+ All Categories
Home > Documents > EVRENE YENİ BİR BAKIŞ

EVRENE YENİ BİR BAKIŞ

Date post: 25-Nov-2023
Category:
Upload: deu
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
60
Evrene Yeni Bir Bakış Bir bakış açısıdır. Varsayımsal bir evren modelidir. Bilimsel ve kaynak niteliğinde olmayan bir çalışmadır. Mevcut kabul gören bilgilere dayanan, dayanmaya çalışan mantık çıkarımları ile hazırlanmıştır. (Teknik ve terim bilgisi eksikliğimden dolayı) Yazılanların tümü varsayımdır. Doğruluğu iddia edilmemektedir. Ama böyle de olabilir (mi?) mantığı ile kendi içinde tutarlı olmaya çalışılmış kurgusu vardır. Bu şekilde, mevcut fizikteki bir çok kavram, farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bir bilim-kurgu deneme olarak ele alabilirsiniz. Bir okuyucu ve seyredici olarak yapabileceğim bu... Üç temel konu; "kütle", "kütle çekimi-genel görelilik" ve "özel görelilik" çalışmanın esasıdır. Önceki ve sonraki konular bunların anlaşılması için destek, ayrıntı konulardır. "Zaten Meraklı" olanlar hedeflendiği için, mevcut bilimsel bilgilerle yazı içeriği şişirilmemeye çalışılmıştır. (Anlamadığım formülleri, kavramadığım kavramları içeren yazıları referans-kanıt olarak kullanmadım.) Mümkün olduğunca özgün olması için uğraşılmıştır. Tekrarları azaltmaya çalıştım. Konuların çoğu iç içe olduğu için, tavsiyem uzun da olsa önce tüm konuları bir kere kaba taslak okuduktan sonra, esas konuya dönmeniz olacaktır. Her konu altına, daha sonra ek düşünceler, sorular ekleyebilmek için linkler eklenmiştir. Böylece ana iskelet korunurken, gelecekte konulara ayrıntı ekleme, düzeltme, hedeflenmiştir.
Transcript

Evrene Yeni Bir Bakış

Bir bakış açısıdır. Varsayımsal bir evren modelidir.Bilimsel ve kaynak niteliğinde olmayan bir çalışmadır.

Mevcut kabul gören bilgilere dayanan, dayanmaya çalışan mantık çıkarımları ilehazırlanmıştır. (Teknik ve terim bilgisi eksikliğimden dolayı)

Yazılanların tümü varsayımdır. Doğruluğu iddia edilmemektedir. Ama böyle de olabilir(mi?) mantığı ile kendi içinde tutarlı olmaya çalışılmış kurgusu vardır.

Bu şekilde, mevcut fizikteki bir çok kavram, farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmeyeçalışılmıştır. Bir bilim-kurgu deneme olarak ele alabilirsiniz. Bir okuyucu ve seyrediciolarak yapabileceğim bu...

Üç temel konu; "kütle", "kütle çekimi-genel görelilik" ve "özel görelilik"çalışmanın esasıdır.

Önceki ve sonraki konular bunların anlaşılması için destek, ayrıntı konulardır."Zaten Meraklı" olanlar hedeflendiği için, mevcut bilimsel bilgilerle yazı içeriğişişirilmemeye çalışılmıştır. (Anlamadığım formülleri, kavramadığım kavramları içeren yazılarıreferans-kanıt olarak kullanmadım.)

Mümkün olduğunca özgün olması için uğraşılmıştır. Tekrarları azaltmaya çalıştım.Konuların çoğu iç içe olduğu için, tavsiyem uzun da olsa önce tüm konuları bir kerekaba taslak okuduktan sonra, esas konuya dönmeniz olacaktır.

Her konu altına, daha sonra ek düşünceler, sorular ekleyebilmek için linkler eklenmiştir.Böylece ana iskelet korunurken, gelecekte konulara ayrıntı ekleme, düzeltme,hedeflenmiştir.

Yeniden ele alınan kavramlarBilimsel literatürdeki kavramları, terimleri iyi bilmediğimden mümkün olduğuncakullanmaktan kaçındım. Emin olduklarımı (korkarak) kullandım.Kavramsal karşılıklarını, genellikle okuyucunun bilgisine bıraktım.

Yerine oturmayan kavramlarda "eşdeğerlisini" düşünürseniz, anlaşılabilir olacağınıumuyorum.

Bu deneme, önceki çalışmamı geliştiren ve düzeltmeler de içerir. "Bir uzay gemisi ışıkhızına ulaşırsa ne olur?"

Tekillik?En başta tekillik kavramını, enerji ve nesne için hiç bir boyut olmayışı olarakniteliyorum.

Çünkü bence boyutlar; enerjinin yol alabileceği; yönlü açıklıklar veya alanlardır.Madde/enerji bu alanlarda serbestçe hareket edebilmektedir. Eğer bir boyut kıvrık isebu alanda hareket edecek yer yok demektir.

Kaos ve kritik denge?Bana göre her dengeli sistem, daima kaos'un kıyısında bir "mükemmel ve kritik birnoktada" dengededir. Bu"düzen"dir.Bu noktada olmayan sistemler bütünlüklerini kaybedip dağılırlar.Bunun ana nedeni; kaos'un bir kargaşa olması değil, sonsuz olasılıkların sonuç toplamıolmasıdır."Denge noktası", her zaman en güçlü olasılıkların ortalamasından oluşur. Her olasılıksonucu, kendi alt olasılıkların (toplam) sonucudur.Yani her bir olasılık sistemi, olasılıklar fraktalidir.

Kaos, Düzen, Entropi ve Evrenin Genişlemesini iç içe kavramlardır.

Entropi?Entropiyi düzenden düzensizliğe doğru eğilim olarak tanımlıyoruz.Artan entropiyi mevcut sistem bozulması ve aynı düzenin tekrarlanamaması olarakdüşünüyoruz.Oysa entropi evrenin ana eğilimi olan düzensizlikten, tekrar düzenliye dönüşme aracıdır.Evrenin arka plan ışıması incelendiğinde, binde hatta on binde 1 gibi çok düşükfarklılıklarla, nerdeyse homojen olduğu görülüyor.Tüm madde ve enerji, neredeyse homojen olarak evrene dağılmıştır.Ama tam dağılmamıştır. Enerjinin bir kısmı, kütle ve dalga olarak homojenliğibozmaktadır. Bu entropinin ana nedenidir. Ve enerji yoğunluğu tüm evrende eşitlenenekadar da sürecektir.

Entropinin nedenleri arasında evrenin genişleme dalgaları (EGD) aktif roldedir.

Örnek olarak, ılık ve durgun su dolu bir bardaktaki şekeri düşünebiliriz.Şeker erimeye başladığında, suyun lokal yoğunluğunda değişmeler olacaktır. Su içinde(gözle görülmese de) yüksek yoğunluktan, düşük yoğunluğa doğru akıntılar oluşacaktır.Evrendeki yoğunluk farkları da, benzer durumlara neden oluyor.

Eğer bardağa bir kaşık ile sürekli ritmik vurarak, (enerji aktarıp) dalgalara sebep olursak,süreç hızlanır.Dalgalar, koparılmış şeker moleküllerini su içinde dağıtacaklardır. Ama sudaki şekeryoğunluğunun homojenleşme süreci biraz uzayacaktır. Çünkü bölgesel olarak hedefyoğunluk değerine yaklaşılmış olsa bile, dalgalar bu sistemleri bozacaklardır.İşte evrendeki entropi de buna benzerdir.

Evrenin genişlemesinden kaynaklanan özdeş dalgaların dağıtıcı etkisidir.Bu dalgalar maddenin temel parçacıkları arasındaki bağlara da enerji yükleyerek,bağların bozunmasına (bozuma, çürüme, dağılma) da neden olurlar.Entropi kaotiktir. Çünkü dalgaların ve akıntıların kaynaşarak parçacıkları bozunmayazorlaması, kuantum alanlarına benzer kaotik ortam sonucunda oluşmaktadır.

Kuvvet? Yüksek yoğunluktaki enerjinin, daha düşük yoğunluklu enerji ortamınaakımıdır.

Enerji? Ana içeriği hakkında hiç bir fikrim yok. Bence son derece akışkan, küçük veesnek birimlerden oluşan, aktarılabilinen, depolanabilinen, sıkıştırabilinen, taşınabilen,eklenebilinen özellikleri var.

Evrendeki her şey, ortamlar arasındaki enerji farklılıklarından etkilenmekte veetkilemektedir.Kullanımına ve depolanmasına göre farklı enerji türlerinden söz edilse de, tek tür enerjiolduğunu düşüyorum.

Enerji tek boyutta fotonlarla, iki boyutta fotonlardan oluşan dalgalarla ve 3 boyut ta dakütle ile evrene yayılmaktadır.Kütle diğerlerinden farklı olarak çok daha fazla enerjiyi taşımak içinde uygundur.Tüm bu süreç homojenleşme eğiliminin (dolayısıyla entropinin) bir parçasıdır.

Kütleye (şu an için) bildiğim enerji yükleme yolları, hız ve ısıdır. Enerji yüklenen nesneninkütlesi, geçici olarak (hedefe aktarıp, doğal sınırlarına düşene kadar) artar.Buna göre; düşmesi için yükseğe çıkartılan bir nesneye enerji yüklenmesiolmamaktadır. Nesne, düşüş esnasındaki hızından dolayı, enerji kazanmaktadır. Buenerjiyi aktarmaktadır. Yükseğe çıkartmak, alacağı yolu ve ivmesini belirler. Sadecedönüşümdür. (Bu konuya KEP başlığında yeni bakışlar ekledim.)

Evren? Uzayın enerji ile çevrelenmiş/dolu parçasıdır. Bu, evrenin kapalı olduğuanlamına da geliyor. Açık bir evren modeli, varsayımlarıma uymuyor.Eğer bu evreni bir helyum balonuna benzetirsek, uzayda içinde bulunduğu atmosferolur. Genişlemesi, tamamen iç basınca ve çeperin sağlamlığına bağlı.

Uzay? Evrendeki boşluk, vakum bölümüdür. Hiç parçacık olmasa bile, kuantum alanlarışeklinde enerji hareketlenmeleri vardır.

Salt Uzay? Evreni de kapsayan (boyutların ve zamanın bulunmadığı) sonsuz alandır. Evrenegöre bir ortalama enerji yoğunluğu yoktur ya da çok azdır. Gerçek boşluktur."SaltUzay" olarak bildiğimiz uzay kavramından farklılaştırıyorum.

Evrenin genişlemesi? Etkileri hala süren büyük patlama ile başlayan genişleme, halasürmektedir. Şimdiyse genişlemenin eklenmiş başka nedenleri de vardır.

İlk neden, genişleyen/katılan KEP'lerin oluşturduğu basınçtır.İkinci neden evrenin kendi etrafında bir dönüşü olabilir. Bu dönüş evrenin şeklini deetkilemektedir.

Evrenin her yöne doğru genişlemesi?Evren genişlerken, maddenin de bu genişleme ile hareket ettiğini belirttim.Diğer yandan, hareketin her zaman üç uzamsal boyuttan biri üzerinde olduğunu dabiliyoruz.

Bu durumda maddenin durumu nedir?

Aynı anda 3 uzamsal boyutunun üzerinde birden hareket etmesidir. Yani madde 3boyutu ile sürükleniyordur/fırlatılıyordur.Bunu benzetme ile anlatırsam; elimizdeki 3 dişli bir mızrak, maddemiz olsun. Mızrağınher bir dişi de, bir uzamsal boyutu temsil etsin.Fırlatılan mızrağın hareketi genişlemeyi temsil ederse, 3 dişi de eşit oranda hareketeder. Diş'lerin açıları ise EGD ile olan etkileşimi belirler.

Evrenin her genişleme aşaması, evreni dalgalandırmaktadır. (EGD konusunda dahadetaylanıyor.)

Evrenin Dönüşü, Dokusu ve EGD ile KEP

Dönüş konusundan emin değilim. Çünkü birbaşka şeyinde maddeler üzerinde benzeretkisi var: Maddeler artan ivme birbirlerindenuzaklaşmaktadırlar. Aynı zamanda, her şeyevrenin genişleme yönüne doğru hareketiçindedir.

Bunun rotasyonal ivme sonucu olduğunudüşünüyorum. Ancak şişen bir balonyüzeyindeki noktaların hareketine benzer birdurum da aynı sonuca sebep olabilir. Belki herikisi birdendir...

Not: Genişlemenin kütleler üzerindeki etkisi;itkidir. Kütle bu itkiyi (merkezkaç kuvveti ile) ile birmomentum kazanmaktadır. Bu hızın sabitolduğunu sanıyorum. Çünkü kütlelerde sabitkalıyor.

Kütlenin evrenin genişleme yönüne doğruolan bu hareketinden dolayı da, tüm kütlelersürekli 'serbest düşüş' halindedir.

(Evrensel Genişleme Dalgaları) EGD'nin özellikleri?Evrenin genişlemesi esnasında, mevcut ile yeni sınırları arasındaki yoğunluk farkındankaynaklanan dalgalardır.

Atmaları Planck boyutlarındadır (1 Planck zamanında, 1 Planck aralığıyla). Işık hızındayayılırlar. Dalgaların temel özelikleri, bu dalgalar içinde geçerlidir.

Bu dalgalar iki boyutludur.Ancak 2 boyutlu su yüzeyi dalgaları gibi değildirler. Su içinde kaynaklanan küreseldalgalar gibidirler. Farkları, merkezden dışa doğru değil, iç yüzeyden merkeze doğruyayılmalarıdır. Bu onlara hiperbolik bir eğim vermektedir. Yani yayılan değil, toplanandalgalardır. Bunun bir diğer anlamı ise, birim başına (Planck mesafesi) yoğunlaşan enerjimiktarı dalga ilerledikçe, artıyor olmasıdır.(Oysa bildiğimiz dalgalarda,durum tam tersi; mesafe ile dalganın enerjisi dağılıyor/azalıyor.)

(Büyük Şişme öncesi EGD)

Her dalganın enerjisi vardır. Dalgalarınhızları, ortam yoğunluğuna göre değişebilir.Yine de taşıdıkları enerjiyi iletmeye devamederler.Bu nedenle; boşluktaki ışık hızı evren içinsabit olan değer değildir.Evren için sabit olan değer "C" dir.

Ve "C", "bir hızı" değil, "bir enerjiyi" temsileder. "C", bir EGD dalgasının taşıdığı enerjiyitemsil eder.Bu dalgalar Planck ölçeklerinde özellikleresahip olduklarından, evrendeki tüm maddeparçacıklarını şekillendirirler.2 EGD dalgası arası, dik açıda 1 Planckmesafesidir.2 EGD dalgası salınma aralığı 1 Planckzamanıdır.

EGD'nin sıralı ve düzenli olması, dalgasıklığının tanımlayabileceğimizin çok altındaolması, onu kesintisiz olarak algılamamızaneden olmaktadır (alternatif akımda lamba ışığıgibi).

(Evren küresel olmadığı için dalgalar merkezde toplanmıyorlar. Bence evrenin şekli bir torus biçiminde. Ozaman dalgalar sürekli yol alırlardı. Bir noktaya dalga sırası ulaştığında, eş zamanlı salınan değil, farklı sırave zamanda salınan dalgalar olacaktır. Buna rağmen, yansıtılan dalgalar küresel olacaktır.)

(Büyük Şişme sonrası EGD)

Aynı EGDsırasınınnesneyietkilemesi için,evreninküresel,nesnenin detam ortasındaolmasıgerekirdi.

Oysa evren küresel değil. Parçacıklar ise bırakınmerkezde olmayı, sabit bile değiller.

Not: Genel görelilik konusunakadar tüm anlatım tek bir EGDdalgası üzerinden anlatılacak.Bakış açısının daha iyianlaşılması için bu yolu tercihettim.

Ancak kapalı bir ortamdakidalga hareketleri, EGD içindegeçerlidir. Yani yansımalar, üstüste bindirmeler sonucu (evreningeometrisinden kaynaklanan mesafefarklılıkları nedeniyle) tek bir dalgatüründen üretilmiş karmaşıkbir yapı vardır.

Resim 4 dik EGD dalgasının oluşturduğu dokuyugöstermektedir.

Bu da evrenin dokusunun oluşmasındaetkilidir.Bir EGD parçacık ile etkileşime girerken heryönden aynı anda girmez. Çünkü dalganınparçacığa ulaşma mesafeleri, evreningeometrisinden dolayı farklıdır. Bu nedenlebir parçacık üzerinde aynı anda etki edenEGD sayısı birden fazladır.EGD sıralarının; kuantum alanları, spinlergibi çeşitli özelliklerin oluşmasında rolüvardır.

Tabii her dalganın hareket edip, enerji taşıyacağı bir ortamda olmalıdır. Bu ortamevrenin dokusudur.

