Date post: | 22-Nov-2023 |
Category: |
Documents |
Upload: | ankarauniversitesi |
View: | 1 times |
Download: | 0 times |
Modern Türklük Araştırmaları Dergis i Cilt 11, Sayı 3 (Eylül 2014), ss. 7-25 DOI: 10.1501/MTAD.11.2014.3.28 Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
Pan-Mongolizm ve Asyalı l ık Örneğinde Farklı Polit ik Akımlar ve Kullanılan Semboller
Mustafa Can Teziç
Ankara Üniversitesi (Ankara)
ÖZET Bu çalışmada belirli ekonomik veya politik hedeflere ulaşmak doğrultusunda toplumsal duygu ve hissiyatlara belirli anlamlar yüklenerek sembolleştirilme süreçleri Asyalılık ve Pan-Mongolizm örneğinde incelenmektedir. Asyalılık ve Pan-Mongolizm gibi olgular farklı politik akımların hedefleri doğrultusunda sembolleştirilmiştir. Her ne kadar bu aktörler aynı sembolleri kullanmış olsalarda, sembolleşen bu olgular içerik olarak farklı anlamlar kazandıkları gibi aynı zamanda birbirleri ile çatışan politik hareketleri simgelemektedirler. ANAHTAR SÖZCÜKLER Buryat, Mongol, Pan-Mongolizm, Asyalılık, Budizm, Kimlik, Sembol, Milliyetçilik, Araçsalcılık, Sibirya. ABSTRACT This study analyses the process of creating symbols by charging social and emotional sentiments with specific meanings in order to attain certain economic or politic objectives in example of Asiatism and Pan-Mongolism. Concepts like Asiatism and Pan-Mongolism were symbolized according to the interest of the various political actors. These concepts, having already been converted into symbols, acquired dissimilar content and also symbolized conflicting political actions despite the use of same symbols by the actors. KEY WORDS Buryat, Mongol, Pan-Mongolism, Asiatism, Buddhism, Identity, Symbol, Nationalism, Instrumentalism, Siberia.
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
8 8 8 8
1. Giriş
Toplumsal duygu ve hissiyatın sembolleştirilerek bir grup aidiyetinin kurgulanması, elitler tarafından belirli politik, ekonomik amaçlara ulaşma adına sıkça kullanılan bir araçtır. Bu çalışmanın amacı, kurgulanan grup aidiyetinin hizmet ettiği politik veya ekonomik amaçlar ile toplumsal hissiyat ve duygular arasındaki gerçekliğin 1918-‐‑1921 yılları arasında Uzak Doğu Asya ve Sibirya coğrafyasında hâkimiyet kurmaya çalışan farklı aktörler arasındaki güç dengesi çerçevesi içerisinde incelemektir. Yapılan bu çalışma, Asyalılık ve Pan-‐‑Mongolizm gibi olguların bir araç olarak hemen hemen aynı zaman dilimi içerisinde farklı amaçlar için, çoğu zaman birbiri ile çatışan aktörlerce nasıl kullanıldıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesine dayanmaktadır.
İlkçi (primordial) teoriden farklı olarak araçsal (instrumental) teori, sosyal değer ve olguların millî elitler tarafından siyasî, sosyal veya ekonomik amaçlara ulaşmak için bir araç olarak kullanıldıklarında bir anlam kazandıklarını savunur.
Her ne kadar literatür, etnisite ve primordial karakterlerin bir gruba mensup elitler tarafından politik, ekonomik veya sosyal hedeflere ulaşmak için kullanıldığından bahsetse de, Asyalılık ve Pan-‐‑Mongolizm örneğinde açıkça görüldüğü gibi ırk, bölgeselcilik, etnisite veya belirli bir dil ve kültür alanı içerisinde kişilerin doğuştan kazanmış oldukları karakterler yabancı elitler tarafından da belirli politik ve ekonomik hedeflere ulaşmak için kullanılabilmektedir.
2. Kuramsal Bakış
Doğuştan gelen kazanımların incelendiği primordial teoriden farklı olarak araçsalcılık (instrumentalism), etnisite olgusunu doğal bir kazanım olmanın dışında kişi veya grupların belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için kullandıkları bir araç olarak görür. Araçsalcı okula bağlı farklı kuramcıların ortak görüşü ‘etnisite’yi yapay (artefact) bir olgu olarak elitlerin, gruplar arasındaki rekabet esnasında grup mobilizasyonunu sağlamak için kullandığı bir araç olarak kabul eder. Bu bağlamda, Weber de, etnik grupların karakterlerinin (fizikî veya kültürel) elitlerce belirli amaçlara ulaşmak için birer mobilizasyon aracı olarak kullanıldığını kabul eder. Araçsalcı teoriye göre bu araçsallık, gruba “etnik” bilinç kazandırmaktadır. Diğer bir değişle, etnik aidiyet parti aidiyeti ile bir olarak algılanırken, ‘etnisite’ ise politik bir araç olarak grup üyelerini bir arada tutan her hangi farklı bir sosyal olgu ile eş görülmektedir (Aklaev 2008: 63-‐‑64).
Özetle, ilkçilikten farklı olarak araçsalcılık etnik kimliği sabit bir olgu değil, aksine sosyal ilişki içerisinde şekillenen durumsal ve değişken bir olgu olarak görür. Bu özelliği ile etnisite olgusu, ekonomik, sosyal ve siyasî amaçların gerçekleştirilebilmesi için organize edilen sosyal veya siyasî birliklerden prensip olarak faklı değildir (Aklaev 2008: 65).
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
9 9 9 9
S. Malesevic (2004) araçsalcı teoriyi değerlendirirken elit teorisi ile etnisite olgusunu analizinde birleştirmektedir. Malesevic, analizinde Pareto, G. Mosca ve R. Michel gibi kuramcılara yer verir. Yönetim olgusunu incelerken Pareto’ya referans vererek yönetici grubun kitle üzerindeki etkisinin, yönetmiş olduğu kitle üzerindeki gücünün ikna kabiliyeti ile orantılı olduğunu belirtir. Diğer taraftan da G. Mosca’ya referans vererek, egemen elitlerin formüle etmiş oldukları belirli değer ve prensipler bütünü çerçevesinde toplumsal etik ve meşruiyetin sağladıklarının üzerini çizer (Malesevic 2004:112-‐‑113). Elit teorisini etnisite kuramları ile birlikte ele alan Malesevic etnisitenin de elitlerin kitleleri yönetmek için geliştirmiş olduğu değerler bütünü içerisinde önemli bir araç olduğunu iddia etmektedir. Mevcut araçsalcı teoriler Malesevic’in bakış açısından değerlendirildiğinde A. Cohen (1974), P. Brass (1979), Teun van Dijk (1991), T. Gurr (1993) gibi kuramcılar, her ne kadar aralarında belirli farklılıklar olsa bile, elit manipülasyonlarının kültürel öğeler ve sosyal sembollerin kitleleri harekete geçirici etkisi üzerinde dururlar.
P. Brass etnisiteyi politik bir araç olarak görür ve elitlerin sembollere yeni anlamlar katarak politik sahada kendilerine kitleleri idare etme imkânı sunduğunu iddia eder. Diğer taraftan, A. Cohen semboller ve güç kavramlarını bir arada düşünerek sembollerin toplumsal hissiyatın oluşumundaki rolü üzerinde durur. P. Brass sembollerin politik olgular olduklarını söylese de, A. Cohen kültürel yapının ve sembollerin daha sınırlandırıcı olduğunun altını çizer ve mevcut yapı içerisinde ritüellerin birer sembol olarak gruplar arasındaki güç mücadelesinde elitler tarafından grup içerisindeki birliğin sağlanmasında bir araç olarak kullanıldığını belirtir (Cohen 1996: 83-‐‑84; Brass 1996: 85-‐‑90).
Teun van Dijk da güç ve kültürel yeniden üretim (power and culturel reproduction) ikileminde meseleyi ele alırken, akademi, basın yayın, eğitim ve dinî kurumların elitler tarafından kontrol edilerek toplumda ortak paylaşılan değer ve davranışların geliştirilmesinde kullanıldığını iddia eder. Van Dijk’e göre bu iç bütünleşmenin yanında aynı zamanda diğer gruplara karşı ayrımı da derinleştirmektedir (Malesevic 2004: 117).
Konuya benzer bir şekilde yaklaşan T. Gurr ve Harff ise meseleye, özcül (essential) / dinamik süreç ikilemi açısından bakmış ve din, kültür, tarih, toprak/vatan ve ırk kavramlarının statik ve özcül olmaktan öte muğlak olduğunu ve bu olguların kurgulanma yolu ile üzerinden elitlerin çeşitli aidiyetler yarattığını iddia etmektedir (Malesevic 2004: 119-‐‑120).
