+ All Categories
Home > Documents > Putin Dönemi Rusya-Ermenistan İlişkileri

Putin Dönemi Rusya-Ermenistan İlişkileri

Date post: 08-Feb-2023
Category:
Upload: independent
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
34
Putin Dönemi Rusya ile Ermenistan Arasındaki
Transcript

Putin Dönemi Rusya ileErmenistan Arasındaki

İçindekiler Sayfa Numarası1) Giriş2) Ermenistan Dış Politikasını Belirleyen Temel

Unsurlar----------------------3A) Jeopolitik

Konum--------------------------------------------------------------3

B) Diaspora Faktörü---------------------------------------------------------------4I) Rusya’da Ermeni

Diasporası----------------------------------------5

II) ABD’de Ermeni Diasporası-----------------------------------------5

III) Fransa’da Ermeni Diasporası---------------------------------------6

IV) Lübnan’da Ermeni Diasporası--------------------------------------7

C) Milliyetçilik Unsuru-----------------------------------------------------------7

D) Enerji Politikaları--------------------------------------------------------------9

3) Rusya’nın Dış Politikasını Belirleyen Unsurlar-------------------------------10A) Avrasyacılık ve Atlantiçilik Çerçevesinde Pragmatist

Dış Politika----10

1

B) Enerji ve Ekonomik Gelişmeler---------------------------------------------11

4) Rusya’nın Güney Kafkasya Politikaları----------------------------------------12A) Rusya-Gürcistan

İlişkileri----------------------------------------------------13

B) Rusya-Azerbaycan İlişkileri-------------------------------------------------14

C) Rusya-Ermenistan İlişkileri--------------------------------------------------15I) Askeri

İlişkiler--------------------------------------------------------16

II) Ekonomik İlişkiler---------------------------------------------------16

III) Dağlık Karabağ Sorunu----------------------------------------------17

IV) Nüfus-------------------------------------------------------------------18

5) Sonuç6) Kaynakça

2

1) GİRİŞPutin döneminde gerçekleşen Rusya ile Ermenistan ilişkileri

ekonomik, askeri, siyasal açılardan ele alınmıştır. Bu doğrultuda öncelikle Ermenistan dış politikasın oluşmasında ve şekillenmesinde etkin olan faktörler incelenmiştir. Bu çerçevede Ermenistan’ın jeopolitik konumu, enerji ve ekonomi politikaları, milliyetçilik unsuru, diaspora faktörü analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu faktörler hem Rusya ile olan ilişkilerde hem de uluslar arası arenadaki diğer aktörlerle olan ilişkiler açısından belirleyici olmuştur.

Putin döneminin Ermenistan ile olan ilişkileri Rusya’nın Güney Kafkasya Politikaları çervesinde değerlendirilmiştir. Bu açıdan Rusya’nın dış politikasının özellikleri, enerji ve ekonomi politikaları incelenmiştir. Çünkü günümüzde de Rusya’nın dış politika algılayışının pragmatist bir çerçevede oluşu ve bunu belirleyen temel unsur ise enerji ve ekonomi politikaları olmuştur. Bu yüzden Ermenistan ile olan ilişkilerde hem Rus dış politikası hem de Güney Kafkasya Politikası analizin bir çatısı olmakla beraber binanın derinlemesine fizibiletisi ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.

3

2) Ermenistan Dış Politikasını Belirleyen Unsurlar

A) JEOPOLİTİK KONUM

Bir ülkenin dış politikasını belirleyen önemli faktörlerden birisi ülkenin jeopolitik konumudur. Jeopolitik konum coğrafyanın siyasi olarak yorumlanması şeklinde değerlendirilebilir1. Hem kısa vadede hem uzun vadede önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bir ülkenin ekonomisinde, toplumsal yapısında, yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarında önemli etkenlerden birisini oluşturmaktadır.

Ermenistan jeopolitik konum olarak Azerbaycan, İran ve Türkiye arasında sıkışmış, coğrafi engellerle ve zenginliklerden mahrum bir konumdadır. Ermenistan bu şartlar altında ekonomisini tam olarak geliştiremeyen bir ülke konumundadır. Kültürel ve dinler arası geçiş bölgesi içindedir.Bu durum Ermenistan için önemlidir çünkü kendi milliyetini bir arada tutan bağlardan biri de dindir. Ermenistan’ın sınırları doğal savunma açısından yetersiz bir konumdadır. Ülkenin sınırlarında engel teşkil eden dağlık araziler, nehirler gibi doğal faktörler mevcut değildir. Ayrıca Ermenistan’ın doğal zenginlikler açısından yetersiz olması ülkenin enerji sektörü gibi bir alanda dışa bağımlı olmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede ilk olarak ekonomik, toplumsal ve topografik şartlar açısından Ermenistan’ın konumu değerlendirilecektir.

İlk olarak, Transkafkasya bölgesi üyesi olan Ermenistan İran, Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan ile komşu ülke konumundadır. Coğrafik olarak sıkışmışlık durumunu çok amaçlı

1Zeynep Akarsu,“Ermeni Sorununun Ermenistan Dış Politikasına Etkisi ( Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof.Dr. Kamer Kasım, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) s.352Hatem Cabbarlı,“Ermenistan Dış Politikası (1991-2005), (Doktora Tezi, Danışman: Prof.Dr. Haydar Çakmak, Gazi Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü)’’s.33

4

ve çok taraflı ittifaklarla bu durumun üstesinden gelmesi mümkündür fakat bölge içinde hemen hemen tüm komşularıyla problem yaşamaktadır. Bölge içinde sadece İran ile ekonomik ve siyasi ilişkileri üst düzeydedir. Ayrıca bölge içinde her an çatışmaların çıkma ihtimallerinden dolayı ekonomik yatırımlar yapılmamaktadır. “Dış ticaret hacmi yüksek ve ticaret ürünleri daha çeşitli olan ülkelerin çevrelerinde bir istikrar şeridi yaratmaya çalıştıkları ve silahlı çatışmalardan, en azından kendi bölgelerinde özenle kaçındıkları bilinen bir gerçektir.’’1 Bu gerçekle hareket edildiği zaman Ermenistan’ın bölge içinde istikrar ve barışı sağlaması gerektiği anlaşılmaktadır. Fakat bu doğrultuda Ermenistan hareket etmemektedir. Ayrıca denize çıkışı bulunmadığı için uluslar arası ekonomik yaptırımlara karşı koyamamasına sebep olmaktadır. Bu şartlar altında Ermenistan bölge üzerinde çıkarları olan büyük bir devletle ekonomik ilişkiler konusunda bağımlı olmaktadır. Ekonomik özgürlüğü bulunmadığından dolayı siyasi egemenliği sınırlı durumdadır.

İkinci olarak Ermenistan dinler ve kültürler arası geçiş bölgesindedir. Ermenistan kimliğinin en önemli özelliklerinden birini din oluşturmaktadır. Ermeniler Hıristiyanlığı kabul edenilk millet olduklarını iddia etmektedirler2 ve Avrupa kiliselerinden bağımsız olduklarını ilan2 etmişlerdir. Ermenistan’ın devletleşme sürecinde bu bariz bir şekilde ortayaçıkmaktadır.“11. yüzyıla kadar Ermenistan Katogikosluğu unvanına sahip olan kilise, Ermenilerin Orta Doğu ve Kafkasya’ya göç etmesinden sonra bu unvanı değil, etnik grubu ifade eden Ermeni Katogikosluğu adını almıştır. Ermeniler, kendi devletleri olmadığı için kiliseye bir anlamda devlet statüsü vermiş ve kararlarını tartışmasız kabul etmiştir.’’3

Ermenistan’ın bulunduğu coğrafyada dinsel açıdan zengin olması sonucunda kendi kimliklerinin devamı için din siyaset ilişkisine daha duyarlı yaklaşmaktadırlar ve kültürel farklılıklarını ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda dinsel söylemlerde daha muhafazakar ve korumacı bir tavır sergilenmektedir.

23İbid.s.434İbid.s.49

5

Üçüncü olarak ise Ermenistan’ın topografik şartlarının elverişsizliğinin doğurduğu sonuçlar dış politikasını etkilemektedir. Çünkü Ermenistan kendi enerji ihtiyacını karşılayamamakta ve dışa bağımlı bir konumdadır. Ayrıca ülkenindünya ticaret ağlarından uzak olması olumsuz sonuçlardan biridir. Deniz üzerinden ticaretini Gürcistan üzerinden yapmayaçalışmaktadır. Doğal kaynaklardan kömür, demir, molibden, altın, gümüş, kurşun, çinko, mermer, bazalt, tuz ve birçok çeşitte değerli ve yarım değerli taşlara sahiptir.4 Ayrıca ülkenin büyük bir çoğunluğu engebeli olması dolayısıyla alt yapı ve ulaşım sorunları mevcuttur. Ülkenin ulaşım ve alt yapı sorununu Rus firmaları çözmektedir. Bundan dolayı da Rusya’ya bağımlılıkları söz konusudur.