Evrenin Dokusu?Bir bakıma Bohm'un gizli dalgalarına ve Wilczek'in ağına benzerler ama nitelikleri birazdaha farklıdırlar.Evren içi, enerji dolu bir alandır. Bir bakıma, kapalı bir zar sicimdir. Evren çok küçükenerji alanlarının toplamıdır. Zaten, ancak bu şekilde, enerjinin yoğunlaşıp maddeoluşturması mümkün olmuştur.20. yüzyıl başlarında "esir" in olmadığında mutabık kalındı. (Einstein özel göreliliğinin aksinegenel görelilikte böyle bir ortama ihtiyaç duydu.) Daha sonra Higgs alanı olarak farklı bir yapıdakarşımıza çıktı.

Elektromanyetik dalgalar dışında, bilinen dalgaların hepsi yayılmak için ortama ihtiyaçduymaktadır. Sadece elektromanyetik dalgalar (foton sıralarından oluştukları için) boşlukta(vakumda) hareket edebilmektedir.EGD, elektromanyetik dalgalar gibi boşlukta hareket edebilen yapıdadır.

Ancak bana göre, gerek EGD gerek ise elektromanyetik dalgalar boşlukta değil, evrendokusunda hareket etmekte ve enerjiyi taşımaktadır.

Bence evren dokusu iki bileşenden oluşan yapıdadır. İlk bileşeni, KEP'lerdir.İkinci bileşeni ise, EGD'dir.

KEP'lerin yapısından dolayı süper akışkandır. EGD yüzünden ise aktif ve katmanlı biryapıdadır. Bu milyarlarca yıllık dalgalanmanın etkisidir.

KEP (Küresel Enerji Paketçikleri?)KEP; Tekillik durumundaki enerjinin halini tanımlar. Planck boyutlarında veya altındaenerji paketçikleridir.Evrende iki şekilde bulunurlar. Bir tanesi evrenin dokusunu oluşturan serbesthalidir.(Planck boyutlarında tahminen)

Diğeri ise tamamen sıkıştırılmış, tekil halidir.(Planck altı) Evrenin başlangıcından öncetüm KEPler bu formdaydı.

Basınç altında küreseldirler.Çünkü küre basınca karşı en dayanıklı, özdeş ve homojen yapıyı oluşturur.Evren dokusundaki serbest halleri, bu basınçtan kurtuldukları zamanki şekilleridir.

Serbest durumda iken şekilleri küreden farklı olabilir. Evrendeki diğer kuvvetlerşekillendiriyor olmalı.

Aralarındaki farkı bir örnekle anlayabiliriz. Elimizde çok esnek ve sağlam balonlar olsun(mesela 1 milyar tane).

Bunları bir kabın içinde hava basıncı ile sıkıştırırsak, basınç aynı anda her yöndengeldiği için, hepsi aynı oranlı olarak doğal sınırlarına kadar küçüleceklerdir.Bu sırada küçülen balonlarla beraber, içinde bulundukları kabı da küçülttüğümüzüdüşünelim.

Kabı yeni durumunda bırakalım.İçindeki hava basıncı korunduğu sürece, baloncuklarımız küreselyapıda kalacaktır.

Her baloncuk, 12 diğer baloncuk ile temas haline olacaktır.Birbirlerini dengeleyeceklerdir.Bu durumda özdeş ve simetrik olacaktırlar. Sistemleri dehomojen.İşte büyük patlama öncesi ve karadelik KEP'leri bu şekildesıkıştırılmış enerji paketçikleridir.

Evren dokusundaki KEP'ler ise sıkıştırılmamış halleridir.

Sicimler

Sicim, KEP'lerin evren dokusunda EGD ile titreştikleri zaman aldıkları durumudur.Sicim olarak tanımlanmalarının nedeni, KEP'in EGD üzerindeki tepe ve dip noktalarıarasındaki hareketidir.Yani enerjinin, evren dokusunda oluşturduğu özel alanlardır.

(Sicimler varlıkları matematikle iddia edilen ama asla deney metası olmamış nesnelerdir. Üzerlerinde deneyve gözlem yapılamadığından varsayımsal nesnelerdir. Yazıdaki sicimler, bu varsayımlara dayanmaktadır.)

Basınç, hız ve miktarlarına göre uzamsal boyutlarda farklılaşabilirler. Şartlardeğişmediği sürece durumlarını korurlar. Bunu enerji seviyelerinde düşme veya artmaolarak ta ele alabiliriz.Başka KEP'lerin katılması ile uzarlar/genişlerler ya da kayıplarlakısalır/daralırlar. Bunu enerji düzeylerinde artma/azalma olarak ele alabiliriz.

5 temel sicim formülü arasındaki ilişkileri gösteren canlandırmalardır. (Sarı ile pembe renkenerji düzeylerindeki zıt ilişkileri gösteriyor.)

Birinin yüksek enerjili durumu, diğerinin düşük enerjili durumdur. (TIB I x HETEROIC O)ve (TIB IIA x HETEROTIC E) sicim formülasyonları arasında tezat ilişki vardır.

Sadece (TIB IIB ) de yüksek ve düşük enerjili durumları kendisine eşittir.(HETEROTIC O, HETEROTIC E ve TIP IIA) ve

(TIB I, TIB IIB ve TIP IIA) aralarında 120 derece üzerinden etkileşim vardır.

Her bir etkileşim, 2 boyutlu bir düzlemi temsil ediyor.

Bu iki grup arasında 90 derecelik bir etkileşim vardır. Bu 3 boyutlu bir yapı ortayakoymaktadır.Bence, sicim kuramı ciddi eleştirilere açık olsa da, enerji düzeylerine göre boyutlarınetkileşimini tanımlıyor olması açısından önemli.

Sicim kuramına göre evrendeki her şey bunlardan oluşuyor. Her şey bunlarıntitreşimlerine göre biçimleniyor.Uçları arasında çok yüksek kuvvetlerde gerilimler olabiliyor.Tek boyutlu ipliksi, iki boyutlu zar ve üç boyutlu zar biçimleri olabiliyor. Birde bunlaraçık ve kapalı olarak iki ana gruba ayrılıyorlar.Kurama göre kapalı sicimler diğerlerinin içinden, serbestçe gezip geçebilen iken, diğersicim türleri bir zara tutunmuşlardır.Kurama göre üç uzamsal boyut ve Zaman haricindeki boyutlar, büyük patlamaesnasında sicimlerce sarılarak kıvrılmıştır.

Ancak bana göre sicimlerin durumu biraz daha farklı: Sicimler enerji ile uzadığına vegenişlediğine göre, güçlenip boyutları sarmaları ve sıkıştırmaları mantıklı gelmiyor.Tam tersine, "boyutlar için alan" oluşturmaları daha tutarlı geliyor.Bir nesneye enerji aktarıldığında, nesneyle beraber olan sicimlerinde bu enerji ilegüçlenip büyümesi gerekir.Çünkü sicimlerde enerjiden oluşuyor ve ondan beslenip genişliyorlar.

Bu durumda, "kütle ivmelendiğinde, aktarılan enerji ile sicimler de uzayıp, kütleyikuşatıp, ona özel ve sürekli evrenden farklı, geçici bir mini evren oluşur" diyedüşünüyorum.

Boyutlar, Zaman ve aralarındaki ilişki

Uzamsal Boyutlar bence, enerjinin (KEP'lerin) bağımsızca titreşebileceği, "sicimlerinkorudukları" alanlardır. Bir bakıma bir zar sicime tutunmuş, 2 boyutlu zar sicimalanlarıdır.

Kuramsal fizikte keşfedilen boyut sayısı şu an 12 gibi gözüküyor. (Özellikle SicimTeorisine göre)

Ancak ilk 5 tanesinin zaten gündelik kullandığımızı düşünüyorum. Diğerlerin veyakıvrılmış boyutların ne olabileceği hakkında fikrim yok. (Ancak neden 12 boyut üzerindekonuşulduğu hakkında da zayıf bir önerim var.)

Hayatımızda olan 3 uzamsal boyut ve 2 uzamsal olmayan boyut 'Büyük Patlama'sırasında oluşmuştur. Bu iki uzamsal olmayan boyutun biri sonsuz (ZAMAN), diğeriise tam tersi sıfır (HIZ) uzanımlıdır.Bu iki boyut birbiriyle zıt yönlü olarak ilişkilidir ve nesnenin momentumuna göredeğerleri değişmektedir.

Üç Uzamsal boyut durumlarını, sonsuz olanboyuttan sağladıkları enerji ile korurlar.Bu nedenle 'zaman' diğerlerinden farklı bir boyutolarak ele alınmaktadır.

3 uzamsal boyut ve simetrileri, büyük patlama esnasında önlerindeki sınırlı açıkalanlarda oluştu.

Oysa “zaman” boyutunun simetriği, başka bir KEP tarafından kapatılmıştı.

(Simetrinin bu şekilde bozulması için ise tek şart gerekiyor: Evrenin, daha büyük patlama öncesinde de,bir eksensel dönüşünün olması. Ancak bu şekilde, KEP'ler genişleme yönünde birbirlerini iterken, bu tarafıtamamen kapatabilirlerdi. Bu durumda ise genişleme sırasında dönüş eksenine dik hareket eden çok azKEP için 'zaman' ve maddeleşme mümkün olurdu.)

Zaman nasıl sonsuz olarak serbest kalmış olabilir?Yukarıdaki uzamsal boyut tanımına göre aklıma bir tane öneri geliyor. Diğerboyutların önü KEP'lerce kapatılmış ya da sınırlanmıştı.KEPlerin genişleme yönüne olan dik hareketi, aynı zamanda onların en hızlıhareketiydi. Yani, bir KEP ilerlerken, önündeki KEP'de aynı doğrultuda ilerliyordu. Budurumda KEP'in önündeki alan sürekli boş olduğu için, "Zaman" burada sonsuzgenişleme imkanı bulmuş olabilir.

Hareket tek yöne doğru olduğundan, zıt yöndeki alan ise sıfırlanmış olmalı. (Diğer olasıboyutların kıvrık kalmasının ana nedeni; sicimler değil, EGD basıncının bu boyutları/alanlarısıkıştırmasıdır, diye düşünüyorum.)

Uzayan üç boyutun bulduğu aralıkları göstermektedir.(5 KEP, Tepeden)

Uzayan 3 boyutun görünüşü(5 KEP Yandan)

Zaman?Aslında 'zaman terimi', bir çok farklı soyut ve somut kavramı tanımlamaktadır. İç içegeçmiş bu kavramlar, tanımlarken işimizi de zorlaştırıyor.

Çünkü 'zaman'; somut etkileri ve sonuçları olan, soyut bir şeydir.

Benim açımdan, Zaman iç içe geçmiş birkaç kavramı ifade etmektedir:

* Kütle ve enerjinin, zorunlu olarak tek yönlü hareket ettiği, sonsuz boyuttur.* Evrenin genişleme birimidir. (Kaç Planck birimi genişlediği.)* Genişleme yönü ile aynı doğru üzerindedir. (Bunun anlamı herhangi bir noktadan,1 saniyede5.4 x 1044EGD dalgası geçmektedir.)

Eğer burada H(ere) ortamında değil de, mesela bir karadeliğe güvenli yakınlıktakiT(here) noktasında olsaydık, EGD'nin ortamın enerji yoğunluğundan dolayıyavaşlayacak olmasına rağmen, noktamızdan 5.4 x 1044EGD dalgası geçtiğinde gene1 saniye ölçülecekti. (Dalgaların H ortamına göre yavaşlamış olması bir şeyi değiştirmez. Önemliolan, "geçen dalga sayısı")

Kütleden geçen EGD aralık sayısı, bildiğimiz soyut zaman kavramına neden olur.Bu nedenle ivmeli cisimlerde; aralık arası mesafe değiştiğinden; Zaman görecelidir.

* Vektör olarak, hız ile aynı doğru üzerinde ama zıt yönlüdür. Hız artarken, zamanyavaşlar. Zaman sonsuzdan geriye ve hız sıfırdan ileriye doğru değişirler.* EGD'nin "aynı sırası", tüm evrendeki "aynı zaman dilimini" temsil eder. (Belgeselanimasyonlarında gösterilen zaman somun dilimlerinden daha hızlı, hareketli ve ince dilimler bunlarsadece...)Birbirlerinden çok uzakta olan nesneler için aynı "Şimdi", aynı EGD üzerinde iselermümkün.* Cisimler sürekli ve düzenli EGD'ye maruzdur. Bunu, cisimler dalgalarda yolalıyormuş gibi de tanımlayabiliriz.* Nesneler hareket ettiklerinde, zaman sıralarını ve bunlarla kesişme açılarınıdeğiştirirler.* Evrende sabit duran bir cismin uzamsal boyutları, zaman boyutu ile 45'er derecededengededir.

(Bunun nedeni evrenin genişlemesinden kaynaklayan yer değiştirmedir. Cisim ivmelendiği zaman, hareketyönündeki uzamsal boyutu, Zaman boyutunun doğrusuna yaklaşır. Bu yeni zaman boyutunda, EGDaralıkları arasındaki mesafe artar.Yani zaman aralıkları cisim için genişler. Zaman (göreceli olarak)yavaşlar.)

(|AB| doğru parçası sabit duran bir cisme görezaman sıralarını, |AC| doğru parçası ise ivmelihareket eden bir cismin zaman aralıklarınıtemsil ediyor.)

Uzamsal boyutlar?Kütlenin veenerjinin üzerinde/içinde hareketedebildiği, içerdiği enerji düzeyine göresınırlı alanlardır. Sınırlıolmalarının nedeni, EGD'nin basıncıdır.Bazıları ise sınır bile geliştirememiştir.Başlangıçtaki kıvrık durumdakalmışlardır (12 KEP'in kapattıkları).

Üç uzamsal boyut birbirleri ile 90derece açı yapıyorlar. Sanal simetrileri(x,-x; y, -y ve z,-z gibi) vardır. Bu nedenleuzamsal boyutları, KEP'in üstündekienerji (tutunmuş sicim) alanları olaraktanımlıyorum.

Üç boyutu çizerken; x,y,z koordinat sistemikullanıyoruz. Üç uzamsal boyut arasındaki 90derecelik açısal ilişkinin bozulmaması kaydıyla...Zaman boyutunun, her üç uzamsal boyutla da eşitolabileceği iki açı vardır. 45 derece ya da 135derece. Şekilde 45 dereceyi kullanıyoruz.

Eğer 3 boyutu, 2 boyuta indirseydik, aralarındaki açı 120derece olurdu. Zaman ise bu durumda 90 derece açı ilekesiyor olurdu. (Elektromanyetik dalgaların zaman ile olanilişkilerini de gösteriyor olabilir mi?)

Büyük patlama esnasında tüm KEP'lergenişleme yönünde hareket etmiş olsa da,sadece çok az KEP, 3 boyutlu bir titreşimolanağı bulmuş ve kütleli parçacıklarıntemelini oluşturmuştur.Bu KEP'leri, diğerlerinden ne farklıyapmıştır?Bence evrenin dönüşünün de payı olabilir

Ancak kafamı kurcalayan bir soru var: Aslında uzamsal boyutlar bu kadar küçük ise;Nasıl büyük ölçülere sahip kütleler ortaya çıkıyor? Aklıma gelen tek cevap; vektörlergibi "uç uça veya üst üste eklemek" oluyor. Ne kadar küçük olursa olsun, minikalanları birbirine ekleyerek devasa ölçülere ulaşmak mümkün gözüküyor.

Zaman ve 3 uzamsal boyut arasındaki ilişki?Eğer evren genişlemeseydi ve dolayısıyla EGDolmasaydı, KEP'ler salt uzayda olurdu. Zamanolmazdı.

Evrendeki nesneler asla hareketsiz değildir.Nesneler, evrenin genişlemesi ve dönmesi ilesürekli bir serbest düşme durumundadırlar.

Nesnenin bu “sürekli hareketi” sayesinde, EGD'dedüzenli olarak aynı miktarda enerjiyi parçacıklaraaktarır. Bu şekilde, kütle miktarı ve 3 uzamsalboyut, Zaman ile 45 'er derece açıda sabitlenir.

Zaman olmasaydı, uzamsal boyutların varlığı içinenerji sürekliliği olmayacaktı. Zaten bu yüzdenzamandan bağımsız nesnelerin kütlesi yok…

Zaman'ın aktarılan enerjisi, KEP'in bu durumunukorumasını sağlar. Derin su akıntısındaki sıvı dolubir balonun, ters yönden gelen dalgalarladeformasyona uğraması ve bu şeklini korumasıgibi...

(Özel görelilik kısmında bu konuya eklemeler var)

Spin?

Daha önce spini, kendi etrafında dönmesanıyordum. "İçsel bir özellik" tanımını dakavrayamamıştım.Bir nedene bağlı olmaksızın, "kendi etrafındadönme" olarak kabul etmiştim.Ancak Hawking'in bir kitabından sonra tümkavrayışım değişti.

