T.C.
SA�LIK BAKANLI�I
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman
Ruh Sa�lı�ı Ve Sinir Hastalıkları
E�itim Ve Ara�tırma Hastanesi
4. Psikiyatri Klinik �efli�i
Ba�tabip, Doç. Dr. Medaim YANIK
Klinik �efi, Doç. Dr. M. Emin CEYLAN
PARANO�D VE NONPARANO�D ��ZOFREN� HASTALARININ
B�L��SEL FONKS�YONLAR VE S�L�K NÖROLOJ�K BEL�RT�LER AÇISINDAN
PARANO�D BOZUKLUK VE SA�LIKLI KONTROL GRUBU �LE
KAR�ILA�TIRILMASI
Uzmanlık Tezi
Dr. Sema LAPÇIN
�stanbul 2007
TE�EKKÜR
Asistanlık sürecim boyunca, bilgi, deneyim ve klinik yakla�ımlarından yararlandı�ım
klinik �efim, hocam ve tez danı�manım Sayın Doç. Dr. M. Emin CEYLAN’a,
sa�ladı�ı huzurlu çalı�ma ortamı nedeniyle ba�hekimimiz Sayın Doç. Dr. Medaim
YANIK’a, rotasyon e�itimini yanlarında tamamladı�ım klinik �eflerim Dr. Niyazi
UYGUR’a, Doç. Dr. Hüsnü Erkmen’e, Doç. Dr. Duran ÇAKMAK’a, Doç. Dr. Sevim
BAYBA�’a, Prof. Dr. Ümran TÜZÜN’e, tezime katkılarından dolayı Dr.Jülide
GÜLER’e, Psk. Cahit KESK�NKILIÇ’a, Dr. Serhat ÇITAK’a, Dr. Ahmet
TÜRKCAN’a, Dr. Can GER’e, Dr. Solmaz TÜRKCAN’a asistanlık sürem boyunca
birlikte çalı�tı�ım servis uzmanlarım, asistan arkada�larım, hem�ire ve yardımcı sa�lık
personeline, kendilerinden çok �ey ö�rendi�im hastalarıma ve bana tezimi
hazırladı�ım süre boyunca deste�ini esirgemeyen ve birlikte geçirece�imiz de�erli
zamandan ödün veren o�lum Ahmet Emre ve kızım Dilara’ya te�ekkür ederim.
��NDEK�LER
Giri� ve Amaç ................................................................................... 1
Genel Bilgiler ................................................................................... 3
Yöntem ve Gereçler .......................................................................... 69
Bulgular ............................................................................................ 80
Tartı�ma............................................................................................. 111
Özet ................................................................................................... 121
Summary ........................................................................................... 122
Kaynaklar ......................................................................................... 123
1
G�R�� VE AMAÇ
Son dönemlerde pek çok ara�tırmacı tarafından �izofreninin bir nörogeli�imsel defekt
oldu�u dü�üncesi ileri sürülmeye ba�lanmı�tır. Bu görü�e göre, henüz klinik belirtiler kendini
göstermeden önce, hatta beyin geli�imi sırasında, birincil beyin hasarı, nörogenezde aksama,
nöronal migrasyonda bozulma, hücresel farklıla�mada yetersizlik ve sinaptik budanmada
bozulma gibi nedenlerle �izofreni geli�meye ba�lamaktadır. Teorik ve deneysel (ampirik)
bulgular, klinik tabloda paranoid hezeyanların baskın oldu�u, ba�ka dü�ünce bozuklu�u
belirtilerinin olmadı�ı hastaların farklı bir sınıflama kategorisine dahil oldu�u görü�ünü
desteklemektedir. Paranoid alt tipin farklılı�ı psikodinamik teorisyenler ve modern
ara�tırmacılar tarafından, Bleuler (1911-1950) ve Kraepelin(1919-1971)’in ilk çalı�malarına
dayandırılır (Magaro,1981). Tsuang ve Winokur (1974), paranoid alt tipin, hebefrenik alt tipe
göre dü�ük oranda psikomotor belirti gösterdi�ini ifade etmi�lerdir. Paranoid hastalarda, daha
geç hastalık ba�langıcı, daha az çelinebilirlik (distraktibilite), daha az psikomotor belirti, daha
fazla evlenme oranı ve çocuk sayısı, sosyal ve ailevi ili�kilerde daha az bozulma
bildirmi�lerdir. Pozitif ve negatif sendromlar arasındaki farklılıkları ara�tıran çalı�macılar da
defisit belirtilerin anormal beyin morfolojisi ile ili�kili oldu�unu göstermi�lerdir (Crow 1980;
Andreasen ve Olsen 1982). �izofreni ile ilgili alternatif alt sınıflandırmalar ( örne�in, süreç
(process)-reaktif, geç-erken ba�langıçlı, akut-kronik hastalık seyri) paranoid-nonparanoid
ayrımı ile örtü�ebilir.
Bu çalı�mada nörogeli�imsel hipotez ı�ı�ında �izofreni alt tipleri arasındaki farklılıklar
ara�tırılmı�tır. Alt tiplendirmedeki farklılıklar ( negatif- pozitif belirtiler, defisit-nondefisit,
paranoid-nonparanoid gibi ) bu alandaki çalı�maların çe�itlili�ini göstermekle birlikte farklı
çalı�maların sonuçlarının kar�ıla�tırılmasını zorla�tırmaktadır. Literatürde yaygın olarak
belirtiler üzerine odaklanılmı�tır. Silik nörolojik belirtiler ve nörokognitif testler
nörogeli�imsel hipoteze dair kanıt arayan çalı�maların �izofreni hastalarında yaygın olarak
de�erlendirildi�i alanlardır. Dikkat bozuklukları gibi bili�sel farklılıkların subtipler arasında
kar�ıla�tırılması �izofreninin nöropsikolojik korelasyonunu de�erlendiren makalelerin
ço�unda bulunmaktadır (Levin ve ark.1989). Bu da ara�tırmacıların herbir �izofreni alt tipinin
kendine özgü nöropsikolojik bozuklu�a sahip oldu�unu dü�ünmelerine yol açmı�tır. Paranoid
�izofreni hastalarının nonparanoid hastalara göre mental kapasitede daha az gerileme
gösterdikleri konusunda yaygın bir klinik kabul vardır (Kaplan ve Sadock,1994). Seidman’ın
(1983) nörofizyolojik ve nöropsikolojik bulguların de�erlendirildi�i geni� gözden geçirmesi
2
ve Magaro(1981)’nun �izofrenide bilgi i�leme sürecinin de�erlendirildi�i gözden geçirme
makalesinde �izofreni alt tipleri arasında anlamlı bili�sel i�lev farklılı�ı saptanmı�tır. Bununla
birlikte son dönemdeki kapsamlı gözden geçirmeler paranoid ve nonparanoid alt gruplar
arasında nöropsikolojik farklılıklara vurgu yapmamı�lardır. �izofreni hastalarını pozitif ve
negatif belirtilerin yo�unlu�una göre gruplandırarak de�erlendiren çalı�malar pozitif
belirtilerin a�ırlıkta oldu�u grupta daha az silik nörolojik belirti gösterdiklerini
bildirmi�lerdir.
Alt tipe özgü bili�sel profillerin tanımlanması, �izofreniye neden olan farklı yolaklar ile
ilgili teorilerin yeniden �ekillenmesini sa�layabilir. �izofrenideki heterojenitenin
nörodejeneratiften çok nörogeli�imsel hastalık sürecini yansıttı�ı dü�ününülmektedir. Bu aynı
zamanda serebral disfonksiyonun alt tipe özgü lokalizasyonundan da kaynaklanabilir (Bilder
ve ark.1985). �izofreni alt grupları arasındaki nöropsikolojik farklılıkların vurgulanması
klinisyenlerin sınıflama sınırlarını daha kesin tanımlamalarına ve bili�sel zorluklara odaklı
tedavi planları geli�tirmelerine yardımcı olabilir.
Bu çalı�mada �izofreni hastaları, paranoid ve nonparanoid olmak üzere iki grupta
de�erlendirilmi� olup, her iki grup sa�lıklı kontrol grubu ve paranoid bozukluk hasta grubu ile
kar�ıla�tırılmı�tır. �izofreni alt tiplerinin klinik belirtiler açısından farklılı�ına ek olarak
bili�sel i�levler ve nörolojik belirtiler açısından da farklı oldu�unun gösterilmesi ve bunun
di�er psikiyatrik bozukluklarla kar�ıla�tırılması bir sendrom olarak de�erlendirilen
�izofreninin yeniden tanımlanması açısından önemlidir. Literatürde bipolar bozukluk ve
obsesif kompulsif bozukluk gibi çe�itli psikiyatrik bozukluklarla �izofreniyi NES
(Neurological Evaluation Scale) ve nörokognitif i�levler açısından kar�ıla�tıran çalı�malar
olmakla birlikte paranoid bozuklukla ilgili herhangi bir çalı�ma yoktur. Paranoid bozukluk
belirti profili ve klinik seyir açısından �izofreniye benzerlik göstermektedir. Paranoid
bozuklukla �izofreni alt tiplerini kar�ıla�tıran çalı�maların, �izofreni alt tiplerinin
nörogeli�imsel hipoteze göre yeniden tanımlanmasına faydalı olabilir. Bu çalı�mada amaç,
�izofreni alt tipleri (paranoid-nonparanoid) silik nörolojik bulgular ve nörokognitif testler
açısından de�erlendirildi�inde aralarındaki farklılıkları ortaya koymak ve klinik görünüme
göre yapılan bu ayrımın nörogeli�imsel hipotez açısından geçerlili�ini ara�tırmaktır.
3
GENEL B�LG�LER
�izofreni sözcü�ü psikiyatri dı�ı alanlarda çalı�makta olan birçok hekime, i�itsel ve
görsel varsanıları, bizar hezeyanları ve saldırganlı�ı ça�rı�tırmaktadır. Bu ça�rı�ımın en
önemli nedeni bu belirtilerin hastanın çevresi ile olan uyumunu ileri derecede bozmasıdır.
Gerçekte bu ça�rı�ım önemli ölçüde yanlı�tır. Hastaların uzun süreli izlendi�i çalı�malarda
�izofreni hastalarının zaman içinde pozitif belirtilerinde azalma izlenirken, negatif
belirtilerinde ise artma oldu�u tespit edilmi�tir. Son 20 yıl içinde negatif belirtilerin daha iyi
anla�ılması yönünde çok sayıda çalı�ma yapılmı�tır. Bu çalı�maların sonucunda �izofreninin
temelinde negatif belirtiler oldu�u kadar bili�sel i�levlerin kaybının da önemli bir yer tuttu�u
anla�ılmı�tır. Bili�sel i�lev terimi dikkat, bellek, algılama, sıralama, planlama, bilgi i�leme ve
problem çözme gibi birçok zihinsel i�levi kapsamaktadır. �izofrenide bili�sel i�levlerle ilgili
çalı�malar 1993’te bilimsel yayınların çok az bir kısmını (%7) olu�tururken, 1997’ye
gelindi�inde neredeyse dörtte birini (%24) kapsamaktadır (Green MF, 1999).
Modern psikiyatri toplulu�u bili�sel i�levlerde kaybın önemini, kanıtları ile ortaya
çıkarmadan çok önce Kraepelin ve Bleuler, gözlemlerinde �izofreni hastalarındaki bili�sel
kayıplara dikkat çekmislerdir. Kraepelin (Kraepelin E, 1971), �izofreni hastalarında iki farklı
dikkat alanında sorun oldu�unu gözlemi�tir. Bunlardan ilki “aktif dikkat” (aufmerksamkeit)
olarak isimlendirdi�i, ki�inin kendi inisiyatifi ile dikkatini uzun süreli odaklaması ile ilgili
süreçtir. Di�eri ise, çevreden gelen uyaranlardan yo�un olarak etkilenen “pasif dikkat”tir
(auffassaung). Kraepelin bu iki dikkat alanından pasif dikkat ile ilgili sorunların, hastalı�ın
akut olarak alevlendi�i dönemler ile kronikle�me sonrası dönemlerinde belirgin oldu�unu fark
etmi�tir. “Aktif dikkat” ile ilgili sorunlar hastalı�ın bütün evrelerinde izlenmektedir. Bu
tanımlamalar bugün kullandı�ımız “sürekli- sustained- dikkat” ve “seçici-selective-dikkat”
tanımlamalarına uymaktadır. Kraepelin’in 100 sene önce tespit etti�i �izofreni hastalarındaki
dikkat sorunları modern testlerde aynı �ekilde gösterilmi�tir (Ceylan, 2005).
Eugen Bleuler (Bleuler E, 1950) �izofreni hastalarındaki bili�sel kayıplara farklı bir
açıdan de�inmi�tir. Bleuler, �izofreni hastalarındaki belirtileri “temel” ve “yardımcı” belirtiler
olarak ikiye ayırmı�tır. Temel belirtiler basit ve karma�ık olmak üzere iki alt tipten olu�ur.
Basit olanlar ça�rı�ım ve duygulanımda (affect) bozulma ve ambivalanstır. Bunların bir araya
gelmesi ile ortaya otizm gibi karma�ık belirtiler çıkar. Otizmde pasif dikkat önem
kazanmaktadır. Bleuler, otistik durumun çevreye dikkatin verilememesi sonucu olabilece�ine
dikkat çekmektedir. Bleuler temel belirtilerin hastalık boyunca devam etti�i üzerinde durmu�
4
ve yardımcı belirtiler olan varsanılar, hezeyanlar, davranı� ve konu�ma anormalliklerinin
sadece hastalı�ın alevlendi�i dönemlerde belirgin hale geldi�ini belirtmi�tir (Ceylan, 2005).
��ZOFREN�
�izofreni, psikotik bozuklukların temel görünümlerinden biridir. Psikoz yalın tanımı ile
sanrı (yanlı�, de�i�tirilmeyen inanç) veya varsanılar ile sınırlıdır ve hastada bunların patolojik
niteli�ine ili�kin içgörü izlenmez. Günümüzde kullanımda olan tanı ölçütleri yakla�ık on
yıldır oldukça de�i�mez durumda olsa da bir tanı olarak �izofreni kavramı geli�imini
sürdürmektedir. Güncel �izofreni görü�ünün temelinde, Emil Kraepelin ve Eugen Bleuler’in
öncü klinik gözlemleri yatar. Kraepelin “dementia precox” olarak tanımladı�ı hastalı�ın;
ki�ide bilinç, duygulanım ve irade alanında tam bir yıkıma neden olacak �ekilde kronik bir
gidi� gösterdi�i belirtilmektedir. Kraepelin bundan 100 yıl önce (1896) dementia praecox’u
katatonik, hebefrenik ve paranoid hastalar olmak üzere üçe ayırmı�tı. Bu ayrım az çok
bugünde geçerlidir. Eugen Bleuler, “ �izofreni” terimini ilk defa dementia precox’un yerine
literatüre geçirmi�tir. Bleuler Kraepelin’in dü�üncesinden farklı olarak dementia precox’un
deteriorasyon yapıcı bir yönü olmadı�ını vurguladı. Hastalı�ın a�ır demans ile birliktelik
göstermedi�ini, prognozunun mutlaka kötü olmadı�ını, dü�ünce ve duygulanımdaki
bölünmenin rahatsızlı�ın temel görünümü oldu�unu gözlemleyerek bu öneriyi getirmi�tir.
Bleuler, sendromun temel görünümü kapsamında dört ‘A belirtisi’ni önermistir.
Ça�rı�ımlarda çözülme, affekt bozuklukları, autizm ve ambivalans. Bleuler’e göre �izofrenide
temel problem ça�rı�ımların bozulması idi ve �izofreni tek bir hastalık de�ildi. �izofreni
grubu hastalıkları olarak tarif etti�i bozuklu�un ortak bir dizi özelli�e sahip çok sayıda
bozuklu�u kapsadı�ı görü�ünü savundu. Daha sonraki dönemde Karl Jaspers psikotik
belirtilerin daha derinden daha yüzeye do�ru tabakalar veya düzeyler �eklinde organize
oldu�unu ve en derin düzeyin organik belirtileri temsil etti�ini ardından �izofrenik, affektif ve
nörotik belirtiler ve son olarak da ki�ilik bozukluklarının en yüzeyde temsil edildi�i fikrini
yazılarında belirtti. Aynı anda farklı düzeylerin varlı�ında en derin düzeydeki belirtilere göre
tanı belirlenmekteydi. Kurt Scheider(1950) ise, hastalıkları görülebilen organik nedenlere
ba�lı psikotik süreçler, siklofreni ve �izofreni olmak üzere alt gruplar �eklinde sınıflama
olu�turdu. Ayrıca birinci basamak belirtiler kavramını öne sürmü� ve bu belirtilerin �izofreni
için tanı koydurucu oldu�unu savunmu�tur. Dü�ünce yayılması, dü�ünce sokulması, tartı�an
ve yorum yapan sesler birinci basamak belirtilere örnektir ( Ceylan 2005).
Adolf Meyer, psikolojik belirtiların direkt olarak hastanın geçmi� sosyal, fiziksel ve
psikolojik ya�antılarından kaynaklandı�ını iddia etmi�tir. Herbir bireye ait psikiyatrik
5
bozuklu�un o bireye özgün oldu�unu, bundan dolayı Kraepelin veya Bleuler’in görü�lerinin
ve sınıflamasının kabul edilemeyece�ini vurgulamı�tır. II. Dünya Sava�ı sonrası Freud’un
geli�tirdi�i ki�ilik kuramı ve ruhsal çalı�ma modeli ve Meyer’in psikobiyolojik yakla�ımına
dayanan toplum yönelimli ruh sa�lı�ı hareketi, psikiyatride egemen yakla�ımlar olmu�lardır.
Sava� sonrası yıllarda Amerikan Psikiyatrisinde psikososyal yakla�ımın en önde sözcüsü Karl
Meninger “uyum sa�lamada ba�arısızlık hafiften a�ıra de�i�ebilir, fakat bu tablolar
birbirlerinden a�ır de�ildirler” �eklinde görü�ünü belirtmi�tir. Bu kavramlara dayalı olarak
sonuçta 1952 yılında “ Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM –I)”
yayınlandı. 1960’lı yıllarda Schneider’ın “birinci sıra belirtileri” �izofreni tanısı için
Avrupa’da kullanılırken, Kuzey Amerika’da Bleuler’in �izofreni kavramına dayalı tanı koyma
e�ilimi daha fazlaydı. 1968’de ABD’de Kraepelin’in egemen oldu�u DSM- II’de “reaksiyon”
terimi bırakılarak Avrupa psikiyatrisine kayıldı. DSM- II bir adım ileri olmakla birlikte
yeterli tanımlamalar tanı ölçütleri geli�tirmedi�i için eksik kalıyordu. 1980 yılında �izofreniyi
daha nesnel hale getirmek için daha tanımlayıcı düzeyde halüsinasyon ve hezeyanların ön
planda oldu�u DSM- III yayımlandı. Bleuler ile ilgili kavramlar genel olarak dı�landı. Ancak
aynı dönemlerde çesitli ara�tırmacılar negatif ve pozitif belirtilerle giden iki farklı �izofren alt
tipi tanımladılar. 1982’de DSM III-R, 1992’de ise Dünya Sa�lık Örgütü ICD-10
(International Clasification of Diseases) geli�tirildi. Daha yalın ve negatif belirtilerinde yer
aldı�ı DSM- IV 1994 yılında, en son olarak da 2000 yılında DSM IV-TR yayınlandı.
DSMIII-R, DSM IV ve ICD-10 kriterleri �izofreniyi hastalık olarak de�il, bozukluk
olarak tanımlamı�tır.
�izofreni halen etiyolojisi bilinmeyen bir hastalıktır. �izofreni farklı etiyolojik
faktörlerin etkisiyle olu�an, semptomatolojisi, gidi� ve sonlanı�ı yönünden farklılıklar
gösteren heterojen bir sendromlar toplulu�udur. �izofreni genellikle ergenlikte ve genç
eri�kinlikte ba�layan bir bozukluk olup, son yıllardaki genel kanı ise her ya�ta görülebilece�i
yolundadır. �izofreniye özgü belirtiler ortaya çıkmadan aylar veya yıllar öncesinde psikotik
olmayan bazı belirtilerin oldu�u birçok ara�tırmacı tarafından gösterilmi�tir. �izofreni
hastalarının geriye dönük de�erlendirilmesinde dikkat bozuklu�u ve bili�sel fonksiyonlarda
bozulma gibi prepsikotik belirtilerin varlı�ı sıklıkla tespit edilmektedir (Goldberg ve
ark.,1995).
�izofreni; psikopatoloji, seyir ve tedaviye yanıt temelinde de alt gruplara ayrılmı�tır.
Tarihsel olarak psikopatoloji açısından tiplendirme en büyük önemi ta�ımaktaydı. DSM- IV
sınıflandırmasına göre, paranoid, dezorganize, katatonik, ayrı�mamı� ve rezidüel olarak
ayrılmaktadır. DSM-IV alt �eması büyük ölçüde klinik görünümü temel alır ve alt tipler
6
prognoz farklılıkları ile yakından ili�kili de�ildir. ICD-10’da ise, paranoid, hebefreni,
katatonik �izofreni, ayrı�mamı�, post�izofrenik depresyon, rezidüel �izofreni, basit �izofreni,
ba�ka �izofreni ve belirlenmemi� �izofreni olmak üzere dokuz alt gruba ayrılır ( Kaplan ve
Sadock; 1997).
Hastalı�ın en sık rastlanan biçimi olan paranoid �izofreni, bir veya daha fazla sanrı ile
a�ırı me�guliyetin veya sıkça i�itsel varsanıların oldu�u, süregen persekütuar veya grandiyöz
sanrılarla belirlidir. Dezorganize veya katatonik tipi gösteren özgün davranı�ların bulunmayı�ı
ile tanınmaktadır. Klasik olarak, paranoid tip �izofreni ço�unlukla perseküsyon ve büyüklük
sanrıların varlı�ı ile belirlenir. Paranoid �izofreni hastaları genellikle hastalı�ın ilk epizodunda
katatonik ve dezorganize hastalara göre daha ya�lıdırlar. Geç yirmili-otuzlu ya�lara ula�mı�
olan hastalar genellikle kendilerine hastalık sürecinde yardımcı olacak bir sosyal ya�am
kurmu�lardır. Aynı zamanda paranoid hastaların ego becerileri di�er tiplere göre daha iyi
olma e�ilimindedir. Paranoid hastalar ruhsal yetilerinde, emosyonel yanıtlarında ve
davranı�larında di�er tip �izofreni hastalarına göre daha az regrese olurlar (Kaplan ve
Sadock;1997).
Dezorganize ( önceki adıyla hebefrenik) tip ilkel, dizinhibe ve da�ınık davranı�la
belirgin regresyonun varlı�ı ve katatonik tipin ölçütlerini kar�ılayan belirtilerin yoklu�u ile
belirlenir. Ba�langıç genelde erken, 25 ya� öncesidir. Dezorganize hastalar genellikle amaçsız,
da�ınık bir biçimde aktiftirler. Dü�ünce bozuklukları belirgin ve gerçek ile ili�kileri zayıftır.
Duygusal yanıtları uygunsuzdur ve sıklıkla açık bir neden olmaksızın patlayıcı tarzda
gülmeleri vardır. Uygun olmayan grimas ve sırıtma sıktır.
Katatonik tip, günümüzde seyrek görülmektedir. Katatonik tipin klasik bulguları;
stupor, negativizm, rijitide, eksitasyon ve postür alma belirtilerini kapsayan belirgin motor
fonksiyon bozuklu�udur. Bazen hasta eksitasyon ile stupor uçları arasında hızlı de�i�imler
gösterir. E�lik eden bulgular; stereotipiler, mannerizmler ve balmumu esnekli�idir. Mutizm
özellikle sıktır. Tıbbi bakım gerektiren genel durum bozuklukları ortaya çıkabilir.
Farklıla�mamı� tip, belirtiler kesin olarak di�er tiplerden birisine kolaylıkla
yerle�tirilemez.
Rezidüel tip, aktif belirtilerin tamamının olmadı�ı veya di�er �izofreni tiplerini
kar�ılayacak yeterli belirtinin bulunmadı�ı durumda �izofrenik bozuklu�un devamına dair
kanıtların olması ile tanımlanır. Duygusal küntlük, sosyal geri çekilme, eksantrik davranı�,
mantıksız dü�ünme ve ça�rı�ımlarda hafif gev�eklik rezidüel tipte sık görülür. Sanrı,
hallüsinasyon ve varsanılar var ise bunlar belirgin de�ildir, güçlü bir duygulanım e�lik etmez.
7
DSM-IV yazılırken literatürde ana tartı�malardan birisi pozitif ve negatif belirtilerin
varlı�ı veya yoklu�una ba�lı bir alt tipleme çalı�ması ile ili�kilidir. 1980 de T.J.Crow �izofren
hastaların Tip I ve Tip II �eklinde sınıflandırılmasını istemi�ti. DSM- IVde yer almamasına
kar�ın, iki tip arasındaki ayrım psikiyatrik ara�tırmaları belirgin bir �ekilde etkilemi�tir.
Negatif belirtilar; duygulanımda düzle�me veya küntle�me, konu�mada ve konu�ma
içeri�inde fakirle�me, bloklar, öz bakımda azalma, motivasyon eksikli�i, anhedoni, sosyal
çekilme, bili�sel kusurlar ve dikkat eksikli�i kapsar. Pozitif belirtilar; ça�rı�ım gev�ekli�i,
varsanılar, garip davranı� ve artmı� konu�mayı içerir. Tip I hastalar pozitif belirtilere ve BT
(bilgisayarlı tomografi) kesitlerinde normal beyin yapısına sahiptirler. Tedaviye yanıtları
kısmen daha iyidir. Tip II hastalar sıklıkla negatif belirtilere, BT kesitlerinde yapısal beyin
anormalliklerine sahiptirler ve tedaviye yanıtları kötüdür (Crow T, 1980).
�izofreni en sık görülen psikotik bozukluktur. �izofreni tanı ölçütlerini kar�ılamayan
daha birçok psikotik bozukluk vardır. Di�er psikotik sendromların ba�lıcaları �izofreniform
bozukluk, �izoaffektif bozukluk, sanrısal bozukluk ve kısa psikotik bozukluktur.
Sanrısal bozukluk �izofreni gibi kronik bir hastalıktır. Ancak önde gelen belirti olarak
hezeyanların bulunması ile belirlenir. Sanrısal bozukluktaki hezeyanlar birincil olarak,
büyüklük, erotomanik, kıskançlık, somatik ve karı�ık içerikli olabilir. Sanrısal bozukluk,
hastaların hezeyanlarının bizar nitelikte olmaması ile �izofren hastalardan ayrılmaktadır.
Ortalama ba�langıç ya�ı 40lı ya�lardır ancak 18-90 ya� arasında da ba�layan olgularda
görülmektedir. Kadınlarda görülme sıklı�ı daha fazladır. Birçok hasta evlidir ve i� sahibidir.
Ancak bozukluk göçle ya da dü�ük sosyoekonomik düzeyle ili�kili olabilir (Kaplan ve
Sadock, 1997).
Sanrısal bozukluk görülme sıklı�ı, �izofreni ve duygudurum bozuklu�u görülme
sıklı�ından daha seyrektir ve bu durum da ayrı bir bozukluk oldu�unu dü�ündürmektedir. Aile
çalı�malarında elde edilen en belirleyici veri sanrısal bozukluklu deneklerin akrabalarında
sanrısal bozukluk ve ili�kili ki�ilik özelliklerinin (ör: �üphecilik, kıskançlık ve gizlilik)
saptanmı� olmasıdır. Aile çalı�maları; ne sanrısal bozukluklu deneklerin ailelerinde �izofreni
ve duygudurum bozukluklarının insidansının arttı�ını ne de �izofrenik deneklerin ailelerinde
sanrısal bozukluk prevalansının arttı�ını belirlemi�tir. Sanrısal bozukluk tanısı ile izlenen
hastaların uzun dönemli takiplerinde sanrısal bozukluk tanısının göreceli olarak sabit
oldu�unu dü�ündürmektedir. Hastaların dörtte birinden daha az bir kısmı ilerde �izofreni
olarak ve % 10dan az bir kısmı da ilerde duygudurum bozuklu�u olarak sınıflandırılır
( Marino,1993). Bu veriler sanrısal bozuklu�un bu iki ya da daha fazla yaygın bozuklu�un
geli�mesinde erken bir evre olmadı�ını göstermektedir. Hezeyanlarla en sıklıkla ba�lantılı
8
olan nörolojik durumlar limbik sistem ve bazal ganglionları etkiler. Entelektüel yıkım
olmaksızın nörolojik hastalıklar nedeniyle sanrıları olan hastaların, sanrısal bozukluklu
hastalarda görülenlere benzer karma�ık hezeyanlara sahip olma e�ilimi vardır. Bunun aksine
entelektüel yıkım olan nörolojik bozukluklu�u olan hastalarda sıklıkla sanrısal bozukluklu
hastalardan farklı olarak hezeyanlar daha basit içeriklidir. Sonuç olarak sanrısal bozukluk
serebral kortikal i�levleri korunmu� olan limbik sisteminde ya da bazal ganglionlarında
patolojisi olan hastaları kapsamaktadır.
DSM-IV hezeyanların önde gelen içeri�ine göre klinisyene sanrısal bozuklu�un yedi
tipini, ayırtetme hakkında yardımcıdır. En sık persekutuar ve kıskançlık tipleri görülür. Nadir
olan tipler ise erotomanik ve somatik tiplerdir.
Hezeyanlar genelde sistematizedir ve mümkün olabilir niteliktedir. Bellek ve di�er
bili�sel i�levler genelde korunmu�tur.
Erotomanik tipte, hastanın ünlü ya da yüksek konumdaki bir ki�i tarafından sevildi�ini
dü�ünmektedir. Erotomanik tip sanrısal bozukluk aynı zamanda erotomani, psikoz pasionella,
Clerambault Sendromu olarak da adlandırılır. Belirtiların ortaya çıkı�ı anidir sıklıkla etkilenen
ki�inin ya�amının oda�ı olur. Paradoksal davranım belirtisi, bütün sözel ve fiziksel
yalanlamaların a�kı kanıtlayan mesajlar olarak yorumlamasını içerir.
Grandiyöz tip, megalomani adıyla da anılır. Grandiyöz hezeyanının en sık görüleni
ki�inin büyük fakat bilinmeyen yetene�i veya kavrayı�ı oldu�una veya önemli bulu�lar
yaptı�ına inanmasıdır.
Kıskançlık tipinde, ki�inin hezeyanı e�inin sadakatsizli�i üzerinedir. Evlilik paranoyası
ve Otello Sendromu olarak belirtilmektedir. Erkekler kadınlardan daha fazla etkilenir.
Oldukça nadir sıklıktadır( % 0.2 ‘den daha az). Ba�langıcı anidir ve e�e kar�ı belirgin sözel ve
fiziksel zararlara yol açabilir.
Persekütuar tip, en sık görülen alt tiptir. Hezeyan içeri�i basit ya da ince ayrıntılı
olabilir. Sıklıkla tek bir tema ya da kendisine kar�ı komplo düzenlenen bir sürü ba�lantılı
tema içeri�i olabilir. Bu ki�iler ço�u zaman gücenik ve kızgındır ve kendilerine zarar
verdi�ine inandıkları ki�ilere zarar verebilirler.
Somatik tip, monosemptomatik hipokondriyak psikoz olarak da tanımlanır. En sık
görülen sanrısal yakınmalar, enfeksiyonlar, böceklerin deri içinde infestasyonu, dismorfofobi,
vücut bo�luklarından gelen kokulara ili�kin hezeyanlar ya da vücudunun bir parçasının
çalı�madı�ına dair hezeyanlardır. Somatik tip, her iki cinsiyeti e�it etkiler (Köro�lu ve Güleç,
2007).
9
NÖROGEL���MSEL H�POTEZ
�izofrenide nörogeli�imsel anormalli�in ne zaman ba�ladı�ı sorusu halen
ara�tırılmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak pek çok nörogeli�imsel model ileri sürülmü�tür:
1) Erken nörogeli�imsel modeller, erken ya�larda varolan lezyonların hayatın daha ileri
dönemlerinde ortaya çıkan normal nörogeli�imsel olaylarla etkile�ime girdi�ini ileri
sürmektedir.
2) Geç nörogeli�imsel model olarak isimlendirilen alternatif bir model, Feinberg
tarafından ileri sürülmü�tür. Bu model �izofreninin, postnatal geli�im boyunca ortaya çıkan
serebral korteksteki normal matürasyon sürecindeki bir sapmadan kaynaklandı�ını
varsaymaktadır. Bu süreçte, hayatın ilk yıllarında a�ırı sinaptik üretimi takiben bili�sel geli�im
için gerekli beyin bölgelerindeki nöronların sinaptik eliminasyonu (budanma) takip eder.
Feinberg, �izofreninin sinaptik budanmadaki bir anormallik sonucu olu�tu�unu ileri
sürmektedir. Feinberg’e göre “Bu süreçteki anormalliklerin bir sonucu olarak çok fazla, çok
az ya da yanlı� sinapslar elimine edilmektedir” (Ceylan, 2001).
�izofreninin nörogeli�imsel bir defektin sonucu oldu�unu ileri süren hipotezin
ara�tırılmasındaki popüler bir yakla�ım da beynin yapısal simetrisi üzerinde çalı�maktır.
Beynin yapısal hacmindeki asimetriler sıktır ve limbik sistem yapıları solda sa�a göre daha
küçüktür. Çünkü sol hemisfer sa� hemisferden daha uzun bir zaman periyodunda geli�ir.
Olumsuz çevresel faktörler geli�imi sekteye u�ratabilir. Bazı BT ve MRI çalı�maları,
�izofrenide sol taraf anormalliklerinin sa� taraftan daha fazla oldu�unu desteklemektedir.
Shenton ve ark. (1992), hipokampus hacmindeki küçülmenin sadece sol tarafta oldu�unu ve
bir sol-sa� asimetrisinin sadece �izofreni hastalarında oldu�unu bulmu�lardır. Buna kar�ılık
Bartley ve ark. (1993), yaptıkları kar�ıla�tırmalı bir ikiz çalı�masında, ileri sürülen sa�-sol
farklılı�ını gözlemlememi�lerdir. Beyin yapılarının biçimlerindeki düzensizliklerin bir
nörogeli�imsel bozuklu�a e�lik etmesi beklenen bir durumdur. Postmortem çalı�malarda
görülen hipokampustaki gri cevher deformasyonları, temporal lobun lateral yüzündeki gri
cevher düzensizlikleri bu dü�ünceyi desteklemektedir. Geli�en teknoloji sayesinde elde edilen
yapısal bulgular, �izofreninin tek bir hastalık olmadı�ını; sendromun karakteristikleri olan
varsanılar, sanrılar, bozulmu� dü�ünce sürecinin altında farklı etyolojilerin oldu�unu
dü�ündürmektedir (Ceylan, 2001).
�izofreninin neo-Bleulerian modeline göre nörogeli�imsel anomaliler nöral devrelerdeki
yanlı� ba�lantılardan kaynaklanır, ki bu da �izofreninin tüm alt tiplerinde görülen, zihinsel
aktivitenin akı�kan koordinasyonunda bozulmaya (bili�sel dismetri olarak adlandırılır) neden
olur (Andreasen ve ark., 1999). Negatif, pozitif ve dezorganize belirtiler gibi �izofreni ile
10
ili�kili fenomenler bili�sel dismetriye ba�lı olarak geli�ir. Bili�sel dismetride çe�itli
bölgelerdeki nöronal devrelerde yıkım (disruption) sonucunda motor, bili�sel ve affektif
belirtiler ortaya çıkar (Middleton ve Strick, 2000).
�nsanda postnatal matürasyonel de�i�ikliklerin çocukluktan puberteye kadar ortaya
çıktı�ı gözlemi, �izofreni ve manik-depresif bozukluk gibi adolesan döneminde ba�layan
psikiyatrik hastalıkların patofizyolojisinin temelinde bu “geç” matürasyonel süreçteki
hataların olması gerekti�i dü�üncesi ile tutarlılık göstermektedir (Feinberg ve ark. 1990).
Fakat �izofreni ba�langıcını tespit etmek zordur. Dikkat yetersizli�i gibi negatif belirtiler
puberteden önce ba�layabilir (Mukherjee ve ark. 1991). Bu nedenle matürasyonel olaylar
pozitif psikotik belirtiler gibi tipik olarak adolesan dönemde ortaya çıkan belirtileri daha iyi
açıklayabilir.
�izofrenide Progresif Olarak Ventriküler Boyutta Artma
Geli�tirilmi� beyin görüntüleme teknikleri, genç yeti�kin �izofreni hastalarında madde
kullanımı, travma veya bilinen di�er beyin atrofi nedenleri ile açıklanamayan serebral
ventriküler geni�lemeyi göstermektedir. Literatürde normallerle kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni
hastalarının beyinlerinde azalmı� bir büyüklük saptayan çalı�malar vardır (Ceylan,2001).
Kortikal atrofi, çok eski dönemlerden beri bilinmektedir ve geni�lemi� ventriküllerle ili�kilidir
(Vita ve ark. 1988; D’Amato ve ark. 1992). Ventriküler geni�leme ile hem azalmı� serebellar,
hem de azalmı� hipokampal büyüklük arasında da benzer ili�kiler saptanmı�tır (Coffman ve
Nasrallah 1985; Nasrallah ve ark. 1985; Sandyk ve ark. 1991).
�izofrenide nöromotor sapmalar
Son yıllarda, �izofreninin etyopatolojisini açıklayabilecek beyin hasarı ile ili�kili olan
yapısal, fonksiyonel ve bili�sel i�lev bozuklukları ile ilgili artan sayıda nöroanatomik,
nörogörüntüleme, nörofizyolojik ve nöropsikolojik çalı�malar mevcuttur. Bu çalı�malarda çok
sayıda beyin bölgesi suçlanmı�tır. Ayrıca, �izofreni hastalarında beyin bozukluklarının yeri ve
�iddetindeki de�i�iklikler de �izofreninin çok sayıda hastalıktan olu�tu�u hipotezini
desteklemek için kullanılmaktadır.
Nörolojik i�aretler geleneksel olarak “vücudun bozulmu� bir i�levinin ya da
rahatsızlı�ının herhangi bir nesnel kanıtı ya da görünümü “ olarak tanımlanır. Ba�ka bir
deyi�le saptanan nörolojik bir i�aret altta yatan bir bozuklu�un nesnel olarak farkedilmesini
sa�lar (Tupper,1987). Böyle tanımlanan bir i�aret, nörodavranı�sal (neurobehavioral) bir
rahatsızlı�ın kesin (hard) veya patognomonik belirtisi olarak dü�ünülebilir, genellikle de
11
merkezi sinir sistemi bozuklukları ile birliktedir. Bu anlamdaki patognomonik i�aretler,
vücudun bir yarısındaki belirgin derecede asimetrik motor ve duysal kayıptaki bir örüntüyü
(hemipleji gibi), dizartri, bozulmu� refleksler, pupil de�i�iklikleri ve bazı görme alanı
eksiklikleri gibi i�aretleri içerir.
Ancak, bildi�imiz patognomonik i�aretlerle kar�ıla�tırıldı�ında daha önemsiz görünen,
süreklili�i olmayabilen, herhangi altta yatan bir patolojiyle ili�kili olmayan bazı i�aretler de
saptanmı�tır. Bu gibi i�aretler altta yatan bozuklu�un derecesi ile de�i�mez. Bu i�aretleri ifade
edebilmek için 1945-60’larda belirsiz i�aretler (equivonal signs) terimi kullanılırken daha
sonra minör nörolojik i�aretler, silik nörolojik belirtiler (neurological soft signs), fokal
olmayan nörolojik belirtiler gibi bir dizi terim kullanılmı�tır. Silik nörolojik belirtiler özgül
beyin bölgesindeki bozuklukla ili�kili olmayan veya iyi tanımlanmı� nörolojik bir sendromun
parçası olmadı�ına inanılan lokalize edilemeyen nörolojik anormallikler olarak tanımlanır. Bu
ayrımın yapay oldu�u dü�ünülmekte ve silik nörolojik belirtilerin altında yatan beyin davranı�
ili�kilerini tanımlamadaki yetersizlik tartı�ılmaktadır. Güncel literatür ı�ı�ında, silik nörolojik
belirtiler denince iki anlamdan söz edildi�i anla�ılmaktadır. Birincisi, silik nörolojik belirtiler
bir nöropatoloji konusunda kesin bir kanıt bulunmasa da bozukluklar için nörolojik bir temel
oldu�unu göstermektedir. �kincisi ise davranı� ve ö�renme bozuklu�u gösteren çocuklarda
silik nörolojik belirtiler klinik bir yargıya varmada yol gösterici olabilir (Heinrich ve
Buchanan,1988).
Silik Nörolojik Belirtilerin Sınıflandırılması:
Çesitli yazarlarca birçok belirti, silik nörolojik i�aret (bulgu) olarak sınıflandırılmı�tır.
Örne�in 1966’da Clement’s minimal beyin bozuklu�u gösteren çocuklarda 99 farklı i�areti
silik olarak de�erlendirmi�tir (Tupper,1987). Genel olarak silik nörolojik belirtiler, geli�imsel
nörolojik i�aretler ve patognomonik i�aretlerin hafif görünümlerini temsil eden normal
olmayan silik belirtiler olarak ayrımlanmaktadır. Geli�imsel belirtiler geli�imsel gecikmeyi
göstermekte ve ya� ilerledikçe kaybolmaktadır. Normal olmayan silik belirtiler ise belirtildi�i
gibi muayene esnasında ortaya çıkarılması zor ve zayıf güvenirli�e sahip, bu nedenle minör
derecede bozuklu�u gösteren i�aretlerdir. Genel olarak silik belirtiler motor, duyu, bili�,
dikkat, dil, bellek kusurlarını (defisitlerini) kapsayan çe�itlili�e sahiptir (Goldstein ve
Tupper,1987). Cadet ve ark.(1986) silik nörolojik belirtileri dört ana ba�lık altında
toplamı�lardır.
12
Tablo I: Cadet ve ark.’nın silik nörolojik belirti sınıflaması: Silik Nörolojik Belirtiler; Mental durum Motor sistem Sa�-sol dezoryantasyonu Disdiakokinezi Yüz-el testinde söndürme Parmak kar�ıla�tırmada bozulma Perseverasyon, sebatsızlık Sek sek yürümede bozukluk Dikkat eksikli�i Anormal yürüyü� Anormal parmak tıklatma Nesneleri kullanmada güçlük El dizisi testinde bozukluk Motor ve /veya duru� asimetrisi Hipotoni, koreoatetoik hareketler �zole Babinski i�areti Kortikal duyu i�aretleri �lkel refleksler Eklem kinestezisi Glabellar Topognozi Yakalama Agrafestezi Palmo-mental �ki nokta ayırımında bozulma Burun Astereognozi Emme
Yule ve Taylor (1987) ise silik nörolojik belirtileri geli�imsel gecikme i�aretleri,
nörolojik ve di�er etkenlere ba�lı olarak geli�en i�aretler ve tespit edilmesi oldukça güç hafif
dereceli anormallikler olarak üç ba�lık altında sınıflamı�lardır. Bu sınıflamaya göre konu�ma,
motor koordinasyon ve algılama bozukluklarını, ayna hareketlerini, sa�-sol ayrımındaki
yetersizlikleri geli�imsel gecikme belirtileri olarak kabul etmi�lerdir.
Merriam ve ark.(1990) asıl olarak silik nörolojik belirtileri içeren bir nörolojik belirtiler
ölçe�i geli�tirmi�ler ve burada prefontal, parietal, praksis, ince motor koordinasyon sahalarına
ait i�aretlerle, lokalize edilemeyen i�aretler olarak be� ana kategori tanımlamı�lardır ve her bir
kategoriye kar�ılık gelen testleri açıklamı�lardır.
Ayrıca silik nörolojik belirtiler sıklıkla nöroanatomik lokalizasyon ile ili�kili �ekilde
küme katogorilerine ayrılmaktadır. Küme kategorileri yazarlar arasında de�i�iklik gösterse de
en yaygın kategoriler, birle�tirici duyusal fonksiyon, motor koordinasyon, kompleks motor
koordinasyon, kompleks motor davranı�ların sıralanması ve ilkel reflekslerdir.
Buchanan ve Heinrichs (1988), bütünleyici duysal i�lev bozuklu�u, motor
inkoordinasyon ve karma�ık motor hareketlerin düzeninde bozulma olmak üzere üç farklı
i�levsel sahaya ait belirtileri ve di�erlerini bir ölçek halinde düzenlemi�ler ve böylece söz
konusu belirtilerin derecelendirilmesini de sa�lamı�lardır.
Silik nörolojik belirtiler alanında ara�tırılan bir di�er konu EEG’deki silik belirtilerdir.
EEG’deki silik i�aretler; belirli bir patoloji tipine gönderme yapan önemli EEG
13
de�i�ikliklerine kar�ıt olarak, pek de özgül olmayan örüntüler içerir. Bu örüntülerin ço�u
geli�imsel gecikmeyi veya nörofizyolojik immatüriteyi temsil ederler. Bu amaçla
bebeklerdeki, çocuklardaki, gençlerdeki ve yeti�kinlerdeki örüntüler ayrı ayrı incelenmi�tir.
Yeti�kinlerde; zemin aktivitesinde alfa sıklı�ından ziyade teta dalgaları, buna ek olarak
temporal teta ritmlerindeki patlamalar veya frontalde aralıklı ve tekrarlayıcı delta örüntüleri,
özgül olmayan özellikler olarak belirtilmektedir.
Tablo 2: Birimlerine ve varoldukları nöroanatomik lokalizasyona göre gruplandırılarak de�erlendirilen en sık silik ve sert nörolojik belirtiler:
Nörolojik belirti Varsayılan lokalizasyon De�erlendirilen bireysel Biriminin kümeleri belirtiler Bütünleyici Duysal Parietal lob ��itsel ve duysal bütünle�me Fonksiyon Grafestezi Stereoagnozi Sa�-sol Konfüzyonu Söndürme Motor Koordinasyon Frontal lob Kasıtlı eylem sırasında tremor Serebellar Denge Yürüyü� Sıçrama Parmak-ba�parmak opozisyonu Disdiadokokinezi Parmak-burun testi Kompleks motor Prefrontal lob Yumruk-kenar-avuçiçi hareketlerin Yumruk-halka testi Sıralaması Ozeretski testi Git/yok/gitgitme testi Ritm tutma (el ve ayak ile) �lkel Refleksler Frontal Glabellar vurma Çene refleksi Palmomental Korneomandibuler Somurtma/burun Emme/a�ızdan Kavramak Kuvvetle yoklama Kesin Nörolojik belirtiler Kranial sinirleri içeren Ayna hareketleri Santral sinir sistemi Sinkinezi Konverjans Bakı� devamsızlı�ı Ekstrapiramidal bulgular Piramidal bulgular Diskinezi Dil
Konu�ma
14
Nörolojik belirtilerin nöroanatomik yerle�imi ve etiyolojisi:
Çok uzun süredir, �izofreninin etiyolojisi söz konusu oldu�unda beyin i�lev bozuklukları
akla gelmekle birlikte, klinik nörolojik muayene ve de�erlendirme ile de gösterilebilmesi umulan
nörolojik bozulmanın do�ası ve boyutları tam olarak açıklı�a kavu�turulamamı�tır. �izofrenideki
nörolojik bozulmaya ili�kin ara�tırma ve çalı�malar ancak son elli yıldır yapılmaktadır ve bu
çalı�maların yorumlanması yöntemsel ve kavramsal karı�ıklıktan ötürü zor olmaktadır. Bu
kavramsal karı�ıklıkların en önemlisi, bazı nörolojik i�aretleri anlatmakta kullanılan silik nörolojik
i�aretlerin tanımlanmasından ortaya çıkmaktadır. Örne�in, silik belirtilerin belirsiz, gelip geçici,
yorumlanamayan i�aretler olarak tanımlanması ara�tırmalarda belirgin bir ilgisizli�e neden
olabilmektedir. Oysa adı geçen i�aretlerin birço�u klinik nörolojik muayenenin standart itemleri
arasında yer almaktadır. Silik nörolojik i�aretlerin muhtemelen bazal ganglionlar veya beyin sapı
gibi subkortikal bütünleyici sistemlerdeki i�lev bozukluklarıyla ili�kili oldu�unu söyleyen
yazarlar oldu�u gibi intrauterin dönemde veya do�um esnasında meydana gelmi� hipoksi veya
enfeksiyonlarla ili�kili olabilece�i de vurgulanmı�tır (Cadet ve ark.,1986).
Bu i�aretleri ta�ıyan hastaların, farklı bir nörolojik alt-grup olu�turdukları, bu alt grubun
da minimal beyin i�lev bozuklu�u (disfonksiyonu) ile ili�kili oldu�u ileri süren ara�tırmacılar
da bulunmaktadır (Guy ve ark.,1983;Nichols ve ark.,1986).
Silik nörolojik i�aretlerin birinci trimesterdeki intrauterin hasarlarla ili�kili olabilece�i,
bazı silik i�aretlerin bazal ganglionlardaki, bazılarının ise frontal korteksteki bir i�lev
bozuklu�una ba�lı olabilece�i ileri sürülmü�tür.
Kesin ve silik nörolojik i�aretlerin ayrımındaki belirsizlik nörolojik belirtilerin
kategorize edilmesinde farklılıklara yol açsa da bir bütün olarak ele alındı�ında kesin
nörolojik belirtilerden ziyade silik nörolojik belirtilerin �izofreni varlı�ıyla daha güçlü ili�kide
oldu�u bulunmu�tur. Nöromotor sapmalar (örne�in motor koordinasyon güçlükleri, istemsiz
hareketler, ayna hareketleri, kas tonusu ve gücünde sapmalar), normal kontroller ve di�er
psikiyatrik bozukluk hastaları ile kar�ıla�tırıldı�ında, �izofreni hastalarında artmı�tır, ancak
�izofreniye özgül de�ildirler (McNeil ve Cantor-Graae, 2000).
�izofreni hastalarında tekrarlayıcı hareketler sırasında (parmak vurma testi gibi)
yava�lama ortaya çıkmakta ve bu yava�lama motor hareketin zorla�ması ve karma�ıkla�ması
ile birlikte artmaktadır. Hastalar basit bir motor hareket yaptıkları zaman (butona basma gibi),
fiziksel eforları süreklilik gösterememekte ve düzensiz olmaktadır (Vrtunski ve ark., 1986).
Elektrofizyolojik çalı�malardan da motor i�lev bozuklu�una ait çe�itli kanıtlar elde
edilmi�tir. �stemli bir ödevi yerine getirirken motor hareketin ba�lamasından önceki hazırlık
dönemi �izofreni hastalarında kontrollere göre daha uzun bulunmu�tur (Singh ve ark., 1992).
15
Prevalans:
�izofreni hastalarında nörolojik i�aretlerin görece yaygınlı�ı birçok ara�tırmanın
gündeme getirdi�i konulardan biri olmu�tur. Bu ara�tırmalar ba�lıca kapsamlı nörolojik
muayene yöntemini kullananlar ve daha seçici muayene yöntemini kullananlar olmak üzere
iki ana grupta toplanabilir. Çok sayıda gözlemde sa�lıklı normal kontrollerle
kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarında daha yüksek prevalansta nörolojik belirti oldu�u
bildirilmi�tir (Gupta ve ark.,1995).
Di�er psikiyatrik bozukluklar için prevalans oranları da bu iki grubun arasında olarak
bildirilmi�tir. Bildirilen pevalans oranlarındaki belirgin de�i�kenlik büyük oranda nörolojik
bozukluk tanımlarındaki farklılıklara ba�lıdır. Nörolojik bozuklu�un “en az bir nörolojik
belirti mevcut” �eklinde tanımladı�ı çalı�malarda oranlar %88-100 iken, nörolojik
bozuklu�un daha dar tanımının kullanıldı�ı çalı�malarda (ör. King ve ark. 1991,
nörodisfonksiyonu iki veya daha fazla nörolojik belirti olarak tanımlamaktadır) prevalans
oranları %38.6-64 olacak �ekilde daha dü�üktür (Bartko ve ark.,1988; Smith ve ark.,1999;
Flashman ve ark.,1996; Gureje ve ark.,1988).
Nörolojik prevalans oranı aynı zamanda skalanın kapsadı�ı alana ba�lıdır. Farklı geni�
spektrum da prevalans oran farklılıklarını açıklayabilir (Braun ve ark.,1995). Daha küçük
belirti sayısına sahip skalalar daha dü�ük duyarlılı�ı sahip olabilirler ve �izofreni ile ili�kili
belirtileri atlayarak �izofrenide nörolojik bozuklu�un olmadı�ı �eklinde yanlı� bir yoruma yol
açabilirler (tip II hata). Di�er yandan çok ayrıntılı skalalarda da dü�ük özgüllü�e sahip
olabilirler ve direkt olarak primer nörolojik bozuklukla ili�kili olmayan belirtileri içerebilirler
(tip I hata).
Ek olarak nörolojik belirti skalalarının ço�u nörolojik bozukluk sınırını belirleyen bir
sapma sınırı önermezler. Ancak e�le�tirilmi� sa�lıklı kontrol grubunu içeren yayınlar neyin
“nörolojik normal” oldu�unu bildirebilir ve bu �ekilde �izofreni grubuyla kar�ıla�tırmalara
olanak sa�lar. Bu yakla�ım ile gruplar arasında istatiksel anlamlı farklılıkların ara�tırılması
nörolojik bozuklu�un subjektif tanımının kullanılmasından daha az belirsizdir. Bu nedenle
sa�lıklı kontrollerin dahil edilmesi en yaygın kullanılan skalalarda güvenilir sapma skorlarının
belirlenmesine yol açar.