Sonuç olarak Ermenistan’ın Güney Kafkasya bölgesinde sahip olduğu jeopolitik konumunda dolayı sıkışmışlık durumu söz konusudur. Denize çıkışı olmamasından dolayı ekonomik yaptırımlara karşı koyamamaktadır. Yeterince doğal ve enerji kaynakları olmaması dolayısıyla dışa bağımlı konumdadır. Ek olarak, Kafkasya bölgesinin dinler ve kültürler arası geçiş bölgesi olmasına bağlı olarak ermeni kimliğinde dinin önemi büyüktür ve devletleşme sürecinde kilise önemli aktör olmuştur.Bölgenin çatışma bölgesi olmasının doğurduğu sonuçlar uluslar arası aktörlerin bu bölgeye ekonomik yatırımlar yapmamasına neden olmaktadır. Çünkü bölge üzerinde istikrar olmaması ve heran çatışma ihtimalinin olmasından dolayı bunun olumsuz etkileriyle karşı karşıya kalmaktadır. Ermenistan sıkışmışlık sendromunu üzerinden atmasının yolu komşu ülkelerle çok amaçlı ittifaklara girmesi gerekmektedir. Fakat sadece bölge içinde İran ile ekonomik ve siyasal ilişkileri üst düzeydedir.

B) DİASPORA FAKTÖRÜ

Ermeni dış politikasının önemli faktörlerinden biri diasporadır. Diasporadan kastedilen yurt dışında yaşamakta olanErmeniler anlaşılmaktadır. 1980’li yıllara kadar Ermeni diasporası ile Ermenistan arasında sıkı ilişkiler bulunduğu söylenemez. 1988 yılında Ermenistan gerçekleşen deprem ve 1991 yılında Ermenistan’ın bağımsız olmasıyla beraber ilişkiler yoğun bir şekilde yürütülmüştür. Sonraki yıllarda diaspora Ermenistan’da siyasi partiler kuracak ve iç etkenleri de etkileyecektir. Diasporanın yıllar boyunca dağılmaması ve

6

gittikleri bölgelerde asimile olmaması üç farklı nedende toplanabilir; i) Ermeni kimliğinin oluşmasında etkili olan Ermeni tehciri, ii) Ermenistan’dan göçlerin devamlılığını koruması, iii) yurtdışında yaşayan Ermenilerin cemaatleşmesi vekurumsal bir kimlik kazanmaları. Ermenistan’dan dışarıya göç halen devam etmektedir ve Ermenistan nitelikli iş gücünü kaybetmektedir. Bu sorun Ermenistan’ı ekonomik yönden etkilemektedir. Ermenistan devleti bu diasporayı ülkeye geri getirmeye çalışmaktadır fakat bu konuda pek başarılı gözükme3mektedir. Diaspora, Ermenistan’ın yurt dışında temsilini, sözde soykırımın tanınmasını ve ülkeye maddi yardımların yapılması gibi çeşitli çalışmalar yürütmektedirler.Bu çerçevede ilk olarak Rusya’daki diaspora ve sırasıyla ABD, Fransa, Lübnan’daki diasporanın faaliyetleri anlatılacaktır.

I) Rusya’da Ermeni Diasporası

Rusya’daki Ermeni diasporasının kurulması Ermenilerin Rusya’ya göç etmeleri ile başlamıştır. REB ( Rusya Ermeniler Birliği)’nin verilerine göre Rusya’da yaklaşık 2,5 milyon Ermeni yaşamaktadır. Rusya’daki diasporanın faaliyete geçmesi 1990’lı yıllardan sonrasını bulmuştur. Çünkü Rusya’daki Ermeni diasporası Avrupa’daki diasporalar gibi zengin ve etkin değildir. Ayrıca Rusya’da etkin bir konuma ve statüye sahip olmaları uzun süreleri bulmuştur. Rusya’daki Ermeniler kurmuş oldukları REB ile faaliyetleri yürütmektedirler. Bu kuruluşun amacı, Rusya’daki Ermenileri birleştirmek, Rus ve Ermeni işadamlarından Ermenistan’a yatırım yapmasını sağlamak, KarabağSorunu’nda Rusya’dan destek almak ve sözde Ermeni soykırımını Rus meclisi Duma’da görüşülmesini sağlamaktır. Bu çalışmlarını yürütürken gazete, dergi, kitap yayınlamaktadırlar. Rusya’dakiErmeniler ilk diaspora faaliyetlerine başladıkları zaman self determinasyon ilkesi üzerinden hareket etmişlerdir. Çünkü Azerbaycan topraklarının yüzde yirmi işgalini ve Türkiye üzerindeki hedeflerini self determinasyon ilkesiyle açıklamaktadırlar. Rusya’daki Ermeni diasporaları sadece REB’inamaçları doğrultusunda hareket etmemektedir. Rusya’da yaşayan Ermenilerin haklarını da savunmaktadırlar, maddi yardımlarda bulunmaktadırlar ve Ermeni kilisesine uygun şekilde dini 35Elif Arslan,“Ermeni Diasporası ( Yayınlanmış Yüksek Lisan Tezi, Danışman: Yrd.Doç.Dr. Bekir Günay, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,2006)’’s.1106İbid.s.109-110

7

ayinlerin ve merasimlerin yapılmasını da sağlamaktadırlar. Rusya’daki Ermeniler, S.S.C.B döneminden beri bu coğrafya içinde bulunmaktadır. Rus Çarlığı döneminde de bu durum söz konusudur. Rusya’daki diasporaların amaçlarından biri de Ermenistan’dan göç eden Ermenilere iş bulma, barınma gibi olanakları da sağlamaktadırlar. Ayrıca Kürt gruplarla yoğun ilişki içine girerek sözde soykırım için destek aramaktadırlar.Rusya’daki en önemli diaspora faaliyetlerini yürüten en önemli örgütler REB, PEC ( Petersburg Ermeni Cemiyeti), KEKT ( Krasnodar Ermeni Kültür Topluluğu ). Rusya’daki Ermeni diasporaların faaliyetleri olarak Petersburg Üniversitesi’nin Doğu Dilleri Fakültesi’nde Ermeni Dili Bölümü’nün açılması, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’ in 15 Aralık 2001 yılında Ermenistan’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında sözde soykırım anıtının önüne çiçek koyması ve anıt defterine “Rusya her zaman Ermeni halkının acı ve trajedilerine duyarlı olmuştur. Soykırım kurbanları önünde saygıyla eğiliriz’’5 şeklinde yazması, Liberal Demokrat Partisi’nden milletvekili Aleksey Mitrofanov’un 1995’te hazırladığı “Batı Ermenistan’da 1915- 1922’de Ermeni halkı soykırımının kınanması hakkında” bildiriyi Rusya Duma’sının kabul etmesi gibi örnekler verilebilmektedir.6

II) ABD’ de Ermeni Diasporası

ABD’ de Ermeni diasporası örgütlenmeleri diğer diasporalara göre güçlü konumdadır. Çünkü siyasi partiler, dini ve siyasi örgütlenmeler ABD’ de çok güçlü konumdadır. Ermeni diasporasının ABD’deki faaliyetleri genel olarak Ermeniler arasındaki birliği, dayanışmayı koalisyonu sağlamak, Türk düşmalığını ve sözde Ermeni soykırımını körükleyerek milli bilincin yok olmasına engel olmak, maddi yardımlarda bulunmak gibi amaçlar etrafında toplandığını söylemek mümkündür. ABD’ deki ikinci veya üçüncü nesil diğer diasporalarda olduğu gibi genel olarak Ermenistan ile bir bağları kalmamıştır. Bunlar arasındaki milli bilinci ancak bir ötekiye ihtiyaç duyarak gerçekleştirmektedirler. Öteki olarak Türkiye’ye karşı faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Türkiye’nin ABD’den maddi yardım almasının engellenmesi, silah satışlarının durdurulması,sözde soykırımın tanınmas4ı gibi hedefleri gütmektedirler.

47Zehra Akarsu,2010, s.488İbid.s.519İbid.s.55

8

Ermeni diasporası ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisinin farkındaolarak hareket etmektedirler.7 ABD’ de faaliyet gösteren diaspora çeşitli eyaletlerde sözde soykırımın tanınmasını sağlamıştır. Ayrıca ders kitaplarında sözde soykırımın yer alması için çeşitli faaliyetler yürütmektedirler. ABD’deki zengin Ermeni işadamlarısiyasi olarak kongre ve meclis üzerinde baskı kurabilmektedirler. Bu çerçevede 2000 yılında Temsilciler Meclisi’ne gelen sözde Ermeni soykırımı ile ilgili tasarı önemlidir. Çünkü ABD Başkanı Bill Clinton tarafından bu tasarı Temsilciler Meclisi’ne göderdiği mektupla geri çekilmiştir. Bu yüzden Bill Clinton Ermeni diasporası tarafından kınanmıştır. ABD’nin Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Balkanlar’da en güçlü mütteğiolan Türkiye ile ilişkilerine zarar gelmesini istememektedir. 8

III) Fransa’da Ermeni Diasporası

Ermenilerin Fransa’ya ilk göç dalgaları 1915 yılı itibariyle başlmaktadır. 1988 yılında Ermenistan’da yaşanan depremden sonra büyük bir göç dalgası Fransa’ya yerleşmiştir. Fransa’daki Ermeni nüfusu 350-400 bine varmıştır.9 Bu kadar yoğun nüfusun bulunması Fransa’yı daha fazla etkiler hale gelmiştir. Büyük göç dalgasının yaşanmasıyla beraber daha önce Fransa’da yaşayan Ermenileri de etkilemiştir. Şöyle ki milli bilincin tekrardan yoğunlaşmasını sağlamıştır. Fransa’daki bu etkili yapı, hem yerel düzeyde hem de ulusal düzeyde sözde soykırımın tanınması için yoğun çabalar yürütmüştür.

