+ All Categories
Home > Documents > şantiyeci - ENKA

şantiyeci - ENKA

Date post: 03-Feb-2023
Category:
Upload: khangminh22
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
365
Transcript

ŞANTİYECİ

M. Gökhan Sağnaklar

ŞANTİYECİ

Yazan: M. Gökhan SağnaklarEditör: Çiğdem Tüzün

Yayın hakları: © Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yazardan izin almadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

Birinci Baskı: Şubat 2019ISBN 978-605-245-545-6

Matsis Matbaa Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.Sefaköy, Tevfikbey MahallesiGiriş depo bölümüDr. Ali Demir Cad. No:5134290 Küçükçekmece/İSTANBULTel: 0212 624 21 11Fax: 0212 624 21 17E-mail: [email protected] no: 40421

Kitap tasarım ve uygulama: Özlem Kelebek

ŞANTİYECİ

M. Gökhan Sağnaklar

v

ÖNSÖZ xiii BAŞLARKEN 1 İŞ HAYATIM BAŞLIYOR 3 KIRIKKALE ORTA ANADOLU RAFİNERİSİ SOSYAL TESİSLER, İDARE BİNASI VE SU DEPOLARI İNŞAATI 4 JUBAİL DENİZ SUYU SOĞUTMA KANALI İNŞAATI, SUUDİ ARABİSTAN 9 Kalfalar 14 16 Askerlik

ENKA’YA DÖNÜŞ 18 HUFUF 500 VİLLA İNŞAATI, SUUDİ ARABİSTAN 19 20 Ablamın Nikahına Katılamadım

24 Tayland ve Filipinler Gezisi 27 Romanya Gezisi

32 Amerika’da İngilizce Öğreniyorum

MEDİNE 2084 VİLLA İNŞAATI, SUUDİ ARABİSTAN 35 38 Kardeşim Evleniyor

41 Hane Nakil Hakkı

İÇİNDEKİLER

vi

RİYAD SU DEPOLARI İNŞAATI, SUUDİ ARABİSTAN 44 45 Diz Ameliyatı

48 Sözleniyorum

51 Nişanlanıyorum

52 İstanbul; Evlilik Hazırlıkları

BREGA 2666 VİLLA İNŞAATI, LİBYA 52 55 Evlilik

62 Candan İlk Şantiyesine Taşınıyor

66 Gökcan Yolda

70 Roma Gezisi

72 Gökcan Doğuyor

BEKHME BARAJ İNŞAATI, IRAK 72 76 Candan ve Gökcan Bekhme’de

GÜNEY AMERİKA İNCELEME GEZİSİ 81 YENİDEN BEKHME 84 85 Gökcan Kayboluyor

99 Londra Gezisi

HARAWA ÇİFTLİK EVLERİ İNŞAATI, LİBYA 103 104 Üniversite Arkadaşlarıyla Buluşma

BERKE BARAJI İNŞAATI, OSMANİYE 111 PERM, ÇAYKOVSKİ 215 KONUT PROJESİ, RUSYA 115 116 Evimin İnşaatına Başlıyorum

118 İkinci Gökhan

vii

MOSKOVA BEYAZ EV İNŞAATI, RUSYA 118 120 Candan ve Gökcan Moskova’da

GENEL MÜDÜR YARDIMCISI OLUYORUM 124 TSCHİST İNŞAAT MALZEMELERİ FABRİKASI İNŞAATI, BEYAZ RUSYA 125 127 Evimin İnşaatı İlerliyor

MOSKOVA PARLAMENTO (DUMA) BİNASI, RUSYA 128 135 Gökcan İlkokula Başlıyor

137 Geriye Doğru Bir Bakış

SRETENKA ve SVETNOY BİNALARI İNŞAATI, MOSKOVA, RUSYA 139 141 Evimiz Tamamlanma Aşamasında

GROZNİ DEVLET BİNALARI İNŞAATI, ÇEÇENİSTAN, RUSYA 142 146 Evimize Taşınıyoruz

148 Tayland Gezisi

150 Gökcan’ın Köpeği: Şeker

MOSKOVA VERGİ DAİRESİ BİNASI İNŞAATI, RUSYA 151 153 Deniz Yolda, Biz Amerika’da

154 Deniz Doğuyor

HAZAR PETROL SAHALARI 156 TENGİZ PETROL SAHASI, KAZAKİSTAN 156

viii

DARBOĞAZ GİDERME (DEBOTTLENECKING) ve VERİMLİLEŞTİRME PROJESİ 158 162 Talihsiz Kaza

TRAIN 5 GAZ VE PETROL ÜRETİM TESİSİ İNŞAATI 165 Petrol Tesisleri İnşaatı 166 PROJE 12 GAZ VE PETROL ÜRETİM TESİSİ İNŞAATI 170 SİNAN İLE GERGİNLİK 171 173 Galatasaray’ın UEFA Şampiyonluğu

İKİNCİ JENERASYON GAZ VE PETROL ÜRETİM TESİSLERİ İNŞAATI, KAZAKİSTAN 173 Teklif Dosyası 175 182 Deniz İlkokula Başlıyor 184 Kaliforniya Gezisi

YÖNETİM KURULU ÜYESİ OLUYORUM 185 TENGİZ’E DEVAM 185 188 Gökcan Liseyi Bitiriyor

İnşaat İşlerinde İlişkiler 196 YENİ JENERASYON TESİSLERİ (FGP) TANK ÇİFTLİĞİ PROJESİ, TENGİZ, KAZAKİSTAN 201 AKTAU LİMANI İNŞAATI, KAZAKİSTAN 203 KAŞAGAN PETROL SAHASI SUNİ ADALAR İNŞAATI, KAZAKİSTAN 208 213 2001 Ekonomik Krizi 216 Tiroit Ameliyatı

ix

217 Avustralya Gezimiz 219 2002 Dünya Kupası’nda Üçüncülük

İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI OLUYORUM 222 SİNAN TARA 223KAŞAGAN PETROL SAHASINDA İŞLER AZALIYOR 227 Gurhan Çelebican’ı Kaybettik 227 KARAÇAGANAK PETROL SAHASI PETROL ÜRETİM TESİSLERİ İNŞAATI, KAZAKİSTAN 229 231 Deprem

Fikret Sılay’ı Kaybettik 240 KAZAKİSTAN’DAKİ ŞANTİYELERİMİZİ ZİYARET 241 242 Babamla İlişkimiz

ROMANYA’DA YENİ GÖREV 244 ŞARIK AĞABEY 245 ROMANYA OTOYOL İNŞAATI 249 250 Annem Hastalanıyor 253 Annem Aramızdan Ayrılıyor 258 Güney Afrika Gezisi 259 Doğu Amerika Seyahati

TEKRAR İSTANBUL 266 ESENTAI PARK KONUT, İŞ VE ALIŞVERİŞ MERKEZİ İNŞAATI, KAZAKİSTAN 267 Eşref Denizhan’ı Kaybettik 268

x

Bina İnşaatı 270 272 Maldiv Adaları Gezisi 277 Mısır Gezisi 279 Gökcan’ın İş Hayatı Başlıyor

PLOT 4, IMPERIA KONUT VE OFİS KULESİ İNŞAATI, MOSKOVA 282 LAPİNO DOĞUM HASTANESİ İNŞAATI, MOSKOVA 286 288 Tekne Yaptırıyorum

MARMARAY DEMİRYOLU PROJESİ YAPIM TEKLİFİ 290 ABU DABİ HAVAALANI YAPIM TEKLİFİ 292 SARAY, KONFERANS SALONU VE ANITMEZAR İNŞAATI, GABON 293 294 Yine Ameliyat

PLOT 12, KONUT VE İŞ MERKEZİ KULESİ İNŞAATI, MOSKOVA, RUSYA 299 UFA DOĞUM HASTANESİ, BAŞKURDİSTAN, RUSYA 302 305 Deniz Liseyi Bitiriyor

GÜNEY KAFKASYA GAZ BORU HATTI KOMPRESÖR İSTASYONLARI, GÜRCİSTAN 306 Yeni Teknolojik Uygulamalar 309 Nüfus Artışının Getirdikleri 316 GELENDZHIK ÇOK AMAÇLI SAĞLIK MERKEZİ, KRASNODAR, RUSYA 318 Asaf Yener’i Kaybettik 320 TAIF İŞ MERKEZİ İNŞAATI, KAZAN, RUSYA 321

xi

Cahit İleri’yi Kaybettik 322 324 Hawaii Gezisi

UMM QASR ÇOK AMAÇLI LİMAN İNŞAATI, UMM QASR, BASRA, IRAK 324 NAMAKHVANİ BARAJLARI VE HİDROELEKTRİK SANTRALLARI PROJESİ, GÜRCİSTAN 325 NENSKRA BARAJI VE HİDROELEKTRİK SANTRALI PROJESİ TEKLİFİ, GÜRCİSTAN 326 327 Deniz’in Mezuniyetinin Düşündürdükleri

Şarık Ağabey’i Kaybettik 328 BİTİRİRKEN 329 Anma 331 ŞANTİYECİLERE TAVSİYELER 333 SON SÖZ 335 DİZİN 336

xiii

Bu kitap benim şantiye, mühendislik, yöneticilik ve sadece Türki-ye’de değil dünyada önemli bir inşaat şirketi olan Enka tecrübelerimi ilgilenenlere aktarmak için yazıldı. Enka İnşaat’ın son 40 senelik, hatta biraz daha geriye giden tarihine genel bir bakışı da içerir. Şantiye ile kişisel yaşamın birbiriyle iç içe olması sebebiyle, araya otobiyografimi de serpiştirdim. Bunlar çerçeveli bölümlerde yer alıyor ve isteyenler ile ilgilenenler benim yaşamım, düşünce tarzım ve yönelimlerim konusunda da bilgi sahibi olabilirler.

İş hayatımın ilk 18 senesi şantiyelerde geçti. Daha sonra, Romanya Otoyol Projesi dışında şantiyecilik yaşamımı gidip gelerek sürdürdüm. Enka içinde, şantiyelerde en çok çalışan arkadaşımız İbrahim Karaağaç Ağabeyimizdir ve hâlâ faal şantiyecilik yaşamını başarıyla sürdürmekte-dir.

Müteahhitlik üç ana süreçten oluşur:

1- İş geliştirme ve ön yeterlilik,

2- Teklif ve mukavele,

3-Şantiye, yani işin yapılması ve teslim edilmesi.

Şantiyeciler işe üçüncü süreçten başlar. İşi yapmak aynı zamanda bir mukavele safhası olduğu için uygulamada mukaveleye uyum önemlidir. Şantiyede bununla ilgili çok şey öğrenirsiniz. Teklif hazırlıklarının şanti-yeyle ilgili bölümlerine de katılırsınız. Hatta işverenden yeni veya ilave iş alınması konusunda girişimlerde bulunarak iş geliştirmeye de katılırsınız. Ama ana işiniz inşaatı en kaliteli, en emniyetli, en hızlı ve en uygun ma-

ÖNSÖZ

xiv

liyetle yapmaktır, önceliğiniz budur. Üst yönetici kademelerine yükseldi-ğinizde iş bulmak, teklif verip almak ve alınan işin yapılmasında üst yö-neticiden beklenen kararları vermek öncelikli işinizdir. Tüm bu safhalarda hep örnek aldığınız yöneticiler vardır. Benim örneklerim arasında; Özcan Özden, Öcal Özpınar, Cahit İleri ve Sera İnce’yi sayabilirim. Kitabın iler-leyen sayfalarında adı geçen anahtar isimler de işini iyi yapan ve kendi-leriyle çalışan gençlere iyi örnek olabilecek değerli yöneticilerdir. Onlarla çalışmış olmaktan mutluyum ve gurur duyuyorum.

Rahmetli kayınpederim Rauf Alasya, eşim Candan’la çıkmaya başla-dığımızda beni damat adayı olarak araştırmış. Bu araştırma sırasında iyi arkadaşı, eski Enka yöneticisi ve Darüşşafaka Yönetim Kurulu Başkanı Çe-tin Berkmen Ağabeyimiz de sorduğu kişilerden biriymiş. Çetin Berkmen, “Evet tanırım, şantiyecidir ama iyi çocuktur,” diye cevap vermiş. Şanti-yeciliğin olumsuzluğunu iyi çocukluğumla kapatmaya çalışmış. Her işin olduğu gibi şantiyelerde çalışmanın da olumlu ve olumsuz tarafları vardır. Özellikle aileler kızları uzaklara gider korkusuyla şantiyecilere kız vermek konusunda çekimserdirler. Ancak, şantiyelerde geçen süre ailelerin ve yakın çevrenin değişik yönlendirmelerinden uzak kalmanızı, eşinizle baş başa seneler geçirmenizi, böylece evliliğin daha sağlam temellere otur-masını sağlar. Anne ve babalarınız doğal olarak çocuklarını özler ve daha çok beraber olmak ister. Eşinizin ailesini, sizin ailenizi ziyaret ettiğinizden daha sık ziyaret etmesine imkân tanıyarak, yakınmaları azaltır, sağlam bir evlilik oluşturmakta ilk yöneticilik sınavınızı verirsiniz.

Şantiyeciler ve şantiyeci olmayı düşünenler , hatta işin içinde olmayıp neymiş diye merak edenler için bile faydalı bir okuma olmasını diliyorum.

Bu kitabı yazmam için beni destekleyen eşim Candan’a, çocuklarım Gökcan ve Deniz’e, katkıları için Sinan ve Mehmet Tara’ya, kitabın dü-zenlenip yayına hazırlanmasında çok büyük emeği olan Çiğdem Tüzün’e çok teşekkür ederim.

M. Gökhan Sağnaklar

1

Şantiyeci

Nedim (Sağnaklar) Amca’mın akciğer kanseri olduğunu öğrendi-ğimde 33 yaşında, bir çocuk sahibi, dört senelik evli, saçları yavaş yavaş önden ve tepeden açılmaya başlamış, Cahit Sıtkı Tarancı’nın tabiriyle o zamanlara göre yolun yarısındaydım.

Bu haberin bende yarattığı derin etkiyi her zaman sorgulamış, ama sebebini kendimi de inandıracak bir şekilde tarif etmekte her zaman zor-lanmış, hatta çaresiz kalmışımdır. Amcam çok sigara içerdi. Ben de 16 yaşında başlamıştım sigaraya ve içmeye devam ediyordum. Tümörün ye-mek borusunda yarattığı tahribattan dolayı yemek yiyemiyor, midesine açılmış bir delikten besleniyordu. Öksürük krizlerinden dolayı nefes ala-mayıp çaresizlikle bize bakarken, koşturup doktor ve hastabakıcılardan yardım istediğimde, “Yapılacak bir şey yok,” lafını duymak benim gibi her şeyin olurunu sonuna kadar zorlayan bir karakter için çaresizliği his-settiğim ilk olaydı. Amcam da bunu hissetmiş ki “Sigara içmeyin, sefası cefasına değmiyor bu meretin,” diye ilk o zaman sigaranın kötülüğünden dem vurmuştu. O zaman “korku” demiştim. Gördüklerimin benim de başıma gelmesinden korkuyor onun için bu kadar etkileniyorum.

Amcamı hastaneden taburcu ettiklerinde yeni çalışmaya başlayan bir Libya şantiyemize proje müdürü olarak tayin edilmiş ve ikinci Libya dene-yimim için oraya gitmiştim. Çok geniş bir alana yayılmış çiftlik evleri, yol-lar, elektrik hatları gibi altyapı inşaatlarını içeren bir projeydi. Kampımızı, Orta Afrika savanlarını hatırlatan çalı tipi bitki örtüsü, tek tük ağaçlar, killi bir çeşit kum kaplı tepeler ortasında kurmuştuk. Evimizin verandasın-da otururken ufka kadar hep aynı görüntü vardı ve güneş batarken çok

BAŞLARKEN

2

hoşumuza giden bir manzara çıkardı ortaya. Günün bu saatinde eşim Candan’la verandada oturup çay içmek ve sohbet etmekten büyük zevk alırdık. Konu tabii ki hep dönüp dolaşıp amcama da gelirdi. Benim ira-dem ve azmimle halledemeyeceğim hiçbir şey olamayacağını düşünen 20’li yaşların ortasındaki eşim, ailesini bırakıp oralara, bana olan sonsuz güven ve sevgisinden gelmişti. O zamanın olanakları çerçevesinde am-camı tedavi ettirmenin yollarını aramış, ama her defasında doktorlardan çok geç bir evrede olduğu cevabını almıştım. Candan, “Merak etme iyi olacak,” gibi cümlelerle beni teselli ederken hep, “Uğraş sen bir yolu-nu bulursun,” diyor şeklinde algılar ve batan güneşle birlikte üzerime çaresizlik çökerdi. O zaman da “çaresizlik” beni bu kadar etkiliyor diye düşünmüştüm.

1991 seçimlerinde Süleyman Demirel’in DYP’sinden siyasete atılan Tansu Çiller, herkese iki anahtar vaat ederken “Nasıl yapacaksın?” diye soranlara Süleyman Demirel, “Ne yapalım? Çaresizlik mi vaat edelim?” diye cevap vermişti. Elinde sırığı, sırtında kaftanıyla Süleyman Demirel’in amcam için çare vaat ettiğini rüyamda gördüğüm gecenin sabahında amcamın ölüm haberini aldım.

Amcamın cenazesine yetişemedim. Ben evlerine vardığımda defin bitmiş, Nejla Yenge’m taziyeleri kabul ediyordu. Amcamdan sonra ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemediği bir belirsizlik denizinde yüzdü-ğünü söylemişti. Amcamsız bir yaşamı “çaresizlik” olarak görüyor, ama bunu “belirsizlik” olarak tarif ediyordu. Plan yapamadığı bir geleceği ça-resizliğe yakın bir belirsizlik olarak görüyordu. Amcamın iyileşme olanağı çok azdı, ama tabii bir mucize olma ihtimali vardı… En azından doktor-lar ümit yok yerine, “Allahtan ümit kesilmez,” diyorlardı. Bu, amcamın durumunu çaresizden ziyade belirsize yaklaştırma gayretiydi. Çok farklı anlamlarda olsa da bana “çaresizlik” ve “belirsizlik” sanki aynı anlamday-mış gibi gelmişti. Artık ben de çaresizliği ve belirsizliği aynı kefeye koy-maya başlamıştım. O zamana kadar hiç yoluma çıkmamış bu iki kavram olgunluk dönemimin başında, benliğimin derinliklerinde nefret ettiğim iki kavram olarak kaldı.

3

Şantiyeci 1979

İş Hayatım Başlıyor

Liseyi Balıkesir’de bitirdim. Lise sonda, iyi bir kompozisyon yazdığımı düşünmeme rağmen bu dersten bütünlemeye kaldım. Böyle olmasa, not ortalamam gayet iyiydi ve dereceye girebilirdim. İlk üniversite sınavında düşük puanla öğrenci kabul eden, o zamanki İktisadi Ticari İlimler Akade-misi, Şişli Siyasal Bilimler Yüksekokulu’na girdim. Ertesi yıl, İstanbul Dev-let Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Vatan Mühendislik Yüksekokulu inşaat bölümünü kazandım. Süregelen siyasi olaylardan dolayı kapanıp açıldığı için bir sömestr kaybederek 1978 Kasım ayında inşaat mühendisi olarak mezun oldum. Bir ödül yoktu ama öğrenci işleri bölüm birincisi olduğumu söyledi. Ben de bunu Enka’ya müracaat ederken başvuru for-mumda kullandım. Tam bilemiyorum ama işe alınmamda faydası oldu-ğunu düşünüyorum.

Babam (Reşit Sağnaklar) Darüşşafaka Lisesi mezunudur. Enka’da ilk çalıştığım projenin sorumlu yöneticisi Özcan Özden de Darüşşafakalıy-mış. Enka’ya başvurduğumda, yüksekokuldan sınıf arkadaşım Sami Kah-raman’ın babası Kemal Amca bana yardımcı olması için yakın dostları Çetin Berkmen’le konuşmuş, tabii babamın da Darüşşafaka Lisesi mezu-nu olduğunu söylemiş. Özcan Ağabey beni görüşmeye çağırdı. Görüş-menin sonunda bana bir telefon numarası verdi ve söylediği tarihte Kırık-kale’ye gitmek üzere hazır olarak onu aramamı istedi. “Birlikte şantiyeye gideriz, işe başlarsın” dedi. Söylediği tarihte verdiği numarayı aradığım-da Aksaray’da bir otel çıktı. Israrla Özcan Bey’i sormama rağmen öyle birinin olmadığını söylediler. Beni başlarından savdıklarını düşünürken birkaç gün sonra aynı numarayı Ankara koduyla çevirmek aklıma geldi ve Enka Ankara çıkınca çok sevindim. Bana şantiye numarasını verdiler ve Özcan Bey’i oradan aramamı istediler. Sonunda buldum. O da bana, “Geç kaldın anam” dedi. Ama, “Önümüzdeki ay tekrar geleceğim, o zaman ara ve Ankara’da hazır ol” dedi. Öyle yaptım ve 1979 yılının so-ğuk bir şubat günü TPAO Kırıkkale Rafinerisi inşaatında işe başladım. Enka’da başladığım ve hâlâ Enka’da devam ettiğim, aklımda her zaman

4

Şantiyeci 1980

çaresizliği önce belirsizliğe, sonra zorluğa ve sonunda üstesinden geline-bilir zorluğa çevirmeye çalıştığım iş hayatım böyle başladı.

Kırıkkale Orta Anadolu Rafinerisi Sosyal Tesisler, İdare Binası ve Su Depoları İnşaatı

Yine soğuk bir kış günü. İstanbul’dan Ankara’ya, gece 24.00’te kalkan Gazanfer Bilge otobüsündeyim. Karanlık ve sulu kar yağan bir gecede yanımdan hızla geçen karaltılarla, ışık ve ses değişimine sebep olan karşı yönden gelen trafik dışında tekdüze bir şekilde gidiyoruz. Geçtiğimiz son bir yılı düşünüyorum. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Orta Anadolu Rafinerisi Sosyal Tesisleri Altyapı ve Yolları inşaatı ilk işim olmuş. Yaşlı bir topoğrafın yanında yardımcı olarak başlamışım. Adam artık yaşlanmış ve yaptığı iş ona zevk vermiyor. Çantasında bira taşıyıp ara sıra tenha bir yer-de içiyor. Yönetim bunun farkında, ama ses çıkarmıyor. Bir süre sonra, be-nim onun yaptığı işi yapabileceğimi anlayınca adama yol veriyorlar. Hem topoğraflık yapıyor hem de kanal kazısı, yol reglajı1, boru döşenmesi, bordürler gibi işleri yönetimimdeki ekiplere yaptırıyorum. Herkes mem-nun. İşler iyi gitmeye başlayınca, “Sen gel, yeni başlayan su rezervuarları işinde kalite kontrol mühendisi ol”, diyorlar. Mevcut çakıl, kum ve çimen-toyla değişik karışımlar deneyerek uygun beton karışımını çıkarıp, beton santralına veriyorum. Bir süre, 400-600 metreküp hacmindeki temellerin betonu dökülürken, üretilen betonun kalitesini, beton santralının çalışma ve organizasyonunu, taze betonun akışkanlığını, ondan numune alınarak mukavemet testleri yapılmasını içeren laboratuvar işlerini takip ediyo-rum. Ardından, betonarme duvarlar yapıldıktan sonra beni rezervuarın üstünü kapamak için kullanılacak narin betonarme elemanların üretim işine veriyorlar. Verilen işi iyi yaptığım zaman daha zor işlere geçiyorum. O günlerde idari binaların altyapı ve hafriyat işlerini yapıyorum. Ankara otobüs garında indiğimde sıcaklık eksi 20 derece civarında. Çok soğuk

1 Reglaj: Yolun projede belirlenen kota getirilmesi

5

1980

bir kış geçiriyoruz. Kırıkkale’ye gitmek için bindiğim otobüsün kalorifer-leri çalışmıyor. Kırıkkale’de indiğimde ayaklarım donmak üzere. Koşarak idari binaların şantiye şefi olan Ali Kozan’ın evine gidiyorum. Sabahın köründe beni eşi Nur ve minik oğlu Umut’la karşılıyorlar. Ayaklarımı kalo-rifere uzatıp, zar zor kendime geliyorum. Şantiye tatil edilmiş. Bizlerin ve işçilerin kaldığı koğuşların suları donmuş. Kanalizasyon çalışmıyor. Mev-cut sobalar ısıtmıyor. Havalar düzelene kadar otelde kalacakmışız. Maaşı alıp sıcacık, kaloriferli bir şehir otelinde bir hafta yatıyoruz. Bu vesileyle değişik birim ve şantiyelerde çalışan bir sürü arkadaşla yakınlık kuruyo-rum. Daha sonra bu ilişkilerden faydalanarak çok yardım aldığım gibi, çok da destek verdim.

Kırıkkale 1979, Soldan Sağa; Ali Kozan, İbrahim Görgün, Ünal Şahinoğlu, Fikret Haliloğlu, Yavuz Kural, Ali Aşkar ve ben

6

1980

İşe başladığım günden itibaren okul kitaplarımdan çelik hesapları, ahşap hesapları ve betonarme hesapları kitaplarım hep yanımdaydı. Mühendis ağabeyler, “Sen yeni mühendissin, hatırlarsın,” diye ahşap ve boru iskele hesaplamaları, kirişlere gelen yükler ve donatı2 kontrolü ça-lışmalarını bana yaptırıyorlardı. Ben bu çalışmaların bir tecrübe olduğunu düşünerek sevinirken onlar da işlerini yapan birisini buldukları için mem-nun oluyorlardı.

Şantiye hayatı, her işte olduğu gibi sadece çalışmaktan ibaret değil. Baharda her gün olmasa da haftada bir iki defa yorucu bir günün ardın-dan Kızılırmak kıyısında, söğüt dallarının çimenler üzerindeki masalara kadar indiği, akan suyun uğultusuna karışan kuş seslerinin insanı gev-şettiği ılık akşamlarda rakı içerken sohbet etmek, işteki komik olayları anlatarak kahkahalar atmak, politika, kızlar, okul anıları, futbol konuşmak günün gerilimini tamamen alıyor. Ayda bir sefer, hafta sonları Ankara’ya gitme programımız da var. Bu ziyaretler genellikle üniversite sırasında flört ettiğim kızlarla görüşmek maksadıylaydı. Pazar akşamüstleri onlar-dan biriyle Kızılay veya Kavaklıdere’de bir şeyler içip, sonra sinema veya tiyatroya gitmekten ibaretti.

Özcan Ağabey bunu bir şekilde duymuş. Benimle beraber bekar bir-kaç mühendisi bir köşeye çekip ortaya konuşarak, “Burada çalışırken aklı Ankara’da, kızlarda olan adam işine dört elle sarılamaz ve böyle adamlar bize yaramaz anam,” demişti. Tabii ki ondan sonra Ankara seferleri bir-kaç ay aksadı.

Kar ve soğuk bitip yağışlar azalınca çalışmakta olduğum idari binaların etrafında hummalı bir çalışma başlamıştı. Kanallar kazılıyor, borular dö-şeniyor, rögarlar konuluyor, yollar düzenleniyor, bordürleri yerleştiriliyor-du. İlk iş kazamı o zaman yaşadım. İdari binanın üst katlarına su taşıyan bir boru hattı rüzgârın etkisiyle bağlantılarından koptu, bağırış çağırışlar arasında kaçarken enseme düştü. Kısa süreli bir baygınlık geçirdim ve

2 Donatı:Betonuniçindekidemirmiktarı

7

1980

hemen bir hastaneye götürüldüm, her ihtimale karşı beni ertesi sabaha kadar hastanede tuttular. Ertesi gün, ben dahil herkes kesinlikle baret takmaya başlamıştı.

Toprak hareketleri için kullandığımız ekipmanlar ve piyasadan kirala-dığımız kamyonlar için mazot bulmak o zaman çok zordu. Sırf bu işler için rafineriyle ilişkileri iyi olan bir satın almacı devamlı İzmit’te rafineride bek-ler ve bizim tankerlerimizin doldurulmasını takip ederdi. Buna rağmen mazot olmadığı için işi durdurduğumuz zamanlar oldu. 1979-80 yılları, ülkenin 70 sente ihtiyaç duyduğu Başbakan Demirel tarafından dillendi-rilen, Türkiye’nin ekonomik olarak zorda olduğu bir dönemdi. Şeker, yağ, kahve, akaryakıt başta olmak üzere birçok mal piyasada yoktu. Karaborsa alıp başını gitmişti. Kuyruklar artmıştı, öğrenci ve işçi eylemleri gazete-lerin manşetlerinden eksik olmuyordu. Ülke tam bir kargaşa içindeydi.

En yakın arkadaşım 2. Kısım atölye şefi olan Hakkı Yavuz’du. O, ben-den bir iki yaş büyüktü. Yatakhanede aynı odayı paylaşıyorduk. Sosyal demokrat düşünceye daha yakındık. Her gün insanların sokakta sağcı veya solcu diye öldürüldüğü günlerdi. Günlük işler hakkında konuştuktan sonra insanların çok çalışarak yücelteceği ülkemizin ve güçsüzlerin sömü-rülmediği bir düzenin nasıl olabileceğini tartışıyor, hayaller kuruyorduk. Kitaplarımızı birbirimizle değiştirerek, okuduklarımız üzerinde tartışmalar yapıyorduk. Bu, yatmadan önce son sigaralarımıza eşlik edecek bir soh-bet olarak başlıyor, tabii ki saatler sürüyordu. Yine böyle bir sohbetten sonra ışıkları kapatıp uyuduk. Gece bir ara kulağımda bir emilme hissiyle uyandığımda yastığın üzerinde bir fare vardı. Kulağım hafif kanıyordu. Hemen hastaneye, oradan da İstanbul’a gönderdiler. İstanbul Kuduz Hastanesinde birkaç kuduz aşısı oldum. Önemli bir şey olmadı, ama ba-yağı korktuğumu hatırlıyorum.

Mayıs, haziran aylarında Enka’nın Suudi Arabistan’da iki iş aldığı ve sonbaharda bu işler için bizim şantiyeden adam istedikleri konuşulmaya

8

1980

başladı. Bizim toprak işlerini yapan Titaş adlı yan şirketin şantiye şefi olan Dr. Seçil Uzuner bu projelerden birine şantiye şefi olarak atandı. Gider-ken makineleri bana teslim etti ve beni de muhakkak o şantiyeye götür-mek istediğini söyledi. O sıralar pek ciddiye aldım diyemem.

Mayıs ayında, Tekfen İnşaat’ın Tank Montaj şantiyesine geçen, su de-poları inşaatındaki eski şantiye şefim Öcal Özpınar, temel işinde geç kal-dıklarını belirterek acil olan temellerin dolgu ve asfalt işlerini benim takip etmem konusunda yeni şantiye şefim İbrahim Görgün’le anlaşmış. Gece-leri geç saatlere kadar çalışarak kum dolgu, ince reglaj ve asfalt işlerinin acil olanlarını bir, bir buçuk ay içinde bitirerek işin önünü açtık. İlk başarı primini de o zaman aldım.

Öcal ve İbrahim Ağabeyler Enka’nın Libya şantiyelerinde çalışıp gel-mişlerdi. Öcal Ağabey’in gök mavisi, İbrahim Ağabey’in ise bordo renkte son model Ford Taunus arabaları vardı. Bazen Ankara’ya giderken denk gelirse onlarla giderdim. Arabalar çok hoşuma gittiği için “Acaba benim ne zaman böyle güzel bir arabam olur?” diye aklımdan geçerdi.

Kırıkkale’de son iki ay plan, program, maliyet hesapları, birim adam-sa-at hesapları konusunda çalıştım. Bu konuda şantiye şefim İbrahim Bey’in çok katkılarını gördüm. Ağustos sonu Suudi Arabistan Jubail Deniz Suyu Soğutma Kanalı Projesine tayinim çıktı. Vize işlemlerini tamamlayana ka-dar İstanbul’da teklif hazırlama grubunda çalışmam istendi. 12 Eylül dar-besinden bir gün önce İstanbul’a geldim.

Gazeteler ve kamuoyu genellikle, 12 Eylül darbesini kardeş kavgası-na son vereceği düşüncesiyle olumlu karşılamıştı. Türkiye, daha evvelki sıkıyönetim dönemlerinde olduğu gibi tamamen askerin demir yumru-ğu altında idare edilecekti. Kenan Evren her gün gazetelerde ve TV’de darbeyi zorunlu kılan hususlardan bahsediyordu. Böylece darbenin bir zorunluluk sonucu yapıldığına kamuoyunu ikna etmeye çalışıyordu.

9

Şantiyeci 1980

Jubail Deniz Suyu Soğutma Kanalı İnşaatı, Suudi Arabistan

İstanbul’da, Balmumcu’daki merkezde iki ay boyunca teklif hazırladık. Teklifini hazırladığımız Irak, Badoosh’daki çimento fabrikası işini aldık. Ramih Muştu adında bir mühendis arkadaşla zemin katta köşe bir odada oturuyor, Cahit İleri ve Temiz Üstün’ün grubunda çalışıyorduk. Her ikisi de ilginç kişiliklere sahipti. İşittiğim telefon görüşmelerinde birkaç farklı lisan konuşur ve her zaman sinirli bir ruh hali içinde dolaşırlardı. Temiz Ağabey’in iki sekreterinden biri muhakkak haftada bir gün ağlayarak bi-zim odaya gelirdi. Enka’nın merkezinin daha Şişli’de bir apartman dairesi olduğu günlerde çalışmaya başlayan Erhard Radau, sonradan bizim hi-tabımızla “Erhan Ağabey”, Jubail’e gitmeden benimle bir ön görüşme yaptı. Sonradan öğrendiğime göre benim İngilizcemin yurt dışı şantiyeler için yetersiz olduğunu söyleyerek olumsuz rapor vermiş. Seçil Ağabey, “Olsun benim İngilizce konuşmaktan ziyade, iş yapacak adama ihtiyacım var, gönderin,” dediği için vize işlemlerim devam etti ve 16 Kasım’da Middle East Airlines’a ait, 200 kişilik bir McDonald Douglas DC 9 uçağıy-la Beyrut aktarmalı Dahran (Dammam)’a uçtum. Bu, benim çok küçükken babamın anlatmasıyla bildiğim Erzurum’dan İstanbul’a uçuşumdan sonra ilk uçağa binişimdi ve çok heyecanlanmıştım. Suudi Arabistan’da içkinin yasak olduğunu biliyordum ve “Aman sakın oralara içkili inme,” deme-lerine rağmen heyecanımı bastırmak için birkaç kadeh viski içtim ve bu beni rahatlatan olumlu bir etki yaptı.

Dahran Havaalanında, o gün cuma ve şantiye tatil olduğu için, beni Seçil Ağabey ve sonradan çok iyi arkadaş olduğum Mehmet İmre ile şan-tiye şefi yardımcıları Öner Çelikkol ve Deniz Oymak karşıladı. Akşamüstü olmasına rağmen dışarısı çok sıcak ve rutubetliydi. Arabayla yola çıktığı-mızda dikkatimizi en çok çeken şeyler; değişik marka lüks otomobiller, düzgün otoyollar, Greyhound otobüsler, alabildiğince kum ve denizdi. O zamanın Türkiye’siyle kıyaslandığında bayağı ilerde bir ülke görünü-

10

1980

mü vardı. Orada ilk akşam yemeğim ‘Kentucky Fried Chicken ve Pepsi’ oldu. Yemekten sonra, o zaman Türkiye’de olmayan büyük ve her şe-yin bulunduğu bir süpermarkete gittik. Alışveriş edenler arasında başı açık, üzerlerine siyah saten çarşaflar atmış kadınları görünce şaşırmadım diyemem. Arkadaşlar buralarda bu kadar hoşgörü olduğunu söylediler. Sigara bölümünde renkleriyle göze çarpan onlarca çeşit sigara markası herkes gibi benim de dikkatimi çekti. Kırmızı Marlboro ve yerli sigaradan başka markanın olmadığı Türkiye’ye kıyasla burada 100 çeşidin üzerinde sigara vardı. Bu markalar arasında daha evvel Erhan Ağabey’de gördü-ğüm filtresiz, bordo paketli Pall Mall’ı seçtim. Diş fırçası, diş macunu, şampuan ve tıraş köpüğünde de yine tam bir çeşit cümbüşü vardı. Bu tür ürünlerde o güne kadar İpana, Banat, Blendaks ve Arko’dan başka mar-ka görmemiştim. Signal diş fırça ve macunu, Head & Shoulder’s kepek şampuanı, Gilette tıraş kremi ilk alışverişimi oluşturdu.

Dammam-Jubail arası otoyolda bir saatten biraz fazla sürdü. Toyota Carina’lardaki klima ve rahat koltuklarla konforlu bir yolculuktu. İşverenin yani Kral’ın kurduğu ‘Royal Commission’ın, bizlere de yer verdiği özel yapım prefabrik tek katlı binalardan oluşan kampa gittik. Mühendisler tek kişilik odalarda, işçiler iki kişilik odalarda kalıyordu. Bizim binada or-tada bir tuvalet, duş ve lavabolar bölümü, kanatlarda altışar adet tek ki-şilik oda vardı. Ben bir kanatta kalıyordum, Mehmet diğer kanatta. Kalan odalar başka müteahhitlerin çalışanlarıyla doluydu. Bunlar genellikle Batı ve Uzakdoğu ülkelerinden ama Arap olmayan insanlardı.

