır.

1991 yılında Kafkasya seyahatim sırasında kendisiyle tanışma imkânını bulduğum ve imzalı kitabını alma şerefine eriştiğim Halimat Bayramuk çok kâbiliyetli bir şair ve yazar olduğu kadar aynı zamanda gururlu bir kişiliğe sahip olduğundan, kendisinden önceki ve kendisiyle aynı dönemi paylaşan diğer Karaçay-Malkarlı şair ve yazarlar gibi meslekte yükselmek için hemen Komünist Partisine

84

üye olmamış ve olmayı da hiçbir zaman düşünmemiştir. Halimat Bayramuk kendi kâbiliyeti ve eserleriyle tanınmak istemiştir. Ancak meşhur Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tahsil yapmak için başvurduğunda kendisinden Komünist Parti üyesi olma şartı istenmiştir. Halimat Bayramuk, bu yüzden 1963 yılında Komünist Partisine üye olmak mecburiyetinde kalmıştır.

Halimat Bayramuk, Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsündeki tahsilini tamamladıktan sonra yoğun bir şekilde edebî faaliyetlerine başlamış, birbiri ardına yayınlanan eserleriyle bütün SSCB çapında meşhur olmuştur. Halimat Bayramuk, eski SSCB zamanında eserleri Rusça'ya tercüme edilen ilk Türk kadın edebiyâtçısıdır.

Halimat Bayramuk'un şiirlerinde taklit edilemez şekilde kendine has bir üslûbu vardır. Romanları ise teknik bakımdan kusursuza yakın olup Karaçay-Malkar Türkçesini mükemmel bir şekilde kullanmaktadır. Bilhassa roman kahramanlarının iç dünyalarını yansıtan psikolojik tahlilleri olağan üstüdür.

Halimat Bayramuk dönemin tehlikeli şartlarına rağmen "Karçanı Üydegisi" [Karça'nın Ailesi] adlı eserinde, birçok Karaçay-Malkarlı şair ve yazarın aksine ve cesur bir şekilde, millî âdet ve geleneklerin kötülenmesine, bunların tamamen ortadan kaldırılmasına karşı çıkarak "kötü âdet ve gelenekler kaldırılsın fakat halkımız için gerekli olan bazı millî değerlerimiz kalsın. Onlar, eskiden olduğu gibi Sovyet hayatında da bize lâzımdır" diyebilmiştir.

Halimat Bayramuk'un en önemli eserlerinden biri de Karaçay-Malkar Türklerinin sürgün hayatı sırasında çektiği acıları anlatan meşhur "Ontört Cıl" [On Dört Yıl, Çerkessk, 1990] adlı romanıdır. Söz konusu bu roman Dr. Yılmaz Nevruz tarafından Türkiye Türkçesine aktarılarak "İki Kasım Bin Dokuz Yüz Kırk Üç" adıyla Türkiye'de de yayınlanmıştır.

Halimat Bayramuk'un şiir, hikâye, deneme ve roman olmak üzere toplam 34 kitabı yayınlanmış, eserlerinin bir kısmı 52 farklı dile çevrilmiştir. Ayrıca eserleri üzerine çok sayıda araştırma ve tahliller yayınlanmıştır. Sözgelimi meşhur Karaçaylı yazar Nazifa Kagıy'ın doktorası Halimat Bayramuk'un eserlerini konu almaktadır.

85

Halimat Bayramuk'un bazı eserleri: Eki Cürek [İki Yürek, 1939], Men Caşavnu Süyeme [Ben Hayatı Seviyorum, 1957], Süygen Tavlarım [Sevdiğim Dağlar, 1958], Karçanı Üydegisi [Karça'nın Ailesi, 1962], Zalihat [1963], Cılla bla Tavla [Yıllar ve Dağlar, 1964], Tişiruvnu Haparları [Kadının Hikâyeleri, 1965], Çolpan [Sabah Yıldızı, 1970], Meni Cırım [Benim Şarkım, 1971], Colğa Entda Çıkdım [Yola Yine Çıktım, 1972], Aşhılık [İyilik, 1977], Oğur [Uğur, 1977], Iyıknı Segizinçi Künü [Haftanın Sekizinci Günü, 1982], Ayran [1984], Mölek [Melek, 1981], Ahır Kaçhınçı [Son Mülteci, 1981], Gürbeci [Demirci Dükkanı, 1982], Ontört Cıl [On Dört Yıl, 1990], Caşavum [Hayatım, 1996], [Akkbayev vd., 65:335-388; Hubiylanı vd., 76:49-55; Şaman, 97:16-18].

Karaçay-Malkar edebiyâtının ve bilhassa roman türünün en önemli temsilcisi sayılan Ahya oğlu Osman Hubiy [1918-2001] Oğarı Teberdi köyünde doğmuştur. Mikoyan-Şahar [bugünkü Karaçayevsk] şehrinde İşçi Üniversitesini okumuş ve bilâhare Stavropol Eğitim Fakültesi Edebiyât Bölümünden mezun olmuştur. Uzun yıllar "Kızıl Karaçay" gazetesinde ve Karaçay-Çerkes Ö.B. Radyo-Televizyon kurumunda çalışmış, Karaçay-Çerkes Yazarlar Birliğinin Genel Sekreteri olarak görev yapmıştır.

Edebî faaliyetlerine çok genç yaşta başlamış, "Kızıl Askerge" [Kızıl Ordu'ya] adlı ilk şiiri 1934 yılında "Kızıl Karaçay" gazetesinde yayınlanmış, "Komsomol Cırla" [Komsomol Şarkıları] adlı ilk şiir kitabı da 1936 yılında yayınlanmıştır. Osman Hubiy şiir sahasındaki kâbiliyetiyle birlikte daha çok romanlarıyla meşhur olmuş bir edebiyâtçıdır. Güçlü roman tekniğiyle bütün roman yazarları içerisinde Karaçay-Malkar Türkçesini edebî yönden mükemmel derecede kullanabilen birkaç edebiyâtçıdan biridir.

"Abrek" [Kaçkın] adlı ilk romanı 1939 yılında yayınlanan Osman Hubiy'in roman sahasındaki asıl şöhreti 1959, 1962 ve 1965 yıllarında yayınlanan üç ciltlik "Amanat" [Rehine] adlı romanıyla teşekkül etmiştir. Osman Hubiy bu romanında II. Dünya Savaşı sırasında Karaçay-Malkar ülkesinin Almanlar tarafından işgâl edilmesini anlatmaktadır. Almanlar, Karaçay-Malkar ülkesini işgâl ettiği sırada eli silah tutan bütün Karaçay-Malkarlı erkekler ise muhtelif cephelerde ve Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşmaktadırlar. Vatanda kalanlar ise ellerinden geldiği kadarıyla

86

Alman işgâline karşı direniş göstermektedirler. Öte yandan eskiden beri Sovyet rejimine düşman olan küçük bir grup ise Almanlarla işbirliği yapmıştır. Fakat bir süre sonra Kızıl Ordu, işgâlci Almanları ve yerli işbirlikçileri bütünüyle yurttan temizlemiştir.

Yazar bu romanında dolaylı olarak Karaçay-Malkar Türklerinin II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet vatanını korumak için büyük kahramanlıklar gösterdiğini ve Sovyet rejimine ihanet etmediğini anlatmaya çalışmaktadır.

Osman Hubiy, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Kuzey Kafkasya'dan Osmanlı Türkiyesi'ne ve Suriye'ye göç eden Karaçay-Malkar Türklerinin hayatını konu alan bir roman yazmak üzere 1971 ve 1985 yıllarında Türkiye'ye gelme imkânını bulmuştur. Osman Hubiy, Türkiye, Suriye ve birkaç Arap ülkesini gezip gördükten sonra geri dönerek "Assı" [Asi] adlı romanını yayınlamıştır.

Osman Hubiy

Osman Hubiy bu romanında Karaçay-Malkar Türklerinin kafileler halinde Osmanlı Türkiyesi'ne göç etmeleri sırasında yaşadıkları birtakım olayları dramatize etmekte ve daha sonra bu göçmenlerin Türkiye'ye yerleştikten sonra karşılaştıkları zorlukları, uyum problemlerini ve hayat mücadelelerini anlatmaktadır.

87

Yazar bu romanında ele aldığı olayları gereğinden fazla abartmış, bazı gerçek dışı olaylara yer vermiş, Sovyet siyasetine uygun bir şekilde Türkiye'yi kötülemiş ve Türkiye'de yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinin sözde perişan hayatını anlatmıştır.

Anlaşılacağı üzere bu romanın özünde, Çarlık Rusyası döneminde Osmanlı Türkiyesi'ne göç eden Karaçay-Malkar Türkleri ile Kuzey Kafkasya'da yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri arasında hayat standartları bakımından bir karşılaştırma yapılmaktadır. Buna göre ata yurtlarını terk ederek Türkiye'ye yerleşen Karaçay-Malkar Türklerinin hayatı içler acısı bir halde iken, Kuzey Kafkasya'da yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri ise Sovyet rejiminin getirdiği imkânlar sayesinde mutlu ve müreffeh bir hayata kavuşmuşlardır.