Fransa’daki Ermeni diasporası Union Internationale des Organisations Terre et Culture isimli örgütle birleşmişlerdir. Bu örgütün öncelikli amacı yukarıda da bahsedildiği gibi sözde soykırımın tanınması çabalarıdır. Bunun için üç aşamalı yol izlenmiştir. İlk aşama kamuoyu, ikinci aşama lobilicilik faatliyetleri ve baskı, üçüncü aşama ise Türkiye’nin imajının zedelenmesi olarak söylemek mümkündür. İlk aşama ile Ermeni diasporası, Fransa kamuoyununda sözde Ermeni soykırımın tarihi bir gerçek olduğunu ve bunun meşruluğunu sağlamaya çalışmışlardır. İkinci aşama ile Fransa Parlamentosuna,

9

senatosuna ve Fransa’nın tüm bürokratik yapısına soykırımı kabul ettirme çalışmaları yürütülmüştür. Bu çerçevede olumlu bir sonucun çıkması sonucunda Türk Devleti’ne baskı çalışmalarıyürütülecektir. Son aşama ise uluslar arası arenada Türkiye’ninimajının sarsılması, uluslar arası arenada Türkiye’nin pejoratif bir anlam ifade etmesi, Türkiye karşı açılan uluslar arası davada Türkiye’nin aleyhine çalışılması şeklinde söylemekmümkündür.

Fransa’daki Ermeni diasporası ilk olumlu sonuçları 1998 yılında sözde soykırıma dair meclis tasarının kabul edilmesiylealınmıştır. Fakat Türk hükümetinin baskısı ve Fransa-Türkiye ilişkilerinin gerginleşmeye başlamasıyla beraber bu tasarı senatodan geçmemiştir. 5Fakat 2000 yılına gelindiği takdirde yaklaşan seçimlerin de etkisiyle beraber Fransa Devlet Başkanı Chirac ve milletvekilleri Ermeni oylarını kaybetmemek adına 8 Kasım 2000’de Fransız Senatosu sözde Ermeni soykırımını onaylamıştır.10

IV) Lübnan’da Ermeni Diasporası

Lübnan’a ilk ermeni göçü Türkiye’nin milli mücade yılları içinde gerçekleşmiştir. İkinci göç ise Hatay vilayetinin Türkiye’ye katılması sonucunda Fransa mandası altındaki Suriye’ye ve Lübnan’a göç ettirilmiştir.11

Lübnan’daki Ermeni toplulukların kültürel, siyasal, toplumsal faaliyetleri yürütmesi çerçevesinde üç parti kurulmuştur. Bunlar; Taşnak, Hınçak ve Ramgavar’dır. Bunlar içerisinde en önemli parti Taşnaklardır. Çünkü Taşnaklar hem Türkiye’de hem Lübnan’da çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır ve Lübnan Parlamentosu’nda temsil edilen en etkin partidir.

510İbid.s.5611İbid.s.5712İbid.s.5813 Veysel Ayhan“Ermeni Kimliğinden Ermeni Sorununa Geçiş Sürecinde Rol Oynayan İçsel ve Dışsal Faktörler’’Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Cilt No:24, Sayı:1,s. 48

10

Lübnan’da Ermeni diasporası dört önemli dönem geçirmiştir. Bunlar; 1934-1947, 1948-1957, 1958-1972, 1973-1986’dır. Taşnak partisi bu dönem sonucunda en güçlü parti olarak çıkmıştır. Çünkü Taşnak partisinin disiplinli oluşumu ve milli duyguları hitap eden programları ve sloganlarıyla Ermeni ideallerinin gerçekleştirilmesi için bir yol haritası çizmiştir. Bu dört dönem içinde bir diğer sonuç ise 1973-1986 yılları arasında Türkiye’ye karşı yapılan terör eylemleri damga vurmaktadır. Başta gelen terör örgütleri ASALA, ASALA-RM VE JCAG’tır. Bu terör eylemleri yurtdışındaki Türk temsilciliklerinde görev yapan diplomatları hedef almıştır. 1986 yılından sonra Lübnan merkezli Ermeni diasporası terör eylemlerinden propaganda aşamasına geçmiştir. 2000’li yıllarda Lübnan’da yaklaşık 120 bin Ermeni yaşamaktadır ve Lübnan Parlamentosu’nda 6 milletvekili ile temsil edilmişlerdir.12

C) MİLLİYETÇİLİK UNSURU

Ermeni kimliğinin ya da milliyetinin oluşmasını genel hatlarıyla itibariyle tarih, din ve dil birliği üzerinde toplamak mümkündür. Ayrıca millet oluşumunda Ermeniler bir ötekiye ihtiyaç duymuşlardır ve bunu Türk düşmalığı üzerinden yürütmüşlerdir. Bu durumun oluşmasında Osmanlı tebaası olmalarının ve sözde soykırımın etkileri büyüktür. Ermeni milliyetçiliğinin dış politikada bir yansıması olarak da Hay Dat doktrinini değerlendirmek mümkündür.

Her millet gibi Ermeni milleti de kadim bir tarihe sahip olduklarını iddia etmektedirler. Bu çerçevede oluşturulan rivayetlerden biri Hz. Nuh’un oğullarından biri olan Hayk’ın soyundan geldiklerini öne sürmektedirler13 ve yaşadıkları bölgelere de “ Hayastan- Haiastan’’ demektedirler. Ermeni tarihçilere göre, Haik önderliğinde Armen topluluğu Rusya6steplerinden aşağı doğru gelerek Ağrı Dağı eteklerine göç

614İbid.s.4915İbid.s.49-5016İbid.s.5117Aygün Attar“ Ermeni Kimliği’nin Anatomisi’’Akademik İncelemeler, C:2,S:1,2007,s.30418İbid.s.302

11

ettikleri yönündedir.14 Bu konuda bir diğer rivayet ise, Ermenileri Urartu bölgesini işgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüştür. Nitekim bu teze göre, İlyalıların baskısıyla MÖ 6. yüzyılda Doğu’ya doğru göç eden Ermeniler, Medlerin baskısıyla görece zayıflayan Urartu bölgesine yerleşmişler; kısa bir süre sonra da bu medeniyet üzerine kendikimliklerini inşa etmişlerdir. Bu bilgiler çerçevesinde Urartu medeniyetinin zayıfladığı bir dönemde bölgeye gelen ErmenilerinUrartu’larla ve bölgedeki diğer topluluklarla içiçe yaşadığı sanılmaktadır. Diğer bir deyişle Ermenistan; Urartuların, Asuri-Kaldenilerin ve Armenlerin birbiriyle kaynaşmasının ürünüolmuş olabilir.15 Anlaşılabileceği üzere bu konu üzerinde tam bir görüş birliği yoktur. Fakat varılmak istenen şudur ki Ermenilerin Türkiye’den iddia ettikleri toprak parçaları üzerinde meşru bir zemin aranmaya çalışmakla beraber kadim bir millet olduklarını ispat etmeye çalışmışlardır.

Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin ruhunu yansıtan bir oluşumdur. Ermenilerin hıristiyanlığı kabul ettikten sonra bölgede asimile olmadan kendi bilinçleri içinde yaşamalarının bir yolu olarak görülmüştür. Ermenilerin hıristiyanlığa geçişleri M.S. 301 yılında olduğu iddia edilmektedir.16 Daha önce Zerdüştlük inancına sahiptiler. Sasanilerin devlet dini olarak kabul etmeleri ve bölge üzerinde bu dini zorla yaygınlaştırma çabalarının olduğu dönemde aynı şekilde Ermeniler üzerinde de hıristiyanlaştırma çabaları söz konusu olmuştur. Zerdüştlük dinini kabul etmeyen Ermeniler ya göçe tabi tutuluyordu ya da öldürülüyordu. Bizans İmparatorluğu ile Sasani Devleti’nin mücadelesi sonucunda Ermeni coğrafyası üzerinde Bizanslılar hakim olmaya başlamıştır. Bizanslılar uzunbir süre bölge üzerindeki Gregoryen Ermenileri temizleme çabasıiçine girmişlerdir. 7. ve 8. yy. da Arap akınları sonucunda bölgedeki tek tanrılı dini inanca sahip olan Ermenilerin Araplar tarafından kabul görmeleri zor olmamıştır. Ermeni toplumunun Sasani ve Bizans siyasi baskıları sonucunda kiliseyeduydukları bağlılık artmıştır. Arapların gelmesiyle beraber kilisenin uyguladığı politikalar sonucunda diğer hıristiyan topluluklarla bağların koparılması milli duyguları içinde barındıran Gregoryenlik çatısı altında toplandı. Var olmanın tek koşulu kiliseye bağlılıktı ve kilisenin de meşruluğu halkınkendisiydi bu şekilde karşılıklı bağımlılık ilişkileri söz

12

konusudur. Ermeni Kilisesi hem Ermeni milletinin oluşumunda hemde Ermenilerin devletleşme sürecinde katkısı büyüktür.17

Bu bakış açısıyla değerlendirilmesi gereken bir diğer nokta ise Ermeni Kilisesi’nin Ermeni dilinin oluşum sürecine kattkısıdır. Ermeniler hıristiyanlığa geçmeden önce R. A. Açaryan’a göre, Ermeni dili Urartu dilinin eksenin etrafında şekillenmiştir. Yazınsal anlamda bu süreç hıristiyanlığa geçişle başlamıştır. Bunun sebebi ise eğitimin dinsel öğelerle birlikte ele alınmasıydı. Ermeni alfabesi kilise tarafından Kutsal Ruhun öğretisi olarak tebliğ edilmeye başlandı. Bu durumErmeni dilinin gelişimine ve edebiyatının oluşmasına büyük bir katkı sağladı. Ortaçağ dönemi boyunca manastır okullarında eğitim alan Ermeniler hem Ermenice çevrilmiş kutsal kitabı okurken hem de Ermeni yazarlara ait eserleri okuyup öğreniyorlardı. Bunun sonucunda milli bir şuurun yaratılması söz konusuydu.18