�izofrenide silik nörolojik belirtilerin çalı�ılması ilk kez Bender tarafından 1947’de
yapılmı�tır. Bender �izofreni hastası olan 100 çocukta silik nörolojik belirtilerin varlı�ını
de�erlendirmi�, sa�lıklı çocuklarla kar�ıla�tırdı�ında daha fazla oranda silik nörolojik belirti
görüldü�ünü belirtmi�tir. Bu çalı�madan sonra silik nörolojik belirtilerin �izofreni için bir
gösterge olup olmayaca�ını ara�tıran çalı�malar yapılmaya ba�lanmı�tır.
16
Çalı�maların ço�unda �izofreni hastalarında bildirilen prevalans oranları %50-65 iken
tersine bu oran normal kontrollerde %5 bulunmu�tur (Heinrich ve Buchanan,1988).
Özgüllük:
Sa�lıklı kontrol grubunu içeren bir çalı�ma dı�ındaki di�er tüm çalı�malarda �izofreni
hastalarında artmı� nörolojik bozukluk bildirilmi�tir (Gureje,1988; Rossi ve ark.,1990;
Schroder ve ark.,1991; Browne ve ark.,2000; �smail ve ark.,1998; Mohr ve ark.,1996).
Farklı sonucun tanımlandı�ı çalı�mada sadece dört silik nörolojik belirti
de�erlendirilmi� olup, obstetrik komplikasyonların sık oldu�u Nijerya toplumunda
gerçekle�tirilmi�tir. Di�er çalı�malarla kombine edildi�inde, bu çalı�malar �izofreni
hastalarındaki nörolojik belirtilerin sa�lıklı kontrol bireylerinden anlamlı derecede faklı
oldu�unu desteklemektedir. �izofreni hastalarıyla di�er psikiyatrik rahatsızlıklar arasında
kar�ıla�tırma yapan az sayıda ara�tırma bulunmaktadır. �izofrenili hastalar, obsessif
kompulsif bozuklu�u (Bolton ve ark.,1996), madde kullanımı, bipolar bozuklu�u (Kinney ve
ark.,1986), �izofreni dı�ı psikotik bozuklu�u (Keshavan ve ark.,2003), duygudurum
bozuklukları (Krebs ve ark.,2000; Boks ve ark.,2004) ve karı�ık psikiyatrik tanısı olan
hastalara göre daha fazla silik nörolojik belirti göstermi�tir.
Obsessif kompulsif bozukluktaki silik nörolojik belirtilerin varlı�ıyla, obsesyonun
ciddiyeti ve kötü yanıt arasında bir ili�ki oldu�u bildirilmektedir (Blanchard ve ark.,1994).
Quitkin ve ark.(1989) yaptıkları ara�tırmada psikotik olmayan ve duygulanım belirtileri
gösteren hastalarda da silik nörolojik belirtilerin daha fazla oranda görüldü�ü belirtilmi�tir.
Shaffer ve ark.(1985), yaptıkları bir ba�ka çalı�mada da yedi ya�ında silik nörolojik belirti
gösteren çocukların, 17 ya�ında �izofreniden ziyade anksiyete ya da duygulanım bozuklu�u
gösterdi�i ortaya çıkmıstır.
Bolton ve ark.(1996)’ da yaptıkları bir ara�tırmada OKB hastalarıyla kar�ıla�tırıldı�ında
�izofreni hastaları için anlamlı derecede yüksek “kesin belirtiler” ve “motor koordinasyon “
belirtileri bildirmi�lerdir. Kinney ve ark.(1999) da sa�lıklı kontroller, madde kullanan ve
bipolar bozuklu�u olan hastalar ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarında serebellar ve
kortikal duysal nörolojik kesin belirtilerin daha yüksek prevalans oranlarında oldu�unu
bulmu�lardır .
Kerbs ve ark.(2000) ise �izofreni ve duygudurum bozuklu�u olan hastalar arasındaki en iyi
ayıracın “motor bütünle�me”faktörü oldu�unu ve �izofreni hastalarının anlamlı derecede daha
fazla nörolojik bozukluk gösterdi�ini bulmu�lardır. Keshavan ve ark.(2003) da �izofreni
hastalarının �izofreni dı�ı psikotik bozuklu�u olan hastalara göre daha fazla duysal bütünle�me
17
belirtileri oldu�unu bulsa da motor belirtilerde iki grup arasında anlamlı farklılık bulunamamı�tır .
Yeni özgüllük çalı�maları silik nörolojik belirtilerin rölatif olarak �izofreni için özgül
oldu�u hipotezini destekleseler de bunlar “kompleks motor koordinasyon hareketleri” ve
“duysal bütünle�me” �eklinde iki nörolojik belirti alt grubunun di�er psikiyatrik bozuklukları
olanlara göre �izofreni hastalarında daha sık oldu�u yönündeki hipotezi
destekleyememi�lerdir. Ancak bu hipotezin desteklenmesinde ba�arısızlı�a yol açan çe�itli
yöntem hataları vardır. Bunlar çok az sayıda çalı�manın bu soruyu belirlemesinden ve hangi
belirtilerin kategorileri olu�turdu�u ile ilgili fikir birli�i eksikli�inden kaynaklanmaktadır. Bu
nedenle silik nörolojik belirtilerin anormalliklerinin �izofreni için özgül olup olmadı�ını
belirlemede bu konuları dikkate alacak çalı�malara ihtiyaç vardır.
Sosyodemografik özellikler:
Sosyodemografik de�i�kenlerin silik nörolojik belirtilerin prevalansı üzerine olan
potansiyel etkisi önemli bir konudur. Özellikle ya�, e�itim düzeyi, cinsiyet çok az dikkat
edilen önemli özelliklerdir (Heinrich ve Buchanan,1988). Kinney ve ark.(1986) yaptıkları
ara�tırmada ya�la nörolojik i�aretler arasında bir ili�ki bulunamamı�tır. Bunu destekleyen
birkaç ara�tırma daha vardır ( Alessandro ve ark.,1991; Buchanan ve ark.,1990; Shaffer ve
ark.,1985). Rossi ve ark.(1990) ise normal kontrol grubunda ya�la, silik nörolojik belirtiler
arasında ili�ki saptamı�tır.
�leri ya� örneklem kullanan be� çalı�mada ileri ya� ile daha fazla nörolojik bozukluk
arasında pozitif ili�ki gösterilmi�tir. Bu nedenle ya�ın, ilerleyici kötüle�menin oldu�u ya�amın
ileri dönemlerine kadar nörolojik fonksiyon bozuklu�unun �iddetini etkilemedi�i
dü�ünülmektedir (Chen ve ark.,2000).
Cinsiyetin silik nörolojik belirtilerin varlı�ında ve �iddetinde de�i�ikli�e yol açmadı�ı
yorumuna ula�an toplam 12 adet ara�tırma bulunmaktadır. Bir çalı�mada ise ailede �izofreni
öyküsü olan kadın hastalarda daha fazla silik nörolojik belirti saptanmı�tır (Lane ve
ark.,1996). Manschreck ve Rochford(1970), psikiyatrik bozukluklarda erkeklerde daha fazla
nörolojik belirti bulurken, Kokakowska ve ark.(1985) ise böyle bir ili�ki saptayamamı�tır.
E�itim düzeyinin, sosyoekonomik durumun ve ırkın rolü ile ilgili yapılan çalı�malarda
en çok çalı�ılan e�itim düzeyidir. Yapılan çalı�maların dördünde e�itim ve nörolojik bozukluk
arasında ters bir ili�ki bildirilirken be� çalı�mada ise nörolojik durum arasında bir ili�ki
bulunmamı�tır. Rochford ve ark.(1970), e�itim düzeyi ile silik nörolojik i�aretleri kar�ıla�tıran
çalı�masında ili�ki bulamamı� iken, Rossi ve ark.(1990), ise yalnızca �izofrenisi olanlarda bu
ili�kinin var oldu�unu belirtmi�tir.
18
Nörolojik Belirtiler ve psikopatoloji:
E�er bazı beyin hasarlarının, hastalıkların klinik ve fonksiyonel özelliklerinden ve
nörolojik belirtilerinden sorumlu oldu�u kabul edilirse psikopatoloji ve nörolojik fonksiyonlar
arasında ili�ki beklemek mantıklıdır.
Pozitif Belirtiler:
Silik nörolojik belirtiler ile pozitif belirtiler arasında ili�kiyi destekleyen az sayıda
çalı�ma vardır. Ayrıca pozitif belirtilerle ili�kilerin bildirildi�i çalı�maların yarısında aynı
zamanda negatif belirtiler ve global psikopatoloji arasında anlamlı ili�kiler de saptanmı�tır.
�izofreni tanısı alan hastaların hepsinin hastalık sürecinde bazı durumlarda pozitif belirtileri
oldu�u için, bu tarz bir ili�kiyi de�erlendirmede silik nörolojik i�aretler ve pozitif belirtiler
arasındaki ili�kinin de�erlendirilmesinde kesitsel de�erlendirmenin iyi bir yöntem
olmayabilece�i hipotezi öne sürülmü�tür. Scheffer’in çalı�masında ba�langıç pozitif ve
negatif belirtilerin sırasıyla NES motor koordinasyon skoru ve NES toplam skoruyla ili�kili
oldu�u, ayrıca altı haftalık izlemde sadece negatif belirti skorlarının NES toplam ve ço�u alt
skala skoru ile ili�kili oldu�u saptanmı�tır (Scheffer,2004).
Belirgin pozitif belirtiler ile alakalı olan akut durumun silik nörolojik belirtilerin
de�erlendirilmesi ile karı�abilece�i ve daha yüksek bir skor olu�turabilece�i, bu durumun da
psikopatolojinin remisyonu ile paralel olarak nörolojik anormallikte anlamlı bir azalma
gösterebilece�i Schroder ve ark.(1991) ve Whitty ve ark.(2003)’nın çalı�maları ile
desteklenmi�tir.
Negatif Belirtiler:
Negatif veya eksiklik belirtileri daha organik bir görünüme sahip olup apati, anerji,
sosyal çekiniklik ve afektif küntle�me gibi klinik özellikler içerirler. Buchanan ve ark.(1990),
eksiklik belirtileri olan hastaların, anlamlı derecede daha bozuk NES duyusal bütünle�me alt
skalası oldu�unu bildirmi�tir.
Ayrıca Tiryaki ve ark.(2003), yaptı�ı bir çalı�mada defisit hastalarının tüm NES alt
skalalarında daha �iddetli bozulma bulunmu�tur. Ayrıca kompleks motor davranı�ların
ölçüldü�ü alt skorlardaki anlamlı artı�ında defisit durumunu belirten önemli bir faktör
oldu�unu da bulmu�lardır.
Di�er çalı�malarda da negatif belirtiler ile frontal ve/veya prefrontal belirtiler arasında
ili�kiler bildirilmi�tir. Defisit sendrom ve duysal bütünle�me arasındaki seçici ili�ki de
saptanmı� olup, defisitli hastalarda pariyetal bozuklukları gösteren çalı�malar da mevcuttur.
19
Chen ve ark. (2000) da duyusal bütünle�me belirtileri ve PANSS negatif belirtiler
arasında pozitif bir ili�ki bulsalar da, ya� ve hastalık süresi kontrol edildikten sonra anlamlılık
ortadan kalkmı�tır. Galderisi ve ark.(1999) kortikoduyusal nörolojik belirtiler ile apati ve
anhedoni arasında anlamlı ili�ki bulmu�lardır. Nörolojik fonksiyon bozuklu�unun varlı�ı ve
yoklu�una göre hastalar 2 gruba ayrılırsa, nörolojik olarak etkilenen alt grup anlamlı olarak
daha fazla negatif belirtiler gösterse de her zaman bu geçerli olmayabilir. Örne�in daha fazla
negatif belirtileri ve daha az negatif belirtileri olan hastaları kar�ıla�tıran iki çalı�mada
nörolojik belirti skoru farklılı�ı bulunamamı�tır (Chen ve ark.,2000; Shibre ve ark.,2002).
Negatif belirtiler sıklıkla frontal (kompleks motor hareketlerin devamı) ve parietal
(duysal bütünle�me) nörolojik belirtiler ile ili�kilidir. Negatif belirtiler ve silik nörolojik
belirtiler arasında ili�ki saptamayan ço�u çalı�mada ya çok az belirti oldu�u (Rubin ve
ark.,1994; Chen ve ark.,1996) ya da hiç olmadı�ı (Bartko ve ark.,1988; Gureje ve ark.,1988)
veya yo�un olarak kesin nörolojik belirtilerin ön planda oldu�u (Flyckt ve ark.,1999)
görülmektedir.
Davranı� Organizasyonunda Bozukluk:
Silik nörolojik belirtiler ile davranı� organizasyonda bozuklu�un belirtileri ( ör:
uygunsuz afekt, garip davranı� ve yapısal dü�ünce bozuklu�u) arasındaki ili�kiyi özgül olarak
inceleyen çe�itli çalı�malar bulunmaktadır. Davranı� organizasyonunda bozukluk belirtileri
nörolojik fonksiyon bozuklu�u ile ili�kili olup (Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996;
Schroder ve ark.,1996; Arango ve ark.,2000; Schroder ve ark.,1995), sadece bir çalı�mada bu
ili�ki gösterilmemi�tir (Rubin ve ark.,1994). Ayrıca nörolojik açıdan etkilenmi� ki�ileri
etkilenmemi� olanlarla kar�ıla�tıran ba�ka bir çalı�mada da (Flashman ve ark.,1996)
organizasyon bozuklu�u kümesinde farklılık bulunmamı�tır.
Liddle ve ark.(1989), yaptı�ı çalı�mada; kronik �izofreni hastalarını belirti grubuna göre
üç sendrom halinde ayırmı� ve dezorganizasyon ile psikomotor yoksulluk �iddetinin kortikal
nörolojik belirti �iddeti ile paralellik gösterdi�ini, buna kar�ılık gerçekli�in çarpıtılma
derecesinin �iddeti ile bu paralelli�in gözlenmedi�ini belirtmi�lerdir.
Mohr ve ark.(2003),” Bili�sel organizasyon bozuklu�u” belirtilerinin NES toplam skoru
ve tüm alt skala skorları ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur. Benzer bir �ekilde Buchanan ve
ark.(2000), davranı� organizasyonunda bozukluk belirtileri ve NES kompleks motor
hareketlerin ardı�ıklı�ı ve duyusal bütünle�me alt skalaları arasında ili�kiler bulmu�lardır.
20
Nörolojik Belirtiler ve Bili�sel Fonksiyonlar:
Bili�sel bozukluk �izofreni hastalarında bilinen bir özelliktir. ��levselli�i bozabilir,
negatif veya eksiklik belirtileri ile de ili�kilidir. Silik nörolojik belirtilerin özgül kısımlarının
özgül bili�sel fonksiyonlar ile ili�kisi olup olmadı�ı ve e�er varsa hangi derecelerde bili�sel
fonksiyonlar ve nörolojik belirtilerin kesi�ti�i �eklinde sorular tartı�malıdır.
Bu konu ile ilgili yapılan ilk çalı�malar NES ve IQ ile ilgili çalı�malardır. Son
dönemlerde ise global bili�sel bozukluk ve nörolojik fonksiyon bozuklu�u arasında ili�kiler
farklı sonuçlar vermi� olup, negatif sonuçlar pozitif sonuçlardan daha azdır. NES’in en fazla
olarak dikkat eksiklikleri ile ili�kili oldu�u gösterilmi�tir (Mohr ve ark.,1996; Cuesta ve
ark.,1996; Mohr ve ark.,2003; Wong ve ark.,1997; Sanders ve ark.,2004; Chen ve ark.,2001).
Soyutlama ve problem çözme gibi bili�sel fonksiyonlar prefrontal korteks ile ili�kili
olup, nörolojik frontal belirtiler ve aynı zamanda tüm nörolojik fonksiyonlar ile ili�kili oldu�u
gösterilmi�tir. NES ve yürütücü fonksiyonlar arasında ili�ki saptayamayan bir çalı�mada
frontal/prefrontal silik belirtiler dahil edilmemi�tir.
Mohr ve ark.(2003) ve Smith ve ark.(1996) NES “ kompleks motor hareketlerin
sıralaması “alt skalasının yürütücü fonksiyonlarla ile en yüksek ili�kisi oldu�unu
bulmu�lardır. Chen ve ark.(1996) ilgi eksikliklerinin, ölçe�in tümüyle olmasa da bazı
nörolojik belirti alt skalaları ile ili�kili olduklarını bulmu�lardır. Ayrıca nörolojik
fonksiyonların tek bir global ölçünün yerine özgül bili�sel fonksiyonların incelenmesini
önermi�lerdir. Özgül belirtilerin özgül bili�sel kısımları belirlemesinden dolayı bu sonuçlar
�izofrenide bili�sel fonksiyonların belirlenmesinde nörolojik belirti seçimi ve kümelenmesi
arasındaki ili�kinin önemini vurgulamaktadır.
NES ve bili�sel fonksiyonların kısmi ba�ımsız fenomen olarak tanımlanmasına çalı�ılsa
da birbirleri ile ba�lantılıdır. Birincisi, NES’in tersine, bili�sel fonksiyonlar sosyoekonomik
de�i�kenlerden (ya�, e�itim düzeyi, cinsiyet, sosyoekonomik durum) daha fazla derecede
etkilenmektedir. �kincisi, bili�sel fonksiyonlar hastalar ve sa�lıklı ki�ilerdeki nörolojik
durumdan daha heterojendir.
Flashman ve ark.(1996) �izofreni hastalarını silik nörolojik belirtilerin varlı�ı ve
yoklu�una göre iki gruba ayırmı�lar ve silik nörolojik belirtileri olan grubun motor hız ve
motor koordinasyon ile ili�kili nörobiyolojik testlerde (parmak vurma, TMT-B) daha dü�ük
performans aldı�ını bildirmi�lerdir. Bu bulgular silik nörolojik belirtileri global bili�sel
bozuklu�un göstergesi olmadı�ı ve motor hız koordinasyon ve zamanlama ile ili�kili
sistemlerdeki lokalize bir bozuklu�un ifadesi oldu�unu desteklemektedir.
21
�izofreni hastalarının bir bölümünü nöropsikolojik incelemelerde “ nöropsikolojik
olarak normal” bulan çalı�malar olmakla birlikte (Kremen ve ark.,2001; Weickert ve
ark.,2000), devam eden çalı�malarda bu grubun premorbid yetenek ile belirlenenden daha
kötü olduklarını ve özgül yürütücü i�lev geli�im hızı bozukluklarına sahip oldu�unu
göstermi�tir.
Üçüncüsü, NES ve bili�sel bozukluk arasındaki ili�ki do�rusal olmayıp, sa�lam
nörolojik durum iyi bili�sel fonksiyonları garantilemez. Bu nedenle NES de�i�iklikleri bili�sel
fonksiyon de�i�ikliklerine göre daha az de�i�kenli�e sahip oldu�u için kötü bili�sel
fonksiyon da tam olarak nörolojik bozukluk ile ili�kili de�ildir ( Egan ve ark.,2001), NES
daha özgül gibi durmaktadır.
Nörolojik Belirtiler ve Nörogörüntüleme :
Az sayıda çalı�ma nörolojik bozukluk ve beyin yapısal ölçütleri arasındaki ili�kiyi
incelemi�tir. Bu konuda yapılan sekiz çalı�manın yedisinde NES varlı�ı ile ili�kili bazı
yapısal anormallikler bulunmu�tur ( Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996; Rubin ve
ark.,1994; Schroder ve ark.,1995; Dazzan ve ark.,2004; DeMyer ve ark.,1988; Niemi ve
ark.,2005). Bir MR görüntüleme çalı�masında subkortikal yapıların (putamen, globus
pallidus, talamus) gri madde hacmindeki azalma motor ve duyusal NES ile ili�kili iken,
duyusal NES serebral korteksteki hacim azalması ile ili�kili bulunmu�tur (Dazzan ve
ark.,2004). NES ile ili�kili olan di�er yapılar frontal ve hemisferik ölçütlerini (DeMyer ve
ark.,1988), I. ve II. kesitlerde BOS, interhemisferik fissürü (Mohr ve ark.,1996), beyin
uzunlu�unu , sol Slyvian fissürün geni�li�ini (Rubin ve ark.,1994), sol kaudatı, beyinci�i ve
sol heteromodal ba�lantı korteksini (Keshavan ve ark.,2003) içerir.Yapılan bu çalı�malarda
daha fazla nörolojik bozukluk daha anormal beyin yapısı ile ili�kili bulunmu�tur, ancak bu
bulgular özgül de�ildir. NES lokalizasyonu hakkında bilgi vermez çünkü sadece nörolojik
bozukluk ve özgül olmayan yapısal ölçütler arasındaki ili�kiler bildirilmi�tir. Bu ili�kiler her
iki fenomenin kronik veya daha kötü prognozlu hastalarda daha sık ortaya çıkması temelinde
açıklanabilir.
Fonksiyonel görüntüleme çalı�maları NES lokalizasyonunda daha yararlı olabilirler. Bu
konuda sadece üç çalı�ma vardır ve sadece özgül olmayan de�i�kenlerin kar�ıla�tırılması
�eklinde olmu�tur. Tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi çalı�ması bölgesel serebral kan
akımı ve nörolojik belirtiler arasında dinlenme veya frontal aktivasyon kesitlerinde herhangi
bir ili�ki bulamamı�tır (Rubin ve ark.,1994). Bir pozitron emisyon tomografi çalı�ması ise
dezorganize belirtiler, nörolojik belirtiler ve parietal korteks ve motor alandaki hiperaktivite
22
arasında bir ili�ki saptamı� olup, NES ve sensoriomotor korteks fonksiyon bozuklu�u arasında
ili�ki olabilece�ini dü�ündürmü�tür (Schroder ve ark.,1995). Schroder ve ark.(1995) parmak
–ba�parmak opozisyonu sırasında fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme kullanarak
sensoriomotor korteks ve destekleyici motor alan aktivasyonunu kar�ıla�tırmı�lardır. �izofreni
hastaları normal kontroller ile kar�ıla�tırıldı�ında her iki alanda da anlamlı derecede azalmı�
aktivasyon ile birlikte tersine dönmü� lateralizasyon etkisi göstermi� olup, bu da �izofrenide
motor NES ile birlikte sensorimotor korteks ve destekleyici motor alan hipoaktivitesi
arasındaki ili�kiyi dü�ündürmektedir.
Özetle çok az sayıda çalı�mada NES ile birlikte nöroanatomik ve nörogörüntüleme
bulgularının potansiyel ili�kileri tam olarak de�erlendirilmi�tir. Bazı vakalarda çalı�malar
daha önceden bildirilen hipotez olmaksızın NES ile birlikte olan özgül olmayan yapısal
anormallikleri ili�kilendirmeye çalı�mı�lardır. Bu alanda daha özgül hipotezlerle birlikte daha
özgül fonksiyonel görüntüleme çalı�maları yapılması daha aydınlatıcı olabilir.
Nörolojik belirtiler ve Antipsikotik Tedavi Uygulanmasının �li�kisi:
Antipsikotik tedavi sıklıkla ekstrapiramidal belirtilerin ve /veya tardiv diskinezinin
ortaya çıkmasına yol açar. Bu motor belirtiler yanlı�lıkla nörolojik belirtiler olarak
dü�ünülebilir. NES’in antipsikotik tedavi veya yan etkilerden ba�ımsız oldu�unun
gösterilmesi nörolojik belirtilerin hastalı�ın etiyopatogenezi ile ili�kili oldu�u ve �izofrenideki
beyin bozuklu�unun belirgin özelli�i oldu�u hipotezini destekleyecektir. Bu konu gözden
geçirilmeden önce bazı metodolojik konular ele alınmalıdır. Birincisi nörolojik bozuklu�un
negatif ve defisit belirtileri gibi kötü prognoz de�i�kenleri ile ili�kili oldu�udur. Kötü
prognozlu hastalar daha yüksek dozda antipsikotik kullanırlar ve bu durum nörolojik bulgular
ile antipsikotik doz arasındaki ili�kiyi devam ettirir. Yapılan bazı çalı�malarda �iddetli
nörolojik bozuklu�un daha zayıf antipsikotik yanıtı ile ili�kili oldu�u gösterilmi� olup (Smith
ve ark.,1999; Smith ve ark.,1996), bu nedenle de nörolojik olarak bozuk hastaların daha
yüksek dozlara e�ilimi olabilece�i dü�ünülmü�tür. Di�er bir konu da tardiv diskinezi ve EPS
de�erlendirmelerinin sıklıkla tremor, rijidite ve zayıf denge gibi NES skalalarını yaygın
olarak içermesidir. Zayıf antipsikotik yanıt veya antipsikotik denenmemi� alt grup ile yapılan
uzunlamasına NES de�erlendirmesi çalı�malarıyla bu etki daha iyi de�erlendirilebilinir.
Antipsikotik tedavi ve NES arasındaki ili�ki, ilaç dozu, kullanım süresi veya
antipsikotiklere belirti yanıtını de�erlendiren uzunlamasına çalı�malarla ara�tırılmı�tır (Rossi
ve ark.,1990; Chen ve ark.,1995; Bartko ve ark.,1988; King ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996;
Braun ve ark.,1995; Griffiths ve ark.,1998; Scheffer,2004; Cuesta ve ark.,1996; Merriam ve
23
ark.,1990). Çalı�maların büyük bölümünde antipsikotik dozları ve toplam nörolojik bozukluk
�iddeti veya NES’in herhangi bir alt kategorisinde bozukluk �iddeti arasında ili�ki
bulunmamı�tır ( Scheffer,2004; Chen ve ark.,1996). Merriam ve ark.(1990) daha yüksek
antipsikotik dozların prefrontal belirtilerde daha kötü performans ile ve �a�ırtıcı �ekilde daha
iyi parietal ve lokalize olmayan belirtiler ile ili�kili oldu�unu bulmu�lardır. Gupta ve
ark.(1995) antipsikotik denenmemi� ve antipsikotik tedavi alan iki hasta grubunu
kar�ıla�tırmı�lar ve tedavi altındaki grupta daha yüksek oranda NES bulmu�lardır. Ancak
antipsikotik alan grupta daha ileri izlem çalı�malarında NES skorunun ya�am boyu
antipsikotik kullanım süresi ile ba�lantısı tahmin edilememi�tir. Scheffer ve ark.(2004),
yirmialtı ilaç kullanan ve üç ilaç kullanmayan �izofreni hastasına tedavi uygulamasından önce
ve antipsikotik tedaviden altı hafta sonra NES uygulamı�lar ve NES skorlarında anlamlı
de�i�iklik olmadı�ını bulmu�lardır.
Be� çalı�ma SNS (silik nörolojik belirtiler) ve EPS (ekstrapiramidal sistem) arasında
anlamlı bir ili�ki bildirirken (Flashman ve ark.,1996; Gupta ve ark.,1995;Yazıcı ve ark.,2002;
Buchanan ve ark.,1994; Emsley ve ark.,2005) di�er be� çalı�mada da EPS ile ili�ki
bulunamamı�tır (Schroder ve ark.,1991; Mohr ve ark.,1996; Smith ve ark.,1996;
Scheffer,2004; Merriam ve ark.,1990). Bir çalı�mada Buchanan ve ark.(1994), SNS ve EPS
arasındaki ili�kiyi randomize klinik çalı�ma �eklinde incelemi�tir . Bu çalı�mada klozapin
veya haloperidol ile tedavi edilen hastalarda EPS de�i�ikliklerinin NES motor koordinasyon
alt skalasındaki de�i�iklikler ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur. Emsley ve ark.(2005) SNS ve
EPS arasındaki ili�kinin sadece denge ile ilgili oldu�unu bulmu�lardır. Scheffer ve ark.(2004)
uzunlamasına bir çalı�mada tedaviden 6 hafta sonra EPS ve NES skorundaki de�i�iklikler
arasında ili�ki saptamamı�lardır.
Silik Nörolojik Belirtiler ve Geç Diskinezi �li�kisi:
Geç diskinezisi(TD) olan �izofrenik hastalarda silik nörolojik belirtilerin daha sık
görüldü�ü Youssef ve Joseph tarafından bildirilmi�tir. Youssef bu hastalarda primitif
reflekslerin daha fazla görüldü�ünü öne sürmektedir (Youssef,1988). Kolakowska ise tam
tersine bu ikisi arasında bir ili�ki saptayamamı�tır (Kolakowska,1985). Ancak King, silik
nörolojik belirti varlı�ının geç diskinezi olu�turma riskini arttırabilece�ini belirtmektedir
(King,1991). Andreasen (1986) de geç diskinezi ile silik nörolojik belirtiler arasındaki do�ru
orantıya dikkat çekmektedir .
Bazı çalı�malarda TD varlı�ı SNS ile ili�kili bulunmu�tur (Mohr ve ark.,1996;
Scheffer,2004; Sanders ve ark.,2000; Barnes ve ark.,1995; Buchanan ve ark.,1994; Boks ve
24
ark.,2003). Gupta ve ark.(1995), TD ve SNS arasında anlamlı ili�kiler bulmu�lardır.
Flashman ve ark.(1996) da SNS e�ilimi olmayan hastalara göre SNS hastalarının daha
fazla TD’si oldu�unu bulmu�lardır (Flashman ve ark.,1996). Tersine, Gureje ve ark.(1987),
TD’si olan ve olmayan hastaları kar�ıla�tırmı� ve TD’si olmayan hastaların daha fazla SNS
e�ilimi oldu�unu bulmu�tur .
Bu çalı�malar motor yetenek içeren i�lerdeki kötü performans ile EPS ve/veya TD
varlı�ı arasındaki olası ili�kiyi göstermektedir. Bu sonuçlar do�ruysa, üç farklı varsayım
önerilebilir. Birincisi EPS / TD varlı�ı SNS’nin kötüle�mesine yol açabilir. �kincisi, EPS / TD
ve SNS’nin ortak etiyolojileri olabilir. Di�eri ise antipsikotik tedavi de�i�kenleri ve SNS
arasındaki ili�kidir. Ancak bu son varsayımda ili�ki eksikli�i söz konusudur. SNS, bazı
�izofreni hastalarında antipsikotik tedavinin ba�langıcından önce gözlenmektedir. Sonuçta
SNS; EPS ve TD için bir risk faktörüdür.
SNS‘nin antipsikotik tedaviden ba�ımsız oldu�u görü�ü yapılan çalı�malarla
desteklenmi�tir. Gupta ve ark.(1995), SNS ve geli�imsel reflekslerin normal gruba göre
anlamlı oranda daha fazla olarak daha önce antipsikotik kullanmamı� hastalarda bulundu�unu
bulmu�tur. Scheffer ve ark.(2004), antipsikotik kullanmamı� yirmialtı hastanın di�er
psikiyatrik hastalara ve normal kontrollere göre tüm NES alt skalalarında anlamlı olarak daha
yüksek skorlar gösterdi�ini bulmu�tur. Keshevan ve ark.(2003) daha önce ilaç denenmemi�
ilk epizod �izofreni hastalarını, ilaç denenmemi� �izofreni dı�ı psikotik bozukluk hastaları ile
kar�ıla�tırmı�lar ve ilk grubun daha yüksek NES duyusal bütünle�me skoruna sahip oldu�unu
göstermi�lerdir. Ayrıca di�er çalı�malarda (Rubin ve ark.,1994; Sanders ve ark.,1994;
Venkatasubramanian ve ark.,2003) sa�lıklı gönüllülere göre antipsikotik denenmemi�
hastalarda SNS prevalansı anlamlı olarak daha yüksek bildirilmi�tir.
Sanders ve ark.(2000), hiç antipsikotik denenmemi� olanlar ile ilacı bırakanlar arasında
toplam SNS prevalansı ve faktör yapısı kar�ıla�tırmı� ancak anlamlı sonuç bulamamı�tır .
�kiyüz ki�ilik daha önce antipsikotik denenmemi� �izofreni vakasını içeren bir çalı�mada
nörolojik anormallik için sapma noktası olarak NES skorunun iki olması ile hasta grubunda
nörolojik anormallik prevalansı %65 ve sa�lıklı kontrol grubunda da %50 olarak
bulunmu�tur. Ayrıca NES toplam ve alt skala skorları içinde anlamlı farklılıklar saptanmı�tır
(Shibre ve ark.,2002).
Hastalı�ın Seyri:
Çok sayıda çalı�mada ilk epizod hastalarında SNS’nin varlı�ı de�erlendirilmi�tir. Tüm
vakalarda nörolojik belirtilerin erken ortaya çıktı�ı bildirilmi�tir ( Schroder ve ark.,1991; Browne
25
ve ark.,2000; Gupta ve ark.,1995; Madsen ve ark.,1999; Rubin ve ark.,1994; Sanders ve
ark.,1994; Scheffer, 2004; Mohr ve ark.,2003; Shibre ve ark.,2002; Flyckt ve ark.,1999;Wong ve
ark.,1997; Whitty ve ark.,2003; Emsley ve ark.,2005; Johnstone ve ark.,1990). SNS’nin
hastalı�ın ba�langıcından itibaren var olması, nörolojik bozuklu�un ilerleyici kötüle�meyi mi
takip etti�i yoksa hastalı�ın gidi�atı boyunca sabit mi kaldı�ı sorusunu gündeme getirmi�tir.
Yapılan çalı�malarda nörolojik bozukluk ve hastalık süresi arasındaki ili�ki incelenmi�tir.
Çalı�maların tümünde olmasa da büyük bölümünde nörolojik bozukluk ile hastalık süresi arasında
ili�ki bulunamamı�tır. Farklı seviyelerde hastalı�a sahip hasta gruplarının kar�ıla�tırılmasında da
nörolojik bozuklu�un ilerlemedi�i yönünde kanıtlar sa�lanmı�tır (Shibre ve ark.,2002). Nörolojik
bozukluktaki artı� ailede pozitif psikoz öyküsü, do�um komplikasyonları, erkek cinsiyet ve
hastalı�ın epizodik olmayan seyri ile ili�kili bulunmu�tur. Chen ve ark.(2000), üç yıllık izlemde
bazı nörolojik belirtilerde ( ör. motor koordinasyon, duyusal bütünle�me ve disinhibisyon) SNS
için anlamlı bir artı� bulmu�lardır. Smith ve ark.(1999), be� yıllık izlemde iki veya daha fazla
hospitalizasyon olan kronik �izofreni hastalarında zaman içinde anlamlı de�i�iklikler
bulamamı�lardır. Emsley ve ark.(2005), üçüncü ayda düzelen ve altıncı ve onikinci aylarda
de�i�meyen motor sıralama alt skalası dı�ında NES toplam ve alt skala skorlarında oniki ay
boyunca de�i�iklik olmadı�ını bulmu�lardır. Whitty ve ark.(2003), doksan yedi ilk epizod
�izofreni hastalarını takip etmi�ler ve psikopatoloji düzelmesi ile ili�kili olarak SNS’de düzelme
saptamı�lardır.
Antipsikotik yanıtı ve SNS çalı�maları sıklıkla tedavi yanıtı ile birlikte düzelmi�
nörolojik durum bildirseler de bu her zaman geçerli de�ildir (Scheffer,2004). SNS’nin
�izofreninin ana özelli�i olarak belirlenmesinde hastalı�ın seyri boyunca olan nörolojik
durumdaki de�i�iklikler ile uyumlu olmayıp belirti alevlenmeleri, antipsikotik yan etkilerinin
ortaya çıkması veya alkol / maddeye maruz kalma durumları ile aynı anda ortaya çıkabilir. Bu
da SNS varlı�ının birincil bir durum oldu�u ancak di�er fenomenler ile ili�kili gizli
de�i�ikliklerin hastalık ile ili�kili olabilece�i anlamına gelmektedir.
Çocuklarda �izofreni öncesi nörolojik belirtilerin gözlenip gözlenmeyece�ini ara�tırmak
için, Walker ve ark.(1999), daha sonra �izofreni geli�en çocukların evde çekilmi� filmlerini
retrospektif olarak de�erlendirdiler. Çocuklu�un erken dönemlerinde görülen anormal
hareketlerin yüksek oranı ile sonraki �izofreni tanısı arasında ili�ki saptamı�lardır. SNS’nin
erken motor belirtileri olarak görülebilen bu anormallikler erken çocuklukta ortaya çıkmı� ve
sonrasında altta yatan biyolojik yapılar etkileninceye kadar normal seviyelere azalmı�lar.
Rosso ve ark.(2000), �izofreni öncesi çocukların etkilenmemi� karde�lerinin normal
kontrollere göre daha fazla motor koordinasyon bozuklukları gösterdiklerini bulmu�tur. Hans
26
ve ark.(1999) da �izofreni hastası olan ailelerin, �izofreni dı�ı ruhsal hastalı�ı olan ailelerin ve
bebeklikten okul ça�ına ve adölesan dönemine kadar ruhsal hastalı�ı olmayan ailelerin
çocuklarını takip etmi�ler ve �izofreni hastası olan ailelerin çocuklarının di�er iki grubun
çocuklarına göre üç kat daha fazla oranda nörodavranı�sal fonksiyon zayıflı�ı gösterdiklerini
ve nörodavranı� bozuklu�unun izlem dönemi boyunca oldukça stabil oldu�unu bulmu�lardır .
Schubert ve McNeil (2004), ise erken eri�kinlikteki nörolojik anormallikler (kesin ve silik
belirtiler) için olan toplam skorun �izofrenili annelerin, affektif psikotik bozukluklu annelerin
ve sa�lıklı annelerin çocukları arasında altı ya�ında iken olan nöromotor fonksiyon
bozuklu�u ile anlamlı derecede ili�kili oldu�unu bulmu�lardır.
Nörolojik anormalliklerin beyin fonksiyonundaki erken ( do�um öncesi veya sırası)
bozuklukların sonucu olabilece�i dü�ünülmektedir. Bunların ba�langıç ekspresyonu erken
çocukluk döneminde motor geli�imsel anormallikler olarak ortaya çıkabilir. Uzun yıllar sessiz
kalabilir. Adölesan dönemde nörolojik belirtiler daha önce gelebilir ve muhtemelen negatif
belirtiler ve bili�sel bozuklu�un ortaya çıkması ile çakı�abilir. Hastalı�ın ba�langıcından
itibaren, SNS oldukça stabil kalsa da, belirtilerdeki de�i�ikliklere ba�lı olarak dalgalanmalar
görülebilir.
Klinik ve ��levsel Seyir Belirteçleri olarak SNS:
SNS ve antipsikotik tedavi yanıtının, sosyal ve mesleki sonuçlarının ve hastanede kalma
süreleri arasındaki ili�kiler incelenmi�tir. Antipsikotik tedavi yanıtını saptamada SNS’nin rolü
ile ilgili de�i�ik çalı�malar yapılmı�tır. Buchanan ve ark.(1994), klozapin veya haloperidol ile
tedavi edilmi� hastaların ba�langıç NES toplam ve alt skala skorları ile pozitif veya negatif
belirtilerdeki de�i�iklik arasında ili�ki bulamamı�lardır. Bartko ve ark.(1990), SNS’nin
haloperidol ile olan tedavi yanıtını belirlemedi�ini veya ili�kili olmadı�ını bulmu�tur.
Ceskova ve ark.(2002), NES toplam skorlarının akut tedavi etkinli�ini belirlemedi�ini
bulmu�lardır . Smith ve Kadewari(1996), daha yüksek NES toplam ve motor sıralama alt
skalası skorlarının (tedavi ba�langıcının ilk üç ayında de�erlendirilen) daha kötü tedavi
yanıtını belirledi�ini bulmu�tur. Convit ve ark.(1994) yüksek nörolojik bozuklu�u olan
hastalarda daha yüksek plazma haloperidol düzeylerinin negatif belirtileri kötüle�tirdi�ini ve
dü�ük nörolojik bozuklu�u olanlarda da bunları düzeltti�ini bulmu�lardır. Das ve ark.(2004)
da �izofreni hastalarının konvansiyonel tedaviden 2. ku�ak antipsikotiklere geçildi�inde,
dü�ük SNS’si olan bir alt grubunun yüksek SNS’si olan hasta alt grubuna göre bili�sel ve
klinik ölçütlerde daha fazla düzelme gösterdiklerini bulmulardır. Mohr va ark.(1996) ise
�iddetli bozuklu�u olan tedaviye dirençli hastaların daha iyi fonksiyona sahip olan genç
27
hastalara göre nörolojik açıdan önemli oranda daha bozuk olduklarını bulmu�lardır. Yapılan
iki çalı�mada nörolojik bozuklu�un �iddeti ile sosyal fonksiyon bozuklu�unun derecesi
arasında ili�ki bulunmu� iken (Wong ve ark.,1997; Galderisi ve ark.,1999), üç çalı�mada ise
hastalık dönemi ve premorbid sosyal uyum arasında ili�ki bulunamamı�tır (Buchanan ve
ark.,1990; Gupta ve ark.,1995). �lk episod hastalarında yapılan çalı�mada iki yıllık izlem
döneminde daha fazla nörolojik bozukluk ile hastanede kalma süresi arasında anlamlı ili�ki
bulunmu�tur (Johnstone ve ark.,1990).
Daha yüksek �iddet oranlarına sahip hastalarda daha fazla nörolojik bozukluk görülse
de, �iddetin detaylı öyküsü her zaman artmı� SNS oranları ile ili�kili de�ildi (Braun ve
ark.,1995; Krakowski ve ark.,1989). Nörolojik bozuklu�un artmı� oranları artmı� saldırganlık
davranı�ı ile ili�kili bulunmu�tur (Krakowski ve ark.,1990).
Endofenotipler olarak nörolojik belirtiler:
�izofrenik hastaların �izofrenik olmayan yakınlarında nörolojik belirtileri de�erlendiren
çalı�maların ço�unda yakınlardaki nörolojik bozuklu�un seviyesinin hasta ve sa�lıklı kontrol
seviyelerinin arasında oldu�unu bildirmi�tir (�smail ve ark.,1998;Cantor ve ark.,2000; Cantor
ve ark.,1994; Niethammer ve ark.,2000; Kelly ve ark.,2004; Appels ve ark.,2002). �smail ve
ark.(2001) yaptı�ı çalı�mada hastalar, karde�leri ve normal kontroller kar�ıla�tırılmı� olup,
toplam nörolojik anormallik skorları, silik nörolojik belirtiler ve motor fonksiyonlar açısından
hastalar ve karde�leri arasında anlamlı pozitif ili�ki bulunmu�tur; bu da nörolojik anormalli�in
derecesinin genetik olarak kalıtılabildi�ini dü�ündürmü�tür. �smail ve ark.(2000), ayrıca bu üç
grupta do�um komplikasyonları da kar�ıla�tırmı�lar ve hasta ve karde�lerinin sa�lıklı
kontrollere göre daha fazla komplikasyona sahip olduklarını, ancak hasta ve karde�leri
arasında anlamlı bir farklılık olmadı�ını bulmu�lardır. Ayrıca sa�lıklı karde�ler do�um
komplikasyonları ve nörolojik belirtiler arasında ili�kiler gösterseler de, hastalar arasında
böyle ili�kiler bulunamamı�tır (Lane ve ark.,1996;Cantor ve ark.,1994). Bu tür sonuçlar,
nörolojik belirtilerin genetik kökenini desteklemektedir.
Chen ve ark.(2000) hastalarda karde�lerine göre duyusal bütünle�menin, motor
koordinasyonun ve EPS’nin daha belirgin oldu�unu, karde�lerinde de sa�lıklı kontrollere göre
disinhibisyon ve motor koordinasyon belirtilerinin daha fazla oldu�unu bulmu�lardır.Yazıcı
ve ark.(2002) ise NES toplam ve alt skala skorlarında bu gruplarda benzerlik saptamı�lardır.
Gourion ve ark.(2004) �izofreni hastalarını, bunların psikotik olmayan ailelerini, �izofreni
öyküsü olmayan ikinci derece yakınlarını sa�lıklı kontroller ile kar�ıla�tırmı� ve toplam
ölçütler ve motor koordinasyon, motor bütünle�me alt skalaları açısından dört grupta SNS’nin
28
farklılık gösterdi�ini bulmu�lardır. Ta�ıyıcı kabul edilenlerde ta�ıyıcı olmadıkları kabul
edilenlere göre daha yüksek motor koordinasyon ve bütünle�me alt skorları bulunmu�tur.
Schubert ve ark. �izofrenili annelerin çocuklarının hem affektif bozuklu�u olan annelerin
çocuklarına hem de sa�lıklı annelerin çocuklarına göre kesin belirtileri, silik belirtileri, motor
fonksiyonları ve motor koordinasyonu içeren nörolojik anormallik skalalarında anlamlı olarak
daha yüksek skorlara sahip olduklarını bulmu�lardır (Ceskova ve ark.,2002).
�izofreni ile ilgili monozigotik ikiz çalı�malarında da etkilenmi� ve sa�lıklı
kar�ıla�tırma ikizlerinde SNS prevalansı açısından benzer sonuçlar bulunmu�tur (Cantor ve
ark.,1994). Niethammer ve ark.(2000) �izofreni hastalarında etkilenmemi� monozigotik
ikizlerine göre daha yüksek SNS oranları ile birlikte her iki grupta da onyedi çift sa�lıklı
monozigot ikizi içeren örnek grubuna göre daha yüksek SNS oranları bildirmi�lerdir . Üç grup
arasındaki farklılıkların motor belirtiler ile sınırlı oldu�u bildirilmi�tir. Kelly ve ark.(2004) da
�izofreni ile uyumlu olan ve olmayan monozigot ikizler arasında ve �izofreni için uyumlu
olan ve olmayan dizigot ikizler arasında nörolojik bozukluk açısından anlamlı farklılıklar
olmadı�ını bulmu�lardır. Yapılan iki çalı�mada da nörolojik bozukluk ile ailede psikoz
öyküsü arasında ili�ki bulunamamı�tır (Shibre ve ark.,2002; �smail ve ark.,1998). Üç
çalı�mada ise �izofrenili hastaların sa�lıklı yakınları ile normal kontroller arasında nörolojik
bozukluk açısından anlamlı farklılık bulunamamı�tır (Egan ve ark.,2001; Appels ve ark.,2002;
Lawrie ve ark.,2001). Egan ve ark.(2001) �izofrenili üç büyük hasta örne�ini, karde�lerini ve
normal bireyleri kar�ıla�tırmı�lar ve �izofrenili hastaların karde�leri ve kontroller arasında
NES’de önemli farklılıkların olmadı�ını bulmu�lardır. Appels ve ark.(2002) da normal
bireyler ile kar�ıla�tırdıklarında, kranial sinir fonksiyonları ve yürüyü� dı�ında, �izofrenili aile
örneklerinde tüm nörolojik fonksiyonlarda daha yüksek bozukluk oranları bildirmi�lerdir.
Helsinski yüksek risk çalı�ması da sa�lıklı kontrol çocukları ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni
spektrum bozuklu�una sahip annelerin çocuklarında daha fazla SNS prevalansı oldu�unu
saptamı�tır (Niemi ve ark.,2005). Sonuç olarak, �izofreni hastalarının sa�lıklı akrabaları
sa�lıklı kontrollere göre daha yüksek toplam SNS oranları ve etkilenmi� akrabalarından daha
dü�ük SNS oranları gösterme e�ilimindedir. Bu farklılıklar, özellikle motor i�levleri içeren
silik belirtilerin genetik olma e�iliminin daha yüksek oldu�unu göstermektedir.
�izofrenide Dil Fonksiyonları:
Kraepelin ve Bleuler zamanından bu yana �izofreninin karakteristik özellikleri arasında
konu�ma bozuklukları tarif edilmektedir (Kraepelin,1919, Bleuler,1950) . Erken dönemlerde
afazi modellerine dayanan kavramla�tırmalar, daha sonra yerlerini �izofrenide dildeki i�lev
29
bozuklu�unun, altta yatan dü�ünce sürecindeki bozulmayı yansıttı�ını öneren teorilere
bırakmı�tır.
Son birkaç dekaddır, �izofrenide formal dü�ünce bozuklu�undan ba�ımsız, birincil bir
dil sorununun varlı�ını açı�a kavu�turma çabaları ilgi çekmi�tir. Dildeki sorunlar ve dü�ünce
bozuklu�unun birbirlerinden ne derece ayrılabilir oldukları belirsiz olmakla birlikte,
�izofreninin dilde birincil bir bozulmayı içerdi�ine dair davranı�sal kanıtların sayısı
artmaktadır. Bu kavramla�tırma, geleneksel olarak dil i�levlerinden sorumlu süperior temporal
girus ve onun alt bile�enleri, planum temporal ve Heschl girusu gibi beyin bölgelerinde
�izofrenide yapısal ve i�levsel beyin anormalliklerine dair bulgular ı�ı�ında daha da
güçlenmi�tir.
Nörogörüntüleme tekniklerinin geli�imi ile ara�tırmacılar dilin çe�itli yönlerinin nöral
kar�ılıklarını incelemeye ba�lamı�tır (Poldrack ve ark.,1999; Kupergberg ve ark.,2000).
�izofrenideki, dil i�levlerini bozdu�una inanılan temporoparietal ve frontal beyin
bölgelerindeki anormallikler ve dil i�levlerini etkileyen yüksek seviyeli bili�sel sorunlar (yani
frontal/yürütücü sistemlerin disfonksiyonu) iyi bilinmektedir. Bu nöroanatomik anormallikler
ı�ı�ında, �izofreninin çesitli alanlarda bili�sel disfonksiyonla karakterize olması �a�ırtıcı
de�ildir. Bu bulgular; dil ya da di�er bili�sel sorunların ne dereceye kadar dü�ünce
bozuklu�una ya da dikkat, frontal/yürütücü kontrol, i�lem hızı, bilgi i�leme ve entellektüel
i�levsellik gibi �izofrenide etkilenen di�er bili�sel alanlardaki bozulmalara ba�lı oldu�unu,
birbirinden ayırt etmeyi güçle�tirir (Heinrichs ve Zakzanis,1998; Seidman ve ark.,1983;
Grove ve ark.,1985).
Sa�lıklı eri�kinlerde cinsiyet farklılıkları oldu�u bildirilen dil i�levleri (ör: semantik
akıcılık) ve ili�kili beyin bölgelerinin ( Heschl girusu ve planum temporal) �izofrenide atipik
olması kayda de�erdir. Sa�lıklı eri�kinlerle �izofreni hastalarında yapılan ara�tırma, sözel
i�levlerin bazı yönlerinde �izofreni hastalarında cinsiyet farklılıkları bulundu�unu
göstermi�tir. Bulgular tutarsız olmakla birlikte erkek �izofreni hastaları sözel ö�renme, sözel
akıcılık ve sözel hafıza alanlarında kadın �izofreni olgularına göre daha kötü performans
göstermektedir. Erkek hastalar, dil i�levlerine oranla uzamsal i�levlerde kadınlarla
kar�ıla�tırıldı�ında daha avantajlıdır (Goldstein ve ark.,1998; Albus ve ark.,1997; Hoff ve
ark.,1998).
Hem semantik hem de fonolojide kopukluklar bulunmakla birlikte, semantik alanda
daha fazla etkilenme bulundu�una dair kanıtlar gittikçe artmaktadır. Bu bulgu, olasılıkla,
�izofrenide sözel akıcılıkla ili�kili frontal ve temporopariyetal i�levlerdeki ikili kopuklu�u
yansıtmaktadır ve sa�lıklı olgularda tam tersi bir örüntünün olması kayda de�erdir. Her ne
30
kadar, yüksek düzeydeki frontal/yürütücü i�levler ( semantik ve fonolojik akıcılı�ı etkileyen,
aktivasyon / geri ça�ırma ve organizasyon / planlama) dilde daha genel bir görev üstleniyor
ise de bu i�levlerdeki kopukluklar �izofrenideki dü�ünce bozuklu�u ve e�zamanlı sorunların
geli�mesine yol açmaktadır (Goldberg ve ark.,1998).
Erkek hastalarda dil alanlarındaki performansın sa�lıklı kontrollere oranla görece daha
kötü olması, �izofreni hastaları arasında sözel i�levlerdeki bozulmayla ilgili bulgularla
uyumludur. Erkek ve kadın hastalar kar�ıla�tırıldı�ında tüm dil alanlarında erkek hastaların
daha kötü performans gösterdi�ini; erkek hastalarda sözel ö�renme ve sözel akıcılık dil
alanlarında kadın hastalara oranla daha fazla bozulma gösterdi�ini tespit eden çok sayıda
çalı�ma vardır (Albus ve ark.,1997; Has ve ark.,1991) . Tüm çalı�malar ele alındı�ında, erkek
hastalarda anterior (ör. Fonolojik ) ve posterior ( ör. semantik) dil i�levlerinde kadın hastalara
oranla daha belirgin bir dü�me oldu�u görülmektedir. Bu bulgu Heschl girusu, planum
temporal, Broca alanı ve superior temporal girus gibi dil i�levleriyle ili�kili bölgelerde ve
hastalardaki cinsiyetle ilgili normal dismorfizmler kar�ıla�tırmalarındaki yapısal beyin
hacimlerindeki cinsiyet farklılıklarını da vurgulayan çalı�malar bulunmaktadır. Yapılan bir
ara�tırmada, sa�lıklı erkek olgularla kar�ıla�tırıldı�ında planum temporal asimetrisinin erkek
hastalarda abartılı biçimde sola do�ru oldu�u ve sa�lıklı kadınlarla kar�ıla�tırıldı�ında hasta
kadınlarda daha fazla sa� asimetri oldu�u bulunmu�tur (Goldstein ve ark.,2002).