Bol suyla duş alıp yattım. Sabah Mehmet’le yemekhaneye gittiğimiz-de bizdeki lüks otellerde bile olmayan geniş bir açık büfeyle karşılaştım. Bana göre yok yoktu ve işçiler de burada kahvaltı ediyorlardı. Çok çeşit olması sebebiyle herkes gibi ben de seçmekte zorlandım. Yemekhane-de buluştuğumuz Öner Ağabey’in arabasıyla yeni bitmiş, sadece atölye ve ofis binalarının olduğu inşaat sahasından bir kilometre kadar uzaktaki şantiye tesislerine gittik. Saha mühendisleri için ayrılmış büyükçe bir oda-da, çok sayıdaki masalardan birini kendim için seçtim. Odada şimdilik sadece ben ve Mehmet vardık. Yerleşirken hayatımda ilk defa Nescafe

11

1980

ve az Coffee Mate karışımı kahvemi hazırlayıp içtim. Atölye şefi Ünal Na-kipler’le tanıştım. Beni atölyenin arkasındaki ekipman parkına götürdü. Gıcır gıcır, yeni gelmiş turuncu renkli 10 tane 25 tonluk Hino damperli kamyon, üç tane yeni Kawasaki 85S lastik tekerlekli yükleyici, Caterpillar G14 greyder, Dynapac 25 tonluk silindir, Caterpillar D8 dozer, Hitachi UH121 beko3 ana kazı ekipmanlarıydı. Bunlar, 1,5 milyon metreküp kazı dolgu işlerini yapmak için hazır bekliyorlardı. Wellpoint sistemi; Hüdiq su pompalarından, zemine su basıncıyla çakılan ve zemin suyunu çekmek için kullanılan, kum giremeyecek kadar ince delikli borulardan ve bunla-rın bağlantısı için kullanılan hortumlardan oluşuyordu. Bunlar da sahanın çoğunu kaplıyordu. Böyle yeni ve güzel makinelerle iş yapmanın ne ka-dar keyifli olacağını düşünüp heyecanlandım.

Jubail Deniz Suyuyla Soğutma Sistemi Projesi 13 kilometre boyun-da, 114 metre genişliğinde, denizden su alarak çevredeki sanayi tesis-lerine soğutma suyu sağlamak için yapılan bir projeydi. Kanal parçalara bölünerek değişik müteahhitlere dağıtılmıştı. Bunlardan biri de bizdik. Kanalın 1.700 metrelik kısmı ve bu bölgede bulunan dokuz adet köprü, iki su alma yapısı inşaatı bizim işimizdi. Kanal ortadaki iki adet boyuna betonarme duvarla üç hatta bölünüyordu.

İlk birkaç hafta işi nasıl yapacağımızla ilgili planlarımızı teknik detayla-rıyla yazmak ve bunları onaylatmakla uğraştık. Onay aşamasında, topra-ğın üst katmanının nebati toprak olduğunu belirterek, ilk 10-20 santimi sıyırıp atmamızı istediler. Bunun için Cat D8 dozerimizi operatör Hasan Karakuş’la sahaya sürdük. Yeni gelen Türk işçilerle, ilk 200 metre kanalı içeren kısmın su seviyesini düşürecek Wellpoint sistemini kurduk. Boru-ları çakıp hortumlarla kanala paralel giden, çabuk bağlamalı borularla (quick coupling) borulara birleştirdik. Hüdiq pompaları bağladık ve yan-daki geniş boş araziye suyu basarak, su seviyesini hafriyatla gelinecek kotun 1 metre altına düşürdük. Başlangıçtan itibaren ilk 100 metre uzun-lukta kanal genişliğince kazıya başladık.

3 Beko(backhoe):Terskepçe

12

1981

Bu arada şantiye şefi ve yardımcılarının yakışıklı Toyota’ları ve atölye şefinin Chevy pikabı ofislerin önünde dururken, ben ve ekibim sahaya erişmek için bir kilometre ve kanal boyunda bir buçuk kilometre devam-lı yürümek zorunda kalıyorduk. Toplantılarda dile getirmemize rağmen bize bir araba vermiyorlardı. Bayağı zayıfladım ve marsık gibi yandım. Sonunda yanında palmiye resmi olan bir Toyota Hilux pikap aldılar. He-men atölyede kasaya demir ayaklı bir masa ve sandalye kaynattırarak saha ofisimi hazırladım. Güneşe çözüm getirememiştim ama şapkam var-dı. Pikabı çalışmanın yoğun olduğu yere çekiyor hem işi takip ediyor hem de günlük rapor, izin formları gibi işleri orada hazırlıyordum.

Projede yaklaşık 750.000 metreküp kazı, bir o kadar da dolgu var-dı. İlk 100 metrenin kazısını bitirip, onu yakına depoladıktan sonra diğer 100 metreden kazdığımızı, ilk 100 metrelik kısmın tabanına 50 santim-lik tabakalar halinde sererek, yeterli su muhtevasına getirip, sıkıştırarak bir metre doldurduk. Beko loder4 ucuna takılmış özel kesitli kepçeyle 50 santim derinlikte kanal kazıp, bu kanala Terram (geçirimli, çuval gibi, çü-rümeyen bir malzeme) yayıyor, üzerine 10 santim çakıl sererek, su akışını sağlayacak 20 santimlik delikli pvc boruları yerleştiriyorduk. Sonra, kanalı en üstüne kadar yine tek tip çakılla doldurup, yaydığımız Terram’la boh-çalıyorduk. On kilometre uzunluktaki bu kanal ağı, yükselen yeraltı suyu-nun bu borular vasıtasıyla kanalın iki yanında döşenmiş boru ve pompa sistemine ulaşmasını, oradan denize pompalanmasını ve aşağıdan sis-teme bir basınç olmamasını sağlıyordu. Bu sistemin üzerine 50 santim daha dolgu yaptıktan sonra kenar seddelerde dolguya devam ederek 10 metre yükseliyor ve kanala son şeklini veriyorduk. Yine küçük dozer ve bekolarla bir santim hata payıyla son reglajı yaparak beton kaplama ve ara duvarlar için beton ekiplerine teslim ediyorduk. Bu arada kanalın üzerinden geçen değişik maksatlı köprüler ve su alma ağızlarının kazı ve kazık işleri yapılıyordu. Kazı dolgu işlerinin yarısından çoğunu ilk altı ayda

4 Bekoloder(backhoe loader):Kazıcıyükleyici,traktörgövdesiüzerindeönündekovavearkatarafındaküçükbirkazıcıiledonatılmışbirişmakinesi.

13

1981

bitirdik. Seçil Bey ve yönetim kademesi çok memnundu. Kamyon, ekip-man ve işçi ulaşımı için kanalın iki tarafına, kum üzerine 20 santim marl5 kaplayarak yollar yapmıştık. Çok yakındaki bir ocaktan marl getiriyorduk. Bu malzeme yağmur yağmadığı ve fazla sulanmadığı sürece ağır vasıta-ların trafiğini kaldırabiliyordu.

Ben bu işleri yaparken beton işleri için malzemeler ve ekipler gelme-ye başlamıştı. Bütün beton işlerini yapmak üzere Şarık (Tara) Ağabey’in eski kalfası Akif Kalfa şantiyeye geldi. Benim iki ay uğraşma sonucunda ancak bir pikap aldırabildiğim şantiyede, ona daha gelmeden şantiye şefinin arabasının aynısı bir Toyota Carina alındı. Buna şaşırmıştım çünkü Kırıkkale şantiyesinde böyle deneyimli kalfalar vardı. Hatta saha mühen-disleri ve grup şefleriyle eşdeğer tutulanlar da vardı. Ancak, bu seviyede hiçbir mühendis veya kalfaya araba tahsis edilmemişti. Şehirde ailesiyle oturanlar da vardı, ama hepsi servis arabalarıyla gider gelirdi. Grobeton6 işleri ve duvar kalıplarına başlandığında bir şeyler oldu ve Akif Kalfa gitti. Sonra, gitme nedeniyle ilgili çeşitli dedikodular duyduk. Onun getirdiği ekipler ve diğer kalfalar çalışmaya devam etti. Bu sıralarda sonradan ve hâlâ en iyi arkadaşım olan Zafer Gür geldi ve bu işin başına geçti. Akif Kalfanın arabasını ona verdiler. Şantiye yönetimi dışında Sedan arabası olan ilk mühendis Zafer oldu. Onunla iyi arkadaş olduk. İşte ve iş dışında birbirimize destek oluyor, birlikte çalışıyor, birlikte geziyorduk. Daha son-ra Şarık Ağabey’in oğlu Sinan Tara okuldan mezun oldu ve ilk işi olarak Jubail’e geldi. Zafer gibi o da köprü inşaatlarında çalışmaya başladı. İlk operasyonları, beton sulamak için benim dolgu sulamada kullandığım hortumları izinsiz almak oldu. Aramızda biraz gerginlik oldu, ama sonun-da onunla da iyi anlaştık ve arkadaş olduk.

5 Marl:Kireçlitoprak6 Grobeton: Düşükdozludüzeltmebetonu

14

Kalfalar

Osmanlı zamanında demiryolları, telgraf hatları, karayolları inşaatları ekipman olmadığı için insan gücüyle yapılırmış. Cumhuriyet’in ilk 10 yılında da durum farklı değilmiş. Yollar kazma, kürekle kazılır, toprak el arabasıyla taşınır, dolgular yapılır, tekerlek ya da silindir şeklinde yon-tulmuş kayalarla sıkıştırma yapılırmış. Yoğun işgücü ihtiyacı çevre köy ve kasabalarda yaşayan, çalışmaya ihtiyacı olanlar arasından karşılanırmış. Bu işçilerin söz dinlemesini sağlamak için yaşça büyük ve sözü geçen biri seçilir, çavuş olarak işin başına konurmuş. Zaman içinde bu çavuşlar tecrübe kazanmış ve kalfa olarak çağrılmaya başlamış. Kalfalar, inşaat-ların yoğun olduğu bölge ve şehirlere yerleşerek kendi yörelerinden işçi getirmeye ve inşaat yapmaya başlamışlar. Müteahhitlerin sayısının yükseldiği 1950’li ve 1970’li yıllarda, yapılan işler arttıkça daha fazla kalfa ve yardımcısı yetişmiş. Başta proje okumak, kalıp, demir ve beton işleri ağırlıklı olmak üzere duvar, sıva ve ahşap işlerini yapmayı çok iyi öğrenmişler. 1950’li ve 1960’lı yıllarda kurulan tüm inşaat şirketleri bu kalfalarla çok iyi işler yapmışlar. Şirketler, o zamanlar sayıca az olan mühendisleri sahada bu işlerde kullanmaktansa içeride hesap, istihkak ve işverenle ilişkilerde kullanmayı tercih etmişler. 1970’li yıllarda artan mühendis sayısıyla bu kalfaların sayısı azalmaya başladı. Hâlâ bu şekil-de çekirdekten yetişme olarak tabir edilen ve kendi memleketlerinden getirdikleri usta ve işçilerle şirketlere iyi işler yapan kalfalar var. 1980 ve 1990’lı yıllarda biz birçok kalfayla çalıştık. Ancak, günümüzde lise den-gi sanat okullarıyla, tekniker yüksekokulu ve şimdiki isimleriyle meslek yüksekokulu mezunu olanlar çoğunluktalar. Yeni nesiller inşaatlarda işçi ve usta olarak çalışıp, şehirler ve ülkeler arası dolaşmaktan artık pek mutlu olmuyorlar. İnşaat işi gibi yorucu işler yerine, memleketleri-ne yakın fabrikalarda, hatta bu sıralarda daha çok hizmet sektöründe çalışmak onlara daha cazip geliyor. Öte yandan, nüfusu yoğun ve fakir ülkelerden başlarında teknikerleriyle gelen işçi ve ustaların istihdamı daha kolay ve ekonomik oldu.

15

1981

Zafer şantiyeye geldiğinde pahalı olduğu için ‘Royal Commission’ kampından kendi yaptığımız, deniz kenarındaki kampımıza taşınmıştık. Hafta sonu, yani Suudi Arabistan’da tatil olan cuma günü, onun betonla-rının sulanıp sulanmadığını, benim su pompalarının çalışıp çalışmadığını kontrol ettikten sonra birlikte Jubail’e gidelim dedik. Onun Toyota’sını aldık. Direksiyonda ben vardım. Muhabbet ederek giderken ana yolla kesiştiğimizi fark etmedim. Bir anda anayolda olduğumuzu ve hızla yak-laşan kamyonu görünce, direkt karşıya yolun dışına sürdüm. Kamyondan kurtardık ama kuma battık, kaldık. Uzun uğraşlar verdik fakat arabayı çı-karamadık. Allahtan bizim mubayaa pikabı geçerken bizi görmüş. Onlar bizi çekmese ya otostopla kampa dönecek ya da uzun bir yürüyüş yapa-caktık. Kurtulduktan sonra Jubail Sheraton’da Suudi şampanyası7 içerken Zafer benimle çok dalga geçti ve her fırsatta bu olayı bire bin katarak herkese anlattı.

1981 Nisan ayında her kalem işe başlanmış, her ay yüksek istihkak-lar yapmaya başlamıştık. Royal Commission’ın proje yönetimini yapan Amerikan Bechtel firmasının Finley adlı proje müdürünün baskısıyla, Şa-rık Ağabey bir şantiye ziyareti sırasında şantiye şefi Seçil Bey’in üstünde görev almak üzere Uygur Kuran adında 50’li yaşlarında bir proje müdürü getirdi. Uygur Bey kovboy şapkası, siyah saboları ve özenle düzeltilmiş sakallarıyla hepimiz için ilginç bir kişiydi. Geldiği günden itibaren bir kurşunkalem, bir silgi ve bir şablonla masa başına oturup CPM8 denilen program metoduyla yeni bir iş programı yapmaya başladı. Daha doğru-su mevcut programı CPM’le detaylandırarak kritik kalemleri, bitirilme-si gerekli süreleri falan tespit etmeye çalışıyordu. Onun için tüm saha sorumlularıyla 1-2 saatlik söyleşiler yaparak iş kalemlerinden ne kadar yaptığımızı, ne kadar yapabileceğimizi soruyor ve ona göre programında düzeltmeler yapıyordu. Bir keresinde bana, “Söylediğiniz ortalamadan fazla yapıyorsunuz, onun için hep programı revize etmek zorunda kalıyo-

7 Suudişampanyası:Madensuyuveüzümsuyukarıştırılarakyapılaniçecek8 CPM:Kritikişprogramıkalemlerinitespitmetodu

16

1981

rum, bitiremiyorum,” diye dert yanmıştı. Biz de bunu, “Fazla iş yapmak program bozar,” diyerek şaka konusu yapmıştık. Bir süre sonra program bitmeden ayrıldı, proje müdürü de yine Seçil Ağabey oldu. Finley’le ara-sı düzeldi. Bu iş Bechtel’le uzun ve başarılı bir ortaklık döneminin baş-langıcı oldu.

Benim işim kazı dolgu işleri olduğu için pikabımla gevşek kumun üze-rinde gitmek zorunda kalıyor ve devamlı batıyordum. O sırada Sinan yeni geldiği için ona bir araba alınacak diye duydum. Ama saha şefimiz bir sürpriz yaparak bana dört tekerlekten çekişli, yanında deve resmi olan yeni bir Toyota aldı. Benim arabam da Sinan’a verildi. Bu konuyu ara-mızda hiç konuşmadık, ama Sinan’ın bunu olgunlukla karşılaması, onun hakkında herkes üzerinde olumlu bir izlenim yarattı.

Askerlik için ayrılmadan birkaç ay evvel, dolguda kullandığımız, kazı-dan çıkan kum ağırlıklı malzemenin tuz içeriğinin limitleri aştığını öğren-dik. Bu durum, o zamana kadar yaptığımız işler için bir problem çıkarma-dı ama artık dolgu malzemesini 10 kilometre uzaktaki bir kum ocağından getirmeye başladık. Bizim kamyonlarımız yetmediği için Arap şoförlerin sürdüğü kiralık kamyonlar kullanmaya başladık. İşler biraz yavaşlamakla birlikte programa fazla bir etkisi olmadı.

Askerlik

İşler artık bir düzene girmişti. Bu sırada kısa dönem askerlik yapmaya müsaade eden Evren Kararı çıktı. 1978 yılında karar aldıranlar başvurur-sa, yedek subaylık yerine temmuz ayında dört ay kısa dönem askerlik yapabiliyordu. Ben de tabii ki 18 aydan kurtulmak için başvurdum ve karar aldırdım. Seçil Ağabey’in yarım ağız itirazları oldu, ama o da bu işin kaçırılacak bir fırsat olmadığını bildiği için fazla ısrar etmedi. 1981 yılı haziran sonu şantiyeden ayrıldım ve askere gitmek üzere İstanbul’a geldim. Temmuz-kasım arası Burdur’da kısa dönem askerlik yapacaktım.

17

1981

2 Temmuz’da gece otobüsüne binerek sabah Burdur’a vardım. Diğer tertiplerle* ana caddede bir berberin önünde sıraya girerek saçlarımı üç numaraya vurdurdum. Saat 10 gibi Tugay kapısından girip teslim oldum. Komutanı Bilal Üsteğmen olan 3. Tank Taburu’na verildim. Askerlikte en önemli şey sabretmekti… Eğitim saatlerinde vakit geçiyordu, ama onun dışında çok zordu. Özellikle acemilikten sonra eğitimler de azaldı. Bir süre bir köşeye çekilip kitap okumaya veya İngilizce öğrenmeye çalıştım. Ama ya arkadaşlar ya da çavuşlar buna engel oluyordu. Boş zamanlarda çay içip muhabbet etmek dışında bir şey yapılamıyordu. Akşamları yemekten sonra tuvalet, sakal tıraşı, bir çay ve sigara derken koğuşun ışıkları kapatılı-yordu. İyi bir asker olabildiğimi sanmıyorum. Ama iyi arkadaşlıklar kurdum.

Askerde en iyi arkadaşım Harun’du. O da İstanbul’dan gelmişti. Samimi olana kadar bana esas adının Arto olduğunu ve Ermeni olduğunu söy-lemedi. Söylediğinde bu dostluğumuzda bir değişiklik yaratmadı. Arka-daşlığımız askerlikten sonra da devam etti. Türkiye’de olduğum zamanlar buluşur birlikte yemek yer, içki içerdik. Bazen de beni evine davet eder, çok sevdiği ev yapımı sosislerden ikram ederdi. Eşi Koharik çok şeker bir kızdı ve güzel yemek yapardı. Arto’ların paslanmaz çelikten kaşık, çaydan-lık, tencere gibi şeyler yapan bir imalathaneleri vardı. Halleri vakitleri ye-rindeydi. Ben evlendikten sonra ortadan kayboldu. Daha sonra Koharik’i aradım. “Biz ayrıldık,” dedi. Bir daha Arto’yu göremedim.

Terhis olduktan sonra Arto’yla İstanbul yerine Alanya’ya gitmiş, Banana Otel’de üç gün tatil yapmıştık. Havalar pek iyi değildi. Öğlene kadar uyu-yor, kalkıp bir şeyler yedikten sonra tekrar yatıyorduk. Akşamüstü Alan-ya’nın merkezindeki lokantalardan birine gidiyor, içki içerek askerlikte ya-şadığımız ilginç ve komik şeyleri anlatıp gülüyorduk. Benim hayata yönelik derin planlarım varken o, “Ben evlendim, çocuğum yolda, askerliğimi yap-tım, aynı işi yapmaya devam edeceğim. İlginç bir şey yok,” derdi. Belki de hayatını biraz daha ilginç yapmak için Koharik’ten ayrılıp yeni bir şeyler yapmaya çalışmıştır, diye düşünmeden edemiyorum.

*Tertip:Aynıdönemdeaskerlikyapanlar

18

Şantiyeci 1981

Enka’ya Dönüş

Yine Kasım başı Seçil Ağabey’i aradım ve “Askerlik bitti,” dedim. O da, “Tamam vizeni al, gel,” dedi. Enka’ya gittiğimde beni Yönetim Ku-rulu Üyesi Eşref Denizhan’a gönderdiler. Bana, “Askerlik için ayrılanları tekrar işe almamak yönünde bir prensip kararımız var. Ama sen iyi ve ça-lışkan bir mühendismişsin, seni göndermeye karar verdik,” dedi. O an bu beni biraz gururlandırdı, ama benimle veya benden sonra askere giden tanıdığım herkesin tekrar işe alındığını biliyorum. Çünkü Enka büyüyordu ve çok işi vardı; tabii çok da adam gerekiyordu.

16 Kasım’da tekrar Jubail’e döndüm. Kazı dolgu işleri azalmıştı ve yerime bakan Tuna Bey ve Elbey (Çelik) Kalfa bu işi gayet iyi yapıyordu. Beni gece vardiyası şefi yaptılar. Gece yapılan tüm işlere ben bakıyor-dum. Gündüz yapılması hem emniyet hem kalite bakımından çok ge-rekli olanlar dışında, tüm rutin işler gece de yapılıyordu. Özellikle beton dökümü, kalıp, demir kontrolleri ve izinleri, betonun üretim tesisinden aksamadan gelmesi, betonun akışkanlığı ve mukavemet örneklerinin alınmasıyla makine arızalarının giderilmesi en çok vaktimi alan konulardı.

Kazı dolgu işleri bittikten sonra, önce ortada boydan boya giden du-varların grobetonları, sonra bölümler halinde temel betonları dökülüyor-du. Daha sonra yine bölümler halinde demirler bağlanıp Peri kalıplar kul-lanılarak duvar betonları yapılıyordu. Bizim dolgularını 50 santim geniş yaptığımız kenar seddelerin 40-45 santimi beko ile alınıyor, daha sonra mastar konarak hassas bir şekilde düzeltilerek proje çizgisine getirilip el silindirleriyle sıkıştırılıyordu. Tüm döşemelerin altına yapıldığı gibi su ge-çirimsizlik için vinyl9 membran serilip ekler kaynaklanıyordu. Demirler dö-şeniyor ve finişer ile alttan yukarıya doğru betonları dökülüyordu. Bunları kanalın döşeme betonları takip ediyordu.

Aralık ortası Genel Müdür Niyazi Galipoğulları çağırıyor, dediler ve Ri-yad’a gittim. Kendisi uzun süredir Enka’da çalışıyordu. Türkiye’de ağırlıklı olarak kömür santralları inşaatlarında çalışmış ve Enka Arabia kurulunca

9 Vinyl:Birtürorganikbileşik,sentetikkumaş

19

Şantiyeci 1981

genel müdür olarak Riyad’a gelmişti. Yeni alınan Hufuf 500 villa işine şantiye şefi yardımcısı olarak gitmemi istedi. Şantiye şefi benden sonra mezun ama İngilizcesi iyi olan Şan Gürdamar olacaktı. Biraz buruldum. Bu arada İngilizce konuşamamayı yükselmeme engel bir eksik olarak da-marlarıma kadar hissetim ve kendi kendime bu projenin sonunda Ame-rika veya İngiltere’de en az altı ay İngilizce kursuna gitmek konusunda söz verdim. Nasıl olsa o zamana kadar yeterli para biriktirebilirdim. Aralık ayında Hufuf Projesine geçtim.

Hufuf 500 Villa İnşaatı, Suudi Arabistan

İşini kapatan bir Alman inşaat şirketinden kamp ve inşaat malzemesi almak üzere Genel Koordinatör Mustafa İmir’le Tabuk şehrine gittik. İhti-yacımız kadar işçi, yönetim ve formenler için barakalar, ofis binası, iske-

Kanal inşaatı çalışmalarından genel görünüm

20

1981

le, kalıp ve benzeri malzemeleri seçtik. Ben onları yüklemek için kaldım. Eksik bir şeyler kalmasın diye çok dikkatliydim. Almanların ambar sistemi çok iyiydi. Perçinlere kadar sayısıyla torbalanmış olduğunu hatırlıyorum. On gün kadar kaldıktan sonra eşyalarımı toplamak için bir gün Jubail’e uğradım ve Hufuf’a geçtim.

Şan bir ay kadar önce gelmiş, şehir merkezinin şantiyeye daha yakın olan tarafında hem ofis ve hem de yönetim tayfasının kalabileceği iki katlı büyükçe bir villa kiralamıştı. Alt katı ofis olarak kullanıyorduk. Üst katta, ortadaki büyük salonu yaşam mahalli, ona açılan dört odayı, ikişer hatta üçer kişi kalabileceğimiz yatak odaları şeklinde tefriş etmişti. Bu kattaki tek tuvalet ve banyo, sabahları biraz sıkışık olmasına rağmen bize yetiyor-du. Arabayla inşaat sahasına 15 dakikada gidebiliyorduk. 1982’nin yılbaşı gecesini yeni gelen harita mühendisi Osman Çilingiroğlu, mimar Mete Büge, mimar Aydın Ilgaz, makine mühendisi Mehmet Bayraktar ve tercü-manlarla oradaki bir otelde tavuk çevirme yiyerek ve Suudi şampanyası içerek kutladık.

Ablamın Nikahına Katılamadım

1981 Aralık ayının son haftası ablam, Nazan, babam gibi orman mühendisi olan arkadaşı Mert Tayşir’le evlendi. Askerlik için verdiğim uzun ara ve şan-tiyede işlerin yoğun olmasından dolayı nikahlarına katılamadım. Bir çiçek yollayarak, telefonda mutluluklar diledim. Aklıma geldikçe üzülürüm, ama beş ay zorunlu izinden sonra şantiyede işlerin yoğun olduğu bir dönem-de yönetime, “Birkaç günlüğüne ablamın düğününe gitmek istiyorum,” demek bana uygun gelmedi. Daha sonra bu eksiğimi izinlerimde onlarla fazla vakit geçirerek, yeğenim Onat’ı severek giderdim.

Kamp ve diğer tesislerin kurulması birkaç ay sürdü. İlk temel betonu-nu şubat ayında döktük, ama kampımıza ancak nisan ayında taşınmaya başladık.

21

1982

Proje, Riyad’daki bir fabrikanın ürettiği beyaz dekoratif briketlerden sıvasız, düzgün derzli10 yığma duvarlar, pencere ve kapılar üzerine gelen, bizim prefabrik sahasında ürettiğimiz pürüzsüz yüzeyli betonarme lento-lar11, yerinde döktüğümüz yine pürüzsüz yüzeyli betonarme döşemelerin oluşturduğu 200 metrekarelik, 500 adet tek katlı, ucuz villaların yapımıydı.

Teras şeklindeki çatıda su ve ısı izolasyonu vardı, üzeri hafif beton şapla düzgün bir şekilde kapatılıyordu. Villanın içinde yerler ise tamamen 30x30 santim karo mozaikle kaplıydı. Tuvalet ve banyolarda ucuz sera-mikler vardı. Kapı ve pencereler ahşaptı ve bunlar Suud’da üretiliyordu. En çok uğraştığımız işler, briket duvar derzlerini düzgün ve 1 santime gömülü olarak yapmak, kapı-pencere boşluklarında şakule çok dikkat et-mek, elektrik ve mekanik boru geçişlerini kesme makinesiyle düzgün bir şekilde kesip, boruları yerleştirdikten sonra briket fabrikasından aldığı-mız toz karışımla, görüntüyü değiştirmeden, düzgün olarak doldurmaktı. Daha sonra kendi ürettiğimiz karışımla bu işi daha düzgün yapabileceği-mizi görünce ona geçtik.

Temel betonlarını dökerken önemli bir sorun yaşadık. Betonu hazır olarak oradaki bir üreticiden alıyorduk. Beton şantiyeye geldiğinde akış-kanlığını tamamen yitirmiş oluyor, transmikserden12 pompanın haznesine bile zor akıyordu. Pompa da bu betonu basamıyor, devamlı tıkanıyordu. Beton santralı 20 dakika uzaklıktaydı. Transmiksere yüklenirken gayet akışkan ve normal görünümlü olan beton şantiye sahasına gelene kadar tüm akışkanlığını kaybediyordu. Yaptığımız testler sonucu anladık ki kul-lanılan beton çakılının içinde çok miktarda çakıl görünümlü kil topaklar vardı. Bu kil topaklar, beton şantiyeye varana kadar yavaş yavaş suyu emiyor ve tüm akışkanlığı yok ediyordu. Pompa basarken bu topaklar basınçla dağılarak kesekler oluşturuyor ve boru çeperlerine yapışarak

10 Derz:İkiyapıgereciarasındakidüzgünboşluk11 Lento:Pencere,kapıkirişi12 Transmikser:Betontaşımakiçinkullanılan,arkasındadönenbüyükbirkapalıkovası

olankamyon

22

1982

pompa borularını tıkıyordu. Beton satın aldığımız tesisin yönetimi, çakılın değiştirilerek 200 kilometre ötedeki sağlam bir kalker ocağından getiril-mesine yanaşmadı. Kendi santralımızı kurup, işletene ve çakıl sevkiyatını bir düzene koyana kadar iki, üç ay çok zorlandık.

Karo mozaikleri bir makine alarak şantiyede üretmeye karar verdik. Lentoları döktüğümüz prekast13 sahasının yanında, üzeri ahşap sundur-ma ve ondüle saçla kaplı kapalı bir alana makineyi yerleştirdik. Karo mo-zaiklerin alt ve kalın kısmını oluşturan normal çimentolu kuru harç beton üretim tesisinden geliyordu. Üstteki beyaz, ince çimentolu ve kalker taş-lı bölüm sundurma altında kurduğumuz bir betonyerde hazırlanıyordu. Üretim makinesinden çıkan karo mozaikler 24 saat kürde bekledikten sonra yine aynı sundurma altındaki silme makinesinde siliniyordu. Ardın-dan, tekrar su havuzunda kür için üç gün tutuluyor, sonra sulanarak bir hafta stokta bekletiliyordu. Burada, cila ve parlatma makinesine giriyor ve sonunda çok güzel karo mozaikler olarak çıkıyor ve sahaya gidiyordu.

Aynı sahada, atölyemizde ürettiğimiz çelik kalıplarla giriş katından ça-tıya çıkan merdivenleri sahanlıkta bölerek, iki parça halinde prekast olarak döktük. Merdiven kovasının kat ortasına gelen kısmında, dış cepheye yine düzgün yüzeyli L şeklinde üretilmiş bir lento koyuyor, merdivenleri aşa-ğıda temel kirişine, ortada bu lentoya, yukarıda ise üst döşeme kirişine oturtuyorduk. Merdiven kovasının yığma briket duvarları üst döşemenin 2,5 metre üstüne kadar yükselip bitiyor, merdiven montajları yapıldıktan sonra bu bölgeyi de yine prekast olarak ürettiğimiz beton döşemeyle ka-patıyorduk. Çok pratik ve kolay bir çözümdü. Yerinde dökme bir merdi-ven yapsak, beton ve kalıp işlerini yaparken hem briketlere zarar verebilir hem de rıht yüksekliği ve basamak genişliği tutmazsa daha büyük prob-lemler çıkabilirdi.

İşler yavaş yavaş düzene girmeye başlamış, bir arada çalışmanın ge-tirdiği zorunlu arkadaşlık ilişkileri olumlu yönde gelişmişti. İyi arkadaşlar-

13 Prekast:Öncedenayrıbirsahadadökülenbetonarmeeleman

23

1982

dan oluşan bir ekip olmuştuk. Akşamları kaldığımız barakanın salonunda tavla ve iskambil oynuyor, televizyon seyrediyor, muhabbet ediyorduk. Bazen de temizlik ve servis işleri yapan Satılmış’ın (Özcan) nasıl bulduğu-nu bilmediğimiz erotik veya güncel film kasetlerini izliyorduk. Enka Hufuf diye bir futbol takımı kurduk, şantiye imkânlarıyla düzgün bir futbol saha-sı yaptık. Zamanla Enka Jubail, Enka Wasia, Enka Riyad ve Enka Pompa İstasyonları şantiyeleriyle deplasmanlı maçlar yapmaya başladık.

Ortada önemli bir sorun yokken, daha evvel Seçil Ağabey’in başına gelen Şan’ın başına geldi ve proje yönetim firması Dar al-Handasah’nın baskısıyla Enka üst yönetimi o sıralar Amerika’da yaşayan inşaat mühen-disi Ali Pelin’i proje müdürü olarak atadı. Ali Ağabey, Şan’dan daha yaşlı ve tecrübeliydi. Gelmesi gerekli miydi, pek emin değilim, ama Ali Ağa-bey’in pratik bilgilerinden, takipçiliğinden ve herkesle kurabildiği iyi iliş-kilerden sonuna kadar faydalandık.

Ağustos ayında Mehmet, Al Khafji’de (Hafci) yeni alınan “Desalina-tion Plant” Projesine, Zafer de Jubail’de alınan yeni köprüler projesine şantiye şefi olarak tayin oldu. Zafer’le birlikte bizim için yeni bir yer olan Kuveyt sınırındaki Khafji’ye Mehmet’i ziyarete gittik. Sohbet etmek, balık tutmak ve şantiyeyi gezmek iyi bir değişiklik oldu. Bu arada Mehmet ma-saj, kadınlar, tabiat, deniz ve mistik çekiciliği görmek için Tayland ve Fili-pinler’e gitmek istediğini, istersek bizim de ona katılabileceğimizi söyle-di. Bu gezi için ekim ayının ikinci haftasını tarih olarak belirledik. Mehmet biletleri ayarlayacak, biz de ona hemen para gönderecektik.

Dönüşte Dammam-Hufuf arasında 120 kilometre hızla giderken, Maz-da 929’umun tekerleği akstan kopup arabamı terk etti. Takla atmamam büyük bir şanstı. Sebebi de yavaşlayana kadar tekerleğin çamurluğa sı-kışmasıydı. Yardım sever bir Suudi beni şantiyeye kadar bıraktı. Arabamı almaya giden tamir ekibimiz radyonun, diğer lastiklerin ve çeşitli akse-suvarların çalındığını görmüşler. Şantiyeye nerdeyse çıplak bir araba ge-tirdiler. Atölye arabayı toparlamak için bayağı uğraştı, ama arabam hiç eskisi gibi olamadı.

24

1982

Tayland ve Filipinler Gezisi (Ekim 1982)

Dammam-Bangkok uçuşu o güne kadar yaptığım en uzun uçak yolculu-ğuydu. Seyahatten önceki bir ay içerisinde hafta sonları bir araya gelip, Mehmet’in daha evvelki gidişinde edindiği tecrübelere göre planlar yap-tık. Herkes kullanacağı parayı “traveler’s cheque” haline getirip, yanına aldı. Bangkok’ta iki gün kalacağımız otelde rezervasyon yaptırdık. Patta-ya’da ise oteli görerek seçmeye karar verdik. Tabii, Manila için de otel rezervasyonumuzu yaptırdık. Uçakta Bussines Class’ın hemen arkasında ayaklarımızı uzatabileceğimiz oldukça geniş bir aralığı olan koltuklarda oturup içeceklerimizi yudumlarken bu planları gözden geçirdik. Biraz sohbet, biraz uykuyla yolculuğu tamamladık. Sabah saatlerinde Bang-kok’a indik. Güler yüzlü pasaport ve gümrük görevlilerinden sonra hayli nemli ve sıcak Bangkok havasına çıktık.

Trafiğin çok yoğun ve yer yer yolların tıkalı olmasından dolayı otelimize ancak iki saatte gidebildik. O trafik karmaşasında klimasız takside iki saat geçirmek morallerimiz bozdu, ama otelde bir duş alıp, birkaç saat uyu-duktan sonra kendimize geldik.

Otele yakın, nehir kenarında, turistlere hitap eden bir Tay restoranında ızgara jumbo karides, yeşil salata ve ‘Sauvignon Blanc’ şarapla güzel bir öğle yemeği yedik. Karşı yakada, tekneler üzerine çatılmış tenekelerden oluşan mahalleyi ve oradaki hareketliliği seyrettik. Çamurlu sulardan kay-naklanan ama neyin sebep olduğunu bilmediğimiz bir kokuya alışana ka-dar zorlandık. Günün gerisini buralara gelen tüm bekarların programına uyarak geçirdik. Akşamüstü bir Tay masaj salonuna, akşam yemeği için güzel bir restorana, gece ise bir kulübe gittik.

Bir sonraki gün de hemen hemen aynı programı uyguladıktan sonra üçüncü gün tuttuğumuz bir taksiyle 80 kilometre güneydeki Pattaya adlı sayfiye kasabasına gittik. Orada görerek seçtiğimiz güzel bir tatil köyüne yerleştik. Üçümüzün odaları da yan yanaydı ve aralarında birbirlerine ge-çiş kapıları vardı. Akşam otelin lokantasında yemek yedik, biraz barda ta-kıldık. Zafer ve Mehmet yorgun olduklarını söyleyerek odaya çıkınca ben de yatmaya gittim. Ancak, uyuyamayınca Zafer’le Mehmet’in odalarına gittim ama oralı olmadılar. Aşağıya inip oyalanacak bir şeyler aradım. Bar

25

1982

Zafer Gür, Mehmet İmre ve ben

ve lokanta kapanmıştı. “Nerede içki içebilirim?” deyince otelin önünden geçen dolmuşlara binerek gidebileceğim bar ve eğlence yerlerini tarif ettiler. Dolmuştan indiğim yerde, ortada 50 kişinin oturabileceği dairesel kocaman bir barı olan müzikli bir yere girdim. Barın sakin bir kısmına oturup bir içki söyledim. Etraftakiler hep Uzakdoğulu tiplerdi ve kadınlar çoğunluktu. Kimse bana bakmıyor ve ilgilenmiyordu. Sonra uzun boylu erkeksi tipli bir kadın yanıma geldi, bir içki ısmarlayıp ısmarlamayacağımı sordu. “Hayır” deyince ısrar etmeden gitti. Sonra oldukça güzel yerli bir kadın geldi. Ona “Evet” deyince bütün barda bir alkış kıyamet koptu. Herkes beni gözlüyor, ne yapacağımı merak ediyormuş. Geç vakit revü ve şarkıcılar çıktı. O akşam çok eğlendim. Ertesi gün bizimkilere anlatınca “O saatte yalnız çıkmaya korkmadın mı?” dediler. “Hayır” dedim, onlar da “Bu akşam bizi de götür” dediler.

Pattaya’da dört gün havuz, deniz, kızlar, bar ve gece kulüplerinde tam is-tediğimiz gibi çok güzel günler geçirdik. Hayatımda ilk defa jet skiye bin-dim. Yine ilk defa kızlardan birinin getirdiği esrarlı sigaradan içtim. Bunun sigaradan farkı ne diye anlamak için birkaç tane içince sabaha karşı ka-buslar gördüm, Mehmet de beni hastaneye götürdü. Bir iki saat serum

26

1982

bağlanınca normale döndüm. Tüm gün beraber olmak biz üç arkadaşı birbirimize daha çok yaklaştırdı. Manila’ya gitme günü geldiğinde, gidip gitmeme kararı verirken bayağı zorlandık. Sonunda programa uyarak bir taksiyle Bangkok Havaalanı ve yine Tay Havayolları’yla üç buçuk saatlik bir yolculukla ver elini Manila…

Manila’dan aklımda kalan fazla bir şey yok; şehir merkezinde bir otel, deniz kabuklarından yapılma bir yemek servis takımı aldığımız alışveriş merkezi ve çok kalabalık, gürültülü bir barlar sokağı. İki gün kaldıktan sonra Pattaya daha cazip deyip biletlerimizin gününü değiştirdik, tekrar Bankgok ve Pattaya’ya döndük.