Ermeni milliyetçiliğinin oluşmasında bir diğer faktör olan Türk düşmanlığıdır. Her devlet oluşumunda olduğu gibi kötüyü temsil eden bir ötekiye ihtiyaç duyulmuştur ve bu öteki7devletleşme süreci bütünleştirici bir harç görevi görmektedir ve meşruluğunu oluşturan etkenlerden biridir. Bu çerçevede Ermenilerin de ötekisi Türklerdir. Türk düşmanlığı zannedildiğigibi sözde soykırım yıllarına dayanmamaktadır. Hay Dat ideologlarından olan Silva Kaputikyan bir mitingde Türk düşmanlığını “ … 4. yüzyıldan beri Türklerin zulmüne katlanıyoruz. Daha ne kadar sabradeceğiz ? ’’ 19 şeklinde ifade ederek düşmanlığın çok eskitarihlere kadar uzandığını ifade etmiştir. Bu çerçevede sözde soykırımın tanınması çabaları ise Ermenilerin bir devlet olduklarının ifade şeklidir. Bu açıdan Hay Dat doktrini önem arz etmektedir. Hem dış politikaya hem iç politikaya yönelik bir doktrindir. Hay Dat, “kimlik krizlerinden cemaat içi birliğe, farklı cemaatlerden kimselerle evlilikleri engelleyecek mekanizmalar bulunmamasından, üniversitelerde Ermeni tarihinin meşrulaştırılmaya, kuşak çatışmalarından, Türklerin ‘soykırım’ yaptığını inkâr etmesine ve soykırımın uluslararası düzeyde tanınmasına dek Ermenilerle ilgili her şeyi içeriyordu’’20 şeklinde ifade edilmektedir. Yukarıda Libaridian tarafından HayDat doktrini çerçevesinde söylenen uygulamalar hem dış hem iç politikada yansımalarını görmüştür. Hay Dat doktrini genel 719Hatem Cabbarlı,2008,s.3620İbid.s.37

13

anlamda Büyük Ermenistan devletinin kurulması, Ermeni diasporasının ülkeye geri döndürülmesi ve sosyal devlet oluşumun gerçekleştirilmesi olarak değendirilmektedir.

D) ENERJİ POLİTİKALARI

Ermenistan bağımsız olduktan sonra enerji alanında çok büyükproblem yaşamıştır. Çünkü Sovyetler döneminde enerji ihtiyaçları merkez tarafından gideriliyordu. Ermenistan, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra hem ekonomik hem enerji alanlarında yaşadığı krizden dolayı elektrik, doğalgaz, petrol alanlarında kendi politikalarını belirlemeye başlamıştır. Bu çerçevede çevresinde problem yaşamadığı İran veRusya ile görüşmelere başlamıştır. Rusya ile imzalanan enerji anlaşmaları ile Ermenistan bu ülkeye bağımlı hale gelmiştir. Rusya’nın Ermenistan’daki enerji sektörüne hakim olmasıyla beraber bu ülkenin içişlerine de karışır hale gelmiştir. AyrıcaErmenistan’ın Rusya’ya karşı borçlarını ödeyememesi sonrasında Rusya tehdit olarak Ermenistan’a verdiği doğalgaz ve petrolü yakısmıştır ya da tamamen dondurmuştur. Ermenistan’ın borçlarına karşılık askeri sanayi kompleksini Rusya’ya bırakmak zorunda kalmıştır ve bu durum ülke içinde çok fazla muhalefetin olmasına sebep olmuştur.

Ermenistan elektrik ihtiyacını karşılamak ve farklı kaynaklara sahip olmadığını iddia ettiği için 1995 yılında Mestamor Nükleer Santralini tekrardan kullanıma açmıştır. Bu nükleer santralinin ciddi tehditleri söz konusudur. Çünkü öncelikle 1988 yılında Ermenistan’da gerçekleşen depremden sonra bu santral büyük bir hasar almıştır ve santralde kullanılan teknolojinin eski olma sebebiyle hem doğal çevreye hem de komşu devletlere büyük bir zarar verme olasılığı bulunmaktadır. Bu yüzden bu santral çok fazla eleştri almıştır.Mestamor Nükleer Santrali, Ermenistan’ın %40’ a yakın elektrik ihtiyacını karşılamaktadır ve bu yüzden Ermenistan için önemlidir. Nükleer santralin çalıştırılması için gereken zenginleştirilmiş uranyum ihtiyacını Rusya karşılamaktadır. Rusya, Ermenistan’ın borçlarına karşılık bu santralin %27’ sinesahiptir. Bunun önemi şuradadır ki Rusya ile Ermenistan arasında imzalanan anlaşma ile bu santralin kapatılmaması gerektiğni vurgulamıştır. Ayrıca bu santralden Ermenistan’ın

14

sadece elektrik ihtiyacını karşılamadığı nükleer silah çalışmalarında bulunduğuna dair Uluslararası Atom Eneji Ajansı’nın ciddi bulguları vardır. Ayrıca 1995 yılında Ermenistan Başbakanı Grant Bagratyan tesisin açılış konuşmasında “ Nükleer güç Ermenistan’ı bölgedeki diğer güçlerden daha üstün kılıyor’’21 şeklinde açıklamada bulunması Ermenistan’ın elektrik üretiminden başka şeylerle de uğraştığını göstermektedir.

8Ermenistan’ın jeopolitik konumundan ötürü doğal kaynaklar vemineraller çok fazla bulunmamaktadır. Bu çerçevede ülkede petrol ve petrolle ilgili kurum ve kuruluşlar bulunmamaktadır. Ermenistan bu ihtiyacını da Rusya’dan gidermektedir. Bu konuda artan bağımlılık sonrasında Petrosyan yönetimi bölge ülkeleri ile işbirliği içine girmeye çalışmıştır ve bu konuda başarılı olamamıştır. Rusya’nın ve iç dinamiklerin baskısı sonucunda Petrosyan istifa etmiş ve Rusya yanlısı Koçaryan cumhurbaşkanlığına gelmiştir.

Ermenistan doğal gaz ihtiyacı 1995 yılına kadar doğal gaz ihtiyacını Türkmenistan’dan giderilmekteydi. 1995 yılında Türkmenistan’ın doğal gazının Turkmenrostrangaz şirketine geçmesiyle beraber Ermenistan için problemler doğurdu. Çünkü buşirket Türkmenistan-Rusya ortak şirketiydi. Ermenistan, Rusya’dan aldığı doğal gazın borcunu ödemekte zorlanıyordu. Ermenistan bu çerçevede İran ile enerji ticareti ile sıcak bakmaktaydı. 1990’ların başında Ermenistan ile İran arasında imzalan anlaşmaya göre 1995 yılına kadar iki ülke arasında doğalgaz boru hattı nın yapılması öngörülüyordu fakat maddi imkansızlıklar nedeniyle 2001 yılına kadar bu inşaat tamamlanamadı. Bu boru hattının tamamlanması 2006 yılını bulmuştur. Ermenistan, İran’dan aldığı her metreküp başına 3kwhelektrik vermektedir.22

3) Rusya Dış Politikasını Belirleyen Unsurlar

821Hatem Cabbarlı,“Bağımsızlık Sonrası Ermenistan’ın Enerji Politikası’’,Bahar Dergisi,C:9,S.1,2003, s.24622İbid.s.252

15

A) AVRASYACILIK ve ATLANTİKÇİLİK ÇERÇEVESİNDE PRAGMATİST DIŞ POLİTİKA

Avrasyacılık ve Atlantikçilik tarihsel olarak Rus dış politikasına yön vermiş iki ana akımdır. Bu iki politika Çarlıkdöneminden beri süregelmekle beraber kendi kimliklerinden vazgeçmeme sorunsalını da taşımaktadır. 1993 yılında Yakın Çevre Doktrinin ilan edilmesiyle beraber eski Sovyet coğrafyasının önemi artmış ve Avrasyacılık dış politikada genelitibariyle hakim olmuştur. Putin’in iktidara gelmesinden sonra dış politika alanında değişiklikler meydana gelmiştir. Putin iktidarının ilk yıllarında Batı yanlısı sayılabilecek politikalar izlemiştir. Bu çerçevede Küba ve Vietnam’daki Rus askeri üslerin kapatılması hem Soğuk Savaşı’n arta kalan izlerini silmiştir hem de ABD ile yakın ilişkiler içine girmiştir. Bu dönem içinde gerçekleşen iki olay ABD ile Batı ile olan ilişkiler açısından kayda değerdir. İlk olarak ABD’ninAfganistan Harekatı’nda Rusya ABD ile askeri işbirliğine giderek ABD’nin Orta Asya’da askeri üsler elde etmesine ilk etapta ses çıkarmamıştır. İkinci olay ise Irak Savaşı’ndan sonra Rusya uluslar arası terörizme karşı ABD ile işbirliği içinde olacağını söylemiştir. NATO ve AB ile ilişkilerde maksimum işbirliğini hedeeflemiştir. Fakat ilerleyen süreç zarfında Batı ile olan ilişkilerinde umduğunu bulamamış ve 2007yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda tek kutuplu sisteme yani ABD’nin hegemonyasına AB’nin etkisizliğine, NATO’nun sınırları aşan bir tutum içinde olmasına büyük eleştiriler getirmiştir. Putin’in Batı’yla yakınlaşma çabalarından sonra Avrasyacılık veAtlantikçilik politikalarının harmonize edildiği görülmektedir.Bu çerçevede pragmatist bir yaklaşım içine girmiştir. Putin’in Batı ile yakınlaşma sürecinde de eski Sovyet coğrafyası öneminikaybetmemiştir. Bu durumu 2000 yılında yayınlanan Ulusal Güvenlik, Dış Politika ve Askeri Doktrinler’de görmek mümkündür. Putin dış politikasının Avrasyacı ve Atlantikçi akımın bir sentezi olduğunu söyleyen yaklaşımlar arasında Margot Light’ın “ Pragmatist Milliyetçiler’’ yaklaşımı da vardır. Bu yaklaşım, Rusya’nın tarihsel ve kültürel olarak Batı’dan farklı olduğunu fakat doğu ve batı uygarlıklarını bünyesinde barındırdığı için bir denge unsuru olduğuna düşüncesini savunmaktadır. Bu düşünceye göre Rusya’nın eski sovyet coğrafyasında yeniden entegrasyonu gerçekleştirmesi gerektiğini ve bölgede önemli sorumlulukları olduğunun altını