�izofrenide fonksiyonel nörogörüntüleme çalı�maları:
PET ve serebral kan akımı ölçümleri kullanılarak yapılan çalı�malar sonucunda,
�izofrenide frontal loblardaki metabolik hızda dü�me oldu�u artık bilinmektedir (Ingvar ve
Franzen 1974; Buchsbaum ve Haier 1987; Buchsbaum 1990; Buchsbaum ve ark. 1992).
Benzer bulgular SPECT (Single photon emission computed tomography) kullanılarak da elde
edilmi�tir (Andreasen ve ark. 1992; Rubin ve ark. 1991). �izofreni hastaları bir kognitif test
olan Wisconsin Card Sorting Test’i süresince, Xenon 133 inhalasyon tekni�i kullanılarak
incelenmi� ve frontal lobların aktivasyonunda bir yetersizlik oldu�u görülmü�tür (Weinberger
ve ark. 1986).
Genel olarak �izofrenideki fonksiyonel nörogörüntüleme çalı�malarından elde edilen
veriler, �izofreni hastalarında hipofrontalitenin geli�ti�ini desteklemektedir. Nöroleptik almayan
ilk epizod hastalardaki hipofrontalite gözlemleri bu bulgunun nöroleptik tedavisinin bir sonucu
olmadı�ını ve hastalı�ın kronisitesi ile ilgili olmadı�ını desteklemektedir (Ceylan, 2001).
31
�izofrenide serebral dominans (el,ayak ve göz baskınlı�ı):
Egan ve arkada�ları(2001), �izofreni hastaları ve kontrol grubu arasında Edinburg El
Tercihi Skalası ve karı�ık el tercihi (mixed handedness) açısından belirgin fark saptamamı�tır.
Bundan da öte karı�ık el tercihi ve nörolojik bulgular arasında da ili�ki olmadı�ını
bulmu�lardır. Karı�ık ve sa�-dı�ı el tercihi (non-right-handedness) �izofreni hastalarının
karde�lerinde de daha fazla bulunmamı�tır. Anormal serebral lateralizasyon ve �izofreni için
genetik risk arasında ba�lantı oldu�u (Crow, 1995; Elvevag ve Weinberger, 1997)
dü�ünülmekle birlikte, yukarıda bahsedilen bulgular karı�ık el tercihinin nörolojik bulgularla
ili�kili olmadı�ını ve belirgin ailesel komponenti olmadı�ını göstermektedir. Piron ve
ark.(1982), yirmialtı erken ba�langıçlı �izofreni hastası, yirmidört erken ve yaygın beyin
hasarı olan hasta ve onaltı nonpsikotik ve beyin hasarı olmayan psikiyatrik yatan hasta ve
otuzaltı üniversite ö�rencisini motor lateralizasyon ve göz baskınlı�ı açısından
kar�ıla�tırmı�lar ve sol göz baskınlı�ının �izofreni hasta grubunda belirgin oranda yüksek
(%75) oldu�unu bulmu�lardır.
Dragovic ve ark.(2005), yüzelliyedi �izofreni hastasının, yetmi�dört karde� ve
yetmi�yedi sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ı çalı�mada, �izofreni grubunda üç farklı
lateralizasyon tipi (sa�-sol-karma tip), sa�lıklı kontrol ve karde� grubunda ise sa� ve sol
lateralizasyon tespit edilmi� olup, hastalardaki karma tip, göz ve ayak lateralizasyonunun
eksikli�ini göstermektedir. Sol baskınlık gösteren �izofreni hastalarının daha a�ır hastalık
seyri gösterdikleri de bu çalı�mada belirtilmi�tir.
Lateralizasyonda uyum ile ilgili yapılan daha önceki çalı�malarda �izofrenide motor
dominansın uyumunda farklılıklar tespit edilmi�tir. Örne�in karma el baskınlı�ı, el eyak ve
göz baskınlı�ı oranında zayıf uyum, el-göz-ayak çapraz dominans artı�ı gibi. Seisdedon ve
ark.(1999) yaptı�ı çalı�mada altmı�bir sa� el baskınlı�ı olan �izofreni hastasında el-göz ve el-
ayak çapraz baskınlı�ının klinik önemi ara�tırılmı� olup, bu oranın �izofreni hastalarında
%55.8, kontrol grubunda ise %33.3 oranında oldu�u bildirilmi�tir.
�izofrenide bili�sel i�levler:
Son on yılda �izofreni ve bili�sel i�levlere ilgi ve bu konudaki ara�tırmalar belirgin artı�
göstermi�tir. Bununla birlikte �izofrenide bili�sel bozukluk oldu�unun anla�ılması ve hatta
özgül bozukluk alanlarının belirlenmesi 19. yüzyıl sonlarında �izofreninin tanımlandı�ı
döneme dayanmaktadır (Harvey ve Sharma, 2002).
Günümüzde bildi�imiz tanımıyla �izofreni, kökenini Kraepelin (1919) ve Bleuler
(1950)’in klinik tanımlarından alır. “Dementia praecox” Kraepelin’in, hastalı�ın geli�imsel
32
teorisini de kapsayan, �izofreninin tanımlayıcı formülasyonudur. Demans gibi �izofreni de
öncelikle bili�sel bozukluk olarak dü�ünülmü� ve erken eri�kinlikte ba�layıp birçok vakada
ilerleyici i�levsel ve entellektüel yıkıma yol açtı�ı belirtilmi�tir. Bu konudaki yazılarında
Kraepelin dikkat, motivasyon, ö�renme, problem çözme ve di�er bili�sel becerilerde bozukluk
tanımlamı�tır. Kraepelin’in ö�rencileri �izofreni ve bili�sel i�levler konusundaki ilk
çalı�maları yapmı�lardır. Çalı�tıkları konuların, sözel beceriler ve motor beceri ö�renme
(motor skill learning, i�lemsel ö�renme- procedural learning- olarak da bilinir), günümüzde de
yaygın çalı�ma konusu olması ilginçtir. Sonuç olarak �izofrenide bili�sel i�levler alanındaki
çalı�maların konusunun son 100 yılda fazla de�i�medi�ini söyleyebiliriz (Harvey ve Sharma,
2002).
Belirgin bili�sel i�lev bozuklu�unun �izofrenide yaygın oldu�u, hastaların %75’inden
fazlasını etkiledi�i dü�ünülmektedir. Hastalarla sa�lıklı kontrollerin kar�ıla�tırıldı�ı bir
çalı�mada, hastaların sadece %27’sinin bili�sel yetenekleri normal sınırlarda bulunmu�tur
(Palmer BW ve ark., 1997). Goldberg ve arkada�ları (Goldberg TE ve ark., 1990),
�izofreniden etkilenmi� ve etkilenmemi� tek yumurta ikizlerini kar�ıla�tırdıkları
çalı�malarında �izofreni tanısı almı� olan karde�lerin %85’inin, hasta olmayan karde�lerine
göre bili�sel i�lev testlerinde daha kötü performans gösterdiklerini bulmu�lardır. Bu çalı�mada
�izofreni hastalarının bili�sel performansı normal aralıkta olsa bile, etkilenmeyen ikizlerine
göre daha dü�ük bulunmu�tur (Ceylan, 2005).
Kronik �izofreni hastalarında diffüz ve genel bili�sel bozukluk tespit edilmi�tir (Kolb
ve Whishaw, 1983; Braff ve ark., 1991; Heaton ve ark., 1994; Zanello ve ark., 2003).
�izofrenide bili�sel i�levler hakkındaki çalı�maların ilk yıllarında tartı�ma alanlarında biri,
�izofreni hastalarının tüm testlerde aynı derecede kötü performans mı gösterdi�i, yani global
bir entellektüel bozukluk mu oldu�u, yoksa bir veya daha fazla kritik i�lev alanında mı
bozukluk gösterdikleridir (Chapman ve Chapman, 1973). Bu tartı�ma halen kesin sonuca
ula�mamı�tır. Bazı ara�tırmacılar �izofrenideki temel bozuklu�un tüm beceri alanlarında (skill
areas) yaygın bir bozukluk oldu�unu dü�ünmektedir. Ba�ka ara�tırmacılar ise bellek, dikkat
ve problem çözme gibi alanlarda spesifik bozukluk oldu�unu ve bunun genel dü�ük
performanstan ayrı oldu�unu belirtmektedir.
�izofrenide bili�sel i�levler konusundaki ara�tırmaların ilk yıllarında pozitif, negatif ve
dezorganize belirtiler veya fonksiyonel defisitin bili�sel performansla ili�kisiz bulunması
�izofrenide bili�sel i�levlerin önemini vurgulamı�tır (Harvey ve Sharma, 2002). �izofreni
hastalarında i�itsel varsanılar ve di�er pozitif belirtilerin �iddetinin çesitli nöropsikolojik
testlerle ölçülen bili�sel i�levlerdeki bozuklu�un �iddeti ile korele olmadı�ı bulunmu�tur
33
(Addington ve ark., 1991; Davidson ve ark., 1995). Aynı hastaları psikotik oldukları ve
olmadıkları dönemlerde de�erlendiren ve sonuçları kar�ıla�tıran çalı�malar daha da
inandırıcıdır. Çalı�malarda hastaların psikotik oldukları ve remisyonda oldukları dönemlerde
benzer düzeyde bellek ve dikkat bozuklu�u gösterdikleri bulunmu�tur (Harvey ve ark., 1990;
Nuechterlein ve ark., 1986). Nöropsikolojik performansı demografik de�i�kenler ve BPRS
faktörleri ile ili�kili bulmayan çalı�malar vardır (Heaton ve ark., 1994; Corrigan ve Toomey,
1995). Birçok çalı�ma dikkat (Cornblatt ve ark. 1999), entellektüel i�levler (Davidson ve ark.,
1999) ve kısa süreli bellek (Harvey ve ark., 1981) alanlarında, �izofreni belirtileri geli�meden
önce, bozukluk oldu�unu saptamı�tır. Bu da bili�sel i�levlerdeki bozulmanın psikotik
belirtilere ba�lı olmadı�ını göstermektedir. Bazı çalı�malarda da psikiyatrik belirtiler ve
hastalık süresinin bili�sel bozuklukla ili�kili oldu�u bulunmu�tur (Cuesta ve ark., 1998; Basso
ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000).
Sonuç olarak bili�sel i�levlerde bozukluklar varsanılar gibi pozitif psikotik belirtilerden
önce, belirtiler sırasında ve sonrasında vardır ve �iddeti de pozitif belirtilerin �iddeti ile ili�kili
de�ildir.
Bunu destekleyen çok az veri olmasına ra�men nöroleptik tedavisinin bili�sel
i�levlerdeki bozuklukların nedeni oldu�u inanı�ı da yaygındır. Ampirik literatür
göstermektedir ki gerçekte tipik nöroleptik ilaçların �izofrenideki önemli bili�sel i�levlerinin
ço�u üzerinde etki göstermemektedir (Blyler ve Gold, 2000; Medalia ve ark., 1988; Spohn ve
Strauss, 1989). Bir istisna, tipik nöroleptik tedavisinde hafif düzeyde etkileniyor gibi görünen,
motor becerilerdir (Blyler ve Gold, 2000). Dikkat ölçümlerinin bazı alt grupları tipik
nöroleptik tedavisinden etkilenmektedir (Oltmanns ve ark., 1979; Serper ve ark., 1994) ve
tüm bu ölçümlerde tedavi ile düzelme saptanmı�tır. Bender ve arkada�ları(2006) atipik
antipsikotik tedavisini takiben �izofreni hastalarında yürütücü i�levlerde düzelme tespit
etmi�tir. Yazarlar yürütücü i�levlerdeki düzelmenin birincil olarak ilaç etkisine ba�lı oldu�u,
EPS veya pozitif belirtlerdeki düzelmeye ba�lı olmadı�ı sonucuna varmı�lardır (Bender ve
ark., 2000). Antipsikotik tedavinin bili�sel i�levlerdeki bozulmadan sorumlu olmadı�ını
gösteren tarihsel bir gerçek de �izofrenide bili�sel bozuklukların antipsikotik ilaçların
kullanılmaya ba�lanmasından önce geni� bir �ekilde tanımlanmı� olmasıdır. Bazı ba�ımsız
çalı�malar daha nöroleptik kullanmamı� hastaların birkaç yıldır antipsikotik tedavisi alan
hastalarla benzer bili�sel bozukluk �iddeti ve profili gösterdi�ini saptamı�tır (Bilder ve ark.,
1992; Hoff ve ark., 1999; Saykin ve ark., 1994).
�izofreninin birçok klasik tanımında dü�ük motivasyon, letarji ve sosyal ve e�itim
ba�arısı ile ilgi ve eforun azaldı�ını gösteren ba�ka belirtiler tanımlanmı�tır. Dü�ük
34
motivasyonun dü�ük bili�sel performansın nedeni oldu�u dü�ünülmü�se de bunun do�ru
olmadı�ına inanmak için bazı nedenler vardır. Birincisi motivasyon dü�üklü�ünün klinik
oranları dü�ük bili�sel performans ile korele de�ildir (Harvey ve ark., 1996). �kincisi �izofreni
hastalarının bazı farklı bili�sel testlerdeki performansı premorbid düzeyleriyle uyumludur.
Örne�in okuma becerisi premorbid e�itim düzeyi ile uyumludur (Harvey ve ark., 2000), daha
önce kendilerine verilen bilgilerin tanınması da sıklıkla bozulmamı�tır, oysa ipucu verilmeden
gecikmesiz olarak hatırlama becerisi a�ır olarak bozulmu�tur (Paulsen ve ark., 1995). Son
olarak, entellektüel performans, özellikle sözel IQ alanında, dikkat ve bellek gibi bili�sel
performansın di�er alanlarından daha az bozulmu�tur (Gold ve ark., 1992). Testler sırasında
yeterli çabanın olmaması gibi basit bir açıklama, bazı testlerde normal bazılarında ise dü�ük
performansı açıklayamamaktadır.
Bili�sel i�levlerin farklı alanlarını ölçen testlerdeki performansın pozitif belirterin
�iddetinden çok negatif belirtilerin �iddeti ile ili�kili olması olasıdır (Addington ve ark., 1991;
Addington 2000). Bunun bir açıklaması bili�sel testlerdeki dü�ük performansın negatif
belirtlerin bir i�levi olması ve ikisinin aslında birbirinden tam ayırt edilemedi�idir. Bili�sel
belirtiler ve negatif belirtilerin tanımında da örtü�me vardır. Affekt düzle�mesi bili�sel
performans ile en az koreledir (Blanchard ve ark., 1994), oysa aloji, sosyal ve mesleki
defisitler daha fazla koreledir (Harvey ve ark., 1996; 1997). Aynı zamanda hastalar uzun
süreli psikiyatrik tedaviden sonra toplum içine döndüklerinde negatif belirtileri düzelmekte
veya de�i�memekte, fakat bili�sel i�levleri de�i�memekte veya kötüle�mektedir (Leff ve ark.,
1994). Bu da negatif belirtilerin çevresel ve sosyal durumlara ikincil olabilece�ini, bili�sel
i�levlerin ise bunlardan etkilenmedi�ini göstermektedir (Harvey ve Sharma, 2002).
Nöropsikolojik testler, psikiyatrik derecelendirme skalaları ve nörogörüntüleme ile yapılan
çalı�maların sonuçları birlikte de�erlendirildi�inde, �izofrenideki negatif belirtiler ve
nörokognitif bozuklukların altında, frontal subkortikal substratın yattı�ı gösterilmi�tir
(Sanfilipo ve ark., 2002).
Birçok çalı�ma �izofreni hastalarının görsel ve i�itsel bilgi i�leme, sözel beceriler ve
çalı�ma belle�ini ölçen testlerde ayırt ettirici defisitler gösterdiklerini saptamı�tır (Harvey ve
Sharma, 2002). Sa�lıklı kontrollerle kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastalarının entellektüel
i�levleri ölçen testlere göre bellek i�levlerini ölçen testlerde daha dü�ük performans
gösterdikleri bulunmu�tur (Gold ve ark., 1992). Bazı �izofreni hastaları hastalık öncesi
duruma göre entellektüel azalma göstermekle birlikte bazıları göstermemektedir (Goldberg ve
ark., 1993). Zeka puanları hastalık öncesi dönemle benzer olan hastalar da soyutlama ve
problem çözme alanlarında belirgin bili�sel defisitler göstermektedir (Weickert ve ark., 2000).
35
Bu konuda yeterli çalı�ma olmamakla birlikte bazı son bulgular göstermektedir ki bili�sel
bozukluklar �izofrenide di�er hastalık belirtilerinden daha yaygındır (Harvey ve Sharma,
2002). Psikozu olan ki�ilerde nöropsikolojik defisitler tüm disfonksiyon a�amalarında
bulunmaktadır ve tedaviye yanıtı etkileyen rezidüel belirtilerdir (Green, 1996; Green ve ark.,
2000).
Nöropsikolojik i�levlerdeki bozukluk gibi nonpsikotik özellikler bozuklu�un çekirdek
belirtileridir (Green 1996; Neuchterlein ve Dawson 1984; Seidman, 1983). Daha hafif
nonpsikotik spektrum bozuklu�u olan ki�iler arasında bu belirtiler tüm yetersizlik (disability)
a�amalarında bulunmakta ve psikoza e�ilim veya risk faktörlerinin altını çiziyor olabilir
(Erlenmeyer-Kimling, 2000; Faraone ve ark., 2001).
Sonuç olarak sa�lıklı ki�ilere göre �izofreni hastaları bili�sel i�levleri ölçen testlerde
sıklıkla daha dü�ük performans göstermektedir. Daha da önemlisi �izofreni hastaları nörolojik
ve dejeneratif bozuklukları olan hastalardan da daha dü�ük performans göstermektedir
(Harvey ve Sharma, 2002). �izofreni hastaları kapalı kafa travmalı hastalardan daha dü�ük
global bili�sel performans (Temkin ve ark., 1999) ve temporal ve frontal loblarda fokal
epilepsisi olan hastalardan daha dü�ük bellek ve kavramsal performans (Gold ve ark., 1994)
göstermektedir. Kronik alkolik hastalardan daha kötü belle�e sahiptirler (Allen ve ark., 1999)
ve Alzheimer hastaları ile aynı hızda yeni bilgi ö�renirler (Davidson ve ark., 1996). �izofreni
ve bipolar bozukluk benzer bili�sel bozukluklar göstermektedir (Albus ve ark., 1996; Zihl ve
ark., 1998; Martinez-Aron ve ark., 2002; Seidman ve ark., 2002), fakat �izofrenide bunların
�iddeti daha fazla olabilir (Mojitabai ve ark., 2000; Verdoux ve Liraud, 2000; Liu ve ark.,
2002). Yapılan çalı�malar bili�sel alandaki kayıpların pozitif ve negatif belirtilere göre
hastanın i�levselli�ini daha fazla etkiledi�ini göstermi�tir (Green ve ark., 2002). Bu da
�izofrenideki bili�sel bozuklukların önemini desteklemektedir
�izofrenide bili�sel defisitlerin �iddeti:
1) hafif düzeyde bozukluk gösterenler:
algısal beceriler ( perceptual skills)
tanıma belle�i (recognition memory)
isimlendirme
2) orta düzeyde bozukluk gösterenler
çelinebilirlik (distractibility)
hatırlama belle�i (recall memory)
görsel-motor beceriler (visuo-motor skills)
çalı�ma belle�i
36
3) a�ır düzeyde bozukluk gösterenler
sözel ö�renme
yürütücü i�levler (executive functions)
uyanıklık hali (vigilance)
motor hız
verbal akıcılık
(Harvey ve Sharma, 2002).
�izofrenide zeka:
Zeka ölçümleri yukarıda bahsedilen bili�sel i�levler gibi beynin belli anatomik
yapılarını içeren i�levler yerine genel i�levlerin hepsi hakkında bilgi vermektedir. �izofreni
hastalarında, çevresel ve ailesel de�i�kenler de dikkate alındı�ında beklenenden daha dü�ük
IQ skorları elde edilmektedir (Aylward ve ark., 1984). Bu skorlar hastalı�ın seyri süresince
genel olarak de�i�mezler (Goldberg ve ark., 1993; David ve ark., 1997).
Global entellektüel i�levler gönderme becerileri (sending skils) ile pozitif korelasyon
göstermektedir. Bu da zayıf entellektüel yetene�in zayıf sosyal becerilere yol açtı�ını
göstermektedir (Zanello ve ark., 2003). Sosyal problem çözme ile IQ arasında ili�ki bulan
ba�ka çalı�malar da vardır (Donahoe ve aark., 1990; Bellack ve ark., 1994; Ikebuchi ve ark.,
1996; Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000).
�izofrenide dikkat :
Dikkat bozuklukları �izofrenide ilk tanımlanan bili�sel bozukluklar arasındadır. Hem
Kraepelin (1919) ve hem de Bleuler (1911) �izofreni hastalarının dikkatini toplamakta
zorlukları oldu�unu belirtmi�tir. Bu dikkati odaklama bozuklukları hem uygun uyaranda
dikkati sürdürme yetene�ini hem de ilgisiz uyaranlardan çok ilgili uyaranlara dikkatini verme
yetene�ini içermektedir.
Dikkat, ki�inin çevrede ilgili uyaranları tanımasını [bulma (detection)], di�er
uyaranlardan çok bu uyarana odaklanmasını [seçici dikkat (selective attention)], i�lendi�i
sürece dikkatini uyaran üzerinde sürdürmesini [dikkatini sürdürme (sustained attention)]
mümkün kılan ve daha ileri düzey i�lemler için uyaranın transferine izin veren, i�lemler
takımını tanımlamaktadır.
Çevrede her zaman çok sayıda bilgi kayna�ı vardır. Bununla birlikte bilgi i�lemenin
bazı yönlerinin e�zamanlı uygulanması adaptif açıdan önemlidir; bu “paralel bilgi i�leme
(parallel processing)” olarak bilinir. Bazı bilgi i�leme ödevleri sadece ayrı ayrı yapılabilir ve
37
bir sonraki ödeve ba�lamadan önce bir önceki ödev tamamlanmalıdır; bu “seri bilgi i�leme
(serial processing)” olarak isimlendirilir. Örne�in e�zamanlı konu�ma ve yürüme kolaydır,
oysa e�zamanlı konu�ma ve daktilo yazma daha zordur, e�zamanlı konu�ma ve �arkı söyleme
ise mümkün de�ildir. Bazı seri i�lemler tekrarlayan uygulamalarla paralel hale gelebilir, ve bu
daha önce “kontrollü (controlled)” olan i�lemin “otomatik” hale gelmesidir.
Seçici dikkat (selective attention) veya odaklanmı� dikkat (focused attention) dikkatin,
di�er çevresel uyaranları yok sayarak, bazı uyaranlara odaklanma becerisidir. Dikkati
sürdürme (sustained attention) veya vijilans ise dikkatin sürdürülmesi ve i�lenen uyaranlar
sıklık açısından relatif olarak az iken gösterilen çaba ile ili�kilidir. Birçok nörokognitif test
vijilans i�levini gerektirir, ancak “pür” vijilans testi de�ildir. Vijilans zaman içerisinde dikkati
sürdürme yetene�idir. Vijilansın klasik testi Continuous Performance Test’tir (CPT; Rosvold
ve ark., 1956). CPT’nin bilgisayarla uygulanan formu da vardır (AX-CPT). �izofrenide
dikkatle ilgili çalı�malarda en çok kullanılan iki test “Reaksiyon Zamanı” ve “Sürekli
Performans Testi (CPT)”dir. Reaksiyon zamanını ölçen testlerde �izofreni hastaları daha uzun
bir reaksiyon zamanı göstermektedir (Braff, 1993). CPT’deki performans bozuklu�u �izofreni
hastalarında literatürde en sık tekrar eden bulgulardan biridir (Nuechterlein ve ark.,1992;
Nuechterlein, 1991; Orzack ve Kornetsky, 1996; Cornblatt ve ark., 1989,Cornblatt ve Keilp
1994). CPT’deki performans dü�üklü�ü hastalı�ın dönemlerinden ba�ımsızdır. Klinik olarak
remisyonda oldu�u dü�ünülen hastalarda da dü�ük performans izlenmektedir (Steinhauer ve
ark., 1991). Vijilanstaki bozukluklar sosyal ileti�im ve konu�manın takibini zorla�tırmaktadır.
Aynı zamanda tedavi, terapi veya çalı�ma i�levleri ile ilgili önemli yönergelerin takibini
zorla�tırmakta ve okuma ve TV izleme gibi basit aktiviteleri yorucu ve imkansız hale
getirmektedir. Literatürün gözden geçirilmesi �izofreni hastalarındaki vijilans bozukluklarının
sosyal bozukluklar, toplumsal i�levsellik ve beceri edinme gibi sonucun çesitli görünümleri
ile ili�kili oldu�unu göstermi�tir (Green 1996; Green ve ark. 2000).
Di�er bili�sel bozukluklardan farklı olarak dikkat bozuklukları, negatif belirtilerden çok,
formal dü�ünce bozuklu�u gibi dezorganizasyon belirtileri ile daha sıkı ba�lantı
göstermektedir. Di�er birçok bili�sel bozukluk gibi, dikkat bozuklukları da akut psikotik
dönemin remisyonundan sonra da devam etmektedir. Bu kalıcı dikkat bozuklukları
antipsikotik tedavisinin bir sonucu de�ildir, çünkü bili�sel bozuklukların di�er birçok
alanından farklı olarak konvansiyonel antipsikotikler bile bazı dikkat bozukluklarını
azaltmaktadır (Oltmanns ve ark., 1979; Serper ve ark., 1994). Ayrıca dikkat bozuklukları
tedavi edilmeyen hastalarda da açıkça gözlenmektedir (Harvey ve Pedley, 1989).
38
Daha a�ır negatif belirtiler ileri sayı menzili (Digit Span forward), geri sayı menzili
(Digit Span backward) ve Letter-Number Sequencing (LNS)’de daha dü�ük performans ile
ili�kili bulunmu�tur (Twamley ve ark.,2006). Vijilans ile sosyal problem çözme becerileri
arasında ili�ki bulunmu�tur (Bowen ve ark., 1994; Penn ve ark., 1995; Ikebuchi ve ark., 1999;
Addington ve Addington, 2000).
�izofrenide Bellek ve Ö�renme
Bellek, üzerinde çalı�ılması en zor alanlardan bir tanesidir. Bunun en önemli nedeni
belle�in alt gruplarının çok iyi ayrı�tırılamamasıdır. Di�er yandan bellek i�levlerini test
ederken ö�renme i�levini bellek i�levlerinden ayırt etmek son derece güçtür. Bellek i�levleri
yeni bilginin ö�renilmesi, edinilen bilginin akılda tutulmasını içerir. Genel olarak hastalar
akılda tutmadan çok ö�renmede zorluk çekerler. Tanıma ile ilgili bulgular, yapılan
çalı�malarda benzerlik göstermektedir. Ço�u çalı�mada hafif düzeyde bozukluk gösterilmi�
olmakla birlikte (Calev 1984;Saykin ve ark.,1991) a�ır bozukluk bildiren çalı�malar da vardır
(Mohamed ve ark.,1999). Ö�renmeyi ölçmek için kullanılan testler, kelime listesi veya yazılı
bir metnin ö�renilmesini kapsar. Kelime listesi ö�renme testlerinde, hastalardan genellikle 12-
16 kelimeyi dinleyip, mümkün oldukça çok sayıda kelimeyi hemen tekrarlamaları istenir.
Normal kontrol grubu California Sözel Ö�renme Testi uygulandı�ında ilk tekrarda 16
kelimeden yakla�ık 8 tanesini tekrarlayabilirken, �izofreni hastaları sadece 5 kelime
tekrarlayabilmektedir (Paulsen ve ark.,1995). Takip eden 5 tekrardan sonra sa�lıklı ki�iler en
az 13 kelime hatırlayabilirken, �izofreni hastaları ortalama 9 kelime hatırlayabilmektedir.
Dolayısıyla, hastalar sözel materyalin hemen tekrarında ve zaman içerisinde ö�renme
becerilerinde kontrol grubuna göre bozukluk göstermektedir. Hastalar, hikaye gibi daha ilginç
sözel materyali hatırlamada da bozukluk göstermektedirler (Hoff ve ark.,1992). Daha ampirik
bulgular �izofreni hastalarında sözel bellek bozuklu�u ve sosyal defisitler arasındaki
ba�lantıyı vurgulamaktadır (Green,1996). Belle�i de�i�ik açılardan bölmek mümkündür. Bu
bölünmelerden bir tanesi belle�i sözel ve sözel olmayan �eklinde bölmektir (Ceylan,2005).
Her ne kadar Bleuler hastaların sözel bellek i�levlerinde ciddi bir sorun olmadı�ını dü�ünmü�
ise de yapılan çalı�malarda, �izofreni tanısı almı� ki�ilerin sözel belleklerinde ciddi
performans kayıpları oldu�u gösterilmi�tir (Nachmani, 1969). Daha ayrıntılı çalı�malarda ise
sözcüklerin geri ça�rılmasında sorunların sözcük tanımadaki sorunlardan daha fazla oldu�u
tespit edilmi�tir (Calev, 1984; Clare ve ark., 1993; Paulsen ve ark., 1995). Buradaki temel
sorunun kodlama ve kodlama sonrası geri ça�rılma düzeyinde oldu�u dü�ünülmektedir.
Hastalı�ın kronikle�mesi ile kodlama sonrası sorunlar ortaya çıkmaktadır (Green, 1998).
39
Saykin ve arkada�ları (1991), ilaç kullanmayan hastaların bütün bili�sel i�levlerini ya�,
cinsiyet ve e�itim düzeyleri açısından e�le�tirilmi� kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lar ve en
belirgin performans kaybının sözel bellekte oldu�unu görmü�lerdir. Bu bulgular tedavi
almamı� ilk epizod �izofreni hastalarında da tekrar edilmi�tir (Saykin ve ark., 1994).
Hastaların takiplerinde belirgin de�i�iklikler izlenmemektedir (Censits ve ark.,1997).
Ayrıntılı olarak belle�i inceleyecek olur isek, belle�in “implicit” ve “explicit” formları
oldu�unu görmekteyiz. “Explicit” bellek, bilinçli olarak hatırlanan ve kelimelere dökülen
ya�anan ve kaydedilen olaylar veya zihinsel süreçlerdir. “Implicit” bellek ise bilinçli düzey
dı�ında gerçekle�ir. Bir kelime listesi okuyarak hatırlamak, bir resim hakkında hikaye
anlatmak, bir tezi sunmak birer “explicit” bellek görevidir. Bisiklet kullanmayı ö�renmek ise
“implicit” belle�in bir i�levidir. “Explicit” bellek sözel akıcılık testleri ile sınanırken,
“implicit” bellek ise genellikle motor testler ile sınanmaktadır (Ceylan, 2005). Yukarıda
belirtildi�i gibi �izofreni hastalarında “explicit” bellekte belirgin kayıplar oldu�u halde
“Pursuit Rotor Test” ile yapılan çalı�malarda belirgin bir kayıp ile kar�ıla�ılmamı�tır
(Granholm ve ark., 1993).
Explicit bellek içinde yer alan semantik bellek yüklendi�i i�lemler nedeniyle bili�sel
i�lemlerde son derece önemli bir yer tutar. Semantik bellek kelimelerin kendisi ve anlamının
depolandı�ı yerdir. Aynı zamanda bu kelimelerin dı�arıdaki nesnelerle ili�ki kurulmasında
görevler üstlenmistir (Ceylan, 2005). Semantik belle�in temporal lob yapıları ile ili�kili
oldu�u bilinmektedir. Semantik bellek sorunlarının �izofrenide önemli bir yer tuttu�u önceden
beri bilinmektedir (Feinstein ve ark., 1998; Goldberg ve ark., 1998). McKay ve arkada�ları
(McKay ve ark., 1996) �izofreni hastalarında semantik alandaki performanslarının Alzheimer
hastalarından farklı olmadı�ını bulmu�lardır. Semantik bellekteki sorunlar formel dü�ünce
bozuklu�u ile ili�kili bulunmu�tur (Goldberg ve ark., 1998).
�izofreni açısından önemli bazı ba�ka bellek çe�itleri de vardır. Bunlardan biri olan
i�lemsel bellek (procedural memory) anlamsal olmayabilen, beceri ve motor hareketleri
ö�renme yetene�ini ifade etmektedir. Parçaları görünümlerine göre sınıflamayı ve �ekilleri
kopyalamayı ö�renme i�lemsel belle�e örnektir . Epizodik bellek çevresel ve ki�isel olaylarla
ilgili bellektir. Gün içerisinde neler oldu�unu, planlanan �eylerin tamamlanıp
tamamlanmadı�ının hatırlanması epizodik belle�e örnektir. Medial temporal lob, diensefalon,
hipokampus ve ilgili orta hat yapılarındaki lezyonlar epizodik ve deklaratif bellek
sistemlerinde (episodic and declarative memory systems) belirgin bozukluklara yol
açmaktadır (Gabrieli, 1998), Frontal lob lezyonları ise bu tip bozukluklarla daha az ili�kilidir.
Bazal gangliyonlarda hasara yol açan durumlar i�lemsel ö�renmedeki defisitlerle ili�kilidir
40
(Paulsen ve ark., 1995b). Anlamsal (semantik) bellek ve belle�e yardım etmek için anlamsal
stratejileri kullanma yetene�indeki bozukluklar frontal lob ve lateral temporal korteksin bazı
bölgelerindeki lezyonlara ba�lı olarak geli�iyor görünmektedir. Fonksiyonel görüntüleme
çalı�maları kelime listesi ö�renme sırasında medial temporal lobun, anlamsal bellek
sisteminin kullanımı sırasında ise lateral temporal korteksin aktive oldu�unu göstermi�tir.
�izofreni hastalarında çok sayıda bellek i�levlerinde geni� ve a�ır defisitler vardır ve
bunlar �izofrenide bili�sel i�levlerin en yaygın çalı�ıldı�ı kısmıdır. Bellek �izofrenide en a�ır
bozukluk gösteren bili�sel alanlardan biridir (Saykin ve ark., 1991). Bununla birlikte belle�in
bazı bölümleri nispeten korunmu�tur ve hafif düzeyde bozukluk göstermektedir. Hikaye veya
kelime listesi okuduklarında �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilerden daha az ö�renirler (Saykin
ve ark., 1991). Kelime listesi veya hikaye tekrarlanırsa, sa�lıklı ki�ilerden yine daha az bilgi
elde ederler ve böylece daha dü�ük “ö�renme e�risi” gösterirler (Davidson ve ark., 1996).
Aynı zamanda sa�lıklı ki�ilere göre, hatırlamayı kolayla�tırmak için bilginin anlamsal
yapısını (semantic structure of information) daha az kullanabilirler (Harvey ve ark., 1986).
Spesifik olarak, e�er kelime listesi farklı anlamsal kategorilerden (hayvanlar, meyveler)
bilgiler içeriyorsa, sa�lıklı ki�ilerin tamamı muhtemelen bilgileri kümeler halinde geri
söylerler. �izofreni hastaları ise bilgileri küme halinde hatırlama e�ilimi göstermezler.
Bazıları (Aloia ve ark., 1996) anlamsal yapıda (semantic structure) anomalilerin �izofreninin
en önemli özelliklerinden biri oldu�unu göstermi�tir. Daha önce kendilerine okunan bilgileri
ipucu ve herhangi bir yardım olmadan tekrarlamaları istendi�inde (“serbest hatırlama”)
�izofreni hastalarının sa�lıklı ki�ilerden daha az bilgi hatırladıkları gözlenmi�tir (Paulsen ve
ark., 1995a). Tezat olarak daha önce verilen verilerin tanınma becerisi ço�u �izofreni
hastasında genelde normaldir (Calev, 1984). En az 50 yıldır “korunmu� tanıma (spared
recognition)” olarak isimlendirilen bu bellek fenomeni tekrarlayan bir �ekilde saptanmı�tır
(Chapman ve Chapman, 1973). Sonuç olarak �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilere göre
kolayla�tırılmı�, ipucu verilen hatırlamadan daha dü�ük yararlanma becerisi gösterirler. Bu
ö�renme sırasında kelimelerin anlam kodlamasındaki bozukluklardan kaynaklanabilir.
�izofreni hastalarına bilgilerin verili�i sırasında anlam kodlamasını güçlendirmek için
teknikler uygulandı�ında, bilgilerin geri ça�ırılması sırasında ipuçlarına daha fazla yanıt
verirler.
�izofreni hastalarındaki ö�renme bozuklukları demans hastalarındaki kadar a�ır ve
kalıcıdır. Bazı çalı�macılar bozuklu�un anterograd amnestik durumları yansıttı�ını saptamı�tır
(Tamlyn ve ark., 1992). Bazı çalı�malar �izofreni hastalarını Alzheimer tipi demans
hastalarıyla kar�ıla�tırmı� ve ö�renme bozukluklarının iki grup arasında çok benzer oldu�unu
41
bulmu�tur (Davidson ve ark., 1996; Heaton ve ark., 1994). Bozukluk düzeyi sadece bir kez
verilen bilgi (örne�in paragraf ö�renme) ve birkaç kez verilen bilgide (örne�in ö�renme
e�risini belirlemek üzere kelime listesi ögrenme) benzerdir. Persantil olarak ifade edildi�inde
�izofreni hastaları normal beklenenden 2-3 deviasyon daha dü�ük bir hızda ö�renirler.
Hatırlama bozuklukları ö�renme bozukluklarından biraz daha hafif düzeyde gibi
görünmektedir. Gecikmi� hatırlama performansı sıklıkla normal da�ılımın 5. ve 10. persantili
arasındadır. Tanıma belle�i (recognition memory) ya� ve e�itim düzeyine uygun normal
de�erlere benzer (bozukluk olmayan) bulunmu�tur. Sonuçta yeni bilgi ö�renme yetene�indeki
bozulmanın, bu bilgileri sonradan tekrar olu�turabilme yetene�indeki bozulmadan daha a�ır
oldu�u söylenebilir.
Ba�langıçta belirti �iddetinin bellek defisitlerinin �iddeti ile ili�kili oldu�u gösterilmi�tir.
Gerçekte hastalı�ın kronisitesi bellek bozuklukları ile daha güçlü bir �ekilde ili�kili
görünmektedir. Bazı çalı�malar daha �iddetli bellek bozuklukları gösteren hastaların, kronik
hastalık seyri göstermeye ve tedaviye dirençli olmaya daha e�ilimli oldu�unu göstermi�tir
(Calev ve ark., 1983; Landro ve ark., 1993; Harvey ve ark., 1998).
Sözel akıcılık testinde (verbal fluency task) ki�ilerden sıklıkla bazı semantik
kategorilerden, örne�in hayvanlar, kelime serisi olu�turması istenir (Gourovitch ve ark.,
1996). �izofreni hastaları sa�lıklı ki�ilere göre aynı kategoriden mantık dizgesi izleyen
kelimeler olu�turmada zorlanırlar. Örne�in sa�lıklı ki�iler sıklıkla iki genel boyutta (vah�i-
evcil, büyük-küçük gibi) bilgiler olu�tururlar. Mesela grup halinde olu�turulan büyük çiftlik
hayvanları (at, e�ek, inek) ve bunu izleyen büyük vah�i hayvan kümesi (aslan, kaplan, ayı)
buna bir örnektir. Bu yapı �izofreni hastalarında tipik olarak bozulmu�tur, ki bu da semantik
belle�in depolama yapısının bozuldu�unu göstermektedir (Aloia ve ark., 1996). Semantik
belle�in yapısındaki bu bozuklu�un, �izofreni hastalarının yeni bilgilerin kodlamasını
kolayla�tırmak için semantik bilgiyi kullanma becerilerindeki problemlerin altında
yatabilece�i öne sürülmektedir. Semantik belle�e ula�madaki bozukluklar a�ırdır ve yeni bilgi
ö�renme becerisindeki bozukluklarla uyumludur, hatırlama belle�indeki (recall memory)
bozukluklardan ise daha �iddetlidir.
Kravariti ve ark.(2005), sözel akıcılık testi uygulanmı� 30 �izofreni, 30 bipolar
bozukluk hastası ve 35 sa�lıklı kontrol grubunu de�erlendirmi�ler. �izofreni hastalarını
a�ırlıklı olarak dezorganize belirtileri olanlar (n=15) ve a�ırlıklı psikomotor güçlü�ü olanlar
(n=15) �eklinde iki gruba ayırarak incelemi�lerdir. Bipolar hastaları ise a�ırlıklı olarak manik
belirtiler (n=15), a�ırlıklı olarak depresif belirtileri olanlar olarak iki gruba ayırmı�lardır.
Dezorganizasyon / mani yani “artı�”(excess) veya “eksiklik” (negatif belirti/depresyon) olarak
42
iki ayrı grup olu�turulmu� ve bunların altta yatan bozukluktan çok, yürütücü yetilerdeki
bozuklu�a göre ili�kili olabilece�ini bildirmi�lerdir.
Artmı� belirtileri olan (dezorganize ve mani) gruplar arasında fark tespit edilmedi�i gibi
eksiklik belirtileri olan (bipolar depresyon ve negatif �izofreni) grup arasında da fark
saptanmamı�tır. Ancak aynı tanıyı alan grubun kendi içinde farklılıklar saptanmı�tır.
Dezorganize belirtileri olan �izofreni hastaları negatif belirtileri olanlara göre daha fazla hata
yapmı�lardır. Bipolar mani hastaları, depresyon hastalarına göre testi daha hızlı tamamlama
e�iliminde olup daha fazla hata yapmı�lardır.
Yukarıda tartı�ılan bellek bozuklu�u tiplerinden farklı olarak �izofrenide prosedural
bellek bozukluklarının varlı�ı tartı�malıdır. �izofreni hastalarının motor beceri ö�renmede
defisitleri oldu�u açıktır. Kortikal orijinli pür amnestik sendrom hastalarının ço�undan farklı
olarak �izofreni hastalarının motor ö�renme hızının daha dü�ük oldu�una, ve sa�lıklı
kontrollere göre daha fazla motor hatalar gösterdiklerine dair bulgular vardır (Kern ve ark.,
1998). �izofrenide prosedural ö�renmenin de�erlendirmesini karı�ık hale getiren faktörlerden
biri, bellek i�levlerinin di�er yönlerinden farklı olarak, konvansiyonel antipsikotik tedavisinin
prosedural ö�renmeyi olumsuz etkiledi�inin bilinmesidir. Bellek ölçümlerinin ço�u
konvansiyonel antipsikotik tedaviden relatif olarak etkilenmemektedir. Konvansiyonel
antipsikotikler bazal gangliyonlardaki dopamin reseptörlerini bloke etmektedir, ki burası
prosedural ö�renmenin gerçekle�ti�i beyin bölgesidir. Prosedural ö�renmedeki bozukluk
sıklıkla deklaratif bellekte görülen bozukluk düzeyinde de�ildir. �izofreni hastaları deklaratif
bellek testlerinde, normal ki�ilerin 15. persantili düzeyinde performans gösterirler, ki bu da
yukarıda tanımlanan di�er bellek bozukluklarından daha hafif düzeydedir.
Görsel bilgiler, sözel bilgiler kadar kolay yansıtılamadı�ı için �izofrenideki görsel
bellek bozuklu�unu ölçen daha az sayıda test geli�tirilebilmi�tir. �izofreni hastalarında görsel
belle�in sözel bellek kadar bozulmadı�ı tespit edilmi�tir (Heinrichs ve Zaksanis, 1998).
Testlerin ço�u gösterilen �ekillerin akıldan çizilmesini veya gösterilenler içerisinden
seçilmesini içermektedir.
Zayıf görsel bellek ile i�levsel sonuç arasındaki ili�kiyi de�erlendiren çalı�malar
çeli�kili sonuçlara ula�mı�tır. Görsel belle�in çalı�ma durumu ile (J.M.Gold ve ark.,2003),
i�ini sürdürebilme ile (J.M.Gold ve ark.,2002), psikososyal rehabilitasyonun ba�arısı ile
(Mueser ve ark.,1991), sosyal i�levsellik ile (Dickerson ve ark.,1999), ya�am kalitesi ile
(Buchanan ve ark.,1994) orta derecede korelasyon gösterdi�i; i�levsellik kapasitesi ile
(Ywamley ve ark.,2003) güçlü korelasyon gösterdi�i bulunmu�tur. Anlamlı korelasyonun
olmadı�ını bildiren çalı�malar da vardır (Addington ve Addington,2000; Addington ve
43
ark.,1998; Ertu�rul ve Ulu�,2002; Velligan ve ark.,2000).
Alzheimer hastalarından farklı olarak �izofreni hastalarında bellek bozuklukları erken
dönemde ba�lamakta ve hastalar tüm ya�amlarını önemli düzeyde bozulmu� olan bellek
i�levleri ile geçirirler. �izofrenide bellek bozuklukları geni� kapsamlı ve �iddetlidir.
Muhtemelen bunlar �izofrenide en a�ır bozukluklardır ve belirgin adaptif etkilenmeye yol
açmaktadırlar.
�izofrenide çalı�ma belle�i (working memory):
�izofrenide üzerinde en fazla çalı�ılan bellek alt tiplerinden bir tanesi çalı�ma belle�idir.
Çalı�ma belle�i kısa süreli belle�in bir i�levidir; kapasitesi oldukça sınırlıdır ve ancak 6-7
kadar bilgiyi saklayabilir (Ceylan, 2005). Çalı�ma belle�i, bilgilerin kısa süre tutuldu�u ve
adaptif amaçla hemen i�lendi�i belle�i kapsamaktadır. “Primer”, “yakın (immediate)” veya
“kısa süreli” bellek olarak da bilinen çalı�ma belle�i gerek duyuldu�unda bilgilerin akılda
tutuldu�u ve uzun süreli depolama için i�leme sokmak üzere transfer edildi�i veya atıldı�ı
i�lemlerin toplamıdır. Bu çalı�ma belle�i bilgisi uzamsal (spatial), yakın görsel alan içindeki
yerle�im gibi veya sözel, telefon numarası gibi, olabilir. Çalı�ma belle�i aynı zamanda
zihindeki bilginin kayna�ı hakkında da bilgi ta�ımaktadır, örne�in “Bu dü�ünceyi bana biri mi
söyledi yoksa bunu ben kendim mi dü�ündüm?”. Çalı�ma belle�inde depolanan bilgi çe�itleri
uzamsal yerle�im (spatial locations), nesne tanıma (object identity), ardıllık bilgisi (sequence
data), bilginin kayna�ı (source of information) ve duygusal yan anlamı (emotional
connotation) kapsamaktadır. Her ne kadar çalı�ma belle�i oldukça sınırlı bir kapasiteye sahip
ise de bilgilerin kategorize edilmesi bu kapasiteyi arttırmaktadır. Yapılan çalı�malarda
çalı�ma belle�i kullanımı sırasında prefrontal kortekste bir grup nöronun devamlı surette
ate�lendi�i görülmektedir (Goldman-Rakic, 1993; Goldman-Rakic, 1994). Çalı�ma belle�inde
tutulan bilgiye gereksinim ortadan kalktı�ında ate�lenmi� olan nöronların söndü�ü
görülmektedir (Goldman-Rakic, 1991; Fuster, 1959). Yürütücü i�levlerin gerçekle�mesi için
aynı anda çok sayıda bilginin zihne ça�rılması ve zihinde tutulması gerekmektedir. Bu
nedenle çalı�ma belle�i yürütücü i�levlerin gerçekle�mesi için son derece önemlidir. Çalı�ma
belle�indeki bilgi, i�lendikten kısa süre unutulur, bu da gün içerisinde ki�ilerin maruz kaldı�ı
bilgiler dikkate alındı�ında, unutmanın adaptif bir i�levi oldu�unu göstermektedir. Bu çalı�ma
belle�i fonksiyonlarından her birinin, kısa süre önce saptanan uzamsal yerle�imin
hatırlanmasından adaptif unutmaya kadar, �izofrenide bozuk oldu�unu dü�ünmek için
nedenler vardır. Bu çalı�ma belle�i fonksiyonlarının herbirinin önemli i�levi vardır,
dolayısıyla çalı�ma belle�i bozuklukları �izofrenideki en önemli bili�sel bozukluklardan
44
biridir. Gerek uzamsal gerekse sözel çalı�ma belle�i testlerinde �izofreni hastalarında, sa�lıklı
deneklere göre performans dü�üklü�ü bulunmu�tur (Goldman-Rakic, 1994). Çalı�ma belle�i
ve özellikle de yürütücü i�lev çalı�ma belle�i �izofreninin bili�sel profilinde önemlidir
(Twamley ve ark., 2006).
Çalı�ma belle�inin orijinal kuramsal modeli Alan Baddeley (Baddeley ve Hitch, 1974)
tarafından ortaya konulmu�tur. Baddeley, çalı�ma belle�inin iki genel komponentinin
oldu�unu varsaymı�tır: kısa süreli depolama sistemleri (hizmet eden sistemler / köle
sistemleri) [brief storage systems (slave systems)] ve santral i�lemci (central executive). Her
köle sisteminin duysal modaliteye spesifik ve depolama kapasitesi sınırlı oldu�u
varsayılmaktadır (Baddeley, 1986). Bu sistemler verileri basit bir �ekilde, de�i�iklik
yapmadan, tutarlar. Santral i�lemci modaliteye spesifik depoda tutulan bilgileri i�leyen ve
i�lem yükündeki de�i�ikliklere, her bir hizmet eden sistemin kapasitesini a�an yükün inip
çıkı�larını kontrol altında tutmak için di�er bili�sel kaynakları tahsis ederek i�lem yükündeki
de�i�ikliklere yanıt veren sistemdir. Santral i�lemci aynı zamanda hangi bilginin
unutulmasına izin verilece�i, hangisini ilgili i�lem için seçilece�i ve uzun süreli depoya
ta�ınaca�ına karar vermektedir.
Sayı dizisi tekrarı (digits forwards) kısa süreli belle�in bir örne�idir. Çalı�ma belle�inin
tanımı ise çalı�malar arasında farklılık göstermektedir. Bazı çalı�macılar çalı�ma belle�inin
kısa süreli bellek ile (immediate memory) e�anlamlı oldu�unu dü�ünmektedir, bazıları ise
akılda tutulan bilginin i�lenmesini ifade etti�ini dü�ünmektedir. Örne�in, okunan sayı
dizisinin tersten tekrar edilmesi (digits backward) aktif bir i�lem gerektirir. Çünkü hem
bilginin akılda tutulmasını hem de yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Hastalar tipik
olarak her ikisinde de bozukluk göstermektedir.
Çe�itli ara�tırmacılar tarafından çalı�ma belle�i bozuklu�u bili�sel bozuklukların
çekirde�i olarak de�erlendirilmi�tir (Goldman-Rakic,1994;Keefe,2001; Silver ve ark.,2003).
Çalı�ma belle�i çalı�ma durumu (McGurck ve Meltzer,2000 ) ve mesle�ini sürdürme (J.M.
Gold ve ark.,2002) gibi i�levsel sonuçlarla ili�kili bulunmu�tur. Çalı�ma belle�i, �izofreni
hastalarında bozuk oldu�u tespit edilen dikkat, planlama, bellek (Keefe,2001) ve zeka
(Baddeley,1992) ile ili�kili oldu�u dü�ünülmektedir. Nöroanatomik çalı�malar prefrontal
kortikal bölgeleri kapsayan nöronal devrelerin çalı�ma belle�i i�levleri ile ili�kili oldu�u
bildirilmektedir (Callicott ve ark.,1999; Golman-Rakic,1987). �izofrenide bu nöronal
devrelerin i�levleri bozulmu�tur (Callicott ve ark.,1999).
Çalı�ma belle�inde tam kayıp varsa, ki�i en basit yürütücü (executive) ödevleri bile
yerine getiremez. ��lemenin (working) kortikal lokalizasyonu yürütücü i�levlerin ço�u ile aynı
45
gibi görünmektedir. Aynı zamanda yürütücü i�levlerle çalı�ma belle�i aynı �ey de�ildir,
birçok çalı�ma belle�i i�levlerinin görünen yürütücü komponenti yoktur. Örne�in basit
uzamsal yerle�imin hatırlanmasının yürütücü komponenti yoktur. Küçük çalı�ma belle�i
komponenti olan yürütücü i�levler vardır. Bunların ayrı, fakat birbirine ba�ımlı bilimsel
yapılar oldu�unu anlamak ve hastada çalı�ma belle�i bozuklu�unun olmasının yürütücü
i�levlerinin bozuk oldu�unu göstermedi�inin ve tam tersinin de geçerli olmadı�ının bilinmesi
önemlidir.
Tedavi çalı�maları norepinefrin (NE) aktivitesini arttıran ilaçların �izofreni hastalarında
spasiyal çalı�ma belle�ini iyile�tirdi�ini göstermi�tir. Bunun iki önemli bilimsel yanı vardır.
Birincisi bu bellek i�levlerinin primatlarda açıkça frontal loblara yerle�mi� olmasıdır. Uyaranı
almaktan sorumlu nöronlar posterior kortikal alanlarda bulunmaktadır, bellekte tutma
sırasında aktif olan nöronlar ise frontal bölgededir (Williams ve Goldman-Rakic, 1995).
�izofreninin uzun süredir frontal lob i�levlerindeki bozukluk olarak kavramsalla�tırılması
dikkate alındı�ında, spasiyal çalı�ma belle�indeki bozukluklar ile ilgili bu bulgu frontal
korteksin bazı tip disfonksiyonlarının önemli göstergesi olabilir. Çalı�ma belle�i testlerinin
uygulandı�ı sırada �izofreni hastaları frontal loblarını sa�lıklı ki�iler düzeyinde aktive
edememektedir.
