+ All Categories
Home > Documents > Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Farklı Politik Akımlar ve Kullanılan Semboller

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Farklı Politik Akımlar ve Kullanılan Semboller

Date post: 22-Nov-2023
Category:
Upload: ankarauniversitesi
View: 1 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
19
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 11, Sayı 3 (Eylül 2014), ss. 7-25 DOI: 10.1501/MTAD.11.2014.3.28 Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Farklı Politik Akımlar ve Kullanılan Semboller Mustafa Can Teziç Ankara Üniversitesi (Ankara) ÖZET Bu çalışmada belirli ekonomik veya politik hedeflere ulaşmak doğrultusunda toplumsal duygu ve hissiyatlara belirli anlamlar yüklenerek sembolleştirilme süreçleri Asyalılık ve Pan-Mongolizm örneğinde incelenmektedir. Asyalılık ve Pan-Mongolizm gibi olgular farklı politik akımların hedefleri doğrultusunda sembolleştirilmi ştir. Her ne kadar bu aktörler aynı sembolleri kullanmış olsalarda, sembolleşen bu olgular içerik olarak farklı anlamlar kazandıkları gibi aynı zamanda birbirleri ile çatışan politik hareketleri simgelemektedirler. ANAHTAR SÖZCÜKLER Buryat, Mongol, Pan-Mongolizm, Asyalılık, Budizm, Kimlik, Sembol, Milliyetçilik, Araçsalcılık, Sibirya. ABSTRACT This study analyses the process of creating symbols by charging social and emotional sentiments with specific meanings in order to attain certain economic or politic objectives in example of Asiatism and Pan-Mongolism. Concepts like Asiatism and Pan-Mongolism were symbolized according to the interest of the various political actors. These concepts, having already been converted into symbols, acquired dissimilar content and also symbolized conflicting political actions despite the use of same symbols by the actors. KEY WORDS Buryat, Mongol, Pan-Mongolism, Asiatism, Buddhism, Identity, Symbol, Nationalism, Instrumentalism, Siberia.
Transcript

Modern Türklük Araştırmaları Dergis i Cilt 11, Sayı 3 (Eylül 2014), ss. 7-25 DOI: 10.1501/MTAD.11.2014.3.28 Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü

Pan-Mongolizm ve Asyalı l ık Örneğinde Farklı Polit ik Akımlar ve Kullanılan Semboller

Mustafa Can Teziç

Ankara  Üniversitesi  (Ankara)  

ÖZET Bu çalışmada belirli ekonomik veya politik hedeflere ulaşmak doğrultusunda toplumsal duygu ve hissiyatlara belirli anlamlar yüklenerek sembolleştirilme süreçleri Asyalılık ve Pan-Mongolizm örneğinde incelenmektedir. Asyalılık ve Pan-Mongolizm gibi olgular farklı politik akımların hedefleri doğrultusunda sembolleştirilmiştir. Her ne kadar bu aktörler aynı sembolleri kullanmış olsalarda, sembolleşen bu olgular içerik olarak farklı anlamlar kazandıkları gibi aynı zamanda birbirleri ile çatışan politik hareketleri simgelemektedirler. ANAHTAR SÖZCÜKLER Buryat, Mongol, Pan-Mongolizm, Asyalılık, Budizm, Kimlik, Sembol, Milliyetçilik, Araçsalcılık, Sibirya. ABSTRACT This study analyses the process of creating symbols by charging social and emotional sentiments with specific meanings in order to attain certain economic or politic objectives in example of Asiatism and Pan-Mongolism. Concepts like Asiatism and Pan-Mongolism were symbolized according to the interest of the various political actors. These concepts, having already been converted into symbols, acquired dissimilar content and also symbolized conflicting political actions despite the use of same symbols by the actors. KEY WORDS Buryat, Mongol, Pan-Mongolism, Asiatism, Buddhism, Identity, Symbol, Nationalism, Instrumentalism, Siberia.

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

8 8 8 8

1. Giriş

Toplumsal  duygu  ve  hissiyatın   sembolleştirilerek  bir  grup  aidiyetinin  kurgulanması,  elitler   tarafından  belirli  politik,  ekonomik  amaçlara  ulaşma  adına  sıkça  kullanılan  bir  araçtır.   Bu   çalışmanın   amacı,   kurgulanan   grup   aidiyetinin   hizmet   ettiği   politik   veya  ekonomik  amaçlar  ile  toplumsal  hissiyat  ve  duygular  arasındaki  gerçekliğin  1918-­‐‑1921  yılları  arasında  Uzak  Doğu  Asya  ve  Sibirya  coğrafyasında  hâkimiyet  kurmaya  çalışan  farklı   aktörler   arasındaki   güç   dengesi   çerçevesi   içerisinde   incelemektir.   Yapılan   bu  çalışma,  Asyalılık  ve  Pan-­‐‑Mongolizm  gibi  olguların  bir  araç  olarak  hemen  hemen  aynı  zaman  dilimi  içerisinde  farklı  amaçlar  için,  çoğu  zaman  birbiri  ile  çatışan  aktörlerce  nasıl  kullanıldıklarının  karşılaştırmalı  olarak  incelenmesine  dayanmaktadır.      

İlkçi   (primordial)   teoriden  farklı  olarak  araçsal   (instrumental)   teori,  sosyal  değer  ve  olguların  millî  elitler  tarafından  siyasî,  sosyal  veya  ekonomik  amaçlara  ulaşmak  için  bir  araç  olarak  kullanıldıklarında  bir  anlam  kazandıklarını  savunur.  

Her  ne  kadar  literatür,  etnisite  ve  primordial  karakterlerin  bir  gruba  mensup  elitler  tarafından   politik,   ekonomik   veya   sosyal   hedeflere   ulaşmak   için   kullanıldığından  bahsetse   de,   Asyalılık   ve   Pan-­‐‑Mongolizm   örneğinde   açıkça   görüldüğü   gibi   ırk,  bölgeselcilik,   etnisite   veya   belirli   bir   dil   ve   kültür   alanı   içerisinde   kişilerin   doğuştan  kazanmış  oldukları  karakterler  yabancı  elitler  tarafından  da  belirli  politik  ve  ekonomik  hedeflere  ulaşmak  için    kullanılabilmektedir.  

2. Kuramsal Bakış

Doğuştan  gelen  kazanımların  incelendiği  primordial  teoriden  farklı  olarak  araçsalcılık  (instrumentalism),   etnisite   olgusunu   doğal   bir   kazanım   olmanın   dışında   kişi   veya  grupların  belirli  bir   amacın  gerçekleştirilmesi   için  kullandıkları  bir   araç  olarak  görür.  Araçsalcı  okula  bağlı  farklı  kuramcıların  ortak  görüşü  ‘etnisite’yi  yapay  (artefact)  bir  olgu  olarak  elitlerin,  gruplar  arasındaki  rekabet  esnasında  grup  mobilizasyonunu  sağlamak  için   kullandığı   bir   araç   olarak   kabul   eder.   Bu   bağlamda,  Weber   de,   etnik   grupların  karakterlerinin   (fizikî   veya   kültürel)   elitlerce   belirli   amaçlara   ulaşmak   için   birer  mobilizasyon  aracı  olarak  kullanıldığını  kabul  eder.  Araçsalcı  teoriye  göre  bu  araçsallık,  gruba  “etnik”  bilinç  kazandırmaktadır.  Diğer  bir  değişle,  etnik  aidiyet  parti  aidiyeti  ile  bir  olarak  algılanırken,  ‘etnisite’  ise  politik  bir  araç  olarak  grup  üyelerini  bir  arada  tutan  her  hangi  farklı  bir  sosyal  olgu  ile  eş  görülmektedir    (Aklaev  2008:  63-­‐‑64).  

Özetle,  ilkçilikten  farklı  olarak  araçsalcılık  etnik  kimliği  sabit  bir  olgu  değil,  aksine  sosyal  ilişki  içerisinde  şekillenen  durumsal  ve  değişken  bir  olgu  olarak  görür.  Bu  özelliği  ile   etnisite   olgusu,   ekonomik,   sosyal   ve   siyasî   amaçların   gerçekleştirilebilmesi   için  organize   edilen     sosyal   veya   siyasî   birliklerden  prensip  olarak   faklı   değildir   (Aklaev  2008:  65).  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

9 9 9 9

S.  Malesevic  (2004)  araçsalcı  teoriyi  değerlendirirken  elit  teorisi  ile  etnisite  olgusunu  analizinde  birleştirmektedir.  Malesevic,  analizinde  Pareto,  G.  Mosca  ve  R.  Michel  gibi  kuramcılara  yer  verir.  Yönetim  olgusunu  incelerken  Pareto’ya  referans  vererek  yönetici  grubun   kitle   üzerindeki   etkisinin,   yönetmiş   olduğu   kitle   üzerindeki   gücünün   ikna  kabiliyeti  ile  orantılı  olduğunu  belirtir.  Diğer  taraftan  da  G.  Mosca’ya  referans  vererek,  egemen  elitlerin  formüle  etmiş  oldukları  belirli  değer  ve  prensipler  bütünü  çerçevesinde  toplumsal  etik  ve  meşruiyetin  sağladıklarının  üzerini  çizer  (Malesevic  2004:112-­‐‑113).  Elit  teorisini  etnisite  kuramları  ile  birlikte  ele  alan  Malesevic  etnisitenin  de  elitlerin  kitleleri  yönetmek  için  geliştirmiş  olduğu  değerler  bütünü  içerisinde  önemli  bir  araç  olduğunu  iddia   etmektedir.   Mevcut   araçsalcı   teoriler   Malesevic’in   bakış   açısından  değerlendirildiğinde  A.  Cohen   (1974),  P.  Brass   (1979),  Teun  van  Dijk   (1991),  T.  Gurr  (1993)   gibi   kuramcılar,   her   ne   kadar   aralarında   belirli   farklılıklar   olsa   bile,   elit  manipülasyonlarının   kültürel   öğeler   ve   sosyal   sembollerin   kitleleri   harekete   geçirici  etkisi  üzerinde  dururlar.  

P.  Brass  etnisiteyi  politik  bir  araç  olarak  görür  ve  elitlerin  sembollere  yeni  anlamlar  katarak  politik  sahada  kendilerine  kitleleri   idare  etme  imkânı  sunduğunu  iddia  eder.  Diğer   taraftan,   A.   Cohen   semboller   ve   güç   kavramlarını   bir   arada   düşünerek  sembollerin   toplumsal   hissiyatın   oluşumundaki   rolü   üzerinde   durur.   P.   Brass  sembollerin   politik   olgular   olduklarını   söylese   de,   A.   Cohen   kültürel   yapının   ve  sembollerin   daha   sınırlandırıcı   olduğunun   altını   çizer   ve   mevcut   yapı   içerisinde  ritüellerin  birer  sembol  olarak  gruplar  arasındaki  güç  mücadelesinde  elitler  tarafından  grup   içerisindeki  birliğin   sağlanmasında  bir  araç  olarak  kullanıldığını  belirtir   (Cohen  1996:  83-­‐‑84;  Brass  1996:  85-­‐‑90).    