16

çizmektedir. Pragmatist politikaya vurgu yapan bir diğer görüş ise “Merkezciler’’ dir. Merkezci görüşün temel savı Rusya’nın yeniden büyük güç olması eski Sovyet coğrafyasında güvenliğin ön planda olmasından ziyade ekonomik işbirliği çerçevesinde barışçıl yollarla entegrasyonun sağlanmasıdır. Merkezci yaklaşım, batı ile çatışmalı bir ortamda Rus ulusal çıkarlarının zarar göreceği bu yüzden ne batı karşıtlığı ne de batı yandaşlığının dış politika da dayandırılmayacağını söylemektedirler.23

Putin döneminin ilk yıllarında ekonomik hedefler dış politikanın belirlenmesinde önemli bir etken olmuştur. Bu çerçevede Batı yatırımlarının ülkeye gelmesi için Batı ile yakın ticari ilişkiler içine girmiştir. Merkezi bir ekonomik yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bu önemli bir etkendir. Bu politikanın nihi amaçlarından biri Dünya Ticaret Örgütü üyeliği olmuştur. Ekonominin düzelmeye başlamasıile beraber dış politikadaki Atlantikçi yaklaşımın ağır basan tarafları kontrol altına alınmaya başlanmıştır.9

B) ENERJİ ve EKONOMİK GELİŞMELER

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra merkezi planlamacı bir ekonomik yapıya sahipti. Fakat bu durum değişmekle beraber serbest piyasa ekonomisine geçiş söz konusudur. Rusya gelişen ekonomiler arasındadır ve ekonomik büyümesi devam etmektedir. Rusya piyasa ekonomisine geçiş sürecinde yapısal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmiş ayrıca beşeri sermayenin bu duruma adapte olması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede yapılan özelleştirmeler önem arz etmektedir. Çünkü hem devlet elinde zarar elde eden hem de yolsuzluğun önüne geçilmeye çalışılmıştır. 1997 yılında Asya’da gerçekleşen kriz sonucunda petrol fiyatlarının büyümesi Rusya’yı olumsuz etkilemiştir. Fakat Rusya mali, yapısal ve parasal önlemlerle bu krizden çıkmış ve yükselen bir büyüme oranı yakalamıştır. Bu büyüme oranında petrol ve doğalgaz fiyatlarının artışı önemli bir rol oynamıştır. Büyümenin tek bir sektöre dayanması sanayinin yeniden yapılandırılmasında bi engel teşkil etmektedir. Çünkü 923Osman Ergül,“Rus Dış Politikasında Bölgeselleşme ve Rusya’nın EntegrasyonStratejisi:Avrasya Ekonomik Topluluğu’’International Conference on EurasianEconomies, İstanbul,2012,s.469-470

17

Moskova yönetimlerinin kısa vadede çözümler için doğalgaz ve petrol fiyatlarını kullanması diğer sektörleri ihmal etmesine sebep olmaktadır. Gelişmiş ülkelerle aradaki farkın kapatılmasıiçin önemli etkenlerden biri olan teknolojik gelişme tam anlamıyla gerçekleştirilememektedir. Tek sektöre bağlı bu yapı rant ekonomisine yol açmaktadır. Bütçede enerjiden elden edilengelirlerin yüksek olmasından dolayı yurtiçinde işletmeler çok düşük fiyatlarda enerji satışı gerçekleştirmektedir. Bir nevi sübvansiyon niteliğinde olan bu satışlar ülke içindeki yatırımıartırma çabalarının sonucudur. Ayrıca böylelikle işletmelerin karlılık oranlarını artırılmaktadır. Rusya enerji üzerine bağlıbu yapısı kırmaya çalışmakta ve üretimin çeşitlendirilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu çerçevede ülke içine yabancı sermayenin gelmesi için uygun ve güvenli koşulları hazırlmakta ve ekonomik büyümeyi istikrarlı bir yapı haline getirmeye çalışmaktadır. Rusya ithalatında yıllar içinde bir değişme söz konusudur. Yıllar içinde ithalatta önemli bir yer tutan yiyecek, işlenmemiş gıda, tarım ürünleri önemi kaybetmektedir. Bu ürünlerin yerine makine, teçhizat ve ulaşım araçlarının payıgittikçe yükselmektedir.

Rusya geniş ve zengin enerji kaynaklarına sahip olmakla beraber başta da belirtildiği gibi ihracatının büyük bir kısmı bu enerji sektörüne bağlıdır. Ayrıca Rusya’nın dış politikasında da önemli unsurlardan biridir. Bu açıdan kendisinin etkinliğini azaltacak projelerin önüne geçmeye çalışmaktadır. Ayrıca Avrupa enerji piyasasındaki etkinliğini artırmak ve Hazar havzasındaki enerjinin dışa dağıtımındaki tekelci konumunu sürdürmek ve BDT coğrafyasını kendi nüfuz alanında tutmak Rusya’nın enerji politkasındaki temel hedeflerini oluşturmaktadır. Rusya Avrupa pazarının büyük bir çoğunluğun doğalgaz ve petrol ihtiyaçlarını gidermektedir. Çoğuülke bu konuda Rusya’ya bağımlı bir konumdadır. Rusya bu etkisini dış politikada da kullanmaktadır. Şöyle ki Ukrayna’nınBatıya yakınlaşması engellemek için doğalgaz fiyatları ile oynamaktadır. Rusya bu avantajlı konumunu devam ettirmek geliştirdiği dört başlık etrafında toplamak mümkündür:

“1-) Orta Asya’daki enerji arzı üzerindeki monopol konumunu korumak, Orta Asya’daki enerji kaynaklarının kendi kontrolünde olmayan alternatif boru hatlarıyla dünya pazarlarına açılmasını engellemek; bu çerçevede enerjiyi

18

daha uygun fiyata taşıyacak yeni boru hatları inşa ederek, alternatif boru hatlarını dezavantajlı konuma düşürmek.

2- ) Yeni boru hatları inşa ederek Avrupa’daki ithalatçı ülkelere enerji naklini transit ülkelere gerek kalmaksızın gerçekleştirmek.

3- ) Avrupa’daki dağıtım sistemlerinin Gazprom tarafından satın alınarak, Rus projelerine alternatif projelerin hayata geçmesini engellemek.

4- ) Gazprom aracılığıyla ilgili ülkelerdeki enerji şirketlerinin hisselerini satın alarak hem bu ülkelerin hem de dünya piyasalarının gaz fiyatlandırmasında kontrolü elinde tutmak.’’24

Bu çerçevede faaliyette olan önemli boru hatları; Yamal-Avrupa boru hattı, Mavi Akım, Urengoy/ Batı Sibirya boru hattı önemlidir. İlk boru hattı Almanya’ya kadar ulaşmaktadır. İkincihat Rusya10, Türkiye, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan topraklarından geçmektedir. Üçüncü hat ise Rusya- Ukrayna arasındadır. Bu boru hatları dışında gerçekleştirilmesi düşünülen bazı önemli hatlar da vardır; Kuzey Akım, Güney Akım,Mavi Akım-2, Hazar Havzası boru hattı, Altay boru hattı, Transbalkan boru hattıdır. Bu hatlar ile Avrupa’dan Asya Pasifik bölgesine kadar uzanmaktadır.

4) Rusya’nın Güney Kafkasya PolitikasıPutin yönetimi Kuzey Kafkasya’da Çeçen sorununu hallettikten

sonra Güney Kafkasya’ya doğru yönelmiştir. Bu çerçevede Putin yönetimi Rusya’nın çıkarları ile ters düşen ve bir tehdit unsuru oluşturan etkenleri ortadan kaldırmaya çalışmış ve bölgeüzerinde elinde tuttuğu enerji sektöründeki gücü ile bu bölgeyidenetim altında tutmaya çalışmıştır. Putin yönetiminin dayandığı noktalardan biri olan yumuşak güç kavramı, Rusya’nın kırmızı çizgileri aşıldığı zaman sert güce başvurmaktan geri kalmamıştır. Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını genel olarakBDT ülkeleriyle ilişkileri çerçevesinde ele almak mümkündür. 2000 yılında yayınlanan Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Doktrini bu bağlamda önemlidir. Bu doktrine göre, Rusya

1024Ferit Temur,“Rusya’nın Enerji Politikaları’’,Stratejik Düşünce Enstitüsü Rusya Raporu,2010, s.55

19

Federasyonu ulusal güvenlik açısından özellikle BDT’ye üye olanülkelerle karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi ve uluslar arası terörizm ile mücadelede, BDT Ortak Güvenlik Anlaşması çerçevesinde; askeri-politik işbirliği yapılması ilkeleri temelniteliktedir. Ayrıca bu ülkelerle olan ilişkilerin zayıflaması uluslar arası güvenlik açısından tehdit unsuru olarak anlaşılmaktadır. Putin yönetimi pragmatist bir dış politika yaklaşımı ile bölgede stratejik noktalar üzerinde hegemonyasınıkurarak güney sınırlarında güvenliği ve istikrarı sağlamaya çalışmaktadır. Bölge üzerinde sadece Ermenistan’daki askeri varlığı sürdürmekle yetinemeyeceği anlayan Putin yönetimi diğerülkelerle de askeri ve ekonomik ilişkilerini yoğunlaştırmaya çalışmıştır. Putin ekonomik gücünü bölge devletleri üzerinde bir silah gibi kullanmıştır. Bu perspektifte bölge devletlerinin enerji alanındaki özelleştirmelerinde Putin Rus şirketlerini teşvik etmiş ve bunun sonucunda bölge ülkelerin içdinamiklerine etki etmeye çabalamıştır. Rusya Federasyonu’nun arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkasya’yı kültürel, ekonomik, siyasal açıdan hegemonyası altında tutmaya çalışmış bu bölgeyle ilişkilerini sıkılaştırmıştır. Bu açıdan Putin yönetimi kendisine bağımlı olan Ermenistan ile ilişkilerini devam ettirmiş, siyasal açıdan Rusya’nın kontrolü altından çıkan Gürcistan’a ve ekonomik açıdan kalkınmaya başlayan Azerbaycan’a yoğunlaşmıştır.