Kalan beş günümüz için bir program yaptık. Elimizde kalan “traveler’s checque”leri bitirmek için beş güne böldük ve orası için günlük hayli yüksek bir para çıktı. İyi restoranlarda güzel yemekler yedik, iyi şarap-lar içtik. Tay boks müsabakalarına, gey gösterilerine, müzikli kulüplere gittik. Tarihi ve turistik yerler genellikle Budist tapınaklarıydı. Motosiklet kiralayarak belli başlı olanlarına gittik. Budist rahiplerle muhabbet ettik. Her evin önünde Buda heykelleri ve bir tabak içinde yiyecekler vardı. Bize, bunu bereket getirmesi için yaptıklarını ve bir gelenek olduğunu anlattılar.

Bu günlerden birinde, trafik soldan olduğu için sağdan giden Mehmet ciddi bir trafik kazası geçirdi. Fakat çok önemli bir şey olmadan, kazayı birkaç çizikle atlattı. Ondan sonra insan veya bisikletlerin çektiği iki kişilik fayton benzeri çekçeklerle dolaştık.

Bu tatil Zafer ve Mehmet’le olan arkadaşlığımızı, uzun yıllar sürecek çok daha yakın ve kalıcı bir dostluğa dönüştürdü. Tatil dönüşü uykusuz ge-celer dolayısıyla bayağı uzun süren bir göz iltihabı geçirdim. Gözlerim, Bangkok’tan aldığım bordo renkli Lacoste tişörtle aynı renk oldu ve arka-daşlar birkaç hafta benimle “tavşan gözlü” diye alay ettiler.

Dönüşümde beni en çok uğraştıran şey, altyapı işlerini yapan Koreli firmanın bütün sokakları kazmasıyla ortaya çıkan problemleri çözmekti. Sokak sokak ne zaman işe başlayacakları ne zaman bitirecekleri konusun-

27

1983

Romanya Gezisi

1983 yılı mayıs ayı başında, bir senedir uzak kaldığım için İstanbul’a tatile gittim. Bu sırada 26 yaşındaydım. Sınıf arkadaşlarımın çoğu evlenmiş, hatta çocukları olmuştu. Onların katkısıyla yeni kız arkadaşlarla tanıştı-rıldım. Ama birbirimizi yeteri kadar tanıyacak süre olmadığı için bunlar sadece hafızamda güzel birer anı olarak kaldı. O sıralar amcam ikinci

da bir program üzerinde anlaşmamız iki ay sürdü. Bu arada briket, sera-mik, kapı, pencere ve çatı işleri biraz aksadı. Daha sonraki aylarda yine düzene girdik ve işin gecikmeden bitmesini emniyete alabildik. Bu arada briket işlerini yapan taşeron firmanın sahibi Adnan Bey ve Şantiye Şefi Müjdat Bey, seramik işlerini yapan taşeron firmanın sahibi Nevzat (Tekin) ve Ayhan (Kılıçöte) beyler işlerini son derece disiplinli ve programında yapan kişi ve firmalar olarak aklımda kaldı.

Kırıkkale, Jubail ve Hufuf’ta beton santralları, pompalar, hatta vinçler, tek bir aileden yetişme operatör ve formenler vasıtasıyla işletiliyordu. Bu aileler genelde bu özel işleri iyi yapmalarına rağmen hayli kaprisli davranırlar ve yöneticilerle ufak tefek problemlerden dolayı çekişir, hatta kavga ederlerdi. “Yemek geç geldi, yemek iyi değildi, su getirenler bizi unuttu,” gibi sudan sebeplerle işi durdurur, kaos yaratırlar, sonra ne ka-dar önemli oldukları vurgulandığında işbaşı yaparlardı.

Hufuf’ta bu arkadaşlardan biri pompa ve vinç operatörü olarak çalışı-yordu. Abuk sabuk şeylerden dolayı işe gelmez, bırakır kampa giderdi. Yine buna benzer bir problemde artık dayanamadım ve adamı işten çı-kardım. Jubail’de yanımda şoför olarak çalışan bir arkadaşı, bu işleri hiç yapmamış olmasına rağmen, o işe verdim. Bir hafta işler biraz aksadı, ama sonra o da bu işi çok iyi yaparak, bu işleri başkalarının da yapabi-leceğini hem o aileye ve hem bize gösterdi. Bu aile düzenleri de tedrici olarak ortadan kalktı.

28

1983

el araba alım satımı yapmaya başlamıştı. Birikimlerimin bir kısmıyla ilk arabamı, 1977 model bir Peugeot 504 aldım. Babamla erkek kardeşim Urçun mobilya kerestesi satan bir mağaza açmışlardı. O mağazada on-larla ve komşularıyla politika ve Arabistan muhabbetleri yaptım. Annemi (Lamia Sağnaklar) yeni arabamla Boğaz’a, Şile’ye ve Abant’a gezmeye götürdüm. Çok mutlu olduğunu ve o mutlu yüzünü hâlâ hatırlarım.

Aynı sıralarda Zafer ve Mehmet de İstanbul’daydı. Enka’ya uğrayıp Şa-rık Ağabey’e bir merhaba diyelim dedik. Bizi çok sıcak karşıladı. Akşam evine bir şeyler içmeye davet etti. Şarık Ağabey’in eşi Lale Abla’yla da ilk defa orada tanıştık. Ziyaret sırasında Şarık Ağabey ertesi gün Genel Kurul toplantısı olduğunu ve bizim de orada olmamızı istediğini söyledi. Gittiğimizde toplantıdakilere bizi, Enka’nın genç ve ümit vaat eden yö-neticileri olarak tanıştırdı. Hepimiz çok mutlu olduk.

Aynı akşam Boğaz’da, bir lokantada yemek yerken Tay üçlüsü olarak Ro-manya’ya gitmeye karar verdik. Ertesi gün benim arabama gerekli giriş çıkış evraklarını ve hepimize enternasyonal ehliyet aldık. Enka Pazarla-ma’nın Bükreş şubesini yöneten Burhan Ağabey’e geleceğimizi haber verdik. Mayıs 1983’te, bir cumartesi günü sabah erkenden yola çıktık. Karadeniz sahilini takip ederek akşam Bükreş’e vardık. Bu sırada Bulga-ristan ve Romanya komünist rejimle yönetiliyordu. Hem sınır kapılarında hem de yollarda resmi görevlilerce devamlı alıkonulduk. Bu durumları, ufak tefek hediyeler ve güler yüzle atlatıyorduk, ama zaman alıyordu. Ağaçların şemsiye gibi kapadığı yollardan geçtik, tepelerdeki ilkbahar yeşilinin güzellikleri arasından, masmavi Karadeniz’i seyrettik. Varna’da limanın yanından geçerken durduk, büyük gemilerin yüklenip boşaltıl-masını izlerken gümrük geçişinde aldığımız viskiyi, şişe kapağını kadeh olarak kullanıp, içtik. Varna çıkışı, bir tepe üzerinde ahşap bir gece ku-lübünde yemek yerken akşam için hazırlık yapan orkestra elemanlarıyla sohbet ettik. Günün en moda parçalarını çok güzel çalıyorlardı. Bizim için de birkaç tane çaldılar. Eğlenceli ve değişik bir yolculuktu…

Bükreş’te Burhan Ağabey’le şimdi adını hatırlamadığım güzelce bir otel-de buluştuk. Restoranda, kabare benzeri bir gösteri izlerken Campari ve portakal suyu, sonra da votka içtik. Seyahat yorgunluğu ve içkiyi fazla kaçırmaktan dolayı sarhoş olduk. Hepimizi odalarımıza tek tek Burhan Ağabey götürdü ve o akşam deliksiz bir uyku çektik.

29

1983

Ertesi sabah Burhan Ağabey’in bir aylığına kiraladığı ama bizim sade-ce bir hafta kalacağımız göl kenarındaki villaya yerleştik. Çok güzel bir bahçesi, hepimize yetecek sayıda banyo ve tuvaletli odası, kayıkhanesi ve hemen yanında bir kürek okulu olduğunu hatırlıyorum. Havanın çok sıcak olmamasına rağmen göle girdik, kürekçilerle şakalaştık ve iskelede güneşlendik. Akşamüstü, erkekli kadınlı, sayısını şimdi hatırlamadığım misafirlerimiz geldi. Kaşkaval dedikleri kaşar peyniri, tam buğday ekme-ği, salam ve votkayla saat sekiz olmadan herkes sarhoş olmuştu. Danslar ettik, şarkılar söyledik ve samimiyet arttı. Geç saatlere kadar eğlendik, sonunda odamızı ve yatağı zor bulduk. Bu düzen bazen aynı, bazen farklı gruplarla ama aynı cins yemek ve içkilerle bir hafta devam etti. Çok eğ-lendik.

Yeni insanlar tanıdık. Onlarla komünizm ve kapitalizm üzerine konuştuk. Seyahat özgürlükleri pek yoktu. Önceden başvurarak yazlık kasabalara, gösterilen otellerde kalmaya gidebiliyorlardı. Onun için bizim oralara gelmemiz onları şaşırtmış, biraz da kıskandırmıştı. Devlet ne satıyorsa onu aldıkları, magazin denilen mağazalardan alışveriş yapıyorlardı. Bu mağazalarda yağ, süt, kalitesiz sebze-meyve, et, tavuk ve benzeri gıda ürünleriyle kalitesiz tekstil ürünleri vardı. Tavsiyeyle götürdüğümüz si-gara, viski ve naylon çoraplar çok makbule geçti. Bir sürü kontrol nok-tası, çok sayıda asker ve polis olduğu için fazla dolaşmadık. Onun için Bükreş’e giden anayol, otel ve göl kenarındaki villa dışında pek bir yer göremedik. Ama günlük telaşenin bizim ülkemizden pek farkı yoktu, di-yebilirim.

Dönüşte Romanya-Bulgaristan sınırında, bizden kaldığımız her gün için 100 dolar harcadığımızı gösteren faturaları istediler. Otele ödediğimiz 200’er dolar dışında bir harcama gösteremediğimiz için bizden 500’er dolar bozdurup bankaya yatırmamızı istediler. Ben çok kızıp itiraz edince, arabamızı bir köşeye çektirerek bizi üç saat beklettiler. Zafer ve Mehmet beni uzak tutarak memurlarla anlaştılar. Gümrükçülere 50 dolar verip, bankaya 200’er dolar yatırınca, sonunda dört saatte gümrükten çıktık.

Gece geç saatlerde Türk gümrüğüne geldiğimizde, bu sefer de onlar “Siz Avrupa’dan üç küçük el çantasıyla mı dönüyorsunuz? Muhakkak bir şeyler gizliyorsunuzdur,” diyerek, arabanın kapı kaplamalarına kadar her yeri açarak aradılar. Romanya kapısındaki tecrübemiz dolayısıyla hiç ses

30

1983

Yaz sonuna doğru Hufuf’ta bölge bölge villaları işverene teslim etme-ye başladık. İşin kalitesinden herkes memnundu. Ufak tefek aksaklıklar olsa da hemen gideriyorduk.

Hufuf 500 Villa Projesi benim için çok önemli bir tecrübe oldu. Çok sayıda mühendis ve mimar çalışıyordu ve bir ekip olabilmiştik. Herkes ta-kıldığı yerlerde kendisine destek verip yardımcı olacak bir ekip arkadaşı bulabiliyordu. Döşemelerde kullandığımız Peri marka hazır kalıp sistemi (Düşen başlıklı dikmeler ve bu başlıklara bağlanan alüminyum kirişler-le 60x120 santim alüminyum çerçeveli panolardan oluşuyordu.) beton yüzeyinde 60x120 santim izler bırakıyordu ve bu güzel olmuyordu. Dik-me yüksekliklerini ayarlayarak, üstlerine naylon kaplı kontrplak tabakaları koyduk ve milimetrik aralıkları ahşap macunuyla doldurduk. Vibratör kul-lanımını da her yarım metrekare için yarım dakika olarak belirledik. Haki-katen çok güzel yüzeyler elde ettik. Bu arada 200 kilometre mesafeden getirdiğimiz kalker taşı ve konkasörden14 çıkan kalın kum ile çöl kumunu karıştırarak elde ettiğimiz 330 dozlu beton da bu mükemmel sonuçta büyük rol oynadı. Prekast sahasında çelik kalıplarla yaptığımız lentoları da daha sonra naylon kaplı kontrplakla kapladık ve daha az delikli güzel yüzeyler elde ettik.

14 Konkasör:İnşaatta;yol,yapıvb.yapımındakullanılacakçakılları,taşlarıeldeetmekiçin,büyükkayalarıkırıpufalamayayarayanmakine

çıkarmadık ve saatlerce bekledik. Gümrük çıkışı sabaha karşı oldu ve he-men gittik bir otelde yattık, ertesi gün İstanbul’a döndük.

Eve ulaştığımda ablamı, kucağında ilk çocuğu Onat’la, oturma odasına yapılmış bir yatakta yatarken buldum. Ben Romanya’dayken doğum yap-mış, ama o zaman telefonla bana ulaşma imkânları olmadığı için haber verememişlerdi. İstanbul’da kaldığım iki gün Onat’la haşır neşir olmak beni mutlu etti. Daha sonra tekrar Hufuf’a döndüm.

31

1983

Ustaların eli alışınca, beyaz briketler harika bir santimlik derin derzler-le bana gotik mimarinin taş kaplamaları gibi gözüktü. Tesisat geçişlerini kapamak için kullandığımız briket tozunu mimarımız Hüsamettin Işıklar deneyerek buldu. Beyaz çimento ve rengi tutturmak için koyduğumuz siyah çimentoya biraz da marangoz tutkalı ekleniyordu. Derzlere dikkat ederek yapılan dolgular, briket üzerinde gerçekten neredeyse hiç iz bı-rakmadı. Prekast merdivenlerdeki ufak tefek çatlakları donatı takviyesi ve dikkatli montajla çözdük. Boşluklar çok düzgün ve ebadında bırakıldığı için kapı ve pencereler çok rahat monte edildi. Boşluklar, yanlarda beyaz lento birleşimlerinde gri mastikle dolduruldu ve şık durdu. Kendi üretti-ğimiz karo mozaikler hem desen ve renk hem de ebat olarak çok kaliteli oldu. İşçilik de özenli yapılıp şerbet dikkatli verilince temiz ve güzel bir iş çıktı ortaya.

Hufuf 500 villa inşaatından bir fotoğraf

32

1983

Amerika’da İngilizce Öğreniyorum

Temmuz ayında, planladığım gibi, İngilizce öğrenmek için ayrılacağımı Ali Bey ve Şan’la paylaştım. Sağ olsunlar anlayış gösterdiler, hatta Ali Ağabey, yukarıdan bir tavsiye aldı mı bilemem, kurslara devam ettiğim sürece maaşımı yatıracağını söyledi. Tabii, bu benim için bir prim oldu.

Ali Ağabey, Amerika’da İngilizce öğrenmek istiyorsam bunun için en iyi şehrin Boston, en iyi kursun ise ELS Language Center olduğu konusunda bana tavsiyede bulundu. Ailesi Boston’da yaşadığı için “Acemi günlerin-de sana destek olabilirler,” dedi. Sıcağa alıştığımız için ben Miami, New Orleans gibi yerleri düşünmüştüm, ama onu dinledim, Boston ELS’ye başvurdum. Bana davetiye yolladılar. O davetiyeyle Amerikan Konsolos-luğu’ndan bir yıllık vizemi aldım. Ekim ayı başında, bir veda yemeğiyle şantiyeden ayrılıp Türkiye’ye döndüm.

İstanbul’da fazla oyalanmadım. Ailemi gördüm. Özellikle yeğenim Onat’ı sevip sıkıştırdım. Biletimi aldım ve Ekim 1983’te Pan Am’la ikinci okyanus aşırı uçak yolculuğuma çıktım.

Boston uçağında eğitim için Amerika’ya giden çok sayıda subay vardı. Onlarla Devlet Başkanı Evren ve yaklaşan seçimler konusunda sohbet ettik. Onlar seçimleri Turgut Sunalp’ın MDP’si kazanacak diye düşünüyor-lardı. Turgut Özal’a hiç, Erdal İnönü’ye ise biraz şans tanıyorlardı. Ameri-ka’daki eğitimlerinin ideolojik değil, teknolojik olduğu konusunun altını çizdiler. Benim elimdeki Harold Robbins romanına bir hayli küçümser bir

Hafif beton teras şapı ilk yapıldığında biraz problemli oldu. Çatlak-lar ve pürüzlü yüzey zamanla dikkat ve iyi işçilikle düzeltildi. Ahşap sü-pürgelikler 10 santim yükseklik ve 1,5 santim kalınlığında olarak maran-gozhanede yapıldı, cilalandı ve yerleştirildiğinde çok şık durdu. Suudi Arabistan’da her türlü malzeme ve yedek parça kolay bulunduğu için neredeyse hiç lojistik sıkıntı çekmedik. Yemekler, kamp ve sosyal faaliyet-ler problem çıkmayacak kadar iyiydi. Biz genç yöneticiler iyi iş çıkardık diyebilirim.

33

1983

şekilde baktılar. Biraz sohbet, biraz kitap ve biraz uyku, aktarmalarda te-laşla Boston’a vardık.

İlk hafta genellikle otelde, bir gece de Ali Ağabey’in ailesinde kaldım. Sonra tercihim doğrultusunda ELS’te tanıştığım Suriyeli arkadaşla bir ailenin yanına taşındık. Bu evde 45-50 yaşlarında bir kadın ve 18 yaşın-daki oğlu oturuyordu. Bize verdikleri odaların banyo ve tuvaleti ortaktı. Kahvaltı ve akşam yemeği veriyorlardı. Şehrin dışındaydı ama 15 dakika yürüyüşten sonra trene biniyor, okulun önünde iniyorduk.

Günde beş saat ders alıyorduk. Sekiz seviyeli derecelendirmede vardı. Seviye sınavı neticesinde ben üçüncü seviyeden başladım. Çoğunlukla Güney Amerika ve İspanya’dan gelenler vardı. Aralarında hep İspanyolca konuştukları için kulağım daha çok İspanyolca’ya alışmaya başlamıştı. Ta-bii, bir de Perulu Enrique’yle samimi arkadaş olunca daha çok İspanyolca duymaya başladım. Bunu okul yönetimine anlattım ve biraz da ısrarcı olunca dördüncü seviyede değişik lisanlarda olanları bir araya topladıkla-rı bir sınıf açtılar. Böylece, herkes aralarında İngilizce konuşmak zorunda kalıyordu.

Bu grupla iyi arkadaş olduk. Hafta sonu gezileri düzenleyip Montreal, Ottawa, New York ve çevredeki kayak merkezlerine gittik. Dersler dışın-da en az iki saat dil bilgisi ve kelime ezberleme üzerinde çalışıyordum. Öğrendiklerimi muhakkak günlük sohbetlerde kullanıyordum. Geldiği-min üçüncü ayında Boston Üniversitesi yurduna geçtim. Orada Ameri-kalı arkadaşlar edinme fırsatı buldum. Üç ay orada kalmamın İngilizce öğrenmeme çok büyük katkısı oldu. Değişik kültürlerden insanlar tanı-dım. Onların düşünce tarzı ve olaylara yaklaşımı hakkında bilgi sahibi oldum. Mesela tanıştığım bir Amerikalıya Türkiye’den olduğumu söyle-yince Amerika’nın hangi eyaleti olduğunu sordu! Ondan sonraki birkaç kişi de aynı soruyu sorunca bu, bende onların dünyaya bakış tarzının çok farklı olduğu görüşünü yarattı. Ama sonra öğrendim ki eğitim sistemleri dünya coğrafyası hakkında bizimki kadar detaya girmiyordu. Sınıfımdaki Alman, biz Türklere bakınca Almanya’da yaşayanlardan farklı Türkler gör-düğünü söyledi. Konuyu biraz açmasını isteyince, “Siz buradaki ortama hemen adapte olmuşunuz. Bizim oradakiler ise bunu yapamıyor,” dedi. Ben de bu konunun hem Almanya hem Türkiye’de çok tartışıldığını, bu-nun milliyetle değil, yaşam tarzlarıyla ilgili olduğu sonucu çıktığını an-

34

1984

latmaya çalıştım. Büyük şehirlerden gelenlerin daha kısa, küçük şehir ve köylerden gelenlerin ise daha zor ve uzun adaptasyon sürecine ihtiyaç duymasının normal olduğunu açıkladım. Daha fazla bir şey söylemedi, ama bu açıklamanın onu tatmin etmediğini düşünüyorum. Bir İspanyol, “Siz Emevilerin torunusunuz değil mi?” diye sordu. “Hayır onlar Arap kökenli, biz Türküz,” dedim. “Türkler ile Araplar aynıdır diye biliyorum,” dedi. Bir süre beraber kaldığımız Suriyeli arkadaşım Atatürk’ün Türk ol-madığını iddia etti.

Şu çıkarım galiba en doğrusu diye düşündüğümü hatırlıyorum: İnsanları milliyetine göre değil, bilgi ve kişiliklerine göre değerlendirmek lazım.

Şubat ayında, yedinci seviye derslerine girerken, evi aradığımda babam, “Niyazi Galipoğulları aradı ve senin aramanı istiyor,” dedi. Aradığımda, Sinan Tara’nın Medine Konut Projesi’nden ayrılıp İstanbul’a döndüğünü ve onun yerine benim gitmemi istediğini söyledi.

Okul yönetimine yedinci seviye bittikten sonra ayrılacağımı söyledim. Onlar da aybaşında bir sınav olduğunu ve o sınavdan 75’in üzerinde alır-sam sertifikamı kursu tamamlamış gibi vereceklerini söylediler. Son bir iki hafta pek istediğim gibi çalışamadım, ama sınavdan 80 alarak sertifikamı aldım. Sertifikamda, “İngilizce öğretmenliği yapabilir,” yazıyordu. Beş ayda İngilizce öğretmeni olmak! Bu beni bayağı mutlu etti.

Mart ayının ikinci haftası İstanbul’a döndüm. Türkiye’de seçimler yapıl-mış, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi iktidar olmuştu. O zamanlar bir araya gelmesi imkânsız denilen her görüşten insanın bu partiden milletvekili olduğu söyleniyor, yazılıyordu. Bu, bende de bir sempati yarattı, diyebili-rim. Hep kutuplaşma siyasetiyle yönetilen ve insanların birbirini sırf siyasi görüşü farklı diye öldürebildiği bir dönemden sonra, farklı görüşlerin bir parti çatısı altında birleşerek Türkiye’yi yönetmeye aday olması seçmen-lerin sempatisini kazanmış ve bu yeni partiyi iktidara taşımıştı.

Bir hafta ailem ve arkadaşlarımla hasret giderdim. Birikimlerimi değer-lendirmek için babamın tavsiyesiyle Suadiye’de, deniz tarafında, eski bir binanın 140 metrekarelik çatı katını satın aldım. Çok kötü durumdaydı ve giriş katında mahallenin tüm kedilerini kapının önüne toplayıp, besleyen yaşlı bir kadın oturuyordu. Biraz düşünsem almazdım belki, ama yeri ho-şuma gitti ve birikimlerimin yarısını yatırıp evi aldım.

35

Şantiyeci 1984

Medine 2084 Villa İnşaatı, Suudi Arabistan

Mart 1984’te Suudi Havayolları’yla Cidde’ye, oradan da Medine’ye uçtum. Kutlutaş’la ortak yaptığımız 2.084 villa projesindeki görevime başladım.

İlk izlenimime göre insanlar benden iki yaş küçük olan Sinan’ı, gelece-ğin patronu olarak hızlı bir eğitimde diye düşündüklerinden, bu görevde yadırgamamışlardı. Ama beni bu görev için çok genç bulduklarını bir şe-kilde ifade ediyorlardı.

Enka ve Kutlutaş, idareye karşı tek sorumlu olarak gözükecek bir “Or-tak Girişim Şirketi” oluşturmuştu. Projenin üst düzey yönetimini bu or-tak girişim yapıyordu. Onun altında ise villaları yarı yarıya paylaştırılmış olarak inşa eden Enka ve Kutlutaş’ın kendi organizasyonları vardı. Ortak girişimin proje müdürü, Kutlutaş’ın getirdiği eski bakan Neşet Akman-dor, proje müdür yardımcısı ise Enka’nın atadığı ve Jubail’de benim saha şefliğimi yapmış Deniz Oymak’tı. Kutlutaş’ın inşaat organizasyonunun başında şantiye şefi Şükrü (Karamollaoğlu) Bey, Enka’nınkinde ise Selçuk Bosnalı vardı. Ben Enka organizasyonunda, sahadan sorumlu şantiye şef yardımcısıyken yine Jubail’den tanıdığım Öner Çelikkol iç işlerden so-rumluydu.

Proje başlayalı iki seneye yakın olmuştu, ama sahada sadece kaba inşaat ve kısmen altyapı işleri yapılıyordu. Projeler hâlâ onaylanmamıştı ve her şey ortak girişim şirketinin riskinde yapılıyordu. Mekanik ve elekt-rik projeleri de onaylı değildi, duvarlardan ve döşemeden geçen tesisat yapılamıyor, yerine boşluklar bırakılıyordu. Geçiş boşlukları da bu onaylı olmayan projelere göre bırakılıyordu. İnşaat kontrolleri bir Suudi firma tarafından yapılıyordu. Onlarca Hintli ve Pakistanlıdan oluşan bir ekip kurmuşlardı. Kampımız hemen inşaat sahasına bitişik, Enka ve Kutlutaş tarafından yan yana yapılmış iki farklı kamptan oluşuyordu.

Proje 2.084 villa, 482.000 metrekare kapalı alan içeriyordu, 600.000 metreküp beton, 40.000 ton inşaat demiri vardı. Binaların iç ve dış du-varları tamamen betonarme, yerler mozaik, duvar ve tavanlar betonar-

36

1984

me döşemenin üzerine yüzey yoklaması (yüzeyin macunla düzeltilme-si) ve boya idi. Bu villalar eski bir çöp sahasına oturuyordu. Sahadaki çöplerin temizliğini, saha dolgularıyla tüm altyapı hatları ve yollarını biz yapıyorduk.

Birkaç problemli yer dışında genel saha kazı ve dolgusu temel alt kot-larına göre hemen hemen bitmişti. Temel yerleşimler ölçme ekibi tara-fından işaretlendikten sonra grobeton dökülüyor, bunun üzerine demir-ler bağlanıyor, temel kalıpları yerleştirilerek şerit temel diye tarif edilen temel betonu dökülüyordu. Daha sonra boşluklar, karışımı ayarlanmış dolgu malzemesiyle doldurularak üzerine demirli döşeme betonu dökü-lüyordu. Tesisat projeleri devamlı revize edildiği için ıslak hacimlerin dö-şemesi, boruların sonradan döşenebilmesi için dökülmüyor, dolgu olarak kalıyordu. Daha sonra tünel kalıpların15 kolay ve doğru olarak konulabil-mesi için ‘kicker’ dediğimiz perdelerin ilk 15 santimi dökülüyordu. Ardın-dan demirciler perde demirlerini bağlıyor, tünel kalıplar yerleştirildikten sonra üst döşeme demirleri bağlanıyor, duvarlar ve üst döşeme betonu birlikte dökülüyordu. Tünel kalıpların alınabilmesi için dış duvarların bü-yük bir kısmı dökülmüyordu. Bu kısımların dış kalıpları, tünel kalıplar alın-dıktan sonra konuyor, demirler içten bağlanıyor, elle taşınabilir panolar vasıtasıyla iç kalıplar kuruluyor, üstte bırakılan boş bir kısımdan betonları dökülüyordu. Daha sonra dış cephe yoğun bir strafor tabakasıyla kapla-nıyor, fasat16 diye tarif ettiğimiz dış geçirme beton duvarların demirleri bağlanıyor, pencere ve kapı boşlukları için kutular yerleştiriliyor ve fasat kalıbı konarak beton dökülüyordu. Fasat kalıbı temelden beş santim dı-şarı taştığı için alta ahşap kapamalar konup dikmelerle destekleniyordu. Fasat kısmı ve merdiven kovaları17 üst döşemenin iki, üç metre üstüne kadar çıkıyor ve teras duvarları olan bu kısımlarda daha sonra iç kalıp-

15 Tünelkalıplar:Betonarmeduvarlarveüstdöşemeninbirliktedökülmesinisağlayankalıpsistemi

16 Fasat:Cephe,yüz17 Merdivenkovası:Merdivenlerinyerleştiğiinşaatboşluğu

37

1984

ları konuyor, bir faz daha beton dökülüyordu. Yine bu safhada dökülen merdiven kovalarına, açık bırakılan üst taraflarından prekast merdivenler monte ediliyor, en son merdiven kovası üst döşemesi de yine prekast olarak yerleştiriliyordu. Terastaki yüksek duvarların içindeki süs panelleri de daha sonra prekast olarak yerine yerleştiriliyordu.

Tünel kalıp ve beton kısmı daha evvelki tecrübeler dolayısıyla gayet iyi çözülmüştü ve fazla bir problem çıkmıyordu. Ancak kapama duvarla-rı, fasat duvarları, teras duvarları ve merdiven kovası kalıp ve betonları-nın her safhası problemliydi. Kaliteli bir iş çıkması neredeyse imkansızdı. Özellikle kapama duvarlarını mevcut sistemle şişme ve dönme olmadan, şakulünde ve aksında dökmek son derecede zordu.

Bu şekilde çıkan bu duvarların üstüne kapanan fasat duvarları da ister istemez mevcut problemlerden etkileniyordu. Teras duvarları ve dola-yısıyla süs boşlukları da şişme, dönme gibi sebeplerle çok baş ağrıttı. Merdiven kovaları da aynı sebeplerden problemliydi. Bu konularda ken-di aramızda, Kutlutaş tarafıyla ve ortak girişim yönetimiyle çok konuştuk. Uzun tartışmalar ve arayışlar oldu. Ancak bir sistem değişikliğine gidi-

Medine villa projesinin değişik evrelerinden görüntüler

38

1984

lecekse bunun projelendirilmesi, onaylatılması ve işverene izahı gereki-yordu. Zaten onaysız projelerle kendi riskimize yaptığımız işlerin iyi ya-pılamadığını itiraf etmek anlamına gelecek bir değişikliği kimse yapmak istemedi. Aylık istihkakların tek kaynağı da bu beton işleriydi. Her defa-sında, kalıbı daha iyi yapmak ve daha dikkatli beton dökmek en doğrusu olacaktır dedik, ama bunun yarattığı problemler çok yıkıcı oldu.

Bana göre doğrusu, tünel betonlarından sonra kapama duvarları, merdiven kovası ve parapetleri briket yapmak ve fasat duvar betonları yerine izolasyonlu ve fiber netli18 sıva yapmak işin kalitesini çok yukarılara taşırdı. Ancak işverenin talepleri ve baştan seçilen metot bunu gerektir-diği için öyle devam ettik.

İnce işlere başlayacağımız zaman işveren ve kontrol ekibi ölçü ve mas-tarlarla sahaya çıktı ve şartnamedeki toleransların, ki bu kısa açıklıklarda yarım, uzun açıklıklarda bir santim mertebesindeydi, dışına çıkan her ye-rin tıraşlanmasını ve düzeltilmesini istedi. Çok büyük kırma ve tamir ekip-leri kurmak zorunda kaldık. Kırma işinde kullandığımız aletlerin üreticisi, bize sattığı makine ve uçları bizim hatalı işler için özel geliştirdi ve satış rekorları kırdı.

Kardeşim Evleniyor

1984 Ekim ayı içinde benim doğum günüme denk gelen bir gün İstan-bul’da kardeşim Urçun’un nikahı vardı. Ablamın nikahına gidemediğim için üzülmüştüm. Bu sefer ayarlayıp birkaç günlüğüne İstanbul’a gittim. Düğün aynı zamanda benim doğum günü partim de oldu. Sıkıntılı bir iş ortamından sonra bana gayet iyi geldi ve biraz moralim düzeldi.

18 Fibernet;fiberdenyapılmaağ

39

1984

Yeni çıkan tamir ve kırım işleriyle beraber mekanik ve elektrik işlere başladık. Şantiyelerin nüfusu planlananın çok çok üstüne çıktı. Zaten ge-cikmiştik bu daha problemli hale geldi. Bu arada kötü bir grev tecrübesi de yaşadım.

Kamplarımız iş yerine çok yakın olmasına rağmen işçileri otobüslerle taşıyorduk. Nüfus artınca otobüsler yetmemeye başladı. Beş dakikalık otobüs yolculuğunu ya kaldıracak ve herkes yürüsün diyecektik ya da belediye otobüslerinde olduğu gibi koltukların bir kısmını kaldırıp daha çok insanın ayakta seyahat etmesini sağlayacaktık. Bir bölüm koltuğu kaldırdık, tepki olarak işçiler üç gün işe çıkmadı. O üç gün çok zor geçti.

Medine konut projesinde işçilerin işe çıkmama eylemi sonrası Ali Budak ve benim işçilerle

kamplarında yaptığımız görüşmelerden bir fotoğraf

40

1985

Ancak, konu ulaşımdan çok farklı yönlere gitti. İşçilerden özlük hakla-rına ilişkin haklı, haksız birçok şikâyet geldi. Ama otobüslerde kaldırılan koltukların bu eylemin tetikleyicisi olduğu kesindi. Bunun kararını da ben verdiğim için çok üzüldüm ve sıkıldım. İlk saç dökülmelerim bu devrede başladı.

Villaların bahçe duvarları betonarmeydi. Onlara da başladık. Burada betonların hatasız olması için elimizden geleni yapıyorduk. Başarılı da olduğumuzu düşünüyorum. Daha sonra yeni yönetimden bu konuda bir eleştiri gelmediğini söylediler.

Bahçe duvarları yapılmadan önce, villaların kanalizasyonunu ana şe-bekeye taşıyan hat bahçede villanın etrafını dönüyor ve her dönüşte bir betonarme rögar dökülüyor, aralarına pvc borular döşeniyordu. Bu iş bahçe duvarlarına engel olmadan gayet güzel yapılıyordu.

Beton santralımızın olduğu bölgede gayet büyük ve nerdeyse yarısı kapalı bir prekast sahası kurmuştuk. Çok delikli ve süslü teras duvar süs-leri, merdivenler, merdiven kovası üst döşemeleri burada dökülüyordu. Çok ince bir demir işçiliği ve hassas bir beton dökümü gerektiren süsler bizi çok uğraştırıyordu. Kaliteden ödün vermeden işçilikleri düşürmek için çok uğraştık, ama prekast süslerin bir metreküp betonunu dökmek için 100 saat harcarken ancak 80 saate inebildik. Bu, benden sonra da öyle devam etmiş.

Bu projede daha sonra başka projelerde yine beraber çalıştığımız bir-çok insanla tanışıp arkadaş olduk. Kaba inşaat işleri sorumlusu Ali Kozan, onun altında bölüm şefi olarak çalışanlar Mehmet Gözen, Burak Erkasar, Doğan Akdağ ve Ali Budak; ince işler şefi Sedat Gül, yardımcısı Vakur Öker, altyapı şefi Kadir Ferahlı ve yardımcısı Fikret Akova ve prekast sa-hası şefi Tevfik Şenlet’le hem arkadaş olduk hem daha sonraki projelerde beraber çalışma fırsatımız oldu.

41

1985

Projelerimiz hâlâ onaylı değildi. Hem işveren hem de ortak girişim yö-netimi kararlı ve iyi bir yönetim gösteremiyordu. İstihkaklar iyice düştüğü için çark da artık dönmemeye başlamıştı. Her gün şantiye şefi Selçuk Bey’in odasında başlayan akşam toplantıları yine onun evinde devam ediyordu. Bir çözüm bulamıyorduk, dertleşmek ve çözüm aramaktan başka yapacak fazla bir şey yoktu.

Hane Nakil Hakkı

Bazı hafta sonu tatillerinde Cidde’ye alışverişe gidiyorduk. Bir iki sefer de Mekke ve Taif’e gittik. O tarihte, yurtdışında şimdi hatırlamadığım bir süre kalınca hane nakil hakkı vardı. Böylece bir sürü ev eşyasını Türkiye’ye gümrüksüz getirmek mümkündü. Bu sayede genellikle getirilen eşyalar müzik seti, televizyon, beyaz eşya, video kamera ve fotoğraf makinesiy-di. Ben de değişik defalar gittiğim Cidde ve Medine’den bu eşyaların hepsinden birer tane aldım. 1985 Mart ayında, projeden ayrıldığımda bunların hepsini hane nakliyle Türkiye’ye götürdüm.

Aldığım bu eşyalardan biri Kenwood müzik setiydi. Bunu denemek için Selçuk Bosnalı’nın evinde kurduk. Üniversite yıllarından arkadaşım Ne-jad Ertürk’le hayranı olduğumuz Cat Stevens plaklarının hepsini aldım. Onun müziğini dinlerken alışkanlıktan olsa gerek müziğin sesini yük-seltiyordum. Komşu evlerde oturanlar tekrar tekrar aynı şarkıları dinle-memden rahatsız olunca müzik setini taşınacağı tahta kutulara koyarak ambara kaldırdım. 1960’larda mahallede ağabey ve ablaların dinlediği Beatles ve Jim Croce, 1970’lerde Emerson, Lake and Palmer grubu, Cat Stevens, Cem Karaca ve Barış Manço, 1980’lerde Supertramp, Nilüfer, Ferdi Özbeğen ve Ümit Besen, 1990’larda Sezen Aksu, Candan Erçetin, Kayahan, Aretha Franklin, Emma Shaplin ve Micheal Jackson, 2000’ler-de Ebru Gündeş, Nil Karaibrahimgil, Jennifer Lopez ve Kylie Minogue, 2010’larda Sıla, Ferhat Göçer, Shakira ve Adele severek dinlediğim sa-natçılar oldular.