Farklı kuramcıların da belirttikleri gibi, bu kurgulanma süreci içerisinde F. Bart’ın (1969) da kendi metodolojisinde belirttiği gibi “biz” ve “onlar” ayrımı yapılarak özcül öğeler kurumsallaştırlmakta ve gruplar arasında bir sınır çizilmektedir. Burada ırksal karakterler, kültür veya dil, elitlerin tercihlerine bağlı olarak bir grup aidiyetini sağlamlaştırırken, aynı zamanda, gruplar arasındaki sınırları güçlendirmektedir.
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
10 10 10 10
Böylece, gruplar kendilerini tanımlarken, grup dışından da tanımlanmaya başlanmışlardır. Güçlenen aidiyetler ve gruplar arasındaki derinleşen ayrışma ise, elitler için kitlelere hâkim olma, onları belirli politik, ekonomik veya sosyal amaçlara ulaşmak amacında seferber edecektir.
Bu çalışmada Asyalılık ve Pan-‐‑Mongolizm örneklerinde de detaylı bir şekilde görüleceği üzere, Uzak Doğu Asya ve bu bölgenin merkezinde bulunan Moğol coğrafyasının sunduğu imkân ve zenginlikler farklı emperyal güçlerin ve aktörlerin dikkatlerini çekmiştir. Gerek bölgesel zenginliklere sahip olmak, gerekse belirli ideallere ulaşmak adına Asyalılık, Pan-‐‑Mongolizm (bölge), Budizm (din) veya Sarı Irk (ırk) gibi olgular “Beyaz tehdit, Asya Asyalılarındır, Beyaz yırtıcılar....” şeklinde sloganlaştırılarak bölgede yaşayan toplumları “bölgede hâkimiyet kurmuş veya kurmak isteyen diğer unsurlara karşı” mobilize etmek için farklı aktörlerce kullanılmıştır. Ortaya çıkan bu farklı hareketler her ne kadar Pan-‐‑Mongolizm, Asyalılık, Sarı Irk, Budizm gibi kavramları kullanarak toplumsal mobilizasyonu amaçlasa da, zaman zaman aynı sembolleri kullanan bu farklı hareketler birbirleriyle de çatışmaya girmişlerdir.
Her ne kadar Pan-‐‑Mongolizm bir terim olarak ilk kez Rus sembolizminin kurucularından V. Solovyev tarafından Doğu Asya halklarının birleşmesi anlamında kullanılmış olsa da (Jamaganova 2000: 157), eylemsel olarak Pan-‐‑Mongolizm, konunun uzmanlarına göre 1911-‐‑1913 yılında Sinhay İsyanı’ndan sonra Moğolistan’ın Çin’den ayrılması ile kendini göstermiştir. Çin’e bir alternatif olarak isyan sonrasında tüm Moğolların birleşmesi fikri şekillenmeye başlamış ve Rusya İmparatorluğu’na tüm Moğolların bir arada olması koşulu ile kendilerinin Rus emperyal hâkimiyetine geçmeye hazır oldukları teklifi bildirilmiştir. Rusya İmparatorluğuna yapılan bu teklif zamanın dış politikasına uygun olmadığı için reddedilmiş ve zaman içerisinde Pan-‐‑Mongolizm fikrinin üstü geçici olarak örtülmüştür (Luzyanin 2003: 52-‐‑69).
1911 yılında Sinhay İsyanı ile ortaya çıkan ve tarihsel süreç içerisinde bir terim olarak farklı ideal ve amaçlara meşruiyet sağlayan Pan-‐‑Mongolizm (Yuzefoviç 1996: 179), kronolojik olarak ele alındığında 20. yüzyıl başı itibariyle birden fazla kere gündeme gelmiştir. Bunlardan ilki 1911-‐‑1915, ikincisi 1918-‐‑1921 ve daha sonra 1925-‐‑1928 yılları arasında ortaya çıkmıştır (Kuzmin&Svinin 2001: 153). Pan-‐‑Mongolizm her ne kadar farklı dönemlerde ortaya çıksa ve farklı dinamiklere sahip olsa da bu gün literatürde söz sahibi olan araştırmacıların büyük bir bölümü 1920-‐‑1921 yılları arasındaki süreci etnik bir Moğol devleti kurma amacı ile ilişkilendirirler (Kuzmin&Svinin 2001: 153). Makalemizin odak noktasını oluşturan 1918-‐‑1921 yılını kapsayan dönem incelenecek olursa, Pan-‐‑Mongolizm sorununda göze çarpan ilk oluşum Milliyetçi Demokrat Buryat aydınlar olacaktır.
Batı tarzı bir eğitim ve sosyalleşme sürecinden geçerek modern milliyetçi anlayışta
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
11 11 11 11
biçimlenen bir Buryat entelijensiyası Moğol dünyasını Rusya’da almış oldukları Batı tarzı dünya görüşü ile kritik ediyorlardı (Jamaganova 2000: 158). Geleneksel bir toplumu dünyevî Batılı, modern bir anlayışla dönüştürme fikri Buryatlar içerisinde entellektüel faaliyetin başlamasına temel olmuştur. Bu temelde başlayan Buryat aydınlarının çalışmalarında dil ve din gibi olguları Buryat ve Moğolların ortak birliği için esaslar olarak algılanmış, Rus bilim enstitülerinde almış oldukları modern bilimsel araçlarla Ruslaşmaya karşı millî bir birliğin sağlanması amacı ile kullanılmaya başlanmıştır. Bu yerli oluşumun dışında, Asyalılık ve bu fikrin destekleyicisi (jeopolitik devamı) olarak da Pan-‐‑Mongolizm başlıca Japonların Asya ve Sibirya’da ilerleme politikalarında araçsallaşmıştır.
Bunun yanında Pan-‐‑Mongolizm Çarlık Rusyası’ndan Sovyetler Birliği’ne geçiş sürecinde yaşanan iç savaş ortamında G.M. Semyönov ve Baron Ungern gibi beyaz komutanlar tarafından farklı amaçlar için de araç kılınmıştır. Diğer taraftan, Pan-‐‑Mongolist harekete bağlı olarak Moğol Sorunu, Bolşevikler tarafından Asya’da proleter devrimin ateşleyicisi olarak da algılanmıştır (Varnavskiye&Dırheyeva&Skrınnikova 2003: 105-‐‑107). Birbirinden farklı ve hatta birbiri ile çatışan, fakat aynı sembolleri kullanan bu politik haraketlerin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle global ölçekli aktörlerin Asya ve dünya politikalarının incelenmesi daha sonra da bu politikalar ile ilişki kuran bölgesel düzeydeki aktörlerin faaliyetlerinin değerlendirilmesi gerekliliğine inanmaktayız.
3. Asyal ı l ık, Pan-Mongolizm ve Emperyal bir güç olarak Japonya
Japonya gerek Asyalılık gerekse bu politikanın bir devamı olarak Pan-‐‑Mongolizm olgularını Asya ve Sibirya’da yayılma amaçlı kullanarak bu fikirler ve olguların Asya ve Sibirya’da yayılması ve yaşayanlar tarafından destek bulması için eyleme geçen zamanın en önemli güçlerinden biridir. Japonya’nın Asya’daki yayılması ve bu süreç içerisinde geliştirmiş olduğu propaganda araçları, M. Pavloviç’in 1922 yılında Yeni Doğu (Novıy Vostok) isimli dergide yazmış olduğu “Uzak Doğuda Japon Emperyalizmi” (“Yaponskiy İmperializm na Dal’nem Vostoke”) isimli makalesinde detaylı olarak görülmektedir.
Japon emperyalizmi Asya’da toprakça genişledi. 1894 yılında Çin’e karşı ilan etmiş olduğu savaşın sonucunda Çin’in Kore’nin bağımsızlığını tanımasının dışında gerek Çin gerekse Çarlık Rusyası açısından son derece stratejik bölgeler olan 4. paralele kadar Artur ve Dalniy limanları da dâhil olmak üzere Lyadon yarım adası Japonya’nın hâkimiyetine geçmiş oldu. Ancak, savaş sonrası Rusya, Almanya ve Fransa Japonya’nın yarım adadaki işgaline son vermesi yönünde ültimatom verdiler. Verilen ültimatom karşısında Japonya yarım adadaki varlığına son verdi ve burada bulunan stratejik
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
12 12 12 12
limanlar Çin’e iade edildi. Her ne kadar bu çekilme uluslararası konjonktürden kaynaklansa da Japon İmparatorluğu ileriki dönemde yayılmacı politikalarını hayata geçirmeyi sürdürecekti. Asya Asyalılar İçindir sloganı Japonya’nın Asya’daki yayılmacı emperyalizminin felsefî temelini oluşturmaktadır. Bu plan çerçevesinde Japonya’nın liderliğinde tüm Asya halklarının birliğinin kurulması ve Asya’da egemenliği bulunan beyazlara karşı bir savaş planlanmakta idi. Bu savaşın galibi olacak sarı ırk ise Asya’da Büyük Japonya’nın kurucusu olacaktı.