A) RUSYA-GÜRCİSTAN İLİŞKİLERİ

BDT ülkeleri içinde Rusya ile en çok problem yaşayan ülke Gürcistan olmuştur. Gürcistan’ın Batı yanlısı politika izlemeyebaşlaması, NATO’ya üyelik yolunda girişimlerde bulunması, Rusya’ya Çeçen sorununda destek vermemesi, Rusya’ya ait askeri üslerin kapatılmaya çalışılması Rusya açısından problemlerdir. Aynı şekilde Rusya’nın, Gürcistan’daki ayrılıkçı hareketleri destek vermesi, vize uygulamaları, uluslar arası terörizm konusunda Gürcistan’a baskı uygulaması Gürcistan’ın Rusya’dan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Tiflis yönetimi Rusya ile ilişkilerini sınırlandırma çabaları olarak Gürcistan’daki Rus askeri üslerin ülkeden çıkmasıyla başlayıp Kollektif Güvenlik

20

Anlaşmasını yenilememesi ile devam etmiştir. 11 Eylül olayları sonrası Gürcistan, ABD ile daha fazla yakınlık içine girmiş ve ABD askerlerinin ülke içine konuşlandırılmasına izin vermiştir.2002 yılında Gürcistan’a ABD’li askeri danışmanların gelmesi Rusya tarafından gerginliğe sebep olmuştur. Bu durumun bölgedeki terör faaliyetlerinin artıracağı uyarısında bulunulmuştur. Fakat Şevardnadze yönetimi AB ve NATO’ya girme yollarının çabası içinde bulunmuştur. Bu durum içinde önemli olaylardan biri II. Çeçen Savaşı’dır. Bu savaş sonucunda Putin yönetimi Çeçen bölgesinin dışarı ile tek bağlantısı olan Gürcistan sınırının denetim altında tutmaya çalışmıştır. Gürcistan’ın bu bölgeyi denetim altında tutmaması ve Çeçen savaşçılarının, mültecilerin bu sınırı rahatlıkla geçmesi Putinyönetiminin bölgeye hareket düzenlemesine karar vermiştir. Bu doğrultuda Pankisi Vadisi Rusya tarafından bombalanmıştır.

Bu gelişmelere paralel olarak yapılan bir diğer uygulama isevize yönetimidir. Putin BDT ülkeleri içinde sadece Gürcistan’a vize uygulamaya başlamıştır. Bu durumun iki önemli sonucu olmuştur. Öncelikle Gürcistan nüfusunu yaklaşık %10’luk kesimi Rusya’da geçici işçi olarak çalışmaktaydı ve vize uygulaması ekonomik açıdan Gürcistan’ı etkilemiştir. İkinci olarak ise bölgedeki Abhaz ve Osetlere Rus pasaportu vererek hem ayrılıkçıhareketlere destek vermiş hem de bölge üzerinde denetim kurmayaçalışmıştır. Bu pasaportlaştırma hareketini Abhaz Gürcü lideri Tamaz Nadaraşvili şöyle değerlendirmektedir:“ İlk aşamada silahlı birlikleriyle işgal etti, ikinci aşamada Abhazya’nın Rusya’ya ekonomik entegrasyonunu sağladı, şimdi üçüncü aşamada da pasaportlaştırma ile hukukiolarak birleştirme aşamasına geçilmiştir.’’25

2004 yılında Gürcistan’da gerçekleşen devrim sonrasında Batı

yanlısı Saakaşvili’nin cumhurbaşkanlığına gelmesi iki ülke arasındaki ilişkileri kopma aşamasına getirmiştir. Saakaşvili’nin ayrılıkçı hareketleri bastırarak bu çerçevede daha güçlü bir Gürcistan kurmayı hedeflemiş ve bu doğrultuda batıdan destek aramıştır. Rusya’nın arka bahçe olarak gördüğü Güney Kafkasya bölgesinde istikrarın devam etmesi için ilk

21

zamanlar statükocu bir politika izlemişti.11 Fakat Gürcistan’ın Rusya’ya karşı sert tavrı ve Balkanlar ve Doğu Avrupa’da Rusya adına yaşanan güç kaybı sonucunda bu bölge üzerinde kırmızı hatları olduğunu belli etmiş ve Gürcistan’a karşı sert politikalar izlemeye karar vermiştir. Gürcistan’ın tekrardan Rus askeri üslerini gündeme getirmesi, ayrılıkçı bölgelere karşı sert politikalar izleyip bu bölgeleri sindirmeye çalışması, Gürcistan’daki dört Rus askeri yetkilinin casusluklasuçlanması üzerine Putin yönetimi diplomatik görevlilerini geriçekmiştir. Gürcistan vatandaşlarına bir daha vize verilmeyeceğiaçıklanmıştır, Gürcistan’a karşı ekonomik ambargo uygulanmıştır, Gürcistan ile olan sınırda sıkı bir denetim uygulanmıştır. Gürcistan’ a hem ulaşım hem posta ilişkileri dondurmuştur. 2008 yılına gelirken çıkan çatışmalar sonucunda Putin yönetimi Gürcistan üzerine askeri hareket başlatmıştır.26

B) RUSYA- AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ

Putin döneminde Rusya-Azerbaycan ilişikileri daha istikrarlıbir zemin üzerinden yürümüştür. Çünkü Azerbaycan, Moskova yönetiminin hassas olduğu noktalarda temkinli yaklaşmıştır. Bu dönem içindeki temel sorunlar; Çeçenistan, Dağlık Karabağ Sorunu, Hazar petrolleri gibi sorunlar teşkil etmektedir. Bu dönem için iki ülke arasındaki öncelikli konular enerji sektörüolurken askeri konular ikinci planda kalmıştır.

Putin döneminin ilk yıllarında Çeçen sorunu iki ülke arasındaki ilişkilerde temel öncelik kazanmıştır. Çünkü Bakü yönetimi Çeçen mücahitlere sempatiyle yaklaşmaktaydı, yaralanansavaşçıların Azebaycan’daki hastanelerde tedavi olması izin verilmekteydi. Hatta 2000 yılında Şamil Basayev’in Bakü’ye ziyareti ve Azerbaycan’da bir ofis açılmasına izin verilmiştir.Fakat II. Çeçen Savaşı’ndan sonra Rusya yönetimi bu yakınlaşmayı kırmaya çalışmış ve uluslar arası terörizm konusunda Bakü hükümetinin Rusya’ya destek vermesi için baskı 1125A.Sait Sönmez,“Putin Yönetimi’nin Güney Kafkasya Politikası’’,Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,C:15,S:2,s.101

26İbid.,s.10422

uygulamıştır. Putin yönetimi ayrıca Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki bölgelerde Rus-Ermeni askerleriyle ortak tatbikatlar düzenlemiştir. Ayrıca Gürcistan’a uygulanan vize rejimi gibi Azeri vatandaşlara da uygulanması hakkında tartışmalar olmuştur. Bu faaliyetler sonucunda Haydar Aliyev hükümeti bazı Çeçen savaşçıları tutuklatmış ve Rusya’ya iade etmiştir. Çeçen savaşçıların hareketlerini kontrol altına almaya çalışmış ve Çeçen ofislerini kapatmıştır. Bu dönem içinde gerçekleşen Putin’in Bakü’ye ziyareti önemlidir. Çünkü hem Çeçen konusunda ilerleme katedilmiş, hem de Hazar’ın Statüsü ile ilgili ortak karar çıkmıştır. Fakat Bakü yönetimi Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından vazgeçmemiştir. Ayrıca Moskava yönetimi Azerbaycan’a askeri ortaklık tekilf etmiş ve Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde daha olumlu olacağının sinyalini vermiştir. Bu çerçevede Haydar Aliyev 2002 yılında Moskova’ya iade-i ziyarette bulunmuş Rusya ile iki önemli konuda anlaşmaya varılmıştır. İlk olarak Gebele Lokasyan İstasyonu Statüsü ve ondan yararlanmanın ilkeleri anlaşması birdiğeri ise Rusya Federasyonu ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında 2010 yılına kadarki dönem için uzun süreli ekonomik işbirliği anlaşmasıdır. 2003 yılında Irak Savaşı nedeniyle Azerbaycan’ın ABD ile yakınlaşması ihtimali üzerine Putin yönetimi Azerbaycan ile güvenlik ilişkilerini artırmaya çalışmıştır. Bu açıdan Rusya Savunma Bakanı Bakü’yü ziyaret etmiş ve askeri konularda anlaşmaya varılmıştır. Azerbaycan’ın Irak Savaşı’na bakışı Rusya ile aynı olduğunun altı çizilmiştir. Ayrıca Putin yönetimi, Azerbaycan’ın İran’a karşı olarak ABD ile müttefik ilişkileri içine girilmesine engel olunmuştur. İlham Aliyev döneminde ise babası Haydar Aliyev’in çizgisinden ayrılmamıştır.12 Bu dönem içinde Moskova yönetimi ile ekonomik ilişkiler artırılmasına rağmen sorunlar olmuştur. Putin yönetiminin Kafkasya ülkelerini enerji sektörleri üzerinde hakim olup bu ülkelerin Rusya’ya bağımlı olması için çabalamıştır. Bu çerçevede Gazprom, Rosrelt gibi firmalar teşvik edilmiştir. Bu çerçevede Gürcistan ve Ermenistan enerji konusunda Rusya’ya bağımlıyken Azerbaycan ise BTC boru hattı 1227İbid.s.106-109