Teun  van  Dijk  da  güç  ve  kültürel  yeniden  üretim  (power  and  culturel  reproduction)  ikileminde  meseleyi  ele  alırken,  akademi,  basın  yayın,  eğitim  ve  dinî  kurumların  elitler  tarafından   kontrol   edilerek   toplumda   ortak   paylaşılan   değer   ve   davranışların  geliştirilmesinde  kullanıldığını  iddia  eder.  Van  Dijk’e  göre  bu  iç  bütünleşmenin  yanında  aynı  zamanda  diğer  gruplara  karşı  ayrımı  da  derinleştirmektedir  (Malesevic  2004:  117).  

Konuya  benzer  bir  şekilde  yaklaşan  T.  Gurr  ve  Harff  ise  meseleye,  özcül  (essential)  /  dinamik   süreç   ikilemi   açısından   bakmış   ve   din,   kültür,   tarih,   toprak/vatan   ve   ırk  kavramlarının   statik   ve   özcül   olmaktan   öte   muğlak   olduğunu   ve   bu   olguların  kurgulanma   yolu   ile   üzerinden   elitlerin   çeşitli   aidiyetler   yarattığını   iddia   etmektedir  (Malesevic  2004:  119-­‐‑120).  

Farklı  kuramcıların  da  belirttikleri  gibi,  bu  kurgulanma  süreci  içerisinde  F.  Bart’ın  (1969)  da  kendi  metodolojisinde  belirttiği  gibi  “biz”  ve  “onlar”  ayrımı  yapılarak  özcül  öğeler  kurumsallaştırlmakta  ve  gruplar  arasında  bir  sınır  çizilmektedir.  Burada   ırksal  karakterler,   kültür   veya   dil,   elitlerin   tercihlerine   bağlı   olarak   bir   grup   aidiyetini  sağlamlaştırırken,   aynı   zamanda,   gruplar   arasındaki   sınırları   güçlendirmektedir.  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

10 10 10 10

Böylece,   gruplar   kendilerini   tanımlarken,   grup   dışından   da   tanımlanmaya  başlanmışlardır.  Güçlenen  aidiyetler  ve  gruplar  arasındaki  derinleşen  ayrışma  ise,  elitler  için  kitlelere  hâkim  olma,  onları  belirli  politik,  ekonomik  veya  sosyal  amaçlara  ulaşmak  amacında  seferber  edecektir.    

Bu   çalışmada   Asyalılık   ve   Pan-­‐‑Mongolizm   örneklerinde   de   detaylı   bir   şekilde  görüleceği   üzere,   Uzak   Doğu   Asya   ve   bu   bölgenin   merkezinde   bulunan   Moğol  coğrafyasının   sunduğu   imkân   ve   zenginlikler   farklı   emperyal   güçlerin   ve   aktörlerin  dikkatlerini  çekmiştir.  Gerek  bölgesel  zenginliklere  sahip  olmak,  gerekse  belirli  ideallere  ulaşmak  adına  Asyalılık,  Pan-­‐‑Mongolizm  (bölge),  Budizm  (din)  veya  Sarı  Irk  (ırk)  gibi  olgular   “Beyaz   tehdit,   Asya   Asyalılarındır,   Beyaz   yırtıcılar....”   şeklinde  sloganlaştırılarak   bölgede   yaşayan   toplumları   “bölgede   hâkimiyet   kurmuş   veya  kurmak   isteyen   diğer   unsurlara   karşı”   mobilize   etmek   için   farklı   aktörlerce  kullanılmıştır.  Ortaya  çıkan  bu  farklı  hareketler  her  ne  kadar  Pan-­‐‑Mongolizm,  Asyalılık,  Sarı   Irk,   Budizm   gibi   kavramları   kullanarak   toplumsal  mobilizasyonu   amaçlasa   da,  zaman  zaman  aynı  sembolleri  kullanan  bu  farklı  hareketler  birbirleriyle  de  çatışmaya  girmişlerdir.    

Her   ne   kadar   Pan-­‐‑Mongolizm   bir   terim   olarak   ilk   kez   Rus   sembolizminin  kurucularından  V.  Solovyev   tarafından  Doğu  Asya  halklarının  birleşmesi  anlamında  kullanılmış  olsa  da  (Jamaganova  2000:  157),  eylemsel  olarak  Pan-­‐‑Mongolizm,  konunun  uzmanlarına  göre  1911-­‐‑1913  yılında  Sinhay   İsyanı’ndan  sonra  Moğolistan’ın  Çin’den  ayrılması   ile   kendini   göstermiştir.   Çin’e   bir   alternatif   olarak   isyan   sonrasında   tüm  Moğolların   birleşmesi   fikri   şekillenmeye   başlamış   ve   Rusya   İmparatorluğu’na   tüm  Moğolların   bir   arada   olması   koşulu   ile   kendilerinin   Rus   emperyal   hâkimiyetine  geçmeye  hazır  oldukları  teklifi  bildirilmiştir.  Rusya  İmparatorluğuna  yapılan  bu  teklif  zamanın  dış  politikasına  uygun  olmadığı   için   reddedilmiş  ve   zaman   içerisinde  Pan-­‐‑Mongolizm  fikrinin  üstü  geçici  olarak  örtülmüştür  (Luzyanin  2003:  52-­‐‑69).  

1911   yılında   Sinhay   İsyanı   ile   ortaya   çıkan   ve   tarihsel   süreç   içerisinde   bir   terim  olarak   farklı   ideal   ve   amaçlara  meşruiyet   sağlayan  Pan-­‐‑Mongolizm   (Yuzefoviç   1996:  179),   kronolojik   olarak   ele   alındığında   20.   yüzyıl   başı   itibariyle   birden   fazla   kere  gündeme  gelmiştir.    Bunlardan  ilki  1911-­‐‑1915,   ikincisi  1918-­‐‑1921  ve  daha  sonra  1925-­‐‑1928  yılları  arasında  ortaya  çıkmıştır  (Kuzmin&Svinin  2001:  153).      Pan-­‐‑Mongolizm  her  ne  kadar   farklı  dönemlerde  ortaya   çıksa  ve   farklı  dinamiklere   sahip  olsa  da  bu  gün  literatürde   söz   sahibi   olan   araştırmacıların   büyük   bir   bölümü   1920-­‐‑1921   yılları  arasındaki   süreci   etnik   bir   Moğol   devleti   kurma   amacı   ile   ilişkilendirirler  (Kuzmin&Svinin   2001:   153).   Makalemizin   odak   noktasını   oluşturan   1918-­‐‑1921   yılını  kapsayan   dönem   incelenecek   olursa,   Pan-­‐‑Mongolizm   sorununda   göze   çarpan   ilk  oluşum  Milliyetçi  Demokrat  Buryat  aydınlar  olacaktır.  

Batı  tarzı  bir  eğitim  ve  sosyalleşme  sürecinden  geçerek  modern  milliyetçi  anlayışta  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

11 11 11 11

biçimlenen  bir  Buryat   entelijensiyası  Moğol  dünyasını  Rusya’da   almış   oldukları  Batı  tarzı   dünya   görüşü   ile   kritik   ediyorlardı   (Jamaganova   2000:   158).   Geleneksel   bir  toplumu   dünyevî   Batılı,   modern   bir   anlayışla   dönüştürme   fikri   Buryatlar   içerisinde  entellektüel   faaliyetin   başlamasına   temel   olmuştur.   Bu   temelde   başlayan   Buryat  aydınlarının  çalışmalarında  dil  ve  din  gibi  olguları  Buryat  ve  Moğolların  ortak  birliği  için  esaslar  olarak  algılanmış,  Rus  bilim  enstitülerinde  almış  oldukları  modern  bilimsel  araçlarla   Ruslaşmaya   karşı   millî   bir   birliğin   sağlanması   amacı   ile   kullanılmaya  başlanmıştır.  Bu  yerli  oluşumun  dışında,  Asyalılık  ve  bu  fikrin  destekleyicisi  (jeopolitik  devamı)   olarak   da   Pan-­‐‑Mongolizm   başlıca   Japonların   Asya   ve   Sibirya’da   ilerleme  politikalarında  araçsallaşmıştır.    

Bunun   yanında   Pan-­‐‑Mongolizm   Çarlık   Rusyası’ndan   Sovyetler   Birliği’ne   geçiş  sürecinde  yaşanan   iç   savaş  ortamında  G.M.  Semyönov  ve  Baron  Ungern  gibi  beyaz  komutanlar   tarafından   farklı   amaçlar   için   de   araç   kılınmıştır.   Diğer   taraftan,   Pan-­‐‑Mongolist  harekete  bağlı  olarak  Moğol  Sorunu,  Bolşevikler  tarafından  Asya’da  proleter  devrimin   ateşleyicisi   olarak   da   algılanmıştır   (Varnavskiye&Dırheyeva&Skrınnikova  2003:   105-­‐‑107).   Birbirinden   farklı   ve   hatta   birbiri   ile   çatışan,   fakat   aynı   sembolleri  kullanan   bu   politik   haraketlerin   daha   iyi   anlaşılabilmesi   için   öncelikle   global   ölçekli  aktörlerin  Asya  ve  dünya  politikalarının   incelenmesi  daha  sonra  da  bu  politikalar   ile  ilişki  kuran  bölgesel  düzeydeki  aktörlerin  faaliyetlerinin  değerlendirilmesi  gerekliliğine  inanmaktayız.    

3. Asyal ı l ık, Pan-Mongolizm ve Emperyal bir güç olarak Japonya

Japonya   gerek   Asyalılık   gerekse   bu   politikanın   bir   devamı   olarak   Pan-­‐‑Mongolizm  olgularını  Asya  ve  Sibirya’da  yayılma  amaçlı  kullanarak  bu  fikirler  ve  olguların  Asya  ve  Sibirya’da   yayılması   ve   yaşayanlar   tarafından   destek   bulması   için   eyleme   geçen  zamanın  en  önemli  güçlerinden  biridir.  Japonya’nın  Asya’daki  yayılması  ve  bu  süreç  içerisinde   geliştirmiş   olduğu   propaganda   araçları,   M.   Pavloviç’in   1922   yılında  Yeni  Doğu   (Novıy   Vostok)   isimli   dergide   yazmış   olduğu   “Uzak   Doğuda   Japon  Emperyalizmi”   (“Yaponskiy   İmperializm   na   Dal’nem   Vostoke”)   isimli   makalesinde  detaylı  olarak  görülmektedir.        