Bu plana göre, “Büyük Japonya”nın sınırları doğuda Polonezya, güneyde Filipin, Sunda Takım Adaları ve Avustralya, batıda Siyam, Çin kıyıları, Moğolistan, Mançurya, Kore ve Amur Bölgesi, kuzeyde Sahalin, Kamçatka, Bering Denizi adaları ve Yakut bölgelerini içine almaktaydı. Bu programın ilk evresi olarak Sahalin’in ve Kore’nin işgal edilmesi başta gelmekteydi. Fakat bu planı uygulamak Japonlar için Çin’e göre daha zor bir düşman olan Rusya ile kanlı bir savaşa girmesi anlamına geliyordu. Bunun için Japonya taktik olarak ABD ve İngiltere gibi ülkelerde enformasyon alanında ciddî hazırlığa başlamıştır. Bu enformasyon politikası çerçevesinde Batı dünyasına Rusya’nın Hindistan ve Çin için büyük bir tehlike olduğu, Rusya’nın bu ülkeleri işgal edebileceği gibi, bu ülkelerin bağımsızlıklarının Rus tehlikesine karşı korunması konuları işlenmiştir. Enformasyon alanında Japonya’nın İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütmüş olduğu bu propaganda kampanyası büyük bir etki yaratmayı başarmıştır. Öyle ki bu devletlerdeki kamuoyu Japonya’nın desteklenmesi şeklinde gelişmiş ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İngiltere’nin politik desteği ile Japonya Rusya’ya karşı savaş açmıştır. Savaşın galibi olan Japonya, Artur Limanı, Lyadon Yarım adası, güney Sahalin ve Kore’ye hâkim olduğu gibi tüm bunların ötesinde Rusların Asya’da inşa etmiş oldukları Çin demir yolunun 1200 kilometrelik güney bölümü de Japonya’nın denetimine geçmiş oldu. Buna karşılık Sahalin’in kuzey kısmı ve Primorskaya bölgesi Rusların elinde kalmıştır (Pavloviç 1922: 10).
Savaşın akabinde 1905-‐‑1914 Japonlar Güney Mançurya’da pozisyonlarını güçlendirirken Kore’yi bir Japon kolonisi hâline getiren işgali tamamlamışlardır. Bu sürecin devamında I. Dünya Savaşı’nın Almanlar üzerindeki etkisinden de yararlanıp etki alanlarını Çin’e kaydıran Japonlar, Almanların yönetimindeki Kiao-‐‑Çao bölgesini ve Tsindao limanını ele geçirip bu bölgeyi Çin’in iç kısımlarına sızmada bir merkez hâline getirmişledir.
1915 yılında Japonya Çin’e 21 maddeden oluşan bir ültimatom verdi. Bu çerçevede Güney ve Kuzey Çin ekonomik, politik, idarî ve askerî olarak Japonya’nın hâkimiyetine girmiş oldu.
Sonuç olarak, I. Dünya Savaşı’nın sağlamış olduğu bu durumdan yararlanan Japonya, Çin, Sibirya, Hind-‐‑i Çin, Hindistan hatta İran’ın da bulunduğu bir alanda üretmiş olduğu mallarını kolayca pazara sokabileceği bir ekonomik güç hâline geldi
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
13 13 13 13
(Pavloviç 1922: 11). Japon basınında bu genişleme Haksbatsu yani Beyaz Tehlike söylemi ile kendini meşrulaştırıyordu. Bu söyleme göre, sarı ırk, beyaz ırka karşı birleşmeliydi.
1903 yılında ilk kez başlayan bu kampanya 1905 Rus-‐‑Japon Savaşı öncesinde Kakzşin-‐‑Şinbun isimli Japon gazetesi redaktörü tarafında Japonların Pan-‐‑Asya birliğini organize etmeleri gerektiğini Asya Asyalılar içindir sloganı ile işlenmiştir. Bu propoganda gerek broşürler gerekse Çin gazetelerinde, Çince ve diğer dillerde Japon ajanları tarafından Beyaz Tehlike olarak lanse edilmiştir. Bu propaganda kapsamında Rusya, Asya’nın Kuzeyi “Sibirya’yı” 300 yıl önce işgal eden; İngiltere Hindistan’a, Tibet’e ve Çin’in bölgelerine el koyan güç olarak; ABD ise, tüm Çin, Sibirya, Kuzey Mançurya ve Dış Moğolistan’da yayılan ahlâk bozucu teletvornoye etkisi bağlamında işlenmekteydi. Bu gibi propaganda broşür, makale ve manifestolar ile tüm yabancı unsrurlara karşı mücadele etme gereğine değinirken, Pan-‐‑Asya devletinin Japonya liderliğinde olması gerektiği ve bu şekilde tüm Asyadaki Beyaz Tehdide karşı başarı kazanılabileceği konusu işlenmiştir.
Bu propaganda hiç kuşkusuz hem Japon kamuoyunu Asya’daki ilerlemeye destek vermeye teşvik etmiş, hem de Asya halklarını Japonya yanında bölgedeki yabancı güçlere karşı örgütlenmeye hedeflemiştir.
Dünya Savaşı’nın çıkması ve Batılı güçlerin bu savaşa sürüklenmelerini fırsat bilen Japonya Asya’da ilerleme planlarının bir sonrakini yürürlüğe koymuş ve Vladiy Vostok üzerinden Sibirya içlerine girmek üzere harekete geçmiştir. Aynı zamanda Mançurya ve Moğolistan’ın işgali ile devam eden Japon ilerleyişi Moğolistan’ın pamuk üretimi için önemli bölgelerini de ele geçirmekle devam etmiştir (Pavloviç 1922: 12;14).
Yayılmacı Japon siyasetinin sonuçlarına bakıldığı zaman, Çin ve tüm Asya’yı etkisi altına almış ve bu bölgeleri Japon ticareti ve jeo-‐‑politik öncelikleri için uygun hâle getirmiştir. Bu çerçevede yapılan Asya Asyalılar İçindir propagandası çok başarılı olmuş ve 1915 yılında yaklaşık on milyon nüfusa sahip Siyam’ın yüzde yirmi beşini Japon nüfus oluşturabilmiştir (Pavloviç 1922: 14). Bu genişlemenin devamı olarak demir ve petrol gibi stratejik kaynaklar için Sahalin işgal edilerek Büyük Okyanus’ta Sibirya ve Çin’e ait olan bölgeler (Hanky Tyantsin, Harbin, Vladi Vostok ve Sahalini) kontrol altına alınmıştır (Pavloviç 1922: 15).
Bu plan Japon basınında “Japonya ya genişleyecek ya da ölecektir ...... Japonya kendi sınırları içerisinde kalamaz ... .” şeklinde kaleme alınmıştır (Pavloviç 1922: 16).
Dünya Savaşı’nın dışında, Şubat Devrimi’nin Rusya için yol açtığı istikrarsızlık da, Japonlar için Doğu Sibirya’nın işgali için en uygun ortamı yaratmıştır. Büyük Japonya’nın Asya’da Beyaz Yırtıcılara karşı yürütmüş olduğu politika içerisinde Doğu Sibirya ve bu bölgedeki kömür, demir, petrol gibi yeraltı kaynaklarının Ruslardan alınması vardır. Sibirya ve İrkutsk’a kadar olan alana ekonomik olarak hâkim olmak,
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
14 14 14 14
yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek Japon stratejistleri için öncelikli hedef idi (Pavloviç 1922: 17).
Asyalılık sloganı ile başlayan Japon yayılmacılığı, Doğu Sibirya’da Pan-‐‑Mongolizm adı altında Moğolların Rus ve Çin yönetimlerine karşı desteklenmesi ile devam etmiştir. Japonların Doğu Sibirya’yı da içeren Asya’da genişleme eylemleri aynı zamanda 1917 Bolşevik Devrimi ile patlak veren İç Savaş ve Sibirya’daki Kolçak yönetimine yakın olan Semonov’un ve Baron Ungern gibi Beyaz komutanların politik hamleleri ile örtüşmüştür. Bu örtüşme Pan-‐‑Mongolizm ekseninde belirli bir süre birlikte hareket etmiştir. Her ne kadar, Omsk şehrine üslenen Beyaz General A.V. Kolçak, olası bir “Büyük Moğolistan’ın”, Rus Çarlığı’nın üniter birliğini bozacağı gerekçesi ile bu harekete destek vermemiş olsa da iki Beyaz lider G.M. Semyonov ve Ungern Omsk yönetimi ile fikir ayrılığına düşmüş ve Japonya’nın da desteklediği Pan-‐‑Mongolizm’e destek vermişlerdir.