Dopamin �izofreninin biyolojik modelinin merkezinde yer almı�tır. �izofreninin
patolojisi ile ili�kili daha yeni tanımlamalar dopaminerjik sistemin global aktivasyon
artı�ından çok bölgesel dopaminerjik anomalilere odaklanmaktadır (Davis ve ark., 1991). Son
dekad boyunca kortikal dopaminerjik nöronların aktivite dü�üklü�ü �izofrenideki bili�sel
bozuklukların en önemli modeli olmu�tur. Bazı çalı�malar kortikal dopaminerjik nöronlarda
dü�ük aktivite veya azalmı� proliferasyon (Okubo ve ark., 1997) ve bu nöronların dü�ük
aktivitesi ile çalı�ma belle�ini de kapsayan frontal lobla ili�kili oldu�u dü�ünülen bili�sel
testlerdeki bozukluk arasında korelasyon (Daniel ve ark., 1991; Kahn ve ark.,
1994)saptamı�tır.
�izofrenide ba�ka çalı�ma belle�i bozuklu�u tipleri de vardır. Gerçekte basit spasiyal
gecikmi� cevap testleri bellekle (çalı�ma belle�i komponentinin ço�u olmadan) ili�kilidir.
Çalı�ma belle�inin çok farklı yönleri tanımlanmı�tır ve bunları ço�u da �izofrenide
bozulmu�tur. Nesne çalı�ma belle�i (object working memory) görsel alandaki nesneler
Londra veya New York sokak resmi, gösterilip kısa bir süre sonra ki�iye mavi bir araba görüp
görmedi�i soruldu�unda, nesne çalı�ma belle�inin durumunu gösterir. Bu çalı�ma belle�i tipi,
basit uzamsal yerle�imle ilgili olan çalı�ma belle�inden hafifçe farklı kortikal lokalizasyon
paterni gösterebilmektedir (Wilson ve ark., 1993).
46
�izofreni hastaları, sekonder bellek, yürütücü i�levler ve dikkatteki daha �iddetli
bozuklukları ile kıyaslandı�ında, kısa süreli bellek uzamının (short term memory span) basit
ölçümlerinde (digit span gibi) belirgin bozukluk göstermemektedir. Aynı zamanda �izofreni
hastalarının sa�lıklı ki�ilere göre bir item daha dü�ük kısa süreli bellek uzamı gösterdikleri
bulunmu�tur (Gruzelier ve ark., 1988).
�izofrenide yürütücü i�levler (Neden-Sonuç �li�kisi ve Problem Çözme):
Yürütücü i�levler strateji olu�turma, onların uygunlu�unu test etme, en iyi stratejiyi
seçme, ilgisiz bilgilerin etkisinden kaçınma ve uygunlu�unu kaybeden stratejileri ortadan
kaldırmayı kapsayan problem çözme yetene�ini içermektedir. Yürütücü i�levler aynı zamanda
yarı�an istekler arasında dönü�ümü ve bunun için gerekli adaptif kayma çabasını da
kapsamaktadır. Yürütücü i�levler, problemi çözemeyecek kadar küçük ve di�er devam eden
aktiviteleri engelleyecek kadar büyük olmayan çabayla, farklı bili�sel becerileri ve kaynakları
yönetme becerisini de kapsamaktadır.
Yürütücü olarak de�erlendirilen bir di�er alan da bazı sözel beceri ödevleridir. Özellikle
sözel akıcılık (verbal fluency), semantik ve fonolojik ihtiyaca göre sözel yanıt olu�turma
sıklıkla yürütücü i�lev olarak de�erlendirilir. Geçmi�te bu tip i�levler “frontal lob i�levleri”
olarak bilinirdi. Bununla birlikte yürütücü i�levlerle frontal lob i�levlerinin tam olarak aynı
�ey olmadı�ını dü�ünmek için nedenler vardır. Yürütücü yapıda olmayan bazı frontal lob
i�levleri vardır ve yürütücü i�lev testlerindeki performanstan sadece frontal lobun sorumlu
olmadı�ını gösteren bazı bulgular vardır.
Yürütücü i�lev ödevlerinin frontal lobla ili�kili oldu�unu gösteren iki ana fizyolojik
bulgu alanı vardır. Bunlardan ilki bu testlerin uygulanması sırasında frontal lobun aktive
olması (Callicott ve ark., 2000), ikincisi ise lokalize lezyonlarla yürütücü i�lev testlerinde
performansın dü�mesidir (Stuss ve Benson, 1986). Ek olarak beynin di�er alanlarındaki
lezyonlar da klasik yürütücü i�lev testlerinde performans dü�üklü�üne yol açmaktadır
(Anderson ve ark., 1991). Örne�in frontal loblarda direkt lezyon etkisi olmayan subkortikal
demans hastaları da yürütücü i�lev bozuklukları göstermektedir. Kaudat nükleusun ba�ının
dejenerasyonu ile ili�kili progresif bir durum olan Huntington hastalı�ı �izofrenideki kadar
a�ır yürütücü i�lev bozukluklarına yol açmaktadır (Paulsen ve ark., 1995c).
Yürütücü i�levlerin prototip testi Wisconsin Kart E�le�tirme Testi’dir [Wisconsin Card
Sorting Test (WCST)]. 1940’ların sonlarında kavramsal i�levleri de�erlendirmek için
geli�tirilen bu test (Berg, 1948) be� dekad boyunca �izofreni hastalarını de�erlendirmek için
kullanılmı�tır. Bu testin “pür” bir yürütücü i�lev testi olmadı�ı, çesitli bili�sel i�levleri de
47
ölçen bir test oldu�u bilinmektedir (Keefe,1995). WCST için soyutlama, gruplandırma ve
sıralama gibi i�levlere gereksinim duyulur; ayrıca ki�inin kendi tepkisini takip etmesi
gerekmektedir (Cohen ve Server Schreiber, 1992). �izofreni hastalarının bu testte belirgin
problemleri vardır ve birço�u çok sayıda denemeye ra�men bu testi nasıl yapacaklarını
ö�renememektedir (Goldberg ve ark., 1987; Goldberg ve Weinberger, 1994). Çalı�ma belle�i
bozuklukları, son yanıt veya o anki sınıflama kategorisini hatırlama problemleri nedeniyle, bu
testteki performansı güçle�tirmektedir. Kavramsal boyutların algılanma becerisindeki
bozukluklar (ör: somut dü�ünme) ki�inin farklı potansiyel sınıflama kavramlarını
tanımlayamamasına yol açmaktadır. �mpulsivite ki�inin, test kavram de�i�ikli�ini
gerektirmeden, kavramı de�i�tirmesine neden olabilir. WCST farklı nedenlere ba�lı zayıf
problem çözmeyi tespit edebilmekle birlikte, özgül bir bili�sel bozuklu�u göstermemektedir.
Yürütücü i�levler sırasında sa�lıklı ki�iler prefrontal kortekslerini aktive edebilirken, �izofreni
hastalarında bu aktivasyon izlenmez (Weinberger ve ark., 1986).
Her ne kadar �izofreni hastaları sa�lıklılara göre daha fazla perseverasyon göstermi�se
de bili�sel esneklik (cognitive flexibility) (WCST perseveratif hata) sosyal problem çözme
becerileri ile ili�kili bulunmamı�tır (Zanello ve ark., 2003; Penn ve ark., 1995; Corrigan ve
Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998). Sa�lıklı ki�ilerde ise bili�sel performans herhangi
bir sosyal problem çözme becerisi ile ili�kili bulunmamı�tır (Penn ve ark., 1993; Zanello ve
ark., 2003). Sonuç olarak bu bulgular dü�ük entelektüel i�levlerin ve yürütücü i�levlerin bazı
bölümlerinin �izofreni hastalarının sosyal problem çözme becerilerinin potansiyel iki
belirleyicisi oldu�u hipotezini desteklemektedir (Zanello ve ark., 2003).
Toplum kurallarına ve i� yerindeki de�i�ikliklere uyum ve bu uyumun ba�arısı sıklıkla
ki�inin de�i�ikliklere adaptasyon yetene�i ile ölçülmektedir.Yürütücü i�levlerde bozukluk
gösteren �izofreni hastaları çevrelerinde hızla de�i�en dünyaya da uyum sa�lamada zorlanırlar
(Liberman ve ark. 2006) ele almaktadır (Harvey ve Keefe,2001; Keefe ve ark.,1999;Meltzer
ve McGurk,1999).
A�ır yürütücü i�lev bozuklu�u gösteren hastaların içgörü yoklu�u gösterme ve
hastalıklarının farkında olmama olasılı�ının daha yüksek oldu�unu gösteren çok sayıda
çalı�ma vardır. Hastalı�ın farkında olmama zayıf tedavi uyumu, kendini yaralayıcı tutum
(self-injurious behavior) ve ba�kalarına yönelik �iddet riski ile korele bulunmu�tur. Bazı
çalı�malar hastalı�ın farkında olmamanın dikkat ve bellek bozuklukları gibi di�er kognitif
bozukluklarla de�il, spesifik olarak yürütücü i�lev bozuklukları ile ili�kili oldu�unu
göstermi�tir (Young ve ark., 1993). Sonuç olarak yürütücü i�lev bozuklukları, tedaviye
uyumsuzluk ve tehlikelili�i içeren kötü sonuç için risk faktörleri ile ili�kili olabilir.
48
Defisit (eksiklik) sendromu, pozitif belirtilerin remisyonda oldu�u dönemde bile
hastaların belirgin negatif belirtiler, sosyal defisitler ve affektif bozukluklar göstermesi olarak
tanımlanmı�tır (Carpenter ve ark., 1988). Bazı farklı çalı�malar yürütücü i�lev bozuklu�unun
bazı bile�enlerinin defisit sendromunun varlı�ı ile ili�kili oldu�unu göstermi�tir (Buchanan ve
ark., 1994). Gerçekte yürütücü i�lev bozuklukları, açık pozitif belirtilerin yoklu�una ra�men
motive ve amaca yönelik davranı� gösterme becerisinde bozukluk ile kendini gösteren, bu
sendromun merkezi özelli�i olabilir.
Sözel akıcılık:
Tedavi çalı�malarındaki ço�u bili�sel de�erlendirmeler sözel akıcılı�ı ayrı bir i�levsellik
alanı olarak de�erlendirmektedir. Bu testlerin birço�u hem fonolojik akıcılı�ı (harf akıcılı�ı
da denilmektedir) hem de semantik akıcılı�ı de�erlendirmektedir. Fonolojik akıcılı�ı
de�erlendiren testler, örne�in 60 sn içerisinde özel bir harfle ba�layan mümkün oldukça çok
sayıda kelime üretmeyi ki�iden istemektedir. Semantik akıcılık ise, “sebzeler” gibi anlama
dayalı bir kategoriden mümkün oldukça çok sayıda kelime üretme becerisini ifade etmektedir.
�iofreni hastaları, normal kontrollere göre daha az kelime üretebildikleri gibi, uygunsuz
kelimeler de söyleyebilmektedirler. Örne�in, sebzeler kategorisinde meyve isimleri söylemek
gibi. Akıcılıktaki bozukluk, ileti�imi bozarak sosyal ve çalı�ma hayatı ile ilgili durumlarda
i�levselli�i bozabilmektedir (Lieberman ve ark,2006).
Sözel akıcılık (verbal fluency) testleri bazı farklı kavram alanlarına uygun kelimeler
üretmeyi gerektirmektedir. Örne�in ki�iden aynı harfle ba�layan kelimeler, veya aynı
kavramsal kategoriden (örne�in hayvanlar, meyveler veya sebzeler) üretmesi istenebilir. Tüm
bu yönergeler ki�inin semantik veya fonolojik taramayı organize etmesini ve her item için 1
dakikadan 90 saniyeye kadar sınırlı bir zamanda veri olu�turmaya devam etmesini
gerektirmektedir.
�izofreni hastalarında belirgin sözel akıcılıkta bozukluk vardır. Bazı ara�tırmacılar harf
akıcılı�ı gibi fonolojik tarama ile kar�ıla�tırıldı�ında hayvanlar gibi semantik taramada
bozuklu�un daha fazla oldu�unu ileri sürmü�tür (Gourovitch ve ark., 1996). Akıcılık
bozuklukları ile korele olan parametreleri de�erlendiren çalı�malar göstermi�tir ki bellek
bozuklukları fonolojik akıcılık bozuklukları ile daha güçlü korelasyon göstermektedir;
kar�ıla�tırmalı isimlendirme (confrontation naming) gibi di�er sözel becerilerdeki bozukluklar
ise kategori akıcılı�ındaki bozukluklarla ili�kilidir (Harvey ve ark., 1997).
49
��lem Hızı (Speed of Processing ):
Birçok nörokognitif test bilginin hızla i�lenmesini gerektirmektedir. Bu testlerdeki
bozukluk i�lem hızında bozulma olarak ifade edilmektedir. Bu tip testlerin standart örne�i
Wechsler Adult �ntelligence Scale’nin Digit Symbol Testdir (Wechsler ve ark.,1997). Her
rakam (1-9) farklı, basit bir sembol ile e�le�tirilmi�tir. Uygulanan ki�iden rakamların altına 90
sn içerisinde mümkün oldukça çok sembolü kopyalaması istenir. Bu nonspesifik bili�sel
bozuklu�un günlük hayat aktiviteleri (Evans ve ark.,2003), düzenli çalı�ma hayatı (J.M.Gold
ve ark.,2002) ve ba�ımsız ya�ama durumu (Brekke ve ark.,1997) gibi �izofreninin çesitli
klinik açıdan önemli özellikleri ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur. Bu test somnolans ve
ekstrapiramidal belirtiler gibi ilaç yan etkilerine de duyarlıdır (Galletly ve ark.,2000).
Azalmı� i�lem hızı �izofreni hastaları tarafından sıklıkla yapılmakta olan göreve yönelik
çalı�ma alanlarında da uyumu bozmaktadır. Sosyal durumlarda artmı� yanıt süresi sosyal
ili�kileri olumsuz etkileyebilmektedir (Lieberman ve ark.,2006).
Sosyal Kognisyon:
�izofrenide sosyal kognisyon ile ilgili çalı�malar, zihin teorisi becerileri ve sosyal
algıya odaklanmı�tır. Zihin teorisi, ba�kalarının niyetini algılama becerisini ve/veya
ba�kalarının zihinsel durumlarını kavrama yetene�idir. �izofreni hastaları, zihin teorisi ile
ilgili testlerde dü�ük performans göstermektedirler (Corcoran ve ark.,1995; Durury ve
ark.,1998; Sarfati ve ark.,1997). Zihin teorisi becerilerindeki bozuklu�un genel bili�sel
bozukluktan ba�ımsız olup olmadı�ı tartı�malıdır (Doody ve ark.,1998; Pinkham ve
ark.,2003). Yüz ifadesi tanıma (facial affect recognition) ve sosyal sıra algılaması (social cue
perception) �izofrenideki sosyal algı çalı�malarının yetersiz oldu�u iki alandır. Yüz ifadesi
tanıma çalı�malarının gözden geçirilmesi (Morrison ve ark.,1988; Penn ve ark.,1997)
göstermi�tir ki, sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında �izofreni hastaları yüz ifadesi
tanıma testlerinde daha bozuk performans göstermektedir. Olumsuz duygulanımların ve
korkunun algılanması özellikle bozulmu� olabilir (Addington ve Addington,1998; Edwards ve
ark.,2002; Gaebel ve Wolwer,1992). Sosyal sıra algılaması ile ilgili testler, etkile�im
halindeki insanlarla ilgili videoların izlenmesi gibi ço�ul duysal modaliteleri gerektiren daha
dinamik uyarılar kullanmaktadır. �izofreni hastaları bu testlerde bozukluk göstermektedir
(Bell ve ark.,1997; Corrigam ve ark.,1990). Hastalar kar�ısındakinin ne söyledi�inden çok
amaçlarını ve niyetlerini algılamakta zorluk çekerler.
Çe�itli çalı�malar �izofrenide bili�sel i�levlerle sosyal defisitler arasında güçlü ba�lantı
bildirmi�lerdir (Trumbetta ve Meuser, 2000). Ancak nörokognitif testlerdeki performans
50
açısından e�le�tirildi�inde de sosyal kognisyonun sosyal bozukluklar ile ili�kili oldu�una dair
artan sayıda bulgu vardır ( Penn ve ark.,1996).
�lk episod �izofreni ve bili�sel i�levler:
Yapılan birçok çalı�ma (Gold ve ark.,1999; Mohammed ve ark.,1999; Saykin ve
ark.,1994) bili�sel i�lev bozuklukların ilk episod psikozda da var oldu�unu ve hatta daha da
erken yüksek risk grubunda da oldu�unu (Hawkins ve ark.,2004) göstermi�tir. �lk episod
çalı�maları ilk episoddaki bili�sel i�lev profilinin kronik �izofrenidekine benzer oldu�unu
göstermi�lerdir. Ancak bili�sel i�levlerin birçok alanında orta düzeyde yaygın bozukluk ve
ö�renme, bellek, yürütücü i�levler ve bilgi i�leme hızında özgül bozukluklar saptanmı�tır
(Saykin ve ark.,1994; Hutton ve ark.,1998; Mohamed ve ark.,1999; Bilder ve ark.,2000; Riley
ve ark.,2000). Bili�sel fonksiyon bozukluklarının de�erlendirilmesi, bunların sosyal ve
çalı�ma i�levselli�ini öngörebildi�inden (Green,1996; Harvey ve ark.,1998; Dickerson ve
ark.,1999; Malla ve ark.,2002; Stirling ve ark.,2003) ve de ya�am kalitesi ile ili�kili
oldu�undan (Jensen ve ark.,2004) önemlidir. Sonuç olarak bu bozukluklar hastalı�ın i�levsel
sonucunu belirlemekte (Moritz ve ark.,2000) ve hastalı�ın indirekt maliyetini yansıtmaktadır
(Sevy ve Davidson,1995). Bili�sel bozukluklar premorbid veya prodromal fazlardaki sosyal
ve çalı�ma i�levselli�ini olumsuz etkileyen (Corblatt ve ark.,1999) ve açık klinik belirtiler
olu�madan önce ortaya çıkabilen altta yatan patofizyolojik sürecin yansıması olarak da
görülmektedir (Waddington ve ark.,1998; Censits ve ark.,1997) .
Gonzalez-Blach ve ark. (2006)’nın çalı�masında ya�ları 15-50 arasında olan 42 ilk
episod psikoz hastası ve 43 sa�lıklı gönüllü kontrol grubu nörokognitif testlerden olu�an kısa
bir batarya ile kar�ıla�tırılmı�tır. Be� farklı bili�sel i�lev alanında de�erlendirme yapılmı�tır:
Dikkat, görsel-motor hız (visuomotor speed), dekleratif bellek, çalı�ma belle�i ve yürütücü
i�lev. Farmakoterapi ba�langıcından ilk 72 saat, 2. hafta, 6. hafta ve 3. ay olmak üzere 4 kez
bu i�levler test edilmi�tir. �lk ve 2. haftadaki de�erlendirmelerde ilk episod �izofreni
hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre de�erlendirilen tüm bili�sel alanlarda daha dü�ük
performans gösterdi�i bulunmu�tur. Stroop testi ile ölçülen yürütücü i�levler 6.haftada
normale (normative performance) ula�mı�tır ve daha sonrada bu optimal düzeyi korumu�tur.
RBMT anlık hikaye hatırlamanın (Rivermead Behavioreal Memory Test ) da son
de�erlendirmede yeterli düzeye geldi�ini saptamı�lardır. Dikkat , görsel-motor hız, dekleratif
bellek, gecikmi� hatırlama, çalı�ma belle�i ve yürütücü i�levlerin de 3 aylık periyodda çesitli
düzeylerde bozukluk gösterdi�i bulunmu�tur. Bu çalı�manın bulguları daha önceki ilk episod
çalı�maların bulguları ile uyumludur. Sözel bellek, dikkat, i�lem hızı, çalı�ma belle�i ve
51
yürütücü i�levlerdeki dü�ük performans birçok çalı�mada bildirilmi�tir (Gold ve ark.,1999;
Mohamed ve ark.,1999; Saykin ve ark.,1994).
Bili�sel i�levler ve i�levsel sonuç:
1970’li yılların ba�larından itibaren çesitli nörolojik ve nöropsikiyatrik durumlar içinden
bili�sel bozuklukların i�levsel sonucunu en çok etkileyen faktör oldu�u bilinmektedir (Heaton
ve Pendleton, 1981). �lk epizodları sırasında daha a�ır bili�sel bozukluklar gösteren hastaların
kronik hastalık seyri gösterme olasılı�ı daha yüksektir (Breir ve ark., 1991). Bu hastalar aynı
zamanda tedaviye yanıtsızlık, dü�ük mesleki i�levsellik ve ba�ımsız ya�ayamama durumunu
da göstermektedir. Bili�sel bozukluklar �izofrenide i�levsel sonucun global ve özgül
yönlerinin en iyi öngörücüsü olarak görülmektedir. Deklaratif bellek, yürütücü i�levler,
çalı�ma belle�i ve vijilans i�levsel sonucun çesitli yönleriyle farklı korelasyon paternleri
göstermektedir. Bili�sel bozuklukların aynı zamanda ö�renme hızını ve hastaların
rehabilatasyondan faydalanma düzeyini azalttı�ı bilinmektedir.. Yürütücü i�levler mesleki
i�levsellik, ya�am kalitesi ve ba�ımsız ya�ama becerilerini kapsayan toplumsal i�levsellik ile
en güçlü ili�ki göstermektedir. Ya�am boyu iyi sonuç gösteren hastalar ilerleyen ya�la
minimal bili�sel de�i�iklik gösteriyor görünmektedir (Eyler Zorilla ve ark.,2000; Heaton ve
ark.,1994;2001). Bu ya�lı iyi sonuç hastaları daha genç �izofreni hastalarına göre ya�a uygun
normal standartlarla kar�ıla�tırıldı�ında artmı� bili�sel bozukluk göstermedikleri bildirilmi�tir.
Bu hastaların bili�sel bozukluk göstermedi�i anlamına gelmemektedir. Bu hastaların ço�unda
belirgin düzeyde bozukluk vardır ve % 70 kadarının “önemli nöropsikolojik bozukluk
(substantial neuropsychological deficit)” klinik kriterlerini kar�ıladı�ı görülmektedir (Palmer
ve ark., 1997). Bu ya�amboyu iyi sonuç gösteren hastaların normal ya�lanma sürecinden az
veya çok bili�sel bozukluk gösterdiklerine dair önemli bulgu yoktur (Heaton ve ark., 2001).
Progresif ventriküler büyüme, kronik, tedaviye dirençli pozitif belirtileri olan �izofreni
hastalarında bulunmu�tur. 3 yıllık (Mathalon ve ark., 2001) ve 5 yıllık takip çalı�malarında
(Davis ve ark., 1998) orta ya� kötü sonuç hastalarının ventrikül hacminde ilerleyici büyüme
gösterdikleri bulunmu�tur.
Sa�lıklı ki�iler artan ya�la, bili�sel kapasitelerinde dü�üklük göstermektedir. Bu azalma
ö�renme, bellek ve dikkat i�levlerinde en büyüktür, uzun süreli bellek ve okuma becerilerinde
ise daha küçüktür; �izofrenide hastalı�ın ba�ında tam da böyle bir bili�sel bozukluk profili
görülmektedir.
52
�izofreni ve erken görsel i�leme
Erken görsel i�leme i�levlerini test etme amacı ile geli�tirilen iki önemli yöntem
bulunmaktadır. Bunlarda ilki “Span of Apprehension Test” (SoA), ikincisi ise Geriye Do�ru
Maskeleme-Backward Masking Testi’dir (Ceylan, 2005). Uzun süren izlem çalı�malarında
hastalarda gerek psikotik dönemlerde, gerekse remisyon süresince normal sa�lıklı ki�ilerle
olan farklar korunmaktadır (Nuechterlein ve ark., 1992). �izofreni hastalarına kendi içinde
bakıldı�ında, hastaların sadece %50’si SoA testinde anormal sınırlar içinde kalmaktadır.
Anormal sınırlar içinde kalan hastalarda, skorlar özellikle anerji ile ili�kili bulunmu�tur.
Geriye Do�ru Maskeleme Testi ile yapılan çalı�maların sonuçları SoA testi ile yapılan
çalı�maların sonuçlarına benzemektedir (Green ve ark., 1997). Tıpkı SoA’da oldu�u gibi
yüksek �izotipi skorları alan ki�ilerde de Geriye Do�ru Maskeleme Testi skorları yüksek
çıkmı�tır (Saccuzzo ve Schubert, 1981; Braff, 1981). Bu testte elde edilen sonuçların
kanıksama ve duysal-motor geçit (sensory-motor gating) sistemlerindeki sorunları yansıttı�ı
dü�ünülmektedir (Ceylan, 2005).
�izofreni ve göz kırpma hareketleri
Sessiz ve sakin bir odada otururken ani yüksek bir ses, irkilmemize ve göz kırpma
hareketini gerçekle�tirmemize neden olur. Göz kırpmanın �iddeti irkilmenin �iddetini
yansıtmaktadır. E�er önden daha dü�ük genlikte bir ses duyarsak, irkilme �iddetimiz çok daha
dü�ük olacaktır (Ceylan, 2005). Ancak, �izofreni hastalarında ilk ses sonrası yüksek seste
olu�an irkilmede azalma görülmez (Braff ve ark., 1987). Bu basit gibi görünen fizyolojik i�lev
aslında duyusal filtreleme (sensory gating) i�levini yansıtmaktadır ve �izofreni hastalarında bu
i�lev büyük ölçüde bozulmu�tur (Dawson ve ark., 1993). Dolayısıyla �izofreni hastaları hem
içeriden hem de dı�arıdan gelen yo�un uyaran bombardımanı altında kalmaktadırlar.
Ki�ilerarası Problem Çözme Becerileri:
AIPSS (Assessment of Interpersonal Problem-Solving Skills) video kaydına dayalı
sosyal problem çözme becerilerini de�erlendiren bir testtir. Bazı çalı�malar bazı AIPSS alt
skalalarının görsel ve i�itsel dikkat ile (Bowen ve ark., 1994; Addington ve ark.,1998;
Addington ve Addington, 2000), yürütücü i�levlerle (Addington ve ark., 1998; Addington ve
Addington, 1999, 2000), vizyospasiyal bellekle (Addington ve Addington, 1999) ve tanıma
(recognition), sözel ö�renme ve kısa paragrafların hatırlanması gibi sözel bellek görünümleri
ile (Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve Addington, 1999, 2000) ile ili�kili bulmu�tur.
Bu sonuçların desteklenmedi�i çalı�malar da vardır. Dikkat (Corrigan ve Toomey, 1995;
53
Addington ve Addington, 1999), yürütücü i�levler (Addington ve Addington, 1999, 2000;
Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998), görsel organizasyon ve vizyospasiyal
bellek (Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 2000) ve sözel bellek (Bowen ve
ark., 1994; Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark., 1998) AIPSS ile ili�kili
bulunmamı�tır.
Güncel ve premorbid IQ’nun AIPSS ile, özellikle de i�leme ve iletme (gönderme)
becerileri (processing and sending skills) ile belirgin olarak ili�kili bulunmu�tur (Donahoe ve
ark., 1990; Addington ve ark., 1998; Addington ve Addington, 1999, 2000). Pozitif ve Negatif
Sendrom Skalası (PANSS) (Kay ve ark., 1987) tüm AIPSS yapıları ile belirgin korele
bulunmu�tur (Addington ve Addington, 1999, 2000). Hangi spesifik bili�sel i�lev ve/veya
psikiyatrik belirtinin �izofreni hastalarında AIPSS performans de�i�ikli�ine yol açtı�ı
bilinmemektedir. Sa�lıklı ki�ilerde de bili�sel i�levlerin spesifik sosyal problem çözme
yapılarıyla ili�kili olup olmadı�ı henüz ara�tırılmamı�tır (Zanello ve ark., 2003) .
Bili�sel bozuklukların nörogörüntüleme izdü�ümleri:
Psikozun erken evrelerinde yapısal MRI (Magnetic Resonance Imaging) çalı�maları
göstermi�tir ki yapısal de�i�iklikler �izofreni ba�langıcından önce de görülebilir ve psikozun
erken göstergesi olabilir. Ventrikül hacim büyümesi, dopamin D2 reseptör dansitesi,
amfetaminle uyarılmı� santral sinir sistemi dopamin salınımı, plazma homovalinik asit ve düz
göz izleme bozuklukları (smooth pursuit eye tracking dysfunction) daha sonra �izofreni
geli�tiren ki�ilerin ilk psikotik epizodunda görülmektedir. Fakat ayrı ayrı bu “ bozukluklar”
özgül de�ildir, yani birço�u �izofreni geli�tirmeyip ba�ka bir bozukluk geli�tiren ki�ilerde de
görülmektedir (Copolov ve Crook, 2000). Bu biyolojik belirteçler (markers) �izofreniyi
öngörmede kombinasyon halinde kullanıldıklarında faydalı olabilir.
Beynin çalı�masını görüntüleyen üç yöntem vardır: Positron Emission Tomography
(PET), Single Photon Emission Tomography (SPECT veya SPET) ve functional Magnetic
Resonance Imaging (fMRI). PET serebral metabolik aktiviteyi, kan akımını ve reseptör miktar
ve i�levini de�erlendirmeye yarayan bir tekniktir. Serebral metabolik aktivite, PET kullanarak
glukoz metabolizması ile ölçülmektedir. Glukoz nöronların enerji kayna�ıdır ve anormal
glukoz metabolizması altta yatan patolojinin göstegesidir. Bölgesel glukoz metabolizması
PET’le istirahat halinde ve çesitli bili�sel ödevlerin uygulaması sırasında ölçülebilmektedir.
SPECT, PET’e benzer bir tekniktir ve santral nörokimyasal sistemlerin in vivo direkt
ölçümünde kullanılabilir. Kararsız radyonüklidler (decaying radionuclides)’den kaynaklanan
tek foton emisyonlarına dayanmaktadır. PET gibi SPECT de nörotransmiter reseptörlerini,
54
psikotropik ilaçların etki alanlarını ve psikiyatrik hastalı�ın ve tedavinin bölgesel beyin
aktivitesi üzerindeki fonksiyonel etkisini de�erlendirmeye yaramaktadır. Hem PET hem de
SPECT radyoaktif tekniklerdir (Andreasen ve ark.,1992; Rubin ve ark.,1991).
Son yıllarda psikiyatrik nörogörüntülemede en önemli geli�me fMRI’ın ke�fidir. Bu
teknik PET ve SPECT’e üstündür ve bili�sel i�levi çok kesin nöroanatomik yapılara ba�layan
haritalamaya izin verebilmekte ve böylece �izofreni ve di�er psikiyatrik bozukluklarda
anormal olabilen yapılar ve i�levsel a�ları görüntülemeye yardım edebilmektedir. Bu
noninvazif ve güvenli bir tekniktir. PET ve SPECT gibi radyoaktiviteyi kullanmamakta,
beynin nöral aktiviteye do�al hemodinamik cevabını kullanmaktadır.
Son dönemdeki çalı�malar �izofreninin ana belirtilerinin bir veya daha fazla beyin
alanının anormal i�levine ba�lanıp ba�lanamayaca�ını ara�tırmaktadır. Liddle ve arkada�ları
(1992), dönüm noktası olu�turan makalelerinde, bölgesel beyin kan akımı ve belirtiler
arasındaki ili�kiyi ara�tırmı�lardır. Onlar üç primer belirti kümesi tanımlamı�lardır:
Psikomotor yava�lama (psychomotor poverty), dezorganizasyon ve gerçe�i de�erlendirme
bozuklu�u; ve bunların farklı serebral perfüzyon paterni ile karakterize olup olmadı�ını
ara�tırmı�tır. Sonuçlar psikomotor yava�lamanın sol dorsolateral prefrontal korteksin
(hipofrontalite) ve anterior singulatın azalmı� aktivitesi ile karakterize oldu�unu göstermi�tir.
Bu da negatif belirtilerin frontal lob i�lev bozuklu�u ile karakterize oldu�u fikrini
desteklemektedir. Hastanın dezorganizasyon puanları sa� prefrontal kortekste dü�ük kan
akımı ile birlikte konu�manın olu�umunda etkili olan temporal lopta azalmı� aktivite
göstermektedir. Son olarak gerçe�in çarpıtılması (reality distortion) puanları hipokampal
bölge ve sol prefrontal korteksteki kan akımı ile pozitif korelasyon göstermektedir. Ba�ka
çalı�malar da benzer bulgular bildirmi�tir (Wolkin ve ark., 1992). Schroder ve ark. (1995)
prefrontal glikoz metabolizmasının negatif belirtiler ile, hezeyanların ise hipokampusta
azalmı� aktivite ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur. SPECT kullanılarak hastadaki hallüsinatuar
durumun sol inferior frontal korteks, sol temporal lob ve anterior singulatta artmı� kan akımı
ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur (McGuire ve ark., 1993). Sabri ve ark.(1997) daha önce hiç
antipsikotik kullanmamı� bir grup hasta üzerinde çalı�mı� ve dü�ünce bozukluklarının
frontal, singulat ve parietal bölgelerde artmı� kan akımı ile ili�kili oldu�unu bulmu�tur.
Spence ve ark (1998) hastaların ba�langıçta (psikotik iken) dorsolateral prefrontal kortekste
(DLPFC) azalmı� aktivite gösterdiklerini, fakat 4-6 hafta sonra belirtiler iyile�ince bu
bölgelerde artmı� kan akımı gösterdiklerini saptamı�lardır. Bu da hipofrontalitenin “trait”ten
çok “state” fenomeni oldu�unu göstermektedir. Bu konudaki literatürde çeli�kiler olmakla
birlikte �izofrenide hipofrontalitenin sadece istirahat durumu fenomeni (resting state
55
phenomenon) olmadı�ını, test performansı sırasında frontal bölgelerde azalmı� aktiviteyi de
yansıttı�ına dair bulgular vardır (Andreasen ve ark., 1992; Carter ve ark., 1998).
Bili�sel i�levlerin klinik bulgular ile ili�kisi:
�izofrenide bili�sel bozulmanın klinik belirtilerle ili�kisi de ilgi oda�ı olmu�tur.
�izofrenik hastaların çesitli alt grupları bili�sel i�lev bozuklu�u yönünden kar�ıla�tırılmı�tır.
Özellikle paranoid �izofrenili hastaların di�er �izofreni tiplerine göre daha az bili�sel bozulma
gösterdikleri dü�ünülmektedir (Ceylan, 2005).
Pozitif ve negatif �izofreninin kar�ıla�tırması da çok yapılmı�tır. Nörokognitif
bozukluklar hem pozitif hem de negatif belirtilerden yaygın olarak ayrı tutulmaktadır.Bili�sel
i�levler ile pozitif belirtiler, özellikle varsanı ve hezeyanlar arasındaki ili�ki genellikle çok
zayıftır (Addington ve Addington,2000; Hughes ve ark.,2003; Strauss,1993). Nörokognitif
bozukluklarla negatif veya “defisit (eksiklik)” belirtileri arasındaki ili�ki daha güçlüdür
(Addington ve Addington,2000; Buchanan ve ark.,1997, Hughes ve ark.,2003; Tamlyn ve
ark.,1992).
Sıklıkla negatif belirtili hastaların daha belirgin bili�sel i�lev bozuklu�u gösterdi�ine ili�kin
kanıtlar elde edilmi�tir (Ceylan, 2005). Birçok çalı�mada pozitif belirtiler bili�sel i�levlerle
ili�kisiz iken, negatif belirtilerin kötü bili�sel performansla ili�kili oldu�u yönünde bulgular elde
edilmektedir (Goldstein ve Zubin, 1990; Harvey ve ark., 2000). Berman ve arkada�larının (1997)
yaptıkları bir çalı�mada, negatif belirti skorları yüksek hastalar yürütücü i�levlerde daha fazla
bozulma gösterirken, pozitif belirtileri ön planda olan hastalar dikkatle ili�kili testlerde daha
belirgin bir bozulma göstermi�tir. Negatif belirtiler ile bili�sel i�lev bozuklu�u arasında ili�ki
bulamayan çalı�malar da vardır (Rubin ve ark., 1995).
Tüm bu bulgulara kar�ın genel e�ilim �izofrenideki bili�sel i�lev bozuklu�unun
belirtilerden ba�ımsız oldu�udur. Nörokognitif bozukluklar hastalı�ın belirtilerinin sonucu
olsa idi, belirtiler ortadan kalktıktan sonra olmamaları beklenirdi. Bu durum �izofreni hastaları
için geçerli de�ildir. Psikotik bipolar bozukluklu hastalarda, psikotik belirtiler düzeldikten
sonra, bili�sel testlerdeki performans düzelebildi�i halde, �izofreni hastalarında psikoz
düzeldikten sonra bili�sel performansta herhangi bir de�i�iklik olmamaktadır Harvey ve
ark.,1990). �izofrenide bili�sel i�lev bozuklu�unun klinik belirtiların ortaya çıkmasından
daha önce mevcut oldu�u ve psikotik belirtilerdeki akut alevlenmenin düzeltilmesinden sonra
bile dirençli oldukları bilinmektedir (Bilder ve ark., 1992; Hoff ve ark., 1992). Bili�sel
bozukluk, �izofreni belirtilerinden ba�ımsız, birincil, yaygın bir defisittir ve belirtiler
düzeldi�inde de devam etmektedir (Goldberg ve ark., 1993).
56
Tipik antipsikotiklerin bili�sel i�levler üzerindeki etkisi oldukça azdır (Blyler ve
Gold,2000). Bununla birlikte atipik antipsikotiklerle yapılmı� son dönem çalı�malar bili�sel
düzelmenin “psödospesifite ( yalancı özgüllük)”si ile ilgili önemli bir soruyu ortaya atmı�tır:
Atipik antipsikotikler hem belirtileri hem de bili�sel i�levleri düzelttiklerine göre bili�sel
düzelme belirtilerin düzelmesi ile açıklanabilir mi? Bazı atipik antipsikotiklerle belirtilerde
belirgin bir düzelme, bili�sel i�levlerde ılımlı bir düzelme sa�lanıyor olmakla birlikte
düzelmenin oldu�u bu iki alan arasındaki korelasyon istatistiksel olarak anlamlı de�ildir
( Bilder ve ark.,2002).
Tedavi ile psikotik belirtilerin düzeltilmesine ra�men bili�sel i�lev bozuklu�unun devam
etmesi hastanın yeniden topluma kazandırılmasında bir engel olabilir (Ceylan, 2005).
�izofrenik hastalardaki bili�sel i�lev bozuklu�unun ki�inin sosyal ve mesleki yeteneklerini
olumsuz etkiledi�i, ayrıca ya�am kalitesini de önemli derecede bozdu�u gösterilmi�tir
(Davidson ve Keefe, 1995).
Pozitif Belirtiler:
Nörokognitif becerilerin �izofreni hastalarındaki psikotik belirtilerin �iddeti ile ili�kili
olmadı�ı tekrarlayıcı bir �ekilde bildirilmi�tir (Addington ve ark.,1991; Bilder ve ark.,1985;
Strauss,1993). Akut alevlenme halinde, pozitif belirtilerin �iddeti ile bili�sel i�levlerin bazı
bölümlerinde daha iyi performans arasında anlamlı düzeyde ili�kili bulunmu�tur . Her nekadar
çok az sayıdaki çalı�ma pozitif belirtilerle çalı�ma belle�i (Bressi ve ark.,1996; Carter ve
ark.,1996), kaynak monitörizasyonu (Source monitoring) (Keefe ve ark.,2002) ve i�itsel
çelinebilirlik (Walker ve Lewine, 1988) arasında belirgin ili�ki bildirmi�se de genel e�ilim
pozitif belirtilerin bili�sel i�levlerle ili�kili olmadı�ı yönündedir. Bu dü�ük korelasyonun ilk
episod (Mohamed ve ark.,1999), kronik (Addington ve ark.,1991; Tamlyn ve ark.,1992) ve
ya�lı (Davidson ve ark.,1995) hastalar gibi çe�itli hasta örneklemlerinde gösterilmi� olması
�izofreni hastalarında bulunan bili�sel bozuklu�un tek kayna�ının pozitif belirtiler olmadı�ını
açıkça göstermektedir.
Pozitif belirtilerin de�erlendirilmesinin güvenilirli�inin dü�ük olması önemli bir
sorundur ( Strauss,1993). Psikotik hastaların öznel bildirisi hastanın gerçek psikoz düzeyini
yansıtmayabilir. Bununla birlikte fazla psikotik olan hastaların dı�lanması psikozun �iddeti
.ile nörokognitif bozukluk arasındaki olası ili�kinin gösterilmesini güçle�tirebilir. Son olarak
bili�sel i�levleri bozulmamı� olan hastalar hezeyan ve varsanılarını ayrıntılı tanımlayarak içsel
durumlarını daha iyi yansıtabilirler. Dolayısı ile bu hastalar pozitif belirti de�erlendirme
skalalarında daha yüksek puan alacaklardır, bu da pozitif belirtilerle nörokognitif bozukluk
57
arasındaki potansiyel korelasyonun azalmasına neden olmaktadır.
Negatif Belirtiler:
Bili�sel bozukluklar çesitli negatif belirtiler ile anlamlı derecede ili�kilidir (Addington
ve ark.,1991; Cuestav ve ark.,1985; Morris ve ark.,1995; Strauss,1993, Summerfelt ve
ark.,1991;Tamlyn ve ark.,1992). Pozitif belirtilerle kar�ıla�tırıldı�ında negatif belirtilerin
nörokognitif ili�kilerle güçlü ba�lantısı ölçümlerin örtü�mesi ile ili�kili olabilir. Örne�in, hem
bir nörokognitif de�i�ken olan sözel akıcılık hem de negatif belirti de�i�keni olan konu�ma
basıncı (poverty of speech) hastanın ne hızda konu�ma olu�turdu�unu ölçmektedir.
Ampirik çalı�malar motor i�levlerin negatif belirtilerle (Cuesta ve ark.,1995; Manchreck
ve ark.,1985), mesleki ba�arıyla (McGurk ve ark.,2003) ve sonuç (Bilder ve ark.,1985) ile
ili�kili oldu�unu göstermektedir. Motor becerilerdeki bozukluklar, hem negatif belirtiler hem
de bili�sel bozukluk alanlarında gözlenmektedir. Çünkü afektif kısıtlılık ve motor retardasyon
gibi belirtiler motor i�levselli�in gözleme dayalı ölçümleridir. Dolayısıyla motor becerilerdeki
bozukluklar çok çe�itli yollarla �izofreninin negatif belirtilerine neden olabilmektedir.
Bir negatif belirti olan motivasyon azalmasının �izofreni hastalarının bili�sel testlerdeki
dü�ük performansının nedeni olup olmadı�ı tartı�malıdır. Para ödülünün, WCST gibi zorlu bir
bili�sel testteki performansı arttırdı�ını gösteren çalı�malar varsa da (Summerfeld ve
ark.,1991), zorluluk derecesi daha az olan testlerin uygulandı�ı ba�ka çalı�malarda böyle bir
bulguya ula�ılamamı�tır (Green ve ark.,1990). Pupilla büyüklü�ündeki artı�ın artmı� bili�sel
i�lem ile ba�lantılı oldu�u bulunmu�tur (Granholmn ve ark.,1996). Bununla birlikte pupilla
yanıtı hastanın teste olan ilgisini, çabasını da yansıtıyor olabilir. �izofreni hastalarındaki
bili�sel bozukluklar ilgi ve motivasyon kaybından kaynaklanıyor olsa idi, bili�sel
de�erlendirmeler sırasındaki pupiller yanıtın zayıf olması gerekirdi. Hastalar sadece ileri
düzeyde i�lem gerektiren durumlarda anormal pupilla yanıtı göstermektedir. Bu da hastaların
artmı� i�lem kapasiteleri zor testlere yanıtlarını engellemedi�i sürece bili�sel testlerde normal
düzeyde çaba sarfettiklerini göstermektedir ( Granholm ve ark.,1997).
Bir taraftan da bili�sel bozukluklar motivasyon azalmasına yol açabilir. Bili�sel
bozuklukları olan ki�iler amaç edinme ve onu takip etmeye daha az e�ilimlidir (Deci ve
Flaste,1996). Nörokognitif bozuklu�u olan hastalar çalı�ma hayatı, sosyal ya�am ve
yaratıcılık ilgili alanlar gibi bili�sel i�lev gerektiren durumlarda güçlükler ya�ayabilirler.
Tekrarlayıcı zorlanmalar �izofreni hastalarında hayal kırıklı�ı ve motivasyon azalmasına
neden olabilir.
58
Formal Dü�ünce Bozuklu�u:
Semantik bellekteki bozukluklar bili�sel-dü�ünce bozuklu�u ili�kisinin merkezinde yer
alabilir. Bu dü�ünce, �izofreni hastalarında “semantik a�” bozukluklarının �iddetini yansıtan
semantik akıcılıkla fonolojik akıcılık arasındaki farklılı�ın, bu hastalı�ın formal dü�ünce
bozukluklarının �iddetini ön gördü�ü son dönemdeki bazı ampirik bulgular tarafından
desteklenmektedir (Goldberg ve ark.1998). Dolayısıyla hastaların sözel bilgiye ula�abilme
yetene�i (semantic priming) olarak tanımlanan yetene�inin formal dü�ünce bozukluklarındaki
en önemli bili�sel faktör olabilir.
Duygulanım Belirtileri:
Birçok �izofreni hastası tam olarak depresif bozukluk kriterlerini kar�ılamasa da
depresif duygudurum bildirdiklerinden (Jin ve ark.,2001) ve depresyon bazı bili�sel
bozukluklarla ili�kili oldu�undan (Goldberg ve ark.,1993a) depresif duygudurum nörokognitif
bozuklukta önemlidir. Çok az çalı�ma bu ili�kiyi do�rudan de�erlendirmi�tir. Ayrıca depresif
belirtilerle negatif belirtilerin ayrımı de�erlendiriciler ve klinisyenler için bazen zor
olabilmektedir (Goldman ve ark.,1992; Meckenna ve ark.,1989). Faktör analizleri bunların
farklı alanlar oldu�unu göstermektedir (Lindenmayer ve ark.,1995; Willem van der Does ve
ark.,1995). Yüksek depresyon puanları sözel bellek testlerinde kötü performans ile belirgin
olarak ili�kili bulunmu�tur; bu psikomotor retardasyon ve i�lem hızı performansı açısından
e�le�tirildi�inde de devam etmektedir (Brebion ve ark.2001). Dolayısıyla depresyon negatif
belirtilerle bili�sel bozuklukların ili�kisini etkileyebilir. Aynı zamanda nörokognitif
bozuklukların bazı görünümlerini do�rudan kötüle�tirebilir.
Sonuç olarak nörokognitif bozuklukla belirtiler arasındaki korelasyon beklenenden
dü�üktür. Bu bulguların çalı�maların ço�unda do�rulanmı� olması, nörokognitif bozuklu�un
psikoza ba�lı olmadı�ını güçlü bir �ekilde desteklemektedir.
PARANO�D VE NONPARANO�D �IZOFREN� ARASINDA NÖROPS�KOLOJ�K FARKLILIKLAR
Teorik ve deneysel (ampirik) bulgular, klinik tabloda paranoid hezeyanların baskın
oldu�u, ba�ka dü�ünce bozukluk belirtilerinin olmadı�ı hastaların farklı bir sınıflama
kategorisine dahil oldu�u görü�ünü desteklemektedir (taxonomic entity). Paranoid alt tipin
farklılı�ı psikodinamik teorisyenler ve modern ara�tırmacılar tarafından, Bleuler (1911-1950)
ve Kraepelin (1919-1971)’in ilk çalı�malarına dayandırılır (Magaro 1981). Tsuang ve
Winokur (1974), paranoid alt tipin hebefrenik alt tipe göre dü�ük oranda psikomotor belirti
59
gösterdiklerini ifade etmi�lerdir. Paranoid hastalarda, daha geç hastalık ba�langıcı, daha az
çelinebilirlik (distraktibilite), daha az psikomotor belirti, daha fazla evlenme oranı ve çocuk
sayısı, sosyal ve ailevi ili�kilerde daha az bozulma bildirmi�lerdir. Pozitif ve negatif
sendromlar arasındaki farklılıkları ara�tıran çalı�macılar da eksiklik belirtilerin anormal beyin
morfolojisi ile ili�kili oldu�unu göstermi�lerdir (Crow 1980; Andreasen ve Olsen 1982).
�izofreni ile ilgili alternatif alt sınıflandırmalar ( örne�in, süreç-(process)reaktif, geç-erken
ba�langıçlı, akut-kronik hastalık seyri) paranoid-nonparanoid ile örtü�ebilir. Dikkat
bozuklukları gibi bili�sel farklılıkların subtipler arasında kar�ıla�tırılması �izofreninin
nöropsikolojik korelasyonunu de�erlendiren makalelerin ço�unda bulunmaktadır (Levin ve
ark.1989). Bu da ara�tırmacıların herbir �izofreni alt tipinin kendine özgü nöropsikolojik
bozuklu�a sahip oldu�unu dü�ünmelerine yol açmı�tır. Paranoid �izofreni hastalarının
nonparanoid hastalara göre mental kapasitede daha az gerileme gösterdikleri konusunda
yaygın bir klinik kabul vardır (Kaplan ve Sadock 1994). Seidman’ın (1983) nörofizyolojik ve
nöropsikolojik bulguların de�erlendirildi�i geni� gözden geçirmesi ve Magaro (1981)’nun
�izofrenide bilgi i�leme sürecinin de�erlendirildi�i gözden geçirme makalesi �izofreni alt
tipleri arasında anlamlı bili�sel i�lev farklılı�ı saptamı�tır. Bununla birlikte son dönemdeki
kapsamlı gözden geçirmeler paranoid ve nonparanoid alt gruplar arasında nöropsikolojik
farklılıklara vurgu yapmamı�lardır.
Alt tipe özgü bili�sel profillerin tanımlanması, �izofreniye neden olan farklı yolaklar ile
ilgili teorilerin yeniden �ekillenmesini sa�layabilir. �izofrenideki heterojenitenin
nörodejeneratiften çok nörogeli�imsel hastalık sürecini yansıttı�ı dü�ününülmektedir. Bu aynı
zamanda serebral disfonksiyonun alt tipe özgü lokalizasyonundan da kaynaklanabilir (Bilder
ve ark.1985). �izofreni alt grupları arasındaki nöropsikolojik farklılıkların vurgulanması
klinisyenlerin sınıflama sınırlarını daha kesin tanımlamalarına ve bili�sel zorluklara odaklı
tedavi planları geli�tirmelerine yardımcı olabilir.
Genel Entellektüel ��levsellik:
Çalı�maların yakla�ık üçtebiri paranoid ve nonparanoid �izofreni hastalarını çe�itli zeka
testleri aracılı�ıyla genel bili�sel i�levsellik düzeyi açısından kar�ıla�tırmı�tır. Bunlar
Wechsler Adult Intelligence Scale (WAIS/WAIS-R; Wechsler 1955, 1981) (Kolb ve and
Whishaw 1983), güncel entellektüel i�levselli�in kelime haznesi temelli de�erlendirmeleri ve
benzerleridir (Cox ve Leventhal 1978 ). Çalı�maların ço�u IQ açısından farklılık tespit
etmemi�tir (Hirt ve ark.1977; Neufeld 1977; Cox ve Leventhal 1978; Kay 1979; Kolb ve
Whishaw 1983; Lyons ve Fulkerson 1984; Wells ve Leventhal 1984). Bununla birlikte
60
Langell ve arkada�ları (1987)’nın Luria-Nebraska Neuropsycological Battery (LNNB; Golden
ve ark.1980a) entellektüel süreç skalası ile yaptıkları çalı�mada paranoid grupta belirgin
üstünlük tespit etmi�lerdir. Bir çalı�mada da 11 WAIS alt testi ve 18 ili�kili de�i�ken
de�erlendirilerek hastaların hangi �izofreni alt tipine ait oldukları öngörülmeye çalı�ılmıstır
(Goldstein ve Halperin,1977). Aritmetik, Bilgi, Kavrama ve Kelime Haznesi alt testleri içeren
ve farklı fonksiyonları ölçen de�i�kenler ile alt tipler arasında %70 oranında do�ruluk ile alt
tiplendirme sa�lanmı�tır.
Dört ili�kili çalı�ma (Broga ve Neufeld 1981; Highgate-Maynard ve Neufeld 1986;
Dobsonve Neufeld 1987; George ve Neufeld 1987) WAIS-Clarke Vocabulary Scale (Patich
ve Crawford 1970) dayalı de�erlendirme ile gruplar arsında IQ arasında farklılık
saptamamı�lardır. Bununla birlikte dört çalı�mada da 80’nin altında (Broga ve Neufeld 1981;
Dopson ve Neufeld 1987; George ve Neufeld 1987) veya 85’in altında (Highgate-Maynart ve
Neufeld 1986) WAIS-Clarke skoruna sahip hastalar çalı�maya alınmamı�tır. Bu dı�lama
kriterlerinden dolayı bu sonuçlar gerçek grup farklılıklarını yansıtmayabilir.
Yürütücü ��levler ve Problem Çözme:
WCST (Heaton ve Pendleton,1981) ile yürütücü i�levleri de�erlendiren be� çalı�manın
sadece birinde paranoid hastaların nonparanoidlere göre daha az perseveratif hata yaptıkları
bulunmu�tur (Bornstein 1990). Bununla birlikte Rosse ve arkada�ları (1991) paranoid grubun
daha az perseveratif hata yaptı�ını ve daha fazla kategori tamamladı�ını bulmu�lardır.