Elbette bu roman, Karaçay-Malkar edebiyâtı çerçevesinde dil ve üslûp bakımından kusursuz bir roman örneği olarak değerlendirilebilirse de muhteva yönünden bu romanın Sovyet propagandası yapmaktan öteye geçemediğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte hem bu romanı, hem de yazarı, o dönemin arka planını iyi bilmeden sert ve acımasız bir şekilde eleştirmenin yersiz olduğunu ifade etmek gerekir.

Osman Hubiy'in Türkiye'yi seyahat ettiği dönemde SSCB'nin başında despotluk yönüyle Stalin'i aratmayan Leonid Brejnev bulunuyordu. Baskı ve jurnal rejimi doruk noktasına ulaşmıştı. İnsanlar "acaba bugün hayatta kalabilecek miyim" korkusuyla yaşıyorlardı. Tabiatıyla bu insanlardan biri de Karaçaylı yazar Osman Hubiy idi. Yaklaşık 20 kişiden oluşan Sovyet yazarlar kafilesiyle birlikte Türkiye'ye gelen Osman Hubiy mensubu olduğu kafile içerisinde kendisi ve eşi dışındaki şahısların kaçının KGB ajanı olduğu elbette bilmiyordu. Bu yüzden büyük bir korku ve endişe içerisindeydi. Bu arada Kafkasya'dan Karaçaylı bir yazarın geldiğini duyan Hüsamettin Korkmaz, Muammer İtez ve Nezir Zügül adında Türkiye'den üç Karaçaylı genç hemen Sovyet kafilesine ulaşarak Osman Hubiy'le tanışlar. Üç genç büyük bir heyecanla Osman Hubiy'e sorular sormaya, onunla sohbet etmeye başlarlar. Fakat Osman Hubiy pek sohbet canlısı değildir. Tedirgin bir halde kısa cevaplarla gençlerin sorularını geçiştirmekte, Türkiye ile ilgili olumsuz ifadeler kullanmaktadır.

88

Bir zaman sonra Osman Hubiy'in eşinin isteği üzerine Sovyet kafilesiyle birlikte Süleymaniye Camiîni görmeye giderler. Bu arada Osman Hubiy Süleymaniye Camiîni ziyaret etme konusunda ilgisiz ve isteksiz gibi görünmektedir. Süleymaniye Camiîne geldiklerinde ise Osman Hubiy minarelerden birine çıkıp İstanbul'u yukarıdan görmek istediğini söyler. Bunun üzerine üç Karaçaylı genç ve Osman Hubiy, Süleymaniye Camiînin minarelerinden birinin şerefesine çıkarlar.

Osman Hubiy, minarenin şerefesinde kendisi ve bu üç gençten başka kimsenin olmadığına iyice kanaat getirdikten sonra derin bir nefes alır ve minarenin tepesinde tam iki saat sürecek olan konuşmasına başlar. Osman Hubiy'in söyledikleri özetle şöyledir:

"Sizler bizim hangi şartlarda yaşadığımızı hayal bile edemezsiniz. Bizler bugün hayattayız, fakat yarın yaşayıp yaşamayacağımızı bilmiyoruz, her an ölüm korkusuyla yaşıyoruz. İçerisinde bulunduğum kafilenin en az yarısı KGB ajanıdır. Bu yüzden Türkiye hakkında olumsuz şeyler söylemek zorundayım. Aksi halde geri döndüğüm zaman hayatım tehlikeye girecektir."

Osman Hubiy'in bu sözleri, daha önce yukarıda belirtildiği gibi, o dönemin arka planı iyi bilmeden Osman Hubiy’i ve onun gibileri sert bir şekilde eleştirmenin yersiz olduğu şeklindeki ifadelerimizi haklı çıkarmaktadır.

Osman Hubiy'in bazı eserleri: Komsomol Cırla [Komsomol Şarkıları, 1936], Abrek [1939], Zaman [1957], Ant [Yemin, 1963], Tuvgan Cerim [Doğdum Yer, 1976], Caşav bla Fahmu [Hayat ve Yetenek, 1982], Adamla [İnsanlar, 1986], Assı [Asi, 1988], Amanat [Rehine, 1990], [Akbayev vd., 65: 307-334; Hubiylanı vd., 76:71-81; Kagıylanı, 75:117-141; Karalanı, 78:216-217; Bayramuklanı, 82:198-216].

Sovyet hükümeti uyguladığı eğitim ve kültür politikasının sözde ne kadar başarılı olduğunu dünyaya göstermek için bilhassa Rus olmayan milletlere mensup kâbiliyetli fakat rejime sadık şair ve yazarların edebî eserlerini dünyaya tanıtmak için devletin bütün imkânlarını seferber etmiştir. Meselâ dünyaca meşhur Kırgız romancısı Cengiz Aytmatov bu politikanın en tanınmış modelidir.

89

Söz konusu bu politikanın Karaçay-Malkar Türklerindeki modeli ise Sovyet dönemi Karaçay-Malkar şiirinin en büyük üstadı kabul edilen Kaysın Kuliy’dir [1917-1985]. İdeolojik bakımdan Sosyalist değerlere bağlı kalarak devletin çeşitli kademelerinde idarecilik yapan ve ayrıca uzun yıllar Sovyetler Birliği "Yüksek Sovyet"inde daimi üye olarak çalışan Kaysın Kuliy'in bilhassa ilk edebî eserleri Sosyalist realizmin ilkelerine tam bir uygunluk göstermektedir. Elbette, Sovyet eğitim sisteminin, Marksist sanat anlayışının ve Sovyet-Rus şair ve yazarlarının etkisinde yetişen Kaysın Kuliy'in bu tarzda eserler vermesi tabiî bir durumdur.

Kaysın Kuliy

Kaysın Kuliy, eski Sovyetler Birliği ile Sovyet bloku ülkeleri çapında çok meşhur bir şairdir. Türkiye'de pek bilinmemesine karşılık eskiden Sovyet hâkimiyetinde bulunan Türk ülkelerinin hepsinde çok iyi tanınmaktadır. Kaysın Kuliy elbette yüksek seviyede edebî kâbiliyete sahip bir şairdir. Kaysın Kuliy'in edebî şöhretini gölgelemek gibi bir maksadımız yoktur. Fakat Kaysın Kuliy'in bütün Sovyet bloku çapında meşhur bir şair olmasında, sahip olduğu edebî kâbiliyeti kadar Komünist Partisine ve Sosyalist ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olmasının da rolü vardır.

Şuva oğlu Kaysın Kuliy orta halli bir ailenin oğlu olarak Oğarı Çegem'de Cuvuññu köyünde doğmuştur. İlk ve orta eğitimi doğduğu köyde tamamladıktan sonra 1935 yılında Moskova'ya

90

giderek gündüzleri Anatoli Lunaçarski Tiyatro Enstitüsüne ve akşamları da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsüne devam etmiş ve her iki enstitüden de 1940 yılında mezun olmuştur. Memleketine döndükten sonra Nalçik şehrinde edebiyât dersleri vermeye başlayan Kaysın Kuliy, II. Dünya Savaşının başlaması üzerine kendi isteğiyle Kızıl Orduya yazılmış ve cepheye gitmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasında, Malkar Türklerinin 8 Mart 1944 tarihinde sürgün edilmesi üzerine, dönemin üst düzey yetkililerinin himaye tekliflerine rağmen, kendisi halkıyla aynı kaderi paylaşmayı tercih ederek Kırgızistan'a sürgün gitmiştir. Burada meşhur Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov'la yakın bir dostluk kurmuştur. Tabiatıyla, ileriki yıllarda Kaysın Kuliy'in edebî şöhret kazanmasında Cengiz Aytmatov'un da katkıları olmuştur. Kaysın Kuliy memleketine döndükten sonra Karaçay-Malkar edebiyâtının yeniden canlanması için büyük emek sarf etmiştir.

Kaysın Kuliy 1985 yılında hayata veda etmiştir. Kaysın Kuliy'in öldüğü sırada ABD'de bulunan Cengiz Aytmatov, Kaysın Kuliy'in ölüm haberini alınca apar topar Nalçik şehrine gelerek Kaysın Kuliy'in defin merasimine yetişmiş ve üzüntüsünü "Sen bizim bayrağımız, yol göstericimizdin. Ustamı, can dostumu kaybettim" sözleriyle dile getirmiştir.

91

Çocukluk dönemini at sırtında dağlarda çobanlık yaparak geçiren Kaysın Kuliy küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başlamıştır. "Eski Malkarğa" [Eski Malkar'a] adlı ilk şiiri 1934 yılında, "Salam Ertdenlik" [Selam Sabah] adlı ilk şiir kitabı da 1940 yılında yayınlanmıştır. Kaysın Kuliy'in şiirlerindeki tabiat tasvirleri, hayal dünyası ve anlatım gücündeki zenginliği yüksek bir edebî kâbiliyetin mahsûlleridir. Şiirlerinde kuvvetli bir millet ve yurt sevgisi dikkat çekmektedir.

