+ All Categories
Home > Documents > Microsoft Word - Dr.Sema Lap\347\375n-Tez

Microsoft Word - Dr.Sema Lap\347\375n-Tez

Date post: 26-Feb-2023
Category:
Upload: utoronto
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
144
T.C. SALIK BAKANLII Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saı Ve Sinir Hastalıkları Eitim Ve Aratırma Hastanesi 4. Psikiyatri Klinik eflii Batabip, Doç. Dr. Medaim YANIK Klinik efi, Doç. Dr. M. Emin CEYLAN PARANOD VE NONPARANOD ZOFREN HASTALARININ BLSEL FONKSYONLAR VE SLK NÖROLOJK BELRTLER AÇISINDAN PARANOD BOZUKLUK VE SALIKLI KONTROL GRUBU LE KARILATIRILMASI Uzmanlık Tezi Dr. Sema LAPÇIN stanbul 2007
Transcript

T.C.

SA�LIK BAKANLI�I

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman

Ruh Sa�lı�ı Ve Sinir Hastalıkları

E�itim Ve Ara�tırma Hastanesi

4. Psikiyatri Klinik �efli�i

Ba�tabip, Doç. Dr. Medaim YANIK

Klinik �efi, Doç. Dr. M. Emin CEYLAN

PARANO�D VE NONPARANO�D ��ZOFREN� HASTALARININ

B�L��SEL FONKS�YONLAR VE S�L�K NÖROLOJ�K BEL�RT�LER AÇISINDAN

PARANO�D BOZUKLUK VE SA�LIKLI KONTROL GRUBU �LE

KAR�ILA�TIRILMASI

Uzmanlık Tezi

Dr. Sema LAPÇIN

�stanbul 2007

TE�EKKÜR

Asistanlık sürecim boyunca, bilgi, deneyim ve klinik yakla�ımlarından yararlandı�ım

klinik �efim, hocam ve tez danı�manım Sayın Doç. Dr. M. Emin CEYLAN’a,

sa�ladı�ı huzurlu çalı�ma ortamı nedeniyle ba�hekimimiz Sayın Doç. Dr. Medaim

YANIK’a, rotasyon e�itimini yanlarında tamamladı�ım klinik �eflerim Dr. Niyazi

UYGUR’a, Doç. Dr. Hüsnü Erkmen’e, Doç. Dr. Duran ÇAKMAK’a, Doç. Dr. Sevim

BAYBA�’a, Prof. Dr. Ümran TÜZÜN’e, tezime katkılarından dolayı Dr.Jülide

GÜLER’e, Psk. Cahit KESK�NKILIÇ’a, Dr. Serhat ÇITAK’a, Dr. Ahmet

TÜRKCAN’a, Dr. Can GER’e, Dr. Solmaz TÜRKCAN’a asistanlık sürem boyunca

birlikte çalı�tı�ım servis uzmanlarım, asistan arkada�larım, hem�ire ve yardımcı sa�lık

personeline, kendilerinden çok �ey ö�rendi�im hastalarıma ve bana tezimi

hazırladı�ım süre boyunca deste�ini esirgemeyen ve birlikte geçirece�imiz de�erli

zamandan ödün veren o�lum Ahmet Emre ve kızım Dilara’ya te�ekkür ederim.

��NDEK�LER

Giri� ve Amaç ................................................................................... 1

Genel Bilgiler ................................................................................... 3

Yöntem ve Gereçler .......................................................................... 69

Bulgular ............................................................................................ 80

Tartı�ma............................................................................................. 111

Özet ................................................................................................... 121

Summary ........................................................................................... 122

Kaynaklar ......................................................................................... 123

1

G�R�� VE AMAÇ

Son dönemlerde pek çok ara�tırmacı tarafından �izofreninin bir nörogeli�imsel defekt

oldu�u dü�üncesi ileri sürülmeye ba�lanmı�tır. Bu görü�e göre, henüz klinik belirtiler kendini

göstermeden önce, hatta beyin geli�imi sırasında, birincil beyin hasarı, nörogenezde aksama,

nöronal migrasyonda bozulma, hücresel farklıla�mada yetersizlik ve sinaptik budanmada

bozulma gibi nedenlerle �izofreni geli�meye ba�lamaktadır. Teorik ve deneysel (ampirik)

bulgular, klinik tabloda paranoid hezeyanların baskın oldu�u, ba�ka dü�ünce bozuklu�u

belirtilerinin olmadı�ı hastaların farklı bir sınıflama kategorisine dahil oldu�u görü�ünü

desteklemektedir. Paranoid alt tipin farklılı�ı psikodinamik teorisyenler ve modern

ara�tırmacılar tarafından, Bleuler (1911-1950) ve Kraepelin(1919-1971)’in ilk çalı�malarına

dayandırılır (Magaro,1981). Tsuang ve Winokur (1974), paranoid alt tipin, hebefrenik alt tipe

göre dü�ük oranda psikomotor belirti gösterdi�ini ifade etmi�lerdir. Paranoid hastalarda, daha

geç hastalık ba�langıcı, daha az çelinebilirlik (distraktibilite), daha az psikomotor belirti, daha

fazla evlenme oranı ve çocuk sayısı, sosyal ve ailevi ili�kilerde daha az bozulma

bildirmi�lerdir. Pozitif ve negatif sendromlar arasındaki farklılıkları ara�tıran çalı�macılar da

defisit belirtilerin anormal beyin morfolojisi ile ili�kili oldu�unu göstermi�lerdir (Crow 1980;

Andreasen ve Olsen 1982). �izofreni ile ilgili alternatif alt sınıflandırmalar ( örne�in, süreç

(process)-reaktif, geç-erken ba�langıçlı, akut-kronik hastalık seyri) paranoid-nonparanoid

ayrımı ile örtü�ebilir.

Bu çalı�mada nörogeli�imsel hipotez ı�ı�ında �izofreni alt tipleri arasındaki farklılıklar

ara�tırılmı�tır. Alt tiplendirmedeki farklılıklar ( negatif- pozitif belirtiler, defisit-nondefisit,

paranoid-nonparanoid gibi ) bu alandaki çalı�maların çe�itlili�ini göstermekle birlikte farklı

çalı�maların sonuçlarının kar�ıla�tırılmasını zorla�tırmaktadır. Literatürde yaygın olarak

belirtiler üzerine odaklanılmı�tır. Silik nörolojik belirtiler ve nörokognitif testler

nörogeli�imsel hipoteze dair kanıt arayan çalı�maların �izofreni hastalarında yaygın olarak

de�erlendirildi�i alanlardır. Dikkat bozuklukları gibi bili�sel farklılıkların subtipler arasında

kar�ıla�tırılması �izofreninin nöropsikolojik korelasyonunu de�erlendiren makalelerin

ço�unda bulunmaktadır (Levin ve ark.1989). Bu da ara�tırmacıların herbir �izofreni alt tipinin

kendine özgü nöropsikolojik bozuklu�a sahip oldu�unu dü�ünmelerine yol açmı�tır. Paranoid

�izofreni hastalarının nonparanoid hastalara göre mental kapasitede daha az gerileme

gösterdikleri konusunda yaygın bir klinik kabul vardır (Kaplan ve Sadock,1994). Seidman’ın

(1983) nörofizyolojik ve nöropsikolojik bulguların de�erlendirildi�i geni� gözden geçirmesi

2

ve Magaro(1981)’nun �izofrenide bilgi i�leme sürecinin de�erlendirildi�i gözden geçirme

makalesinde �izofreni alt tipleri arasında anlamlı bili�sel i�lev farklılı�ı saptanmı�tır. Bununla

birlikte son dönemdeki kapsamlı gözden geçirmeler paranoid ve nonparanoid alt gruplar

arasında nöropsikolojik farklılıklara vurgu yapmamı�lardır. �izofreni hastalarını pozitif ve

negatif belirtilerin yo�unlu�una göre gruplandırarak de�erlendiren çalı�malar pozitif

belirtilerin a�ırlıkta oldu�u grupta daha az silik nörolojik belirti gösterdiklerini

bildirmi�lerdir.

Alt tipe özgü bili�sel profillerin tanımlanması, �izofreniye neden olan farklı yolaklar ile

ilgili teorilerin yeniden �ekillenmesini sa�layabilir. �izofrenideki heterojenitenin

nörodejeneratiften çok nörogeli�imsel hastalık sürecini yansıttı�ı dü�ününülmektedir. Bu aynı

zamanda serebral disfonksiyonun alt tipe özgü lokalizasyonundan da kaynaklanabilir (Bilder

ve ark.1985). �izofreni alt grupları arasındaki nöropsikolojik farklılıkların vurgulanması

klinisyenlerin sınıflama sınırlarını daha kesin tanımlamalarına ve bili�sel zorluklara odaklı

tedavi planları geli�tirmelerine yardımcı olabilir.

Bu çalı�mada �izofreni hastaları, paranoid ve nonparanoid olmak üzere iki grupta

de�erlendirilmi� olup, her iki grup sa�lıklı kontrol grubu ve paranoid bozukluk hasta grubu ile

kar�ıla�tırılmı�tır. �izofreni alt tiplerinin klinik belirtiler açısından farklılı�ına ek olarak

bili�sel i�levler ve nörolojik belirtiler açısından da farklı oldu�unun gösterilmesi ve bunun

di�er psikiyatrik bozukluklarla kar�ıla�tırılması bir sendrom olarak de�erlendirilen

�izofreninin yeniden tanımlanması açısından önemlidir. Literatürde bipolar bozukluk ve

obsesif kompulsif bozukluk gibi çe�itli psikiyatrik bozukluklarla �izofreniyi NES

(Neurological Evaluation Scale) ve nörokognitif i�levler açısından kar�ıla�tıran çalı�malar

olmakla birlikte paranoid bozuklukla ilgili herhangi bir çalı�ma yoktur. Paranoid bozukluk

belirti profili ve klinik seyir açısından �izofreniye benzerlik göstermektedir. Paranoid

bozuklukla �izofreni alt tiplerini kar�ıla�tıran çalı�maların, �izofreni alt tiplerinin

nörogeli�imsel hipoteze göre yeniden tanımlanmasına faydalı olabilir. Bu çalı�mada amaç,

�izofreni alt tipleri (paranoid-nonparanoid) silik nörolojik bulgular ve nörokognitif testler

açısından de�erlendirildi�inde aralarındaki farklılıkları ortaya koymak ve klinik görünüme

göre yapılan bu ayrımın nörogeli�imsel hipotez açısından geçerlili�ini ara�tırmaktır.

3

GENEL B�LG�LER

�izofreni sözcü�ü psikiyatri dı�ı alanlarda çalı�makta olan birçok hekime, i�itsel ve

görsel varsanıları, bizar hezeyanları ve saldırganlı�ı ça�rı�tırmaktadır. Bu ça�rı�ımın en

önemli nedeni bu belirtilerin hastanın çevresi ile olan uyumunu ileri derecede bozmasıdır.

Gerçekte bu ça�rı�ım önemli ölçüde yanlı�tır. Hastaların uzun süreli izlendi�i çalı�malarda

�izofreni hastalarının zaman içinde pozitif belirtilerinde azalma izlenirken, negatif

belirtilerinde ise artma oldu�u tespit edilmi�tir. Son 20 yıl içinde negatif belirtilerin daha iyi

anla�ılması yönünde çok sayıda çalı�ma yapılmı�tır. Bu çalı�maların sonucunda �izofreninin

temelinde negatif belirtiler oldu�u kadar bili�sel i�levlerin kaybının da önemli bir yer tuttu�u

anla�ılmı�tır. Bili�sel i�lev terimi dikkat, bellek, algılama, sıralama, planlama, bilgi i�leme ve

problem çözme gibi birçok zihinsel i�levi kapsamaktadır. �izofrenide bili�sel i�levlerle ilgili

çalı�malar 1993’te bilimsel yayınların çok az bir kısmını (%7) olu�tururken, 1997’ye

gelindi�inde neredeyse dörtte birini (%24) kapsamaktadır (Green MF, 1999).

Modern psikiyatri toplulu�u bili�sel i�levlerde kaybın önemini, kanıtları ile ortaya

çıkarmadan çok önce Kraepelin ve Bleuler, gözlemlerinde �izofreni hastalarındaki bili�sel

kayıplara dikkat çekmislerdir. Kraepelin (Kraepelin E, 1971), �izofreni hastalarında iki farklı

dikkat alanında sorun oldu�unu gözlemi�tir. Bunlardan ilki “aktif dikkat” (aufmerksamkeit)

olarak isimlendirdi�i, ki�inin kendi inisiyatifi ile dikkatini uzun süreli odaklaması ile ilgili

süreçtir. Di�eri ise, çevreden gelen uyaranlardan yo�un olarak etkilenen “pasif dikkat”tir

(auffassaung). Kraepelin bu iki dikkat alanından pasif dikkat ile ilgili sorunların, hastalı�ın

akut olarak alevlendi�i dönemler ile kronikle�me sonrası dönemlerinde belirgin oldu�unu fark

etmi�tir. “Aktif dikkat” ile ilgili sorunlar hastalı�ın bütün evrelerinde izlenmektedir. Bu

tanımlamalar bugün kullandı�ımız “sürekli- sustained- dikkat” ve “seçici-selective-dikkat”

tanımlamalarına uymaktadır. Kraepelin’in 100 sene önce tespit etti�i �izofreni hastalarındaki

dikkat sorunları modern testlerde aynı �ekilde gösterilmi�tir (Ceylan, 2005).

Eugen Bleuler (Bleuler E, 1950) �izofreni hastalarındaki bili�sel kayıplara farklı bir

açıdan de�inmi�tir. Bleuler, �izofreni hastalarındaki belirtileri “temel” ve “yardımcı” belirtiler

olarak ikiye ayırmı�tır. Temel belirtiler basit ve karma�ık olmak üzere iki alt tipten olu�ur.

Basit olanlar ça�rı�ım ve duygulanımda (affect) bozulma ve ambivalanstır. Bunların bir araya

gelmesi ile ortaya otizm gibi karma�ık belirtiler çıkar. Otizmde pasif dikkat önem

kazanmaktadır. Bleuler, otistik durumun çevreye dikkatin verilememesi sonucu olabilece�ine

dikkat çekmektedir. Bleuler temel belirtilerin hastalık boyunca devam etti�i üzerinde durmu�

4

ve yardımcı belirtiler olan varsanılar, hezeyanlar, davranı� ve konu�ma anormalliklerinin

sadece hastalı�ın alevlendi�i dönemlerde belirgin hale geldi�ini belirtmi�tir (Ceylan, 2005).

��ZOFREN�

�izofreni, psikotik bozuklukların temel görünümlerinden biridir. Psikoz yalın tanımı ile

sanrı (yanlı�, de�i�tirilmeyen inanç) veya varsanılar ile sınırlıdır ve hastada bunların patolojik

niteli�ine ili�kin içgörü izlenmez. Günümüzde kullanımda olan tanı ölçütleri yakla�ık on

yıldır oldukça de�i�mez durumda olsa da bir tanı olarak �izofreni kavramı geli�imini

sürdürmektedir. Güncel �izofreni görü�ünün temelinde, Emil Kraepelin ve Eugen Bleuler’in

öncü klinik gözlemleri yatar. Kraepelin “dementia precox” olarak tanımladı�ı hastalı�ın;

ki�ide bilinç, duygulanım ve irade alanında tam bir yıkıma neden olacak �ekilde kronik bir

gidi� gösterdi�i belirtilmektedir. Kraepelin bundan 100 yıl önce (1896) dementia praecox’u

katatonik, hebefrenik ve paranoid hastalar olmak üzere üçe ayırmı�tı. Bu ayrım az çok

bugünde geçerlidir. Eugen Bleuler, “ �izofreni” terimini ilk defa dementia precox’un yerine

literatüre geçirmi�tir. Bleuler Kraepelin’in dü�üncesinden farklı olarak dementia precox’un

deteriorasyon yapıcı bir yönü olmadı�ını vurguladı. Hastalı�ın a�ır demans ile birliktelik

göstermedi�ini, prognozunun mutlaka kötü olmadı�ını, dü�ünce ve duygulanımdaki

bölünmenin rahatsızlı�ın temel görünümü oldu�unu gözlemleyerek bu öneriyi getirmi�tir.

Bleuler, sendromun temel görünümü kapsamında dört ‘A belirtisi’ni önermistir.

Ça�rı�ımlarda çözülme, affekt bozuklukları, autizm ve ambivalans. Bleuler’e göre �izofrenide

temel problem ça�rı�ımların bozulması idi ve �izofreni tek bir hastalık de�ildi. �izofreni

grubu hastalıkları olarak tarif etti�i bozuklu�un ortak bir dizi özelli�e sahip çok sayıda

bozuklu�u kapsadı�ı görü�ünü savundu. Daha sonraki dönemde Karl Jaspers psikotik

belirtilerin daha derinden daha yüzeye do�ru tabakalar veya düzeyler �eklinde organize

oldu�unu ve en derin düzeyin organik belirtileri temsil etti�ini ardından �izofrenik, affektif ve

nörotik belirtiler ve son olarak da ki�ilik bozukluklarının en yüzeyde temsil edildi�i fikrini

yazılarında belirtti. Aynı anda farklı düzeylerin varlı�ında en derin düzeydeki belirtilere göre

tanı belirlenmekteydi. Kurt Scheider(1950) ise, hastalıkları görülebilen organik nedenlere

ba�lı psikotik süreçler, siklofreni ve �izofreni olmak üzere alt gruplar �eklinde sınıflama

olu�turdu. Ayrıca birinci basamak belirtiler kavramını öne sürmü� ve bu belirtilerin �izofreni

için tanı koydurucu oldu�unu savunmu�tur. Dü�ünce yayılması, dü�ünce sokulması, tartı�an

ve yorum yapan sesler birinci basamak belirtilere örnektir ( Ceylan 2005).

Adolf Meyer, psikolojik belirtiların direkt olarak hastanın geçmi� sosyal, fiziksel ve

psikolojik ya�antılarından kaynaklandı�ını iddia etmi�tir. Herbir bireye ait psikiyatrik

5

bozuklu�un o bireye özgün oldu�unu, bundan dolayı Kraepelin veya Bleuler’in görü�lerinin

ve sınıflamasının kabul edilemeyece�ini vurgulamı�tır. II. Dünya Sava�ı sonrası Freud’un

geli�tirdi�i ki�ilik kuramı ve ruhsal çalı�ma modeli ve Meyer’in psikobiyolojik yakla�ımına

dayanan toplum yönelimli ruh sa�lı�ı hareketi, psikiyatride egemen yakla�ımlar olmu�lardır.

Sava� sonrası yıllarda Amerikan Psikiyatrisinde psikososyal yakla�ımın en önde sözcüsü Karl

Meninger “uyum sa�lamada ba�arısızlık hafiften a�ıra de�i�ebilir, fakat bu tablolar

birbirlerinden a�ır de�ildirler” �eklinde görü�ünü belirtmi�tir. Bu kavramlara dayalı olarak

sonuçta 1952 yılında “ Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM –I)”

yayınlandı. 1960’lı yıllarda Schneider’ın “birinci sıra belirtileri” �izofreni tanısı için

Avrupa’da kullanılırken, Kuzey Amerika’da Bleuler’in �izofreni kavramına dayalı tanı koyma

e�ilimi daha fazlaydı. 1968’de ABD’de Kraepelin’in egemen oldu�u DSM- II’de “reaksiyon”

terimi bırakılarak Avrupa psikiyatrisine kayıldı. DSM- II bir adım ileri olmakla birlikte

yeterli tanımlamalar tanı ölçütleri geli�tirmedi�i için eksik kalıyordu. 1980 yılında �izofreniyi

daha nesnel hale getirmek için daha tanımlayıcı düzeyde halüsinasyon ve hezeyanların ön

planda oldu�u DSM- III yayımlandı. Bleuler ile ilgili kavramlar genel olarak dı�landı. Ancak

aynı dönemlerde çesitli ara�tırmacılar negatif ve pozitif belirtilerle giden iki farklı �izofren alt

tipi tanımladılar. 1982’de DSM III-R, 1992’de ise Dünya Sa�lık Örgütü ICD-10

(International Clasification of Diseases) geli�tirildi. Daha yalın ve negatif belirtilerinde yer

aldı�ı DSM- IV 1994 yılında, en son olarak da 2000 yılında DSM IV-TR yayınlandı.

DSMIII-R, DSM IV ve ICD-10 kriterleri �izofreniyi hastalık olarak de�il, bozukluk

olarak tanımlamı�tır.

�izofreni halen etiyolojisi bilinmeyen bir hastalıktır. �izofreni farklı etiyolojik

faktörlerin etkisiyle olu�an, semptomatolojisi, gidi� ve sonlanı�ı yönünden farklılıklar

gösteren heterojen bir sendromlar toplulu�udur. �izofreni genellikle ergenlikte ve genç

eri�kinlikte ba�layan bir bozukluk olup, son yıllardaki genel kanı ise her ya�ta görülebilece�i

yolundadır. �izofreniye özgü belirtiler ortaya çıkmadan aylar veya yıllar öncesinde psikotik

olmayan bazı belirtilerin oldu�u birçok ara�tırmacı tarafından gösterilmi�tir. �izofreni

hastalarının geriye dönük de�erlendirilmesinde dikkat bozuklu�u ve bili�sel fonksiyonlarda

bozulma gibi prepsikotik belirtilerin varlı�ı sıklıkla tespit edilmektedir (Goldberg ve

ark.,1995).

�izofreni; psikopatoloji, seyir ve tedaviye yanıt temelinde de alt gruplara ayrılmı�tır.

Tarihsel olarak psikopatoloji açısından tiplendirme en büyük önemi ta�ımaktaydı. DSM- IV

sınıflandırmasına göre, paranoid, dezorganize, katatonik, ayrı�mamı� ve rezidüel olarak

ayrılmaktadır. DSM-IV alt �eması büyük ölçüde klinik görünümü temel alır ve alt tipler

6

prognoz farklılıkları ile yakından ili�kili de�ildir. ICD-10’da ise, paranoid, hebefreni,

katatonik �izofreni, ayrı�mamı�, post�izofrenik depresyon, rezidüel �izofreni, basit �izofreni,

ba�ka �izofreni ve belirlenmemi� �izofreni olmak üzere dokuz alt gruba ayrılır ( Kaplan ve

Sadock; 1997).

Hastalı�ın en sık rastlanan biçimi olan paranoid �izofreni, bir veya daha fazla sanrı ile

a�ırı me�guliyetin veya sıkça i�itsel varsanıların oldu�u, süregen persekütuar veya grandiyöz

sanrılarla belirlidir. Dezorganize veya katatonik tipi gösteren özgün davranı�ların bulunmayı�ı

ile tanınmaktadır. Klasik olarak, paranoid tip �izofreni ço�unlukla perseküsyon ve büyüklük

sanrıların varlı�ı ile belirlenir. Paranoid �izofreni hastaları genellikle hastalı�ın ilk epizodunda

katatonik ve dezorganize hastalara göre daha ya�lıdırlar. Geç yirmili-otuzlu ya�lara ula�mı�

olan hastalar genellikle kendilerine hastalık sürecinde yardımcı olacak bir sosyal ya�am

kurmu�lardır. Aynı zamanda paranoid hastaların ego becerileri di�er tiplere göre daha iyi

olma e�ilimindedir. Paranoid hastalar ruhsal yetilerinde, emosyonel yanıtlarında ve

davranı�larında di�er tip �izofreni hastalarına göre daha az regrese olurlar (Kaplan ve

Sadock;1997).

Dezorganize ( önceki adıyla hebefrenik) tip ilkel, dizinhibe ve da�ınık davranı�la

belirgin regresyonun varlı�ı ve katatonik tipin ölçütlerini kar�ılayan belirtilerin yoklu�u ile

belirlenir. Ba�langıç genelde erken, 25 ya� öncesidir. Dezorganize hastalar genellikle amaçsız,

da�ınık bir biçimde aktiftirler. Dü�ünce bozuklukları belirgin ve gerçek ile ili�kileri zayıftır.

Duygusal yanıtları uygunsuzdur ve sıklıkla açık bir neden olmaksızın patlayıcı tarzda

gülmeleri vardır. Uygun olmayan grimas ve sırıtma sıktır.

Katatonik tip, günümüzde seyrek görülmektedir. Katatonik tipin klasik bulguları;

stupor, negativizm, rijitide, eksitasyon ve postür alma belirtilerini kapsayan belirgin motor

fonksiyon bozuklu�udur. Bazen hasta eksitasyon ile stupor uçları arasında hızlı de�i�imler

gösterir. E�lik eden bulgular; stereotipiler, mannerizmler ve balmumu esnekli�idir. Mutizm

özellikle sıktır. Tıbbi bakım gerektiren genel durum bozuklukları ortaya çıkabilir.

Farklıla�mamı� tip, belirtiler kesin olarak di�er tiplerden birisine kolaylıkla

yerle�tirilemez.

Rezidüel tip, aktif belirtilerin tamamının olmadı�ı veya di�er �izofreni tiplerini

kar�ılayacak yeterli belirtinin bulunmadı�ı durumda �izofrenik bozuklu�un devamına dair

kanıtların olması ile tanımlanır. Duygusal küntlük, sosyal geri çekilme, eksantrik davranı�,

mantıksız dü�ünme ve ça�rı�ımlarda hafif gev�eklik rezidüel tipte sık görülür. Sanrı,

hallüsinasyon ve varsanılar var ise bunlar belirgin de�ildir, güçlü bir duygulanım e�lik etmez.

7

DSM-IV yazılırken literatürde ana tartı�malardan birisi pozitif ve negatif belirtilerin

varlı�ı veya yoklu�una ba�lı bir alt tipleme çalı�ması ile ili�kilidir. 1980 de T.J.Crow �izofren

hastaların Tip I ve Tip II �eklinde sınıflandırılmasını istemi�ti. DSM- IVde yer almamasına

kar�ın, iki tip arasındaki ayrım psikiyatrik ara�tırmaları belirgin bir �ekilde etkilemi�tir.

Negatif belirtilar; duygulanımda düzle�me veya küntle�me, konu�mada ve konu�ma

içeri�inde fakirle�me, bloklar, öz bakımda azalma, motivasyon eksikli�i, anhedoni, sosyal

çekilme, bili�sel kusurlar ve dikkat eksikli�i kapsar. Pozitif belirtilar; ça�rı�ım gev�ekli�i,

varsanılar, garip davranı� ve artmı� konu�mayı içerir. Tip I hastalar pozitif belirtilere ve BT

(bilgisayarlı tomografi) kesitlerinde normal beyin yapısına sahiptirler. Tedaviye yanıtları

kısmen daha iyidir. Tip II hastalar sıklıkla negatif belirtilere, BT kesitlerinde yapısal beyin

anormalliklerine sahiptirler ve tedaviye yanıtları kötüdür (Crow T, 1980).

�izofreni en sık görülen psikotik bozukluktur. �izofreni tanı ölçütlerini kar�ılamayan

daha birçok psikotik bozukluk vardır. Di�er psikotik sendromların ba�lıcaları �izofreniform

bozukluk, �izoaffektif bozukluk, sanrısal bozukluk ve kısa psikotik bozukluktur.

Sanrısal bozukluk �izofreni gibi kronik bir hastalıktır. Ancak önde gelen belirti olarak

hezeyanların bulunması ile belirlenir. Sanrısal bozukluktaki hezeyanlar birincil olarak,

büyüklük, erotomanik, kıskançlık, somatik ve karı�ık içerikli olabilir. Sanrısal bozukluk,

hastaların hezeyanlarının bizar nitelikte olmaması ile �izofren hastalardan ayrılmaktadır.

Ortalama ba�langıç ya�ı 40lı ya�lardır ancak 18-90 ya� arasında da ba�layan olgularda

görülmektedir. Kadınlarda görülme sıklı�ı daha fazladır. Birçok hasta evlidir ve i� sahibidir.

Ancak bozukluk göçle ya da dü�ük sosyoekonomik düzeyle ili�kili olabilir (Kaplan ve

Sadock, 1997).

Sanrısal bozukluk görülme sıklı�ı, �izofreni ve duygudurum bozuklu�u görülme

sıklı�ından daha seyrektir ve bu durum da ayrı bir bozukluk oldu�unu dü�ündürmektedir. Aile

çalı�malarında elde edilen en belirleyici veri sanrısal bozukluklu deneklerin akrabalarında

sanrısal bozukluk ve ili�kili ki�ilik özelliklerinin (ör: �üphecilik, kıskançlık ve gizlilik)

saptanmı� olmasıdır. Aile çalı�maları; ne sanrısal bozukluklu deneklerin ailelerinde �izofreni

ve duygudurum bozukluklarının insidansının arttı�ını ne de �izofrenik deneklerin ailelerinde

sanrısal bozukluk prevalansının arttı�ını belirlemi�tir. Sanrısal bozukluk tanısı ile izlenen

hastaların uzun dönemli takiplerinde sanrısal bozukluk tanısının göreceli olarak sabit

oldu�unu dü�ündürmektedir. Hastaların dörtte birinden daha az bir kısmı ilerde �izofreni

olarak ve % 10dan az bir kısmı da ilerde duygudurum bozuklu�u olarak sınıflandırılır

( Marino,1993). Bu veriler sanrısal bozuklu�un bu iki ya da daha fazla yaygın bozuklu�un

geli�mesinde erken bir evre olmadı�ını göstermektedir. Hezeyanlarla en sıklıkla ba�lantılı

8

olan nörolojik durumlar limbik sistem ve bazal ganglionları etkiler. Entelektüel yıkım

olmaksızın nörolojik hastalıklar nedeniyle sanrıları olan hastaların, sanrısal bozukluklu

hastalarda görülenlere benzer karma�ık hezeyanlara sahip olma e�ilimi vardır. Bunun aksine

entelektüel yıkım olan nörolojik bozukluklu�u olan hastalarda sıklıkla sanrısal bozukluklu

hastalardan farklı olarak hezeyanlar daha basit içeriklidir. Sonuç olarak sanrısal bozukluk

serebral kortikal i�levleri korunmu� olan limbik sisteminde ya da bazal ganglionlarında

patolojisi olan hastaları kapsamaktadır.

DSM-IV hezeyanların önde gelen içeri�ine göre klinisyene sanrısal bozuklu�un yedi

tipini, ayırtetme hakkında yardımcıdır. En sık persekutuar ve kıskançlık tipleri görülür. Nadir

olan tipler ise erotomanik ve somatik tiplerdir.

Hezeyanlar genelde sistematizedir ve mümkün olabilir niteliktedir. Bellek ve di�er

bili�sel i�levler genelde korunmu�tur.

Erotomanik tipte, hastanın ünlü ya da yüksek konumdaki bir ki�i tarafından sevildi�ini

dü�ünmektedir. Erotomanik tip sanrısal bozukluk aynı zamanda erotomani, psikoz pasionella,

Clerambault Sendromu olarak da adlandırılır. Belirtiların ortaya çıkı�ı anidir sıklıkla etkilenen

ki�inin ya�amının oda�ı olur. Paradoksal davranım belirtisi, bütün sözel ve fiziksel

yalanlamaların a�kı kanıtlayan mesajlar olarak yorumlamasını içerir.

Grandiyöz tip, megalomani adıyla da anılır. Grandiyöz hezeyanının en sık görüleni

ki�inin büyük fakat bilinmeyen yetene�i veya kavrayı�ı oldu�una veya önemli bulu�lar

yaptı�ına inanmasıdır.

Kıskançlık tipinde, ki�inin hezeyanı e�inin sadakatsizli�i üzerinedir. Evlilik paranoyası

ve Otello Sendromu olarak belirtilmektedir. Erkekler kadınlardan daha fazla etkilenir.

Oldukça nadir sıklıktadır( % 0.2 ‘den daha az). Ba�langıcı anidir ve e�e kar�ı belirgin sözel ve

fiziksel zararlara yol açabilir.

Persekütuar tip, en sık görülen alt tiptir. Hezeyan içeri�i basit ya da ince ayrıntılı

olabilir. Sıklıkla tek bir tema ya da kendisine kar�ı komplo düzenlenen bir sürü ba�lantılı

tema içeri�i olabilir. Bu ki�iler ço�u zaman gücenik ve kızgındır ve kendilerine zarar

verdi�ine inandıkları ki�ilere zarar verebilirler.

Somatik tip, monosemptomatik hipokondriyak psikoz olarak da tanımlanır. En sık

görülen sanrısal yakınmalar, enfeksiyonlar, böceklerin deri içinde infestasyonu, dismorfofobi,

vücut bo�luklarından gelen kokulara ili�kin hezeyanlar ya da vücudunun bir parçasının

çalı�madı�ına dair hezeyanlardır. Somatik tip, her iki cinsiyeti e�it etkiler (Köro�lu ve Güleç,

2007).

9

NÖROGEL���MSEL H�POTEZ

�izofrenide nörogeli�imsel anormalli�in ne zaman ba�ladı�ı sorusu halen

ara�tırılmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak pek çok nörogeli�imsel model ileri sürülmü�tür:

1) Erken nörogeli�imsel modeller, erken ya�larda varolan lezyonların hayatın daha ileri

dönemlerinde ortaya çıkan normal nörogeli�imsel olaylarla etkile�ime girdi�ini ileri

sürmektedir.

2) Geç nörogeli�imsel model olarak isimlendirilen alternatif bir model, Feinberg

tarafından ileri sürülmü�tür. Bu model �izofreninin, postnatal geli�im boyunca ortaya çıkan

serebral korteksteki normal matürasyon sürecindeki bir sapmadan kaynaklandı�ını

varsaymaktadır. Bu süreçte, hayatın ilk yıllarında a�ırı sinaptik üretimi takiben bili�sel geli�im

için gerekli beyin bölgelerindeki nöronların sinaptik eliminasyonu (budanma) takip eder.

Feinberg, �izofreninin sinaptik budanmadaki bir anormallik sonucu olu�tu�unu ileri

sürmektedir. Feinberg’e göre “Bu süreçteki anormalliklerin bir sonucu olarak çok fazla, çok

az ya da yanlı� sinapslar elimine edilmektedir” (Ceylan, 2001).

�izofreninin nörogeli�imsel bir defektin sonucu oldu�unu ileri süren hipotezin

ara�tırılmasındaki popüler bir yakla�ım da beynin yapısal simetrisi üzerinde çalı�maktır.

Beynin yapısal hacmindeki asimetriler sıktır ve limbik sistem yapıları solda sa�a göre daha

küçüktür. Çünkü sol hemisfer sa� hemisferden daha uzun bir zaman periyodunda geli�ir.

Olumsuz çevresel faktörler geli�imi sekteye u�ratabilir. Bazı BT ve MRI çalı�maları,

�izofrenide sol taraf anormalliklerinin sa� taraftan daha fazla oldu�unu desteklemektedir.

Shenton ve ark. (1992), hipokampus hacmindeki küçülmenin sadece sol tarafta oldu�unu ve

bir sol-sa� asimetrisinin sadece �izofreni hastalarında oldu�unu bulmu�lardır. Buna kar�ılık

Bartley ve ark. (1993), yaptıkları kar�ıla�tırmalı bir ikiz çalı�masında, ileri sürülen sa�-sol

farklılı�ını gözlemlememi�lerdir. Beyin yapılarının biçimlerindeki düzensizliklerin bir

nörogeli�imsel bozuklu�a e�lik etmesi beklenen bir durumdur. Postmortem çalı�malarda

görülen hipokampustaki gri cevher deformasyonları, temporal lobun lateral yüzündeki gri

cevher düzensizlikleri bu dü�ünceyi desteklemektedir. Geli�en teknoloji sayesinde elde edilen

yapısal bulgular, �izofreninin tek bir hastalık olmadı�ını; sendromun karakteristikleri olan

varsanılar, sanrılar, bozulmu� dü�ünce sürecinin altında farklı etyolojilerin oldu�unu

dü�ündürmektedir (Ceylan, 2001).

�izofreninin neo-Bleulerian modeline göre nörogeli�imsel anomaliler nöral devrelerdeki

yanlı� ba�lantılardan kaynaklanır, ki bu da �izofreninin tüm alt tiplerinde görülen, zihinsel

aktivitenin akı�kan koordinasyonunda bozulmaya (bili�sel dismetri olarak adlandırılır) neden

olur (Andreasen ve ark., 1999). Negatif, pozitif ve dezorganize belirtiler gibi �izofreni ile

10

ili�kili fenomenler bili�sel dismetriye ba�lı olarak geli�ir. Bili�sel dismetride çe�itli

bölgelerdeki nöronal devrelerde yıkım (disruption) sonucunda motor, bili�sel ve affektif

belirtiler ortaya çıkar (Middleton ve Strick, 2000).

�nsanda postnatal matürasyonel de�i�ikliklerin çocukluktan puberteye kadar ortaya

çıktı�ı gözlemi, �izofreni ve manik-depresif bozukluk gibi adolesan döneminde ba�layan

psikiyatrik hastalıkların patofizyolojisinin temelinde bu “geç” matürasyonel süreçteki

hataların olması gerekti�i dü�üncesi ile tutarlılık göstermektedir (Feinberg ve ark. 1990).

Fakat �izofreni ba�langıcını tespit etmek zordur. Dikkat yetersizli�i gibi negatif belirtiler

puberteden önce ba�layabilir (Mukherjee ve ark. 1991). Bu nedenle matürasyonel olaylar

pozitif psikotik belirtiler gibi tipik olarak adolesan dönemde ortaya çıkan belirtileri daha iyi

açıklayabilir.

�izofrenide Progresif Olarak Ventriküler Boyutta Artma

Geli�tirilmi� beyin görüntüleme teknikleri, genç yeti�kin �izofreni hastalarında madde

kullanımı, travma veya bilinen di�er beyin atrofi nedenleri ile açıklanamayan serebral

ventriküler geni�lemeyi göstermektedir. Literatürde normallerle kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni

hastalarının beyinlerinde azalmı� bir büyüklük saptayan çalı�malar vardır (Ceylan,2001).

Kortikal atrofi, çok eski dönemlerden beri bilinmektedir ve geni�lemi� ventriküllerle ili�kilidir

(Vita ve ark. 1988; D’Amato ve ark. 1992). Ventriküler geni�leme ile hem azalmı� serebellar,

hem de azalmı� hipokampal büyüklük arasında da benzer ili�kiler saptanmı�tır (Coffman ve

Nasrallah 1985; Nasrallah ve ark. 1985; Sandyk ve ark. 1991).

�izofrenide nöromotor sapmalar

Son yıllarda, �izofreninin etyopatolojisini açıklayabilecek beyin hasarı ile ili�kili olan

yapısal, fonksiyonel ve bili�sel i�lev bozuklukları ile ilgili artan sayıda nöroanatomik,

nörogörüntüleme, nörofizyolojik ve nöropsikolojik çalı�malar mevcuttur. Bu çalı�malarda çok

sayıda beyin bölgesi suçlanmı�tır. Ayrıca, �izofreni hastalarında beyin bozukluklarının yeri ve

�iddetindeki de�i�iklikler de �izofreninin çok sayıda hastalıktan olu�tu�u hipotezini

desteklemek için kullanılmaktadır.

Nörolojik i�aretler geleneksel olarak “vücudun bozulmu� bir i�levinin ya da

rahatsızlı�ının herhangi bir nesnel kanıtı ya da görünümü “ olarak tanımlanır. Ba�ka bir

deyi�le saptanan nörolojik bir i�aret altta yatan bir bozuklu�un nesnel olarak farkedilmesini

sa�lar (Tupper,1987). Böyle tanımlanan bir i�aret, nörodavranı�sal (neurobehavioral) bir

rahatsızlı�ın kesin (hard) veya patognomonik belirtisi olarak dü�ünülebilir, genellikle de

11

merkezi sinir sistemi bozuklukları ile birliktedir. Bu anlamdaki patognomonik i�aretler,

vücudun bir yarısındaki belirgin derecede asimetrik motor ve duysal kayıptaki bir örüntüyü

(hemipleji gibi), dizartri, bozulmu� refleksler, pupil de�i�iklikleri ve bazı görme alanı

eksiklikleri gibi i�aretleri içerir.

Ancak, bildi�imiz patognomonik i�aretlerle kar�ıla�tırıldı�ında daha önemsiz görünen,

süreklili�i olmayabilen, herhangi altta yatan bir patolojiyle ili�kili olmayan bazı i�aretler de

saptanmı�tır. Bu gibi i�aretler altta yatan bozuklu�un derecesi ile de�i�mez. Bu i�aretleri ifade

edebilmek için 1945-60’larda belirsiz i�aretler (equivonal signs) terimi kullanılırken daha

sonra minör nörolojik i�aretler, silik nörolojik belirtiler (neurological soft signs), fokal

olmayan nörolojik belirtiler gibi bir dizi terim kullanılmı�tır. Silik nörolojik belirtiler özgül

beyin bölgesindeki bozuklukla ili�kili olmayan veya iyi tanımlanmı� nörolojik bir sendromun

parçası olmadı�ına inanılan lokalize edilemeyen nörolojik anormallikler olarak tanımlanır. Bu

ayrımın yapay oldu�u dü�ünülmekte ve silik nörolojik belirtilerin altında yatan beyin davranı�

ili�kilerini tanımlamadaki yetersizlik tartı�ılmaktadır. Güncel literatür ı�ı�ında, silik nörolojik

belirtiler denince iki anlamdan söz edildi�i anla�ılmaktadır. Birincisi, silik nörolojik belirtiler

bir nöropatoloji konusunda kesin bir kanıt bulunmasa da bozukluklar için nörolojik bir temel

oldu�unu göstermektedir. �kincisi ise davranı� ve ö�renme bozuklu�u gösteren çocuklarda

silik nörolojik belirtiler klinik bir yargıya varmada yol gösterici olabilir (Heinrich ve

Buchanan,1988).

Silik Nörolojik Belirtilerin Sınıflandırılması:

Çesitli yazarlarca birçok belirti, silik nörolojik i�aret (bulgu) olarak sınıflandırılmı�tır.

Örne�in 1966’da Clement’s minimal beyin bozuklu�u gösteren çocuklarda 99 farklı i�areti

silik olarak de�erlendirmi�tir (Tupper,1987). Genel olarak silik nörolojik belirtiler, geli�imsel

nörolojik i�aretler ve patognomonik i�aretlerin hafif görünümlerini temsil eden normal

olmayan silik belirtiler olarak ayrımlanmaktadır. Geli�imsel belirtiler geli�imsel gecikmeyi

göstermekte ve ya� ilerledikçe kaybolmaktadır. Normal olmayan silik belirtiler ise belirtildi�i

gibi muayene esnasında ortaya çıkarılması zor ve zayıf güvenirli�e sahip, bu nedenle minör

derecede bozuklu�u gösteren i�aretlerdir. Genel olarak silik belirtiler motor, duyu, bili�,

dikkat, dil, bellek kusurlarını (defisitlerini) kapsayan çe�itlili�e sahiptir (Goldstein ve

Tupper,1987). Cadet ve ark.(1986) silik nörolojik belirtileri dört ana ba�lık altında

toplamı�lardır.

12

Tablo I: Cadet ve ark.’nın silik nörolojik belirti sınıflaması: Silik Nörolojik Belirtiler; Mental durum Motor sistem Sa�-sol dezoryantasyonu Disdiakokinezi Yüz-el testinde söndürme Parmak kar�ıla�tırmada bozulma Perseverasyon, sebatsızlık Sek sek yürümede bozukluk Dikkat eksikli�i Anormal yürüyü� Anormal parmak tıklatma Nesneleri kullanmada güçlük El dizisi testinde bozukluk Motor ve /veya duru� asimetrisi Hipotoni, koreoatetoik hareketler �zole Babinski i�areti Kortikal duyu i�aretleri �lkel refleksler Eklem kinestezisi Glabellar Topognozi Yakalama Agrafestezi Palmo-mental �ki nokta ayırımında bozulma Burun Astereognozi Emme

Yule ve Taylor (1987) ise silik nörolojik belirtileri geli�imsel gecikme i�aretleri,

nörolojik ve di�er etkenlere ba�lı olarak geli�en i�aretler ve tespit edilmesi oldukça güç hafif

dereceli anormallikler olarak üç ba�lık altında sınıflamı�lardır. Bu sınıflamaya göre konu�ma,

motor koordinasyon ve algılama bozukluklarını, ayna hareketlerini, sa�-sol ayrımındaki

yetersizlikleri geli�imsel gecikme belirtileri olarak kabul etmi�lerdir.

Merriam ve ark.(1990) asıl olarak silik nörolojik belirtileri içeren bir nörolojik belirtiler

ölçe�i geli�tirmi�ler ve burada prefontal, parietal, praksis, ince motor koordinasyon sahalarına

ait i�aretlerle, lokalize edilemeyen i�aretler olarak be� ana kategori tanımlamı�lardır ve her bir

kategoriye kar�ılık gelen testleri açıklamı�lardır.

Ayrıca silik nörolojik belirtiler sıklıkla nöroanatomik lokalizasyon ile ili�kili �ekilde

küme katogorilerine ayrılmaktadır. Küme kategorileri yazarlar arasında de�i�iklik gösterse de

en yaygın kategoriler, birle�tirici duyusal fonksiyon, motor koordinasyon, kompleks motor

koordinasyon, kompleks motor davranı�ların sıralanması ve ilkel reflekslerdir.

Buchanan ve Heinrichs (1988), bütünleyici duysal i�lev bozuklu�u, motor

inkoordinasyon ve karma�ık motor hareketlerin düzeninde bozulma olmak üzere üç farklı

i�levsel sahaya ait belirtileri ve di�erlerini bir ölçek halinde düzenlemi�ler ve böylece söz

konusu belirtilerin derecelendirilmesini de sa�lamı�lardır.

Silik nörolojik belirtiler alanında ara�tırılan bir di�er konu EEG’deki silik belirtilerdir.

EEG’deki silik i�aretler; belirli bir patoloji tipine gönderme yapan önemli EEG

13

de�i�ikliklerine kar�ıt olarak, pek de özgül olmayan örüntüler içerir. Bu örüntülerin ço�u

geli�imsel gecikmeyi veya nörofizyolojik immatüriteyi temsil ederler. Bu amaçla

bebeklerdeki, çocuklardaki, gençlerdeki ve yeti�kinlerdeki örüntüler ayrı ayrı incelenmi�tir.

Yeti�kinlerde; zemin aktivitesinde alfa sıklı�ından ziyade teta dalgaları, buna ek olarak

temporal teta ritmlerindeki patlamalar veya frontalde aralıklı ve tekrarlayıcı delta örüntüleri,

özgül olmayan özellikler olarak belirtilmektedir.

Tablo 2: Birimlerine ve varoldukları nöroanatomik lokalizasyona göre gruplandırılarak de�erlendirilen en sık silik ve sert nörolojik belirtiler:

Nörolojik belirti Varsayılan lokalizasyon De�erlendirilen bireysel Biriminin kümeleri belirtiler Bütünleyici Duysal Parietal lob ��itsel ve duysal bütünle�me Fonksiyon Grafestezi Stereoagnozi Sa�-sol Konfüzyonu Söndürme Motor Koordinasyon Frontal lob Kasıtlı eylem sırasında tremor Serebellar Denge Yürüyü� Sıçrama Parmak-ba�parmak opozisyonu Disdiadokokinezi Parmak-burun testi Kompleks motor Prefrontal lob Yumruk-kenar-avuçiçi hareketlerin Yumruk-halka testi Sıralaması Ozeretski testi Git/yok/gitgitme testi Ritm tutma (el ve ayak ile) �lkel Refleksler Frontal Glabellar vurma Çene refleksi Palmomental Korneomandibuler Somurtma/burun Emme/a�ızdan Kavramak Kuvvetle yoklama Kesin Nörolojik belirtiler Kranial sinirleri içeren Ayna hareketleri Santral sinir sistemi Sinkinezi Konverjans Bakı� devamsızlı�ı Ekstrapiramidal bulgular Piramidal bulgular Diskinezi Dil

Konu�ma

14

Nörolojik belirtilerin nöroanatomik yerle�imi ve etiyolojisi:

Çok uzun süredir, �izofreninin etiyolojisi söz konusu oldu�unda beyin i�lev bozuklukları

akla gelmekle birlikte, klinik nörolojik muayene ve de�erlendirme ile de gösterilebilmesi umulan

nörolojik bozulmanın do�ası ve boyutları tam olarak açıklı�a kavu�turulamamı�tır. �izofrenideki

nörolojik bozulmaya ili�kin ara�tırma ve çalı�malar ancak son elli yıldır yapılmaktadır ve bu

çalı�maların yorumlanması yöntemsel ve kavramsal karı�ıklıktan ötürü zor olmaktadır. Bu

kavramsal karı�ıklıkların en önemlisi, bazı nörolojik i�aretleri anlatmakta kullanılan silik nörolojik

i�aretlerin tanımlanmasından ortaya çıkmaktadır. Örne�in, silik belirtilerin belirsiz, gelip geçici,

yorumlanamayan i�aretler olarak tanımlanması ara�tırmalarda belirgin bir ilgisizli�e neden

olabilmektedir. Oysa adı geçen i�aretlerin birço�u klinik nörolojik muayenenin standart itemleri

arasında yer almaktadır. Silik nörolojik i�aretlerin muhtemelen bazal ganglionlar veya beyin sapı

gibi subkortikal bütünleyici sistemlerdeki i�lev bozukluklarıyla ili�kili oldu�unu söyleyen

yazarlar oldu�u gibi intrauterin dönemde veya do�um esnasında meydana gelmi� hipoksi veya

enfeksiyonlarla ili�kili olabilece�i de vurgulanmı�tır (Cadet ve ark.,1986).

Bu i�aretleri ta�ıyan hastaların, farklı bir nörolojik alt-grup olu�turdukları, bu alt grubun

da minimal beyin i�lev bozuklu�u (disfonksiyonu) ile ili�kili oldu�u ileri süren ara�tırmacılar

da bulunmaktadır (Guy ve ark.,1983;Nichols ve ark.,1986).

Silik nörolojik i�aretlerin birinci trimesterdeki intrauterin hasarlarla ili�kili olabilece�i,

bazı silik i�aretlerin bazal ganglionlardaki, bazılarının ise frontal korteksteki bir i�lev

bozuklu�una ba�lı olabilece�i ileri sürülmü�tür.

Kesin ve silik nörolojik i�aretlerin ayrımındaki belirsizlik nörolojik belirtilerin

kategorize edilmesinde farklılıklara yol açsa da bir bütün olarak ele alındı�ında kesin

nörolojik belirtilerden ziyade silik nörolojik belirtilerin �izofreni varlı�ıyla daha güçlü ili�kide

oldu�u bulunmu�tur. Nöromotor sapmalar (örne�in motor koordinasyon güçlükleri, istemsiz

hareketler, ayna hareketleri, kas tonusu ve gücünde sapmalar), normal kontroller ve di�er

psikiyatrik bozukluk hastaları ile kar�ıla�tırıldı�ında, �izofreni hastalarında artmı�tır, ancak

�izofreniye özgül de�ildirler (McNeil ve Cantor-Graae, 2000).

�izofreni hastalarında tekrarlayıcı hareketler sırasında (parmak vurma testi gibi)

yava�lama ortaya çıkmakta ve bu yava�lama motor hareketin zorla�ması ve karma�ıkla�ması

ile birlikte artmaktadır. Hastalar basit bir motor hareket yaptıkları zaman (butona basma gibi),

fiziksel eforları süreklilik gösterememekte ve düzensiz olmaktadır (Vrtunski ve ark., 1986).

Elektrofizyolojik çalı�malardan da motor i�lev bozuklu�una ait çe�itli kanıtlar elde

edilmi�tir. �stemli bir ödevi yerine getirirken motor hareketin ba�lamasından önceki hazırlık

dönemi �izofreni hastalarında kontrollere göre daha uzun bulunmu�tur (Singh ve ark., 1992).

15

Prevalans:

�izofreni hastalarında nörolojik i�aretlerin görece yaygınlı�ı birçok ara�tırmanın

gündeme getirdi�i konulardan biri olmu�tur. Bu ara�tırmalar ba�lıca kapsamlı nörolojik

muayene yöntemini kullananlar ve daha seçici muayene yöntemini kullananlar olmak üzere

iki ana grupta toplanabilir. Çok sayıda gözlemde sa�lıklı normal kontrollerle

kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarında daha yüksek prevalansta nörolojik belirti oldu�u

bildirilmi�tir (Gupta ve ark.,1995).

Di�er psikiyatrik bozukluklar için prevalans oranları da bu iki grubun arasında olarak

bildirilmi�tir. Bildirilen pevalans oranlarındaki belirgin de�i�kenlik büyük oranda nörolojik

bozukluk tanımlarındaki farklılıklara ba�lıdır. Nörolojik bozuklu�un “en az bir nörolojik

belirti mevcut” �eklinde tanımladı�ı çalı�malarda oranlar %88-100 iken, nörolojik

bozuklu�un daha dar tanımının kullanıldı�ı çalı�malarda (ör. King ve ark. 1991,

nörodisfonksiyonu iki veya daha fazla nörolojik belirti olarak tanımlamaktadır) prevalans

oranları %38.6-64 olacak �ekilde daha dü�üktür (Bartko ve ark.,1988; Smith ve ark.,1999;

Flashman ve ark.,1996; Gureje ve ark.,1988).