Paranoid hastaların WCST’de nonparanoid hastalara göre daha iyi performans gösterdi�i
tespit edilmi�tir (Seidman ve Kremen 1988). Goldstein ve Halperin (1977), paranoid
hastaların nonparanoidlere göre Halstead-Reitan Category Test’te (Halstead 1947; Reitan
1966) daha az hata yaptı�ını bulmu�lardır. Ancak, bu ölçümlerin istatistiksel olarak anlamlı
olup olmadı�ı belirtilmemi�tir. Bütün bunlar de�erlendirildi�inde yürütücü i�levler ile ilgili
bulgular paranoid alt tipte belirgin bir üstünlü�e i�aret etmemektedir ancak ileri ara�tırmalara
ihtiyaç oldu�unu göstermektedir.
Dikkat:
Dikkat becerilerini de�erlendiren çalı�malar benzer sonuçlara ula�mı�tır. Paranoid alt
tipte daha yüksek fonksiyon saptayanlar ve daha yüksek performansa e�ilim tespit edenler
çelinebilirlik (distraction) veya enterferans (interference) testlerinin bazı formlarını
kullanmı�lardır. Rund (1983), paranoid alt tipin Digit Span Test’te daha yüksek performans
gösterdi�ini bulmu�tur. Ayrıca paranoid hastaların nonparanoidlere göre genel olarak daha
61
fazla sayı hatırladı�ını ve çeldiricilere daha az duyarlı oldu�unu bulmu�tur. Finkelstein (1983)
benzer testte anlamlı fark saptamamı�tır. Ancak nonparanoid grubun çelinebilirli�inin daha
fazla olma e�iliminde oldu�unu bildirmi�tir. Goldstein ve Halperin(1977) paranoid ve
nonparanoid gruplarda WAIS-Digit Span skorlarını kar�ıla�tırmı�, belirgin bir fark
bulamamı�tır. Alt tipler arasında fark bulamayan di�er çalı�malarin bir kısmı WAIS Digit
Span ve/veya Block Span Test’lerini ( Kay 1979; Broga ve Neufeld 1981; Kolb ve Whishaw
1983), bir kısmı da Wide-Range Achievement Test-Revised (WRAT-R; Jastak ve
Wilkinson,1984) aritmetik alt test, WAIS-R Digit Symbol alt testi (Kremen ve ark. 1994) ve
i�itsel Continuous Performance Test ve Nonverbal Concellation Test’in kombinasyonlarından
elde edilmi� puanlar kullanılmı�tır.
Bellek:
Belle�i de�erlendiren çalı�maların yakla�ık yarısında paranoid �izofreni hastalarının
nonparanoidlere göre daha yüksek performans gösterdi�i bulunmu�tur. Bornstein ve
arkada�ları (1990), Weschler Memory Scale-Revised (WMS-R; Weschler, 1987) ‘ın verbal ve
nonverbal bile�enlerde nonparanoid �izofreni hastalarının, paranoid �izofreni ve �izoaffektif
hastalara göre daha kötü performans gösterdi�ini bulmu�lardır. Kremen ve ark.(1994)
sistematize hezeyanları olan ve olmayan hastaları kar�ıla�tırdıklarında, sistematize
hezeyanları olan hastalarda daha yüksek sözel bellek becerileri (WMS-R) saptamı�lar, ancak
görsel bellek becerilerinde (WMS-R; Rey- Osterrieth Complex Figure Test (Osterrieth 1944)
farklılık tespit etmemi�lerdir. Fakat DSM-IIIR kriterlerine göre paranoid ve nonparanoid
gruplar arasında benzer farklılık tespit edilememi�tir. Langell ve ark. (1987) paranoid
hastaların nonparanoidlere göre LNNB bellek skalasında belirgin olarak daha yüksek
performans gösterdi�ini bulmu�lardır. Ancak Golden ve ark. (1980b) ve Paulman ve ark.
(1990) LNNB’de böyle bir fark tespit etmemi�lerdir. Yesavage ve ark. (1983) hem i�itsel ve
hem de görsel parametrelerde hatırlama (free recall) ve tanımayı (recognition) paranoid ve
kronik �izofreni hastalarında de�erlendirmi�lerdir. Paranoid ve kronik �izofreni grubunda
benzer görsel bellek puanları elde edilmi�tir, her iki grupta normal kontrol grubuna göre daha
kötü performans göstermi�lerdir. Kelimeler i�itsel olarak sunuldu�unda sadece kronik
�izofreni grubu normal kontrol grubuna göre daha dü�ük performans sergilemi�tir. Paranoid
ve kronik �izofreni grupları hatırlama açısından benzer performans göstermi�tir. Ancak,
paranoid grup tanımada daha yüksek puan elde etmi�lerdir. Bu sonuçlardan farklı olarak Kolb
ve Whishaw (1983) WMS-R ve Rey-Osterrieth Complex Figure Test kullanarak görsel ve
i�itsel belle�i de�erlendirdiklerinde paranoid ve nonparanoid hastalar arasında fark
62
saptamamı�lardır. Bu çalı�mada alt tipler arasındaki kar�ıla�tırma objektif de�ildir, çünkü
paranoid grup sadece dokuz hastadan olu�maktadır.
Di�er bazı çalı�malar (Broga ve Neufeld,1981; Sengel ve Lovallo,1983; Sengel ve
ark,1985) paranoid ve nonparanoid gruplar arsında bazı farklılıklar tespit etmi�lerdir. Ancak,
standardize edilmemi� testler kullanıldı�ından bu sonuçların kar�ıla�tırılması mümkün
de�ildir. Broga ve Neufeld (1981) hastalardan görsel olarak sunulan az organize kelime listesi
ve kategorize edilmi� kelime listesinden olu�an kelimeleri hatırlamalarını istemi�lerdir.
Paranoid ve nonparanoid hastalar, az organize kelimeleri hatırlamada farklılık
göstermemi�ler, ancak nonparanoid hastalar kategorize kelimeler listesinde daha iyi
organizasyon stratejileri geli�tirebilmi�lerdir ( bazı durumlarda nonparanoid hastalar paranoid
alt tipe göre daha iyi performans göstermi�tir). Sengel ve ark. (1985) dü�ük ve orta
enterferans düzeylerinde sözel hatırlamada paranoid ve nonparanoid grup arasında fark
saptamamakla birlikte yüksek enterferans düzeyinde nonparanoid hastaların daha kötü
performans gösterdiklerini bulmu�lardır.
Özetle bu literatürler ı�ı�ında söylenebilir ki paranoid �izofreni hastaları
nonparanoidlere göre daha iyi bellek i�levleri göstermektedir.
Sözel Beceriler:
Çalı�maların birço�u sözel becerilerin bazı formlarını, en sık da kelime haznesini
de�erlendirmi�tir. Kelime haznesi bazı standardize testlerle ölçülmüstür: WAIS’in çesitli
versiyonlarının kelime haznesi alt testi, Shipley-Hartford Instute of Living Scale Vocabulary
alt testi (Shipley,1939) ve Mill Hill Vocabulary Test (Raven,1982). Spesifik olarak kelime
haznesini ölçen çalı�malardan (Russell ve Page 1976; Hamlin ve Folsom 1977; Neufeld 1977;
Asarnow ve Mann 1978; Cox ve Leventhal 1978; Kay 1979; Magaro ve Page 1983; Sengel ve
Lovallo,1983; Sengel ve ark.,1985;Pishkin ve Lovallo 1986; Rosseve ark.,1991) sadece iki
tanesi (Hamlin ve Folsom,1977; Magaro ve Page,1983) belirgin fark saptamı�tır. Her iki
çalı�mada da paranoid alt tipin daha iyi kelime haznesine sahip oldu�u saptanmı�tır. Daha
önce bildirildi�i gibi, Goldstein ve Halperin (1977) WAIS kelime haznesi alt testinde alt
gruplar arasında belirgin farklılıklar bulmu�lardır. Be� çalı�mada ise kelime haznesine dayalı
IQ ba�lı dı�lama kriterleri kullanıldı�ında fark tespit edilmemi�tir (Broga ve Neufeld,1981;
Wells ve Leventhal,1984; Highgate-Maynart ve Neufeld,1986; Dopson ve Neufeld,1987;
George ve Neufeld,1987).
Birçok çalı�ma kelime haznesine önem vermesine ra�men, sözel becerileri
de�erlendiren de�i�ik çalı�malarda bulunmaktadır. Kolb ve Whishaw (1983) alt tipler
63
arasında sözel akıcılık açısından farklılık saptamamı�lardır. Borstein ve ark.(1990) ise
farklılıklar saptamı� olup �izoaffektif grup ile nonparanoid hastaların paranoid ve kontrol
grubuna göre daha kötü performans gösterdiklerini bildirmi�lerdir. Tedavi düzeyi, e�itim
düzeyi ve total belirtiler açısından e�le�tirildi�inde bu farklılıklar ortadan kalkmaktadır. Aynı
yazarlar e�le�tirme sonrasında ortalama sözel IQ açısından da farklılık olmadı�ını
bildirmektedir. Oysa e�le�tirme öncesinde nonparanoid alt grup en dü�ük skoru almı�tır.
LNNB’nin ekspressif dil, (expressive speech), reseptif dil (receptive speech), yazma ve
okuma alt skalalarını kullanan çalı�malardan hiçbiri alt tipler arasında fark saptamamı�tır
(Golden ve ark.,1980b; Paulman ve ark.,1990). Sadece bir çalı�ma (Langell ve ark.1987)
paranoid grubun reseptif dilde daha iyi performans gösterdi�ini, ekspressif dil ve yazmada ise
istatistiksel olarak anlamlı olmayan daha iyi performans e�ilimi saptamı�lardır. Kremen ve
ark.(1994) sistematize hezeyanları olan hastaların sistematize hezeyanları olmayan hastalara
göre daha iyi sözel beceriler ( WAIS-R Vocabulary and Smillaries alt testleri ve WRAT-R
Spelling testinin toplamından elde edilmi� skorlar) gösterdiklerini bildirmi�lerdir. Bununla
birlikte örneklem DSMIII-R alt tip kriterlerine göre sınıflandırıldı�ında fark bulunmamı�tır.
Genel olarak, sözel becerilerle ilgili standardize testler kullanıldı�ında, paranoid ve
nonparanoid �izofreni açısından fark tespit edilememi�tir. Sözel becerileri ölçmek için yaygın
olarak kullanılan testler, hastanın konu�masında tipik olarak kendini gösteren dü�ünce
bozuklukları için duyarlı görünmemektedir.
Görsel-Uzamsal Beceriler:
Alt gruplar arasında görsel-uzamsal becerilerin genel ölçümleri açısından fark oldu�unu
dü�ündüren fazla bulgu yoktur. Spesifik görsel-uzamsal beceriler açısından ise tutarlı olmayan
bulgular vardır. Borstein ve ark. (1990), nonparanoid hastaların en dü�ük ortalama WAIS-R
performans IQ skoruna sahip oldu�unu bulmu�lardır. Bunları paranoid, �izoaffektif ve kontrol
grubu takip etmektedir. Ancak total belirtiler, tedavi düzeyi ve e�itim düzeyi açısından
e�le�tirildi�inde bu farklar anlamlı de�ildir. Kay (1979), Kolb ve Whishaw (1983), paranoid
ve nonparanoid gruplar arasında WAIS performans IQ açısından belirgin fark saptamamı�tır.
LNNB Görsel alt skalasını kullanan üç çalı�ma (Golden ve ark.,1980b; Langell ve ark., 1987;
Paulman ve ark.,1990) alt tipler arsında fark saptamamı�tır. Ancak Langell ve ark.(1987)
paranoid grubun daha üstün olma e�iliminde oldu�unu belirtmi�tir.
Di�er bazı algısal ölçümlerde alt tipler arasında bazı farklılıklar saptanmı�tır. Hirt ve
ark. (1977) nonparanoid hastaların paranoid hastalarla kar�ıla�tırıldı�ında giderek artan
64
derecede komplike sınıflama ödevlerinde daha uzun toplam zamana ihtiyaç duyduklarını
tespit etmi�lerdir. Ödevlerin zorlu�u arttıkça nonparanoid hastalar paranoidlere göre daha
önce bozulma göstermektedirler. Kolb ve Whishaw (1983) Rey-Osterrieth Complex Figure
Test, Mooney Closure Test (Mooney 1956) ve Godman Design Fluency Test (Jones-Godman
ve Milner,1977) testlerin kopyalama komponentinde paranoid ve nonparanoid arasında fark
bulmamı�tır.
Motor:
Paranoid ve nonparanoid hastalarda motor i�levselli�i de�erlendiren, çalı�malar birçok
alanda tutarlı olmayan sonuca ula�mı�tır (Goldstein ve Halperin,1977; Golden ve ark.,1980b;
Nasrallah ve ark., !982; Manschreck ve Ames,1984; Merrin,1984; Langell ve ark., 1987;
Gureje,1988; Bornstein ve ark.,1990; Paulman ve ark.,1990; Kremen ve ark.,1994). Bornstein
ve ark.(1990), nonparanoid alt tipin di�er gruplara göre Grooved Pegboard (Matthews ve
Klove,1964) ve Parmak Agnozisi testlerinde (Finger Agnosia Task) (Ball, 1974) daha kötü
performans gösterdi�ini bulmu�tur. Goldstein ve Halperin (1977) paranoid grupta
nonparanoid gruba göre daha yüksek baskın el kavrama gücü (dominant–hand grip strength)
saptanmı�, ancak bu de�i�kenlerin anlamlılı�ı konusunda açıklama getirilmemi�tir. Aynı
çalı�mada baskın olmayan elle “television” kelimesini yazmak için gerekli olan süreyi
yansıtan de�i�ken %70 do�rulukla paranoid ve nonparanoid ayrımını öngördügü bildirilmi�tir.
Marrin (1984), toplam kavrama gücü (absolute grip strength) açısından paranoid ve
nonparanoid yatan hastalar arasında fark tespit etmemi�tir, fakat sa� el baskınlı�ı olan
paranoid hastaların nonparanoidlere göre daha yüksek sa� el kavrama gücü gösterdiklerini
bildirmi�tir. Ne Paulman ve ark.(1990) ne de Kremen ve ark (1994) Parmak Vurma Testinde
(Finger Tupping Test) alt tipler arasında fark tespit etmi�lerdir. Benzer bir �ekilde
Manscherck ve Ames (1984), motor i�levsellik ile ilgili nörolojik ölçümlerde alt tipler
arasında fark bulmamı�lardır. Bununla birlikte paranoid hastalar bazı duysal defisitler
açısından daha dü�ük sıklık sergilemi�lerdir. Langell ve ark. (1987) paranoid grubun
nonparanoid gruba göre LNNB motor skalada daha yüksek performans gösterdi�ini tespit
etmi�lerdir. Fakat Golden ve ark. (1980b) ve Paulman ve ark. (1990) aynı skalada alt tipler
açısından fark bulamamı�lardır.
Motor baskınlık (motor dominance) ile ilgili çalı�malar benzer �ekilde farklı sonuçlara
ula�mı�tır. Gureje (1988), nonparanoidlerle kar�ıla�tırıldı�ında paranoid hastalarda daha
yüksek oranda karı�ık el dominansı (mixed-handedness) bulmu�tur. Nasrallah ve ark.(1982)
paranoid ve hastalarda belirgin olarak daha yüksek sol el dominansı saptanmı�tır. Merrin
65
(1984) yatarak tedavi gören psikiyatri hasta alt tiplerinde el baskınlı�ı açısından herhangi bir
fark bulmamı�tır.
Kompütarize sınıflandırma Prosedürleri:
Yukarıda bahsedilen çalı�maların dı�ında �izofreni alt tiplerinde, spesifik olarak
paranoid ve nonparanoid alt grupları kar�ıla�tırmadan, nöropsikolojik profili de�erlendiren
çalı�malar da vardır. Bu de�erlendirmeler, belirtiler ve nöropsikolojik ölçümler arasındaki çok
çe�itli ili�kilerin, daha geleneksel ve olasılıkla yanıltıcı tanısal alt tiplerin aksine, alt tip
farklılıklarının genellenmesinde kullanılabilece�ini göstermektedir (Bilder ve ark.,1985;
Liddle,1987; Gruzelier ve ark.,1988; Liddle ve ark.,1989). Bu çalı�maların bulguları üç veya
daha fazla alt grubun olabilece�ini göstermektedir:
1- Avolisyon, sosyal geri çekilme ve affektif düzle�me ile karakterize global olarak
bozulmu� grup,
2- Daha az global disfonksiyon ve dü�ünce ve davranı�larda yaygın dezorganizasyon
(davranı�larda yaygın bir azalmadan çok), özellikle aloji, bizar davranı�, dikkat bozuklukları
ve pozitif formal dü�ünce bozuklukları ile karakterize grup,
3- Sistematize paranoid hezeyanlar ile karakterize nöropsikolojik olarak sa�lam grup.
Her ne kadar bu bulgular paranoid ve nonparanoid �izofreninin nöropsikolojik profilleri
ile do�rudan kar�ıla�tırılamasa da paranoid grubun daha az bili�sel bozukluk gösterdi�i
dü�ünülmektedir.
Brazore ve ark. (2002) �izofreni hastalarını, dezorganize, defisit (eksiklik) ve pozitif
belirtili olmak üzere üç gruba ayırarak sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lardır. Pozitif alt
tipin dikkat, yürütücü i�lev alanlarında (akıcılık ve stroop testleri) normal sınırlarda
performans sergilediklerini ve dolayısıyla iyi bili�sel i�levlere sahip olduklarını bulmu�lardır.
Defisit ve dezorganize alt tiplerin, sa�lıklı kontrol grubuna göre daha fazla yürütücü i�lev-
dikkat bozuklu�u gösterdiklerini bulmu�lardır. Defisit alt tipin sa�lıklı kontrol grubuna göre
a�ırlıklı olarak WCST’de ve verbal akıcılık testinde daha kötü performans gösterdikleri,
dezorganize alt tipin ise TMT ve Stroop testinde daha dü�ük puan aldıklarını tespit
etmi�lerdir. Bu çalı�ma defisit, dezorganize ve pozitif belirtili �izofreni hastalarında farklı
bili�sel patern tespit etmi�tir. Dolayısıyla heterojen bili�sel bozulmayı yansıtmaktadır.
66
D��ER ÖNEML� EKSEN I BOZUKLUKLARDAK� B�L��SEL BOZUKLUKLAR:
Yapılan kapsamlı literatür taramasında Paranoid Bozukluk ve bili�sel i�levler ili�kisi ile
ilgili sadece bir literatüre rastlanmı�tır. Ancak Bipolar Bozukluk Spektrumu, Obsessif
Kompulsif Bozukluk ile bili�sel i�levler ili�kisini de�erlendiren çe�itli çalı�malar vardır.
�izofreni hastalarında bildirilen nörokognitif bozukluk alanlarının birço�u bipolar bozukluk
hastalarında da tespit edilmi�tir (Coffman ve ark.,1990; Ferrier ve ark.,1999; Gard ve
ark.,1999;Hawkins ve ark.,1997; Kessing,1998; Martinez- Aran ve ark.,2002; McKay ve
ark.,1995; Morrice,1990; Paradiso ve ark.,1997; Rossi ve ark.,2000; Sapin ve ark.,1987;
Tham ve ark.,1997;van Gorp ve ark.,1998,1999; Zubieta ve ark.,2001). Bu çalı�maların bir
ço�unda bipolar hastaları, major depresyonlu hastalarla aynı grupta toplamak (Gruzelier ve
ark.,1988; Kessing,1998; McKay ve ark.,1995), güncel duygudurumun etkisi için e�le�tirilmi�
olmama (mani veya depresyon) (Dupont ve ark.,1990; Seidman ve ark.,2002) veya sadece bir
veya iki nörokognitif testten olu�mu� kısıtlı bataryanın kullanılması (Waddington ve
ark.,1989; Wolfe ve ark.,1987) gibi metodolojik problemler oldu�u için bulguların
genellenmesi zordur. Son dönemde yapılan çalı�malarda yapılandırılmı� tanısal
de�erlendirmeler kullanılmı� olup ( Gard ve ark.,1999; von Gorp ve ark.,1998,1999), ötimik
olan hastalarla çalı�ılmı�tır (Dickerson ve ark.,2001; Gard ve ark.,1999; Rossi ve ark.,2000;
von Gorp ve ark.,1998,1999) ve varolan di�er de�i�kenler açısından e�le�tirilmi�tir ( Gard ve
ark.,1999; Parodiso ve ark.,1997; Zubiyeta ve ark.,2001).
Bipolar hastaların ötimik durumda de�erlendirildi�i çok az sayıda çalı�ma vardır. Bu
çalı�malar hastalıkla ili�kili kalıcı trait-releated bozuklukları tanımlayabilece�inden dolayı
önemlidir. Günümüze kadar ötimik bipolar hastalarla yapılmı� olan az sayıdaki çalı�ma klinik
durumdaki düzelmeye ra�men rezidüel nörokognitif bozuklukların devam etti�ini
göstermi�tir. Friedman ve ark.(1977), ötimik bipolar hastaların tek ba�ına ya� ile
açıklanamayacak düzeyde bili�sel bozukluk gösterdiklerini belirtmi�tir. Benzer �ekilde,
Halstead Reintan Battery kullanılarak yapılan bir çalı�mada daha ya�lı bipolar hastaların ( >40
ya�) %87’nin klinik olarak iyile�ti�inde bile anormal performans gösterdikleri bulunmu�tur
(Savard ve ark.,1980). Sapin ve ark.(1987), yirmi ötimik tedavisiz bipolar hastada sa�lıklı
kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında belirgin farklılık saptamı�lardır. Gorp ve ark.(1999) ,
ötimik dönemdeki bipolar hastaların dekleratif bellek bozuklu�u gösterdiklerini, ancak
prosedüral belle�in bozulmadı�ını göstermi�lerdir. Zubieta ve ark.(2001) kapsamlı bataryanın
kullanıldı�ı bir çalı�mada ötimik bipolar hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�lar
ve bipolar hastaların sözel ö�renme, yürütücü i�levler ve motor koordinasyon alanlarında
67
daha dü�ük performans gösterdiklerini bulmu�lardır. Son döneme ait bazı çalı�malar, ötimik
bipolar hastalarda benzer �ekilde yürütücü i�lev bozuklukları, sözel akıcılık bozuklu�u ve
dikkatin sürdürülmesinde bozukluk bildirmi�lerdir (Clark ve ark.,2002; El Badri veark.2001;
van Gorp ve ark.,1998; Wilder-Willis ve ark.,2001).
Bu çalı�maların tamamı ötimik bipolar hastaları herhangibir psikiyatrik hastalıkla de�il,
sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırmı�tır. Daha önce yapılan bir çalı�mada ( Dickerson ve
ark.,1991) �izofreni ve bipolar bozukluk hastalarında benzer nöropsikolojik bozukluklar
saptanmı�tır, ancak bu çalı�mada sa�lıklı kontrol grubu yoktur. Kapsamlı literatür
taramasında, ayaktan tedavi gören klinik olarak stabil �izofreni hastaları ile yine ayaktan
tedavi gören ötimik bipolar hastalar ve sa�lıklı kontrol gruplarını kar�ıla�tıran ve DSM-IV’e
göre yapılandırılmı� testle tanı koyan ve yapılandırılmı� nöropsikolojik batarya kullanan
sadece be� çalı�maya ula�ılabilmi�tir (Gard ve ark.,1999; Hawkins ve ark.,1997; Morice,1990;
Rossi ve ark.,2000; Tam ve ark.,1998). Ancak bu çalı�malarda de�erlendirme sırasındaki
klinik belirtilerin durumu her zaman yeterince de�erlendirilmemi�tir.
Obsessif-Kompulsif Bozukluk’ta talamokortikal bazal ganglion devreleri ile ilgili
nöropatofizyolojik bozukluklar oldu�una dair artan sayıda bulgu vardır (Saxena ve ark.,1999).
OKB’de bili�sel bozukluklar sık gibi görünmektedir (Kuelz ve ark.,2004). Basit
duygulanımların tanınması inferior frontal kortekse projeksiyon gösteren nöronal yolaklar ile
ili�kili olabilir (Sprengel Meyer ve ark.,1998). Orbitofrontal korteks bazal ganglionların
yanında OKB’de etkilenen en önemli bölgedir (Whiteside ve ark.,2004). OKB hastaları
sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında hem sözel ( Deckersbach ve ark.,2000) hem de
sözel olmayan (Savage ve ark.,1996) bellekte bozukluk gözlenmi�tir. Ancak OKB
hastalarında duygulanımların tanınması konusunda fazla bilgi yoktur. OKB’de tanınmasının
bozuldu�u bildirilen tek duygulanım i�renmedir (Sprengelmeyer ve ark.,1997). Mancini ve
ark.(2001), i�renmenin tanınması ile obsessif kompulsif belirtiler arasında da ili�ki tespit
etmi�lerdir. OKB hastalarıyla sa�lıklı kontrol grubu arasında duygulanımların tanınması
açısından fark olmadı�ını bildiren çalı�malarda vardır ( Cornraich ve ark.,2001; Buhlmann ve
ark.,2004). �izofrenide obsesyon ve kompulsiyonların sıklı�ını ara�tıran çalı�malar, %3.5-60
arasında bir sıklık bildirmektedirler (Rossen,1957; Fenton ve McGlashan,1986;Bland vea
ark.,1987; Aisen ve Beer,1997; Payurovsky ve Fuchs,1999). OKB belirtileri olmayan
�izofreni hastaları OKB belirtileri olanlarla kar�ıla�tırıldı�ında, belirtileri olanların daha kötü
bir hastalık seyri gösterdi�i( Hwang ve ark.,2000) ve bili�sel i�levlerde daha fazla bozulma
gösterdikleri (Hwang ve ark.,2000; Lysaker ve ark.,2000,2002) bulunmu�tur. �izofreni
hastaları, OKB hastaları ve sa�lıklı kontrol grubuna göre bili�sel testlerde daha kötü
68
performans göstermektedirler. OKB’deki a�ırı de�erlendirilmi� dü�üncelerin �iddetinin
bili�sel bozukluklarla özellikle de yürütücü i�levler ve bellek ile ili�kili oldu�u bulunmu�tur
(Kitis ve ark.2006). OKB’nin bu özel alt tipi ( belirgin a�ırı de�erlendirilmi� dü�üncelere
sahip OKB hastaları) �izofreniye benzer bili�sel bozukluklar gösterebilir. Kitis ve ark.(2006) ,
OKB hastalarında yürütücü i�levlerde, sözel ö�renme-sözel bellekte ve çalı�ma belle�inde
bozukluklar tespit etmi�lerdir. Bu çalı�mada bili�sel i�levlerdeki bozuklu�un derecesinin
�izofrenide OKB’den daha fazla oldu�u bildirilmi�tir. OKB hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile
kar�ıla�tırıldı�ında yürütücü i�levler, dikkat ve bellek gibi bili�sel alanlarda fark tespit
edilmeyen çalı�malar oldu�u gibi (Moriz ve ark.,2002; Kıvırcık ve ark.,2003), OKB
hastalarının bili�sel bozukluklar gösterdiklerini bildiren çalı�malarda vardır ( Christensen ve
ark.,1992; Purcell ve ark.,1998; Schmidtke ve ark.,1998).
Bu bilgiler ı�ı�ında �izofreni hastaları paranoid ve nonparanoid olmak üzere iki grupta
de�erlendirilerek, silik nörolojik belirtiler ve bili�sel fonksiyonlar açısından farklılıkların
ara�tırılması hedeflendi. Grupların kendi aralarında de�erlendirilmesi, ayrıca pozitif belirtiler
ve kronisite açısından benzerlik gösteren paranoid bozukluk ile kar�ıla�tırılması yöntem
olarak seçilmi�tir. Amaç �izofreni gruplarının nörogeli�imsel açıdan de�erlendirildi�inde
klinik belirtilere göre tanımlanmı� alt grupların farklılık ve benzerliklerinin saptanmasıdır.
69
YÖNTEM VE GEREÇLER
Bu ara�tırmaya paranoid �izofreni tanısı ile izlenen 31 erkek hasta, nonparanoid
�izofreni tanısı ile izlenen 31 erkek hasta (29 ayırtedilmemi� �izofreni, 2 dezorganize �izofreni
hastası), paranoid bozukluk tanılı 34 erkek hasta ve psikiyatrik tanısı olmayan 34 sa�lıklı
erkek dahil edilmi�tir. Hastaların tamamı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sa�lı�ı ve
Sinir Hastalıkları E�itim ve Ara�tırma Hastanesi’ne ba�vuran hastalar arasından çalı�mayı
kabul edenlerden olu�turuldu. Hastaların bir bölümü adli birimde yatmakta olan hastalar,
di�er bölümü ise ayaktan tedavi ünitesi ve psikotik bozukluklar poliklini�inde izlenen
hastalardan olu�maktadır. Sa�lıklı erkek bireyler ise geli�igüzel örneklem yöntemi ile seçilmi�
olup, ya� ve e�itim durumu açısından e�le�tirilmi�tir. Tüm deneklerden çalı�maya katılmayı
kabul ettiklerine dair sözel olur alınmı�tır. �izofreni alt tiplendirmesi ve paranoid bozukluk
tanıları DSM-IV tanı kriterlerine göre konmu�tur. Nörokognitif bataryanın olu�turulması,
testlerin uygulanması ve de�erlendirilmesi konusunda �stanbul Tıp Fakültesi Nöroloji ABD
ö�retim görevlisi Prof. Dr. Öget Öktem, psikolog �ükriye Akçakalem ve Bakırköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Sa�lı�ı ve Sinir Hastalıkları E�itim ve Ara�tırma Hastanesi BAVTOM
Nöropsikoloji laboratuarı psikolo�u olan Cahit Keskinkılıç’tan e�itim ve süpervizyon
alınmı�tır.
Olguların Seçim Ölçütleri :
I-Dahil etme ölçütleri
1) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “paranoid �izofreni” tanısını alan 18-65 ya� arası olan erkek
bireyler,
2) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “ayırtedilmemi�, katatonik, rezidüel, dezorganize �izofreni”
tanısını koydurtacak ölçütlerini dolduran ve 18-65 ya� arasındaki erkek bireyler (bunlar
nonparanoid �izofreni kapsamı içerisinde de�erlendirilmi�tir.)
3) DSM-IV tanı ölçütlerine göre “paranoid bozukluk” tanı ölçütlerini dolduran ve 18-65 ya�
arasındaki erkek bireyler,
4) DSM-IV tanı ölçütlerine göre herhangi bir yakınması olmayan ve psikiyatrik hastalı�ı
olmadı�ı yapılandırılmı� psikiyatrik görü�me ile saptanmı� 18-65 ya� aralı�ındaki sa�lıklı
erkek bireyler dahil edilmi�tir.
II- Dı�lama ölçütleri:
1) Öykülerinde veya tetkiklerinde herhangi bir organik etmen saptananlar,
70
2) Psikoaktif madde kullanım öyküsü olanlar
3) Son 6 ay içinde EKT yapılmı� olanlar
4) E�itim süresi 5 yıldan az olanlar
5) Bilinç kaybı ile sonuçlanan kafa travması öyküsü olanlar
6) Mental retardasyonu olanlar
7) Hastalık süresi 10 yıldan fazla olan �izofreni hastaları
8) 600 mgr/gün klorpromazin e�de�erinin üzerinde antipsikotik kullanan hastalar
9) 18 ya�ında küçük ve 65 ya�ından büyük hastalar
10) Psikopatoloji derecesini ölçen PANSS ölçe�inde 70’in üzerinde puan alanlar.
Çalı�mada Kullanılan Gereçler
1) Sosyodemografik bilgi formu: Bu formda hastaların ya�, ögrenim düzeyi, medeni durum,
çalisma durumu, hastalı�ın süresi, hastanede yatı� sayısı ve tedavi öyküsü, halen kullandı�ı
ilaç ve dozları, daha öncesinde alkol- madde öyküsü, ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün
olup olmadı�ı de�erlendirilmi�tir. Sa�lıklı kontrol grubunda ise ya�, ö�renim düzeyi, medeni
durum, alkol-madde kullanımı, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü de�erlendirilmi�tir.
2) PANSS (Positive and Negative Syndrome Scale: Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçe�i ):
Kay, Opler ve Fiszbein tarafından 1987 yılında geli�tirilen ölçek 30 itemden olu�maktadır. Bu
ölçe�in SAPS ve SANS’a göre üstünlükleri, yarı yapılandırılmı� standart bir görü�menin
tanımlanmı� olması, pozitif ve negatif belirtilerin ayrımını sa�layan itemlerin e�it sayıda
olması ve aralarındaki nisbi üstünlügü ölçmesi, genel psikopatolojiyi ve bunun pozitif ve
negatif sendromların a�ırlı�ı üzerindeki etkisini de�erlendirmesi, �izofreni hastalarında anerji,
dü�ünce bozuklu�u, aktivasyon, paranoid kavgacılık ve depresyon belirtilarının ciddiyetini;
pozitif, negatif ve genel psikopatoloji ölçe�i itemlerindeki skorların toplamını ölçmesi
�eklinde özetlenebilir.
Buradan kesilecek PANSS ile pozitif ya da negatif sendromun baskınlı�ı hakkındaki kararın üç �ekilde
verilebilece�i belirtilmi�tir:
i.Pozitif ölçek skorları negatif ölçek skorlarından çıkarılır. Bu �ekilde bile�ik ölçek
skoru elde edilir. Pozitif bile�ik ölçek skoruna sahip �izofreni hastaları “pozitif alt tip”, negatif
bile�ik ölçek skoruna sahip olanlar” negatif alt tip” olarak kabul edilir. Bu yöntemin
geçerlili�i yüksek olmasına ra�men di�er iki de�erlendirmeye göre tipolojik ayırım açısından
daha az titiz oldu�u dü�ünülür.
ii.Bu yöntemde pozitif ve negatif ölçeklerdeki dört ya da daha yüksek skorlu itemler sayılır.
71
Pozitif ölçekte üç veya daha fazla orta derecede skoru, negatif ölçekte üçten az orta derece skoru
bulunan hastalar “pozitif alt tip”, aksi durumu gösteren hastalar “negatif alt tip “ olarak
sınıflandırılır. Her iki ölçekte en az üç orta derece skoru alan hastalar “mikst-karı�ık tip” olarak
kabul edilir. Hiçbir ölçekteki de�erler bu kriterlere uymaz ise “ hiçbir tip” olarak de�erlendirilir.
iii. Denenerek tesbit edilmi� persantil aralıklarına uygun olacak bir sınır seçilir. 75.
persantilin yukarısında olanların “pozitif”, 25. persantilin a�a�ısındakilerin “negatif alt tip”
oldu�u kararla�tırılabilir.
Bu çalı�mada hastaların alt tiplerini de�erlendirmede gerek uygulama kolaylı�ı ve
gerekse güvenirlili�inin iyi bir düzeyde olmasından ötürü 2. yöntem kullanılacaktır.
PANSS’ın Türkçe uygulanmasının geçerlilik güvenirli�i Kostako�lu ve ark., Batur,
Tiryaki ve Gö�ü� tarafından 1999 yılında yapılmı�tır.
3) Edinburg El Tercihi Skalası (Edinburg Handedness Inventory): El tercihlerinin
belirlenmesi için uygulanan, günlük aktiviteler sırasında, 10 ayrı el aktivitesinin
gerçekle�tirilmesinde kullanılan el veya elleri sorgulayan ve buna ba�lı olarak da ki�inin
solak, sa�lak veya her iki elini de kullanabilen oldu�una karar verilmesinde kullanılan bir
ölçektir.
4) NES ( Neurological Evaluation Scale; Nörolojik de�erlendirme ölçe�i): Buchanon ve
Heinrichs tarafından 1989’da geli�tirilmi�tir. Ba�lıca üç farklı i�levsel alandaki bozuklukları
de�erlendirmektedir.
a. Bütünleyici duyusal i�lev bozuklu�u: Söndürme, grafestezi, stereognosis, sa�-sol konfüzyonu,
bozulmu� i�itsel- görsel bütünlük itemlerinden olu�maktadır.
b. Motor koordinasyon bozuklu�u: ardı sıra yürüyü�, denetlenemeyen hareketler, parmak-burun
testi, parmak-ba�parmak kar�lılıklı�ı testi
c. Karma�ık motor eylemler dizisi (frontal nörolojik i�aretler):Yumruk-halka testi, yumruk-
kenar-avuç içi testi, Ozeretski testi, ritm tutma testi
Bunlara ek olarak göz hareketlerindeki anormallikler ( konverjans, bakı� süreksizli�i),
kısa ve uzun süreli hafıza ve geli�imsel refleksler de ( glabellar, burun, yakalama, emme gibi)
i�levlerde de�erlendirilmektedir.
Ölçek 26 maddeden olu�maktadır. Bu maddelerin 14 tanesi vücudun her iki yarısı için
ayrı ayrı de�erlendirilir. Her madde 3 a�amalı olarak ( 0:bozulma yok, 1: hafifi ancak kesin
bir bozulma var, 2: belirgin bir bozulma var) de�erlendirilmi�tir. Sadece emme ve burun
reflekleri iki a�amalı ( 0: yok, 2: var) olarak kaydedilmi�tir. Bütün bunlardan NES toplam
skoru elde edilmi�tir.
72
5) Sayı Menzili Testi (Digit Span Test): Primer sözel dikkatin de�erlendirilmesinde Wechsler
Memory Scale (WMS)’nin “Digit Span” alt testi kullanıldı. �ki a�amadan olu�an bu testin
“ileri sayı menzili (düz sayı dizisi)” olarak adlandırılan ilk bölümünde dene�e birer saniye
aralıklarla okunan tek rakamlı sayıları, testi veren ki�inin okumasının hemen ardından aynı
sırayla tekrarlaması istenir. Bu bölümün maksimal skoru 8’dir. “Geri sayı menzili (ters sayı
dizisi)” olarak adlandırılan ikinci bölümde ilk bölümdeki ilkeye uygun olarak okunan
sayıların denek tarafından tersinden aynı sırayla söylemesi istenir. Bu bölümün maksimal
skoru 7’dir.
Hem ileri, hem de geri sayı menzilinde gitgide birer birer artan sayıda rastgele rakamlar
saniyede bir hızında okunur, yani i�itsel dikkat gerektirir. Bazı hastalık gruplarında ileri ve
geri menzil farklı olabilir. Bu nedenle ikisini ayrı puanlamak uygundur. �leri menzilin normali
6+-1’dir (eri�kinler için). �leri menzil bellek testinden çok dikkati ölçen bir testtir (Algının
pasif menzili). Stres ve kaygı testi önemli ölçüde etkiler, menzili kısaltır. Sayı menzili sol
hemisfer hasarlarına duyarlıdır. Geri menzil testinde de ki�iden sayı dizilerini sondan ba�a
do�ru tekrarlaması istenir. Normaller ileri menzilden bir ila iki eksik sayıyı tersten
söyleyebilir. Geri menzilde, ileri menzilden farklı olarak, bir miktar verinin depolanması ve
çalisma belle�ini kullanarak yeni bir dizi olu�turması gerekir, yani hem bellek hem de geri
çevirme süreçlerinin e� zamanlı yürümesi gereklidir. Genellikle sol hemisfer hasarlı ve görme
alanı defektli hastaların geri menzili daha dü�üktür.
6) Devamlı Performans Testi ( Continuous performance test- CPT) : Bu testte rastgele
dizilmi� ve içinde fazla sayıda “A” bulunan “ACTASYARTAAKZAMNALA” gibi bir
harfler dizisinin okunması sırasında hastadan her “A” harfinin geçti�i sırada masaya vurması
istenir. Her harf atlama, ya da harfin geçmedi�i yerde masaya vurma puan kaybettirir. Dikkat
i�levini ölçen testlerden biridir.
a) Düz- Toplam 75 harften olu�an bir dizi okunur ve deneklerden daha önce
belirlenmi� hedef uyaranı (A harfi) duyduklarında parmaklarını masaya tıklatarak i�aret
etmeleri istenir. Skor belirlenir.
b) Ters- Dizi tersten okunur ve bu kez E harfini takip eden A harfini duyduklarında
i�aret etmeleri istenir. Skor belirlenir.
c) Toplam- �ki testin toplam skoru belirlenir.
7) Trail Making Test A-B (�z sürme testi): Görsel arama, dikkat, zihinsel esneklik ve motor
fonksiyon testidir. TMT, çalı�ma belle�ini, psikomotor hızı ve yürütücü i�levleri
de�erlendiren testtir. Testte zaman ve hata sayısı de�erlendirilmektedir. �ki formu A ve B
olmak üzere sırasıyla uygulanmaktadır. Buradan kesilecek
73
Uygulanı�ı:
A Formu
Alı�tırma. Testi uygulamak için hazır oldu�unuzda A Formunun alı�tırma bölümünü masanın
üzerine, hastanın tam kar�ısına gelecek �ekilde konulur. Hastaya bir kur�un kalem verilir ve
�öyle denir: “Bu sayfada bazı sayılar var. Bir numaradan ba�layın (1’gösterilir) ve birden
ikiye do�ru bir çizgi çizin, sonra ikiden üçe (2 gösterilir), üçten dörde (3 gösterilir) ve
sırasıyla sonuna kadar devam edin (B�T�R’i gösterilir). Çizgileri olabildi�ince hızlı çizin.
Kalemi sakın yerden kaldırmayın. Hazır mısınız? Ba�layın!”
E�er hasta A formunun alı�tırma bölümünde bir hata yaparsa gösterilir ve açıklanır.
Hata açıklandıktan sonra, uygulayıcı yanlı� olan bölümü i�aretler ve �öyle der ”buradan
devam edin”(do�ru olarak tamamlanan son halka gösterilir)
E�er hasta A formunun alı�tırma bölümünü hala tamamlayamıyorsa, hastanın eli alınır
ve kalemi ( silgi tarafı a�a�ıya gelecek �ekilde) yönlendirilir. Sonra �öyle söylenir: “�imdi siz
deneyin. Kalemin ucunu düzeltin. Unutmayın, bir numaradan ba�layın ve birden ikiye do�ru
bir çizgi çizin, sonra ikiden üçe, üçten dörde ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Hiçbir
sayıyı atlamayın ve bir sayıdan di�erine do�ru sırada gidin. E�er yanlı� yaparsanız,
i�aretleyin. Unutmayın, olabildi�ince hızlı yapın. Hazır? Ba�layın!
E�er hasta bu kez ba�arırsa testin A bölümü geçilir. Yapamadıysa prosedürü hastaya
do�rusunu yapana kadar ya da yapamayaca�ı a�ikar hale gelene kadar tekrar edilir.
E�er hasta ne yapaca�ını biliyor ve alı�tırmayı do�ru tamamlarsa “Çok güzel! Haydi bir
sonrakini deneyelim.” Sayfa çevirilir ve hastaya A formu verilir.
Test. Hastaya �öyle söylenir :” Bu sayfada birden yirmibe�e kadar sayılar var. Bunu da
aynı �ekilde yapın. Bir numaradan ba�layın, birden ikiye, ikiden üçe ve sırasıyla sonuna kadar
devam edin, ta ki üzerinde “ B�T�R” yazan halkaya gelinceye kadar. Unutmayın, olabildi�ince
hızlı yapın. Hazır?Ba�layın!”
Zaman tutmaya ba�lanır. E�er hasta hata yaparsa dikkatihemen o noktaya çekilir ve
hatanın oldu�u noktadan devam etmesini sa�lanır. Zaman durdurulmaz.
E�er A formunu hatasız tamamlarsa, sayfa kaldırılır. Zaman saniye cinsinden
kaydedilir. Hatalar sadece artan performans zamanı olarak sayılmaktadır. Sonra �öyle
söylenir: “ Gayet iyiydi. �imdi ba�ka bir tane deneyece�iz” Hemen B formunun alı�tırmasına
geçilir.
B FORMU
Alı�tırma. B Formunun alı�tırma bölümü masanın üzerine, hastanın tam kar�ısına
gelecek �ekilde konulur. Uygulayıcı sa� eliyle alı�tırmayı gösterir ve �öyle söyler: ”Bu
74
sayfada bazı sayılar ve harfler var. Bir numaradan ba�layın ve birden A’ya, A’dan ikiye,
ikiden B’ye, B’den üçe, üçten C’ye ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Unutmayın önce
bir sayı (1’i gösterilir), sonra bir harf (A’yı gösterilir) sonra bir sayı (2’yi gösterilir) sonra bir
harf (B’yi gösterilir).Çizgileri olabili�ince hızlı çizin. Hazırmısınız? Ba�layın!”
E�er hasta B formunun alı�tırma bölümünde hata yaparsa gösterilir. Hata açıklandıktan
sonra , uygulayıcı yanlı� olan bölümü i�aretler ve �öyle der “buradan devam edin” (do�ru
olarak tamamlanan son halka gösterilir)
E�er hasta B formunun alı�tırma bölümünü hala tamamlayamıyorsa hastanın eli alınır,
kalemi (silgi tarafı a�a�ıya gelecek �ekilde) yönlendirilir. Sonra �öyle söylenir:”�imdi siz
deneyin. Kalemin ucunu düzeltin. Unutmayın, bir numaradan ba�layın birden A’ya, ikiden
B’ye, B’den üçe ve sırasıyla sonuna kadar devam edin, ta ki üzerinde ‘B�T�R’yazan halkaya
gelinceye kadar. Hiçbir sayıyı atlamayın ve bir halkadan di�erine do�ru sırada gidin. E�er
yanlı� yaparsanız, i�aretleyin. Hazır? Ba�layın!
E�er hasta bu kez ba�arırsa, testin B bölümüne geçilir.Yapamadıysa prosedürü hasta
do�rusunu yapana kadar ya da yapamayaca�ı a�ikar hale gelene kadar tekrar edilir
E�er hasta alı�tırmayı do�ru tamamlarsa ve ne yapaca�ını biliyor gibi görünüyorsa
�öyle söylenir: ”Çok güzel! Haydi bir sonrakini deneyelim.” Sayfa çevirilirve hastaya B
formuverilir.
Test. Sayfa çevirilir ve hemen B formuna geçilir. �öyle söylenir: ”Bu sayfada bazı
sayılar ve harfler var. Bir numaradan ba�layın ve birden A’ya, A’dan ikiye, ikiden B’ye,
B’den üçe ve sırasıyla sonuna kadar devam edin. Unutmayın, önce bir sayı, sonra bir harf,
sonra bir sayı, sonra bir harf. Hiçbir sayıyı atlamayın ve bir halkadan di�erine do�ru sırada
gidin. E�er yanlı� yaparsanız, i�aretleyin. Unutmayın, olabildi�ince hızlı yapın.
Hazır?Ba�layın!”
Zaman tutmaya ba�lanır. E�er hasta bir hata yaparsa dikkati hemen o noktaya çekilir ve
hatanın oldu�u noktadan devam etmesini sa�lanır. Zaman durdurulmaz.
E�er B formunu hatasız tamamlarsa sayfa kaldırılır. Zaman saniye cinsinden
kaydedilir. Hatalar sadece artan performans zamanı olarak sayılmaktadır.
Uygulama için geçen süre yakla�ık 5-10 dakikadır.
8) Sözel Bellek Süreçleri Testi (SBST): Test 10 tane birbiriyle ili�kisiz kelimeden olu�an
kelime listesinin 7 kere ya da tüm liste hatasız tekrar edilinceye kadar okunup, her seferinde
dene�in cevapları kaydedilmek suretiyle uygulanır. 40 dakika sonra denekten daha önce
ögrenmis oldu�u kelimeleri hatırlaması (delayed recall, geciktirilmi� hatırlama) istenir.
75
Dene�in hatırlayamadı�ı kelimeler için “tanıyarak hatırlama (recognition) denemesi yapılır.
Bu amaçla, her bir kelimenin, o kelimeyle anlamsal olarak aynı kategoriden olan bir kelime
ve sessel (fonetik) olarak benzeyen bir kelime arasına karı�tırılmı� olarak daha önce
hazırlanmı� bir liste dene�e gösterilerek (örnek olarak, listedeki “davul” kelimesinin yerine
“duvar”, “davul” ve “zurna” kelimeleri gösterilerek) tanınması beklenir.
9) Sözel akıcılık testi: Beyin hasarından sonra bir çok hastada konu�mada ve sözel üretimde
bozulmalar görülür. Bu, ço�unlukla afazik hastalarda ortaya çikar, ancak sözel akıcılıkta
bozulma, afazi dı�ında, frontal hasarlarda, özellikle Broca alanının içinde kalan sol frontal
alan hasarında da gözlenir (Lezak, 1995). Milner ve Petrides, dil için baskın hemisferi sol olan
hastalarda, sol frontal hasarın sözel akıcılıkta bozulmaya neden oldu�unu bildirmi�lerdir
(Milner ve Petrides). 1965’te Talland, bellek bozuklu�u olan hastalarda sözel
üretimiincelemek için deneklerinden, bir dakikada, “caddede görülebilecek �eyler”i, ardından
yine bir dakikada, hayvan isimlerini saymalarını istemi�ti. Daha sonraki yıllarda bu testin
farklı versiyonları olu�turulmu�tur. Günümüzde en sık kullanılan kategoriler hayvanlar, bir
süpermarketten alınabilecekler, meyve ve sebzeler ve içeceklerdir (Lezak, 1995). Bu
çalı�mada sözel akıcılık, denekten bir dakika boyunca aklına gelen tüm hayvan isimlerini
sayması istenerek uygulanmı�tır. Üretilen sözcük sayısı puan olarak kaydedilmi�tir, ayrıca
perseverasyon sayısı da belirtilmi�tir.
10) Ardı�ık kategori adlandırma testi: Test ilk olarak Newcombe tarafından, denekten bir
dakika içinde objeler, hayvanlar ve sonra da sırayla bir ku� bir renk söylemesi istenerek
uygulanmı�tı. Sol frontal hasarlı hastalar bu testte sa� frontal hasarlı ve normal deneklerden
daha dü�ük puanlar almı�lardır (Lezak, 1983). Geçti�imiz yıllarda bu test bir meyve, bir insan
ismi �eklinde Dünya Sa�lık Örgütü Kognitif De�erlendirme Prepilot Bataryası’na konmu�tur.
Bu çalı�mada testin bu formu uygulanmı�, olu�turulan kategori sayısı puan olarak
kaydedilmi�, ayrıca perseverasyon ve kayma hatası sayısı da belirtilmi�tir.
11) Stroop Renk Kelime Testi: �lk kez Stroop tarafından geli�tirilmi� olan bu testin daha sonra
pek çok modifikasyonu ortaya çikmistir. Temel olarak zamana ve verilen i�e ba�lı olarak
dikkatin yo�unla�tırılması ve sürdürülebilmesini de�erlendirir. Ayrıca algıların birbiri
üzerindeki bozucu etkilerini ortaya koyabilmektedir. Stroop testi araya karı�an bozucu
uyaranlara kar�ı direnebilmeyi, uygunsuz uyaranları ve uygunsuz tepki e�ilimlerini durdurup
bastırabilmeyi en iyi de�erlendiren testlerin ba�ında gelir. Böyle testler, genellikle, birbiriyle
yarı�an tepki e�ilimleri yarattıktan sonra, bu e�ilimlerden birinin durdurulup ketlenmesini,
ötekinin ortaya konulmasını gerektiren testlerdir. Stroop testinde de renk söyleme e�ilimi ile
76
okuma e�ilimi peki�tirildikten sonra, okuma cevabının bastırılıp ketlenmesi beklenir. Kaldı
ki, görülen bir yazının okunması çok yerle�mi�, otomatikle�mi� bir e�ilim oldu�undan, bunun
durdurulması daha da zordur.
Birçok de�i�ik �ekli olan Stroop testinin orijinali Stroop tarafından 1935’te
geli�tirilmi�tir. Stroop testi renkli kare ya da yuvarlakların rengini söylemenin kelime
okumaktan daha uzun zaman aldı�ı, renk isimlerinin kendi ifade etti�i renkten ba�ka renklerle
yazıldı�ı kelimelerin rengini söylemenin daha da uzun zamanda yapılabildi�i bulgusu
temeline dayanır. Yarı�an cevap e�ilimleriyle ba�a çikmak, uygunsuz cevap e�ilimini
ketlemek, seçici dikkati sebatlı bir �ekilde sürdürmek gibi zorluklarla ba� etmeyi gerektirdi�i
için, frontal lob hasarlarına, özellikle de Cummings’in belirtti�i (1993) orbito-frontal
döngünün herhangi bir yerindeki hasara duyarlıdır. Buradan kesilecek
Bu çalı�mada kullanılmı� olan Stroop Testi TBAG formu, orijinal Stroop Testi (Stroop,
1935) ile Victoria Formunun (Spreen ve Strauss, 1991) birle�iminden olu�turulmu�tur.
Victoria Formunda oldu�u gibi, Stroop Testi TBAG Formu 14.0 sm x 21.5 sm boyutlarındaki
dört beyaz karttan olu�maktadır. Her kartın üzerinde seçkisiz olarak sıralanmı� 4’er maddeden
olu�an 6 satır bulunmaktadır. Bu kartlar testin “uyarıcı” maddeleridir. Bu uyarıcılar ve
bunlara dene�in vermesi gereken tepkiler, yani yerine getirmesi gereken “görevler” (task)
tablo-5’te gösterilmi�tir.
Stroop Testi TBAG Formunda, Victoria Formunda kullanılan mavi, ye�il, kırmızı ve
sarı renkleri ile bu renklerin isimleri kullanılmaktadır. 1. Kartın üzerinde beyaz zemin üzerine
siyah olarak basılmı� renk isimleri bulunmaktadır. Bu kart, orijinal Stroop Testinin bir
özelligidir. 2. Kartta farklı renklerde basılmı� renk isimleri bulunmaktadır. Ancak her
kelimenin basımında kullanılan renk, kelimenin ifade etti�i renkten farklıdır; örnegin,
“kırmızı” kelimesi sarı renkte basılmı�tır. Bu kart tüm Stroop testlerinin temel uyarıcısı ve en
kritik bölümüdür. 3. Kartta farklı renklerde basılmı�, 0.4 sm çapinda daireler bulunmaktadır.