Kaysın Kuliy ve Kerim Otar

Şairin 1966 yılında yayınlanan "Caralı Taş" [Yaralı Taş] adlı şiir kitabı Maksim Gorki Edebiyât Ödülünü, 1974 yılında yayınlanan "Cer Kitabı" [Yer Kitabı] adlı şiir kitabı Sovyetler Birliği Devlet Edebiyât Ödülünü almıştır. Kaysın Kuliy'in ölümünden sonra bütün eserleri 1990 yılında eski SSCB'nin en büyük edebiyât ödülü olarak kabul edilen Lenin Edebiyât Ödülüne lâyık görülmüştür.

92

Kaysın Kuliy'in şiirleri 120 farklı dile çevrilerek yayınlanmıştır. Şairin Karaçay-Malkar Türkçesiyle yaklaşık 18, Rusça 55 ve diğer dillerde 40'a yakın kitabı yayınlanmıştır. Ayrıca Kaysın Kuliy'in eserleri üzerine 10'dan fazla araştırma ve tahlil kitabı yayınlanmış, hayatı ve eserleri üzerine 10'dan fazla doktora tezi yapılmıştır.

Kaysın Kuliy'in bazı eserleri: Salam Ertdenlik [Selam Sabah, 1940], Ekitomluk Saylamaları [İki Ciltlik Seçmeleri], 1958], Caññı Kitab [Yeni Kitap, 1961], Karılğaç [Kırlangıç, 1962], Çumla Kızaradıla [Kızılcıklar Kızıllaşıyor, 1963], Caralı Taş [Yaralı Taş, 1966], Tünene bla Bügün [Dün ve Bugün, 1974], Cer Kitabı [Yer Kitabı, 1974], Ahşam [Akşam, 1974], Uçub Barğan Kanatlıla [Uçup Giden Kuşlar, 1980], Keçe bla Tañ [Gece ve Şafak, 1985], Nazmula [Şiirler, 1988], Cazğanlarını Üçtomluk Cıyımdığı [Eserlerinin Üç Ciltlik Antolojisi, 1981], Cort Cort Gıluvum [Koş Koş Sıpam, 1990], [Hubiylanı vd., 76:62-70; Töppelanı, 93:3-67; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:111-128].

Karaçay-Malkar edebiyâtının en önemli şairlerinden biri olan Saramırza oğlu Kerim Otar [1912-1974] Girhojan köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini 1930-1934 yılları arasında Öğretmen Okulunda tamamlamıştır. Bir süre mezun olduğu okulda edebiyât öğretmenliği yapmış, 1938-1941 yılları arasında Kabardey-Balkar Şair ve Yazarlar Birliği Başkanlığı görevini yürütmüştür.

Kerim Otar

93

Kerim Otar, II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında Almanlara karşı savaşmış ve savaştan bir bacağını kaybederek geri dönmüştür. Sürgün hayatını Kırgızistan'da geçirmiştir. Sürgün hayatı sırasında Karaçay-Malkar Türklerinin iade-i itibarı ve Kafkasya'ya geri dönüşü için kıyasıya mücadele vermiş ve hatta bununla ilgili J. Stalin'e mektup yazma cesaretini bile göstermiştir.

Kerim Otar'ın şiirlerin güçlü bir lirizm vardır. Tabiat ve yurt özlemi konulu şiirleri oldukça duygu yüklüdür. Sürgün sonrasında Karaçay-Malkar edebiyâtının yeniden kurulması için büyük emek sarf etmiştir. Kaysın Kuliy'den sonra çağdaş Malkar şiirinin en güçlü temsilcisi olarak sayılmaktadır.

Kerim Otar'ın eserleri: Nazmula bla Cırla [Şiirler ve Şarkılar, 1938], Colla [Yollar, 1956], Sagışla [Düşünceler, 1958], Zamannı Avazı [Zamanın Sesi, 1990].

Oğarı Teberdi köyünde doğan Bablaş oğlu Umar B. Aliy [1911-1972] ilk ve orta öğrenimini doğduğu köyde ve Batalpaşinski şehrinde tamamladıktan sonra 1929 yılında Rostov Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyâtı bölümünden mezun olmuştur. Uzun yıllar Kabardey-Balkar Ö.C. Devlet Üniversitesinde Rus dili ve edebiyâtı ile Karaçay-Malkar dili ve edebiyâtı üzerine dersler vermiştir.

Umar B. Aliy

94

Umar B. Aliy 1943-1957 yıllarındaki sürgün döneminde Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te üniversite hocalığı yapmış, 1957 yılında, sürgün dönüşünde, Kabardey-Balkar Ö.C. Devlet Üniversitesindeki hocalık işine devam etmiştir. Son on yılını Karaçay-Çerkes Ö.C. Eğitim Fakültesinde çalışarak geçiren Umar B. Aliy 1972 yılında hayata veda etmiş, kendi vasiyeti üzerine Oğarı Teberdi köyünde toprağa verilmiştir.

Karaçay-Malkar Türkçesi üzerine gramer kitapları hazırlamış olan Prof. Dr. Umar B. Aliy aynı zamanda tanınmış bir şairdir. Puşkin ve Lermontov'un bazı eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine çevirmiştir.

Umar B. Aliy'in "Aymuş", "Kim Ulludu" [Kim Büyüktür], "Anası bla Balası" [Annesi ile Yavrusu], "Men Seni Caşıñma" [Ben Senin Oğlunum], "Teberdi" adlı kitapları yayınlanmıştır [Akbayev vd., 65:263-282; Hubiylanı vd., 76:178-184].

Karaçay-Malkar edebiyâtında hikâye ve roman türünde örnekler veren Canakayıt Zalihan [1916-1994] Köndelen köyünde doğmuştur. Edebî faaliyetlerine 1936 yılında başlamış, "Meni Avazım" [Benim Sesim] adlı ilk şiir kitabı 1936 yılında, "Şuyoh Üyür" [Dost Aile] adlı ilk hikâye kitabı da 1940 yılında yayınlanmıştır.

Canakayıt Zalihan

95

1950'li yılların ortalarına doğru roman ve hikâye yazmaya ağırlık veren Canakayıt Zalihan toplumsal meseleleri, halk kültürünü, sürgün yıllarında çekilen zorlukları yazdığı roman ve hikâyelerinde usta ve akıcı bir dille ifade etmiştir.

Canakayıt Zalihan'ın bazı eserleri: Meni Avazım [Benim Sesim, 1938], Ata Curtum [Ata Yurdum, 1938], Şoh Üyür [Dost Aile, 1940], Süygen Curtum [Sevgili Yurdum, 1957], Bahsan Culduzu [Baksan Yıldızı, 1986], [Hubiylanı vd., 76:161-177; Tolğurlanı-Şavalanı, 95:57-99; Töppelanı, 95:202-207].

Mizahî hikâyeleriyle tanınan Habib Katsi [1916-1974] Köndelen köyünde doğmuştur. Edebî faaliyetlerine şiir yazarak başlamıştır. "Cürek Kuvanç" [Yürek Sevinci] adlı ilk şiir kitabı 1932 yılında yayınlanmıştır. 1936 yılında yayınlanan "Cer Culduzları" [Yer Yıldızları] adlı hikâye kitabı Karaçay-Malkar edebiyâtının başarılı ilk hikâye örneklerinden biri sayılmaktadır.

Habib Katsi

Habib Katsi'nin asıl şöhreti 1961 yılında yayınlanan "Alanla Sizde va Ne Hapar" [Arkadaşlar Sizden Ne Haber] adlı eseriyle teşekkül etmiştir. Habib Katsi'nin mizahî tarzdaki bu eserinde elli dört kısa hikâye yer almaktadır. Yazar bu hikâyelerde toplumun ve insanların olumsuz yönlerini alaycı bir ifadeyle eleştirmektedir.

96

1964 yılında yayınlanan "Muhammat" adlı romanında, II. Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerinin eline esir düşen Muhammat adında Malkarlı bir gencin başından geçen olaylar anlatılmaktadır.

Habib Katsi'nin bazı eserleri: Cürek Kuvanç [Yürek Sevinci, 1932], Cer Culduzları [Yer Yıldızları, 1936], Alanla Sizde Va Ne Hapar [Arkadaşlar Sizden Ne Haber, 1961], Muhammat [1964], [Hubiylanı vd., 76:204-206; Tolgurlanı-Şavalanı, 95:52-56].

Şakman oğlu İbrahim Mamme [1919-2004], Köndelen köyünde doğmuştur. 1939 yılında Nalçik şehrinde Tiyatro Enstitüsünden mezun olmuştur. 1944-1956 yılları arasında Kırgızistan'da geçen sürgün hayatından sonra Kafkasya'ya geri dönerek Nalçik şehrindeki "Kommünizmge Col" [Komünizm Yolu] adlı gazetede çalışmaya başlamış, daha sonra 1957 yılında Nalçik'te kurulan Kabardey-Balkar Devlet Tiyatrosu'na sanatçı olarak girmiş ve hayatının sonuna kadar da bu görevini sürdürmüştür.