Japon  emperyalizmi  Asya’da  toprakça  genişledi.  1894  yılında  Çin’e  karşı  ilan  etmiş  olduğu   savaşın   sonucunda  Çin’in  Kore’nin  bağımsızlığını   tanımasının  dışında  gerek  Çin  gerekse  Çarlık  Rusyası  açısından  son  derece  stratejik  bölgeler  olan  4.  paralele  kadar  Artur   ve   Dalniy   limanları   da   dâhil   olmak   üzere   Lyadon   yarım   adası   Japonya’nın  hâkimiyetine  geçmiş  oldu.  Ancak,  savaş  sonrası  Rusya,  Almanya  ve  Fransa  Japonya’nın  yarım  adadaki   işgaline   son  vermesi  yönünde  ültimatom  verdiler.  Verilen  ültimatom  karşısında   Japonya   yarım   adadaki   varlığına   son   verdi   ve   burada   bulunan   stratejik  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

12 12 12 12

limanlar   Çin’e   iade   edildi.   Her   ne   kadar   bu   çekilme   uluslararası   konjonktürden  kaynaklansa  da   Japon   İmparatorluğu   ileriki  dönemde  yayılmacı  politikalarını  hayata  geçirmeyi   sürdürecekti.   Asya   Asyalılar   İçindir   sloganı   Japonya’nın   Asya’daki  yayılmacı   emperyalizminin   felsefî   temelini   oluşturmaktadır.   Bu   plan   çerçevesinde  Japonya’nın   liderliğinde   tüm   Asya   halklarının   birliğinin   kurulması   ve   Asya’da  egemenliği  bulunan  beyazlara  karşı  bir  savaş  planlanmakta  idi.  Bu  savaşın  galibi  olacak  sarı  ırk  ise  Asya’da  Büyük  Japonya’nın  kurucusu  olacaktı.  

Bu  plana  göre,  “Büyük  Japonya”nın  sınırları  doğuda  Polonezya,  güneyde  Filipin,  Sunda  Takım  Adaları  ve  Avustralya,  batıda  Siyam,  Çin  kıyıları,  Moğolistan,  Mançurya,  Kore   ve  Amur  Bölgesi,   kuzeyde   Sahalin,  Kamçatka,   Bering  Denizi   adaları   ve  Yakut  bölgelerini  içine  almaktaydı.  Bu  programın  ilk  evresi  olarak  Sahalin’in  ve  Kore’nin  işgal  edilmesi  başta  gelmekteydi.  Fakat  bu  planı  uygulamak  Japonlar  için  Çin’e  göre  daha  zor  bir   düşman  olan  Rusya   ile   kanlı   bir   savaşa   girmesi   anlamına   geliyordu.  Bunun   için  Japonya   taktik   olarak   ABD   ve   İngiltere   gibi   ülkelerde   enformasyon   alanında   ciddî  hazırlığa  başlamıştır.  Bu  enformasyon  politikası  çerçevesinde  Batı  dünyasına  Rusya’nın  Hindistan  ve  Çin  için  büyük  bir  tehlike  olduğu,  Rusya’nın  bu  ülkeleri  işgal  edebileceği  gibi,   bu   ülkelerin   bağımsızlıklarının   Rus   tehlikesine   karşı   korunması   konuları  işlenmiştir.   Enformasyon   alanında   Japonya’nın   İngiltere   ve   Amerika   Birleşik  Devletleri’nde  yürütmüş  olduğu  bu  propaganda  kampanyası  büyük  bir  etki  yaratmayı  başarmıştır.   Öyle   ki   bu   devletlerdeki   kamuoyu   Japonya’nın   desteklenmesi   şeklinde  gelişmiş  ve  Amerika  Birleşik  Devletleri’nin  ve  İngiltere’nin  politik  desteği   ile  Japonya  Rusya’ya  karşı  savaş  açmıştır.  Savaşın  galibi  olan  Japonya,  Artur  Limanı,  Lyadon  Yarım  adası,   güney   Sahalin   ve  Kore’ye  hâkim  olduğu  gibi   tüm  bunların   ötesinde  Rusların  Asya’da  inşa  etmiş  oldukları  Çin  demir  yolunun  1200  kilometrelik  güney  bölümü  de  Japonya’nın   denetimine   geçmiş   oldu.   Buna   karşılık   Sahalin’in   kuzey   kısmı   ve  Primorskaya  bölgesi  Rusların  elinde  kalmıştır  (Pavloviç  1922:  10).      

Savaşın   akabinde   1905-­‐‑1914   Japonlar   Güney   Mançurya’da   pozisyonlarını  güçlendirirken   Kore’yi   bir   Japon   kolonisi   hâline   getiren   işgali   tamamlamışlardır.   Bu  sürecin  devamında  I.  Dünya  Savaşı’nın  Almanlar  üzerindeki  etkisinden  de  yararlanıp  etki  alanlarını  Çin’e  kaydıran  Japonlar,  Almanların  yönetimindeki  Kiao-­‐‑Çao  bölgesini  ve  Tsindao   limanını   ele  geçirip  bu  bölgeyi  Çin’in   iç   kısımlarına   sızmada  bir  merkez  hâline  getirmişledir.    

1915  yılında  Japonya  Çin’e  21  maddeden  oluşan  bir  ültimatom  verdi.  Bu  çerçevede  Güney  ve  Kuzey  Çin  ekonomik,  politik,  idarî  ve  askerî  olarak  Japonya’nın  hâkimiyetine  girmiş  oldu.    

Sonuç   olarak,   I.   Dünya   Savaşı’nın   sağlamış   olduğu   bu   durumdan   yararlanan  Japonya,   Çin,   Sibirya,  Hind-­‐‑i   Çin,  Hindistan   hatta   İran’ın   da   bulunduğu   bir   alanda  üretmiş  olduğu  mallarını  kolayca  pazara   sokabileceği  bir   ekonomik  güç  hâline  geldi  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

13 13 13 13

(Pavloviç   1922:     11).   Japon   basınında   bu   genişleme  Haksbatsu   yani   Beyaz   Tehlike  söylemi   ile   kendini   meşrulaştırıyordu.   Bu   söyleme   göre,   sarı   ırk,   beyaz   ırka   karşı  birleşmeliydi.  

1903   yılında   ilk   kez   başlayan   bu   kampanya   1905   Rus-­‐‑Japon   Savaşı   öncesinde  Kakzşin-­‐‑Şinbun   isimli  Japon  gazetesi  redaktörü  tarafında  Japonların  Pan-­‐‑Asya  birliğini  organize   etmeleri   gerektiğini   Asya   Asyalılar   içindir   sloganı   ile   işlenmiştir.   Bu  propoganda  gerek  broşürler  gerekse  Çin  gazetelerinde,  Çince  ve  diğer  dillerde    Japon  ajanları  tarafından  Beyaz  Tehlike  olarak  lanse  edilmiştir.  Bu  propaganda  kapsamında  Rusya,   Asya’nın   Kuzeyi   “Sibirya’yı”   300   yıl   önce   işgal   eden;   İngiltere   Hindistan’a,  Tibet’e  ve  Çin’in  bölgelerine   el   koyan  güç  olarak;  ABD   ise,   tüm  Çin,   Sibirya,  Kuzey  Mançurya  ve  Dış  Moğolistan’da  yayılan  ahlâk  bozucu   teletvornoye   etkisi  bağlamında  işlenmekteydi.   Bu   gibi   propaganda   broşür,  makale   ve  manifestolar   ile   tüm   yabancı  unsrurlara   karşı   mücadele   etme   gereğine   değinirken,   Pan-­‐‑Asya   devletinin   Japonya  liderliğinde  olması  gerektiği  ve  bu  şekilde   tüm  Asyadaki  Beyaz  Tehdide  karşı  başarı  kazanılabileceği  konusu  işlenmiştir.  

Bu  propaganda  hiç  kuşkusuz  hem  Japon  kamuoyunu  Asya’daki  ilerlemeye  destek  vermeye   teşvik   etmiş,   hem   de   Asya   halklarını   Japonya   yanında   bölgedeki   yabancı  güçlere  karşı  örgütlenmeye  hedeflemiştir.    

Dünya  Savaşı’nın  çıkması  ve  Batılı  güçlerin  bu  savaşa  sürüklenmelerini  fırsat  bilen  Japonya  Asya’da  ilerleme  planlarının  bir  sonrakini  yürürlüğe  koymuş  ve  Vladiy  Vostok  üzerinden  Sibirya  içlerine  girmek  üzere  harekete  geçmiştir.  Aynı  zamanda  Mançurya  ve  Moğolistan’ın  işgali  ile  devam  eden  Japon  ilerleyişi    Moğolistan’ın  pamuk  üretimi  için  önemli  bölgelerini  de  ele  geçirmekle  devam  etmiştir  (Pavloviç  1922:    12;14).  

Yayılmacı  Japon  siyasetinin  sonuçlarına  bakıldığı  zaman,  Çin  ve  tüm  Asya’yı  etkisi  altına   almış   ve   bu   bölgeleri   Japon   ticareti   ve   jeo-­‐‑politik   öncelikleri   için   uygun   hâle  getirmiştir.   Bu   çerçevede   yapılan   Asya   Asyalılar   İçindir   propagandası   çok   başarılı  olmuş  ve  1915  yılında  yaklaşık  on  milyon  nüfusa  sahip  Siyam’ın  yüzde  yirmi  beşini  Japon  nüfus  oluşturabilmiştir  (Pavloviç  1922:  14).  Bu  genişlemenin  devamı  olarak  demir  ve  petrol  gibi  stratejik  kaynaklar  için  Sahalin  işgal  edilerek  Büyük  Okyanus’ta  Sibirya  ve  Çin’e  ait  olan  bölgeler  (Hanky  Tyantsin,  Harbin,  Vladi  Vostok  ve  Sahalini)  kontrol  altına  alınmıştır    (Pavloviç  1922:    15).    

Bu   plan   Japon   basınında   “Japonya   ya   genişleyecek   ya   da   ölecektir   ......   Japonya  kendi  sınırları  içerisinde  kalamaz  ...  .”  şeklinde  kaleme  alınmıştır  (Pavloviç  1922:    16).    

Dünya  Savaşı’nın  dışında,  Şubat  Devrimi’nin  Rusya  için  yol  açtığı  istikrarsızlık  da,    Japonlar   için   Doğu   Sibirya’nın   işgali   için   en   uygun   ortamı   yaratmıştır.   Büyük  Japonya’nın  Asya’da  Beyaz  Yırtıcılara  karşı  yürütmüş  olduğu  politika  içerisinde  Doğu  Sibirya   ve   bu   bölgedeki   kömür,   demir,   petrol   gibi   yeraltı   kaynaklarının   Ruslardan  alınması  vardır.  Sibirya  ve  İrkutsk’a  kadar  olan  alana  ekonomik  olarak  hâkim  olmak,  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

14 14 14 14

yeraltı   ve   yerüstü   kaynaklarının   kontrolünü   ele   geçirmek   Japon   stratejistleri   için  öncelikli  hedef  idi  (Pavloviç  1922:  17).  