42

1985

O sıralar durumu gören Kutlutaş üst yönetimi şantiyelere daha sık ge-lerek durum değerlendirmesi yapıyordu. Lider onlardı ve bir karar verme aşamasına gelmişlerdi. O sıralar yine Libya, Raslanuf’ta yaptığımız proje bitmek üzereydi. Doğru bir karar verdiler ve iki başlılığı ve ortak girişim yönetimini ortadan kaldırmaya, daha kuvvetli ve tek bir yönetim kurmaya karar verdiler. Raslanuf’taki tüm yönetici ve grup şeflerini getirerek, mev-cutlardan seçtikleriyle karıştırarak, yeni bir organizasyon yaptılar. Ben bu organizasyonda yer almak istemediğimi Enka yönetimine ilettim. İlk şan-tiye şefim Öcal Ağabey yeni organizasyonun proje müdürü oldu. Bana kalmam için ısrar etti ise de istemedim ve Riyad Line C projesine tayin edildim. Böylece gelişimden tam bir sene sonra projeden ayrıldım.

Medine Projesi, gerek organizasyon yapısı gerek uygulamadaki prob-lemler bakımından ders alınacak önemli şantiyelerimden biri oldu. Ne kadar büyük olursa olsun hiçbir projede iki başlı bir organizasyon kurmak tavsiye edilir bir yol, yöntem değil. Nitekim o projeden sonra çalıştığım birçok ortak girişimde ve projede böyle bir organizasyon yapılmadı. Hep-si son derece başarılı ve kârlı projeler olarak gerçekleşti. Uygulamada en büyük problem, projenin her şeyiyle betondan yapılma ince bir sanat eseri olarak tasarlanmış olmasıydı. Projecinin istenen kalitede uygulan-ması imkânsız olan detayları düşünüp görebilmesi, yöneticilerin ise en başta bunu düzeltmek için gayret göstermesi gerekirdi. Onaylanmamış projelerle iş yapmaya zorlayan mukavelelerle işe girişmemek gerektiği ise benim için önemli bir tecrübe oldu.

Medine’deki son aylarımda Selçuk Bey’in evinde şantiye ziyaretine gelen merkez muhasebeden Sungur Pulat, personel işlerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinan Bora ve ben toplanır, hep bu işlerin nasıl düzelebileceği üzerine uzun uzun konuşurduk. Selçuk son zamanlarda işin gidişatı yüzünden sinir krizleri geçirmeye başlamıştı. Yeni reorgani-zasyonla o da ayrıldı ve İstanbul’a dönüp Pimaş’ın genel müdürlüğüne getirildi.

43

1985

Medine Projesinde puantajlar19 ve buna bağlı bordrolar20 artık bilgi-sayarla yapılmaya başlanmıştı. Saha grupları, mühendisler, formenler ve puantörler vasıtasıyla puantajları yapıyorlardı. Grup şefleri kabaca bir kontrol ettikten sonra bunu personel bölümüne yolluyor, bu puantajlar bilgisayar data operatörleri vasıtasıyla giriliyor ve ay sonunda buradan alınan, her çalışanın kaç saat çalıştığını gösteren çıktı gruplara gönde-riliyor ve çalışanlara dağıtılıyordu. İtiraz için verilen sürede itirazlar ve gerekiyorsa düzeltmeler yapıldıktan sonra bordrolar bastırılıyor ve buna göre hesaplara para yatırılıyordu. Bu yöntemde başlıca problemler pu-antajın doğru yapılmaması, bazı işçilere yapmadıkları halde fazla mesai yazılması, puantajların kontrol edilmemesi ve personel departmanlarına geç gönderilmesiydi. Ayrıca sabah ve öğle işbaşı ve paydos saatlerinde yarım saate kadar kayıplar oluyordu.

Aramızda konuşup tartışarak mobiletli bir puantör ekibi kurduk. Her puantör birbirine yakın çalışan birden çok ekipten sorumlu oldu. Puanta-jını yaptıkları adam sayısı 200 kişiye kadar çıkabiliyordu. İşbaşı ve paydos saatlerinde özellikle dolaşarak geç başlayanları ve erken paydos edenleri tespit ediyorlardı. Mühendisler ve formenlerin, eğer fazla mesai yapılıyor veya götürü iş veriliyorsa, “Bitirin 2 saat daha fazla mesai,” gibi talimatla-rını önceden puantörlere bildirmeleri gerekiyordu. Puantör bu mesaileri grup şefine rapor ediyor, onun onayını aldıktan sonra puantaja giriyor ve onaylattıktan sonra akşam personel departmanına ulaştırıyordu. Aynı akşam bu veriler hemen bilgisayara giriliyor, sabahları ekip bazında özet çıktılar grup şefi ve diğer sorumlulara dağıtılarak son teyit alınıyor ve bilgilendiriliyorlardı. Böylece her grup yaptığı imalatla beraber imalat saatlerinin yer aldığı bir raporu yönetime ulaştırıyor ve verimlilikleri gün-lük olarak kontrol edilebiliyordu. Bu sistem baştan biraz yadırgandı ama sonra faydaları görüldükçe istekle uygulanmaya başladı. Bu sistem ufak tefek değişikliklerle hâlen bütün şantiyelerde uygulanmaktadır.

19 Puantaj,çalışanlarınsaatveyagünbazındaçalışmalarınınkayıtaltınaalınması20 Bordro,çalışanlarınaylıkkazancıvekesintilerinigösterenbelge

44

Şantiyeci 1985

Riyad Su Depoları İnşaatı, Suudi Arabistan

Mart 1985’te iki haftalık bir Türkiye tatilinin ardından, Medine’den ayrılıp Riyad Line C Su Depoları Projesi’nde şantiye şefi olarak göreve başladım. Benden evvelki şantiye şefi Gürçay (Budak) Bey sağlık neden-leriyle Türkiye’ye dönmüştü.

Proje müdürümüz Okan Gözen isminde bir ağabeyimizdi. İşverenle ilişkiler, personel, muhasebe ve satın alma işleri onun tüm zamanını alı-yordu. Üç, dört ay çalıştıktan sonra istifa etti, ayrıldı. Onun yerine, Gülte-kin Bey adında, Riyad’a yerleşmiş, yaşlı bir ağabeyimiz geldi. İyi Arapça biliyordu, Arap işveren ve yerel idarelerle ilişkileri ben ayrılana kadar o götürdü.

Proje Riyad’a, Dammam’daki deniz suyu arıtma tesisinden boru hattı vasıtasıyla getirilen tatlı suyun dağıtılmadan önce depolandığı, altı adet 50.000 metreküplük, 80 metre çapında, 12 metre yüksekliğindeki beto-narme depoların yapım işiydi. Toplam 55.000 metreküp beton, 4.500 ton inşaat demiri, 125.000 metrekare kalıp işi vardı. Taban döşemesinin tam ortasında bir su alma ağzı ve kapağı vasıtasıyla bir betonarme men-fez21 içine yerleştirilen boru hattı, iki depo arasına yerleştirilen bir vana odasına gidiyor ve oradan pompalamaya gerek olmadan, kendiliğinden Riyad’a akıyordu. Tabanda 15 santim grobeton, onun üstünde sıcak bi-tümle serilen, yine bitüm esaslı membranın oluşturduğu özel bir su izo-lasyonu vardı. Daha sonra duvar ve kolon altlarında 1 metre kalınlığa çıkan, genelde 40 santim kalınlıkta bölüm bölüm dökülen betonarme döşeme betonu, dış tarafında 60 santim kalınlıkta 12 metre yükseklik-te betonarme perdeler, ortalama 50 metrekarede bir yapılan 80 santim çaplı dairesel betonarme kolonlar üzerine oturan 30 santim kalınlıkta be-tonarme üst mantar döşemeyle kapanıyordu. Ben şantiyeye gittiğimde, bütün depoların kazıları bitmiş, dördünün grobeton işleri tamamlanmıştı. Şantiye gayet derli topluydu. Ofisler, mekanik atölye ve kamp yeri çok

21 Menfez;sutaşıyan,betonarmeduvarvedöşemelerdenoluşankutu

45

1985

Diz Ameliyatı

O sıralar Hufuf projesinde beraber çalıştığımız çok sayıda arkadaş Riyad Su Dağıtım Projesi’nde çalışıyordu. Ara sıra onlarla buluşuyor, yemek yi-yor, sohbet ediyor, bazen futbol oynuyorduk.

1985 yılının mayıs ayında, yine futbol oynadığımız bir akşam düştüm ve diz bağlarım koptu. Ayakta durabiliyor ama adım atamıyordum. Beni hemen yeni açılan King Fahd Üniversite Hastanesine götürdüler. Ertesi sabah Sudanlı bir doktor yanında öğrencilerle geldi, beni muayene etti. Gerekli tetkiklerden sonra hemen ameliyat olmama karar verdiler. Kopan bağların hemen üç gün içinde dikilip birleştirilmesi gerekiyormuş. Yoksa, çekilip birleştirilemez konuma gelirlermiş.

Ertesi gün beni ameliyata aldılar. Ameliyat iyi geçti demelerine rağmen ateşim yükseldi ve ayağım çok ağrımaya başladı. Ateş düşürücü, antibi-yotik ve ağrı kesicilerle biraz kendime geliyor, ama yine bayılıyordum. İkinci gün beni tekrar ameliyata aldılar. Dikişlerim iltihaplanmış. O iltihabı temizleyip tekrar dikmişler. Düzeldim ama on beş gün hastanede yattım. Kasıktan ayağımın ucuna kadar alçıya almışlardı. Ağrılarım geçince ve koltuk değneğiyle yürümeye başlayınca taburcu ettiler.

doğru seçilmiş, yürüme mesafesinde yerleştirilmişlerdi. Bütün geçici te-sisler yapılmış ve kullanıma girmişti. Servis yolları gayet geniş tutulmuş ve stabilizeyle kaplanmış kullanışlı yollardı. Bütün saha tel çitle çevrilmiş, tek bir kapıdan girişe izin verilerek kontrol altına alınmıştı. Tüm gerekli ekipman gelmiş, beton santralı kurulmuş ve işletmeye alınmıştı. Bütün kalıplar şantiyeye gelmiş ama pano imalatları henüz yapılmamıştı.

Medine’de kaba inşaat grubunda çalışan Doğan’ı (Akdağ) saha şefi olarak getirdik. Mevcut az sayıdaki ekipleri, o zamanlar piyasada dolaşan Pakistanlı demirci ve kalıpçılarla takviye ettik. Döşeme demir ve beto-nuyla duvar pano imalatlarına başladık.

46

1985

Şantiyede olamadığım sürede duvar kalıp pano imalatlarını tamamla-mış, çok sayıda temel blok betonunu dökmüşlerdi. Perde betonları için Doğan’la birlikte planladığımız sistemin ilk betonları da dökülmüştü.

Bu sistemde, perde ve kolon demirlerini ilave donatıyla daha esne-mez hale getiriyor, hafriyat şevinin22 hemen üstünde bağlayarak vinçle tek taraftan kalıbı konmuş perdedeki yerine indirip sabitleyerek, kalıbın öteki yüzünü kapıyor, betonu döküyorduk. Bu bize bir yandan işçilikten tasarruf sağladığı gibi, öte yandan tehlikeli iskele işinden kurtarıyordu. Ayrıca, bu şekilde demirciler kalıptan bağımsız olarak duvar demirlerini bağlayarak çok sayıda bölümü hazırlayabiliyorlardı. Böylece, 6x12 metre ebadında, 60 santim kalınlığı olan bu perde duvarlardan her gün en az iki adet döküyorduk. Çelik kalıplarla yaptığımız kolonlardan ise günde beş tane rahatlıkla hazırlayıp, betonlayabiliyorduk. Yer döşemesi kısa sü-rede kritik bir konu olmaktan çıktı ve programın çok önünden gitmeye başladı. Döşemeler, perde duvarların ve kolonların önünü açınca günde dört adet perde ve 10 kolona kadar dökmeye başladık. Eylül ayında Peri yüksek iskeleyle, yerinde dökme üst döşemelere başladık. Pratik iskeleyi kuruyor, duvar ve kolonlara bağlayarak sabit hale getiriyorduk. Üst döşe-me Peri kirişlerini koyup naylon kaplı kontrplakla kaplı, 24’lük Peri ahşap kirişlerden oluşan hazır panelleri yerleştiriyor ve demiri yerinde bağladık-tan sonra betonu döküyorduk.

22 Şev:Toprakkaymasındiyeyapılaneğimlikazı

Ağrılarım olmadığı ve koltuk değneğiyle yürüyebildiğim için hemen işe döndüm. Bunda, muhakkak ki bana çok iyi bakan Hufuf şantiyesinden hatırlayacağınız Satılmış’ın büyük etkisi vardır.

Ayağım alçıdan çıkarıldıktan sonra bir ay, haftada beş gün fizik tedaviye gittim. Dikilmiş bağlar esnetildi ve problemsiz yürümeye başladım. An-cak iltihaplanan dikişlerin bölgesini temizlerken çok oydukları için orada bir krater oluştu. Halen bilmeyenler o oyuk neyin nesi diye sorar.

47

1985

Riyad Su Depoları İnşaatı

Duvar ve kolonlara FEB Yapı Kimyasalları firmasının su geçirimsiz ve hijyenik özel bir sıvası uygulanıyor, yer döşemesi yine aynı firmanın su geçirimsiz bir yapıştırıcısıyla fayans kaplanıyordu. Çatı döşemesinde ısı izolasyonu olarak sıkıştırılmış strafor panolar konuyor, su izolasyonu ola-rak vinil membran kaplanıyor, üstüne 20 santim çakıl seriliyordu.

Kasım ve aralık aylarında bütün bu işler başlamış ve programın da önünde gidiyordu. Ancak, Suud’lu idare bütçe sıkıntısı yüzünden istih-kaklarımızı zaten hep geç öderken nerdeyse hiç ödememeye başladı. Aynı problem Suud’daki on şantiyede tekrar edince projeler finans sı-kıntısı çekmeye başladı. Bazıları durduruldu ama birkaç şantiyeyle be-raber bizimki devam ediyordu. Ülkede genel bir ödeme sıkıntısı vardı. Para sıkıntısına rağmen işlerimizi en iyi ve çabuk şekilde yapmaya devam ederken evlilik konusunu daha ciddi olarak düşünmeye vaktim oluyordu.

48

1986

Sözleniyorum

Ablamdan sonra kardeşim de evlenmiş ikisinin de birer oğulları olmuş-tu. O sırada mecrasını evliliğe çevirebileceğim iki ilişkim vardı. Ancak konuşup yazıştıkça evlilik neticesinde şantiye çalışmalarımda kısıtlamalar olacağını anladım. Bu, kesinlikle düşünebileceğim bir şey değildi. Tele-fon konuşmalarımda beni devamlı evlenmeye teşvik eden annem ve ba-bama, “Peki, bana bir kız bulabilirsiniz. Üç şartım var, dedim. Şantiyelere benimle gelecek, İngilizce bilecek ve çok sosyal olacak. Çalışıp kariyer yapma ve para kazanma isteklisi olmayacak. Böyle bir adayınız varsa dü-şünürüm” dedim.

Aralık ayının sonlarında, yılbaşını geçirmek için Türkiye’ye geldim. Bu arada Zafer Hamitabat Doğal Gaz Santralı inşaatına şantiye şefi olarak gitmişti. Mehmet ise Enka Pazarlama şirketinin Kuala Lumpur temsilcisi olmuştu, Malezya’daydı. Geldikten sonra yılbaşını birlikte kutlamak için Zafer’in şantiyesine gittim. O zaman Enka’nın en gözde şantiyesi duru-mundaydı. Kendi kendini yükselten bir kule vinç ve özel bir kayar kalıp ve betonlama sistemiyle yaptıkları soğutma kuleleri, tribün binaları ve şalt sahasında* işler bayağı ilerlemişti. Bir gün evvel çok yağmur yağ-mış, ortalık çamur içinde kalmış ve seferberlik ilan etmişler, tekrar düzene girmeye çalışıyorlardı. Zafer’le şantiyeyi gezdim, sahada ve ofiste çalı-şanlarla tanışıp sohbet ettim. Akşamüstü yılbaşı partisine katılmak için işveren idarenin başındaki Muhsin (Gür) Bey’in ofisine gittik. Muhsin Bey, daha sonra sahibi olduğumuz elektrik santrallarının başına geçen Tahsin Kösem ve yine idare elemanı olan birkaç kişiyle bir araya geldik. Zafer bu ekiple çok iyi ilişkiler kurmuş, adeta samimi birer arkadaş olmuştu. Hepsi Zafer’i çok seviyor ve yaptıkları işten memnun olduklarını ifade ediyorlardı. En ucuzdan başlayıp en pahalıya doğru beş, altı şişe viski açıldı ve hepsi bitene kadar şantiyedeki işler, politika, kadınlar, Enka ve o zamanki adıyla Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) hakkında konuştuk. Mu-

* Şaltsahası:Elektriksantrallerininçıkışındageriliministenileniletimseviyesinegetirildiğiistasyon

49

1986

habbet akşam saat 10 olunca, evli mühendisler ve Muhsin Bey’in eşinden gelen telefonlarla kesilmeye başladı. Onları ite kaka evlerine yolladık, be-kar olanlarla kasabadaki bir lokantada muhabbete devam ettik. 1986 yılı böyle başladı.

Gece Zafer’in oradaki evinde kaldım; ertesi gün Zafer beni İstanbul’a bı-rakıp anne ve babasının yanına, Gölcük’e devam etti. Babam o akşam, yemekte, eveleyip gevelediği baklayı ağzından çıkardı ve 4 Ocak akşamı görücüye gideceğimizi, hiç kimseyle program yapmamamı söyledi. Baba-mın Darüşşafaka’dan sınıf arkadaşı Ilgaz Bey (Tanju), yine Darüşşafaka’da okumuş Rauf Bey’in (Alasya) kızıyla tanışmamı tavsiye etmişti, gerekli or-tamı hazırlamışlardı. Zaten evlenme zamanının geldiğini düşündüğüm ve aileme yeşil ışık yaktığım için “Tamam” dedim.

4 Ocak akşamı, bu olaya müdahil olanların hepsi ve ben, Rauf Beylerin evinde bir araya geldik. Yalnız bir ve çok önemli bir eksik vardı. Kız kendisi-ne daha evvel haber verilmediği için bizim olduğumuz odaya gelmiyordu. Anne ve babası defalarca onun odasına gittiler sonunda bir şekilde ikna ettiler. Ve Candan gelip bizimle tanıştı, fakat benim karşıma değil, çapraz-da, arkada bir yere oturdu. Elini sıkarken gördüğüm kadarıyla mavi siyah bir kazak, koyu gri pantolon ve siyah ayakkabılar giymişti. Saçları kıvırcık ve kabarıktı, ama bir kuaför elinden çıkmış gibi gözükmüyordu. Çok seve-cen ve güzel bakan gözleri vardı. Beni çok etkiledi. Onu sanki uzun süredir tanıyormuşum gibi geldi. Annesi (Nedret Alasya) gözlerini oynatarak ara-mıza gelmesini istiyor, ama o oralı olmuyordu. Rauf Baba beni araştırmıştı ve ilginç sorular soruyor, yorumlar yapıyordu. Konu genellikle ben, işim ve beklentilerimdi. Sonradan öğrendiğime göre bu sorulara ve yorumlara iyi cevaplar vermiş ve beğenilmiştim. Ancak Candan çok az söze karışıp konuştuğu için onun ilgisiz olduğu izlenimi edindim.

O akşamdan sonra birkaç gün arayıp aramama konusunda tereddüt ettim. Aramak istiyordum, ama reddedileceğimden neredeyse emindim. Ilgaz Bey’in eşi Gülen Hanım imdadıma yetişti ve neden arayıp çıkmadığımızı sordu. Ben Candan’ın ilgisiz olduğunu ve zorlamak istemediğimi söyle-dim. Beni, tam tersi olduğuna ikna etti ve ertesi gün telefonda sözleş-tiğimiz gibi öğleden sonra onu evinden aldım. Boğazda biraz yürüdük.

50

1986

Sonra Tarabya Oteli’ndeki Çin Çin Bar’a gittik. İçkilerimizi söyledik, soh-bet ettik; anılarımız, beklentilerimiz, arkadaşlarımız gibi çeşitli konuları konuştuk. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Yemeğe gidelim dediğimizde saat bayağı geç olmuştu. Yakındaki bir balık lokantasında yemek yedik-ten sonra onu eve bıraktım.

Birbirimizle olmaktan hoşlanmıştık. Ondan sonraki bir hafta, her gün öğle saatlerinden gece yarısına kadar beraber olduk. Candan, daha sonra o zamanki olgun konuşmalarım, hırsım ve çalışkanlığım, ama en önemlisi, her konuşma ve hareketimle verdiğim güvenin onu çok etkilediğini söy-ledi.

Yine böyle çıktığımız bir gün Zafer de bize katıldı. Sohbet sırasında daha evvel ona söylediğim “Evleneceğiz” lafını Candan’a taşıdı. Sonra, benim henüz teklif etmediğimi hatırlayınca kahkahalarla güldü ve “Haydi benim gitmem gerek” deyip ayrıldı.

Candan’a evlenme teklif ettiğim gün Sheraton Oteli’nde, teras barday-dık. Benim üç dört gün sonra gideceğimi bildiği için “Ne planlıyorsun?” diye sordu. Ben de “Hiçbir şey, gidip geldikçe görüşürüz,” deyince çok bozuldu. “Yani evlenmek istemiyor musun?” diye sorunca elimdeki kibrit kutusunu göstererek “Bu dik gelirse evleniriz,” deyip havaya attım. Tabii ki yatay geldi. Ağlamaklı olup lavaboya gitti. Geldiğinde masadaki vazo-da duran gülü verip evlenme teklif ettim ona. Tepkisi masanın altından tekme atmak oldu.

15 Ocak 1986 akşamı kalabalık bir aile grubuyla Candanlara gittik. On-ların ailesiyle beraber neredeyse 30 kişi vardı. Candan herkese kahveyi nasıl içeceğini sordu. Aklında tutmasının imkânsız olduğunu düşündüm. Siparişleri alıp içeri girmesiyle çıkması bir oldu. Sadece tepside kimin hangi fincanı alması gerektiğini işaret ediyordu. Herkes afiyetle kahvele-rini yudumlarken hiç kimse “Ya ben sade istedim, şekerli geldi,” falan de-medi. Benimki de doğruydu. Hâlâ bunu nasıl becerdiğini söylemedi, ama oradaki insanların hoşgörülü davrandığını düşünmeden edemiyorum.

Amcam klasik laflarla Candan’ı istedi. Rauf Baba da “Tamam, verdik gitti. Allah mesut etsin,” dedi. Böylece hayatımda yeni bir dönem başladı.

51

1986

Birkaç gün sonra Riyad’a döndüm. İşler devam ediyordu ama adam azalttığımız için yavaşlamıştı. Para konusu hâlâ çözülmemişti. Malzeme dışında işçi ve yöneticilerin maaşları neredeyse dört, beş ay gecikmeyle ödeniyordu. Biz de yavaş yavaş malzemeleri elimizde olan çatı izolasyo-nu, seramik ve vana odalarının beton işine devam ediyorduk.

Şubat ve mart aylarında bu şekilde her hafta biraz daha yavaşlayarak devam ettik. Nisan ayında hem malzeme stokları bitmiş hem de maaşları geç ödediğimiz için çok adam ayrılmıştı. Çok az şey yapabiliyorduk. Ri-yad’a, merkeze, problemlerimizi anlatmak için haftada bir giderken artık alınan herhangi bir ödemeden pay kapmak için her gün gitmeye başla-mıştım.

Ödeme problemleri çıkmadan önce en elverişli teklifi vererek bizim depolara su taşıyan hattın pompa istasyonlarından birinin yapım işini al-mıştık. Bizim şantiyenin yanında inşa edilecek bu istasyon işi için Enka, proje müdürü olarak Ergun Akçay’ı ve şantiye şefi olarak Ercan Uras’ı tayin etmişti. Bu arkadaşlar projelere bakıp bize yardımcı olmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.

Nişanlanıyorum

Candan’la haftada bir telefonla konuşup mektuplaşıyorduk. İşler yavaşla-dığı için mayıs ayında nişan yapmaya karar verdik. Ben İstanbul’da olma-dığım için bütün iş Candan’a kaldı. Aileler arası ilişkiler ve nişan organi-zasyonu için Candan, Rauf Baba ve müstakbel kayınpederiyle birlikte çok yoğun çalıştı. Nisan ayının son günlerinde nişan için İstanbul’a döndüm. Her türlü organizasyon yapılmış ve 3 Mayıs için o zaman Sheraton olan Intercontinental Otel›in çatısındaki bar ayarlanmıştı. Yüz elli kişilik bir davetli topluluğu için bir kokteyl parti planlanmıştı, saat 17’de başlayıp 21’de bitecek ve yüzüklerimiz takılacaktı.

52

Şantiyeci 1986

Birkaç gün daha İstanbul’da kalıp tekrar Riyad’a döndüm. Günler geç-tikçe ödemeler düzeleceğine daha azalıyor, durum kötüleşiyordu. Şanti-yeden, çok lüzumlu birkaç kişi dışında tüm çalışanları yolladık. Bu arada, Libya’da Brega şehri projesinin başlayacağı söylentileri çıktı. Birkaç hafta sonra Brega projesine altyapı şefi olarak tayin oldum. İşleri Pompa İstas-yonu şantiye şefine devredip İstanbul’a döndüm.

İstanbul; Evlilik Hazırlıkları

Candan’la nikah tarihini ağustos sonu olarak kararlaştırdık. Düğün yap-mak istemedik, nikah ve aile arasında bir yemek yapmaya ve yurt dışına balayına gitmeye karar verdik. İstanbul’da bir ev açıp açmama konusunu çok düşündük. Candan sonbaharda Brega’ya benim yanıma gelecekti. Geldiğimiz zaman birkaç hafta büyüklerin yanında sırayla kalırız dedim, ama Candan burada bir evimiz olmasını istedi. Benim Suadiye’deki ev bayağı bir tadilat istediği gibi hâlâ kedi işgali altında olduğu için daha sonra Rauf Baba’nın Candan’a verdiği, Acıbadem Hukukçular Sitesi’nde-ki evde karar kıldık.

Brega 2666 Villa İnşaatı, Libya

Haziran ortasında Libya Havayolları’yla Tripoli’ye, oradan 7 saatlik ara-ba yolculuğuyla Raslanuf’a gittim. Kutlutaş firmasıyla birlikte yaptığımız Raslanuf şehir projesi tamamlanmış, ama kamp ve şantiye tesisleri duru-

Sevdiğimiz tüm arkadaş, akraba ve büyüklerimiz oradaydı. Çok güzel bir parti oldu. Yüzüklerimizi benim üniversiteden sınıf arkadaşım olan Sami Kahraman’ın babası, Enka’da çalışmamda katkısı olan Kemal Amca taktı. Daha sonra amcam küçük bir grubu Boğaz’da yemeğe davet etti. Eğlen-ce orada devam etti.

53

1986

yordu. İlk günler Raslanuf kampında kaldık. İki saat mesafedeki Brega’ya sabah gidip akşam dönerek geçici kampımızı kurduk. Mobilizasyon şefi Ali Kozan, yanında İsmail Yücel ve Okan Gökçenlik adlı mühendislerle konteynerlerden kurulu geçici kampı kalacak hale getirmeye çalışırken, biz de Cemil Güney adlı mühendis arkadaş ve makine grubundan Meh-met Halil Tuna, Mustafa Özer ve Savaş Yalçın’la hafriyat makinelerinin nakli ve bakım onarım işleriyle uğraşıyorduk.

Brega Yeni Şehir Projesi, Amerikalı bir proje firması tarafından proje-lendirilmişti. Yukarıdan bakınca bir zincirin iki halkası şeklinde yerleşti-rilmişti. Kuzeydeki halka Mahalle 1, güneydeki halka Mahalle 2, ortada iki halkanın birleştiği bölge sosyal tesisler, yani okul, hastane ve servis binalarının olduğu Merkez Mahalle olarak isimlendirilmişti. Toplam 2.666 adet değişik büyüklükte villa yarı yarıya bu mahallelere dağıtılmıştı. Sekiz milyon metreküp kazı dolgu, 120.000 metre boru montajı, 400.000 met-reküp kanal kazı ve dolgu işleri yapılacaktı.

Kuzey halka, deniz kenarında benim Copacabana adını taktığım bö-lüm, denizden 100 metre yukarıda, panoramik deniz manzarasına sahip bir yolla başlıyordu. Bu kısım, 2 milyon metreküp kazı ve bir o kadar dolguyla dengeli bir toprak hareketi gerektiriyordu. Diğer halkanın en güneyi kil taşı tepelerden oluşuyor, bu tepelerin bir kısmı halkanın içinde kazıya giriyor, ama kuzeye gidildikçe derin bir vadi olduğundan ciddi bir dolgu ihtiyacı ortaya çıkıyordu. Bu halkada 1 milyon metreküp kazıya karşılık, 2 milyon metreküp dolgu gerektiğinden kil taşı tepelerin halka dışındaki kısımları eksik malzemenin tamamlanması için kazılıyor, dolgu-da kullanılıyordu.

Topoğrafik harita üzerinde kazı ve dolgu bölgelerinin yerlerine göre hangi kazı bölgesindeki malzeme nereye taşınacak, kazı dolgu geçiş-lerinde taşıma yapmadan nerelerde kazı malzemesi doğrudan dozerle dolguya itilecek, kumluk bölgelerde taşıma için nereye ve nasıl servis yolları yapılacak, geleceği söylenen iki adet skreyper23 nerelerde kulla-

23 Skreyper(scraper):Kazıekipmanı

54

1986

nılırsa daha verimli olur gibi çalışmaları yapmak için sahadaki konteyner ofiste günlerce çalıştım. Elimizdeki mevcut kazı ekipmanının çalışabilir durumda olanlarını, hemen nerede işe başlatabiliriz çalışması da öncelikli konular arasındaydı.

Önce, Raslanuf şantiyesinden gelen 2 adet Caterpillar D8 dozer, 2 adet Kawasaki 85, 1 adet Caterpillar 988 lastik tekerlekli yükleyici, 8 adet Daf, 4 adet MAN marka 25 ton taşıma kapasiteli damperli kamyon, 2 adet 20 tonluk su tankeri yüklü Daf kamyon ve 2 adet Dynapac CA25 vibrasyonlu silindir peyderpey Brega’ya gelip çalışmaya başladı. Temmuz ayı ortasında günde 3.000 metreküp, ağustos ayında iki vardiyaya24 ge-çince dozerlerin yakın mesafe kazı dolgularıyla günde 10.000 metreküp kazı dolgu yapmaya başladık. Ek olarak, 2 adet 35 ton taşıyabilen Alman Kaeble ağır hafriyat kamyonu, 4 adet Mercedes 6x6 25 ton taşıyabilen damperli kamyon, 2 adet Caterpillar 625 motorskreyper, 1 adet Caterpil-lar D9 dozer sipariş edilmişti ve yılbaşına kadar parti parti geleceklerdi.

Şantiye henüz tam olarak kurulamadığı için telefonumuz yoktu. Ras-lanuf’la konuşmak için bile Brega köyündeki postaneye gitmemiz gere-kiyordu. Tabii İstanbul’la konuşmak için de. O sıralar inşaat çalışmaları devam eden “Great Man Made River Projesi” için çalışan Koreli firmanın çalışanları da aynı postaneyi kullandığından, telefon etmek için en az 10 kişilik bir kuyruğa giriyorduk. Yurtdışı konuşma için bir saat, Libya içi konuşma için 10 dakika beklememiz gerekiyordu. Postane, şantiyeden yarım saat mesafede olduğundan, 10 dakikalık bir konuşma için bir saat yolda, bir saat kuyrukta harcamak mümkün olmuyordu. İş için Raslanuf ofise gittiğimiz zaman telefon etmek daha işimize geliyordu. Bunun için haftada bir gün akşam Raslanuf’a gidiyor, lokalde biraz sosyalleşiyor, du-şumuzu alıp yatıyor, sabah telefon konuşmalarımızı yaparak biraz geç de olsa Brega’ya dönüyorduk.

24 Vardiya:İşindurmadandevametmesiiçingecevegündüzçalışmalarıiçinkurulanpostalar

55

1986

Evlilik

Candan’la haftada bir yaptığımız konuşmalarda ana konular, Acıba-dem’deki eve yerleşmek için gerekli eşyaların alınması, nikah hazırlıkları ve balayı seyahatiydi. Nikah için 29 Ağustos 1986 tarihine gün alınmış, bir seyahat acentesi vasıtasıyla üç gün Madrid ve dört gün Kanarya Ada-ları’nda kalmak üzere bir haftalık rezervasyon yapılmış, neredeyse evin tüm eşyası alınmıştı. Candan aileler arası ilişkileri çok iyi kurarak bunları tek başına gayet iyi becermişti. Nikahtan sonra, akşam Nakkaştepe Yase-dur Restoran’da 50 kişilik bir yemek yapmaya, aile ve çok yakın arkadaş-larımızı çağırmaya karar verdik.

Nikahtan bir hafta evvel, yine sekiz saatlik araba yolculuğunun ardından, Tripoli’den Libya Havayolları’yla İstanbul’a uçtum. Bu bir haftada evimizin eksiklerini tamamlayacak, damatlığımı alacak ya da diktirecek ve kalan diğer hazırlıkları tamamlayacaktık. Bizi en çok uğraştıran koltuk takımını seçmek oldu. Siparişi verilmiş ancak henüz teslim edilmemiş eşyalar da bizi biraz uğraştırdı. Damatlığımı bir saatte seçip aldık. Baba ocağındaki özel eşyalarımızı taşıdık. Nikahtan bir gün evvel her şey tamamlanmıştı.

Nikah akşamüstü, saat 17’deydi. Sabah erken kalkıp kardeşim Urçun ve ablamın eşi Mert’le Hasanpaşa’da bir hamama gittik. Damat hamamında kese ve sabundan sonra koltuk altı tıraşı beceremedim ve sağ koltuk altımı çok kötü kestim. Fazla aldırmadım ve oradan Taksim’e damat tıra-şına gittim. Öğle saatlerinde eve döndüm, damatlığımı giydim. Candan’ı Çiftehavuzlar’daki evlerinden aldım ve fotoğraf çektirmek üzere Fener-yolu’nda bir stüdyoya gittik. Candan dünya güzeli bir gelin olmuştu, ge-linlik ona çok yakışmıştı. Onu almak için eve girdiğimde ağabeyi Şev-ket’in, “Ne güzel bir kız aldığının farkındasın, değil mi?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Saat 15 gibi Çiftehavuzlar’daki eve döndük. Ama annemin, kız evden bir kere çıktı mı, bir daha geri girmez diye sürekli telkinlerinden dolayı nikah saatine kadar aşağıda araba içinde bekledik. Kardeşim Ur-çun ve Candan’ın kardeşi Handan’la sohbet ettik. Bu arada heyecanımızı bastırmak için birkaç kadeh viski içtik. Arabada terleyip ceketimi çıkarın-ca gördük ki gömleğimin koltuk altı kandan kıpkırmızı olmuş. Çok güzel bir ipek gömlek olduğu için kıyamadım ve değiştirmedim. Daha fazla

56

1986

kanayıp smokin ceketime çıkmasın diye bandajı sıkılaştırdık, yine kırmızı koltuk altlı beyaz gömleğimi giydim.

Saat 16.30 gibi, Caddebostan’daki Kadıköy Nikah Dairesine vardık. Bizi, içeride bir odaya aldılar, orada nikah saatini bekledik. Davetlilerin hemen hemen hepsi gelmişti ve hayli kalabalık bir salonda nikahımız kıyıldı. Son nikah olduğundan tebrikler ve fotoğraflar için rahatça istediğimiz kadar kaldık. Yemeğe çağırmayı unuttuklarımızı orada davet ettik. Yasedur Res-toran’a gitmeden önce evimize gittik ve Candan’ı kucağıma aldım, kapı-dan öyle girdik. Artık evli bir adamdım.

Akşam yemeği dans ve müzikle çok güzel geçti. Ceketimi çıkarınca her-kes “Evlendi diye içi kan ağlıyor ve onun için gömleği kanlanmış” diye dalga geçti.

Balayı için ertesi gün Madrid’e uçtuk. Önce, rezervasyonda bir aksak-lık olduğu için, “Bugün uçamıyorsunuz,” dediler. Sonra First Class bö-lümünde yer verdiler. Bunun hâlâ bir jest olup olmadığı kafama takılır. Madrid’de kaldığımız süre içinde bol bol yürüdük, kafeteryalarda oturup çevreyi ve gelen geçeni izledik, tarihi yerleri gezdik. Akşamları değişik restoranlara gittik. İlk defa orada metroya bindim.