İbrahim Mamme

İbrahim Mamme'nin ilk şiirleri 1939 yılında "Nasıblı Tölü" [Şanslı Kuşak] adlı şiir kitabında yayınlanmıştır. Bununla birlikte İbrahim Mamme daha çok yazdığı tiyatro oyunları ve piyesleriyle tanınmıştır. İbrahim Mamme'nin eserleri: Nasıblı Tölü [Şanslı Kuşak, 1939], Çalkı [Tırpan, 1958], Sañña Savğam [Sana Hediyem,

97

1962], Ana Kölü Balada [Annenin Gönlü Çocukta, 1963], Carık Tañ [Aydınlık Şafak, 1966], Ot Canadı [Ateş Yanıyor, 1972], Cerni Avazı [Yerin Sesi, 1972], Sañña da Adamla Boluşhandıla [Sana da İnsanlar Yardım Etmişlerdir, 1977], Hasan bla Horaz [Hasan ile Horoz, 1980], Çakır Meni [Çağır Beni, 1984], Caralı Cuğutur [Yaralı Dağ Keçisi, 1987], Saylamala [Seçmeler, 2000], [Begiylanı-Ölmezlanı, 93:167-178].

Karaçay-Malkar şiirine yeni bir tarz getiren Azret Semen [1924] Uçkulan köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde yapmış, 1963 yılında bu fakülteden mezun olmuştur. Azret Semen, daha önce kendisinden geniş bir şekilde bahsedilen ve Karaçay-Malkar Türklerinin en meşhur halk şairlerinden biri olan İsmail Semen'in oğludur.

Azret Semen günümüz Karaçay-Malkar şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olup, Karaçay-Malkar Türkçesini şiir dilinde ustaca kullanabilen şairlerden biri olarak tanınmaktadır. Karaçay-Malkarlı edebiyât eleştirmenleri Azret Semen hakkında "Karaçay-Malkar dilinin güzelliğini ve zenginliğini anlamak için Azret Semen'in şiirlerini okumalısınız" şeklinde ifadeler kullanmaktadırlar.

Bilhassa felsefî şiirleriyle dikkat çeken şairin, Karaçay-Malkar Türkçesiyle ve Rusça toplam on iki kitabı yayınlanmıştır. Ayrıca; Ömer Hayyam, Rudakin, Puşkin, Musa Celil ve Resul Hamzatov gibi dünyaca meşhur şair ve yazarların eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine çevirerek yayınlamıştır.

Azret Semen'in bazı eserleri: Cazuv Ayla [Yazı Ayları, 1964], Seyir Ton [Garip Kürk, 1967], Nür Ciltinle [Nur Kıvılcımları, 1967], Ananı Kolu [Annenin Eli, 1974], Nasıb Bolsa [Kısmet Olursa, 1991], [Akbayev vd., 65:389-402].

Birçok şiirinin bestelenerek şarkı yapılmasıyla meşhur olan Alim oğlu Azamat Süyünç [1923] Cögetey köyünde doğmuştur. İlk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra yüksek tahsilini Kazakistan'da sürgün hayatında iken Çimkent Eğitim Fakültesinde yapmıştır. Bilâhare 1957 yılında memleketine geri döndükten sonra Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinden mezun olmuştur.

98

Azamat Süyünç

Azamat Süyünç uzun yıllar Karaçay-Çerkes Eğitim Enstitüsünde öğretim üyeliği yapmış, edebiyât tarihi ve halk edebiyâtı üzerine dersler vermiştir. Gerek şiir ve gerekse nesir türünde eserler veren Azamat Süyünç'ün çok sayıda kitabı yayınlanmıştır. Azamat Süyünç'ün 100'den fazla şiiri bestelenerek şarkı yapılmıştır. Şiirlerinin konusu genellikle yurt ve tabiat sevgisi üzerinedir. Bunun dışında, Karaçay-Malkar edebiyâtı tarihi üzerine önemli makaleleri vardır. A. Puşkin, M. Lermontov, S. Yesenin, Musa Celil ve Samed Vurgun'un eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmiştir.

Azamat Süyünç'ün bazı eserleri: Karaçay-Malkar Nazmunu Kuraluv Tamalları [Karaçay-Malkar Şiirinin Kuruluş Temelleri,1976], Kobannı Mınçakları [Koban'ın Boncukları], Karnaş Tavla [Kardeş Dağlar], Alğış [Dua], Arğış [Kervan], Adamlık [İnsanlık], İlker [Çoban Yıldızı], [Akbayev vd., 65:403-414; Hubiylanı vd., 76:82124; Karalanı-Borlaklanı, 87:315-326].

Yüksek tahsilini Leningrad Üniversitesinde Gazetecilik Yüksek Okulunda yapan Seyit Laypan [1925] sürgün dönüşünde bir süre redaktörü ve kurucusu olduğu "Şohluk" [Dostluk] gazetesinde çalışmıştır. Bu gazetenin kapatılmasından sonra "Kızıl Karaçay" [Kızıl Karaçay] gazetesine geçerek uzun yıllar burada gazetecilik yapmış ve ayrıca idari görevlerde bulunmuştur.

99

Seyit Laypan

Seyit Laypan'ın Karaçay-Malkar edebiyâtındaki asıl şöhreti, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlara karşı savaşırken cephede hayatını kaybeden Osman Kasay hakkında, birtakım belgelerle hazırlayıp yayınladığı "Karaçaynı Ulanı Bela Rossiyanı Cigiti" [Karaçay'ın Oğlu Beyaz Rusya'nın Yiğidi, Çerkessk, 1958] adlı eseriyle teşekkül etmiştir. 1979 yılında yayınlanan "Batalları" [Batal Ailesi] adlı tarihî romanı büyük ilgi görmüştür. Bunun dışında Seyit Laypan'ın 1991 yılında yayınlanan "Gürge Kün" [Salı Günü] adlı romanında Karaçay-Malkar Türklerinin sürgün edilmesi ve sürgün hayatı sırasında yaşanılan zorluklar anlatılmaktadır [Karalanı-Borlaklanı, 87:228-284].

Köndelen köyünde doğan Carahmat oğlu İssa Botaş [1925-1992] Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünden mezun olmuş, 1954 yılından itibaren edebiyât çalışmalarına başlamıştır. İssa Botaş şiirlerinin yanı sıra yazdığı tiyatro oyunları ve piyesleriyle tanınmaktadır.

1961 yılında yayınlanan "Ekinçi Tübeşüv" [İkinci Karşılaşma] adı eseri ile "1968 yılında yayınlanan "Tavla Saklaydıla" [Dağlar Bekliyorlar] adlı kitapları büyük ilgi görmüştür. Bunun dışında İssa Botaş'ın özellikle piyes türünde yazdığı birçok eseri Rusça'ya tercüme edilerek yayınlanmıştır.

100

İssa Botaş

İssa Botaş'ın bazı eserleri: Ekinçi Tübeşüv [İkinci Karşılaşma, 1961], Tavla Saklaydıla [Dağlar Bekliyorlar, 1968], Piyesala [Piyesler, 1972], Aylanç-Kılanç Colla [Dönemeçli Yollar, 1989], [Hubiylanı vd., 76:34-48; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:179-184].

101

1970-1990 YILLARI ARASINDAKİ EDEBİYÂT DÖNEMİ

Bu dönemin başlarında yine II. Dünya Savaşı hakkında yayınlanan eserlerin sayısı bir hayli fazladır. Şiir ve nesirde genellikle Sovyet vatanının Almanlara karşı kahramanca savunulması ve savaşta ölenlerin kahramanlıkları anlatılmaktadır.

Bir önceki dönemden farklı olarak bu dönemde, savaşın getirdiği yıkım ve savaş karşıtlığı gibi temalar da işlenmektedir. Bunun dışında yurt ve tabiat sevgisiyle ilgili lirik eserler de verilmiştir.

1980'li yıllardan itibaren Karaçay-Malkar edebiyatında önceki dönemlere göre alışılmadık farklı konular işlenmeye başlanmıştır. Bu konuların başında şiir ve nesirde çokça işlenen psikolojik tahliller yer almaktadır. Buna göre toplum psikolojisi teması bırakılmış, yerini birey psikolojisi almıştır. Bu dönemde verilen eserlerde tek bir insanın iç dünyası, gizli duyguları, hayata bakışı ve çevresiyle olan ilişkilerinin psikolojik analizi gibi temalar işlenmektedir.

Bu dönemde bir önceki kuşağa ait edebiyâtçıların yanında yeni şair ve yazarlar da yetişmeye başlamıştır. Bu yeni şair ve yazarlar içerisinde Nazir Hubiy, Tanzilâ Zumakul, Mussa Batça, Alim Töppe, Bilâl Appa, İbrahim Baba, Nazifa Kagıy, Salih Gurtu, Mahamet Moka, Azret Akbay ve Ahmet Sozay verdikleri eserlerle ön plana çıkmaktadırlar.