Tanım olarak Spin; parçacığın açısalmomentumundan kaynaklanan içsel birözelliktir.Parçacığın bir dönüşü vardır ama bu dönüşegöre aldığı pozisyon, şartlar değişmediğisürece, aynıdır.Yani biz parçacığı değil, ona bakış açımızı-perspektifimizi değiştiriyoruz.

Ama evren açısından, spin'in değişmesi,parçacığın evrene göre olan pozisyonundakideğişimdir.Elektromanyetizma ile elektrik yüklerininsebebi ve kütlenin de sebeplerinden biridir.

Eğer başlangıçta özdeş parçacıkların spini farklıise, kütleleri de farklıdır. Sadece kütle değil, birçok özellikleri değişir.

Not: Spin 2 için bir şekil düşünemedim.Çünkü 2 boyutlu, daha doğrusu 2 dalganın dikkesişimini temsil eden bir şekil lazım.

Hızlandırıcılarda parçalanmalar sonucu açığa çıkan eş parçacıkların, çok farklı kütlelerdeolmasını, spinlerinin farklı olmasına bağlıyorum.

Nasıl?Spini kavramımı en iyi, bir örneklemeyle yazabilirim sanırım.

Yandaki şekiller, evrenin genişlemesi ilehareket eden bir parçacığı temsil etmektedir.

Geminin yön değiştirmesi, normal rotasındançıkması, ivmeli hareketidir.

Hafif bir rüzgarla (Evrenin Genişlemesi), akıntıyakarşı yüzen (EGD) bir gemidir.

Farklı yelken açıları ya da rotalar geminin,maruz kaldığı kuvvetleri değiştirir.Geminin hızı, su direnci hatta 2 boyutlugörünümleri-yansımaları bile farklı olur.

Geminin özelliklerini bilmeyen, ama sayısaldeğerlere göre tanımlayan biri için; bunlartamamen farklı özelliklere sahip gemilerolurdu.

Bütün parçacıklar, EGD'den aldıkları enerji sayesinde titreşirler.(Yansıtırlar)Ayrıca, üzerlerinde EGD basıncı ve genişleme doğrultusundaki tek yönlü hareketinmomentumu da vardır.

Enerji yoğunluklarına ve boyutlarına göre farklı özelliklere (biçim, spin, elektrik yükü ve titreşimgibi) sahip olurlar.

Bu koşullara göre evren uzayını dalgalandırırlar. Biz bunları, parçacıkların titreşimiolarak algılıyoruz. Ve parçacıkları birbirlerinden ayırt etmede kullanıyoruz.

Spin bize parçacığın evrenle olan etkileşimi hakkında bilgi vermektedir.

Gemi örneğinde olduğu gibi; parçacığın spini, hareket yönü veya kütle/enerjiyoğunluğu değiştiğinde, elimizde eskisinden farklı bir parçacık oluyor.

KuantumKuantum alanı ve kuantum dalgalanması, kendi başlarına özel bir durum değildirler.Çok değişkenin kaotik durumlarının sonucudurlar.Eğer dalgalar açısından bakarsak, durum çok belirsiz veya karışık değildir. Sadece gözönüne alınması gereken, çok fazla değişken var.

Tüm değişkenleri tek tek ele almak mümkün değildir.Bu yüzden alt değişkenlerden, üst değişkenleri elde ediyoruz. Elde edilen sonuçlardandaha üst değişkenleri hesaplıyoruz.(Bu sonuçlar yüzde yüz kesinlikte değiller. Ama güçlü olasılıkların oluşturduğu, en güçlü olasılıklardır.)

Sonuçları mesela 4 kuvvetli bir fonksiyon gibi ele alabiliriz. (Örn: (f (q) =x4+3y³-z²-1) gibi)Kökler veya üsler değiştiği zaman, tüm sonuç değişecektir.

Hangi kök'ün denklemde sırayla kullanıldığı önemlidir.Kuantum alanını belki en kolay, 2 boyutlu bir benzetmeyle açıklamayı deneyebiliriz.

Bir su havuzunda yüzen sabitlenmiş parçacıklar olsun. Havuzda, dıştan merkeze sabitve yüksek frekanslı dalgalar yollayalım.Parçacıklara çarpan dalgalar, parçacıkları birer dalga kaynağına dönüştüreceklerdir.Parçacıkların büyüklüklerine göre de, dalgalar arasında farklılıklar olacaktır.

Her dalgacık kendi yoluna devam edecektir. Ancak bazı noktalarda, dalgaların tepe-dipnoktaları çakışacaktır.Bu noktalarda dalgaların genliği (enerji içeriği) artacaktır. Bazı bölgelerde ise birbirlerinisönümlerler. Bu bölgelerde, durgun bir su yüzeyi gözükür. (Dalga orada ve yoluna devamettiği halde...)

Evren için durum biraz daha farklıdır. EGD ve EGDkaynaklı (yansıtılan) bütün dalgalar iç içedir.Üstelik bu değişkenler, sadece yakın çevredenkaynaklananlar da değildir. Milyonlarca ya damilyarlarca yıldır evrende gezinen dalgalardan dadoğarlar. (Süpernova patlamalarından, karadeliklerdengalaksilerden, tüm kütlelerden yayılan/yansıyan dalgalardabulunmaktadır.)

Bütün bu değişkenlerin hepsini bilmek ve hesaplamayadahil etmek mümkün değildir. Üstelik birçoğunun etkigücü zamanla belirsizleşmiş olabilir. Yine de alanlarıetkileyip, katkıda bulunuyorlardır.

Kuantum alanı dediğimiz şey, bu dalgaların kaynaşma alanıdır. En büyüğünden, enküçüğüne... Tüm dalgaların...

Varlığı, özellikleri, enerji yoğunluğuna bağlıdır.Bu değişkenleri (dalgaları) göz önüne aldığımızda,evrenin en boş yerinde bile dalgalar olacağı için,oralarda da kuantum alanı olacaktır.

Dalgaların kesişen tepe noktaları, enerji yoğunluğuarttığı için, geçici parçacıkların oluşum noktalarıolabilir. (Aynı anda oluşan dip noktalarda da anti parçacıklaroluşuyor olabilir.)

Dalgaların yollarına devam etmesiyle, geçiciparçacıklarda kaybolur.

Kuantum Dalgalanması, bu (süperpozisyon) tepenoktaların oluşumunun bir sonucudur.

Parçacıkların birbirlerine göre konumları sabit olduğusürece, kuantum alanındaki tepe noktalarının dakonumları sabittir.

Dalgaların bir nesneyi etkilemesinde, sıraları ve açılarıönemlidir.Nesne hareket edince; etkileyen dalgaların sırası,hareket yönüne göre değişir. Alan farklılaşır.

Kuantum mekaniği?Matris çözümleri, farklı sıradaki ve kuvvetteki dalgaların, belirlenmiş bir koordinattakinesne ya da nokta üzerindeki etkilerini çözümlemeye benziyor.

Sonuç: AxB ile BxA'nın çok farklı matrislerolduğuna dikkat edin. (1 ve 3 boyutlusonuçlar)

Her matris grubunun “dalgaların vektörlerini”,her değişkenin de farklı “dalga enerjilerini” ifadeettiğini varsayarsak.

Ya bu değişkenlerin her biri, ayrı bir fonksiyonolsaydı?İşte bu, kuantum dalgalanması için basit birdeğişken olurdu.

Bu yüzden; dalga sırası, gücü ve diğerleriyle

kesişme açısı önemlidir.

Bu şekilde, parçacıklar artık doğrudan, 3 konumve 3 momentumla tanımlanmak yerine,bir "dalga fonksiyonu" ile tanımlanırlar.Bu dalga fonksiyonu, parçacığın bütün bilgisinibarındırır.

Doğru sorularla fonksiyondan istenilen bilgileralınır.

Örneğin "parçacık nerede?" dersiniz, o da size parçacığın 'sorduğunuz anda neredeolabileceğini' söyler.Önemli soru, 'olabilirlik'tir. Bu yüzden, dalga fonksiyonu aynı zamanda "olasılıkfonksiyonu"dur.

Fonksiyonlarda değişkenlerden birinin değişmesiyle, sonuçta değişir. Fonksiyonlargenelde birkaç olasılık (kök) üzerine kuruludur. Bir fonksiyon da, aynı sonucu verenfarklı kökler olabilir.

Eğer parçacık bir noktada saptanırsa, bu köklerden biri o an için geçerli olur. Böylecediğer kökler (olasılıklar) geçerli olamayacaklarından, çökerler.

Örnek; “4” hangi sayının karesi? “+2” mi, “-2” mi? [f (x) = x2 => x=?; +2? veya -2? ]Buradan Schrödinger'in ünlü kedisi aklıma geliyor. Canlı mı? (+2) Ölü mü? (-2)

Düşünce deneyinde tek bir atom kullanılıyor ve gözlem yapılmadığı sürece, dalgafonksiyonunun sonucunun kesin olarak bilinemeyeceğini vurgulanıyor. Atom 5 dakikasonra da, 5 yıl sonrada bozunabilir ve mekanizmayı tetikler.

Dalga fonksiyonu bozunma olasılığını bize söylerken, ne zaman bozunacağını kesinolarak söyleyemiyor. En güçlü olasılık durumlarına göre, zamanı tahmin ediyoruz.Çünkü bozunmanın neden-sonuç ilişkisini bilemiyor ya da en azından hesaplayamıyoruz.

Niçin?Bu soruya cevap vermeden önce, bozunmanın ne olduğunu ve sebeplerini irdelemekgerekiyor.Daha önce entropi konusunda değindiğim bozunma (çürüme, dağılma) parçacıklararasındaki bağların ve kuvvet değerlerinin değişiminin sonucudur.

Enerji yoğunluğu değişen sistemlerdeki zayıf konumdaki parçacıklar, sistemleri yenidenge noktası ararken, mevcut sistemlerinden ayrılırlar.Çünkü o an için, sistemde yerlerini (geçici olarak) dolduran başka, enerjiyoğunluğu/parçacıkları vardır.

Eğer sistem dengesini korumak için daha fazla parçacığa ihtiyaç duyarsa, buparçacıklarda kalıcı olur.Sisteme gelen bu yeni parçacıklar (alanlar); EGD kaynaklıdır.Esas parçacığın yerine geçen (alan) ise; kuantum dalgalanmalarında tepe yapmış(süperpozisyon) bir enerji yoğunluğunun EGD ile (geçici) kütle kazanmasıdır.

Parçacık sayısı artışı, kuantum dalgalanmalarını da arttırır. Bu da daha fazla enerjiyoğunlaşması demektir. Bu yüzden, bu sistemler sürekli yeni denge arayışındadırlar.

(EGD, küçük sistemleri enerjisiyle kolayca değiştirebilirken, sistem büyüdükçe etkisi dağılır.)

Mesela; daha büyük bir sistem olan maddenin, EGD'ye tepkisi, kütle çekim alanı olarakbildiğimiz, yansıma dalgaları oluyor.

En küçüğünden büyüğüne kadar, bütün alanlar EGD'den alınan enerjinin yansımasıyla oluşuyor. Serbestdüşüşten dolayı, bu alanlar 4 boyutlu evrene göre bir spiral çökme alanı oluşturuyor. Her sistem, kendisineait dalgalandırdığı bir alana sahip oluyor.

Bu nedenle, bir sistemin uzaktan ölçülen tüm kütlesi, sadece parçacıkların (net)kütlelerinin toplamından oluşmuyor.Tüm sistemin sinerjisinden yani kuantum alanlarındaki geçici enerji yoğunlaşmalarının(güçlü olasılıkların, süperpozisyonların) da kütleye dahil olmasından oluşuyor.

Tüm sistemler; aynı yapının ve kuralların etkisi altındadır.Fark;sistem büyüdükçe, gözlemlenen sonuçlarının değişiyor olması.

Büyük Patlama?Boyutsuz, hiçlikten başlayıp ve hızla genişleyen enerji alanı şişmesidir. Evreninbaşlangıcıdır. Bilinen tüm "sürekli madde" bu dönemde oluşmuştur.

Klasik teoremin aksine, bana göre çok büyük bir enerji çıkışı ile başlamamıştır. Durgunenerjinin, aşamalı olarak serbest kalmasıyla başlamıştır.İlk başta, kademeli iç basınç artışından dolayı genişlemiştir. "Büyük şişme" denilendöneme kadar, homojen ve simetrik yapısını korumuştur.

Büyük Şişme, ilk genişleme aşamasında alan ve hacim artışı sonucu, enerji dağılımınınhomojenliğini koruma gereği ile olmuştur.Evren, hem genişlemeyi sürdürebileceği hem de enerji tasarrufunda bulunabileceği birdönüşüme girmiştir.

Çünkü genişlemenin, KEPlerin hareketinden hızlı olması (Salt uzayda genişlemeye karşı birdirencin olmayışı) evreni saran zar sicimin KEP'lerle desteklenmesi (katılması) bunusağlamıştır.

Bu dönüşüm sırasında boyutlar ve kütle oluşumu da gerçekleşmiştir. (Bu açıdan bakınca;zaman, uzamsal boyutlardan hemen önce oluşmuş olmalı.)

Başlangıcı tekillik olarak düşünmemizin nedeni; bu dönemde bildiğimiz uzamsalboyutların olmayışıdır. Tüm KEPler yüksek basınç altında en küçük formlarındasıkışmışlardı. (Karadeliklerde de maddenin durumu benzer olabilir.)

Bu durumu; aşırı ısıtılmış ya dasoğutulmuş homojen maddeatomlarının/moleküllerinin durumunabenzetiyorum.

(Durgun saf homojen suyun, aşırı ısıtılmış ya dasoğutulmuş hallerinin, denge noktalarında benzerolabileceğini düşünüyorum. Böyle bir ortama girecektek bir toz tanesi ya da dengeyi bozacak hafif bir etki,bütün sistemi zincirleme olarak değiştirecektir. Sukaynayarak hızla buharlaşacak ya da donacaktır.)

Kademeli olarak tanımlamamın sebebi ise; başlangıçta titreşen "tek bir KEP" ilebaşlayan kıpırdanma, sistemi dalgalandırmış olmalı.Her dalgalanmanın merkezde tekrar buluşması ile artan basınç yeni KEPleri detitreştirip dalgalanma şiddetini ve basıncını arttırmış olmalı.Bu, zarda esnetici ve genişlemeye zorlayıcı kuvvet oluşturmuş olmalı. Hareket için alanbulan KEP'ler, genişlediklerinde basınç artmış olmalı.

Artan basınçla dıştaki KEPlerin bir kısmı, Zar'a dahil olmuş olmalı.Genleşme ve esneme imkanı artan Zar, basınçla genişlemiş olmalı.

Başlangıçta mesafeler çok yakın olduğundan, Zar'a dahil olan enerji miktarı yüksekti.Bu sayede hızlı bir genişleme için hazırdı.Zar basınç ile genişlerken, basınç unsuru olan KEPler'in hepsinin aynı hızda genişlemesi

mümkün değildi. Çünkü merkezden yayılan KEPlerin önünü kesen, sınırlayan başkaKEPlerde vardı.Bu nedenle ortam basıncı ve titreşimi hızla artıyordu.Sınırları oluşturan Zar ise bütünlüğünü koruyacak şekilde, eklenen enerji ilegenişliyordu.Ancak genişleme oranının, artan basıncı karşılayamadığı bir denge noktasında,genişlemesini koruyacak şekilde dönüşüme zorlanmış olmalı. (Çünkü merkezden yayılanbasıncın dalgalandırması, eksensel dönüşü ve ilerleyen KEPlerin baskısı vardı.)

(Evrenin dönüşü, büyük patlama öncesinden başlamış olabilir.)

Applet benzetmesine göre kapalı dairesel bir alandaki sürekli dalgalanmalarındazamanla bir dönme hareketine neden olabilir.

(Ripple Tank Applet V1.7f)

Bu aşamada uzamsal boyutlar serbest kalmıştır. Evrenin homojen ve düzenli yapısı dabozulmaya başlamıştır. Her genişleme aşaması, yeni bir dalga (EGD) oluşturmaktadır.Bu dalgalar, enerjiyi sisteme dağıtırken, 3 uzamsal boyutu da enerji ile destekleyerek,maddenin sürekliliğini sağlamaktadır.

Evrenin Genişlemesi ve Karanlık Enerji?Aslında evreni genişletmeye çalışan özel bir kuvvet (karanlık enerji) yoktur.Karanlık enerji terimi, genişlemenin sebeplerini bilmiyor oluşumuzdan kullanılıyor.

Bence, Evren genişlerken döndüğü için, tüm cisimler de sanal merkezden* açısal ivmeile genişleme yönüne doğru savrulmaktadır.