Asyalılık  sloganı  ile  başlayan  Japon  yayılmacılığı,  Doğu  Sibirya’da  Pan-­‐‑Mongolizm  adı  altında  Moğolların  Rus  ve  Çin  yönetimlerine  karşı  desteklenmesi  ile  devam  etmiştir.  Japonların  Doğu  Sibirya’yı  da  içeren  Asya’da  genişleme  eylemleri  aynı  zamanda  1917  Bolşevik  Devrimi  ile  patlak  veren  İç  Savaş  ve  Sibirya’daki  Kolçak  yönetimine  yakın  olan  Semonov’un   ve   Baron   Ungern   gibi   Beyaz   komutanların   politik   hamleleri   ile  örtüşmüştür.   Bu   örtüşme   Pan-­‐‑Mongolizm   ekseninde   belirli   bir   süre   birlikte   hareket  etmiştir.  Her   ne   kadar,  Omsk   şehrine   üslenen   Beyaz  General  A.V.   Kolçak,   olası   bir  “Büyük   Moğolistan’ın”,   Rus   Çarlığı’nın   üniter   birliğini   bozacağı   gerekçesi   ile   bu  harekete  destek  vermemiş  olsa  da  iki  Beyaz  lider    G.M.  Semyonov  ve  Ungern  Omsk  yönetimi  ile  fikir  ayrılığına  düşmüş  ve  Japonya’nın  da  desteklediği  Pan-­‐‑Mongolizm’e  destek  vermişlerdir.  

Pan-­‐‑Mongolizm   her   iki   Beyaz   liderce   de   benimsenmiş   olsa   bile   yakından  incelendiği  zaman  bu  liderlerin  Pan-­‐‑Mongolizm  algıları  ve  Pan-­‐‑Mongolizmi  kullanma  amaçları  arasında  farkların  olduğu  anlaşılacaktır.    

4. Rusya’da İç Savaş’ta Beyaz Komutanların Pan-Mongolizm Algıs ı

4.1. G.M. Semyonov

Yarı  Buryat  yarı  Rus  Kazağı  olan,  hem  Buryatçaya  hem  de  Moğolcaya  hâkim  olan  G.M.  Semyonov  1911  yılında  Moğolistan’da  görev  almıştır.  Semyonov  görevde  bulunduğu  sırada   Moğolların   Çin’den   bağımsızlıklarını   kazanması   sürecinde   Pan-­‐‑Mongolizm  düşüncesi   ile   tanışması  bağımsızlık  hareketi  bağlamında  olmuştur   (Kuras  2001:  256).  Moğolistan’da  yaşanan  bu  olayları  yakından  takip  etme  imkânı  bulan  G.M.  Semyonov  bu  siyasî  harekete  sempati  duyduğu  gibi  Budist  öğretisini  yol  gösterici  olarak  da  kabul  etmeye  başlamıştır.    

G.M.   Semyonov   1914   yılında   tekrar   Moğolistan   ve   Mançurya   sınırında   farklı  görevler   almış   ve   bu   esnada   Buryatları   ve   Moğolları   aynı   devlet   yapısı   altında  birleştirecek  bir  “Büyük  Moğolistan”  jeo-­‐‑politik  idealini  kurgulamıştır  (Kuras  2001:  256).  

G.M.   Semyonov   Sovyetlerin   Baykal   Ötesi   (Zabaykal)   bölgesindeki   kontrollerinin  çökmesi  ve  Japonlardan  aldığı  malî  ve  askerî  destek  ile  dağınık  hâldeki  Moğolları  bir  araya   toplama   fikrinin   gerçekleşebileceğine   inanmıştır   (Yuzefoviç   1996:180).  Ağustos  1917  yılında  bu  idealini  gerçekleştirme  fırsatını  eline  geçiren  G.M.  Semyonov  kendisine  bağlı  Mançurya  müfrezesini  oluşturmuş,  aynı  yılın  Ağustos-­‐‑Eylül  aylarında  da  Baykal  Ötesi  bölgesinde  kendi  gücünü  hissettirmeye  başlamıştır.  Baykal  Ötesinde  askerî  olarak  güçlenen  G.M.   Semyonov   ile   bölgedeki  Buryat-­‐‑Moğol  milliyetçi  demokratlar   birlikte  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

15 15 15 15

hareket  etmeye  başlamışlardır.  Bunun  sonucunda  tüm  Moğol  coğrafyasını  kapsayan  bir  devlet  inşası  süreci  yönetilmeye  çalışılmıştır.    

G.M.  Semyonov  1919  yılında  Federatif  Büyük  Moğol  Devletinin  kurulması  amacı  ile  girişimlerde  bulunmuş  ve  bu  çerçevede  ilk  toplantı  25  Şubat  1919’da,  Çita’da  Japon  askerî   delegasyonunun   da   hazır   bulunduğu,  Zabaykal’dan   ve   İç   Moğolistan’dan   ve  Bargi’den  delegelerin  de  katılımıyla  başlamıştır  (Jabaev  2001:  135).    

Toplantıya  İç  Moğolistan’dan  dinȋ  bir  lider  Neyse-­‐‑Gegen  başkanlık  etmiş  ve  açılış  konuşmasında   -­‐‑   Cengiz   Han   ve   onun   yönetimi   altında   toplanan   Moğol   birliğini  anımsatarak,  Moğollar’ın  bir  kısmının  Çin  hâkimiyeti    bir  kısmının  ise  Rus  hâkimiyeti  altında   olduğunu   ve   yapılan   toplantının   Moğolların   birleşmesi   için   büyük   önem  taşıdığının  altını  çizmiştir  (Varnavskiye;  Dırheeva;  Skrınnikova  2003:  109).  Birbirinden  ayrı,   farklı   coğrafyalarda   yaşayan  Moğollar   için,   Budist   bir   din   adamı   olan   Neyse-­‐‑Gegen’in  toplantıyı  açarken  Cengiz  Han’a  da  referans  vermesi,  kuşkusuz  büyük  önem  taşımaktaydı.    

Toplantı   sonucunda   bağımsız   bir   Federe   Moğol   Devleti’nin   kurulması   kararı  alınmıştır.  Sınırları  İç  ve  Dış  Moğolistan,  Barga  ve  Zabaykal’ı  kapsayan  Federatif  Büyük  Moğol   Devleti’nin   devlet   başkanı   İç  Moğolistan’dan  Neyse-­‐‑Gegen   olarak   seçilmiştir  (Jabaeva  2001:  139).  Kurulan  devletin  organlarının  kurulmasına  başlanmış  bu  çerçevede  G.M.   Semyonov   aracılığı   ile   Japonlardan   maddî   destek   alınarak   millî   bir   ordu  kurulmuştur  (Jabaeva  2001:  139;  Kuras  2001:  258).  

Tüm  bunların  dışında  dünyada  yeni  kurulan  bu  devlete  uluslararası  bir  tanınma  ve  destek  sağlanabilmesi  ve  Versay’da  Paris  Barış  Konferansı’na  (1919)  katılması  için  bir  delegasyon   ve   beraberinde   Versay’da   sunulacak   bildiri   de   belirlenmiştir.  Deklarasyonun   içeriğinin   temelini  Pan-­‐‑Mongol  hareketin   ideolojik   fikir   temelini   tüm  haklara  sahip  ayrı  bir  Moğol  devletinin  kurulması  gerektiği  görüşleri  oluşturmaktaydı.    

Bu   süreçte   Pan-­‐‑Mongol   hareketin   düşünürleri   tüm   dünya   tarafından   destek  görecekleri  konusunda  olumlu  kanaata  varmış  olsalar  da,  kendi  iç  dinamikleri  nedeni  ile   Japon   hükümetinin   desteğini   kaybetmiş   ve   Versay   Barış   Konferansı’na   (1919)  katılmak  için  gerekli  vizeyi  alamamışlardır   (Kuras  2001:  257).  Dış  siyasî  problemlerin  dışında,  yeni  kurulan  Federatif  Büyük  Moğol  Devleti   iç  dinamiklerden  kaynaklanan  problemlerle  de  karşı  karşıya  idi.    

Taraflar  arasındaki  kırılmalar  1919  yılının  yaz  ayında  Çita’da  düzenlenen  bir  başka  konferansda  kendini  gösterdi.  Konferansta  E.D  Rinçino  Japonya’nın  siyasetini  eleştiren  bir   konuşma   yaptı.   E.D   Rinçino   konuşmasında   bağımsız   politikaların   önemini  belirtirken  yeni  kurulan  devletin  tarafsız  olması  gerektiğini  ve  bu  yönü  ile  Orta  Asya’da  bir  İsviçre  olması  gerektiğinin  altını  çizmişdir.  E.D  Rinçino’ya  göre  Japonya’ya  yakın  bir  politikanın  yeni  devletin  komşusu  olan  Rusya’ya  zararlı  olacağını  ve  bunun  kendileri  ile  Rusya  arasındaki  ilişkilere  zarar  vereceğini  belirtmişdir  (Jabaeva  2000:  134-­‐‑135).    

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

16 16 16 16

Bu   gibi   iç   politik   ayrılıkların   yanında,   Dış   Moğolistan’ın   uluslar   arası   güç  dengelerinin   içerisinde   kendi   durumunu   göz   önünde   bulundururarak   konferansa  katılmaması   ise  yeni  kurulan  Federatif  Büyük  Moğol  devletini  güç  duruma  düşüren  başka  bir  faktördür.  Fakat  iç  ve  dış  siyasetin  dışında  önemli  olan  bir  başka  faktör  ise  tüm  Moğolları  birleştireceği  düşünülen  Budizm  ve  Cengiz  Han  mirasının  ortak  bir  Moğol  geçmişi  üzerindeki  gücüdür.  Yeni  kurulan  devletin  meşruiyeti,  yine  Budizm  bölgesel  yorumlar  ve  farklı  yerel  aidiyetler  ile  karşı  karşıya  kalmıştır.    

Bu  meselelere  baktığımızda  şu  gibi  sorunlar  ilk  olarak  ortaya  çıkmaktadır:  

Bu  kopmalardan  ilki,  İç  Moğolistan’dan  Barginets  Fuşan’ın  Mançurya  sülalesinin  yeniden   kurulması   ve   İç  Moğolistan’ın  Mançurya   sülalesine   bağlanması   yönündeki  fikri   ile   başlamıştır.   Konuşmacıya   göre   bu   sülalenin   yeniden   ayağa   kaldırılması  Moğollara   çok   geniş   haklar   verecekti.   Bu   fikrin   karşında   Buryatlardan   söz   alan   E.D  Rinçino;  Moğolların  Mançurya  sülalesi  ile  hiç  bir  ilişkilerinin  bulunmadığını  söyleyerek  bu   fikre   kesinlikle   karşı   çıkmış,   kurulacak   olan   Moğol   devletinin   bağımsız   federe-­‐‑demokratik  bir  devlet  olmasının  gerektiğini  belirtmiştir  (Jabaeva  2001:  138).  