Yüksek tahsilini Karaçay-Çerkes Eğitim Enstitüsünde ve bilâhare Moskova'daki Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tamamlayan Nazir Hubiy [1934] edebî faaliyetlerine 1955 yılında sürgünde bulunduğu Kırgızistan'da başlamıştır. Nazir Hubiy yurt ve tabiat sevgisi üzerine yazmış olduğu lirik şiirleriyle tanınmaktadır.

102

Oğarı Teberdi köyünde doğan Ahiya oğlu Nazir Hubiy 1994 yılında "Halk Şairi" unvanıyla taltif edilmiştir. Nazir Hubiy'in Karaçay-Malkar Türkçesi, Kırgız Türkçesi ve Rusça toplam on beş kitabı yayınlanmıştır.

Nazir Hubiy

Nazir Hubiy'in eserleri: Anam [Annem], Kayada Cazuv [Kayada Yazı], Cır Culduznu Candıradı [Şarkı Yıldızı Aydınlatıyor, 1985], Colla [Yollar, 1990], [Hubiylanı vd., 76:149-151; Karayeva, 83:123-148].

Malkar Türklerinin en meşhur kadın şairi olarak kabul edilen Mustafa kızı Tanzilâ Zumakul [1934] Girhojan köyünde [bugünkü Tırnavuz kasabası] doğmuştur. Yüksek tahsilini Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde yapmıştır.

Tanzilâ Zumakul’un "Kayada Gülle" [Kayada Güller] adlı ilk şiir kitabı 1959 yılında yayınlanmıştır. Ayrıca, şairin eserleri birçok yabancı dile çevrilerek yayınlanmıştır. Tanzilâ Zumakul'un 1974 yılında Rusça yayınlanan "Sokrovennost" [Gizli Duygular] adlı şiir kitabı kendisine Maksim Gorki Edebiyât Ödülünü kazandırmıştır. Tanzilâ Zumakul eski SSCB'de Maksim Gorki Edebiyât Ödülünü alan ilk kadın şairdir.

103

Malkar'da Kâzim Möçü, Kaysın Kuliy ve Kerim Otar'dan sonra en meşhur şair olarak tanınan Tanzilâ Zumakul bir dönem SSCB Parlamentosunda Milletvekili olarak da görev yapmıştır.

Tanzilâ Zumakul

Tanzilâ Zumakul'un bazı eserleri: Kayada Gülle [Kayada Güller], 1959], Tavlanı Cırı [Dağların Şarkısı, 1962], Tav Ayaz [Dağ Ayazı, 1967], Çırahtan [Şamdan, 1969], Köz Carığım [Göz Işığım, 1972], Saylamala [Seçmeler, 1975], Cazılmağan Cazuvla [Yazılmayan Yazılar, 1977], Tavlu Kıznı Cırı [Dağlı Kızın Şarkısı, 1980], Ata Üyüm [Baba Evi, 1984], Kama bla Söz [Kama ile Söz, 1989], Saylamala-Ekitomluk [Seçmeler-İki Cilt, 1989], Saylamala [Seçmeler, 1994], [Begiylanı-Ölmezlanı, 93:205-214; Musukalanı, 96:57-59].

Çocukluğu ve gençliği sürgün hayatında geçen Haci-Kişi oğlu Mussa Batça [1939-1982] Kumuş köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini 1975 yılında Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tamamlamıştır. İnsanın iç dünyasını dile getiren psikolojik ve felsefî tarzda şiirlerin yer aldığı "Sağışla" [Düşünceler] adlı ilk şiir kitabı 1968 yılında yayınlanmıştır.

Mussa Batça daha çok nesir tarzında verdiği eserlerle tanınmıştır. "Elçilerim" [Köylülerim] adlı ilk hikâye kitabı 1972 yılında yayınlanmıştır. Bunun dışında "Kümüş Akka" [Gümüş Dede] adlı

104

hikâyesi çok güzeldir. Yazar bu hikâyesinde eski Karaçay-Malkar inanışlarıyla bağlantılı olarak II. Dünya Savaşı sırasında cephede ölen gençlerin acısı sebebiyle psikolojik yönden yıkıma uğrayan ailelerinin üzüntüsünü anlatmaktadır.

Piyes türünde de başarılı örnekler veren Musa Batça'nın "Töppesinde Culduz Caññan" [Tepesinde Yıldız Parlayan] adlı piyesi büyük ilgi görmüş ve pek çok yerde sahnelenmiştir.

Mussa Batça

Mussa Batça'nın eserleri: Sağışla [Düşünceler, 1968], Elçilerim [Köylülerim, 1972], Ölüb Ketginçi [Ölüp Gitmeden, 1983], Adam Bolurğa [İnsan Olmak, 1987], [Hubiylanı vd., 76:125-148; Urusov vd., 97:116].

Yüksek tahsilini Moskova Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlayan Mahamet oğlu Alim Töppe [1937] Köndelen köyünde doğmuştur. Alim Töppe, Karaçay-Malkar edebiyâtı üzerine yaptığı ilmî çalışmalarla tanınmaktadır.

Bilhassa Kâzim Möçü'nün hayatı ve eserleri üzerine doktora çalışması ona büyük şöhret kazandırmıştır. Bununla birlikte şiir ve nesir türünde edebî eserler de veren Alim Töppe'nin "Canım Sense" [Canım Sensin] adlı ilk şiir kitabı 1959 yılında yayınlanmıştır.

105

Alim Töppe

1960'lı yılların ortalarından itibaren roman ve hikâye yazmaya ağırlık veren Alim Töppe'nin "Cannetni Kızı" [Cennetin Kızı] adlı ilk hikâye kitabı 1966 yılında yayınlanmıştır. Bunun dışında yazarın Karaçay-Malkar edebîyatı üzerine orta ve lise derecesindeki okullar için hazırlamış olduğu kitapların sayısı bir hayli fazladır.

Alim Töppe'nin bazı eserleri: Canım Sense [Canım Sensin, 1959], Cannetni Kızı [Cennetin Kızı, 1966], Otluk Taşla [Çakmak Taşları], Azatlık [Bağımsızlık], Sıyrat Köpür [Sırat Köprüsü, 1993], [Tolgurlanı-Şavalanı, 95:241-289; Musukalanı, 96:42-56].

Çocukluğu ve gençliği Kırgızistan'da sürgün hayatında geçen Dobay oğlu Bilâl Appa [1939] Üçköken kasabasında doğmuştur. Yüksek tahsilini 1964 yılında Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamıştır. Daha sonra 1983-1985 yılları arasında Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tahsil görerek tiyatro ve piyes sahasında ihtisas yapmıştır.

Memleketine döndükten sonra uzun yıllar "Leninni Bayrağı" [Lenin Bayrağı] adlı gazetede çalışmıştır. Halen, 1991 yılında adı "Karaçay" şeklinde değiştirilen, bu gazetedeki görevine devam etmektedir.

106

Bilâl Appa

Gerek şiir ve gerekse nesir türünde eserler veren Bilâl Appa'nın "Ata Curtha" [Ata Yurduma] adlı ilk kitabı 1964 yılında yayınlanmıştır. Yazar daha çok komik fakat ince hicivlerin yer aldığı piyes ve tiyatro türü eserleriyle tanınmıştır. "Cuvulğan Şilapa" [Şerefine İçki İçilen Şapka] adlı piyesi büyük ilgi görmüştür. Yazar bu eserinde Sovyet rejimi tarafından içkiye boğulan toplumun yozlaşmasını anlatmakta, birtakım repliklerle güldürürken sistemi eleştirmektedir. Bunun dışında duygulu ve romantik tarzda yazdığı şiirlerinde de oldukça başarılıdır. Meselâ "Tişiruvla" [Kadınlar] adlı şiiri çok beğenilmiş ve hemen bestelenerek şarkı haline getirilmiştir.

Bilâl Appa'nın eserleri: Ata Curtha [Ata Yurduma, 1964], Kucur Adamla [Garip Adamlar, 1985], Eki Süymeklik [İki Aşk, 1974], Birinçi Süymeklik [İlk Aşk, 1989], Tavlanı Tarıguvları [Dağların Dertlenişleri], Cuvuk Boluguz [Yakın Olun~Buyurun, 1996].

Hızır oğlu İbrahim Baba [1936-2002] Aksuv köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini 1964 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamıştır. Uzun yıllar Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınlanan "Şuyohluk" [Dostluk] ve "Miññi Tav" [Elbruz Dağı] adlı edebiyât dergilerinin Genel Yayın Yönetmenliğini yapmış, 1964-1976 yılları arasında Elbruz Yayınevinde editör olarak çalışmıştır.

107

İbrahim Baba

Edebî faaliyetlerine 1958 yılında başlayan İbrahim Baba'nın "Colğa Çığama" [Yola Çıkıyorum] adlı ilk şiir kitabı 1962 yılında yayınlamıştır. İbrahim Baba'nın şiirlerinde güçlü bir lirizm vardır. Bilhassa romantik tarzda yazdığı şiirleri büyük ilgi görmüştür. Ayrıca Hoca Ahmet Yesevî'nin hikmetlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır.