Bu evreni saran zar'ı da etkilemektedir. Dönüş onu genişlemeyezorlamaktadır. (Atmosfersiz bir ortamdaki balonun eksensel dönüşü sırasında içmaddenin ekvatoral bölgeye olan hareketinin basıncı gibi...)İkinci olarak, tekillik sıkışıklığından kurtulan KEP alanları

genişlemektedir. Genişlemeleri, dengeleyici karşı kuvvet ile karşılaşanakadar sürmektedir.Üçüncü olarak, evren dokusunun akışkan niteliği sayesinde, birbirinden

(kritik mesafeden) uzak nesneler (galaksiler), basınçla birbirinden ayrılıyor. (Aynıbasınç kritik mesafe altındakileri de birbirine yakınlaştırıyor.)Evren dokusu bu nedenle sürekli genişlemektedir. (Deniz dibinden yükselen hava kabarcıkları...)Evren dokusundaki bu genişleme, evren zarını da zorlamaktadır.

Ancak kütlenin genişleme yönündeki hareketi biraz daha farklıdır.Kütle üzerinde farklı kuvvetler vardır.

İlk'i dokunun hareketi ile kütlenin de aynı yöndeki mecburi hareketidir. (Gerilen balonüzerindeki nokta gibi. Gerilen balona göre koordinatları değişmez iken, dış gözlemciye göre değişir...)İkincisi, evrenin rotasyonundan kaynaklanan açısal ivme. Bu da kütleyi merkezdendışarı doğru itmektedir.

Bu iki hareketin bileşimi, kütlenin evrenin genişlemesi yönündeki hareketine neden olur.**

Kütlenin bu hareketinin hızı, evrenin genişleme oranından farklı olabilir. Çünkü kütleiçin yaptığımız tüm değerlendirmeler, bulunduğumuz noktaya göre, "göreceli"dir.(Çünkü büyük patlamadan beri bütün nesneler aynı doğrultuda ve eşdeğerli hızlarda zaten hareketediyorlar.)

(*) Sanal merkez... Çünkü artık evrenin dışında, saf uzaya ait bir noktadır.Büyük patlamanın başladığı merkez noktadır. (Bu noktayla ilgilihesaplamalarda, sanal sayılar gerekli olabilir.)

(**) İlki ve genel kabul göreni, evrenin direk genişlediği şeklinde. Sonsuzcaşişen bir balon gibi genişlemesi...Bana daha makul gözükeni, saf uzay içinde enerji alanı olarak kapalı vegeometrisinden dolayı (bir küre ya da torus gibi) sonsuz olan bir evren.

Hatta genişlemeyen sabit bir evrende olabilir.(Daralmadığı kesin)Genişlemeyen evrenin eksensel dönüşü olmasışartıyla, iki durumda da gözlemelerimiz benzerolabilirdi.

Evrenin her yöne doğru genişlemesi?Evren genişlerken, maddenin de bu genişleme ile hareket ettiğini belirttim.Diğer yandan, hareketin her zaman üç uzamsal boyuttan biri üzerinde olduğunu dabiliyoruz.Torus yapısında bir evren aşağıdaki gibi genişlerken, her nokta birbirinden uzaklaşır.(Bu da her yeri evrenin merkezi olarak gösterebilir.)

Çap genişlerken, sanalmerkezine göre döner.

Torus kolu dönerken, aynızamanda şişerek genişler

Bu durumda maddenin durumu nedir?Aynı anda 3 uzamsal boyutunun üzerinde birden hareket etmesidir. Yani madde 3boyutu ile sürükleniyordur/fırlatılıyordur.Bunu benzetme ile anlatırsam; elimizdeki 3 dişli bir mızrak, maddemiz olsun. Mızrağınher bir dişi de, bir uzamsal boyutu temsil etsin.Fırlatılan mızrağın hareketi genişlemeyi temsil ederse, 3 dişi de eşit oranda hareketeder. Diş'lerin açıları ise EGD ile olan etkileşimi belirler.

Işık

Maxwell'den beri, ışık hızının evrendeki "en yüksek sabit hız olduğu" ve Einstein'danberi ise, "gözlemciye göre sabit en yüksek hız" olduğu ifade ediliyor.Aslında sabit olarak tanımlanan şey: fotonun hızı değildir. Başka bir sabittir. Bunu "C"simgesi ile tanımlıyoruz.

"Işık hızı" ile, "fotonun uzay boşluğundaki en yüksek hızını" tanımlıyoruz.

Diğer yandan, farklı ortamlarda (daha yoğun) /gözlemciye göre farklı hızlarda (zamangenişlemesinden dolayı) fotonun hızının değiştiğini de biliyoruz. Ama 'C' asla değişmiyor.O zaman, 'C' sadece bir hızı temsil etmiyor. Bu 'hız' 'C'nin sadece bir türevi.

Fotonun doğal hızının 'sıfır' (0) olduğunu düşünüyorum.Momentumu ile tek boyut üzerinde ve tek yönlü olarak (doğrusal) hareket edebilen birKEP (veya KEP'ler) dir. Frekansına bağlantılı olarak taşıdığı enerjide değişkendir.

Peki bu durumda fotonlar nasıl hareket ediyor? Bence, bunun cevabı; evreningenişlemesinden kaynaklanan dalgalar (EGD) olmalı. Fotonlar bu dalgaların üzerindesörf yapan enerji paketçikleridir. Ve bu dalgaların hareketlerine bağımlılardır.

Dalgalar farklı bir ortama girdikleri zaman, (her dalga gibi) ortamın yoğunluğundanetkilenirler.Farklı (enerji yoğunluklu) ortamlarda dalgaların hızı değiştiği için, üzerinde sörf yapanfotonun hızı da değişiyor.C sabit bir değer olduğu için; ortamdan çıkan dalga önceki hızına döner. Foton daenerji kaybetmiş ve frekansı değişmiş olsa da, dalga üzerinde sörf yapmaya devameder.

Işık hızın değişkenliği?

Artık biliyoruz ki; foton'un hızı değişebiliyor.a) Gözlemciye göre değişiyor.b) Ortam yoğunluğuna göre değişiyor. (Bana göre maddenin yoğunluğu değil, enerjinin yoğunluğuönemli. Çünkü kütle, enerji yoğunlaşmasıdır)

a) Her gözlemci; görebildiği fotonu ışık hızında ölçüyor. Yani, Işık hızı göreceli.

Eğer ölçülen ışık hızı, her gözlemci için aynı olmasaydı, hızlanan bir gözlemci içinzaman yavaşlayacağından, dış gözlemcinin ortamındaki fotonu daha hızlı olarak ölçerdi.Dış gözlemci de, iç gözlemci ortamındakini yavaşlamış ölçerdi.

Ne kadar zaman genleşmesi olursa olsun, her gözlemci ışık hızını kendi ortamında hepaynı değerde ölçecektir.

Çünkü "Zaman", EGD aralıkları arasındaki mesafelerden oluşmaktadır. İki aralıkarasındaki mesafe, hız artıkça artmaktadır.

Hız doğrultusundaki uzamsal boyut, zaman ile açı yapmaktadır. Hız artıkça, zaman ileolan açısı da değişmektedir. (Hareket her zaman, 3 uzamsal boyuttan biri üzerindedir.)*

Bu durumda hareketsiz nesneye göre, hareketli nesne için EGD aralıklarıgenişlemektedir. Çünkü EGD ortama bir dalga olarak girerken kırılmaktadır.

Gözlemciler "Zaman"ı, kaçtane aralık aştıklarına görehesaplıyorlar (örneğin her 100aralık, bir mili saniye olsun). Aynımiktarda zaman aralığınıaştıklarında, aynı süreyihesaplayacaklardır.

Birbirlerine baktıklarında ise,farklı aralıklara sahipolduklarından, birbirlerininzamanını farklı tespitedeceklerdir.1 Zaman aralığı=1 EGD aralığı(Dalga Boyu)

b) Ortamda yoğunluk artışı, enerji yoğunluğu artışı demektir. (Madde, enerjinin yoğunlaşmışhali ise...) EGD hızı azalmıştır. Çünkü EGD bir dalga olarak, daha yoğun bir ortamagirmiştir. EGD aralıkları daralırken hızları da düşmektedir.**Fotonda üzerinde bulunduğu dalga ile aynı şartlara tabidir.

Sonuç: Yoğun ortama giren dalga kırıldığı ve yavaşladığı için, taşıdığı fotonun hızı da değişiyor.

Bir Soru: 2 gözlemcimiz var. Bir tanesi çok büyük camdan bir küre merkezinde olsun(mesela 300.000 km yarıçapında). Diğer gözlemci de cam kütlenin dışında olsun.İkisi de kaynaktan aynı mesafede olsun.Her iki gözlemcide de aynı zaman başlangıcına ayarlı birer atomik saat olsun.

Her iki gözlemciye de camın dışından, aynı anda bir foton bırakalım.1) Cam kürenin diğer ucundan yollanan fotonun gözlemciler için fark edilme veişaretlenme anı nasıl olur?2) Cam küre içindeki gözlemci ile dış gözlemci bir araya geldiklerinde saatleri aynıdeğerleri gösterir mi?

C-1) Fark etme zamanları farklı işaretlenir.C-2) Hatalıysam saatler aynı zamanı gösterir.C-2) Haklıysam, Saatler farklı zamanı gösterir. ***

Fotonun kütlesi? Enerjinin kütle kazanabilmesi için, en az 3 uzamsal boyutta titreşmegerekiyor. Foton tek boyutlu olduğu için, kütlesi yoktur. (Elektromanyetik dalgalar, fotonsıralarından oluşurlar ama iki boyutlu oldukları için kütlesizdirler.)Fotonun tek boyutlu olduğunu; hareketinin sadece tek yönlü ve doğrusal olmasındançıkarıyorum. Foton ortam değiştirdiğinde bile bu doğrusal ve tek yönlü hareketini(kırıldıktan sonra) sürdürüyor.

Foton bu titreşimi içinde enerji taşıyabilir. Ayrıca bir enerji formu olduğundan, EGD ilede ayrı bir etkileşimi vardır. Bu momentumu'dur.Fotonun momentumu için iki kaynak olduğunu düşünüyorum. İlki titreşiminde taşıdığıenerjidir. Bu değişkendir.İkincisi ise EGD'nin fotonu itmesi esnasında uygulanan kuvvetten kaynaklananmomentumdur. Bu sabittir.

* 180 dereceden, 0 dereceye doğru olduğunu sanıyorum. Evrenin genişlemesinden dolayı, her kütlenin zatendoğal bir hızı olduğunu da düşünürsek, saf uzay da 180 derece iken, evrenimizin uzayında; (180-45) 135dereceden de başlıyor olabilir. Hatta 137.5 derece (altın oran) ile de ilgisi olabilir ama bunların hepsitamamen sezgisel, dayanaksız.

** Yoğunluk farklılığında dolayı kırılma sonucu, "zaman"-"hız" arasındaki açı değişimi açısından da konu elealınabilir. Eğer böyle bir ilişki var ise; manyetik alan üretmenin sebeplerinden biri olabilir. Buradakastedilen "hız", evrenin genişleme hareketinden kaynaklanandır.

*** Cam küre içindeki saat için zaman, daha yavaş geçmiş olmalı. Işığın kırılıp, hızının yavaşlamasındandolayı değil, cam moleküllerinin kuantum alanlarının enerji yoğunluğundan. Eğer cam küre değil ise benzerdeney, bir elektromanyetik alan içinde de yapılabilir.Mantık aynı olduğundan, sonuçlarda benzer olmalı.

Kütle?

İşte can alıcı esas noktaya geldik.

Kütle, sadece ama sadece, ivmeli hareket eden enerji için geçerlidir.Evrende sabit gördüklerimizde dahil her şey sürekli, ivmeli bir hareket içindedir. Buevrenin genişlemesinden kaynaklanan, "yer değiştirme"dir.

Bu hareketi tanımlayacak bir referansımızın olmayışı, bizi yanıltmaktadır. Çünkü herşey aynı gemide yolcu.Kütle bu hareketi, uzayda serbest düşüş olarak tanımlar.

Kütle; enerjinin "serbest düşüşü esnasında,EGD ile yapmış olduğu etkileşimden" doğar.Yani kütle; aynı düzlem üzerindeki, iki zıtkuvvetin ilişkisinden doğar.

Bunu denizde akıntıyla sürüklenen ama tersyönde esen rüzgarın etkisinde olan bir balıkçımantarına benzetebiliriz.

Şimdi konuyu biraz daha açalım.Bu dalgalar (EGD) olmasaydı bile, KEPler genişleme ile aynı yönde hareket edeceklerdi.Diğer yandan genişleme olmasaydı, bu dalgalar tarafından zıt yöne itileceklerdi.Bu iki kuvvet de aynı düzlem üzerinde olduklarından, iç içeler. Ve ancak, bu iki kuvvetbirden enerjiyi etkilediğinde, kütle oluşuyor. (Kütlesizler de dalgalar baskın, kütleliler degenişleme yönündeki kuvvet daha güçlü. )

Evrendeki enerjinin homojenleşmesinde kütle'nin rolü vardır. Fotonlar bir, dalgalar ikiboyut üzerinden enerji taşırken, kütleler üç boyut üzerinden enerji taşırlar.Depolayarak taşıyabildiği enerji miktarı da, diğerlerine oranla çok yüksektir.

Kütle oluşumu için, enerji en az 3 boyut üzerinde hareket alanına sahip olmalıdır.Bunun içinde, bu alanları sabit tutacak bir enerji gerekmektedir. Aksi halde, EGD bualanları da sıkıştıracaktır.

Sicimlerden oluşan bu zar alanları, uzamsal boyutları korumaktadırlar. Bu sicimalanlarını şekillendiren EGD'dir. Etki-tepki süreci boyunca, alanların sürekliliği ve biçimikorunur. (Aslında bu zar sicimler, kütleden bağımsız değiller. Kapalı bir zar sicimin, çıkıntı yaparakfarklılaşmış alanlarıdırlar.) Parçacığın spini dediğimiz özel duruşu da, EGD'yi sürekli aynışekilde karşılamasını sağlamaktadır.KEPin ivmelenmesi, momentum olarak sonuçlanmaktadır. Eğer bir nesnenin ivmesiartarsa momentumu (ya da kütlesi) artmaktadır. İvme sabit ise, (yeni) kütle de sabittir(evrene göre).

Evrendeki tüm kütleler, bu şekilde oluşmuş ise; Bunu nasıl yorumlayabiliriz? Şu anakadar yapılan çalışmalarda ve varsayımlarda, hep gözümüzün önündeki bir şeyikaçırmış olabiliriz: Uzay-Zaman ve evrenin genişlemesinin iç içe'liğini...(Akıntıda yaşayan balığın, akıntılı suyu bir bütün olarak ele alması gibi... Ya da sürekli titreşen bir jöleyiincelerken, ne salt titreşim ne de salt jöle olarak düşünebiliriz. Bütün hesaplarımızı "titreşen ve titreşecek

jöleye göre" yapmak zorundayız.)

Uzay-Zaman iç içe'liğini kabul ederken, evrenin genişleme etkisini yeterince göz önünealmamış olabiliriz. (Bu dönme ivmesi ya da genişleyen dokuyla yer değiştirme de olabilir. İkisi birden deolabilir. Sonuçta bütün parçacıklar, dışa doğru fırlatılıyor.)Bizler, evrendeki her şeyi ama her şeyi, kendisine has frekanslarda titreşen ve dalgalaryayan nesneler olarak algılıyoruz. Genel bakış açısına göre bu doğru gözüküyor.

Bana göre bunların sebebi; evrendeki her şeyin, enerji yoğunluğuna göre, EGD ileetkileşime girmesidir. Tüm parçacıklar EGD'nin tepe ve dip noktaları arasında dalıpçıkarken, titreşirler. Enerji yoğunluklarına ve spinlerine göre, EGDnin bir kısmınıyansıtıp kendilerine alan oluştururlar.

Bu durumda kütleyi oluşturan-sabit tutan ve etkileyen birçok dalga olduğu düşünülebilir. Ama durum öyle değil.Etkileyen dalgalar çok fazla olsa da, kütleyi oluşturan vesabit tutan sadece tek bir dalga var.

Çünkü EGD hariç tüm bu dalgalar küreseldir. EGDhiperboliktir. Bu nedenle kütle oluşumunda, uzamsalboyutlar ile aynı anda 45 derece açı yapabilecek, tek birvektörel dalga doğrultusu vardır.

Çünkü aynı düzlem üzerinde, zıt yönde bir de hız boyutuvardır. Boyutların açıları "hareketinin yönüne göre"belirleniyor. Hareket düzlemi ile 90 derece yapabilen tekEGD kesişim noktası kalıyor.

Bir hayali 3 telli şemsiyenin kolları; uzamsalboyutları (x,y,z) , Sapı da; zaman-hız (t)doğrultusunu temsil etsin.

Şemsiyeyle büyük bir küreye yaklaştığımızıdüşünün. Küre yüzeyine, şemsiye sapının 90derece açı ile temas edebileceği ve şemsiyekollarının da aynı anda 45'er derecede olabileceğitek nokta vardır.

Şemsiyenin sapı ve kollarının birleştiği nokta ilebu noktadan geçen tek bir düzlem vardır.Hareket olmadığı sürece bu durum değişmez.