23

ile beraber bu bağlılığı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bu çerçevede Azerbaycan Rusya’nın ‘‘ticari şantaj’’larına karşı direnmeye çalışmıştır. Ortaya çıkan bu sonuçlara rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacminin çok büyük miktarlara ulaşmasından dolayı bir sonuç çıkmamıştır. İki ülke ilişkileri açısından bir diğer sorun olan Dağlık Karabağ için bir gelişme yaşanmamıştır. 2004 yılında Minsk Grubu eşbaşkanları Dağlık Karabağ’ı ziyaret etmiş ve sorunun çözümü için artık yeni yollarının denenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca 2008 yılında BM Genel Kurulu’nun Karabağ ile ilgili teklif sunmuştur. Bu teklife göre Ermeni güçler işgal ettikleri bölgeden çekilecekti. Bu teklife Rusya ile birlikte Batılı ülkelerinde olumsuz oy kullanması Bakü açısından şok etkisi yarattı. Batı ile olan ilişkilerini gözden geçirme kararı aldı.Ayrıca Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıması Azerbaycanaçısından korku yaratıyordu. Çünkü aynı durumun Dağlık Karabağ içinde geçerli olabileceği endişesi vardı. Bu çerçevede Moskovayönetiminin teklifiyle Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri Moskova’da görüşmüş ve bir sonuç alınamamıştır.27

C) Rusya ve Ermenistan İlişkileri

“Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’daki İsraili’dir.”

                                           (K. Zatulin, BDT Araştırmaları Enstitüsü Başkanı)

Ermenistan, Rusya için önemli bir konumdadır. Çünkü Rusya’nın Güney Kafkasya bölgesinde kalesi görevini görmektedir. Askeri, ekonomik, siyasal açıdan Ermenistan Rusya’ya bağımlı konumdadır. Ermenistan bölge içinde kendini izole etmiş konumdadır ve çıkış kapısı Rusya’dır. komşu ülkelerin ambargo kararları Ermenistan ekonomisi ayakta tutan tek güç konumunda Rusya kalmıştır. Rusya’ya karşı olan bu aşırıbağımlılık sert eleştiriler almaktadır. Bu yüzden Ermenistan bu

24

bağımlılığı kırmak için İran ile üst seviye de ilişki kurmaya çalışmaktadır. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorunu ve sözde soykırım iddiasından dolayı çevre ülkeleriyle çok büyük problemler yaşamaktadır. Ermenistan’ın jeopolitik konumu ve doğal kaynaklar açısından fakir olması ülke için problem niteliğindedir. Rusya’nın Güney Kafkasya’ya dönük politikalarını Ermenistan üzerinden yürütmesi Ermenistan’ı Rusya açısından değerli kılmaktadır. Bu bağlamda iki ülke arasındaki askeri, ekonomik, Dağlık Karabağ sorunu ve nüfus incelenecektir.

I) Askeri İlişkiler

Rusya ve Ermenistan arasındaki ilişkiler 1992 yılı itibariyle başlayıp günümüze kadar hala devam etmektedir. Rusyaile Ermenistan arasında imzalanan 1997 yılındaki dostluk, işbirliği ve karşılıklı yardımı öngören anlaşma önemli konumdadır. Çünkü bu anlaşmaya göre savaş durumunda iki ülke karşılıklı yardımı öngörmektedir. Bu yüzden Azerbaycan ve Türkiye tarafından bu anlaşma yüzünden Rusya kınanmıştır. Her iki ülke de kendilerine karşı yapılmış bir anlaşma olarak algılamıştır. Bu anlaşmaya göre Rusya Ermenistan’a bir milyar dolara yakın bütçeli silah satışında bulunmuştur. Ermenistan’daayrıca Rus üsleri mevcuttur. Rus üslerinin ülkeden gitmesini istemeyen tek Kafkas ülkesi konumundadır. Bu durum bile Ermenistan’ın Rusya’ya olan askeri bağımlılığını göstermektedir. Ermenistan’daki en önemli üslerden birisi 102. Yerevan askeri üssüdür. Bu üs oldukça donanımlı bir şekildedir.Bu üssün amacı BDT’nin dış sınırlarını korumak, Ermenistan’ın güvenliğini sağlamak ve Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmektir. Gürcistan’dan tahliye edilen üsler bu bölgeye konuşlandırılmıştır. Bu durum Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde gerilime sebep olmuştur. Ayrıca Ermenistan’ın sınırlarının büyük bir çoğunluğu Rus askerler tarafından korunmaktadır. YineErmeni askerler Rus eğitmenler tarafından eğitim görmektedir. Gürcistan ile olan savaştan sonra Ermenistan’ın önemi

25

artmıştır13. Çünkü bölgede askeri varlığını Ermenistan sayesinden yürütmektedir. Ayrıca Gürcistan’daki teçhizatın Ermenistan’a yönlendirilmesiyle beraber Ermenistan herhangi birsavaş durumunda Rusların kendilerini koruyacağını düşünmektedir.28

II) Ekonomik İlişkiler

Rusya ve Ermenistan arasındaki ekonomik ilişkier diğer alanlardaki ilişkilere göre çok fazla gelişmemiştir. Bu durumunoluşmasına Ermenistan’ın dış ticaret hacminin küçük olmasından dolayı kaynaklanmaktadır. Ermenistan, Rusya Federasyonu’nun herbölgesi ile ekonomik ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Ermenistan, Rusya’dan başta enerji olmak üzere, askeri silahlar, teknoloji vs. ithal etmekteyken Rusya’ya işlenmemiş yer altı kaynakları, alkollü içkiler, kıymetli taşlar vs. ihraçetmektedir. Ermenistan en büyük yatırımı Rusya yapmaktadır. Bankacılık, ulaşım, telekomunikasyon, sigortacılık, enerji gibialanlarda en büyük yatırımlar Rus hissedarlara aittir. Ülkenin bu alandaki en büyük şirketleri Ruslara aittir. Bu faaliyetler sonucunda Ermenistan’ın Rusya’ya olan borçları 2002 yılında 100milyon doları aşmıştı. Ermenistan bu borçları kapatmak için Ermenistan Atom İstasyonu ve bütün elektrik sektörü başta olmaküzere ülkenin önemli stratejik kurumlarını Rusya’ya devretmiştir. Yine Rus elektrik şirketi olan EES Rossiya 200514

yılında tüm Ermenistan elektrik ağlarını yüz yıllığına kiralamıştır. Ermenistan’ da gerçekleştirilen bu özelleştirmeler hem ülke içinde hem de diasporalar tarafından büyük eleştriler almaktadır. Rusya ile Ermenistan arasındaki ilişki kurdukları bir diğer sektör ise enerjidir. Ermenistan enerji ihtiyacının tamamına yakınını Rusya’dan elde etmektedir.Diğer kalan kısmı ise İranla yapılan doğalgaz boru hattından elde etmektedir. Bu boru hattından ülke içi ihtiyaçlarını 1328Marat Malayev,“Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası Çerçevesinde Rusya-Ermenistan İlişkileri’’,Ermeni Araştırmaları Dergisi,S.30,20081429A.Sait Sönmez,“ Moskova’nın Kutuplaşma Çabaları:Putin Dönemi Rus Dış Politikası’’,Avrasya Etüdleri Dergisi,C:37,S.1,2010,s.66-69

26

gidermek için kullanmaktadır. Ayrıca Rusya ile Ermenistan’ın ilişkilerinin iyi olması sebebiyle diğer ülkelere kıyasla gazı daha ucuza almaktadır. Bu çerçevede Ermenistan değerlendirildiği zaman ülkenin kalkınmasını sağlayacak faktörlerden biri çok taraflı ilişkilere girmesidir. Fakat komşu ülkeleriyle yaşadığı problemler ve Rusya’nın ülke üzerindeki hegemonyası bu duruma pek izin vermemektedir.29

III) Dağlık Karabağ Sorunu

Azerbaycan’a ait toprakların Ermenistan’ın işgali sonucu ortaya çıkan sorundur. Dağlık Karabağ 1992 yılında fiilen bağımsızlığını ilan etmesine rağmen uluslar arası arenada hiçbir devlet henüz tanımamıştır. İki ülke arasındaki savaşın durmasında Moskova çok önemli rol oynamıştır. Hem AGİT-Minsk Grubu, hem ikili görüşmelerde barışçıl yollarla sorunun çözülmesini desteklemektedir. Rusya her iki ülkenin baskı altında kalmadan ortak bir karar alması için uğraşmaktadır. Rusya hem Azerbaycan hem de Ermenistan arasında denge politikası yürütmektedir. Böylelikle her iki ülkenin kendisinden uzaklaşmasını engellemeye çalışmıştır. Ayrıca iki ülkenin de Batıya yaklaşmasını önlemeye çalışmıştır. Rusya her iki ülke içinde Dağlık Karabağ Sorunu’nu bir kart olarak öne sürmüştür. Fakat günümüzde Rusya’nın bu garantörlüğüne karşı her iki ülkede Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanmaya başlamıştır. Şöyle ki her iki tarafta Rusya’dan daha fazla destek almak istemişlerdir fakat bu istekleri gerçekleşmediği zaman NATO ve AB ile ilişkiler kurmaya başlamışlardır.