Sonra Kanarya Adalarından biri olan Tenerif’e uçtuk. Adanın güneydoğu-sunda dört yıldızlı bir otelde kaldık. On beş katlı büyük bir oteldi. Deniz kıyısında değildi ama zaten okyanus çok soğuk olduğu için havuz daha fazla tercih ediliyordu. Daha çok İngiliz turistler vardı. Sabahları havuz, güneş, öğleden sonra kiraladığımız Fiat Panda otomobille adayı gezi-yorduk. Santa Cruz en büyük yerleşimiydi ve birkaç kere oraya gittik, hediyelik alışveriş yaptık, etrafı gezdik. İlk gittiğimizde, dönerken yanlış yola girdiğimiz için saat yönünde gitsek yarım saatte gideceğimiz otele bütün adayı dolaşarak, dağları aşarak beş saatte vardık. Yağmurlar yağ-dı, sislere girdik, yol soracak adam bulamadık. Candan, o zaman ilk kez sinirli Gökhan’la tanıştı ve çok şaşırdı. O akşam yemek bile yemeden yat-tık. Sabah kalktığımızda odada küçük bir misafirimiz vardı. Yedinci katta olmamıza rağmen perde arkasında bir fare gördük. Hemen resepsiyona inip odamızı değiştirmelerini istedik. Bu konuda tecrübeliymişler. Bize odada yemek olup olmadığını sordular. “Yok ama siz oda servisi yapmı-

57

1986

Yokluğumda beklediğim kadar iş yapılmıştı. Cemil (Güney) adındaki mühendis arkadaş Mahalle 1’de bayağı bir kazı dolgu işi yapmış, temel betonuna başlanacak bölgeyi neredeyse hazırlamıştı. Eksikleri tamamla-dık, yolları alt temel kotuna getirerek Mahalle 2’den kil taşıyla 15-20 san-timlik bir kaplama attık. Temel ekibi binaları temel alt kotuna getirirken biz de, betonlar başlayınca derin kazılar problem olmasın diye ‘altyapı 1’ dediğimiz; kanalizasyon, yağmur suyu ve yüksek voltaj dağıtım hatları ve rögarlarının inşaatına başladık. Ayak bağı olmamak için çabuk bitirelim diye gece gündüz çalışıyorduk. Sipariş ettiğimiz yağmur suyu beton bo-ruları, kanalizasyonun ve elektrik ductbankların25 pvc boruları gelmeye başlamıştı ve elimizde bu bölge için yeterli miktar vardı. İşin sırası, derin-den sığ ağlara doğru gidiyordu. Ana yollarda önce en derinden giden elektrik ductbankları sonra kanalizasyon ve en son yağmur suyu hatlarını yapıyorduk. Ara yollarda, elektrik ve telefon ductbankları daha sığ hatla-

25 Ductbank:Kablolarıniçindengeçtiğipvcborularınbetonlakaplanmasındanoluşandikdörtgenşeritler

yor musunuz?” diye sorunca “Yapıyoruz ama bazı müşteriler odada pey-nir, salam gibi gıda maddeleri tutuyorlar onun için geliyor,” dediler. Fare olmasının olağan bir şey olduğunu anlayınca Candan iyice rahatsız oldu. Neyse ki yeni verdikleri odada böyle bir şey olmayacağına söz verdiler ve yeni odaya geçtik. Candan baştan huzursuzdu ama o gece cin menta içip sarhoş olarak bir süre küvette uyuyunca fareyi unuttu. Gerçekten kalan sürede yeni bir fare vakası yaşamadık. Güzel restoranlarda lezzetli yemekler yedik, dolaşırken durup güzel okyanus manzaraları seyrettik, dağ kahvelerinde sandviç yiyip kahve içerken üşüdük, gündüz güneşte yanıp havuzda serinledik ve güzel bir balayı tatili yaptık.

Dönüşte Madrid’den transit İstanbul’a uçtuk. Birkaç gün oyalandıktan sonra eylülün ikinci yarısında ben Brega’ya işimin başına döndüm.

58

1986

rın yapıldığı ‘altyapı 2’de olduğu için, önce kanalizasyon sonra yağmur suyu hatlarını döşüyorduk.

İşçilik olarak diğerlerine göre en kolayı kanalizasyon hatlarıydı. Bu-ralarda 150-200 milimlik pvc muflu26 borularla hatları yapıyor, prekast sahasında döktüğümüz rögarları derinliğe göre üst üste koyarak olması gereken seviyeye getiriyorduk. Önce kanal kazılıyor, eğime uygun kum yatak yapılıyor, pvc borular elle yerleştiriliyordu. Ondan sonra, sızma testi için iki kat 15 santim dolgu tabakası konuyor, sıkıştırılıyor ve borulara su doldurularak test yapılıyordu. Bu arada rögarların hem kotunu hem boru girişlerini ayarladığımız, yerinde dökme kısımlarının kalıp demir ve be-tonunu yapıyorduk. Yerinde dökme kısım tamamlanınca rögarlar, büyük halkalar, armut halkalar ve küçük halkalardan oluşan prekast elemanlar yerine konarak tamamlanıyordu. Hangi numaralı rögarda, hangisinden ne kadar olduğu daha önce proje üzerinden hesaplanarak tablo hali-ne getirildiği için prekast dağıtım ekibi, o rögarların yanına her birinden gereken sayıda halkayı bırakıyordu. Montaj ekipleri de önce büyük hal-kaları, sonra armut halkayı, en sonunda küçük halkaları monte ediyordu. Ardından, rögarların etrafına ve sızma testi için doldurulan iki katın üze-rine, 15 santimlik tabakalar halinde tüm kanal dolgusunu doldurup, ilk safhadaki işimizi bitiriyorduk.

Yağmur suyu hatları için kullandığımız beton borular İtalya’dan ge-miyle geliyordu. Onları limandan şantiyeye taşımak için treyler kasalarına koyacağımız tahta takozlar yaptırdık. Bizim taşıma sistemimizde problem olmuyordu, ama gemiyle gelirken ve yükleme boşaltma sırasında önemli miktarda kırık ve çatlak oluyordu. İşveren çok titiz davrandığı için önce sadece depodaki hiç çatlak ve kırığı olmayanları kullanmamıza müsaade ediyordu. Sonra, zararsız yerlerde çatlak ve kırığı olanların tamir edilerek konmasına izin verdi. Daha sonra da özel sika tamir malzemesiyle ona-rılanların kalitesinden emin olunca çoğunun tamirine müsaade etti. Biz

26 Muf(muff):Borularınbirbirine,contaylasızdırmazbirşekildegeçmesinisağlamakiçingenişletilmişucu

59

1986

boruları tamir edip hazırlıyorduk. Musa Bey adlı Libyalı mühendis gelip tek tek kontrol ediyor ve uygun bulduklarını boya kalemiyle imzalıyordu. Yerine konduğunda bu kısımların üste gelmesini istiyordu ve imzasının olup olmadığını yerinde kontrol ediyordu.

Yağmur suyu menhollerini27 yerinde dökme yapıyorduk. Bunlar en kısa, 1-2 metrelik menhollerdi ve kaldırımla asfaltın birleştiği yerlere gel-meleri gerektiği için hem yerinin hem de yüksekliğinin hassas bir şekilde belirlenmesi gerekiyordu. Kalıp konulmadan ölçümler yapılıyor, beton dökülmeden ve döküldükten sonra iki kez kontrol ediliyordu.

Kanal kazıları yapıldıktan sonra, aynı kanalizasyon kanallarında oldu-ğu gibi elle reglaj ve kum yatak serimi yapılıyor, bu sefer beton borular konuyordu. Beton borular, 200 milimlik olanlar bile ağır olduğu için vinç-le konuyordu. Boruların yatay olarak tamamıyla kum yatağına oturması için muflu kısmın altına kum yatakta bir oyuk açıyor, borunun tamamının kum yatağa oturmasını sağlıyorduk. Sonra, özel takozlarla diğer boru bu mufun içine itiliyordu. Kurduğumuz sistem gayet pratik ve uygulanabi-lirdi. İşi çabuk ve kaliteli yapabiliyor, işverenin takdirini alıyorduk. Boru-lar döşendikten sonra kalıplar kuruluyor, demirler döşenerek yakalama havuzu denilen rögarlar hem yükseklik hem lokasyon olarak hassas bir şekilde dökülüyordu. Son olarak, 15 santimlik tabakalar halinde kazdı-ğımız kum malzemeyi kanalizasyon hatlarında da yaptığımız gibi elle se-rip, önce sulayıp istenen su muhtevasına eriştikten sonra küçük motorlu kompaktörlerle28 sıkıştırıyorduk. Tabii, su olarak denizden veya açtığımız keson kuyulardan da alsak tuzlu su kullanıyorduk. Ancak kullandığımız kum içindeki tuz miktarı düşük olmalıydı. Uzun vadede bir sorun çıkma-yacak kadar tuzlu su verdiğimiz konusunda deneyler yapılmış ve başarılı olmuştu. Sıkıştırdığımız her 15 santimlik tabaka için sıkışma testi yapıyor, ancak bunu üst üste iki tabakayı tek tek yerleştirip sıkıştırdıktan sonra

27 Menhol(manhole):Baca,iniş/kontroldeliği,rögar28 Kompaktör:Sıkıştırmaişlerindekullanılanvibrasyonveyazıplamasağlayanmotorlu

tokmak

60

1986

yapıyorduk. Çok uzun bir kanal hattında çalıştığımız ve bunu bölümlere ayırdığımız için bu işin akışında bir problem yaratmıyordu. Rögarlar daha geç bittiği için onların çevresindeki dolgular ayrı ekipler tarafından sonra yapılıp tamamlanıyordu.

Büyük miktarda yağmur suyu geçeceği hesaplanan hatlar 2x2 metre, 3x2 metre ve 4x2 metre kesitli beton menfezler olarak projelendirilmişti. Kum yataklama işlemlerinden sonra grobeton ve döşeme betonunu dö-küyorduk. Daha sonra Peri duvar kalıp sisteminde kullanılan düşey ahşap kirişler yerine, kılıcına yerleştirilen kalas; çelik yatay kirişler yerine, çelik atölyesinde yaptırdığımız 100 milimlik köşebentlerin29 birleştirilmesin-den oluşan T’leri yatayda kullanıyorduk. İç duvar kalıplarını ters L şeklin-de yaparak araya dar bir pano koyuyor, dikme borularla destekleyerek gayet pratik bir şekilde duvar ve döşemeyi beraber betonluyorduk. Üç günde bir 10-12 metrelik anolar30 halinde betonlayarak hızlı bir şekilde bu menfezleri yaptık.

Zayıf akım ve elektrik hatları, ductbank olarak tarif edilen, gerekli yükü taşıyacak ve yedek olarak düşünülen sayıda ve çapta kablonun geçeceği pvc boruların betonla kaplandığı dikdörtgen kesitli dağıtım hatları olarak projelendirilmişti. Kazı ve kum yataklama işlemleri diğerleriyle aynıydı. Yataklama yapıldıktan sonra 10 santim kalınlıkta bir grobeton döküyor-duk. Bu grobetonun kalıbını yaparken daha sonra ductbank kalıbını koy-mak için bir diş yapıyorduk. Bu diş ve şablon olarak kullanılan plastik levhalarla kalıbı hattında, kotunda ve şakulünde tutabiliyorduk.

Çok sayıda, örneğin 2, 4, 6, 8, 10 ve 12 adet pvc boru geçen hatlar vardı. Bunlarda boru sayısına göre şablon vazifesi gören plastik levhalar her 3 metrede bir yerleştirilerek borular döşeniyor, kalıplar konuyor ve sonra içine kırmızı toz boya atılarak rengi kırmızı yapılmış betonu döküp boruları korumaya alıyorduk. Elektrik hatları rögarları büyük dikdörtgen

29 Köşebent:Çelik“L”şeklindeprofil30 Ano:Blok

61

1986

Brega Yeni Şehir İnşaatı

prizma şeklindeydi. Grobetonu döktükten sonra, prekast sahasında pvc boruların gireceği mufları yerleştirerek, alt döşeme ve köşe kolonlara girecek filizler bırakılarak dökülen beton panelleri getirip monte ediyor sonra döşeme ve dört köşenin kolonlarını yerinde döküyorduk. Üst dö-şeme de prekast olarak dökülüyor, belli bir süre sonra getirilip yerine yerleştiriliyordu.

Zayıf akım rögarlarının şekliyse, dikdörtgenin kısa kenarlarına birer eşkenar yamuk ilave edilmiş gibi değişik bir tipteydi. Bunun için çelik atölyesinde özel çelik kalıplar yaptırmıştım. Yükseklikleri 4-6 metre olan bu rögarların iç kalıplarını yerleştirip demirlerini döşüyor daha sonra pvc boruların saplanacağı mufları düzgün ve kıpırdamayacak şekilde yerleş-tirip dış kalıbı koyuyor, beton döküyorduk. Bu sistemde beton dökerken herhangi bir boşluk kalmasın ve beton yüzeyleri düzgün çıksın diye çok dikkatli davranıyorduk. Çok da başarılı olduk.

Hatların kendi aralarındaki kesişme noktaları tek tek çalışılarak hazırla-nan tabloları saha mühendislerine numaralı olarak veriyorduk. Onlar da çalışılan bölgede hangi hat derinden geçiyorsa önce onu yapıyor, dolgu gereken kota gelince diğer hattı, daha sonra en üstteki hattı yapıyorlardı.

62

1986

Candan İlk Şantiyesine Taşınıyor

Ekim ayının sonuna doğru Candan Libya’ya geldi. Libya o zamanlar tam bir yokluk ülkesi olduğu için TV, müzik seti ve medeni bir yaşam için ge-rekli şeyleri de getir demiştim. Bu şeyler(!) yüzünden bizi havaalanında bayağı uğraştırdılar. Havaalanındaki sorunları atlattıktan sonra yola çıktık. Sirte yakınlarındaki polis kontrolünde valizleri açtırdılar. Candan’ın yanına aldığı eşyaların arasında el bombası şeklinde birkaç kutu ağda varmış. Adamlar bizi karakolda alıkoydular. Şoförün az biraz Arapçasıyla o kutu-ların ne olduğunu anlattık. Ama bir asker gelip bunu teyit edene kadar 4 saat karakolda bekledik. Sonunda bıraktılar, fakat her ihtimale karşı ağ-dalara el koydular. Ancak sabahın erken saatlerinde Raslanuf’a ulaştık.

Brega kamp inşaatı bitmediği için Raslanuf’ta, daha evvel yapılan ve ba-kım işleri devam eden şantiye kampında bir eve yerleştik. Hafta sonları da çalıştığımız için haftada bir iki gece Raslanuf’ta kalıyor, sabah erken-den çıkıyor ve Brega’ya işe gidiyordum. Raslanuf’ta kalan dört, beş aile daha olduğu için Candan yalnız kalmıyordu, bu onun için daha iyiydi, fakat bana yorucu geliyordu. Bizim kaldığımız ev uzun süre kullanılmadığı için tesisat borularına yerleşen karafatmalar bizi çok uğraştırdı. Ama Can-dan ve kamp müdürünün yoğun çabaları sonucu birkaç günde halledildi. Bu arada elimde terlik, bayağı bir karafatma avcılığı yaptım.

Aralık ayı ortalarında, tam bitmese bile bizim yerleşebileceğimiz hale ge-len Brega kampına taşındık. Kampta bizden başka kimse yoktu. İnşaatı yeni bitmiş binaya yerleşmek ve evi bir düzene oturtmak gerekiyordu. Candan ilk ev kadınlığı sınavında başarılı olmak için çok çalıştı. Birkaç

Bizim derin hatları bitirdiğimiz sokağa hemen ardından temel ekipleri giriyor, bina temellerini yapıyordu. Tesisatlar döşendikten sonra temel iç dolgusu yapılıyor, zemin döşemesi döküldükten sonra tünel kalıplarla kat betonları dökülüyordu.

63

1987

Üstyapı beton işleri mart ayı sonlarında hız kazanmaya başlayınca, Si-nan Tara’nın desteğiyle kendi müteahhitlik işini yapmaya başlayan Za-fer’i mayıs ayında bu işin başına gelmeye ikna ettik. İyi arkadaşlığımız sayesinde ufak tefek problemleri görmezden gelerek altyapı ve üstyapı gruplarının işlerini gayet güzel ve uyum içinde götürüyorduk.

Tünel betonlarının arkasından bahçe temel ve duvarlarının betonları yapılıyordu. Daha sonra şap, çatı izolasyonu, briket duvar ve sıvaları için ince iş ekipleri giriyor, bina içi tesisatları için mekanik ve elektrik grupları onları takip ediyordu.

haftada evimiz Candan ve çevredeki ekipler tarafından bir düzene sokul-du. Bu arada birkaç aile daha geldi ve Candan için de destek ve arkadaş oldular. Akşamları eve geç gelebiliyordum. Yemek yedikten sonra gece vardiyasına bakmak için çıktığımda, Candan da benimle gelip arabanın içinde oturuyor, çekirdek çitleyip makinelerin çalışmasını izlerken teypte müzik dinliyordu. Telefon etmek için haftada bir gün öğlene doğru onu kasaba postanesine götürüyordum. Numarayı yazdırıyor, gerek bizim şantiyeden gerekse o sıralar ‘Great Man Made River Projesi’ni yapan Ko-relilerden oluşan bir kalabalık içinde sıramızı bekliyor ve konuşabilirsek konuşuyor, konuşamazsak geri dönüyorduk. Candan o günün akşamında eve geldiğimde Koreli taklidi yaparak beni gülmekten kırıp geçiriyordu. Derme çatma bir antenle kurduğumuz televizyonumuz bazen İtalyan kanallarını ve her zaman Libya kanallarını alıyordu. Programlar daha iyi olduğu için Candan imkân oldukça İtalyan kanallarını seyrediyordu. Ta-bii, fazla lisan bilmeyi gerektirmeyen eğlence programları favorileriydi. Birkaç ay içinde kampta kalan aile sayısı epeyce arttı. Lokal binası da yapıldı. Kadınlar ev ziyaretleri dışında lokalde toplanarak, klasik kadın günleri düzenleyerek, iskambil oynamaya başladılar.

64

1987

Ekipler ve disiplinler31 artınca akşamları koordinasyon toplantıları yap-maya başladık. Bu toplantılara Altyapı Şefi olarak ben, Üstyapı Şefi Zafer Gür, Mimari İşler Şefi Turgut Manguoğlu, Mekanik İşler Şefi Nazım Be-yazgül, Elektrik İşleri Şefi Türker Serter, Prekast Sahası Şefi Tevfik Şenlet, Makina Grup Şefi Mehmet Halil Tuna, Satın Alma Şefi Ümit Sırdaş, İdari İşler Şefi Kenan Demir, Saha Şefi Karhan İlercil ve Proje Müdürümüz Öcal Özpınar katılıyordu. Öcal Özpınar’dan önce, sağlık nedenleriyle ayrılana kadar, bir sene Saffettin Sile Ağabeyimiz proje müdürlüğümüzü yapmıştı. Mesai bitiminde, gece vardiyası başlayana kadar, bir saat kadar kendi grup içi toplantılarımızı yapıyor sonra bu genel koordinasyon toplantısı-na katılıyorduk. Bu toplantılar, ağırlıklı olarak makine paylaşımı, grupların beraber çalıştığı bölgelerdeki sorunlar, beton programı, malzeme siparişi ve lojistik konuşulduğu için oldukça gergin geçiyor, zaman zaman sesler yükseliyor ve bazen iş sözlü kavgaya varıyordu.

Beton programlarında üretimin yeterli olmasına rağmen, döküm süre-leri ve ufak tefek aksaklıklar yüzünden transmikser kullanım dağılımı yapı-lıyor, günlük takvime bağlanıyordu. Santral çıkışlarında kalıbı döndürme, büyük miktarlar ve süreleri dolayısıyla üstyapı grubuna öncelik veriliyor, diğer gruplar kendilerine verilen transmikserlerle ufak tefek gecikmeler-le günlük programlarını tamamlıyorlardı. İşçi problemleri, gelen işçilerin gruplara dağılımı gibi işler fazla zaman almıyordu. Siparişi verilen ama hâlâ gelmeyen malzemeler için telefon konuşmaları, çözüm aranması biraz zaman alabiliyordu. En büyük tartışmalar makine paylaşımında ya-şanıyordu. Bizim alıştığımız ve memnun olduğumuz makinelerin en çok kullanıldığı gruplara tahsis edilip diğer grupların onlardan talep etmesi, genel kullanım ekipmanlarının ise günlük kullanım için saha şefi tarafın-dan dağıtılması daha az problemli bir yöntemdi. Ancak, bu şantiyede baştan yapılan bir organizasyon hatasıyla Proje Koordinatörü Faruk Kes-

31 Disiplinler:İşkalemlerininaitolduğumimari,elektrik,mekanikvekabainşaatgibigruplar

65

1987

kinel ve Proje Müdürü Saffettin Sile talimatıyla makineler tamamen Maki-ne Grubunun sevk ve idaresine verilmişti. Makine Grubu bakım, onarım, tahsis ve sevkiyatta kendi önceliklerini ön plana çıkarınca ciddi problem-ler yaşanıyordu ve bu sık tekrarlanıyordu. Üretim ve istihkak beklenen grupların talepleri, destek beklenen bir grubun talepleri doğrultusunda ikinci plana atılıyor, makinelerin üretim potansiyelinin kullanılabilmesin-den çok bakım onarım işleri ön plana çıkarılıyordu. Atölyenin mevcut şartlarda sadece iki makineye bakım yapabileceği durumlarda bile çok daha fazla sayıda makine atölyeye çekiliyor ve bakım için bekletiliyordu. Makinelerin onarım süreleri planlamasını iyi yapmadıkları için atölyede kalma süreleri artıyor ve keyfi davranışlar ön plana çıkıyordu. Örneğin, bir makineye belli kullanım saatleri arasında bakım yapılması gerekiyor-sa, üretim grubunun talebi doğrultusunda, o aralıkta uygun bir zamanda bakıma alınması gerekir. Ancak, Makine Grubunun öncelikleriyle makine bakıma alınıyor, parça değişimi ve tamir için verilen süreler tutulamıyor, başka işler yapıldığı için gecikiyor ve sahada bizim işlerimiz çok aksıyor-du. Ayrıca, bir de garip kullanım talimatları veriliyordu. “Kamyonlar bi-rinci viteste gidecek ve belli bir motor devir sayısını geçmeyecek,” gibi. Bu düzenin değişmesi için çok kavga ettim ve sonunda kısmen başardım. Makinelerim benim kontrolümdeydi, bakım ve onarımlar benim istedi-ğim ve onlara da uygun zaman ve sürede yapılıyordu. Genel kullanım kılavuzu doğrultusunda makinelerin çalışma şartlarını biz belirliyorduk. Bu toplantılar program yapma süresini çok azalttı. İhtiyacı olan grup şefi, başka bir destek grup şefi karışmadan makinenin ait olduğu üretim gru-bu şefiyle gün içinde konuşarak işini halledebiliyordu.

Havalar artık iyice ısındığı için kadınlar öğlene doğru denize girmek için yakındaki bir kumsala gitmeye başlamışlardı. Sıcak olduğu için öğle tatili iki saate çıkmıştı. Biz de onlara katılıyor, biraz denize girdikten sonra eve gidip bir süre uyuyorduk. Gayet güzel bir arkadaşlık ortamı oluşmuş-tu. Candan hâlâ o zamanki arkadaşlarıyla görüşüyor, İstanbul’da bir araya geliyorlar.

66

1987

Gökcan Yolda

1987 Haziran ayında, bir tatil sabahı, Candan’ın yanında getirdiği aparat-la yaptığımız test sonucu hamile olduğunu anladık. Plaja indiğimizde bu güzel haberi arkadaşlarla paylaşıp Coca Cola ve börekle kutladık. Daha sonra bizim yaptığımız ve o zamanlar oradaki en iyi hastane olan Rasla-nuf Hastanesinde yaptırdığımız testle bunu teyit ettik.

Akşamları artık tek konumuz bebeğimizdi. Bu haber Candan kadar beni de çok heyecanlandırmıştı. Artık proje müdürünün odasından da yurtdı-şına telefon edebiliyorduk. Uygun bir akşam İstanbul’u arayarak bu mut-luluğumuzu ailelerimizle paylaştık. Annemin, “Sen de öyle medeniyetten uzakta doğdun,” demesi üzerine, o akşam Candan’la bana anlatılanlar ve hatırladığım kadarıyla çocukluk ve gençliğimi konuştuk.

O zamanlar Kars’ın bir ilçesi olan Göle’de doğmuşum. Babam, Orman Fakültesinden mezun olunca bölge şefi olarak tayin olmuş. Üniversite son sınıfta evlendiği annemle buraya gelmişler. İlk çocukları Sina Ağa-bey’im birkaç aylıkken bağırsak düğümlenmesi nedeniyle vefat etmiş. İki sene sonra Nazan Ablam doğmuş. Bundan üç sene sonra da oralarda kışın başladığı, karlı bir ekim sonu, sabaha karşı bütün kardeşlerin ebesi Beyhan’ın yardımıyla küçük bölge şefi lojmanında ben doğmuşum. Doğ-duğumda, bilemedikleri bir sebeple mora yakın bir renkteymişim ve ne-fes almıyormuşum. Beyhan Ebe, beni bir sıcak, bir buz gibi suya daldırıp çıkararak hayata döndürmüş. Sonradan İstanbul’da doktor arkadaşlarıyla konuşurken babama, bunun bir kemik zayıflığı olan “cam çocuk” hastalı-ğından dolayı olduğunu söylemişler ki hâlen zaman zaman bu hastalığın sıkıntısını çekmekteyim. Doğum sırasında sıkışmaktan ötürü, yumuşak göğüs kemiğinin çökerek ciğerleri sıkıştırmasıyla nefes alamamaktan do-layı morardığımı, ama şans eseri bir zarar görmeden ciğerlerimin tekrar çalışmasına şükretmemiz gerektiğini söylemişler. Daha iki yaşımda ke-miklerim kırılmaya, sağ ayak kaval kemiğinden başlamış. Hayal meyal bunun bir sandalyeden yatağa atlarken düşmem nedeniyle olduğunu

67

1987

hatırlıyorum. Göle’den bu olay dışında aklımda yer edenler; mandıralar-daki kaşar peyniri kokusuyla, Göle’den Kars’a giderken dar ve uçurumlu yollarda kaza geçirme korkusu.

Daha sonra kardeşim Urçun doğmuş ve babam Sakarya’nın Hendek il-çesine tayin olmuş. Birkaç ay sonra da Bolu’ya tayini çıkmış. Bolu’da üç sene kaldık. Oradan aklımda kalanlar ise yeşillikler, Abant ve Akçako-ca’da çadır kamplarda yaptığımız yaz tatilleri, arkadaşlarla sala binerken düşüp kolumu kırmam, daha sonra babamın sert bir şekilde tutup beni çekmesinden dolayı diğer kolumun kırılması, Türkiye’de ilk olan deneme okulunda ağlayarak ilkokula başlamam ve Nejla öğretmenim...

Birinci sınıfı bitirirken Nejla öğretmenimiz bütün sınıfa, karnelerimizin hepsinin pekiyi olacağını ama notları mavi yazılanların hakiki pekiyi ve kurdeleli olduğunu, yeşil yazılanların ortalamasının iyi, kırmızı yazılanla-rın ise orta olduğunu ve kurdelesinin olmayacağını söyledi. Benimki de hepsi pekiyiydi ama yeşille yazılmıştı. Yani “iyi” ile sınıfımı geçtiğimi gös-teriyordu. Üzüldüğümü hatırlıyorum. Çıkıp ablamın sınıfına gittiğimde onlar daha karnelerini yeni alıyorlardı. Ben sanki benim iyi ortalamayla sınıf geçtiğimi herkes biliyormuş gibi karnemi ablama göstermek isteme-dim. Benim ısrarla göstermekten kaçınmam üzerine ablamın öğretmeni, “Bari bana göster” dedi. Ona da göstermek istemedim. Öğretmen biraz sesini yükseltince karneyi vermek zorunda kaldım. Ablamın öğretmeni yeşil pekiyileri görünce “Sana niye kurdele takmamışlar? Onun için mi göstermiyorsun?” diyerek oradaki kurdelelerden birini takınca benim karnem de hepsi pekiyi oldu. Ben de hiç ses çıkarmadan ablamla eve döndüm. Annem ve babam da çok sevinip beni öpünce dayanamayıp gerçeği anlattım. Annem de doğruyu söylememin en büyük başarı oldu-ğunu söyleyerek kurdeleyi karneden çıkarıp göğsüme taktı. İkinci sınıfa başlarken babamın tayini sonucu Kastamonu’nun Araç ilçesine taşındık. Orada Merkez İlkokuluna kaydım yapıldı. Öğretmenimiz Ahmet Bey çok sert bir adamdı ve onu çok kızdıran öğrencileri o zaman normal kabul edilen ölçülerde döverdi. Sabah ilk iş tırnak uzunluğu ve taşınması mec-

68

1987

bur olan mendil, tarak ve ayna kontrolü yapmaktı. Tırnakları uzun ve kirli olanlarla eşyaları eksik olanların dizlerinin arkasına cetvelin keskin tarafıy-la birkaç kere vururdu. Benim başıma gelmedi, ama o cetveli yiyenler acı-dan ağlardı. O sene sınıf birinciliğini Ayşe adlı bir kız arkadaşla paylaştık, ama ödül olan Nacar saat, kız olduğu için ona gitti. Doğal olarak buna da çok üzüldüğümü hatırlarım. Araç’ta çok fazla koşup top oynamama rağmen kırılan bir kemiğim olmadı. Oradan hatırladıklarım; Orman Mu-hafaza Memuru Okulunun yemekhanesinde pişirilen ekmeklerin lezzeti, çok iyi arkadaş olduğumuz Gülseren ve Gülderen kardeşler, Mahmut ve Feryal adlı arkadaşlarım. Laf aramızda, o zaman bu kızlar çok iyi futbol oynarlardı.

Okul tatil olduktan hemen sonra Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine taşın-dık. Orada babam beni Kazım Karabekir İlkokuluna yazdırdı. Adı Muzaffer olan öğretmenimiz beni iki yıl okuttuktan sonra emekli oldu. Beşinci sınıfı Nezahat Hanım okuttu. Hep iyi bir öğrenci ve sınıf birincisiydim. İlkokulu bitirip karnemi aldığım gün, arkadaşlarla yakar top oynarken düştüm. Bu sefer sağ bacağımın kaval kemiğimi kırdım. Çamlıdere adlı başka bir il-çeden bir kırıkçı getirdiler. Beni bağırtarak kırığı yerine oturttuktan sonra tahtalarla ayağımı sabitledi ve yumurtaya batırılmış Amerikan beziyle alçı gibi sardı. Ama çok sıkı sardığı için ağrılarım oldu. Kırıkçıyı tekrar çağır-dığımızda ağrılarımın kırıktan değil, tahtanın ezdiği topuğumda oluşan yaradan olduğu anlaşıldı. Kırığım bir ayda iyileşti, ama o yara hâlâ nasır olarak varlığını sürdürüyor, bana o zamanları hatırlatıyor. O dönemden diğer anılarım ise şöyle: yaz aylarında balık tuttuğumuz, yüzdüğümüz Kirmir Çayı, Soğuksu Milli Parkında yaptığımız piknikler, Çamkoru izci kampı, arkadaşlarla 15 kilometre yürüyerek gittiğimiz Güven ilçesi yolu üzerindeki kötü kaplıca havuzu, babamın götürdüğü Soğuksu Kaplıcaları ve yine ilk defa Ankara’ya gidişim ve orada izlemekten çok mutlu oldu-ğum Türkiye-İrlanda milli maçı.

Devlet memurlarının kaderi sık sık yaşanan tayinler olduğu için Kızılca-hamam’dan bu kez Balıkesir’e taşındık. Yaz sonu oradaydık. Sonradan

69

1987

Brega’da altyapı işleri artık iyice hız kazandı. Henüz başlamayan ‘alt-yapı 2’ dediğimiz yüzeye yakın dağıtım hatları ve yollar dışında tüm fa-aliyetler, her alanda programdan daha hızlı olarak yapılıyordu. Medine projesinde olduğu gibi villa betonları tünel kalıpla dökülüyordu. Tünel kalıpları çıkarmak için boş bıraktığımız dış cephe duvarları bu projede prekast olarak monte ediliyordu. Bahçe duvarı betonları, bahçe içi dol-guları, bina içi mekanik ve elektrik işleri, ince işlerin kabası dediğimiz briket duvar, sıva, şap32 ve çatı izolasyon işleri de bunun arkasına takıl-mış gidiyordu. Prekast panelleri monte etmek için özel paletli bir kule vinç satın alınmıştı. Bu vinç 45-50 metreden, 10 ton ağırlıktaki panellerin montajını kolaylıkla ve hızlı olarak yapıyordu. Her yerde vinçler çalışıyor-

32 Şap:Betonarmedöşemeüzerinedökülentesviyebetonu

Fen Lisesi olan Balıkesir Lisesi’nde ortaokula başladım. Orada çeşitli sebeplerden üç kere dirseklerim kırıldı. Ama buluğ çağım bitip liseye başladığımda bu kırılmalar durdu. Okul takımında üç sene voleybol ve amatör takımlarda futbol oynadım. Normale döndüğümü düşünmek şu anda bile çok mutlu ediyor beni. Suudi Arabistan’daki tendon kopması dışında o zamanlardan beri bir kemik kırığı yaşamadım. Korkum, çocuk-larımda da aynı rahatsızlığın olmasıydı. Çok memnunum ki ne oğlum ne de kızım böyle bir şey yaşadı. Annelerinin sağlam genleri üstün geldi. Elli yaşından sonra kemik zayıflığının yaş ilerledikçe büyük problem olacağını bildiğim için önce İstanbul sonra Amerika’da doktorlara gidip tedavi ol-dum. Hâlâ ilaçlar alıyorum, ama Amerika’daki doktorum 90 yaşıma kadar bir problem yaşamayacağıma dair garanti verdi!

Candan bunları dinlediğinde belli etmedi, ama ya çocuklar da benim gibi zayıf kemikli olursa ne yaparız, diye düşündüğünü sonradan itiraf etti. İkinci çocuk için bir süre çekimser kalmasının sebebi de bu olabilir.

70

1987

du ve uzaktan bakınca güzel bir manzara çıkıyordu ortaya. Ama bu vinç özel bir çiçek gibi gözüküyordu. Onu çok sevmiştik.

Roma Gezisi

1987 Ağustos ayında izne çıktık. Türkiye’ye giderken Alitalia’yla Roma üzerinden gitmeyi seçtik. Böylece, bir hafta Roma’da kaldık. Candan’ın hafifçe çıkmış karnını kapatmak için giydiği kot elbise çok bol olmasına rağmen ona çok yakışmıştı. Yanakları dolmuş, şişmanlamış, daha bir gü-zelleşmişti. Onun için arkadaşları erkek çocuk doğuracaksın, diyorlardı. Biz de Roma’da yaptığımız bebek alışverişlerinde mavi renge öncelik veriyorduk, bu arada çok beğendiğimiz bir Chicco bebek arabası aldık.

Roma’ya gittiğimizde yer ayırttığımız otele girdik. İkinci kattaki odamı-zın penceresini açtığımızda caddeyle aynı seviyede olduğunu görünce Candan korktu. Dik yokuşlu semtte girişten ikinci kat, arka tarafta zemin kat oluyordu. İşlek bir sokak olduğu için hem gürültülü hem de hırsızlık için müsaitti. Ertesi gün, uygun başka bir otele geçtik. Roma’daki tarihi kalıntılar, Aşk (Trevi) Çeşmesi ve alışveriş derken bir hafta çabucak geçti. Bu sırada, bir sabah uyandığımızda, ben yatakta sağ kulağımın üzerine yatarak Candan’la konuşurken onu çok az duyduğumu fark ettim. Kulak-larımdaki duyma sorunu, ilk o zaman yani 31 yaşımdayken başladı ya da ben ancak o zaman fark ettim.

İstanbul’da, Doktor Nermin Başarer’e gittim. Orta kulak kemiklerindeki kireçlenmeden kaynaklandığını, benim gibi kemik zayıflığı olanlarda mu-hakkak ortaya çıktığını ve yakında diğer kulağımda da aynı problemle karşılaşacağımı söyledi. Çözümün, ameliyatla işlevsiz olan kemiğin yeri-ne teflon bir protez koyarak mümkün olduğunu, ama bunun birkaç sene sonra yapılmasının sakıncası olmadığını açıkladı.

Ailelerimizle yeni doğacak bebek üzerinde konuştuğumuz bir haftanın ardından ben Brega’ya döndüm. Candan bir süre daha İstanbul’da kaldı.

71

1987

Uygulama sırasında problem yaşamamak için ‘altyapı 2’ hatlarının proje ve düğüm noktaları çözümlerine yoğunlaştım. Tamer Perk, Özbek Yavuz, Aydın Dinç, Cemil Güney, Azmi Akal ve Zeki Tandoğdu gibi çalış-kan ve iyi mühendislerin olduğu bir ekiple çalışıyordum ve ofis işlerine daha fazla zaman ayırabiliyordum. Makineli kazı olmasına rağmen hop-hopçular33, arkadaşların mahkûm diye tarif ettiği, kaya parçalarını bal-yozla 15 santimin altında parçalara ayıran kırma işçileri, metreküp başına işçiliği 0,1 saate çıkarıyordu. Bu rakam, nerdeyse tamamen elle yaptığı-mız kanal dolgularında 0,3-0,4 saat/metreküptü. Pvc boruların metresini 0,15 saatte, beton boruları 0,5-1,5 saatte koyuyorduk. Ductları, içinden geçen boru adedine göre 1,6 ile 4 saat arasında yapıyorduk. Bunları, o zaman Amerikalıların “bay hours” dedikleri Kaliforniya Körfez saatleriyle karşılaştırdığımda, gayet iyi saatler olduğunu görerek memnun oldum. Bu arada kum ve yumuşak kum taşı zeminde; kazıda, dolguya malzeme taşımanın 0-100 metrede dozerle, 100-1.500 metrede skreyperlerle, bu-nun üzerinde ise arazi kamyonlarıyla uygun olduğunu gördük. Komatsu PC 200, Hitachi UH 121 tipi orta boy ekskavatörle bir vardiyada kum ve yumuşak zeminde 3-4 metre derinlikte 180-200 metre, 5-6 metre de-rinlikte 100 metre civarında kanal kazabiliyorduk. Telefon hattı menhol betonları 16-18 saat/metreküp, prekast betonları 25-30 saat/metreküp, beton menfezler 13-15 saat/metreküp civarı işçilikle yapılıyordu. O tarih-lerde tamamen Türk işçi kullanıyorduk.

1987 Aralık ayında, benim Irak’taki Bekhme Barajı şantiyesine gidece-ğim dedikoduları dolaşmaya başladı. Doğum için ocak sonu İstanbul’a gittiğimde Irak Projeleri sorumlusu Cahit İleri beni çağırdı, bu dedikodu-ları doğruladı ve Irak Bekhme Barajı Projesi’ne tayin oldum.

33 Hophopçu:Şantiyevedökümsahalarındakamyonlarıyönlendirenkişi

72

Şantiyeci 1988

Gökcan Doğuyor

1988 Şubat’ının 13’ünde, babamla aynı günde, saat 17.50’de oğlum Gökcan dünyaya geldi. Boyu 55 santim, ağırlığı 3,5 kiloydu ve kocaman ayakları vardı. Zafer izindeydi; sadece bir Ankara viskisi bulabildiği için, hastanede oğlumun doğumunu bu viskiyle kadeh tokuşturarak kutladık. Pek beğenmediğimiz için daha sonra hiç içilmedi ve 1991’de, Zafer’in kızı Zeynep doğduğunda aynı viskiyle kutladık.