İbrahim Baba'nın eserleri: Colğa Çığama [Yola Çıkıyorum, 1962], Malkar Balladası [Malkar Baladı, 1964], Poemala [Destanlar, 1964], Caznı Barıvu [Baharın Gidişatı, 1968], Cetegeyle [Büyükayı Yıldızlar Topluluğu, 1972], Eliya Beşik [Yıldırım Beşiği, 1978], Tuvğan Taşım [Doğduğum Taş, 1983], Saylama Köçürmele [Seçme Çeviriler, 1991], [Töppelanı, 93:81-97; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:215-226].

Mahamet kızı Nazifa Kagıy, Taşköpür köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde yapan Nazife Kagıy meşhur şair ve yazar Halimat Bayramuk'un hayatı ve eserleri üzerine hazırladığı çalışmasıyla edebiyât doktoru unvanını almıştır.

Nazifa Kagıy bilhassa nesir türünde çok başarılı eserler vermiştir. Karaçay-Malkar Türklerinin eski tarihi ve kültürü üzerine

108

yazdığı romanları çok meşhurdur. Yazarın 1988 yılında yayınlanan "Teyri Carık" [Şafak Aydınlığı] adlı romanı büyük ilgi görmüştür.

Nazifa Kagıy, günümüzde Karaçay yazılı edebiyâtının en tanınmış yazar ve şairlerindendir. Bilhassa nesir türünde çok başarılı eserler vermiştir. Eserlerinde millî ve manevi değerlere çok önem vermektedir.

Nazifa Kagıy

Nazifa Kagıy sahip olduğu enerjik ve araştırmacı kişiliğiyle, tarihî olayları usta bir kurguyla romanlaştırma kâbiliyetiyle, Karaçay edebiyâtında haklı olarak yüksek bir mevki kazanmıştır. Bunun dışında, Nazifa Kagıy'ın Karaçay-Malkar tarihi ve kültürü hakkında çok sayıda ilmî makalesi de bulunmaktadır.

Nazifa Kagıy'ın eserlerinden bazıları: Bayramuklanı Halimat [Halimat Bayramuk, 1966], Culduzla Cuklanmaydıla [Yıldızlar Sönmüyor], Kralnı Cazıvu Seni Cazıvuñ [Devletin Kaderi Senin Kaderin, 1973], Cüz Carsıvum Cüz Kayğım [Yüz Sıkıntım Yüz Üzüntüm, 1985], Teyri Carık [Şafak Aydınlığı, 1988], Botaş ulu Adrahman [Botaş oğlu Adrahman, 1998], Men Seni Körgenimde [Ben Seni Gördüğümde, 1990], Karça [1994], [Hubiylanı vd., 76, 185-204].

109

Çocukluğu Kırgızistan'ın Celal-Abad şehrinde sürgün hayatında geçen Soltanbek oğlu Salih Gurtu [1938] Aksuv köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini 1963 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamıştır. Bilâhare Moskova'da edebiyât üzerine ihtisas yapmıştır. Meslek hayatına gazeteci olarak başlayan Salih Gurtu "Kommünizmge Col" [Komünizm Yolu] gazetesinde Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak çalışmış, bilâhare Kabardey-Balkar Basın-Yayın Bakanı olarak görev yapmıştır.

Salih Gurtu

Edebî faaliyetlerine 1953 yılından başlayan Salih Gurtu’nun "Ertden" [Sabah] adlı ilk şiir kitabı 1963 yılında yayınlanmıştır. Gürcülerin meşhur halk şairi Şota Rustaveli'nin "Kaplan Postuna Gizlenmiş Kahraman" adlı eserini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır. Salih Gurtu daha çok lirik ve destan [poema] tarzında şiirleriyle tanınmaktadır.

Salih Gurtu'nun bazı eserleri: Ertden [Sabah, 1961], Caşav Cırı [Hayat Şarkısı, 1965], Culduzla Carığı [Yıldızların Aydınlığı, 1966], Kök Cavun [Gök Yağışı, 1967], Suvçuk bla Caşçık [Dere ve Çocuk, 1968], Can Halallık [Gönül Zenginliği, 1970], Nıhıtla [Yamaçlar, 1970], Kün Ortası [Gün Ortası, 1974], Biyik Avanala [Yüksek Gölgeler, 1986], İçgen Suvum [İçtiğim Su, 1998], [Töppelanı, 93:154-162; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:227-232].

110

Hasuv oğlu Mahamet Moka [1939] Oğarı Bashan köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini 1964 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamış, bilâhare Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde ihtisas yapmıştır. Uzun yıllar Karaçay-Malkar Türkçesiyle yayınlanan "Şuyohluk" [Dostluk] ve "Miññi Tav" [Elbruz Dağı] adlı edebiyât dergilerinde çalışmıştır.

Mahamet Moka

Mahamet Moka'nın "Cüregimi Tebivü" adlı ilk şiir kitabı 1960 yılında yayınlanmıştır. Mahamet Moka, edebî faaliyetlerine başladığı genç yaşından 2000 yılına kadar verdiği edebî eserleriyle Kabardey-Balkar Devlet Edebiyât Ödülünü kazanmıştır.

Mahamet Moka'nın eserleri: Cüregimi Tebivü [Yüreğimin Çarpıntısı, 1960], Cırla bla Cılla [Şarkılar ile Yıllar, 1963], Kuşnu Avanası [Kuşun Gölgesi, 1967], Cuğutur Müyüzü [Dağ Keçisi Boynuzu, 1970], Duniya Carıgı [Dünya Aydınlığı, 1976], Ak Miyikleni Cırları [Beyaz Zirvelerin Şarkıları], 1979], Tor Tayçık [Doru Taycık, 1980], Azat Ayaz [Özgür Rüzgar, 1982], Caşav Tirmeni [Hayat Değirmeni, 1996], [Töppelanı, 93:100-114; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:233-254].

111

Yurt ve tabiat sevgisi üzerine yazdığı şiirleriyle tanınan Azret Akbay [1941] yüksek tahsilini 1965 yılında Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamıştır.

Azret Akbay

Uzun yıllar devlet radyo-televizyon kurumunda çalışmıştır. 1993-1995 yılları arasında, Karaçay-Çerkes Cumhuriyetini temsîlen Rusya Federal Parlamentosunda milletvekili olarak görev yapmıştır. Azret Akbay'ın çok sayıda şiir kitabı yayınlanmış, yüzden fazla şiiri bestelenerek şarkı yapılmıştır. Kendisi halen Moskova’da yaşamaktadır.

Soltan oğlu Ahmat Sozay [1941] Aksuv köyünde doğmuştur. Çocukluğu sürgün yıllarında Kırgızistan’da geçmiştir. Yüksek tahsilini 1969 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde tamamlamıştır. Uzun yıllar devlet radyo-televizyon kurumunda üst düzey görevlerde bulunmuştur. Halen Elbruz Yayınevi Genel Müdürü olarak görev yapmaktadır.

Edebî faaliyetlerine 1959 yılında başlayan Ahmat Sozay'ın "Künnü Köreme" [Güneşi Görüyorum] adlı ilk şiir kitabı 1968 yılında yayınlanmıştır. Ahmat Sozay duygu yüklü ve romantik şiirleriyle tanınmıştır. Ahmat Sozay'ın eserleri Rus, Tacik, Litvan, Ukrain dillerine ve Kırgız Türkçesine çevrilerek yayınlanmıştır.

112

Ahmat Sozay

Ahmat Sozay'ın eserleri: Künnü Köreme [Güneşi Görüyorum, 1968], Kün Avanala [Güneşin Gölgeleri, 1972], Kırdık Avazla [Kır Sesleri, 1978], Ak Suv [Ak Su, 1983], Uçhan Terezele [Uçan Pencereler, 1986], Ertdenlikni Açama [Sabahı Açıyorum, 1991], Allah Aytsa [Allah İzin Verirse~İnşallah, 1995], Taññımı Avazı [Şafağımın Sesi, 1998], [Töppelanı, 93:196-204; Begiylanı-Ölmezlanı, 93:269-274].

113

1990 YILINDAN GÜNÜMÜZE

Bu son dönemde en çok işlenen konuların başında, II. Dünya Savaşı sonrasında Karaçay-Malkar Türklerinin sürgüne gönderilmesi ve çileli sürgün hayatı gelmektedir. Bu dönemde yetişen şair ve yazarlar eserlerinde Karaçay-Malkar Türklerine yapılan haksızlıkları ve zulmü dile getirmekte, maddî ve manevî olarak her bakımdan yıkıma uğrayan milletin hesabı sorulmakta, geçmişte bir ilah gibi tapılan J. Stalin ve diğer Sovyet liderleri açık bir şekilde lânetlenmektedir. Bu dönemde bir önceki kuşağa ait edebiyâtçıların yanında yeni şair ve yazarlar da yetişmeye başlamıştır. “Köçkünçülükte Tuvğan” [Sürgünde Doğan] adı verilen bu yeni kuşak şair ve yazarlar içerisinde Abdullah Begiy, Dina Mamçu, Muradin Ölmez, Fatima Bayramuk, Bilâl Laypan ve Örüzlan Bolat verdikleri eserlerle ön plana çıkmaktadırlar.