Pan-‐‑Mongolizm her iki Beyaz liderce de benimsenmiş olsa bile yakından incelendiği zaman bu liderlerin Pan-‐‑Mongolizm algıları ve Pan-‐‑Mongolizmi kullanma amaçları arasında farkların olduğu anlaşılacaktır.
4. Rusya’da İç Savaş’ta Beyaz Komutanların Pan-Mongolizm Algıs ı
4.1. G.M. Semyonov
Yarı Buryat yarı Rus Kazağı olan, hem Buryatçaya hem de Moğolcaya hâkim olan G.M. Semyonov 1911 yılında Moğolistan’da görev almıştır. Semyonov görevde bulunduğu sırada Moğolların Çin’den bağımsızlıklarını kazanması sürecinde Pan-‐‑Mongolizm düşüncesi ile tanışması bağımsızlık hareketi bağlamında olmuştur (Kuras 2001: 256). Moğolistan’da yaşanan bu olayları yakından takip etme imkânı bulan G.M. Semyonov bu siyasî harekete sempati duyduğu gibi Budist öğretisini yol gösterici olarak da kabul etmeye başlamıştır.
G.M. Semyonov 1914 yılında tekrar Moğolistan ve Mançurya sınırında farklı görevler almış ve bu esnada Buryatları ve Moğolları aynı devlet yapısı altında birleştirecek bir “Büyük Moğolistan” jeo-‐‑politik idealini kurgulamıştır (Kuras 2001: 256).
G.M. Semyonov Sovyetlerin Baykal Ötesi (Zabaykal) bölgesindeki kontrollerinin çökmesi ve Japonlardan aldığı malî ve askerî destek ile dağınık hâldeki Moğolları bir araya toplama fikrinin gerçekleşebileceğine inanmıştır (Yuzefoviç 1996:180). Ağustos 1917 yılında bu idealini gerçekleştirme fırsatını eline geçiren G.M. Semyonov kendisine bağlı Mançurya müfrezesini oluşturmuş, aynı yılın Ağustos-‐‑Eylül aylarında da Baykal Ötesi bölgesinde kendi gücünü hissettirmeye başlamıştır. Baykal Ötesinde askerî olarak güçlenen G.M. Semyonov ile bölgedeki Buryat-‐‑Moğol milliyetçi demokratlar birlikte
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
15 15 15 15
hareket etmeye başlamışlardır. Bunun sonucunda tüm Moğol coğrafyasını kapsayan bir devlet inşası süreci yönetilmeye çalışılmıştır.
G.M. Semyonov 1919 yılında Federatif Büyük Moğol Devletinin kurulması amacı ile girişimlerde bulunmuş ve bu çerçevede ilk toplantı 25 Şubat 1919’da, Çita’da Japon askerî delegasyonunun da hazır bulunduğu, Zabaykal’dan ve İç Moğolistan’dan ve Bargi’den delegelerin de katılımıyla başlamıştır (Jabaev 2001: 135).
Toplantıya İç Moğolistan’dan dinȋ bir lider Neyse-‐‑Gegen başkanlık etmiş ve açılış konuşmasında -‐‑ Cengiz Han ve onun yönetimi altında toplanan Moğol birliğini anımsatarak, Moğollar’ın bir kısmının Çin hâkimiyeti bir kısmının ise Rus hâkimiyeti altında olduğunu ve yapılan toplantının Moğolların birleşmesi için büyük önem taşıdığının altını çizmiştir (Varnavskiye; Dırheeva; Skrınnikova 2003: 109). Birbirinden ayrı, farklı coğrafyalarda yaşayan Moğollar için, Budist bir din adamı olan Neyse-‐‑Gegen’in toplantıyı açarken Cengiz Han’a da referans vermesi, kuşkusuz büyük önem taşımaktaydı.
Toplantı sonucunda bağımsız bir Federe Moğol Devleti’nin kurulması kararı alınmıştır. Sınırları İç ve Dış Moğolistan, Barga ve Zabaykal’ı kapsayan Federatif Büyük Moğol Devleti’nin devlet başkanı İç Moğolistan’dan Neyse-‐‑Gegen olarak seçilmiştir (Jabaeva 2001: 139). Kurulan devletin organlarının kurulmasına başlanmış bu çerçevede G.M. Semyonov aracılığı ile Japonlardan maddî destek alınarak millî bir ordu kurulmuştur (Jabaeva 2001: 139; Kuras 2001: 258).
Tüm bunların dışında dünyada yeni kurulan bu devlete uluslararası bir tanınma ve destek sağlanabilmesi ve Versay’da Paris Barış Konferansı’na (1919) katılması için bir delegasyon ve beraberinde Versay’da sunulacak bildiri de belirlenmiştir. Deklarasyonun içeriğinin temelini Pan-‐‑Mongol hareketin ideolojik fikir temelini tüm haklara sahip ayrı bir Moğol devletinin kurulması gerektiği görüşleri oluşturmaktaydı.
Bu süreçte Pan-‐‑Mongol hareketin düşünürleri tüm dünya tarafından destek görecekleri konusunda olumlu kanaata varmış olsalar da, kendi iç dinamikleri nedeni ile Japon hükümetinin desteğini kaybetmiş ve Versay Barış Konferansı’na (1919) katılmak için gerekli vizeyi alamamışlardır (Kuras 2001: 257). Dış siyasî problemlerin dışında, yeni kurulan Federatif Büyük Moğol Devleti iç dinamiklerden kaynaklanan problemlerle de karşı karşıya idi.
Taraflar arasındaki kırılmalar 1919 yılının yaz ayında Çita’da düzenlenen bir başka konferansda kendini gösterdi. Konferansta E.D Rinçino Japonya’nın siyasetini eleştiren bir konuşma yaptı. E.D Rinçino konuşmasında bağımsız politikaların önemini belirtirken yeni kurulan devletin tarafsız olması gerektiğini ve bu yönü ile Orta Asya’da bir İsviçre olması gerektiğinin altını çizmişdir. E.D Rinçino’ya göre Japonya’ya yakın bir politikanın yeni devletin komşusu olan Rusya’ya zararlı olacağını ve bunun kendileri ile Rusya arasındaki ilişkilere zarar vereceğini belirtmişdir (Jabaeva 2000: 134-‐‑135).
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
16 16 16 16
Bu gibi iç politik ayrılıkların yanında, Dış Moğolistan’ın uluslar arası güç dengelerinin içerisinde kendi durumunu göz önünde bulundururarak konferansa katılmaması ise yeni kurulan Federatif Büyük Moğol devletini güç duruma düşüren başka bir faktördür. Fakat iç ve dış siyasetin dışında önemli olan bir başka faktör ise tüm Moğolları birleştireceği düşünülen Budizm ve Cengiz Han mirasının ortak bir Moğol geçmişi üzerindeki gücüdür. Yeni kurulan devletin meşruiyeti, yine Budizm bölgesel yorumlar ve farklı yerel aidiyetler ile karşı karşıya kalmıştır.
Bu meselelere baktığımızda şu gibi sorunlar ilk olarak ortaya çıkmaktadır:
Bu kopmalardan ilki, İç Moğolistan’dan Barginets Fuşan’ın Mançurya sülalesinin yeniden kurulması ve İç Moğolistan’ın Mançurya sülalesine bağlanması yönündeki fikri ile başlamıştır. Konuşmacıya göre bu sülalenin yeniden ayağa kaldırılması Moğollara çok geniş haklar verecekti. Bu fikrin karşında Buryatlardan söz alan E.D Rinçino; Moğolların Mançurya sülalesi ile hiç bir ilişkilerinin bulunmadığını söyleyerek bu fikre kesinlikle karşı çıkmış, kurulacak olan Moğol devletinin bağımsız federe-‐‑demokratik bir devlet olmasının gerektiğini belirtmiştir (Jabaeva 2001: 138).
Dış Moğolistan’ın siyasetindeki iç nedenlerine bakmak gerekir. Moğol eliti Moğol hareketinin hiyerarşik olarak eşit olmadığı ve yeni kurulan devletin başkentinin Haylar olarak seçilmesinin Dış Moğolistan’ın ikinci dereceye itilmesi olarak algılanmış ve bu kararı kendilerine karşı bir hakaret olarak kabul etmişlerdir. Bunun dışında dinȋ hiyerarşi açısından bakıldığında yeni kurulan devletin başkanının İç Moğolistan’dan Neyse-‐‑Gegen’in olması Dış Moğolistan açısından Bogda-‐‑Gegen’in dinî otoritesinin önüne geçildiği algısını yaratmıştır ki bu Dış Moğolistan için kabul edilebilecek bir durum değildir (Varnavskiye P.K; Dırheeva G.A; Skrınnikova 2003: 113). Dış Moğolistan konu olunca karşımıza yeniden dinî ve yerel aidiyetlerin çıktığı görülmektedir.