Dış  Moğolistan’ın  siyasetindeki  iç  nedenlerine  bakmak  gerekir.  Moğol  eliti  Moğol  hareketinin  hiyerarşik  olarak  eşit  olmadığı  ve  yeni  kurulan  devletin  başkentinin  Haylar  olarak  seçilmesinin  Dış  Moğolistan’ın  ikinci  dereceye  itilmesi  olarak  algılanmış  ve  bu  kararı   kendilerine   karşı   bir   hakaret   olarak   kabul   etmişlerdir.   Bunun   dışında   dinȋ  hiyerarşi   açısından  bakıldığında  yeni   kurulan  devletin  başkanının   İç  Moğolistan’dan  Neyse-­‐‑Gegen’in   olması   Dış   Moğolistan   açısından   Bogda-­‐‑Gegen’in   dinî   otoritesinin  önüne   geçildiği   algısını   yaratmıştır   ki   bu   Dış  Moğolistan   için   kabul   edilebilecek   bir  durum   değildir   (Varnavskiye   P.K;   Dırheeva   G.A;   Skrınnikova   2003:   113).   Dış  Moğolistan   konu   olunca   karşımıza   yeniden   dinî   ve   yerel   aidiyetlerin   çıktığı  görülmektedir.  

Bölgede  Lama  Sandana  Tsıdenov  liderliğinde  ilân  edilen  Budist  teokratik  devlet  ise  Moğol  milliyetçiliğini  esas  alan  Federatif  Moğol  Devleti  için  bir  başka  sarsıcı  unsurdu.  Kendini   üç   dünyanın   (gök   yüzü,   yer   yüzü   ve   ruhaniyetin)   çarı   ilan   eden   Sandana  Tsidenov  kurulan  millî  devlete  rakip  olduğu  gibi  Budizmi  kullanarak  bölgede  yaptığı  propaganda   ile   genç   nüfus   üzerinde   etkili   olarak   Budizmin   Moğollar   üzerindeki  birleştirici  etkisi  üzerine   inşa  edilmek   istenen  millî  aidiyeti  zayıflatmıştır   (Kuras  2001:  259;  Diribazaron  2008  :77-­‐‑93).    

Her  ne  kadar  Buryat  milliyetçi  demokratlar   tüm  Moğolları  bir  arada   toplayacak  semboller  arasında  Budizm  olgusuna  büyük  önem  verseler  de,  E.  Rinçino  daha  sonraki  saptamalarında   yeni   kurulan   devletin   kurulamama   nedenleri   içinde   Budist   ruhban  sınıfının  etkisi  ve  Moğolların  buna  körü  körüne  bağlılığını  tespit  etmiştir    (Rinçino  1994:  126).    

Sonuç   olarak,   Neyse-­‐‑Gegen’in   Çinlilerce   yakalanıp   idam   edilmesi   ve   Kızıllar’ın  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

17 17 17 17

Sibirya’da   kontrolü   sağlamaları   sonucunda   bölgeyi   terketmek   zorunda   kalan   G.M.  Semyonov  Mançurya’ya  geçmiş  ve  burada  Mançurya  bölgesine  gelen  Rus  göçmenlerin  liderliğini  üslenmiştir.  Her  ne  kadar  Pan-­‐‑Mongolizm  fikrinden  uzak  kalmamış  ise  de  zaman  içerisinde  Mançurya  ve  Mançurya’ya  Rus  göçü  ve  bölgede  tekrardan  Japonlar  ile   iş   birliğine  giderek  bölgede  kurmuş  olduğu  ordu   ile   gündeme  gelecekdir   (Kuras  2001:  260).    

4.2. Baron Ungern-Ştenberg

Alman  bir  Baron,  Rus  ordusunda  general,  Moğol  hanı  ve  Çingli  bir  prensesin  kocası  olan   R.F.   Ungern-­‐‑Ştenberg   Pan-­‐‑Mongolizm   davasında   bu   dönemde   yaşamış   çok  önemli  başka  bir  tarihî  şahsiyettir.    

G.M.   Semyonov   gibi   dağınık   hâldeki   Moğolları   bir   araya   toplama   ve   “Büyük  Moğolistan”  gibi   jeo-­‐‑politik   bir   idealin   ötesinde,  Baron  Ungern   için  Pan-­‐‑Mongolizm,  çürümüş   olan   Batı   medeniyeti   karşısına   tüm   erdemleri   ile   bir   medeniyet   örneği  çıkartmak  demektir.    

Baron   Ungern’in   Pan-­‐‑Mongolizm   algısı   içerisinde  Monarşi,   Budizm   ve   Sarı   Irk  olguları  ön  plana  çıkmaktadır.  Diğer  bir  değişle,  Baron  Ungern  Sarı  Irk  ve  Budizm  gibi  olgular   çerçevesinde   Pan-­‐‑Mongolizmi   kendi   ideali   olan   erdemli  monarşi   ülküsünün  gerçekleştirilmesinde  bir  araç  olarak  görmektedir.      

Avrupa   kültürünün   bir   yıkım   içerisinde   olduğuna   inanan   Baron   Ungern   bu  yıkımdan   dolayı   Batı   medeniyeti   karşısında   hayal   kırıklığına   uğramıştır.   Baron  Ungern’e   göre   Batı  medeniyeti   erdemlerini   kaybetmiş   ve   toparlanabilmesi   içinse   bir  örneğe   ihtiyacı  vardır.  Bu  noktada  Baron  Ungern  Sarı   Irk’ın  özellikle  de  Budist  olan  Asya’nın   konar-­‐‑göçer   toplumlarının   doğallıklarını   ve   erdemlerini   kaybetmemiş  toplumlar  olduğu  yargısına  varmıştır.  Bundan  dolayı  Moğol   toplumu  gerek  Avrupa  gerekse  tüm  dünyaya  ideal  bir  medeniyet  örneği  sunabilirdi.  Baron  Ungern’in  Batı’ya  örnek   olacağını   düşündüğü   medeniyetin   çekirdeği   İç   ve   Dış   Moğolistan’ın  birleştirilmesi  ile  ancak  oluşabilecekti.    

Bu  çerçevede  Baron  Ungern’in  tarihsel  olarak  kendisine  biçmiş  olduğu  misyon  ise  Çin  ve  Rus  hanedanlığı  gibi  hanedanlıkların  tekrar  canlandırlımasıdır.  Baron  Ungern  bu   amacın   gerçekleştirilebilmesi   için   ilk   basamak   olarak   Bogdo-­‐‑Gegen’in   teokratik  monarşisinin  yeniden  kurulması  gerektiğini  savunmaktadır.    

Baron   Ungern   St.   Petersburg’da   askerî   okulu   bitirdikten   sonra   Zabaykal   Kazak  ordusunda  görevlendirilmiş  ve  Daur’da  hizmete  başlamıştır.  1910  yılında  ise  Urge’de  görevine  devam  etmiştir.  Bu  sayede  Ungern  Moğol  dünyası  ve  kültürü  ile  tanışmış  ve  fikirleri  Rus  devrimine  kadar  şekillenmiştir  (Roşin  1999:  9).  

1911-­‐‑1912   yıllarında   İç   Moğolistan’da   Çin’e   karşı   bağımsızlık   için   yapılan  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

18 18 18 18

ayaklanmayı  desteklemek   için  1913  yılında  Moğolistan’da  Kobdo’ya  gelir  ve  burada  Dambı-­‐‑Djantsana’ya  (Dja-­‐‑lama)  destek  vererek  bağımısızlık  yönünde  Çin’e  karşı  savaş  vermek   için   harekete   geçmiştir.   Fakat   bu   eylemi   Çarlık   Rusyası’nın   dış   politik  çıkarlarına  aykırı  olduğu  için  komuta  kademesi  tarafından  reddedilmiştir.  Her  ne  kadar  Baron   Ungern   Rusya’dan   destek   bulamasa   da   bölgede   bulunduğu   süre   içerisinde  Moğolca  ve  Çince  dışında  bölgenin  âdet  ve  geleneklerini  öğrenmiş  Budizm  öğretisini  yakından  tanıma  fırsatı  bulmuştur.    

Bu   ilk   tanışmanın  ardından  1917  yılında  Baron  Ungern  de  G.M.  Semyonov  gibi  A.V   Kolçak’ın   Pan-­‐‑Mongolizm’e   olan   karşı   tutumunu   kabul   etmemiş   ve   G.M.  Semyonov’un  alayında  Asya  Taburu’nun  başında  sadece  G.M.  Semyonov’dan  emir  alan  bir  pozisyona  gelmiştir  (Roşin  1999:  10).    

1919   yılında   Daur’da   kurulan   Federatif   Büyük  Moğol   Devleti’nin   başarısızlıkla  sonuçlanması   bu   iki   liderin   bakış   açılarını   değiştirmiştir.   Büyük   Moğolistan’ın  kurulması  için  Bogda-­‐‑Gegen’in  saflarına  geçmeleri  gerektiğini  anlamışlardır.  Bu  sırada  bölgede   yaşanan   çok   önemli   bir   gelişme   ise   Çinli   General   Syuey   Şuçjen’in,   Bogda-­‐‑Gegen   ile  anlaşması  ve  ordusu   ile  birlikte  Dış  Moğolistan’a  girip  Moğol  otonomisini  ilhak  etmesidir.  Bu  olay  iki  lider  arasında  görüş  ayrılığına  yol  açmıştır.  

G.M.   Semyonov,  Mançurya’ya   çekilirken,   Baron  Ungern  Moğolistan’a   gitmekte  ısrar  etmiştir.  1920  yılında  Ungern  Japonlardan  da  destek  alarak  Semyonov’un  aksine  Moğolistan’a   Çin   hâkimiyetine   karşı   savaşmak   için   geçmiştir.   Dış   Moğolistan’ın  otonomisinin   kaldırılması   ve   Çin’in   bölgedeki   sert   politikaları   bölgede   Çin   karşıtı  milliyetçi  uyanışı   tetiklediği  gibi  Büyük  Moğolistan   fikri   ile  bölgeye  gelen  Ungern’in  işini  kolaylaştırmıştır.  Ungern  Moğolistan’ın  Çin  hâkimiyetinden  kurtulması  ve  Bodga-­‐‑Gegen’in   monarşisinin   kurulması   yönündeki   siyaseti   kısa   süre   içerisinde   gereken  sonuca  ulaşmış  ve  bölgede  Baron  Ungern  liderliğinde  bir  direniş  gücü  oluşturulmuştur  (Roşin  1999:  11).    