Nörolojik prevalans oranı aynı zamanda skalanın kapsadı�ı alana ba�lıdır. Farklı geni�

spektrum da prevalans oran farklılıklarını açıklayabilir (Braun ve ark.,1995). Daha küçük

belirti sayısına sahip skalalar daha dü�ük duyarlılı�ı sahip olabilirler ve �izofreni ile ili�kili

belirtileri atlayarak �izofrenide nörolojik bozuklu�un olmadı�ı �eklinde yanlı� bir yoruma yol

açabilirler (tip II hata). Di�er yandan çok ayrıntılı skalalarda da dü�ük özgüllü�e sahip

olabilirler ve direkt olarak primer nörolojik bozuklukla ili�kili olmayan belirtileri içerebilirler

(tip I hata).

Ek olarak nörolojik belirti skalalarının ço�u nörolojik bozukluk sınırını belirleyen bir

sapma sınırı önermezler. Ancak e�le�tirilmi� sa�lıklı kontrol grubunu içeren yayınlar neyin

“nörolojik normal” oldu�unu bildirebilir ve bu �ekilde �izofreni grubuyla kar�ıla�tırmalara

olanak sa�lar. Bu yakla�ım ile gruplar arasında istatiksel anlamlı farklılıkların ara�tırılması

nörolojik bozuklu�un subjektif tanımının kullanılmasından daha az belirsizdir. Bu nedenle

sa�lıklı kontrollerin dahil edilmesi en yaygın kullanılan skalalarda güvenilir sapma skorlarının

belirlenmesine yol açar.

�izofrenide silik nörolojik belirtilerin çalı�ılması ilk kez Bender tarafından 1947’de

yapılmı�tır. Bender �izofreni hastası olan 100 çocukta silik nörolojik belirtilerin varlı�ını

de�erlendirmi�, sa�lıklı çocuklarla kar�ıla�tırdı�ında daha fazla oranda silik nörolojik belirti

görüldü�ünü belirtmi�tir. Bu çalı�madan sonra silik nörolojik belirtilerin �izofreni için bir

gösterge olup olmayaca�ını ara�tıran çalı�malar yapılmaya ba�lanmı�tır.

16

Çalı�maların ço�unda �izofreni hastalarında bildirilen prevalans oranları %50-65 iken

tersine bu oran normal kontrollerde %5 bulunmu�tur (Heinrich ve Buchanan,1988).

Özgüllük:

Sa�lıklı kontrol grubunu içeren bir çalı�ma dı�ındaki di�er tüm çalı�malarda �izofreni

hastalarında artmı� nörolojik bozukluk bildirilmi�tir (Gureje,1988; Rossi ve ark.,1990;

Schroder ve ark.,1991; Browne ve ark.,2000; �smail ve ark.,1998; Mohr ve ark.,1996).

Farklı sonucun tanımlandı�ı çalı�mada sadece dört silik nörolojik belirti

de�erlendirilmi� olup, obstetrik komplikasyonların sık oldu�u Nijerya toplumunda

gerçekle�tirilmi�tir. Di�er çalı�malarla kombine edildi�inde, bu çalı�malar �izofreni

hastalarındaki nörolojik belirtilerin sa�lıklı kontrol bireylerinden anlamlı derecede faklı

oldu�unu desteklemektedir. �izofreni hastalarıyla di�er psikiyatrik rahatsızlıklar arasında

kar�ıla�tırma yapan az sayıda ara�tırma bulunmaktadır. �izofrenili hastalar, obsessif

kompulsif bozuklu�u (Bolton ve ark.,1996), madde kullanımı, bipolar bozuklu�u (Kinney ve

ark.,1986), �izofreni dı�ı psikotik bozuklu�u (Keshavan ve ark.,2003), duygudurum

bozuklukları (Krebs ve ark.,2000; Boks ve ark.,2004) ve karı�ık psikiyatrik tanısı olan

hastalara göre daha fazla silik nörolojik belirti göstermi�tir.

Obsessif kompulsif bozukluktaki silik nörolojik belirtilerin varlı�ıyla, obsesyonun

ciddiyeti ve kötü yanıt arasında bir ili�ki oldu�u bildirilmektedir (Blanchard ve ark.,1994).

Quitkin ve ark.(1989) yaptıkları ara�tırmada psikotik olmayan ve duygulanım belirtileri

gösteren hastalarda da silik nörolojik belirtilerin daha fazla oranda görüldü�ü belirtilmi�tir.

Shaffer ve ark.(1985), yaptıkları bir ba�ka çalı�mada da yedi ya�ında silik nörolojik belirti

gösteren çocukların, 17 ya�ında �izofreniden ziyade anksiyete ya da duygulanım bozuklu�u

gösterdi�i ortaya çıkmıstır.

Bolton ve ark.(1996)’ da yaptıkları bir ara�tırmada OKB hastalarıyla kar�ıla�tırıldı�ında

�izofreni hastaları için anlamlı derecede yüksek “kesin belirtiler” ve “motor koordinasyon “

belirtileri bildirmi�lerdir. Kinney ve ark.(1999) da sa�lıklı kontroller, madde kullanan ve

bipolar bozuklu�u olan hastalar ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarında serebellar ve

kortikal duysal nörolojik kesin belirtilerin daha yüksek prevalans oranlarında oldu�unu

bulmu�lardır .

Kerbs ve ark.(2000) ise �izofreni ve duygudurum bozuklu�u olan hastalar arasındaki en iyi

ayıracın “motor bütünle�me”faktörü oldu�unu ve �izofreni hastalarının anlamlı derecede daha

fazla nörolojik bozukluk gösterdi�ini bulmu�lardır. Keshavan ve ark.(2003) da �izofreni

hastalarının �izofreni dı�ı psikotik bozuklu�u olan hastalara göre daha fazla duysal bütünle�me

17

belirtileri oldu�unu bulsa da motor belirtilerde iki grup arasında anlamlı farklılık bulunamamı�tır .

Yeni özgüllük çalı�maları silik nörolojik belirtilerin rölatif olarak �izofreni için özgül

oldu�u hipotezini destekleseler de bunlar “kompleks motor koordinasyon hareketleri” ve

“duysal bütünle�me” �eklinde iki nörolojik belirti alt grubunun di�er psikiyatrik bozuklukları

olanlara göre �izofreni hastalarında daha sık oldu�u yönündeki hipotezi

destekleyememi�lerdir. Ancak bu hipotezin desteklenmesinde ba�arısızlı�a yol açan çe�itli

yöntem hataları vardır. Bunlar çok az sayıda çalı�manın bu soruyu belirlemesinden ve hangi

belirtilerin kategorileri olu�turdu�u ile ilgili fikir birli�i eksikli�inden kaynaklanmaktadır. Bu

nedenle silik nörolojik belirtilerin anormalliklerinin �izofreni için özgül olup olmadı�ını

belirlemede bu konuları dikkate alacak çalı�malara ihtiyaç vardır.

Sosyodemografik özellikler:

Sosyodemografik de�i�kenlerin silik nörolojik belirtilerin prevalansı üzerine olan

potansiyel etkisi önemli bir konudur. Özellikle ya�, e�itim düzeyi, cinsiyet çok az dikkat

edilen önemli özelliklerdir (Heinrich ve Buchanan,1988). Kinney ve ark.(1986) yaptıkları

ara�tırmada ya�la nörolojik i�aretler arasında bir ili�ki bulunamamı�tır. Bunu destekleyen

birkaç ara�tırma daha vardır ( Alessandro ve ark.,1991; Buchanan ve ark.,1990; Shaffer ve

ark.,1985). Rossi ve ark.(1990) ise normal kontrol grubunda ya�la, silik nörolojik belirtiler

arasında ili�ki saptamı�tır.

�leri ya� örneklem kullanan be� çalı�mada ileri ya� ile daha fazla nörolojik bozukluk

arasında pozitif ili�ki gösterilmi�tir. Bu nedenle ya�ın, ilerleyici kötüle�menin oldu�u ya�amın

ileri dönemlerine kadar nörolojik fonksiyon bozuklu�unun �iddetini etkilemedi�i

dü�ünülmektedir (Chen ve ark.,2000).

Cinsiyetin silik nörolojik belirtilerin varlı�ında ve �iddetinde de�i�ikli�e yol açmadı�ı

yorumuna ula�an toplam 12 adet ara�tırma bulunmaktadır. Bir çalı�mada ise ailede �izofreni

öyküsü olan kadın hastalarda daha fazla silik nörolojik belirti saptanmı�tır (Lane ve

ark.,1996). Manschreck ve Rochford(1970), psikiyatrik bozukluklarda erkeklerde daha fazla

nörolojik belirti bulurken, Kokakowska ve ark.(1985) ise böyle bir ili�ki saptayamamı�tır.

E�itim düzeyinin, sosyoekonomik durumun ve ırkın rolü ile ilgili yapılan çalı�malarda

en çok çalı�ılan e�itim düzeyidir. Yapılan çalı�maların dördünde e�itim ve nörolojik bozukluk

arasında ters bir ili�ki bildirilirken be� çalı�mada ise nörolojik durum arasında bir ili�ki

bulunmamı�tır. Rochford ve ark.(1970), e�itim düzeyi ile silik nörolojik i�aretleri kar�ıla�tıran

çalı�masında ili�ki bulamamı� iken, Rossi ve ark.(1990), ise yalnızca �izofrenisi olanlarda bu

ili�kinin var oldu�unu belirtmi�tir.

18

Nörolojik Belirtiler ve psikopatoloji:

E�er bazı beyin hasarlarının, hastalıkların klinik ve fonksiyonel özelliklerinden ve

nörolojik belirtilerinden sorumlu oldu�u kabul edilirse psikopatoloji ve nörolojik fonksiyonlar

arasında ili�ki beklemek mantıklıdır.

Pozitif Belirtiler:

Silik nörolojik belirtiler ile pozitif belirtiler arasında ili�kiyi destekleyen az sayıda

çalı�ma vardır. Ayrıca pozitif belirtilerle ili�kilerin bildirildi�i çalı�maların yarısında aynı

zamanda negatif belirtiler ve global psikopatoloji arasında anlamlı ili�kiler de saptanmı�tır.

�izofreni tanısı alan hastaların hepsinin hastalık sürecinde bazı durumlarda pozitif belirtileri

oldu�u için, bu tarz bir ili�kiyi de�erlendirmede silik nörolojik i�aretler ve pozitif belirtiler

arasındaki ili�kinin de�erlendirilmesinde kesitsel de�erlendirmenin iyi bir yöntem

olmayabilece�i hipotezi öne sürülmü�tür. Scheffer’in çalı�masında ba�langıç pozitif ve

negatif belirtilerin sırasıyla NES motor koordinasyon skoru ve NES toplam skoruyla ili�kili

oldu�u, ayrıca altı haftalık izlemde sadece negatif belirti skorlarının NES toplam ve ço�u alt

skala skoru ile ili�kili oldu�u saptanmı�tır (Scheffer,2004).

Belirgin pozitif belirtiler ile alakalı olan akut durumun silik nörolojik belirtilerin

de�erlendirilmesi ile karı�abilece�i ve daha yüksek bir skor olu�turabilece�i, bu durumun da

psikopatolojinin remisyonu ile paralel olarak nörolojik anormallikte anlamlı bir azalma

gösterebilece�i Schroder ve ark.(1991) ve Whitty ve ark.(2003)’nın çalı�maları ile

desteklenmi�tir.

Negatif Belirtiler:

Negatif veya eksiklik belirtileri daha organik bir görünüme sahip olup apati, anerji,

sosyal çekiniklik ve afektif küntle�me gibi klinik özellikler içerirler. Buchanan ve ark.(1990),

eksiklik belirtileri olan hastaların, anlamlı derecede daha bozuk NES duyusal bütünle�me alt

skalası oldu�unu bildirmi�tir.

Ayrıca Tiryaki ve ark.(2003), yaptı�ı bir çalı�mada defisit hastalarının tüm NES alt

skalalarında daha �iddetli bozulma bulunmu�tur. Ayrıca kompleks motor davranı�ların

ölçüldü�ü alt skorlardaki anlamlı artı�ında defisit durumunu belirten önemli bir faktör

oldu�unu da bulmu�lardır.

Di�er çalı�malarda da negatif belirtiler ile frontal ve/veya prefrontal belirtiler arasında

ili�kiler bildirilmi�tir. Defisit sendrom ve duysal bütünle�me arasındaki seçici ili�ki de

saptanmı� olup, defisitli hastalarda pariyetal bozuklukları gösteren çalı�malar da mevcuttur.

19

Chen ve ark. (2000) da duyusal bütünle�me belirtileri ve PANSS negatif belirtiler

arasında pozitif bir ili�ki bulsalar da, ya� ve hastalık süresi kontrol edildikten sonra anlamlılık

ortadan kalkmı�tır. Galderisi ve ark.(1999) kortikoduyusal nörolojik belirtiler ile apati ve

anhedoni arasında anlamlı ili�ki bulmu�lardır. Nörolojik fonksiyon bozuklu�unun varlı�ı ve

yoklu�una göre hastalar 2 gruba ayrılırsa, nörolojik olarak etkilenen alt grup anlamlı olarak

daha fazla negatif belirtiler gösterse de her zaman bu geçerli olmayabilir. Örne�in daha fazla

negatif belirtileri ve daha az negatif belirtileri olan hastaları kar�ıla�tıran iki çalı�mada

nörolojik belirti skoru farklılı�ı bulunamamı�tır (Chen ve ark.,2000; Shibre ve ark.,2002).

Negatif belirtiler sıklıkla frontal (kompleks motor hareketlerin devamı) ve parietal

(duysal bütünle�me) nörolojik belirtiler ile ili�kilidir. Negatif belirtiler ve silik nörolojik

belirtiler arasında ili�ki saptamayan ço�u çalı�mada ya çok az belirti oldu�u (Rubin ve

ark.,1994; Chen ve ark.,1996) ya da hiç olmadı�ı (Bartko ve ark.,1988; Gureje ve ark.,1988)

veya yo�un olarak kesin nörolojik belirtilerin ön planda oldu�u (Flyckt ve ark.,1999)

görülmektedir.

Davranı� Organizasyonunda Bozukluk:

Silik nörolojik belirtiler ile davranı� organizasyonda bozuklu�un belirtileri ( ör:

uygunsuz afekt, garip davranı� ve yapısal dü�ünce bozuklu�u) arasındaki ili�kiyi özgül olarak

inceleyen çe�itli çalı�malar bulunmaktadır. Davranı� organizasyonunda bozukluk belirtileri

nörolojik fonksiyon bozuklu�u ile ili�kili olup (Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996;

Schroder ve ark.,1996; Arango ve ark.,2000; Schroder ve ark.,1995), sadece bir çalı�mada bu

ili�ki gösterilmemi�tir (Rubin ve ark.,1994). Ayrıca nörolojik açıdan etkilenmi� ki�ileri

etkilenmemi� olanlarla kar�ıla�tıran ba�ka bir çalı�mada da (Flashman ve ark.,1996)

organizasyon bozuklu�u kümesinde farklılık bulunmamı�tır.

Liddle ve ark.(1989), yaptı�ı çalı�mada; kronik �izofreni hastalarını belirti grubuna göre

üç sendrom halinde ayırmı� ve dezorganizasyon ile psikomotor yoksulluk �iddetinin kortikal

nörolojik belirti �iddeti ile paralellik gösterdi�ini, buna kar�ılık gerçekli�in çarpıtılma

derecesinin �iddeti ile bu paralelli�in gözlenmedi�ini belirtmi�lerdir.

Mohr ve ark.(2003),” Bili�sel organizasyon bozuklu�u” belirtilerinin NES toplam skoru

ve tüm alt skala skorları ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur. Benzer bir �ekilde Buchanan ve

ark.(2000), davranı� organizasyonunda bozukluk belirtileri ve NES kompleks motor

hareketlerin ardı�ıklı�ı ve duyusal bütünle�me alt skalaları arasında ili�kiler bulmu�lardır.

20

Nörolojik Belirtiler ve Bili�sel Fonksiyonlar:

Bili�sel bozukluk �izofreni hastalarında bilinen bir özelliktir. ��levselli�i bozabilir,

negatif veya eksiklik belirtileri ile de ili�kilidir. Silik nörolojik belirtilerin özgül kısımlarının

özgül bili�sel fonksiyonlar ile ili�kisi olup olmadı�ı ve e�er varsa hangi derecelerde bili�sel

fonksiyonlar ve nörolojik belirtilerin kesi�ti�i �eklinde sorular tartı�malıdır.

Bu konu ile ilgili yapılan ilk çalı�malar NES ve IQ ile ilgili çalı�malardır. Son

dönemlerde ise global bili�sel bozukluk ve nörolojik fonksiyon bozuklu�u arasında ili�kiler

farklı sonuçlar vermi� olup, negatif sonuçlar pozitif sonuçlardan daha azdır. NES’in en fazla

olarak dikkat eksiklikleri ile ili�kili oldu�u gösterilmi�tir (Mohr ve ark.,1996; Cuesta ve

ark.,1996; Mohr ve ark.,2003; Wong ve ark.,1997; Sanders ve ark.,2004; Chen ve ark.,2001).

Soyutlama ve problem çözme gibi bili�sel fonksiyonlar prefrontal korteks ile ili�kili

olup, nörolojik frontal belirtiler ve aynı zamanda tüm nörolojik fonksiyonlar ile ili�kili oldu�u

gösterilmi�tir. NES ve yürütücü fonksiyonlar arasında ili�ki saptayamayan bir çalı�mada

frontal/prefrontal silik belirtiler dahil edilmemi�tir.

Mohr ve ark.(2003) ve Smith ve ark.(1996) NES “ kompleks motor hareketlerin

sıralaması “alt skalasının yürütücü fonksiyonlarla ile en yüksek ili�kisi oldu�unu

bulmu�lardır. Chen ve ark.(1996) ilgi eksikliklerinin, ölçe�in tümüyle olmasa da bazı

nörolojik belirti alt skalaları ile ili�kili olduklarını bulmu�lardır. Ayrıca nörolojik

fonksiyonların tek bir global ölçünün yerine özgül bili�sel fonksiyonların incelenmesini

önermi�lerdir. Özgül belirtilerin özgül bili�sel kısımları belirlemesinden dolayı bu sonuçlar

�izofrenide bili�sel fonksiyonların belirlenmesinde nörolojik belirti seçimi ve kümelenmesi

arasındaki ili�kinin önemini vurgulamaktadır.

NES ve bili�sel fonksiyonların kısmi ba�ımsız fenomen olarak tanımlanmasına çalı�ılsa

da birbirleri ile ba�lantılıdır. Birincisi, NES’in tersine, bili�sel fonksiyonlar sosyoekonomik

de�i�kenlerden (ya�, e�itim düzeyi, cinsiyet, sosyoekonomik durum) daha fazla derecede

etkilenmektedir. �kincisi, bili�sel fonksiyonlar hastalar ve sa�lıklı ki�ilerdeki nörolojik

durumdan daha heterojendir.

Flashman ve ark.(1996) �izofreni hastalarını silik nörolojik belirtilerin varlı�ı ve

yoklu�una göre iki gruba ayırmı�lar ve silik nörolojik belirtileri olan grubun motor hız ve

motor koordinasyon ile ili�kili nörobiyolojik testlerde (parmak vurma, TMT-B) daha dü�ük

performans aldı�ını bildirmi�lerdir. Bu bulgular silik nörolojik belirtileri global bili�sel

bozuklu�un göstergesi olmadı�ı ve motor hız koordinasyon ve zamanlama ile ili�kili

sistemlerdeki lokalize bir bozuklu�un ifadesi oldu�unu desteklemektedir.

21

�izofreni hastalarının bir bölümünü nöropsikolojik incelemelerde “ nöropsikolojik

olarak normal” bulan çalı�malar olmakla birlikte (Kremen ve ark.,2001; Weickert ve

ark.,2000), devam eden çalı�malarda bu grubun premorbid yetenek ile belirlenenden daha

kötü olduklarını ve özgül yürütücü i�lev geli�im hızı bozukluklarına sahip oldu�unu

göstermi�tir.

Üçüncüsü, NES ve bili�sel bozukluk arasındaki ili�ki do�rusal olmayıp, sa�lam

nörolojik durum iyi bili�sel fonksiyonları garantilemez. Bu nedenle NES de�i�iklikleri bili�sel

fonksiyon de�i�ikliklerine göre daha az de�i�kenli�e sahip oldu�u için kötü bili�sel

fonksiyon da tam olarak nörolojik bozukluk ile ili�kili de�ildir ( Egan ve ark.,2001), NES

daha özgül gibi durmaktadır.

Nörolojik Belirtiler ve Nörogörüntüleme :

Az sayıda çalı�ma nörolojik bozukluk ve beyin yapısal ölçütleri arasındaki ili�kiyi

incelemi�tir. Bu konuda yapılan sekiz çalı�manın yedisinde NES varlı�ı ile ili�kili bazı

yapısal anormallikler bulunmu�tur ( Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996; Rubin ve

ark.,1994; Schroder ve ark.,1995; Dazzan ve ark.,2004; DeMyer ve ark.,1988; Niemi ve

ark.,2005). Bir MR görüntüleme çalı�masında subkortikal yapıların (putamen, globus

pallidus, talamus) gri madde hacmindeki azalma motor ve duyusal NES ile ili�kili iken,

duyusal NES serebral korteksteki hacim azalması ile ili�kili bulunmu�tur (Dazzan ve

ark.,2004). NES ile ili�kili olan di�er yapılar frontal ve hemisferik ölçütlerini (DeMyer ve

ark.,1988), I. ve II. kesitlerde BOS, interhemisferik fissürü (Mohr ve ark.,1996), beyin

uzunlu�unu , sol Slyvian fissürün geni�li�ini (Rubin ve ark.,1994), sol kaudatı, beyinci�i ve

sol heteromodal ba�lantı korteksini (Keshavan ve ark.,2003) içerir.Yapılan bu çalı�malarda

daha fazla nörolojik bozukluk daha anormal beyin yapısı ile ili�kili bulunmu�tur, ancak bu

bulgular özgül de�ildir. NES lokalizasyonu hakkında bilgi vermez çünkü sadece nörolojik

bozukluk ve özgül olmayan yapısal ölçütler arasındaki ili�kiler bildirilmi�tir. Bu ili�kiler her

iki fenomenin kronik veya daha kötü prognozlu hastalarda daha sık ortaya çıkması temelinde

açıklanabilir.

Fonksiyonel görüntüleme çalı�maları NES lokalizasyonunda daha yararlı olabilirler. Bu

konuda sadece üç çalı�ma vardır ve sadece özgül olmayan de�i�kenlerin kar�ıla�tırılması

�eklinde olmu�tur. Tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi çalı�ması bölgesel serebral kan

akımı ve nörolojik belirtiler arasında dinlenme veya frontal aktivasyon kesitlerinde herhangi

bir ili�ki bulamamı�tır (Rubin ve ark.,1994). Bir pozitron emisyon tomografi çalı�ması ise

dezorganize belirtiler, nörolojik belirtiler ve parietal korteks ve motor alandaki hiperaktivite

22

arasında bir ili�ki saptamı� olup, NES ve sensoriomotor korteks fonksiyon bozuklu�u arasında

ili�ki olabilece�ini dü�ündürmü�tür (Schroder ve ark.,1995). Schroder ve ark.(1995) parmak

–ba�parmak opozisyonu sırasında fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme kullanarak

sensoriomotor korteks ve destekleyici motor alan aktivasyonunu kar�ıla�tırmı�lardır. �izofreni

hastaları normal kontroller ile kar�ıla�tırıldı�ında her iki alanda da anlamlı derecede azalmı�

aktivasyon ile birlikte tersine dönmü� lateralizasyon etkisi göstermi� olup, bu da �izofrenide

motor NES ile birlikte sensorimotor korteks ve destekleyici motor alan hipoaktivitesi

arasındaki ili�kiyi dü�ündürmektedir.

Özetle çok az sayıda çalı�mada NES ile birlikte nöroanatomik ve nörogörüntüleme

bulgularının potansiyel ili�kileri tam olarak de�erlendirilmi�tir. Bazı vakalarda çalı�malar

daha önceden bildirilen hipotez olmaksızın NES ile birlikte olan özgül olmayan yapısal

anormallikleri ili�kilendirmeye çalı�mı�lardır. Bu alanda daha özgül hipotezlerle birlikte daha

özgül fonksiyonel görüntüleme çalı�maları yapılması daha aydınlatıcı olabilir.

Nörolojik belirtiler ve Antipsikotik Tedavi Uygulanmasının �li�kisi:

Antipsikotik tedavi sıklıkla ekstrapiramidal belirtilerin ve /veya tardiv diskinezinin

ortaya çıkmasına yol açar. Bu motor belirtiler yanlı�lıkla nörolojik belirtiler olarak

dü�ünülebilir. NES’in antipsikotik tedavi veya yan etkilerden ba�ımsız oldu�unun

gösterilmesi nörolojik belirtilerin hastalı�ın etiyopatogenezi ile ili�kili oldu�u ve �izofrenideki

beyin bozuklu�unun belirgin özelli�i oldu�u hipotezini destekleyecektir. Bu konu gözden

geçirilmeden önce bazı metodolojik konular ele alınmalıdır. Birincisi nörolojik bozuklu�un

negatif ve defisit belirtileri gibi kötü prognoz de�i�kenleri ile ili�kili oldu�udur. Kötü

prognozlu hastalar daha yüksek dozda antipsikotik kullanırlar ve bu durum nörolojik bulgular

ile antipsikotik doz arasındaki ili�kiyi devam ettirir. Yapılan bazı çalı�malarda �iddetli

nörolojik bozuklu�un daha zayıf antipsikotik yanıtı ile ili�kili oldu�u gösterilmi� olup (Smith

ve ark.,1999; Smith ve ark.,1996), bu nedenle de nörolojik olarak bozuk hastaların daha

yüksek dozlara e�ilimi olabilece�i dü�ünülmü�tür. Di�er bir konu da tardiv diskinezi ve EPS

de�erlendirmelerinin sıklıkla tremor, rijidite ve zayıf denge gibi NES skalalarını yaygın

olarak içermesidir. Zayıf antipsikotik yanıt veya antipsikotik denenmemi� alt grup ile yapılan

uzunlamasına NES de�erlendirmesi çalı�malarıyla bu etki daha iyi de�erlendirilebilinir.

Antipsikotik tedavi ve NES arasındaki ili�ki, ilaç dozu, kullanım süresi veya

antipsikotiklere belirti yanıtını de�erlendiren uzunlamasına çalı�malarla ara�tırılmı�tır (Rossi

ve ark.,1990; Chen ve ark.,1995; Bartko ve ark.,1988; King ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996;

Braun ve ark.,1995; Griffiths ve ark.,1998; Scheffer,2004; Cuesta ve ark.,1996; Merriam ve

23

ark.,1990). Çalı�maların büyük bölümünde antipsikotik dozları ve toplam nörolojik bozukluk

�iddeti veya NES’in herhangi bir alt kategorisinde bozukluk �iddeti arasında ili�ki

bulunmamı�tır ( Scheffer,2004; Chen ve ark.,1996). Merriam ve ark.(1990) daha yüksek

antipsikotik dozların prefrontal belirtilerde daha kötü performans ile ve �a�ırtıcı �ekilde daha

iyi parietal ve lokalize olmayan belirtiler ile ili�kili oldu�unu bulmu�lardır. Gupta ve

ark.(1995) antipsikotik denenmemi� ve antipsikotik tedavi alan iki hasta grubunu

kar�ıla�tırmı�lar ve tedavi altındaki grupta daha yüksek oranda NES bulmu�lardır. Ancak

antipsikotik alan grupta daha ileri izlem çalı�malarında NES skorunun ya�am boyu

antipsikotik kullanım süresi ile ba�lantısı tahmin edilememi�tir. Scheffer ve ark.(2004),

yirmialtı ilaç kullanan ve üç ilaç kullanmayan �izofreni hastasına tedavi uygulamasından önce

ve antipsikotik tedaviden altı hafta sonra NES uygulamı�lar ve NES skorlarında anlamlı

de�i�iklik olmadı�ını bulmu�lardır.

Be� çalı�ma SNS (silik nörolojik belirtiler) ve EPS (ekstrapiramidal sistem) arasında

anlamlı bir ili�ki bildirirken (Flashman ve ark.,1996; Gupta ve ark.,1995;Yazıcı ve ark.,2002;

Buchanan ve ark.,1994; Emsley ve ark.,2005) di�er be� çalı�mada da EPS ile ili�ki

bulunamamı�tır (Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996; Smith ve ark.,1996;

Scheffer,2004; Merriam ve ark.,1990). Bir çalı�mada Buchanan ve ark.(1994), SNS ve EPS

arasındaki ili�kiyi randomize klinik çalı�ma �eklinde incelemi�tir . Bu çalı�mada klozapin

veya haloperidol ile tedavi edilen hastalarda EPS de�i�ikliklerinin NES motor koordinasyon

alt skalasındaki de�i�iklikler ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur. Emsley ve ark.(2005) SNS ve

EPS arasındaki ili�kinin sadece denge ile ilgili oldu�unu bulmu�lardır. Scheffer ve ark.(2004)

uzunlamasına bir çalı�mada tedaviden 6 hafta sonra EPS ve NES skorundaki de�i�iklikler

arasında ili�ki saptamamı�lardır.

Silik Nörolojik Belirtiler ve Geç Diskinezi �li�kisi:

Geç diskinezisi(TD) olan �izofrenik hastalarda silik nörolojik belirtilerin daha sık

görüldü�ü Youssef ve Joseph tarafından bildirilmi�tir. Youssef bu hastalarda primitif

reflekslerin daha fazla görüldü�ünü öne sürmektedir (Youssef,1988). Kolakowska ise tam

tersine bu ikisi arasında bir ili�ki saptayamamı�tır (Kolakowska,1985). Ancak King, silik

nörolojik belirti varlı�ının geç diskinezi olu�turma riskini arttırabilece�ini belirtmektedir

(King,1991). Andreasen (1986) de geç diskinezi ile silik nörolojik belirtiler arasındaki do�ru

orantıya dikkat çekmektedir .

Bazı çalı�malarda TD varlı�ı SNS ile ili�kili bulunmu�tur (Mohr ve ark.,1996;

Scheffer,2004; Sanders ve ark.,2000; Barnes ve ark.,1995; Buchanan ve ark.,1994; Boks ve

24

ark.,2003). Gupta ve ark.(1995), TD ve SNS arasında anlamlı ili�kiler bulmu�lardır.

Flashman ve ark.(1996) da SNS e�ilimi olmayan hastalara göre SNS hastalarının daha

fazla TD’si oldu�unu bulmu�lardır (Flashman ve ark.,1996). Tersine, Gureje ve ark.(1987),

TD’si olan ve olmayan hastaları kar�ıla�tırmı� ve TD’si olmayan hastaların daha fazla SNS

e�ilimi oldu�unu bulmu�tur .

Bu çalı�malar motor yetenek içeren i�lerdeki kötü performans ile EPS ve/veya TD

varlı�ı arasındaki olası ili�kiyi göstermektedir. Bu sonuçlar do�ruysa, üç farklı varsayım

önerilebilir. Birincisi EPS / TD varlı�ı SNS’nin kötüle�mesine yol açabilir. �kincisi, EPS / TD

ve SNS’nin ortak etiyolojileri olabilir. Di�eri ise antipsikotik tedavi de�i�kenleri ve SNS

arasındaki ili�kidir. Ancak bu son varsayımda ili�ki eksikli�i söz konusudur. SNS, bazı

�izofreni hastalarında antipsikotik tedavinin ba�langıcından önce gözlenmektedir. Sonuçta

SNS; EPS ve TD için bir risk faktörüdür.

SNS‘nin antipsikotik tedaviden ba�ımsız oldu�u görü�ü yapılan çalı�malarla

desteklenmi�tir. Gupta ve ark.(1995), SNS ve geli�imsel reflekslerin normal gruba göre

anlamlı oranda daha fazla olarak daha önce antipsikotik kullanmamı� hastalarda bulundu�unu

bulmu�tur. Scheffer ve ark.(2004), antipsikotik kullanmamı� yirmialtı hastanın di�er

psikiyatrik hastalara ve normal kontrollere göre tüm NES alt skalalarında anlamlı olarak daha

yüksek skorlar gösterdi�ini bulmu�tur. Keshevan ve ark.(2003) daha önce ilaç denenmemi�

ilk epizod �izofreni hastalarını, ilaç denenmemi� �izofreni dı�ı psikotik bozukluk hastaları ile

kar�ıla�tırmı�lar ve ilk grubun daha yüksek NES duyusal bütünle�me skoruna sahip oldu�unu

göstermi�lerdir. Ayrıca di�er çalı�malarda (Rubin ve ark.,1994; Sanders ve ark.,1994;

Venkatasubramanian ve ark.,2003) sa�lıklı gönüllülere göre antipsikotik denenmemi�

hastalarda SNS prevalansı anlamlı olarak daha yüksek bildirilmi�tir.

Sanders ve ark.(2000), hiç antipsikotik denenmemi� olanlar ile ilacı bırakanlar arasında

toplam SNS prevalansı ve faktör yapısı kar�ıla�tırmı� ancak anlamlı sonuç bulamamı�tır .

�kiyüz ki�ilik daha önce antipsikotik denenmemi� �izofreni vakasını içeren bir çalı�mada

nörolojik anormallik için sapma noktası olarak NES skorunun iki olması ile hasta grubunda

nörolojik anormallik prevalansı %65 ve sa�lıklı kontrol grubunda da %50 olarak

bulunmu�tur. Ayrıca NES toplam ve alt skala skorları içinde anlamlı farklılıklar saptanmı�tır

(Shibre ve ark.,2002).

Hastalı�ın Seyri:

Çok sayıda çalı�mada ilk epizod hastalarında SNS’nin varlı�ı de�erlendirilmi�tir. Tüm

vakalarda nörolojik belirtilerin erken ortaya çıktı�ı bildirilmi�tir ( Schroder ve ark.,1991; Browne

25

ve ark.,2000; Gupta ve ark.,1995; Madsen ve ark.,1999; Rubin ve ark.,1994; Sanders ve

ark.,1994; Scheffer, 2004; Mohr ve ark.,2003; Shibre ve ark.,2002; Flyckt ve ark.,1999;Wong ve

ark.,1997; Whitty ve ark.,2003; Emsley ve ark.,2005; Johnstone ve ark.,1990). SNS’nin

hastalı�ın ba�langıcından itibaren var olması, nörolojik bozuklu�un ilerleyici kötüle�meyi mi

takip etti�i yoksa hastalı�ın gidi�atı boyunca sabit mi kaldı�ı sorusunu gündeme getirmi�tir.

Yapılan çalı�malarda nörolojik bozukluk ve hastalık süresi arasındaki ili�ki incelenmi�tir.

Çalı�maların tümünde olmasa da büyük bölümünde nörolojik bozukluk ile hastalık süresi arasında

ili�ki bulunamamı�tır. Farklı seviyelerde hastalı�a sahip hasta gruplarının kar�ıla�tırılmasında da

nörolojik bozuklu�un ilerlemedi�i yönünde kanıtlar sa�lanmı�tır (Shibre ve ark.,2002). Nörolojik

bozukluktaki artı� ailede pozitif psikoz öyküsü, do�um komplikasyonları, erkek cinsiyet ve

hastalı�ın epizodik olmayan seyri ile ili�kili bulunmu�tur. Chen ve ark.(2000), üç yıllık izlemde

bazı nörolojik belirtilerde ( ör. motor koordinasyon, duyusal bütünle�me ve disinhibisyon) SNS

için anlamlı bir artı� bulmu�lardır. Smith ve ark.(1999), be� yıllık izlemde iki veya daha fazla

hospitalizasyon olan kronik �izofreni hastalarında zaman içinde anlamlı de�i�iklikler

bulamamı�lardır. Emsley ve ark.(2005), üçüncü ayda düzelen ve altıncı ve onikinci aylarda

de�i�meyen motor sıralama alt skalası dı�ında NES toplam ve alt skala skorlarında oniki ay

boyunca de�i�iklik olmadı�ını bulmu�lardır. Whitty ve ark.(2003), doksan yedi ilk epizod

�izofreni hastalarını takip etmi�ler ve psikopatoloji düzelmesi ile ili�kili olarak SNS’de düzelme

saptamı�lardır.

Antipsikotik yanıtı ve SNS çalı�maları sıklıkla tedavi yanıtı ile birlikte düzelmi�

nörolojik durum bildirseler de bu her zaman geçerli de�ildir (Scheffer,2004). SNS’nin

�izofreninin ana özelli�i olarak belirlenmesinde hastalı�ın seyri boyunca olan nörolojik

durumdaki de�i�iklikler ile uyumlu olmayıp belirti alevlenmeleri, antipsikotik yan etkilerinin

ortaya çıkması veya alkol / maddeye maruz kalma durumları ile aynı anda ortaya çıkabilir. Bu

da SNS varlı�ının birincil bir durum oldu�u ancak di�er fenomenler ile ili�kili gizli

de�i�ikliklerin hastalık ile ili�kili olabilece�i anlamına gelmektedir.

Çocuklarda �izofreni öncesi nörolojik belirtilerin gözlenip gözlenmeyece�ini ara�tırmak

için, Walker ve ark.(1999), daha sonra �izofreni geli�en çocukların evde çekilmi� filmlerini

retrospektif olarak de�erlendirdiler. Çocuklu�un erken dönemlerinde görülen anormal

hareketlerin yüksek oranı ile sonraki �izofreni tanısı arasında ili�ki saptamı�lardır. SNS’nin

erken motor belirtileri olarak görülebilen bu anormallikler erken çocuklukta ortaya çıkmı� ve

sonrasında altta yatan biyolojik yapılar etkileninceye kadar normal seviyelere azalmı�lar.

Rosso ve ark.(2000), �izofreni öncesi çocukların etkilenmemi� karde�lerinin normal

kontrollere göre daha fazla motor koordinasyon bozuklukları gösterdiklerini bulmu�tur. Hans

26

ve ark.(1999) da �izofreni hastası olan ailelerin, �izofreni dı�ı ruhsal hastalı�ı olan ailelerin ve

bebeklikten okul ça�ına ve adölesan dönemine kadar ruhsal hastalı�ı olmayan ailelerin

çocuklarını takip etmi�ler ve �izofreni hastası olan ailelerin çocuklarının di�er iki grubun

çocuklarına göre üç kat daha fazla oranda nörodavranı�sal fonksiyon zayıflı�ı gösterdiklerini

ve nörodavranı� bozuklu�unun izlem dönemi boyunca oldukça stabil oldu�unu bulmu�lardır .

Schubert ve McNeil (2004), ise erken eri�kinlikteki nörolojik anormallikler (kesin ve silik

belirtiler) için olan toplam skorun �izofrenili annelerin, affektif psikotik bozukluklu annelerin

ve sa�lıklı annelerin çocukları arasında altı ya�ında iken olan nöromotor fonksiyon

bozuklu�u ile anlamlı derecede ili�kili oldu�unu bulmu�lardır.

Nörolojik anormalliklerin beyin fonksiyonundaki erken ( do�um öncesi veya sırası)

bozuklukların sonucu olabilece�i dü�ünülmektedir. Bunların ba�langıç ekspresyonu erken

çocukluk döneminde motor geli�imsel anormallikler olarak ortaya çıkabilir. Uzun yıllar sessiz

kalabilir. Adölesan dönemde nörolojik belirtiler daha önce gelebilir ve muhtemelen negatif

belirtiler ve bili�sel bozuklu�un ortaya çıkması ile çakı�abilir. Hastalı�ın ba�langıcından

itibaren, SNS oldukça stabil kalsa da, belirtilerdeki de�i�ikliklere ba�lı olarak dalgalanmalar

görülebilir.

Klinik ve ��levsel Seyir Belirteçleri olarak SNS:

SNS ve antipsikotik tedavi yanıtının, sosyal ve mesleki sonuçlarının ve hastanede kalma

süreleri arasındaki ili�kiler incelenmi�tir. Antipsikotik tedavi yanıtını saptamada SNS’nin rolü

ile ilgili de�i�ik çalı�malar yapılmı�tır. Buchanan ve ark.(1994), klozapin veya haloperidol ile

tedavi edilmi� hastaların ba�langıç NES toplam ve alt skala skorları ile pozitif veya negatif

belirtilerdeki de�i�iklik arasında ili�ki bulamamı�lardır. Bartko ve ark.(1990), SNS’nin

haloperidol ile olan tedavi yanıtını belirlemedi�ini veya ili�kili olmadı�ını bulmu�tur.

Ceskova ve ark.(2002), NES toplam skorlarının akut tedavi etkinli�ini belirlemedi�ini

bulmu�lardır . Smith ve Kadewari(1996), daha yüksek NES toplam ve motor sıralama alt

skalası skorlarının (tedavi ba�langıcının ilk üç ayında de�erlendirilen) daha kötü tedavi

yanıtını belirledi�ini bulmu�tur. Convit ve ark.(1994) yüksek nörolojik bozuklu�u olan

hastalarda daha yüksek plazma haloperidol düzeylerinin negatif belirtileri kötüle�tirdi�ini ve

dü�ük nörolojik bozuklu�u olanlarda da bunları düzeltti�ini bulmu�lardır. Das ve ark.(2004)

da �izofreni hastalarının konvansiyonel tedaviden 2. ku�ak antipsikotiklere geçildi�inde,

dü�ük SNS’si olan bir alt grubunun yüksek SNS’si olan hasta alt grubuna göre bili�sel ve

klinik ölçütlerde daha fazla düzelme gösterdiklerini bulmulardır. Mohr va ark.(1996) ise

�iddetli bozuklu�u olan tedaviye dirençli hastaların daha iyi fonksiyona sahip olan genç

27

hastalara göre nörolojik açıdan önemli oranda daha bozuk olduklarını bulmu�lardır. Yapılan

iki çalı�mada nörolojik bozuklu�un �iddeti ile sosyal fonksiyon bozuklu�unun derecesi

arasında ili�ki bulunmu� iken (Wong ve ark.,1997; Galderisi ve ark.,1999), üç çalı�mada ise

hastalık dönemi ve premorbid sosyal uyum arasında ili�ki bulunamamı�tır (Buchanan ve

ark.,1990; Gupta ve ark.,1995). �lk episod hastalarında yapılan çalı�mada iki yıllık izlem

döneminde daha fazla nörolojik bozukluk ile hastanede kalma süresi arasında anlamlı ili�ki

bulunmu�tur (Johnstone ve ark.,1990).

Daha yüksek �iddet oranlarına sahip hastalarda daha fazla nörolojik bozukluk görülse

de, �iddetin detaylı öyküsü her zaman artmı� SNS oranları ile ili�kili de�ildi (Braun ve

ark.,1995; Krakowski ve ark.,1989). Nörolojik bozuklu�un artmı� oranları artmı� saldırganlık

davranı�ı ile ili�kili bulunmu�tur (Krakowski ve ark.,1990).

Endofenotipler olarak nörolojik belirtiler:

�izofrenik hastaların �izofrenik olmayan yakınlarında nörolojik belirtileri de�erlendiren

çalı�maların ço�unda yakınlardaki nörolojik bozuklu�un seviyesinin hasta ve sa�lıklı kontrol

seviyelerinin arasında oldu�unu bildirmi�tir (�smail ve ark.,1998;Cantor ve ark.,2000; Cantor

ve ark.,1994; Niethammer ve ark.,2000; Kelly ve ark.,2004; Appels ve ark.,2002). �smail ve

ark.(2001) yaptı�ı çalı�mada hastalar, karde�leri ve normal kontroller kar�ıla�tırılmı� olup,

toplam nörolojik anormallik skorları, silik nörolojik belirtiler ve motor fonksiyonlar açısından

hastalar ve karde�leri arasında anlamlı pozitif ili�ki bulunmu�tur; bu da nörolojik anormalli�in

derecesinin genetik olarak kalıtılabildi�ini dü�ündürmü�tür. �smail ve ark.(2000), ayrıca bu üç

grupta do�um komplikasyonları da kar�ıla�tırmı�lar ve hasta ve karde�lerinin sa�lıklı

kontrollere göre daha fazla komplikasyona sahip olduklarını, ancak hasta ve karde�leri

arasında anlamlı bir farklılık olmadı�ını bulmu�lardır. Ayrıca sa�lıklı karde�ler do�um

komplikasyonları ve nörolojik belirtiler arasında ili�kiler gösterseler de, hastalar arasında

böyle ili�kiler bulunamamı�tır (Lane ve ark.,1996;Cantor ve ark.,1994). Bu tür sonuçlar,

nörolojik belirtilerin genetik kökenini desteklemektedir.

Chen ve ark.(2000) hastalarda karde�lerine göre duyusal bütünle�menin, motor

koordinasyonun ve EPS’nin daha belirgin oldu�unu, karde�lerinde de sa�lıklı kontrollere göre

disinhibisyon ve motor koordinasyon belirtilerinin daha fazla oldu�unu bulmu�lardır.Yazıcı

ve ark.(2002) ise NES toplam ve alt skala skorlarında bu gruplarda benzerlik saptamı�lardır.

Gourion ve ark.(2004) �izofreni hastalarını, bunların psikotik olmayan ailelerini, �izofreni

öyküsü olmayan ikinci derece yakınlarını sa�lıklı kontroller ile kar�ıla�tırmı� ve toplam

ölçütler ve motor koordinasyon, motor bütünle�me alt skalaları açısından dört grupta SNS’nin

28

farklılık gösterdi�ini bulmu�lardır. Ta�ıyıcı kabul edilenlerde ta�ıyıcı olmadıkları kabul

edilenlere göre daha yüksek motor koordinasyon ve bütünle�me alt skorları bulunmu�tur.

Schubert ve ark. �izofrenili annelerin çocuklarının hem affektif bozuklu�u olan annelerin

çocuklarına hem de sa�lıklı annelerin çocuklarına göre kesin belirtileri, silik belirtileri, motor

fonksiyonları ve motor koordinasyonu içeren nörolojik anormallik skalalarında anlamlı olarak

daha yüksek skorlara sahip olduklarını bulmu�lardır (Ceskova ve ark.,2002).

�izofreni ile ilgili monozigotik ikiz çalı�malarında da etkilenmi� ve sa�lıklı

kar�ıla�tırma ikizlerinde SNS prevalansı açısından benzer sonuçlar bulunmu�tur (Cantor ve

ark.,1994). Niethammer ve ark.(2000) �izofreni hastalarında etkilenmemi� monozigotik

ikizlerine göre daha yüksek SNS oranları ile birlikte her iki grupta da onyedi çift sa�lıklı

monozigot ikizi içeren örnek grubuna göre daha yüksek SNS oranları bildirmi�lerdir . Üç grup

arasındaki farklılıkların motor belirtiler ile sınırlı oldu�u bildirilmi�tir. Kelly ve ark.(2004) da

�izofreni ile uyumlu olan ve olmayan monozigot ikizler arasında ve �izofreni için uyumlu

olan ve olmayan dizigot ikizler arasında nörolojik bozukluk açısından anlamlı farklılıklar

olmadı�ını bulmu�lardır. Yapılan iki çalı�mada da nörolojik bozukluk ile ailede psikoz

öyküsü arasında ili�ki bulunamamı�tır (Shibre ve ark.,2002; �smail ve ark.,1998). Üç

çalı�mada ise �izofrenili hastaların sa�lıklı yakınları ile normal kontroller arasında nörolojik

bozukluk açısından anlamlı farklılık bulunamamı�tır (Egan ve ark.,2001; Appels ve ark.,2002;

Lawrie ve ark.,2001). Egan ve ark.(2001) �izofrenili üç büyük hasta örne�ini, karde�lerini ve

normal bireyleri kar�ıla�tırmı�lar ve �izofrenili hastaların karde�leri ve kontroller arasında

NES’de önemli farklılıkların olmadı�ını bulmu�lardır. Appels ve ark.(2002) da normal

bireyler ile kar�ıla�tırdıklarında, kranial sinir fonksiyonları ve yürüyü� dı�ında, �izofrenili aile

örneklerinde tüm nörolojik fonksiyonlarda daha yüksek bozukluk oranları bildirmi�lerdir.

Helsinski yüksek risk çalı�ması da sa�lıklı kontrol çocukları ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni

spektrum bozuklu�una sahip annelerin çocuklarında daha fazla SNS prevalansı oldu�unu

saptamı�tır (Niemi ve ark.,2005). Sonuç olarak, �izofreni hastalarının sa�lıklı akrabaları

sa�lıklı kontrollere göre daha yüksek toplam SNS oranları ve etkilenmi� akrabalarından daha

dü�ük SNS oranları gösterme e�ilimindedir. Bu farklılıklar, özellikle motor i�levleri içeren

silik belirtilerin genetik olma e�iliminin daha yüksek oldu�unu göstermektedir.

�izofrenide Dil Fonksiyonları:

Kraepelin ve Bleuler zamanından bu yana �izofreninin karakteristik özellikleri arasında

konu�ma bozuklukları tarif edilmektedir (Kraepelin,1919, Bleuler,1950) . Erken dönemlerde

afazi modellerine dayanan kavramla�tırmalar, daha sonra yerlerini �izofrenide dildeki i�lev

29

bozuklu�unun, altta yatan dü�ünce sürecindeki bozulmayı yansıttı�ını öneren teorilere

bırakmı�tır.

Son birkaç dekaddır, �izofrenide formal dü�ünce bozuklu�undan ba�ımsız, birincil bir

dil sorununun varlı�ını açı�a kavu�turma çabaları ilgi çekmi�tir. Dildeki sorunlar ve dü�ünce

bozuklu�unun birbirlerinden ne derece ayrılabilir oldukları belirsiz olmakla birlikte,

�izofreninin dilde birincil bir bozulmayı içerdi�ine dair davranı�sal kanıtların sayısı

artmaktadır. Bu kavramla�tırma, geleneksel olarak dil i�levlerinden sorumlu süperior temporal

girus ve onun alt bile�enleri, planum temporal ve Heschl girusu gibi beyin bölgelerinde

�izofrenide yapısal ve i�levsel beyin anormalliklerine dair bulgular ı�ı�ında daha da

güçlenmi�tir.

Nörogörüntüleme tekniklerinin geli�imi ile ara�tırmacılar dilin çe�itli yönlerinin nöral

kar�ılıklarını incelemeye ba�lamı�tır (Poldrack ve ark.,1999; Kupergberg ve ark.,2000).

�izofrenideki, dil i�levlerini bozdu�una inanılan temporoparietal ve frontal beyin

bölgelerindeki anormallikler ve dil i�levlerini etkileyen yüksek seviyeli bili�sel sorunlar (yani

frontal/yürütücü sistemlerin disfonksiyonu) iyi bilinmektedir. Bu nöroanatomik anormallikler

ı�ı�ında, �izofreninin çesitli alanlarda bili�sel disfonksiyonla karakterize olması �a�ırtıcı

de�ildir. Bu bulgular; dil ya da di�er bili�sel sorunların ne dereceye kadar dü�ünce

bozuklu�una ya da dikkat, frontal/yürütücü kontrol, i�lem hızı, bilgi i�leme ve entellektüel

i�levsellik gibi �izofrenide etkilenen di�er bili�sel alanlardaki bozulmalara ba�lı oldu�unu,

birbirinden ayırt etmeyi güçle�tirir (Heinrichs ve Zakzanis,1998; Seidman ve ark.,1983;

Grove ve ark.,1985).

Sa�lıklı eri�kinlerde cinsiyet farklılıkları oldu�u bildirilen dil i�levleri (ör: semantik

akıcılık) ve ili�kili beyin bölgelerinin ( Heschl girusu ve planum temporal) �izofrenide atipik

olması kayda de�erdir. Sa�lıklı eri�kinlerle �izofreni hastalarında yapılan ara�tırma, sözel

i�levlerin bazı yönlerinde �izofreni hastalarında cinsiyet farklılıkları bulundu�unu

göstermi�tir. Bulgular tutarsız olmakla birlikte erkek �izofreni hastaları sözel ö�renme, sözel

akıcılık ve sözel hafıza alanlarında kadın �izofreni olgularına göre daha kötü performans

göstermektedir. Erkek hastalar, dil i�levlerine oranla uzamsal i�levlerde kadınlarla

kar�ıla�tırıldı�ında daha avantajlıdır (Goldstein ve ark.,1998; Albus ve ark.,1997; Hoff ve

ark.,1998).

Hem semantik hem de fonolojide kopukluklar bulunmakla birlikte, semantik alanda

daha fazla etkilenme bulundu�una dair kanıtlar gittikçe artmaktadır. Bu bulgu, olasılıkla,

�izofrenide sözel akıcılıkla ili�kili frontal ve temporopariyetal i�levlerdeki ikili kopuklu�u

yansıtmaktadır ve sa�lıklı olgularda tam tersi bir örüntünün olması kayda de�erdir. Her ne

30

kadar, yüksek düzeydeki frontal/yürütücü i�levler ( semantik ve fonolojik akıcılı�ı etkileyen,

aktivasyon / geri ça�ırma ve organizasyon / planlama) dilde daha genel bir görev üstleniyor

ise de bu i�levlerdeki kopukluklar �izofrenideki dü�ünce bozuklu�u ve e�zamanlı sorunların

geli�mesine yol açmaktadır (Goldberg ve ark.,1998).