Bölgede Lama Sandana Tsıdenov liderliğinde ilân edilen Budist teokratik devlet ise Moğol milliyetçiliğini esas alan Federatif Moğol Devleti için bir başka sarsıcı unsurdu. Kendini üç dünyanın (gök yüzü, yer yüzü ve ruhaniyetin) çarı ilan eden Sandana Tsidenov kurulan millî devlete rakip olduğu gibi Budizmi kullanarak bölgede yaptığı propaganda ile genç nüfus üzerinde etkili olarak Budizmin Moğollar üzerindeki birleştirici etkisi üzerine inşa edilmek istenen millî aidiyeti zayıflatmıştır (Kuras 2001: 259; Diribazaron 2008 :77-‐‑93).
Her ne kadar Buryat milliyetçi demokratlar tüm Moğolları bir arada toplayacak semboller arasında Budizm olgusuna büyük önem verseler de, E. Rinçino daha sonraki saptamalarında yeni kurulan devletin kurulamama nedenleri içinde Budist ruhban sınıfının etkisi ve Moğolların buna körü körüne bağlılığını tespit etmiştir (Rinçino 1994: 126).
Sonuç olarak, Neyse-‐‑Gegen’in Çinlilerce yakalanıp idam edilmesi ve Kızıllar’ın
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
17 17 17 17
Sibirya’da kontrolü sağlamaları sonucunda bölgeyi terketmek zorunda kalan G.M. Semyonov Mançurya’ya geçmiş ve burada Mançurya bölgesine gelen Rus göçmenlerin liderliğini üslenmiştir. Her ne kadar Pan-‐‑Mongolizm fikrinden uzak kalmamış ise de zaman içerisinde Mançurya ve Mançurya’ya Rus göçü ve bölgede tekrardan Japonlar ile iş birliğine giderek bölgede kurmuş olduğu ordu ile gündeme gelecekdir (Kuras 2001: 260).
4.2. Baron Ungern-Ştenberg
Alman bir Baron, Rus ordusunda general, Moğol hanı ve Çingli bir prensesin kocası olan R.F. Ungern-‐‑Ştenberg Pan-‐‑Mongolizm davasında bu dönemde yaşamış çok önemli başka bir tarihî şahsiyettir.
G.M. Semyonov gibi dağınık hâldeki Moğolları bir araya toplama ve “Büyük Moğolistan” gibi jeo-‐‑politik bir idealin ötesinde, Baron Ungern için Pan-‐‑Mongolizm, çürümüş olan Batı medeniyeti karşısına tüm erdemleri ile bir medeniyet örneği çıkartmak demektir.
Baron Ungern’in Pan-‐‑Mongolizm algısı içerisinde Monarşi, Budizm ve Sarı Irk olguları ön plana çıkmaktadır. Diğer bir değişle, Baron Ungern Sarı Irk ve Budizm gibi olgular çerçevesinde Pan-‐‑Mongolizmi kendi ideali olan erdemli monarşi ülküsünün gerçekleştirilmesinde bir araç olarak görmektedir.
Avrupa kültürünün bir yıkım içerisinde olduğuna inanan Baron Ungern bu yıkımdan dolayı Batı medeniyeti karşısında hayal kırıklığına uğramıştır. Baron Ungern’e göre Batı medeniyeti erdemlerini kaybetmiş ve toparlanabilmesi içinse bir örneğe ihtiyacı vardır. Bu noktada Baron Ungern Sarı Irk’ın özellikle de Budist olan Asya’nın konar-‐‑göçer toplumlarının doğallıklarını ve erdemlerini kaybetmemiş toplumlar olduğu yargısına varmıştır. Bundan dolayı Moğol toplumu gerek Avrupa gerekse tüm dünyaya ideal bir medeniyet örneği sunabilirdi. Baron Ungern’in Batı’ya örnek olacağını düşündüğü medeniyetin çekirdeği İç ve Dış Moğolistan’ın birleştirilmesi ile ancak oluşabilecekti.
Bu çerçevede Baron Ungern’in tarihsel olarak kendisine biçmiş olduğu misyon ise Çin ve Rus hanedanlığı gibi hanedanlıkların tekrar canlandırlımasıdır. Baron Ungern bu amacın gerçekleştirilebilmesi için ilk basamak olarak Bogdo-‐‑Gegen’in teokratik monarşisinin yeniden kurulması gerektiğini savunmaktadır.
Baron Ungern St. Petersburg’da askerî okulu bitirdikten sonra Zabaykal Kazak ordusunda görevlendirilmiş ve Daur’da hizmete başlamıştır. 1910 yılında ise Urge’de görevine devam etmiştir. Bu sayede Ungern Moğol dünyası ve kültürü ile tanışmış ve fikirleri Rus devrimine kadar şekillenmiştir (Roşin 1999: 9).
1911-‐‑1912 yıllarında İç Moğolistan’da Çin’e karşı bağımsızlık için yapılan
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
18 18 18 18
ayaklanmayı desteklemek için 1913 yılında Moğolistan’da Kobdo’ya gelir ve burada Dambı-‐‑Djantsana’ya (Dja-‐‑lama) destek vererek bağımısızlık yönünde Çin’e karşı savaş vermek için harekete geçmiştir. Fakat bu eylemi Çarlık Rusyası’nın dış politik çıkarlarına aykırı olduğu için komuta kademesi tarafından reddedilmiştir. Her ne kadar Baron Ungern Rusya’dan destek bulamasa da bölgede bulunduğu süre içerisinde Moğolca ve Çince dışında bölgenin âdet ve geleneklerini öğrenmiş Budizm öğretisini yakından tanıma fırsatı bulmuştur.
Bu ilk tanışmanın ardından 1917 yılında Baron Ungern de G.M. Semyonov gibi A.V Kolçak’ın Pan-‐‑Mongolizm’e olan karşı tutumunu kabul etmemiş ve G.M. Semyonov’un alayında Asya Taburu’nun başında sadece G.M. Semyonov’dan emir alan bir pozisyona gelmiştir (Roşin 1999: 10).
1919 yılında Daur’da kurulan Federatif Büyük Moğol Devleti’nin başarısızlıkla sonuçlanması bu iki liderin bakış açılarını değiştirmiştir. Büyük Moğolistan’ın kurulması için Bogda-‐‑Gegen’in saflarına geçmeleri gerektiğini anlamışlardır. Bu sırada bölgede yaşanan çok önemli bir gelişme ise Çinli General Syuey Şuçjen’in, Bogda-‐‑Gegen ile anlaşması ve ordusu ile birlikte Dış Moğolistan’a girip Moğol otonomisini ilhak etmesidir. Bu olay iki lider arasında görüş ayrılığına yol açmıştır.
G.M. Semyonov, Mançurya’ya çekilirken, Baron Ungern Moğolistan’a gitmekte ısrar etmiştir. 1920 yılında Ungern Japonlardan da destek alarak Semyonov’un aksine Moğolistan’a Çin hâkimiyetine karşı savaşmak için geçmiştir. Dış Moğolistan’ın otonomisinin kaldırılması ve Çin’in bölgedeki sert politikaları bölgede Çin karşıtı milliyetçi uyanışı tetiklediği gibi Büyük Moğolistan fikri ile bölgeye gelen Ungern’in işini kolaylaştırmıştır. Ungern Moğolistan’ın Çin hâkimiyetinden kurtulması ve Bodga-‐‑Gegen’in monarşisinin kurulması yönündeki siyaseti kısa süre içerisinde gereken sonuca ulaşmış ve bölgede Baron Ungern liderliğinde bir direniş gücü oluşturulmuştur (Roşin 1999: 11).
Baron Ungern 27 Ekim 1920 yılında 800 atlıdan ve 200 Moğol Tsirikov’dan oluşan Asya Tümeni ile Moğol sınırını geçtiğinde elindeki askerî güç Urge’de hâlihazırda yerleşmiş Çinli general Syuey Şuçjen’nin güçleri karşısında yetersiz kalmıştır. Askerî olarak bu problemin aşılması için Baron Ungern’in Dış Moğolistan’da kendi saflarında çarpışacak yerel kuvvetlere ihtiyacı vardı. Bunun için yerel ve dinî kurumların otoriteleriyle ittifak kurmak Baron Ungern’e bu yapıyı bir nevi simgeleştirerek bölgedeki halkı Çin işgaline karşı daha iyi mobilize edebilmesine yardım edecekti.