EGD (veya zaman) nasıl 3 uzamsal boyuta enerji aktarıyor olabilir?Bu teller, şemsiye sapına dik olduklarında, aralarındaki açı 120 derecedir. Eğer sapıgörmezden gelirsek, bu üç tel aynı düzlem üzerinde oldukları için, bu yapıya iki boyutlubir nesne gözüyle de bakabiliriz.Şimdi bu nesneyi 3 boyutlu bir nesne elde etmek için aralarındaki açı 90 derece olanakadar biraz kapatalım.3 telin şemsiye sapı ile olan açısal ilişkisi de 45'er derecedir. Dördününde keşişimnoktasına, sapla aynı düzlemde ters bir hareket verdiğimizde, şemsiyenin bu üç teli

üzerindeki kuvvetleri düşünelim.

Merkez nokta üzerine uygulanan kuvvet, kolların açılarına göre dağılacaktır. (Kuvvetinesas payı sap üzerinde kalacaktır) Eğer (tek boyutlu) sadece sap kısmı olsaydı, sap tüm kuvvetikarşılayacaktı. Ama bu kuvvet, vektörüyle olan açılara göre kollar üzerinde 3 eşparçaya daha ayrılır. Benzer şekilde, EGD (=zaman) de parçacıklara sürekli benzerkuvvet uyguluyor.

Eğer obje tek boyutlu ise bu itici dalgaların hızı (C) ile hareket edecekti. Ama 3 boyutluolunca kuvvetin bir kısmı, 3 alana daha dağılıyor. Dolayısı ile enerji paketçiğimizin anadoğrultusundaki hızı düşüyor. Kuvvetin sağladığı enerji ile bu 3 alanda da KEPtitreşmeye devam ediyor. Bu bize 3 boyutlu bir titreşim alanını yani; kütleyi sağlıyor.

Enerji nasıl parçacık haline dönüşüyor? Bana göre tekrarlar zincirinin sonucudur. "Alan"içinde "alanlar" ve onların içinde "alanlar".Her alan, yansıtılan (EGD) dalgalardan oluşuyor...

http://www. ivorbittle. co. uk/Books/Fluids book/Chapter 14 web docs/The flowround a bullet. htm

Neden Alan?Su içine bir tüfek mermisi atıldığında, engüçlü direnç kuvveti nerede oluşur? Elbettemermi çekirdeğinin hemen ucunda...Mermi bu dar alanda en fazla enerjiyi harcar.Kendisine, sıkışmış su moleküllerinden birtampon alanla yol açar. Enerjisi dalgalarlayayılırken, bu tampon alan genişler. Mermiçekirdeğinin taşıdığı enerji yeterli olduğusürece, oluşturduğu alan ile yoluna devamedecektir.Bu süre zarfında, alan içindeki ve dışındakisular, enerji yoğunluğu farklılıkları nedeniylegeçici bir süre birbirlerinekarışmayacaklardır.

Aynı şeyi, mermi çekirdeği yerine aynı hacim ve momentuma sahip birkaç damla su ile de yapabiliriz.Fırlatılmış su moleküllerinin dağılması (molekül yapısı nedeniyle) haricinde, sonuçları benzer olurdu. Eğerçekirdeğin enerjisi sürekli ve sabit ise; yaydığı dalgaların alanı da sürekli ve sabit olurdu. Eğer hızı(momentumu) arttıkça, alanın hacmi de artardı.Belki binlerce çekirdek alacak genişlikte bir alan bile olabilirdi.

Çekirdeklerden uzaklaşan dalgaların zayıfladığı bölgelerde, dalgalar kaynaşacaktır.

Eğer bir makineli tüfekkullansaydık?

(Dalgalar birbirlerininiçinden geçip yollarına devamederler. Ama 2 boyutluolduklarından dağılıyorlar. Busebeple güçlü dalgalarınbaskın alanında, diğerlerigölgelenmiş kalıyor.)

Böylece parçacığın etkinolduğu kuantumalanının sınırı dabelirlenmiş olacaktır.

Parçacığın dalgaları ise,ortam bulduğu süreceyayılarak yoluna devamedecektir.

Her bir alan, oluşturan parçacığınenerjisiyle dalgalandığı için oparçacığın kuantum alanı da olarakda anılabilir.

Alan kuvvetinin korunduğu sınır, parçacığın tanımlandığı alandır. Bu güç alanıntamamı; (parçacığın duruşunu ve EGD enerjisini nasıl yansıttığını belirleyen spini ile) uzay için 3boyutlu (küresel) şekli olan; tek, bütün bir parça niteliğindedir.

Artık uzay için, kütleli bir parçacıktır. Kütleli parçacık oluştuktan sonra, EGD dalgalarıbu parçacıkları birleşmeye ve daha üst parçacıklar oluşturmaya yönlendiriyor. Her EGDdalgası ile oluşan yeni parçacıkların spini farklı oluyor ve toplam kütleleri artıyor.Bu süreç, EGD'nin şekillendiremeyeceği kadar büyük boyuta ulaşmaları ile duruyor.Bundan sonra kütle çekimi olarak sadece yansıması kalıyor.

Canlandırma da kütleye çarpan dalgalar sıkıştırılmış, kütleyi aşanlarda genişletilmiştir. En son aşamada ortaya çıkaneğikliklerin, üstteki karadelik kütle çekim alanını gösteren simülasyondaki yapı gibi, bir kaç odak noktası oluştuğunu görüyoruz.

Kütle ve parçacık oluşumunda daha fazla EGDetkisi olmalı. Ancak hepsini resmetmek zor.

(Karadeliğin kütle çekim alanları-canlandırmadanhttp://www.nasa.gov/centers/goddard/universe/gwave.html)

Her parçacık bir alan oluşturduktan sonra, bir sonraki EGD için (başka açıdan gelen) birparçacık olmaktadır. Spini değişmektedir. Büyüdükçe EGD'nin biçimlendirme gücüazalmaktadır.

Parçacıklar nasıl bir araya geliyor?İlk parçacıklar oluştuktan sonra, nasıl bir araya geldiklerini özetlersek...Evreni, genişlemiş KEPlerden oluşmuş bir denize benzetirsek; onun birsüper akışkan olduğunu söylemekte yanlış olmaz.O zaman, tüm bu (temel) kuvvetlerin oluşumunda da, süper akışkandinamiğinin etkisi var olabilir.

Ana ilke olarak; evrenin genişleme hareketine dahil olan parçacıklar, biraraya gelmekte ve yeni bir alan oluşturmaktadırlar.

Her parçacık, kütlesi ile alan oluştururken, spini de bu alanın dönüşyönünü belirliyor.

Akışkandaki 2 parçacığın hidrodinamiği, bunları spinlerine göre birbirine yaklaştırır yada uzaklaştırır. Aynı tür özellikleri olan parçacıkların bir arada olabilmeleri için; onlarıtamlayan, bir arada tutacak olan zıt yönlü ara parçacıklar gerekir. Yoksa birbirleriniiterler.

aralarındaki basınç, "uzay dokusunun hızıarttığından" düşüyor.

Zıt yönlüparçacıklarbir arayageldiğinde

Birbirlerine yaklaşıyorlar.

Burada soru; madem EGD bu kadar güçlü ve temel kuvvetleri oluşturuyor.Kütle çekimi niye zayıf?Eğer EGD'yi rüzgara benzetirsek bildiğimiz madde; bebekler arası büyük boşlukları daolan, telden matruşka bebekler topluluğudur.En içteki toz tanesi kadar olan küçük bebek için büyük fırtınalar eserken, en dıştaki çokaz etkilenecektir. Rüzgarın büyük kısmı boşluklarından geçip gider. Rüzgarın çok azınıyansıtır. Atom çekirdeğindeki güçlü ve zayıf kuvvetleri de, elektromanyetik kuvvet de,kütle çekimde aynı ilkelerden oluşuyor olmalı. EGD başlangıç. Her şeyin kaynağı,belirleyici unsur. Diğerleri ise birer yansıma. (Enerji yoğunluk ve spinlerine göre)

"Kütle Çekim Kuvveti", "Genel Görelilik"

Genel bilinen haliyle Kütle çekimi; kütlenin uzay-zaman dokusunda oluşturduğubükülme alanıdır.

Newton; kütle çekimi ile kütleler arasındaki mesafeninilişkisini gösterdi.

Einstein ise bunu geliştirerek, ivmeyle olan ilişkisinitanımladı.(Bu arada, özel görelilikte "yok" farz ettiği esir benzeri bir ortamı "var"olarak kullandı.)

Bunlar hesaplamalarda doğru sonuçları veriyor olsalar da, bana yeterli gelmiyorlar.

Çünkü "serbest düşüşün neye göre olduğu?","kütle çekim alanının nasıl bir yapısıolduğunu?", "Büyük kütlelerin, nasıl küçük kütleleri çektiğini?","Kütle merkezinde ağırlığın niye sıfır olduğunu?", "Bir kütleye katılan yeni bir kütle ilenasıl kütle çekiminin arttığını", "Hareketli iki cisim kütlesinin, uzaktaki üçüncü bir cisimtarafından nasıl algılandığını?","Etki-tepki ilkesiyle iş yapan gravitonların kütleyitüketip-tüketmediklerini", "kütle çekim odaklarının niye değişken ve çok merkezliolduğunu" açıklamıyor. Bunlar ve benzeri sorular başka nasıl cevaplanabilir?

Bana göre kütle çekimi; nesnenin evrenin genişlemesinden kaynaklanan hızınınsonucudur.Kütle çekim alanı da, nesnenin parçacık kuantum dalgalarının yansıma alanıdır.

Tanımlarımın farkı; serbest düşüşün nedenini ve bükülmeyi dalgaların ortamdeğiştirmesi olarak değerlendirmemdir.Bükülme ayrıca nesnenin genişleme yönündeki hareketini tanımlamaktadır.

İvme ile kütle çekimi arasındaki ilişki korunmaktadır. (Özel Görelilik konusunda ayrıntısınainiliyor.)

Bükülme mekanizmasında ise biraz farklılıklar var.Eğer EGD sayesinde uzay dokusunun, süper akışkan bir nitelik kazandığını kabuledersek, kütle ve evren arasında "denizaltı ile su arasındakine benzer bir ilişki olacaktır.Akışkanlığa bağlı olarak "kritik mesafe" üstündeki parçacıklar birbirinden uzaklaşırken,bu mesafenin altındaki parçacıklar birbirine yaklaşacaktır.

Bence kütle çekimini ilginç yapan şey, tek bir parçacığın kütle oluşumu değildir. Bir çokparçacığın bir araya gelme sebepleridir.

Kütle konusunda, kütleyi; parçacığın kuantum alanının EGD ile olan ilişkisinin sonucuolarak açıklamıştım.Kuantum alanının enerji yoğunluğu, EGD'ye direnç gösteriyor ve buradan kütleoluşuyordu.Direnç sırasında yansıttığı dalgalara göre de parçacık kendisine bir alan oluşturuyordu.

(Gravitonlar yok, sadece kesişen kütleçekim dalgalarının tepe noktaları,çukurları ile alanları var)

Dalgalar 2 boyutludurlar. 2 Kütlenin yaydığıdalgalar birbirleri ile doğrusal olarak değil,birer yüzey gibi temas ederler.

Bu nedenle, iki kütlebirbirine yaklaştığızaman, bu dalgalarınartan enerji yoğunluğuile aradaki alanda, EGDbasıncı azalır.

Bu iki kütle, diğertaraflardan yüksekEGD basıncı tarafındanbirbirine itilir.

Sanki Casimir etkisinin dev boyutlu versiyonu... Yoksa graviton isimli parçacıkların,etki-tepki ilkesine dayalı alışveriş ile değil. *

"Geçici" tanımı, oluşan yoğunlaşmaların her biri için geçerli. Bu nedenle toplam kütlemiktarında çok az dalgalanma oluyor. **Kütleye, yeni bir kütle eklendiğinde, artan kuantum dalgalanmalarında oluşan parçacıkmiktarı da artıyor.

Bu nedenle bir yörünge sisteminin, sistem dışı uzak bir nesne üzerindeki kütle çekimkuvveti,sistemdeki kütlelerin tek tek kütle çekim kuvvetlerinin toplamından, biraz daha

büyük olmalı. (Büyük kütlelerde de durum bir bakıma benzerdir.)

Eğer A adındaki bir yörünge sistemi a,b,c,d gök cisimlerini içeriyorsa ve bir x cismi varise...A= {a,b,c,d} ve X= {x} ==> (Bence) G (X,A) > G ( (xa) + (xb) + (xc) + (xd) )Çünkü kuantum alanlarında geçici yoğunlaşan enerjilerin kütleleri de dahil oluyor.

Kütle çekiminin bu özelliklerinden yola çıkarak"ne olduğu?" na başlıyorum.

Kütle çekimini açıklamak için başka bir bakışaçısı gerekiyor. Kazlar ve sürücüler... Sürühalinde giden kazların hareketi incelendiğinde,sürünün bir ok şeklinde gittiği görülür.

En yüksek direnci, en önde ve merkezde olankaz karşılar (bu nedenle sık sık sürü başı değişir).Diğerleri onun açtığı bu yolda, daha az dirençlehareket ederler.

Aero ve hidro dinamik tasarımlarda da budurum hep göz önüne alınır.Hatta bazı uyanık şoförler, uzun yollarda dahabüyük araçların arkasına takılarak, yakıttasarrufu yaparlar.

Şimdi elimizde bir nesne var. Evrenin genişlemesi ile 3 uzamsal boyutla birden hareketediyor. Onu oluşturan parçacıkların,EGD ile etkileşiminden doğan dalgalarla, kuantum alanını oluşturuyor.Bu alanda nesnenin bir uzantısı olarak, EGDye direnç gösteriyor.

(Kafa karışmasın; Bir yönden gelen EGD, alan oluştururken, başka bir yönden gelen EGD, bu alanlaetkileşime giriyor.)Nesne açısından bu; genişleme yönünde serbest düşmedir.Nesnemiz ne kadar büyük (çok parçacığı var) ise, kuantum alanı da o kadar (enerji) yoğunolacaktır.

(Aynı yolda, yönde ve hız da giden bir tır'ınarkasındaki daha küçük araçların durumu gibibir şey... Küçük aracın momentumu sabit kalmakşartıyla, hava direnci azalınca, kütlesideğişmediği için hızı artar.)

Bu alana yaklaşan nesnelerin doğal eğilimi;bu alanda en düşük direnç noktasınayerleşmek olur. Hatta mümkün (nesne üzerindebaşka kuvvet yok) ise, kaynağın tam arkasında,aynı doğrultuda olmak (o nesneye düşmek,katılmak) en doğal eğilimleri olur.

Yani Kütle Çekimi; evren genişleme yönündehareket eden kütlelerin, düşük basınçlı alanaEGD tarafından itilmesidir.

(Kütlece büyük olanlar evren dokusuna daha çok nüfuzettiğinden, küçük olandan daha geniş alanları vardır.Kütle çekim alanı ile yüzey alanı arasındaki ilişki,karadelik konusunda genişletilecek.)

Büyük kütlenin kuantum kaynaşmasının en yoğun olduğu yer; merkezidir. Diğer birdeyişle, enerji yoğunluğunun en yüksek, EGD basıncının ise en düşük olduğu yerdir.Düşük basınç alanı buradan başlayarak, kütle çekim alanı olarak yayılır.Küçük kütle, uzayda yalnız iken her yönden eşit bir EGD basıncına maruzdur.

Büyük kütlenin çekim alanına girdiği zaman, üzerindeki EGD basıncı oranları değişir.Kütle çekim alanının enerji yoğunluğu merkeze doğru yaklaştıkça arttığından, buyönlerdeki EGD basıncı daha düşük olur.

Küçük kütle, büyük kütlenin çekim alanında en düşük basınçla karşılaşacağı bölgeyedoğru itilir. Bu arada, nesnelerin genişlemeyle olan hareketlerinden dolayı, sahipoldukları ve korudukları bir doğal momentumları var.Küçük kütlenin, büyük kütleye katılması/düşmesi biraz daha farklıdır.

Küçük kütlenin momentumu değişmediği halde hareket doğrultusundaki EGD basıncıazaldığından, hızı artar. Kütlenin merkezine doğru ilerler. Bunu düşme olarak taadlandırabiliriz.

Benzetme yaparsak; Aynı hızla ve yönde giden tır ve arabanın durumu gibi. Tır'ınarkasına giren bir araba, eğer daha öncekiyle aynı düzeyde yakıt vermeye devamederse tır'a çarpar.

Büyük kütlenin merkezine (idealde) ulaşan, kütle için, daha ileri bir nokta kalmıyor.Üzerindeki EGD basınçları da eşitleniyor.Kütlelerin uzay-zamandaki hareketleri, aynı doğru üzerinde birleştiğinden, küçükkütlenin ağırlığı büyük kütleye göre sıfır oluyor.

Yeni katılan parçacıkların kuantum alanları da,büyük kütleninkilerle karışıyor.