Kırgızistan’da doğan Abdullah Begiy [1950] yüksek tahsilini Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Edebiyât Fakültesinde yapmış, bilâhare Moskova’da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde ihtisas eğitimi almıştır. Çeşitli gazetelerde ve devlet televizyonunda çalıştıktan sonra bir süre “Miññi Tav” [Elbruz Dağı] adlı edebiyât dergisinde Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Abdullah Begiy’in “İgilikge İynanuv” [İyiliğe İnanmak] adlı ilk şiir kitabı 1979 yılında yayınlanmıştır. Şiirlerinde millî ve manevî değerler ön plandadır. Sade bir üslubu vardır. Kullandığı bazı imgelerle millî değerleri yüceltmektedir.

Abdullah Begiy, Kâzim Möçü’nün hayat görüşüne ve felsefesine yürekten bağlıdır. Kâzim Möçü’nün bugüne kadar yayınlanmış ve yayınlanmamış şiirlerini toplayarak bir kitap halinde yayınlamıştır.

114

Abdullah Begiy

Abdullah Begiy'in eserleri: İgilikge İynanuv [İyiliğe İnanmak, 1979], Közüv [An, 1984], Tañ bla Teñ Turğan Cırçık [Şafakla Beraber Uyanan Şarkıcık, 1989, Bet [Şeref, 1996].

Tariel kızı Dina Mamçu [1953] Oğarı Mara köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesinde tamamlamıştır. Uzun bir süre “Karaçay” gazetesinde çalışmıştır. “Karaçay” adlı destansı uzun şiiri büyük ilgi görmüş ve ona haklı bir şöhret kazandırmıştır. Şair, millî ve manevi şiirleri yanında duygulu ve romantik şiirleriyle dikkat çekmektedir.

Dina Mamçu

115

Rusya Federasyonu Yazarlar ve Gazeteciler Birliği üyesi olan Dina Mamçu’yu bu kuşağın en önemli temsilcisi olarak değerlendirmek mümkündür. Dina Mamçu'nun eserleri: Tambla Aytırma [Yarın Söylerim, 1990].

Kazakistan’ın Taldı-Kurgan şehrinde doğan Mussa oğlu Muradin Ölmez [1949] yüksek tahsilini Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tamamlamıştır. Uzun yıllar Elbruz dağı çevresinde turizm ve dağcılık rehberi olarak çalışan Muradin Ölmez’in “Cuğutur Izla” [Dağ Keçisi İzleri] adlı ilk şiir kitabı 1977 yılında yayınlanmıştır.

Muradin Ölmez

Ömer Hayyam ve meşhur Japon şairi İsikova Takuboku’nun şiirlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek yayınlamıştır. “Goşayah Biyçe” [Prenses Goşayah] adlı piyesi 2001 yılında Kabardey-Balkar Devlet Edebiyât Ödülüne lâyık görülmüştür. Halen “Miññi Tav” [Elbruz Dağı] adlı edebiyât dergisinde yazı işleri müdürü olarak çalışmaktadır.

İbrahim kızı Fatima Bayramuk [1954] Cögetey köyünde doğmuştur. Yüksek tahsilini Karaçay-Çerkes Eğitim Enstitüsünde tamamlamıştır. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra “Karaçay” gazetesinde çalışmaya başlamıştır. Edebî faaliyetlerine 1970 yılında başlayan Fatima Bayramuk’un 1991 yılında yayınlanan “Buşuv Kitabı” [Üzüntü Kitabı] adlı eseri büyük ilgi görmüştür. Yazar bu eserinde Karaçay-Malkar Türklerinin sürgün hayatını anlatmaktadır.

116

Fatima Bayramuk

Fatima Bayramuk şu anda Moskova’da yaşamakta ve edebî faaliyetlerine devam etmektedir. Rusya Federasyonu Gazeteciler ve Yazarlar Birliği üyesidir. Fatima Bayramuk'un eserleri: Süymeklikni Ceti Colu" [Sevginin Yedi Yolu], Kün Beşik [Güneş Beşiği, 1990], Buşuv Kitabı [Üzüntü Kitabı, 1991].

Ailesi sürgün hayatında iken Kırgızistan’ın Kirovski ilçesinde doğan Bilâl Laypan [1955] yüksek tahsilini 1984 yılında Moskova’da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünde tamamlamıştır. Meslek hayatına 1984 yılında Leninni Bayrağı gazetesinde çalışarak başlayan Bilâl Laypan, 1985-1988 yılları arasında Moskova’da Lunaçarski Tiyatro Enstitüsünde edebiyât öğretmenliği yapmıştır.

1988 yılında memleketine dönerek bir süre Çerkessk şehrindeki İlmî Araştırmalar Enstitüsünde çalışmıştır. 1990 yılında Moskova’ya dönerek Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Araştırmaları Enstitüsünde görev yapmaya başlamıştır. 1993 yılında Rusça ve Karaçay-Malkar Türkçesiyle “Üyge İgilik” [Merhaba] adlı gazetesini yayınlamış, 1998 yılında As-Alan adlı siyasî ve kültür dergisini çıkarmıştır.

117

Bilâl Laypan genç yaşta şiir yazmaya başlamış, 1983 yılında Sovyetler Birliği Genç Şairler yarışmasında birinci olmuştur. Karaçay-Malkar Türkçesiyle yazdığı şiirleri on cilt halinde yayınlanmıştır. Bunun dışında Rusça yazdığı üç şiir kitabı vardır. Bilâl Laypan’ın bu Rusça şiir kitapları 1995 yılında Rusya Federasyonu Yazarlar Birliği Ödülüne lâyık görülmüştür. Millî unsurları ön planda tutan şiirleriyle meşhur olan Bilâl Laypan’ın eserlerinin konusu vatan sevgisi ve bağımsızlık üzerinedir. 2003 yılında Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Millî Şairi unvanını alan Bilâl Laypan şu anda Norveç’te yaşamaktadır.

Bilâl Laypan

Tıññısız Cürekle [Coşkulu Kalpler, 1979], Sense Meni Nasıbım [Sensin Benim Kısmetim, 1981], Busakla [Kavak Ağaçları, 1986], Duniya Seyirligi [Dünyanın Garipliği, 1990], Curtda Caññız Terek [Yurtta Yalnız Ağaç, 1992], Nazmula [Şiirler-10 Cilt, 1993-1998], Miññi Tavlula [Elbruzlular, 1999], Duniya Namıs Emda Ahrat Azab [Dünya Namusu ve Ahiret Azabı, 2002], Suvab, Günah Cazılğan Defterle [Sevap ile Günahın Yazıldığı Defterler, 2002], Hak bla Halk [Hak ile Halk, 2005].

Örüzlan Bolat [1962], Nalçik şehrinde doğmuştur. 1983 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi Gazetecilik ve Ekonomi Fakültesinden mezun olmuş, bilâhare 1990 yılında Moskova'da Maksim Gorki Edebiyât Enstitüsünü bitirmiştir. Edebî faaliyetlerine 1979 yılında başlayan Örüzlan Bolat, Türk Dünyasının hemen her tarafını gezip görmüştür.

118

Örüzlan Bolat

Edebî eserler verebilecek düzeyde Türkiye Türkçesi bilmektedir. Türkiye Türkçesinin bütün Türk Dünyasında edebî dil olması gerektiğini savunmaktadır. Şiirlerinde duygusallık ön plandadır. Örüzlan Bolat'ın eserleri: Ankara'da, 1998, Kurtulan Şiir, 1999, Rus-Türk Divanı, 1999.

119

SONUÇ

Mihail Gorbaçov’un 1985 yılında Komünist Parti Genel Sekreteri olmasıyla birlikte “perestroyka” [yeniden yapılanma] ve “glasnost” [açıklık] siyaseti neticesinde 1991 yılında SSCB tarihe karışmıştır. Kurulduğu günden beri çalıntı ve hantal bir teknolojiyle 70 yıl boyunca hür dünyayı 50 yıl geriden takip eden Ruslar nihayet daha fazla dayanamayarak SSCB’yi feshetmek zorunda kalmışlardır.

Yeniden yapılanma ve açıklık siyasetinin getirdiği serbestlik 1980’li yılların sonlarında hissedilir bir şekilde Karaçay-Malkar edebiyâtına da aksetmiştir. Bu dönemde artık Karaçay-Malkar Türkleri yavaş yavaş birtakım siyasî baskılardan kurtulmaya başlamışlardır.

Bu son on yıllık dönemde edebiyâtta milliyetçilik ve millî değerler ön plana çıkmıştır. Sovyet rejimi tarafından unutturulmaya çalışılan, hatta millî şair ve yazarların bile yerden yere vurduğu millî ve manevî değerler büyük bir heyecanla edebî eserlerin en belirgin temasını teşkil etmektedir. Anlaşıldığı üzere, bu kadar baskıya, zulme ve ayrıca şuurlu bir şekilde kültür faaliyetlerine sokulmasına rağmen, “eşyanın tabiatına aykırı” sözüyle çok güzel ifade edilen komünizm ideolojisi hiçbir zaman halkın içine sinememiştir.