Bu çerçevede bölgede etkili olan hanlar ve Lamalar ile iş birliğine gidilmiştir. Böylece iki ay içerisinde Ungern sadece Moğollar nezdinde çok daha meşru bir lider hâline gelmenin ötesinde, aynı zamanda askerî olarak kuvvetlerini de bölgeden aldığı destek ile arttırmıştır. Bu çerçevede Ocak 1921 yılına gelindiğinde Baron Ungern iki bini Rus, bini Moğol olmak üzere toplam üç bin kişiden oluşan büyük bir güce sahip
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
19 19 19 19
olmuştur. Ayrıca, Luvsantseven gibi önemli hanlar, oluşturulan ordunun komuta kademelerinde yer almışlardır. Askerî gücün yanında başta “yaşayan tanrı” olarak kabul edilen Bodga-‐‑Gegen ve diğer Lamalardan da destek alan Ungern Ugre’yi Çin istilasından kurtarmış ve Ugre’de kontrolü sağlamıştır (Roşin 1999: 12).
Baron Ungern önce Ugre’nin ve daha sonra Dış Moğolistan’ın Çin işgalinden kurtarılmasından sonra Ungern Tsin-‐‑vana (1. derece han) ünvanını aldı (Roşin 1999: 13).
Her ne kadar başkent Ugre’yi, Çin işgalinden kurtaran Baron Ungern’in Moğol toplumundaki konumu yükselmiş olsa da, Moğol dilini konuşması ve Moğollar gibi yaşamasına rağmen halktan beklediği sempatiyi toplayamamıştır. Baron Ungern kendi ideali olan tüm Moğolların bir arada yaşama fikrini, Rus ve Çin hanedanlığının yeniden kurulması ülküsünü Moğollara anlatmakda zorluk çekiyordu (Roşin 1999: 13).
Ugre’de dört ay yönetime hâkim olan Baron Ungern dış ve iç politikada Moğolistan’ın otonomisini güçlendirecek ve uluslar arası alanda tanınmasını sağlayacak bazı adımlar atmıştır. Dış politikada, savaştığı Çin ile tekrar iyi ilişkiler kurmaya çalışmanın yanında Sovyetler Birliği ile de temasa geçmeye çalışmış, ama bu alanda başarılı olamamıştır. İç politikada ise finansın güçlendirilmesi, ticaretin canlandırılması, bir banka kurulması, para basımı ve ordunun güçlendirilmesi işleri ile ilgilenmiştir. Her ne kadar istikrarın sağlanması için farklı çalışmalar yapılsa da Baron Ungern, Bolşevikler ve Bolşevik yanlısı Moğollar karşısında uzun bir varlık gösterememiş ve Bolşeviklerce bölgeden tasfiye edilmiştir.
5. Değişen Jeopolit ik Durum ve Sovyetler Bir l iğ i’nin Doğu Devriminde Moğol Kartı
Moğol coğrafya alanı Baron Ungern, G.M. Semyonov veya Japonya gibi aktörler dışında Sovyetler Birliği tarafından da jeopolitik bir kart olarak kullanılmıştır. Sovyetler Birliği’nin Moğol politikası hem uluslar arası konjonktür hem de Moğolistan’daki iç dinamiklerin birbiri ile örtüşmesi sonucunda şekillenmiştir. Hiç kuşkusuz Sovyetler Birliği’nin Moğol politikasının şekillenmesinde, Buryat-‐‑Moğol aydınlarının Sovyet stratejistler ile bir araya gelmesi de büyük rol oynamıştır.
1919 yılının sonlarında Çin, Dış Moğolistan’ın özerkliğini toprak ilhakıyla tasfiye etmiş ve kendi yönetimini kurmuştur. Bunun dışında bölgede Japonya güçlenmiştir. Her ne kadar Kızıllar Sibirya’da hâkimiyeti sağlasalar ve Za-‐‑Baykal’dan Rusya’nın uzak doğusuna kadar uzanan bölgede taktiksel olarak kurmuş oldukları Uzak Doğu Cumhuriyeti ( Dal’nevostoçnaya Respublika -‐‑ DVR) (1920) ile geçici bir tampon kursalar da gerek Çin gerekse Uzak Doğu Asya’da bulunan Japonya, Sovyetler Birliği için tehlike yaratmakta idi. Özellikle Moğolistan’ın özerkliğini çiğneyerek Sovyetler Birliği’ne daha fazla yaklaşan Çin’e karşı Moğolistan’da bir tampon bölge kurmak Sovyetler Birliği’nin
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
20 20 20 20
jeopolitik olarak yapması zorunlu hâle gelen bir hamle idi (Luzyanin 2003: 102; Jeleznayakov 1996: 66).
Moğolistan’daki mevcut durumun değişmesi ve bu durumun uluslar arası jeo-‐‑politik güç dengelerine yansımasının dışında Moğol sorunu Sovyetler Birliği tarafından ideolojik açıdan da değerlendirilmekte idi.
Bu açıdan bakıldığında Avrupa’da değişen dengeler Sovyetler Birliği’nin buradaki imkân ve kabiliyetlerini devrim ihracı açısından kısıtlar şekilde değiştirse de devrim ihracı fikri Doğu’da kendi gerçekliğini muhafaza etmekteydi (Jeleznayakov 2000:46).
Moğol ve Doğu’da devrim ihracı meselelerini göz önünde bulundurarak 1919 yılının Ocak ayında Üçüncü Enternasyonal düzenlenmiştir. Kongre sonrası alınan kararda devrim ihracı açısından Doğu’nun savaş sonrası istikrara kavuşan Batı’ya göre daha uygun sosyo-‐‑politik dengelere sahip olduğu kanaatine varılmıştır. Bu bağlamda, Moğolistan “tüm Moğolların örgütlenmiş” olduğu bir birlik olarak Çin emperyal ilerleyişine karşı kullanılabilecek bir coğrafya olmasının dışında aynı zamanda doğuda devrimin ateşlenmesi için kullanılabilecek uygun bir basamaktı. Artık Moğolistan Sovyetler Birliği için ideolojik olarak gerek Çin ve Çin’in iç bölgelerinde gerekse Hindistan, Tibet, Kore gibi Asya ülkelerine devrim ihracı için en önemli müttefik hâline gelmiştir (Luzyanin 2003: 103; Jeleznayakov 1996: 67).
Diğer taraftan, gerek Avrupa’da gerekse Asya’da değişen jeopolitik dengeler Sovyetler Birliği’nin tutumundaki değişmelerin dışında Dış Moğolistan’daki iç politikayı da şekillendirmiş ve Sovyetler ile yakınlaştırmıştır. Bu konuya daha yakından bakıldığında karşımıza Dış Moğolistan açısından şu şekilde bir tablo çıkmaktadır:
1919 yılında Çin Dış Moğolistan’ın otonomisini ilga etmesi sonucunda bölgeye Çin ordusu girmemiş, bunun yanında idarî sistemde 1915 Kyoto Anlaşması öncesindeki döneme dönmüştür (Jabaeva 2001: 178).
Çin’in Dış Moğolistan’ı işgali ve baskıcı bir yönetim getirmesi Moğollar arasında tepkilere neden olmuş ve bunun sonucunda iki farklı Çin karşıtı hareket ortaya çıkmıştır. Birinci hareket Bogdo-‐‑Gegen etrafında toplanan gizli bir örgütlenme ki bu örgütlenmeye Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri de destek vermiştir. Diğer taraftan, başka bir “gizli organizasyon” ise S. Danzan ve Moğolca öğretmeni olan ve aynı zamanda Rus elçiliğinde Moğolca-‐‑Rusça tercümanlık yapan D. Bodo tarafından organize edilmiştir (Jabaeva 2001: 179).
S. Danzan 25 Temmuz 1920’de örgütsel yapıların tek bir çatı altında toplanması için faaliyete geçmiş ve Moğol Halk Partisi’ni kurmuştur. Partinin birincil amacı Çin’e karşı mücadele ve bu mücadele esnasından Sovyetler’den destek alınmasıdır. Moğolistan’daki bu gelişmeler Sovyetler Biriliği’nde de olumlu karşılanmış ve Sovyet tarafı da ilişkilerin geliştirilmesi için çalışmalara başlamıştır (Jabaeva 2001: 182).
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
21 21 21 21
Sovyet devleti Çin karşıtı Moğol örgütlenme ile ilişkilerini düzenlerken Moğolların kendi kaderlerini belirleme hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Bu politik değişime bakarsak Mart 1918 yılında Moğolistan bir özerklik olarak kabul edilirken, 26 Temmuz 1919’daki diplomatik görüşmelerde Moğolistan bağımsız olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Moğolistan’ın iç işlerine hiç bir yabancının karışamayacağının ve tüm hâkimiyetin Moğol halkına ait olduğunun altı çizilmiştir. Bunun dışında Sovyet tarafı Moğol tarafına Sovyetler ile diplomatik ilişkiye geçmeleri konusunda teklifte bulundularsa da henüz bu teklife feodal-‐‑teokratik Moğol yönetiminden olumlu bir cevap bulamamıştır.