Baron  Ungern  27  Ekim  1920  yılında  800  atlıdan  ve  200  Moğol  Tsirikov’dan  oluşan  Asya   Tümeni   ile   Moğol   sınırını   geçtiğinde   elindeki   askerî   güç   Urge’de   hâlihazırda  yerleşmiş  Çinli   general   Syuey  Şuçjen’nin  güçleri   karşısında  yetersiz  kalmıştır.  Askerî  olarak  bu  problemin  aşılması  için  Baron  Ungern’in  Dış  Moğolistan’da  kendi  saflarında  çarpışacak   yerel   kuvvetlere   ihtiyacı   vardı.   Bunun   için   yerel   ve   dinî   kurumların  otoriteleriyle   ittifak   kurmak   Baron   Ungern’e   bu   yapıyı   bir   nevi   simgeleştirerek  bölgedeki  halkı  Çin  işgaline  karşı  daha  iyi  mobilize  edebilmesine  yardım  edecekti.  

Bu   çerçevede   bölgede   etkili   olan   hanlar   ve   Lamalar   ile   iş   birliğine   gidilmiştir.  Böylece  iki  ay  içerisinde  Ungern  sadece  Moğollar  nezdinde  çok  daha  meşru  bir  lider  hâline  gelmenin  ötesinde,  aynı  zamanda  askerî  olarak  kuvvetlerini  de  bölgeden  aldığı  destek  ile  arttırmıştır.  Bu  çerçevede  Ocak  1921  yılına  gelindiğinde  Baron  Ungern  iki  bini  Rus,   bini   Moğol   olmak   üzere   toplam   üç   bin   kişiden   oluşan   büyük   bir   güce   sahip  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

19 19 19 19

olmuştur.   Ayrıca,   Luvsantseven   gibi   önemli   hanlar,   oluşturulan   ordunun   komuta  kademelerinde   yer   almışlardır.   Askerî   gücün   yanında   başta   “yaşayan   tanrı”   olarak  kabul  edilen  Bodga-­‐‑Gegen  ve  diğer  Lamalardan  da  destek  alan  Ungern  Ugre’yi  Çin  istilasından  kurtarmış  ve  Ugre’de  kontrolü  sağlamıştır  (Roşin  1999:  12).      

Baron   Ungern   önce   Ugre’nin   ve   daha   sonra   Dış   Moğolistan’ın   Çin   işgalinden  kurtarılmasından  sonra  Ungern  Tsin-­‐‑vana  (1.  derece  han)  ünvanını  aldı  (Roşin  1999:  13).      

Her  ne  kadar  başkent  Ugre’yi,  Çin   işgalinden  kurtaran  Baron  Ungern’in  Moğol  toplumundaki  konumu  yükselmiş  olsa  da,  Moğol  dilini  konuşması  ve  Moğollar  gibi  yaşamasına  rağmen  halktan  beklediği  sempatiyi  toplayamamıştır.  Baron  Ungern  kendi  ideali  olan  tüm  Moğolların  bir  arada  yaşama  fikrini,  Rus  ve  Çin  hanedanlığının  yeniden  kurulması  ülküsünü  Moğollara  anlatmakda  zorluk  çekiyordu  (Roşin  1999:  13).  

Ugre’de   dört   ay   yönetime   hâkim   olan   Baron   Ungern   dış   ve   iç   politikada  Moğolistan’ın  otonomisini  güçlendirecek  ve  uluslar  arası  alanda  tanınmasını  sağlayacak  bazı   adımlar   atmıştır.   Dış   politikada,   savaştığı   Çin   ile   tekrar   iyi   ilişkiler   kurmaya  çalışmanın  yanında  Sovyetler  Birliği   ile  de   temasa  geçmeye  çalışmış,   ama  bu  alanda  başarılı  olamamıştır.  İç  politikada  ise  finansın  güçlendirilmesi,  ticaretin  canlandırılması,  bir  banka  kurulması,  para  basımı  ve  ordunun  güçlendirilmesi  işleri  ile  ilgilenmiştir.  Her  ne   kadar   istikrarın   sağlanması   için   farklı   çalışmalar   yapılsa   da   Baron   Ungern,  Bolşevikler  ve  Bolşevik  yanlısı  Moğollar  karşısında  uzun  bir  varlık  gösterememiş  ve  Bolşeviklerce  bölgeden  tasfiye  edilmiştir.  

5. Değişen Jeopolit ik Durum ve Sovyetler Bir l iğ i’nin Doğu Devriminde Moğol Kartı

Moğol   coğrafya   alanı   Baron   Ungern,   G.M.   Semyonov   veya   Japonya   gibi   aktörler  dışında  Sovyetler  Birliği  tarafından  da  jeopolitik  bir  kart  olarak  kullanılmıştır.  Sovyetler  Birliği’nin  Moğol  politikası   hem  uluslar   arası   konjonktür  hem  de  Moğolistan’daki   iç  dinamiklerin   birbiri   ile   örtüşmesi   sonucunda   şekillenmiştir.   Hiç   kuşkusuz   Sovyetler  Birliği’nin   Moğol   politikasının   şekillenmesinde,   Buryat-­‐‑Moğol   aydınlarının   Sovyet  stratejistler  ile  bir  araya  gelmesi  de  büyük  rol  oynamıştır.    

1919  yılının  sonlarında  Çin,  Dış  Moğolistan’ın  özerkliğini  toprak  ilhakıyla  tasfiye    etmiş  ve  kendi  yönetimini  kurmuştur.  Bunun  dışında  bölgede   Japonya  güçlenmiştir.  Her   ne   kadar   Kızıllar   Sibirya’da   hâkimiyeti   sağlasalar   ve     Za-­‐‑Baykal’dan   Rusya’nın  uzak  doğusuna  kadar  uzanan  bölgede  taktiksel  olarak  kurmuş  oldukları  Uzak  Doğu  Cumhuriyeti  (  Dal’nevostoçnaya  Respublika  -­‐‑  DVR)  (1920)  ile  geçici  bir  tampon  kursalar  da  gerek  Çin  gerekse  Uzak  Doğu  Asya’da  bulunan  Japonya,  Sovyetler  Birliği  için  tehlike  yaratmakta  idi.  Özellikle  Moğolistan’ın  özerkliğini  çiğneyerek  Sovyetler  Birliği’ne  daha  fazla  yaklaşan  Çin’e  karşı  Moğolistan’da  bir  tampon  bölge  kurmak  Sovyetler  Birliği’nin  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

20 20 20 20

jeopolitik   olarak   yapması   zorunlu   hâle   gelen   bir   hamle   idi   (Luzyanin   2003:   102;  Jeleznayakov  1996:  66).    

Moğolistan’daki  mevcut   durumun  değişmesi   ve   bu   durumun  uluslar   arası   jeo-­‐‑politik  güç  dengelerine  yansımasının  dışında  Moğol  sorunu  Sovyetler  Birliği  tarafından  ideolojik  açıdan  da  değerlendirilmekte  idi.  

Bu  açıdan  bakıldığında  Avrupa’da  değişen  dengeler  Sovyetler  Birliği’nin  buradaki  imkân  ve  kabiliyetlerini  devrim   ihracı   açısından  kısıtlar   şekilde  değiştirse  de  devrim  ihracı  fikri  Doğu’da  kendi  gerçekliğini  muhafaza  etmekteydi  (Jeleznayakov  2000:46).      

Moğol   ve   Doğu’da   devrim   ihracı   meselelerini   göz   önünde   bulundurarak   1919  yılının   Ocak   ayında   Üçüncü   Enternasyonal   düzenlenmiştir.   Kongre   sonrası   alınan  kararda  devrim  ihracı  açısından  Doğu’nun  savaş  sonrası  istikrara  kavuşan  Batı’ya  göre  daha  uygun  sosyo-­‐‑politik  dengelere  sahip  olduğu  kanaatine  varılmıştır.    Bu  bağlamda,  Moğolistan   “tüm   Moğolların   örgütlenmiş”   olduğu   bir   birlik   olarak   Çin   emperyal  ilerleyişine  karşı  kullanılabilecek  bir  coğrafya  olmasının  dışında  aynı  zamanda  doğuda  devrimin   ateşlenmesi   için   kullanılabilecek   uygun   bir   basamaktı.   Artık   Moğolistan  Sovyetler   Birliği   için   ideolojik   olarak   gerek   Çin   ve   Çin’in   iç   bölgelerinde   gerekse  Hindistan,  Tibet,  Kore  gibi  Asya  ülkelerine  devrim  ihracı  için  en  önemli  müttefik  hâline  gelmiştir    (Luzyanin  2003:  103;  Jeleznayakov  1996:  67).  

Diğer   taraftan,   gerek   Avrupa’da   gerekse   Asya’da   değişen   jeopolitik   dengeler  Sovyetler   Birliği’nin   tutumundaki   değişmelerin   dışında   Dış   Moğolistan’daki   iç  politikayı  da  şekillendirmiş  ve  Sovyetler  ile  yakınlaştırmıştır.  Bu  konuya  daha  yakından  bakıldığında  karşımıza  Dış  Moğolistan  açısından  şu  şekilde  bir  tablo  çıkmaktadır:          

1919  yılında  Çin  Dış  Moğolistan’ın  otonomisini  ilga  etmesi  sonucunda  bölgeye  Çin  ordusu  girmemiş,  bunun  yanında   idarî   sistemde  1915  Kyoto  Anlaşması  öncesindeki  döneme  dönmüştür  (Jabaeva  2001:  178).    

Çin’in  Dış  Moğolistan’ı  işgali  ve  baskıcı  bir  yönetim  getirmesi  Moğollar  arasında  tepkilere   neden   olmuş   ve   bunun   sonucunda   iki   farklı   Çin   karşıtı   hareket   ortaya  çıkmıştır.  Birinci  hareket  Bogdo-­‐‑Gegen  etrafında   toplanan  gizli   bir   örgütlenme  ki  bu  örgütlenmeye   Japonya   ve   Amerika   Birleşik   Devletleri   de   destek   vermiştir.   Diğer  taraftan,  başka  bir    “gizli  organizasyon”  ise  S.  Danzan  ve  Moğolca  öğretmeni  olan  ve  aynı  zamanda  Rus  elçiliğinde  Moğolca-­‐‑Rusça  tercümanlık  yapan  D.  Bodo  tarafından  organize  edilmiştir  (Jabaeva  2001:  179).  

S.  Danzan  25  Temmuz  1920’de  örgütsel  yapıların  tek  bir  çatı  altında  toplanması  için  faaliyete  geçmiş  ve  Moğol  Halk  Partisi’ni  kurmuştur.  Partinin  birincil  amacı  Çin’e  karşı  mücadele   ve   bu   mücadele   esnasından   Sovyetler’den   destek   alınmasıdır.  Moğolistan’daki  bu  gelişmeler  Sovyetler  Biriliği’nde  de  olumlu  karşılanmış  ve  Sovyet  tarafı  da  ilişkilerin  geliştirilmesi  için  çalışmalara  başlamıştır  (Jabaeva  2001:  182).    