Bu uyarıcı Victoria Formundan alınmı�tır; orijinal Stroop Testinde bu uyarıcılar kare
�eklindedir. 4. Kartta ise farklı renklerde basılmı� nötr kelimeler (“kadar”, “zayıf”, “ise”,
“orta” kelimeleri) bulunmaktadır.
Stroop Tersti TBAG Formu be� bölüm halinde uygulanmaktadır (tablo-5). Bu bölümler
ve ilgili kartlar, uygulama sıralarına göre �öyledir: Siyah olarak basılmı� renk isimlerinin
bulundu�u kartın (1. Kart) okundu�u 1.Bölüm; farklı renklerde basılmı� renk isimlerinin
bulundu�u kartın (2. Kart) okundu�u 2. Bölüm; renkli basılmı� dairelerin bulundu�u karttaki
(3. Kart) dairelerin renginin söylendi�i 3. Bölüm; renk ismi olmayan nötr kelimelerin
bulundu�u karttaki (4. Kart) kelimelerin renklerinin söylendi�i 4. Bölüm ve farklı renklerde
77
basılmı� renk isimlerinin bulundu�u 2. Karttaki kelimelerin renklerinin söylendi�i 5. Bölüm.
Tablo-5’te görüldü�ü gibi, Stroop Testi TBAG Formunun uygulanmasında 2. Kart, iki kez
kullanılmaktadır (2. ve 5. Bölümler).
Tablo-3: Stroop Testi TBAG Formunun �çeri�i
Bölümler Uyarıcılar Uyarıcı Kartın Kapsamı Görev 1. Bölüm 1. Kart Siyah basılmı� renk isimleri Renk isimlerini okuma
2. Bölüm 2. Kart Farklı renkte basılmı� renk isimleri Renk isimlerini okuma
3. Bölüm 3. Kart Renkli basılmı� daireler Rengi söyleme 4. Bölüm 4. Kart Renkli basılmı� nötr kelimeler Rengi söyleme
5. Bölüm 2. Kart Farklı renkte basılmı� renk isimleri Rengi söyleme
Stroop Testi TBAG Formunun bilgi i�leme hızı, de�i�en talepler do�rultusunda algı
hedefini de�i�tirebilme ve otomatik süreçlerin bozucu etkisine kar�i koyabilme, dikkat edilen
uyarıcılarla edilmeyenlerin paralel i�lenmesi gibi süreçleri ölçtügü ve dikkat için “altın
standart” niteli�inde oldu�u belirtilmi�tir (MacLeod, 1991). Yürütücü i�levlerin kapsamında
da ele alınan bu gibi yeteneklerle ilgili kritik beyin alanlarının ba�inda, ergenlik çagina kadar
geli�imini sürdüren prefrontal bölge gelmektedir (Casey, Giedd ve Thomas, 2000; Cycowicz,
2000; Goldman-Rakic, 1987; Karaka� ve H.M. Karaka�, 2000; Karaka� ve ark., 2002).
Günümüzde Stroop testinin, frontal lob fonksiyonlarını de�erlendirmede kullanılması
konusunda geni� bir görü� birli�i vardır (Malloy ve Richardson, 1994). PET (Positron
Emission Tomography) gibi ileri fonksiyonel görüntüleme teknikleriyle yapılan çalismalar,
normal deneklerde, Stroop testi esnasında orbital ve anterior singulat frontal alanların aktive
oldu�unu göstermi�tir (Malloy ve Richardson, 1994).
12) Wisconsin Kart E�le�tirme Testi (Wisconsin Card Sorting Test, WCST): Soyutlama
yetene�ini ve bu yetene�in çesitli yönlerini betimleyen bu test frontal lob hastalarına çok
duyarlı az sayıdaki testten biridir. 4 adet uyarıcı kart ve 64’er tepki kartının oldu�u 2 kart
destesinden olu�maktadır. Kartların her birinde de�i�ik renk ve miktarda �ekiller
bulunmaktadır. Kullanılan �ekiller artı, daire, yıldız veya üçgen; �ekillerin miktarı bir, iki, üç
veya dört; �ekillerin renkleri ise kırmızı, ye�il, mavi veya sarıdır. Dört uyaran kart ile tepki
kartlarından belli bir kategoride e�le�tirme yapabilme ilkesine göre uygulanan bu testte ki�iye
her tepki sonrası yaptı�ı e�lemenin “do�ru” veya “yanlı�” oldu�u belirtilmekte ve 10 do�ru
yanıt bir kategoriyi olu�turmaktadır. Bir kategori olu�turduktan sonra ki�iye belirtilmeden
78
e�leme kategorisi de�i�tirilmektedir. Ki�i 6 kategori olu�turana veya tüm kartlar bitene kadar
test sürdürülmektedir. Buradan kesilecek
WCST’de denekler tepkilerini motor olarak, yani hareketleriyle vermektedir. Bu
tepkileri test uygulayıcısı, standart kayıt formunu kullanarak kaydetmektedir. WCST’de
hesaplanan 13 puan �unlardır:
1)Toplam cevap sayısı (WCST1): WCST2 ve WCST3 toplamından olu�maktadır.
2)Toplam yanlı� sayısı (WCST2)
3)Toplam do�ru sayısı (WCST3)
4)Tamamlanan kategori sayısı (WCST4): art arda 10 kez do�ru tepkilerin verilmi� oldu�u
kategorilerin toplamını ifade etmektedir.
5)Perseveratif tepki sayısı (WCST5): ardı�ık 10 do�ru tepkiden sonra da bir önceki kategori
için do�ru olan e�leme ilkesine göre veya birey tarafından geli�tirilmi� bir perseverasyon
ilkesine göre tekrarlanan tepkilerin toplamından olu�maktadır.
6)Perseveratif hata sayısı (WCST6): perseveratif olan tepkilerden aynı zamanda da yanlı�
olanlarıdır.
7)Perseveratif olmayan hata sayısı (WCST7): toplam hata sayısından perseveratif hata sayısı
çikarilarak elde edilmektedir.
8)Perseveratif hata yüzdesi (WCST8): toplam perseveratif hata sayısının testteki toplam tepki
sayısına bölünüp 100’le çarpilmasi, perseveratif hata yüzdesini vermektedir.
9)�lk kategoriyi tamamlamada kullanılan deneme sayısı (WCST9): ilk kategoriye ili�kin
tepkilerin toplamı, ilk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısını olu�turmaktadır.
10)Kavramsal düzey tepki sayısı (WCST10): birbirini izleyen en az üç do�ru tepkiden olu�an
do�ru tepkilerin toplamından olu�maktadır.
11)Kavramsal düzey tepki yüzdesi (WCST11): kavramsal düzey tepki sayısının toplam cevap
sayısına bölünerek 100’le çarpilmasi ile elde edilmektedir.
12)Kurulumu sürdürmede ba�arısızlık puanı (WCST12): dene�in art arda 5-9 do�ru tepki
verdi�i, ancak ardı�ık 10 do�ru tekrar ölçütüne ula�amadı�ı tepki bloklarının sayısından
olu�maktadır.
13)Ö�renmeyi ö�renme puanı (WCST13): En az üç kategoriyi tamamlayan deneklerde
hesaplanan bu puan için, her bir kategorideki hata sayısı o kategorideki toplam tepki sayısına
bölünüp 100’le çarpılmakta ve böylece her kategorinin hata yüzdesi hesaplanmaktadır. Daha
sonra bir önceki kategorinin hata yüzdesinden bir sonraki kategorinin hata yüzdesi çikarilarak
fark puanları hesaplanmakta, fark puanlarının ortalaması, ögrenmeyi ögrenme puanını
olu�turmaktadır.
79
Bu alan kalacak WCST soyut dü�ünme ve kategori ya da kurulumu de�i�tirme davranı�ını
de�erlendirmek amacıyla geli�tirilmi�tir. Soyutlama ve kavramsalla�tırma becerisini
de�erlendirdi�i gibi, ki�inin olu�turdu�u kurulumu sürdürebilme, gerekti�inde bu kurulumu
de�i�tirebilme gibi frontal karma�ık dikkat sisteminin de�erlendirilmesinde de yararlı bir
testtir. Gerek soyutlama, akıl yürütme ve kavramsalla�tırma becerisi, gerekse karma�ık dikkat
(dikkati sürdürme, sebatlılık, amaca yönelik davranı�ı sürdürme, enterferansa/çeldiricilere
direnç, uygun olmayan tepki e�ilimini ketleme), frontal hasarlar sonucu bozulur. WCST
dikkat, özellik belirleme, perseverasyon, çalı�ma belle�i, yürütücü i�levler, kavramsalla�tırma
ve soyut dü�ünme gibi özelliklerle ili�kilendirilmektedir. Bir frontal lob testi olarak kullanılan
WCST, sa� frontal lobda dorsolateral prefrontal korteksi de içeren bir yayılıma sahiptir.
�STAT�ST�KSEL YÖNTEMLER
Bu çalı�mada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmı�tır.
Verilerin de�erlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma)
yanı sıra gruplar arası kar�ıla�tırmalarda tek yönlü varyans analizi (ANOVA) alt grup
kar�ıla�tırmalarında Tukey çoklu kar�ıla�tırma testi ikili grupların kar�ıla�tırmasında
ba�ımsız t testi, nitel verilerin kar�ıla�tırmalarında ki-kare testi, de�i�kenlerin birbirleri ile
ili�kisini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmı�tır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05
düzeyinde de�erlendirilmi�tir.
80
BULGULAR
I) Sosyodemografik Bulgular
1: Ya� ve Ö�renim Durumu
Tablo-4A: Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların demografik özellikleri
Paranoid Bozukluk �izofreni Sa�lıklı F P
Ya� 45,08±10,25 32,23±8,49 42,26±11,55 23,376 0,0001
Ögrenim Durumu 8,59±4,51 8,58±3,25 8,88±3,58 0,081 0,923
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların ya� ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur (p=0,0001). �izofreni grubunun ya� ortalaması
Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
(p=0,001), Paranoid bozukluk ve sa�lıklı grupların ya� ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmamı�tır (p=0,45).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların ö�renim süreleri ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,923).
Tablo-4B: Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların çoklu kar�ıla�tırmaları
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Yas Paranoid bozukluk/�izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,45 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001
Tablo-5A: Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların demografik özellikleri
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
Ya� 45,08±10,25 33,48±8,8 30,97±8,12 42,26±11,55 15,92 0,0001 Ögrenim Durumu 8,59±4,51 9,52±3,34 7,65±2,92 8,88±3,58 1,39 0,248
81
Tablo-5B: Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların çoklu kar�ıla�tırmaları
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Ya� Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,623 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,745 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,002 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ya�
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur (p=0,0001).
Paranoid bozukluk grubunun ya� ortalaması Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,001), sa�lıklı
grubunun ya� ortalaması Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarından
istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,002,p=0,001), di�er grupların ya�
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamı�tır (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
ö�renim süreleri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır
(p=0,248).
II) Klinik Psikopatoloji açısından kar�ıla�tırma:
Tablo-6: Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarının PANNS ve alt skor kar�ıla�tırmaları
Paranoid bozukluk �izofreni p
Pozıtıf Alt Ölcek Toplamı 12,22±2,32 11,65±3,59 0,692 Negatif Alt Ölcek Toplamı 7,68±1,65 14,4±6,1 0,0001 Genel Psikopatoloji Toplamı 25,11±4,03 23,69±4,84 0,336 Panss Toplam Skoru 47,81±6,58 52,82±10,37 0,036
Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarının pozitif alt ölçek toplamı ve genel psikoloji
toplamları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p=0,692, p=0,336).
Paranoid bozukluk grubunun negatif alt ölçek toplamı ve PANSS toplamı skorları
�izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�tur (p=0,0001,
p=0,036).
82
Tablo-7: Paranoid bozukluk , paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarının PANNS ve alt skor kar�ıla�tırmaları
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) F P Pozitif Alt Ölçek Toplamı 12,22±2,32 11,03±3,93 12,26±3,17 1,02 0,388 Negatif Alt Ölçek Toplamı 7,68±1,65 11,29±5,32 17,52±5,24 29,51 0,0001 Genel Psikopatoloji Toplamı 25,11±4,03 22,32±4,45 25,06±4,9 2,72 0,049 Panss Toplam Skoru 47,81±6,58 48,06±9,76 57,58±8,75 9,36 0,0001
Tablo-8:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
Negatif Alt Ölçek
Toplamı
Genel Psikopatoloji
Toplamı
Panss Toplam Skoru
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,002 0,031 0,991 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,0001 0,999 0,0001 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,0001 0,045 0,0001
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni grupların pozitif alt ölçek
toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır
(p=0,388).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni grupların negatif alt ölçek
toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur
(p=0,0001). Paranoid bozukluk grubunun negatif alt ölçek toplamı paranoid �izofreni ve
nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
(p=0,002, p=0,0001), paranoid �izofreni grubunun ortalamaları nonparanoid �izofreni
grubundan dü�ük bulunmu�tur (p=0,0001).
III) El, ayak ve göz baskınlı�ı:
Tablo-9:
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
Kendini Baskın Hissettigi El 1,11±0,46 1,08±0,33 1,12±0,41 0,117 0,889 El Baskınlıgı 4,95±0,33 4,81±0,87 4,71±1 0,819 0,443 Ayak Baskınlıgı 1,08±0,28 1,16±0,37 1,03±0,17 2,21 0,114 Göz Baskınlıgı 1,24±0,43 1,16±0,37 1,38±0,49 3,004 0,053
83
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı kontrol gruplarının Kendini Baskın Hissettigi
El ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,889).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı kontrol gruplarının el , ayak ve göz baskınlı�ı
puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır (p=0,443,
p=0,114, p=0,053).
Tablo-10:
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p
Kendini Baskın Hissettigi El 1,11±0,46 1,1±0,4 1,06±0,25 1,12±0,41 0,11 0,952 El Baskınlıgı 4,95±0,33 4,87±0,72 4,74±1 4,71±1 0,68 0,567 Ayak Baskınlıgı 1,08±0,28 1,26±0,44 1,06±0,25 1,03±0,17 3,70 0,014 Göz Baskınlıgı 1,24±0,43 1,06±0,25 1,26±0,44 1,38±0,49 3,14 0,028
Tablo-11:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Ayak
Baskınlıgı Göz Baskınlıgı Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,071 0,297 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,996 0,999 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,886 0,501 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,053 0,264 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,011 0,012 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,965 0,63
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Kendini Baskın Hissettigi El puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede
fark bulunmamı�tır (p=0,952).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların el
baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmamı�tır
(p=0,567).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ayak
baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur
(p=0,014). Paranoid �izofreni grubunun ayak baskınlı�ı puanı sa�lıklı gruptan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,012), di�er gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların göz
baskınlı�ı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulunmu�tur
84
(p=0,028). Paranoid �izofreni grubunun göz baskınlı�ı puanı sa�lıklı gruptan istatistiksel
olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,011), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
IV) Silik Nörolojik Bulgular:
Tablo-12:
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon 1,16±2,25 1,23±1,53 1,06±1,23 0,106 0,899 Motor Koordinasyon 1,24±1,8 1,73±1,79 0,35±0,65 8,229 0,0001 Kompleks Motor Hareket 5,51±3,32 6,03±3,38 3,94±2,65 4,774 0,01 �lkel Refleks 0,84±0,9 1,44±1,25 0,32±0,53 13,738 0,0001 Silik Nörolojik Toplam 13,49±7,29 16,5±8,11 10,65±4,84 7,524 0,001
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,899).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların motor koordinasyon puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun
motor koordinasyon puanları paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,048, p=0,0001). Di�er gruplar arasında istaistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların kompleks motor hareket puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,01). Sa�lıklı grubun
motor hareket puanları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük
bulunmu� (p=0,006). Di�er gruplar arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir
(p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupları ilkel refleks ve nörolojik toplam puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001, p=0,001).
Sa�lıklı grubun ilkel refleks ve nörolojik toplam puanları �izofreni gruplarından istatistiksel
olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001). Di�er gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
85
Tablo-13:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
motor koordinasyon
kompleks motor
hareket ilkel
refleks
silik nörolojik toplam
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,308 0,714 0,013 0,107 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,048 0,095 0,083 0,219 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,006 0,0001 0,0001
Tablo-14:
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon 1,16±2,25 0,77±1,26 1,68±1,66 1,06±1,23 1,57 0,201 Motor Koordinasyon 1,24±1,8 1,1±1,42 2,35±1,92 0,35±0,65 9,37 0,0001 Kompleks Motor Hareket 5,51±3,32 5,42±2,98 6,65±3,68 3,94±2,65 3,98 0,009 �lkel Refleks 0,84±0,9 1,06±1,03 1,81±1,35 0,32±0,53 12,64 0,0001 Silik Nörolojik Toplam 13,49±7,29 13,61±6,55 19,39±8,59 10,65±4,84 8,99 0,0001
Tablo-15:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi Motor
Koordinasyon
Kompleks Motor
Hareket �lkel
Refleks
Silik Nörolojik Toplam
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,979 0,999 0,78 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,015 0,46 0,0001 0,003 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,068 0,158 0,124 0,31 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,007 0,426 0,016 0,006 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,205 0,239 0,013 0,311 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,003 0,0001 0,0001
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Bütünleyici-Duysal-Fonksiyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamı�tır (p=0,201).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
motor koordinasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,0001). Sa�lıklı grubun motor koordinasyon puanları nonparanoid �izofreni grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001), Nonparanoid �izofreni
grubunun motor koordinasyon puanları paranoid bozukluk ve paranoid �izofreni grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,015, p=0,007) . Di�er gruplar
arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
86
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
kompleks motor hareket puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,009). Sa�lıklı grubun motor hareket puanları nonparanoid �izofreni
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,003). Di�er gruplar
arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların ilkel
refleks puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001).
Sa�lıklı grubun ilkel refleks puanları paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni gruplarından
istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,013,p=0,0001), nonparanoid
�izofreni grubun ilkel refleks puanları Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni gruplarından
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,016,p=0,0001).. Di�er gruplar
arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların silik
nörolojik toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,0001, p=0,001). Nonparanoid �izofreni grubun silik nörolojik toplam puanları Paranoid
bozukluk, paranoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,003,p=0,006), Sa�lıklı grubun silik nörolojik toplam puanları nonparanoid
�izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001) Di�er
gruplar arasında istaistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
V) Bili�sel ��levler:
Tablo-16: Sayı Dizisi Testi- Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P
Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz) 5±0,97 5,16±1,11 4,94±0,85 0,62 0,539 Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters) 3,43±1,44 3,33±1,41 3,71±1 0,891 0,413 Toplam Rakam Sayısı 8,43±2,01 8,57±2,12 8,65±1,61 0,111 0,895
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz),
Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters), Toplam Rakam Sayısı puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,539, p=0,413, p=895).
87
Tablo-17: Sayı Dizisi Testi- Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Düz) 5±0,97 5,13±1,07 5,19±1,17 4,94±0,85 0,43 0,733 Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters) 3,43±1,44 3,2±1,45 3,45±1,39 3,71±1 0,77 0,511 Toplam Rakam Sayısı 8,43±2,01 8,4±2,21 8,74±2,07 8,65±1,61 0,23 0,878
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların Do�ru
Bilinen Rakam Sayısı (Düz), Do�ru Bilinen Rakam Sayısı (Ters), Toplam Rakam Sayısı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,733, p=0,511,
p=878).
Tablo-18: Continue Performance Test- Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
CPT Düz Do�ru Sayısı 19,35±1,3 19,18±1,94 19,94±0,34 2,878 0,06 CPT Düz Yanlı� Sayısı 0,3±0,62 0,26±0,6 0,09±0,29 1,54 0,218 CPT Ters Do�ru Sayısı 4,05±0,88 4,2±1,09 4,56±0,61 2,787 0,065 CPT Ters Yanlı� Sayısı 1,65±2,35 1,07±2,57 0,41±0,89 2,809 0,064 CPT Toplam Do�ru Sayısı 23,41±1,61 23,38±2,68 24,5±0,75 3,706 0,027 CPT Toplam Yanlı� Sayısı 1,95±2,36 1,33±2,68 0,5±0,9 3,661 0,028
Tablo-19:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi continu toplam
do�ru sayısı contınu toplam
yanlı� sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,998 0,386 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,064 0,019 �izofreni/Sa�lıklı 0,029 0,199
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Düz Do�ru Sayısı, Düz Yanlı�
Sayısı, Ters Do�ru Sayısı, Ters Yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,06, p=0,218, p=0,065, 0,064).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Toplam Do�ru Sayısı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,027). Sa�lıklı grubun
CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmu� (p=0,029), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
88
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT Toplam yanlı� Sayısı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,028). Sa�lıklı grubun
CPT Toplam yanlı� Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
dü�ük bulunmu� (p=0,019), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-20: Continue Performance Test- Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
CPT Düz Do�ru Sayısı 19,35±1,3 19,43±1,04 18,94±2,52 19,94±0,34 2,49 0,063 CPT Düz Yanlı� Sayısı 0,3±0,62 0,2±0,61 0,32±0,6 0,09±0,29 1,28 0,284 CPT Ters Do�ru Sayısı 4,05±0,88 4,47±0,68 3,94±1,34 4,56±0,61 3,62 0,015 CPT Ters Yanlı� Sayısı 1,65±2,35 0,8±1,42 1,32±3,34 0,41±0,89 2,16 0,096 CPT Toplam Do�ru Sayısı 23,41±1,61 23,9±1,45 22,87±3,44 24,5±0,75 3,83 0,011 CPT Toplam Yanlı� Sayısı 1,95±2,36 1±1,53 1,65±3,44 0,5±0,9 2,86 0,039
Tablo-21:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi CPT Ters
Do�ru Sayısı CPT Toplam Do�ru Sayısı
CPT Toplam Yanlı� Sayısı
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,258 0,754 0,319 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,952 0,701 0,947 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,094 0,105 0,035 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,107 0,196 0,678 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,978 0,64 0,812 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,031 0,007 0,171
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT
Düz Do�ru Sayısı, Düz Yanlı� Sayısı, Ters Yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,063, p=0,284, p=0,096).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT
Ters Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı �izofreni grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,029), di�er gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT
Ters Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT ters Do�ru Sayısı puanı Nonparanoid �izofreni grubundan
89
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,031), di�er gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT
Toplam Do�ru Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,027). Sa�lıklı grubun CPT Toplam Do�ru Sayısı puanı Nonparanoid �izofreni
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,007), di�er gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların CPT
Toplam yanlı� Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,028). Sa�lıklı grubun CPT Toplam yanlı� Sayısı puanı paranoid bozukluk grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,035), di�er gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-22: �z Sürme TestiA-B - Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
�z Sürme A Süresi Sn Olarak 60,11±29,33 59,69±48,03 41,32±11,55 3,216 0,043 �z Sürme A Hata Sayısı 0,27±0,65 0,31±1,03 0,12±0,33 0,663 0,517 �z Sürme B Sn Olarak Zaman 146,19±76,52 157,79±87,08 109,65±51,49 4,403 0,014 �z Sürme B Hata Sayısı 1,44±1,93 1,67±1,99 1,03±1,36 1,344 0,264
Tablo-23:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi iz sürme süresi
sn olarak iz sürme B sn olarak zaman
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,998 0,751 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,079 0,112 �izofreni/Sa�lıklı 0,049 0,009
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların �z Sürme A Hata Sayısı, �z Sürme B
Hata Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır
(p=0,517, p=0,264).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, �z
Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,043, p=0,014). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, �z
Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı
derecede dü�ük bulunmu� (p=0,049, p=0,009), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)
90
Tablo-24: �z Sürme Testi A-B – Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
�z Sürme A Süresi Sn Olarak 60,11±29,33 47,43±19,52 71,55±62,85 41,32±11,55 4,54 0,005 �z Sürme A Hata Sayısı 0,27±0,65 0,3±0,7 0,32±1,28 0,12±0,33 0,44 0,723 �z Sürme B Sn Olarak Zaman 146,19±76,5 146,07±82,3 169,13±91,3 109,65±51,4 3,41 0,02 �z Sürme B Hata Sayısı 1,44±1,93 1,6±1,87 1,74±2,13 1,03±1,36 0,92 0,433
Tablo-25:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi �z Sürme Süresi Sn
Olarak �z Sürme B Sn Olarak Zaman
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,476 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,557 0,61 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,122 0,187 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,043 0,639 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,905 0,226 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,004 0,009
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z
Sürme A Hata Sayısı, �z Sürme B Hata Sayısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,723, p=0,433).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z
Sürme A Süresi Sn Olarak puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,005). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme A Süresi Sn Olarak, puan
ortalamaları nonparanoid �izofreni ve paranoid �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı
derecede dü�ük bulunmu� (p=0,004, p=0,043), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların �z
Sürme B Sn Olarak Zaman puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,02). Sa�lıklı grubun grupların �z Sürme B Sn Olarak Zaman puan
ortalamaları nonparanoid �izofreni grubundan istatistikel olarak anlamlı derecede dü�ük
bulunmu� (p=0,009), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir
(p>0,05)
91
Tablo-26: Sözel akıcılık Testi ( Hayvan ismi) - Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P
Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 20,41±6,44 17,65±4,86 20,03±5,33 3,745 0,026 15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 9,11±2 7,65±2,1 8,62±1,76 6,854 0,001 30. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 4,68±2,14 4,1±2,22 5±1,94 2,173 0,118 45. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 2,84±1,61 2,9±1,83 3,76±2,16 2,88 0,06 60. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 3,16±1,8 2,95±1,85 2,62±2,06 0,745 0,477
Tablo-27:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi toplam sayılan hayvan sayısı
15. snde sayılan hayvan sayısı
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,039 0,001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,955 0,553 �izofreni/Sa�lıklı 0,101 0,057
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 30. Snde, 45sn de, 60 sn de Sayılan
Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,118,
p=0,06, p=0,477).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 15.
Snde Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,026, p=0,001). �izofreni grubun grupların Toplam Sayılan Hayvan Sayısı
15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk grubundan istatistikel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,039, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05)
Tablo-28: Sözel akıcılık Testi ( Hayvan ismi) - Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
Toplam Sayılan Hayvan Sayısı 20,41±6,44 19,87±4,15 15,42±4,52 20,03±5,33 6,40 0,0001 15. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 9,11±2 8,13±1,93 7,16±2,18 8,62±1,76 5,92 0,001 30. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 4,68±2,14 4,77±2,22 3,42±2,05 5±1,94 3,69 0,014 45. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 2,84±1,61 3,45±1,84 2,35±1,66 3,76±2,16 3,84 0,011 60. Snde Sayılan Hayvan Sayısı 3,16±1,8 3,42±1,54 2,48±2,03 2,62±2,06 1,80 0,151
92
Tablo-29:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
toplam sayılan
hayvan sayısı
15. snde sayılan
hayvan sayısı
30. snde sayılan
hayvan sayısı
45. snde sayılan
hayvan sayısı Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,975 0,172 0,997 0,513 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,001 0,0001 0,064 0,699 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,991 0,72 0,914 0,143 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,005 0,213 0,052 0,085 Paranoid �izofreni/ Sa�lıklı 0,999 0,749 0,972 0,901 Nonparanoid �izofreni/ Sa�lıklı 0,002 0,015 0,012 0,01
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 60 sn
de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır
(p=0,151).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni,nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,0001). Nonparanoid �izofreni grubun grupların Toplam Sayılan Hayvan
Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk, Paranoid �izofreni, sa�lıklı grubundan istatistikel
olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001, p=0,005, p=0,002), di�er gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15sn
de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,001). Nonparanoid �izofreni grubun grupların 15 sn Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları
paranoid bozukluk, sa�lıklı grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
(p=0,0001, p=0,015), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir
(p>0,05)
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 30
ve 45sn de Sayılan Hayvan Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,04, p=0,011). Nonparanoid �izofreni grubun grupların 30 ve 45 sn Sayılan
Hayvan Sayısı ortalamaları sa�lıklı grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük
bulunmu� (p=0,012, p=0,01), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05)
93
Tablo-30: Sözel Akıcılık Testi (K,A,S Harfi ile ba�layan kelime)- Üç grup arasında kar�ıla�tırma ,
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F P
K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 10,57±4,11 9,6±4,01 12,44±5,45 4,497 0,013 15.Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 5,19±1,93 4,32±1,73 4,97±1,87 3,031 0,052 30. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,73±1,15 2,19±1,49 2,5±1,71 2,514 0,085 45. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,65±1,49 1,48±1,18 2,44±1,71 5,188 0,007 60. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2±1,29 1,65±1,52 2,56±1,83 3,842 0,024 A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 7,51±3,66 7,47±3,71 7,97±4,16 0,207 0,813 15. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 3,7±1,71 3,81±1,69 3,79±1,7 0,046 0,955 30. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,59±1,12 1,31±1,2 1,91±1,64 2,411 0,094 45. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,35±1,16 1,37±1,81 1,12±1,12 0,345 0,709 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 0,86±1,06 1,18±1,35 1,15±1,16 0,815 0,445 S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 8,89±4,69 8,45±3,74 11,29±4,69 5,101 0,007 15. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 4,03±1,67 4,06±1,78 4,82±1,47 2,694 0,071 30. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2,08±1,55 1,73±1,32 2,44±1,54 2,757 0,067 45. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,49±1,57 1,35±0,98 1,91±1,52 2,008 0,138 60. Sn Sharfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,3±1,35 1,26±1,09 2,12±1,43 5,736 0,004 Toplam Perseverasyon Sayısı 1,57±1,59 1,76±2,21 2,15±2,58 0,662 0,517 Toplam Kelime Sayısı/3 8,95±3,82 8,5±3,37 10,56±4,49 3,286 0,041
Tablo-31:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
K harfi ile sayılan kelime
sayısı
45. sn K harfi ile sayılan
kelime sayısı
60. sn K harfi ile sayılan
kelime sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,544 0,842 0,511 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,178 0,049 0,281 �izofreni/Sa�lıklı 0,008 0,005 0,015
Tablo-32:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi S harfi ile sayılan
kelime sayısı 60. sn S harfi ile
sayılan kelime sayısı
toplam kelime sayısı/3
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,873 0,988 0,839 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,047 0,016 0,175 �izofreni/Sa�lıklı 0,005 0,004 0,03
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 15.Sn, 30 sn K Harfi �le Sayılan Kelime
Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,052, p=0,085).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı, 15. Sn,
30Sn, 45 sn, 60sn de A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,813, p=0,955, p=0,094, p=0,709, p=0,445).
94
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 15. Sn, 30Sn, 45 sn de S Harfi �le
Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır
(p=0,071, p=0,067, p=0,138).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Perseverasyon Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,517).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,013). Sa�lıklı grubun
K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmu� (p=0,008), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların 45. Sn ve 60 sn de K Harfi �le Sayılan
Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,007,
p=0,024). Sa�lıklı grubun 45. Sn ve 60 sn de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı �izofreni
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,005, p=0,015), di�er
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların S Harfi �le ve 60 sn de S harfi ile
Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,007, p=0,004). Sa�lıklı grubun Harfi �le ve 60 sn de S harfi ile Sayılan Kelime Sayısı
paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,047, p=0,005) (p=0,016, p=0,004), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların toplam kelime sayısı/3 ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,041). Sa�lıklı grubun toplam
kelime sayısı/3 �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,03), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
95
Tablo-33: Sözel Akıcılık Testi (K,A,S Harfi ile ba�layan kelime)-Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid Bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 10,57±4,11 10,97±3,93 8,23±3,66 12,44±5,45 5,16 0,002 15.Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 5,19±1,93 4,74±1,81 3,9±1,56 4,97±1,87 3,18 0,026 30. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,73±1,15 2,65±1,68 1,74±1,12 2,5±1,71 3,78 0,012 45. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,65±1,49 1,81±1,19 1,16±1,1 2,44±1,71 4,60 0,004 60. Sn K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2±1,29 1,77±1,56 1,52±1,48 2,56±1,83 2,69 0,049 A Harfi �le Sayılan 7,51±3,66 7,81±3,46 7,13±3,96 7,97±4,16 0,30 0,826 15. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 3,7±1,71 4,03±1,56 3,58±1,8 3,79±1,7 0,40 0,756 30. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,59±1,12 1,42±1,36 1,19±1,01 1,91±1,64 1,76 0,159 45. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,35±1,16 1,61±2,2 1,13±1,31 1,12±1,12 0,78 0,51 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 0,86±1,06 1,1±1,35 1,26±1,37 1,15±1,16 0,63 0,598 S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 8,89±4,69 9,1±3,52 7,81±3,89 11,29±4,69 3,89 0,011 15. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 4,03±1,67 4,13±1,41 4±2,11 4,82±1,47 1,81 0,148 30. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 2,08±1,55 2,1±1,37 1,35±1,17 2,44±1,54 3,28 0,023 45. Sn S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,49±1,57 1,35±0,95 1,35±1,02 1,91±1,52 1,33 0,268 60. Sn Sharfi �le Sayılan Kelime Sayısı 1,3±1,35 1,39±1,17 1,13±0,99 2,12±1,43 4,03 0,009 Toplam Perseverasyon Sayısı 1,57±1,59 2,16±2,58 1,35±1,7 2,15±2,58 1,17 0,324 Toplam Kelime Sayısı/3 8,95±3,82 9,16±3,12 7,84±3,53 10,56±4,49 2,83 0,041
Tablo-34:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi K harfi ile
sayılan
15.sn K harfi ile sayılan
30. sn K harfi ile sayılan
45. sn K harfi ile sayılan
60. sn K harfi ile sayılan
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,982 0,738 0,044 0,968 0,932 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,122 0,018 0,998 0,486 0,574 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,269 0,957 0,109 0,083 0,426 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,064 0,258 0,064 0,272 0,914 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,524 0,957 0,977 0,266 0,173 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,001 0,08 0,146 0,001 0,034
96
Tablo-35:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
S harfi ile sayılan
30. sn S harfi ile sayılan
60. sn S harfi
ile sayılan
toplam kelime sayısı/3
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,997 0,998 0,991 0,996 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,722 0,157 0,947 0,628 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,083 0,713 0,031 0,278 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,632 0,171 0,851 0,517 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,161 0,766 0,089 0,448 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,005 0,012 0,008 0,02
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların A
Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı, 15, 30., 45., 60. Sn A Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,826, p=0,756,
p=0,159, p=0,51, p=0,598).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15.
Sn,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmamı�tır (p=0,148, p=0,268).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamı�tır (p=0,324).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların K
Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,002). Sa�lıklı grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları
nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel oalarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 15 sn
de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,026). nonparanoid �izofreni grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı
ortalamaları Paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,018), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir
(p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların 30 sn de
K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,012). Paranoid �izofreni grubun K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları
97
Paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,04),
di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
45.,60 sn de K Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,004,p=0,049). Sa�lıklı grubun K Harfi �le Sayılan Kelime
Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmu� (p=0,001, p=0,034), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların S Harfi
�le Sayılan Kelime Sayısı, 30.,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,011,p=0,023, p=0,009). Sa�lıklı grubun S Harfi
�le Sayılan Kelime Sayısı, 30.,60 sn de S Harfi �le Sayılan Kelime Sayısı ortalamaları
Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,005, p=0,012, p=0,008), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Kelime Sayısı/3 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,041). Sa�lıklı grubun Kelime Sayısı/3 ortalamaları Nonparanoid �izofreni grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,02), di�er gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-36: Sözel akıcılık (Meyve-insan ismi e�le�tirme) Testi: Üçlü grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni Sa�lıklı F p
Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı 5,24±2,15 5,65±2,12 7,79±1,82 16,237 0,0001 E�lemede Terslik Sayısı 0,54±0,93 0,5±0,86 0,82±1,31 1,189 0,308 Olu�amamı� �kili Kelime Sayısı 0,97±1,32 0,87±1,23 0,21±0,59 4,95 0,008 Kategoride Perseverasyon Sayısı 0,24±0,44 0,35±0,77 0,44±0,7 0,77 0,465
Tablo-37:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi meyve- insan ismi
e�leme sayısı
olu�amamı� ikili kelime
sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,615 0,902 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,0001 0,012 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,017
98
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun
Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların E�lemede Terslik Sayısı , Kategoride
Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır
(p=0,308, p=0,465).
Tablo-38:
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p
Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı 5,24±2,15 5,87±1,91 5,42±2,32 7,79±1,82 11,05 0,0001 E�lemede Terslik Sayısı 0,54±0,93 0,55±0,68 0,45±1,03 0,82±1,31 0,83 0,477 Olu�amamı� �kili Kelime Sayısı 0,97±1,32 0,97±1,3 0,77±1,18 0,21±0,59 3,44 0,019 Kategoride Perseverasyon Sayısı 0,24±0,44 0,29±0,59 0,42±0,92 0,44±0,7 0,70 0,554
Tablo-39:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
meyve- insan ismi e�leme
sayısı
olu�amamı� ikili kelime
sayısı Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,594 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,985 0,89 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,0001 0,023 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,824 0,908 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,001 0,035 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,184
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
grupların Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun Meyve- �nsan �smi E�leme Sayısı paranoid
bozukluk Paranoid �izofreni ve Nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
99
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
grupların Olu�amamı� �kili Kelime sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun Olu�amamı� �kili Kelime sayısı paranoid
bozukluk Paranoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,023, p=0,035), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir
(p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
grupların E�lemede Terslik Sayısı , Kategoride Perseverasyon Sayısı ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,477, p=0,554).
Tablo-40: Stroop Testi-Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
Bölüm 1 Süre Sn Olarak 14,86±5,79 13,65±5,94 11,21±2,57 4,485 0,013 Bölüm 1 Hata Sayısı 0,03±0,16 0,03±0,25 0±0 0,316 0,73 Bölüm 1 Düzeltme Sayısı 0,03±0,16 0,03±0,25 0±0 0,316 0,73 Bölüm 2 Süre 14,03±5,59 13,18±4,58 11,71±2,44 2,442 0,091 Bölüm 2 Hata Sayısı 0,05±0,23 0,1±0,43 0,09±0,29 0,177 0,838 Bölüm 2 Düzeltme Sayısı 0,05±0,23 0,08±0,42 0,06±0,24 0,09 0,914 Bölüm 3 Süre 21±9,98 20,29±6,9 15,29±3,34 6,753 0,002 Bölüm 3 Hata Sayısı 0,89±1,31 1,27±1,52 0,68±0,98 2,402 0,095 Bölüm 3 Düzeltme Sayısı 0,65±1,06 0,77±1,22 0,41±0,7 1,271 0,284 Bölüm 4 Süre 31,78±19,28 27,23±9,31 22,06±6,07 5,479 0,005 Bölüm 4 Hata Sayısı 1,3±2,05 1,21±1,42 0,5±0,9 3,056 0,05 Bölüm 4 Düzeltme Sayısı 0,89±1,59 0,85±1,13 0,41±0,86 1,786 0,172 Bölüm 5 Süre 38,78±20,52 36,68±13,93 34,68±17,45 0,525 0,593 Bölüm 5 Hata Sayısı 3,78±4,53 4,21±3,43 3,38±3,39 0,548 0,579 Bölüm 5 Düzeltme Sayısı 1,57±1,72 2,47±1,89 1,79±1,34 3,665 0,028
Tablo-41:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
bölüm 1 süre sn olarak
bölüm 3 süre
bölüm 4 süre
bölüm 4 hata sayısı
bölüm 5 düzeltme sayısı
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,502 0,885 0,178 0,958 0,031 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,009 0,003 0,003 0,07 0,844 �izofreni/Sa�lıklı 0,075 0,004 0,123 0,043 0,158
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 1 Hata Sayısı , hata sayısı,
Bölüm 2 Süre, Bölüm 2 Düzeltme Sayısı, Bölüm 3 Hata Sayısı, Düzeltme Sayısı, Bölüm 4
Düzeltme Sayısı, Bölüm 5 Süre, Hata Sayısı, Düzeltme Sayısı ortalamaları arasında
100
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,73, p=0,091, p=0,838, p=0,914, p=0,095,
p=0,284, p=0,172, p=0,593, p=0,579).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 1 Süre Sn ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,013). Sa�lıklı grubun Bölüm 1
Süre Sn Olarak ortalama puanları paranoid bozukluk grubundan istatistiksel olarak anlamlı
derecede dü�ük bulunmu� (p=0,009), di�er gruplar arasında istatistksel olarak anlamlı fark
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 3 Süre Sn , Bölüm 4 Süre Sn ,
Bölüm 4 Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,002, p=0,005, p=0,05). Sa�lıklı grubun Bölüm 3 Süre Sn , Bölüm 4 Süre Sn , Bölüm 4
Hata Sayısı ortalama puanları paranoid bozukluk ve �izofreni grubundan istatistksel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,009, p=0,003, p=0,003, p=0,043), di�er gruplar
arasında istatistksel olarak anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Bölüm 5 Düzeltme Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,028). �izofreni grubun
Bölüm 5 Düzeltme Sayısı ortalama puanları paranoid bozukluk grubundan istatistksel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,031), di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-42:
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) Sa�lıklı (n:34) F p
Bölüm 1 Süre Sn Olarak 14,86±5,79 12,61±3,77 14,68±7,43 11,21±2,57 3,83 0,011 Bölüm 1 Hata Sayısı 0,03±0,16 0±0 0,06±0,36 0±0 0,79 0,505 Bölüm 1 Düzeltme Say. 0,03±0,16 0±0 0,06±0,36 0±0 0,79 0,505 Bölüm 2 Süre 14,03±5,59 12,23±3,83 14,13±5,12 11,71±2,44 2,60 0,055 Bölüm 2 Hata Sayısı 0,05±0,23 0,06±0,25 0,13±0,56 0,09±0,29 0,29 0,832 Bölüm 2 Düzeltme Say. 0,05±0,23 0,06±0,25 0,1±0,54 0,06±0,24 0,11 0,955 Bölüm 3 Süre 21±9,98 19,52±6,28 21,06±7,49 15,29±3,34 4,73 0,004 Bölüm 3 Hata Sayısı 0,89±1,31 1,45±1,65 1,1±1,37 0,68±0,98 1,97 0,122 Bölüm 3 Düzeltme Say. 0,65±1,06 1,1±1,49 0,45±0,77 0,41±0,7 2,85 0,04 Bölüm 4 Süre 31,78±19,28 25,19±7,04 29,26±10,87 22,06±6,07 4,23 0,007 Bölüm 4 Hata Sayısı 1,3±2,05 1,1±1,27 1,32±1,56 0,5±0,9 2,14 0,098 Bölüm 4 Düzeltme Say. 0,89±1,59 0,9±1,19 0,81±1,08 0,41±0,86 1,21 0,307 Bölüm 5 Süre 38,78±20,52 34,1±11,4 39,26±15,85 34,68±17,45 0,84 0,476 Bölüm 5 Hata Sayısı 3,78±4,53 3,68±3,22 4,74±3,61 3,38±3,39 0,78 0,507 Bölüm 5 Düzeltme Sayısı 1,57±1,72 2,58±2,05 2,35±1,74 1,79±1,34 2,52 0,061
101
Tablo-43:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi bölüm 1 süre
sn olarak bölüm 3 süre
bölüm 3 düzeltme sayısı
bölüm 4 süre
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,286 0,836 0,293 0,125 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,999 0,998 0,866 0,835 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,017 0,005 0,776 0,005 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,402 0,836 0,072 0,565 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,698 0,089 0,042 0,736 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,037 0,008 0,999 0,087
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Bölüm 1 Süre Sn, Bölüm 3 Süre ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,011, p=0,04). Sa�lıklı grubun Bölüm 1 Süre Sn, Bölüm 3 Süre ortalamaları
Paranoid bozukluk ve Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı
derecede dü�ük bulunmu� (p=0,017, p=0,037, p=0,005, p=0,008), di�er gruplar arasında
istatistksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Bölüm 3 Düzeltme Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,04). Sa�lıklı grubun Bölüm 3 Düzeltme Sayısı ortalamaları Paranoid �izofreni
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,042 ), di�er gruplar
arasında istatistksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Bölüm 4 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,007).
Sa�lıklı grubun Bölüm 4 ortalamaları Paranoid bozukluk gruplarından istatistiksel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,042 ), di�er gruplar arasında istatistksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
102
Tablo-44: Sözel Bellek Süreçleri Testi-Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
Sözel Bellek Süreçleri Top. Ögr. 50,46±10,32 48,65±9,22 56,29±6,95 8,001 0,001 Tam Ö�renme 5,86±1,69 6,48±1,08 5,38±1,48 7,414 0,001 Agırlıklı Ö�renme Oranı 7,27±1,45 7,07±1,32 7,97±1,03 5,451 0,005 Ö�renme Esnasın. Tekrar. 3,32±2,88 4,76±3,71 4,82±3,85 2,272 0,107 Yanlı�lar Ö�renme Fazında 0,62±1,09 1,19±1,7 0,68±0,94 2,599 0,078 Anlık Bellek 4,24±1,53 4,23±1,65 5,24±1,5 5,081 0,008 En Yuksek Ö�renme Puanı 8,73±1,33 8,55±1,44 9,56±0,79 7,162 0,001 Recall 6,46±2,98 5,66±2,83 7,88±1,68 7,818 0,001 Recognation 2,54±1,83 3,32±2,16 1,91±1,48 6,214 0,003 Toplam Hatırlama 6,46±2,98 5,95±2,69 7,88±1,68 6,296 0,002 Kayıp 1±2,37 0,95±1,43 0,21±0,59 2,846 0,062 Hatırlama Esnasın. Tekrar.r 0,22±0,53 0,4±0,73 0,35±0,54 1,007 0,368 Hatırlama Esnasınd. Yanlı�lar 0,41±0,86 1,02±1,22 0,5±0,96 4,704 0,011
Tablo-45:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
sözel bellek süreçleri
toplam ögrenme tam ögrenme
a�ırlıklı ögrenme
oranı anlık bellek
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,598 0,077 0,735 0,998 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,018 0,302 0,058 0,023 �izofreni/Sa�lıklı 0,0001 0,001 0,003 0,008
Tablo-46:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
en yuksek ögrenme puanı recall recognation
toplam hatırlama
hatırlama esnasında yanlı�lar
Paranoid bozukluk/ �izofreni 0,772 0,31 0,122 0,606 0,016 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,017 0,059 0,352 0,05 0,926 �izofreni/Sa�lıklı 0,001 0,0001 0,002 0,001 0,061
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Ö�renme Esnasında Tekrar, Yanlı�lar
Ö�renme Fazında , Kayıp, Hatırlama Esnasın. Tekrarlar ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,107, p=0,078, p=0,062, p=0,368)
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Sözel Bellek Süreçleri Toplam
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,001). Sa�lıklı
grubun Sözel Bellek Süreçleri Toplam ortalamaları paranoid bozukluk ve �izofreni
103
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,017, p=0,001), di�er
gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Ö�renme ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,005). Sa�lıklı grubun ö�renme
ortalamaları �izofreni gruplarından istatistksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
( p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Anlık Bellek ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,005). Sa�lıklı grubun Anlık Bellek
ortalamaları Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmu� (p=0,05, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların en yüksek ö�renme oranı, toplam
hatırlama ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır
(p=0,001,p=0,002). Sa�lıklı grubun en yüksek ö�renme oranı, toplam hatırlama ortalamaları
Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,017, p=0,001) (p=0,05, p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların recall, Recognation ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,001,p=0,003). Sa�lıklı grubun
recall, Recognation ortalamaları Paranoid bozukluk ve �izofreni gruplarından istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,0001, p=0,002), di�er gruplar arasında
istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Hatırlama Esnasında Yanlı�lar
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,011). Paranoid
bozukluk grubun Hatırlama Esnasında Yanlı�lar ortalamaları �izofreni gruplarından
istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,016) ,di�er gruplar arasında
istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
104
Tablo-47: Sözel Bellek Süreçleri Testi-Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni
(n:31) sa�lıklı (n:34) F p
Sözel Bellek Süreçleri Toplam Ö�renme Puanı 50,46±10,32 51,32±7,46 45,97±10,11 56,29±6,95 7,40 0,0001 Tam Ö�renme 5,86±1,69 6,52±0,81 6,45±1,31 5,38±1,48 4,92 0,003 Agırlıklı Ö�renme Oranı 7,27±1,45 7,4±1,07 6,74±1,48 7,97±1,03 5,08 0,002 Ö�renme Esnasında Tekrarlamalar 3,32±2,88 5,74±3,72 3,77±3,47 4,82±3,85 3,21 0,025 Yanlı�lar Ö�renme Fazında 0,62±1,09 0,97±1,74 1,42±1,65 0,68±0,94 2,30 0,081 Anlık Bellek 4,24±1,53 4,42±1,78 4,03±1,52 5,24±1,5 3,69 0,014 En Yuksek Ö�renme Puanı 8,73±1,33 9,19±0,98 7,9±1,56 9,56±0,79 11,39 0,0001 Recall 6,46±2,98 6,68±2,43 4,65±2,87 7,88±1,68 8,86 0,0001 Recognation 2,54±1,83 2,77±1,87 3,87±2,32 1,91±1,48 6,02 0,001 Toplam Hatırlama 6,46±2,98 6,97±2,12 4,94±2,84 7,88±1,68 7,99 0,0001 Kayıp 1±2,37 0,48±1,06 1,42±1,61 0,21±0,59 3,76 0,013 Hatırlama Esnasında Tekrarlamalar 0,22±0,53 0,52±0,89 0,29±0,53 0,35±0,54 1,33 0,268 Hatırlama Esnasında Yanlı�lar 0,41±0,86 0,61±0,99 1,42±1,31 0,5±0,96 6,47 0,0001
Tablo-48:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
sözel bellek süreçleri toplam
ögrenme tam
ögrenme
agırlıklı ögrenme
oranı
ögrenme esnasında
tekrarlamalar Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,978 0,212 0,977 0,023 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,16 0,3 0,324 0,952 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,029 0,455 0,096 0,267 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,082 0,998 0,181 0,117 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,109 0,005 0,269 0,713 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,01 0,001 0,618
105
Tablo-49:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi anlık bellek
en yuksek ögrenme puanı recall Recognation
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,968 0,384 0,985 0,957 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,947 0,024 0,018 0,02 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,042 0,019 0,087 0,499 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,771 0,0001 0,009 0,102 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,161 0,609 0,226 0,256 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,012 0,0001 0,0001 0,0001
Tablo-50:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi toplam
hatırlama kayıp
Hatırlama esnasında yanlı�lar
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,834 0,54 0,844 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,055 0,699 0,0001 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,073 0,151 0,981 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,007 0,093 0,012 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,444 0,895 0,972 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,0001 0,011 0,002
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların sözel
bellek süreçleri toplam ögrenme ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,0001). Sa�lıklı grubun sözel bellek süreçleri toplam ögrenme ortalamaları
Paranoid bozukluk ve nonparanoid gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,020, p=0,0001 ), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir
(p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların tam
ö�renme ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,003).
Sa�lıklı grubun tam ö�renme ortalamaları Paranoid �izofreni ve Nonparanoid �izofreni
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,005, p=0,01 ), di�er
gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Agırlıklı Ö�renme Oranı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,002). Sa�lıklı grubun Agırlıklı Ö�renme Oranı ortalamaları Nonparanoid �izofreni
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,001), di�er gruplar
arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Ö�renme Esnasında Tekrar.ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
106
(p=0,025). Sa�lıklı grubun Ö�renme Esnasında Tekrarlar ortalamaları Paranoid bozukluk
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,002), di�er gruplar
arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Ö�renme Esnasında Tekrar.ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,025). Paranoid bozukluk grubun Ö�renme Esnasında Tekrarlar ortalamaları Paranoid
�izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,023), di�er
gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların Anlık
Bellek, Toplam Hatırlama ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,014, p=0,0001). Sa�lıklı grubun Anlık Bellek, Toplam Hatırlama ortalamaları Paranoid
bozukluk ve Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,042,p=0,012) (p=0,007, p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Recall, Recognation ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,001, p=0,0001). Nonparanoid �izofreni grubun Recall, Recognation ortalamaları
Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,018, p=0,0001) (p=0,02, p=0,0001), di�er gruplar arasında istatistiksel
farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-51: Wisconsin Kart E�le�tirme Testi- Üç grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk �izofreni sa�lıklı F p
Toplam Cevap Sayısı 117,03±24,92 124,82±10,84 123,18±13,51 2,649 0,075 Toplam Yanlı� Sayısı 57,89±27,31 68,4±24,14 57,24±19,69 3,36 0,038 Toplam Do�ru Sayısı 58,59±18,92 56,13±19,34 65,24±13,57 2,858 0,061 Tamamlanan Kategori Sayısı 2,95±2,16 2,06±2,02 3,15±1,71 4,093 0,019 Perseveratif Tepki Sayısı 51,92±37,28 59,89±41,18 32,68±19,43 6,397 0,002 Perseveratif Hata Sayısı 41,57±27,32 46,02±29,44 28,88±15,42 4,835 0,009 Perseveratif Olmayan Hata Sayısı 16,81±12,6 22,95±20,14 29,68±17,37 4,717 0,011 Perseveratif Hata Yüzdesi 33,24±20,6 36,94±22,25 24,18±13,09 4,567 0,012 �lkkategoride Kullanılan Deneme Sayısı 40,95±43,21 60,58±52,86 25,76±27,42 6,944 0,001 Toplam Do�ru Sayısı 41,3±22,54 36,15±24,42 45,82±17,11 2,158 0,12 Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi 36,59±23,55 29,72±21,19 38,44±17,44 2,325 0,102 Kurulumu Sürdürmede Ba�arısızlık 0,84±1,14 1,1±1,33 1±1,41 0,458 0,634
107
Tablo-52:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
toplam yanlı� sayısı
tamamlanan kategori
sayısı perseveratif tepki sayısı
perseveratif hata sayısı
Paranoid bozukluk/�izofreni 0,089 0,083 0,531 0,688 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,993 0,905 0,061 0,099 �izofreni/Sa�lıklı 0,045 0,029 0,001 0,006
Tablo-53:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
perseveratif olmayan
hata sayısı
perseveratif hata
yüzdesi
�lkkategoride kullanılan
deneme sayısı Paranoid bozukluk/�izofreni 0,214 0,643 0,089 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,006 0,132 0,329 �izofreni/Sa�lıklı 0,174 0,007 0,001
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Cevap Sayısı, Toplam Do�ru
Sayısı , Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi, Kurulumu Sürdürmede Ba�arısızlık ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamı�tır (p=0,075, P=0,061, p=0,102, p=0,634).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,038). sa�lıklı grubun Toplam Yanlı�
Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
(p=0,045) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,019). sa�lıklı grubun Tamamlanan
Kategori Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmu� (p=0,029) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Tepki Sayısı, Perseveratif
Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,002,p=0,009).
sa�lıklı grubun Perseveratif Tepki Sayısı, Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları �izofreni
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001, p=0,006) ,di�er
gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Hata Yüzdesi, �lkkategoride
Kullanılan Den. Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,012,p=0,001). sa�lıklı grubun Perseveratif Hata Yüzdesi, �lkkategoride Kullanılan Den.