Erkek hastalarda dil alanlarındaki performansın sa�lıklı kontrollere oranla görece daha

kötü olması, �izofreni hastaları arasında sözel i�levlerdeki bozulmayla ilgili bulgularla

uyumludur. Erkek ve kadın hastalar kar�ıla�tırıldı�ında tüm dil alanlarında erkek hastaların

daha kötü performans gösterdi�ini; erkek hastalarda sözel ö�renme ve sözel akıcılık dil

alanlarında kadın hastalara oranla daha fazla bozulma gösterdi�ini tespit eden çok sayıda

çalı�ma vardır (Albus ve ark.,1997; Has ve ark.,1991) . Tüm çalı�malar ele alındı�ında, erkek

hastalarda anterior (ör. Fonolojik ) ve posterior ( ör. semantik) dil i�levlerinde kadın hastalara

oranla daha belirgin bir dü�me oldu�u görülmektedir. Bu bulgu Heschl girusu, planum

temporal, Broca alanı ve superior temporal girus gibi dil i�levleriyle ili�kili bölgelerde ve

hastalardaki cinsiyetle ilgili normal dismorfizmler kar�ıla�tırmalarındaki yapısal beyin

hacimlerindeki cinsiyet farklılıklarını da vurgulayan çalı�malar bulunmaktadır. Yapılan bir

ara�tırmada, sa�lıklı erkek olgularla kar�ıla�tırıldı�ında planum temporal asimetrisinin erkek

hastalarda abartılı biçimde sola do�ru oldu�u ve sa�lıklı kadınlarla kar�ıla�tırıldı�ında hasta

kadınlarda daha fazla sa� asimetri oldu�u bulunmu�tur (Goldstein ve ark.,2002).

�izofrenide fonksiyonel nörogörüntüleme çalı�maları:

PET ve serebral kan akımı ölçümleri kullanılarak yapılan çalı�malar sonucunda,

�izofrenide frontal loblardaki metabolik hızda dü�me oldu�u artık bilinmektedir (Ingvar ve

Franzen 1974; Buchsbaum ve Haier 1987; Buchsbaum 1990; Buchsbaum ve ark. 1992).

Benzer bulgular SPECT (Single photon emission computed tomography) kullanılarak da elde

edilmi�tir (Andreasen ve ark. 1992; Rubin ve ark. 1991). �izofreni hastaları bir kognitif test

olan Wisconsin Card Sorting Test’i süresince, Xenon 133 inhalasyon tekni�i kullanılarak

incelenmi� ve frontal lobların aktivasyonunda bir yetersizlik oldu�u görülmü�tür (Weinberger

ve ark. 1986).

Genel olarak �izofrenideki fonksiyonel nörogörüntüleme çalı�malarından elde edilen

veriler, �izofreni hastalarında hipofrontalitenin geli�ti�ini desteklemektedir. Nöroleptik almayan

ilk epizod hastalardaki hipofrontalite gözlemleri bu bulgunun nöroleptik tedavisinin bir sonucu

olmadı�ını ve hastalı�ın kronisitesi ile ilgili olmadı�ını desteklemektedir (Ceylan, 2001).

31

�izofrenide serebral dominans (el,ayak ve göz baskınlı�ı):

Egan ve arkada�ları(2001), �izofreni hastaları ve kontrol grubu arasında Edinburg El

Tercihi Skalası ve karı�ık el tercihi (mixed handedness) açısından belirgin fark saptamamı�tır.

Bundan da öte karı�ık el tercihi ve nörolojik bulgular arasında da ili�ki olmadı�ını

bulmu�lardır. Karı�ık ve sa�-dı�ı el tercihi (non-right-handedness) �izofreni hastalarının

karde�lerinde de daha fazla bulunmamı�tır. Anormal serebral lateralizasyon ve �izofreni için

genetik risk arasında ba�lantı oldu�u (Crow, 1995; Elvevag ve Weinberger, 1997)

dü�ünülmekle birlikte, yukarıda bahsedilen bulgular karı�ık el tercihinin nörolojik bulgularla

ili�kili olmadı�ını ve belirgin ailesel komponenti olmadı�ını göstermektedir. Piron ve

ark.(1982), yirmialtı erken ba�langıçlı �izofreni hastası, yirmidört erken ve yaygın beyin

hasarı olan hasta ve onaltı nonpsikotik ve beyin hasarı olmayan psikiyatrik yatan hasta ve

otuzaltı üniversite ö�rencisini motor lateralizasyon ve göz baskınlı�ı açısından

kar�ıla�tırmı�lar ve sol göz baskınlı�ının �izofreni hasta grubunda belirgin oranda yüksek

(%75) oldu�unu bulmu�lardır.

Dragovic ve ark.(2005), yüzelliyedi �izofreni hastasının, yetmi�dört karde� ve

yetmi�yedi sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ı çalı�mada, �izofreni grubunda üç farklı

lateralizasyon tipi (sa�-sol-karma tip), sa�lıklı kontrol ve karde� grubunda ise sa� ve sol

lateralizasyon tespit edilmi� olup, hastalardaki karma tip, göz ve ayak lateralizasyonunun

eksikli�ini göstermektedir. Sol baskınlık gösteren �izofreni hastalarının daha a�ır hastalık

seyri gösterdikleri de bu çalı�mada belirtilmi�tir.

Lateralizasyonda uyum ile ilgili yapılan daha önceki çalı�malarda �izofrenide motor

dominansın uyumunda farklılıklar tespit edilmi�tir. Örne�in karma el baskınlı�ı, el eyak ve

göz baskınlı�ı oranında zayıf uyum, el-göz-ayak çapraz dominans artı�ı gibi. Seisdedon ve

ark.(1999) yaptı�ı çalı�mada altmı�bir sa� el baskınlı�ı olan �izofreni hastasında el-göz ve el-

ayak çapraz baskınlı�ının klinik önemi ara�tırılmı� olup, bu oranın �izofreni hastalarında

%55.8, kontrol grubunda ise %33.3 oranında oldu�u bildirilmi�tir.

�izofrenide bili�sel i�levler:

Son on yılda �izofreni ve bili�sel i�levlere ilgi ve bu konudaki ara�tırmalar belirgin artı�

göstermi�tir. Bununla birlikte �izofrenide bili�sel bozukluk oldu�unun anla�ılması ve hatta

özgül bozukluk alanlarının belirlenmesi 19. yüzyıl sonlarında �izofreninin tanımlandı�ı

döneme dayanmaktadır (Harvey ve Sharma, 2002).

Günümüzde bildi�imiz tanımıyla �izofreni, kökenini Kraepelin (1919) ve Bleuler

(1950)’in klinik tanımlarından alır. “Dementia praecox” Kraepelin’in, hastalı�ın geli�imsel

32

teorisini de kapsayan, �izofreninin tanımlayıcı formülasyonudur. Demans gibi �izofreni de

öncelikle bili�sel bozukluk olarak dü�ünülmü� ve erken eri�kinlikte ba�layıp birçok vakada

ilerleyici i�levsel ve entellektüel yıkıma yol açtı�ı belirtilmi�tir. Bu konudaki yazılarında

Kraepelin dikkat, motivasyon, ö�renme, problem çözme ve di�er bili�sel becerilerde bozukluk

tanımlamı�tır. Kraepelin’in ö�rencileri �izofreni ve bili�sel i�levler konusundaki ilk

çalı�maları yapmı�lardır. Çalı�tıkları konuların, sözel beceriler ve motor beceri ö�renme

(motor skill learning, i�lemsel ö�renme- procedural learning- olarak da bilinir), günümüzde de

yaygın çalı�ma konusu olması ilginçtir. Sonuç olarak �izofrenide bili�sel i�levler alanındaki

çalı�maların konusunun son 100 yılda fazla de�i�medi�ini söyleyebiliriz (Harvey ve Sharma,

2002).

Belirgin bili�sel i�lev bozuklu�unun �izofrenide yaygın oldu�u, hastaların %75’inden

fazlasını etkiledi�i dü�ünülmektedir. Hastalarla sa�lıklı kontrollerin kar�ıla�tırıldı�ı bir

çalı�mada, hastaların sadece %27’sinin bili�sel yetenekleri normal sınırlarda bulunmu�tur

(Palmer BW ve ark., 1997). Goldberg ve arkada�ları (Goldberg TE ve ark., 1990),

�izofreniden etkilenmi� ve etkilenmemi� tek yumurta ikizlerini kar�ıla�tırdıkları

çalı�malarında �izofreni tanısı almı� olan karde�lerin %85’inin, hasta olmayan karde�lerine

göre bili�sel i�lev testlerinde daha kötü performans gösterdiklerini bulmu�lardır. Bu çalı�mada

�izofreni hastalarının bili�sel performansı normal aralıkta olsa bile, etkilenmeyen ikizlerine

göre daha dü�ük bulunmu�tur (Ceylan, 2005).

Kronik �izofreni hastalarında diffüz ve genel bili�sel bozukluk tespit edilmi�tir (Kolb

ve Whishaw, 1983; Braff ve ark., 1991; Heaton ve ark., 1994; Zanello ve ark., 2003).

�izofrenide bili�sel i�levler hakkındaki çalı�maların ilk yıllarında tartı�ma alanlarında biri,

�izofreni hastalarının tüm testlerde aynı derecede kötü performans mı gösterdi�i, yani global

bir entellektüel bozukluk mu oldu�u, yoksa bir veya daha fazla kritik i�lev alanında mı

bozukluk gösterdikleridir (Chapman ve Chapman, 1973). Bu tartı�ma halen kesin sonuca

ula�mamı�tır. Bazı ara�tırmacılar �izofrenideki temel bozuklu�un tüm beceri alanlarında (skill

areas) yaygın bir bozukluk oldu�unu dü�ünmektedir. Ba�ka ara�tırmacılar ise bellek, dikkat

ve problem çözme gibi alanlarda spesifik bozukluk oldu�unu ve bunun genel dü�ük

performanstan ayrı oldu�unu belirtmektedir.

�izofrenide bili�sel i�levler konusundaki ara�tırmaların ilk yıllarında pozitif, negatif ve

dezorganize belirtiler veya fonksiyonel defisitin bili�sel performansla ili�kisiz bulunması

�izofrenide bili�sel i�levlerin önemini vurgulamı�tır (Harvey ve Sharma, 2002). �izofreni

hastalarında i�itsel varsanılar ve di�er pozitif belirtilerin �iddetinin çesitli nöropsikolojik

testlerle ölçülen bili�sel i�levlerdeki bozuklu�un �iddeti ile korele olmadı�ı bulunmu�tur

33

(Addington ve ark., 1991; Davidson ve ark., 1995). Aynı hastaları psikotik oldukları ve

olmadıkları dönemlerde de�erlendiren ve sonuçları kar�ıla�tıran çalı�malar daha da

inandırıcıdır. Çalı�malarda hastaların psikotik oldukları ve remisyonda oldukları dönemlerde

benzer düzeyde bellek ve dikkat bozuklu�u gösterdikleri bulunmu�tur (Harvey ve ark., 1990;

Nuechterlein ve ark., 1986). Nöropsikolojik performansı demografik de�i�kenler ve BPRS

faktörleri ile ili�kili bulmayan çalı�malar vardır (Heaton ve ark., 1994; Corrigan ve Toomey,

1995). Birçok çalı�ma dikkat (Cornblatt ve ark. 1999), entellektüel i�levler (Davidson ve ark.,

1999) ve kısa süreli bellek (Harvey ve ark., 1981) alanlarında, �izofreni belirtileri geli�meden

önce, bozukluk oldu�unu saptamı�tır. Bu da bili�sel i�levlerdeki bozulmanın psikotik

belirtilere ba�lı olmadı�ını göstermektedir. Bazı çalı�malarda da psikiyatrik belirtiler ve

hastalık süresinin bili�sel bozuklukla ili�kili oldu�u bulunmu�tur (Cuesta ve ark., 1998; Basso

ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000).

Sonuç olarak bili�sel i�levlerde bozukluklar varsanılar gibi pozitif psikotik belirtilerden

önce, belirtiler sırasında ve sonrasında vardır ve �iddeti de pozitif belirtilerin �iddeti ile ili�kili

de�ildir.

Bunu destekleyen çok az veri olmasına ra�men nöroleptik tedavisinin bili�sel

i�levlerdeki bozuklukların nedeni oldu�u inanı�ı da yaygındır. Ampirik literatür

göstermektedir ki gerçekte tipik nöroleptik ilaçların �izofrenideki önemli bili�sel i�levlerinin

ço�u üzerinde etki göstermemektedir (Blyler ve Gold, 2000; Medalia ve ark., 1988; Spohn ve

Strauss, 1989). Bir istisna, tipik nöroleptik tedavisinde hafif düzeyde etkileniyor gibi görünen,

motor becerilerdir (Blyler ve Gold, 2000). Dikkat ölçümlerinin bazı alt grupları tipik

nöroleptik tedavisinden etkilenmektedir (Oltmanns ve ark., 1979; Serper ve ark., 1994) ve

tüm bu ölçümlerde tedavi ile düzelme saptanmı�tır. Bender ve arkada�ları(2006) atipik

antipsikotik tedavisini takiben �izofreni hastalarında yürütücü i�levlerde düzelme tespit

etmi�tir. Yazarlar yürütücü i�levlerdeki düzelmenin birincil olarak ilaç etkisine ba�lı oldu�u,

EPS veya pozitif belirtlerdeki düzelmeye ba�lı olmadı�ı sonucuna varmı�lardır (Bender ve

ark., 2000). Antipsikotik tedavinin bili�sel i�levlerdeki bozulmadan sorumlu olmadı�ını

gösteren tarihsel bir gerçek de �izofrenide bili�sel bozuklukların antipsikotik ilaçların

kullanılmaya ba�lanmasından önce geni� bir �ekilde tanımlanmı� olmasıdır. Bazı ba�ımsız

çalı�malar daha nöroleptik kullanmamı� hastaların birkaç yıldır antipsikotik tedavisi alan

hastalarla benzer bili�sel bozukluk �iddeti ve profili gösterdi�ini saptamı�tır (Bilder ve ark.,

1992; Hoff ve ark., 1999; Saykin ve ark., 1994).

�izofreninin birçok klasik tanımında dü�ük motivasyon, letarji ve sosyal ve e�itim

ba�arısı ile ilgi ve eforun azaldı�ını gösteren ba�ka belirtiler tanımlanmı�tır. Dü�ük

34

motivasyonun dü�ük bili�sel performansın nedeni oldu�u dü�ünülmü�se de bunun do�ru

olmadı�ına inanmak için bazı nedenler vardır. Birincisi motivasyon dü�üklü�ünün klinik

oranları dü�ük bili�sel performans ile korele de�ildir (Harvey ve ark., 1996). �kincisi �izofreni

hastalarının bazı farklı bili�sel testlerdeki performansı premorbid düzeyleriyle uyumludur.

Örne�in okuma becerisi premorbid e�itim düzeyi ile uyumludur (Harvey ve ark., 2000), daha

önce kendilerine verilen bilgilerin tanınması da sıklıkla bozulmamı�tır, oysa ipucu verilmeden

gecikmesiz olarak hatırlama becerisi a�ır olarak bozulmu�tur (Paulsen ve ark., 1995). Son

olarak, entellektüel performans, özellikle sözel IQ alanında, dikkat ve bellek gibi bili�sel

performansın di�er alanlarından daha az bozulmu�tur (Gold ve ark., 1992). Testler sırasında

yeterli çabanın olmaması gibi basit bir açıklama, bazı testlerde normal bazılarında ise dü�ük

performansı açıklayamamaktadır.

Bili�sel i�levlerin farklı alanlarını ölçen testlerdeki performansın pozitif belirterin

�iddetinden çok negatif belirtilerin �iddeti ile ili�kili olması olasıdır (Addington ve ark., 1991;

Addington 2000). Bunun bir açıklaması bili�sel testlerdeki dü�ük performansın negatif

belirtlerin bir i�levi olması ve ikisinin aslında birbirinden tam ayırt edilemedi�idir. Bili�sel

belirtiler ve negatif belirtilerin tanımında da örtü�me vardır. Affekt düzle�mesi bili�sel

performans ile en az koreledir (Blanchard ve ark., 1994), oysa aloji, sosyal ve mesleki

defisitler daha fazla koreledir (Harvey ve ark., 1996; 1997). Aynı zamanda hastalar uzun

süreli psikiyatrik tedaviden sonra toplum içine döndüklerinde negatif belirtileri düzelmekte

veya de�i�memekte, fakat bili�sel i�levleri de�i�memekte veya kötüle�mektedir (Leff ve ark.,

1994). Bu da negatif belirtilerin çevresel ve sosyal durumlara ikincil olabilece�ini, bili�sel

i�levlerin ise bunlardan etkilenmedi�ini göstermektedir (Harvey ve Sharma, 2002).

Nöropsikolojik testler, psikiyatrik derecelendirme skalaları ve nörogörüntüleme ile yapılan

çalı�maların sonuçları birlikte de�erlendirildi�inde, �izofrenideki negatif belirtiler ve

nörokognitif bozuklukların altında, frontal subkortikal substratın yattı�ı gösterilmi�tir

(Sanfilipo ve ark., 2002).

Birçok çalı�ma �izofreni hastalarının görsel ve i�itsel bilgi i�leme, sözel beceriler ve

çalı�ma belle�ini ölçen testlerde ayırt ettirici defisitler gösterdiklerini saptamı�tır (Harvey ve

Sharma, 2002). Sa�lıklı kontrollerle kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarının entellektüel

i�levleri ölçen testlere göre bellek i�levlerini ölçen testlerde daha dü�ük performans

gösterdikleri bulunmu�tur (Gold ve ark., 1992). Bazı �izofreni hastaları hastalık öncesi

duruma göre entellektüel azalma göstermekle birlikte bazıları göstermemektedir (Goldberg ve

ark., 1993). Zeka puanları hastalık öncesi dönemle benzer olan hastalar da soyutlama ve

problem çözme alanlarında belirgin bili�sel defisitler göstermektedir (Weickert ve ark., 2000).

35

Bu konuda yeterli çalı�ma olmamakla birlikte bazı son bulgular göstermektedir ki bili�sel

bozukluklar �izofrenide di�er hastalık belirtilerinden daha yaygındır (Harvey ve Sharma,

2002). Psikozu olan ki�ilerde nöropsikolojik defisitler tüm disfonksiyon a�amalarında

bulunmaktadır ve tedaviye yanıtı etkileyen rezidüel belirtilerdir (Green, 1996; Green ve ark.,

2000).

Nöropsikolojik i�levlerdeki bozukluk gibi nonpsikotik özellikler bozuklu�un çekirdek

belirtileridir (Green 1996; Neuchterlein ve Dawson 1984; Seidman, 1983). Daha hafif

nonpsikotik spektrum bozuklu�u olan ki�iler arasında bu belirtiler tüm yetersizlik (disability)

a�amalarında bulunmakta ve psikoza e�ilim veya risk faktörlerinin altını çiziyor olabilir

(Erlenmeyer-Kimling, 2000; Faraone ve ark., 2001).

Sonuç olarak sa�lıklı ki�ilere göre �izofreni hastaları bili�sel i�levleri ölçen testlerde

sıklıkla daha dü�ük performans göstermektedir. Daha da önemlisi �izofreni hastaları nörolojik

ve dejeneratif bozuklukları olan hastalardan da daha dü�ük performans göstermektedir

(Harvey ve Sharma, 2002). �izofreni hastaları kapalı kafa travmalı hastalardan daha dü�ük

global bili�sel performans (Temkin ve ark., 1999) ve temporal ve frontal loblarda fokal

epilepsisi olan hastalardan daha dü�ük bellek ve kavramsal performans (Gold ve ark., 1994)

göstermektedir. Kronik alkolik hastalardan daha kötü belle�e sahiptirler (Allen ve ark., 1999)

ve Alzheimer hastaları ile aynı hızda yeni bilgi ö�renirler (Davidson ve ark., 1996). �izofreni

ve bipolar bozukluk benzer bili�sel bozukluklar göstermektedir (Albus ve ark., 1996; Zihl ve

ark., 1998; Martinez-Aron ve ark., 2002; Seidman ve ark., 2002), fakat �izofrenide bunların

�iddeti daha fazla olabilir (Mojitabai ve ark., 2000; Verdoux ve Liraud, 2000; Liu ve ark.,

2002). Yapılan çalı�malar bili�sel alandaki kayıpların pozitif ve negatif belirtilere göre

hastanın i�levselli�ini daha fazla etkiledi�ini göstermi�tir (Green ve ark., 2002). Bu da

�izofrenideki bili�sel bozuklukların önemini desteklemektedir

�izofrenide bili�sel defisitlerin �iddeti:

1) hafif düzeyde bozukluk gösterenler:

algısal beceriler ( perceptual skills)

tanıma belle�i (recognition memory)

isimlendirme

2) orta düzeyde bozukluk gösterenler

çelinebilirlik (distractibility)

hatırlama belle�i (recall memory)

görsel-motor beceriler (visuo-motor skills)

çalı�ma belle�i

36

3) a�ır düzeyde bozukluk gösterenler

sözel ö�renme

yürütücü i�levler (executive functions)

uyanıklık hali (vigilance)

motor hız

verbal akıcılık

(Harvey ve Sharma, 2002).

�izofrenide zeka:

Zeka ölçümleri yukarıda bahsedilen bili�sel i�levler gibi beynin belli anatomik

yapılarını içeren i�levler yerine genel i�levlerin hepsi hakkında bilgi vermektedir. �izofreni

hastalarında, çevresel ve ailesel de�i�kenler de dikkate alındı�ında beklenenden daha dü�ük

IQ skorları elde edilmektedir (Aylward ve ark., 1984). Bu skorlar hastalı�ın seyri süresince

genel olarak de�i�mezler (Goldberg ve ark., 1993; David ve ark., 1997).

Global entellektüel i�levler gönderme becerileri (sending skils) ile pozitif korelasyon

göstermektedir. Bu da zayıf entellektüel yetene�in zayıf sosyal becerilere yol açtı�ını

göstermektedir (Zanello ve ark., 2003). Sosyal problem çözme ile IQ arasında ili�ki bulan

ba�ka çalı�malar da vardır (Donahoe ve aark., 1990; Bellack ve ark., 1994; Ikebuchi ve ark.,

1996; Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000).

�izofrenide dikkat :

Dikkat bozuklukları �izofrenide ilk tanımlanan bili�sel bozukluklar arasındadır. Hem

Kraepelin (1919) ve hem de Bleuler (1911) �izofreni hastalarının dikkatini toplamakta

zorlukları oldu�unu belirtmi�tir. Bu dikkati odaklama bozuklukları hem uygun uyaranda

dikkati sürdürme yetene�ini hem de ilgisiz uyaranlardan çok ilgili uyaranlara dikkatini verme

yetene�ini içermektedir.

Dikkat, ki�inin çevrede ilgili uyaranları tanımasını [bulma (detection)], di�er

uyaranlardan çok bu uyarana odaklanmasını [seçici dikkat (selective attention)], i�lendi�i

sürece dikkatini uyaran üzerinde sürdürmesini [dikkatini sürdürme (sustained attention)]

mümkün kılan ve daha ileri düzey i�lemler için uyaranın transferine izin veren, i�lemler

takımını tanımlamaktadır.

Çevrede her zaman çok sayıda bilgi kayna�ı vardır. Bununla birlikte bilgi i�lemenin

bazı yönlerinin e�zamanlı uygulanması adaptif açıdan önemlidir; bu “paralel bilgi i�leme

(parallel processing)” olarak bilinir. Bazı bilgi i�leme ödevleri sadece ayrı ayrı yapılabilir ve

37

bir sonraki ödeve ba�lamadan önce bir önceki ödev tamamlanmalıdır; bu “seri bilgi i�leme

(serial processing)” olarak isimlendirilir. Örne�in e�zamanlı konu�ma ve yürüme kolaydır,

oysa e�zamanlı konu�ma ve daktilo yazma daha zordur, e�zamanlı konu�ma ve �arkı söyleme

ise mümkün de�ildir. Bazı seri i�lemler tekrarlayan uygulamalarla paralel hale gelebilir, ve bu

daha önce “kontrollü (controlled)” olan i�lemin “otomatik” hale gelmesidir.

Seçici dikkat (selective attention) veya odaklanmı� dikkat (focused attention) dikkatin,

di�er çevresel uyaranları yok sayarak, bazı uyaranlara odaklanma becerisidir. Dikkati

sürdürme (sustained attention) veya vijilans ise dikkatin sürdürülmesi ve i�lenen uyaranlar

sıklık açısından relatif olarak az iken gösterilen çaba ile ili�kilidir. Birçok nörokognitif test

vijilans i�levini gerektirir, ancak “pür” vijilans testi de�ildir. Vijilans zaman içerisinde dikkati

sürdürme yetene�idir. Vijilansın klasik testi Continuous Performance Test’tir (CPT; Rosvold

ve ark., 1956). CPT’nin bilgisayarla uygulanan formu da vardır (AX-CPT). �izofrenide

dikkatle ilgili çalı�malarda en çok kullanılan iki test “Reaksiyon Zamanı” ve “Sürekli

Performans Testi (CPT)”dir. Reaksiyon zamanını ölçen testlerde �izofreni hastaları daha uzun

bir reaksiyon zamanı göstermektedir (Braff, 1993). CPT’deki performans bozuklu�u �izofreni

hastalarında literatürde en sık tekrar eden bulgulardan biridir (Nuechterlein ve ark.,1992;

Nuechterlein, 1991; Orzack ve Kornetsky, 1996; Cornblatt ve ark., 1989,Cornblatt ve Keilp

1994). CPT’deki performans dü�üklü�ü hastalı�ın dönemlerinden ba�ımsızdır. Klinik olarak

remisyonda oldu�u dü�ünülen hastalarda da dü�ük performans izlenmektedir (Steinhauer ve

ark., 1991). Vijilanstaki bozukluklar sosyal ileti�im ve konu�manın takibini zorla�tırmaktadır.

Aynı zamanda tedavi, terapi veya çalı�ma i�levleri ile ilgili önemli yönergelerin takibini

zorla�tırmakta ve okuma ve TV izleme gibi basit aktiviteleri yorucu ve imkansız hale

getirmektedir. Literatürün gözden geçirilmesi �izofreni hastalarındaki vijilans bozukluklarının

sosyal bozukluklar, toplumsal i�levsellik ve beceri edinme gibi sonucun çesitli görünümleri

ile ili�kili oldu�unu göstermi�tir (Green 1996; Green ve ark. 2000).

Di�er bili�sel bozukluklardan farklı olarak dikkat bozuklukları, negatif belirtilerden çok,

formal dü�ünce bozuklu�u gibi dezorganizasyon belirtileri ile daha sıkı ba�lantı

göstermektedir. Di�er birçok bili�sel bozukluk gibi, dikkat bozuklukları da akut psikotik

dönemin remisyonundan sonra da devam etmektedir. Bu kalıcı dikkat bozuklukları

antipsikotik tedavisinin bir sonucu de�ildir, çünkü bili�sel bozuklukların di�er birçok

alanından farklı olarak konvansiyonel antipsikotikler bile bazı dikkat bozukluklarını

azaltmaktadır (Oltmanns ve ark., 1979; Serper ve ark., 1994). Ayrıca dikkat bozuklukları

tedavi edilmeyen hastalarda da açıkça gözlenmektedir (Harvey ve Pedley, 1989).

38

Daha a�ır negatif belirtiler ileri sayı menzili (Digit Span forward), geri sayı menzili

(Digit Span backward) ve Letter-Number Sequencing (LNS)’de daha dü�ük performans ile

ili�kili bulunmu�tur (Twamley ve ark.,2006). Vijilans ile sosyal problem çözme becerileri

arasında ili�ki bulunmu�tur (Bowen ve ark., 1994; Penn ve ark., 1995; Ikebuchi ve ark., 1999;

Addington ve Addington, 2000).

�izofrenide Bellek ve Ö�renme

Bellek, üzerinde çalı�ılması en zor alanlardan bir tanesidir. Bunun en önemli nedeni

belle�in alt gruplarının çok iyi ayrı�tırılamamasıdır. Di�er yandan bellek i�levlerini test

ederken ö�renme i�levini bellek i�levlerinden ayırt etmek son derece güçtür. Bellek i�levleri

yeni bilginin ö�renilmesi, edinilen bilginin akılda tutulmasını içerir. Genel olarak hastalar

akılda tutmadan çok ö�renmede zorluk çekerler. Tanıma ile ilgili bulgular, yapılan

çalı�malarda benzerlik göstermektedir. Ço�u çalı�mada hafif düzeyde bozukluk gösterilmi�

olmakla birlikte (Calev 1984;Saykin ve ark.,1991) a�ır bozukluk bildiren çalı�malar da vardır

(Mohamed ve ark.,1999). Ö�renmeyi ölçmek için kullanılan testler, kelime listesi veya yazılı

bir metnin ö�renilmesini kapsar. Kelime listesi ö�renme testlerinde, hastalardan genellikle 12-

16 kelimeyi dinleyip, mümkün oldukça çok sayıda kelimeyi hemen tekrarlamaları istenir.

Normal kontrol grubu California Sözel Ö�renme Testi uygulandı�ında ilk tekrarda 16

kelimeden yakla�ık 8 tanesini tekrarlayabilirken, �izofreni hastaları sadece 5 kelime

tekrarlayabilmektedir (Paulsen ve ark.,1995). Takip eden 5 tekrardan sonra sa�lıklı ki�iler en

az 13 kelime hatırlayabilirken, �izofreni hastaları ortalama 9 kelime hatırlayabilmektedir.

Dolayısıyla, hastalar sözel materyalin hemen tekrarında ve zaman içerisinde ö�renme

becerilerinde kontrol grubuna göre bozukluk göstermektedir. Hastalar, hikaye gibi daha ilginç

sözel materyali hatırlamada da bozukluk göstermektedirler (Hoff ve ark.,1992). Daha ampirik

bulgular �izofreni hastalarında sözel bellek bozuklu�u ve sosyal defisitler arasındaki

ba�lantıyı vurgulamaktadır (Green,1996). Belle�i de�i�ik açılardan bölmek mümkündür. Bu

bölünmelerden bir tanesi belle�i sözel ve sözel olmayan �eklinde bölmektir (Ceylan,2005).

Her ne kadar Bleuler hastaların sözel bellek i�levlerinde ciddi bir sorun olmadı�ını dü�ünmü�

ise de yapılan çalı�malarda, �izofreni tanısı almı� ki�ilerin sözel belleklerinde ciddi

performans kayıpları oldu�u gösterilmi�tir (Nachmani, 1969). Daha ayrıntılı çalı�malarda ise

sözcüklerin geri ça�rılmasında sorunların sözcük tanımadaki sorunlardan daha fazla oldu�u

tespit edilmi�tir (Calev, 1984; Clare ve ark., 1993; Paulsen ve ark., 1995). Buradaki temel

sorunun kodlama ve kodlama sonrası geri ça�rılma düzeyinde oldu�u dü�ünülmektedir.

Hastalı�ın kronikle�mesi ile kodlama sonrası sorunlar ortaya çıkmaktadır (Green, 1998).

39

Saykin ve arkada�ları (1991), ilaç kullanmayan hastaların bütün bili�sel i�levlerini ya�,

cinsiyet ve e�itim düzeyleri açısından e�le�tirilmi� kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lar ve en

belirgin performans kaybının sözel bellekte oldu�unu görmü�lerdir. Bu bulgular tedavi

almamı� ilk epizod �izofreni hastalarında da tekrar edilmi�tir (Saykin ve ark., 1994).

Hastaların takiplerinde belirgin de�i�iklikler izlenmemektedir (Censits ve ark.,1997).

Ayrıntılı olarak belle�i inceleyecek olur isek, belle�in “implicit” ve “explicit” formları

oldu�unu görmekteyiz. “Explicit” bellek, bilinçli olarak hatırlanan ve kelimelere dökülen

ya�anan ve kaydedilen olaylar veya zihinsel süreçlerdir. “Implicit” bellek ise bilinçli düzey

dı�ında gerçekle�ir. Bir kelime listesi okuyarak hatırlamak, bir resim hakkında hikaye

anlatmak, bir tezi sunmak birer “explicit” bellek görevidir. Bisiklet kullanmayı ö�renmek ise

“implicit” belle�in bir i�levidir. “Explicit” bellek sözel akıcılık testleri ile sınanırken,

“implicit” bellek ise genellikle motor testler ile sınanmaktadır (Ceylan, 2005). Yukarıda

belirtildi�i gibi �izofreni hastalarında “explicit” bellekte belirgin kayıplar oldu�u halde

“Pursuit Rotor Test” ile yapılan çalı�malarda belirgin bir kayıp ile kar�ıla�ılmamı�tır

(Granholm ve ark., 1993).

Explicit bellek içinde yer alan semantik bellek yüklendi�i i�lemler nedeniyle bili�sel

i�lemlerde son derece önemli bir yer tutar. Semantik bellek kelimelerin kendisi ve anlamının

depolandı�ı yerdir. Aynı zamanda bu kelimelerin dı�arıdaki nesnelerle ili�ki kurulmasında

görevler üstlenmistir (Ceylan, 2005). Semantik belle�in temporal lob yapıları ile ili�kili

oldu�u bilinmektedir. Semantik bellek sorunlarının �izofrenide önemli bir yer tuttu�u önceden

beri bilinmektedir (Feinstein ve ark., 1998; Goldberg ve ark., 1998). McKay ve arkada�ları

(McKay ve ark., 1996) �izofreni hastalarında semantik alandaki performanslarının Alzheimer

hastalarından farklı olmadı�ını bulmu�lardır. Semantik bellekteki sorunlar formel dü�ünce

bozuklu�u ile ili�kili bulunmu�tur (Goldberg ve ark., 1998).

�izofreni açısından önemli bazı ba�ka bellek çe�itleri de vardır. Bunlardan biri olan

i�lemsel bellek (procedural memory) anlamsal olmayabilen, beceri ve motor hareketleri

ö�renme yetene�ini ifade etmektedir. Parçaları görünümlerine göre sınıflamayı ve �ekilleri

kopyalamayı ö�renme i�lemsel belle�e örnektir . Epizodik bellek çevresel ve ki�isel olaylarla

ilgili bellektir. Gün içerisinde neler oldu�unu, planlanan �eylerin tamamlanıp

tamamlanmadı�ının hatırlanması epizodik belle�e örnektir. Medial temporal lob, diensefalon,

hipokampus ve ilgili orta hat yapılarındaki lezyonlar epizodik ve deklaratif bellek

sistemlerinde (episodic and declarative memory systems) belirgin bozukluklara yol

açmaktadır (Gabrieli, 1998), Frontal lob lezyonları ise bu tip bozukluklarla daha az ili�kilidir.

Bazal gangliyonlarda hasara yol açan durumlar i�lemsel ö�renmedeki defisitlerle ili�kilidir

40

(Paulsen ve ark., 1995b). Anlamsal (semantik) bellek ve belle�e yardım etmek için anlamsal

stratejileri kullanma yetene�indeki bozukluklar frontal lob ve lateral temporal korteksin bazı

bölgelerindeki lezyonlara ba�lı olarak geli�iyor görünmektedir. Fonksiyonel görüntüleme

çalı�maları kelime listesi ö�renme sırasında medial temporal lobun, anlamsal bellek

sisteminin kullanımı sırasında ise lateral temporal korteksin aktive oldu�unu göstermi�tir.

�izofreni hastalarında çok sayıda bellek i�levlerinde geni� ve a�ır defisitler vardır ve

bunlar �izofrenide bili�sel i�levlerin en yaygın çalı�ıldı�ı kısmıdır. Bellek �izofrenide en a�ır

bozukluk gösteren bili�sel alanlardan biridir (Saykin ve ark., 1991). Bununla birlikte belle�in

bazı bölümleri nispeten korunmu�tur ve hafif düzeyde bozukluk göstermektedir. Hikaye veya

kelime listesi okuduklarında �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilerden daha az ö�renirler (Saykin

ve ark., 1991). Kelime listesi veya hikaye tekrarlanırsa, sa�lıklı ki�ilerden yine daha az bilgi

elde ederler ve böylece daha dü�ük “ö�renme e�risi” gösterirler (Davidson ve ark., 1996).

Aynı zamanda sa�lıklı ki�ilere göre, hatırlamayı kolayla�tırmak için bilginin anlamsal

yapısını (semantic structure of information) daha az kullanabilirler (Harvey ve ark., 1986).

Spesifik olarak, e�er kelime listesi farklı anlamsal kategorilerden (hayvanlar, meyveler)

bilgiler içeriyorsa, sa�lıklı ki�ilerin tamamı muhtemelen bilgileri kümeler halinde geri

söylerler. �izofreni hastaları ise bilgileri küme halinde hatırlama e�ilimi göstermezler.

Bazıları (Aloia ve ark., 1996) anlamsal yapıda (semantic structure) anomalilerin �izofreninin

en önemli özelliklerinden biri oldu�unu göstermi�tir. Daha önce kendilerine okunan bilgileri

ipucu ve herhangi bir yardım olmadan tekrarlamaları istendi�inde (“serbest hatırlama”)

�izofreni hastalarının sa�lıklı ki�ilerden daha az bilgi hatırladıkları gözlenmi�tir (Paulsen ve

ark., 1995a). Tezat olarak daha önce verilen verilerin tanınma becerisi ço�u �izofreni

hastasında genelde normaldir (Calev, 1984). En az 50 yıldır “korunmu� tanıma (spared

recognition)” olarak isimlendirilen bu bellek fenomeni tekrarlayan bir �ekilde saptanmı�tır

(Chapman ve Chapman, 1973). Sonuç olarak �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilere göre

kolayla�tırılmı�, ipucu verilen hatırlamadan daha dü�ük yararlanma becerisi gösterirler. Bu

ö�renme sırasında kelimelerin anlam kodlamasındaki bozukluklardan kaynaklanabilir.

�izofreni hastalarına bilgilerin verili�i sırasında anlam kodlamasını güçlendirmek için

teknikler uygulandı�ında, bilgilerin geri ça�ırılması sırasında ipuçlarına daha fazla yanıt

verirler.

�izofreni hastalarındaki ö�renme bozuklukları demans hastalarındaki kadar a�ır ve

kalıcıdır. Bazı çalı�macılar bozuklu�un anterograd amnestik durumları yansıttı�ını saptamı�tır

(Tamlyn ve ark., 1992). Bazı çalı�malar �izofreni hastalarını Alzheimer tipi demans

hastalarıyla kar�ıla�tırmı� ve ö�renme bozukluklarının iki grup arasında çok benzer oldu�unu

41

bulmu�tur (Davidson ve ark., 1996; Heaton ve ark., 1994). Bozukluk düzeyi sadece bir kez

verilen bilgi (örne�in paragraf ö�renme) ve birkaç kez verilen bilgide (örne�in ö�renme

e�risini belirlemek üzere kelime listesi ögrenme) benzerdir. Persantil olarak ifade edildi�inde

�izofreni hastaları normal beklenenden 2-3 deviasyon daha dü�ük bir hızda ö�renirler.

Hatırlama bozuklukları ö�renme bozukluklarından biraz daha hafif düzeyde gibi

görünmektedir. Gecikmi� hatırlama performansı sıklıkla normal da�ılımın 5. ve 10. persantili

arasındadır. Tanıma belle�i (recognition memory) ya� ve e�itim düzeyine uygun normal

de�erlere benzer (bozukluk olmayan) bulunmu�tur. Sonuçta yeni bilgi ö�renme yetene�indeki

bozulmanın, bu bilgileri sonradan tekrar olu�turabilme yetene�indeki bozulmadan daha a�ır

oldu�u söylenebilir.

Ba�langıçta belirti �iddetinin bellek defisitlerinin �iddeti ile ili�kili oldu�u gösterilmi�tir.

Gerçekte hastalı�ın kronisitesi bellek bozuklukları ile daha güçlü bir �ekilde ili�kili

görünmektedir. Bazı çalı�malar daha �iddetli bellek bozuklukları gösteren hastaların, kronik

hastalık seyri göstermeye ve tedaviye dirençli olmaya daha e�ilimli oldu�unu göstermi�tir

(Calev ve ark., 1983; Landro ve ark., 1993; Harvey ve ark., 1998).

Sözel akıcılık testinde (verbal fluency task) ki�ilerden sıklıkla bazı semantik

kategorilerden, örne�in hayvanlar, kelime serisi olu�turması istenir (Gourovitch ve ark.,

1996). �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilere göre aynı kategoriden mantık dizgesi izleyen

kelimeler olu�turmada zorlanırlar. Örne�in sa�lıklı ki�iler sıklıkla iki genel boyutta (vah�i-

evcil, büyük-küçük gibi) bilgiler olu�tururlar. Mesela grup halinde olu�turulan büyük çiftlik

hayvanları (at, e�ek, inek) ve bunu izleyen büyük vah�i hayvan kümesi (aslan, kaplan, ayı)

buna bir örnektir. Bu yapı �izofreni hastalarında tipik olarak bozulmu�tur, ki bu da semantik

belle�in depolama yapısının bozuldu�unu göstermektedir (Aloia ve ark., 1996). Semantik

belle�in yapısındaki bu bozuklu�un, �izofreni hastalarının yeni bilgilerin kodlamasını

kolayla�tırmak için semantik bilgiyi kullanma becerilerindeki problemlerin altında

yatabilece�i öne sürülmektedir. Semantik belle�e ula�madaki bozukluklar a�ırdır ve yeni bilgi

ö�renme becerisindeki bozukluklarla uyumludur, hatırlama belle�indeki (recall memory)

bozukluklardan ise daha �iddetlidir.

Kravariti ve ark.(2005), sözel akıcılık testi uygulanmı� 30 �izofreni, 30 bipolar

bozukluk hastası ve 35 sa�lıklı kontrol grubunu de�erlendirmi�ler. �izofreni hastalarını

a�ırlıklı olarak dezorganize belirtileri olanlar (n=15) ve a�ırlıklı psikomotor güçlü�ü olanlar

(n=15) �eklinde iki gruba ayırarak incelemi�lerdir. Bipolar hastaları ise a�ırlıklı olarak manik

belirtiler (n=15), a�ırlıklı olarak depresif belirtileri olanlar olarak iki gruba ayırmı�lardır.

Dezorganizasyon / mani yani “artı�”(excess) veya “eksiklik” (negatif belirti/depresyon) olarak

42

iki ayrı grup olu�turulmu� ve bunların altta yatan bozukluktan çok, yürütücü yetilerdeki

bozuklu�a göre ili�kili olabilece�ini bildirmi�lerdir.

Artmı� belirtileri olan (dezorganize ve mani) gruplar arasında fark tespit edilmedi�i gibi

eksiklik belirtileri olan (bipolar depresyon ve negatif �izofreni) grup arasında da fark

saptanmamı�tır. Ancak aynı tanıyı alan grubun kendi içinde farklılıklar saptanmı�tır.

Dezorganize belirtileri olan �izofreni hastaları negatif belirtileri olanlara göre daha fazla hata

yapmı�lardır. Bipolar mani hastaları, depresyon hastalarına göre testi daha hızlı tamamlama

e�iliminde olup daha fazla hata yapmı�lardır.

Yukarıda tartı�ılan bellek bozuklu�u tiplerinden farklı olarak �izofrenide prosedural

bellek bozukluklarının varlı�ı tartı�malıdır. �izofreni hastalarının motor beceri ö�renmede

defisitleri oldu�u açıktır. Kortikal orijinli pür amnestik sendrom hastalarının ço�undan farklı

olarak �izofreni hastalarının motor ö�renme hızının daha dü�ük oldu�una, ve sa�lıklı

kontrollere göre daha fazla motor hatalar gösterdiklerine dair bulgular vardır (Kern ve ark.,

1998). �izofrenide prosedural ö�renmenin de�erlendirmesini karı�ık hale getiren faktörlerden

biri, bellek i�levlerinin di�er yönlerinden farklı olarak, konvansiyonel antipsikotik tedavisinin

prosedural ö�renmeyi olumsuz etkiledi�inin bilinmesidir. Bellek ölçümlerinin ço�u

konvansiyonel antipsikotik tedaviden relatif olarak etkilenmemektedir. Konvansiyonel

antipsikotikler bazal gangliyonlardaki dopamin reseptörlerini bloke etmektedir, ki burası

prosedural ö�renmenin gerçekle�ti�i beyin bölgesidir. Prosedural ö�renmedeki bozukluk

sıklıkla deklaratif bellekte görülen bozukluk düzeyinde de�ildir. �izofreni hastaları deklaratif

bellek testlerinde, normal ki�ilerin 15. persantili düzeyinde performans gösterirler, ki bu da

yukarıda tanımlanan di�er bellek bozukluklarından daha hafif düzeydedir.

Görsel bilgiler, sözel bilgiler kadar kolay yansıtılamadı�ı için �izofrenideki görsel

bellek bozuklu�unu ölçen daha az sayıda test geli�tirilebilmi�tir. �izofreni hastalarında görsel

belle�in sözel bellek kadar bozulmadı�ı tespit edilmi�tir (Heinrichs ve Zaksanis, 1998).

Testlerin ço�u gösterilen �ekillerin akıldan çizilmesini veya gösterilenler içerisinden

seçilmesini içermektedir.

Zayıf görsel bellek ile i�levsel sonuç arasındaki ili�kiyi de�erlendiren çalı�malar

çeli�kili sonuçlara ula�mı�tır. Görsel belle�in çalı�ma durumu ile (J.M.Gold ve ark.,2003),

i�ini sürdürebilme ile (J.M.Gold ve ark.,2002), psikososyal rehabilitasyonun ba�arısı ile

(Mueser ve ark.,1991), sosyal i�levsellik ile (Dickerson ve ark.,1999), ya�am kalitesi ile

(Buchanan ve ark.,1994) orta derecede korelasyon gösterdi�i; i�levsellik kapasitesi ile

(Ywamley ve ark.,2003) güçlü korelasyon gösterdi�i bulunmu�tur. Anlamlı korelasyonun

olmadı�ını bildiren çalı�malar da vardır (Addington ve Addington,2000; Addington ve

43

ark.,1998; Ertu�rul ve Ulu�,2002; Velligan ve ark.,2000).

Alzheimer hastalarından farklı olarak �izofreni hastalarında bellek bozuklukları erken

dönemde ba�lamakta ve hastalar tüm ya�amlarını önemli düzeyde bozulmu� olan bellek

i�levleri ile geçirirler. �izofrenide bellek bozuklukları geni� kapsamlı ve �iddetlidir.

Muhtemelen bunlar �izofrenide en a�ır bozukluklardır ve belirgin adaptif etkilenmeye yol

açmaktadırlar.

�izofrenide çalı�ma belle�i (working memory):

�izofrenide üzerinde en fazla çalı�ılan bellek alt tiplerinden bir tanesi çalı�ma belle�idir.

Çalı�ma belle�i kısa süreli belle�in bir i�levidir; kapasitesi oldukça sınırlıdır ve ancak 6-7

kadar bilgiyi saklayabilir (Ceylan, 2005). Çalı�ma belle�i, bilgilerin kısa süre tutuldu�u ve

adaptif amaçla hemen i�lendi�i belle�i kapsamaktadır. “Primer”, “yakın (immediate)” veya

“kısa süreli” bellek olarak da bilinen çalı�ma belle�i gerek duyuldu�unda bilgilerin akılda

tutuldu�u ve uzun süreli depolama için i�leme sokmak üzere transfer edildi�i veya atıldı�ı

i�lemlerin toplamıdır. Bu çalı�ma belle�i bilgisi uzamsal (spatial), yakın görsel alan içindeki

yerle�im gibi veya sözel, telefon numarası gibi, olabilir. Çalı�ma belle�i aynı zamanda

zihindeki bilginin kayna�ı hakkında da bilgi ta�ımaktadır, örne�in “Bu dü�ünceyi bana biri mi

söyledi yoksa bunu ben kendim mi dü�ündüm?”. Çalı�ma belle�inde depolanan bilgi çe�itleri

uzamsal yerle�im (spatial locations), nesne tanıma (object identity), ardıllık bilgisi (sequence

data), bilginin kayna�ı (source of information) ve duygusal yan anlamı (emotional

connotation) kapsamaktadır. Her ne kadar çalı�ma belle�i oldukça sınırlı bir kapasiteye sahip

ise de bilgilerin kategorize edilmesi bu kapasiteyi arttırmaktadır. Yapılan çalı�malarda

çalı�ma belle�i kullanımı sırasında prefrontal kortekste bir grup nöronun devamlı surette

ate�lendi�i görülmektedir (Goldman-Rakic, 1993; Goldman-Rakic, 1994). Çalı�ma belle�inde

tutulan bilgiye gereksinim ortadan kalktı�ında ate�lenmi� olan nöronların söndü�ü

görülmektedir (Goldman-Rakic, 1991; Fuster, 1959). Yürütücü i�levlerin gerçekle�mesi için

aynı anda çok sayıda bilginin zihne ça�rılması ve zihinde tutulması gerekmektedir. Bu

nedenle çalı�ma belle�i yürütücü i�levlerin gerçekle�mesi için son derece önemlidir. Çalı�ma

belle�indeki bilgi, i�lendikten kısa süre unutulur, bu da gün içerisinde ki�ilerin maruz kaldı�ı

bilgiler dikkate alındı�ında, unutmanın adaptif bir i�levi oldu�unu göstermektedir. Bu çalı�ma

belle�i fonksiyonlarından her birinin, kısa süre önce saptanan uzamsal yerle�imin

hatırlanmasından adaptif unutmaya kadar, �izofrenide bozuk oldu�unu dü�ünmek için

nedenler vardır. Bu çalı�ma belle�i fonksiyonlarının herbirinin önemli i�levi vardır,

dolayısıyla çalı�ma belle�i bozuklukları �izofrenideki en önemli bili�sel bozukluklardan

44

biridir. Gerek uzamsal gerekse sözel çalı�ma belle�i testlerinde �izofreni hastalarında, sa�lıklı

deneklere göre performans dü�üklü�ü bulunmu�tur (Goldman-Rakic, 1994). Çalı�ma belle�i

ve özellikle de yürütücü i�lev çalı�ma belle�i �izofreninin bili�sel profilinde önemlidir

(Twamley ve ark., 2006).

Çalı�ma belle�inin orijinal kuramsal modeli Alan Baddeley (Baddeley ve Hitch, 1974)

tarafından ortaya konulmu�tur. Baddeley, çalı�ma belle�inin iki genel komponentinin

oldu�unu varsaymı�tır: kısa süreli depolama sistemleri (hizmet eden sistemler / köle

sistemleri) [brief storage systems (slave systems)] ve santral i�lemci (central executive). Her

köle sisteminin duysal modaliteye spesifik ve depolama kapasitesi sınırlı oldu�u

varsayılmaktadır (Baddeley, 1986). Bu sistemler verileri basit bir �ekilde, de�i�iklik

yapmadan, tutarlar. Santral i�lemci modaliteye spesifik depoda tutulan bilgileri i�leyen ve

i�lem yükündeki de�i�ikliklere, her bir hizmet eden sistemin kapasitesini a�an yükün inip

çıkı�larını kontrol altında tutmak için di�er bili�sel kaynakları tahsis ederek i�lem yükündeki

de�i�ikliklere yanıt veren sistemdir. Santral i�lemci aynı zamanda hangi bilginin

unutulmasına izin verilece�i, hangisini ilgili i�lem için seçilece�i ve uzun süreli depoya

ta�ınaca�ına karar vermektedir.

Sayı dizisi tekrarı (digits forwards) kısa süreli belle�in bir örne�idir. Çalı�ma belle�inin

tanımı ise çalı�malar arasında farklılık göstermektedir. Bazı çalı�macılar çalı�ma belle�inin

kısa süreli bellek ile (immediate memory) e�anlamlı oldu�unu dü�ünmektedir, bazıları ise

akılda tutulan bilginin i�lenmesini ifade etti�ini dü�ünmektedir. Örne�in, okunan sayı

dizisinin tersten tekrar edilmesi (digits backward) aktif bir i�lem gerektirir. Çünkü hem

bilginin akılda tutulmasını hem de yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Hastalar tipik

olarak her ikisinde de bozukluk göstermektedir.

Çe�itli ara�tırmacılar tarafından çalı�ma belle�i bozuklu�u bili�sel bozuklukların

çekirde�i olarak de�erlendirilmi�tir (Goldman-Rakic,1994;Keefe,2001; Silver ve ark.,2003).

Çalı�ma belle�i çalı�ma durumu (McGurck ve Meltzer,2000 ) ve mesle�ini sürdürme (J.M.

Gold ve ark.,2002) gibi i�levsel sonuçlarla ili�kili bulunmu�tur. Çalı�ma belle�i, �izofreni

hastalarında bozuk oldu�u tespit edilen dikkat, planlama, bellek (Keefe,2001) ve zeka

(Baddeley,1992) ile ili�kili oldu�u dü�ünülmektedir. Nöroanatomik çalı�malar prefrontal

kortikal bölgeleri kapsayan nöronal devrelerin çalı�ma belle�i i�levleri ile ili�kili oldu�u

bildirilmektedir (Callicott ve ark.,1999; Golman-Rakic,1987). �izofrenide bu nöronal

devrelerin i�levleri bozulmu�tur (Callicott ve ark.,1999).

Çalı�ma belle�inde tam kayıp varsa, ki�i en basit yürütücü (executive) ödevleri bile

yerine getiremez. ��lemenin (working) kortikal lokalizasyonu yürütücü i�levlerin ço�u ile aynı

45

gibi görünmektedir. Aynı zamanda yürütücü i�levlerle çalı�ma belle�i aynı �ey de�ildir,

birçok çalı�ma belle�i i�levlerinin görünen yürütücü komponenti yoktur. Örne�in basit

uzamsal yerle�imin hatırlanmasının yürütücü komponenti yoktur. Küçük çalı�ma belle�i

komponenti olan yürütücü i�levler vardır. Bunların ayrı, fakat birbirine ba�ımlı bilimsel

yapılar oldu�unu anlamak ve hastada çalı�ma belle�i bozuklu�unun olmasının yürütücü

i�levlerinin bozuk oldu�unu göstermedi�inin ve tam tersinin de geçerli olmadı�ının bilinmesi

önemlidir.