Neyse ki nesnelerin bu doğal ivmeleri haricinde,bir de birbirlerine göre 3 boyutlu uzaydahareketleri de var. Büyükler küçükleriyutmuyor.Yörüngede, dengede kalabiliyorlar.

EGD açısından ise kütle çekim alanı; daha yoğunbir enerji ortamıdır. Değişen ortam yoğunluğunagöre kırılıyor.

(Bükülme kavramı için hayali bir canlandırmadır.Anlatılanları karşılamıyor.)

Kütle çekimin zayıf ve güçlü alanların sayısı ve şekli, kütlenin hareketlerine ve EGD ileetkileşimine göre değişiyor.

Ancak nesnelerin genişleme yönündekisürekli hareketleri 3 uzamsal boyut veuzay-zamandaki değişken hareketleribir uzamsal boyut üzerinde.

Ayrıca EGD ile her yönden etkileşimegiriyorlar.

Bu nedenle konik olarak çizilen heralan, aslında bir küresel alanın parçası.

Yukarıdakişekillerde EGDyive hareketleri, 2boyut üzerinde tekyönlü olarakgösterdim.Kolay anlaşılması(anlatabilmem)için tercih ettim.

(Ancak bunu ayrıntılarıyla nasılresmedebilirim bilemiyorum.)

* Çok aranan gravitonların parçacık olarak tespit edilemeyeceği düşüncesindeyim. Bence gravitonlar, kütleçekim dalgalarının birbirine geçtiği geçici enerji yoğunlaşmaları.Yani kuantum alanında bir var olup, yok olan parçacıklar gibiler. Bu kesişmelerde, enerji yoğunluğuyükseldiği için, EGD tepkileri bir parçacıkmış gibi algılanmalarına neden oluyor. İki boyutlu dalgaların ürünüolduklarından da, spinleri farklı çıkıyor. Graviton oluşumları bir yerde yok olurken, başka bir yerde oluştuğuiçin toplam sayı değişmiyor.

**Bence, bu durum "karanlık maddeyi" tanımlıyor olabilir. Çünkü birbirinin içinden geçen galaksininçevresindeki karanlık maddenin de, diğer galaksinin çekim gücünden etkilenmeden, geçip gittiği gözlenmiş.Demek ki, karanlık maddenin eşlik ettiği kütle ile direk bağlantısı var.

Özel Görelilik

Ünlü E=mc² formülüyle özdeşlemiş bu yaklaşımda; birbirlerine göre hareketi nasılolursa olsun tüm gözlemciler için ışığın hızının aynı olduğunu söyler.

Özel Görelilik, uzay ile zamanın birbiriyle ilişkisinin, evrenin temel özelliği olduğunuortaya çıkartmıştır."C" katsayısının sadece bir doğa olayı -ışık hızı- olmasının çok ötesinde olduğunugöstermiştir.Özel Görelilik ayrıca, hiçbir maddenin ışığın hızına ulaşacak şekildehızlandırılamayacağını söyler.

Öngörüleri :

* Cisimler hızlandıkça, "zaman" cisim için daha yavaş akmaya başlayacaktır, ışık hızınaulaşıldığında, "zaman" durmalıdır.* Cisimler hızlandıkça, kinetik enerjilerinin bir kısmı kütleye dönüşür. Durağan kütleyesahip cisimler hiçbir zaman ışık hızına erişemeyeceklerdir.* Cisimler hızlandıkça hareket doğrultusundaki boyları kısalmaya uğrayacaktır. Harekether zaman, üç uzamsal boyuttan biri üzerindedir.

Eğer genel göreliliği uzay-zamanda sıradan kütlenin durumunu açıklıyor olarak elealırsak, özel görelilikte uzay-zamandaki hareketli kütlenin durumu açıklar.EGD’nin her dalga sırasının bir “şimdi” çizgisi olduğundan ve özellikleriyle 3 boyutüzerinden kütle oluşumuna neden olduğundan bahsetmiştim.

Dalgalar farklı yoğunluktaki bir ortamdangeçerken değişime uğrarlar. Hızları, dalgaboyları değişir. Ancak frekansları değişmez.Ancak hareketli bir nesneden yayılandalgaların frekansları da (Doppler Etkisi) değişir.

Özel göreliliğin hızlanan cisimler için olan öngörülerini varsayımımauygularsak; Cismin hızlanması demek kütlesine enerji aktarmak yanidepolamak demektir.Doğal olarak bu nesnemizin enerji yoğunluğunun artışı anlamındadır.

Enerji yoğunluğu artan nesnenin, uzamsal boyut alanlarına da (boyutları koruyansicimlerine) enerji yüklenecektir. Bunlar (sicimler, enerji ile) genişlerler.

Örnekleme olursa; 3 uzamsal boyutu anlatımındaki süper elastik kauçuk top'utekrar düşünebiliriz. Bu topun mesela 1000 metre deniz dibine indirilmesidurumundaki şeklini değerlendirelim.

(Suyun basıncı, burada EDG'nin cisim üzerine uyguladığı kuvveti temsil ediyor.) Eğer elastiktopumuz su içinde durağan ise, şekli küresel olacaktır.

Ancak hareketli veya akıntılar var ise, akıntıların güçlü olduğu ve göreceli zayıfolduğu yönlere göre bir şekli, deformasyonu olacaktır.

Akıntıların ve hareketinin sürekliliğine göre bu şekli koruyacaktır. Deformasyonsonucu bazı noktalarda şişmiş de olacaktır. (Bunlar bizim uzamsal boyutlarımız.)

Top koşullar aynı sürdüğü sürece bu duruşunu (spini) koruyacaktır. Her durumda su iletop ile arasında bir özel tabaka, su yastığı da oluşacaktır.

İşte uzaydaki maddelerde kuantum alanları sayesinde benzer bir enerji alanı ileçevreleniyorlar.

Basınç sadece tek ya da sadece bir kaç yönlü olsaydı, kitlemiz hemen parçalanırdı.Ancak her yönden oluşu, bütünlüğü sağlıyor.

Basınç dalgalarının yansımalarını da, titreşim dalgaları olarak tanımlıyoruz.

Sonuçta cismimiz uzay-zamanda (serbest düşüş) sürekli bir hareket içinde ve buhareketinden dolayı bir enerji alanı ile çevrili. Bu alanı "3 boyutlu sicim hacmi" diyerektanımlıyorum.Bu sicim uzamsal boyut üzerinde hareket için kütleye verilen enerjiden payını alır vegüçlenerek genişler.

Kapalı zar sicimler özgürce gezebilirler. Açık sicimler ise kapalıların bir uzantısı olarakbağlılardır. İçerdikleri enerjiye göre sonsuza kadar esneyebilirler.

Buradan yola çıkarak, her 3 boyutlu cismin (maddenin) bir enerji alanı ile çevrelendiğinive bir bakıma kendi mini evrenini oluşturduğunu düşünüyorum. Hareket ise bu minievrenlere enerji aktarımı oluyor. Mini evren demek, boyutlarda ve zamanda dış evrenegöre farklılık demek… (Ki bu da ayrıca multiverse evrenler konusunda kapıyı çalıyor.)

Özel görelilikte; “mini evrenle, dışındaki evrenin” ve “dış evren ile EGD”nınilişkisinden kaynaklanıyor. Yani EGD’nin dolaylı yoldan mini evren üzerindeki etkisiniaçıklar.

EGD, kütle (enerji yüklü yoğun kuantum alanları) ilekarşılaştığında, EGD’nin önemli bir kısmıkütlenin boşluklarından geçerken, bir kısmıkırılır ve yansır.Kütle titreşerek, bir kaynak olarak, etrafınadalgalar yayar.

Kütlenin yapısından geçenler, daha yoğun bir ortamdangeçen dalgalar gibi davranırlar. Frekansları değişmezama hızları, dalga boyları değişir.Yansıyan dalgaların ise hızları değişmez. Kaynak dalgaile aynı hızda olurlar. Çünkü buldukları ortamdeğişmemiştir.

EGD aralıklarının kütle için “zaman”ı belirlediğini belirtmiştim.Farklı (daha yüksek) yoğunluktaki kütleden geçen (dalgalar) zaman da, dış gözlemciye göredaha yavaştır.

Cismin hızı artıp, yaydığı/yansıttığı dalgaların hızına yaklaştıkça iki durumgerçekleşecektir:

İlki Doppler etkisi ile yansıttığı dalgalardan kendisine bir duvaroluşturacaktır.

Hızı artıkça, eskisine oranla daha çok EGD temasa geçip, daha çok ve yoğun dalgayaydığından, bu duvar güçlenecektir.Bu da kütle artışı olarak yansıyacaktır. Çünkü cismimizi saran sicimde, bu verilen enerjiile yoğunlaşacaktır. Artan kütle daha güçlü direnç gösterecektir. Cismimiz bu yapıiçinde, EGD hızına (C) asla ulaşamayacaktır.

(Hızlanmak için kullanılan enerji ile kütlesi artacak ve duvarını daha da güçlendirecektir.Eğer cisim kütlesiz ise hiçbir dirençle karşılaşmaz. Cisim ile zaman aynı dalga üzerindedir ve onun içinzaman yoktur.)

Diğer 2 uzamsal boyutun "zaman" ileolan dik açıları korunuyor. Ancakbirbirleri ile olan açıları değişiyor. Ensonunda 2 boyutlu bir alan halinedönüşüyor.

İkincisi, kütle alanında zaman yavaşlaması olacaktır. Çünkü EGD daha yoğun birortamdan geçerken kırılıyordur.İç gözlemcilere göre zaman, her zamanki gibidir. Çünkü "zaman"ı kat ettikleri EGDaralıkları ile belirliyorlar.

Ayrıca hareket yönündeki boyut da değişme vardır.“Zaman” (EGD) durağan bir cisimde 3 boyut ile 45’er derecelik bir açıda kesişiyordu.

Ancak cisimler bu üç boyuttan birinde hareket ettiğinde, hız arttıkça bu boyutküçülüyordu.Yani hareket her durumda, zaman (boyutu) ile aynı doğrultuya yaklaşıyor. (Bu nedenle"hareket ile zaman" iç içe oluyor, ki aynı zamanda, "zaman" ile "hız"ı birbiriyle bağlantılı birer boyut olarakdeğerlendirmemin bir nedeni de bu.)

Cisim hareketlendiğinde, hareketi daima 3 uzamsal boyuttan biri üzerine olur.Bunun anlamı, diğer iki boyutun zaman ile yaptığı açının 45 derece üstüne çıkmasıdır:

Hareket yönündeki uzamsal boyutun, EGD ile olan etkileşimi artar. Bu da basıncın, buboyutu koruyan (sicim) alan üzerinde yoğunlaşması demektir.

Bu baskı, "alanı" sıkışmaya zorlar. Buna karşılık diğer iki boyutun alanları, değişen açısayesinde genişlerler. Böylece diğer boyutları genişleyerek sararlar. Biz bunuyassılaşmayı, hareket yönünde sıkışma-daralma olarak saptarız.

Hareket yönündeki uzamsal boyut,“zaman boyutu” ile tamamen aynıdoğrultuya düştüğünde ise artık açısısıfır, "0" dır.

Uzamsal boyut tamamenkaybolmuştur. Açı 0 (Sıfır) dereceolduğunda (sin 0= 0) , elimizdeçarpık iki boyutlu bir alan kalıyor.

Bu durumda “Zaman boyutu” (EGD doğrultusu) ile yaptıkları açı 90'ar derece (sin 90=1)olan iki boyutun, “Zaman” (EGD) gibi sonsuz uzamlı olması gerekiyor.Yani EGD ile 2 sonsuz uzamsal boyut etkileşiminden dolayı, kütlenin de sonsuz olmasıgerekecekti.

Ancak kütle bu aşamaya gelemeden sınırlanıyor. Çünkü bu düzleme yoğunlaşan enerjimiktarı o kadar güçlü olacaktır ki, burada 2 boyutlu bir alan, zar sicim, enerji yastığıoluşacaktır. Bu da kütleyi, genişleyerek frenleyecekti.

Bir paraşütçünün, serbest düşüş esnasında hava direnci ile bir hava yastığı oluşturarak,hızını bir süre sonra sabitlemesi gibi. Hızı ne kadar artırmaya çalışırsanız, hava freni deo kadar güçlenir, hızı sabit kalır. Hızı artırmanın tek yolu, alanı küçültmektir.Oysa kütlemizin hızı artıkça, alanı da (kütlesi) artar. (3 boyutlu ortamda: hava yastığı, 4 boyutluortamda: kütle).

Sonuçta bu sınırı mevcut koşullarda aşmasına imkan/ihtimal yok. (Hesaplamalarda çıkansonsuz kavramının kökeni de bu olabilir. Sonsuz 2 uzamsal boyutun, EGD ile yapacağı sonsuz çapta etkileşim.Nesnenin hareketi ve durumu tanımsız olacaktı. Tabii evren bu tür rakiplere ve tanımsızlıklara izin vermiyorneyse ki...)

Bu noktada daha önceki “ışık hızının değişkenliği” konusunu hatırlamanız faydalıolacaktır.

Harekete göre görelilik?Göreliliğin bir anlamı da; "hareket eden bir nesne" ile, "farklı hareket eden ya daetmeyen başka bir nesne için"; "zaman ölçüsü"nün da farklı olduğudur.

Temel alınan hız, Evren boşluğundaki fotonun hızını da içeren "C" sabitidir.(Diğer yandan farklı ortamlarda ışık hızın değişmesinden dolayı (cam, su, hava, vs) C'nin nasıl bir sabitolduğu hep kafamı karıştırmıştır.)

EGD'nin enerji içeren/taşıyan bir dalga olduğu varsayımı ile "C"nin sadece bir hız değil,bir enerji miktarını/yoğunluğunu temsil ettiğini düşündüm. "C" dalganın taşıdığı sabitenerji miktarını temsil ediyordu. (Fotonların titreşimleri ile taşıdığı enerjilerinden bağımsız.)

İvmelenen cisme, enerji yüklenmesi olmaktadır. Nesnenin enerji yoğunluğu artar.

Nesne, (uzay-zaman EGD ile dolu olduğundan) özellikle hareket yönüne dik olan EGD ileetkileşime girmektedir. *

Neyse ki tüm kütleler, istemsiz olarak evrenin genişleme yönünde artan bir ivmeyesahip. Ayrıca kütleler evrenin tam geometrik merkezinde olmadığı sürece, her yöndeneşit basınç altında kalamaz.Ve gözlemlediğimiz hiç bir kütlenin, evrenin merkezinde olmadığına eminiz.

Ayrıca dalgaların taşıdığı enerji (EGD) kaynaktan ilerledikçe daraldığından, kaynaktanuzaklaşma mesafelerine (karesine) göre (hafifçe) artacaklardır. (Bildiğimiz dalgaların tersine).Yeni birim ölçü başına (Planck mesafesi) taşınan enerji miktarı değişmektedir.

Bu nedenlerle; kütle her zaman, bir yönden gelen EGD ile diğerlerine göre daha fazlaetkileşimde.

Cisim hareket ettiğinde de aynı durum söz konusu olmaktadır. (Bu açıdan bakınca, madde'ninher zaman EGD içinde "C" hızında hareket ettiğini ya da sürekli ışık hızındaki dalgaların (EGD) maddeninüzerine geldiğini de söyleyebiliriz. )

EGD geçtiği ortamın enerji yoğunluğuna göre,hızını değiştirmektedir.“Zaman”ı ise EGD aralıkları belirlemektedir.

Duran ve hareketli iki gözlemci arasındaki zaman ölçümü farkları; ortamlar arasındakienerji yoğunluğu farkından kırılan EGD hızlarına dayanır.

(Varsayımsal bir canlandırmadır *)(*48.19 derece hakkında ilginç bir tesadüf. https://www.quora.com/What-is-special-about-the-angle-48-2-degrees-in-Buckminster-Fullers-jitterbug-transformation )

Işık hızının, gözlemcilerin hareketinden bağımsız olması ilkesi?Birbirine yaklaşan veya uzaklaşan gözlemcilerin hızlarının toplamı, ışık hızından yüksekolduğu durumları düşünürsek.

Eğer gözlemcilerden birini sabit varsayarsak, diğerinin ışık hızından daha hızlıuzaklaşıyor ya da yaklaşıyor olması gerekecek.

Oysa evrende hiç bir şeyin ışık hızını (boşlukta) aşamayacağını biliyoruz. Gözlemlerdebunu doğruluyor.

Varsayımımda konu “referans noktası” (R) ile açıklanıyor.

Bu nokta uzay-zaman da, iki nesnenin aynı anda olduğu/olacağı noktanınkoordinatlardır.Bilgi iletiminde ise bilginin, gözlemciden ayrıldığı veya ulaştığı anlık noktalardır. Bunokta gözlemlenen herhangi bir noktaya ait değildir. EGD bölgesine aittir. EGDbölgesine aittir."R" sayesinde hareketli nesnelerin zaman genişlemesini hesaplamak kolaydır. Hız içinklasik fizik yaklaşımı ve zaman genişlemesi için Lorentz dönüşümleri yeterlidir.