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

21 21 21 21

Sovyet  devleti  Çin  karşıtı  Moğol  örgütlenme  ile  ilişkilerini  düzenlerken  Moğolların  kendi  kaderlerini  belirleme  hakkına  sahip  olduklarını  belirtmiştir.  Bu  politik  değişime  bakarsak  Mart  1918  yılında  Moğolistan  bir  özerklik  olarak  kabul  edilirken,  26  Temmuz  1919’daki   diplomatik   görüşmelerde   Moğolistan   bağımsız   olarak   kabul   edilmiştir.  Ayrıca   Moğolistan’ın   iç   işlerine   hiç   bir   yabancının   karışamayacağının   ve   tüm  hâkimiyetin  Moğol  halkına  ait  olduğunun  altı  çizilmiştir.  Bunun  dışında  Sovyet  tarafı  Moğol   tarafına   Sovyetler   ile   diplomatik   ilişkiye   geçmeleri   konusunda   teklifte  bulundularsa   da   henüz   bu   teklife   feodal-­‐‑teokratik  Moğol   yönetiminden   olumlu   bir  cevap  bulamamıştır.    

1920  yılına  gelindiğinde  Moğolistan  artık  Komintern  için  önemli  bir  hâle  gelmiştir.  Komintern   için   bundan   böyle   Moğolistan   Çin   baskısından   kurtulup   kendi  bağımsızlığını  kazanmış  bir  devlet  olmalıydı  (Jeleznyakov  2000:  46-­‐‑47).  

Bunun   yanısıra,   Sovyetler   Doğu’daki   devrimin   gerçekleşmesinin   desteklenmesi  çerçevesinde  bir  iç  düzenleme  gerçekleştirerek    1920  yılında  İrkutsk’ta  Asya  Bürosu’nu  kurdu.  24  Temmuz  1920’de  ise  Asya  Bürosu,  Doğu  Halkları  adı  altında  tekrar  organize  edildi  ve  Çin,  Moğol-­‐‑Tibet,  Kore  ve  Japonya  olmak  üzere  dört  ayrı  alt  birime  ayrıldı  (Jeleznayakov  1996:  67).    

Buryat   aydınlarının   dil   bilgisi,   Moğollar   ile   olan   güçlü   bağlantıları   Dış  Moğolistan’da   Sovyetlerin   gerçekleştirecekleri   bir   hareketi   son   derece  kolaylaştırmaktaydı   (Jamaganova   2000:   160;   Jeleznayakov   1996:   67).   Her   ne   kadar  Buryat  aydınlar  Pan-­‐‑Mongolist  hareketin  entellektüel  planlayıcısı  ve  “Büyük  Moğol”  devletinin   kuruluşu   safhasında   aktif   rol   alsalar   da   Sovyetler   Buryat   aydınlar   ile  yukarıda   sayılan  nedenlerden  dolayı   bir   ittifaka   gitmiş   ve  Buryat   aydınları   da  Asya  Bürosu  Moğol-­‐‑Tibet  Sektörü’nde  görev  almışlardır.  1920-­‐‑1921  yılları  arasında  Rus  ve  devrimci  Moğollar  arasındaki  bağlar  güçlenmiş,  15  Ağustos  1920  yılında  İrkutsk’a  gelen  Moğol  delegasyonu  Doğu  Halkları    Sibir  Bürosu  Merkez  Komitesi  RKP  ile  Moğol-­‐‑Tibet  bölümünde  görüşmelere  başlamışlardır  (Jabaeva  2001:  186).  

İrkutsk’a   gelen  Moğol   delegasyonu   farklı   toplumsal   kesimlerden   oluşmakta   idi.  Bunlar   içerisinde   grubun   temelini   oluşturan   devrimci   bir   yapının   yanısıra   Moğol  toplumunda   önemli   bir   yere   sahip   din   adamları   Lamalar,   alt   düzey   memurlar   ve  tüccarlar   bulunmaktaydı.   Bu   durum   Moğol   hareketinin   proleter   enternasyonal   bir  yapıdan  görece  uzak  olduğunu  göstermekte  idi.      

İrkutsk’taki   buluşmada  her   ne   kadar   ilk   başta  Moğol   ve   Sovyet   tarafların   farklı  öncelikleri  olsa  da  daha  sonra  yapılan  toplantıda  Çin’e  karşı  bir  mücadele  verilmesi  ve  verilen   bu   mücadelede   Sovyetler   Birliği   ile   yakın   ilişkiler   içinde   olunması   kararı  alınmıştır  (Jeleznayakov  2000:  46-­‐‑63).  Her  ne  kadar  İrkutsk’ta  taraflar  anlaşmaya  varsa  da,   Moskova   hareketin   içerisindeki   proleter   enternasyonel   ruhun   olmayışından  rahatsızdı.  Bu   safhada  bu  problemin  aşılmasında  Buryat   aydınlarından  E.D.  Rinçino  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

22 22 22 22

son   derece   aktif   bir   rol   üstlenmiş   ve   Moskova’da   Moğol   hareketini   teorik   açıdan  yeniden  değerlendirmiştir.        

E.D.   Rinçino   daha   1919   yılında   kaleme   aldığı   “Büyük  Ülkeler   ve  Moğolistan’ın  Bağımsızlığı”  isimli  makalesinde  ideolojik  olarak  bağımsız  bir  Moğolistan’ın  Avrupa’da  İsviçre  örneğinde  olduğu  gibi  Asya’da  tarafsız  bir  ülke  olması  gerektiğine  değinmiştir.  1920  yılına  gelindiğinde   ise  değişen  politik  koşullarda  E.D.  Rinçino   teorik  olarak  Dış  Moğolistan’ın   durumunu   tekrar   değerlendirerek,   İnorodçeskiy   (Yerlilik)   sorusu   ve  Sibirya’da   Sovyet   yönetiminin   Sibirya’daki   görevi   ve   Uzak   Doğu’daki   Sovyetlerin  durumunu   ve   çalışmalarını   bir   araya   getirmiştir.   Bunun   yanısıra   Moğolistan’ın  ekonomik  siyasî  yapısını  değerlendirmiş,  bu  yapının  uluslar  arası  sosyalist  devrimdeki  yerini  belirlemiştir  (Jabaeva  2001:  188-­‐‑189).  

Moğol   hareketini   bu   temeller   üzerine   oturtan  E.D.  Rinçino  Bolşevik   yönetimine  Moğol   hareketinin   tarihte   farklı   bir   konuma   yerleştiğini   ve   Çin’e   karşı   kendi  otonomilerini   korumaya   yönelik   bir   hareket   ve   hareketin   amacının   ise   demokratik  prensipler  üzerinde  bir  başlangıç  olduğunu  vurgulamıştır.  

E.D.  Rinçino  Sovyetler’in  Çin  ve  Japonya  gibi  emperyalist  güçlerin  baskısı  altında  olan  Moğolistan’a  yardım  etmesi  gerektiğinin  altını   çizmiştir   (Bazarov;   Jabaeva  2008:  189).   E.D.   Rinçino   Moğol   delegasyonunun   politik   pozisyonunu   devrimci   bir   halk  hareketi   olarak   tanımlamış   ve   bu   hareket   değerlendirilirken   de   Uzak   Doğu’nun  karmaşık  konjonktürü  içerisinde  ele  alınması  gerektiğini  belirtmiştir.  

Bu   dönem   içerisinde   Pan-­‐‑Mongol   ve   Bolşevik   fikirleri   bir   araya   getiren   E.D.  Rinçino’ya   göre   Dış   Moğolistan   ve   daha   sonra   tüm   Moğol   dünyasında   olacak   bir  devrim   Mançurya,   Çin,   Türkistan,   Tibet   ve   Hindistan’da   yaşanacak   devrim  hareketlerini   başlatacak   bir   hareket   olacaktır.  Rusya’da   yaşanan  devrim   ise  Doğu’da  yaşanacak  ileriki  devrimlerde  çok  önemli  bir  yere  sahiptir  (Bazarov;  Jabaeva  2008:  190-­‐‑191).      

E.D.   Rinçino   “Ob   usloviyah,   pastonovke   i   zadaçah   revolyutsionnoy   rabotı   na  Dal’nem   Vostoke”   başlıklı   bir   başka   çalışmasında   Asya   halkları   arasında   devrim  fikrinin  geliştirilmesi  ve  bu  çerçevede  ancak  Asya  halklarının  kendi  kaderlerini   tayin  etmelerinin   desteklenerek   yerli   ve   yabancı   sermaye   ve   sömürü   ile   savaşımın  güçlenebileceğini,   bu   sayede   kültürel   millî   ve   ekonomik   olarak   serflikten  kurtulabileceklerini   önermektedir.   E.D.   Rinçino’ya   göre   Sovyet   iktidarı   mutlaka   bu  hareketleri  desteklemelidir.  E.D.  Rinçino  bir  tavsiye  olarak  da  Pan-­‐‑Asya  politikalarının  unutulmaması  gerekliliğinin  de  altını  çizmiştir.    

Bu   fikirlerle   Moskova’ya   giden   E.D.   Rinçino,   Asya’da   ve   özellikle   Dış  Moğolistan’da  politik  ve  ekonomik  olarak  devrimin  gerçekleştirilebilecek  bir  alt  yapı  olduğunu  kabul  ettirecektir  (Bazarov;  Jabaeva  2008:190).  Moskova’da  Lenin  ile  konuyu  görüşme   fırsatını  bulan  Buryatlar  ve  Moğol  delegasyonu  görüşmeler   sırasında  uzun  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

23 23 23 23

uzun   ‘Ulusal   Sorun’   çerçevesinde   Buryat-­‐‑Moğol   meselesini   konuşma   fırsatını  bulmuşlardır  (Bazarov;  Jabaeva  2008:  191).    

E.D.  Rinçino  burada  bulunduğu  öngörülerde  Çin  iç  savaşında  Çjan  Tsolinem’in  ve  Japonların   desteklemiş   oldukları   gerici   bir   parti   olan   Mançurya   partisinin   güç  kazanması   durumunda   Moğolların;   Japonların   ve   Feodal-­‐‑Teokratların   etkisi   altında  kalacaklarını  ve  bu  yüzden  bu  coğrafyalarda  Sovyetler  Birliği’ne  karşı  “karşı  devrimci”  unsurların  güçleneceğinin  üzerinde  durmuştur  (Bazarov;  Jabaeva  2008:  191-­‐‑192).  

Yapılan  çalışmalar  neticesinde,  E.D.  Rinçino  ve  Moğol  delegasyonu  Moskova’da  iyi  bir   izlenim  bırakmış  ve  Moskova  ve  Moğol  delegasyonu  arasında  askerî,   ekonomik,  ideolojik  ve  Beyaz  Rus  güçlerle  ile  mücadeleyi  kapsayan  geniş  bir  anlaşma  imzalandığı  (1921)  gibi  Sovyetler  Birliği’nin  devrimci  kadrosu  ve  uzun  süredir  Dış  Moğolistan’da  faaliyet  gösteren  Milliyetçi  Buryat  aydınlar  ile  birlikte  hareket  etmeye  başlamışlardır.  Bu  faaliyet  kısa  bir  süre  içerisinde  sonuçlar  vererek  Moğolistan’ı  bağımsızlığa  götürdüğü  gibi   daha   ileriki   dönemlerde   de   Pan-­‐‑Mongolizm   hareketini   Dış   Moğolistan’da  güçleneceği  döneme  (1925-­‐‑1928)  taşıyacaktır.    