Tedavi çalı�maları norepinefrin (NE) aktivitesini arttıran ilaçların �izofreni hastalarında

spasiyal çalı�ma belle�ini iyile�tirdi�ini göstermi�tir. Bunun iki önemli bilimsel yanı vardır.

Birincisi bu bellek i�levlerinin primatlarda açıkça frontal loblara yerle�mi� olmasıdır. Uyaranı

almaktan sorumlu nöronlar posterior kortikal alanlarda bulunmaktadır, bellekte tutma

sırasında aktif olan nöronlar ise frontal bölgededir (Williams ve Goldman-Rakic, 1995).

�izofreninin uzun süredir frontal lob i�levlerindeki bozukluk olarak kavramsalla�tırılması

dikkate alındı�ında, spasiyal çalı�ma belle�indeki bozukluklar ile ilgili bu bulgu frontal

korteksin bazı tip disfonksiyonlarının önemli göstergesi olabilir. Çalı�ma belle�i testlerinin

uygulandı�ı sırada �izofreni hastaları frontal loblarını sa�lıklı ki�iler düzeyinde aktive

edememektedir.

Dopamin �izofreninin biyolojik modelinin merkezinde yer almı�tır. �izofreninin

patolojisi ile ili�kili daha yeni tanımlamalar dopaminerjik sistemin global aktivasyon

artı�ından çok bölgesel dopaminerjik anomalilere odaklanmaktadır (Davis ve ark., 1991). Son

dekad boyunca kortikal dopaminerjik nöronların aktivite dü�üklü�ü �izofrenideki bili�sel

bozuklukların en önemli modeli olmu�tur. Bazı çalı�malar kortikal dopaminerjik nöronlarda

dü�ük aktivite veya azalmı� proliferasyon (Okubo ve ark., 1997) ve bu nöronların dü�ük

aktivitesi ile çalı�ma belle�ini de kapsayan frontal lobla ili�kili oldu�u dü�ünülen bili�sel

testlerdeki bozukluk arasında korelasyon (Daniel ve ark., 1991; Kahn ve ark.,

1994)saptamı�tır.

�izofrenide ba�ka çalı�ma belle�i bozuklu�u tipleri de vardır. Gerçekte basit spasiyal

gecikmi� cevap testleri bellekle (çalı�ma belle�i komponentinin ço�u olmadan) ili�kilidir.

Çalı�ma belle�inin çok farklı yönleri tanımlanmı�tır ve bunları ço�u da �izofrenide

bozulmu�tur. Nesne çalı�ma belle�i (object working memory) görsel alandaki nesneler

Londra veya New York sokak resmi, gösterilip kısa bir süre sonra ki�iye mavi bir araba görüp

görmedi�i soruldu�unda, nesne çalı�ma belle�inin durumunu gösterir. Bu çalı�ma belle�i tipi,

basit uzamsal yerle�imle ilgili olan çalı�ma belle�inden hafifçe farklı kortikal lokalizasyon

paterni gösterebilmektedir (Wilson ve ark., 1993).

46

�izofreni hastaları, sekonder bellek, yürütücü i�levler ve dikkatteki daha �iddetli

bozuklukları ile kıyaslandı�ında, kısa süreli bellek uzamının (short term memory span) basit

ölçümlerinde (digit span gibi) belirgin bozukluk göstermemektedir. Aynı zamanda �izofreni

hastalarının sa�lıklı ki�ilere göre bir item daha dü�ük kısa süreli bellek uzamı gösterdikleri

bulunmu�tur (Gruzelier ve ark., 1988).

�izofrenide yürütücü i�levler (Neden-Sonuç �li�kisi ve Problem Çözme):

Yürütücü i�levler strateji olu�turma, onların uygunlu�unu test etme, en iyi stratejiyi

seçme, ilgisiz bilgilerin etkisinden kaçınma ve uygunlu�unu kaybeden stratejileri ortadan

kaldırmayı kapsayan problem çözme yetene�ini içermektedir. Yürütücü i�levler aynı zamanda

yarı�an istekler arasında dönü�ümü ve bunun için gerekli adaptif kayma çabasını da

kapsamaktadır. Yürütücü i�levler, problemi çözemeyecek kadar küçük ve di�er devam eden

aktiviteleri engelleyecek kadar büyük olmayan çabayla, farklı bili�sel becerileri ve kaynakları

yönetme becerisini de kapsamaktadır.

Yürütücü olarak de�erlendirilen bir di�er alan da bazı sözel beceri ödevleridir. Özellikle

sözel akıcılık (verbal fluency), semantik ve fonolojik ihtiyaca göre sözel yanıt olu�turma

sıklıkla yürütücü i�lev olarak de�erlendirilir. Geçmi�te bu tip i�levler “frontal lob i�levleri”

olarak bilinirdi. Bununla birlikte yürütücü i�levlerle frontal lob i�levlerinin tam olarak aynı

�ey olmadı�ını dü�ünmek için nedenler vardır. Yürütücü yapıda olmayan bazı frontal lob

i�levleri vardır ve yürütücü i�lev testlerindeki performanstan sadece frontal lobun sorumlu

olmadı�ını gösteren bazı bulgular vardır.

Yürütücü i�lev ödevlerinin frontal lobla ili�kili oldu�unu gösteren iki ana fizyolojik

bulgu alanı vardır. Bunlardan ilki bu testlerin uygulanması sırasında frontal lobun aktive

olması (Callicott ve ark., 2000), ikincisi ise lokalize lezyonlarla yürütücü i�lev testlerinde

performansın dü�mesidir (Stuss ve Benson, 1986). Ek olarak beynin di�er alanlarındaki

lezyonlar da klasik yürütücü i�lev testlerinde performans dü�üklü�üne yol açmaktadır

(Anderson ve ark., 1991). Örne�in frontal loblarda direkt lezyon etkisi olmayan subkortikal

demans hastaları da yürütücü i�lev bozuklukları göstermektedir. Kaudat nükleusun ba�ının

dejenerasyonu ile ili�kili progresif bir durum olan Huntington hastalı�ı �izofrenideki kadar

a�ır yürütücü i�lev bozukluklarına yol açmaktadır (Paulsen ve ark., 1995c).

Yürütücü i�levlerin prototip testi Wisconsin Kart E�le�tirme Testi’dir [Wisconsin Card

Sorting Test (WCST)]. 1940’ların sonlarında kavramsal i�levleri de�erlendirmek için

geli�tirilen bu test (Berg, 1948) be� dekad boyunca �izofreni hastalarını de�erlendirmek için

kullanılmı�tır. Bu testin “pür” bir yürütücü i�lev testi olmadı�ı, çesitli bili�sel i�levleri de

47

ölçen bir test oldu�u bilinmektedir (Keefe,1995). WCST için soyutlama, gruplandırma ve

sıralama gibi i�levlere gereksinim duyulur; ayrıca ki�inin kendi tepkisini takip etmesi

gerekmektedir (Cohen ve Server Schreiber, 1992). �izofreni hastalarının bu testte belirgin

problemleri vardır ve birço�u çok sayıda denemeye ra�men bu testi nasıl yapacaklarını

ö�renememektedir (Goldberg ve ark., 1987; Goldberg ve Weinberger, 1994). Çalı�ma belle�i

bozuklukları, son yanıt veya o anki sınıflama kategorisini hatırlama problemleri nedeniyle, bu

testteki performansı güçle�tirmektedir. Kavramsal boyutların algılanma becerisindeki

bozukluklar (ör: somut dü�ünme) ki�inin farklı potansiyel sınıflama kavramlarını

tanımlayamamasına yol açmaktadır. �mpulsivite ki�inin, test kavram de�i�ikli�ini

gerektirmeden, kavramı de�i�tirmesine neden olabilir. WCST farklı nedenlere ba�lı zayıf

problem çözmeyi tespit edebilmekle birlikte, özgül bir bili�sel bozuklu�u göstermemektedir.

Yürütücü i�levler sırasında sa�lıklı ki�iler prefrontal kortekslerini aktive edebilirken, �izofreni

hastalarında bu aktivasyon izlenmez (Weinberger ve ark., 1986).

Her ne kadar �izofreni hastaları sa�lıklılara göre daha fazla perseverasyon göstermi�se

de bili�sel esneklik (cognitive flexibility) (WCST perseveratif hata) sosyal problem çözme

becerileri ile ili�kili bulunmamı�tır (Zanello ve ark., 2003; Penn ve ark., 1995; Corrigan ve

Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998). Sa�lıklı ki�ilerde ise bili�sel performans herhangi

bir sosyal problem çözme becerisi ile ili�kili bulunmamı�tır (Penn ve ark., 1993; Zanello ve

ark., 2003). Sonuç olarak bu bulgular dü�ük entelektüel i�levlerin ve yürütücü i�levlerin bazı

bölümlerinin �izofreni hastalarının sosyal problem çözme becerilerinin potansiyel iki

belirleyicisi oldu�u hipotezini desteklemektedir (Zanello ve ark., 2003).

Toplum kurallarına ve i� yerindeki de�i�ikliklere uyum ve bu uyumun ba�arısı sıklıkla

ki�inin de�i�ikliklere adaptasyon yetene�i ile ölçülmektedir.Yürütücü i�levlerde bozukluk

gösteren �izofreni hastaları çevrelerinde hızla de�i�en dünyaya da uyum sa�lamada zorlanırlar

(Liberman ve ark. 2006) ele almaktadır (Harvey ve Keefe,2001; Keefe ve ark.,1999;Meltzer

ve McGurk,1999).

A�ır yürütücü i�lev bozuklu�u gösteren hastaların içgörü yoklu�u gösterme ve

hastalıklarının farkında olmama olasılı�ının daha yüksek oldu�unu gösteren çok sayıda

çalı�ma vardır. Hastalı�ın farkında olmama zayıf tedavi uyumu, kendini yaralayıcı tutum

(self-injurious behavior) ve ba�kalarına yönelik �iddet riski ile korele bulunmu�tur. Bazı

çalı�malar hastalı�ın farkında olmamanın dikkat ve bellek bozuklukları gibi di�er kognitif

bozukluklarla de�il, spesifik olarak yürütücü i�lev bozuklukları ile ili�kili oldu�unu

göstermi�tir (Young ve ark., 1993). Sonuç olarak yürütücü i�lev bozuklukları, tedaviye

uyumsuzluk ve tehlikelili�i içeren kötü sonuç için risk faktörleri ile ili�kili olabilir.

48

Defisit (eksiklik) sendromu, pozitif belirtilerin remisyonda oldu�u dönemde bile

hastaların belirgin negatif belirtiler, sosyal defisitler ve affektif bozukluklar göstermesi olarak

tanımlanmı�tır (Carpenter ve ark., 1988). Bazı farklı çalı�malar yürütücü i�lev bozuklu�unun

bazı bile�enlerinin defisit sendromunun varlı�ı ile ili�kili oldu�unu göstermi�tir (Buchanan ve

ark., 1994). Gerçekte yürütücü i�lev bozuklukları, açık pozitif belirtilerin yoklu�una ra�men

motive ve amaca yönelik davranı� gösterme becerisinde bozukluk ile kendini gösteren, bu

sendromun merkezi özelli�i olabilir.

Sözel akıcılık:

Tedavi çalı�malarındaki ço�u bili�sel de�erlendirmeler sözel akıcılı�ı ayrı bir i�levsellik

alanı olarak de�erlendirmektedir. Bu testlerin birço�u hem fonolojik akıcılı�ı (harf akıcılı�ı

da denilmektedir) hem de semantik akıcılı�ı de�erlendirmektedir. Fonolojik akıcılı�ı

de�erlendiren testler, örne�in 60 sn içerisinde özel bir harfle ba�layan mümkün oldukça çok

sayıda kelime üretmeyi ki�iden istemektedir. Semantik akıcılık ise, “sebzeler” gibi anlama

dayalı bir kategoriden mümkün oldukça çok sayıda kelime üretme becerisini ifade etmektedir.

�iofreni hastaları, normal kontrollere göre daha az kelime üretebildikleri gibi, uygunsuz

kelimeler de söyleyebilmektedirler. Örne�in, sebzeler kategorisinde meyve isimleri söylemek

gibi. Akıcılıktaki bozukluk, ileti�imi bozarak sosyal ve çalı�ma hayatı ile ilgili durumlarda

i�levselli�i bozabilmektedir (Lieberman ve ark,2006).

Sözel akıcılık (verbal fluency) testleri bazı farklı kavram alanlarına uygun kelimeler

üretmeyi gerektirmektedir. Örne�in ki�iden aynı harfle ba�layan kelimeler, veya aynı

kavramsal kategoriden (örne�in hayvanlar, meyveler veya sebzeler) üretmesi istenebilir. Tüm

bu yönergeler ki�inin semantik veya fonolojik taramayı organize etmesini ve her item için 1

dakikadan 90 saniyeye kadar sınırlı bir zamanda veri olu�turmaya devam etmesini

gerektirmektedir.

�izofreni hastalarında belirgin sözel akıcılıkta bozukluk vardır. Bazı ara�tırmacılar harf

akıcılı�ı gibi fonolojik tarama ile kar�ıla�tırıldı�ında hayvanlar gibi semantik taramada

bozuklu�un daha fazla oldu�unu ileri sürmü�tür (Gourovitch ve ark., 1996). Akıcılık

bozuklukları ile korele olan parametreleri de�erlendiren çalı�malar göstermi�tir ki bellek

bozuklukları fonolojik akıcılık bozuklukları ile daha güçlü korelasyon göstermektedir;

kar�ıla�tırmalı isimlendirme (confrontation naming) gibi di�er sözel becerilerdeki bozukluklar

ise kategori akıcılı�ındaki bozukluklarla ili�kilidir (Harvey ve ark., 1997).

49

��lem Hızı (Speed of Processing ):

Birçok nörokognitif test bilginin hızla i�lenmesini gerektirmektedir. Bu testlerdeki

bozukluk i�lem hızında bozulma olarak ifade edilmektedir. Bu tip testlerin standart örne�i

Wechsler Adult �ntelligence Scale’nin Digit Symbol Testdir (Wechsler ve ark.,1997). Her

rakam (1-9) farklı, basit bir sembol ile e�le�tirilmi�tir. Uygulanan ki�iden rakamların altına 90

sn içerisinde mümkün oldukça çok sembolü kopyalaması istenir. Bu nonspesifik bili�sel

bozuklu�un günlük hayat aktiviteleri (Evans ve ark.,2003), düzenli çalı�ma hayatı (J.M.Gold

ve ark.,2002) ve ba�ımsız ya�ama durumu (Brekke ve ark.,1997) gibi �izofreninin çesitli

klinik açıdan önemli özellikleri ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur. Bu test somnolans ve

ekstrapiramidal belirtiler gibi ilaç yan etkilerine de duyarlıdır (Galletly ve ark.,2000).

Azalmı� i�lem hızı �izofreni hastaları tarafından sıklıkla yapılmakta olan göreve yönelik

çalı�ma alanlarında da uyumu bozmaktadır. Sosyal durumlarda artmı� yanıt süresi sosyal

ili�kileri olumsuz etkileyebilmektedir (Lieberman ve ark.,2006).

Sosyal Kognisyon:

�izofrenide sosyal kognisyon ile ilgili çalı�malar, zihin teorisi becerileri ve sosyal

algıya odaklanmı�tır. Zihin teorisi, ba�kalarının niyetini algılama becerisini ve/veya

ba�kalarının zihinsel durumlarını kavrama yetene�idir. �izofreni hastaları, zihin teorisi ile

ilgili testlerde dü�ük performans göstermektedirler (Corcoran ve ark.,1995; Durury ve

ark.,1998; Sarfati ve ark.,1997). Zihin teorisi becerilerindeki bozuklu�un genel bili�sel

bozukluktan ba�ımsız olup olmadı�ı tartı�malıdır (Doody ve ark.,1998; Pinkham ve

ark.,2003). Yüz ifadesi tanıma (facial affect recognition) ve sosyal sıra algılaması (social cue

perception) �izofrenideki sosyal algı çalı�malarının yetersiz oldu�u iki alandır. Yüz ifadesi

tanıma çalı�malarının gözden geçirilmesi (Morrison ve ark.,1988; Penn ve ark.,1997)

göstermi�tir ki, sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastaları yüz ifadesi

tanıma testlerinde daha bozuk performans göstermektedir. Olumsuz duygulanımların ve

korkunun algılanması özellikle bozulmu� olabilir (Addington ve Addington,1998; Edwards ve

ark.,2002; Gaebel ve Wolwer,1992). Sosyal sıra algılaması ile ilgili testler, etkile�im

halindeki insanlarla ilgili videoların izlenmesi gibi ço�ul duysal modaliteleri gerektiren daha

dinamik uyarılar kullanmaktadır. �izofreni hastaları bu testlerde bozukluk göstermektedir

(Bell ve ark.,1997; Corrigam ve ark.,1990). Hastalar kar�ısındakinin ne söyledi�inden çok

amaçlarını ve niyetlerini algılamakta zorluk çekerler.

Çe�itli çalı�malar �izofrenide bili�sel i�levlerle sosyal defisitler arasında güçlü ba�lantı

bildirmi�lerdir (Trumbetta ve Meuser, 2000). Ancak nörokognitif testlerdeki performans

50

açısından e�le�tirildi�inde de sosyal kognisyonun sosyal bozukluklar ile ili�kili oldu�una dair

artan sayıda bulgu vardır ( Penn ve ark.,1996).

�lk episod �izofreni ve bili�sel i�levler:

Yapılan birçok çalı�ma (Gold ve ark.,1999; Mohammed ve ark.,1999; Saykin ve

ark.,1994) bili�sel i�lev bozuklukların ilk episod psikozda da var oldu�unu ve hatta daha da

erken yüksek risk grubunda da oldu�unu (Hawkins ve ark.,2004) göstermi�tir. �lk episod

çalı�maları ilk episoddaki bili�sel i�lev profilinin kronik �izofrenidekine benzer oldu�unu

göstermi�lerdir. Ancak bili�sel i�levlerin birçok alanında orta düzeyde yaygın bozukluk ve

ö�renme, bellek, yürütücü i�levler ve bilgi i�leme hızında özgül bozukluklar saptanmı�tır

(Saykin ve ark.,1994; Hutton ve ark.,1998; Mohamed ve ark.,1999; Bilder ve ark.,2000; Riley

ve ark.,2000). Bili�sel fonksiyon bozukluklarının de�erlendirilmesi, bunların sosyal ve

çalı�ma i�levselli�ini öngörebildi�inden (Green,1996; Harvey ve ark.,1998; Dickerson ve

ark.,1999; Malla ve ark.,2002; Stirling ve ark.,2003) ve de ya�am kalitesi ile ili�kili

oldu�undan (Jensen ve ark.,2004) önemlidir. Sonuç olarak bu bozukluklar hastalı�ın i�levsel

sonucunu belirlemekte (Moritz ve ark.,2000) ve hastalı�ın indirekt maliyetini yansıtmaktadır

(Sevy ve Davidson,1995). Bili�sel bozukluklar premorbid veya prodromal fazlardaki sosyal

ve çalı�ma i�levselli�ini olumsuz etkileyen (Corblatt ve ark.,1999) ve açık klinik belirtiler

olu�madan önce ortaya çıkabilen altta yatan patofizyolojik sürecin yansıması olarak da

görülmektedir (Waddington ve ark.,1998; Censits ve ark.,1997) .

Gonzalez-Blach ve ark. (2006)’nın çalı�masında ya�ları 15-50 arasında olan 42 ilk

episod psikoz hastası ve 43 sa�lıklı gönüllü kontrol grubu nörokognitif testlerden olu�an kısa

bir batarya ile kar�ıla�tırılmı�tır. Be� farklı bili�sel i�lev alanında de�erlendirme yapılmı�tır:

Dikkat, görsel-motor hız (visuomotor speed), dekleratif bellek, çalı�ma belle�i ve yürütücü

i�lev. Farmakoterapi ba�langıcından ilk 72 saat, 2. hafta, 6. hafta ve 3. ay olmak üzere 4 kez

bu i�levler test edilmi�tir. �lk ve 2. haftadaki de�erlendirmelerde ilk episod �izofreni

hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre de�erlendirilen tüm bili�sel alanlarda daha dü�ük

performans gösterdi�i bulunmu�tur. Stroop testi ile ölçülen yürütücü i�levler 6.haftada

normale (normative performance) ula�mı�tır ve daha sonrada bu optimal düzeyi korumu�tur.

RBMT anlık hikaye hatırlamanın (Rivermead Behavioreal Memory Test ) da son

de�erlendirmede yeterli düzeye geldi�ini saptamı�lardır. Dikkat , görsel-motor hız, dekleratif

bellek, gecikmi� hatırlama, çalı�ma belle�i ve yürütücü i�levlerin de 3 aylık periyodda çesitli

düzeylerde bozukluk gösterdi�i bulunmu�tur. Bu çalı�manın bulguları daha önceki ilk episod

çalı�maların bulguları ile uyumludur. Sözel bellek, dikkat, i�lem hızı, çalı�ma belle�i ve

51

yürütücü i�levlerdeki dü�ük performans birçok çalı�mada bildirilmi�tir (Gold ve ark.,1999;

Mohamed ve ark.,1999; Saykin ve ark.,1994).

Bili�sel i�levler ve i�levsel sonuç:

1970’li yılların ba�larından itibaren çesitli nörolojik ve nöropsikiyatrik durumlar içinden

bili�sel bozuklukların i�levsel sonucunu en çok etkileyen faktör oldu�u bilinmektedir (Heaton

ve Pendleton, 1981). �lk epizodları sırasında daha a�ır bili�sel bozukluklar gösteren hastaların

kronik hastalık seyri gösterme olasılı�ı daha yüksektir (Breir ve ark., 1991). Bu hastalar aynı

zamanda tedaviye yanıtsızlık, dü�ük mesleki i�levsellik ve ba�ımsız ya�ayamama durumunu

da göstermektedir. Bili�sel bozukluklar �izofrenide i�levsel sonucun global ve özgül

yönlerinin en iyi öngörücüsü olarak görülmektedir. Deklaratif bellek, yürütücü i�levler,

çalı�ma belle�i ve vijilans i�levsel sonucun çesitli yönleriyle farklı korelasyon paternleri

göstermektedir. Bili�sel bozuklukların aynı zamanda ö�renme hızını ve hastaların

rehabilatasyondan faydalanma düzeyini azalttı�ı bilinmektedir.. Yürütücü i�levler mesleki

i�levsellik, ya�am kalitesi ve ba�ımsız ya�ama becerilerini kapsayan toplumsal i�levsellik ile

en güçlü ili�ki göstermektedir. Ya�am boyu iyi sonuç gösteren hastalar ilerleyen ya�la

minimal bili�sel de�i�iklik gösteriyor görünmektedir (Eyler Zorilla ve ark.,2000; Heaton ve

ark.,1994;2001). Bu ya�lı iyi sonuç hastaları daha genç �izofreni hastalarına göre ya�a uygun

normal standartlarla kar�ıla�tırıldı�ında artmı� bili�sel bozukluk göstermedikleri bildirilmi�tir.

Bu hastaların bili�sel bozukluk göstermedi�i anlamına gelmemektedir. Bu hastaların ço�unda

belirgin düzeyde bozukluk vardır ve % 70 kadarının “önemli nöropsikolojik bozukluk

(substantial neuropsychological deficit)” klinik kriterlerini kar�ıladı�ı görülmektedir (Palmer

ve ark., 1997). Bu ya�amboyu iyi sonuç gösteren hastaların normal ya�lanma sürecinden az

veya çok bili�sel bozukluk gösterdiklerine dair önemli bulgu yoktur (Heaton ve ark., 2001).

Progresif ventriküler büyüme, kronik, tedaviye dirençli pozitif belirtileri olan �izofreni

hastalarında bulunmu�tur. 3 yıllık (Mathalon ve ark., 2001) ve 5 yıllık takip çalı�malarında

(Davis ve ark., 1998) orta ya� kötü sonuç hastalarının ventrikül hacminde ilerleyici büyüme

gösterdikleri bulunmu�tur.

Sa�lıklı ki�iler artan ya�la, bili�sel kapasitelerinde dü�üklük göstermektedir. Bu azalma

ö�renme, bellek ve dikkat i�levlerinde en büyüktür, uzun süreli bellek ve okuma becerilerinde

ise daha küçüktür; �izofrenide hastalı�ın ba�ında tam da böyle bir bili�sel bozukluk profili

görülmektedir.

52

�izofreni ve erken görsel i�leme

Erken görsel i�leme i�levlerini test etme amacı ile geli�tirilen iki önemli yöntem

bulunmaktadır. Bunlarda ilki “Span of Apprehension Test” (SoA), ikincisi ise Geriye Do�ru

Maskeleme-Backward Masking Testi’dir (Ceylan, 2005). Uzun süren izlem çalı�malarında

hastalarda gerek psikotik dönemlerde, gerekse remisyon süresince normal sa�lıklı ki�ilerle

olan farklar korunmaktadır (Nuechterlein ve ark., 1992). �izofreni hastalarına kendi içinde

bakıldı�ında, hastaların sadece %50’si SoA testinde anormal sınırlar içinde kalmaktadır.

Anormal sınırlar içinde kalan hastalarda, skorlar özellikle anerji ile ili�kili bulunmu�tur.

Geriye Do�ru Maskeleme Testi ile yapılan çalı�maların sonuçları SoA testi ile yapılan

çalı�maların sonuçlarına benzemektedir (Green ve ark., 1997). Tıpkı SoA’da oldu�u gibi

yüksek �izotipi skorları alan ki�ilerde de Geriye Do�ru Maskeleme Testi skorları yüksek

çıkmı�tır (Saccuzzo ve Schubert, 1981; Braff, 1981). Bu testte elde edilen sonuçların

kanıksama ve duysal-motor geçit (sensory-motor gating) sistemlerindeki sorunları yansıttı�ı

dü�ünülmektedir (Ceylan, 2005).

�izofreni ve göz kırpma hareketleri

Sessiz ve sakin bir odada otururken ani yüksek bir ses, irkilmemize ve göz kırpma

hareketini gerçekle�tirmemize neden olur. Göz kırpmanın �iddeti irkilmenin �iddetini

yansıtmaktadır. E�er önden daha dü�ük genlikte bir ses duyarsak, irkilme �iddetimiz çok daha

dü�ük olacaktır (Ceylan, 2005). Ancak, �izofreni hastalarında ilk ses sonrası yüksek seste

olu�an irkilmede azalma görülmez (Braff ve ark., 1987). Bu basit gibi görünen fizyolojik i�lev

aslında duyusal filtreleme (sensory gating) i�levini yansıtmaktadır ve �izofreni hastalarında bu

i�lev büyük ölçüde bozulmu�tur (Dawson ve ark., 1993). Dolayısıyla �izofreni hastaları hem

içeriden hem de dı�arıdan gelen yo�un uyaran bombardımanı altında kalmaktadırlar.

Ki�ilerarası Problem Çözme Becerileri:

AIPSS (Assessment of Interpersonal Problem-Solving Skills) video kaydına dayalı

sosyal problem çözme becerilerini de�erlendiren bir testtir. Bazı çalı�malar bazı AIPSS alt

skalalarının görsel ve i�itsel dikkat ile (Bowen ve ark., 1994; Addington ve ark.,1998;

Addington ve Addington, 2000), yürütücü i�levlerle (Addington ve ark., 1998; Addington ve

Addington, 1999, 2000), vizyospasiyal bellekle (Addington ve Addington, 1999) ve tanıma

(recognition), sözel ö�renme ve kısa paragrafların hatırlanması gibi sözel bellek görünümleri

ile (Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve Addington, 1999, 2000) ile ili�kili bulmu�tur.

Bu sonuçların desteklenmedi�i çalı�malar da vardır. Dikkat (Corrigan ve Toomey, 1995;

53

Addington ve Addington, 1999), yürütücü i�levler (Addington ve Addington, 1999, 2000;

Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998), görsel organizasyon ve vizyospasiyal

bellek (Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 2000) ve sözel bellek (Bowen ve

ark., 1994; Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998) AIPSS ile ili�kili

bulunmamı�tır.

Güncel ve premorbid IQ’nun AIPSS ile, özellikle de i�leme ve iletme (gönderme)

becerileri (processing and sending skills) ile belirgin olarak ili�kili bulunmu�tur (Donahoe ve

ark., 1990; Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000). Pozitif ve Negatif

Sendrom Skalası (PANSS) (Kay ve ark., 1987) tüm AIPSS yapıları ile belirgin korele

bulunmu�tur (Addington ve Addington, 1999, 2000). Hangi spesifik bili�sel i�lev ve/veya

psikiyatrik belirtinin �izofreni hastalarında AIPSS performans de�i�ikli�ine yol açtı�ı

bilinmemektedir. Sa�lıklı ki�ilerde de bili�sel i�levlerin spesifik sosyal problem çözme

yapılarıyla ili�kili olup olmadı�ı henüz ara�tırılmamı�tır (Zanello ve ark., 2003) .

Bili�sel bozuklukların nörogörüntüleme izdü�ümleri:

Psikozun erken evrelerinde yapısal MRI (Magnetic Resonance Imaging) çalı�maları

göstermi�tir ki yapısal de�i�iklikler �izofreni ba�langıcından önce de görülebilir ve psikozun

erken göstergesi olabilir. Ventrikül hacim büyümesi, dopamin D2 reseptör dansitesi,

amfetaminle uyarılmı� santral sinir sistemi dopamin salınımı, plazma homovalinik asit ve düz

göz izleme bozuklukları (smooth pursuit eye tracking dysfunction) daha sonra �izofreni

geli�tiren ki�ilerin ilk psikotik epizodunda görülmektedir. Fakat ayrı ayrı bu “ bozukluklar”

özgül de�ildir, yani birço�u �izofreni geli�tirmeyip ba�ka bir bozukluk geli�tiren ki�ilerde de

görülmektedir (Copolov ve Crook, 2000). Bu biyolojik belirteçler (markers) �izofreniyi

öngörmede kombinasyon halinde kullanıldıklarında faydalı olabilir.

Beynin çalı�masını görüntüleyen üç yöntem vardır: Positron Emission Tomography

(PET), Single Photon Emission Tomography (SPECT veya SPET) ve functional Magnetic

Resonance Imaging (fMRI). PET serebral metabolik aktiviteyi, kan akımını ve reseptör miktar

ve i�levini de�erlendirmeye yarayan bir tekniktir. Serebral metabolik aktivite, PET kullanarak

glukoz metabolizması ile ölçülmektedir. Glukoz nöronların enerji kayna�ıdır ve anormal

glukoz metabolizması altta yatan patolojinin göstegesidir. Bölgesel glukoz metabolizması

PET’le istirahat halinde ve çesitli bili�sel ödevlerin uygulaması sırasında ölçülebilmektedir.

SPECT, PET’e benzer bir tekniktir ve santral nörokimyasal sistemlerin in vivo direkt

ölçümünde kullanılabilir. Kararsız radyonüklidler (decaying radionuclides)’den kaynaklanan

tek foton emisyonlarına dayanmaktadır. PET gibi SPECT de nörotransmiter reseptörlerini,

54

psikotropik ilaçların etki alanlarını ve psikiyatrik hastalı�ın ve tedavinin bölgesel beyin

aktivitesi üzerindeki fonksiyonel etkisini de�erlendirmeye yaramaktadır. Hem PET hem de

SPECT radyoaktif tekniklerdir (Andreasen ve ark.,1992; Rubin ve ark.,1991).

Son yıllarda psikiyatrik nörogörüntülemede en önemli geli�me fMRI’ın ke�fidir. Bu

teknik PET ve SPECT’e üstündür ve bili�sel i�levi çok kesin nöroanatomik yapılara ba�layan

haritalamaya izin verebilmekte ve böylece �izofreni ve di�er psikiyatrik bozukluklarda

anormal olabilen yapılar ve i�levsel a�ları görüntülemeye yardım edebilmektedir. Bu

noninvazif ve güvenli bir tekniktir. PET ve SPECT gibi radyoaktiviteyi kullanmamakta,

beynin nöral aktiviteye do�al hemodinamik cevabını kullanmaktadır.

Son dönemdeki çalı�malar �izofreninin ana belirtilerinin bir veya daha fazla beyin

alanının anormal i�levine ba�lanıp ba�lanamayaca�ını ara�tırmaktadır. Liddle ve arkada�ları

(1992), dönüm noktası olu�turan makalelerinde, bölgesel beyin kan akımı ve belirtiler

arasındaki ili�kiyi ara�tırmı�lardır. Onlar üç primer belirti kümesi tanımlamı�lardır:

Psikomotor yava�lama (psychomotor poverty), dezorganizasyon ve gerçe�i de�erlendirme

bozuklu�u; ve bunların farklı serebral perfüzyon paterni ile karakterize olup olmadı�ını

ara�tırmı�tır. Sonuçlar psikomotor yava�lamanın sol dorsolateral prefrontal korteksin

(hipofrontalite) ve anterior singulatın azalmı� aktivitesi ile karakterize oldu�unu göstermi�tir.

Bu da negatif belirtilerin frontal lob i�lev bozuklu�u ile karakterize oldu�u fikrini

desteklemektedir. Hastanın dezorganizasyon puanları sa� prefrontal kortekste dü�ük kan

akımı ile birlikte konu�manın olu�umunda etkili olan temporal lopta azalmı� aktivite

göstermektedir. Son olarak gerçe�in çarpıtılması (reality distortion) puanları hipokampal

bölge ve sol prefrontal korteksteki kan akımı ile pozitif korelasyon göstermektedir. Ba�ka

çalı�malar da benzer bulgular bildirmi�tir (Wolkin ve ark., 1992). Schroder ve ark. (1995)

prefrontal glikoz metabolizmasının negatif belirtiler ile, hezeyanların ise hipokampusta

azalmı� aktivite ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur. SPECT kullanılarak hastadaki hallüsinatuar

durumun sol inferior frontal korteks, sol temporal lob ve anterior singulatta artmı� kan akımı

ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur (McGuire ve ark., 1993). Sabri ve ark.(1997) daha önce hiç

antipsikotik kullanmamı� bir grup hasta üzerinde çalı�mı� ve dü�ünce bozukluklarının

frontal, singulat ve parietal bölgelerde artmı� kan akımı ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur.

Spence ve ark (1998) hastaların ba�langıçta (psikotik iken) dorsolateral prefrontal kortekste

(DLPFC) azalmı� aktivite gösterdiklerini, fakat 4-6 hafta sonra belirtiler iyile�ince bu

bölgelerde artmı� kan akımı gösterdiklerini saptamı�lardır. Bu da hipofrontalitenin “trait”ten

çok “state” fenomeni oldu�unu göstermektedir. Bu konudaki literatürde çeli�kiler olmakla

birlikte �izofrenide hipofrontalitenin sadece istirahat durumu fenomeni (resting state

55

phenomenon) olmadı�ını, test performansı sırasında frontal bölgelerde azalmı� aktiviteyi de

yansıttı�ına dair bulgular vardır (Andreasen ve ark., 1992; Carter ve ark., 1998).

Bili�sel i�levlerin klinik bulgular ile ili�kisi:

�izofrenide bili�sel bozulmanın klinik belirtilerle ili�kisi de ilgi oda�ı olmu�tur.

�izofrenik hastaların çesitli alt grupları bili�sel i�lev bozuklu�u yönünden kar�ıla�tırılmı�tır.

Özellikle paranoid �izofrenili hastaların di�er �izofreni tiplerine göre daha az bili�sel bozulma

gösterdikleri dü�ünülmektedir (Ceylan, 2005).

Pozitif ve negatif �izofreninin kar�ıla�tırması da çok yapılmı�tır. Nörokognitif

bozukluklar hem pozitif hem de negatif belirtilerden yaygın olarak ayrı tutulmaktadır.Bili�sel

i�levler ile pozitif belirtiler, özellikle varsanı ve hezeyanlar arasındaki ili�ki genellikle çok

zayıftır (Addington ve Addington,2000; Hughes ve ark.,2003; Strauss,1993). Nörokognitif

bozukluklarla negatif veya “defisit (eksiklik)” belirtileri arasındaki ili�ki daha güçlüdür

(Addington ve Addington,2000; Buchanan ve ark.,1997, Hughes ve ark.,2003; Tamlyn ve

ark.,1992).

Sıklıkla negatif belirtili hastaların daha belirgin bili�sel i�lev bozuklu�u gösterdi�ine ili�kin

kanıtlar elde edilmi�tir (Ceylan, 2005). Birçok çalı�mada pozitif belirtiler bili�sel i�levlerle

ili�kisiz iken, negatif belirtilerin kötü bili�sel performansla ili�kili oldu�u yönünde bulgular elde

edilmektedir (Goldstein ve Zubin, 1990; Harvey ve ark., 2000). Berman ve arkada�larının (1997)

yaptıkları bir çalı�mada, negatif belirti skorları yüksek hastalar yürütücü i�levlerde daha fazla

bozulma gösterirken, pozitif belirtileri ön planda olan hastalar dikkatle ili�kili testlerde daha

belirgin bir bozulma göstermi�tir. Negatif belirtiler ile bili�sel i�lev bozuklu�u arasında ili�ki

bulamayan çalı�malar da vardır (Rubin ve ark., 1995).

Tüm bu bulgulara kar�ın genel e�ilim �izofrenideki bili�sel i�lev bozuklu�unun

belirtilerden ba�ımsız oldu�udur. Nörokognitif bozukluklar hastalı�ın belirtilerinin sonucu

olsa idi, belirtiler ortadan kalktıktan sonra olmamaları beklenirdi. Bu durum �izofreni hastaları

için geçerli de�ildir. Psikotik bipolar bozukluklu hastalarda, psikotik belirtiler düzeldikten

sonra, bili�sel testlerdeki performans düzelebildi�i halde, �izofreni hastalarında psikoz

düzeldikten sonra bili�sel performansta herhangi bir de�i�iklik olmamaktadır Harvey ve

ark.,1990). �izofrenide bili�sel i�lev bozuklu�unun klinik belirtiların ortaya çıkmasından

daha önce mevcut oldu�u ve psikotik belirtilerdeki akut alevlenmenin düzeltilmesinden sonra

bile dirençli oldukları bilinmektedir (Bilder ve ark., 1992; Hoff ve ark., 1992). Bili�sel

bozukluk, �izofreni belirtilerinden ba�ımsız, birincil, yaygın bir defisittir ve belirtiler

düzeldi�inde de devam etmektedir (Goldberg ve ark., 1993).

56

Tipik antipsikotiklerin bili�sel i�levler üzerindeki etkisi oldukça azdır (Blyler ve

Gold,2000). Bununla birlikte atipik antipsikotiklerle yapılmı� son dönem çalı�malar bili�sel

düzelmenin “psödospesifite ( yalancı özgüllük)”si ile ilgili önemli bir soruyu ortaya atmı�tır:

Atipik antipsikotikler hem belirtileri hem de bili�sel i�levleri düzelttiklerine göre bili�sel

düzelme belirtilerin düzelmesi ile açıklanabilir mi? Bazı atipik antipsikotiklerle belirtilerde

belirgin bir düzelme, bili�sel i�levlerde ılımlı bir düzelme sa�lanıyor olmakla birlikte

düzelmenin oldu�u bu iki alan arasındaki korelasyon istatistiksel olarak anlamlı de�ildir

( Bilder ve ark.,2002).

Tedavi ile psikotik belirtilerin düzeltilmesine ra�men bili�sel i�lev bozuklu�unun devam

etmesi hastanın yeniden topluma kazandırılmasında bir engel olabilir (Ceylan, 2005).

�izofrenik hastalardaki bili�sel i�lev bozuklu�unun ki�inin sosyal ve mesleki yeteneklerini

olumsuz etkiledi�i, ayrıca ya�am kalitesini de önemli derecede bozdu�u gösterilmi�tir

(Davidson ve Keefe, 1995).

Pozitif Belirtiler:

Nörokognitif becerilerin �izofreni hastalarındaki psikotik belirtilerin �iddeti ile ili�kili

olmadı�ı tekrarlayıcı bir �ekilde bildirilmi�tir (Addington ve ark.,1991; Bilder ve ark.,1985;

Strauss,1993). Akut alevlenme halinde, pozitif belirtilerin �iddeti ile bili�sel i�levlerin bazı

bölümlerinde daha iyi performans arasında anlamlı düzeyde ili�kili bulunmu�tur . Her nekadar

çok az sayıdaki çalı�ma pozitif belirtilerle çalı�ma belle�i (Bressi ve ark.,1996; Carter ve

ark.,1996), kaynak monitörizasyonu (Source monitoring) (Keefe ve ark.,2002) ve i�itsel

çelinebilirlik (Walker ve Lewine, 1988) arasında belirgin ili�ki bildirmi�se de genel e�ilim

pozitif belirtilerin bili�sel i�levlerle ili�kili olmadı�ı yönündedir. Bu dü�ük korelasyonun ilk

episod (Mohamed ve ark.,1999), kronik (Addington ve ark.,1991; Tamlyn ve ark.,1992) ve

ya�lı (Davidson ve ark.,1995) hastalar gibi çe�itli hasta örneklemlerinde gösterilmi� olması

�izofreni hastalarında bulunan bili�sel bozuklu�un tek kayna�ının pozitif belirtiler olmadı�ını

açıkça göstermektedir.

Pozitif belirtilerin de�erlendirilmesinin güvenilirli�inin dü�ük olması önemli bir

sorundur ( Strauss,1993). Psikotik hastaların öznel bildirisi hastanın gerçek psikoz düzeyini

yansıtmayabilir. Bununla birlikte fazla psikotik olan hastaların dı�lanması psikozun �iddeti

.ile nörokognitif bozukluk arasındaki olası ili�kinin gösterilmesini güçle�tirebilir. Son olarak

bili�sel i�levleri bozulmamı� olan hastalar hezeyan ve varsanılarını ayrıntılı tanımlayarak içsel

durumlarını daha iyi yansıtabilirler. Dolayısı ile bu hastalar pozitif belirti de�erlendirme

skalalarında daha yüksek puan alacaklardır, bu da pozitif belirtilerle nörokognitif bozukluk

57

arasındaki potansiyel korelasyonun azalmasına neden olmaktadır.

Negatif Belirtiler:

Bili�sel bozukluklar çesitli negatif belirtiler ile anlamlı derecede ili�kilidir (Addington

ve ark.,1991; Cuestav ve ark.,1985; Morris ve ark.,1995; Strauss,1993, Summerfelt ve

ark.,1991;Tamlyn ve ark.,1992). Pozitif belirtilerle kar�ıla�tırıldı�ında negatif belirtilerin

nörokognitif ili�kilerle güçlü ba�lantısı ölçümlerin örtü�mesi ile ili�kili olabilir. Örne�in, hem

bir nörokognitif de�i�ken olan sözel akıcılık hem de negatif belirti de�i�keni olan konu�ma

basıncı (poverty of speech) hastanın ne hızda konu�ma olu�turdu�unu ölçmektedir.

Ampirik çalı�malar motor i�levlerin negatif belirtilerle (Cuesta ve ark.,1995; Manchreck

ve ark.,1985), mesleki ba�arıyla (McGurk ve ark.,2003) ve sonuç (Bilder ve ark.,1985) ile

ili�kili oldu�unu göstermektedir. Motor becerilerdeki bozukluklar, hem negatif belirtiler hem

de bili�sel bozukluk alanlarında gözlenmektedir. Çünkü afektif kısıtlılık ve motor retardasyon

gibi belirtiler motor i�levselli�in gözleme dayalı ölçümleridir. Dolayısıyla motor becerilerdeki

bozukluklar çok çe�itli yollarla �izofreninin negatif belirtilerine neden olabilmektedir.

Bir negatif belirti olan motivasyon azalmasının �izofreni hastalarının bili�sel testlerdeki

dü�ük performansının nedeni olup olmadı�ı tartı�malıdır. Para ödülünün, WCST gibi zorlu bir

bili�sel testteki performansı arttırdı�ını gösteren çalı�malar varsa da (Summerfeld ve

ark.,1991), zorluluk derecesi daha az olan testlerin uygulandı�ı ba�ka çalı�malarda böyle bir

bulguya ula�ılamamı�tır (Green ve ark.,1990). Pupilla büyüklü�ündeki artı�ın artmı� bili�sel

i�lem ile ba�lantılı oldu�u bulunmu�tur (Granholmn ve ark.,1996). Bununla birlikte pupilla

yanıtı hastanın teste olan ilgisini, çabasını da yansıtıyor olabilir. �izofreni hastalarındaki

bili�sel bozukluklar ilgi ve motivasyon kaybından kaynaklanıyor olsa idi, bili�sel

de�erlendirmeler sırasındaki pupiller yanıtın zayıf olması gerekirdi. Hastalar sadece ileri

düzeyde i�lem gerektiren durumlarda anormal pupilla yanıtı göstermektedir. Bu da hastaların

artmı� i�lem kapasiteleri zor testlere yanıtlarını engellemedi�i sürece bili�sel testlerde normal

düzeyde çaba sarfettiklerini göstermektedir ( Granholm ve ark.,1997).

Bir taraftan da bili�sel bozukluklar motivasyon azalmasına yol açabilir. Bili�sel

bozuklukları olan ki�iler amaç edinme ve onu takip etmeye daha az e�ilimlidir (Deci ve

Flaste,1996). Nörokognitif bozuklu�u olan hastalar çalı�ma hayatı, sosyal ya�am ve

yaratıcılık ilgili alanlar gibi bili�sel i�lev gerektiren durumlarda güçlükler ya�ayabilirler.

Tekrarlayıcı zorlanmalar �izofreni hastalarında hayal kırıklı�ı ve motivasyon azalmasına

neden olabilir.

58

Formal Dü�ünce Bozuklu�u:

Semantik bellekteki bozukluklar bili�sel-dü�ünce bozuklu�u ili�kisinin merkezinde yer

alabilir. Bu dü�ünce, �izofreni hastalarında “semantik a�” bozukluklarının �iddetini yansıtan

semantik akıcılıkla fonolojik akıcılık arasındaki farklılı�ın, bu hastalı�ın formal dü�ünce

bozukluklarının �iddetini ön gördü�ü son dönemdeki bazı ampirik bulgular tarafından

desteklenmektedir (Goldberg ve ark.1998). Dolayısıyla hastaların sözel bilgiye ula�abilme

yetene�i (semantic priming) olarak tanımlanan yetene�inin formal dü�ünce bozukluklarındaki

en önemli bili�sel faktör olabilir.

Duygulanım Belirtileri:

Birçok �izofreni hastası tam olarak depresif bozukluk kriterlerini kar�ılamasa da

depresif duygudurum bildirdiklerinden (Jin ve ark.,2001) ve depresyon bazı bili�sel

bozukluklarla ili�kili oldu�undan (Goldberg ve ark.,1993a) depresif duygudurum nörokognitif

bozuklukta önemlidir. Çok az çalı�ma bu ili�kiyi do�rudan de�erlendirmi�tir. Ayrıca depresif

belirtilerle negatif belirtilerin ayrımı de�erlendiriciler ve klinisyenler için bazen zor

olabilmektedir (Goldman ve ark.,1992; Meckenna ve ark.,1989). Faktör analizleri bunların

farklı alanlar oldu�unu göstermektedir (Lindenmayer ve ark.,1995; Willem van der Does ve

ark.,1995). Yüksek depresyon puanları sözel bellek testlerinde kötü performans ile belirgin

olarak ili�kili bulunmu�tur; bu psikomotor retardasyon ve i�lem hızı performansı açısından

e�le�tirildi�inde de devam etmektedir (Brebion ve ark.2001). Dolayısıyla depresyon negatif

belirtilerle bili�sel bozuklukların ili�kisini etkileyebilir. Aynı zamanda nörokognitif

bozuklukların bazı görünümlerini do�rudan kötüle�tirebilir.

Sonuç olarak nörokognitif bozuklukla belirtiler arasındaki korelasyon beklenenden

dü�üktür. Bu bulguların çalı�maların ço�unda do�rulanmı� olması, nörokognitif bozuklu�un

psikoza ba�lı olmadı�ını güçlü bir �ekilde desteklemektedir.

PARANO�D VE NONPARANO�D �IZOFREN� ARASINDA NÖROPS�KOLOJ�K FARKLILIKLAR

Teorik ve deneysel (ampirik) bulgular, klinik tabloda paranoid hezeyanların baskın

oldu�u, ba�ka dü�ünce bozukluk belirtilerinin olmadı�ı hastaların farklı bir sınıflama

kategorisine dahil oldu�u görü�ünü desteklemektedir (taxonomic entity). Paranoid alt tipin

farklılı�ı psikodinamik teorisyenler ve modern ara�tırmacılar tarafından, Bleuler (1911-1950)

ve Kraepelin (1919-1971)’in ilk çalı�malarına dayandırılır (Magaro 1981). Tsuang ve

Winokur (1974), paranoid alt tipin hebefrenik alt tipe göre dü�ük oranda psikomotor belirti

59

gösterdiklerini ifade etmi�lerdir. Paranoid hastalarda, daha geç hastalık ba�langıcı, daha az

çelinebilirlik (distraktibilite), daha az psikomotor belirti, daha fazla evlenme oranı ve çocuk

sayısı, sosyal ve ailevi ili�kilerde daha az bozulma bildirmi�lerdir. Pozitif ve negatif

sendromlar arasındaki farklılıkları ara�tıran çalı�macılar da eksiklik belirtilerin anormal beyin

morfolojisi ile ili�kili oldu�unu göstermi�lerdir (Crow 1980; Andreasen ve Olsen 1982).

�izofreni ile ilgili alternatif alt sınıflandırmalar ( örne�in, süreç-(process)reaktif, geç-erken

ba�langıçlı, akut-kronik hastalık seyri) paranoid-nonparanoid ile örtü�ebilir. Dikkat

bozuklukları gibi bili�sel farklılıkların subtipler arasında kar�ıla�tırılması �izofreninin

nöropsikolojik korelasyonunu de�erlendiren makalelerin ço�unda bulunmaktadır (Levin ve

ark.1989). Bu da ara�tırmacıların herbir �izofreni alt tipinin kendine özgü nöropsikolojik

bozuklu�a sahip oldu�unu dü�ünmelerine yol açmı�tır. Paranoid �izofreni hastalarının

nonparanoid hastalara göre mental kapasitede daha az gerileme gösterdikleri konusunda

yaygın bir klinik kabul vardır (Kaplan ve Sadock 1994). Seidman’ın (1983) nörofizyolojik ve

nöropsikolojik bulguların de�erlendirildi�i geni� gözden geçirmesi ve Magaro (1981)’nun

�izofrenide bilgi i�leme sürecinin de�erlendirildi�i gözden geçirme makalesi �izofreni alt

tipleri arasında anlamlı bili�sel i�lev farklılı�ı saptamı�tır. Bununla birlikte son dönemdeki

kapsamlı gözden geçirmeler paranoid ve nonparanoid alt gruplar arasında nöropsikolojik

farklılıklara vurgu yapmamı�lardır.

Alt tipe özgü bili�sel profillerin tanımlanması, �izofreniye neden olan farklı yolaklar ile

ilgili teorilerin yeniden �ekillenmesini sa�layabilir. �izofrenideki heterojenitenin

nörodejeneratiften çok nörogeli�imsel hastalık sürecini yansıttı�ı dü�ününülmektedir. Bu aynı

zamanda serebral disfonksiyonun alt tipe özgü lokalizasyonundan da kaynaklanabilir (Bilder

ve ark.1985). �izofreni alt grupları arasındaki nöropsikolojik farklılıkların vurgulanması

klinisyenlerin sınıflama sınırlarını daha kesin tanımlamalarına ve bili�sel zorluklara odaklı

tedavi planları geli�tirmelerine yardımcı olabilir.

Genel Entellektüel ��levsellik:

Çalı�maların yakla�ık üçtebiri paranoid ve nonparanoid �izofreni hastalarını çe�itli zeka

testleri aracılı�ıyla genel bili�sel i�levsellik düzeyi açısından kar�ıla�tırmı�tır. Bunlar

Wechsler Adult Intelligence Scale (WAIS/WAIS-R; Wechsler 1955, 1981) (Kolb ve and

Whishaw 1983), güncel entellektüel i�levselli�in kelime haznesi temelli de�erlendirmeleri ve

benzerleridir (Cox ve Leventhal 1978 ). Çalı�maların ço�u IQ açısından farklılık tespit

etmemi�tir (Hirt ve ark.1977; Neufeld 1977; Cox ve Leventhal 1978; Kay 1979; Kolb ve

Whishaw 1983; Lyons ve Fulkerson 1984; Wells ve Leventhal 1984). Bununla birlikte

60

Langell ve arkada�ları (1987)’nın Luria-Nebraska Neuropsycological Battery (LNNB; Golden

ve ark.1980a) entellektüel süreç skalası ile yaptıkları çalı�mada paranoid grupta belirgin

üstünlük tespit etmi�lerdir. Bir çalı�mada da 11 WAIS alt testi ve 18 ili�kili de�i�ken

de�erlendirilerek hastaların hangi �izofreni alt tipine ait oldukları öngörülmeye çalı�ılmıstır

(Goldstein ve Halperin,1977). Aritmetik, Bilgi, Kavrama ve Kelime Haznesi alt testleri içeren

ve farklı fonksiyonları ölçen de�i�kenler ile alt tipler arasında %70 oranında do�ruluk ile alt

tiplendirme sa�lanmı�tır.