1920 yılına gelindiğinde Moğolistan artık Komintern için önemli bir hâle gelmiştir. Komintern için bundan böyle Moğolistan Çin baskısından kurtulup kendi bağımsızlığını kazanmış bir devlet olmalıydı (Jeleznyakov 2000: 46-‐‑47).
Bunun yanısıra, Sovyetler Doğu’daki devrimin gerçekleşmesinin desteklenmesi çerçevesinde bir iç düzenleme gerçekleştirerek 1920 yılında İrkutsk’ta Asya Bürosu’nu kurdu. 24 Temmuz 1920’de ise Asya Bürosu, Doğu Halkları adı altında tekrar organize edildi ve Çin, Moğol-‐‑Tibet, Kore ve Japonya olmak üzere dört ayrı alt birime ayrıldı (Jeleznayakov 1996: 67).
Buryat aydınlarının dil bilgisi, Moğollar ile olan güçlü bağlantıları Dış Moğolistan’da Sovyetlerin gerçekleştirecekleri bir hareketi son derece kolaylaştırmaktaydı (Jamaganova 2000: 160; Jeleznayakov 1996: 67). Her ne kadar Buryat aydınlar Pan-‐‑Mongolist hareketin entellektüel planlayıcısı ve “Büyük Moğol” devletinin kuruluşu safhasında aktif rol alsalar da Sovyetler Buryat aydınlar ile yukarıda sayılan nedenlerden dolayı bir ittifaka gitmiş ve Buryat aydınları da Asya Bürosu Moğol-‐‑Tibet Sektörü’nde görev almışlardır. 1920-‐‑1921 yılları arasında Rus ve devrimci Moğollar arasındaki bağlar güçlenmiş, 15 Ağustos 1920 yılında İrkutsk’a gelen Moğol delegasyonu Doğu Halkları Sibir Bürosu Merkez Komitesi RKP ile Moğol-‐‑Tibet bölümünde görüşmelere başlamışlardır (Jabaeva 2001: 186).
İrkutsk’a gelen Moğol delegasyonu farklı toplumsal kesimlerden oluşmakta idi. Bunlar içerisinde grubun temelini oluşturan devrimci bir yapının yanısıra Moğol toplumunda önemli bir yere sahip din adamları Lamalar, alt düzey memurlar ve tüccarlar bulunmaktaydı. Bu durum Moğol hareketinin proleter enternasyonal bir yapıdan görece uzak olduğunu göstermekte idi.
İrkutsk’taki buluşmada her ne kadar ilk başta Moğol ve Sovyet tarafların farklı öncelikleri olsa da daha sonra yapılan toplantıda Çin’e karşı bir mücadele verilmesi ve verilen bu mücadelede Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler içinde olunması kararı alınmıştır (Jeleznayakov 2000: 46-‐‑63). Her ne kadar İrkutsk’ta taraflar anlaşmaya varsa da, Moskova hareketin içerisindeki proleter enternasyonel ruhun olmayışından rahatsızdı. Bu safhada bu problemin aşılmasında Buryat aydınlarından E.D. Rinçino
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
22 22 22 22
son derece aktif bir rol üstlenmiş ve Moskova’da Moğol hareketini teorik açıdan yeniden değerlendirmiştir.
E.D. Rinçino daha 1919 yılında kaleme aldığı “Büyük Ülkeler ve Moğolistan’ın Bağımsızlığı” isimli makalesinde ideolojik olarak bağımsız bir Moğolistan’ın Avrupa’da İsviçre örneğinde olduğu gibi Asya’da tarafsız bir ülke olması gerektiğine değinmiştir. 1920 yılına gelindiğinde ise değişen politik koşullarda E.D. Rinçino teorik olarak Dış Moğolistan’ın durumunu tekrar değerlendirerek, İnorodçeskiy (Yerlilik) sorusu ve Sibirya’da Sovyet yönetiminin Sibirya’daki görevi ve Uzak Doğu’daki Sovyetlerin durumunu ve çalışmalarını bir araya getirmiştir. Bunun yanısıra Moğolistan’ın ekonomik siyasî yapısını değerlendirmiş, bu yapının uluslar arası sosyalist devrimdeki yerini belirlemiştir (Jabaeva 2001: 188-‐‑189).
Moğol hareketini bu temeller üzerine oturtan E.D. Rinçino Bolşevik yönetimine Moğol hareketinin tarihte farklı bir konuma yerleştiğini ve Çin’e karşı kendi otonomilerini korumaya yönelik bir hareket ve hareketin amacının ise demokratik prensipler üzerinde bir başlangıç olduğunu vurgulamıştır.
E.D. Rinçino Sovyetler’in Çin ve Japonya gibi emperyalist güçlerin baskısı altında olan Moğolistan’a yardım etmesi gerektiğinin altını çizmiştir (Bazarov; Jabaeva 2008: 189). E.D. Rinçino Moğol delegasyonunun politik pozisyonunu devrimci bir halk hareketi olarak tanımlamış ve bu hareket değerlendirilirken de Uzak Doğu’nun karmaşık konjonktürü içerisinde ele alınması gerektiğini belirtmiştir.
Bu dönem içerisinde Pan-‐‑Mongol ve Bolşevik fikirleri bir araya getiren E.D. Rinçino’ya göre Dış Moğolistan ve daha sonra tüm Moğol dünyasında olacak bir devrim Mançurya, Çin, Türkistan, Tibet ve Hindistan’da yaşanacak devrim hareketlerini başlatacak bir hareket olacaktır. Rusya’da yaşanan devrim ise Doğu’da yaşanacak ileriki devrimlerde çok önemli bir yere sahiptir (Bazarov; Jabaeva 2008: 190-‐‑191).
E.D. Rinçino “Ob usloviyah, pastonovke i zadaçah revolyutsionnoy rabotı na Dal’nem Vostoke” başlıklı bir başka çalışmasında Asya halkları arasında devrim fikrinin geliştirilmesi ve bu çerçevede ancak Asya halklarının kendi kaderlerini tayin etmelerinin desteklenerek yerli ve yabancı sermaye ve sömürü ile savaşımın güçlenebileceğini, bu sayede kültürel millî ve ekonomik olarak serflikten kurtulabileceklerini önermektedir. E.D. Rinçino’ya göre Sovyet iktidarı mutlaka bu hareketleri desteklemelidir. E.D. Rinçino bir tavsiye olarak da Pan-‐‑Asya politikalarının unutulmaması gerekliliğinin de altını çizmiştir.
Bu fikirlerle Moskova’ya giden E.D. Rinçino, Asya’da ve özellikle Dış Moğolistan’da politik ve ekonomik olarak devrimin gerçekleştirilebilecek bir alt yapı olduğunu kabul ettirecektir (Bazarov; Jabaeva 2008:190). Moskova’da Lenin ile konuyu görüşme fırsatını bulan Buryatlar ve Moğol delegasyonu görüşmeler sırasında uzun
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
23 23 23 23
uzun ‘Ulusal Sorun’ çerçevesinde Buryat-‐‑Moğol meselesini konuşma fırsatını bulmuşlardır (Bazarov; Jabaeva 2008: 191).
E.D. Rinçino burada bulunduğu öngörülerde Çin iç savaşında Çjan Tsolinem’in ve Japonların desteklemiş oldukları gerici bir parti olan Mançurya partisinin güç kazanması durumunda Moğolların; Japonların ve Feodal-‐‑Teokratların etkisi altında kalacaklarını ve bu yüzden bu coğrafyalarda Sovyetler Birliği’ne karşı “karşı devrimci” unsurların güçleneceğinin üzerinde durmuştur (Bazarov; Jabaeva 2008: 191-‐‑192).
Yapılan çalışmalar neticesinde, E.D. Rinçino ve Moğol delegasyonu Moskova’da iyi bir izlenim bırakmış ve Moskova ve Moğol delegasyonu arasında askerî, ekonomik, ideolojik ve Beyaz Rus güçlerle ile mücadeleyi kapsayan geniş bir anlaşma imzalandığı (1921) gibi Sovyetler Birliği’nin devrimci kadrosu ve uzun süredir Dış Moğolistan’da faaliyet gösteren Milliyetçi Buryat aydınlar ile birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Bu faaliyet kısa bir süre içerisinde sonuçlar vererek Moğolistan’ı bağımsızlığa götürdüğü gibi daha ileriki dönemlerde de Pan-‐‑Mongolizm hareketini Dış Moğolistan’da güçleneceği döneme (1925-‐‑1928) taşıyacaktır.