Şubat ayının son haftası Brega’daki işlerimin devir teslimi ve top-lanmak için Almanya üzerinden Libya’ya gittim. Frankfurt’ta kulaklarımı başka bir doktora kontrol ettirdim. Aynı teşhisi koyarak ameliyat olmamı tavsiye etti. Brega’da iki hafta kaldım, toparlandım ve işleri yardımcım Tamer Perk’e devrederek İstanbul’a döndüm.

Bekhme Baraj İnşaatı, Irak

Candan sezaryenle doğum yaptığı için hâlâ anne ve babasıyla kalıyor-du. Oğlum ve Candan’la uğraşırken bir de benimle uğraşmasınlar diye, İstanbul’da sadece bir hafta kaldım. Mart ayının üçüncü haftası Bağdat’a, oradan Erbil’e ve asker korumalı araç konvoyuyla Bekhme’ye gittim. O sıralarda Irak ile İran savaş halindeydi ve ayrılıkçı Kürt gruplarıyla hükü-met yanlısı gruplar arasında da savaş vardı. Şantiyeyi hem Irak askerleri, hem de hükümet yanlısı peşmergeler koruyordu.

Baraj, Zap Nehri üzerinde, Ravanduz Deresi ile kesiştiği yerin mansap34 tarafında inşa ediliyordu. Yüksekliği 230 metre, kil çekirdekli kaya dolgu bir baraj olarak projelendirilmişti. Kil dolgu, 374 kotunda sağlam kayaya oturuyor ve 35 milyon metreküp kil, filtre ve kaya dolguyla, 604 kotunda,

34 Mansap:Memba(nehrindoğduğuyön)yönününzıddı

73

1988

230 metre yükseklik ve 570 metre kret boyu35 oluşturarak baraj gövdesi tamamlanıyordu. Yine aynı kil çekirdek ve kaya dolgudan oluşan 65 metre yükseklikteki batardo36 bu gövdenin bir parçası oluyordu. Bu baraj Türki-ye’nin en büyük barajı olan Atatürk Barajından 60 metre daha yüksekti.

Ana kalemler; boyu 1.100 metre olan, 12 metre çapında iki adet deri-vasyon37 ve üç adet kuyruk suyu tüneli, 1.560 MW yeraltı enerji santralı, 11 metre ile 7,5 metre arasında değişen çaplarda 2.410 metre enerji tü-neli, üç adet 700 metre boyunda ve 12 metre çapında dolu savak tüneli, 4.000 metre boyunda, 4,2 metre çapında geçirimsizlik perdesinin yapıl-ması için açılan enjeksiyon tünelleri ve 14 milyon metreküp açık kazıydı.

O zaman daha parçalanmamış olan Yugoslavya’nın en büyük inşaat şirketi Hydrogranija bizim konsorsiyum ortağımızdı. İş kalemlerinin dağı-lımı şöyle yapılmıştı: enjeksiyon tünelleri hariç bütün kapalı kazılar ve be-tonlar onlarda, bütün açık kazı ve dolgular, açıktaki betonlar, enjeksiyon tünelleri, enjeksiyon işleri ve işveren yaşam ve işletme tesisleri inşaatı bizdeydi. Buradaki istisna, enerji tüneli giriş yapısı, kuyruk suyu tünelleri ve dip savak giriş yapısı kazı ve betonlarıydı. Parasal dağılımda eşitliği sağlamak amacıyla bu işler Hydrogranija’ya verilmişti. Baraj memba tara-fının sol sahiline dik, hafifçe yükselen vadinin 500 metre kotlarında ofisler ve şantiye tesisleri, 850-900 metre kotlarında kamp tesisleri yapılmaya başlanmıştı İşveren yaşam ve işletme tesisleri 700 metre kotlarındaydı. Bu tesisler 350 adet tek katlı villayla, sosyal tesisler ve altyapı işlerini kapsıyordu.

Uzun süreli bir proje olduğu için bizim şantiye tesisleri prefabrik değil, briketten tek katlı yığma binalar olarak yapılmıştı. Üç bin kişilik işçi, mü-hendis ve formen barakaları, 50 adet aile evi, yemekhane, hastane, mü-

35 Kretboyu:Barajgövdesininenüsttekiuzunluğu36 Batardo:Nehrinakışınıderivasyontünellerineverdiktensonrabarajinşaatıyapılana

kadarbubölgeyitaşkınlardankoruyanseddedolgusu37 Derivasyon:Nehiryatağınındeğiştirilmesiişlemi

74

1988

hendis ve işçi lokalleri, kantin ve benzeri binalar bu şekilde yapılıyordu. Ben gittiğimde bu tesisler yüzde 70 oranında tamamlanmıştı.

Ofisler henüz tamamlanmadığı için kampta, bitmiş mühendis bara-kalarından ikisi ofis olarak kullanılıyordu. İlk organizasyonda Erdal Bü-yüksuda Ağabeyimiz Proje Müdürü; Haydar Kılıç, İşveren ve Müteahhit Kamp İnşaatları Müdürü; Musa Demir ise Baraj İnşaat Müdürü olarak işe başlamışlar. Ben gittiğimde Musa Demir ayrılmıştı. Haydar Kılıç baraj iş-lerine bakıyordu. Bana, daha inşaatına başlanmamış ama programa göre gecikmiş olan İşveren Kampı İkinci Bölüm denilen 350 villa ve sosyal tesislerin inşası işini verdiler.

Kampta, aile evleri bölgesinde, iki ayrı odadan oluşan mühendis kon-teynerlerinden birinde kalıyordum. Bana komşu odada Kasktaş Enjeksi-yon İşleri Müdürü Bahattin Tekinturhan kalıyordu.

İran sınırına yakın bölgede olduğumuz için top sesleri yaşantımızın bir parçası olmuştu. İlk geldiğim günlerde top seslerinden rahatsız oluyor-dum, ama herkes gibi ben de kısa sürede alıştım. Fakat bir iki hafta sonra İran uçakları bizim bölgedeki askeri yerleşim yerlerini bombalarken biz de nasibimizi aldık. Sabahın erken saatlerinde biz uyurken kamp bölgesi-ni makineli tüfekle taradılar. Kimseye bir şey olmadı, ama bayağı korktuk. Kendimizi dışarı atarak yoldaki arabaların altına girdiğimizi, bir şekilde korunmaya çalıştığımızı hatırlıyorum. O gün herkes çok gergin ve sinir-liydi. Bütün gün sadece bu olay konuşulmuştu. Bu konuşmalar insanları daha da tedirgin etmiş olmalı ki işçiler ve mühendislerden istifa edenler, gidenler oldu. Birkaç gün sonra barış görüşmeleri için ateşkes yapıldı ve istifalar durdu, gidenler azaldı.

Nisan ayının ortasında kurban keserek, dozer ve bekoları yani kazı makinelerini villalar sahasına soktuk. İkinci bölüm sosyal tesisler inşa-atında villaların inşa edileceği saha kalın bir yamaç moloz tabakasıyla (kayadan kopan parçaların oluşturduğu tabaka) kaplı eğimli bir sahaydı. Tek katlı villalar planlandığı için kazıklı zemin kuvvetlendirmesine gerek görülmemişti. Her villanın yerini itinayla kazıp 2 bölü 1 yatık şevleri be-

75

1988

koyla dikkatli bir şekilde kesiyorduk. Ardından, kazısı istenen kota gelen villaların grobeton ve temellerini döküyorduk. Şev eğiminin kurtarmadığı bölgelerde istinat duvarları38 vardı. Bu duvarları ve temellerini, temel be-tonundan önce döküp bitiriyorduk. Tehlikeli olmayan yerlerde villa kaba inşaatına paralel olarak yapabiliyorduk. Peri duvar kalıp sistemiyle beton duvarları, yine Peri düşürülebilen kafalar sistemiyle döşemeleri döküyor-duk. İlk başta 1,5 metrelik teras duvarlarını kat betonuyla beraber dö-kebilir miyiz, diye denedik ama teras duvarları 15 santim, kat duvarları 20 santim ve kısmen de olsa yoğun bir demir dağılımı ve döşemeye dönecek filizler olduğu için yapamadık. Kalıp sisteminin ilk planlaması, dış duvarları teras duvarları dahil, iç duvarları döşeme altına kadar dök-

38 İstinatduvarı:Toprağınyadabiryapınınkaymasınıönlemekiçinyapılanduvar

Bekhme İkinci Bölüm Sosyal Tesisler İnşaatı: Sirvan ve Mehdi Beyler, Cahit İleri ve

Haydar Kılıç’la temel atma törenindeyiz

76

1988

mek üzerine yapılmıştı. Dış duvarları teras duvarlarıyla beraber dökmek-te zorlanınca teras duvarı iç kalıplarını döşeme üstünden keserek ayırdık. Dış duvarın dış yüzey kalıbını yerinde bırakarak, döşemeleri döktükten sonra teras duvarı iç kalıbını koyarak teras duvarlarının betonunu dökme-ye başladık. Bu fazladan dış kalıp gerektirse de bu kalıpları, fazla gelen malzemeden, istinat duvarı kalıplarından ve daha evvel başka maksatla gelmiş Peri duvar kalıplarını revize ederek yaptık. Temmuz ayına geldi-ğimizde, iki günde bir villa betonu döküyorduk. Temmuzun son haftası ben, Candan ve Gökcan’ı almaya İstanbul’a gitmeden evvel bunu günde bir villaya çıkarabildik.

Candan ve Gökcan Bekhme’de

1988 Temmuz’unun son haftası İstanbul’a geldim. Candan ve Gökcan kayınpederimin İznik, Darüşşafaka Sitesindeki yazlığına gitmişler, ama yeni aldığımız Renault 11’i bana bırakmışlardı. Hemen arabayı alıp İz-nik’e gittim. Oğlum beş aylık güzel bir bebek olmuştu. İki gün orada kal-dıktan sonra Gökcan’ı kayınvalideye bırakarak Marmaris’e bir hafta tatile gittik. Dönüşte onu alıp İstanbul’da eksiklerimizi tamamladıktan sonra 8 Ağustos’ta Bağdat’a uçtuk. Aynı tarihte, İran Irak savaşı sona ermiş ve barış yapılmıştı. Havaalanına indiğimizde kutlamalar başlamıştı. Herkes sokaklarda olduğu için gerek Bağdat içi yollarda gerek Musul yolunda kalabalıklar ve konvoylar yüzünden şantiyeye çok uzun zamanda vardık. Evimiz hazırdı, geç vakitte ulaştığımız için yorgunluktan valizleri arabada bıraktık, Gökcan’ı koynumuza alarak, yatıp uyuduk.

Candan, erkenden kalkıp etrafa bakmak için dışarı çıktığında evin arka-sında yüksek bir dağ, karşıda sıradağlar, yollar, şantiye binaları ve silahlı peşmergeleri görmüş fakat nehir göremeyince şaşırmış. Ben uyanınca; “Nehir nerede? Baraj nerede? Biz neredeyiz? Bu silahlı adamlar ne ya-pıyor?” gibi sorular sordu. Ben de kahvaltıdan sonra onları aldım, nehir kıyısına ve çalıştığımız yerlere götürdüm. İlk izlenimlerine göre daha po-zitif olmaya başladı.

77

1988

Eylül ayında istinat duvarları ve villa betonları programa göre günde iki villa hızında yapılırken, mekanik ve elektrik işleriyle briket, şap, sıva ve çatı izolasyonları başlamıştı.

Ekim ayı başında, barajın dolu savak açık kazısında kötü bir kaza ya-şandı. Kazı hattının belli bir mesafe önünde açık kazı yapılırken jeologla-rın tarifine göre topuğu alınan bir fay hattının39 kayması neticesinde on binlerce metreküp kaya, hafriyat işlerini yapan ekibin üzerine çöktü. Beş kişi hayatını kaybetti. Birkaç lastik tekerlekli yükleyici, dozer ve beko bu kayaların altında kaldı. Ekip günlerce bu kayaları kaldırıp cesetleri çıkar-mak için çalıştı.

Şantiyeye tam bir ölüm sessizliği çökmüştü. Üç, dört gün kadar dolu savaktaki kurtarma çalışmaları dışında, şantiyede çalışma olmadı. Ceset-ler çıkarılarak memleketlerine gönderildikten sonra hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Bu kazadan birkaç ay sonra artık şantiyelerde çalışmak istemediğini söyleyen Erdal Ağabey ayrıldı. Haydar Kılıç Proje Müdürlüğüne, ben vekaleten Baraj Müdürlüğüne, Vakur Öker de İşveren Tesisleri İnşaat Müdürlüğüne getirildi. Beş yüz kotlarında yapılan ofis bi-naları tamamlandı ve oraya taşındık.

Aile lojmanlarında oturan aile sayısı artmıştı. Akşamları ev ziyaretleri, lokal toplantıları gibi sosyal aktiviteler çoğaldı. Bu arada Gökcan emek-lemeye hatta birkaç adım atmaya başladı. Böyle bir denemede düşüp kaşını yardığında hastanede dikiş atarlarken uyuşturmadıkları için Can-dan, “Çocuğumun canını yakıyorlar,” diye kıyamet kopardı. Zorlukla ya-tıştırdım ve dikiş atıldı. Ama Candan doktorla uzun zaman konuşmadı.

Baraj işinin başına geçtiğimde dolu savak açık kazısı durdurulmuştu. En yukarıdan başlayarak 10 metre derinlikte, basamaklar halinde, cephe-den görülen şev yüzeyleri yüzde 0,3 eğimli olacak şekilde patlatıp, do-zerle aşağıya itiyor, oradan kamyona yükleyip taşıyorduk. Her 10 metre

39 Fayhattı:Devamlılıkgösterenzeminkırıkları

78

1989

indiğimizde, 2 metre genişlikte bir teras bırakıyor, tekrar 10 metre daha patlatıp, kazarak devam ediyorduk. Kazılan kayalar aşağıya itilirken ve seviye kazısı için patlatma delgileri yapılırken jeologlar haritaları yapıyor, destekleme için talimatları veriyorlardı. Bu, genellikle 5 santim kalınlıkta püskürtme beton, zayıf yüzeylerde hasır çelik ve 10 santim kalınlıkta püs-kürtme beton oluyordu. Yüzey kırıklarının çok olduğu bölgelerde 4 ile 10 metrekareye 1 adet 2 veya 3 metrelik kaya bulonu40 yapıyorduk. Kaya bulonu varsa, lastik tekerlekli yükleyicinin kepçesine binen işçiler önce havalı el tabancalarıyla 40 milim çapında 2-3 metre aralıklı delikleri deli-yorlardı. Sonra bu deliklerin içi havayla temizleniyor, çimento şerbetiyle dolduruluyor ve hemen nervürlü demirden bulonlar şerbetin içine sap-lanıyordu. Daha sonra, hasır çelik kaplaması yine yükleyici kepçesindeki işçiler tarafından yapılıyor ve püskürtme betona geçiliyordu. Bu işlerin yapılabilmesi için mansap tarafından transmikser ve diğer ekipmanların çıkacağı bir servis yolu yaptık. Bu yol sayesinde püskürtme beton ve kaya çivileri işleriyle kazıyı hızlandırdık. Aynı metotla, derivasyon tünelleri çıkış portalları (yapıları) kazısına başladık.

Sol sahil enjeksiyon tünellerinden bir tanesi başlamıştı. Diğerlerinin servis yollarını tamamlayarak üç yerde tünel kazısı yapmaya başladık. Bu tünelleri Tamrock Minimatik denilen tek kollu tünel makinesinin yaptığı delgi ve dinamit kullanarak kazıyorduk. Tünel girişinden başlayarak tek ayna delgi ve patlatmalarla bir defada 3 metre ilerliyorduk. Tünel at nalı şeklinde, yüksekliği 4,20 metre, alt genişliği 3,60 metre olarak proje-lendirilmişti. Minimatik 45 milim çapında 3,60 metre derinlikte delikler açıyordu. En dışta yumuşak patlatma için 26 delik, onun bir iç halkasında 11 delik, orta göbekte bir eşkenar dörtgenin içine yerleştirilmiş 2 adet karenin köşelerine gelecek şekilde 12 delik, tam göbeğe ise 89 milimlik geniş bir delik açılıyordu. Göbekteki deliklere 1-2 kilogram plastik patla-yıcı, onun bir dışındaki sıraya 3 kilogram plastik patlayıcı en dıştaki sıra-

40 Kayabulonu:Kayaçivisi

79

1989

ya 1,5 kilogram gurit dediğimiz sıvımsı plastik patlayıcılardan doldurup patlatma kabloları çekiliyordu. Seksen dokuz milimlik delik boş bırakılı-yor, gecikme kapsülleri yerleştirilirken göbekteki 11 delik 1 saniye arayla, onun dışındaki halka iki bölüm halinde 2 saniye arayla, en dıştaki sıra da ikiye bölünerek 5 saniye arayla patlatılıyordu. Böylece önce göbek dışarı fırlatılıyor, ikinci sıra mümkün olduğunca dışarı patlatılmaya çalışılıyor ve üçüncü sıra bu boşluğa çöküyordu. Daha sonra havalandırma çalıştırılıp toz dışarı atılıyor içeri ilk giren ekip kazı malzemesini suyla iyice ıslatıp tozu tamamen ortadan kaldırıyordu. Son olarak Toro marka, ince uzun tünele uygun kepçe içeri girip kepçesi ile kazı malzemesini alıp geri geri tünel dışına taşıyordu. Daha sonra topoğraf ekibi girip kontrol yaparak dış delgileri işaretliyor ikinci delgiye geçiliyordu. Bu şekilde iki vardiyada iki veya üç patlatma yaparak ilerliyorduk. Her tünel aynasında gece ve gündüz operatörler ve patlatmacılar dahil 10-12 kişilik iki ayrı ekip çalışı-yordu. İlerledikçe havalandırma fanları daha içerilere taşınıyor, havalan-dırma hortumları, çelik borular içindeki aydınlatma kabloları ve çelik su boruları uzatılıp tünel aynasına yaklaştırılıyordu.

Sağlam kaya zeminde hiç destekleme yapmadan ilerleyebiliyorduk ve ağırlıklı olarak sağlam zeminde çalışıyorduk. Kısmen zayıf kaya bölgeler-de 5 santim püskürtme beton, zayıf kayalarda hasır çelik ve 10 santim püskürtme beton ve bazen 2 metre kaya çivisi yapıyorduk. Moloz böl-gelerden geçerken çelik iksalar41, hasır çelik ve kat kat 30 santime kadar püskürtme beton yapılabiliyordu.

En önemli işimiz ise, batardo dolgusuna derivasyon sonrası hemen başlayabilmek için batardo tabanındaki enjeksiyon42 işlerinin tamamlan-ması, 1988 kışında sol sahili, 1989 kışında ise sağ sahili yaparak taban-daki tüm enjeksiyon işlerinin bitirilmesiydi. İzleyen sene, derivasyondan

41 İksa:Hafriyatınçökmemesiiçinyapılandestek42 Zeminenjeksiyonu:Zeminigüçlendirmek,çatlaklarınıdoldurmakvegeçirimsizliği

sağlamakiçinyapılan,basınçlaçimentoşerbetidoldurmaişlemi

80

1989

sonra hemen dolguya başlayarak, batardo dolgusunu ilk feyezan43 ola-sılığı olan ekim ayına kadar 420 metre kotuna getirmemiz gerekiyordu. Daha sonraki mart ayına kadar da final kotuna yani 450 kota getirecektik.

Sol sahilden sağ sahile geçiş için yaptığımız çelik köprünün montajı bitmişti. Sağ sahil kret kazısı, enjeksiyon tünelleri ve kaya ocağı için ula-şım yolları inşaatlarını bir an evvel bitirmeye çalışıyorduk.

Batardo sol sahil çekirdek kazısına da başladık. En üst noktadan itiba-ren kayayı kazmaya devam ederken yukarıdan aşağıya doğru enjeksiyon işlerini de yapıyorduk. En zor kısım, nehir yatağı sol sahil kısmıydı. Bunun için bir sedde44 inşa ederek nehri sağ sahile doğru itelememiz gerekiyor-du. Bu işi yapmak için dolu savak kazısından çıkan kayaları kullanmaya karar verdik. Sol sahilde derivasyon çıkışının üzerinden geçip batardoya ulaşan yolu kullanarak, dolu savak kazısından çıkan kayaları taşıyan kam-yonları bu işin yapımına yönlendirdik. Seddeyi kapatıp suyunu çekeceği-miz gölü bu seddeyle oluşturduk. Nehirden gelecek sızıntıyı minimuma indirmek için sedde üst genişliğinin ortasından kazabildiğimiz derinlikte, sedde boyunca kanal kazdık, içine kil bastık ve dalgıç pompaları yerleşti-rerek suyu boşaltmaya başladık. Nehir, nerdeyse en düşük seviyeye gel-diği için bunda fazla zorlanmadık. Kuruttuğumuz sedde içi havuzun bir köşesinde daha derin küçük bir havuz yaparak, seddenin hemen iç etek-lerinin ucundan açtığımız kanallarla sızan suyu bu çukura yönlendirerek pompaları bu küçük havuza topladık. İhtiyacımız olan çekirdek bölgesini kuruttuk. Kazısını tamamlayıp kayayı bulduk ve ocak ayı ortası enjeksiyon ekibine teslim ettik.

Enjeksiyon ekibi perde ve yüzey enjeksiyonlarına başladı. Bu bölgede gece gündüz ellerindeki tüm delgi ve enjeksiyon makinelerini kullanarak çalıştılar ve mart ayı sonuna kadar tamamladılar.

43 Feyezan:Taşkın44 Sedde:Akarsulardaakışıkaydırmakvegöletoluşturmakiçininşaedilendolguşerit

81

Şantiyeci 1989

Güney Amerika İnceleme Gezisi

Şubat ayında, daha evvelden programladığımız bir Güney Amerika seyahati vardı. Atlas Copco şirketinin organizasyonuyla Brezilya, Arjan-tin, Şili ve Peru’da yapımı devam eden barajları görecektik. Geziye En-ka’dan ben, Merkez Satın Alma Grubundan Gültekin Eren, Melih Anık ve Enka Pazarlama İsveç temsilcisi Ekrem Dölen katılıyorduk. Ocak sonu, Air France Havayolları’yla İstanbul’dan Paris’e uçtuk. Ekrem bize orada katıl-dı, Paris’ten uzun bir uçuşla Rio de Janeiro üzerinden Buenos Aires’e git-tik. Orada Atlas Copco ekibiyle buluştuk. Öğleden sonra şehri dolaştık. Geniş caddeler, sokak orkestraları, ressamların satmaya çalıştığı tablolar, ev şeklinde düzenlenmiş ve öldürdükleri yerli sayısına göre onurlandırıl-mış general mezarları, renkli gecekondular bize çok ilginç geldi. Renkli gecekonduları parlak karton yapıştırmalarla resmeden bir tablo hâlâ ça-lışma odamda asılıdır.

Akşam güzel bir lokantada yöresel danslar izledik, meşhur ızgara bif-teklerinden yedik. İlginç olan, hafta arası bile olsa akşam yemekleri için lokantaların saat 22.00’den önce açılmaması ve açıldıktan sonra saba-hın erken saatlerine kadar yemek ve eğlencenin devam etmesiydi. Ertesi gün nasıl işe gidip çalışabildiklerine hepimiz şaşırdık.

Sonraki gün küçük bir uçakla Arjantin-Paraguay sınırındaki Ayolas’a, oradaki Yacyreta Barajı şantiyesine gittik. Şantiye en yoğun zamanını ya-şıyordu, 65 kilometre boyunca ortalama 42 metre yükseklikteki baraj dol-guları yapılıyordu. Bunun için önce gövde hattı boyunca, sedde altına, ana kayanın içine de girecek şekilde bentonitli çimento şerbetiyle sızdır-mazlık şeridi yapıyorlardı. Bunun üstüne kil çekirdek, filtre ve kayadan oluşan dünyanın en uzun baraj sedde dolguları yapılıyordu. Gövdenin bir parçası olarak nehir hattı üzerine yapılacak enerji santralı inşaatı için nehrin güzergahını değiştirmeleri gerekiyordu. Bu derivasyonun yapıla-bilmesi için, debisi yüksek nehrin önünü büyük ebatlı kayalarla kesmek gerekiyordu. Bu kayaları daha hızlı taşıyabilmek için uzunca ve 2 metre genişlikte bir konveyör bant kuruyorlardı. Bu hattın montajları devam

82

1989

ediyordu. Ortalama 10.000 metreküp/saniye debisi olan nehrin yatağı-nın değiştirilmesinin ne kadar zor bir çalışma olduğuna şahit olduk. Baraj Parana nehri üzerinde, Arjantin ve Paraguay hükümetlerinin ortak yatırım projesiydi. Finansmanı Dünya Bankası tarafından sağlanıyordu. Müteah-hit, İtalyan Impregilo şirketi liderliğinde yerli ve Avrupalı şirketlerden olu-şan bir ortak girişimdi.

Her marka ağır ve büyük kamyonlar, dev yükleyiciler, geniş ve bakımlı servis yolları, çok büyük bir makine atölyesi, çok geniş bir alana kurulmuş açık ve kapalı ambarlar, iki metre genişlikte, yüzlerce metre uzunlukta konveyör bantlar, geçerken uzaktan gördüğümüz birkaç büyük ocak iş-letmesi, küçük bir şehir ebadında inşa edilmiş işçi ve memur kampıyla görülmeye değer bir şantiyeyi ziyaret etmiştik. Proje müdürü bizi birkaç dakikalığına kabul etti. Bilgi vermek için Paraguaylı bir mühendisle bir-likte bizi toplantı salonuna aldı ve tanışma faslından sonra hemen ayrıldı. Program ve projeler üzerine kısa bir sunumun ardından yemek yedik ve gezimiz son buldu.

Söz konusu proje, 1994 yılında tamamlanmasına rağmen, rezervuar, çevre etkileri ve yerleşimler gibi değişik sebepler yüzünden tam doldu-rulamamış ve bu yüzden tam kapasitesi olan 4.200 MW güce erişeme-miş. Ancak 10 sene sonra tam doldurularak gerçek güce çıkabildiğini öğ-rendim. Halen de Arjantin’in ürettiği elektriği Paraguay’a pahalı satması yüzünden problemlerin devam ettiği söyleniyor.

Yacyreta Barajı ziyaretinin ardından Buenos Aires’ten Santiago’ya uç-tuk. Santiago tepeler üzerine kurulmuş güzel bir şehirdi. Atlas Copco bölge temsilcisinin şehre bu tepelerin birinden bakan çok güzel, müs-takil bir evi vardı. Akşamüstü şehri seyredip, içkilerimizi yudumlarken si-yaset ve günlük yaşam konuşuldu. Yönetim şekli bir tarafa bırakılırsa, Şili söylenildiği gibi Güney Amerika’nın İsviçre’si gibi olmuştu.

Ertesi gün pervaneli bir uçakla Talca şehrine, oradan arabayla Pehu-enche SA’ya ait aynı isimli baraj inşaatına gittik.

83

1989

Derivasyon yapılmış, kalın bir alüvyon tabakası üzerine barajı inşa edebilmek için diyafram duvar inşaatı yapıyorlardı. Santrala giden tü-nelde çalışıyorlardı. Patlatma delgi ve destekleme çalışmalarına baktık. Atlas Copco burada kendi makinelerinin bakım ve onarımından sorum-luydu, bir atölye kurmuştu. Vaktimiz, daha çok bu işleri nasıl yaptıklarını dinleyerek geçti. Geri dönüş, geldiğimiz gibi üç saat araba ve bir saat uçak yolculuğu gerektirdiği için şantiyede birkaç saatten fazla kalmamız mümkün olmadı, geri döndük.

Aynı akşam, baraj projesini yapan firmanın Santiago temsilcileri ve Atlas Copco temsilcileriyle güzel bir lokantada yemek yedik. Ertesi gün Lima’ya uçacağımız için geceyi uzatmadık, havadan sudan konuşmaların ardından otele gidip yattık.

Lima Pasifik Okyanusu kıyısında güzel bir şehirdi. Öğleye yakın saat-lerde otele yerleştik, öğle yemeği için sahilde güzel bir plajı olan, hayli şatafatlı bir deniz ürünleri lokantasına gittik. Akla gelebilecek her türlü deniz mahsulünü içeren bir menüyle karnımızı tıka basa doyurduk. Atlas Copco Peru temsilcisinden, bende telefonu olan, Boston’dan arkadaşım Enrique’yi bulmamda yardımcı olmasını istedim. Numarayı buldu, ama Enrique ABD’de yaşıyormuş, görüşemedim. Ertesi gün tarifeli uçakla Trujillo’ya uçtuk, Chavimochic Barajı inşaatına gittik. Bu baraj hem tarım için bölgeye su sağlamak hem de elektrik üretmek için yapılıyordu. De-rivasyon yapılmıştı, kil çekirdekli baraj gövde dolgusu, dolu savak45 be-tonları, yeraltı güç santralı, tünel kazıları ve değişik tünel inşaatları devam ediyordu. Barajdan bir su alma tesisi vasıtasıyla suyu alarak ana beton ka-nallarla bölgeye dağıtacakları için bunların inşaatını da görme fırsatımız oldu. Bizim planlamalarımıza çok yakın metotlarla çalıştıkları için ilgimizi çekti, uzunca bir süre kaldık. Gezerken birçok fotoğraf çektik. Değişik gruplarla toplantılar yaptık, aklımızdaki bütün soruları sorduk. Gezinin bize en faydalı bölümü bu ziyaret oldu. Akşam geç vakit dönünce yine

45 Dolusavak:Acildurumlardabarajınyıkılmamasıamacıylafazlasuyumansaptarafınataşıyacakyapıvekapaklaraverilenisim

84

Şantiyeci 1989

güzel bir lokantada yöresel yemekler yedik. Bir sonraki gün, Trujillo’da kerpiç mimarinin ön plana çıktığı Chan Chan’ı ziyaret ettik. Geniş bir ala-na yayılmış 1800 senelik bir Moche şehriydi ve gerçekten iyi muhafaza edilmişti. İspanyollar burayı 1534’te almış. Francisco Pizarro’nun bir sürü heykel ve resmini gördük.

Ayrıca şehirde birkaç katedral de vardı ve onlardan en güzelini ziyaret ettikten sonra günümüz bitti. Ertesi gün Brezilya’nın başkenti Brasil’e uç-mak üzere Lima’ya döndük.

Brasil başkent olarak sıfırdan, 1960’ların mimari anlayışıyla yapılmış yeni bir şehirdi. Fazla gösterişli değildi, ama işlevlere çok önem verilerek inşa edilmişti. Beton karkas kutu kutu büyük binalar, geniş caddeler ve geniş yeşil alanlar vardı. Bir nehir kenarında inşa edilmişti.

Brasil’den son durağımız Rio’ya geçtik ve Copacabana plajında bir otelde konakladık. Emniyetli değil diye otelin önündeki meşhur plaja git-memizi istemediler. Hürriyet Heykeli’ni gördükten sonra otelin havuzun-da vakit geçirip yukarıdan plaja bakarak içki içtik. Son durak olduğu için herkes hediyelik eşya satan dükkanlara dağıldı. Ben de yörenin meşhur taşlarından yapılma küçük şeyler aldım. Yine Paris üzerinden İstanbul’a döndük.

Yeniden Bekhme

Bir iki gün İstanbul’da kaldım, sonra Candan ve Gökcan’ı alarak Bekh-me’ye döndüm.

Mart ayının son Cuma tatilinde bayağı büyük bir feyezan geldi. O cuma az iş kaldığı için enjeksiyoncular da tatil yapmıştı. Nehrin yüksel-meye başladığı haberi gelir gelmez sedde içindeki tüm ekipman ve mal-zemeleri aldık. Nehir bizim seddeyi yıktı geçti. Candan bir gün evvel bana bir sebepten dolayı çok kızmış ve “Seddeniz yıkılır inşallah,” diye dilekte bulunmuştu. Ara sıra bunu hatırlatarak onu kızdırmamamı ister. Nehir tabanına yakın birkaç metrenin enjeksiyonunu bu yüzden yapama-dık ve bir sonraki sağ sahil etabına bıraktık.

85

1989

Bu arada, mansap tarafında, 6 kilometre güneyde, Kandil vadisinde beton üretimi için kullanacağımız kırma taşları üretmek için kurduğumuz yıkama, eleme ve kırma tesisleri de çalışmaya başladı. Dolu savak kazı-sının düzenli olarak ilerlemesi, batardo sol sahil enjeksiyonun tamam-lanması, kırma taş üretiminin başlaması dolayısıyla işveren kontrol amiri Sirvan Bey’in gözüne girdim ve resmen baraj müdürlüğümü onayladı.

Gökcan Kayboluyor

Her yer yeşermiş, Gökcan 14 aylık olmuş, Candan Bekhme’ye alışmıştı. Öğle yemeklerine eve geliyordum ve her defasında işe dönerken Gök-can benimle ofise gelmek ya da şantiye turuma katılmak için ağlıyor, kıyamet koparıyordu. Bunu engellemek için annesi, ben çıkarken onu meşgul edecek bir şeyler uyduruyordu. Her zaman başarılı olamıyordu tabii. Ben de Gökcan’ı alıp çalıştığımız yere ya da işim varsa ofise götü-rüp bir süre benimle kalmasına ve ofisin önünde birilerinin gözetimin-de oynamasına müsaade ediyordum. Böyle bir gün eve götürmesi için Gökcan’ı Mustafa’ya verdim. O, yolda Makine Müdür Yardımcısı Savaş Yalçın’ı görmüş. Savaş Gökcan’ı yanına alıp Kandil’deki eleme ve kırma tesisini kontrol etmeye gitmiş. Artık telefon bağlantımız da olduğu için bir saat kadar sonra Candan aradı, Gökcan’ı sordu. Ben gönderdiğimi, o da gelmediğini söyleyince bizi bir telaştır aldı. Hemen telsizden benim arabamı ve şoför Mustafa’yı gören olup olmadığını sordum. Savaş da bu anonsu duymuş. Telsizi Gökcan’a vererek, “Ben Kandil’deyim,” dedirtti. Rahatladım ama Candan, Mustafa ve Savaş’ı paralayacaktı az kalsın.

Yeni acil nitelikli işimiz, nehir kotunun altına inen derivasyon çıkış por-tal46 kazılarını tamamlamak, çıkış kazısının önüne bir sedde yaparak içi-ni kurutmaktı. Hydrogranija’nın tüneli tamamlamasının ardından portal

46 Portal:Tünelgirişveçıkışyapıları

86

1989

betonlarıyla beraber tünel betonlarının bitmesi gerekiyordu. Derivasyon ertesi yıl haziranda yapılacağı için, bizim kazı işimiz en geç içinde bulun-duğumuz senenin ekim ayında, tüm betonlar da izleyen yılın mayıs ayın-da bitmeliydi. Seddenin altında kalacak kaya topuk için sedde üstünden delgi yaparak o kısmı patlatacaktık. Gevşek olarak kalacak topuk mal-zemesini derivasyon sonrası akıntı alıp götürecek ve o kısım da olması gereken kota gelecekti.

Derivasyon tünellerinin mansap tarafında başlayan tünel kazıları için Hydrogranija dolu savaktan gelip batardoya giden servis yolumuzun he-men altından bir erişim tüneli açmıştı. Böylece, derivasyon tünellerine ulaşımı sağlamıştı. Kazıya ilk başladığımızda bizim portal kazısından çı-kan malzemenin çoğu onların erişim tünelinin ağzına iniyor, çalışmalarını engelliyordu. Bu, tünelin tam üstüne gelen en üstten üç palyanın47 kazısı bitmeden, kaçınılmaz bir şeydi. Patlatmadan itibaren erişim tüneli ağzı-na düşen malzemenin temizlenmesi ve şevde kalan kavlakların48 alınıp emniyetli bir ortam yaratılması için en az 3-4 saat gerekiyordu. Emniyet ekipleri kavlak temizliğini beğenmezse bu süre daha uzuyordu. Hydrog-ranija bunu çok uzun buluyor ve işlerinin aksadığını söyleyerek gecikme durumunda bizim sorumlu olacağımızı iddia ediyordu. Kavga dövüş ilk üç palyayı bitirdik, ama onların Baraj Müdürü Bojo ile çok gerildik. Üç palyadan sonra düşen malzeme onların erişim tüneli ağzına gelmediği için rahatladık. Suni olarak yarattıkları problemler de ortadan kalktı.

Hydrogranija’nın kazmaya başladığı yeraltı enerji santralı, yeraltı tra-fo binası ve denge bacası49 inşaatları ilgimi çekiyordu. Enerji santralı 26 metre genişlikte 52 metre yükseklikte ve 283 metre boyundaydı. Trafo binası 21x36x258 metre ebatlarında, denge bacası ise 21x60x59 metre ebatlarındaydı ve 3 adet cebri boru hattının geçtiği 3 kapı vardı. Her bir

47 Palya:İkişevarasındakidüzlük48 Kavlak:Serbestkayaparçaları49 Dengebacası:Tünelvecebriborularıkapaklarınaçılıpkapatılmasısırasındaaşırı

basınçdeğişimlerindenkoruyanyapı

87

1989

binanın üst kotuna giden ulaşım tünelleri yapmışlardı. Kazıya en üstten başlayarak önce bir şapka şeklindeki geniş çatı kısmını kazıyorlardı. Bu şapkaların ayak duvarları 10-12 metre yükseklikte bir girinti şeklinde ka-zılıyor, binanın aşağı inen diğer duvarları şapka duvarının hemen önün-den daha içeride kazılıyordu. Üç binanın hepsinin aynı şekilde olan şapka kazılarını tamamladılar. Önce şapkanın iki yanda girintilere oturan du-varlarını anolar halinde dikmeye başladılar. Birkaç ano dikince, demirleri bağlayıp, özel olarak yaptırılmış çelik kemer kalıplarını aynı tünel kalıpları gibi kurup bir anoyu döküp kaydırarak diğer anoyu dökerek ilerlediler. Her üç binada da kesitler, ebatları farklı olsa da aynıydı ve hepsini bu usulle yaptılar. Daha sonra kademe kademe aşağıya doğru kazarak en alt kota indiler. Şapka ve duvarıyla taban döşemesi arasındaki duvarları aşağıdan yukarı yine anolar halinde döktüler. Kalınlıklar 1-3 metre arası değişiyordu ve beton miktarları yüksekti.