Dört ili�kili çalı�ma (Broga ve Neufeld 1981; Highgate-Maynard ve Neufeld 1986;

Dobsonve Neufeld 1987; George ve Neufeld 1987) WAIS-Clarke Vocabulary Scale (Patich

ve Crawford 1970) dayalı de�erlendirme ile gruplar arsında IQ arasında farklılık

saptamamı�lardır. Bununla birlikte dört çalı�mada da 80’nin altında (Broga ve Neufeld 1981;

Dopson ve Neufeld 1987; George ve Neufeld 1987) veya 85’in altında (Highgate-Maynart ve

Neufeld 1986) WAIS-Clarke skoruna sahip hastalar çalı�maya alınmamı�tır. Bu dı�lama

kriterlerinden dolayı bu sonuçlar gerçek grup farklılıklarını yansıtmayabilir.

Yürütücü ��levler ve Problem Çözme:

WCST (Heaton ve Pendleton,1981) ile yürütücü i�levleri de�erlendiren be� çalı�manın

sadece birinde paranoid hastaların nonparanoidlere göre daha az perseveratif hata yaptıkları

bulunmu�tur (Bornstein 1990). Bununla birlikte Rosse ve arkada�ları (1991) paranoid grubun

daha az perseveratif hata yaptı�ını ve daha fazla kategori tamamladı�ını bulmu�lardır.

Paranoid hastaların WCST’de nonparanoid hastalara göre daha iyi performans gösterdi�i

tespit edilmi�tir (Seidman ve Kremen 1988). Goldstein ve Halperin (1977), paranoid

hastaların nonparanoidlere göre Halstead-Reitan Category Test’te (Halstead 1947; Reitan

1966) daha az hata yaptı�ını bulmu�lardır. Ancak, bu ölçümlerin istatistiksel olarak anlamlı

olup olmadı�ı belirtilmemi�tir. Bütün bunlar de�erlendirildi�inde yürütücü i�levler ile ilgili

bulgular paranoid alt tipte belirgin bir üstünlü�e i�aret etmemektedir ancak ileri ara�tırmalara

ihtiyaç oldu�unu göstermektedir.

Dikkat:

Dikkat becerilerini de�erlendiren çalı�malar benzer sonuçlara ula�mı�tır. Paranoid alt

tipte daha yüksek fonksiyon saptayanlar ve daha yüksek performansa e�ilim tespit edenler

çelinebilirlik (distraction) veya enterferans (interference) testlerinin bazı formlarını

kullanmı�lardır. Rund (1983), paranoid alt tipin Digit Span Test’te daha yüksek performans

gösterdi�ini bulmu�tur. Ayrıca paranoid hastaların nonparanoidlere göre genel olarak daha

61

fazla sayı hatırladı�ını ve çeldiricilere daha az duyarlı oldu�unu bulmu�tur. Finkelstein (1983)

benzer testte anlamlı fark saptamamı�tır. Ancak nonparanoid grubun çelinebilirli�inin daha

fazla olma e�iliminde oldu�unu bildirmi�tir. Goldstein ve Halperin(1977) paranoid ve

nonparanoid gruplarda WAIS-Digit Span skorlarını kar�ıla�tırmı�, belirgin bir fark

bulamamı�tır. Alt tipler arasında fark bulamayan di�er çalı�malarin bir kısmı WAIS Digit

Span ve/veya Block Span Test’lerini ( Kay 1979; Broga ve Neufeld 1981; Kolb ve Whishaw

1983), bir kısmı da Wide-Range Achievement Test-Revised (WRAT-R; Jastak ve

Wilkinson,1984) aritmetik alt test, WAIS-R Digit Symbol alt testi (Kremen ve ark. 1994) ve

i�itsel Continuous Performance Test ve Nonverbal Concellation Test’in kombinasyonlarından

elde edilmi� puanlar kullanılmı�tır.

Bellek:

Belle�i de�erlendiren çalı�maların yakla�ık yarısında paranoid �izofreni hastalarının

nonparanoidlere göre daha yüksek performans gösterdi�i bulunmu�tur. Bornstein ve

arkada�ları (1990), Weschler Memory Scale-Revised (WMS-R; Weschler, 1987) ‘ın verbal ve

nonverbal bile�enlerde nonparanoid �izofreni hastalarının, paranoid �izofreni ve �izoaffektif

hastalara göre daha kötü performans gösterdi�ini bulmu�lardır. Kremen ve ark.(1994)

sistematize hezeyanları olan ve olmayan hastaları kar�ıla�tırdıklarında, sistematize

hezeyanları olan hastalarda daha yüksek sözel bellek becerileri (WMS-R) saptamı�lar, ancak

görsel bellek becerilerinde (WMS-R; Rey- Osterrieth Complex Figure Test (Osterrieth 1944)

farklılık tespit etmemi�lerdir. Fakat DSM-IIIR kriterlerine göre paranoid ve nonparanoid

gruplar arasında benzer farklılık tespit edilememi�tir. Langell ve ark. (1987) paranoid

hastaların nonparanoidlere göre LNNB bellek skalasında belirgin olarak daha yüksek

performans gösterdi�ini bulmu�lardır. Ancak Golden ve ark. (1980b) ve Paulman ve ark.

(1990) LNNB’de böyle bir fark tespit etmemi�lerdir. Yesavage ve ark. (1983) hem i�itsel ve

hem de görsel parametrelerde hatırlama (free recall) ve tanımayı (recognition) paranoid ve

kronik �izofreni hastalarında de�erlendirmi�lerdir. Paranoid ve kronik �izofreni grubunda

benzer görsel bellek puanları elde edilmi�tir, her iki grupta normal kontrol grubuna göre daha

kötü performans göstermi�lerdir. Kelimeler i�itsel olarak sunuldu�unda sadece kronik

�izofreni grubu normal kontrol grubuna göre daha dü�ük performans sergilemi�tir. Paranoid

ve kronik �izofreni grupları hatırlama açısından benzer performans göstermi�tir. Ancak,

paranoid grup tanımada daha yüksek puan elde etmi�lerdir. Bu sonuçlardan farklı olarak Kolb

ve Whishaw (1983) WMS-R ve Rey-Osterrieth Complex Figure Test kullanarak görsel ve

i�itsel belle�i de�erlendirdiklerinde paranoid ve nonparanoid hastalar arasında fark

62

saptamamı�lardır. Bu çalı�mada alt tipler arasındaki kar�ıla�tırma objektif de�ildir, çünkü

paranoid grup sadece dokuz hastadan olu�maktadır.

Di�er bazı çalı�malar (Broga ve Neufeld,1981; Sengel ve Lovallo,1983; Sengel ve

ark,1985) paranoid ve nonparanoid gruplar arsında bazı farklılıklar tespit etmi�lerdir. Ancak,

standardize edilmemi� testler kullanıldı�ından bu sonuçların kar�ıla�tırılması mümkün

de�ildir. Broga ve Neufeld (1981) hastalardan görsel olarak sunulan az organize kelime listesi

ve kategorize edilmi� kelime listesinden olu�an kelimeleri hatırlamalarını istemi�lerdir.

Paranoid ve nonparanoid hastalar, az organize kelimeleri hatırlamada farklılık

göstermemi�ler, ancak nonparanoid hastalar kategorize kelimeler listesinde daha iyi

organizasyon stratejileri geli�tirebilmi�lerdir ( bazı durumlarda nonparanoid hastalar paranoid

alt tipe göre daha iyi performans göstermi�tir). Sengel ve ark. (1985) dü�ük ve orta

enterferans düzeylerinde sözel hatırlamada paranoid ve nonparanoid grup arasında fark

saptamamakla birlikte yüksek enterferans düzeyinde nonparanoid hastaların daha kötü

performans gösterdiklerini bulmu�lardır.

Özetle bu literatürler ı�ı�ında söylenebilir ki paranoid �izofreni hastaları

nonparanoidlere göre daha iyi bellek i�levleri göstermektedir.

Sözel Beceriler:

Çalı�maların birço�u sözel becerilerin bazı formlarını, en sık da kelime haznesini

de�erlendirmi�tir. Kelime haznesi bazı standardize testlerle ölçülmüstür: WAIS’in çesitli

versiyonlarının kelime haznesi alt testi, Shipley-Hartford Instute of Living Scale Vocabulary

alt testi (Shipley,1939) ve Mill Hill Vocabulary Test (Raven,1982). Spesifik olarak kelime

haznesini ölçen çalı�malardan (Russell ve Page 1976; Hamlin ve Folsom 1977; Neufeld 1977;

Asarnow ve Mann 1978; Cox ve Leventhal 1978; Kay 1979; Magaro ve Page 1983; Sengel ve

Lovallo,1983; Sengel ve ark.,1985;Pishkin ve Lovallo 1986; Rosseve ark.,1991) sadece iki

tanesi (Hamlin ve Folsom,1977; Magaro ve Page,1983) belirgin fark saptamı�tır. Her iki

çalı�mada da paranoid alt tipin daha iyi kelime haznesine sahip oldu�u saptanmı�tır. Daha

önce bildirildi�i gibi, Goldstein ve Halperin (1977) WAIS kelime haznesi alt testinde alt

gruplar arasında belirgin farklılıklar bulmu�lardır. Be� çalı�mada ise kelime haznesine dayalı

IQ ba�lı dı�lama kriterleri kullanıldı�ında fark tespit edilmemi�tir (Broga ve Neufeld,1981;

Wells ve Leventhal,1984; Highgate-Maynart ve Neufeld,1986; Dopson ve Neufeld,1987;

George ve Neufeld,1987).

Birçok çalı�ma kelime haznesine önem vermesine ra�men, sözel becerileri

de�erlendiren de�i�ik çalı�malarda bulunmaktadır. Kolb ve Whishaw (1983) alt tipler

63

arasında sözel akıcılık açısından farklılık saptamamı�lardır. Borstein ve ark.(1990) ise

farklılıklar saptamı� olup �izoaffektif grup ile nonparanoid hastaların paranoid ve kontrol

grubuna göre daha kötü performans gösterdiklerini bildirmi�lerdir. Tedavi düzeyi, e�itim

düzeyi ve total belirtiler açısından e�le�tirildi�inde bu farklılıklar ortadan kalkmaktadır. Aynı

yazarlar e�le�tirme sonrasında ortalama sözel IQ açısından da farklılık olmadı�ını

bildirmektedir. Oysa e�le�tirme öncesinde nonparanoid alt grup en dü�ük skoru almı�tır.

LNNB’nin ekspressif dil, (expressive speech), reseptif dil (receptive speech), yazma ve

okuma alt skalalarını kullanan çalı�malardan hiçbiri alt tipler arasında fark saptamamı�tır

(Golden ve ark.,1980b; Paulman ve ark.,1990). Sadece bir çalı�ma (Langell ve ark.1987)

paranoid grubun reseptif dilde daha iyi performans gösterdi�ini, ekspressif dil ve yazmada ise

istatistiksel olarak anlamlı olmayan daha iyi performans e�ilimi saptamı�lardır. Kremen ve

ark.(1994) sistematize hezeyanları olan hastaların sistematize hezeyanları olmayan hastalara

göre daha iyi sözel beceriler ( WAIS-R Vocabulary and Smillaries alt testleri ve WRAT-R

Spelling testinin toplamından elde edilmi� skorlar) gösterdiklerini bildirmi�lerdir. Bununla

birlikte örneklem DSMIII-R alt tip kriterlerine göre sınıflandırıldı�ında fark bulunmamı�tır.

Genel olarak, sözel becerilerle ilgili standardize testler kullanıldı�ında, paranoid ve

nonparanoid �izofreni açısından fark tespit edilememi�tir. Sözel becerileri ölçmek için yaygın

olarak kullanılan testler, hastanın konu�masında tipik olarak kendini gösteren dü�ünce

bozuklukları için duyarlı görünmemektedir.

Görsel-Uzamsal Beceriler:

Alt gruplar arasında görsel-uzamsal becerilerin genel ölçümleri açısından fark oldu�unu

dü�ündüren fazla bulgu yoktur. Spesifik görsel-uzamsal beceriler açısından ise tutarlı olmayan

bulgular vardır. Borstein ve ark. (1990), nonparanoid hastaların en dü�ük ortalama WAIS-R

performans IQ skoruna sahip oldu�unu bulmu�lardır. Bunları paranoid, �izoaffektif ve kontrol

grubu takip etmektedir. Ancak total belirtiler, tedavi düzeyi ve e�itim düzeyi açısından

e�le�tirildi�inde bu farklar anlamlı de�ildir. Kay (1979), Kolb ve Whishaw (1983), paranoid

ve nonparanoid gruplar arasında WAIS performans IQ açısından belirgin fark saptamamı�tır.

LNNB Görsel alt skalasını kullanan üç çalı�ma (Golden ve ark.,1980b; Langell ve ark., 1987;

Paulman ve ark.,1990) alt tipler arsında fark saptamamı�tır. Ancak Langell ve ark.(1987)

paranoid grubun daha üstün olma e�iliminde oldu�unu belirtmi�tir.

Di�er bazı algısal ölçümlerde alt tipler arasında bazı farklılıklar saptanmı�tır. Hirt ve

ark. (1977) nonparanoid hastaların paranoid hastalarla kar�ıla�tırıldı�ında giderek artan

64

derecede komplike sınıflama ödevlerinde daha uzun toplam zamana ihtiyaç duyduklarını

tespit etmi�lerdir. Ödevlerin zorlu�u arttıkça nonparanoid hastalar paranoidlere göre daha

önce bozulma göstermektedirler. Kolb ve Whishaw (1983) Rey-Osterrieth Complex Figure

Test, Mooney Closure Test (Mooney 1956) ve Godman Design Fluency Test (Jones-Godman

ve Milner,1977) testlerin kopyalama komponentinde paranoid ve nonparanoid arasında fark

bulmamı�tır.

Motor:

Paranoid ve nonparanoid hastalarda motor i�levselli�i de�erlendiren, çalı�malar birçok

alanda tutarlı olmayan sonuca ula�mı�tır (Goldstein ve Halperin,1977; Golden ve ark.,1980b;

Nasrallah ve ark., !982; Manschreck ve Ames,1984; Merrin,1984; Langell ve ark., 1987;

Gureje,1988; Bornstein ve ark.,1990; Paulman ve ark.,1990; Kremen ve ark.,1994). Bornstein

ve ark.(1990), nonparanoid alt tipin di�er gruplara göre Grooved Pegboard (Matthews ve

Klove,1964) ve Parmak Agnozisi testlerinde (Finger Agnosia Task) (Ball, 1974) daha kötü

performans gösterdi�ini bulmu�tur. Goldstein ve Halperin (1977) paranoid grupta

nonparanoid gruba göre daha yüksek baskın el kavrama gücü (dominant–hand grip strength)

saptanmı�, ancak bu de�i�kenlerin anlamlılı�ı konusunda açıklama getirilmemi�tir. Aynı

çalı�mada baskın olmayan elle “television” kelimesini yazmak için gerekli olan süreyi

yansıtan de�i�ken %70 do�rulukla paranoid ve nonparanoid ayrımını öngördügü bildirilmi�tir.

Marrin (1984), toplam kavrama gücü (absolute grip strength) açısından paranoid ve

nonparanoid yatan hastalar arasında fark tespit etmemi�tir, fakat sa� el baskınlı�ı olan

paranoid hastaların nonparanoidlere göre daha yüksek sa� el kavrama gücü gösterdiklerini

bildirmi�tir. Ne Paulman ve ark.(1990) ne de Kremen ve ark (1994) Parmak Vurma Testinde

(Finger Tupping Test) alt tipler arasında fark tespit etmi�lerdir. Benzer bir �ekilde

Manscherck ve Ames (1984), motor i�levsellik ile ilgili nörolojik ölçümlerde alt tipler

arasında fark bulmamı�lardır. Bununla birlikte paranoid hastalar bazı duysal defisitler

açısından daha dü�ük sıklık sergilemi�lerdir. Langell ve ark. (1987) paranoid grubun

nonparanoid gruba göre LNNB motor skalada daha yüksek performans gösterdi�ini tespit

etmi�lerdir. Fakat Golden ve ark. (1980b) ve Paulman ve ark. (1990) aynı skalada alt tipler

açısından fark bulamamı�lardır.

Motor baskınlık (motor dominance) ile ilgili çalı�malar benzer �ekilde farklı sonuçlara

ula�mı�tır. Gureje (1988), nonparanoidlerle kar�ıla�tırıldı�ında paranoid hastalarda daha

yüksek oranda karı�ık el dominansı (mixed-handedness) bulmu�tur. Nasrallah ve ark.(1982)

paranoid ve hastalarda belirgin olarak daha yüksek sol el dominansı saptanmı�tır. Merrin

65

(1984) yatarak tedavi gören psikiyatri hasta alt tiplerinde el baskınlı�ı açısından herhangi bir

fark bulmamı�tır.

Kompütarize sınıflandırma Prosedürleri:

Yukarıda bahsedilen çalı�maların dı�ında �izofreni alt tiplerinde, spesifik olarak

paranoid ve nonparanoid alt grupları kar�ıla�tırmadan, nöropsikolojik profili de�erlendiren

çalı�malar da vardır. Bu de�erlendirmeler, belirtiler ve nöropsikolojik ölçümler arasındaki çok

çe�itli ili�kilerin, daha geleneksel ve olasılıkla yanıltıcı tanısal alt tiplerin aksine, alt tip

farklılıklarının genellenmesinde kullanılabilece�ini göstermektedir (Bilder ve ark.,1985;

Liddle,1987; Gruzelier ve ark.,1988; Liddle ve ark.,1989). Bu çalı�maların bulguları üç veya

daha fazla alt grubun olabilece�ini göstermektedir:

1- Avolisyon, sosyal geri çekilme ve affektif düzle�me ile karakterize global olarak

bozulmu� grup,

2- Daha az global disfonksiyon ve dü�ünce ve davranı�larda yaygın dezorganizasyon

(davranı�larda yaygın bir azalmadan çok), özellikle aloji, bizar davranı�, dikkat bozuklukları

ve pozitif formal dü�ünce bozuklukları ile karakterize grup,

3- Sistematize paranoid hezeyanlar ile karakterize nöropsikolojik olarak sa�lam grup.

Her ne kadar bu bulgular paranoid ve nonparanoid �izofreninin nöropsikolojik profilleri

ile do�rudan kar�ıla�tırılamasa da paranoid grubun daha az bili�sel bozukluk gösterdi�i

dü�ünülmektedir.

Brazore ve ark. (2002) �izofreni hastalarını, dezorganize, defisit (eksiklik) ve pozitif

belirtili olmak üzere üç gruba ayırarak sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lardır. Pozitif alt

tipin dikkat, yürütücü i�lev alanlarında (akıcılık ve stroop testleri) normal sınırlarda

performans sergilediklerini ve dolayısıyla iyi bili�sel i�levlere sahip olduklarını bulmu�lardır.

Defisit ve dezorganize alt tiplerin, sa�lıklı kontrol grubuna göre daha fazla yürütücü i�lev-

dikkat bozuklu�u gösterdiklerini bulmu�lardır. Defisit alt tipin sa�lıklı kontrol grubuna göre

a�ırlıklı olarak WCST’de ve verbal akıcılık testinde daha kötü performans gösterdikleri,

dezorganize alt tipin ise TMT ve Stroop testinde daha dü�ük puan aldıklarını tespit

etmi�lerdir. Bu çalı�ma defisit, dezorganize ve pozitif belirtili �izofreni hastalarında farklı

bili�sel patern tespit etmi�tir. Dolayısıyla heterojen bili�sel bozulmayı yansıtmaktadır.

66

D��ER ÖNEML� EKSEN I BOZUKLUKLARDAK� B�L��SEL BOZUKLUKLAR:

Yapılan kapsamlı literatür taramasında Paranoid Bozukluk ve bili�sel i�levler ili�kisi ile

ilgili sadece bir literatüre rastlanmı�tır. Ancak Bipolar Bozukluk Spektrumu, Obsessif

Kompulsif Bozukluk ile bili�sel i�levler ili�kisini de�erlendiren çe�itli çalı�malar vardır.

�izofreni hastalarında bildirilen nörokognitif bozukluk alanlarının birço�u bipolar bozukluk

hastalarında da tespit edilmi�tir (Coffman ve ark.,1990; Ferrier ve ark.,1999; Gard ve

ark.,1999;Hawkins ve ark.,1997; Kessing,1998; Martinez- Aran ve ark.,2002; McKay ve

ark.,1995; Morrice,1990; Paradiso ve ark.,1997; Rossi ve ark.,2000; Sapin ve ark.,1987;

Tham ve ark.,1997;van Gorp ve ark.,1998,1999; Zubieta ve ark.,2001). Bu çalı�maların bir

ço�unda bipolar hastaları, major depresyonlu hastalarla aynı grupta toplamak (Gruzelier ve

ark.,1988; Kessing,1998; McKay ve ark.,1995), güncel duygudurumun etkisi için e�le�tirilmi�

olmama (mani veya depresyon) (Dupont ve ark.,1990; Seidman ve ark.,2002) veya sadece bir

veya iki nörokognitif testten olu�mu� kısıtlı bataryanın kullanılması (Waddington ve

ark.,1989; Wolfe ve ark.,1987) gibi metodolojik problemler oldu�u için bulguların

genellenmesi zordur. Son dönemde yapılan çalı�malarda yapılandırılmı� tanısal

de�erlendirmeler kullanılmı� olup ( Gard ve ark.,1999; von Gorp ve ark.,1998,1999), ötimik

olan hastalarla çalı�ılmı�tır (Dickerson ve ark.,2001; Gard ve ark.,1999; Rossi ve ark.,2000;

von Gorp ve ark.,1998,1999) ve varolan di�er de�i�kenler açısından e�le�tirilmi�tir ( Gard ve

ark.,1999; Parodiso ve ark.,1997; Zubiyeta ve ark.,2001).

Bipolar hastaların ötimik durumda de�erlendirildi�i çok az sayıda çalı�ma vardır. Bu

çalı�malar hastalıkla ili�kili kalıcı trait-releated bozuklukları tanımlayabilece�inden dolayı

önemlidir. Günümüze kadar ötimik bipolar hastalarla yapılmı� olan az sayıdaki çalı�ma klinik

durumdaki düzelmeye ra�men rezidüel nörokognitif bozuklukların devam etti�ini

göstermi�tir. Friedman ve ark.(1977), ötimik bipolar hastaların tek ba�ına ya� ile

açıklanamayacak düzeyde bili�sel bozukluk gösterdiklerini belirtmi�tir. Benzer �ekilde,

Halstead Reintan Battery kullanılarak yapılan bir çalı�mada daha ya�lı bipolar hastaların ( >40

ya�) %87’nin klinik olarak iyile�ti�inde bile anormal performans gösterdikleri bulunmu�tur

(Savard ve ark.,1980). Sapin ve ark.(1987), yirmi ötimik tedavisiz bipolar hastada sa�lıklı

kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında belirgin farklılık saptamı�lardır. Gorp ve ark.(1999) ,

ötimik dönemdeki bipolar hastaların dekleratif bellek bozuklu�u gösterdiklerini, ancak

prosedüral belle�in bozulmadı�ını göstermi�lerdir. Zubieta ve ark.(2001) kapsamlı bataryanın

kullanıldı�ı bir çalı�mada ötimik bipolar hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lar

ve bipolar hastaların sözel ö�renme, yürütücü i�levler ve motor koordinasyon alanlarında

67

daha dü�ük performans gösterdiklerini bulmu�lardır. Son döneme ait bazı çalı�malar, ötimik

bipolar hastalarda benzer �ekilde yürütücü i�lev bozuklukları, sözel akıcılık bozuklu�u ve

dikkatin sürdürülmesinde bozukluk bildirmi�lerdir (Clark ve ark.,2002; El Badri veark.2001;

van Gorp ve ark.,1998; Wilder-Willis ve ark.,2001).

Bu çalı�maların tamamı ötimik bipolar hastaları herhangibir psikiyatrik hastalıkla de�il,

sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�tır. Daha önce yapılan bir çalı�mada ( Dickerson ve

ark.,1991) �izofreni ve bipolar bozukluk hastalarında benzer nöropsikolojik bozukluklar

saptanmı�tır, ancak bu çalı�mada sa�lıklı kontrol grubu yoktur. Kapsamlı literatür

taramasında, ayaktan tedavi gören klinik olarak stabil �izofreni hastaları ile yine ayaktan

tedavi gören ötimik bipolar hastalar ve sa�lıklı kontrol gruplarını kar�ıla�tıran ve DSM-IV’e

göre yapılandırılmı� testle tanı koyan ve yapılandırılmı� nöropsikolojik batarya kullanan

sadece be� çalı�maya ula�ılabilmi�tir (Gard ve ark.,1999; Hawkins ve ark.,1997; Morice,1990;

Rossi ve ark.,2000; Tam ve ark.,1998). Ancak bu çalı�malarda de�erlendirme sırasındaki

klinik belirtilerin durumu her zaman yeterince de�erlendirilmemi�tir.

Obsessif-Kompulsif Bozukluk’ta talamokortikal bazal ganglion devreleri ile ilgili

nöropatofizyolojik bozukluklar oldu�una dair artan sayıda bulgu vardır (Saxena ve ark.,1999).

OKB’de bili�sel bozukluklar sık gibi görünmektedir (Kuelz ve ark.,2004). Basit

duygulanımların tanınması inferior frontal kortekse projeksiyon gösteren nöronal yolaklar ile

ili�kili olabilir (Sprengel Meyer ve ark.,1998). Orbitofrontal korteks bazal ganglionların

yanında OKB’de etkilenen en önemli bölgedir (Whiteside ve ark.,2004). OKB hastaları

sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında hem sözel ( Deckersbach ve ark.,2000) hem de

sözel olmayan (Savage ve ark.,1996) bellekte bozukluk gözlenmi�tir. Ancak OKB

hastalarında duygulanımların tanınması konusunda fazla bilgi yoktur. OKB’de tanınmasının

bozuldu�u bildirilen tek duygulanım i�renmedir (Sprengelmeyer ve ark.,1997). Mancini ve

ark.(2001), i�renmenin tanınması ile obsessif kompulsif belirtiler arasında da ili�ki tespit

etmi�lerdir. OKB hastalarıyla sa�lıklı kontrol grubu arasında duygulanımların tanınması

açısından fark olmadı�ını bildiren çalı�malarda vardır ( Cornraich ve ark.,2001; Buhlmann ve

ark.,2004). �izofrenide obsesyon ve kompulsiyonların sıklı�ını ara�tıran çalı�malar, %3.5-60

arasında bir sıklık bildirmektedirler (Rossen,1957; Fenton ve McGlashan,1986;Bland vea

ark.,1987; Aisen ve Beer,1997; Payurovsky ve Fuchs,1999). OKB belirtileri olmayan

�izofreni hastaları OKB belirtileri olanlarla kar�ıla�tırıldı�ında, belirtileri olanların daha kötü

bir hastalık seyri gösterdi�i( Hwang ve ark.,2000) ve bili�sel i�levlerde daha fazla bozulma

gösterdikleri (Hwang ve ark.,2000; Lysaker ve ark.,2000,2002) bulunmu�tur. �izofreni

hastaları, OKB hastaları ve sa�lıklı kontrol grubuna göre bili�sel testlerde daha kötü

68

performans göstermektedirler. OKB’deki a�ırı de�erlendirilmi� dü�üncelerin �iddetinin

bili�sel bozukluklarla özellikle de yürütücü i�levler ve bellek ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur

(Kitis ve ark.2006). OKB’nin bu özel alt tipi ( belirgin a�ırı de�erlendirilmi� dü�üncelere

sahip OKB hastaları) �izofreniye benzer bili�sel bozukluklar gösterebilir. Kitis ve ark.(2006) ,

OKB hastalarında yürütücü i�levlerde, sözel ö�renme-sözel bellekte ve çalı�ma belle�inde

bozukluklar tespit etmi�lerdir. Bu çalı�mada bili�sel i�levlerdeki bozuklu�un derecesinin

�izofrenide OKB’den daha fazla oldu�u bildirilmi�tir. OKB hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile

kar�ıla�tırıldı�ında yürütücü i�levler, dikkat ve bellek gibi bili�sel alanlarda fark tespit

edilmeyen çalı�malar oldu�u gibi (Moriz ve ark.,2002; Kıvırcık ve ark.,2003), OKB

hastalarının bili�sel bozukluklar gösterdiklerini bildiren çalı�malarda vardır ( Christensen ve

ark.,1992; Purcell ve ark.,1998; Schmidtke ve ark.,1998).

Bu bilgiler ı�ı�ında �izofreni hastaları paranoid ve nonparanoid olmak üzere iki grupta

de�erlendirilerek, silik nörolojik belirtiler ve bili�sel fonksiyonlar açısından farklılıkların

ara�tırılması hedeflendi. Grupların kendi aralarında de�erlendirilmesi, ayrıca pozitif belirtiler

ve kronisite açısından benzerlik gösteren paranoid bozukluk ile kar�ıla�tırılması yöntem

olarak seçilmi�tir. Amaç �izofreni gruplarının nörogeli�imsel açıdan de�erlendirildi�inde

klinik belirtilere göre tanımlanmı� alt grupların farklılık ve benzerliklerinin saptanmasıdır.

69

YÖNTEM VE GEREÇLER

Bu ara�tırmaya paranoid �izofreni tanısı ile izlenen 31 erkek hasta, nonparanoid

�izofreni tanısı ile izlenen 31 erkek hasta (29 ayırtedilmemi� �izofreni, 2 dezorganize �izofreni

hastası), paranoid bozukluk tanılı 34 erkek hasta ve psikiyatrik tanısı olmayan 34 sa�lıklı

erkek dahil edilmi�tir. Hastaların tamamı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sa�lı�ı ve

Sinir Hastalıkları E�itim ve Ara�tırma Hastanesi’ne ba�vuran hastalar arasından çalı�mayı

kabul edenlerden olu�turuldu. Hastaların bir bölümü adli birimde yatmakta olan hastalar,

di�er bölümü ise ayaktan tedavi ünitesi ve psikotik bozukluklar poliklini�inde izlenen

hastalardan olu�maktadır. Sa�lıklı erkek bireyler ise geli�igüzel örneklem yöntemi ile seçilmi�

olup, ya� ve e�itim durumu açısından e�le�tirilmi�tir. Tüm deneklerden çalı�maya katılmayı

kabul ettiklerine dair sözel olur alınmı�tır. �izofreni alt tiplendirmesi ve paranoid bozukluk

tanıları DSM-IV tanı kriterlerine göre konmu�tur. Nörokognitif bataryanın olu�turulması,

testlerin uygulanması ve de�erlendirilmesi konusunda �stanbul Tıp Fakültesi Nöroloji ABD

ö�retim görevlisi Prof. Dr. Öget Öktem, psikolog �ükriye Akçakalem ve Bakırköy Prof. Dr.

Mazhar Osman Ruh Sa�lı�ı ve Sinir Hastalıkları E�itim ve Ara�tırma Hastanesi BAVTOM

Nöropsikoloji laboratuarı psikolo�u olan Cahit Keskinkılıç’tan e�itim ve süpervizyon

alınmı�tır.

Olguların Seçim Ölçütleri :

I-Dahil etme ölçütleri

1) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “paranoid �izofreni” tanısını alan 18-65 ya� arası olan erkek

bireyler,

2) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “ayırtedilmemi�, katatonik, rezidüel, dezorganize �izofreni”

tanısını koydurtacak ölçütlerini dolduran ve 18-65 ya� arasındaki erkek bireyler (bunlar

nonparanoid �izofreni kapsamı içerisinde de�erlendirilmi�tir.)

3) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “paranoid bozukluk” tanı ölçütlerini dolduran ve 18-65 ya�

arasındaki erkek bireyler,

4) DSM-IV tanı ölçütlerine göre herhangi bir yakınması olmayan ve psikiyatrik hastalı�ı

olmadı�ı yapılandırılmı� psikiyatrik görü�me ile saptanmı� 18-65 ya� aralı�ındaki sa�lıklı

erkek bireyler dahil edilmi�tir.

II- Dı�lama ölçütleri:

1) Öykülerinde veya tetkiklerinde herhangi bir organik etmen saptananlar,

70

2) Psikoaktif madde kullanım öyküsü olanlar

3) Son 6 ay içinde EKT yapılmı� olanlar

4) E�itim süresi 5 yıldan az olanlar

5) Bilinç kaybı ile sonuçlanan kafa travması öyküsü olanlar

6) Mental retardasyonu olanlar

7) Hastalık süresi 10 yıldan fazla olan �izofreni hastaları

8) 600 mgr/gün klorpromazin e�de�erinin üzerinde antipsikotik kullanan hastalar

9) 18 ya�ında küçük ve 65 ya�ından büyük hastalar

10) Psikopatoloji derecesini ölçen PANSS ölçe�inde 70’in üzerinde puan alanlar.

Çalı�mada Kullanılan Gereçler

1) Sosyodemografik bilgi formu: Bu formda hastaların ya�, ögrenim düzeyi, medeni durum,

çalisma durumu, hastalı�ın süresi, hastanede yatı� sayısı ve tedavi öyküsü, halen kullandı�ı

ilaç ve dozları, daha öncesinde alkol- madde öyküsü, ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün

olup olmadı�ı de�erlendirilmi�tir. Sa�lıklı kontrol grubunda ise ya�, ö�renim düzeyi, medeni

durum, alkol-madde kullanımı, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü de�erlendirilmi�tir.

2) PANSS (Positive and Negative Syndrome Scale: Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçe�i ):

Kay, Opler ve Fiszbein tarafından 1987 yılında geli�tirilen ölçek 30 itemden olu�maktadır. Bu

ölçe�in SAPS ve SANS’a göre üstünlükleri, yarı yapılandırılmı� standart bir görü�menin

tanımlanmı� olması, pozitif ve negatif belirtilerin ayrımını sa�layan itemlerin e�it sayıda

olması ve aralarındaki nisbi üstünlügü ölçmesi, genel psikopatolojiyi ve bunun pozitif ve

negatif sendromların a�ırlı�ı üzerindeki etkisini de�erlendirmesi, �izofreni hastalarında anerji,

dü�ünce bozuklu�u, aktivasyon, paranoid kavgacılık ve depresyon belirtilarının ciddiyetini;

pozitif, negatif ve genel psikopatoloji ölçe�i itemlerindeki skorların toplamını ölçmesi

�eklinde özetlenebilir.

Buradan kesilecek PANSS ile pozitif ya da negatif sendromun baskınlı�ı hakkındaki kararın üç �ekilde

verilebilece�i belirtilmi�tir:

i.Pozitif ölçek skorları negatif ölçek skorlarından çıkarılır. Bu �ekilde bile�ik ölçek

skoru elde edilir. Pozitif bile�ik ölçek skoruna sahip �izofreni hastaları “pozitif alt tip”, negatif

bile�ik ölçek skoruna sahip olanlar” negatif alt tip” olarak kabul edilir. Bu yöntemin

geçerlili�i yüksek olmasına ra�men di�er iki de�erlendirmeye göre tipolojik ayırım açısından

daha az titiz oldu�u dü�ünülür.

ii.Bu yöntemde pozitif ve negatif ölçeklerdeki dört ya da daha yüksek skorlu itemler sayılır.

71

Pozitif ölçekte üç veya daha fazla orta derecede skoru, negatif ölçekte üçten az orta derece skoru

bulunan hastalar “pozitif alt tip”, aksi durumu gösteren hastalar “negatif alt tip “ olarak

sınıflandırılır. Her iki ölçekte en az üç orta derece skoru alan hastalar “mikst-karı�ık tip” olarak

kabul edilir. Hiçbir ölçekteki de�erler bu kriterlere uymaz ise “ hiçbir tip” olarak de�erlendirilir.

iii. Denenerek tesbit edilmi� persantil aralıklarına uygun olacak bir sınır seçilir. 75.

persantilin yukarısında olanların “pozitif”, 25. persantilin a�a�ısındakilerin “negatif alt tip”

oldu�u kararla�tırılabilir.

Bu çalı�mada hastaların alt tiplerini de�erlendirmede gerek uygulama kolaylı�ı ve

gerekse güvenirlili�inin iyi bir düzeyde olmasından ötürü 2. yöntem kullanılacaktır.

PANSS’ın Türkçe uygulanmasının geçerlilik güvenirli�i Kostako�lu ve ark., Batur,

Tiryaki ve Gö�ü� tarafından 1999 yılında yapılmı�tır.

3) Edinburg El Tercihi Skalası (Edinburg Handedness Inventory): El tercihlerinin

belirlenmesi için uygulanan, günlük aktiviteler sırasında, 10 ayrı el aktivitesinin

gerçekle�tirilmesinde kullanılan el veya elleri sorgulayan ve buna ba�lı olarak da ki�inin

solak, sa�lak veya her iki elini de kullanabilen oldu�una karar verilmesinde kullanılan bir

ölçektir.

4) NES ( Neurological Evaluation Scale; Nörolojik de�erlendirme ölçe�i): Buchanon ve

Heinrichs tarafından 1989’da geli�tirilmi�tir. Ba�lıca üç farklı i�levsel alandaki bozuklukları

de�erlendirmektedir.

a. Bütünleyici duyusal i�lev bozuklu�u: Söndürme, grafestezi, stereognosis, sa�-sol konfüzyonu,

bozulmu� i�itsel- görsel bütünlük itemlerinden olu�maktadır.

b. Motor koordinasyon bozuklu�u: ardı sıra yürüyü�, denetlenemeyen hareketler, parmak-burun

testi, parmak-ba�parmak kar�lılıklı�ı testi

c. Karma�ık motor eylemler dizisi (frontal nörolojik i�aretler):Yumruk-halka testi, yumruk-

kenar-avuç içi testi, Ozeretski testi, ritm tutma testi

Bunlara ek olarak göz hareketlerindeki anormallikler ( konverjans, bakı� süreksizli�i),

kısa ve uzun süreli hafıza ve geli�imsel refleksler de ( glabellar, burun, yakalama, emme gibi)

i�levlerde de�erlendirilmektedir.

Ölçek 26 maddeden olu�maktadır. Bu maddelerin 14 tanesi vücudun her iki yarısı için

ayrı ayrı de�erlendirilir. Her madde 3 a�amalı olarak ( 0:bozulma yok, 1: hafifi ancak kesin

bir bozulma var, 2: belirgin bir bozulma var) de�erlendirilmi�tir. Sadece emme ve burun

reflekleri iki a�amalı ( 0: yok, 2: var) olarak kaydedilmi�tir. Bütün bunlardan NES toplam

skoru elde edilmi�tir.

72

5) Sayı Menzili Testi (Digit Span Test): Primer sözel dikkatin de�erlendirilmesinde Wechsler

Memory Scale (WMS)’nin “Digit Span” alt testi kullanıldı. �ki a�amadan olu�an bu testin

“ileri sayı menzili (düz sayı dizisi)” olarak adlandırılan ilk bölümünde dene�e birer saniye

aralıklarla okunan tek rakamlı sayıları, testi veren ki�inin okumasının hemen ardından aynı

sırayla tekrarlaması istenir. Bu bölümün maksimal skoru 8’dir. “Geri sayı menzili (ters sayı

dizisi)” olarak adlandırılan ikinci bölümde ilk bölümdeki ilkeye uygun olarak okunan

sayıların denek tarafından tersinden aynı sırayla söylemesi istenir. Bu bölümün maksimal

skoru 7’dir.

Hem ileri, hem de geri sayı menzilinde gitgide birer birer artan sayıda rastgele rakamlar

saniyede bir hızında okunur, yani i�itsel dikkat gerektirir. Bazı hastalık gruplarında ileri ve

geri menzil farklı olabilir. Bu nedenle ikisini ayrı puanlamak uygundur. �leri menzilin normali

6+-1’dir (eri�kinler için). �leri menzil bellek testinden çok dikkati ölçen bir testtir (Algının

pasif menzili). Stres ve kaygı testi önemli ölçüde etkiler, menzili kısaltır. Sayı menzili sol

hemisfer hasarlarına duyarlıdır. Geri menzil testinde de ki�iden sayı dizilerini sondan ba�a

do�ru tekrarlaması istenir. Normaller ileri menzilden bir ila iki eksik sayıyı tersten

söyleyebilir. Geri menzilde, ileri menzilden farklı olarak, bir miktar verinin depolanması ve

çalisma belle�ini kullanarak yeni bir dizi olu�turması gerekir, yani hem bellek hem de geri

çevirme süreçlerinin e� zamanlı yürümesi gereklidir. Genellikle sol hemisfer hasarlı ve görme

alanı defektli hastaların geri menzili daha dü�üktür.

6) Devamlı Performans Testi ( Continuous performance test- CPT) : Bu testte rastgele

dizilmi� ve içinde fazla sayıda “A” bulunan “ACTASYARTAAKZAMNALA” gibi bir

harfler dizisinin okunması sırasında hastadan her “A” harfinin geçti�i sırada masaya vurması

istenir. Her harf atlama, ya da harfin geçmedi�i yerde masaya vurma puan kaybettirir. Dikkat

i�levini ölçen testlerden biridir.

a) Düz- Toplam 75 harften olu�an bir dizi okunur ve deneklerden daha önce

belirlenmi� hedef uyaranı (A harfi) duyduklarında parmaklarını masaya tıklatarak i�aret

etmeleri istenir. Skor belirlenir.

b) Ters- Dizi tersten okunur ve bu kez E harfini takip eden A harfini duyduklarında

i�aret etmeleri istenir. Skor belirlenir.

c) Toplam- �ki testin toplam skoru belirlenir.

7) Trail Making Test A-B (�z sürme testi): Görsel arama, dikkat, zihinsel esneklik ve motor

fonksiyon testidir. TMT, çalı�ma belle�ini, psikomotor hızı ve yürütücü i�levleri

de�erlendiren testtir. Testte zaman ve hata sayısı de�erlendirilmektedir. �ki formu A ve B

olmak üzere sırasıyla uygulanmaktadır. Buradan kesilecek

73

Uygulanı�ı:

A Formu

Alı�tırma. Testi uygulamak için hazır oldu�unuzda A Formunun alı�tırma bölümünü masanın

üzerine, hastanın tam kar�ısına gelecek �ekilde konulur. Hastaya bir kur�un kalem verilir ve

�öyle denir: “Bu sayfada bazı sayılar var. Bir numaradan ba�layın (1’gösterilir) ve birden

ikiye do�ru bir çizgi çizin, sonra ikiden üçe (2 gösterilir), üçten dörde (3 gösterilir) ve

sırasıyla sonuna kadar devam edin (B�T�R’i gösterilir). Çizgileri olabildi�ince hızlı çizin.

Kalemi sakın yerden kaldırmayın. Hazır mısınız? Ba�layın!”

E�er hasta A formunun alı�tırma bölümünde bir hata yaparsa gösterilir ve açıklanır.

Hata açıklandıktan sonra, uygulayıcı yanlı� olan bölümü i�aretler ve �öyle der ”buradan

devam edin”(do�ru olarak tamamlanan son halka gösterilir)

E�er hasta A formunun alı�tırma bölümünü hala tamamlayamıyorsa, hastanın eli alınır

ve kalemi ( silgi tarafı a�a�ıya gelecek �ekilde) yönlendirilir. Sonra �öyle söylenir: “�imdi siz

deneyin. Kalemin ucunu düzeltin. Unutmayın, bir numaradan ba�layın ve birden ikiye do�ru

bir çizgi çizin, sonra ikiden üçe, üçten dörde ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Hiçbir

sayıyı atlamayın ve bir sayıdan di�erine do�ru sırada gidin. E�er yanlı� yaparsanız,

i�aretleyin. Unutmayın, olabildi�ince hızlı yapın. Hazır? Ba�layın!

E�er hasta bu kez ba�arırsa testin A bölümü geçilir. Yapamadıysa prosedürü hastaya

do�rusunu yapana kadar ya da yapamayaca�ı a�ikar hale gelene kadar tekrar edilir.

E�er hasta ne yapaca�ını biliyor ve alı�tırmayı do�ru tamamlarsa “Çok güzel! Haydi bir

sonrakini deneyelim.” Sayfa çevirilir ve hastaya A formu verilir.

Test. Hastaya �öyle söylenir :” Bu sayfada birden yirmibe�e kadar sayılar var. Bunu da

aynı �ekilde yapın. Bir numaradan ba�layın, birden ikiye, ikiden üçe ve sırasıyla sonuna kadar

devam edin, ta ki üzerinde “ B�T�R” yazan halkaya gelinceye kadar. Unutmayın, olabildi�ince

hızlı yapın. Hazır?Ba�layın!”

Zaman tutmaya ba�lanır. E�er hasta hata yaparsa dikkatihemen o noktaya çekilir ve

hatanın oldu�u noktadan devam etmesini sa�lanır. Zaman durdurulmaz.

E�er A formunu hatasız tamamlarsa, sayfa kaldırılır. Zaman saniye cinsinden

kaydedilir. Hatalar sadece artan performans zamanı olarak sayılmaktadır. Sonra �öyle

söylenir: “ Gayet iyiydi. �imdi ba�ka bir tane deneyece�iz” Hemen B formunun alı�tırmasına

geçilir.

B FORMU

Alı�tırma. B Formunun alı�tırma bölümü masanın üzerine, hastanın tam kar�ısına

gelecek �ekilde konulur. Uygulayıcı sa� eliyle alı�tırmayı gösterir ve �öyle söyler: ”Bu

74

sayfada bazı sayılar ve harfler var. Bir numaradan ba�layın ve birden A’ya, A’dan ikiye,

ikiden B’ye, B’den üçe, üçten C’ye ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Unutmayın önce

bir sayı (1’i gösterilir), sonra bir harf (A’yı gösterilir) sonra bir sayı (2’yi gösterilir) sonra bir

harf (B’yi gösterilir).Çizgileri olabili�ince hızlı çizin. Hazırmısınız? Ba�layın!”

E�er hasta B formunun alı�tırma bölümünde hata yaparsa gösterilir. Hata açıklandıktan

sonra , uygulayıcı yanlı� olan bölümü i�aretler ve �öyle der “buradan devam edin” (do�ru

olarak tamamlanan son halka gösterilir)

E�er hasta B formunun alı�tırma bölümünü hala tamamlayamıyorsa hastanın eli alınır,

kalemi (silgi tarafı a�a�ıya gelecek �ekilde) yönlendirilir. Sonra �öyle söylenir:”�imdi siz

deneyin. Kalemin ucunu düzeltin. Unutmayın, bir numaradan ba�layın birden A’ya, ikiden

B’ye, B’den üçe ve sırasıyla sonuna kadar devam edin, ta ki üzerinde ‘B�T�R’yazan halkaya

gelinceye kadar. Hiçbir sayıyı atlamayın ve bir halkadan di�erine do�ru sırada gidin. E�er

yanlı� yaparsanız, i�aretleyin. Hazır? Ba�layın!

E�er hasta bu kez ba�arırsa, testin B bölümüne geçilir.Yapamadıysa prosedürü hasta

do�rusunu yapana kadar ya da yapamayaca�ı a�ikar hale gelene kadar tekrar edilir

E�er hasta alı�tırmayı do�ru tamamlarsa ve ne yapaca�ını biliyor gibi görünüyorsa

�öyle söylenir: ”Çok güzel! Haydi bir sonrakini deneyelim.” Sayfa çevirilirve hastaya B

formuverilir.

Test. Sayfa çevirilir ve hemen B formuna geçilir. �öyle söylenir: ”Bu sayfada bazı

sayılar ve harfler var. Bir numaradan ba�layın ve birden A’ya, A’dan ikiye, ikiden B’ye,

B’den üçe ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Unutmayın, önce bir sayı, sonra bir harf,

sonra bir sayı, sonra bir harf. Hiçbir sayıyı atlamayın ve bir halkadan di�erine do�ru sırada

gidin. E�er yanlı� yaparsanız, i�aretleyin. Unutmayın, olabildi�ince hızlı yapın.

Hazır?Ba�layın!”

Zaman tutmaya ba�lanır. E�er hasta bir hata yaparsa dikkati hemen o noktaya çekilir ve

hatanın oldu�u noktadan devam etmesini sa�lanır. Zaman durdurulmaz.

E�er B formunu hatasız tamamlarsa sayfa kaldırılır. Zaman saniye cinsinden

kaydedilir. Hatalar sadece artan performans zamanı olarak sayılmaktadır.

Uygulama için geçen süre yakla�ık 5-10 dakikadır.

8) Sözel Bellek Süreçleri Testi (SBST): Test 10 tane birbiriyle ili�kisiz kelimeden olu�an

kelime listesinin 7 kere ya da tüm liste hatasız tekrar edilinceye kadar okunup, her seferinde

dene�in cevapları kaydedilmek suretiyle uygulanır. 40 dakika sonra denekten daha önce

ögrenmis oldu�u kelimeleri hatırlaması (delayed recall, geciktirilmi� hatırlama) istenir.

75

Dene�in hatırlayamadı�ı kelimeler için “tanıyarak hatırlama (recognition) denemesi yapılır.

Bu amaçla, her bir kelimenin, o kelimeyle anlamsal olarak aynı kategoriden olan bir kelime

ve sessel (fonetik) olarak benzeyen bir kelime arasına karı�tırılmı� olarak daha önce

hazırlanmı� bir liste dene�e gösterilerek (örnek olarak, listedeki “davul” kelimesinin yerine

“duvar”, “davul” ve “zurna” kelimeleri gösterilerek) tanınması beklenir.

9) Sözel akıcılık testi: Beyin hasarından sonra bir çok hastada konu�mada ve sözel üretimde

bozulmalar görülür. Bu, ço�unlukla afazik hastalarda ortaya çikar, ancak sözel akıcılıkta

bozulma, afazi dı�ında, frontal hasarlarda, özellikle Broca alanının içinde kalan sol frontal

alan hasarında da gözlenir (Lezak, 1995). Milner ve Petrides, dil için baskın hemisferi sol olan

hastalarda, sol frontal hasarın sözel akıcılıkta bozulmaya neden oldu�unu bildirmi�lerdir

(Milner ve Petrides). 1965’te Talland, bellek bozuklu�u olan hastalarda sözel

üretimiincelemek için deneklerinden, bir dakikada, “caddede görülebilecek �eyler”i, ardından

yine bir dakikada, hayvan isimlerini saymalarını istemi�ti. Daha sonraki yıllarda bu testin

farklı versiyonları olu�turulmu�tur. Günümüzde en sık kullanılan kategoriler hayvanlar, bir

süpermarketten alınabilecekler, meyve ve sebzeler ve içeceklerdir (Lezak, 1995). Bu

çalı�mada sözel akıcılık, denekten bir dakika boyunca aklına gelen tüm hayvan isimlerini

sayması istenerek uygulanmı�tır. Üretilen sözcük sayısı puan olarak kaydedilmi�tir, ayrıca

perseverasyon sayısı da belirtilmi�tir.

10) Ardı�ık kategori adlandırma testi: Test ilk olarak Newcombe tarafından, denekten bir

dakika içinde objeler, hayvanlar ve sonra da sırayla bir ku� bir renk söylemesi istenerek

uygulanmı�tı. Sol frontal hasarlı hastalar bu testte sa� frontal hasarlı ve normal deneklerden

daha dü�ük puanlar almı�lardır (Lezak, 1983). Geçti�imiz yıllarda bu test bir meyve, bir insan

ismi �eklinde Dünya Sa�lık Örgütü Kognitif De�erlendirme Prepilot Bataryası’na konmu�tur.

Bu çalı�mada testin bu formu uygulanmı�, olu�turulan kategori sayısı puan olarak

kaydedilmi�, ayrıca perseverasyon ve kayma hatası sayısı da belirtilmi�tir.

11) Stroop Renk Kelime Testi: �lk kez Stroop tarafından geli�tirilmi� olan bu testin daha sonra

pek çok modifikasyonu ortaya çikmistir. Temel olarak zamana ve verilen i�e ba�lı olarak

dikkatin yo�unla�tırılması ve sürdürülebilmesini de�erlendirir. Ayrıca algıların birbiri

üzerindeki bozucu etkilerini ortaya koyabilmektedir. Stroop testi araya karı�an bozucu

uyaranlara kar�ı direnebilmeyi, uygunsuz uyaranları ve uygunsuz tepki e�ilimlerini durdurup

bastırabilmeyi en iyi de�erlendiren testlerin ba�ında gelir. Böyle testler, genellikle, birbiriyle

yarı�an tepki e�ilimleri yarattıktan sonra, bu e�ilimlerden birinin durdurulup ketlenmesini,

ötekinin ortaya konulmasını gerektiren testlerdir. Stroop testinde de renk söyleme e�ilimi ile

76

okuma e�ilimi peki�tirildikten sonra, okuma cevabının bastırılıp ketlenmesi beklenir. Kaldı

ki, görülen bir yazının okunması çok yerle�mi�, otomatikle�mi� bir e�ilim oldu�undan, bunun

durdurulması daha da zordur.