6. Sonuç
Çalışmanın teori bölümünde de değinildiği üzere toplum hissiyatının oluşumunda toplumsal duygu ve dürtülerin elitlerin geliştirmiş oldukları mantık silsilesi içerisinde bilinçli bir davranış kalıbı hâline gelmesi sürecinde bu duygu ve dürtülerin sembolleştirilerek kullanıldığı tanımlamasına katılmaktayız. Semboller üzerinden grup aidiyetleri üreten elitler bu şekilde belirli ekonomik, politik amaçlara ulaşabilmek için toplumsal mobilizasyonu sağlama amacında olmuşlardır.
Asya ve Moğol toplumlarında toplumsal duygu ve hissiyatın belirli sembollerin kurgulanması yolu ile farklı akımlarca belirli amaçlara ulaşmak için toplumsal davranış kalıpları geliştirilmiştir.
Bu akımların en başında Rusya imparatorluğunun önemli bilim merkezlerinde eğitim görmüş Buryat-‐‑Moğol milliyetçi aydınlar gelmekte idi. Buryat-‐‑Moğol milliyetçi aydınlar almış oldukları modern dünya görüşü çerçevesinde kimlik sorununa yaklaşmışlar, Moğol dili ve Budizm gibi olguların homojenizasyonu ile ortak bir Moğol kimliğinin kurgulanmasını amaçlamışlardır. Bu açıdan bakıldığında Buryat-‐‑Moğol aydınlarının hareketi bir millî Moğol hareket olup, bilimsel çerçevede hazırlanmış ve tüm Moğolların bir araya gelmesini amaçlayan bir yapı sunmaktadır.
Diğer taraftan, Japonya emperyal bir güç olarak, Asyalılık, Pan-‐‑Mongolizm, Sarı Irk gibi olguları “Beyaz Tehlike”, “Beyaz yırtıcılar” veya “Asya Asyalılarındır” gibi söylemlerle sloganlaştırarak ve bu olguları enformasyon alanında yaptıkları çalışmalara taşıyarak Asya’daki yayılmacı politikalarını gerek Asya’da gerekse Japonya’da
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
24 24 24 24
meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Benzer bir şekilde Kazak komutan G.M. Semyonov da Bolşevikler ile mücadelesinde Moğolluk unsurunu ön plana çıkararak Pan-‐‑Mongolizm olgusunu belirli bir jeopolitik alanda hâkimiyet kurmanın aracı olarak görmüştür.
Baron Ungern-‐‑Ştenberg’in idealinde ise Pan-‐‑Mongolizm, Budizm, Sarı Irk ve Asya’nın konar-‐‑göçer halkları gibi olgular, ideallerini yitirmiş bir dünyaya örnek olacağını düşündüğü kutsal bir monarşi olarak ortaya çıkmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin Pan-‐‑Mongolizm ile yakınlaşması ise bir uzlaşı çerçevesinde Moğolların Asya ve daha ileride dünya devrimi için uygun bir konumda olduklarına kanaat getirmelerinden kaynaklanmaktadır.
Yazımızın pek çok bölümünde üzerinde durduğumuz gibi farklı ve birbiri ile çatışan gruplar Moğolluk, Budizm, Asyalılık gibi olguları birer sembol olarak kullanarak grup aidiyetlerini kendi amaçlarına ulaşmak için inşa etmişlerdir.
Kaynaklar
AKLAYEV A.R. (2008) Etno-‐‑politiçeskaya konfliktologiya analiz i menedjment, Moskva: izdatel’stvo ‘Dela’.
BARTH F. (1969) Ethnic groups and boundaries the social organization of culture difference, Boston: Little Brown.
BAZAROV B.V., L.B. JABAEVA (2008) Buryatskiye Natsional’nıye demokratı i obşestvenno-‐‑politiçeskaya mısl mongolskih naradov v pervoy treti XX veka, Ulan-‐‑Ude: İzdanelstvo Buryatskogo nauçnogo tsentra SO RAN.
BRASS P. (1996) “Ethnic group and ethnic identity formation”, Ethnicity, Ed. J. HUTCHINSON and A.D. SMITH, Oxford: Oxford University Press, 83-‐‑84.
COHEN A. (1996) “Ethnicity and Politics”, Ethnicity, Ed. J. HUTCHINSON and A.D. SMITH, Oxford: Oxford University Press, 85-‐‑90.
DARİBAZARON E.Ç. (2008) Teokratiçeskoye dvijeniye v horinskom vedomstve Buryatii (1919-‐‑1926), Ulan-‐‑Ude: İzdanelstvo Buryatskogo Gosuniversiteta.
JABAEVA L.B. (2000) “Ob uçastii E-‐‑D. Rinçino v panmongol’skom dvijenii”, Problemı istorii i kul’turı koçevıh tsivilizatsiye tsentral’noy Azii, istoriya, filosofiya, sotsiologiya, filologiya, iskustvo, Ulan-‐‑Ude, 127-‐‑138.
JABAEVA L.B. (2001) Elbek-‐‑Dorji Rinçino i natstional’no-‐‑demokratiçeskoye dvijeniye mongol’skih narodov, Ulan-‐‑Ude: İzdatelstvo VSGTU.
JAMAGANOVA D.V. (2000) “Nekotorıye aspektı vliyaniya politiçeskogo faktora na formirovaniye i transformatsiyu idei panmongolizma”, Problemı istorii i kul’turı koçevıh tsivilizatsiye tsentral’noy Azii, istoriya, filosofiya, sotsiologiya, filologiya, iskustvo, Ulan-‐‑Ude, 157-‐‑164.
JELEZNYAKOV A.S. (1996) “K vaprosu ob otnoşenii Kominterna k panmongolizmu”, Gumanitarnaya nauka v Rossii: sorosovskiye laureatı, istoriya arheologiya kul’turnaya antropologiya i etnografiya, Moskva, 66-‐‑69.
JELEZNYAKOV A.S. (2000) “Rojdeniye mongol’skogo kommunizma: 1920 god”, Vestnik Moskovskogo Universiteta seriya 13 Vostokovedeniye, № 1, 46-‐‑63.
KURAS L.V. (2011) “Geopolitiçeskiye ambitsii atamana Semenova: popıtka sozdaniya federativnogo «Veliko-‐‑mongol’skogo gosudarstva»”, Vostokovedeniye. №4 (28), 255-‐‑262.
Pan-Mongolizm ve Asyalılık Örneğinde Politik Akımlar ve Semboller M. Can Teziç
25 25 25 25
KUZ’MİN Yu.V., V.V. SİVİNİN (2001) “Panmongolizm” kak natsional’naya ideya konsolidatsii narodov Tsentral’noy Azii v XX veke”, Vostoçnosibirxkiye regionalizm: sotsiokul’turnıy, ekonomiçeskiy, politiçeskiy i mejdunarodnıy aspektı, Moskva, 151-‐‑156.
LUZYANİN S.G. (2003) Rossiya-‐‑Mongoliya-‐‑Kitay v pervoy polovine XX veka. Politiçeskiye vzaimootnoşeniyz v 1911-‐‑1946 gg, Moskva: İzdatel’stvo «OGNİ».
MALESEVIC S. (2004) The Sociology of Ethnicity, London, Thousand Oaks, New Delhi: SAGE publications.
PAVLOVİÇ M. (1922) “Yaponskiy imperializm na Dal’nem Vostoke”, Novıy Vostok, № 2, 3-‐‑57. ROŞİN S. (1999) Politiçeskaya İstoriya Mongolii (1921-‐‑1944 gg.), Moskva: İV RAN. VARNAVSKİYE P.K, G.A DIRHEEVA, T.D. SKRINNİKOVA (2003) Buryatskaya etniçnost’ v
kontekste sotsiokul’turnoy modernizatsii (konyets xıx-‐‑pervaya tret’ xx vekov), Pod redakstiey T.D. SKRINNİKOVA, İrkutsk: Institut Mongolovedeniya, Buddologii i Tibetologii So Ran.
YUZEFOVİÇ L.A. (1996) “Naçalo panmongol’skogo dvijeniya ataman Semyonov”, Gumanitarnaya nauka v Rossii: sorosovskiye lauretı, istoriya arheologiya kul’turnaya antropologiya i etnografiya, Moskva, 179-‐‑182.
Mustafa Can Teziç
Yrd.Doç.Dr., Ankara Ü, DTCF, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları B. Araştırma alanı Sibirya Türklüğü ve Buryat-Moğol etnik toplumbilimi ve toplumsal tarihi üzerinedir. Adres: Ankara Ü, DTCF, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Sıhhıye/Ankara E-posta: [email protected]
Yazı bi lg is i:
Alındığı tarih: 14 Temmuz 2014 Yayına kabul edildiği tarih: 30 Temmuz 2014 E-yayın tarihi: 15 Aralık 2014 Çıktı sayfa sayısı: 19 Kaynak sayısı: 19