6. Sonuç

Çalışmanın   teori   bölümünde   de   değinildiği   üzere   toplum   hissiyatının   oluşumunda  toplumsal  duygu  ve  dürtülerin  elitlerin  geliştirmiş  oldukları  mantık  silsilesi  içerisinde  bilinçli   bir   davranış   kalıbı   hâline   gelmesi   sürecinde   bu   duygu   ve   dürtülerin  sembolleştirilerek  kullanıldığı  tanımlamasına  katılmaktayız.  Semboller  üzerinden  grup  aidiyetleri  üreten  elitler  bu  şekilde  belirli  ekonomik,  politik  amaçlara  ulaşabilmek  için  toplumsal  mobilizasyonu  sağlama  amacında  olmuşlardır.    

Asya  ve  Moğol   toplumlarında   toplumsal  duygu  ve  hissiyatın  belirli   sembollerin  kurgulanması  yolu  ile  farklı  akımlarca  belirli  amaçlara  ulaşmak  için  toplumsal  davranış  kalıpları  geliştirilmiştir.    

Bu   akımların   en   başında   Rusya   imparatorluğunun   önemli   bilim  merkezlerinde  eğitim  görmüş  Buryat-­‐‑Moğol  milliyetçi  aydınlar  gelmekte  idi.  Buryat-­‐‑Moğol  milliyetçi  aydınlar   almış   oldukları   modern   dünya   görüşü   çerçevesinde   kimlik   sorununa  yaklaşmışlar,  Moğol  dili  ve  Budizm  gibi  olguların  homojenizasyonu  ile  ortak  bir  Moğol  kimliğinin   kurgulanmasını   amaçlamışlardır.   Bu   açıdan   bakıldığında   Buryat-­‐‑Moğol  aydınlarının  hareketi  bir  millî  Moğol  hareket  olup,  bilimsel  çerçevede  hazırlanmış  ve  tüm  Moğolların  bir  araya  gelmesini  amaçlayan  bir  yapı  sunmaktadır.    

Diğer  taraftan,  Japonya  emperyal  bir  güç  olarak,  Asyalılık,  Pan-­‐‑Mongolizm,  Sarı  Irk  gibi   olguları   “Beyaz   Tehlike”,   “Beyaz   yırtıcılar”   veya   “Asya   Asyalılarındır”   gibi  söylemlerle  sloganlaştırarak  ve  bu  olguları  enformasyon  alanında  yaptıkları  çalışmalara  taşıyarak   Asya’daki   yayılmacı   politikalarını   gerek   Asya’da   gerekse   Japonya’da  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

24 24 24 24

meşrulaştırma  yoluna  gitmiştir.  Benzer  bir  şekilde  Kazak  komutan  G.M.  Semyonov  da  Bolşevikler  ile  mücadelesinde  Moğolluk  unsurunu  ön  plana  çıkararak  Pan-­‐‑Mongolizm  olgusunu  belirli  bir  jeopolitik  alanda  hâkimiyet  kurmanın  aracı  olarak  görmüştür.  

Baron   Ungern-­‐‑Ştenberg’in   idealinde   ise   Pan-­‐‑Mongolizm,   Budizm,   Sarı   Irk   ve  Asya’nın   konar-­‐‑göçer   halkları   gibi   olgular,   ideallerini   yitirmiş   bir   dünyaya   örnek  olacağını    düşündüğü  kutsal  bir  monarşi  olarak  ortaya  çıkmaktadır.    

Sovyetler   Birliği’nin   Pan-­‐‑Mongolizm   ile   yakınlaşması   ise   bir   uzlaşı   çerçevesinde  Moğolların  Asya  ve  daha  ileride  dünya  devrimi  için  uygun  bir  konumda  olduklarına  kanaat  getirmelerinden  kaynaklanmaktadır.    

Yazımızın   pek   çok   bölümünde   üzerinde   durduğumuz   gibi   farklı   ve   birbiri   ile  çatışan   gruplar   Moğolluk,   Budizm,   Asyalılık   gibi   olguları   birer   sembol   olarak  kullanarak  grup  aidiyetlerini  kendi  amaçlarına  ulaşmak  için  inşa  etmişlerdir.      

Kaynaklar

AKLAYEV  A.R.   (2008)  Etno-­‐‑politiçeskaya   konfliktologiya   analiz   i   menedjment,  Moskva:   izdatel’stvo  ‘Dela’.    

BARTH   F.   (1969)  Ethnic   groups   and   boundaries   the   social   organization   of   culture   difference,   Boston:  Little  Brown.  

BAZAROV   B.V.,   L.B.   JABAEVA   (2008)   Buryatskiye   Natsional’nıye   demokratı   i   obşestvenno-­‐‑politiçeskaya   mısl   mongolskih   naradov   v   pervoy   treti   XX   veka,   Ulan-­‐‑Ude:   İzdanelstvo  Buryatskogo  nauçnogo  tsentra  SO  RAN.  

BRASS  P.   (1996)   “Ethnic  group  and   ethnic   identity   formation”,  Ethnicity,   Ed.   J.  HUTCHINSON  and  A.D.  SMITH,  Oxford:  Oxford  University  Press,  83-­‐‑84.  

COHEN   A.   (1996)   “Ethnicity   and   Politics”,   Ethnicity,   Ed.   J.   HUTCHINSON   and   A.D.   SMITH,  Oxford:  Oxford  University  Press,  85-­‐‑90.  

DARİBAZARON  E.Ç.   (2008)  Teokratiçeskoye   dvijeniye   v   horinskom   vedomstve   Buryatii   (1919-­‐‑1926),  Ulan-­‐‑Ude:  İzdanelstvo  Buryatskogo  Gosuniversiteta.  

JABAEVA   L.B.   (2000)   “Ob   uçastii   E-­‐‑D.   Rinçino   v   panmongol’skom   dvijenii”,   Problemı   istorii   i  kul’turı   koçevıh   tsivilizatsiye   tsentral’noy  Azii,   istoriya,   filosofiya,   sotsiologiya,   filologiya,   iskustvo,  Ulan-­‐‑Ude,  127-­‐‑138.      

JABAEVA   L.B.   (2001)   Elbek-­‐‑Dorji   Rinçino   i   natstional’no-­‐‑demokratiçeskoye   dvijeniye   mongol’skih  narodov,  Ulan-­‐‑Ude:  İzdatelstvo  VSGTU.  

JAMAGANOVA   D.V.   (2000)   “Nekotorıye   aspektı   vliyaniya   politiçeskogo   faktora   na  formirovaniye   i   transformatsiyu   idei   panmongolizma”,   Problemı   istorii   i   kul’turı   koçevıh  tsivilizatsiye  tsentral’noy  Azii,   istoriya,   filosofiya,  sotsiologiya,   filologiya,   iskustvo,  Ulan-­‐‑Ude,  157-­‐‑164.      

JELEZNYAKOV   A.S.   (1996)   “K   vaprosu   ob   otnoşenii   Kominterna   k   panmongolizmu”,  Gumanitarnaya  nauka  v  Rossii:  sorosovskiye  laureatı,  istoriya  arheologiya  kul’turnaya  antropologiya  i  etnografiya,  Moskva,  66-­‐‑69.  

JELEZNYAKOV   A.S.   (2000)   “Rojdeniye   mongol’skogo   kommunizma:   1920   god”,   Vestnik  Moskovskogo  Universiteta  seriya  13  Vostokovedeniye,  №  1,  46-­‐‑63.  

KURAS   L.V.   (2011)   “Geopolitiçeskiye   ambitsii   atamana   Semenova:   popıtka   sozdaniya  federativnogo  «Veliko-­‐‑mongol’skogo  gosudarstva»”,  Vostokovedeniye.  №4  (28),  255-­‐‑262.  

Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç

25 25 25 25

KUZ’MİN  Yu.V.,   V.V.   SİVİNİN   (2001)   “Panmongolizm”   kak   natsional’naya   ideya   konsolidatsii  narodov   Tsentral’noy   Azii   v   XX   veke”,   Vostoçnosibirxkiye   regionalizm:   sotsiokul’turnıy,  ekonomiçeskiy,  politiçeskiy  i  mejdunarodnıy  aspektı,  Moskva,  151-­‐‑156.  

LUZYANİN   S.G.   (2003)   Rossiya-­‐‑Mongoliya-­‐‑Kitay   v   pervoy   polovine   XX   veka.   Politiçeskiye  vzaimootnoşeniyz  v  1911-­‐‑1946  gg,  Moskva:  İzdatel’stvo  «OGNİ».      

MALESEVIC   S.   (2004)   The   Sociology   of   Ethnicity,   London,   Thousand  Oaks,  New  Delhi:   SAGE  publications.  

PAVLOVİÇ  M.  (1922)  “Yaponskiy  imperializm  na  Dal’nem  Vostoke”,  Novıy  Vostok,  №  2,  3-­‐‑57.  ROŞİN  S.  (1999)  Politiçeskaya  İstoriya  Mongolii  (1921-­‐‑1944  gg.),  Moskva:  İV  RAN.    VARNAVSKİYE   P.K,   G.A   DIRHEEVA,   T.D.   SKRINNİKOVA   (2003)   Buryatskaya   etniçnost’   v  

kontekste  sotsiokul’turnoy  modernizatsii  (konyets  xıx-­‐‑pervaya  tret’  xx  vekov),  Pod  redakstiey  T.D.  SKRINNİKOVA,  İrkutsk:  Institut  Mongolovedeniya,  Buddologii  i  Tibetologii  So  Ran.      

YUZEFOVİÇ  L.A.  (1996)  “Naçalo  panmongol’skogo  dvijeniya  ataman  Semyonov”,  Gumanitarnaya  nauka   v   Rossii:   sorosovskiye   lauretı,   istoriya   arheologiya   kul’turnaya   antropologiya   i   etnografiya,  Moskva,  179-­‐‑182.  

Mustafa Can Teziç

Yrd.Doç.Dr., Ankara Ü, DTCF, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları B. Araştırma alanı Sibirya Türklüğü ve Buryat-Moğol etnik toplumbilimi ve toplumsal tarihi üzerinedir. Adres: Ankara Ü, DTCF, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Sıhhıye/Ankara E-posta: [email protected]

Yazı bi lg is i:

Alındığı tarih: 14 Temmuz 2014 Yayına kabul edildiği tarih: 30 Temmuz 2014 E-yayın tarihi: 15 Aralık 2014 Çıktı sayfa sayısı: 19 Kaynak sayısı: 19  


Recommended