Mayıs ayı içinde Şarık Ağabey ve eşi Lale Abla, o zaman Özal Hü-kümetinde Başbakan Yardımcısı olan Ekrem Pakdemirli’yle Bekhme’ye geldi. Yanlarında Bağdat Büyükelçisi olan Sönmez Köksal ile eşi, Sinan Tara, Leyla Tara ve onun nişanlısı Serdar Angın vardı. Mühendis lokalinin önüne yapılan büyük yüzme havuzumuz yeni bitmişti. Suyunu doldur-duk, ışıklarını açtık, kenarında bir akşam yemeği verdik. Akşam odasına çekildiğinde Ekrem Bey’i akrep sokmuş. Hastanemizde her türlü ilaç ve panzehir olduğu halde hiçbir tedaviyi kabul etmedi. Doktorumuzu ka-pısında beklettik. Ekrem Bey oralı bile olmadı ve “Ben efsunluyum bir şey olmaz.” dedi. Çok şaşırdık ama ertesi gün gayet iyi ve neşeli olarak kahvaltıya geldi.

Şantiyeyi gezdirdik ve daha evvel birkaç kere piknik yaptığımız Revan-duz kıyısında güzel ağaçlık bir bölgede hep beraber yemek yedik. Sön-mez Bey’in eşi Ela Hanım gayet konuşkan, neşeli, genç bir kadındı. Diğer hanımlarla ip atlayarak çok eğlendiler. Akşamüstü şantiyeden ayrıldılar.

Sinan, inşaat mühendisi olan Serdar’ı şantiyede bırakarak onu şantiye-ci yapmamızı istedi. Patlatma ekibi dahil her yerde çalıştı ama, “Şantiye-cilik bana göre değil,” deyip bir hafta sonra İstanbul’a döndü.

88

1989

Sağ sahil ulaşım yollarımız ilk enjeksiyon tünel girişine ulaştı. Bir erişim tüneli yaparak sağ sahildeki enjeksiyon tünellerine başladık. Kret kazısı için ulaşmamız gereken yer çok dik ve sarp bir bölge olduğu için normal yolla ulaşamadık. Orası için de bir hayli dik, 60 metre boyunda bir erişim tüneli yaparak en tepeye ulaşmaya karar verdik.

Sol sahildeki kret kazısının en üstüne rahat bir şekilde ulaştık, kazıya başladık. Gövdenin aksından geçen ve tünel yerine yapılan bir enjeksi-yon beton menfez vardı. Onun betonlarına ve baraj gövdesinin oturduğu yüzey enjeksiyonlarına sol sahil kretten başlandı.

Bekhme Baraj Projesinde 3 tip enjeksiyon işi vardı:

1. Kontak enjeksiyonu

2. Konsolidasyon enjeksiyonu

Ekrem Pakdemirli’yle şantiye toplantısı. Şarık Ağabey, Lale Abla, Sönmez Köksal, ben, Bahattin Tekinturhan, Leyla Tara, Serdar Angın, Ela Köksal, Sinan Soydan,

Haydar Kılıç ve Cahit İleri

89

1989

3. Geçirimsizlik perdesi enjeksiyonu

Kontak enjeksiyonunu tünellerde betonla zemin arasındaki boşlukla-rın doldurulması için yapıyorduk. Tünel beton kaplaması zeminle birleş-me bölgesine kadar deliniyor, çimento şerbetinin içeriğindeki çimento, su ve gerekiyorsa ince kum miktarı testlerle belirlenip standartlardaki basınçla bu bölgeye basılıyordu. Bütün enjeksiyon tünellerinde bu işlem yapılıyordu.

Konsolidasyon enjeksiyonu; 3-5 metrelik delgilerle patlatmanın veya zemin şartlarının yarattığı çatlakları doldurmak için tünellerde, batardo ve baraj kil çekirdek altında kalan bölgeye projeye göre belirlenmiş bir delgi sıklığıyla yapılıyordu. Yine testlerle belirlenmiş akışkan çimento şer-beti, en tepeye şerbetin deliklerden dışarı çıkmayacağı paker denilen bir tıkaç konarak belli bir basınçla bu deliklere basılıyordu.

Geçirimsizlik perdesi enjeksiyonu; enjeksiyon tünellerinden projeye göre yapılan 50-60 metrelik delgilerle bu alandaki tüm çatlakların şerbet-le doldurularak geçirimsizliğin sağlanması için yapılan işlemdi. Burada yine çimento şerbeti, üste paker konarak, daha yüksek basınçlarla aşağı-dan yukarıya doğru ilgili bölgeye basılarak yapılıyordu.

Her zaman olduğu gibi, burada da iki haftada bir cuma günü tatil ya-pıyorduk. Bazen Candan ve Gökcan’ı alıp arabayı kendim kullanarak bir saat mesafedeki Selahattin isimli kasabaya ve iki saat mesafedeki Erbil’e gidiyorduk. Selahattin bir tepenin üzerine kurulmuş, ağaçlar arasında şi-rin bir kasabaydı. Çok güzel şaşlık kebap yapan lokantalar vardı. Güzel bir manzarası da vardı ve şaşlık kebap yemeden oradan hiç geçmezdik. Erbil ise o zamanlar çok köhne bir şehirdi, pek görülecek bir şey yoktu. Oraya öylesine gezmeye, bir de taze meyve ve sebze alışverişi için gi-derdik.

Haziran ayında mevcut kil ocaklarının ve filtre olarak kullanılacak alüvyon ocaklarının uygunluğuna bakmak üzere Bechtel’in tavsiye ettiği Amerikalı bir uzman geldi. Bechtel bu projede bize beş kişilik bir ekiple danışmanlık hizmeti veriyordu. Ekibin başı Peter Brown, yardımcısı Ken

90

1989

Rogers, Bernard Brignall ve adını hatırlayamadığım biri Hırvat asıllı iki Amerikalı daha vardı. Gelen uzman 70 yaşlarında, işini bilen, hareketli bir adamdı. Yeterli kil bulunan ve kullanılmaya aday her yerden numune-ler alınmış, gerekli sondajlar yapılmış, kapasiteler hesaplanmış, her türlü elek analizi, kimyasal analizler bitirilmişti. Tüm ekip, batardo ve baraj için yeterli malzemenin olduğunu düşündüğümüz büyük ocaklara öncelik ve-rerek bölgeyi dolaştık. Her bir saha için oraya ait kil malzemeyi optimum nemliliğe getirerek sıkışma testleri ve elek analizlerini tekrarladık.

Sonuç olarak, Revanduz Deresinin Zap ile birleştiği yerden, derenin bir kilometre kadar memba tarafında, sol ve sağ sahilde yeterli kalite ve miktarda malzeme olduğuna kanaat getirildi. Yetmediği takdirde, Zap Nehri sağ sahil memba tarafında, gövdeye 4 kilometre mesafedeki oca-ğın kullanılabileceğine karar verdik. Ayrıca, Zap Nehri sağ sahil kil örtüsü altındaki alüvyonun, iri parçaları ayrılarak başka hiç bir işleme gerek ol-madan batardo filtre dolgusunda kullanılabileceğine karar verildi. Baraj için gerekli filtre malzemesi temini Kandil’deki ocaklardan kırarak ve ele-yerek yapılacaktı. Kil, doğal filtre ve kaya için değişik kalınlıklarda sıkışma testleri yaptıktan sonra Bechtel ve bizim kalite kontrol ekibi bunları bir rapor haline getirdi. Bu ocakların onaylanması için işverene yazılı olarak raporumuzu verdik. Ekinde, Amerikalı uzmanın yazdığı rapor da vardı.

Bu arada işveren tarafından gösterilmiş kaya ocağına giden servis yo-lunu tamamladık, onaylı işletme planına göre kazıya başladık. Ama bu ocak bir hayli yüksekten dik bir eğimle inilebilen bir servis yoluyla çalıştı-rılabiliyordu. Bu yolun, kaya dolgu taşımayı düşündüğümüz 70 ton taşı-yan Cat 777 gibi ağır ve büyük kamyonlar için pek uygun olmayacağını düşünerek yeni arayışlara girdik. Mevcut ocağın memba tarafına doğru 5 kilometre mesafede daha uygun, zaten alternatiflerden biri olan yeni bir ocakta karar kıldık. Batardo kaya dolgusunun işverenin gösterdiği ocak-tan, baraj kaya dolgusunun ise yeni ocaktan yapılmasını planladık. Yeni ocağa ulaşım yolu, araştırma delgileri ve gerekli kalite testlerinin yapıl-masına başladık.

91

1989

Dolu savak ve derivasyon çıkış kazısı gayet iyi gidiyordu. Sol sahil en-jeksiyon tünellerinden, en üst seviyedeki ve bir altındaki tüneli bitirdik. Bunları birleştiren şaft50 kazıları başladı. Bunun için şaft ebadına göre ba-yağı küçük, ama bir işçinin rahatça çalışabileceği 1-1,20 metre çapında bir pilot şaftın aşağıdan yukarı doğru kazılması gerekiyordu. Bu iş, el ta-bancaları kullanarak 0,6-0,8 metre derinlikte açılan deliklere patlayıcılar yerleştirilerek yapılıyordu. Aşağıdan yukarıya doğru iskele kuruluyor, del-

50 Şaft:Dikeytünel

Bekhme Barajı İnşaatı; Enjeksiyon menfezi kalıp montajı

92

1989

gi yapan işçiler delgiyi bitirince, patlatmacılar dinamitleri yerleştiriyordu. Ardından, çalıştıkları platform ve iskelenin üstten 3-4 metresini sökerek, oralarda açılmış bir metrelik nişlere gizliyor ve dinamitleri patlatıyorlardı. İskelenin daha alttaki kısımları her defasında kontrol ediliyor, sağlamlaştı-rılıyor, 3-4 patlatmada bir emniyetsiz hale geldiği kabul ediliyor, sökülüp atılıyor ve yeni iskele kuruluyordu. Her vardiya bir patlatmayla ilerliyor, 2-3 günde bir iskele sökülerek yenileniyor ve böyle devam ediliyordu. Pi-lot şaft bitince, bu sefer üstten aşağıya doğru, tam çap delgiyle 1 metre delinip patlatılıyor, pilot şafttan düşen malzeme alt tünelden Toro mar-kalı özel lastik tekerlekli bir kepçeyle alınıyordu. Bunun için, yukarıdan kazı noktasına doğru sağlam bir çelik merdiven kuruluyor, işçiler oradan inip çıkıyorlardı. Bu merdiven de patlatmalardan sonra kontrol ediliyor, devamlı onarılıyor ve gerekiyorsa değiştiriliyordu.

Nehir tabanının altıdaki şaft ve tünellerde ise özel tünel ve şaft ekip-manları kullanılacaktı. Satın almaları üzerinde çalışmaya başlamıştık.

İlk yaptığımız ve teklif verdiğimiz projelerde nehir tabanının altında 50 metre arayla alt alta iki adet enjeksiyon tüneli vardı. Bunlardan üst-tekine ulaşım, gövde ile ana kaya arasına yapılan enjeksiyon galerisinin en alt kotundan bir şaftla sağlanıyordu. En alttaki tünele ise daha sonra üstteki tünelden, sağ ve sol sahilde iki şaftla ulaşılıyordu. Bu şaftlar kazı ekipmanlarının ulaşımı için yeterli olmayacağından sağ sahilde nehir üs-tündeki ilk enjeksiyon tüneline bir ulaşım tüneli yapıyor, bu tünelin be-tonlamasını nehir altı tüneller bitince yapıyorduk. Bu tünelde zeminin en uygun olduğu bir yerde vincin kurulabileceği genişletmeleri ve destek-lemeleri yapıyor, buradan daha geniş bir şaft kazarak her iki tünele de ulaşıyorduk. Tünelde genişletilen bölgeye bir portal vinç, jeneratörler ve su tankı yerleştiriliyor, gelmesi muhtemel suyu dışarı atabilecek kuvvetli bir su boşaltma sistemi ve pompaları yerleştiriliyordu. Tüm ekipmanlar bu vinçle indirilip çıkarılıyor ve kazı malzemesi de bu vinç vasıtasıyla yu-karı alınıyordu.

93

1989

Proje mühendislik sorumlusu Yugoslav Energoprojekt bu iki tünel ye-rine tek tünel yapılabileceğini ve üzerinde çalıştıklarını söyleyince onları beklemeye başladık.

Her iş kalemi için artık ilgili herkesin katılımıyla önce doğru ve uygun bir planlama yapılıyor ve buna azami ölçüde uyuluyordu. Günlük ima-latlar bu plan ve programlara göre takip ve kontrol ediliyordu. Örneğin, daha evvel ayda bir imalat tamamen durduruluyor, 2-3 gün yol ve döküm sahaları düzeltilip temizleniyor ve bakım yapılıyordu. Geç yapılan ve ima-lat kaybına neden olan bu bakım ve düzenlemeler için ekip ve ekipman ayırarak, her zaman yolları ve döküm sahalarını bakımlı tuttuk. Servis yol-larını genişletip düzelterek daha emniyetli ve verimli çalışabileceğimiz

Bekhme Barajı İnşaatı, tünel kalıp hazırlıklarından bir fotoğraf; Serdar Angın, Leyla Tara, Ümit Ünsal, ben ve Mehmet Okumuş

94

1989

hale getirdik. Tünellerdeki koltuk ambarlarında51 bir vardiyada kullana-cağımızdan fazla patlayıcı depolanmasına izin vermeyerek, patlayıcının gerektiği zamanda, gereken miktarda yerinde olmasını sağladık. Böylece imalat rakamları düştüğünde; “Bakım yaptık, yol düzelttik ve patlayıcı depolaması yaptık,” gibi mazeretleri ortadan kaldırdık. Organizasyonu-muzda daha yetkin kişileri öne çıkaran değişiklikler yaptık. Çalışma disip-lini ve yönetim anlayışımıza uymayan birkaç yönetici ve mühendis ayrıldı. Onların yerine yeni elemanlar getirdik veya kapasitesi uygun olan mev-cut mühendisleri terfi ettirdik.

İlave makine seçimleri için yapımı devam eden birçok barajı ziyaret ettik, makine parklarını ve çalışma şekillerini etüt ettik. Uygun nitelikte ve kapasitede ekipman seçimi için; 150 milimlik agregayla52 kütle beton üretebilecek 100 metreküp/saat kapasiteli beton tesisi, mass betonların dökümünü yapabileceğimiz 1.200 ton metrelik kapasitedeki kule vinçler, kaya yüklemesinde kullanacağımız ‘front shovel’ diye tarif edilen 20 ton kepçe kapasiteli ekskavatörler ve delgi makineleri üzerinde çok zaman harcadık. Sonunda bu ekipmanları sipariş ettik.

Ana ekipmanlarımız, elimizde mevcut 4 adet Komatsu D355, 2 adet D155 buldozer, 4 adet Kawasaki 95 Z lastik tekerlekli yükleyici, 6 adet Komatsu pc200 ekskavatör, 16 adet Komatsu HD325 arazi kamyonu, 5 adet Tamrock 500, 3 adet Tamrock 800 dizel motorlu delgi makinesi, 1 adet Tamrock jumbo monomatic ve 1 adet minimatic tünel delgi maki-nesinden oluşuyordu. Atatürk Barajında işi biten 20 adet Cat 777 arazi kamyonu ve 2 adet Cat 992 yükleyiciyi satın alarak Urfa’da bakım ve onarımlarını yaptırdık.

Tünel ve şaftlarda betona başladık. Tünel ağızlarına beton kamyon-larının çıkması zor oluyordu. Bakım ve genişletme çalışmaları yaptık.

51 Koltukambarı:Çalışmalarınınaksatılmadanyürütülmesiiçinheranihtiyaçduyulacakmalzemelerinstoklanıpkorunduğuyerler

52 Agrega:Betonüretimindekullanılankum,çakıl,kırmataşgibimalzemeleringeneladı

95

1989

Şoförler bu zor yollar için eğitildi. Tünel girişine kurduğumuz sabit pom-pa ve borular vasıtasıyla betonu tünel ve şaftlara ulaştırıyorduk. Sırasıyla önce demiri bağlıyor, 6 metrelik bir ano, yani blok olarak düşürmeli kalıbı sürüyor, sabitliyorduk. Çelik kalıp kemerin üst noktalarına yakın pence-relerden betonu basıyorduk. Kalıba bağlı satıh vibratörleri ve yine bu pencerelerden saldığımız el vibratörleriyle betonu sıkıştırıyorduk. Baştan yüzeyler biraz bozuk çıksa da herkesin eli alıştıktan sonra gayet güzel yüzeyler elde etmeye başladık.

Temmuz ayında batardo sol sahilde yaptığımız sedde operasyonu-nun aynısını sağ sahilde yapıp sedde içini kuruttuktan sonra kaya zemine kadar kazarak enjeksiyon işlerine başladık. Kil, filtre ve kaya malzeme onayını alır almaz, ağustos ayında, batardo sol sahil dolguya başladık. Kil sahasında, o sene ihtiyacımız olan kili alacağımız kısmın üzerindeki bitki örtüsünü kaldırdık. Belli bölgelere ayırarak, her bölge için bir su-lama sistemi kurduk. Kullanacağımız bölgeyi bir gün evvelden pullukla 50-75 santim gevşeterek sulamaya başlıyorduk. Ertesi gün bu malzeme dozerle sıyrılıyor ve sıyrılırken karıştırılıyordu. Dozerin yaptığı 500-1.000 metreküplük yığınlardan rutubet testi ve elek analizi yapılıyor, uygun ru-tubet ve elek analizine sahip olan yığın ertesi gün dolguya taşınıyor ve 20 santimlik tabakalar halinde sıkıştırılıyordu.

Sağ sahilde belirlediğimiz bölgeden filtre malzemesini çıkarıp kur-duğumuz grizzly (kaba ızgara, kalbur) mekanizmasında eleyerek istenen boyuttan büyük olan taneleri ayırıyorduk. Bu mekanizma, daha evvel de-neyle saptadığımız eğimde, bir yüksek ve bir düşük betonarme kanat duvarı53 arasına, istediğimiz ebadın geçmesine uygun aralıkla yerleştiril-miş I profillerden oluşuyordu. Bu mekanizma üzerine, yüksek kanat du-varı tarafından kamyonların döktüğü alüvyon malzeme istenen ebatlarda iki kanat duvar arasında birikiyor, büyük ebatlar profillerin üzerinden ka-

53 Kanatduvarı:Menfezveköprülerdesuyungirişveçıkıştatemellerezararvermemesiiçinyapılanaçılanduvarlar

96

1989

yarak kısa kanat duvarın önünde birikiyordu. Kanat duvarları arasındaki malzeme alınıp stoklanıyor, büyük ebatlılar ise atılıyordu.

Batardo sol sahilin kaya dolgusunu dolu savak kazısından taşıyorduk. Kil 20 santimlik tabakalarla en arkadan geliyor, filtre 30 santimlik taba-kalarla onun önünde ve kaya 80 santimlik tabakalar halinde en önden gidiyordu. Kaya daha çabuk ilerlediği için yüksekte kalıyor, merdiven gibi arkasından filtre ve kil geliyordu.

Sağ sahil krete ulaşıp o taraftaki gövde kazısına da başladık. İlk kaya ocağını plana göre işletmeye başladık. İlk çıkan malzemeyle yolları ge-nişlettik, eğimleri düzelttik. Bunlar bittikten sonra batardo için sağ sahil-de tespit ettiğimiz depolama sahasını düzenleyerek kaya dolgu stokla-maya başladık.

Kampımız artık neredeyse tamamlanmıştı. Yöneticiler ve aileleri için ayrı, diğer beyaz yakalılar için ayrı, iki büyük yüzme havuzu, basketbol, voleybol ve futbol sahaları, kafeteryalar, marketler, hastane ve düzgün yollarıyla hem işlevsel hem çok modern bir kampımız olmuştu. Kadın-lar nerdeyse tüm günlerini çocuklarla havuz başında geçiriyor, sohbet edip oyun oynuyorlardı. Biz de müsait olduğumuz akşamlar onlara katılı-yorduk. Bechtel Proje Müdürü Peter Brown’ın eşi Patricia, Candan’ın en samimi arkadaşı olmuştu. Çocuğu olmadığı için Gökcan’ı kendi çocuğu gibi seviyordu. Bana, onlara yeterli zaman ayırmadığım için kızıyordu. Peter beni eve erken getirmek için haftada bir gün diğer Bechtel ele-manlarıyla evinde veya kafeteryada yemek veya içkiye çağırıyor, gideme-diğim zaman çok kızıyordu. Ben de çoğunlukla bu davetlere katılmaya çalışıyordum. Bana devamlı olarak, ailenin iş kadar önemli olduğunu ve onlara vakit ayırmanın önemli bir sorumluluk olduğunu, ailemin işimden önde geldiğini hatırlatırdı. Peter, birçok baraj işinde çalışmıştı. Tavsiye ve telkinleriyle bana gerçekten çok yardımcı oluyordu. Babam yaşında olmasına rağmen çok iyi arkadaş olmuştuk.

Toplantılarda, Teknik Müdürümüz Cevdet Çakmur ve yardımcısı Salih Alkan ile Peter derivasyon işini kolaylaştırmak için sağ sahilde büyükçe bir betonarme menfez yaparak, eylül ayında nehri bu menfeze yönlen-

97

1989

dirip, basit bir derivasyon testi yapmamızı önerdiler. Daha sonra, esas derivasyon yapılmadan önce bu menfezin memba tarafına çelik hasır in-direrek kaya dolgu yapmak işimizi kolaylaştıracak, nehrin kayaların bir kısmını alıp götürmesini engelleyerek derivasyon işimizin süresini kısalta-caktı. Önceleri, çok yoğun olduğumuz için bu konunun öncelikli olmadı-ğını düşünüyordum, ama sonunda kabul ettim ve eylül ayında bu menfez inşaatına başladık. Sağ sahil batardo dolgusunun hemen dışında bir yer belirlediler. Kaya zemini bile bulmadan, nehrin eylül ayında en düşük olduğu zaman kuru alüvyon zemine tabanını oturtarak 5x5 metre ebatlı, iki adet gözden oluşan, 2 tane 777 kamyonun yan yana rahat geçeceği genişlikte ve 12 metre boyunda bir menfez projesi hazırladılar. Sağ ve

Derivasyon öncesi sol sahil batardo dolgusunun ve enjeksiyon için yaptığımız seddeler ile

geçiş menfezinin yukarıdan görünüşü

98

1989

sol sahil yol dolgularının menfezle birleştiği yerlerde 5 metre uzunlukta kanat duvarları vardı. Kolaylıkla ve kısa sürede yaptık. Nehir geçiş dolgu-larını bitirdik, o kış sağ ve sol sahili bu menfez vasıtasıyla birleştirdik. Tüm geçişlerimizi buraya alarak, membadaki çelik köprüyü yedeğe ayırdık. Bu, taşıma işlerimize çok büyük kolaylık sağladı.

Kaya kazısında patlatma için delgiler belirli bir düzene göre yapılıyor-du. Çıkacak malı yüklemesi kolay olsun diye açık kazılarda daha sık del-gi ve daha çok patlayıcı kullandığımız zamanlar da olurdu. Ancak, kaya dolgu için ocaktan çıkacak malzeme batardoda tek tip olsa da barajda ebatlarına göre iki tip kaya dolgu vardı. Bunun için ocaktan iri malzeme çıkması konusunda test çalışmaları yapmaya başladık. On beş metrelik palyalar yapacağımız için delgiyi 16 metre ve Tamrock 800 delgi makine-siyle 89 milim çapında açıyorduk. Delgi düzenini bu derinlikte 3x3 metre, 3,5x3,5 metre ve 4x4 metre olarak denedik. En dibe kapsülü yerleştiriyor, ateşleme fitilini dipten delik dışına kadar çıkarıp uzatıyorduk. Bir metre kadar plastik patlayıcı ve daha sonra mazotla karıştırılmış amonyum nit-ratı delik üstüne 3 metre kalana kadar dolduruyorduk. Üst tarafa basıncı alması için kum koyuyorduk. Deliklerden çıkan fitilleri deliklere paralel giden bir fitile bağlıyor, her sırayı düzene göre özel geciktirici kapsüllerle ana fitile, ana fitili de patlatma aparatına bağlıyorduk. Kapsüller önden arkaya doğru, her bir sıra bir saniye kadar geç patlayacak şekilde bağla-nıyordu. Eğer, ön çatlatma dediğimiz şev kesme işi varsa, şev boyunca 50-100 santim arayla Tamrock 500 ile 51 milimlik delikler açıp, buraya delikler arasını çatlatması için sadece plastik patlayıcı yerleştiriyor ve bu düzende de en önce patlayacak sıra olarak gecikme kapsülü bağlıyor-duk. Ateşleyiciye basıldığında, şev tarafı önce çatlatılıyor sonra ön sıra patlayıp öne devriliyor, diğerleri de öndeki sıranın boşalttığı yere yıkı-lıyordu. Ön çatlatma, ilk önce şev sırasını çatlatarak yüzeyin tepkiden zarar görmemesini sağlıyordu. Değişik patlatmalar sonucu ilk ocakta 4x4 metre, 15 metre derinlik modelinin en uygun olduğu sonucuna vardık.

Derivasyon tünelleri çıkış kazısını bitirdik. Hydrogranija betona başla-dı. Dolu savak kazısı programa göre problemsiz ilerliyordu.

99

1989

Londra Gezisi

Candan’la aralık ayının ortasında tatil planları yapıyorduk. Her şey yo-luna girmiş gibi göründüğü için bu planı yürürlüğe koyduk. İstanbul’a, Bağdat üzerinden gidip, bir gün Bağdat ve bir gün de Kerbela’yı gezdik. Kerbela’da cami içinde Candan saçlarını tam kapamadığı için az kalsın bizi hapse atacaklardı, ama Gökcan var diye acıyıp bıraktılar. 20 Ara-lık civarı, bir haftalığına Londra’ya gittik. Londra’ya inmeden uçakta ne olduğunu anlamadığımız tütsü gibi bir şeyle bizi ilaçladılar. Kendimizi ciddi bir şekilde aşağılanmış hissettik ve kızdık. Bir hafta kadar üniversi-teden arkadaşım Turgut (Kılıçkaya) ve eşiyle, onların evinde kaldık. Noel zamanı olduğu için her yer süslü, ışıl ışıl ve çok güzeldi. British Museum, Madame Tussauds, Big Ben saat kulesi ve hava elverdiğince parklarda dolaştık. ‘Cats’ müzikaline gittik. Alışveriş yaptık. Değişik ülke mutfakları-nı temsil eden restoranlarda yemek yedik. Çok keyifli ve güzel bir tatildi.

Yeni Evimizi Yapmak İçin İlk Adım

Londra dönüşünde bir hafta kadar İstanbul’da kaldık. İlerde istediğimiz gibi müstakil bir ev yapabileceğimiz uygun bir yerde 700-800 metrekare bir arsa baktık. İstanbul’da buna uygun Boğaz, Dragos ve Yeşilköy tarafın-da birkaç bölge gibi uzak semtler var. Boğazda böyle bir arsa bizim mali gücümüzü çok aşıyordu. Yeşilköy tarafı da çok uzak geldiği için Dragos’a yoğunlaştık. Erdal Ağabey ve Cahit Ağabey daha evvel oradan arsa alıp evlerini yapıp ya bitirmişler ya da bitirmek üzerelerdi. Onlar da doğru bir karar olduğu yönünde bizi teşvik edince oradaki emlakçının gösterdiği üç arsa arasından yolu ve arazisi bize göre en iyi ve Kartal tarafına yakın bir arsayı beğendik. Cahit Ağabey bunun kaçırılmaz bir fırsat olduğunu söy-ledi, ama fiyat bizi çok zorladı. 1982 yılında, Suadiye’de aldığım evi satıp, elimdeki parayı eklememe rağmen yetişmedi. Sinan Tara yardım etti, En-ka’ya borçlanarak arsayı aldım. Aldığım borcu, her ay maaşımın tamamını ödeyerek bir senede kapatabiliyordum, öyle de yaptım.

100

1990

Ocak ayı başında Bekhme’ye döndük. Hava soğuduğu için en rahat tünellerde çalışabiliyorduk. Tünel betonlarına da kazıda olduğu gibi en üst kotlardaki tünellerden başlıyor, aşağıdaki tünellere geçiyorduk. Üst üste iki tünel tamamlanınca şaft betonlarına geçiyorduk. Şaft betonlarını aşağıdan yukarı üç metrelik anolar olarak döküyorduk. Özel çelik kalıplar kullanıyorduk. Şaftın en üstüne kurduğumuz bir tavan vinci vasıtasıyla kalıp ve malzemeyi istenen yere taşıyorduk. Beton borularını yukarıdan aşağı bir sabit hat olarak kuruyor, hortumla kalıbın etrafını dolaşarak be-tonu dolduruyorduk. Tünel betonuna göre daha kolaydı, ama daha fazla ve daha ciddi emniyet tedbirlerinin alınmasını gerektiriyordu.

Dolu savak kazısı, dip savak54 tünelleri çıkış portallarına kadar gelmişti. Daha en büyük ebatlı çakılların 150 milim olduğu agrega içeren mass beton üretecek santralımız ve bu betonu kalıpların içine yerleştirecek büyük kule vinçlerimiz gelmediği için bu bölgedeki betonlara, en büyük ebatlı çakılların 40 milim olduğu agrega gerektiren döşeme betonlarıyla başladık.

Dolu savak kütle betonları 20x20 metre ebatlarında ve 2,5 metre yük-seklikte anolar şeklinde planlanmıştı. Vinçlerin yerleri 25 tonluk beton kovasını 50-60 metreden döküm yerine ulaştırabilecek şekilde seçilmişti. Bizim ördek dediğimiz karıştırıcısız beton kamyonlarının getirdiği, çakıl ebadı 150 milime kadar çıkan betonlar bu vinçler tarafından yerine ulaş-tırılacaktı. Bu kütlelerin içinde demir yoktu, ama betonun iç sıcaklığını düşürmek için soğutulmuş su çevireceğimiz çelik borular hesaplara göre döşenerek ano içinde dolaştırılıyordu. Kalıplarımız 2,5 metre yükseklikte Peri duvar kalıplarıydı. Su miktarı minimum olan betonu yaymak için kuv-vetli ve büyük elektrikli beton vibratörleri kullanılacaktı.

Yeni kaya ocağında araştırma delgileri yaptık, kayanın kalitesinden memnun kaldık. Yeni kaya ocağına giden taşıma yolunu inşaya başladık.

Artık, herkesi derivasyonun yapılacağı günün heyecanı sarmıştı. Hyd-rogranija derivasyon tünel betonlarını bitirmeye çalışıyor, biz kaya ve

54 Dipsavak:Barajgölünüboşaltmakiçinyapılantünelveyaborusistemi

101

1990

filtre malzeme stoklarımızı hedeflediğimiz ve batardoyu zamanında bi-tirmemizi sağlayacak miktarlara getirmeye çalışıyorduk. Havalar ısınınca, nisan ayının sonlarında nehir seviyesini 3-4 metre yükselten bir feyezan geldi. Bizim menfez üzerinden sağ sahile geçişimizi sağlayan dolgumuz 50-100 santim suyun altında kaldı. Ancak seviye hızla düştü. Hydrograni-ja, tünellerin ve portalların betonlarını tamamladı. Giriş kanalının önünde kalan son kazının gevşek kısmını aldılar ve Zap biraz yatağından, biraz da derivasyon tünellerinden akmaya başladı. Biz bu akıştan önce deri-vasyon tünelleri çıkışında yaptığımız seddenin altında kalan kaya kısmı dolgu üzerinde delerek patlattık, gevşek hale getirdik.

Artık tören alanı hazırlıkları yapılıyor, program konusunda çalışılıyor-du. Önce Saddam Hüseyin gelecek diye helikopter alanı ve emniyet için bir sürü tedbir almamız istendi. Erbil’den gelen karayoluna ilave askeri kontrol noktaları yaptılar. Peşmergelere ilave askeri birlikler getirdiler. Son hafta her yerde asker ve peşmergeler pozisyonlarını aldı. Helikop-terler devamlı devriye gezerek etrafı kolaçan etti. Tören alanı son derece cafcaflı ve özenli bir şekilde hazırlandı. Derivasyonun yapılacağı 15 Ha-ziran sabahı Saddam Hüseyin’in gelmeyeceğini söylediler. Birkaç bakan, valiler ve idarenin genel müdür ve yardımcıları geldi. Öğleye doğru renk-li patlatmayla Hydrogranija derivasyon girişini açtı. Biz de menfezden indirdiğimiz hasır çeliğin önüne kayaları dökerek nehir yatağını kapadık. Nehir derivasyona yöneldi ve tünellerden geçip çıkışa geldi. Hızla bizim patlatıp, yerinde bıraktığımız kaya malzemenin üstünden geçti ve plan-ladığımız gibi patlatılmış malzemeyi aldı, götürdü. Birkaç saat sonra o bölgede görünen bir şey bırakmadı ve nehir açtığı yeni yolunda nazlı nazlı akmaya başladı.

Derivasyon töreninden sonra batardo dolgusunun nehir yatağı altında kalan kazısını tamamladık ve ana kayayı bulduk. Enjeksiyon işlerini önceki yıllarda tamamladığımız için ana kayayı hemen önce basınçlı hava, sonra tazyikli suyla temizledik, ilk dolgunun geleceği yerlere çimento şerbeti döktük. Kil ve filtre dolgusuna en düşük kotlardaki yerlerden başladık. Kaya dolgu da birkaç gün sonra başladı. Dolgu miktarında günlük hede-fimiz 20.000 metreküptü, hedefe yirmi gün içinde ulaştık.

102

1990

Bir ay sonra artık her şey rutin hale gelmişti, dolgu problemsiz devam ediyordu. Temmuz ayının son haftası Candan ve Gökcan’ı İstanbul’a gö-türdüm. Birkaç gün İstanbul’da kaldık, hafta sonunu geçirmek için Avşa Adasına gittik. Orada, küçük basit bir otelde kalıyor, Gökcan’la denize giriyor, oynuyor ve öğlenleri yemekten sonra odamızda öğle uykusuna yatıyorduk. Gazete, radyo, televizyon takip etmiyorduk. Saddam’ın Ku-veyt’i işgalini otelde kalan diğer kişilerden 3 Ağustos’ta öğrendik. Olay-ları daha iyi takip etmek için ertesi gün İstanbul’a döndük. Hafta sonu durum iyice gerginleşti. BM, ABD ve Avrupa ültimatomlar vermeye ve Irak Kuveyt’ten çıkmazsa çıkaracaklarını söylemeye başladılar. Saddam hiç oralı olmayıp Kuveyt’i Irak’ın 19. Eyaleti olarak ilan etti. 5 Ağustos’ta İstanbul’da ofise gittim. Şantiyeyle konuştuğumuzda işlerin durduğunu, işçilerin Türkiye’ye dönmek için şantiye ofisinin önünde yattığını ve baskı yaptıklarını öğrendik. Ayrıca, şantiyedeki Amerikalıların askerler tarafın-dan alınıp götürüldüğünü öğrendik; Peter, Patricia, Ken ve Bernard hepsi götürülmüştü. Şantiyeye gitmemin o anda uygun olmayacağına, biraz daha gelişmeleri beklememiz gerektiğine karar verdik. Şantiye Müdürü Haydar Kılıç, İdari Binalar Müdürü Vakur Öker ve Makine Müdürümüz İbrahim Karaağaç gayet soğukkanlı bir şekilde olayları kontrol altına al-dılar. Eylülün ikinci yarısında çalışanların ülkeyi terk etmesi için izin çıktı, şantiyeyi kapatarak işçiler ve diğer tüm çalışanlar partiler halinde eylül sonunda Türkiye’ye döndüler.

Her şey olduğu gibi ortada kalmış, makineleri atölye ve ofis etrafına park edip gerekli bakımları yapmışlar. Hydrogranija bütün makinelerini yeraltı enerji santralına park etmiş, girişini betonla kapamış. Ortaklık ça-lışanlarının tamamı, mevcut her şeyi peşmergelere terk ederek, kimseyi bırakmadan memleketlerine döndü.

Ekim başı Patricia’nın serbest kaldığını ve Amerika’ya döndüğünü, ama diğerlerinin hâlâ tutsak olduğunu öğrendik. Daha sonra da ülkedeki Amerikalıların stratejik tesislere dağıtılarak, “Amerika bombalarsa ölür-ler,” diye Saddam’ın tehditler yağdırdığını basında sık sık duyduk.

103

Şantiyeci 1990

Üç bin kişinin işsiz kalması ve orada iki ay bekleyerek çektiği eziyet dışında Enka’nın milyonlarca dolarlık maddi kaybı olmuştu. Aralık ayına kadar kayıplarımızın maddi hesabı, yaptığımız işlerin ve kalan işin hesa-bıyla uğraştık. Başbakan Turgut Özal o zaman Türk şirketlerinin en yo-ğun çalıştığı ülke olan Irak’ta işi olan Türk müteahhitlerine, ortaya çıkan krizden maddi olarak çok etkilenmesinler diye, oluşabilecek zararları için bir miktar avans verme kararı aldı. Bu paralarla çalışanların alacaklarının tamamı, satıcılara olan borçlar ödenerek geçici bir ferahlık sağlandı.

Tamamlayamadığımız bir proje olmasına rağmen Bekhme Barajı Pro-jesinde böyle bir inşaatta yapılabilecek neredeyse her iş kalemini bizzat yaptık veya ortağımızın yaptığı işlerde gözlemleme fırsatı bulduk. Açık ve derin kaya kazıları, şev desteklemeleri, patlatma metotları, küçük, orta ve büyük kesitli tünel kazı ve betonları, şaft kazı ve betonları, enjeksiyon perde yapımı, kil çekirdek filtre ve kaya dolgu batardo inşaatı, yeraltı enerji santralı kazı ve betonları, tünel giriş ve çıkış yapıları kazı ve be-tonları, kil, filtre ve kaya ocağı işletmeleri, 40 milim üzeri agrega içeren düşük dozlu betonların yapımı, baraj ve batardo gövde kazıları ve en-jeksiyon menfezlerinin inşası, taşkın ve su kurutma çalışmaları, derivas-yon konularında çok tecrübe edindik. Körfez kriziyle çok sayıda çalışanın kısa sürede şantiyeyi terk edebilmesi, insanların savaş korkusu karşısında davranışları, değişik etnik gruplarla birlikte çalışmak ise diğer önemli de-neyimlerimizdi. Konsorsiyum olarak bir demirperde ülkesi şirketiyle de çalışabileceğimizi gördük. Bu kadar emek verdiğimiz bir projenin yarıda kalmasının üzüntüsünü hâlâ hissederiz.