Örnek Olarak :

Aralarında 24 ışık saniyesi olan iki nesne (A ve B) ve hızları (C cinsinden) verilmiştir.

V (A) = 0,3 C V (B) = 0,9 C |AB|=24 Işık saniyesi

A) Hareket Yönü (A> R<B)

Eğer A ve B'den birer foton R noktasına yollanırsa|AR|= Rx V (A) =6 Saniye de |BR|=RxV (B) =18 Saniye de ulaşacaktır.

Eğer A'dan B'ye ve B'den A'ya aynı anda foton yollanırsa (*)

1) R'deki gözlemciye görea) A'dan B'ye = |AB| / C+V (B) = 12,63 sb) B'den A'ya= |AB| / C+V (A) = 18,46 s

2) A ve B'deki gözlemcilerea) B'deki gözlemci 12,63 s / 2.29 (B için zaman genişlemesi) =5,515 saniye sonrab) A'daki gözlemci için; (18,46 s / 1.048 (A için zaman genişlemesi) =17,614 saniyesonra (http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/relativ/tdil.html)

B) Hareket Yönü (A> R>B)

V (A) = 0,3 C V (B) = 0,9 C |AB|=24 Işık Saniyesi

Eğer "A'dan B'ye" ve "B'den A'ya" aynı anda foton yollanırsa (*)

Burada R noktası fotonun, 3 boyutlu uzay-zamana bırakıldığı noktanın koordinatlarıdır.Bu nedenle her nesne için "ayrı bir R" tanımlıyoruz. Yani R1=A ve R2=B. Ancakbırakıldıkları ortamlara ait değillerdir.

1) A'dan bırakılan foton B'ye 24/ (C-0.9C) = 240 Saniye sonra ulaşır.

a) R1 (=A) 'ya göre; 240 Saniye sonra ulaşır.b) A'ya göre; 240 Saniye / 1.048 (A için zaman genişlemesi) = 229,007 Saniyec) B'ye göre; 240 Saniye / 2.290 (B için zaman genişlemesi) = 104,803 Saniye

2) B'den bırakılan foton A'ya 24/ (C-0.3C) =34,28 Saniye sonra ulaşır.

a) R2 (=B) ; 34,28 Saniyeb) B'ye göre ; 34,28 Saniye / 2.29 (B için zaman genişlemesi) = 14,969 Saniyec) A'ya göre ; 34,28 /1.048 (A için zaman genişlemesi) =32,709 Saniyesonra ulaşır.* (Hesaplamalarda, fotonların salındığı ve alındığı anlardaki tepki süresi için gereken A ve Bortamlarındaki zaman genişlemeleri göz ardı edilmiştir. Eğer onları da kullanmak isterseniz oranlı olarakeklemeniz gerekecek. Rakamlar iki basamaktan sonra yuvarlanmıştır.)

C) Uzun bir trendeki A ve B örneği için

Trenin hızı = 1000 km/saat

Trenin Uzunluğu = 5 km

Işık hızı : 299792458 m/s

Tren dışındaki gözlemci (O) için gözlemlediği zaman genişlemesi : 1.02065

A ve B trenin iki ucundan aynı anda birer foton yolluyorlar.

Fotonlar A ve B ye göre 0,0000000083391023799538 saniye sonra trenin ortasındabuluşacaklardır.

Çünkü hız ile tren mini bir evren olmuştur. Tren içindeki şartlar, dış gözlemcininkoşullarına bağımlı değildir. Tren içindeki fizik kuralları, tren içindeki her şey için aynıdır.

Eğer mümkün olsaydı, dış gözlemci (O) olayı trenin zaman genişlemesinden dolayı birmiktar geç görecekti. (O) ya göre fotonların buluşma olayı(0,0000000083391023799538 x 1.02065) = 0,000000008511306261747250562146saniye sonra gerçekleşecekti.

Ama ne A ne de B, fotonlarının hiç birini daha önce ya da sonra olarak treninortasından görmeyeceklerdi. Dış gözlemci (O) de...

Çünkü trendeki zaman genleşmesi, içindeki fotonu da etkileyecekti.Böylece onun hızı A ve B için hala "299792458 m/saniye" olacaktı.

Ancak dış gözlemci (O) için trendeki bu fotonun hızı 293.726.986 m/saniye olacaktı.

Sonuç : Bizim ışık hızımız sadece, bizim evrenimizdeki bol uzay için sabittir.

Gerçek sabit, "C"dir. Sadece evrenimiz için değil, onun içerdikleri içinde.Çünkü C bir dalganın enerjisini (EGD) temsil etmektedir. Tren ivmelendiğinde de,alanındaki EGD hızdan dolayı kırılacaktır. Böylece EGD aralıkları genişleyecektir.

* Aslında cisim uzay-zaman da hareketsiz iken, EGD'nin her yönden geldiğinidüşünebiliriz. Bu durumda, bu EGD'lerin enerjisinin her yönden kütle üzerindeyoğunlaşıp, birbirlerini sıfırladıklarını düşünebiliriz. Bu durumda kütlenin toplametkileşimi sıfır olacaktır. Bu da tüm varsayımımı sıfırlayacaktır.

Karadelikler ve İşlevleriKaradelikler hakkında bir çok yazı ve bilgi olmasına rağmen, bir karadelik sistemininiçini gözlemleme şansımız olmadığı için, varsayımlar olarak kalıyorlar.

Çok güçlü bir kütle çekim alanı ile uzay-zaman dokusunda bir çökme olarak biliyoruz.İçinde zamanın yavaşladığı, kütlenin hızının arttığını biliyoruz. Varsayım olarak üçboyutlu maddenin 2 boyuta düşerek, bilgisinin yüzey alanına dahil olduğunudüşünüyoruz (Hawking). 3 boyutlu ve hacimli olmadıkları, merkezlerinde tekillik olduğugüçlü varsayım olarak biliniyor.

Bakış açıma göre, karadelikler evrenin genişlemesi için enerji sağlayan dönüşümnoktalarıdır.

Daha önce, maddenin karadeliklerde boyutsuz tekilleşmiş enerji paketçiklerinedönüştürüldüğünü ve evrene salındığını öngörmüştüm.

Belki yeni evrenlerin oluşumunda nüve-öz görevi de görüyor olabilir. Diğer yandanevrendeki madde-enerji döngüsünde önemli bir rol üstlenmiş de olabilir.

Karadelik konusunu iki ana başlık altında ele alıyorum.

İlki, madde nasıl karadeliğe dönüşür?İkincisi ise, karadeliğe düşen maddeye neler oluyor?

Bu konulara girmeden önce, karadeliklerle ilgili bazı yaklaşımlarımı ele almamgerekiyor.

Karadelik, evren açısından bakılınca iki olasılıktan biridir. Ya (bilindiği gibi) çok büyük birkütledir. Ya da çok hızlanmış, ışık hızına çok yaklaşmış bir nesnedir.

Her iki durumda da, evrenin tepkisi benzerdir. Her ikisi de evren dokusuna yoğunşekilde girmişlerdir.İki olasılık arasındaki fark ise, ivmelenmiş kütle evren dokusundan bağımsız kapalı birzar sicimdir. 3 boyutludur. Karadelik ise evren dokusuna bağımlı, onunla (genişleme ile)hareket eden ve sınırsızca uzayabilen 2 boyutlu bir zar sicimdir. Enerji alanıdır.

Hacimsiz (belki de 2 boyutlu) bir nesnenin bu kadar güçlü kütle çekimi üretmesi ise özel birdurumdur.

Karadelikler, ani çökme alanlarıdır. Yani kütle çekimleri, uzaktaki cisimler için, aynıkütleli yıldızlarla benzer olsa da, yakınlaşan cisimler için bazı farklılıklar olmalıdır.Çünkü bunların uzay-zaman da kapladıkları alanlar ve şekli de farklı. Benzetme olarak;elastik ve gerilmiş bir zar üzerine bırakılan 1 kilo pamuk ile bir kilo kurşun'un durumugibi...

Bunun ana nedeni, kütlenin uyguladığı basıncın uzay-zaman dokusundaki alanıyla ilgiliolmasıdır.

Özellikle, yaklaşan nesneler için, zaman genişlemesi farklı olacaktır.

Öncelikle bir karadelik nasıl oluşur? (Yaklaşımıma göre...)Klasik yaklaşım; yakıtı biten yıldızların kendi içine çökmesi olarak ele alıyor.

Karadelikler ortalama olarak bir kaç kat güneş kütlesine sahip yıldızların yakıtlarıbitince oluştukları düşünülüyor.

Mekanizma yaklaşık olarak, iç basıncın azalması ile kütle çekiminin mevcut maddeyitoplaması ve sıkıştırması olarak düşünülüyor.

Bu (EGD) dalga tabanlı evren yaklaşımımda ise;

EGD bir dalga olarak, yoğunluğuna göre ortamlardan geçer. Geçerken kırılır veyavaşlar. Enerjisinin bir kısmını içinden geçtiği ortamla paylaşır. Etkilediği enerji iseboyutlarını korur. Eğer boyutları olan bir nesne ise, ona yansıma alanı oluşturur.

Bu çerçevede; yakıtı bitip iç basıncı azalan yıldızın parçacıkları birbirlerine yakınlaşırlar.Yakınlaşmaları ve kalınlıkları bir noktadan sonra EGD'nin içeriye sızmasına imkanvermez.

EGD cismin merkezine ulaşamaz. EGD baskısı kalktığı için KEP'ler 3 uzamsal boyutlarınıkaybederler. Ve genişlemeye çalışırlar.

Ancak gerek merkezin dar ve basınçlı olması, gerek ise tüm KEP'lerin titreşmesi sonucu,(aşırı ısıtılmış su moleküllerinin, aşırı soğutulmuş su moleküllerine benzemesi-durgunlaşması gibi) KEP'lerözdeş ve homojen bir yapıya dönüşürler.

Boyutlarını kaybettikleri için ortamdaki basıncı dengeleyemezler. En içteki KEP'lerdenbaşlayarak tekillik düzeyine kadar sıkışırlar.Bunun diğer anlamı boşluktur. Diğer dıştaki maddeler de bu ortama EGD tarafındanitilir.

Ortama itilen parçacıklarda uzamsal boyutlarını kaybederek tekilleşirler.

Tekilleşme bölgesi uzay dokusuna tutunarak (küçük sabunköpüklerinin büyüklere katılması gibi) sabitlenir.Bir bakıma kapalı bir zara tutunan açık bir sicim alanı olur.Bu nedenle dıştan bakıldığında bu zarın kapalı kısımlarıgörülmez.Sadece evrene bakan yüzeyi görülür. Bu, 2 boyutlu bir alanolarak görülür.

Bence tekilleşme sürecinin ana hatları bu şekilde olmalı. Elde edilecek doğrulanmışbilgilere göre, bu varsayım geliştirilebilinir.

Karadelikteki kütlenin, tekilleşme süreci.Karadeliğin uyguladığı kütle çekimi, benzer sonuçları olsa da, tam olarak bilinenkütleninki ile aynı değildir.

Daha çok, basınçlı ortamdan basınçsız ortama açılan bir delikten geçmeye çalışan birakışkanın, ortamdaki nesneleri de itmesidir. Çünkü evrenin genişlemesi ile aynıdoğrultudaki her yerden gelen EGD, bu sefer bir yönden gelmiyordur. Karadelik çevresi,evrene göre düşük basınç alanıdır.

EGD, karadelik yüzeyiyle yoğun bir etkileşim içindedir. (Dar merdivenli metro istasyonundayolcuların yığılması gibi...)

Dalgalar hareket ettikleri ortamın dışına çıkamazlar. Eğer ortam bükülmüş ise,dalgalarda o ortama uyarlar.

(Bükülen ortamla merkeze yönelen dalgalar uzun bir yol izlerler. Üstelik izledikleri yol artık normal evrenegöre farklı bir açıdadır. Yani geri dönüşleri yoktur. Tahminim açının 45 dereceyi aşması ile olay ufkubaşlıyor olmalı, çünkü 45 dereceden sonra 2 boyutluya dönüşüm başlıyor. Arka arkaya gelen dalga sıralarıkaynaşıp – karışıyorlar.)

Karadelik içine giden EGD sıraları koparak, karadelik içinde yollarına devam ederler.Başlangıçta helezonik bir yol izleseler de, gerek yol daraldıkça EGD yoğunluğununartması, gerek ise daralan yol içinde EGD önce ve sonra sıralarının üst üste gelmesisonucu, alanlar olarak yollarına devam ederler.

EGD'nin dairesel olduğu noktalarda, tekilleşme süreci başlamıştır.

Eğer EGD üzerinde foton var ise, o da aynı yolu izler.

Bu süreci bir madde açısından ele alırsak:Karadeliğin çekim alanına düşen nesne ivmelenir. Aynı şekilde EGD'nin de yoğunluğuartmaktadır. (Hareket alanı daraldığı için)Nesnenin oluşturduğu (doppler etkisi) hız engeli, bu nedenle daha güçlüdür.Hareket yönündeki uzamsal boyutu daha hızlı daralır. (Işık hızına yaklaşan bir cisme oranla)

1) Madde olağan durumunda karadeliğe yaklaşır.2) Çekim alanına düşer. Hızı artar. Uzamsal boyutlar çarpılır.3) Olay ufkuna düşmeden önce, hızından dolayı hareket yönündeki uzamsal boyutuküçülür.4) Olay ufkundan geçiş anında, sadece 2 boyutu kalmıştır.5) 2 boyutu ile bir alan olarak ilerler.6) Hareket alanının daralması ve basınç sonucu, 2 uzamsal boyut tek boyut olarakbirleşir.

Tek boyuta inen nesne, bu aşamadan sonra parçalanarak KEP'lerine ayrışır.KEP'lerin de sıkışıp tekilleşmesi ile evren dokusuna salınırlar.

Karadeliklerin evren dokusuyla olan bu ilişkisi, karadeliği diğer gök cisimlerine oranlasabit kılıyor.Karadeliklerin ana hareketleri evrenin genişlemesine bağımlı olan hareketleri.Diğer kütleli nesnelere karşı daha çok merkezi konumda kalıyorlar.

Sadece benzer koşullarda olan diğer karadeliklerle yörüngesel ilişkileri farklı oluyor.

Karadelikler, topladıkları enerjinin bir kısmını evrene geri verirler. Kalan kısmınıvarlığını korumak ve geliştirmek için kullanıyor. (Tabii bu Hawking ışıması yoluyla değil.Hawking ışıması kütle kaybına işaret ediyor olsa da, karadeliklerin her tür kütleyi ve enerjiyi tekilleştirmesiile aynı değil. Bence Hawking ışıması, “kâr’dan zarar”… Karadeliğe dahil olacak maddenin miktarınıazaltıyor sadece…)

Sistemine madde+enerji alımı biten ve tüm enerjiyi tekilleştiren karadelikler (bir anda)yok olurlar. (Tükettiğinden daha fazla üretir hale gelince)

Karadeliğin merkezinde tekilleşen madde-enerji, dokuya geri döndüğünde, zarıdestekler. Evrenin genişlemesini de desteklemiş olur.

Şimdi karadeliğe düşen gözlemcinin uğradığı aşamalara göz atalım.

Gözlemcinin bütün parçacık bilgileri, karadelik yüzey alanında saklanır. Hawking'in buönerisi önemli bir duruma da işaret ediyor. Karadeliğe düşen madde 3 boyutlu yapısınıkaybetmekte ve 2 boyutlu forma dönüşmektedir.

İşlev olarak ışık hızına doğru ivmelenen cisimlerin 3 boyutludan, 2 boyutluyadönüşecek olmasına da benzerdir.

Fark; kütle 2 boyutluya dönüşürken, 2 uzamsal boyutun sonsuz genişleme eğilimi,"karadelik içinde sınırlanıyor ve karadelik yüzeyinde toplanıyor".

Diğer bir bakışla, kütlenin içerdiği tüm enerji dalgaya dönüşüyor. Daha sonra dalgalartek boyutlu titreşimlere- fotona dönüşüyor.En son tek boyutlu formlarını da kaybederek; boyutsuz, tekil hale geliyorlar.

a) EGD açısından ise;Karadeliğe yaklaşan EGD'nin genişliği artar. Bu "zaman" üzerinde, daha yoğun birortamdan geçiyormuşçasına etki eder. (Dış gözlemci yaklaşan cisimde zaman yavaşlaması saptar).

Olay ufkundan içeri giren EGD, uzay-zamanda bağlı bulundukları sıradan koparak, girişsıralarına göre karadelik içinde (açık uçlardan) birleşirler. Çember halinde karadeliğinmerkezine doğru yol alırlar. Merkeze yaklaştıkça onları taşıyan doku daraldığı için,EGD'nin enerji yoğunluğu artar. Yani C artar.Kütlelerde de buna uyumlu olarak artar.

b) Diğer yandan kütle açısından ele aldığımızda, hareket yönündeki uzamsal boyutunaçısı, 45 derecenin altına düşmeye başlar. EGD'nin yoğunlaşması ve baskısının artması,bu boyutu sıkışmaya da zorlar.