Günümüzde Rusya Federasyonuna bağlı diğer muhtar cumhuriyetlerde olduğu gibi Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetleri de aşılması güç ekonomik sıkıntılar içerisindedirler. Buna bağlı olarak, Karaçay-Malkar Türklerinin kitap, dergi ve gazete gibi matbuat faaliyetleri eskiye oranla biraz yavaşlamış durumdadır. Dolayısıyla bu ekonomik sıkıntılar, nispeten siyasî baskıdan kurtulan, yeni bir aydınlanma ve dünyaya açılma dönemine giren Karaçay-Malkar edebiyâtındaki gelişmenin önünü biraz kesmiş durumdadır.

120

KAYNAKLAR

Akaçılanı, Sofiya., “Bayçoralanı Magometni Ullu Karaçayda Degen Romanı”, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1975.

Akbolatlanı, Aznor., "Kaythan Kıyın Boladı", Kâzim, No: 1, Nalçik, 20-çi Oktyabr-Bayrım Kün 1989.

Akbayev M.O., Bayramukova H.B., Kagiyeva N.M., Karaçay Poeziyanı Antologiyası [Al Söz: Karalanı Asiyat], Stavropol, 1965.

Aliyev, Umar C., Karaçay-İstoriko Etnologiçeskiy i Kulturno-Ekonomiçeskiy Oçerk, Çerkessk, 1991.

Aliylanı, Umar., Caññı Karaçay Elible, Moskova, 1927.

Appalanı, Hasan., Kara Kübür, Çerkessk, 1958.

Appalanı, Hasan., Kara Kübür, Çerkessk, 1986.

Aslanbek, Mahmut., “Şimalî Kafkasya’da Karaçaylıların İmhası”, Kafkasya Dergisi, No: 4-5, München, 1951.

Aslanbek, Mahmut., Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası, Ankara, 1952.

Aslanbek, Mahmut., “İtibarı İade Edilmiş Kuzey Kafkasya Halklarının Durumu”, Dergi, Sayı: 16, 1959.

121

Baltin, P., İz İstorii Karaçayevskoy Poezii, Çerkessk, 1961.

Bayramkullanı, Umar., Karaçay Tilni Grammatikası, Kislovodsk, 1931.

Bayramuklanı, Nina., “Caşavğa Kelişe”, Şorka, Çerkessk, 1982.

Begiylanı A.-Ölmezlanı M., Malkar Poeziyanı Antologiyası, Nalçik, 1993.

Berberlanı, Burhan., “Süygen Curtuna Nasıb İzley”, Zaman Gazet, 3. bet, Nalçik, 02.12.2000.

Bicilanı, Ashat., Saylaññanları, Stavropol, 1980.

Bilimgotlanı, Münir., Laypanlanı, Raşid., “Leninni Bayrağı Gazetni Tuvğanı Emda Ösüv Colu”, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1975.

Bittirova, T.Ş., Religioznaya Kultura i Literatura Karaçayevo-Balkartsev, Karaçayevsk, 1999.

Çotçalanı, Barısbiy, Urlaññan Murat, Mikoyan-Şahar, 1936.

Habiçlanı, Magomet., Halk Cırçılanı Tamadası Koçkarlanı Kasbot, Çerkessk, 1986.

Habiçlanı, Zinhara., “Sıylı Taşnı Ciltinleri”, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1975.

Hapayeva, S.M., “İz İstorii Sozdaniya Karaçayevo-Balkarskoy Pismennosti”, Problemı İstoriçeskoy Leksiki Karaçayevo-Balkarskogo i Nogayskogo Yazıkov, Çerkessk, 1993.

Hoçulanı, Salih., “Söznü Kıymatı”, Sotsialist Kabartı-Malkar Gazet, Nalçik, 9-çu Dekabr 1939.

122

Hubiylanı M.A., Süyünçlanı A.A., Laypanlanı K.T., Ana Literatura, Çerkessk, 1976.

Hubiylanı M.A., Süyünçlanı A.A., Laypanlanı K.T., Karaçay Literatura, Çerkessk, 1988.

Kagıylanı, Nazifa., “Cigitlikni Adeti”, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1975.

Karakaş, Şuayip., “Özbek Şairi Gafur Gulam ve Bazı Şiirleri”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyât Dergisi, Sayı:8, Ankara, 1999.

Karakötlanı, İssa., Erkinlikni Savğası, Stavropol, 1980.

Karalanı Asiyat., Karaçay Literaturasını Oçerki, Çerkessk, 1966.

Karalanı, Asiyat., “Karaçay Literaturada Ullu Ata Curt Kazavatnı Teması”, İzlem, Çerkessk, 1978.

Karalanı A.İ., Borlaklanı D.B., Karaçay Literatura, Çerkessk, 1987.

Karalanı A.İ., Borlaklanı D.B., Karaçay Literatura, Çerkessk, 1990.

Karayeva, A.İ., “Traditsionno-Folklornoe i İndividualnoe v Lirike Nazira Hubiyeva”, Voprosı Folklora Narodov Karaçayevo-Çerkesii, Çerkessk, 1983.

Karayeva, A.İ., Oçerk İstorii Karaçayevskoy Literaturı, Moskova, 1966.

Karça, Ramazan., “Şimalî Kafkasya'da Tehcir ve Katliâm”, Dergi, No: 5, München, 1956.

Karça, Ramazan., “Kuzey Kafkasya’da Halk Tahsilinin Durumu”, Dergi, Sayı: 15, München, 1959.

123

Karça, Ramazan., “Kuzey Kafkasya Edebiyâtının Sovyet Devrindeki Durumu Hakkında Bazı Kayıtlar”, Dergi, Sayı: 23-24, München, 1961.

Karça, Ramazan., “Kuzey Kafkasya Edebiyâtı Üzerine”, Dergi, Sayı: 57, München, 1969.

Kâzim., Nazmula-Zikirle-Poemala, Hazırlağan: Begiylanı Abdullah, Nalçik, 1996.

Laypanlanı, Kaziy., “Halkğa Etilgen Zorluk", Karaçay Gazet, No: 49, Çerkessk, 1998.

Meçilanı, Kâzim., Çığarmalarını Eki Tomluğu, [I-II. Ciltler], Hazırlağan: A.M. Teppeyev, Nalçik, 1989.

Meçiyev, Kâzim., Meni Sözüm, Hazırlağanla: Canakayıt Zalihanov, Salih Hoçuyev, Al Söznü Cazğan: Kerim Otarov, Nalçik, 1939.

Meçiyev, Kâzim., Nazmula Kitabı, [Hazırlağan: Töppelanı Alim, Al Söznü Cazgan: Kuliylanı Kaysın], Nalçik, 1984.

Mottaylanı Svetlana, Suvuğan Otcağa, Nalçik, 1994.

Musukalanı B.H., Malkar Literatura, Nalçik, 1996.

Mühlen, Patrik Von Zur., Gamalıhaç ile Kızılyıldız Arasında, Çeviren: Eşref Bengi Özbilen, Ankara, 1984.

Ortabayeva, R.A.K., Azret Urtenov, Çerkessk, 1971.

Ortabayeva, R.A.K., Bagır ulu i Ego Pesennoe Tvorçestvo, Folklor Narodov Karaçayevo-Çerkesii Janr i Obraz, Çerkessk, 1988.

Ortabaylanı Rimma., Kara Suvnu Katında, Çerkessk, 1981.

Oruslanı, Aminat., Ömür Tanışlanı Sağınıvu, Çerkessk, 1975.

124

Örtenlanı, Azret., Caññı Cırla, Rostov-Don, 1927.

Sabançılanı, Haci-Murat., “Malkar Halkğa Etilgen Zorluk”, Miññi Tav Jurnal, No: 3, Nalçik, 1994.

Semenlanı Azret-Begiylanı Abdullah, İsmail bla Aktamak, Nalçik, 1996.

Semenlanı, Sımayıl., Cırla bla Nazmula, Moskova, 1992.

Sozayev, B.T., Malkar Literatura, Nalçik, 1982.

Sozayev, B.T., Malkar Literatura, Nalçik, 1986.

Süyünçlanı, Azamat., “Appa ulu Hasan”, Miyikge, Çerkessk, 1974.

Şaman, İbrahim., “Halimat Bayramuk”, [Çeviren: Dr. Yılmaz Nevruz], Birleşik Kafkasya Dergisi, Sayı:12, Eskişehir, 1998.

Tebuyev, R.S., Hatuyev, R.T., Oçerki İstorii Karaçayevo-Balkartsev, Moskova-Stavpropol, 2002.

Tolğurlanı Z.-Şavalanı H., Malkar Prozanı Antologiyası, Nalçik, 1995.

Töppelanı, Alim., Malkar Adabiyat, Nalçik, 1993.

Töppelanı, Alim., Malkar Adabiyat, Nalçik, 1995.

Urusov K.S.B., vd., İzvestnıye Lüdi Karaçayevo-Çerkesii Kratkiy Biografiçeskiy Slovar, Tom: 1, Çerkessk, 1997.


Recommended