Birçok de�i�ik �ekli olan Stroop testinin orijinali Stroop tarafından 1935’te

geli�tirilmi�tir. Stroop testi renkli kare ya da yuvarlakların rengini söylemenin kelime

okumaktan daha uzun zaman aldı�ı, renk isimlerinin kendi ifade etti�i renkten ba�ka renklerle

yazıldı�ı kelimelerin rengini söylemenin daha da uzun zamanda yapılabildi�i bulgusu

temeline dayanır. Yarı�an cevap e�ilimleriyle ba�a çikmak, uygunsuz cevap e�ilimini

ketlemek, seçici dikkati sebatlı bir �ekilde sürdürmek gibi zorluklarla ba� etmeyi gerektirdi�i

için, frontal lob hasarlarına, özellikle de Cummings’in belirtti�i (1993) orbito-frontal

döngünün herhangi bir yerindeki hasara duyarlıdır. Buradan kesilecek

Bu çalı�mada kullanılmı� olan Stroop Testi TBAG formu, orijinal Stroop Testi (Stroop,

1935) ile Victoria Formunun (Spreen ve Strauss, 1991) birle�iminden olu�turulmu�tur.

Victoria Formunda oldu�u gibi, Stroop Testi TBAG Formu 14.0 sm x 21.5 sm boyutlarındaki

dört beyaz karttan olu�maktadır. Her kartın üzerinde seçkisiz olarak sıralanmı� 4’er maddeden

olu�an 6 satır bulunmaktadır. Bu kartlar testin “uyarıcı” maddeleridir. Bu uyarıcılar ve

bunlara dene�in vermesi gereken tepkiler, yani yerine getirmesi gereken “görevler” (task)

tablo-5’te gösterilmi�tir.

Stroop Testi TBAG Formunda, Victoria Formunda kullanılan mavi, ye�il, kırmızı ve

sarı renkleri ile bu renklerin isimleri kullanılmaktadır. 1. Kartın üzerinde beyaz zemin üzerine

siyah olarak basılmı� renk isimleri bulunmaktadır. Bu kart, orijinal Stroop Testinin bir

özelligidir. 2. Kartta farklı renklerde basılmı� renk isimleri bulunmaktadır. Ancak her

kelimenin basımında kullanılan renk, kelimenin ifade etti�i renkten farklıdır; örnegin,

“kırmızı” kelimesi sarı renkte basılmı�tır. Bu kart tüm Stroop testlerinin temel uyarıcısı ve en

kritik bölümüdür. 3. Kartta farklı renklerde basılmı�, 0.4 sm çapinda daireler bulunmaktadır.

Bu uyarıcı Victoria Formundan alınmı�tır; orijinal Stroop Testinde bu uyarıcılar kare

�eklindedir. 4. Kartta ise farklı renklerde basılmı� nötr kelimeler (“kadar”, “zayıf”, “ise”,

“orta” kelimeleri) bulunmaktadır.

Stroop Tersti TBAG Formu be� bölüm halinde uygulanmaktadır (tablo-5). Bu bölümler

ve ilgili kartlar, uygulama sıralarına göre �öyledir: Siyah olarak basılmı� renk isimlerinin

bulundu�u kartın (1. Kart) okundu�u 1.Bölüm; farklı renklerde basılmı� renk isimlerinin

bulundu�u kartın (2. Kart) okundu�u 2. Bölüm; renkli basılmı� dairelerin bulundu�u karttaki

(3. Kart) dairelerin renginin söylendi�i 3. Bölüm; renk ismi olmayan nötr kelimelerin

bulundu�u karttaki (4. Kart) kelimelerin renklerinin söylendi�i 4. Bölüm ve farklı renklerde

77

basılmı� renk isimlerinin bulundu�u 2. Karttaki kelimelerin renklerinin söylendi�i 5. Bölüm.

Tablo-5’te görüldü�ü gibi, Stroop Testi TBAG Formunun uygulanmasında 2. Kart, iki kez

kullanılmaktadır (2. ve 5. Bölümler).

Tablo-3: Stroop Testi TBAG Formunun �çeri�i

Bölümler Uyarıcılar Uyarıcı Kartın Kapsamı Görev 1. Bölüm 1. Kart Siyah basılmı� renk isimleri Renk isimlerini okuma

2. Bölüm 2. Kart Farklı renkte basılmı� renk isimleri Renk isimlerini okuma

3. Bölüm 3. Kart Renkli basılmı� daireler Rengi söyleme 4. Bölüm 4. Kart Renkli basılmı� nötr kelimeler Rengi söyleme

5. Bölüm 2. Kart Farklı renkte basılmı� renk isimleri Rengi söyleme

Stroop Testi TBAG Formunun bilgi i�leme hızı, de�i�en talepler do�rultusunda algı

hedefini de�i�tirebilme ve otomatik süreçlerin bozucu etkisine kar�i koyabilme, dikkat edilen

uyarıcılarla edilmeyenlerin paralel i�lenmesi gibi süreçleri ölçtügü ve dikkat için “altın

standart” niteli�inde oldu�u belirtilmi�tir (MacLeod, 1991). Yürütücü i�levlerin kapsamında

da ele alınan bu gibi yeteneklerle ilgili kritik beyin alanlarının ba�inda, ergenlik çagina kadar

geli�imini sürdüren prefrontal bölge gelmektedir (Casey, Giedd ve Thomas, 2000; Cycowicz,

2000; Goldman-Rakic, 1987; Karaka� ve H.M. Karaka�, 2000; Karaka� ve ark., 2002).

Günümüzde Stroop testinin, frontal lob fonksiyonlarını de�erlendirmede kullanılması

konusunda geni� bir görü� birli�i vardır (Malloy ve Richardson, 1994). PET (Positron

Emission Tomography) gibi ileri fonksiyonel görüntüleme teknikleriyle yapılan çalismalar,

normal deneklerde, Stroop testi esnasında orbital ve anterior singulat frontal alanların aktive

oldu�unu göstermi�tir (Malloy ve Richardson, 1994).

12) Wisconsin Kart E�le�tirme Testi (Wisconsin Card Sorting Test, WCST): Soyutlama

yetene�ini ve bu yetene�in çesitli yönlerini betimleyen bu test frontal lob hastalarına çok

duyarlı az sayıdaki testten biridir. 4 adet uyarıcı kart ve 64’er tepki kartının oldu�u 2 kart

destesinden olu�maktadır. Kartların her birinde de�i�ik renk ve miktarda �ekiller

bulunmaktadır. Kullanılan �ekiller artı, daire, yıldız veya üçgen; �ekillerin miktarı bir, iki, üç

veya dört; �ekillerin renkleri ise kırmızı, ye�il, mavi veya sarıdır. Dört uyaran kart ile tepki

kartlarından belli bir kategoride e�le�tirme yapabilme ilkesine göre uygulanan bu testte ki�iye

her tepki sonrası yaptı�ı e�lemenin “do�ru” veya “yanlı�” oldu�u belirtilmekte ve 10 do�ru

yanıt bir kategoriyi olu�turmaktadır. Bir kategori olu�turduktan sonra ki�iye belirtilmeden

78

e�leme kategorisi de�i�tirilmektedir. Ki�i 6 kategori olu�turana veya tüm kartlar bitene kadar

test sürdürülmektedir. Buradan kesilecek

WCST’de denekler tepkilerini motor olarak, yani hareketleriyle vermektedir. Bu

tepkileri test uygulayıcısı, standart kayıt formunu kullanarak kaydetmektedir. WCST’de

hesaplanan 13 puan �unlardır:

1)Toplam cevap sayısı (WCST1): WCST2 ve WCST3 toplamından olu�maktadır.

2)Toplam yanlı� sayısı (WCST2)

3)Toplam do�ru sayısı (WCST3)

4)Tamamlanan kategori sayısı (WCST4): art arda 10 kez do�ru tepkilerin verilmi� oldu�u

kategorilerin toplamını ifade etmektedir.

5)Perseveratif tepki sayısı (WCST5): ardı�ık 10 do�ru tepkiden sonra da bir önceki kategori

için do�ru olan e�leme ilkesine göre veya birey tarafından geli�tirilmi� bir perseverasyon

ilkesine göre tekrarlanan tepkilerin toplamından olu�maktadır.

6)Perseveratif hata sayısı (WCST6): perseveratif olan tepkilerden aynı zamanda da yanlı�

olanlarıdır.

7)Perseveratif olmayan hata sayısı (WCST7): toplam hata sayısından perseveratif hata sayısı

çikarilarak elde edilmektedir.

8)Perseveratif hata yüzdesi (WCST8): toplam perseveratif hata sayısının testteki toplam tepki

sayısına bölünüp 100’le çarpilmasi, perseveratif hata yüzdesini vermektedir.

9)�lk kategoriyi tamamlamada kullanılan deneme sayısı (WCST9): ilk kategoriye ili�kin

tepkilerin toplamı, ilk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısını olu�turmaktadır.

10)Kavramsal düzey tepki sayısı (WCST10): birbirini izleyen en az üç do�ru tepkiden olu�an

do�ru tepkilerin toplamından olu�maktadır.

11)Kavramsal düzey tepki yüzdesi (WCST11): kavramsal düzey tepki sayısının toplam cevap

sayısına bölünerek 100’le çarpilmasi ile elde edilmektedir.

12)Kurulumu sürdürmede ba�arısızlık puanı (WCST12): dene�in art arda 5-9 do�ru tepki

verdi�i, ancak ardı�ık 10 do�ru tekrar ölçütüne ula�amadı�ı tepki bloklarının sayısından

olu�maktadır.

13)Ö�renmeyi ö�renme puanı (WCST13): En az üç kategoriyi tamamlayan deneklerde

hesaplanan bu puan için, her bir kategorideki hata sayısı o kategorideki toplam tepki sayısına

bölünüp 100’le çarpılmakta ve böylece her kategorinin hata yüzdesi hesaplanmaktadır. Daha

sonra bir önceki kategorinin hata yüzdesinden bir sonraki kategorinin hata yüzdesi çikarilarak

fark puanları hesaplanmakta, fark puanlarının ortalaması, ögrenmeyi ögrenme puanını

olu�turmaktadır.

79

Bu alan kalacak WCST soyut dü�ünme ve kategori ya da kurulumu de�i�tirme davranı�ını

de�erlendirmek amacıyla geli�tirilmi�tir. Soyutlama ve kavramsalla�tırma becerisini

de�erlendirdi�i gibi, ki�inin olu�turdu�u kurulumu sürdürebilme, gerekti�inde bu kurulumu

de�i�tirebilme gibi frontal karma�ık dikkat sisteminin de�erlendirilmesinde de yararlı bir

testtir. Gerek soyutlama, akıl yürütme ve kavramsalla�tırma becerisi, gerekse karma�ık dikkat

(dikkati sürdürme, sebatlılık, amaca yönelik davranı�ı sürdürme, enterferansa/çeldiricilere

direnç, uygun olmayan tepki e�ilimini ketleme), frontal hasarlar sonucu bozulur. WCST

dikkat, özellik belirleme, perseverasyon, çalı�ma belle�i, yürütücü i�levler, kavramsalla�tırma

ve soyut dü�ünme gibi özelliklerle ili�kilendirilmektedir. Bir frontal lob testi olarak kullanılan

WCST, sa� frontal lobda dorsolateral prefrontal korteksi de içeren bir yayılıma sahiptir.

�STAT�ST�KSEL YÖNTEMLER

Bu çalı�mada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmı�tır.

Verilerin de�erlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma)

yanı sıra gruplar arası kar�ıla�tırmalarda tek yönlü varyans analizi (ANOVA) alt grup

kar�ıla�tırmalarında Tukey çoklu kar�ıla�tırma testi ikili grupların kar�ıla�tırmasında

ba�ımsız t testi, nitel verilerin kar�ıla�tırmalarında ki-kare testi, de�i�kenlerin birbirleri ile

ili�kisini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmı�tır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05

düzeyinde de�erlendirilmi�tir.

80

BULGULAR

I) Sosyodemografik Bulgular

1: Ya� ve Ö�renim Durumu

Tablo-4A: Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların demografik özellikleri

Paranoid Bozukluk �izofreni Sa�lıklı F P

Ya� 45,08±10,25 32,23±8,49 42,26±11,55 23,376 0,0001

Ögrenim Durumu 8,59±4,51 8,58±3,25 8,88±3,58 0,081 0,923

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların ya� ortalamaları arasında istatistiksel

olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur (p=0,0001). �izofreni grubunun ya� ortalaması

Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

(p=0,001), Paranoid bozukluk ve sa�lıklı grupların ya� ortalamaları arasında istatistiksel

olarak anlamlı farklılık bulunmamı�tır (p=0,45).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların ö�renim süreleri ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,923).

Tablo-4B: Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların çoklu kar�ıla�tırmaları

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Yas Paranoid bozukluk/�izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,45 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001

Tablo-5A: Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların demografik özellikleri

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

Ya� 45,08±10,25 33,48±8,8 30,97±8,12 42,26±11,55 15,92 0,0001 Ögrenim Durumu 8,59±4,51 9,52±3,34 7,65±2,92 8,88±3,58 1,39 0,248

81

Tablo-5B: Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların çoklu kar�ıla�tırmaları

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Ya� Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,623 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,745 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,002 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ya�

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur (p=0,0001).

Paranoid bozukluk grubunun ya� ortalaması Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,001), sa�lıklı

grubunun ya� ortalaması Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarından

istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,002,p=0,001), di�er grupların ya�

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamı�tır (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

ö�renim süreleri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır

(p=0,248).

II) Klinik Psikopatoloji açısından kar�ıla�tırma:

Tablo-6: Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarının PANNS ve alt skor kar�ıla�tırmaları

Paranoid bozukluk �izofreni p

Pozıtıf Alt Ölcek Toplamı 12,22±2,32 11,65±3,59 0,692 Negatif Alt Ölcek Toplamı 7,68±1,65 14,4±6,1 0,0001 Genel Psikopatoloji Toplamı 25,11±4,03 23,69±4,84 0,336 Panss Toplam Skoru 47,81±6,58 52,82±10,37 0,036

Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarının pozitif alt ölçek toplamı ve genel psikoloji

toplamları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p=0,692, p=0,336).

Paranoid bozukluk grubunun negatif alt ölçek toplamı ve PANSS toplamı skorları

�izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�tur (p=0,0001,

p=0,036).

82

Tablo-7: Paranoid bozukluk , paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarının PANNS ve alt skor kar�ıla�tırmaları

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) F P Pozitif Alt Ölçek Toplamı 12,22±2,32 11,03±3,93 12,26±3,17 1,02 0,388 Negatif Alt Ölçek Toplamı 7,68±1,65 11,29±5,32 17,52±5,24 29,51 0,0001 Genel Psikopatoloji Toplamı 25,11±4,03 22,32±4,45 25,06±4,9 2,72 0,049 Panss Toplam Skoru 47,81±6,58 48,06±9,76 57,58±8,75 9,36 0,0001

Tablo-8:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

Negatif Alt Ölçek

Toplamı

Genel Psikopatoloji

Toplamı

Panss Toplam Skoru

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,002 0,031 0,991 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,0001 0,999 0,0001 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,0001 0,045 0,0001

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni grupların pozitif alt ölçek

toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır

(p=0,388).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni grupların negatif alt ölçek

toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur

(p=0,0001). Paranoid bozukluk grubunun negatif alt ölçek toplamı paranoid �izofreni ve

nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

(p=0,002, p=0,0001), paranoid �izofreni grubunun ortalamaları nonparanoid �izofreni

grubundan dü�ük bulunmu�tur (p=0,0001).

III) El, ayak ve göz baskınlı�ı:

Tablo-9:

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

Kendini Baskın Hissettigi El 1,11±0,46 1,08±0,33 1,12±0,41 0,117 0,889 El Baskınlıgı 4,95±0,33 4,81±0,87 4,71±1 0,819 0,443 Ayak Baskınlıgı 1,08±0,28 1,16±0,37 1,03±0,17 2,21 0,114 Göz Baskınlıgı 1,24±0,43 1,16±0,37 1,38±0,49 3,004 0,053

83

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı kontrol gruplarının Kendini Baskın Hissettigi

El ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,889).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı kontrol gruplarının el , ayak ve göz baskınlı�ı

puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,443,

p=0,114, p=0,053).

Tablo-10:

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p

Kendini Baskın Hissettigi El 1,11±0,46 1,1±0,4 1,06±0,25 1,12±0,41 0,11 0,952 El Baskınlıgı 4,95±0,33 4,87±0,72 4,74±1 4,71±1 0,68 0,567 Ayak Baskınlıgı 1,08±0,28 1,26±0,44 1,06±0,25 1,03±0,17 3,70 0,014 Göz Baskınlıgı 1,24±0,43 1,06±0,25 1,26±0,44 1,38±0,49 3,14 0,028

Tablo-11:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Ayak

Baskınlıgı Göz Baskınlıgı Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,071 0,297 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,996 0,999 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,886 0,501 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,053 0,264 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,011 0,012 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,965 0,63

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Kendini Baskın Hissettigi El puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede

fark bulunmamı�tır (p=0,952).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların el

baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır

(p=0,567).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ayak

baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur

(p=0,014). Paranoid �izofreni grubunun ayak baskınlı�ı puanı sa�lıklı gruptan istatistiksel

olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,012), di�er gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların göz

baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur

84

(p=0,028). Paranoid �izofreni grubunun göz baskınlı�ı puanı sa�lıklı gruptan istatistiksel

olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,011), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

IV) Silik Nörolojik Bulgular:

Tablo-12:

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon 1,16±2,25 1,23±1,53 1,06±1,23 0,106 0,899 Motor Koordinasyon 1,24±1,8 1,73±1,79 0,35±0,65 8,229 0,0001 Kompleks Motor Hareket 5,51±3,32 6,03±3,38 3,94±2,65 4,774 0,01 �lkel Refleks 0,84±0,9 1,44±1,25 0,32±0,53 13,738 0,0001 Silik Nörolojik Toplam 13,49±7,29 16,5±8,11 10,65±4,84 7,524 0,001

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,899).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların motor koordinasyon puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun

motor koordinasyon puanları paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,048, p=0,0001). Di�er gruplar arasında istaistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların kompleks motor hareket puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,01). Sa�lıklı grubun

motor hareket puanları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük

bulunmu� (p=0,006). Di�er gruplar arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir

(p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupları ilkel refleks ve nörolojik toplam puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001, p=0,001).

Sa�lıklı grubun ilkel refleks ve nörolojik toplam puanları �izofreni gruplarından istatistiksel

olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001). Di�er gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

85

Tablo-13:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

motor koordinasyon

kompleks motor

hareket ilkel

refleks

silik nörolojik toplam

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,308 0,714 0,013 0,107 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,048 0,095 0,083 0,219 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,006 0,0001 0,0001

Tablo-14:

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon 1,16±2,25 0,77±1,26 1,68±1,66 1,06±1,23 1,57 0,201 Motor Koordinasyon 1,24±1,8 1,1±1,42 2,35±1,92 0,35±0,65 9,37 0,0001 Kompleks Motor Hareket 5,51±3,32 5,42±2,98 6,65±3,68 3,94±2,65 3,98 0,009 �lkel Refleks 0,84±0,9 1,06±1,03 1,81±1,35 0,32±0,53 12,64 0,0001 Silik Nörolojik Toplam 13,49±7,29 13,61±6,55 19,39±8,59 10,65±4,84 8,99 0,0001

Tablo-15:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Motor

Koordinasyon

Kompleks Motor

Hareket �lkel

Refleks

Silik Nörolojik Toplam

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,979 0,999 0,78 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,015 0,46 0,0001 0,003 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,068 0,158 0,124 0,31 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,007 0,426 0,016 0,006 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,205 0,239 0,013 0,311 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,003 0,0001 0,0001

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmamı�tır (p=0,201).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

motor koordinasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,0001). Sa�lıklı grubun motor koordinasyon puanları nonparanoid �izofreni grubundan

istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001), Nonparanoid �izofreni

grubunun motor koordinasyon puanları paranoid bozukluk ve paranoid �izofreni grubundan

istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,015, p=0,007) . Di�er gruplar

arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

86

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

kompleks motor hareket puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,009). Sa�lıklı grubun motor hareket puanları nonparanoid �izofreni

grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,003). Di�er gruplar

arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ilkel

refleks puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001).

Sa�lıklı grubun ilkel refleks puanları paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni gruplarından

istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,013,p=0,0001), nonparanoid

�izofreni grubun ilkel refleks puanları Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni gruplarından

istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,016,p=0,0001).. Di�er gruplar

arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların silik

nörolojik toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,0001, p=0,001). Nonparanoid �izofreni grubun silik nörolojik toplam puanları Paranoid

bozukluk, paranoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,003,p=0,006), Sa�lıklı grubun silik nörolojik toplam puanları nonparanoid

�izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001) Di�er

gruplar arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

V) Bili�sel ��levler:

Tablo-16: Sayı Dizisi Testi- Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P

Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz) 5±0,97 5,16±1,11 4,94±0,85 0,62 0,539 Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters) 3,43±1,44 3,33±1,41 3,71±1 0,891 0,413 Toplam Rakam Sayısı 8,43±2,01 8,57±2,12 8,65±1,61 0,111 0,895

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz),

Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters), Toplam Rakam Sayısı puan ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,539, p=0,413, p=895).

87

Tablo-17: Sayı Dizisi Testi- Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz) 5±0,97 5,13±1,07 5,19±1,17 4,94±0,85 0,43 0,733 Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters) 3,43±1,44 3,2±1,45 3,45±1,39 3,71±1 0,77 0,511 Toplam Rakam Sayısı 8,43±2,01 8,4±2,21 8,74±2,07 8,65±1,61 0,23 0,878

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların Do�ru

Bilinen Rakam Sayısı (Düz), Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters), Toplam Rakam Sayısı puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,733, p=0,511,

p=878).

Tablo-18: Continue Performance Test- Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

CPT Düz Do�ru Sayısı 19,35±1,3 19,18±1,94 19,94±0,34 2,878 0,06 CPT Düz Yanlı� Sayısı 0,3±0,62 0,26±0,6 0,09±0,29 1,54 0,218 CPT Ters Do�ru Sayısı 4,05±0,88 4,2±1,09 4,56±0,61 2,787 0,065 CPT Ters Yanlı� Sayısı 1,65±2,35 1,07±2,57 0,41±0,89 2,809 0,064 CPT Toplam Do�ru Sayısı 23,41±1,61 23,38±2,68 24,5±0,75 3,706 0,027 CPT Toplam Yanlı� Sayısı 1,95±2,36 1,33±2,68 0,5±0,9 3,661 0,028

Tablo-19:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi continu toplam

do�ru sayısı contınu toplam

yanlı� sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,998 0,386 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,064 0,019 �izofreni/Sa�lıklı 0,029 0,199

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Düz Do�ru Sayısı, Düz Yanlı�

Sayısı, Ters Do�ru Sayısı, Ters Yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,06, p=0,218, p=0,065, 0,064).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Toplam Do�ru Sayısı puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,027). Sa�lıklı grubun

CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede

yüksek bulunmu� (p=0,029), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

88

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Toplam yanlı� Sayısı puan

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,028). Sa�lıklı grubun

CPT Toplam yanlı� Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede

dü�ük bulunmu� (p=0,019), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-20: Continue Performance Test- Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

CPT Düz Do�ru Sayısı 19,35±1,3 19,43±1,04 18,94±2,52 19,94±0,34 2,49 0,063 CPT Düz Yanlı� Sayısı 0,3±0,62 0,2±0,61 0,32±0,6 0,09±0,29 1,28 0,284 CPT Ters Do�ru Sayısı 4,05±0,88 4,47±0,68 3,94±1,34 4,56±0,61 3,62 0,015 CPT Ters Yanlı� Sayısı 1,65±2,35 0,8±1,42 1,32±3,34 0,41±0,89 2,16 0,096 CPT Toplam Do�ru Sayısı 23,41±1,61 23,9±1,45 22,87±3,44 24,5±0,75 3,83 0,011 CPT Toplam Yanlı� Sayısı 1,95±2,36 1±1,53 1,65±3,44 0,5±0,9 2,86 0,039

Tablo-21:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi CPT Ters

Do�ru Sayısı CPT Toplam Do�ru Sayısı

CPT Toplam Yanlı� Sayısı

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,258 0,754 0,319 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,952 0,701 0,947 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,094 0,105 0,035 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,107 0,196 0,678 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,978 0,64 0,812 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,031 0,007 0,171

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT

Düz Do�ru Sayısı, Düz Yanlı� Sayısı, Ters Yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,063, p=0,284, p=0,096).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT

Ters Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel

olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,029), di�er gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT

Ters Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT ters Do�ru Sayısı puanı Nonparanoid �izofreni grubundan

89

istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,031), di�er gruplar arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT

Toplam Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı Nonparanoid �izofreni

grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,007), di�er gruplar

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT

Toplam yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,028). Sa�lıklı grubun CPT Toplam yanlı� Sayısı puanı paranoid bozukluk grubundan

istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,035), di�er gruplar arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-22: �z Sürme TestiA-B - Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

�z Sürme A Süresi Sn Olarak 60,11±29,33 59,69±48,03 41,32±11,55 3,216 0,043 �z Sürme A Hata Sayısı 0,27±0,65 0,31±1,03 0,12±0,33 0,663 0,517 �z Sürme B Sn Olarak Zaman 146,19±76,52 157,79±87,08 109,65±51,49 4,403 0,014 �z Sürme B Hata Sayısı 1,44±1,93 1,67±1,99 1,03±1,36 1,344 0,264

Tablo-23:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi iz sürme süresi

sn olarak iz sürme B sn olarak zaman

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,998 0,751 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,079 0,112 �izofreni/Sa�lıklı 0,049 0,009

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların �z Sürme A Hata Sayısı, �z Sürme B

Hata Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır

(p=0,517, p=0,264).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, �z

Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,043, p=0,014). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, �z

Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı

derecede dü�ük bulunmu� (p=0,049, p=0,009), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)

90

Tablo-24: �z Sürme Testi A-B – Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

�z Sürme A Süresi Sn Olarak 60,11±29,33 47,43±19,52 71,55±62,85 41,32±11,55 4,54 0,005 �z Sürme A Hata Sayısı 0,27±0,65 0,3±0,7 0,32±1,28 0,12±0,33 0,44 0,723 �z Sürme B Sn Olarak Zaman 146,19±76,5 146,07±82,3 169,13±91,3 109,65±51,4 3,41 0,02 �z Sürme B Hata Sayısı 1,44±1,93 1,6±1,87 1,74±2,13 1,03±1,36 0,92 0,433

Tablo-25:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi �z Sürme Süresi Sn

Olarak �z Sürme B Sn Olarak Zaman

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,476 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,557 0,61 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,122 0,187 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,043 0,639 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,905 0,226 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,004 0,009

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z

Sürme A Hata Sayısı, �z Sürme B Hata Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,723, p=0,433).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z

Sürme A Süresi Sn Olarak puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,005). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, puan

ortalamaları nonparanoid �izofreni ve paranoid �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı

derecede dü�ük bulunmu� (p=0,004, p=0,043), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z

Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,02). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme B Sn Olarak Zaman puan

ortalamaları nonparanoid �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı derecede dü�ük

bulunmu� (p=0,009), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir

(p>0,05)

91

Tablo-26: Sözel akıcılık Testi ( Hayvan ismi) - Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P

Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 20,41±6,44 17,65±4,86 20,03±5,33 3,745 0,026 15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 9,11±2 7,65±2,1 8,62±1,76 6,854 0,001 30. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 4,68±2,14 4,1±2,22 5±1,94 2,173 0,118 45. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 2,84±1,61 2,9±1,83 3,76±2,16 2,88 0,06 60. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 3,16±1,8 2,95±1,85 2,62±2,06 0,745 0,477

Tablo-27:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi toplam sayılan hayvan sayısı

15. snde sayılan hayvan sayısı

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,039 0,001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,955 0,553 �izofreni/Sa�lıklı 0,101 0,057

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 30. Snde, 45sn de, 60 sn de Sayılan

Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,118,

p=0,06, p=0,477).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 15.

Snde Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,026, p=0,001). �izofreni grubun grupların Toplam Sayılan Hayvan Sayısı

15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk grubundan istatistikel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,039, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)

Tablo-28: Sözel akıcılık Testi ( Hayvan ismi) - Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 20,41±6,44 19,87±4,15 15,42±4,52 20,03±5,33 6,40 0,0001 15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 9,11±2 8,13±1,93 7,16±2,18 8,62±1,76 5,92 0,001 30. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 4,68±2,14 4,77±2,22 3,42±2,05 5±1,94 3,69 0,014 45. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 2,84±1,61 3,45±1,84 2,35±1,66 3,76±2,16 3,84 0,011 60. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 3,16±1,8 3,42±1,54 2,48±2,03 2,62±2,06 1,80 0,151

92

Tablo-29:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

toplam sayılan

hayvan sayısı

15. snde sayılan

hayvan sayısı

30. snde sayılan

hayvan sayısı

45. snde sayılan

hayvan sayısı Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,975 0,172 0,997 0,513 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,001 0,0001 0,064 0,699 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,991 0,72 0,914 0,143 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,005 0,213 0,052 0,085 Paranoid �izofreni/ Sa�lıklı 0,999 0,749 0,972 0,901 Nonparanoid �izofreni/ Sa�lıklı 0,002 0,015 0,012 0,01

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 60 sn

de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır

(p=0,151).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,0001). Nonparanoid �izofreni grubun grupların Toplam Sayılan Hayvan

Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk, Paranoid �izofreni, sa�lıklı grubundan istatistikel

olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001, p=0,005, p=0,002), di�er gruplar arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15sn

de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,001). Nonparanoid �izofreni grubun grupların 15 sn Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları

paranoid bozukluk, sa�lıklı grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

(p=0,0001, p=0,015), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir

(p>0,05)

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 30

ve 45sn de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,04, p=0,011). Nonparanoid �izofreni grubun grupların 30 ve 45 sn Sayılan

Hayvan Sayısı ortalamaları sa�lıklı grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük

bulunmu� (p=0,012, p=0,01), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05)

93

Tablo-30: Sözel Akıcılık Testi (K,A,S Harfi ile ba�layan kelime)- Üç grup arasında kar�ıla�tırma ,

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P

K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 10,57±4,11 9,6±4,01 12,44±5,45 4,497 0,013 15.Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 5,19±1,93 4,32±1,73 4,97±1,87 3,031 0,052 30. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,73±1,15 2,19±1,49 2,5±1,71 2,514 0,085 45. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,65±1,49 1,48±1,18 2,44±1,71 5,188 0,007 60. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2±1,29 1,65±1,52 2,56±1,83 3,842 0,024 A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 7,51±3,66 7,47±3,71 7,97±4,16 0,207 0,813 15. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 3,7±1,71 3,81±1,69 3,79±1,7 0,046 0,955 30. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,59±1,12 1,31±1,2 1,91±1,64 2,411 0,094 45. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,35±1,16 1,37±1,81 1,12±1,12 0,345 0,709 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 0,86±1,06 1,18±1,35 1,15±1,16 0,815 0,445 S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 8,89±4,69 8,45±3,74 11,29±4,69 5,101 0,007 15. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 4,03±1,67 4,06±1,78 4,82±1,47 2,694 0,071 30. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2,08±1,55 1,73±1,32 2,44±1,54 2,757 0,067 45. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,49±1,57 1,35±0,98 1,91±1,52 2,008 0,138 60. Sn Sharfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,3±1,35 1,26±1,09 2,12±1,43 5,736 0,004 Toplam Perseverasyon Sayısı 1,57±1,59 1,76±2,21 2,15±2,58 0,662 0,517 Toplam Kelime Sayısı/3 8,95±3,82 8,5±3,37 10,56±4,49 3,286 0,041

Tablo-31:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

K harfi ile sayılan kelime

sayısı

45. sn K harfi ile sayılan

kelime sayısı

60. sn K harfi ile sayılan

kelime sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,544 0,842 0,511 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,178 0,049 0,281 �izofreni/Sa�lıklı 0,008 0,005 0,015

Tablo-32:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi S harfi ile sayılan

kelime sayısı 60. sn S harfi ile

sayılan kelime sayısı

toplam kelime sayısı/3

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,873 0,988 0,839 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,047 0,016 0,175 �izofreni/Sa�lıklı 0,005 0,004 0,03

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 15.Sn, 30 sn K Harfi �le Sayılan Kelime

Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,052, p=0,085).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı, 15. Sn,

30Sn, 45 sn, 60sn de A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,813, p=0,955, p=0,094, p=0,709, p=0,445).

94

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 15. Sn, 30Sn, 45 sn de S Harfi �le

Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır

(p=0,071, p=0,067, p=0,138).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Perseverasyon Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,517).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,013). Sa�lıklı grubun

K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede

yüksek bulunmu� (p=0,008), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 45. Sn ve 60 sn de K Harfi �le Sayılan

Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,007,

p=0,024). Sa�lıklı grubun 45. Sn ve 60 sn de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı �izofreni

grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,005, p=0,015), di�er

gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların S Harfi �le ve 60 sn de S harfi ile

Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,007, p=0,004). Sa�lıklı grubun Harfi �le ve 60 sn de S harfi ile Sayılan Kelime Sayısı

paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,047, p=0,005) (p=0,016, p=0,004), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların toplam kelime sayısı/3 ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,041). Sa�lıklı grubun toplam

kelime sayısı/3 �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,03), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

95

Tablo-33: Sözel Akıcılık Testi (K,A,S Harfi ile ba�layan kelime)-Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid Bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 10,57±4,11 10,97±3,93 8,23±3,66 12,44±5,45 5,16 0,002 15.Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 5,19±1,93 4,74±1,81 3,9±1,56 4,97±1,87 3,18 0,026 30. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,73±1,15 2,65±1,68 1,74±1,12 2,5±1,71 3,78 0,012 45. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,65±1,49 1,81±1,19 1,16±1,1 2,44±1,71 4,60 0,004 60. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2±1,29 1,77±1,56 1,52±1,48 2,56±1,83 2,69 0,049 A Harfi �le Sayılan 7,51±3,66 7,81±3,46 7,13±3,96 7,97±4,16 0,30 0,826 15. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 3,7±1,71 4,03±1,56 3,58±1,8 3,79±1,7 0,40 0,756 30. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,59±1,12 1,42±1,36 1,19±1,01 1,91±1,64 1,76 0,159 45. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,35±1,16 1,61±2,2 1,13±1,31 1,12±1,12 0,78 0,51 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 0,86±1,06 1,1±1,35 1,26±1,37 1,15±1,16 0,63 0,598 S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 8,89±4,69 9,1±3,52 7,81±3,89 11,29±4,69 3,89 0,011 15. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 4,03±1,67 4,13±1,41 4±2,11 4,82±1,47 1,81 0,148 30. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2,08±1,55 2,1±1,37 1,35±1,17 2,44±1,54 3,28 0,023 45. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,49±1,57 1,35±0,95 1,35±1,02 1,91±1,52 1,33 0,268 60. Sn Sharfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,3±1,35 1,39±1,17 1,13±0,99 2,12±1,43 4,03 0,009 Toplam Perseverasyon Sayısı 1,57±1,59 2,16±2,58 1,35±1,7 2,15±2,58 1,17 0,324 Toplam Kelime Sayısı/3 8,95±3,82 9,16±3,12 7,84±3,53 10,56±4,49 2,83 0,041

Tablo-34:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi K harfi ile

sayılan

15.sn K harfi ile sayılan

30. sn K harfi ile sayılan

45. sn K harfi ile sayılan

60. sn K harfi ile sayılan

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,982 0,738 0,044 0,968 0,932 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,122 0,018 0,998 0,486 0,574 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,269 0,957 0,109 0,083 0,426 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,064 0,258 0,064 0,272 0,914 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,524 0,957 0,977 0,266 0,173 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,001 0,08 0,146 0,001 0,034

96

Tablo-35:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

S harfi ile sayılan

30. sn S harfi ile sayılan

60. sn S harfi

ile sayılan

toplam kelime sayısı/3

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,997 0,998 0,991 0,996 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,722 0,157 0,947 0,628 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,083 0,713 0,031 0,278 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,632 0,171 0,851 0,517 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,161 0,766 0,089 0,448 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,005 0,012 0,008 0,02

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların A

Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı, 15, 30., 45., 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,826, p=0,756,

p=0,159, p=0,51, p=0,598).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15.

Sn,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı

fark bulunmamı�tır (p=0,148, p=0,268).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmamı�tır (p=0,324).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların K

Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,002). Sa�lıklı grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları

nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel oalarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15 sn

de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,026). nonparanoid �izofreni grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı

ortalamaları Paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,018), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir

(p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 30 sn de

K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,012). Paranoid �izofreni grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları

97

Paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,04),

di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

45.,60 sn de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,004,p=0,049). Sa�lıklı grubun K Harfi �le Sayılan Kelime

Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede

yüksek bulunmu� (p=0,001, p=0,034), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların S Harfi

�le Sayılan Kelime Sayısı, 30.,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,011,p=0,023, p=0,009). Sa�lıklı grubun S Harfi

�le Sayılan Kelime Sayısı, 30.,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları

Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,005, p=0,012, p=0,008), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Kelime Sayısı/3 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,041). Sa�lıklı grubun Kelime Sayısı/3 ortalamaları Nonparanoid �izofreni grubundan

istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,02), di�er gruplar arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-36: Sözel akıcılık (Meyve-insan ismi e�le�tirme) Testi: Üçlü grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni Sa�lıklı F p

Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı 5,24±2,15 5,65±2,12 7,79±1,82 16,237 0,0001 E�lemede Terslik Sayısı 0,54±0,93 0,5±0,86 0,82±1,31 1,189 0,308 Olu�amamı� �kili Kelime Sayısı 0,97±1,32 0,87±1,23 0,21±0,59 4,95 0,008 Kategoride Perseverasyon Sayısı 0,24±0,44 0,35±0,77 0,44±0,7 0,77 0,465

Tablo-37:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi meyve- insan ismi

e�leme sayısı

olu�amamı� ikili kelime

sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,615 0,902 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,0001 0,012 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,017

98

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun

Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistiksel

olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların E�lemede Terslik Sayısı , Kategoride

Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır

(p=0,308, p=0,465).

Tablo-38:

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p

Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı 5,24±2,15 5,87±1,91 5,42±2,32 7,79±1,82 11,05 0,0001 E�lemede Terslik Sayısı 0,54±0,93 0,55±0,68 0,45±1,03 0,82±1,31 0,83 0,477 Olu�amamı� �kili Kelime Sayısı 0,97±1,32 0,97±1,3 0,77±1,18 0,21±0,59 3,44 0,019 Kategoride Perseverasyon Sayısı 0,24±0,44 0,29±0,59 0,42±0,92 0,44±0,7 0,70 0,554

Tablo-39:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

meyve- insan ismi e�leme

sayısı

olu�amamı� ikili kelime

sayısı Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,594 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,985 0,89 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,0001 0,023 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,824 0,908 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,001 0,035 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,184

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

grupların Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı

fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı paranoid

bozukluk Paranoid �izofreni ve Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı

derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

99

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

grupların Olu�amamı� �kili Kelime sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı

fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun Olu�amamı� �kili Kelime sayısı paranoid

bozukluk Paranoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,023, p=0,035), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir

(p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

grupların E�lemede Terslik Sayısı , Kategoride Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,477, p=0,554).

Tablo-40: Stroop Testi-Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

Bölüm 1 Süre Sn Olarak 14,86±5,79 13,65±5,94 11,21±2,57 4,485 0,013 Bölüm 1 Hata Sayısı 0,03±0,16 0,03±0,25 0±0 0,316 0,73 Bölüm 1 Düzeltme Sayısı 0,03±0,16 0,03±0,25 0±0 0,316 0,73 Bölüm 2 Süre 14,03±5,59 13,18±4,58 11,71±2,44 2,442 0,091 Bölüm 2 Hata Sayısı 0,05±0,23 0,1±0,43 0,09±0,29 0,177 0,838 Bölüm 2 Düzeltme Sayısı 0,05±0,23 0,08±0,42 0,06±0,24 0,09 0,914 Bölüm 3 Süre 21±9,98 20,29±6,9 15,29±3,34 6,753 0,002 Bölüm 3 Hata Sayısı 0,89±1,31 1,27±1,52 0,68±0,98 2,402 0,095 Bölüm 3 Düzeltme Sayısı 0,65±1,06 0,77±1,22 0,41±0,7 1,271 0,284 Bölüm 4 Süre 31,78±19,28 27,23±9,31 22,06±6,07 5,479 0,005 Bölüm 4 Hata Sayısı 1,3±2,05 1,21±1,42 0,5±0,9 3,056 0,05 Bölüm 4 Düzeltme Sayısı 0,89±1,59 0,85±1,13 0,41±0,86 1,786 0,172 Bölüm 5 Süre 38,78±20,52 36,68±13,93 34,68±17,45 0,525 0,593 Bölüm 5 Hata Sayısı 3,78±4,53 4,21±3,43 3,38±3,39 0,548 0,579 Bölüm 5 Düzeltme Sayısı 1,57±1,72 2,47±1,89 1,79±1,34 3,665 0,028

Tablo-41:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

bölüm 1 süre sn olarak

bölüm 3 süre

bölüm 4 süre

bölüm 4 hata sayısı

bölüm 5 düzeltme sayısı

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,502 0,885 0,178 0,958 0,031 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,009 0,003 0,003 0,07 0,844 �izofreni/Sa�lıklı 0,075 0,004 0,123 0,043 0,158

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 1 Hata Sayısı , hata sayısı,

Bölüm 2 Süre, Bölüm 2 Düzeltme Sayısı, Bölüm 3 Hata Sayısı, Düzeltme Sayısı, Bölüm 4

Düzeltme Sayısı, Bölüm 5 Süre, Hata Sayısı, Düzeltme Sayısı ortalamaları arasında

100

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,73, p=0,091, p=0,838, p=0,914, p=0,095,

p=0,284, p=0,172, p=0,593, p=0,579).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 1 Süre Sn ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,013). Sa�lıklı grubun Bölüm 1

Süre Sn Olarak ortalama puanları paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı

derecede dü�ük bulunmu� (p=0,009), di�er gruplar arasında istatistksel olarak anlamlı fark

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 3 Süre Sn , Bölüm 4 Süre Sn ,

Bölüm 4 Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,002, p=0,005, p=0,05). Sa�lıklı grubun Bölüm 3 Süre Sn , Bölüm 4 Süre Sn , Bölüm 4

Hata Sayısı ortalama puanları paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistksel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,009, p=0,003, p=0,003, p=0,043), di�er gruplar

arasında istatistksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 5 Düzeltme Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,028). �izofreni grubun

Bölüm 5 Düzeltme Sayısı ortalama puanları paranoid bozukluk grubundan istatistksel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,031), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-42:

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p

Bölüm 1 Süre Sn Olarak 14,86±5,79 12,61±3,77 14,68±7,43 11,21±2,57 3,83 0,011 Bölüm 1 Hata Sayısı 0,03±0,16 0±0 0,06±0,36 0±0 0,79 0,505 Bölüm 1 Düzeltme Say. 0,03±0,16 0±0 0,06±0,36 0±0 0,79 0,505 Bölüm 2 Süre 14,03±5,59 12,23±3,83 14,13±5,12 11,71±2,44 2,60 0,055 Bölüm 2 Hata Sayısı 0,05±0,23 0,06±0,25 0,13±0,56 0,09±0,29 0,29 0,832 Bölüm 2 Düzeltme Say. 0,05±0,23 0,06±0,25 0,1±0,54 0,06±0,24 0,11 0,955 Bölüm 3 Süre 21±9,98 19,52±6,28 21,06±7,49 15,29±3,34 4,73 0,004 Bölüm 3 Hata Sayısı 0,89±1,31 1,45±1,65 1,1±1,37 0,68±0,98 1,97 0,122 Bölüm 3 Düzeltme Say. 0,65±1,06 1,1±1,49 0,45±0,77 0,41±0,7 2,85 0,04 Bölüm 4 Süre 31,78±19,28 25,19±7,04 29,26±10,87 22,06±6,07 4,23 0,007 Bölüm 4 Hata Sayısı 1,3±2,05 1,1±1,27 1,32±1,56 0,5±0,9 2,14 0,098 Bölüm 4 Düzeltme Say. 0,89±1,59 0,9±1,19 0,81±1,08 0,41±0,86 1,21 0,307 Bölüm 5 Süre 38,78±20,52 34,1±11,4 39,26±15,85 34,68±17,45 0,84 0,476 Bölüm 5 Hata Sayısı 3,78±4,53 3,68±3,22 4,74±3,61 3,38±3,39 0,78 0,507 Bölüm 5 Düzeltme Sayısı 1,57±1,72 2,58±2,05 2,35±1,74 1,79±1,34 2,52 0,061

101

Tablo-43:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi bölüm 1 süre

sn olarak bölüm 3 süre

bölüm 3 düzeltme sayısı

bölüm 4 süre

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,286 0,836 0,293 0,125 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,999 0,998 0,866 0,835 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,017 0,005 0,776 0,005 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,402 0,836 0,072 0,565 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,698 0,089 0,042 0,736 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,037 0,008 0,999 0,087

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Bölüm 1 Süre Sn, Bölüm 3 Süre ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,011, p=0,04). Sa�lıklı grubun Bölüm 1 Süre Sn, Bölüm 3 Süre ortalamaları

Paranoid bozukluk ve Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı

derecede dü�ük bulunmu� (p=0,017, p=0,037, p=0,005, p=0,008), di�er gruplar arasında

istatistksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Bölüm 3 Düzeltme Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,04). Sa�lıklı grubun Bölüm 3 Düzeltme Sayısı ortalamaları Paranoid �izofreni

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,042 ), di�er gruplar

arasında istatistksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Bölüm 4 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,007).

Sa�lıklı grubun Bölüm 4 ortalamaları Paranoid bozukluk gruplarından istatistiksel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,042 ), di�er gruplar arasında istatistksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

102

Tablo-44: Sözel Bellek Süreçleri Testi-Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

Sözel Bellek Süreçleri Top. Ögr. 50,46±10,32 48,65±9,22 56,29±6,95 8,001 0,001 Tam Ö�renme 5,86±1,69 6,48±1,08 5,38±1,48 7,414 0,001 Agırlıklı Ö�renme Oranı 7,27±1,45 7,07±1,32 7,97±1,03 5,451 0,005 Ö�renme Esnasın. Tekrar. 3,32±2,88 4,76±3,71 4,82±3,85 2,272 0,107 Yanlı�lar Ö�renme Fazında 0,62±1,09 1,19±1,7 0,68±0,94 2,599 0,078 Anlık Bellek 4,24±1,53 4,23±1,65 5,24±1,5 5,081 0,008 En Yuksek Ö�renme Puanı 8,73±1,33 8,55±1,44 9,56±0,79 7,162 0,001 Recall 6,46±2,98 5,66±2,83 7,88±1,68 7,818 0,001 Recognation 2,54±1,83 3,32±2,16 1,91±1,48 6,214 0,003 Toplam Hatırlama 6,46±2,98 5,95±2,69 7,88±1,68 6,296 0,002 Kayıp 1±2,37 0,95±1,43 0,21±0,59 2,846 0,062 Hatırlama Esnasın. Tekrar.r 0,22±0,53 0,4±0,73 0,35±0,54 1,007 0,368 Hatırlama Esnasınd. Yanlı�lar 0,41±0,86 1,02±1,22 0,5±0,96 4,704 0,011

Tablo-45:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

sözel bellek süreçleri

toplam ögrenme tam ögrenme

a�ırlıklı ögrenme

oranı anlık bellek

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,598 0,077 0,735 0,998 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,018 0,302 0,058 0,023 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,001 0,003 0,008

Tablo-46:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

en yuksek ögrenme puanı recall recognation

toplam hatırlama

hatırlama esnasında yanlı�lar

Paranoid bozukluk/ �izofreni 0,772 0,31 0,122 0,606 0,016 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,017 0,059 0,352 0,05 0,926 �izofreni/Sa�lıklı 0,001 0,0001 0,002 0,001 0,061

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Ö�renme Esnasında Tekrar, Yanlı�lar

Ö�renme Fazında , Kayıp, Hatırlama Esnasın. Tekrarlar ortalamaları arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,107, p=0,078, p=0,062, p=0,368)

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Sözel Bellek Süreçleri Toplam

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,001). Sa�lıklı

grubun Sözel Bellek Süreçleri Toplam ortalamaları paranoid bozukluk ve �izofreni

103

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,017, p=0,001), di�er

gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Ö�renme ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,005). Sa�lıklı grubun ö�renme

ortalamaları �izofreni gruplarından istatistksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

( p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Anlık Bellek ortalamaları arasında

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,005). Sa�lıklı grubun Anlık Bellek

ortalamaları Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede

yüksek bulunmu� (p=0,05, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların en yüksek ö�renme oranı, toplam

hatırlama ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır

(p=0,001,p=0,002). Sa�lıklı grubun en yüksek ö�renme oranı, toplam hatırlama ortalamaları

Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,017, p=0,001) (p=0,05, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların recall, Recognation ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,001,p=0,003). Sa�lıklı grubun

recall, Recognation ortalamaları Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel

olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001, p=0,002), di�er gruplar arasında

istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Hatırlama Esnasında Yanlı�lar

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,011). Paranoid

bozukluk grubun Hatırlama Esnasında Yanlı�lar ortalamaları �izofreni gruplarından

istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,016) ,di�er gruplar arasında

istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

104

Tablo-47: Sözel Bellek Süreçleri Testi-Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni

(n:31) sa�lıklı (n:34) F p

Sözel Bellek Süreçleri Toplam Ö�renme Puanı 50,46±10,32 51,32±7,46 45,97±10,11 56,29±6,95 7,40 0,0001 Tam Ö�renme 5,86±1,69 6,52±0,81 6,45±1,31 5,38±1,48 4,92 0,003 Agırlıklı Ö�renme Oranı 7,27±1,45 7,4±1,07 6,74±1,48 7,97±1,03 5,08 0,002 Ö�renme Esnasında Tekrarlamalar 3,32±2,88 5,74±3,72 3,77±3,47 4,82±3,85 3,21 0,025 Yanlı�lar Ö�renme Fazında 0,62±1,09 0,97±1,74 1,42±1,65 0,68±0,94 2,30 0,081 Anlık Bellek 4,24±1,53 4,42±1,78 4,03±1,52 5,24±1,5 3,69 0,014 En Yuksek Ö�renme Puanı 8,73±1,33 9,19±0,98 7,9±1,56 9,56±0,79 11,39 0,0001 Recall 6,46±2,98 6,68±2,43 4,65±2,87 7,88±1,68 8,86 0,0001 Recognation 2,54±1,83 2,77±1,87 3,87±2,32 1,91±1,48 6,02 0,001 Toplam Hatırlama 6,46±2,98 6,97±2,12 4,94±2,84 7,88±1,68 7,99 0,0001 Kayıp 1±2,37 0,48±1,06 1,42±1,61 0,21±0,59 3,76 0,013 Hatırlama Esnasında Tekrarlamalar 0,22±0,53 0,52±0,89 0,29±0,53 0,35±0,54 1,33 0,268 Hatırlama Esnasında Yanlı�lar 0,41±0,86 0,61±0,99 1,42±1,31 0,5±0,96 6,47 0,0001

Tablo-48:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

sözel bellek süreçleri toplam

ögrenme tam

ögrenme

agırlıklı ögrenme

oranı

ögrenme esnasında

tekrarlamalar Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,978 0,212 0,977 0,023 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,16 0,3 0,324 0,952 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,029 0,455 0,096 0,267 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,082 0,998 0,181 0,117 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,109 0,005 0,269 0,713 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,01 0,001 0,618

105

Tablo-49:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi anlık bellek

en yuksek ögrenme puanı recall Recognation

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,968 0,384 0,985 0,957 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,947 0,024 0,018 0,02 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,042 0,019 0,087 0,499 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,771 0,0001 0,009 0,102 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,161 0,609 0,226 0,256 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,012 0,0001 0,0001 0,0001

Tablo-50:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi toplam

hatırlama kayıp

Hatırlama esnasında yanlı�lar

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,834 0,54 0,844 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,055 0,699 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,073 0,151 0,981 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,007 0,093 0,012 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,444 0,895 0,972 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,011 0,002

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların sözel

bellek süreçleri toplam ögrenme ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun sözel bellek süreçleri toplam ögrenme ortalamaları

Paranoid bozukluk ve nonparanoid gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,020, p=0,0001 ), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir

(p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların tam

ö�renme ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,003).