Sayısı ortalamaları �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük bulunmu�
(p=0,007, p=0,001) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
108
Paranoid bozukluk, �izofreni ve sa�lıklı grupların Perseveratif Olmayan Hata Sayısı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,01). sa�lıklı grubun
Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları paranoid bozukluk gruplarından istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,029) ,di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
Tablo-54: : Wisconsin Kart E�le�tirme Testi-Dört grup arasında kar�ıla�tırma
Paranoid bozukluk
(n:37)
Paranoid �izofreni
(n:31)
Nonparanoid �izofreni (n:31)
sa�lıklı (n:34) F p
Top. Cevap Sayısı 117,03±24,92 122,9±13,5 126,74±7 123,18±13,51 2,04 0,111 Top. Yanlı� Sayısı 57,89±27,31 62,58±24,94 74,23±22,2 57,24±19,69 3,52 0,017 Top. Do�ru Sayısı 58,59±18,92 59,74±18,72 52,52±19,57 65,24±13,57 2,78 0,044 Tamamlanan Kategori Sayısı 2,95±2,16 2,52±2,25 1,61±1,69 3,15±1,71 3,86 0,011 Perseveratif Tepki Sayısı 51,92±37,28 51,52±41,4 68,26±39,87 32,68±19,43 5,50 0,001 Perseveratif Hata Sayısı 41,57±27,32 40,48±28,8 51,55±29,5 28,88±15,42 4,22 0,007 Perseveratif Olmayan Hata Sayısı 16,81±12,6 25,26±21,9 20,65±18,28 29,68±17,37 3,50 0,017 Perseveratif Hata Yüzdesi 33,24±20,6 32,03±22,01 41,84±21,74 24,18±13,09 4,40 0,006 �lk kategoride Kul. Deneme Sayısı 40,95±43,21 53,39±52,08 67,77±53,51 25,76±27,42 5,18 0,002 Kavramsal Düzey Tepki Sayısı 41,3±22,54 41,35±25 30,94±23,06 45,82±17,11 2,62 0,054 Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi 36,59±23,55 34,44±21,83 25±19,75 38,44±17,44 2,64 0,052 Kurulumu Sür. Ba�arısızlık 0,84±1,14 1,19±1,33 1±1,34 1±1,41 0,42 0,741
Tablo-55:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
toplam yanlı� sayısı
toplam do�ru sayısı
tamamlanan kategori
sayısı perseveratif tepki sayısı
Paranoid bozukluk/Paranoid �izofreni 0,85 0,994 0,807 0,998 Paranoid bozukluk/Nonparanoid �izofreni 0,025 0,499 0,028 0,23 Paranoid bozukluk/sa�lıklı 0,999 0,397 0,973 0,101 Paranoid �izofreni/Nonparanoid �izofreni 0,217 0,381 0,271 0,244 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,803 0,6 0,57 0,14 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,021 0,021 0,009 0,0001
109
Tablo-56:
Tukey Çoklu Kar�ıla�tırma Testi
Perseveratif hata sayısı
perseveratif olmayan
hata sayısı
perseveratif hata
yüzdesi
ilkkategoride kullanılan
deneme say. Paranoid bozukluk/ Paranoid �izofreni 0,998 0,2 0,994 0,665 Paranoid bozukluk/ Nonparanoid �izofreni 0,384 0,808 0,273 0,067 Paranoid bozukluk/ Sa�lıklı 0,162 0,011 0,209 0,483 Paranoid �izofreni/ Nonparanoid �izofreni 0,329 0,732 0,2 0,586 Paranoid �izofreni/sa�lıklı 0,267 0,744 0,371 0,063 Nonparanoid �izofreni/sa�lıklı 0,002 0,165 0,002 0,001
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Cevap Sayısı, Kavramsal Düzey Tepki Sayısı, Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi,
Kurulumu Sür. Ba�arısızlık ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamı�tır (p=0,111, p=0,054, p=0,52, p=0,741).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmu�tur
(p=0,017). Nonparanoid �izofreni grubun Toplam Yanlı� Sayısı ortalamaları Paranoid
bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,025, p=0,021) , di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Toplam Do�ru Sayısı, Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,044, p=0,011). Sa�lıklı grubun Toplam Do�ru Sayısı,
Tamamlanan Kategori Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu� (p=0,021, p=0,009), di�er gruplar arasında
istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Perseveratif Tepki Sayısı , Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmu�tur (p=0,001, p=0,007). sa�lıklı grubun Perseveratif Tepki Sayısı ,
Perseveratif Hata Sayısı ortalamaları Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak
anlamlı derecede dü�ük bulunmu� (p=0,0001, p=0,002), di�er gruplar arasında istatistiksel
farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
110
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,017). sa�lıklı grubun Perseveratif Olmayan Hata Sayısı ortalamaları
Nonparanoid �izofreni gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmu�
(p=0,011), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemi�tir (p>0,05).
Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı grupların
�lkkategoride Kul. Den. Sayısı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmu�tur (p=0,002). Nonparanoid �izofreni grubun �lkkategoride Kul. Den.
Sayısıortalamaları Paranoid bozukluk ve sa�lıklı gruplarından istatistiksel olarak anlamlı
derecede dü�ük bulunmu� (p=0,001), di�er gruplar arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemi�tir (p>0,05).
111
TARTI�MA
Bu çalı�mada de�erlendirmeye alınan 37 paranoid bozukluk ve 34 sa�lıklı kontrol
olgusunda ya� ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. 31 paranoid
�izofreni ve 31 nonparanoid �izofreni hastaları ( 28 ayırtedilmemi� �izofreni, 2 dezorganize
�izofreni, 1 basit �izofreni) ya� ortalamaları açısından birbirine uyumlu olmakla birlikte hem
ayrı ayrı hem de birlikte de�erlendirildiklerinde paranoid bozukluk ve sa�lıklı kontrol
grubuna göre ya� ortalamalarının daha dü�ük oldu�u görüldü. Bu sonuç �izofreninin paranoid
bozuklu�a göre daha erken ya�ta ba�ladı�ı bilgisi ile uyumludur ( Kaplan and Sadock,1997).
Cinsiyet faktörünün dı�lanması açısından da sadece erkek hasta ve erkek kontrol grubu
çalı�maya alındı. Gruplar arasında ö�renim sürelerinin ortalamaları açısından fark
saptanmadı. Hasta ve kontrol gruplarına IQ testi uygulanmamı� olmakla birlikte, zeka
düzeyinin bili�sel i�levleri etkileyebilece�i dü�ünülerek, mental retardasyon klinik olarak
dı�landı ve ö�renim süresi ortalamasının benzer olmasına özen gösterildi.
Klinik psikopatolojinin de�erlendirilmesi için �izofreni ve paranoid bozukluk gruplarına
PANSS uygulandı. Paranoid bozukluk ve �izofreni grupları PANSS toplam ve alt skala
puanları açısından kar�ıla�tırıldı�ında pozitif alt ölçek ve genel psikopatoloji toplam puanları
açısından fark bulunmadı. Bu da �izofreni grubunun en az 3 ay süreyle remisyonda olması
(PANSS�70) ile açıklanabilir. PANSS toplam skoru açısından iki grup kar�ıla�tırıldı�ında
�izofreni grubunun anlamlı düzeyde daha yüksek puan aldı�ı tespit edildi. Bu fark negatif alt
ölçekteki istatistiksel anlamlı farktan kaynaklanıyordu. Sonuç olarak paranoid bozukluk ve
�izofreni grupları klinik psikopatoloji açısından kar�ıla�tırıldı�ında sadece negatif belirtilerde
�izofreni grubunun istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha kötü oldu�u söylenebilir. Üçlü
kar�ıla�tırmada paranoid bozukluk, paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni gruplarının
pozitif alt ölçek toplamı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark
saptanmamı�tır. Ancak negatif alt ölçek toplamı ortalamaları açısında kar�ıla�tırma
yapıldı�ında paranoid bozukluk grubunun paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni
gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede dü�ük puan aldıkları, ayrıca paranoid
�izofreni grubunun ortalamasının nonparanoid �izofreni grubundan istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde dü�ük oldu�u bulundu. Sonuç olarak üç grup arasında pozitif belirti ortalamaları
açısından anlamlı fark bulunmazken, negatif belirti ortalamaları açısından ise nonparanoid
�izofreni grubunun en yüksek, paranoid bozukluk grubunun ise en dü�ük ortalama puana
sahip oldu�u bulundu. Bu belirti da�ılımı DSM-IV ve ICD-10 paranoid bozukluk ve �izofreni
alt tiplerinin tanımı itibariyle literatür ile uyumludur.
112
El baskınlı�ını de�erlendirmek için Edinburg El Tercihi Skalası, ayak ve göz
baskınlı�ını de�erlendirmek için ise NES ölçe�inin ilgili alt bölümü uygulandı. Üçlü
kar�ıla�tırmada paranoid bozukluk, �izofreni, sa�lıklı kontrol grubu arasında el,ayak ve göz
baskınlı�ı puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Dörtlü
kar�ıla�tırmada ise paranoid bozukluk, paranoid �izofreni, nonparanoid �izofreni ve sa�lıklı
kontrol grubu arasında el baskınlı�ı ortalama puanı açısından bir fark yok iken, ayak ve göz
baskınlı�ı açısından paranoid �izofreni grubunun sa�lıklı kontrol grubuna göre istatistiksel
olarak anlamlı derecede farklı oldu�u (sol ayak ve sa� göz baskınlı�ı lehine), di�er gruplar
arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark olmadı�ı saptandı. Paranoid bozuklukta el, ayak
ve göz baskınlı�ını de�erlendiren çalı�ma literatürde bulunmamaktadır. El baskınlı�ı
açısından bu çalı�manın bulguları literatür ile uyumludur. (Egan ve ark.,2001; Crow,1995;
Weinberger ve Elvevarg, 1997). Ancak �izofreni hastalarında el baskınlı�ı açısından fark
tespit eden az sayıda çalı�ma da vardır (Gureje,1988).
Farklı çalı�malarda sa�, sol ve karma el, ayak ve göz baskınlı�ı açısından farklı bulgular
tespit edilmi� olmakla birlikte ortak bulgu �izofrenide motor baskınlık uyumunda
bozuklukların oldu�u yönündedir (örne�in karma el baskınlı�ı; el,göz,ayak baskınlı�ı
arasında zayıf uyum, el-göz çapraz baskınlık artı�ı gibi). Bu çalı�manın ve daha önceki
çalı�maların bulguları birlikte de�erlendirildi�inde, beynin sol lobunun daha geç geli�ti�i ve
�izofreninin beyin matürasyonundaki bir bozuklu�un sonucu oldu�u �eklindeki yaygın kabul
gören nörogeli�imsel hipotezin ı�ı�ında el, göz ve ayak baskınlı�ı arasındaki uyumsuzlu�un
önemli oldu�u dü�ünülmektedir. Bu çalı�mada nonparanoid �izofreni hastalarında el, göz ve
ayak baskınlı�ı açısından di�er gruplarla kar�ıla�tırıldı�ında fark tespit edilmedi�i gibi kendi
aralarında da bir uyumsuzluk saptanmamı�tır. Paranoid �izofreni hastalarında ise sa�lıklı
kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında ayak ve göz baskınlı�ı açısından (sa� göz ve sol ayak
lehine) istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilirken aynı zamanda el, göz ve ayak
baskınlı�ındaki uyumda da bozukluk oldu�u gözlenmi�tir ki bu, Gureje’nin çalı�ması
(Gureje,1988) ile uyumludur .
Silik nörolojik belirtiler NES skalası ile de�erlendirildi. Üç grup silik nörolojik toplam
puan, bütünleyici-duysal fonksiyon, motor koordinasyon, kompleks motor hareket, ilkel
refleks alt skalaları açısından kar�ıla�tırıldı. �izofreni hastalarının paranoid bozukluk ile
yapılan kar�ıla�tırmasında, �izofreni grubunun ilkel refleksler alt skalasında daha yüksek
puan aldı�ı, bunun dı�ında bir fark olmadı�ı bulundu. �izofreni hastalarını di�er I. Eksen
psikiyatrik bozuklukla NES açısından kar�ıla�tıran çok sayıda çalı�ma olmakla birlikte
113
paranoid bozuklu�u �izofreni grubu ile kar�ıla�tıran çalı�maya literatür taramasında
rastlanmadı. �izofreni hastalarını obsessif-kompulsif bozukluk ile (Golton ve ark.,1996),
madde ve bipolar bozukluk hastaları ile (Kinney ve ark.,1999), �izofreni dı�ı psikotik
bozukluk (Keshavan ve ark.,2003), duygudurum bozuklukları (Krebs ve ark.,2000) ile
kar�ıla�tıran çalı�malar �izofreni hastalarında daha yüksek oranda silik nörolojik belirti tespit
etmi�lerdir. Hernekadar paranoid bozuklukla kar�ıla�tırma olmasa da literatür bilgileri
�izofreni hastalarının di�er I.eksen psikiyatrik bozukluklara göre daha fazla silik nörolojik
belirti gösterdiklerini belirtmektedir. �izofreni alt tiplerinin kar�ıla�tırıldı�ı dörtlü grupta ise
paranoid bozukluk- paranoid �izofreni arasında fark olmadı�ı, paranoid bozukluk-
nonparanoid �izofreni sadece kompleks motor hareket skalasında benzer puanlar aldıkları,
di�er tüm alt skalar ve toplam NES skorunda ise nonparanoid �izofreninin daha kötü
performans gösterdi�i bulundu. Literatür taramasında DSM-IV’e göre �izofreni alt tiplerini
NES skalasına göre de�erlendiren çalı�maya rastlanmamakla birlikte pozitif ve negatif
belirtilerle silik nörolojik belirtileri kar�ıla�tıran çalı�malar vardır. Genel olarak silik nörolojik
belirtiler pozitif belirtilerden çok negatif belirtilerle ili�kilendirilmi�tir (Schroder ve ark.,1991;
Whitty ve ark.,2000; Buchanan ve ark.,1990; Tiryaki ve ark.,2003; Chen ve ark.,2000). Bu
çalı�mada DSM-IV kriterlerine göre �izofreni alt tiplendirilmesi yapılmı� olup, paranoid-
nonparanoid �eklinde iki ana grup arasında silik nörolojik belirtiler kar�ıla�tırılmı�tır.
Nonparanoid �izofreni grubunda PANSS’a göre negatif belirtilerin daha fazla olması ve yine
nonparanoid grupta silik nörolojik belirtilerin daha fazla bulunmu� olması dikkate alındı�ında
bulgularımızın literatürle uyumlu oldu�unu söyleyebiliriz. �izofreni alt tiplerinin
kar�ıla�tırıldı�ı dörtlü grupta ise paranoid bozukluk-paranoid �izofreni arasında fark olmadı�ı,
paranoid bozukluk- nonparanoid �izofreni kar�ıla�tırılmasında sadece kompleks motor hareket
skalasında benzer puanlar aldıkları, di�er tüm alt skalar ve toplam NES skorunda ise
nonparanoid �izofreninin daha kötü performans gösterdi�i bulundu. Paranoid bozukluk ile
paranoid �izofreni hastalarının PANSS ölçe�inde de�erlendirildi�inde pozitif ve negatif alt
ölçek puanlarının benzer olması, dolayısıyla negatif belirtilerin daha az olması NES
skorundaki bu benzerli�i açıklayabilir. Bu sonuçlarda literatür ile uyumludur.
�izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında hem silik nörolojik
toplam puan hem de alt skalaların tümünde daha yüksek puan aldıkları bulundu. Bu literatür
bilgisi ile uyumludur (Gureje ve ark.,1988;Buchanan ve ark.,1989;Bersani ve ark.,2004;Chen
ve ark.,2000;Gurion ve ark.,2004). Paranoid �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile
kar�ıla�tırıldı�ında sadece ilkel refleks alt skalasında anlamlı olarak daha yüksek puan
aldıkları, di�er alt skalalarda ve toplam puanda anlamlı fark olmadı�ı bulundu. Nonparanoid
114
�izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubuna göre hem toplam puanda hem de alt skala
puanlarında daha kötü performans gösterdikleri bulundu. Herne kadar literatür bulguları
�izofreni hastalarında silik nörolojik belirtilerin sa�lıklı ve di�er psikiyatrik gruplara göre
daha yüksek oranda bulundu�unu belirtse de, herhangi bir NES alt skalasının �izofreniye
özgüllü�ü ile ilgili çalı�maların sonuçları çeli�kilidir (Keshavan ve ark.,2003;
Krebs ve ark.,2000).
Paranoid bozukluk hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında, ( �izofreni-
paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu kar�ıla�tırmasında) motor koordinasyon alt
skalasında sa�lıklılara göre daha yüksek puan aldıkları saptandı. Ancak �izofreninin paranoid-
nonparanoid �eklinde ayrıldı�ı dört grup kar�ıla�tırmasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark
tespit edilmedi. Örneklemdeki de�i�ikliklerle bu farkın nedeni açıklı�a kavu�turulabilir ya da
tesadüfi olup olmadı�ı anla�ılabilir. Sonuç olarak �izofreni grubunun hem sa�lıklı
kontrollerden hem de paranoid bozukluk hastalarından daha fazla silik nörolojik belirti
gösterdi�i, bu farkın nonparanoid �izofreni grubundan kaynaklandı�ı söylenebilir. Paranoid
�izofreni ve paranoid bozukluk hastalarının NES açısından benzer performans sergiledikleri
ve nonparanoid �izofreniye göre anlamlı düzeyde daha iyi oldukları görüldü. Paranoid
bozuklukta silik nörolojik belirtileri de�erlendiren çalı�maya rastlanmadı. Ancak di�er I.eksen
psikiyatrik bozuklukları �izofreni hastaları ve sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tıran
çalı�malar, bunların sa�lıklı grup ile �izofreni arasında bir yerde performans gösterdi�ini
bulmu�tur. Paranoid bozuklukta silik nörolojik belirtilerin varlı�ı ve düzeyi ile ilgili ileri
çalı�malara ihtiyaç vardır.
Çalı�mada sözel dikkati de�erlendirmek için Sayı Dizisi Testi (Digit Span Test)
kullanıldı. Hem �izofreni- paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu �eklinde olan üçlü
kar�ıla�tırmada hem de paranoid �izofreni –nonparanoid �izofreni-paranoid bozukluk-sa�lıklı
kontrol grubu �eklinde olan dörtlü kar�ıla�tırmada gruplar arasında fark tespit edilmedi.
�izofrenide bozulmu� olan bili�sel i�levlerden biri dikkat olarak ifade edilmekle birlikte,
dikkati de�erlendiren testlerden biri olan sayı dizisi testinde istatistiksel olarak anlamlı bir
bozukluk tespit edilmedi. Bu paranoid ve nonparanoid �izofreni grupları arasında fark
bulamayan çok sayıdaki çalı�ma ile uyumludur (Golstein ve Halperin,1977; Kay,1979; Broga
ve Neufeld ,1981; Colb ve Whishav,1983). Paranoid alt tipin sayı dizisi testinde daha yüksek
performans gösterdi�ini bulan az sayıda çalı�ma da vardır (Rund,1983).
Paranoid bozuklukta sayı dizisi testini uygulayan çalı�maya rastlanmadı.
Dikkati sürdürme yetene�ini de�erlendirmek için CPT (Continue Performance Test)
kullanıldı. �izofreni hastaları paranoid bozukluk hastaları ile kar�ila�tırıldı�ında herhangi bir
115
fark tespit edilmedi�i gibi, �izofreni alt grupları ayrı ayrı paranoid bozukluk ile
kar�ıla�tırıldı�ında da fark saptanmadı. Paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreninin de
benzer performans gösterdi�i bulundu. �izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre
CPT’de daha az toplam do�ru yaptıkları bulundu. Paranoid �izofreni ile sa�lıklı kontrol grubu
arasında da anlamlı fark bulunmadı, ancak nonparanoid �izofreni hastalarının CPT Ters do�ru
ve toplam do�ru sayısında daha dü�ük puan aldıkları, dolayısıyla dikkatlerini sürdürmede
daha ba�arısız oldukları gözlendi. Ters do�ru sayısının nonparanoid �izofreni hastalarında
dü�ük olması çalı�ma belle�indeki bozuklu�u da dü�ündürmektedir. Bu bulgular �izofrenide
CPT performans bozuklu�u tespit eden çalı�malar ile uyumludur (Nuechterlein ve ark.,1992;
Orzack ve Kornetsky,1996; Cornblatt ve Keilp,1994; Steinhauer ve ark.,1991). Paranoid
bozukluk sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında (hem üçlü hem dörtlü grup
kar�ıla�tırmasında) daha yüksek CPT toplam yanlı� puanı aldıkları görüldü. Paranoid
bozuklu�un benzer sayıda do�ru ve daha fazla yanlı� yapması dikkati sürdürme
bozuklu�undan çok hipervijilans halini dü�ündürmektedir. Geni� bir literatür taraması
yapılmı� olmasına ra�men paranoid bozuklukta CPT performansını de�erlendiren bilgiye
rastlanmamı�tır.
Paranoid bozuklukta CPT uygulayan bir çalı�maya literatürde rastlanmamı� olmakla
birlikte OKB’de CPT’de bozukluk saptayan çalı�malar vardır (Aigner ve ark.,2007).
Bu çalı�mada yürütücü i�levleri de�erlendirmek için, �z Sürme Testi (Trail Making Test
A-B), Stroop Renk Kelime Testi, Sözel Akıcılık Testi, Ardı�ık Kategori Adlandırma Testi ve
Wisconsin Kart E�le�tirme Testi kullanıldı. Wisconsin Kart E�le�tirme Testi’nin dorsal ve
ventral prefrontal korteksin, Sözel akıcılık testlerinin frontal-temporal bölgeleri, Stroop Renk
Kelime Testi’nin ise singulo-frontal nöral a�ı (network) de�erlendirdi�i dü�ünülmektedir.
�z Sürme Testi (Trail Making Test A-B) uygulandı�ında hem üçlü hemde dörtlü
gruplarda hata sayısı açısında fark tespit edilmedi. �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubu ile
kar�ıla�tırıldı�ında �z sürme Testi A ve B’de anlamlı olarak daha uzun sürede testi
tamamlamı�lardır. Paranoid �izofreni sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında fark
saptanmadı. Nonparanoid �izofreni hastaları sa�lıklı kontrol grubuna göre �z sürme Testi hem
A hem de B’de daha uzun sürede testi tamamladılar. Nonparanoid �izofreni hastaları paranoid
�izofreni hastalarına göre �z Sürme A testini daha uzun sürede tamamladılar. Ancak B testinde
aralarında fark olmadı�ı gözlendi. Bu durum da paranoid �izofreni hastalarının yürütücü
i�levlerle ilgili daha basit testlerde (Trail Making –A) normale yakın performans
gösterebildiklerini, ancak çalı�ma belle�inin de devreye girdi�i daha karma�ik testlerde (�z
sürme-B) zorlandıklarını ve nonparanoid �izofreniye benzer �ekilde kötü performans
116
sergilediklerini dü�ündürmektedir. Paranoid �izofreni hastaları ile sa�lıklı kontrol grubu
arasında fark saptanmadı. Dolayısıyla görülmektedir ki, hem paranoid hem de nonparanoid
�izofreni hastaları paranoid bozukluk ve sa�lıklı kontrol grubuna göre daha fazla hata
yapmamı�lardır. Ancak testi tamamlama süreleri uzamakla birlikte bu sadece nonparanoid
�izofreni hastalarında (sa�lıklılara ve paranoid �izofreni hastalarına göre) istatistiksel olarak
anlamlı düzeye ula�maktadır.
Horacek ve ark.(2006), bu çalı�manın bulguları ile uyumlu olacak �ekilde, �izofreni
hastalarının TMT A ve B testinde sa�lıklı kontrol grubuna göre daha kötü performans
gösterdiklerini bulmu�lardır. Ayrıca yazarlar frontal lob metabolizmasındaki dü�üklü�ün ve
temporoparietolimbik bölgelerin metabolizma artı�ının �izofrenide dü�ük TMT
performansının altında yatan nörobiyolojik temel oldu�unu ileri sürmü�lerdir.
TMT, çalı�ma belle�ini, psikomotor hızı ve yürütücü i�levleri de�erlendirmektedir.
Mihurin ve ark.(2006), �izofreni hastalarını major depresyon ve sa�lıklı kontrol grubu ile
kar�ıla�tırdıkları çalı�malarında her iki hasta grubunun sa�lıklı gruba göre i�lem hızı açısından
daha yava� olduklarını, ancak sadece �izofreni grubunun anlamlı derecede daha fazla takip
etmede hata yaptı�ını bulmu�lardır.
Paranoid bozukluk-sa�lıklı kontrol grubu, paranoid bozukluk-�izofreni ve �izofreni alt
tipleri arasında her iki testte de zaman ve hata sayısı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmadı.
Stroop testi karma�ık dikkat i�levlerini de kapsayacak �ekilde yürütücü i�levleri
de�erlendirmektedir. Stroop Testi TBAG Formunun bilgi i�leme hızı, de�i�en talepler
do�rultusunda algı hedefini de�i�tirebilme ve otomatik süreçlerin bozucu etkisine kar�i
koyabilme, dikkat edilen uyarıcılarla edilmeyenlerin paralel i�lenmesi gibi süreçleri ölçtü�ü
ve dikkat için “altın standart” niteli�inde oldu�u belirtilmi�tir (MacLeod, 1991). Yürütücü
i�levler kapsamında da ele alınan bu gibi yeteneklerle ilgili kritik beyin alanlarının ba�ında,
ergenlik ça�ına kadar geli�imini sürdüren prefrontal bölge gelmektedir (Casey, Giedd ve
Thomas, 2000; Cycowicz, 2000; Goldman-Rakic, 1987; Karaka� ve H.M. Karaka�, 2000;
Karaka� ve ark., 2002). Günümüzde Stroop testinin, frontal lob fonksiyonlarını
de�erlendirmede kullanılması konusunda geni� bir görü� birli�i vardır (Malloy ve Richardson,
1994). PET (Positron Emission Tomography) gibi ileri fonksiyonel görüntüleme teknikleriyle
yapılan çalı�malar, normal deneklerde, Stroop testi esnasında orbital ve anterior singulat
frontal alanların aktive oldu�unu göstermi�tir (Malloy ve Richardson, 1994). �izofreni grubu,
tüm testlerde, sa�lıklı kontrol grubuna göre daha dü�ük performans göstermi�tir.
Bu çalı�mada hasta grupları arasında üçlü ve dörtlü kar�ıla�tırmada Stroop Testinde test
117
süresi, hata ve düzeltme sayısı açısından fark bulunmaz iken, �izofreni ve paranoid bozukluk
hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre daha uzun sürede tamamladıkları gözlendi.
Daha önceki çalı�maların sonucunda bildirildi�i gibi �izofrenide dikkat bozuklu�unun
çok sayıda dikkatin farklı parametrelerini ölçen testlerle de�erlendirildi�i önemlidir. Tek bir
test �izofrenide dikkat bozuklu�unu yansıtamamaktadır.
Sözel Akıcılık Testinin hayvan isim sayısı alt tipi uygulandı�ında nonparanoid
�izofreni hastalarının hem sa�lıklı kontrol grubuna hem de paranoid bozukluk grubuna göre
daha kötü performans gösterdi�i görülmektedir. Paranoid �izofreni hastaları nonparanoid
gruba göre daha iyi performans, paranoid bozukluk ile benzer performans göstermi�tir.
Paranoid bozukluk hastalarının sa�lıklı kontrol grubu ile benzer performansa sahip oldu�u
görüldü. Bu bulgular literatür bilgisi ile uyumludur (Hamlin ve Folsom, 1977; Magaro ve
Page, 1983; Borstein ve ark.,1990) .
Sözel Akıcılık Testinin K-A-S alt tipi uygulandı�ında, üçlü kar�ıla�tırmada ortalama
toplam kelime sayısı (toplam kelime sayısı/3) açısından sa�lıklı kontrol grubuna göre
�izofreni hastalarının daha az kelime ürettikleri, di�er gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farkın olmadı�ı bulundu. Moore ve ark. (2006), F-A-S harfleri ile ba�layan
kelimeler ve hayvan ismi saymayı kullanarak sözel akıcılı�ı de�erlendirmi�lerdir. �izofreni
hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna göre sözel akıcılı�ın hem hayvan hem de harf alt tipinde
belirgin olarak daha az sayıda kelime ürettiklerini tespit etmi�lerdir.Bu çalı�manın sonuçları
bu literatür çalı�ması ile uyumludur.
K-A-S harfi ile ba�layan kelime sayısı alt tipinde paranoid bozukluk hastaları ile
paranoid �izofreni hastalarının sa�lıklı kontrol grubuna yakın performans gösterdikleri, ancak
nonparanoid �izofreni grubunun sa�lıklı gruba göre anlamlı düzeyde daha kötü performans
gösterdikleri bulundu. Paranoid bozukluk, paranoid �izofreni ve nonparanoid �izofreni
arasındaki sözel akıcılık testlerinde farklılık ve benzerliklerin de�erlendirilmesi için örneklem
sayısının daha yüksek olaca�ı çalı�malara ihtiyaç vardır.
Sözel Akıcılık Testinin Kategori E�le�tirme alt tipinde paranoid bozukluk, paranoid ve
nonparanoid �izofreni hastaları kendi aralarında benzer performans göstermekle birlikte
sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldıklarında her birinin kötü performans gösterdikleri
bulunmu�tur. Paranoid bozuklukta sözel akıcılık testi performansının de�erlendirildi�i
çalı�maya rastlanmadı. �izofreni hastalarında ise sözel akıcılık testinde sa�lıklı kontrol
grubuna göre bozukluk tespit eden çalı�malar vardır (Aloia ve ark.,1996). Bazı ara�tırmacılar
harf akıcılı�ı gibi fonolojik tarama ile kar�ıla�tırıldı�ında, hayvanlar gibi semantik taramada
bozuklu�un daha fazla oldu�unu belirtmi�tir (Gourovitch ve ark.,1996). Kolb ve Whishav
118
(1983), �izofreni alt tiplerinde sözel akıcılık açısından fark saptamamı�lardır. Borstein ve
ark.(1990) ise nonparanoid �izofreni hastalarının paranoid ve kontrol grubuna göre daha kötü
performans gösterdiklerini bildirmi�lerdir.
Rossel 2006’da geni� bir �izofreni, bipolar hastaları ve sa�lıklı kontrol grubunda
semantik ve fonolojik akıcılı�ı de�erlendirmi�lerdir. �izofreni hastaları hem semantik hem de
fonolojik akıcılıkta bozukluk göstermi�lerdir. Dolayısıyla yazar fonolojik akıcılı�ın her iki
hastalıkta da iyi bir bili�sel belirteç olabilece�ini ileri sürmü�tür. Hezeyanların �iddeti tüm
hastalarda semantik akıcılık performansıyla ili�kili bulunmu�tur. Bipolar hastalar daha fazla
kelime üretmi�tir.
Sözel akıcılık testi WCST’ye göre yürütücü i�levlerin daha geçerli bir ölçümü olabilir.
Çünkü frontal lop hasarlarına daha duyarlıdır. Henry ve Crawfort (2005), sa�lıklı kontrol
grubu ile �izofreni hastaları fonolojik ve semantik akıcılık açısından ayrıca di�er bil�sel
i�levleri kar�ıla�tıran seksendört çalı�manın meta analizini yapmı�lardır. �izofreni hastalarının
fonolojik akıcılı�a göre semantik akıcılıkta daha fazla bozukluk gösterdi�ini ancak ne
semantik ne de fonolojik defisitlerin genel zeka ve psikomotor hızdan farklı olarak özgül
bozukluk olmadıkları bildirilmi�tir. WCST’de oldu�u gibi sözel akıcılık testlerindeki
bozukluklar da yürütücü kontrol süreçlerindeki özel bir güçlü�ü yansıtmayıp daha yaygın bir
entellektüel bozuklu�u yansıtmaktadır.
Sözel bellek süreçleri testi uygulandı�ında paranoid bozukluk hastaları ile paranoid
�izofreni hastaları arasında belirgin bir fark yok iken, nonparanoid �izofreni hastalarının hem
paranoid �izofreni hem de paranoid bozukluk hastalarından ayrıca da sa�lıklı kontrol
grubundan SBST’nin çesitli parametrelerinde daha dü�ük performans gösterdikleri bulundu.
�izofreni hastalarında anlık belle�in ve hatırlama puanının sa�lıklı kontrol grubuna göre daha
dü�ük oldu�unu bildiren çalı�malar vardır (Paulsen ve ark.,1995). Ayrıntılı bazı çalı�malar
�izofreni hastalarında kelimelerin geri ça�rılmalarındaki sorunların kelimeleri tanınmasındaki
sorunlardan daha fazla oldu�unu bildirmektedir (Calev,1984; Clare ve ark.,1993; Paulsen ve
ark.,1995). Calev (1984), daha önce verilen verilerin tanınma becerisinin ço�u �izofreni
hastasında normal oldu�unu bildirmi�tir. En az 50 yıldır bilinen ve “korunmu� tanıma ( spared
recognition)” olarak isimlendirilen bu bellek fenomeni tekrarlayıcı bir �ekilde literatürde
bildirilmi�tir (Chapman ve Chapman,1973). Bu çalı�manın bulguları literatür bulguları ile
uyumludur. Ancak paranoid bozuklukta sözel belle�i de�erlendiren herhangibir çalı�maya
rastlanmadı�ı gibi �izofreni alt tiplerini de bu açıdan de�erlendiren çalı�ma yoktur. Sonuç
olarak �izofreni hastalarının sa�lıklı ki�ilere göre kolayla�tırılmı�, ipucu verilen hatırlamadan
daha dü�ük yararlanma becerisi gösterdikleri söylenebilir.
119
Wisconsin Kart E�le�tirme Testi uygulandı�ında paranoid bozukluk ve paranoid
�izofreninin sa�lıklı kontrol grubuna yakın performans gösterdi�i saptandı. �izofreni grubu
toplam olarak sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırıldı�ında toplam yanlı� sayısı, tamamlanan
kategori sayısı, perseveratif tepki ve perseveratif hata sayısı, perseveratif hata yüzdesi, ilk
kategoriyi olu�turmada kullanılan deneme sayısı parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde fark tespit edildi. �izofreni hastalarının sa�lıklılara göre daha fazla perseverasyon
gösterdiklerini bildiren çok sayıda çalı�ma vardır (Zanello ve ark.,2003; Penn ve
ark.,1995;Corrigan ve Toomey, 1995; Addington ve ark.,1998).
�izofreni grubu alt tiplerine ayrılıp (paranoid-nonparanoid) sa�lıklı kontrol grubu ile
ayrı ayrı kar�ıla�tırıldı�ında paranoid �izofreni hastaları ile sa�lıklı kontrol grubu arasında
anlamlı fark saptanmadı. Nonparanoid �izofrenin ise yukarıda belirtilen tüm parametrelerde
sa�lıklı kontrol grubundan daha kötü performans sergiledi�i gözlendi.
Paranoid ve nonparanoid �izofreni hastaları kendi aralarında kar�ıla�tırıldı�ında
WCST’nin alt skalaları açısından anlamlı fark saptanmadı. WCST ile yürütücü i�levleri
de�erlendiren be� çalı�manın sadece birinde paranoid �izofreni hastalarının nonparanoid
�izofreni hastalarına göre daha az perseveratif hata yaptıkları bulunmu�tur (Borstein,1999).
�izofrenide yürütücü i�levlerde bozukluk oldu�u birçok çalı�mada gösterilmi�tir.
Sonuç olarak bu çalı�mada nonparanoid �izofreninin di�er iki klinik gruba göre
(paranoid bozukluk ve paranoid �izofreni), ama özellikle de sa�lıklı kontrol grubuna göre
NES ve bili�sel i�levleri ölçen çe�itli testlerde hem nicelik hem de nitelik olarak daha fazla
bozukluk gösterdikleri görüldü. Paranoid bozukluk ve paranoid �izofrenide de bazı
bozukluklar olmakla birlikte genel olarak sa�lıklı kontrol gruba göre, nonparanoid �izofreniye
oranla, daha yakın bir performans gösterdikleri gözlendi. Bu durum, her iki hastalık grubunda
pozitif belirtilerin ön planda olması ve dolayısıyla literatürle de uyumlu olarak silik nörolojik
belirtiler ve bili�sel i�levlerin pozitif belirtilerden ba�ımsız olması ile açıklanabilir.
Nonparanoid �izofreni grubunda her iki alanda bozukluk gözlenmesi PANSS negatif belirti
puanının yüksek olması ile açıklanabilir. Bu nedenle paranoid �izofreni ve nonparanoid
�izofreni gruplarının PANSS negatif alt ölçek puanlarının benzer oldu�u ve farklılıkların
yeniden de�erlendirildi�i çalı�malara ihtiyaç vardır. Bu çalı�mada total PANSS de�erinin
benzer olmasına dikkat edilmi� olup, alt skalalardaki farklılıklar bu çalı�manın
kısıtlılıklarından biridir. Ayrıca �izofreni grubunda defisit (eksiklik) özelli�inin de
ara�tırılmamı� olması çalı�manın di�er bir kısıtlılık alanıdır. Klinik belirtiler açısından
�izofreni heterojen bir yapı göstermekte olup, sendrom olarak ifade edilmektedir. Bunun
bili�sel i�levler açısından da geçerli oldu�u dü�ünülebilir. Yani DSM-IV’e göre �izofreni
120
tanısı alan hastaların klinik belirtilerinde farklılıklar olabilece�i gibi, nörolojik belirtiler ve
bili�sel i�levler açısından da farklı özellikler gösterebilecekleri, farklı klinik seyirlerinin ve
ya�am kalitelerinin olabilece�i, farklı düzeyde yıkım ya�ayabilecekleri literatür bilgileri
ı�ı�ında söylenebilir. Dolayısıyla özellikle de bili�sel i�lev bozukluklarının ve silik nörolojik
belirtilerin ya�am kalitesi ve i�levsel sonuç ile ba�lantısı göz önünde tutuldu�unda ilk epizot
hatta prodromal dönemden itibaren hastaların hem klinik belirtiler hem de nörokognitif açıdan
de�erlendirilmesi farmakoterapi, psikoterapi ve rehabilitasyon çalı�malarının planlanması
açısından önemlidir.
Nörogeli�imsel hipotez, �izofrenide intrauterin ve postnatal nöronal matürasyonda
aksaklıklar oldu�unu belirtmektedir. Ancak matürasyondaki bu aksaklıkların geli�imin hangi
evresinde oldu�u ve �iddetinin düzeyi, hangi yolakların etkilendi�ine göre farklı klinik,
nörolojik ve bili�sel özellikler gösteren (dolayısıyla sendrom tanımına uyan) farklı �izofreni
tablolarına yol açtı�ı dü�ünülebilir. Bu çalı�manın bulguları nörogeli�imsel hipotez açısından
de�erlendirildi�inde nonparanoid �izofreni grubunun paranoid �izofreni grubuna göre nöronal
matürasyonun daha erken a�amalarında ve daha �iddetli bozukluklar ya�adıkları ve bu nedenle
daha fazla nörolojik belirti ve bili�sel i�lev bozuklu�u gösterdikleri dü�ünülebilir. Bu
nonparanoid �izofreninin daha erken ya�ta ba�ladı�ı bilgisi ile uyumludur.
PANSS, NES ve nörokognitif testlerdeki sonuçlara göre paranoid �izofreninin,
nonparanoid �izofreniden çok, paranoid bozuklu�a yakın oldu�u bu çalı�manın bulgularında
görülmektedir. Bu çalı�mada kontrol grubu olarak, di�er bir birinci eksen psikiyatrik
bozukluk de�il de, paranoid bozuklu�un tercih edilmesinin nedeni klinik belirtiler ve tam
remisyonun olmaması açısından �izofreniye daha yakın olmasıdır. Paranoid bozuklukla
kar�ıla�tırma �izofreni sendromunu klinik, nörolojik ve bili�sel belirtilere göre ayrı�tırmak, alt
tiplere ayırmak açısından önemli olabilir. Bu konuda kar�ıla�tırma grubu olarak yine paranoid
bozuklu�u olan, benzer �ekilde kapsamlı nörokognitif batarya kullanan, ancak olgu sayısının
arttırılaca�ı daha ileri ara�tırmalara ihtiyaç vardır.
Bu çalı�mada paranoid bozukluk sa�lıklı kontrol grubu ile kar�ıla�tırılmı�, ya� ve e�itim
açısından benzerlik saptanmı�tır. Sa�lıklı gruba göre motor koordinasyon alt ölçe�i dı�ında
silik nörolojik belirtilerde farklılık saptanmamı�tır. Bili�sel i�levleri de�erlendirmede sözel
akıcılık, Stroop testi tamamlama süresi, sözel bellek testlerinde toplam ö�renme, anlık bellek,
hatırlamada , yürütücü i�levleri ölçen WCST’te ise hata sayısında sa�lıklı kontrollere göre
istatistiksel olarak anlamlı bozukluklar saptanmı�tır. Ancak paranoid bozuklukta NES ve
bili�sel i�levlerle ilgili yapılan fazla çalı�ma olmaması bu çalı�manın verilerinin tartı�ılmasını
güçle�tirmektedir. Bu alanda ileri çalı�malara ihtiyaç vardır.
121
ÖZET
Bu çalı�mada DSM-IV kriterlerine göre klinik olarak de�erlendirilen, Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne ba�lı Ayaktan Tedavi Birimi, Psikotik Bozukluklar Tedavi
Birimi ve Adli Psikiyatri birimlarinde en az 3 aylık remisyonda olan 31 paranoid �izofreni,
31 nonparanoid �izofreni, 37 paranoid bozukluk hastası ve 34 sa�lıklı kontrol grubu (herhangi
psikiyatrik hastalı�ı olmayan)na NES de�erlendirme ölçe�i ve nöropsikolojik batarya
uygulanmı�, �izofreni alt tipleri arasında ve kontrol grubu ile farklılıklar ara�tırılmı�tır. Tüm
gruplara NES, Edingburg El Tercihi Skalası, Sayı Menzili Testi, Continue Performance Test,
Sözel Bellek Süreçleri Testi, Wisconsin Kart E�le�tirme Testi, Stroop Renk Kelime Testi,
Sözel Akıcılık Testleri, �z sürme Testi A-B; sa�lıklı kontrol grubu dı�ındaki gruplara PANSS
uygulandı. Bu çalı�mada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile
yapılmı�tır.
Verilerin de�erlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,standart
sapma) yanı sıra gruplar arası kar�ıla�tırmalarda tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ( one-
way ANOVA) alt grup kar�ıla�tırmalarında Tukey çoklu kar�ıla�tırma testi (Tukey multiple
comparison test), ikili grupların kar�ıla�tırmasında ba�ımsız t testi (unpaired t test) , nitel
verilerin kar�ıla�tırmalarında ki-kare testi (Chi square test) , de�i�kenlerin birbirleri ile
ili�kisini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmı�tır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05
düzeyinde de�erlendirilmi�tir.
Çalı�manın sonucunda nonparanoid �izofreninin negatif belirtiler, NES ve bili�sel
i�levler açısından sa�lıklı kontrol ve paranoid bozukluk grubundan oldu�u gibi paranoid
�izofreni grubundan da daha fazla NES skoru ve bili�sel bozukluk gösterdi�i bulundu. DSM-
IV’e göre ayrı bozukluklar olarak sınıflandırılmakla birlikte paranoid bozukluk ve paranoid
�izofreni arasındaki benzerlik ( PANSS belirti da�ılımı, NES ve bili�sel i�levler açısından)
paranoid-nonparanoid �izofreni arasındaki benzerlikten daha fazla olarak bulundu. Bu durum
�izofreni alt tiplendirmesinin geli�tirilmesi açısından (DSM-IV dı�ında da farklı alt
tiplendirilmeler de mevcuttur) ara�tırmalara kontrol grubu olarak paranoid bozuklu�un
alınmasının gereklili�ini göstermektedir.
122
SUMMARY
In this study we aimed to explore the differences between different subtypes of
schizophrenia and the healty control group. Thirty -one patients with schizophrenia paranoid
subtype, 31 schizophrenia other than paranoid subtype, 37 patients with paranoid disorder
diagnosed by DSM IV clinical criteria who were all in remission for at least 3 months and 34
healthy controls (who reported no psychiatric disturbances) were assesed using NES
assessment scale and neuropsychological battery. Patients were recruited from three different
clinies within Bakirkoy Research and Turkey Hospital for Neurology, Psychiatry and
Neurosurgery Clinic. Inpatient clinic, Forensic Psychiatry Clinic. All groups were assessed by
Positive and Negative Syndrome Scale, Edinburg Handedness Inventory, Neurological
Evaluation Scale, Digit Span Test, Continuous Performance Test, Trail Making Test A-B,
Verbal Learning Test, Verbal Fluency Test, Stroop Colour Test, Wisconsin Card
Sorting Test. Graph Pad Prisma V.3 packed program was used for statistical analysis were
performed with..
The Data were assessed by complementary statistical methods (median, standard
deviation); one way variance analysis (ANOVA) was used when comparing groups and
Tukey multiple comparison test was used for subtype comparisons, unpaired t test for
comparison of dual groups, Chi square test for qualitative data comparisons and Pearson
correlation test was used to determine the relation between the variables. The evaluation of
the results were regarding a significance level of p<0.05.
Results revealed that schizophrenia other than paranoid subtype group had higher scores
of PANSS negative symptoms, NES and cognitive functioning when compared with healthy
controls, paranoid disorder patients and schizophrenia paranoid subtype group. Despite the
fact that paranoid disorders and paranoid schizophrenia are classified as different disorders in
DSM-IV, the similarities that paranoid disorder and paranoid schizophrenia share (regarding
PANSS symptom distribution, NES and cognitive functioning) were found to be more than
the similarities between paranoid and non paranoid schizophrenia. These findings indicate
that paranoid disorder group should be included as control group in research studies to
improve the schizophrenia subtypes (there are available classifications other than DSM IV
with different sub types).
123
KAYNAKLAR
1. Addington J., Addington D., Maticka- Tyndale E., 1991. Cognitive functioning and positive and negative symptoms in schizophrenia. Schizophr. Res. 4: 123-34.
2. Addington J. Cognitive functioning and negative symptoms in schizophrenia. In: Sharma T., Harvey P.D., eds. Cognition in schizophrenia. Oxford: Oxford University Press, 2000, 193-209.
3. Adler C.M., Malhotra A.K., Elman I.,1999. Comparison of ketamine-induced thought disorder in healthy volunteers and thought disorder in schizophrenia. Am. J. Psychiatry 156 (10), 1646-1649.
4. Allen D.N., Goldstein G., Aldarando F. Neurocognitive dysfunction in patients diagnosed with schizophrenia and alcoholism. Neuropsychol. 1999; 20: 723-37.
5. Aloia M.S., Gourovitch M.L., Weinberger D.R., An investigation of semantic space in patients with schizophrenia. J. Int. Neuropsychological Society 1996; 2: 267-73.
6. Aloia M.S., Gourovitch M.L., Missar D.,1998. Cognitive substrates of thought disorder, II, specifying a candidate cognitive mechanism. Am. J. Psychiatry 155 (12), 1677-1684.
7. Amador XF, Gorman JM. Psychopathologic domains and insigth in schizophrenia. Psychiatric
8. American Psychiatric Association. DSM-IV: Diagnostic and Statistical Manuel of Mental Disorders. +th ed. Washington, DCA-PA,1994
9. Anderson S.W., Damasio H., Jones R.D., Wisconsin Card Sorting test performance as a measure of frontal lobe damage. J. Clin. Exp. Neuropsychol. 1991; 13: 909-22.
10. Andreasen N.C., Rezai K., Alliger R. Et al., 1992. Hypofrontality in neuroleptic-naive patients and in patients with chronic schizophrenia. Assessment with xenon 133 single- photon emission computed tomography and the Tower of London. Arch. Gen. Psychiatry 49: 943-58.
11. Andreasen N., Nopoulos P., O’Leary D.S. Et al.,1999. Defining the phenotype of schizophrenia: cognitive dysmetria and its neural mechanism. Biol. Psychiatry 46, 908-920.
12. Amminger P, Pape S, Rock D. Et al.,1999, Relationship between childhood behavioral disturbance and later schizophrenia in the New York High-Risk Project, Am J Psychiatry 156, 525-530.
13. Amminger G, Pape S, Rock D, 2000, The New York High-Risk Project: comorbidity for Axis I disorders is preceded by childhood behavioral disturbance, J Nerv Ment Dis. 188, 751-756.
14. Appels MC, Sitskoorn MM, de Boo M,et al. Neurological signs in parents of schizophrenic patients. Neyroreport 2002;13(5):575-579
15. Asarnow R.F., 1999. Neurocognitive impairments in schizophrenia: a piece of the epigenetic puzzle. Eur. Child Adolesc. Psychiatry 8 (Suppl. 1), 1/5-1/8.
16. Ayalon M., Merom H., 1985. The teacher interview. Schizophr. Bull. 11, 117-120.
17. Aylward E, Walker E, Betters B, Intelligence and schizophrenia: meta-analysis of the research, Scizophr Bull 1984; 10:430-459.
18. Baddeley A.D.Working memory. Oxford: Oxford Science Publications, 1986.
124
19. Baddeley A.D., Hitch G.J. Working memory. In: Bowers G., ed. Recent advances in learning and motivation. New York: Academic Press, 1974, 47-90.
20. Barch DM, Csertnansky JG, Conturo T. Working and long term memory deficits in schizophrenia: ıs there a common prefrontal mechanism ? J Abnorm psychology 2002;111:478-494.
21. Barr C., Mednick S., Munk-Jorgensen P., 1990. Exposure to influenza epidemics during gestation and adult schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 47, 869-874.
22. Barkowska and Rybekowski JK. Neuropsychological frontal lobe tests indicate that bipolar depressed patients are more impaired than unipolar. Bipolar Disorder 2001Apr;3(2):88-94
23. Barnes TR, Crichton P, Nelson HE. Primitive (developmental) reflexes, tardive dyskinesia and intellectual impairment in schizophrenia. Schizophr Res 1995;16(1):47-52
24. Bartko G, Zador G, Horvath S. Neurological soft signs in chronic schizophrenic patients: clinical correlates. Biol Psychiat 1988;24(4):458-460
25. Bartko G, Frecska E, Horvath S. Predicting neuroleptic response from a combination of multilevel variables in acute schizophrenic patients. Acta psychiat Scand 1990;82(6):408-412
26. Bearden C., Rosso I., Hollister J., 2000. A prospective cohort study of childhood behavioral deviance and language abnormalities as predictors of adult schizophrenia. Schizophr. Bull. 26, 395-410.
27. Bellack AS, Sayers M, Mueser K. Evaluation of social problem solving in schizophrenia. Journal of Abnormal psychology (1994)103:371-378
28. Berg E.A. Sample objective test for measuring flexibility in thinking. J. Gen. Psychol. 1948; 39: 15-22.
29. Bergman A., Wolfson M., Walker E., 1997. Neuromotor functioning and behavior problems in children at risk for psychopathology. J. Abnorm. Child Psychol. 25, 229-237.
30. Bersani G., Garavini A., Taddei I., 1999. Choroid plexus calsifications as a possible clue of serotonin implication in schizophrenia. Neurosci. Lett.15: 259 (3), 169-172.
31. Bersani G, Orlandi V, Gherardelli S. Cannabis and neurological soft signs in schizophrenia: absence of relationship and influence on psychopathology. Psychopathology 2002; 35(5):289-295
32. Bersani G,Clemente R,Gherardelli S. Deficit ofexecutive functions in schizophrenia: relationship to neurological soft signs and psychopathology.Psychopathology. 2004;37(3):118-123.
33. Bilder R.M., Lipshitz-Broch L., Reiter G. Intellectual deficits in first episode schizophrenia: evidence for progressive deterioration . Schizophr Bull 1992; 18: 437-48.