2008 yılında gerçekleşen Rusya-Gürcistan Savaşı sonrasındaKafkasya’da yeni bir gerginlik ortamı yaratmıştır. Bu savaş bölgedeki diğer ülkelere ve uluslar arası kamuoyuna BDT coğrafyasında Rusya’nın dahil olmadığı sorunların çözülemeyeceğini göstermiştir. Ayrıca Rusya’nın Güney Osetya veAbhaz bölgelerini tanıması Dağlık Karabağ içinde böyle bir durumun ortaya çıkma ihtimali her iki ülke içinde tedirginlik yaratmıştır. Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununu çözümü için

27

birincil aktör konumundadır. Fakat Rusya’nın çözüm için atacağıbir adım her iki ülkeden birini NATO’ya yakınlaştırma ihtimali söz konusudur. Ayrıca Gürcistan’a aktif müdahalesinden sonra Batı’nın bu sorun için daha aktif bir politikası yürütmesi söz konusudur.

IV) Nüfus

Ermenistan’daki Rus nüfusu diğer BDT ülkelerine göre daha az bulunmaktadır. Bu durum gittikçe azalmaktadır. Çünkü bu durumun oluşmasında 1988 yılında gerçekleşen deprem, Azerbaycanile olan savaş ve ekonomik şartların elverişsizliğinden dolayı Rus azınlıklar Ermenistan’dan göç etmektedirler. Fakat bu azalan nüfusa rağmen Ermenistan bu azınlıklar üzerinde herhangibaskı politikası uygulamamaktadır. Ayrıca Rusça radyo-televizyon yayınların yapılmasına, Rusça okulların açılmasına izin vermektedir. Rus azınlığın genelinin Ermenice bilmesi sosyal, kültürel, siyasi hayata rahatça katılmalarına sebep olmaktadır. Rus azınlığın az olması Ermenistan’ın Moskova’ya baskı unsuru kuramamasına sebep olmaktadır. Fakat Ermenistan-Rusya ilişkilerinin iyi olması böyle bir durumu zaten gerktirmemektedir.

Ermenistan’dan sonra en çok Ermeni Rusya’da yaşamaktadır. Rusya’daki Ermeniler, Ermenistan’daki Ruslara göre daha aktif bir rol oynamaktadırlar. Rusya’daki Ermeniler hem siyasi hem ekonomik hem dış politika alanına etki etme kapasitesine sahip bir güç haline gelmişlerdir. Fakat Moskova yönetimi bu unsuru kontrol etmeye çalışmaktadır. Ermeni diasporasının ana amaçlarından biri olan sözde Ermeni soykırımını tanıtmak Duma’da iki kere görüşülmesine rağmen bir sonuç elde edememiştir. Bunda Moskova yönetiminin karşı çıkmasının ve Türkiye ile olan ilişkileri önem arz etmesinden kaynaklanmaktadır.

28

5) SONUÇ

Ermenistan’ın bağımsızlıktan sonra dış politikasının oluşum sürecinde jeopolitik konumu, diaspora, milliyetçilik ve ekonomipolitikaları önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Ermenistan’ın jeopolitik olarak sıkışmışlık durumu, kendisini komşu ülkeleriyle izole etmiş olması, yer altı ve yer üstü madenlerinfakirliği, yurtdışında yaşayan Ermenilerin yapmış olduğu faaliyetler, dini ve milliyetçilik duygularının ön planda olması Ermenistan’ın dış politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Ermenistan’ın dünyaya çıkış kapısı Rusya’dır vebu ölçüde iliişkilerine büyük önem vermektedir. Ayrıca Rusya’yaolan bağımlılık bunu gerektirmektedir. Ermenistan’ın komşu ülkeleriyle olan sorunları ülkenin ekonomik yapısını da büyük ölçüde etkilemektedir. Bu amaçlı çok aktörlü ittifaklara girmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

29

Rusya Federasyonu, Putin dönemiyle beraber ekonomik açıdan kalkınma sürecine girmiştir. Bu konuda zengin enerji kaynaklarına sahip olmasının önemi büyüktür. Fakat ihracatın tek bir sektör üzerinden hareket etmesinin uzun dönemde dezavantajları bulunmaktadır. Putin dış politikasında pragmatist bir anlayış içinde hareket etmektedir. Uluslar arasıkamuoyunda Rusya’nın imajını yenilemiştir. Rusya’nın dış politikasında, ulusal güvenlik anlayışında, ulusal çıkar bazında BDT ile yürütülen ilişkilere önem verilmiştir. Bu ülkelerle ilişkilerinde ekonomik entegrasyon, askeri işbirliği vs.gibi hedefler üzerinden hareket etmiştir. Putin bu çerçevedeGüney Kafkasya’yı kendi arka bahçesi olarak görmektedir. Bu konuda gerektiğinde hard power gücünü kullanmak geri kalmamıştır. Putin döneminin Ermenistan ile olan ilişkilerde genel olarak Rusya’nın Güney Kafkasya politikası üzerinden yürütülmüştür. Ermenistan’da Rusya’ya ait askeri üslerin oluşu,Ermenistan’ın ekonomik, enerji, siyasal açıdan kendisine bağımlı oluşu Rusya açısından Ermenistan önemli bir yeri vardır. Rusya ve Ermenistan ilişkilerinde önemli olgular, askeri, ticari, Dağlık Karabağ Sorunu, nüfus olmuştur. Ermenistan hemen hemen her açıdan Rusya’ya bağımlı oluşu Ermenistan içinde çok eleştirilse de uzun dönemler için de bu durumun devam edeceği tahmin edilmektedir.

30

Kaynakça:

1) Attar, Aygün, “ Ermeni Kimliğin Anatomisi’’, Akademik

İncelemeler, 2007, C.2, S.1, ss. 292-306

2) Ayhan, Veysel, “ Ermeni Kimliğinden Ermeni Sorununa Geçiş Sürecinde Rol Oynayan İçsel ve Dışsal Faktörler’’ Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2005, C.24, S.1, ss. 45-81

3) Cabbarlı, Hatem,“Bağımsızlık Sonrası Ermenistan’ın Enerji

Politikaları’’, Bahar, 2002, C.9, S,1, ss. 236-258

4) Cankara, Pınar Özden,“ Vladimir Putin Döneminde Rus

Politikasında Yapılan Değişikler’’, SDÜ Fen Edebiyat

Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2007, S.15, ss. 193-213

5) Ergül, Osman,“ Rus Dış Politikasında Bölgeselleşme ve

Rusya’nın Entegrasyon Stratejisi: Avrasya Ekonomik

Topluluğu’’, International Conference on Eurasia Economies,

2012, ss. 468-476

6) Güler, Birgül A. ve diğerleri, Kamu Yönetimi Ülke

İncelemeleri, 1. Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi SBF

Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, 2004

31

7) Güven, Ertuğrul,“ ABD-AB Kıskacında Ermenistan Açılımı’’,

21.yüzyıl Dergisi, 2009, ss. 27-34

8) Karabayram, Fırat, Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya

Politikası, 1.Baskı, Ankara, Lalezar Kitabevi

9) Karagül, Soner,“ Ermenistan’ın Bağımsızlık Sonrası Avrupa

ile İlişkileri’’,OAKA, 2006, C.1, S.2, ss. 128-148

10) Karagür, N. Sarıahmetoğlu,“ Veliçko ve Çavçavadze’ye göre

Ermeni Milliyetçiliği’’, OAKA, 2009, C.4, S.7, ss. 123-141

11) Kasım, Kaner, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, 3. Baskı,

Ankara, USAK Yayınları, 2009

12) Laçiner, Sedat,“ Hazar Enerji Kaynakları ve Enerji-

Siyaset İlişkisi’’, OAKA, 2006, C.1, S.1, ss. 33-66

13) Laçiner, Sedat,“Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici

Faktörler 1991-2002’’,Bahar, 2002, S.5, ss. 168-222

14) Libaridian, Gerard J., Ermenilerin Devletleşme Sınavı, 2.

Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005

15) Sapmaz, Ahmet, Rusya’nın Transkafkasya Politikası ve

Türkiye’ye Etkileri, 1. Baskı, İstanbul, Ötüken Yayınları,

2008

32

16) Sönmez, A. Sait“ Putin Yönetiminin Güney Kafkasya

Politikası’’ Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dergisi, 2011, C.15, S.2, ss. 95-116

17) Stratejik Düşünce Enstitüsü, Rusya Raporu, Ankara, 2010

18) Şiriyev, Zaur,“ 2010 yılının Diplomasi Trafiğinde Dağlık

Karabağ Sorununa Çözüm Arayışları’’ OAKA, 2010, C. 5, S.

10, ss. 119-145

19) Yapıcı, Merve İrem, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç

Etkenler, 2. Baskı, Ankara, USAK Yayınları, 2010

33


Recommended