Sa�lıklı grubun tam ö�renme ortalamaları Paranoid �izofreni ve Nonparanoid �izofreni

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,005, p=0,01 ), di�er

gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Agırlıklı Ö�renme Oranı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,002). Sa�lıklı grubun Agırlıklı Ö�renme Oranı ortalamaları Nonparanoid �izofreni

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,001), di�er gruplar

arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Ö�renme Esnasında Tekrar.ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

106

(p=0,025). Sa�lıklı grubun Ö�renme Esnasında Tekrarlar ortalamaları Paranoid bozukluk

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,002), di�er gruplar

arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Ö�renme Esnasında Tekrar.ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,025). Paranoid bozukluk grubun Ö�renme Esnasında Tekrarlar ortalamaları Paranoid

�izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,023), di�er

gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların Anlık

Bellek, Toplam Hatırlama ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,014, p=0,0001). Sa�lıklı grubun Anlık Bellek, Toplam Hatırlama ortalamaları Paranoid

bozukluk ve Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,042,p=0,012) (p=0,007, p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Recall, Recognation ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,001, p=0,0001). Nonparanoid �izofreni grubun Recall, Recognation ortalamaları

Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,018, p=0,0001) (p=0,02, p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel

farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-51: Wisconsin Kart E�le�tirme Testi- Üç grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p

Toplam Cevap Sayısı 117,03±24,92 124,82±10,84 123,18±13,51 2,649 0,075 Toplam Yanlı� Sayısı 57,89±27,31 68,4±24,14 57,24±19,69 3,36 0,038 Toplam Do�ru Sayısı 58,59±18,92 56,13±19,34 65,24±13,57 2,858 0,061 Tamamlanan Kategori Sayısı 2,95±2,16 2,06±2,02 3,15±1,71 4,093 0,019 Perseveratif Tepki Sayısı 51,92±37,28 59,89±41,18 32,68±19,43 6,397 0,002 Perseveratif Hata Sayısı 41,57±27,32 46,02±29,44 28,88±15,42 4,835 0,009 Perseveratif Olmayan Hata Sayısı 16,81±12,6 22,95±20,14 29,68±17,37 4,717 0,011 Perseveratif Hata Yüzdesi 33,24±20,6 36,94±22,25 24,18±13,09 4,567 0,012 �lkkategoride Kullanılan Deneme Sayısı 40,95±43,21 60,58±52,86 25,76±27,42 6,944 0,001 Toplam Do�ru Sayısı 41,3±22,54 36,15±24,42 45,82±17,11 2,158 0,12 Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi 36,59±23,55 29,72±21,19 38,44±17,44 2,325 0,102 Kurulumu Sürdürmede Ba�arısızlık 0,84±1,14 1,1±1,33 1±1,41 0,458 0,634

107

Tablo-52:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

toplam yanlı� sayısı

tamamlanan kategori

sayısı perseveratif tepki sayısı

perseveratif hata sayısı

Paranoid bozukluk/�izofreni 0,089 0,083 0,531 0,688 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,993 0,905 0,061 0,099 �izofreni/Sa�lıklı 0,045 0,029 0,001 0,006

Tablo-53:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

perseveratif olmayan

hata sayısı

perseveratif hata

yüzdesi

�lkkategoride kullanılan

deneme sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,214 0,643 0,089 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,006 0,132 0,329 �izofreni/Sa�lıklı 0,174 0,007 0,001

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Cevap Sayısı, Toplam Do�ru

Sayısı , Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi, Kurulumu Sürdürmede Ba�arısızlık ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,075, P=0,061, p=0,102, p=0,634).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,038). sa�lıklı grubun Toplam Yanlı�

Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

(p=0,045) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,019). sa�lıklı grubun Tamamlanan

Kategori Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek

bulunmu� (p=0,029) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Tepki Sayısı, Perseveratif

Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,002,p=0,009).

sa�lıklı grubun Perseveratif Tepki Sayısı, Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları �izofreni

gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001, p=0,006) ,di�er

gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Hata Yüzdesi, �lkkategoride

Kullanılan Den. Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,012,p=0,001). sa�lıklı grubun Perseveratif Hata Yüzdesi, �lkkategoride Kullanılan Den.

Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�

(p=0,007, p=0,001) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

108

Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Olmayan Hata Sayısı

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,01). sa�lıklı grubun

Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk gruplarından istatistiksel olarak

anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,029) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

Tablo-54: : Wisconsin Kart E�le�tirme Testi-Dört grup arasında kar�ıla�tırma

Paranoid bozukluk

(n:37)

Paranoid �izofreni

(n:31)

Nonparanoid �izofreni (n:31)

sa�lıklı (n:34) F p

Top. Cevap Sayısı 117,03±24,92 122,9±13,5 126,74±7 123,18±13,51 2,04 0,111 Top. Yanlı� Sayısı 57,89±27,31 62,58±24,94 74,23±22,2 57,24±19,69 3,52 0,017 Top. Do�ru Sayısı 58,59±18,92 59,74±18,72 52,52±19,57 65,24±13,57 2,78 0,044 Tamamlanan Kategori Sayısı 2,95±2,16 2,52±2,25 1,61±1,69 3,15±1,71 3,86 0,011 Perseveratif Tepki Sayısı 51,92±37,28 51,52±41,4 68,26±39,87 32,68±19,43 5,50 0,001 Perseveratif Hata Sayısı 41,57±27,32 40,48±28,8 51,55±29,5 28,88±15,42 4,22 0,007 Perseveratif Olmayan Hata Sayısı 16,81±12,6 25,26±21,9 20,65±18,28 29,68±17,37 3,50 0,017 Perseveratif Hata Yüzdesi 33,24±20,6 32,03±22,01 41,84±21,74 24,18±13,09 4,40 0,006 �lk kategoride Kul. Deneme Sayısı 40,95±43,21 53,39±52,08 67,77±53,51 25,76±27,42 5,18 0,002 Kavramsal Düzey Tepki Sayısı 41,3±22,54 41,35±25 30,94±23,06 45,82±17,11 2,62 0,054 Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi 36,59±23,55 34,44±21,83 25±19,75 38,44±17,44 2,64 0,052 Kurulumu Sür. Ba�arısızlık 0,84±1,14 1,19±1,33 1±1,34 1±1,41 0,42 0,741

Tablo-55:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

toplam yanlı� sayısı

toplam do�ru sayısı

tamamlanan kategori

sayısı perseveratif tepki sayısı

Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,85 0,994 0,807 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,025 0,499 0,028 0,23 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,999 0,397 0,973 0,101 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,217 0,381 0,271 0,244 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,803 0,6 0,57 0,14 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,021 0,021 0,009 0,0001

109

Tablo-56:

Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi

Perseveratif hata sayısı

perseveratif olmayan

hata sayısı

perseveratif hata

yüzdesi

ilkkategoride kullanılan

deneme say. Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,998 0,2 0,994 0,665 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,384 0,808 0,273 0,067 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,162 0,011 0,209 0,483 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,329 0,732 0,2 0,586 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,267 0,744 0,371 0,063 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,002 0,165 0,002 0,001

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Cevap Sayısı, Kavramsal Düzey Tepki Sayısı, Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi,

Kurulumu Sür. Ba�arısızlık ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmamı�tır (p=0,111, p=0,054, p=0,52, p=0,741).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur

(p=0,017). Nonparanoid �izofreni grubun Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları Paranoid

bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,025, p=0,021) , di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Toplam Do�ru Sayısı, Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,044, p=0,011). Sa�lıklı grubun Toplam Do�ru Sayısı,

Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel

olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,021, p=0,009), di�er gruplar arasında

istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Perseveratif Tepki Sayısı , Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,001, p=0,007). sa�lıklı grubun Perseveratif Tepki Sayısı ,

Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak

anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001, p=0,002), di�er gruplar arasında istatistiksel

farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

110

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,017). sa�lıklı grubun Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları

Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�

(p=0,011), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).

Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların

�lkkategoride Kul. Den. Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmu�tur (p=0,002). Nonparanoid �izofreni grubun �lkkategoride Kul. Den.

Sayısıortalamaları Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı

derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık

gözlenmemi�tir (p>0,05).

111

TARTI�MA

Bu çalı�mada de�erlendirmeye alınan 37 paranoid bozukluk ve 34 sa�lıklı kontrol

olgusunda ya� ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. 31 paranoid

�izofreni ve 31 nonparanoid �izofreni hastaları ( 28 ayırtedilmemi� �izofreni, 2 dezorganize

�izofreni, 1 basit �izofreni) ya� ortalamaları açısından birbirine uyumlu olmakla birlikte hem

ayrı ayrı hem de birlikte de�erlendirildiklerinde paranoid bozukluk ve sa�lıklı kontrol

grubuna göre ya� ortalamalarının daha dü�ük oldu�u görüldü. Bu sonuç �izofreninin paranoid

bozuklu�a göre daha erken ya�ta ba�ladı�ı bilgisi ile uyumludur ( Kaplan and Sadock,1997).

Cinsiyet faktörünün dı�lanması açısından da sadece erkek hasta ve erkek kontrol grubu

çalı�maya alındı. Gruplar arasında ö�renim sürelerinin ortalamaları açısından fark

saptanmadı. Hasta ve kontrol gruplarına IQ testi uygulanmamı� olmakla birlikte, zeka

düzeyinin bili�sel i�levleri etkileyebilece�i dü�ünülerek, mental retardasyon klinik olarak

dı�landı ve ö�renim süresi ortalamasının benzer olmasına özen gösterildi.

Klinik psikopatolojinin de�erlendirilmesi için �izofreni ve paranoid bozukluk gruplarına

PANSS uygulandı. Paranoid bozukluk ve �izofreni grupları PANSS toplam ve alt skala

puanları açısından kar�ıla�tırıldı�ında pozitif alt ölçek ve genel psikopatoloji toplam puanları

açısından fark bulunmadı. Bu da �izofreni grubunun en az 3 ay süreyle remisyonda olması

(PANSS�70) ile açıklanabilir. PANSS toplam skoru açısından iki grup kar�ıla�tırıldı�ında

�izofreni grubunun anlamlı düzeyde daha yüksek puan aldı�ı tespit edildi. Bu fark negatif alt

ölçekteki istatistiksel anlamlı farktan kaynaklanıyordu. Sonuç olarak paranoid bozukluk ve

�izofreni grupları klinik psikopatoloji açısından kar�ıla�tırıldı�ında sadece negatif belirtilerde

�izofreni grubunun istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha kötü oldu�u söylenebilir. Üçlü

kar�ıla�tırmada paranoid bozukluk, paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarının

pozitif alt ölçek toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark

saptanmamı�tır. Ancak negatif alt ölçek toplamı ortalamaları açısında kar�ıla�tırma

yapıldı�ında paranoid bozukluk grubunun paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni

gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük puan aldıkları, ayrıca paranoid

�izofreni grubunun ortalamasının nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı

düzeyde dü�ük oldu�u bulundu. Sonuç olarak üç grup arasında pozitif belirti ortalamaları

açısından anlamlı fark bulunmazken, negatif belirti ortalamaları açısından ise nonparanoid

�izofreni grubunun en yüksek, paranoid bozukluk grubunun ise en dü�ük ortalama puana

sahip oldu�u bulundu. Bu belirti da�ılımı DSM-IV ve ICD-10 paranoid bozukluk ve �izofreni

alt tiplerinin tanımı itibariyle literatür ile uyumludur.

112

El baskınlı�ını de�erlendirmek için Edinburg El Tercihi Skalası, ayak ve göz

baskınlı�ını de�erlendirmek için ise NES ölçe�inin ilgili alt bölümü uygulandı. Üçlü

kar�ıla�tırmada paranoid bozukluk, �izofreni, sa�lıklı kontrol grubu arasında el,ayak ve göz

baskınlı�ı puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Dörtlü

kar�ıla�tırmada ise paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı

kontrol grubu arasında el baskınlı�ı ortalama puanı açısından bir fark yok iken, ayak ve göz

baskınlı�ı açısından paranoid �izofreni grubunun sa�lıklı kontrol grubuna göre istatistiksel

olarak anlamlı derecede farklı oldu�u (sol ayak ve sa� göz baskınlı�ı lehine), di�er gruplar

arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark olmadı�ı saptandı. Paranoid bozuklukta el, ayak

ve göz baskınlı�ını de�erlendiren çalı�ma literatürde bulunmamaktadır. El baskınlı�ı

açısından bu çalı�manın bulguları literatür ile uyumludur. (Egan ve ark.,2001; Crow,1995;

Weinberger ve Elvevarg, 1997). Ancak �izofreni hastalarında el baskınlı�ı açısından fark

tespit eden az sayıda çalı�ma da vardır (Gureje,1988).

Farklı çalı�malarda sa�, sol ve karma el, ayak ve göz baskınlı�ı açısından farklı bulgular

tespit edilmi� olmakla birlikte ortak bulgu �izofrenide motor baskınlık uyumunda

bozuklukların oldu�u yönündedir (örne�in karma el baskınlı�ı; el,göz,ayak baskınlı�ı

arasında zayıf uyum, el-göz çapraz baskınlık artı�ı gibi). Bu çalı�manın ve daha önceki

çalı�maların bulguları birlikte de�erlendirildi�inde, beynin sol lobunun daha geç geli�ti�i ve

�izofreninin beyin matürasyonundaki bir bozuklu�un sonucu oldu�u �eklindeki yaygın kabul

gören nörogeli�imsel hipotezin ı�ı�ında el, göz ve ayak baskınlı�ı arasındaki uyumsuzlu�un

önemli oldu�u dü�ünülmektedir. Bu çalı�mada nonparanoid �izofreni hastalarında el, göz ve

ayak baskınlı�ı açısından di�er gruplarla kar�ıla�tırıldı�ında fark tespit edilmedi�i gibi kendi

aralarında da bir uyumsuzluk saptanmamı�tır. Paranoid �izofreni hastalarında ise sa�lıklı

kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında ayak ve göz baskınlı�ı açısından (sa� göz ve sol ayak

lehine) istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilirken aynı zamanda el, göz ve ayak

baskınlı�ındaki uyumda da bozukluk oldu�u gözlenmi�tir ki bu, Gureje’nin çalı�ması

(Gureje,1988) ile uyumludur .

Silik nörolojik belirtiler NES skalası ile de�erlendirildi. Üç grup silik nörolojik toplam

puan, bütünleyici-duysal fonksiyon, motor koordinasyon, kompleks motor hareket, ilkel

refleks alt skalaları açısından kar�ıla�tırıldı. �izofreni hastalarının paranoid bozukluk ile

yapılan kar�ıla�tırmasında, �izofreni grubunun ilkel refleksler alt skalasında daha yüksek

puan aldı�ı, bunun dı�ında bir fark olmadı�ı bulundu. �izofreni hastalarını di�er I. Eksen

psikiyatrik bozuklukla NES açısından kar�ıla�tıran çok sayıda çalı�ma olmakla birlikte

113

paranoid bozuklu�u �izofreni grubu ile kar�ıla�tıran çalı�maya literatür taramasında

rastlanmadı. �izofreni hastalarını obsessif-kompulsif bozukluk ile (Golton ve ark.,1996),

madde ve bipolar bozukluk hastaları ile (Kinney ve ark.,1999), �izofreni dı�ı psikotik

bozukluk (Keshavan ve ark.,2003), duygudurum bozuklukları (Krebs ve ark.,2000) ile

kar�ıla�tıran çalı�malar �izofreni hastalarında daha yüksek oranda silik nörolojik belirti tespit

etmi�lerdir. Hernekadar paranoid bozuklukla kar�ıla�tırma olmasa da literatür bilgileri

�izofreni hastalarının di�er I.eksen psikiyatrik bozukluklara göre daha fazla silik nörolojik

belirti gösterdiklerini belirtmektedir. �izofreni alt tiplerinin kar�ıla�tırıldı�ı dörtlü grupta ise

paranoid bozukluk- paranoid �izofreni arasında fark olmadı�ı, paranoid bozukluk-

nonparanoid �izofreni sadece kompleks motor hareket skalasında benzer puanlar aldıkları,

di�er tüm alt skalar ve toplam NES skorunda ise nonparanoid �izofreninin daha kötü

performans gösterdi�i bulundu. Literatür taramasında DSM-IV’e göre �izofreni alt tiplerini

NES skalasına göre de�erlendiren çalı�maya rastlanmamakla birlikte pozitif ve negatif

belirtilerle silik nörolojik belirtileri kar�ıla�tıran çalı�malar vardır. Genel olarak silik nörolojik

belirtiler pozitif belirtilerden çok negatif belirtilerle ili�kilendirilmi�tir (Schroder ve ark.,1991;

Whitty ve ark.,2000; Buchanan ve ark.,1990; Tiryaki ve ark.,2003; Chen ve ark.,2000). Bu

çalı�mada DSM-IV kriterlerine göre �izofreni alt tiplendirilmesi yapılmı� olup, paranoid-

nonparanoid �eklinde iki ana grup arasında silik nörolojik belirtiler kar�ıla�tırılmı�tır.

Nonparanoid �izofreni grubunda PANSS’a göre negatif belirtilerin daha fazla olması ve yine

nonparanoid grupta silik nörolojik belirtilerin daha fazla bulunmu� olması dikkate alındı�ında

bulgularımızın literatürle uyumlu oldu�unu söyleyebiliriz. �izofreni alt tiplerinin

kar�ıla�tırıldı�ı dörtlü grupta ise paranoid bozukluk-paranoid �izofreni arasında fark olmadı�ı,

paranoid bozukluk- nonparanoid �izofreni kar�ıla�tırılmasında sadece kompleks motor hareket

skalasında benzer puanlar aldıkları, di�er tüm alt skalar ve toplam NES skorunda ise

nonparanoid �izofreninin daha kötü performans gösterdi�i bulundu. Paranoid bozukluk ile

paranoid �izofreni hastalarının PANSS ölçe�inde de�erlendirildi�inde pozitif ve negatif alt

ölçek puanlarının benzer olması, dolayısıyla negatif belirtilerin daha az olması NES

skorundaki bu benzerli�i açıklayabilir. Bu sonuçlarda literatür ile uyumludur.

�izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında hem silik nörolojik

toplam puan hem de alt skalaların tümünde daha yüksek puan aldıkları bulundu. Bu literatür

bilgisi ile uyumludur (Gureje ve ark.,1988;Buchanan ve ark.,1989;Bersani ve ark.,2004;Chen

ve ark.,2000;Gurion ve ark.,2004). Paranoid �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile

kar�ıla�tırıldı�ında sadece ilkel refleks alt skalasında anlamlı olarak daha yüksek puan

aldıkları, di�er alt skalalarda ve toplam puanda anlamlı fark olmadı�ı bulundu. Nonparanoid

114

�izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubuna göre hem toplam puanda hem de alt skala

puanlarında daha kötü performans gösterdikleri bulundu. Herne kadar literatür bulguları

�izofreni hastalarında silik nörolojik belirtilerin sa�lıklı ve di�er psikiyatrik gruplara göre

daha yüksek oranda bulundu�unu belirtse de, herhangi bir NES alt skalasının �izofreniye

özgüllü�ü ile ilgili çalı�maların sonuçları çeli�kilidir (Keshavan ve ark.,2003;

Krebs ve ark.,2000).

Paranoid bozukluk hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında, ( �izofreni-

paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu kar�ıla�tırmasında) motor koordinasyon alt

skalasında sa�lıklılara göre daha yüksek puan aldıkları saptandı. Ancak �izofreninin paranoid-

nonparanoid �eklinde ayrıldı�ı dört grup kar�ıla�tırmasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark

tespit edilmedi. Örneklemdeki de�i�ikliklerle bu farkın nedeni açıklı�a kavu�turulabilir ya da

tesadüfi olup olmadı�ı anla�ılabilir. Sonuç olarak �izofreni grubunun hem sa�lıklı

kontrollerden hem de paranoid bozukluk hastalarından daha fazla silik nörolojik belirti

gösterdi�i, bu farkın nonparanoid �izofreni grubundan kaynaklandı�ı söylenebilir. Paranoid

�izofreni ve paranoid bozukluk hastalarının NES açısından benzer performans sergiledikleri

ve nonparanoid �izofreniye göre anlamlı düzeyde daha iyi oldukları görüldü. Paranoid

bozuklukta silik nörolojik belirtileri de�erlendiren çalı�maya rastlanmadı. Ancak di�er I.eksen

psikiyatrik bozuklukları �izofreni hastaları ve sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tıran

çalı�malar, bunların sa�lıklı grup ile �izofreni arasında bir yerde performans gösterdi�ini

bulmu�tur. Paranoid bozuklukta silik nörolojik belirtilerin varlı�ı ve düzeyi ile ilgili ileri

çalı�malara ihtiyaç vardır.

Çalı�mada sözel dikkati de�erlendirmek için Sayı Dizisi Testi (Digit Span Test)

kullanıldı. Hem �izofreni- paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu �eklinde olan üçlü

kar�ıla�tırmada hem de paranoid �izofreni –nonparanoid �izofreni-paranoid bozukluk-sa�lıklı

kontrol grubu �eklinde olan dörtlü kar�ıla�tırmada gruplar arasında fark tespit edilmedi.

�izofrenide bozulmu� olan bili�sel i�levlerden biri dikkat olarak ifade edilmekle birlikte,

dikkati de�erlendiren testlerden biri olan sayı dizisi testinde istatistiksel olarak anlamlı bir

bozukluk tespit edilmedi. Bu paranoid ve nonparanoid �izofreni grupları arasında fark

bulamayan çok sayıdaki çalı�ma ile uyumludur (Golstein ve Halperin,1977; Kay,1979; Broga

ve Neufeld ,1981; Colb ve Whishav,1983). Paranoid alt tipin sayı dizisi testinde daha yüksek

performans gösterdi�ini bulan az sayıda çalı�ma da vardır (Rund,1983).

Paranoid bozuklukta sayı dizisi testini uygulayan çalı�maya rastlanmadı.

Dikkati sürdürme yetene�ini de�erlendirmek için CPT (Continue Performance Test)

kullanıldı. �izofreni hastaları paranoid bozukluk hastaları ile kar�ila�tırıldı�ında herhangi bir

115

fark tespit edilmedi�i gibi, �izofreni alt grupları ayrı ayrı paranoid bozukluk ile

kar�ıla�tırıldı�ında da fark saptanmadı. Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreninin de

benzer performans gösterdi�i bulundu. �izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre

CPT’de daha az toplam do�ru yaptıkları bulundu. Paranoid �izofreni ile sa�lıklı kontrol grubu

arasında da anlamlı fark bulunmadı, ancak nonparanoid �izofreni hastalarının CPT Ters do�ru

ve toplam do�ru sayısında daha dü�ük puan aldıkları, dolayısıyla dikkatlerini sürdürmede

daha ba�arısız oldukları gözlendi. Ters do�ru sayısının nonparanoid �izofreni hastalarında

dü�ük olması çalı�ma belle�indeki bozuklu�u da dü�ündürmektedir. Bu bulgular �izofrenide

CPT performans bozuklu�u tespit eden çalı�malar ile uyumludur (Nuechterlein ve ark.,1992;

Orzack ve Kornetsky,1996; Cornblatt ve Keilp,1994; Steinhauer ve ark.,1991). Paranoid

bozukluk sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında (hem üçlü hem dörtlü grup

kar�ıla�tırmasında) daha yüksek CPT toplam yanlı� puanı aldıkları görüldü. Paranoid

bozuklu�un benzer sayıda do�ru ve daha fazla yanlı� yapması dikkati sürdürme

bozuklu�undan çok hipervijilans halini dü�ündürmektedir. Geni� bir literatür taraması

yapılmı� olmasına ra�men paranoid bozuklukta CPT performansını de�erlendiren bilgiye

rastlanmamı�tır.

Paranoid bozuklukta CPT uygulayan bir çalı�maya literatürde rastlanmamı� olmakla

birlikte OKB’de CPT’de bozukluk saptayan çalı�malar vardır (Aigner ve ark.,2007).

Bu çalı�mada yürütücü i�levleri de�erlendirmek için, �z Sürme Testi (Trail Making Test

A-B), Stroop Renk Kelime Testi, Sözel Akıcılık Testi, Ardı�ık Kategori Adlandırma Testi ve

Wisconsin Kart E�le�tirme Testi kullanıldı. Wisconsin Kart E�le�tirme Testi’nin dorsal ve

ventral prefrontal korteksin, Sözel akıcılık testlerinin frontal-temporal bölgeleri, Stroop Renk

Kelime Testi’nin ise singulo-frontal nöral a�ı (network) de�erlendirdi�i dü�ünülmektedir.

�z Sürme Testi (Trail Making Test A-B) uygulandı�ında hem üçlü hemde dörtlü

gruplarda hata sayısı açısında fark tespit edilmedi. �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile

kar�ıla�tırıldı�ında �z sürme Testi A ve B’de anlamlı olarak daha uzun sürede testi

tamamlamı�lardır. Paranoid �izofreni sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında fark

saptanmadı. Nonparanoid �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubuna göre �z sürme Testi hem

A hem de B’de daha uzun sürede testi tamamladılar. Nonparanoid �izofreni hastaları paranoid

�izofreni hastalarına göre �z Sürme A testini daha uzun sürede tamamladılar. Ancak B testinde

aralarında fark olmadı�ı gözlendi. Bu durum da paranoid �izofreni hastalarının yürütücü

i�levlerle ilgili daha basit testlerde (Trail Making –A) normale yakın performans

gösterebildiklerini, ancak çalı�ma belle�inin de devreye girdi�i daha karma�ik testlerde (�z

sürme-B) zorlandıklarını ve nonparanoid �izofreniye benzer �ekilde kötü performans

116

sergilediklerini dü�ündürmektedir. Paranoid �izofreni hastaları ile sa�lıklı kontrol grubu

arasında fark saptanmadı. Dolayısıyla görülmektedir ki, hem paranoid hem de nonparanoid

�izofreni hastaları paranoid bozukluk ve sa�lıklı kontrol grubuna göre daha fazla hata

yapmamı�lardır. Ancak testi tamamlama süreleri uzamakla birlikte bu sadece nonparanoid

�izofreni hastalarında (sa�lıklılara ve paranoid �izofreni hastalarına göre) istatistiksel olarak

anlamlı düzeye ula�maktadır.

Horacek ve ark.(2006), bu çalı�manın bulguları ile uyumlu olacak �ekilde, �izofreni

hastalarının TMT A ve B testinde sa�lıklı kontrol grubuna göre daha kötü performans

gösterdiklerini bulmu�lardır. Ayrıca yazarlar frontal lob metabolizmasındaki dü�üklü�ün ve

temporoparietolimbik bölgelerin metabolizma artı�ının �izofrenide dü�ük TMT

performansının altında yatan nörobiyolojik temel oldu�unu ileri sürmü�lerdir.

TMT, çalı�ma belle�ini, psikomotor hızı ve yürütücü i�levleri de�erlendirmektedir.

Mihurin ve ark.(2006), �izofreni hastalarını major depresyon ve sa�lıklı kontrol grubu ile

kar�ıla�tırdıkları çalı�malarında her iki hasta grubunun sa�lıklı gruba göre i�lem hızı açısından

daha yava� olduklarını, ancak sadece �izofreni grubunun anlamlı derecede daha fazla takip

etmede hata yaptı�ını bulmu�lardır.

Paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu, paranoid bozukluk-�izofreni ve �izofreni alt

tipleri arasında her iki testte de zaman ve hata sayısı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmadı.

Stroop testi karma�ık dikkat i�levlerini de kapsayacak �ekilde yürütücü i�levleri

de�erlendirmektedir. Stroop Testi TBAG Formunun bilgi i�leme hızı, de�i�en talepler

do�rultusunda algı hedefini de�i�tirebilme ve otomatik süreçlerin bozucu etkisine kar�i

koyabilme, dikkat edilen uyarıcılarla edilmeyenlerin paralel i�lenmesi gibi süreçleri ölçtü�ü

ve dikkat için “altın standart” niteli�inde oldu�u belirtilmi�tir (MacLeod, 1991). Yürütücü

i�levler kapsamında da ele alınan bu gibi yeteneklerle ilgili kritik beyin alanlarının ba�ında,

ergenlik ça�ına kadar geli�imini sürdüren prefrontal bölge gelmektedir (Casey, Giedd ve

Thomas, 2000; Cycowicz, 2000; Goldman-Rakic, 1987; Karaka� ve H.M. Karaka�, 2000;

Karaka� ve ark., 2002). Günümüzde Stroop testinin, frontal lob fonksiyonlarını

de�erlendirmede kullanılması konusunda geni� bir görü� birli�i vardır (Malloy ve Richardson,

1994). PET (Positron Emission Tomography) gibi ileri fonksiyonel görüntüleme teknikleriyle

yapılan çalı�malar, normal deneklerde, Stroop testi esnasında orbital ve anterior singulat

frontal alanların aktive oldu�unu göstermi�tir (Malloy ve Richardson, 1994). �izofreni grubu,

tüm testlerde, sa�lıklı kontrol grubuna göre daha dü�ük performans göstermi�tir.

Bu çalı�mada hasta grupları arasında üçlü ve dörtlü kar�ıla�tırmada Stroop Testinde test

117

süresi, hata ve düzeltme sayısı açısından fark bulunmaz iken, �izofreni ve paranoid bozukluk

hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre daha uzun sürede tamamladıkları gözlendi.

Daha önceki çalı�maların sonucunda bildirildi�i gibi �izofrenide dikkat bozuklu�unun

çok sayıda dikkatin farklı parametrelerini ölçen testlerle de�erlendirildi�i önemlidir. Tek bir

test �izofrenide dikkat bozuklu�unu yansıtamamaktadır.

Sözel Akıcılık Testinin hayvan isim sayısı alt tipi uygulandı�ında nonparanoid

�izofreni hastalarının hem sa�lıklı kontrol grubuna hem de paranoid bozukluk grubuna göre

daha kötü performans gösterdi�i görülmektedir. Paranoid �izofreni hastaları nonparanoid

gruba göre daha iyi performans, paranoid bozukluk ile benzer performans göstermi�tir.

Paranoid bozukluk hastalarının sa�lıklı kontrol grubu ile benzer performansa sahip oldu�u

görüldü. Bu bulgular literatür bilgisi ile uyumludur (Hamlin ve Folsom, 1977; Magaro ve

Page, 1983; Borstein ve ark.,1990) .

Sözel Akıcılık Testinin K-A-S alt tipi uygulandı�ında, üçlü kar�ıla�tırmada ortalama

toplam kelime sayısı (toplam kelime sayısı/3) açısından sa�lıklı kontrol grubuna göre

�izofreni hastalarının daha az kelime ürettikleri, di�er gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı bir farkın olmadı�ı bulundu. Moore ve ark. (2006), F-A-S harfleri ile ba�layan

kelimeler ve hayvan ismi saymayı kullanarak sözel akıcılı�ı de�erlendirmi�lerdir. �izofreni

hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre sözel akıcılı�ın hem hayvan hem de harf alt tipinde

belirgin olarak daha az sayıda kelime ürettiklerini tespit etmi�lerdir.Bu çalı�manın sonuçları

bu literatür çalı�ması ile uyumludur.

K-A-S harfi ile ba�layan kelime sayısı alt tipinde paranoid bozukluk hastaları ile

paranoid �izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna yakın performans gösterdikleri, ancak

nonparanoid �izofreni grubunun sa�lıklı gruba göre anlamlı düzeyde daha kötü performans

gösterdikleri bulundu. Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni

arasındaki sözel akıcılık testlerinde farklılık ve benzerliklerin de�erlendirilmesi için örneklem

sayısının daha yüksek olaca�ı çalı�malara ihtiyaç vardır.

Sözel Akıcılık Testinin Kategori E�le�tirme alt tipinde paranoid bozukluk, paranoid ve

nonparanoid �izofreni hastaları kendi aralarında benzer performans göstermekle birlikte

sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldıklarında her birinin kötü performans gösterdikleri

bulunmu�tur. Paranoid bozuklukta sözel akıcılık testi performansının de�erlendirildi�i

çalı�maya rastlanmadı. �izofreni hastalarında ise sözel akıcılık testinde sa�lıklı kontrol

grubuna göre bozukluk tespit eden çalı�malar vardır (Aloia ve ark.,1996). Bazı ara�tırmacılar

harf akıcılı�ı gibi fonolojik tarama ile kar�ıla�tırıldı�ında, hayvanlar gibi semantik taramada

bozuklu�un daha fazla oldu�unu belirtmi�tir (Gourovitch ve ark.,1996). Kolb ve Whishav

118

(1983), �izofreni alt tiplerinde sözel akıcılık açısından fark saptamamı�lardır. Borstein ve

ark.(1990) ise nonparanoid �izofreni hastalarının paranoid ve kontrol grubuna göre daha kötü

performans gösterdiklerini bildirmi�lerdir.

Rossel 2006’da geni� bir �izofreni, bipolar hastaları ve sa�lıklı kontrol grubunda

semantik ve fonolojik akıcılı�ı de�erlendirmi�lerdir. �izofreni hastaları hem semantik hem de

fonolojik akıcılıkta bozukluk göstermi�lerdir. Dolayısıyla yazar fonolojik akıcılı�ın her iki

hastalıkta da iyi bir bili�sel belirteç olabilece�ini ileri sürmü�tür. Hezeyanların �iddeti tüm

hastalarda semantik akıcılık performansıyla ili�kili bulunmu�tur. Bipolar hastalar daha fazla

kelime üretmi�tir.

Sözel akıcılık testi WCST’ye göre yürütücü i�levlerin daha geçerli bir ölçümü olabilir.

Çünkü frontal lop hasarlarına daha duyarlıdır. Henry ve Crawfort (2005), sa�lıklı kontrol

grubu ile �izofreni hastaları fonolojik ve semantik akıcılık açısından ayrıca di�er bil�sel

i�levleri kar�ıla�tıran seksendört çalı�manın meta analizini yapmı�lardır. �izofreni hastalarının

fonolojik akıcılı�a göre semantik akıcılıkta daha fazla bozukluk gösterdi�ini ancak ne

semantik ne de fonolojik defisitlerin genel zeka ve psikomotor hızdan farklı olarak özgül

bozukluk olmadıkları bildirilmi�tir. WCST’de oldu�u gibi sözel akıcılık testlerindeki

bozukluklar da yürütücü kontrol süreçlerindeki özel bir güçlü�ü yansıtmayıp daha yaygın bir

entellektüel bozuklu�u yansıtmaktadır.

Sözel bellek süreçleri testi uygulandı�ında paranoid bozukluk hastaları ile paranoid

�izofreni hastaları arasında belirgin bir fark yok iken, nonparanoid �izofreni hastalarının hem

paranoid �izofreni hem de paranoid bozukluk hastalarından ayrıca da sa�lıklı kontrol

grubundan SBST’nin çesitli parametrelerinde daha dü�ük performans gösterdikleri bulundu.

�izofreni hastalarında anlık belle�in ve hatırlama puanının sa�lıklı kontrol grubuna göre daha

dü�ük oldu�unu bildiren çalı�malar vardır (Paulsen ve ark.,1995). Ayrıntılı bazı çalı�malar

�izofreni hastalarında kelimelerin geri ça�rılmalarındaki sorunların kelimeleri tanınmasındaki

sorunlardan daha fazla oldu�unu bildirmektedir (Calev,1984; Clare ve ark.,1993; Paulsen ve

ark.,1995). Calev (1984), daha önce verilen verilerin tanınma becerisinin ço�u �izofreni

hastasında normal oldu�unu bildirmi�tir. En az 50 yıldır bilinen ve “korunmu� tanıma ( spared

recognition)” olarak isimlendirilen bu bellek fenomeni tekrarlayıcı bir �ekilde literatürde

bildirilmi�tir (Chapman ve Chapman,1973). Bu çalı�manın bulguları literatür bulguları ile

uyumludur. Ancak paranoid bozuklukta sözel belle�i de�erlendiren herhangibir çalı�maya

rastlanmadı�ı gibi �izofreni alt tiplerini de bu açıdan de�erlendiren çalı�ma yoktur. Sonuç

olarak �izofreni hastalarının sa�lıklı ki�ilere göre kolayla�tırılmı�, ipucu verilen hatırlamadan

daha dü�ük yararlanma becerisi gösterdikleri söylenebilir.

119

Wisconsin Kart E�le�tirme Testi uygulandı�ında paranoid bozukluk ve paranoid

�izofreninin sa�lıklı kontrol grubuna yakın performans gösterdi�i saptandı. �izofreni grubu

toplam olarak sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında toplam yanlı� sayısı, tamamlanan

kategori sayısı, perseveratif tepki ve perseveratif hata sayısı, perseveratif hata yüzdesi, ilk

kategoriyi olu�turmada kullanılan deneme sayısı parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı

düzeyde fark tespit edildi. �izofreni hastalarının sa�lıklılara göre daha fazla perseverasyon

gösterdiklerini bildiren çok sayıda çalı�ma vardır (Zanello ve ark.,2003; Penn ve

ark.,1995;Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark.,1998).

�izofreni grubu alt tiplerine ayrılıp (paranoid-nonparanoid) sa�lıklı kontrol grubu ile

ayrı ayrı kar�ıla�tırıldı�ında paranoid �izofreni hastaları ile sa�lıklı kontrol grubu arasında

anlamlı fark saptanmadı. Nonparanoid �izofrenin ise yukarıda belirtilen tüm parametrelerde

sa�lıklı kontrol grubundan daha kötü performans sergiledi�i gözlendi.

Paranoid ve nonparanoid �izofreni hastaları kendi aralarında kar�ıla�tırıldı�ında

WCST’nin alt skalaları açısından anlamlı fark saptanmadı. WCST ile yürütücü i�levleri

de�erlendiren be� çalı�manın sadece birinde paranoid �izofreni hastalarının nonparanoid

�izofreni hastalarına göre daha az perseveratif hata yaptıkları bulunmu�tur (Borstein,1999).

�izofrenide yürütücü i�levlerde bozukluk oldu�u birçok çalı�mada gösterilmi�tir.

Sonuç olarak bu çalı�mada nonparanoid �izofreninin di�er iki klinik gruba göre

(paranoid bozukluk ve paranoid �izofreni), ama özellikle de sa�lıklı kontrol grubuna göre

NES ve bili�sel i�levleri ölçen çe�itli testlerde hem nicelik hem de nitelik olarak daha fazla

bozukluk gösterdikleri görüldü. Paranoid bozukluk ve paranoid �izofrenide de bazı

bozukluklar olmakla birlikte genel olarak sa�lıklı kontrol gruba göre, nonparanoid �izofreniye

oranla, daha yakın bir performans gösterdikleri gözlendi. Bu durum, her iki hastalık grubunda

pozitif belirtilerin ön planda olması ve dolayısıyla literatürle de uyumlu olarak silik nörolojik

belirtiler ve bili�sel i�levlerin pozitif belirtilerden ba�ımsız olması ile açıklanabilir.

Nonparanoid �izofreni grubunda her iki alanda bozukluk gözlenmesi PANSS negatif belirti

puanının yüksek olması ile açıklanabilir. Bu nedenle paranoid �izofreni ve nonparanoid

�izofreni gruplarının PANSS negatif alt ölçek puanlarının benzer oldu�u ve farklılıkların

yeniden de�erlendirildi�i çalı�malara ihtiyaç vardır. Bu çalı�mada total PANSS de�erinin

benzer olmasına dikkat edilmi� olup, alt skalalardaki farklılıklar bu çalı�manın

kısıtlılıklarından biridir. Ayrıca �izofreni grubunda defisit (eksiklik) özelli�inin de

ara�tırılmamı� olması çalı�manın di�er bir kısıtlılık alanıdır. Klinik belirtiler açısından

�izofreni heterojen bir yapı göstermekte olup, sendrom olarak ifade edilmektedir. Bunun

bili�sel i�levler açısından da geçerli oldu�u dü�ünülebilir. Yani DSM-IV’e göre �izofreni

120

tanısı alan hastaların klinik belirtilerinde farklılıklar olabilece�i gibi, nörolojik belirtiler ve

bili�sel i�levler açısından da farklı özellikler gösterebilecekleri, farklı klinik seyirlerinin ve

ya�am kalitelerinin olabilece�i, farklı düzeyde yıkım ya�ayabilecekleri literatür bilgileri

ı�ı�ında söylenebilir. Dolayısıyla özellikle de bili�sel i�lev bozukluklarının ve silik nörolojik

belirtilerin ya�am kalitesi ve i�levsel sonuç ile ba�lantısı göz önünde tutuldu�unda ilk epizot

hatta prodromal dönemden itibaren hastaların hem klinik belirtiler hem de nörokognitif açıdan

de�erlendirilmesi farmakoterapi, psikoterapi ve rehabilitasyon çalı�malarının planlanması

açısından önemlidir.

Nörogeli�imsel hipotez, �izofrenide intrauterin ve postnatal nöronal matürasyonda

aksaklıklar oldu�unu belirtmektedir. Ancak matürasyondaki bu aksaklıkların geli�imin hangi

evresinde oldu�u ve �iddetinin düzeyi, hangi yolakların etkilendi�ine göre farklı klinik,

nörolojik ve bili�sel özellikler gösteren (dolayısıyla sendrom tanımına uyan) farklı �izofreni

tablolarına yol açtı�ı dü�ünülebilir. Bu çalı�manın bulguları nörogeli�imsel hipotez açısından

de�erlendirildi�inde nonparanoid �izofreni grubunun paranoid �izofreni grubuna göre nöronal

matürasyonun daha erken a�amalarında ve daha �iddetli bozukluklar ya�adıkları ve bu nedenle

daha fazla nörolojik belirti ve bili�sel i�lev bozuklu�u gösterdikleri dü�ünülebilir. Bu

nonparanoid �izofreninin daha erken ya�ta ba�ladı�ı bilgisi ile uyumludur.

PANSS, NES ve nörokognitif testlerdeki sonuçlara göre paranoid �izofreninin,

nonparanoid �izofreniden çok, paranoid bozuklu�a yakın oldu�u bu çalı�manın bulgularında

görülmektedir. Bu çalı�mada kontrol grubu olarak, di�er bir birinci eksen psikiyatrik

bozukluk de�il de, paranoid bozuklu�un tercih edilmesinin nedeni klinik belirtiler ve tam

remisyonun olmaması açısından �izofreniye daha yakın olmasıdır. Paranoid bozuklukla

kar�ıla�tırma �izofreni sendromunu klinik, nörolojik ve bili�sel belirtilere göre ayrı�tırmak, alt

tiplere ayırmak açısından önemli olabilir. Bu konuda kar�ıla�tırma grubu olarak yine paranoid

bozuklu�u olan, benzer �ekilde kapsamlı nörokognitif batarya kullanan, ancak olgu sayısının

arttırılaca�ı daha ileri ara�tırmalara ihtiyaç vardır.

Bu çalı�mada paranoid bozukluk sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırılmı�, ya� ve e�itim

açısından benzerlik saptanmı�tır. Sa�lıklı gruba göre motor koordinasyon alt ölçe�i dı�ında

silik nörolojik belirtilerde farklılık saptanmamı�tır. Bili�sel i�levleri de�erlendirmede sözel

akıcılık, Stroop testi tamamlama süresi, sözel bellek testlerinde toplam ö�renme, anlık bellek,

hatırlamada , yürütücü i�levleri ölçen WCST’te ise hata sayısında sa�lıklı kontrollere göre

istatistiksel olarak anlamlı bozukluklar saptanmı�tır. Ancak paranoid bozuklukta NES ve

bili�sel i�levlerle ilgili yapılan fazla çalı�ma olmaması bu çalı�manın verilerinin tartı�ılmasını

güçle�tirmektedir. Bu alanda ileri çalı�malara ihtiyaç vardır.

121

ÖZET

Bu çalı�mada DSM-IV kriterlerine göre klinik olarak de�erlendirilen, Bakırköy Ruh ve

Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne ba�lı Ayaktan Tedavi Birimi, Psikotik Bozukluklar Tedavi

Birimi ve Adli Psikiyatri birimlarinde en az 3 aylık remisyonda olan 31 paranoid �izofreni,

31 nonparanoid �izofreni, 37 paranoid bozukluk hastası ve 34 sa�lıklı kontrol grubu (herhangi

psikiyatrik hastalı�ı olmayan)na NES de�erlendirme ölçe�i ve nöropsikolojik batarya

uygulanmı�, �izofreni alt tipleri arasında ve kontrol grubu ile farklılıklar ara�tırılmı�tır. Tüm

gruplara NES, Edingburg El Tercihi Skalası, Sayı Menzili Testi, Continue Performance Test,

Sözel Bellek Süreçleri Testi, Wisconsin Kart E�le�tirme Testi, Stroop Renk Kelime Testi,

Sözel Akıcılık Testleri, �z sürme Testi A-B; sa�lıklı kontrol grubu dı�ındaki gruplara PANSS

uygulandı. Bu çalı�mada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile

yapılmı�tır.

Verilerin de�erlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,standart

sapma) yanı sıra gruplar arası kar�ıla�tırmalarda tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ( one-

way ANOVA) alt grup kar�ıla�tırmalarında Tukey çoklu kar�ıla�tırma testi (Tukey multiple

comparison test), ikili grupların kar�ıla�tırmasında ba�ımsız t testi (unpaired t test) , nitel

verilerin kar�ıla�tırmalarında ki-kare testi (Chi square test) , de�i�kenlerin birbirleri ile

ili�kisini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmı�tır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05

düzeyinde de�erlendirilmi�tir.

Çalı�manın sonucunda nonparanoid �izofreninin negatif belirtiler, NES ve bili�sel

i�levler açısından sa�lıklı kontrol ve paranoid bozukluk grubundan oldu�u gibi paranoid

�izofreni grubundan da daha fazla NES skoru ve bili�sel bozukluk gösterdi�i bulundu. DSM-

IV’e göre ayrı bozukluklar olarak sınıflandırılmakla birlikte paranoid bozukluk ve paranoid

�izofreni arasındaki benzerlik ( PANSS belirti da�ılımı, NES ve bili�sel i�levler açısından)

paranoid-nonparanoid �izofreni arasındaki benzerlikten daha fazla olarak bulundu. Bu durum

�izofreni alt tiplendirmesinin geli�tirilmesi açısından (DSM-IV dı�ında da farklı alt

tiplendirilmeler de mevcuttur) ara�tırmalara kontrol grubu olarak paranoid bozuklu�un

alınmasının gereklili�ini göstermektedir.

122

SUMMARY

In this study we aimed to explore the differences between different subtypes of

schizophrenia and the healty control group. Thirty -one patients with schizophrenia paranoid

subtype, 31 schizophrenia other than paranoid subtype, 37 patients with paranoid disorder

diagnosed by DSM IV clinical criteria who were all in remission for at least 3 months and 34

healthy controls (who reported no psychiatric disturbances) were assesed using NES

assessment scale and neuropsychological battery. Patients were recruited from three different

clinies within Bakirkoy Research and Turkey Hospital for Neurology, Psychiatry and

Neurosurgery Clinic. Inpatient clinic, Forensic Psychiatry Clinic. All groups were assessed by

Positive and Negative Syndrome Scale, Edinburg Handedness Inventory, Neurological

Evaluation Scale, Digit Span Test, Continuous Performance Test, Trail Making Test A-B,

Verbal Learning Test, Verbal Fluency Test, Stroop Colour Test, Wisconsin Card

Sorting Test. Graph Pad Prisma V.3 packed program was used for statistical analysis were

performed with..

The Data were assessed by complementary statistical methods (median, standard

deviation); one way variance analysis (ANOVA) was used when comparing groups and

Tukey multiple comparison test was used for subtype comparisons, unpaired t test for

comparison of dual groups, Chi square test for qualitative data comparisons and Pearson

correlation test was used to determine the relation between the variables. The evaluation of

the results were regarding a significance level of p<0.05.

Results revealed that schizophrenia other than paranoid subtype group had higher scores

of PANSS negative symptoms, NES and cognitive functioning when compared with healthy

controls, paranoid disorder patients and schizophrenia paranoid subtype group. Despite the

fact that paranoid disorders and paranoid schizophrenia are classified as different disorders in

DSM-IV, the similarities that paranoid disorder and paranoid schizophrenia share (regarding

PANSS symptom distribution, NES and cognitive functioning) were found to be more than

the similarities between paranoid and non paranoid schizophrenia. These findings indicate

that paranoid disorder group should be included as control group in research studies to

improve the schizophrenia subtypes (there are available classifications other than DSM IV

with different sub types).

123

KAYNAKLAR

1. Addington J., Addington D., Maticka- Tyndale E., 1991. Cognitive functioning and positive and negative symptoms in schizophrenia. Schizophr. Res. 4: 123-34.

2. Addington J. Cognitive functioning and negative symptoms in schizophrenia. In: Sharma T., Harvey P.D., eds. Cognition in schizophrenia. Oxford: Oxford University Press, 2000, 193-209.

3. Adler C.M., Malhotra A.K., Elman I.,1999. Comparison of ketamine-induced thought disorder in healthy volunteers and thought disorder in schizophrenia. Am. J. Psychiatry 156 (10), 1646-1649.

4. Allen D.N., Goldstein G., Aldarando F. Neurocognitive dysfunction in patients diagnosed with schizophrenia and alcoholism. Neuropsychol. 1999; 20: 723-37.

5. Aloia M.S., Gourovitch M.L., Weinberger D.R., An investigation of semantic space in patients with schizophrenia. J. Int. Neuropsychological Society 1996; 2: 267-73.

6. Aloia M.S., Gourovitch M.L., Missar D.,1998. Cognitive substrates of thought disorder, II, specifying a candidate cognitive mechanism. Am. J. Psychiatry 155 (12), 1677-1684.

7. Amador XF, Gorman JM. Psychopathologic domains and insigth in schizophrenia. Psychiatric

8. American Psychiatric Association. DSM-IV: Diagnostic and Statistical Manuel of Mental Disorders. +th ed. Washington, DCA-PA,1994

9. Anderson S.W., Damasio H., Jones R.D., Wisconsin Card Sorting test performance as a measure of frontal lobe damage. J. Clin. Exp. Neuropsychol. 1991; 13: 909-22.

10. Andreasen N.C., Rezai K., Alliger R. Et al., 1992. Hypofrontality in neuroleptic-naive patients and in patients with chronic schizophrenia. Assessment with xenon 133 single- photon emission computed tomography and the Tower of London. Arch. Gen. Psychiatry 49: 943-58.

11. Andreasen N., Nopoulos P., O’Leary D.S. Et al.,1999. Defining the phenotype of schizophrenia: cognitive dysmetria and its neural mechanism. Biol. Psychiatry 46, 908-920.

12. Amminger P, Pape S, Rock D. Et al.,1999, Relationship between childhood behavioral disturbance and later schizophrenia in the New York High-Risk Project, Am J Psychiatry 156, 525-530.

13. Amminger G, Pape S, Rock D, 2000, The New York High-Risk Project: comorbidity for Axis I disorders is preceded by childhood behavioral disturbance, J Nerv Ment Dis. 188, 751-756.

14. Appels MC, Sitskoorn MM, de Boo M,et al. Neurological signs in parents of schizophrenic patients. Neyroreport 2002;13(5):575-579

15. Asarnow R.F., 1999. Neurocognitive impairments in schizophrenia: a piece of the epigenetic puzzle. Eur. Child Adolesc. Psychiatry 8 (Suppl. 1), 1/5-1/8.

16. Ayalon M., Merom H., 1985. The teacher interview. Schizophr. Bull. 11, 117-120.

17. Aylward E, Walker E, Betters B, Intelligence and schizophrenia: meta-analysis of the research, Scizophr Bull 1984; 10:430-459.

18. Baddeley A.D.Working memory. Oxford: Oxford Science Publications, 1986.

124

19. Baddeley A.D., Hitch G.J. Working memory. In: Bowers G., ed. Recent advances in learning and motivation. New York: Academic Press, 1974, 47-90.

20. Barch DM, Csertnansky JG, Conturo T. Working and long term memory deficits in schizophrenia: ıs there a common prefrontal mechanism ? J Abnorm psychology 2002;111:478-494.

21. Barr C., Mednick S., Munk-Jorgensen P., 1990. Exposure to influenza epidemics during gestation and adult schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 47, 869-874.

22. Barkowska and Rybekowski JK. Neuropsychological frontal lobe tests indicate that bipolar depressed patients are more impaired than unipolar. Bipolar Disorder 2001Apr;3(2):88-94

23. Barnes TR, Crichton P, Nelson HE. Primitive (developmental) reflexes, tardive dyskinesia and intellectual impairment in schizophrenia. Schizophr Res 1995;16(1):47-52

24. Bartko G, Zador G, Horvath S. Neurological soft signs in chronic schizophrenic patients: clinical correlates. Biol Psychiat 1988;24(4):458-460

25. Bartko G, Frecska E, Horvath S. Predicting neuroleptic response from a combination of multilevel variables in acute schizophrenic patients. Acta psychiat Scand 1990;82(6):408-412

26. Bearden C., Rosso I., Hollister J., 2000. A prospective cohort study of childhood behavioral deviance and language abnormalities as predictors of adult schizophrenia. Schizophr. Bull. 26, 395-410.

27. Bellack AS, Sayers M, Mueser K. Evaluation of social problem solving in schizophrenia. Journal of Abnormal psychology (1994)103:371-378

28. Berg E.A. Sample objective test for measuring flexibility in thinking. J. Gen. Psychol. 1948; 39: 15-22.

29. Bergman A., Wolfson M., Walker E., 1997. Neuromotor functioning and behavior problems in children at risk for psychopathology. J. Abnorm. Child Psychol. 25, 229-237.

30. Bersani G., Garavini A., Taddei I., 1999. Choroid plexus calsifications as a possible clue of serotonin implication in schizophrenia. Neurosci. Lett.15: 259 (3), 169-172.

31. Bersani G, Orlandi V, Gherardelli S. Cannabis and neurological soft signs in schizophrenia: absence of relationship and influence on psychopathology. Psychopathology 2002; 35(5):289-295

32. Bersani G,Clemente R,Gherardelli S. Deficit ofexecutive functions in schizophrenia: relationship to neurological soft signs and psychopathology.Psychopathology. 2004;37(3):118-123.

33. Bilder R.M., Lipshitz-Broch L., Reiter G. Intellectual deficits in first episode schizophrenia: evidence for progressive deterioration . Schizophr Bull 1992; 18: 437-48.