Bu durum, kütlenin diğer iki uzamsal boyutunu da genişlemeye zorlar. Çünkü onlarlapaylaşılan enerji artmıştır.

EGD kütleyle her yönden etkileşime girme özelliğini kaybetmiştir.

Bu ortamda nesnenin diğer 2 uzamsal boyutu, genişleyecek alan bulamazlar.

Diğer yandan güçlenen ve tekdüzeleşen EGD nedeniyle, parçacıkları bir arada tutanbağlarda değişmiştir. Parçacıkların spinleri bozulur. Madde içindeki sistem dengeleribozulur, nesne dağılmaya başlamıştır.

Önce atomların elektromanyetik alanı çöker. (Buradan kazanılan alan, parçacıklara titreşim içinbiraz daha yer sağlar.)Çöken alanın dalgalarındaki enerji paketçikleri, karadelik (yüzeyine) dokusuna dahil olur.Bu sırada dalgaların izleri, karadelik dokusuna kendilerine has izler bırakır. (Duvarafırlatılan boya gibi…)Aynı süreç daha sonra çekirdek içinde geçerli olacaktır. Kuark düzeyine kadarparçalanacaktır. Açığa çıkan enerji, tek boyutlu EGD tarafından karadelik dokusunadahil edilir. (Her temel parçacık farklı kütle ve spinde enerji alanı olduğu için, spinlerini kaybedipözdeşleştikçe, bu alanları bütün tutan bağlar da dağılmaktadır.)

Aynı şekilde EGD ile taşınan enerji de bu sürece dahil olur.

Karadeliğin merkezinde, bütün kütle parçacıkları tekrar KEP haline dönüşür.Toplandıkları bölgede titreşebilecekleri alan yoktur. Boyut kazandıracak farklı açılardangelen itici, şekillendirici bir kuvvet, dolayısıyla spin yok. Enerji paketçikleri buradakütlesiz (titreşimsiz) olarak toplanırlar.

Yüzey alanına göre depolamadan sonra, fazla KEP'ler evren dokusuna salınır. Elektriksüpürgesinden çıkan hava molekülleri gibi dokuya dağılırlar.

Dokuya dahil olan bu KEP'ler, evrenin genişlemesi sırasında zar esnekliğinin veyoğunluğunun korunmasını destekler.

Karadelik sonuçta bir (2 boyutlu) zar sicimdir. Eğer enerji girişi olmaz ya datekilleştirdiğinden az olur ise bir süre zar yapısını korur. Sonra EGD’ye karşıbütünlüğünü koruyabileceği enerjisi bitince, küçülerek değil, birden enerji dalgalarınadönüşerek kaybolur. Bu uzay-zaman dokusunda bir boşluk oluşturur ve EGDkaynaşması ile yoğun bir kuantum alanı oluşur. Etrafa havai fişekler gibihafif parçacıklar (hatta sanallar) dağılır.Ancak bu bir karadelik dağılması mı yoksa, karadelik materyalinin evren zarına dahilolması mı bilemiyorum.

Solucan Delikleri?Karadeliklerin iç yapısı ile solucan deliklerininki birbirine çok benzer.İkisinin de merkezinde saf uzay vardır. İkisi de kıvrılmış yüzey ve enerji alanıdır. (Zarsicimdir)Farkları ise karadelikler evrenin doğal parçaları iken, solucan delikleri çok özelkoşullarda ancak ortaya çıkabilirler.

Çünkü bir solucan deliği açmak, Mariana çukurunda yatay ve içi boş bir girdapoluşturmaya benzer. (Mariana çukurundakini yapmak çok daha kolay)

(Bu yüzden içlerinde vakum enerjisi potansiyeline sahip olabilirler.)Ancak açık tutmak için çok enerji gerekir. Özellikle bir hedefe yönelmiş solucan deliğiniaçık tutmak muazzam enerji ister.Belki, uzayda büyük bir patlama sonucu "geçici" solucan delikleri oluşabilir.

İçinde EGD olmadığı için zaman yoktur. Bu nedenle doğal haliyle kütle de yoktur.Eğer bir kütle girerse, KEP'lere dönüşecek şekilde parçalanır. Kütle bilgisi olaraksolucan deliği yüzeyine katılır. (Çünkü kütle ve boyut bütünlüğünü sağlayacak EGD yok.)

Bu nedenle kütlenin bu bölgeye yapısını koruyacak bir enerji-titreşim alanı ile girmesilazım. (Bir tür mini evren)

Böyle bir kütlenin hangi yöne nasıl gideceğini ve tekrar evrene nasıl gireceğinibilemiyorum. Ama direnç görmeyeceği için, ilk girişteki doğrultusunu sürdüreceğinisanıyorum.Bu yolculuk esnasında, zaman kavramı tamamen kendi oluşturduğu geçici evrenözelliklerine bağımlı olacaktır.

Bu ortamda (solucan deliği içinde) hıza göre özel görelilik hesapları geçerli değildir.Kütle ve zaman kavramları, oluşturulan alandaki EGD frekansına bağımlıdır. O yüzdengörelilik hesapları, alan içindeki hareketlere uygulanabilir.

Teoride ve hesaplamalarda solucan deliklerinin başka mekanlara ve hatta başkazamanlara açılabileceği söyleniyor.

Matematik olarak başka zaman dilimlerine açılıyor olsa da, bu bir zaman yolculuğudeğildir.

Bizim anladığımız anlamda ya da istediğimiz anlamda zaman yolculuğu mümkündeğildir.

Zamanın evreni tarayan EGD'nin bir sonucu olduğunu düşünürsek, solucan deliği ilemesela 100 ışık yılı uzaklıktaki bir gökadasına gittiğimizde, bu galaksideki zaman sırası-dizesi-çizgisi bıraktığımızdan farklı olacaktır.

Bu galaksideki zaman dalgaları, bizim gezegenimize 100 yıl sonra varacaktır. Eğerburadan dünyayı gözlemleme şansımız olsaydı, 100 yıl öncesini görebilirdik.Eğer tekrar dünyaya dönseydik, sadece solucan deliğindeki yolculuk süresi(gidiş+dönüş) kadar bir süre geçmiş olurdu. (Mesela 30 gün)

Yolcu için geçen zaman ise geminin kendi oluşturduğu alanın koşullarına bağlı olarakfarklı olacaktır. (Belki 1 saat, belki 100 yıl)

(Geminin hızlanma ve yavaşlama sürecindeki zaman genişlemesi yok farz edilirse. Bu süreçteki zamangenişlemesinde, evrenimizin kuralları geçerli olacaktır.Ancak solucan deliğine girişten itibaren, çıkana kadar yolcu, kendi alanın koşullarına bağlı olacaktır. Buyolculuk onun için, dünyaya göre yolculuk süresinden çok daha kısa ya da uzun olabilir. Her şey maddebütünlüğünü sağlayacak derecede bir dalgalanma alanı oluşturabilmesine ve bunun frekansına bağlı.)

Sonuç; solucan delikleri ile yapacağımız zaman yolculuklarında, sadece ama sadecefarklı mekanlara gidilmesi ile mümkün.Geçmişe gidiş olarak tanımlanan şey, bize gelecekte ulaşacak olan zamandalgalarının/dilimlerinin ortamına gidilmiş olmasıdır.Aynı kurallar geleceğe gidiş içinde geçerlidir.(Bu nedenle bu tür hesapların +/- şeklinde iki olasılığı da içermesi gerektiğini düşünüyorum.)

Solucan deliği açmak bir hayal olarak kalabilir. Ama onun yerine solucan olmak, çokdaha olası.

Evrenin süper akışkan yapısını kabul edersek; geminin bir yönündeki EGD basıncınısıfırlamak, diğer yönlerdeki yüksek basınç sayesinde, geminin istenilen doğrultudasürekli gitmesini sağlayacaktır. (Denizaltının önündeki suyu kaldırın...)

Sistemin yapısını koruyacak ve önünde yol açacak kadar enerji kaynağı yeterli olacaktır.(Çok yüksek desibeldeki seslerin frekansını sıfırlayacak şekilde ortalığa ses dalgaları yaymak gibi)

Arada bir normal uzaya geçip, yön düzeltmesi yapması yeterli olacaktır.

Çalışma Hakkında

Fiziğin sadece meraklı bir okuyucusu olarak, öğrendiklerimden bir sonuç çıkartmayaçalıştım.

Bir çok kişi gibi bende, bilinmeyen ve anlaşılmayan karşısında meraklıyım.Topladığım bilgileri, okuduklarımı, seyrettiklerimi tam anlamlarıyla anlamadığımı, çoğukavramın bana hala yabancı olduğunu biliyorum.Biraz ondan, biraz bundan, yüzeysel bilgileri mantık çerçevesinde toplamaya çalıştım.

Bu nedenle, bu çalışma kendi açımdan bir fizik felsefesi çalışmasıdır: Ne anladım? Nesonuçlar çıkardım? Ne üretebilirim?

Bir kaç kitap okumayla ya da belgesel seyretmeyle "fizikçi" olunamayacağınfarkındayım.

Bu yüzden, çalışmam, akademik veya herhangi bir bilimsel çalışmada "kaynakolarak kullanılabilir" nitelikte değildir.Bilimcilerin yıllar süren çalışma sonuçlarını yorumlayarak birleştirmeye çalışan, hayalgücüne dayalı felsefi bir çalışmadır. (Yine de ciddi bir çalışmada "ilham alınanlar" kısmındaanılırsam elbette mutlu olurum.)

Sıradan okuyucu açısından çekici olmayan bir çalışma. Konunun uzmanları vemeraklıları için, farklı yaklaşımları toplayan ve alternatif önerilerde bulunan, heyecanverici fantastik bir yazı olmasını diliyorum.

Bilgimin yetersiz olduğu konulara da fazla girmedim.

Önceki yazımdaki ana hattı korurken, ayrıntıları geliştirdim. Eksik ya da hatalı kalanbazı noktaları da yeni bilgilerle geliştirdim.

Bu denemede ana değişiklik "kaynak" hakkındadır.Önceki yazımdaki ana bakış açısı korunarak; her şeyin tek bir kaynaktan çok azdeğişkenle ve kuralla başladığını öngördüm.

Bu evren, kendini tekrarlayan kurallar ile tek bir değişkenin evrenidir.Sadece bu "tekrarlanmış olaylar" bir fraktal zincire bağlı.

Tanımlamaya çalıştığım bu evren; genişleyen ve yoğunluğu çok düşük olan enerjialanıdır. Yani bir "3 boyutlu zar-sicim" ya da "eşdeğerlisi"dir.

Evren'in tek bir ana amacı vardır: Sükuneti bulmak. Bunu da denge arayışı ile yapar.Kaosla desteklenmiş entropi, denge arayışının bir parçasıdır.Denge; a-b=0 veya a+b=0 eşitliklerini sağlamaktır.

Burtay Mutlu - [email protected]

http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/

İLK ÇALIŞMADAKİ KAYNAKLARIM

1) Evren’in Zarafeti (Brian Green)2) Evrenin Dokusu (Brian Green)3) Saklı Gerçeklik (Brian Green)4) Higss Bozon'u (Christophe Grojean, Laurent Vacant)5) Sonsuz Evren ( Neil Turok, Paul J. Steinhardt )6) İzafiyet Teorisi (Albert Einstein)7) Parçacık yok, alan var ( Art Hobbson'un makalesi)(http://arxiv.org/ftp/arxiv/papers/1204/1204.4616.pdf )8) IFSCIENCE 'ın 2014-2015 bazı makaleleri (http://www.iflscience.com/physics )9) Phys.org'ın 2014-2015 arası bazı makaleleri (http://phys.org )10) TED'in sadece 2015 bazı makaleleri (http://www.ted.com)11) Belgesel Dizisi ( Solucan Deliği)12) http://pdgusers.lbl.gov/~aerzber/aps_waves.html#waves

İKİNCİ ÇALIŞMADA EKLEDİKLERİM

13) Sonsuz Evren -Neil Turok, Paul J. Steinhardt14) Titreşimler ve Dalgalar Kolektif15) Kuantum Mekaniği ve Yeni Metodlar -Necati Demiroğlu16) Kuantum -John Polkinghorne17) Işık ve Ses - Fiziği Tanıyalım -Kolektif18) Manyetizma - Fiziği Tanıyalım -Kolektif19) Varolmanın Hafifliği -Frank Wilczek20) Farklı Bir Evren -Robert B. Laughkin21) Motion Mountain -Cristoph Schiller *(* Bu kitabın çoğunu okumadım, sadece hareketle ilgili bazı sorularımda,bakış açısı edinmek için başucu olarak kullandım.)

Makaleler (*)

* Is string interaction the origin of quantum mechanics?/ ItzhakBars, DmitryRychkov* Arrow of Time Emerges in a Gravitational System / Steven Carlip* Superfluid Picture for Rotating Space-Times / George Chapline1 and Pawel O. Mazur* Antigravity and the big crunch/big bang transition / Itzhak Barsa - Shih-Hung Chenb - Paul J. Steinhardtd -Neil Turok* Viewpoint: Arrow of Time Emerges in a Gravitational System /Steven Carlip* Simulation of vortex sheet roll-up:chaos, azimuthal waves, ring merger / Robert KRASNY1, KeithLINDSAY2 & Monika NITSCHE* Tensor-product representations for string-net condensed states /Zheng-Cheng Gu†, Michael Levin††, BrianSwingle†, and Xiao-Gang Wen†(Neredeyse hiç anlamadım ama parçacıklar arası ilişki ve bozunmada fikir verdi)* Wave function of Universe / J.B. Hartle, S.W.Hawking (Hala tekrarlıyorum.)

(İngilizce ve formül dolu oldukları için, okuduğumu tam anladığımı söyleyemem. Genel olarak ana fikirlerinive bakış açılarını tekrarlayarak ve anlamaya çalışarak okudum.)

İnternet Kaynakları

http://arxiv.org/pdf/1408.0779.pdfhttp://sci.esa.int/cluster/50424-origin-of-particle-acceleration-in-cusps-uncovered /http://hmf.enseeiht.fr/travaux/CD0102/travaux/optmfn/gpfmho/01-02/grp6/pages/page3.htmhttp://www.u-tokyo.ac.jp/en/utokyo-research/research-news/self-assembly-of-hydrodynamic-flow.htmlhttps://physics.aps.org/synopsis-for/10.1103/PhysRevLett.114.081104http://www.symscape.com/blog/sports-fluid-flow-sphereshttps://www.grc.nasa.gov/www/k-12/airplane/bball.htmlhttp://archive.hnsa.org/doc/firecontrol/partc.htmhttp://dicdot16.ingchim.unina.it/wordpress/?page_id=243http://www.hasslberger.com/phy/phy_1.htmhttps://sciencebasedlife.wordpress.com/2012/10/17/food-coloring-fluid-dynamics-and-an-awesome-lab-demohttp://www.animations.physics.unsw.edu.au/jw/doppler.htmhttps://en.wikipedia.org/wiki/Relativity_of_simultaneityhttp://www.physicsclassroom.com/mmedia/waves/ltm.cfmhttp://www.nasa.gov/centers/goddard/universe/gwave.htmlhttp://www.bbc.com/news/science-environment-34815668http://www.techtimes.com/articles/89095/20150929/gravitational-waves-in-colliding-black-holes-still-undetected-after-11-years-was-einstein-wrong.htmhttp://www.cabrillo.edu/~jmccullough/Physics/Waves_Sound.htmlhttp://www.physicsclassroom.com/class/waves/Lesson-3/Reflection,-Refraction,-and-Diffractionhttps://www.quora.com/What-is-special-about-the-angle-48-2-degrees-in-Buckminster-Fullers-jitterbug-transformationhttp://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/relativ/tdil.htmlhttp://www.uvs-model.com/UVS on clarifying the concept of gravity.htmhttp://ngm.nationalgeographic.com/2014/03/black-holes/finkel-texthttp://hubblesite.org/reference_desk/faq/answer.php.id=56&cat=exotichttp://physics.stackexchange.com/questions/26105/theoretically-can-a-black-hole-collapse-until-it-gets-smaller-than-its-schwarzshttp://physics.aps.org/synopsis-for/10.1103/PhysRevLett.114.036402http://journals.aps.org/general-relativity-centennialhttp://astro.ago.uni-lj.si/bh/pmwiki.php?n=Main.HomePagehttp://theconversation.com/when-black-holes-meet-inside-the-cataclysms-that-cause-gravitational-waves-54236http://www.emis.de/journals/LRG/Articles/lrr-2014-7/articlese11.htmlhttp://forums.xkcd.com/viewtopic.php?f=60&t=107051&start=80http://theconversation.com/when-black-holes-meet-inside-the-cataclysms-that-cause-gravitational-waves-54236


Recommended