34. Bilder RM: neuropsychology and neurophysiology in schizophrenia. Curr Op Psychiatry 1996;9:57-62.
35. Bilder RM, Goldman RS, Ropbinson D, et al. Neuropsychology of first episode schizophrenia: initial characterization and clinical correlates. Am J Psychiatry 2000;157:549-559
36. Blanchard J.J., Kring A.M., Neale J.M. Flat affect in schizophrenia: a test of neuropsychological models. Schizophr Bull 1994; 20: 311-25.
125
37. Bleuler E., 1950. Dementia Praecox or the Group of Schizophrenias (J. Zinkin, Trans.). International Universities Press, New York (original work published 1911).
38. Blyler C.R., Gold J.M. Cognitive effects of typical neuroleptics: Another look. In: Sharma T, Harvey P.D., eds. Cognition in schizophrenia. Oxford: Oxford University Press, 2000, 241-65.
39. Boks MP, Liddle PF, Russo S. RJ. Influence of antipsychotic agents on neurologicaal “soft” signs in Nigerian patients. Acta psychiat Scand 1987;76(5):523-528
40. Boks M.P., Russo S., Knegtering R., 2000. The specificity of neurological signs in shizophrenia: a review. Schizophr. Res. 43, 109-116.
41. Boks MP, Liddle PF, Burgerhof JG. Neurological soft signs discriminating mood disorders from first episode schizophrenia. Acta psychiat Scand 2004;110(1):29-35
42. Bolton D,Gibb W, Lees A, et al. Neurological soft sign in obsessive compulsive disorder: standardised assessment and comprasion with schizophrenia. Behav Neural schizophrenia: assessment and correlates. Eur Arch Psy Clin N 1996;40(10):1056-1059
43. Bolton D,Gibb W,Lees A,et al. Neurological soft signs in obsessive compulsive disorder: standardised assesment and comparsion with schizophrenia.Behav Neurol 1998;11(4): 197-204.
44. Bolinskey K., Gottesman I., Nichols D., 2001. A new MMPI-derived indicator of liability to develop schizophrenia: evidence from the New York High-Risk Project. Assessment 8, 127-143.
45. Bombin I, Arango C, Buchanan R. Assesment tools for soft signs. Psychiat Ann 2003;33(3):170-176
46. Braun CMJ, Lapierre D, Hodgins S. Neurological soft signs in schizophrenia: are they related to negative or positive symptoms, neuropsychological performance,and violence? Arch Clin neuropsych 1995;10(6).489-509
47. Brazo P,Marie RM, Halbecq I. Cognitive patterns in subtype of schizophrenia. Eur Psychiatry 2002 May:17(3):155-62
48. Breier A., Schreiber J.L., Dyer J., 1991. National Institute of Mental Health follow-up study of schizophrenia: prognosis and predictors of outcome. Arch. Gen. Psychiatry 48: 239-46.
49. Brewer WJ, Francey SM, Wood SJ, et al. Memory impairments identified in people at ultra high risk for psychosis who later develop first-episode psychosis. Am J Psychiatry 2005;162:71-78.
50. Browne S, Clarke M, Gervin M, et al. Determinants of neurological disfunction in first episode schizophrenia. Psychol Med 2000;30(6):1433-1441
51. Buchanan RW, Kirkpatrick B, Heinrich DW. Deficit and nondeficit forms of the deficit syndrome of schizophrenia. Am J Psychiat 1990;147(3):290-294
52. Buchanan R.W., Strauss M.E., Kirkpatrick B. et al. Neuropsychological impairments in deficits vs. Nondeficit forms of schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 1994, 51: 804-11.
53. Buchanan RW, Heinrichs DW. Neurological Evaluation Scale (NES): a structured instrument for the assessment of neurological signs in schizophrenia. Psychiat Res 1989;27(3):335-350
126
54. Buchanan RW, Koeppl P, Breier A. Stability of neurological signs with clozapine treatment. Biol Psychiat 1994;36(3)198-200
55. Burgerss P, ShalliceT. Responce suppression, initiation and strategy use following frontal lobe lesions. Neuropsychologia 1996;34:263-273.
56. Calev A., Venables P.H., Monk A.F. Evidence for distinct verbal memory pathologies in severely and mildly disturbed schizophrenics. Schizophr. Bull. 1983; 9: 247-64.
57. Calev A. Recall and recognition in chronic nondemented schizophrenics: the use of matched tasks. J. Abnorm. Psychology 1984; 93: 172-7.
58. Callicott J.H., Bertolino A., Mattay V.S. et al. Psychological dysfunction of the dorsolateral prefrontal cortex in schizophrenia revisited. Cereb. Cortex 2000; 10: 1078-92.
59. Cannon M, Jones P, Gilvarry C et al, Premorbid social functioning in schizophrenia and bipolar disorder: similarities and differences, Am J Psychiatry 1997; 154: 1544-1550.
60. Cannon M.., Caspi A., Moffitt T.E et al. Evidence for early-childhood, pan- developmental impairment specific to schizophreniform disorder: results from a longitudinal birth cohort. Arch Gen Psychiatry 2002; 59: 449-456.
61. Cannon M, Jones P, Murray R, Obstetrik complications and schizophrenia: historical and meta-analytic review. Am J Psychiatry 2002; 159: 1080-1092.
62. Cantor- Graae E; McNeil TF, Rickler KC, et al. Are neurological abnormalities in well discordant monozygotic cotwins of schizophrenic subjects the result of perinatal trauma? Am J Psychiat 1994;151(8):1194-1199
63. Cantor-Graae E, Ismail B, McNeil TF. Are neurological abnormalities in schizophrenic patients and their sinlings the results of perinetal trauma? Acta Psychiat Scand 2000;101(2):142-147
64. Cardno A., Marshall E., Coid B, 1999. Heritability estimates for psychotic disorders. The Maudsley twin psychosis series. Arch. Gen. Psychiatry 56, 162-168.
65. Carpenter W.T., Heinrichs D.W., Wagman A.M.I. Deficit and nondeficit forms of schizophrenia: the concept. Am. J. Psychiatry 1988; 145: 578-83.
66. Carpenter WT, Arango C, Buchanan RW et al. Deficit psychopathology and a paradigm shift in schizophrenia research. Biol psychiat 1999;46(3):352-360
67. Carter C.S., Perlstein W., Ganguli R. et al., 1998. Functional hypofrontality and working memory dysfunction in schizophrenia. Am. J. Psychiatry 155: 1285-7.
68. Casey B.J., Giedd J.N., Thomas K.M. (2000). Structural and functional brain development and its relation to cognitive development. Biological Psychology, 54(1-3), 241-57.
69. Ceskova E, Dryback P, Lorenc M. Biological markers and possibilities for predicting therapeutic results in schizophrenia: a methodological contribution. Prog Neuropsychoph 2002;26(4):683-691
70. Ceylan, ME. Ara�tırma ve Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri, �izofreni. I.Cilt gözden geçirilmi� II. Baskı, 2001.
71. Chapman L.J., Chapman J.M. Disordered thought in schizophrenia. New York: Appleton, Century, Crofts, 1973.
72. Chapman L.J., Chapman J.P., 1987. The search for symptoms predictive of schizophrenia. Schizophr. Bull. 13, 497-503.
127
73. Chen EY, Shapleske J, Luque R, et al. The Cambridge Neurological Inventory: a clinical instrument for assesment of soft neurological signs in psychiatric patients. Psychiat Res 1995;56(2):183-204
74. Chen EY, Lam LC, Chen RY, et al. Negative symtoms, neurological signs and neuropsychological impairments in 204 hong Kong chinese patients with schizophrenia. Brit J Psychiat 1996;168(2):227-233.
75. Chen EY, Kwok CL, Au JW, et al. Progressive deterioration of soft neurological signs in chronic schizophrenic patients. Acta Psychiat Scand 2000;102(5):342-349.
76. Chen YL, Chen YH, Mak FL. Soft neurological signs in schizophrenic patients and their nonpsychotic siblings. J Nerv Ment Dis 2000;188(2):84-89.
77. Chen YL, Chen YH, Lieh-mak F. Semantic verbal fluency deficit as a familial trait marker in schizophrenia. Psychiatry research 2000; 95:133-148
78. Chen EY, Lam LC, Chen RY, et al. Neurological signs and sustained attention impairment in schizophrenia. Eur Arch Psy Clin N 2001; 251(1)1-5
79. Clair D.S., Blackwood D., Muir W, et al. Association within a family of a balanced autosomal translocation with major mental illness. Lancet 1990; 336, 13-16.
80. Convit A, Volavka J, Czobor P, et al. Effect of subtle neurological dysfunction responce to haloperidol treatment in schizophrenia. Am J Psychiat 1994;151(1):.49-56
81. Copolov D., Crook J., 2000. Biological markers and schizophrenia. Aust N.Z. J. Psychiatry 34: 108-12.
82. Cornblatt B.A., Erlenmeyer-Kimling L., 1985. Global attentional deviance as a marker of risk for schizophrenia: Specificity and predictive validity. J. Abnorm. Psychol. 94: 470-86.
83. Cornblatt B., Obuchowski M., 1997. Update of high-risk research: 1987-1997. Int. Rev. Psychiatry 9, 437-447.
84. Cornblatt B., Obuchowski M., Roberts S, et al. Cognitive and behavioral precursors of schizophrenia. Dev. Psychopathol. 1999; 11: 487-508.
85. Crow T., Done D., Sacker A., 1995. Childhood precursors of psychosis as clues to its evolutionary origins. Eur. Arch. Psychiatry Clin. Neurosci. 245, 61-69.
86. Crow T: molecular pathology of schizophrenia: More than one disease process ? Br Med J 1980; 280: 66-68
87. Cuesta MJ, Peralta V, de Leon J. Neurological frontal signs and neuropsychological deficits in schizophrenic patients. Schizophr Res 1996;20(1-2):15-20
88. Cummings J.L. (1993). Frontal-subcortical circuits and human behavior. Archives of Neurology, 50, 873-880.
89. Cycowicz Y.M. (2000). Memory development and event-related brain potentials in children. Biological Psychology, 54, 145-174.
90. Dalkin T, Murphy P, Glazebrook C, et al. Premorbid personality in first-onset psychosis, Br J Psychiatry 1994; 164: 202-207.
91. Daniel D.G., Weinberg D.R., Jones D.W, et al. The effect of amphetamine on regional cerebral blood flow during cognitive activation in schizophrenia. J. Neurosci. 1991; 11: 1907-17.
128
92. Das M, Kumari V, Soni W, et al. Neurological soft signs and their relationship to cognitive and clinical efficacy of atypical antipsychotics in schizophrenia. Schizophrenia Bull 2004;30(2):241-253
93. David A., Malberg A., Brandt L, et al. IQ and risk for schizophrenia: a population-based cohort study. Psychol. Med.1998; 27, 1311-1323.
94. Davidson M., Harvey P.D., Powchik P. et al. Severity of symptoms in geriatric chronic schizophrenic patients. Am. J. Psychiatry 1995;152: 197-207.
95. Davidson M., Harvey P.D., Welsh K. et al. Cognitive impairment in old-age schizophrenia: a comparative study of schizophrenia and Alzheimer’s disease. Am. J. Psychiatry 1996; 153: 1274-9.
96. Davidson M., Reichenberg A., Rabinowitz J. et al. Behavioral and intellectual markers for schizophrenia in a apparenly healthy male adolescents. Am. J. Psychiatry 1999;156:1328-1335.
97. Davidson M., Weiser M. Early diagnosis of schizophrenia-the first step towards secondary prevention. Acta Psychiatr. Scand. 2000;101:7-10.
98. Davis K.L., Buchsbaum M.S., Shihabuddin L. et al. Ventricular enlargement in poor outcome schizophrenia. Biol. Psychiatry 1998;43: 783-93.
99. Dazzan P, Morgan KD, Orr KG, et al. The structural brain correlates of neurological soft signs in AESOP first- episode psychoses study. Brain 2004;127(1):143-153
100. De Lisi L. E., Boccio A. M., Riordan H. Et al. Familial thyroid disease and delayed language development in first –admission patients with schizophrenia . Psychiatry Res. 1991; 39: 39-50.
101. DeMyer MK, Gilmor RL, Hendrie HC.,et al. Magnetic resonance brain images in schizophrenic and normal subjects: influence of diagnosis and education. Schizophrenia Bull 1988;14(1):21-37
102. Diwadkar V.A., Sweeney J.A., Boarts D. Oculomotor delayed response abnormalities in young offspring and siblings at risk for schizophrenia. C.N.S. Spectrums 2001; 6: 899-903.
103. Dragovic M, Hawond G, Badcock JC.,et al. Laterality phenotypes in patient with schizophrenia, their siblings and controls: associations with clinical and cognitive variables. BrJ Psychiatry 2005 Sep;187:221-8
104. Driscoll R., 1984. Intentional and incidental learning in children vulnerable to psychopathology. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 320-326.
105. Dwork A., 1997. Postmortem studies of the hippocampal formation in schizophrenia. Schizophr. Bull. 23, 385-402.
106. Egan MF, Goldberg TE, Gscheidle T., et al. Relative risk of attention deficits in siblings of patients with schizophrenia. Am J Psychiatry 2000;157:1309-1316.
107. Egan MF, Hyde TM, Bonomo JB, et al. Relative risk of neurological signsin siblings of patients with schizophrenia.Am J Psychiat 2001;158(11):1827-1834.
108. Emsley R, Turner HJ, Oosthuizen PP, et al. Neurological abnormalities in first-episode schizophrenia: temporal stability and clinical and outcoma correlates. Schizophr Res 2005;75(1)35-44
129
109. Eyler Zorrilla L.T., Heaton R.K., McAdams L.A. et al.Cross-sectional study of older outpatients with schizophrenia and healthy comparison subjects: no differences in age- related cognitive decline. Am. J. Psychiatry 2000;157:1324-6.
110. Fearon P., Lane A., Airie M., et al. Is reduced dermatoglyphic a-b ridge count a reliable marker of developmental impairment in schizophrenia? Schizophr. Res. 2001;50: 151-7.
111. Flashman LA, Flaum M, Gupta S. Soft sign and neuropsycological performance in schizophrenia. Am J Psychiat 1996;153(4):526-532
112. Foerster A, Lewis S, Owen M, Murray R, Premorbid adjustment and personality in psychosis: effects of personality and diagnosis. Br J Psychiatry 1991; 158:171-176.
113. Fragon S, Dakhil N, Londou S. Fronto-temporal function may distinguish bipolar disorder from schizophrenia. Bipolar disorder 2006 Feb;8(1):47-55
114. Freedman L.R., Rock D., Roberts S.A. The New York High-Risk Project: attention, anhedonia and social outcome. Schizophr. Res.1999;30:1-9.
115. Friedman D., Squires-Wheeler E., 1994. Event-related potentials (ERPs) as indicators of risk for schizophrenia. Schizophr. Bull. 20: 63-74.
116. Gabrieli J.D.E. Cognitive neuroscience of human memory. Annual Rev. Psychol. 1998; 49: 87-115.
117. Geddes J., Lawrie S., 1995. Obstetric complications and schizophrenia: a meta-analysis. Br. J. Psychiatry 167, 786-793.
118. Gilvarry C., Takei N., Russell A.,et al. Premorbid IQ in patients with functional psychosis and their first-degree relatives. Schizophr. Res. 2000; 417-429
119. Gold J., Randolph C., Carpenter C.J., et al. Forms of memory failure in schizophrenia. J. Abnorm. Psychol. 1992; 101: 487-94.
120. Gold J.M., Hermann B.P., Randolph C., et al. Schizophrenia and temporal lobe epilepsy. A neuropsychological analysis. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 265-72.
121. Gold S, Arndt S, Nopoulos P, et al. Longitudinal study of cognitive function in first episode and recent-onset schizophrenia. Am J Psychiatry 1999;156:1342-1348
122. Goldberg T.E., Weinberger D.R., Berman K.F. et al. Further evidence for dementia of the prefrontal type in schizophrenia? A controlled study of teaching the Wisconsin Card Sorting test. Arch. Gen. Psychiatry 1987; 44: 1008-14.
123. Goldberg T.E., Torrey E.F., Gold J.M. et al. Learnig and memory in monozygotic twins discordant for schizophrenia. Psychol. M ed. 1993; 23: 71-85.
124. Goldberg T.E., Weinberger D.R. Schizophrenia, training paradigmas, and the Wisconsin Card Sorting Test redux. Schizophr. Res. 1994; 11: 291-6.
125. Goldberg TE, Gold JM. Neurocognitive deficits in schizophrenia. In: schizophrenia Hirch SR, Weinberger DR, editors: Oxford: Blackwell 1995;pp 146-162
126. Goldberg T.E., Aloia M.S., Gourovitch M.L., et al. Cognitive substrates of thought disorder. I: the semantic system. Am. J. Psychiatry 1998;155(12): 1677- 1684.
127. Golden CJ: Stroop Colour and Word Test. Chicago, IL: Stoelting.1978
128. Goldstein G, Halperin KM. Neuropsychological differences among subtypes of schizophrenia. Journal of Abnnormal Psychology 1977;86(1):34-40
130
129. Gordon M. The Gordon Diagnostic System. De Witt, NY: Gordon Systems, 1986
130. Gourion D,Goldberger C,Olie JP, et al. Neurological and morphological anomalies and the genetic liability to schizophrenia:a composite phenotype. Schizophr Res 2004;67(1):23-31.
131. Gottesmann I., 1994. Schizophrenia epigenesis: past, present, and future. Acta Psychiatr. Scand. 90, 26-33.
132. Gottesman II, Gould T.D. The endophenotype concept in psychiatry: etymology and strategic intentions. Am. J. Psychiatry 2003;160: 635-45.
133. Gourion D, Goldberger C, Olie JP, et al. Neurological and morphological anomalies and the genatic liability to schizophrenia: a composite phenotype. Schizophr Res 2004;67(1):23-31.
134. Gourovitch M.L., Goldberg T.E., Weinberg D.R. Verbal fluency deficits in patients with schizophrenia: semantic fluency is differantially impaired as compared to phonological fluency. Neuropsychology 1996; 10: 573-7.
135. Green M.F., Satz P., Gaier D.J., et al. Minor physical anomalies in schizophrenia. Schizophr. Bull. 1989;15:91-9.
136. Green M.F. What are the functional consequences of neurocognitive deficits in schizophrenia? Am. J. Psychiatry 1996; 153: 321-30.
137. Griffiths TD, Sigmundsson T, Takei N, et al. Neurological abnormalities in familial and sporadic schizophrenia.Brain 1998;121(2):191-203.
138. Gruzelier J., Seymour K., Wilson L. Et al. Impairments on neuropsychologic tests of temporohippocampal and frontohippocampal functions and word fluency in remitting schizophrenia and affective disorders. Arch. Gen. Psychiatry 1988; 45: 623-9.
139. Gupta S,Andreasen NC, Arndt S,et al. Neurological soft signs in neuroleptic-naive and neuroleptic-treated schizophrenic patients and in normal comparsion subjects.Am J Psychiat 1995;152(2):191-196.
140. Gupta S, Rajaprabhakaran R, Arndt S, et al. Premorbid adjustment as ca predictor of phenomenological and neurobiological indices in schizophrenia. Schizophr Res 1995,16(3).189-197
141. Gur RE, Mozley PD, Resnick SM, et al. Relation among clinical sacles in schizophrenia: Overlap and subtypes. American Journal of Psychiatry; 1991;148:472-478
142. Gureje O, Aderibigbe, Olley O. Premorbid functioning in schizophrenia: a controlled study of Nigerian patients, Compr Psychiatry 1994; 35: 437-440
143. Gureje O. Neurological soft signs in Nigerian schizophrenics: a controlled study. Acta Psychiat Scand 1988;78(4):505-509
144. Gureje O. Sensorimotor laterality in schizophrenia: Which features tranced culturel influences? Acta Psychiatry Scand 1988 Feb;77(2):188-93
145. Hartman E, Milofsky E, Vaillant G, Vulnerability to schizophrenia: prediction of adult schizophrenia using childhood information, Arch Gen Psychiatry 1984; 41:1050-1056.
146. Harvey P., Winters K.C., Weintraub S. Distractibility in children vulnerable to psychopathology. J. Abnorm. Psychology 1981; 90: 298-304.
131
147. Harris JG, Adler LE, Young DA, et al. Neuropsychological dysfunction in parents of schizophrenics. Schizophr Res 1996;20:253-260.
148. Harvey P.D., Earle-Boyer E.A., Wielgus M.S. Encoding, memory and thought disorder in schizophrenia and mania. Schizophr. Bull. 1986; 12: 252-61.
149. Harvey P.D., Pedley M. Auditory and visual distractibility in schizophrenics: clinical and medication status correlations. Schizophr. Res. 1989; 2: 295-300.
150. Harvey P.D., Docherty N.M., Serper M.R. Cognitive deficits and thought disorder. II. An eight-month followup study. Schizophr. Bull. 1990; 16: 147-56.
151. Harvey P.D., Keefe R.S.E. Cognitive impairment in schizophrenia and the implications of atypical neuroleptic treatment. CNS Spectrums 1997a; 2: 41-55.
152. Harvey P.D., Lombardi J., Leibman M. et al. Cognitive impairment and negative symptoms in schizophrenia: a prospective study of their relationship. Shizophr. Res. 1996; 22: 223-31.
153. Harvey P.D., Leibman M., Lombardi J. et al. Verbal fluency in geriatric and nongeriatric chronic schizophrenic patients. J. Neuropsychiatry Clin. Neurosci. 1997b; 9: 584-90.
154. Harvey P.D., Howanitz E., Parella M. et al. Cognitive, adaptive and symptomatic features of schizophrenia in late life: a comparison of nursing home, chronically hospitalized and acutely admitted patients. Am. J. Psychiatry 1998; 155: 1080-6.
155. Harvey P.D., Moriarty P.J., Friedman J. et al. Differential preservation of cognitive functions in geriatric patients with lifelong chronic schizophrenia: less impairment in reading compared to other skill areas. Biol. Psychiatry 2000; 47: 962-8.
156. Harvey P.D., Sharma T., 2002. Understanding and Treating Cognition in Schizophrenia: A Clinician’s Handbook. Cromwell Press, Trowbridge, Great Britain.
157. Hawkins KA, addington J, Keefe RSE, et al. Neuropsychological status of subjects at high risk for a first episode of psychosis. Schizophr Res 2004;67:115-122
158. Heaton RK. Wisconsin Card Sorting Test Manual. Odessa, FL:sychological Assesment Resources, 1981
159. Heaton R.K., Pendleton M.G., 1981. Use of neuropsychological tests to predict patients everyday functioning. J. Con. Consult. Psychol. 49: 807-21.
160. Heaton R.K., Paulsen J.S., McAdams LA et al. Neuropsychological deficits in schizophrenics: relationschip to age, chronicity, and dementia. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 469-76.
161. Heaton R.K., Gladsjo J.A., Palmer B.W. et al. Stability and course of neuropsychological deficits in schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 2001;58: 24-32.
162. Heinrich DW, Buchanan RW. Significance and meaning of neurological signs in schizophrenia. Am J Psychiat 1988;145(1):11-18
163. Heinrichs RW, Zakzanis KK. Neurocognitive deficit in schizophrenia: a quantative review of the evidence. Neuropsychology 1998;12:426-445.
164. Heckers S., 1997. Neuropathology of schizophrenia: cortex, thalamus, basal ganglia, and neurotransmitter- specific projection systems. Schizophr. Bull. 23, 403-421.
132
165. Henry J.D, Crowfort J.R A-meta analiticy review of verbal fluency deficits in schizophrenia relatives to at the neurocognitive deficits. Cognit Neuropsychiatry 2005 Jan;10(1):1-33
166. Hill SK, Ragland JD, Gur RC : Neuropsychological differences among empirically derived clinical subtypes of schizophrenia. Neuropsychology, 2001;15:492-501
167. Hill SK, Beers SR, Kmiec JA, et al. Impairment of verbal memory and learning in antipsychotic-naive patients with first episode schizophrenia. Schizophr Res 2004;68:127-136.
168. Hoff A.L., Sakuma M., Weineke M. et al. Longitudinal neuropsychological follow-up study of first episode schizophrenia. Am. J. Psychiatry 1999; 156: 1336-41.
169. Horacek J, Dockery C, Kopecek M, et al. Regional brain metabolism as the predictor of performance on the TMT in schizophrenia. A 18FDG PET covariation study. Neuro Endocrinol Lett. 2006 Oct;27(5).587-94
170. Hutton SB, Puri BK, Duncan L, et al. Executive functioon in first epsode. Psychol Med 1998;28: 463-473
171. Ismail B., Cantor-Graae E., McNeil T. Minor physical anomalies in schizophrenia patients and their siblings. Am. J. Psychiatry 1998;155:1695-1702.
172. Ismail B, Cantor-Graae E, Mc Neil TF. Neurological abnormalities in schizophrenic patients and their siblings. Am J Psychiat 1998;155(1):84-89
173. Jaeger J, Douglas E. Neuropsychiatric rehabilitation for persistent mental illnes. Psychiatric Quarterly. 1992;63:71-94.
174. James C., Worland J. School behavior in adolescent children of parents with mental disorder. J. Nerv. Ment. Dis. 1983;171: 234-240.
175. Johnstone E., Abukmeil S., Byrne M., et al. Edinburgh High Risk Study findings after four years: demographic, attainment and psychopathological issues. Schizophr. Res. 2000;46: 1-15.
176. Jones PB, Rodgers B, Murray RM. Child developmental risk factors for adult schizophrenia in the British 1946 birth cohort, Lancet 1994; 344: 1398-1402.
177. Jones P, Childhood motor milestones and IQ prior to adult schizophrenia: results from a 43 year old British birth cohort, Psychiatrica Fennica 1995; 26: 63-80.
178. Kahn R.S., Harvey P.D., Davidson M. et al. Neuropsychological correlates of central monoamine function in chronic schizophrenia: relationship between CSF metabolites and cognitive function. Schizophr. Res. 1994; 11: 217-24.
179. Kaplan H.I, Sadock B.J. Kaplan and Sadock’s Synopsis of psychiatry, eighth edition 2007.
180. Karaka� S. ve Karaka� H.M. Yönetici i�levlerin ayrı�tırılmasında multidisipliner yakla�ım: Bili�sel psikolojiden nöroradyolojiye. Klinik Psikiyatri, 3(4), 215-227.
181. Karaka� S., Yalın A., Irak M., and Erzengin Ö.U. Digit span changes from puberty to old age for different levels of education. Developmental Neuropsychology, 2002; 22(2): 423-453.
182. Karp BI, Garvey M, Jacopsen LK, et al. Abnormal neurologic maturation in adolescent with early-onset sachizophrenia. Am J Psychiat 2001;158(1):118-122.
133
183. Keefe RS, Silverman JM, Roitman SE, et al. Performance of nonpsychotic relatives of schizophrenic patients on cognitive tests. Psychiatry res 1994;53:1-12.
184. Keefe RS, Silverman J.M., Mohs R.C. et al. Eye-tracking, attention, and schizotypal personality symptoms in nonpsychotic relatives of schizophrenic patients. Arch. Gen. Psychiatry 1997;54: 169-77.
185. Kelly BD, Cotter D, Denihan C, et al. Neurological soft signs and dermatoglyphic anomalies in twins with schizophrenia. Eur Psychiat 2004;19(3):159-163
186. Kern R.S., Green M.F., Marshall B.D.,et al. Risperidone vs haloperidol on reaction time, manual dexterity and motor learning in treatment-resistant schizophrenia patients. Biol. Psychiatry 1998; 44: 726-32.
187. Keshavan MS, Sanders RD, Sweeney JA, et al. Diagnostic specificity and neuroanatomical validity of neurological abnormalities in first-episode psychoses. Am J Psychiat 2003;160(7):1298-1304.
188. King DJ, Wilson A, Cooper SJ, et al. The clinical correlates of neurological soft signs in chronic schizophrenia. Brit J Psychiat 1991;158:770-775.
189. Kinney DK, Woods BT, Yurgelun-Todd D. Neurologic abnormalities in schizophrenic patients and their families. II. Neurologic and psychiatric findings in relatives. Arch Gen Psychiat 1986;43(7):665-668
190. Kinney DK, Yurgelun-Todd DA, Wodds BT. Hard neurologic signs and psychopathology in relatives of schizophrenic patients. Psychiat Res 1991;39(1):45-53
191. Kolb B., Whishav IQ. Performance of schizophrenic patients on tests sensitive to left and right frontal, temporal or parietal function in neurological patients. Journal of Nervous and Mental Disease 1983;171:435-443.
192. Klein R.H., Salzman L.F. Response-continggent learning in children at risk. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp.1984; 371-375.
193. Kraepelin E., 1919. Dementia praecox and paraphrenia. Edinburgh: E & S Livingstone.
194. Kraepelin E. Demantia Praecox and Paraphrenia. Translated by R.M. Barclay. New york, NY: Robert E. Krieger, 1971.
195. Krakowski MI, Convit A, Jaeger J, Lin S, Volavka J. Neurological impairment in violent schizophrenic inpatients. Am J Psychiat 1989;146(7):849-853.
196. Krakowski M, Czobor P, Chou JC. Course of violence in patients with schizophrenia: relationship to clinical symptoms. Schizophrenia Bull 1999;25(3):505-517.
197. Kravariti E, Dixon T, Frith C, Murray R, et al. Association of symptoms and executive function in schizophrenia and bipolar disorder. Schizophr. Res. 2005 May 1;74 (2-3):221-31.
198. Krebs M, Gut-Fayand A, Bourdel M, et al. Validation and factorial structure of a standardized neurological examination assessing neurological soft signs in schizophrenia. Schizophr Res 2000;45(3):245-260.
199. Kremen W., Buka S., Seidman L., et al. IQ decline during childhood and adult psychotic symptoms in a community sample: a 19-year longitudinal study. Am. J. Psychiatry 1998;155: 672-677.
134
200. Kugelmass S., Faber N., Ingraham L.J., et al. Reanalysis of SCOR and anxiety measures in the Israeli High-Risk Study. Schizophr. Bull. 1995;21: 205-217.
201. Landro N.I., Orbeck A.L., Rund B.R. Memory functioning in chronic and non-chronic schizophrenics, affectively disturbed patients and normal controls. Schizophr. Res. 1993; 10: 85-92.
202. Lane A, Colgan K, Moynihan F, et al. Schizophrenia and neurological soft signs: gender differences in clinical correlates and antecedent factors. Psychiat res 1996;64(2):105-114.
203. Lawrie S., Whalley H., Kestelman J., et al. Magnetic resonance imaging of brain in people at high risk of developing schizophrenia. Lancet 1999;353: 30-33.
204. Lawrie SM, Byrne M, Miller P, et al. Neurodevelopmental indices and the development of psychotic symptoms in subjects at high risk of schizophrenia. Brit J Psychiat 2001;178:524-530.
205. Leff J.P., Thornicroft G.,Coxhead N., Trieman N. The TAPS Project. 22: A five-year follow-up of long stay psychiatric patients discharged to the community. Br. J. Psychiatry 1994; 165 (Suppl. 25): 13-17.
206. Lewis G, David A, Malmberg A, Allebeck P, Personality and low IQ as possible risk factors for schizophrenia, [Abstract] Eur Psychiatry 1996; 11:242.
207. Liddle P.F., Friston K.J., Frith C.D. et al. Patterns of cerebral blood flow in schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1992; 160: 179-86.
208. Liddle PF, Morris DL. Schizophrenic syndromes and frontal lobe performance. British Journal of Psychiatry 1991;158:340-345.
209. Lieberman J. Is schizophrenia a neurodegenerative disorder? A clinical and neurobiological perspective. Biol. Psychiatry 1999; 46: 729-739.
210. Lyons MJ, Toomey R, Seidman JL et al. Verbal learning and memory in relatives of schizophrenics: preliminary findings. Biol Psychiatry 1995; 37:750-753.
211. MacLeod C.M. Half a century of research on the Stroop Effect: An integrative review. Psychological Bulletin 1991;109:162-203.
212. Madsen AL, Vorstrup S, Rubin P, et al. Neurological abnormalities in schizophrenic patients: a perspective follow up study 5 years after first admission. Acta Psychiat Scand 1999;100(2):119-125
213. Mahurin RK, Velligan DI, Hazleton B, et al. Trail making test errors and executive function in schizophrenia and depression. Clin Neuropsychol 2006 Jun; 20 (2):271-88.
214. Malla AK, Norman RM, Aguilar O. Relationship between neurological “soft signs” and syndromes of schizophrenia. Acta Psychiat Scand 1997;96(4): 274-280.
215. Malmberg A., Lewis G., David A. Premorbid adjustment and personality in people with schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1988; 172: 308-313.
216. Marder SR, Fenton W, Youens K. Schizophrenia, IX: cognition in schizophrenia-the MATR�CS initiative. Am j Psychiat 2004;161(1):25.
217. Marengo J.T., Harrow M., 1997. Longitudinal courses of thought disorder in schizophrenia and schizoaffective disorder. Schizophr. Bull. 23 (2), 273-285.
218. Mathalon D.H., Sullivan E.V., Lim K.O. Progressive brain volume changes and the clinical course of schizophrenia in men: a longitudinal magnetic resonance imaging
135
study. Arch. Gen. Psychiatry 2001;58: 148-57.
219. McConaghy N., 2000. Should we ignore dimensional risk factors in prevention of schizophrenia? Signposts to prevention. Aust. N.Z.J. Psychiatry 34 (suppl): 22-5.
220. McDonald C, Schulze K, Murray R. Schizophrenia: Challenging the Orthodox, Chapter 23: Childhood similarities and differences between schizophrenia and bipolar disorder, 206
221. McGuire P.K., Shah G.M., Murray R.M. Increased blood flow in Broca’s area during auditory hallucinations in schizophrenia. Lancet 2003;342: 703-6.
222. McGuire P.K., Quested D.J., Spence S.A. Pathophysiology of positive thought disorder in schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;173: 231- 235.
223. McGurk SR, Moriarity PJ, Harvey PD, et al. The longitodinal relationship of clinical symptoms, cognitive functioning and adaptive life in geriatric schizophrenia. Schizophrenia Research, 2000;42:47-55.
224. Medalia A., Gold J., Merriam A., The effects of antipsychotics on neuropsychological test results of schizophrenics. Arch. Clin. Neuropsychology 1988; 3: 249-71.
225. Meehl PE. Toward an integrated theory of schizotaxis, schizotypy and schizophrenia. Journal of personality disorders 1990;4:1-99.
226. Mednick S.A., 1968. Some premorbid characteristics related to breakdown in children with schizophrenic mothers. J. Psychiatr. Res. 6 (Suppl. 1), 267-291.
227. Mednick S., McNeil T., 1968. Current methotodology in research on the etiology of schizophrenia. Psychol. Bull. 70, 681-693.
228. Mednick S., Schulsinger F., 1968. Some premorbid characteristics related to breakdown in children with schizophrenic mothers. J. Psychiatr. Res. 6, 267-291.
229. Mednick S.A., Parnas J., Schulsinger F. The Copenhagen High-Risk Project, 1962- 86. Schizophr. Bull. 1987;13: 485-495.
230. Mednick S., Machon R., Huttunen M. Adult schizophrenia following prenatal exposure to an influenza epidemic. Arch. Gen. Psychiatry 1988; 45: 189-192.
231. Meehl P.E. Schizotaxia revisited. Arch. Gen. Psychiatry 1989;46: 935-944.
232. Mesure G., Passerieux C., Besche C. Impairment of semantic categorization processes among thought-disordered schizophrenic patients. Can. J. Psychiatry 1988;43: 271-278.
233. Middleton F.A., Strick P.L. Basal ganglia and cerebellar loops: motor and cognitive circuits. Brain Res. Rev. 2000;31: 236-250.
234. MohamedS, Paulsen JS, O’leary D, et al. Generalized cognitive deficits in schizophrenia. A study of first-episode patients. Arch gen Psychiatry 1999;56:749-754
235. Mohr F, Hubmann W, Cohen R, et al. Neurological soft sign in schizophrenia:assesment and correlates. Eur Arch Psy Clin N 1996;246 (5):240-248.
236. Moore D.J., Savla GN, Wood’s SP, Jeste DV, Palmer BW. Verbal fluency impairments among middle-aged and older outpatients with schizophrenia are charecterized by deficient switching. Schizophrenia Res 2006 Oct:87(1-3):254-60 Epub 2006 Jul 18.
237. Morrison-Stewart SL, Williamson PC, Corning WC, et al. Frontal and non-frontal lobe neuropsychological lobe performance and clinical symptomatology in schizophrenia. Psychological Medicine 1999;22:353-359.
136
238. Murphy K., Owen M. Minor physical anomalies and their relationship to the aetiology of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1996;168: 139-142.
239. Murphy K., Owen M. Velo-cardio-facial syndrome: a model for understanding the genetics and pathogenesis of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 2001;179: 397-402.
240. Michie P.T., Kent A., Stienstra R., et al. Phenotypic markers as risk factors in schizophrenia: neurocognitive functions. Aust. A.Z.J. Psychiatry 2000; 34 (suppl): 74-85.
241. Näslund B., Persson-Blennow I., Mc Neil T., et al. Offspring of women with nonorganic psychosis: fear of strangers during the first year of life. Acta Psychiatr. Scand. 1984;69: 435-444.
242. Näslund B., Persson-Blennow I., McNeil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction et three and six weeks of age. Acta Psychiatr. Scand. 1985; 71: 441-450.
243. Neale J.M., Winters K.C., Weintraub S. 1984 Information processing deficits in children at high risk for schizophrenia. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 264-277.
244. Niemi LT, Suvisaari JM, Haukka JK. Childhood predictors of future psychiatric morbidity in offspring of mothers with psychotic disorder: results from the Helsinki high-risk study. Brit J Psychiat 2005;186:108-114.
245. Niethammer R, Weisbrod M, Schiesser S, et al. Genetic influence on laterality in schizophrenia? A twin study of neurological soft signs. Am J Psychiat 2000; 157(2):272-274.
246. Norman RG, Malla AK, Cortese L et al. Symptoms and cognition as predictors of community function: A prospective analysis. American Journal of Psychiatry, 1999;156:400-405
247. Nuechterlein K.H., Edell W.S., Norris M. Attentional vulnerability indicators, thought disorder, and negative symptoms. Schizophr. Bull. 1986;12: 408-26.
248. O’Donnell B.F., McCarley R.W., Potts G.F., et al. Identification of neural circuits underlying P300 abnormalities in schizophrenia. Psychophysiol. 1999;36: 388-98.
249. Offord D, Cross L. Behavioral antecedents of adult schizophrenia. Arch Gen Psychiatry 1969; 21: 267-283.
250. Ohaeri JU, Otote DI. Subtypes and factors of schizophrenia in an acutely ill Nigerian sample. Psychopathology 2003;36(4):181-189.
251. Okubo Y., Suhara T., Suzuki K. et al. Decreased prefrontal dopamine D1 receptors in schizophrenia revealed by PET. Nature 1997; 385: 634-6.
252. Olin SS, John RS, Mednick SA. Assesing the predictive value of teacher reports in a high risk sample for schizophrenia: a ROC analysis, Schizophr Res 1995; 16: 53-66.
253. Oltmanns T.F., Ohayon J., Neale J.M. The effect of anti-psychotic medication and diagnostic criteria on distractibility in schizophrenia. J. Psychiatric Res. 1978; 14: 81-91.
254. Palmer B.W., Heaton R.K., Paulsen J.S. et al. Is it possible to be schizophrenic yet neuropsychologically normal? Neuropsychology 1997;11: 437-46.
255. Paulsen T.J., Heaton R.K., Nsadek J.R. et al. The nature of learning and memory impairments in schizophrenia. J. Int. Neuropsychol Soc. 1995a; 1: 88-99.
137
256. Paulsen J.S., Salmon D.P., Monsch A. et al. Discrimination of cortical from subcortical dementias on the basis of memory and problem-solving tests. J. Clin. Psychol. 1995b; 51: 48-58.
257. Paulsen J.S., Butters N., Sadek J.R. et al. Distinct cognitive profiles of cortical and subcortical dementia in advanced illness. Neurology 1995c; 45: 951-6.
258. Persson-Blennow I., Näslund B., McNeil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction at one year of age. Acta Psychiatr. Scand. 1986;73: 207-213.
259. Persson-Blennow I., Binett B., Mc Neil T. Offspring of women with nonorganic psychosis: mother-infant interaction and fear of strangers during the first year of life. Acta Psychiatr. Scand. 1988;78: 379-383.
260. Piron N, Bigler ED, Cohen D. Motoric laterality and eye dominance suggest unique pattern of cerebral organization in schizophrenia. Arch Gen Psychiatry 1982 Sep;39(9):1006-10
261. Poulton R., Caspi A., Moffitt T.E., Cannon M., et al. Children’s self- reported psychotic symptoms and adult schizophreniform disorder. Arch. Gen. Psychiatry 2000;57:1053-1058.
262. Psychiatr Epidemiol 1995; 30: 274-278
263. Reilly J.L., Murphy P.T., Byrne M., et al. Dermatoglyphic fluctuating asymmetry and atypical handedness in schizophrenia. Schizophr. Res. 2001;50: 159-68.
264. Riley EM, McGovern D, Mockler D, et al. Neuropsychological functioning in first- episode psychosis-evidence of spesific deficits. Schizophr Res 2000;43:47-55
265. Robinson AL, Heaton RK, Lehman RA, et al. The utility of the Wisconsin Card Sorting Test in detecting and localizing frontal lobe lesions. Journal of Consulting and Clinical psychology 1980;48:605-614.
266. Rolf J. The social and academic competence of children vulnerable to schizophrenia and other behavior pathologies. J. Abnorm. Psychol. 1972;80: 225-243.
267. Rossel SL. Category fluency performance in patients with schizoprenia and bipolar disorder: The influence of affectıve categories. Schizoprenia Res. 2006 Feb 28; 82(2-3) : 135-8.Epub.2005 Dec 22
268. Rossi A, De Catoldo S, Di Michele V, et al. Neurological soft signs in schizophrenia. Brit J Psychiat 1990;157:735-739
269. Rosvold H.E., Mirsky A., Sarason L. et al. A continuous performance test of brain damage. J. Consult. Psychology 1956; 20: 34-50.
270. Rubin P, Vorstrup S, Hemmingsen R, et al. Neurological abnomalities in patients with schizophrenia or schizophreniform disorder at first admission to hospital:correlations with computarized omography and regional cerebral blood flow findings. Acta Psychiat Scand 1994;90(5):385-390
271. Rund B., Borg N. Cognitive deficits and cognitive training in schizophrenic patients: a review. Acta Psychiatr. Scand. 1999;100: 85-95.
272. Rutter M, Psychopathology and development: 1. Childhood antecedents of adult psychiatric disorder, Aust NZ J Psychiatry 1984; 18: 225-234.
273. Rutter M., Sroufe L. Developmental psychopathology: concepts and challenges. Dev. Psychopathol. 2000;12: 265-296.
138
274. Rutter M., Tizard J., Whitmore K., Education, Health and Behaviour. Longmans: London, 1970.
275. Sabri O., Erkwoh R., Schreckenberger M., et al. Correlations of positive symptoms exclusively to hyperfusion or hypofusion of cerebral cortex in never-treated schizophrenics. Lancet 1997; 349 (9067): 1735-1739.
276. Sabri O., Erkwoh R., Schreckenberger M. et al. Altered relationships between rCBF in different brain regions of never-treated schizophrenics. Nuklearmedizin 1997;36: 194-201.
277. Sachdev P, Brodaty H, Rose N, Schizophrenia with onset after age 50 years. 2;neurological, neuropsychological and MRI investigation. Brit J Psychiat 1999;175:416-421
278. Sameroff A., Barocas R., Seider R.,1984. The early development of children born to mentally ill women. In: Watt N.F., Anthony E.J., Wynne L.C., Rolf J.E. (Eds.), Children at Risk for Schizophrenia. A Longitudinal Perspective. Cambridge Univ. Press, New York, pp. 482-513.
279. Sameroff A., Seifer R., Zax M., Barocas R. Early indicators of developmental risk: Rochester Longitudinal Study. Schizophr. Bull. 1987;13: 383-394.
280. Sameroff A., Seifer R., Baldwin A. Stability of intelligence from preschool to adolescence: the influence of social and family risk factors. Child Dev. 1983; 64:80-97.
281. Sameroff A.J., Bartko W.T., Baldwin A., 1998. Family and social influences on the development of child competence. In: Lewis M., Feiring C. (Eds.), Families, Risk, and Competence. Lawrence Erlbaum Assosciates, New Jersey, pp. 187-206.
282. Sanders RD, Keshavan MS, Schooler NR. Neurological examination abnormalities in neuroleptic-naive patients with first-break schizophrenia: preliminary results. Am J Psychiat 1994;151(8):1231-1233
283. Sanders RD, Keshavan MS, Forman SD, et al. Factor structure of neurologic examination abnormalities in unmedicated schizophrenia. Psychiat Res 2000;95(3):237-243
284. Sanders RD, Schepbach D, Goldstein G, et al. Relationships between cognitive and neurological performance in neuroleptc-naive psychosis. J Neuropsych Clin N 2004;16(4):480-487
285. Satz P., Green M.F. Atypical handedness in schizophrenia: some methodological and theoretical issues. Schizophr. Bull. 1999;25 (1): 63-78.
286. Saykin A.J., Gur R.C., Gur R.E. et al. Neuropsychological function in schizophrenia: selective impairment in memory and learning. Arch. Gen. Psychiatry 1991; 48: 618-24.
287. Saykin A.J., Shtasel D.L., Gur R.E. et al. Neuropsychological deficits in neuroleptic naive patients with first episode schizophrenia. Arch. Gen. Psychiatry 1994; 51: 124-31.
288. Schroder J., Wenz F., Schad L.R., et al. Sensorimotor cortex and supplementary motor area changes in schizophrenia. A study with functional magnetic resonance imaging. Br. J. Psychiatry 1995; 167: 197-201.
289. Schroder J, Niethammer R, Geider FJ, et al. Neurological soft signs in schizophrenia. Schizophr Res 1991;6(1):25-30
290. Chen EY, Shapleske J, Luque R,et al. The Cambredge Neurological Inventory: a clinical instrument for assessment of soft neurological signs in psychiatric patients. Psychiat Res 1995;56(2):183-204
139
291. Schubert EW, McNeil TF. Prospective study of neurological abnormalities in offspring of women with psychosis: birth to adulthood. Am J Psychiat 2004;161(6):1030-1037
292. Schultz S.K., Miller D.D.,Oliver S.E, et al. The life course of schizophrenia, age and symptom dimensions. Schizophr. Res. 1997;23 (1): 15-23.
293. Seisdedon RT, Arias JS; Gomez-Beneyto M, et al. Early age of onset brain morphological changes and non-consistent motor asymmetrys in schizophrenia patients. Schizophr Res 1999 Jun22;37(3):225-31
294. Serper M.R., Davidson M., Harvey P.D. Attentional predictors of clinical change during neuroleptic treatment. Schizophr. Res. 1994; 13: 65-71.
295. Sevinçok L, Ako�lu A, Topalo�lu B, et al. Neurological soft signs in schizophrenic patients with obsessive-compulsive disorder. Psychiat Clin Neuros 2004;58(3):274-279
296. Smith RC, Kadewari RP, Rosenberger JR, et al. Nonresponding schizophrenia: differentiation by neurological soft signs and neuropsychological tests. Schizophrenia Bull 1999;25(4):813-825
297. Smith RC, Hussain MI, Chowdhury SA, Stability of neurological soft signs in chronically hospitalized schizophrenic patients. J Neuropsych clin N 1999;11(1):91-96
298. Spence S.A., Hirsch S.R., Brooks D.J. Prefrontal cortex activity in people with schizophrenia and control subjects. Evidence from positron emission tomography for remission of “hypofrontality” with recovery from acute schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;172: 316-23.
299. Spitzer RL, Williams TB, Gibbon M. Structurel Clinical Interview for DSM-IV(SCID- P). New York, NY: New York State Psychiatric Instute, 1996.
300. Spreen O. and Strauss E. (1991). A compendium of neuropsychological tests: Administration, norms and commentary. New York: Oxford Univ. Pr.
301. Spohn H.E., Strauss M.E. Relation of neuroleptic and anticholinergic medication to cognitive functions in schizophrenia. J. Abnorm. Psychol. 1989; 98: 478-86.
302. Squires-Wheeler E., Skodol A., Erlenmeyer-Kimling E. The assessment of schizotypal features over two points in time. Schizophr. Res. 1992;6: 75-85.
303. Squires-Wheeler E., Friedman D., Amminger G.P. Negative and positive dimensions of schizotypal personality disorder. J. Pers. Disord. 1997;11 (3): 285-300.
304. Stroop R.J. (1935). Studies of interference in serial verbal reactions. Journal of Experimental Psychology, XVII (6), 643-661.
305. Stuss D.T., Benson D.F. The frontal lobes. New York: Raven Press, 1986.
306. Tamlyn D., McKenna P.J., Mortimer A.M. et al. Memory impairment in schizophrenia: its extent, affiliations and neuropsychological character. Psychol. Med. 1992; 22: 101-15.
307. Temkin N.R., Heaton R.K., Grant I. et al. Detecting significant change in neuropsychological test performance: a comparison of four models. J. Int. Neuropsychol. Soc. 1999; 5: 357-73.
308. Tsuang M.T., Stone W.S., Tarbox S.I., Faraone S.V. An integration of schizophrenia with schizotypy: identification of schizotaxia and implications for research
140
on treatment and prevention. Schizophr. Res. 2002; 54: 169-75.
309. Tupper D.E.Contemporary soft signs examinations. Soft Neurological signs, (ed):DE Tupper, 1987,Grune and stratton. Inc.Florida:S:338-388
310. van Oel C.J., Baare W.F., Hulshoff Pol H.E., et al. Differentiating between low and high susceptibility to schizophrenia in twins: the significance of dermatoglyphic indices in relation to other determinants of brain development. Schizophr. Res. 2001;52: 181-93.
311. van Os J, Takei N, Castle D, et al. Premorbid abnormalities in mania, schizophrenia, acute schizophrenia and chronic schizophrenia, Soc Psychiatry Watt NF, Patterns of childhood social development in adult schizophrenics, Arch Gen Psychiatry 1978; 35: 160-165.
312. Velakoulis D., Wood S.J., McGorry P.D. Evidence for progression of brain structural abnormalities in schizophrenia: beyond the neurodevelopmental model. Aust. N. Z. J. Psychiatry 2000; 34 (Suppl.): 113-126.
313. Velligan DI, Bow-Thomas CC, Mahurin RK, et al. Do spesific neurocognitive deficits predict spesific domains of community function in schizophrenia ? Journal of Nervous and Mental Disease. 2000;188:518-524.
314. Venkatasubramanian G, latha V, Ganhadhar BN, et al. Neurological soft signs in never- treated schizophrenia. Acta psychiat Scand 2003;108(2):144-146
315. Wahlberg K.E., Wynne L., Oja H., et al. Gene- environment interaction in vulnerability to schizophrenia: findings from the Finnish Adoptive Family Study of Schizophrenia. Am. J. Psychiatry 1997;154: 355-362.
316. Walker E, Lewine RJ. Prediction of adult-onset schizophrenia from childhood home movies of the patients. Am J Psychiat 1990;147(8):1052-1056
317. Walker EF, Diforio D, Baum K. Developmental neuropathology and the precursors of schizophrenia. Acta Psychiat Scand suppl 1999;395:12-19
318. Weickert T.W., Goldberg T.E., Gold J.M. et al. Cognitive impairments in patients with schizophrenia displaying preserved and compromised intellect. Arch. Gen. Psychiatry 2000; 57: 907-13.
319. Weinberg D., 1995. Schizophrenia: from neuropathology to neurodevelopment. Lancet 346, 552-557.
320. Whitty P, Clarke M, Browne S, et al. Prospective evaluation of neurological soft signs in first episode schizophrenia in relation to psychopathology: satate versus trait phnomena. Psychol Med 2003;33(8):1479-1484
321. Williams G.V., Goldman- Rakic P.S. Modulation of memory fields by dopamine D1 receptors in prefrontal cortex. Nature 1995; 376: 572-5.
322. Wilson F.A.O., O’Scalhaide S.P., Goldman-Rakic P.S. Dissociation of object and spatial processing domains in primate frontal cortex. Science 1993; 260: 1955-8.
323. Wolkin A., Sanfilipo M., Wolf A.P. et al. Negative symptoms and hypofrontality in chronic schizophrenia. J. Arch. Gen. Psychiatry 1992; 49: 959-65.
324. Woods B. Is schizophrenia a progressive neurodevelopmental disorder? Toward a unitary pathogenetic mechanism. Am. J. Psychiatry 1998;155: 1661-1670.
325. Woods BT, Kinney DK; Yurgelun-Todd D. Neurologic abnormalities in schizophrenic patients and their families. I. Comparison of schizophrenici bipolar and substance abuse patients and normal controls. Arch Gen Psychiat 1986;43(7):657-663
141
326. Wong AH, Voruganti LN, Heslegrave RJ, et al. Neurocognitive deficits and neurological signs in schizophrenia. Schizophr Res 1997;23(2):139-146
327. Young D.A., Davila R., Scher H. Unawareness of illness and neuropsychological performance in schizophrenia. Schizophr. Res. 1993;10: 117-24.
328. Yung A., Phillips L., McGorry P, et al. Prediction of psychosis: a step towards prevention of schizophrenia. Br. J. Psychiatry 1998;172 (Suppl. 33): 14-20.
329. Zornberg G., Buka S., Tsuang M. Hypoxic-ischemia related fetal/neonatal complications and risk of schizophrenia and other nonaffective psychoses: a 19-year longitudinal study. Am. J. Psychiatry 2000;157:196-202.