34. Bilder RM: neuropsychology and neurophysiology in schizophrenia. Curr Op Psychiatry 1996;9:57-62.

35. Bilder RM, Goldman RS, Ropbinson D, et al. Neuropsychology of first episode schizophrenia: initial characterization and clinical correlates. Am J Psychiatry 2000;157:549-559

36. Blanchard J.J., Kring A.M., Neale J.M. Flat affect in schizophrenia: a test of neuropsychological models. Schizophr Bull 1994; 20: 311-25.

125

37. Bleuler E., 1950. Dementia Praecox or the Group of Schizophrenias (J. Zinkin, Trans.). International Universities Press, New York (original work published 1911).

38. Blyler C.R., Gold J.M. Cognitive effects of typical neuroleptics: Another look. In: Sharma T, Harvey P.D., eds. Cognition in schizophrenia. Oxford: Oxford University Press, 2000, 241-65.

39. Boks MP, Liddle PF, Russo S. RJ. Influence of antipsychotic agents on neurologicaal “soft” signs in Nigerian patients. Acta psychiat Scand 1987;76(5):523-528

40. Boks M.P., Russo S., Knegtering R., 2000. The specificity of neurological signs in shizophrenia: a review. Schizophr. Res. 43, 109-116.

41. Boks MP, Liddle PF, Burgerhof JG. Neurological soft signs discriminating mood disorders from first episode schizophrenia. Acta psychiat Scand 2004;110(1):29-35

42. Bolton D,Gibb W, Lees A, et al. Neurological soft sign in obsessive compulsive disorder: standardised assessment and comprasion with schizophrenia. Behav Neural schizophrenia: assessment and correlates. Eur Arch Psy Clin N 1996;40(10):1056-1059

43. Bolton D,Gibb W,Lees A,et al. Neurological soft signs in obsessive compulsive disorder: standardised assesment and comparsion with schizophrenia.Behav Neurol 1998;11(4): 197-204.

44. Bolinskey K., Gottesman I., Nichols D., 2001. A new MMPI-derived indicator of liability to develop schizophrenia: evidence from the New York High-Risk Project. Assessment 8, 127-143.

45. Bombin I, Arango C, Buchanan R. Assesment tools for soft signs. Psychiat Ann 2003;33(3):170-176

46. Braun CMJ, Lapierre D, Hodgins S. Neurological soft signs in schizophrenia: are they related to negative or positive symptoms, neuropsychological performance,and violence? Arch Clin neuropsych 1995;10(6).489-509

47. Brazo P,Marie RM, Halbecq I. Cognitive patterns in subtype of schizophrenia. Eur Psychiatry 2002 May:17(3):155-62

48. Breier A., Schreiber J.L., Dyer J., 1991. National Institute of Mental Health follow-up study of schizophrenia: prognosis and predictors of outcome. Arch. Gen. Psychiatry 48: 239-46.

49. Brewer WJ, Francey SM, Wood SJ, et al. Memory impairments identified in people at ultra high risk for psychosis who later develop first-episode psychosis. Am J Psychiatry 2005;162:71-78.

50. Browne S, Clarke M, Gervin M, et al. Determinants of neurological disfunction in first episode schizophrenia. Psychol Med 2000;30(6):1433-1441

51. Buchanan RW, Kirkpatrick B, Heinrich DW. Deficit and nondeficit forms of the deficit syndrome of schizophrenia. Am J Psychiat 1990;147(3):290-294

52. Buchanan R.W., Strauss M.E., Kirkpatrick B. et al. Neuropsychological impairments in deficits vs. Nondeficit forms of schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 1994, 51: 804-11.

53. Buchanan RW, Heinrichs DW. Neurological Evaluation Scale (NES): a structured instrument for the assessment of neurological signs in schizophrenia. Psychiat Res 1989;27(3):335-350

126

54. Buchanan RW, Koeppl P, Breier A. Stability of neurological signs with clozapine treatment. Biol Psychiat 1994;36(3)198-200

55. Burgerss P, ShalliceT. Responce suppression, initiation and strategy use following frontal lobe lesions. Neuropsychologia 1996;34:263-273.

56. Calev A., Venables P.H., Monk A.F. Evidence for distinct verbal memory pathologies in severely and mildly disturbed schizophrenics. Schizophr. Bull. 1983; 9: 247-64.

57. Calev A. Recall and recognition in chronic nondemented schizophrenics: the use of matched tasks. J. Abnorm. Psychology 1984; 93: 172-7.

58. Callicott J.H., Bertolino A., Mattay V.S. et al. Psychological dysfunction of the dorsolateral prefrontal cortex in schizophrenia revisited. Cereb. Cortex 2000; 10: 1078-92.

59. Cannon M, Jones P, Gilvarry C et al, Premorbid social functioning in schizophrenia and bipolar disorder: similarities and differences, Am J Psychiatry 1997; 154: 1544-1550.

60. Cannon M.., Caspi A., Moffitt T.E et al. Evidence for early-childhood, pan- developmental impairment specific to schizophreniform disorder: results from a longitudinal birth cohort. Arch Gen Psychiatry 2002; 59: 449-456.

61. Cannon M, Jones P, Murray R, Obstetrik complications and schizophrenia: historical and meta-analytic review. Am J Psychiatry 2002; 159: 1080-1092.

62. Cantor- Graae E; McNeil TF, Rickler KC, et al. Are neurological abnormalities in well discordant monozygotic cotwins of schizophrenic subjects the result of perinatal trauma? Am J Psychiat 1994;151(8):1194-1199

63. Cantor-Graae E, Ismail B, McNeil TF. Are neurological abnormalities in schizophrenic patients and their sinlings the results of perinetal trauma? Acta Psychiat Scand 2000;101(2):142-147

64. Cardno A., Marshall E., Coid B, 1999. Heritability estimates for psychotic disorders. The Maudsley twin psychosis series. Arch. Gen. Psychiatry 56, 162-168.

65. Carpenter W.T., Heinrichs D.W., Wagman A.M.I. Deficit and nondeficit forms of schizophrenia: the concept. Am. J. Psychiatry 1988; 145: 578-83.

66. Carpenter WT, Arango C, Buchanan RW et al. Deficit psychopathology and a paradigm shift in schizophrenia research. Biol psychiat 1999;46(3):352-360

67. Carter C.S., Perlstein W., Ganguli R. et al., 1998. Functional hypofrontality and working memory dysfunction in schizophrenia. Am. J. Psychiatry 155: 1285-7.

68. Casey B.J., Giedd J.N., Thomas K.M. (2000). Structural and functional brain development and its relation to cognitive development. Biological Psychology, 54(1-3), 241-57.

69. Ceskova E, Dryback P, Lorenc M. Biological markers and possibilities for predicting therapeutic results in schizophrenia: a methodological contribution. Prog Neuropsychoph 2002;26(4):683-691

70. Ceylan, ME. Ara�tırma ve Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri, �izofreni. I.Cilt gözden geçirilmi� II. Baskı, 2001.

71. Chapman L.J., Chapman J.M. Disordered thought in schizophrenia. New York: Appleton, Century, Crofts, 1973.

72. Chapman L.J., Chapman J.P., 1987. The search for symptoms predictive of schizophrenia. Schizophr. Bull. 13, 497-503.

127

73. Chen EY, Shapleske J, Luque R, et al. The Cambridge Neurological Inventory: a clinical instrument for assesment of soft neurological signs in psychiatric patients. Psychiat Res 1995;56(2):183-204

74. Chen EY, Lam LC, Chen RY, et al. Negative symtoms, neurological signs and neuropsychological impairments in 204 hong Kong chinese patients with schizophrenia. Brit J Psychiat 1996;168(2):227-233.

75. Chen EY, Kwok CL, Au JW, et al. Progressive deterioration of soft neurological signs in chronic schizophrenic patients. Acta Psychiat Scand 2000;102(5):342-349.

76. Chen YL, Chen YH, Mak FL. Soft neurological signs in schizophrenic patients and their nonpsychotic siblings. J Nerv Ment Dis 2000;188(2):84-89.

77. Chen YL, Chen YH, Lieh-mak F. Semantic verbal fluency deficit as a familial trait marker in schizophrenia. Psychiatry research 2000; 95:133-148

78. Chen EY, Lam LC, Chen RY, et al. Neurological signs and sustained attention impairment in schizophrenia. Eur Arch Psy Clin N 2001; 251(1)1-5

79. Clair D.S., Blackwood D., Muir W, et al. Association within a family of a balanced autosomal translocation with major mental illness. Lancet 1990; 336, 13-16.

80. Convit A, Volavka J, Czobor P, et al. Effect of subtle neurological dysfunction responce to haloperidol treatment in schizophrenia. Am J Psychiat 1994;151(1):.49-56

81. Copolov D., Crook J., 2000. Biological markers and schizophrenia. Aust N.Z. J. Psychiatry 34: 108-12.

82. Cornblatt B.A., Erlenmeyer-Kimling L., 1985. Global attentional deviance as a marker of risk for schizophrenia: Specificity and predictive validity. J. Abnorm. Psychol. 94: 470-86.

83. Cornblatt B., Obuchowski M., 1997. Update of high-risk research: 1987-1997. Int. Rev. Psychiatry 9, 437-447.

84. Cornblatt B., Obuchowski M., Roberts S, et al. Cognitive and behavioral precursors of schizophrenia. Dev. Psychopathol. 1999; 11: 487-508.

85. Crow T., Done D., Sacker A., 1995. Childhood precursors of psychosis as clues to its evolutionary origins. Eur. Arch. Psychiatry Clin. Neurosci. 245, 61-69.

86. Crow T: molecular pathology of schizophrenia: More than one disease process ? Br Med J 1980; 280: 66-68

87. Cuesta MJ, Peralta V, de Leon J. Neurological frontal signs and neuropsychological deficits in schizophrenic patients. Schizophr Res 1996;20(1-2):15-20

88. Cummings J.L. (1993). Frontal-subcortical circuits and human behavior. Archives of Neurology, 50, 873-880.

89. Cycowicz Y.M. (2000). Memory development and event-related brain potentials in children. Biological Psychology, 54, 145-174.

90. Dalkin T, Murphy P, Glazebrook C, et al. Premorbid personality in first-onset psychosis, Br J Psychiatry 1994; 164: 202-207.

91. Daniel D.G., Weinberg D.R., Jones D.W, et al. The effect of amphetamine on regional cerebral blood flow during cognitive activation in schizophrenia. J. Neurosci. 1991; 11: 1907-17.

128

92. Das M, Kumari V, Soni W, et al. Neurological soft signs and their relationship to cognitive and clinical efficacy of atypical antipsychotics in schizophrenia. Schizophrenia Bull 2004;30(2):241-253

93. David A., Malberg A., Brandt L, et al. IQ and risk for schizophrenia: a population-based cohort study. Psychol. Med.1998; 27, 1311-1323.

94. Davidson M., Harvey P.D., Powchik P. et al. Severity of symptoms in geriatric chronic schizophrenic patients. Am. J. Psychiatry 1995;152: 197-207.

95. Davidson M., Harvey P.D., Welsh K. et al. Cognitive impairment in old-age schizophrenia: a comparative study of schizophrenia and Alzheimer’s disease. Am. J. Psychiatry 1996; 153: 1274-9.

96. Davidson M., Reichenberg A., Rabinowitz J. et al. Behavioral and intellectual markers for schizophrenia in a apparenly healthy male adolescents. Am. J. Psychiatry 1999;156:1328-1335.

97. Davidson M., Weiser M. Early diagnosis of schizophrenia-the first step towards secondary prevention. Acta Psychiatr. Scand. 2000;101:7-10.

98. Davis K.L., Buchsbaum M.S., Shihabuddin L. et al. Ventricular enlargement in poor outcome schizophrenia. Biol. Psychiatry 1998;43: 783-93.

99. Dazzan P, Morgan KD, Orr KG, et al. The structural brain correlates of neurological soft signs in AESOP first- episode psychoses study. Brain 2004;127(1):143-153

100. De Lisi L. E., Boccio A. M., Riordan H. Et al. Familial thyroid disease and delayed language development in first –admission patients with schizophrenia . Psychiatry Res. 1991; 39: 39-50.

101. DeMyer MK, Gilmor RL, Hendrie HC.,et al. Magnetic resonance brain images in schizophrenic and normal subjects: influence of diagnosis and education. Schizophrenia Bull 1988;14(1):21-37

102. Diwadkar V.A., Sweeney J.A., Boarts D. Oculomotor delayed response abnormalities in young offspring and siblings at risk for schizophrenia. C.N.S. Spectrums 2001; 6: 899-903.

103. Dragovic M, Hawond G, Badcock JC.,et al. Laterality phenotypes in patient with schizophrenia, their siblings and controls: associations with clinical and cognitive variables. BrJ Psychiatry 2005 Sep;187:221-8

104. Driscoll R., 1984. Intentional and incidental learning in children vulnerable to psychopathology. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 320-326.

105. Dwork A., 1997. Postmortem studies of the hippocampal formation in schizophrenia. Schizophr. Bull. 23, 385-402.

106. Egan MF, Goldberg TE, Gscheidle T., et al. Relative risk of attention deficits in siblings of patients with schizophrenia. Am J Psychiatry 2000;157:1309-1316.

107. Egan MF, Hyde TM, Bonomo JB, et al. Relative risk of neurological signsin siblings of patients with schizophrenia.Am J Psychiat 2001;158(11):1827-1834.

108. Emsley R, Turner HJ, Oosthuizen PP, et al. Neurological abnormalities in first-episode schizophrenia: temporal stability and clinical and outcoma correlates. Schizophr Res 2005;75(1)35-44

129

109. Eyler Zorrilla L.T., Heaton R.K., McAdams L.A. et al.Cross-sectional study of older outpatients with schizophrenia and healthy comparison subjects: no differences in age- related cognitive decline. Am. J. Psychiatry 2000;157:1324-6.

110. Fearon P., Lane A., Airie M., et al. Is reduced dermatoglyphic a-b ridge count a reliable marker of developmental impairment in schizophrenia? Schizophr. Res. 2001;50: 151-7.

111. Flashman LA, Flaum M, Gupta S. Soft sign and neuropsycological performance in schizophrenia. Am J Psychiat 1996;153(4):526-532

112. Foerster A, Lewis S, Owen M, Murray R, Premorbid adjustment and personality in psychosis: effects of personality and diagnosis. Br J Psychiatry 1991; 158:171-176.

113. Fragon S, Dakhil N, Londou S. Fronto-temporal function may distinguish bipolar disorder from schizophrenia. Bipolar disorder 2006 Feb;8(1):47-55

114. Freedman L.R., Rock D., Roberts S.A. The New York High-Risk Project: attention, anhedonia and social outcome. Schizophr. Res.1999;30:1-9.

115. Friedman D., Squires-Wheeler E., 1994. Event-related potentials (ERPs) as indicators of risk for schizophrenia. Schizophr. Bull. 20: 63-74.

116. Gabrieli J.D.E. Cognitive neuroscience of human memory. Annual Rev. Psychol. 1998; 49: 87-115.

117. Geddes J., Lawrie S., 1995. Obstetric complications and schizophrenia: a meta-analysis. Br. J. Psychiatry 167, 786-793.

118. Gilvarry C., Takei N., Russell A.,et al. Premorbid IQ in patients with functional psychosis and their first-degree relatives. Schizophr. Res. 2000; 417-429

119. Gold J., Randolph C., Carpenter C.J., et al. Forms of memory failure in schizophrenia. J. Abnorm. Psychol. 1992; 101: 487-94.

120. Gold J.M., Hermann B.P., Randolph C., et al. Schizophrenia and temporal lobe epilepsy. A neuropsychological analysis. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 265-72.

121. Gold S, Arndt S, Nopoulos P, et al. Longitudinal study of cognitive function in first episode and recent-onset schizophrenia. Am J Psychiatry 1999;156:1342-1348

122. Goldberg T.E., Weinberger D.R., Berman K.F. et al. Further evidence for dementia of the prefrontal type in schizophrenia? A controlled study of teaching the Wisconsin Card Sorting test. Arch. Gen. Psychiatry 1987; 44: 1008-14.

123. Goldberg T.E., Torrey E.F., Gold J.M. et al. Learnig and memory in monozygotic twins discordant for schizophrenia. Psychol. M ed. 1993; 23: 71-85.

124. Goldberg T.E., Weinberger D.R. Schizophrenia, training paradigmas, and the Wisconsin Card Sorting Test redux. Schizophr. Res. 1994; 11: 291-6.

125. Goldberg TE, Gold JM. Neurocognitive deficits in schizophrenia. In: schizophrenia Hirch SR, Weinberger DR, editors: Oxford: Blackwell 1995;pp 146-162

126. Goldberg T.E., Aloia M.S., Gourovitch M.L., et al. Cognitive substrates of thought disorder. I: the semantic system. Am. J. Psychiatry 1998;155(12): 1677- 1684.

127. Golden CJ: Stroop Colour and Word Test. Chicago, IL: Stoelting.1978

128. Goldstein G, Halperin KM. Neuropsychological differences among subtypes of schizophrenia. Journal of Abnnormal Psychology 1977;86(1):34-40

130

129. Gordon M. The Gordon Diagnostic System. De Witt, NY: Gordon Systems, 1986

130. Gourion D,Goldberger C,Olie JP, et al. Neurological and morphological anomalies and the genetic liability to schizophrenia:a composite phenotype. Schizophr Res 2004;67(1):23-31.

131. Gottesmann I., 1994. Schizophrenia epigenesis: past, present, and future. Acta Psychiatr. Scand. 90, 26-33.

132. Gottesman II, Gould T.D. The endophenotype concept in psychiatry: etymology and strategic intentions. Am. J. Psychiatry 2003;160: 635-45.

133. Gourion D, Goldberger C, Olie JP, et al. Neurological and morphological anomalies and the genatic liability to schizophrenia: a composite phenotype. Schizophr Res 2004;67(1):23-31.

134. Gourovitch M.L., Goldberg T.E., Weinberg D.R. Verbal fluency deficits in patients with schizophrenia: semantic fluency is differantially impaired as compared to phonological fluency. Neuropsychology 1996; 10: 573-7.

135. Green M.F., Satz P., Gaier D.J., et al. Minor physical anomalies in schizophrenia. Schizophr. Bull. 1989;15:91-9.

136. Green M.F. What are the functional consequences of neurocognitive deficits in schizophrenia? Am. J. Psychiatry 1996; 153: 321-30.

137. Griffiths TD, Sigmundsson T, Takei N, et al. Neurological abnormalities in familial and sporadic schizophrenia.Brain 1998;121(2):191-203.

138. Gruzelier J., Seymour K., Wilson L. Et al. Impairments on neuropsychologic tests of temporohippocampal and frontohippocampal functions and word fluency in remitting schizophrenia and affective disorders. Arch. Gen. Psychiatry 1988; 45: 623-9.

139. Gupta S,Andreasen NC, Arndt S,et al. Neurological soft signs in neuroleptic-naive and neuroleptic-treated schizophrenic patients and in normal comparsion subjects.Am J Psychiat 1995;152(2):191-196.

140. Gupta S, Rajaprabhakaran R, Arndt S, et al. Premorbid adjustment as ca predictor of phenomenological and neurobiological indices in schizophrenia. Schizophr Res 1995,16(3).189-197

141. Gur RE, Mozley PD, Resnick SM, et al. Relation among clinical sacles in schizophrenia: Overlap and subtypes. American Journal of Psychiatry; 1991;148:472-478

142. Gureje O, Aderibigbe, Olley O. Premorbid functioning in schizophrenia: a controlled study of Nigerian patients, Compr Psychiatry 1994; 35: 437-440

143. Gureje O. Neurological soft signs in Nigerian schizophrenics: a controlled study. Acta Psychiat Scand 1988;78(4):505-509

144. Gureje O. Sensorimotor laterality in schizophrenia: Which features tranced culturel influences? Acta Psychiatry Scand 1988 Feb;77(2):188-93

145. Hartman E, Milofsky E, Vaillant G, Vulnerability to schizophrenia: prediction of adult schizophrenia using childhood information, Arch Gen Psychiatry 1984; 41:1050-1056.

146. Harvey P., Winters K.C., Weintraub S. Distractibility in children vulnerable to psychopathology. J. Abnorm. Psychology 1981; 90: 298-304.

131

147. Harris JG, Adler LE, Young DA, et al. Neuropsychological dysfunction in parents of schizophrenics. Schizophr Res 1996;20:253-260.

148. Harvey P.D., Earle-Boyer E.A., Wielgus M.S. Encoding, memory and thought disorder in schizophrenia and mania. Schizophr. Bull. 1986; 12: 252-61.

149. Harvey P.D., Pedley M. Auditory and visual distractibility in schizophrenics: clinical and medication status correlations. Schizophr. Res. 1989; 2: 295-300.

150. Harvey P.D., Docherty N.M., Serper M.R. Cognitive deficits and thought disorder. II. An eight-month followup study. Schizophr. Bull. 1990; 16: 147-56.

151. Harvey P.D., Keefe R.S.E. Cognitive impairment in schizophrenia and the implications of atypical neuroleptic treatment. CNS Spectrums 1997a; 2: 41-55.

152. Harvey P.D., Lombardi J., Leibman M. et al. Cognitive impairment and negative symptoms in schizophrenia: a prospective study of their relationship. Shizophr. Res. 1996; 22: 223-31.

153. Harvey P.D., Leibman M., Lombardi J. et al. Verbal fluency in geriatric and nongeriatric chronic schizophrenic patients. J. Neuropsychiatry Clin. Neurosci. 1997b; 9: 584-90.

154. Harvey P.D., Howanitz E., Parella M. et al. Cognitive, adaptive and symptomatic features of schizophrenia in late life: a comparison of nursing home, chronically hospitalized and acutely admitted patients. Am. J. Psychiatry 1998; 155: 1080-6.

155. Harvey P.D., Moriarty P.J., Friedman J. et al. Differential preservation of cognitive functions in geriatric patients with lifelong chronic schizophrenia: less impairment in reading compared to other skill areas. Biol. Psychiatry 2000; 47: 962-8.

156. Harvey P.D., Sharma T., 2002. Understanding and Treating Cognition in Schizophrenia: A Clinician’s Handbook. Cromwell Press, Trowbridge, Great Britain.

157. Hawkins KA, addington J, Keefe RSE, et al. Neuropsychological status of subjects at high risk for a first episode of psychosis. Schizophr Res 2004;67:115-122

158. Heaton RK. Wisconsin Card Sorting Test Manual. Odessa, FL:sychological Assesment Resources, 1981

159. Heaton R.K., Pendleton M.G., 1981. Use of neuropsychological tests to predict patients everyday functioning. J. Con. Consult. Psychol. 49: 807-21.

160. Heaton R.K., Paulsen J.S., McAdams LA et al. Neuropsychological deficits in schizophrenics: relationschip to age, chronicity, and dementia. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 469-76.

161. Heaton R.K., Gladsjo J.A., Palmer B.W. et al. Stability and course of neuropsychological deficits in schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 2001;58: 24-32.

162. Heinrich DW, Buchanan RW. Significance and meaning of neurological signs in schizophrenia. Am J Psychiat 1988;145(1):11-18

163. Heinrichs RW, Zakzanis KK. Neurocognitive deficit in schizophrenia: a quantative review of the evidence. Neuropsychology 1998;12:426-445.

164. Heckers S., 1997. Neuropathology of schizophrenia: cortex, thalamus, basal ganglia, and neurotransmitter- specific projection systems. Schizophr. Bull. 23, 403-421.

132

165. Henry J.D, Crowfort J.R A-meta analiticy review of verbal fluency deficits in schizophrenia relatives to at the neurocognitive deficits. Cognit Neuropsychiatry 2005 Jan;10(1):1-33

166. Hill SK, Ragland JD, Gur RC : Neuropsychological differences among empirically derived clinical subtypes of schizophrenia. Neuropsychology, 2001;15:492-501

167. Hill SK, Beers SR, Kmiec JA, et al. Impairment of verbal memory and learning in antipsychotic-naive patients with first episode schizophrenia. Schizophr Res 2004;68:127-136.

168. Hoff A.L., Sakuma M., Weineke M. et al. Longitudinal neuropsychological follow-up study of first episode schizophrenia. Am. J. Psychiatry 1999; 156: 1336-41.

169. Horacek J, Dockery C, Kopecek M, et al. Regional brain metabolism as the predictor of performance on the TMT in schizophrenia. A 18FDG PET covariation study. Neuro Endocrinol Lett. 2006 Oct;27(5).587-94

170. Hutton SB, Puri BK, Duncan L, et al. Executive functioon in first epsode. Psychol Med 1998;28: 463-473

171. Ismail B., Cantor-Graae E., McNeil T. Minor physical anomalies in schizophrenia patients and their siblings. Am. J. Psychiatry 1998;155:1695-1702.

172. Ismail B, Cantor-Graae E, Mc Neil TF. Neurological abnormalities in schizophrenic patients and their siblings. Am J Psychiat 1998;155(1):84-89

173. Jaeger J, Douglas E. Neuropsychiatric rehabilitation for persistent mental illnes. Psychiatric Quarterly. 1992;63:71-94.

174. James C., Worland J. School behavior in adolescent children of parents with mental disorder. J. Nerv. Ment. Dis. 1983;171: 234-240.

175. Johnstone E., Abukmeil S., Byrne M., et al. Edinburgh High Risk Study findings after four years: demographic, attainment and psychopathological issues. Schizophr. Res. 2000;46: 1-15.

176. Jones PB, Rodgers B, Murray RM. Child developmental risk factors for adult schizophrenia in the British 1946 birth cohort, Lancet 1994; 344: 1398-1402.

177. Jones P, Childhood motor milestones and IQ prior to adult schizophrenia: results from a 43 year old British birth cohort, Psychiatrica Fennica 1995; 26: 63-80.

178. Kahn R.S., Harvey P.D., Davidson M. et al. Neuropsychological correlates of central monoamine function in chronic schizophrenia: relationship between CSF metabolites and cognitive function. Schizophr. Res. 1994; 11: 217-24.

179. Kaplan H.I, Sadock B.J. Kaplan and Sadock’s Synopsis of psychiatry, eighth edition 2007.

180. Karaka� S. ve Karaka� H.M. Yönetici i�levlerin ayrı�tırılmasında multidisipliner yakla�ım: Bili�sel psikolojiden nöroradyolojiye. Klinik Psikiyatri, 3(4), 215-227.

181. Karaka� S., Yalın A., Irak M., and Erzengin Ö.U. Digit span changes from puberty to old age for different levels of education. Developmental Neuropsychology, 2002; 22(2): 423-453.

182. Karp BI, Garvey M, Jacopsen LK, et al. Abnormal neurologic maturation in adolescent with early-onset sachizophrenia. Am J Psychiat 2001;158(1):118-122.

133

183. Keefe RS, Silverman JM, Roitman SE, et al. Performance of nonpsychotic relatives of schizophrenic patients on cognitive tests. Psychiatry res 1994;53:1-12.

184. Keefe RS, Silverman J.M., Mohs R.C. et al. Eye-tracking, attention, and schizotypal personality symptoms in nonpsychotic relatives of schizophrenic patients. Arch. Gen. Psychiatry 1997;54: 169-77.

185. Kelly BD, Cotter D, Denihan C, et al. Neurological soft signs and dermatoglyphic anomalies in twins with schizophrenia. Eur Psychiat 2004;19(3):159-163

186. Kern R.S., Green M.F., Marshall B.D.,et al. Risperidone vs haloperidol on reaction time, manual dexterity and motor learning in treatment-resistant schizophrenia patients. Biol. Psychiatry 1998; 44: 726-32.

187. Keshavan MS, Sanders RD, Sweeney JA, et al. Diagnostic specificity and neuroanatomical validity of neurological abnormalities in first-episode psychoses. Am J Psychiat 2003;160(7):1298-1304.

188. King DJ, Wilson A, Cooper SJ, et al. The clinical correlates of neurological soft signs in chronic schizophrenia. Brit J Psychiat 1991;158:770-775.

189. Kinney DK, Woods BT, Yurgelun-Todd D. Neurologic abnormalities in schizophrenic patients and their families. II. Neurologic and psychiatric findings in relatives. Arch Gen Psychiat 1986;43(7):665-668

190. Kinney DK, Yurgelun-Todd DA, Wodds BT. Hard neurologic signs and psychopathology in relatives of schizophrenic patients. Psychiat Res 1991;39(1):45-53

191. Kolb B., Whishav IQ. Performance of schizophrenic patients on tests sensitive to left and right frontal, temporal or parietal function in neurological patients. Journal of Nervous and Mental Disease 1983;171:435-443.

192. Klein R.H., Salzman L.F. Response-continggent learning in children at risk. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp.1984; 371-375.

193. Kraepelin E., 1919. Dementia praecox and paraphrenia. Edinburgh: E & S Livingstone.

194. Kraepelin E. Demantia Praecox and Paraphrenia. Translated by R.M. Barclay. New york, NY: Robert E. Krieger, 1971.

195. Krakowski MI, Convit A, Jaeger J, Lin S, Volavka J. Neurological impairment in violent schizophrenic inpatients. Am J Psychiat 1989;146(7):849-853.

196. Krakowski M, Czobor P, Chou JC. Course of violence in patients with schizophrenia: relationship to clinical symptoms. Schizophrenia Bull 1999;25(3):505-517.

197. Kravariti E, Dixon T, Frith C, Murray R, et al. Association of symptoms and executive function in schizophrenia and bipolar disorder. Schizophr. Res. 2005 May 1;74 (2-3):221-31.

198. Krebs M, Gut-Fayand A, Bourdel M, et al. Validation and factorial structure of a standardized neurological examination assessing neurological soft signs in schizophrenia. Schizophr Res 2000;45(3):245-260.

199. Kremen W., Buka S., Seidman L., et al. IQ decline during childhood and adult psychotic symptoms in a community sample: a 19-year longitudinal study. Am. J. Psychiatry 1998;155: 672-677.

134

200. Kugelmass S., Faber N., Ingraham L.J., et al. Reanalysis of SCOR and anxiety measures in the Israeli High-Risk Study. Schizophr. Bull. 1995;21: 205-217.

201. Landro N.I., Orbeck A.L., Rund B.R. Memory functioning in chronic and non-chronic schizophrenics, affectively disturbed patients and normal controls. Schizophr. Res. 1993; 10: 85-92.

202. Lane A, Colgan K, Moynihan F, et al. Schizophrenia and neurological soft signs: gender differences in clinical correlates and antecedent factors. Psychiat res 1996;64(2):105-114.

203. Lawrie S., Whalley H., Kestelman J., et al. Magnetic resonance imaging of brain in people at high risk of developing schizophrenia. Lancet 1999;353: 30-33.

204. Lawrie SM, Byrne M, Miller P, et al. Neurodevelopmental indices and the development of psychotic symptoms in subjects at high risk of schizophrenia. Brit J Psychiat 2001;178:524-530.

205. Leff J.P., Thornicroft G.,Coxhead N., Trieman N. The TAPS Project. 22: A five-year follow-up of long stay psychiatric patients discharged to the community. Br. J. Psychiatry 1994; 165 (Suppl. 25): 13-17.

206. Lewis G, David A, Malmberg A, Allebeck P, Personality and low IQ as possible risk factors for schizophrenia, [Abstract] Eur Psychiatry 1996; 11:242.

207. Liddle P.F., Friston K.J., Frith C.D. et al. Patterns of cerebral blood flow in schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1992; 160: 179-86.

208. Liddle PF, Morris DL. Schizophrenic syndromes and frontal lobe performance. British Journal of Psychiatry 1991;158:340-345.

209. Lieberman J. Is schizophrenia a neurodegenerative disorder? A clinical and neurobiological perspective. Biol. Psychiatry 1999; 46: 729-739.

210. Lyons MJ, Toomey R, Seidman JL et al. Verbal learning and memory in relatives of schizophrenics: preliminary findings. Biol Psychiatry 1995; 37:750-753.

211. MacLeod C.M. Half a century of research on the Stroop Effect: An integrative review. Psychological Bulletin 1991;109:162-203.

212. Madsen AL, Vorstrup S, Rubin P, et al. Neurological abnormalities in schizophrenic patients: a perspective follow up study 5 years after first admission. Acta Psychiat Scand 1999;100(2):119-125

213. Mahurin RK, Velligan DI, Hazleton B, et al. Trail making test errors and executive function in schizophrenia and depression. Clin Neuropsychol 2006 Jun; 20 (2):271-88.

214. Malla AK, Norman RM, Aguilar O. Relationship between neurological “soft signs” and syndromes of schizophrenia. Acta Psychiat Scand 1997;96(4): 274-280.

215. Malmberg A., Lewis G., David A. Premorbid adjustment and personality in people with schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1988; 172: 308-313.

216. Marder SR, Fenton W, Youens K. Schizophrenia, IX: cognition in schizophrenia-the MATR�CS initiative. Am j Psychiat 2004;161(1):25.

217. Marengo J.T., Harrow M., 1997. Longitudinal courses of thought disorder in schizophrenia and schizoaffective disorder. Schizophr. Bull. 23 (2), 273-285.

218. Mathalon D.H., Sullivan E.V., Lim K.O. Progressive brain volume changes and the clinical course of schizophrenia in men: a longitudinal magnetic resonance imaging

135

study. Arch. Gen. Psychiatry 2001;58: 148-57.

219. McConaghy N., 2000. Should we ignore dimensional risk factors in prevention of schizophrenia? Signposts to prevention. Aust. N.Z.J. Psychiatry 34 (suppl): 22-5.

220. McDonald C, Schulze K, Murray R. Schizophrenia: Challenging the Orthodox, Chapter 23: Childhood similarities and differences between schizophrenia and bipolar disorder, 206

221. McGuire P.K., Shah G.M., Murray R.M. Increased blood flow in Broca’s area during auditory hallucinations in schizophrenia. Lancet 2003;342: 703-6.

222. McGuire P.K., Quested D.J., Spence S.A. Pathophysiology of positive thought disorder in schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;173: 231- 235.

223. McGurk SR, Moriarity PJ, Harvey PD, et al. The longitodinal relationship of clinical symptoms, cognitive functioning and adaptive life in geriatric schizophrenia. Schizophrenia Research, 2000;42:47-55.

224. Medalia A., Gold J., Merriam A., The effects of antipsychotics on neuropsychological test results of schizophrenics. Arch. Clin. Neuropsychology 1988; 3: 249-71.

225. Meehl PE. Toward an integrated theory of schizotaxis, schizotypy and schizophrenia. Journal of personality disorders 1990;4:1-99.

226. Mednick S.A., 1968. Some premorbid characteristics related to breakdown in children with schizophrenic mothers. J. Psychiatr. Res. 6 (Suppl. 1), 267-291.

227. Mednick S., McNeil T., 1968. Current methotodology in research on the etiology of schizophrenia. Psychol. Bull. 70, 681-693.

228. Mednick S., Schulsinger F., 1968. Some premorbid characteristics related to breakdown in children with schizophrenic mothers. J. Psychiatr. Res. 6, 267-291.

229. Mednick S.A., Parnas J., Schulsinger F. The Copenhagen High-Risk Project, 1962- 86. Schizophr. Bull. 1987;13: 485-495.

230. Mednick S., Machon R., Huttunen M. Adult schizophrenia following prenatal exposure to an influenza epidemic. Arch. Gen. Psychiatry 1988; 45: 189-192.

231. Meehl P.E. Schizotaxia revisited. Arch. Gen. Psychiatry 1989;46: 935-944.

232. Mesure G., Passerieux C., Besche C. Impairment of semantic categorization processes among thought-disordered schizophrenic patients. Can. J. Psychiatry 1988;43: 271-278.

233. Middleton F.A., Strick P.L. Basal ganglia and cerebellar loops: motor and cognitive circuits. Brain Res. Rev. 2000;31: 236-250.

234. MohamedS, Paulsen JS, O’leary D, et al. Generalized cognitive deficits in schizophrenia. A study of first-episode patients. Arch gen Psychiatry 1999;56:749-754

235. Mohr F, Hubmann W, Cohen R, et al. Neurological soft sign in schizophrenia:assesment and correlates. Eur Arch Psy Clin N 1996;246 (5):240-248.

236. Moore D.J., Savla GN, Wood’s SP, Jeste DV, Palmer BW. Verbal fluency impairments among middle-aged and older outpatients with schizophrenia are charecterized by deficient switching. Schizophrenia Res 2006 Oct:87(1-3):254-60 Epub 2006 Jul 18.

237. Morrison-Stewart SL, Williamson PC, Corning WC, et al. Frontal and non-frontal lobe neuropsychological lobe performance and clinical symptomatology in schizophrenia. Psychological Medicine 1999;22:353-359.

136

238. Murphy K., Owen M. Minor physical anomalies and their relationship to the aetiology of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1996;168: 139-142.

239. Murphy K., Owen M. Velo-cardio-facial syndrome: a model for understanding the genetics and pathogenesis of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 2001;179: 397-402.

240. Michie P.T., Kent A., Stienstra R., et al. Phenotypic markers as risk factors in schizophrenia: neurocognitive functions. Aust. A.Z.J. Psychiatry 2000; 34 (suppl): 74-85.

241. Näslund B., Persson-Blennow I., Mc Neil T., et al. Offspring of women with nonorganic psychosis: fear of strangers during the first year of life. Acta Psychiatr. Scand. 1984;69: 435-444.

242. Näslund B., Persson-Blennow I., McNeil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction et three and six weeks of age. Acta Psychiatr. Scand. 1985; 71: 441-450.

243. Neale J.M., Winters K.C., Weintraub S. 1984 Information processing deficits in children at high risk for schizophrenia. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 264-277.

244. Niemi LT, Suvisaari JM, Haukka JK. Childhood predictors of future psychiatric morbidity in offspring of mothers with psychotic disorder: results from the Helsinki high-risk study. Brit J Psychiat 2005;186:108-114.

245. Niethammer R, Weisbrod M, Schiesser S, et al. Genetic influence on laterality in schizophrenia? A twin study of neurological soft signs. Am J Psychiat 2000; 157(2):272-274.

246. Norman RG, Malla AK, Cortese L et al. Symptoms and cognition as predictors of community function: A prospective analysis. American Journal of Psychiatry, 1999;156:400-405

247. Nuechterlein K.H., Edell W.S., Norris M. Attentional vulnerability indicators, thought disorder, and negative symptoms. Schizophr. Bull. 1986;12: 408-26.

248. O’Donnell B.F., McCarley R.W., Potts G.F., et al. Identification of neural circuits underlying P300 abnormalities in schizophrenia. Psychophysiol. 1999;36: 388-98.

249. Offord D, Cross L. Behavioral antecedents of adult schizophrenia. Arch Gen Psychiatry 1969; 21: 267-283.

250. Ohaeri JU, Otote DI. Subtypes and factors of schizophrenia in an acutely ill Nigerian sample. Psychopathology 2003;36(4):181-189.

251. Okubo Y., Suhara T., Suzuki K. et al. Decreased prefrontal dopamine D1 receptors in schizophrenia revealed by PET. Nature 1997; 385: 634-6.

252. Olin SS, John RS, Mednick SA. Assesing the predictive value of teacher reports in a high risk sample for schizophrenia: a ROC analysis, Schizophr Res 1995; 16: 53-66.

253. Oltmanns T.F., Ohayon J., Neale J.M. The effect of anti-psychotic medication and diagnostic criteria on distractibility in schizophrenia. J. Psychiatric Res. 1978; 14: 81-91.

254. Palmer B.W., Heaton R.K., Paulsen J.S. et al. Is it possible to be schizophrenic yet neuropsychologically normal? Neuropsychology 1997;11: 437-46.

255. Paulsen T.J., Heaton R.K., Nsadek J.R. et al. The nature of learning and memory impairments in schizophrenia. J. Int. Neuropsychol Soc. 1995a; 1: 88-99.

137

256. Paulsen J.S., Salmon D.P., Monsch A. et al. Discrimination of cortical from subcortical dementias on the basis of memory and problem-solving tests. J. Clin. Psychol. 1995b; 51: 48-58.

257. Paulsen J.S., Butters N., Sadek J.R. et al. Distinct cognitive profiles of cortical and subcortical dementia in advanced illness. Neurology 1995c; 45: 951-6.

258. Persson-Blennow I., Näslund B., McNeil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction at one year of age. Acta Psychiatr. Scand. 1986;73: 207-213.

259. Persson-Blennow I., Binett B., Mc Neil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction and fear of strangers during the first year of life. Acta Psychiatr. Scand. 1988;78: 379-383.

260. Piron N, Bigler ED, Cohen D. Motoric laterality and eye dominance suggest unique pattern of cerebral organization in schizophrenia. Arch Gen Psychiatry 1982 Sep;39(9):1006-10

261. Poulton R., Caspi A., Moffitt T.E., Cannon M., et al. Children’s self- reported psychotic symptoms and adult schizophreniform disorder. Arch. Gen. Psychiatry 2000;57:1053-1058.

262. Psychiatr Epidemiol 1995; 30: 274-278

263. Reilly J.L., Murphy P.T., Byrne M., et al. Dermatoglyphic fluctuating asymmetry and atypical handedness in schizophrenia. Schizophr. Res. 2001;50: 159-68.

264. Riley EM, McGovern D, Mockler D, et al. Neuropsychological functioning in first- episode psychosis-evidence of spesific deficits. Schizophr Res 2000;43:47-55

265. Robinson AL, Heaton RK, Lehman RA, et al. The utility of the Wisconsin Card Sorting Test in detecting and localizing frontal lobe lesions. Journal of Consulting and Clinical psychology 1980;48:605-614.

266. Rolf J. The social and academic competence of children vulnerable to schizophrenia and other behavior pathologies. J. Abnorm. Psychol. 1972;80: 225-243.

267. Rossel SL. Category fluency performance in patients with schizoprenia and bipolar disorder: The influence of affectıve categories. Schizoprenia Res. 2006 Feb 28; 82(2-3) : 135-8.Epub.2005 Dec 22

268. Rossi A, De Catoldo S, Di Michele V, et al. Neurological soft signs in schizophrenia. Brit J Psychiat 1990;157:735-739

269. Rosvold H.E., Mirsky A., Sarason L. et al. A continuous performance test of brain damage. J. Consult. Psychology 1956; 20: 34-50.

270. Rubin P, Vorstrup S, Hemmingsen R, et al. Neurological abnomalities in patients with schizophrenia or schizophreniform disorder at first admission to hospital:correlations with computarized omography and regional cerebral blood flow findings. Acta Psychiat Scand 1994;90(5):385-390

271. Rund B., Borg N. Cognitive deficits and cognitive training in schizophrenic patients: a review. Acta Psychiatr. Scand. 1999;100: 85-95.

272. Rutter M, Psychopathology and development: 1. Childhood antecedents of adult psychiatric disorder, Aust NZ J Psychiatry 1984; 18: 225-234.

273. Rutter M., Sroufe L. Developmental psychopathology: concepts and challenges. Dev. Psychopathol. 2000;12: 265-296.

138

274. Rutter M., Tizard J., Whitmore K., Education, Health and Behaviour. Longmans: London, 1970.

275. Sabri O., Erkwoh R., Schreckenberger M., et al. Correlations of positive symptoms exclusively to hyperfusion or hypofusion of cerebral cortex in never-treated schizophrenics. Lancet 1997; 349 (9067): 1735-1739.

276. Sabri O., Erkwoh R., Schreckenberger M. et al. Altered relationships between rCBF in different brain regions of never-treated schizophrenics. Nuklearmedizin 1997;36: 194-201.

277. Sachdev P, Brodaty H, Rose N, Schizophrenia with onset after age 50 years. 2;neurological, neuropsychological and MRI investigation. Brit J Psychiat 1999;175:416-421

278. Sameroff A., Barocas R., Seider R.,1984. The early development of children born to mentally ill women. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 482-513.

279. Sameroff A., Seifer R., Zax M., Barocas R. Early indicators of developmental risk: Rochester Longitudinal Study. Schizophr. Bull. 1987;13: 383-394.

280. Sameroff A., Seifer R., Baldwin A. Stability of intelligence from preschool to adolescence: the influence of social and family risk factors. Child Dev. 1983; 64:80-97.

281. Sameroff A.J., Bartko W.T., Baldwin A., 1998. Family and social influences on the development of child competence. In: Lewis M., Feiring C. (Eds.), Families, Risk, and Competence. Lawrence Erlbaum Assosciates, New Jersey, pp. 187-206.

282. Sanders RD, Keshavan MS, Schooler NR. Neurological examination abnormalities in neuroleptic-naive patients with first-break schizophrenia: preliminary results. Am J Psychiat 1994;151(8):1231-1233

283. Sanders RD, Keshavan MS, Forman SD, et al. Factor structure of neurologic examination abnormalities in unmedicated schizophrenia. Psychiat Res 2000;95(3):237-243

284. Sanders RD, Schepbach D, Goldstein G, et al. Relationships between cognitive and neurological performance in neuroleptc-naive psychosis. J Neuropsych Clin N 2004;16(4):480-487

285. Satz P., Green M.F. Atypical handedness in schizophrenia: some methodological and theoretical issues. Schizophr. Bull. 1999;25 (1): 63-78.

286. Saykin A.J., Gur R.C., Gur R.E. et al. Neuropsychological function in schizophrenia: selective impairment in memory and learning. Arch. Gen. Psychiatry 1991; 48: 618-24.

287. Saykin A.J., Shtasel D.L., Gur R.E. et al. Neuropsychological deficits in neuroleptic naive patients with first episode schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 124-31.

288. Schroder J., Wenz F., Schad L.R., et al. Sensorimotor cortex and supplementary motor area changes in schizophrenia. A study with functional magnetic resonance imaging. Br. J. Psychiatry 1995; 167: 197-201.

289. Schroder J, Niethammer R, Geider FJ, et al. Neurological soft signs in schizophrenia. Schizophr Res 1991;6(1):25-30

290. Chen EY, Shapleske J, Luque R,et al. The Cambredge Neurological Inventory: a clinical instrument for assessment of soft neurological signs in psychiatric patients. Psychiat Res 1995;56(2):183-204

139

291. Schubert EW, McNeil TF. Prospective study of neurological abnormalities in offspring of women with psychosis: birth to adulthood. Am J Psychiat 2004;161(6):1030-1037

292. Schultz S.K., Miller D.D.,Oliver S.E, et al. The life course of schizophrenia, age and symptom dimensions. Schizophr. Res. 1997;23 (1): 15-23.

293. Seisdedon RT, Arias JS; Gomez-Beneyto M, et al. Early age of onset brain morphological changes and non-consistent motor asymmetrys in schizophrenia patients. Schizophr Res 1999 Jun22;37(3):225-31

294. Serper M.R., Davidson M., Harvey P.D. Attentional predictors of clinical change during neuroleptic treatment. Schizophr. Res. 1994; 13: 65-71.

295. Sevinçok L, Ako�lu A, Topalo�lu B, et al. Neurological soft signs in schizophrenic patients with obsessive-compulsive disorder. Psychiat Clin Neuros 2004;58(3):274-279

296. Smith RC, Kadewari RP, Rosenberger JR, et al. Nonresponding schizophrenia: differentiation by neurological soft signs and neuropsychological tests. Schizophrenia Bull 1999;25(4):813-825

297. Smith RC, Hussain MI, Chowdhury SA, Stability of neurological soft signs in chronically hospitalized schizophrenic patients. J Neuropsych clin N 1999;11(1):91-96

298. Spence S.A., Hirsch S.R., Brooks D.J. Prefrontal cortex activity in people with schizophrenia and control subjects. Evidence from positron emission tomography for remission of “hypofrontality” with recovery from acute schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;172: 316-23.

299. Spitzer RL, Williams TB, Gibbon M. Structurel Clinical Interview for DSM-IV(SCID- P). New York, NY: New York State Psychiatric Instute, 1996.

300. Spreen O. and Strauss E. (1991). A compendium of neuropsychological tests: Administration, norms and commentary. New York: Oxford Univ. Pr.

301. Spohn H.E., Strauss M.E. Relation of neuroleptic and anticholinergic medication to cognitive functions in schizophrenia. J. Abnorm. Psychol. 1989; 98: 478-86.

302. Squires-Wheeler E., Skodol A., Erlenmeyer-Kimling E. The assessment of schizotypal features over two points in time. Schizophr. Res. 1992;6: 75-85.

303. Squires-Wheeler E., Friedman D., Amminger G.P. Negative and positive dimensions of schizotypal personality disorder. J. Pers. Disord. 1997;11 (3): 285-300.

304. Stroop R.J. (1935). Studies of interference in serial verbal reactions. Journal of Experimental Psychology, XVII (6), 643-661.

305. Stuss D.T., Benson D.F. The frontal lobes. New York: Raven Press, 1986.

306. Tamlyn D., McKenna P.J., Mortimer A.M. et al. Memory impairment in schizophrenia: its extent, affiliations and neuropsychological character. Psychol. Med. 1992; 22: 101-15.

307. Temkin N.R., Heaton R.K., Grant I. et al. Detecting significant change in neuropsychological test performance: a comparison of four models. J. Int. Neuropsychol. Soc. 1999; 5: 357-73.

308. Tsuang M.T., Stone W.S., Tarbox S.I., Faraone S.V. An integration of schizophrenia with schizotypy: identification of schizotaxia and implications for research

140

on treatment and prevention. Schizophr. Res. 2002; 54: 169-75.

309. Tupper D.E.Contemporary soft signs examinations. Soft Neurological signs, (ed):DE Tupper, 1987,Grune and stratton. Inc.Florida:S:338-388

310. van Oel C.J., Baare W.F., Hulshoff Pol H.E., et al. Differentiating between low and high susceptibility to schizophrenia in twins: the significance of dermatoglyphic indices in relation to other determinants of brain development. Schizophr. Res. 2001;52: 181-93.

311. van Os J, Takei N, Castle D, et al. Premorbid abnormalities in mania, schizophrenia, acute schizophrenia and chronic schizophrenia, Soc Psychiatry Watt NF, Patterns of childhood social development in adult schizophrenics, Arch Gen Psychiatry 1978; 35: 160-165.

312. Velakoulis D., Wood S.J., McGorry P.D. Evidence for progression of brain structural abnormalities in schizophrenia: beyond the neurodevelopmental model. Aust. N. Z. J. Psychiatry 2000; 34 (Suppl.): 113-126.

313. Velligan DI, Bow-Thomas CC, Mahurin RK, et al. Do spesific neurocognitive deficits predict spesific domains of community function in schizophrenia ? Journal of Nervous and Mental Disease. 2000;188:518-524.

314. Venkatasubramanian G, latha V, Ganhadhar BN, et al. Neurological soft signs in never- treated schizophrenia. Acta psychiat Scand 2003;108(2):144-146

315. Wahlberg K.E., Wynne L., Oja H., et al. Gene- environment interaction in vulnerability to schizophrenia: findings from the Finnish Adoptive Family Study of Schizophrenia. Am. J. Psychiatry 1997;154: 355-362.

316. Walker E, Lewine RJ. Prediction of adult-onset schizophrenia from childhood home movies of the patients. Am J Psychiat 1990;147(8):1052-1056

317. Walker EF, Diforio D, Baum K. Developmental neuropathology and the precursors of schizophrenia. Acta Psychiat Scand suppl 1999;395:12-19

318. Weickert T.W., Goldberg T.E., Gold J.M. et al. Cognitive impairments in patients with schizophrenia displaying preserved and compromised intellect. Arch. Gen. Psychiatry 2000; 57: 907-13.

319. Weinberg D., 1995. Schizophrenia: from neuropathology to neurodevelopment. Lancet 346, 552-557.

320. Whitty P, Clarke M, Browne S, et al. Prospective evaluation of neurological soft signs in first episode schizophrenia in relation to psychopathology: satate versus trait phnomena. Psychol Med 2003;33(8):1479-1484

321. Williams G.V., Goldman- Rakic P.S. Modulation of memory fields by dopamine D1 receptors in prefrontal cortex. Nature 1995; 376: 572-5.

322. Wilson F.A.O., O’Scalhaide S.P., Goldman-Rakic P.S. Dissociation of object and spatial processing domains in primate frontal cortex. Science 1993; 260: 1955-8.

323. Wolkin A., Sanfilipo M., Wolf A.P. et al. Negative symptoms and hypofrontality in chronic schizophrenia. J. Arch. Gen. Psychiatry 1992; 49: 959-65.

324. Woods B. Is schizophrenia a progressive neurodevelopmental disorder? Toward a unitary pathogenetic mechanism. Am. J. Psychiatry 1998;155: 1661-1670.

325. Woods BT, Kinney DK; Yurgelun-Todd D. Neurologic abnormalities in schizophrenic patients and their families. I. Comparison of schizophrenici bipolar and substance abuse patients and normal controls. Arch Gen Psychiat 1986;43(7):657-663

141

326. Wong AH, Voruganti LN, Heslegrave RJ, et al. Neurocognitive deficits and neurological signs in schizophrenia. Schizophr Res 1997;23(2):139-146

327. Young D.A., Davila R., Scher H. Unawareness of illness and neuropsychological performance in schizophrenia. Schizophr. Res. 1993;10: 117-24.

328. Yung A., Phillips L., McGorry P, et al. Prediction of psychosis: a step towards prevention of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;172 (Suppl. 33): 14-20.

329. Zornberg G., Buka S., Tsuang M. Hypoxic-ischemia related fetal/neonatal complications and risk of schizophrenia and other nonaffective psychoses: a 19-year longitudinal study. Am. J. Psychiatry 2000;157:196-202.


Recommended