Harawa Çiftlik Evleri İnşaatı, Libya

Kasım 1990’da Libya’da, Harawa Çiftlik Evleri ve Sirte Bakan Evle-ri projeleri alındı, mukaveleleri imzalandı. Ben de proje müdürü olarak tayin edildim. Organizasyon, proje ve satın alma çalışmaları için Şubat 1991 sonuna kadar İstanbul’da çalıştım. Bu arada ocak ayında 1. Körfez Savaşı’yla Kuveyt Irak’ın elinden alındı. Bundan önce Saddam Amerika-

104

1990

Üniversite Arkadaşlarıyla Buluşma

Üniversite arkadaşlarımla arada bir toplanıp yemek yiyor, sohbet ediyor-duk. Abadi diye çağırdığımız Nurettin Barışık hırdavat işleri ve müteah-hitlik yapıyor, yine sınıf arkadaşımız olan eşi Aysın bir proje firmasında mühendis olarak çalışıyordu. Sedat Burgaz, Atatürk Kültür Merkezinde teknisyendi. Turgut Kılıçkaya, aynı yerde bakım mühendisiydi, sonra bir süre benimle Medine şantiyesinde çalıştı. Ardından, ayrıldı, İngiltere’ye gitti. Orada tekstil ve pazarlama işleriyle uğraşıyordu. Metin Koçtürk ise okuldayken yaptığı gibi yine Atatürk Kültür Merkezinde sahne ay-dınlatması ve elektrik işleri sorumlusu olarak görev yapıyordu. İbrahim Süzme, kayınbiraderiyle birlikte müteahhitlik yapmaya başlamıştı. Sami Kahraman sahibi oldukları ayakkabı fabrikasında yöneticilik yaparken, sınıf arkadaşımız eşi Şermin Oyak firmasında inşaat mühendisi olarak ça-

lıları serbest bıraktı. Peter, Ken ve diğerleri memleketlerine döndüler. Peter ve Patricia ile telefonla konuştuk. Peter, bir ay dinlendikten sonra Atina Metrosu inşaatında çalışmak üzere Yunanistan’a gideceğini söyle-di. Görüşebilme ümidiyle vedalaştık.

Bekhme şantiyesinin kapanışı ile Harawa şantiyesine gidişim arasın-daki yedi ay benim için bir hayli zor bir dönemdi. Aldığım arsanın tüm parasını henüz ödeyememiştim. Bekhme’den ayrılana kadar hiç para al-madan tüm maaşımı borcumu kapatmak için Enka’ya ödemiştim, ama hâlâ o zaman için ciddi bir meblağ olan 20.000 dolar borcum kalmıştı. Tüm birikimlerimi de bu arsaya yatırdığım için döndüğümüzde neredey-se hiç param yoktu. Dönüşümden bir ay sonra merkez ofiste çalışmaya başladım. Acaba tekrar Bekhme başlar mı? Başlamazsa nasıl yaparım? Merkez maaşıyla borcumu ödeyip, İstanbul’da geçinebilir miyim? gibi sorular kafamı en çok meşgul eden konulardı. Sonbahar aylarında Ha-rawa Çiftlik Evleri Projesi mukavele görüşmeleri olumlu sonuçlanıp, bu projeye tayin olunca biraz rahatladım.

105

1990

lışıyordu. Birinci sınıfta bizimle beraber olan ama daha sonra tıp okuyan Nejad Ertürk, okulu bitirdikten sonra mecburi hizmetini yapıp memleketi Bursa’ya dönmüş orada mesleğine devam ediyordu.

Nejad ile okula kayıt yaptırırken kuyrukta tanışmış ve hemen arkadaş ol-muştuk. Okul başlayınca Nurettin bize katıldı ve bir grup olduk. Daha sonra bu gruba Sedat, Turgut, İbrahim, Aysın, Emel, Hamit, Figen, Tü-lay, Sami ve Şermin katıldı. Metin, Elektrik Bölümünde okuyordu ama bir şekilde o da grubun bir parçası oldu. Daha sonra grubumuza bir sürü arkadaş girdi, çıktı ama bu çekirdek kadro okul sonuna kadar pek değiş-medi. Okul bittikten sonra Emel, Hamit, Figen ve Tülay’la pek görüşme fırsatımız olmadı. İlk sene Nejad, Nurettin ve ben grubun inekleri sıfatıyla çok çalışanlardandık. Genellikle Nejad’ın Çapa’da eski bir apartmanın zemin katındaki iki odalı evini mekân tutmuştuk. Orada ders çalışır, çok sosyal biri olan Nejad’ın arkadaş partilerine yine orada katılırdık. Bazen Nurettinlerin Kocamustafapaşa’daki evi çalışma mekânımız olurdu. Ben, Kızıltoprak’ta oturduğum için orası okula uzak diye, genelde Nejad veya Nurettin’de kalırdım. İbrahim hem bir fabrikada çalışıyor hem de okuyor-du. Sedat ve Turgut ders çalışma toplantılarına pek katılmazlardı. Okul ve ders dışında lunaparkın yanındaki Huzur Cafe’de ya da Yenikapı’da, Maran Cafe’de olurduk. Briç, king ve ohel favori oyunlarımızdı. Sağ sol çatışmaları yüzünden sık sık 1-2 gün okulları kapatırlardı. Ama ilk sene pek uzun bir kapatma olduğunu hatırlamıyorum.

İlk dönem sınavları gayet iyi geçti. İkinci dönem sınıf daha bir kaynaş-tı. Ayda bir hafta sonu otobüs tutuyor, günlük geziler yapıyorduk. Şile, Abant, Sapanca ve Kumburgaz’a gidip çok güzel vakit geçirmiştik.

Haziran sınavlarına hazırlanmak için mayıs sonunda bir haftalığına Ne-jadların Burgaz’daki yazlığına gittik. Gece yarılarına kadar çalışıyor, gece yarısı yorgunluktan sızıyor, sabah saat 10’da yine ders çalışmaya başlıyor-duk. Hepimiz yüksek notlar alarak sınıfı geçtik. Bu arada Nejad tekrar üni-versite sınavına girerek Edirne Tıp Fakültesini kazandı. Ama okulu Edir-ne’ye taşınmadan Çapa Tıp Fakültesinde başladığı eğitimini yine orada bitirdi, yani evinin hemen yanında. Başka bir okulda okumasına rağmen yine sık sık bir araya gelebiliyorduk. Biz okulu bitirene kadar bu düzen, aynı samimiyetle devam etti.

106

1990

Harawa, Libya’da, Tripoli’nin 300 kilometre doğusundaki Sirte şehrine 60 kilometre uzaklıkta, sahilde kurulmuş küçük bir balıkçı köyüydü. Bizim yapacağımız, 20 adet bakan evi ve altyapıları projesi Sirte şehri içinde, 200 adet çiftlik evi ise Harawa Köyünün olduğu sahilden, güneye doğru uzanan 20 kilometrelik bir yolun doğu ve batısına serpiştirilmiş durum-daydı. Bunlar, 200 metrekarelik tek katlı, teras çatılı evlerdi.

Bu 20 kilometrelik yolun inşası ve 11 KW’lık elektrik hattı da bizim iş kapsamımız içindeydi. Evlere su getirmiyor, sadece terasa 2 tonluk bir depo koyuyorduk. Pis su ise evlere 100 metre mesafede yapacağımız sız-dırmalı foseptiklere gidiyordu. Ana yolu yapıyor, asfaltlıyor ama evlere,

Birinci sınıfı bitirdiğimiz yaz Turgut, İbrahim, ben ve kardeşim Urçun Erdek’te, Orman Kampının yanındaki arsada çadır kurduk, bir ay tatil yaptık. Kredi Yurtlar Kurumuna kredi için başvurmuştum. Aylık 500 lira kredi verilmişti, üç aylık dilimler halinde peşin olarak alıyorduk. İlk üç aylık parayı bu tatilde afiyetle yedik. Kız arkadaşlar bulduk, diskolarda sabahladık, bol bol denize girdik. Bu tatil İbrahim ve Turgut’la beni daha yakınlaştırdı.

İkinci sınıfın başında Şermin dersleri pek iyi olmadığı için benden yardım istedi. Uzunca bir süre, haftada bir iki gün Suadiye’deki evlerine giderek fizik ve matematik dersi verdim. Daha sonra Şermin, Sami’yle çıkmaya başladı ve onlar da bizim grubun parçası oldular. Sık sık bir araya gelip ders çalışıyorduk. Sami de bizim gibi inekler sınıfına üye oldu. Nejad’ın yerini o doldurdu. Sami’lerin Bahçelievler’deki evi de bizim ders çalıştığı-mız, kaldığımız mekanlardan biri oldu.

Libya’ya gitmeden önce onların hepsini Enka’nın Rönesans adlı lokalinde topladım ve yemek yedik. Enka’dan arkadaşların da katılımıyla çok güzel bir akşam oldu. Bizim çocuklar inekliğimizin altını çok çizdiler ve o konu-da beni Enka’da çalışan arkadaşlar arasında da bayağı bir meşhur ettiler.

107

1991

6 metre genişlikte stabilize55 yollar yapıyorduk. Kampımızı proje yolunun üzerinde, Harawa’dan 6 kilometre güneye kurmaya karar vermiştik.

1989 yılında Enka, Sirte şehrinde Afrika Uluslar Konferansı için büyük bir otel ve toplantı binası olarak büyük bir çadır inşa etmişti. Bu işi altı ay gibi çok kısa bir sürede yapmıştık ve şöhretimiz artmıştı. Sirte otel projesi için kurulan şantiye tesisleri aynen duruyordu ve mobilizasyon işlerimizi tamamlayana kadar kullanım için bize tahsis etmişlerdi. Buradaki 2.000 kişilik kamp tabii ki işimizi çok kolaylaştırdı. Sirte otel inşaatı için sahilde kurulmuş olan 2.000 metreküp/gün kapasiteli deniz suyu arıtma tesisine artık şehir suyu kullanıldığı için ihtiyaç kalmamıştı. Harawa’ya taşınacaktı ve işimizin bir parçasıydı.

Bekhme Barajı Projesindeki işveren, ev ve sosyal tesisleri şantiyesinin proje müdür yardımcıları ile onların alt kadrolarını olduğu gibi Harawa organizasyonuna aldım. Mustafa Özsüt sahadan, Selim Özkan ise iç işler-den sorumlu proje müdür yardımcıları oldular. İstanbul’da planlama için bir hayli fazla vaktimiz vardı, dolayısıyla kamp ve şantiye tesislerini çok iyi planladık. Önceliklerimiz; deniz suyu arıtma tesisini Harawa’ya taşımak, Harawa kamp ve şantiye tesislerini kurmak ve Sirte sahilinde 20 bakan evini mobilyaları da döşenmiş olarak ekim sonuna kadar tamamlamaktı.

Çiftlik evlerini projelendirirken, temelleri yerinde dökme, kolonları prekast, üst döşemeyi mantar döşeme yani kirişsiz döşeme olarak plan-ladık. Bakan evleri beton bir duvarla çevrili bir site içindeydi. Yolları, alt-yapısı ve çevre duvarlarıyla daha büyük ve lüks binalardan oluşuyordu. Onların kaba inşaatlarını da aynı şekilde planladık onayını aldık.

Münferit prekast kolon temelleri ve bağ kirişlerini yerinde döküyor, gömülü tesisatı döşeyerek döşeme dolgusunu yapıyorduk. Kolonlar ye-rine yerleştirilince dolgu betonları dökülüyordu. Otel projesinden kalan Peri masa kalıp sistemini kurup, mantar döşemeyi döküyor ve briket du-

55 Stabilize:Doğalderemalzemesiveyakırmataşınkilbağlayıcıilekarıştırıldıktansonraserilipsıkıştırılmasıileoluşturulanyoltabakası

108

1991

varları yapıyorduk. Terasa çıkış merdivenlerini prekast yaparak sonradan monte ediyorduk.

Sirte’de kurulu bir düzen olduğu için bakan evlerine hemen başla-dık, söz verdiğimiz gibi ekim ayında bitirdik, teslim ettik. Malzemelerin nerdeyse tamamı Türkiye’den, mobilya ve kapılar ise İtalya’dan geldi. Dış cephe izolasyonlu sıva, içeride yerler mermer, duvarlar ve tavan sıva üstüne plastik boya ve ıslak hacimler granit kaplamaydı.

Böylece ilk pekiyiyi aldık. İşveren organizasyonunda Genel Müdür Ali Dubaiba’dan sonra ikinci adam ve Kaddafi devrildikten sonra kurulan ilk hükümette inşaat bakanı olan İbrahim Sigutri’yle iyi bir ilişki kurduk. Hep işin önünü açmaya çalışan ve işini severek yapan iyi bir yöneticiydi.

Deniz suyu arıtma tesisi temmuz ayında Harawa’da devreye alındı. Bunlar 1.000 metreküp/gün kapasiteli 2 adet paket ünite, su almak için

İlk temel betonunda kurban kesilirken, Mustafa Özsüt ve ben

109

1991

açılan keson kuyular ve arıtılan suyun depolandığı 10.000 metreküp ka-pasiteli bir betonarme depodan oluşuyordu.

Harawa kampımız ve ofisimiz ağustos ayında, şantiye tesisleri eylül ayında tamamlandı. Aileler ağustos ayında evlerine yerleşmişti. Candan ve Gökcan da geldiler.

Her taraf düzlük ve kum olduğu için 2,5 yaşındaki oğlumuz dışarıdan içeri girmiyordu. Mustafa’nın oğlu Ömer’le çok iyi arkadaş olmuşlardı. Candan da, “Düşersin, arabaya dikkat et” gibi uyarılara gerek olmadığı için Gökcan’ı fazla sıkmıyordu. Koşup oynuyorlar ve akşamları yatağı zor buluyorlardı. Uydu anten kurmuştuk, bu sayede Türk televizyon kanalla-rını seyredebiliyorduk. Şantiye evlerimiz büyük ve konforluydu. Doğu ve batı tarafına bakan, biri giriş diğeri savanlar tarafında iki veranda vardı. Sabah kahvaltı ederken bir tarafta güneşin doğuşunu, akşam diğer taraf-ta yemek yerken güneşin batışını izliyorduk.

Bakan evleri inşaatı sonuna yaklaşırken, Harawa’daki tesisler bitmeye başlayınca, eylül ayında çiftlik evleri ve 20 kilometrelik yol inşaatına baş-ladık. Yerli bir firmaya elektrik hattı direklerini taşeron olarak verdik. Mı-sırlı işçiler istihdam eden taşeron firma, işini programa uygun bir şekilde gayet güzel yaptı.

Rönesans’ın Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak, bu şantiyede bir sene veya ona yakın bir süre iç işleri maliyet hesapları bölümünde mü-hendis olarak çalıştı. Çok akıllı ve çalışkan, genç bir mühendisti. Sonra istifa etti, ayrıldı. Ayrılmasını hiç istemedik. Kendisini ikna etmek için o grubun müdürü Metin Bulut ve ben uğraştık, ama ne yapmak istediğini bilen birini ikna etmek zordur. Başaramadık ve gitti. Şimdi patron olarak başarılarını izliyoruz.

1992 yılının başlarında bizim projeden sorumlu Genel Müdür Yardım-cısı Mehmet Draz Yönetim Kurulu üyesi oldu. Ben birkaç ay daha şanti-yede kaldıktan sonra proje koordinatörü olarak İstanbul’a tayin oldum. Yerime, Selim Özkan Proje Müdürü oldu.

110

1991

Harawa şantiyesinde iş basit olmasına rağmen çok geniş bir alana yayıldığı için sevk ve idare bakımından, çalışan herkese güzel bir tecrübe oldu. Bir sene içinde beklenenden çok daha fazla iş yaptık. Hedeflenen ciro ve üretim rakamları fazlasıyla gerçekleşti.

Ben merkezdeyken her ay en az bir kere Harawa’ya gittim. İbrahim Sigutri’yle çok sayıda yeni iş üzerinde konuştuk. Çok sayıda küçük ilave iş aldık. Selim ve Mustafa benden sonra çok iyi işler yaparak, uzun seneler orada kalmamızı sağladılar.

Sirte Kampı mühendis lokalinde briç partisi; soldan sağa Bircan Gündoğdu, Şahin Koşar, Hakkı Yavuz, Reha Öker ve ben

111

Şantiyeci 1992

Berke Barajı İnşaatı, Osmaniye

1992 yılının ağustos ayında Berke Barajı Projesine tayin edildim. Ye-rime, yıllardır Enka’nın değişik şantiyelerinde, çeşitli kademelerde görev almış olan Zeki Işın tayin oldu. İşi teslim için Libya’ya gidecekken zorlu bir bel fıtığı ağrısı yüzünden ona eşlik edemedim.

Birkaç gün hastanede yatmak zorunda kaldım. İğneler ve ilaçlarla ağrı azaldıktan sonra kalça, karın ve bacak kaslarımı kuvvetlendirecek hare-ketler vererek beni taburcu ettiler. Evde birkaç gün daha yattım. Bu ara-da yeni bir işe gidecek olmanın heyecanı vardı. On üç senedir Enka’da çalışıyordum. Aralıklı olarak, aylar mertebesindeki merkez çalışmaları dı-şındaki tüm süreyi şantiyelerde, değişik kademe ve görevlerde çalışarak geçirmiştim.

Ağustos sonu Berke’ye gittim. Berke, Çukurova Elektrik Anonim Şir-keti (ÇEAŞ) yatırımıydı. İki yüz metre yükseklikte, beton kemer baraj ve 500 MW yeraltı hidroelektrik santralıyla bölgenin önemli barajlarından biri olacaktı.

İlk kısım ihalede, Enka olarak ulaşım tünel ve yolları, köprüler, deri-vasyon tüneli işlerini almış ve 1992 yılı başında tamamlamıştık. Bekhme projesi durduğunda baraj işlerinde çalışan arkadaşların bir kısmını bu işe yollamıştık. 1992 yılı başında yapılan ikinci ve ana ihaleyi İtalyan Karayol-ları Şirketi Italstrade kazanmıştı.

Mehmet Draz ve Gültekin Eren bu firmayla ortak olmak için görüş-meler yapmışlar. İlk bölümü yapan firmanın tecrübelerinden, kaynakla-rından faydalanmak, risklerini azaltmak ve stratejik olarak büyük bir Türk firmasıyla ortak olmanın faydaları olacağını düşünerek bu yaklaşımımızı olumlu karşılamışlar, sonunda ortaklık kurulmuş. Bizim ilk işten elimizde olan ekip ve ekipmanlar, işveren memnuniyeti ve bölge tecrübemiz, on-ların Sır Barajını aynı işveren için tamamlamış olmaları nedeniyle iyi bir ortaklık gibi gözüküyordu.

112

1992

Italstrade’nin proje koordinatörü Silvestre, proje müdürü Porto idi. Ben proje müdür yardımcısıydım, iç işler şefi yine bizim eski bir elemanı-mız olan Gültekin Eren’di.

İlk işimiz derivasyonu yaparak, silindirle sıkıştırılan betondan memba batardosu ve geçirimsiz slurry wall56 üzerine kaya dolgu olan mansap ba-tardosunu yapmaktı. Geçici kaya dolguyla yaptığımız seddeyle Ceyhan Nehrini eylül başında derivasyon tünellerine verdik. Memba batardosu-nun biraz mansabına, yine kaya dolgu bir sedde yaptık; Bekhme Barajın-da da yaptığımız gibi ortasını kazıp kil basarak, suyun gelmesini kısmen engelledik, uygun yerlere pompaları koyarak alanı kuruttuk. Tüm alüvyon malzemeyi temizleyerek, ana kayaya kadar indik. Kayadaki oyukları dol-gu betonuyla doldurduk, silindirle sıkıştırılan betonun yerleştirilmesi için düzgün bir yüzey hazırladık. Seviyesi en düşük bölgeden silindirle sıkış-tırılan betona başladık. Bu betonu bizim ilk mukavelede kullandığımız beton santralında yaptık. Testleri geçtik ve başarılı bir şekilde ürettik.

Sıkıştırma beton, şartnamedeki elek analizine uygun, maksimum tane çapı 40 milim olan çakıl, kum ve çimento minimum suyla karıştırılarak ya-pılıyordu. Bunu kamyonlarla taşıyor, serileceği bölgeye getirince dozerle 30 santim kalınlıkta seriyor ve 20 tonluk silindirlerle vibrasyonsuz sıkıştı-rıyorduk. Her yeni kademede, eskinin üzerine çimento şerbeti dökerek öteki kademeyi seriyorduk. Derz olmaması için bitene kadar hiç durulma-dan devam edilmesi gerekiyordu.

En kritik bölge, su seviyesinin altında kalan alandı. Bu kısmın neredey-se sonuna doğru, sol sahil kret kazısında yaptığımız çok basit ve küçük bir patlatmadan çıkan birkaç kaya, pompaları çalıştıran jeneratörlerin üs-tüne düştü, onları çalışamaz hale getirdi.

Yeni jeneratörleri devreye almamız, suyun son kademeye ulaşması-na çok az kaldığında gerçekleşti. Ama ciddi bir problem yaratmadan iş tekrar başladı. Kret kazısının sorumlusu Bekhme Barajında da aynı işleri

56 Slurry wall:Betonitveçimentokarışımıylayapılangeçirimsizlikduvarı

113

1993

yapmış Zeki Sümengen adlı bir mühendis arkadaşımızdı. Porto, hata ya-pan Enka çalışanına İtalyanlara olmadığı kadar acımasız davrandı. Zeki, çok üzüldü ve istifa etti, ayrıldı. Bu olaydan sonra pek aksaklık olmadan memba batardosunu tamamladık.

Buna paralel olarak, mansap batardosunun bentonit ve çimento şer-betinden yapılan geçirimsiz duvar işini yan kuruluşumuz olan Kasktaş ba-şarılı bir şekilde tamamlayarak geçirimsizliği sağladı. Bekhme Barajında enjeksiyon işlerini yapmış olan Kasktaş burada çok başarılı oldu. Daha sonra yapılan ihalede, bu barajın enjeksiyon işlerini de Fransız ortağıyla Kasktaş aldı.

Sağ ve sol sahil kret kazıları batardo bittikten sonra daha hızlı bir şekil-de yapılmaya başlandı. Enjeksiyon tünelleri ve enerji tüneli işleri başladı. Enerji tüneli hayli problemli bir zeminde, yoğun destekleme işleri olan hasır çelikli püskürtme beton, çelik iksa ve kaya çivileriyle çok yavaş yü-rüyordu. Kemer baraj beton dökme işinde kullanılacak kablolu vinç için ankraj57 çalışmaları başladı.

Bu arada ÇEAŞ özelleştirildi ve yönetim değişikliği oldu. Yeni gelen yönetim adeta işlerin gecikmesini ister gibi davranıyordu. Proje akışı ve onaylar gecikmeye başladı.

Ocak ayında, yeni yönetimin kendi şirketiyle işi tamamlamak istediği, bunun için de Italstrade’yi kaçırtmak için işleri yavaşlattığı dedikoduları başladı. Ben bunu son derece ciddiye aldım, ortaklıktan ayrılmak gerek-tiği konusunda bizim Yönetim Kuruluna baskı yapmaya başladım.

Gidişatı onlar da beğenmiyordu ve bu konuda Mehmet Ağabey, Italstrade’yle konuşmaya başladı. İşler yavaşlamış ve ortaklığın bozulma-sı konusu görüşülürken orada kalmamın bir anlamı yoktu. Mart ortası gibi şantiyeden ayrıldım. İstanbul’da çalışmaya başladım. Şantiyede Gültekin Eren kaldı.

57 Ankraj:Üzerineuygulanangerilmekuvvetinielverişlizemineiletençeliktenyapısalbirparça

114

1993

Daha sonra görüşmeler sonuçlandı. Mevcut ekipmanlarımızı bıraktık, üstüne bir miktar para de vererek ortaklığı feshettik.

İyi de yapmışız. Dedikodular gerçek oldu. Italstrade’nin mukavelesini feshettiler, işi kendi şirketlerine verdiler. Italstrade tahkime gitti, sonucu bilmiyorum. Ama Silvestre bana mukavele feshedilirse çok zarar edecek-lerini söylemişti.

Berke Barajı, ilk defa yabancı bir şirketle yapılan ortak girişimde yö-netici olarak çalıştığım bir projeydi. Farklı kültürden, farklı dilden ve farklı

Berke Barajı bitirildikten sonra bir fotoğraf

115

Şantiyeci 1993

bir iş anlayışından gelen şirketlerin beraberce iş yapabilmesinin zor, ama mümkün olduğunu gördüm. Devlet şirketi oldukları için biraz hantal dav-ranıyorlardı. Ancak, Silvestre iyi bir yönetici ve karşılıklı konuşarak her problemin çözüleceğine inanan zeki bir insandı. Porto, ise kendine veri-len talimatları, üzerinde düşünüp yorum yapmadan bir asker gibi uygu-layan bir yöneticiydi. Italstrade’nin diğer yöneticileri çekirdekten yetişme tecrübeli formen ve teknisyenlerdi. İşlerini bildikleri gibi hiç değiştirme-den, çok çalışarak, kendilerinden istenenin tamamını yapıyorlardı. Sosyal hayatta hepsi çok sevecen ve dost insanlarken iş konusunda yol göste-rilmesine açık değillerdi. Porto, onların bir dediğini iki etmez ve onları sonuna kadar savunurdu. Bizim tecrübelerimizi dikkate aldıkları çok az şey oldu.

İdareye karşı çok katı ve her şeyi biz biliriz, siz bize güvenin tarzında davranmaları tepkilere sebep oluyor, her gidişimde bana dert yanarak, durumu düzeltmemi istiyorlardı. Ancak bu konuda bir şey yapabilmek için fazla zaman ve fırsatım olmadı. Yaklaşımlarını değiştirmek öyle kısa vadeli bir çalışmadan ve konuşmaktan fazlasını gerektiriyordu.

Berke dönüşü İstanbul’da hem Mehmet Ağabey’e Berke projesi için yardımda bulunuyor hem Rusya’da yaptığımız askeri konut projeleri için Şan’a destek oluyordum.

Perm, Çaykovski 215 Konut Projesi, Rusya

Enka, mart ayında Çaykovski askeri konutlarına ilave olarak şehrin için-de Gabeg Anlagenbau Engineering adlı Alman firmasından, 215 adet konut içeren, üç binadan oluşan sosyal konutlar işini taşeron olarak al-mıştı. Çok çabuk yapılması gereken bir projeydi. Mevcut askeri konutlar organizasyonu ana projeyle çok meşgul olduğu için benden yeni proje ile ilgilenmem istendi.

İşveren tamamen Almanca konuşan elemanlardan bir saha kadrosu kurduğu için biz de organizasyonumuzu Almanca bilen elemanlarla kur-duk.

116

1993

Mesrur Tulunay merkezden benim yardımcım, Ercan Uraz proje mü-dürü oldu. Değişik şantiyelerde benimle çalışmış Ünal Şahinoğlu saha şefi, Oğuz Gülbaş kaba işler şefi oldu. İnce işler şefliği için yeni işe aldığı-mız mimar Oğuz Şengöz ile ölçme ve hafriyat işleri için Mümin Baykan’ı hemen şantiyeye yolladık.

İş programı, ilk malzeme alımları gibi işlerle uğraşırken 17 Nisan’da, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefat haberini aldık. Etrafımızda üzülenler de vardı, fazla aldırmayanlar da. Sigara karaborsasının kalkması, banker-ler devri, ihracat ve yatırım teşvikleri, otoyol projeleri Türkiye’nin ekono-misine dinamizm kazandırmış, birçok haklı eleştiri olmasına karşın eko-nomide ciddi bir hareket sağlanmıştı. Özal’ın vefatı üzerine Süleyman Demirel hemen Cumhurbaşkanlığı için harekete geçmiş, o cumhurbaşka-nı olunca partinin başına kim geçer tartışmaları başlamıştı.

Evimin İnşaatına Başlıyorum

Dragos’taki arsamıza ev yapmak için Mimar Ertil Ayaydın ve firmasıyla proje işlerinin tamamı için anlaştık. Ruhsat için gerekli projeler yapıldık-tan sonra inşaat izinleri ve kaba inşaatı yapacak küçük bir firma aramaya başladım.

Çok para harcamam gereken bir dönemin başındaydım. Bunun en iyi ta-rafı, ne kadar param varsa, o kadar iş yapabilirdim. İlk hedefim toprak ve kaba inşaat işlerini şartlarıma en uygun süre ve fiyatlarla tamamlamaktı. Evimin hafriyat ve kaba inşaatını küçük bir inşaat firmasına verdim. Can-dan, sağ olsun, şantiye şefliğini yüklendi.

Çaykovski’de yeni bir işe soyunmuştuk. İşin yıl sonuna kadar tamam-lanması gerekiyordu. Hemen çakma kazık işleri için yerli taşeronlardan fiyat aldık, daha evvel yaptıkları işlere baktık. En uygun bulduğumuz fir-mayla malzeme sağlanması ve çakılması için anlaştık, hemen işe baş-

117

1993

lattık. Yan kuruluşumuz Yasaş’tan, neredeyse tamamı beton duvar olan betonarme işleri için kalıp projesi yapmalarını istedik. Peri’den kalıp mal-zemelerini alıp, şantiyeye yolladık. Diğer askeri projelerden birkaç Türk formen ve Türk işçi takviyesi yapmakla birlikte, ağırlıklı olarak yerli işçiyle çalışmaya karar verdik. İlk binanın kazıkları biter bitmez, temel kalıp ve demirine başlayarak mayıs sonunda ilk temel betonunu döktük. Şehirde-ki diğer projeden artık kullanmadıkları bir beton santralını getirip kurduk.

Kat kalıpları ulaştı, perde ve döşeme kalıp imalatlarına başladık. Ori-jinal projeye göre, duvar kalıpları yerleştirildiğinde bütün duvarlar beto-narme olduğu için, her odaya bir diğerinden geçici merdiven yapmak gerekiyordu. Kalıp montaj ve kalıp sökmede problemler yaşamaya baş-ladık. Proje grubuna, içeride geçişleri kolaylaştıracak şekilde, bazı be-tonarme duvarların brikete çevrilmesinin işimizi kolaylaştıracağını ve bu safhada, bu değişikliği yapmalarının mümkün olup olmadığını sordum. Sağ olsun Sera Ağabey, yaptığı hesaplarla Gabeg’i ikna ederek bazı be-tonarme duvarları, briket duvara çevirdi. Bu, bize gereken hareket kolay-lığını sağlayarak işi hızlandırdı.

Çevrimi kat bazında 10 gün yaparak hedefimize ulaşmak doğrultu-sunda ilk adımı attık. Dokuz katlı binaları 90 günde tamamlayabilecek duruma geldik.

Haziran ve temmuz aylarının tamamını şantiyede geçirdim. Mekanik, elektrik ve ince işler de programa uygun hız ve kalitede yapılmaya baş-ladı. Çaykovski’de betonarme dördüncü kata geldiğinde fasat işlerine başladık. Dış duvarları temizleyerek yoğun bir straforla kaplıyor, bunun üzerine fiber malzemeden bir file koyarak üzerine iki kat sıva yapıyorduk. Pencere, denizlik, kapı ve balkon birleşimlerindeki detaylar hariç, kolay bir işti. Üç binanın tüm cephelerine iskele kurduğumuz için başlangıç kısmı zor oldu. Sonra tüm detayları hızlı bir şekilde yapmaya başladık.

İçeride, tesisat şaftlarından kullanma suyu, ısı hatları, kanalizasyon boruları ve kat panolarına giden ana elektrik hatları çekilmeye başladı. Betonarme döşemelerin üzerine 5 santim strafor döşeyip ses izolasyonu

118

Şantiyeci 1993

yapıyor ve bunun üstüne 6-7 santim şap döküyorduk. Kapılar ve ahşap pencereler de şantiyeye gelmeye başladı.

Kaba inşaatı tamamladığımız, iş kalemlerinin hepsine başlayıp iyi bir düzen kurduğumuzda, Yeltsin aldığı son kararlara karşı çıkan ve direnişe geçen Parlamentoyu bombaladı. Yeltsin, o tarihte Beyaz Ev’de çalışan Parlamentoyu zaten hep bir muhalefet merkezi olarak görüyordu. Siyasi çalkantı kısmen durulunca, Beyaz Ev’in onarılması için bizden teklif almış-lar. Moskova ofisi bu teklifi verir vermez de, “Gelin, başlayın ve üç ayda teslim edin,” demişler. Ben de bu yeni işe proje müdürü olarak tayin edildim.

215 Konut Projesi, kolay bir proje gibi görünmesine rağmen işin sü-resinde, seçilen inşaat tipinde ve şehir altyapı sistemleriyle bağlantıdaki zorluklardan kaynaklanan değişik alanlarda önemli tecrübe edinmemizi sağladı. Öte yandan, daha büyük bir projeyle birlikte yaptığımız için bir-çok alanda lojistik destek alarak işimizi daha kolay yapabildik.

İkinci Gökhan

20 Ağustos 1993 günü Candan’ın kardeşi Handan, ismi benimki gibi Gökhan (Kayalıbay) olan arkadaşıyla evlendi. Hafta sonu olduğu için bir kaçamak yaptım ve İstanbul’a geldim. Candan en az kardeşi kadar heyecanlıydı. Herkes Rauf Babaya, “İsmi Gökhan olmazsa kız vermiyor musunuz?” diye takılıyordu. Gerginlikten uzak güzel bir akşam geçirdik.

Moskova Beyaz Ev İnşaatı, Rusya

Ekim ayı ortasında Moskova’ya gittim. Moskova Belediye Başkanı Baş-yardımcısı Vladimir Resin ve Devlet İnşaat Komisyonu Başkanı58 Surov’la

58 DevletİnşaatKomisyonuBaşkanı:RusyaFederasyonuİnşaatBakanıolarakdabilinir.

119

1993

ilk toplantıya katıldım. Daha mukavele bile imzalanmamış olmasına rağ-men, niye hâlâ işe başlamadığımız konusunda yüksek sesli bir nutkun ardından işi çok sıkı tuttuklarını anlamamak için bir sebep kalmadı. Bu tip toplantıların her gün olacak olması beni bayağı endişelendirdi. Çün-kü planlamamıza göre organize olup, programın gerektirdikleri yapmak yerine, işverenin gündelik önceliklerine göre çalışmanın zorluklarını bili-yorduk.

Hemen bir organizasyon şemasıyla işe başladık. Moskova’da mevcut projelerimizden bu işe aktarılabilecek elemanların listesini Rusya sorum-lusu Haluk Gerçek’le yaptık, hangi görevlerde çalışırlarsa daha verimli olacağını tartıştık. Jinekoloji Hastanesi Proje Müdürü, mimar Ömer Gök-türk’ü ağırlıklı işimiz olan ince iş kalemlerinin başına getirdik, yine ince iş kalemlerinde tecrübeli Levent Küçük ve Şenol Sarı’yı yanına verdik. Mekanik ve elektrik işlerine aynı projeden Halil Akmansayar, iç işler mü-dürlüğüne Selim Özkan, idari işlere Okan Kırcı’yı getirdik. Mimar Ertegün Yurtsever tespit ve metraj işlerine sarıldı. Moskova Merkez Satın Alma Müdürü Can Özsoy, projenin satın almalarının başına geçti. Tüm şantiye-lerden Jinekoloji, Bakulev, Doğum Hastanesi ve diğerlerinden aldığımız 100-150 işçiyle temizlik ve söküm işlerine başladık.

Geceli gündüzlü çalışarak, yapacağımız işlerin miktarlarını, malzeme-lerin cinslerini, hangi katta ne kadar iş yapacağımızı tespit ettik. Havalan-dırma kanalları değişim işleri ve izolasyonu için, idarenin isteğiyle işinin uzmanı iki Rus firmayı taşeron olarak seçtik. Bizim işimiz kule kısmının tamamını içeriyordu ve 13 kattan oluşuyordu. Her kat yaklaşık 2.500 met-rekare olmak üzere, toplam 32.000 metrekare kapalı alan vardı. Özetle, mimari işlerde; parkeleri, duvar kâğıtlarını, asma tavanları yenileyecek, kapılardan zarar görenleri değiştirecek, diğerlerine zımpara ve cila ya-pacak, kapı kilit sistemlerini yenileyecek, pencerelerin zarar görenlerini değiştirecek, diğerlerine zımpara ve boya yapacak, tüm camları reflektif camlarla değiştirecek, 20 ve 21 kattaki teknik alanları düzenleyecek, te-mizlik, boya ve bakımlarını yapacaktık. Elektrik işlerinde; tüm tesisatı ye-

120

1993

nileyecek, kat panolarını değiştirecek, ofislere plastik sıva üstü kablo ka-nalları yaparak, tüm anahtar ve prizleri değiştirecektik. Mekanik işlerde; kullanma suyu hatları, ısıtma tesisatı, havalandırma ve soğutma tesisatı yeniden yapılacak ve çalışmayan, eski ekipmanları değiştirecektik. Fasa-tın bombalardan zarar gören kısmındaki tüm izolasyonu yapacak, taşları değiştirecek, çatı izolasyonu ve kaplamasını yenileyecektik. Bu işlerin 8 ile 13. katlar arası aralık sonu, kalanı ocak sonu teslim edilecekti.

Ekim sonu gelen soğuk hava dalgasıyla sıcaklık -38 dereceye kadar düştü. Binada ısıtma sistemi çalışmadığından işçilerin çalışabilmesi için kırık pencereleri arasına strafor konulmuş naylonlarla kapadık, çalışılan katlara mazotlu ısıtıcılar koyarak ısıttık. On üçüncü katın yarısını ofis ola-rak kullanmaya başladık. Odalarda mobilya olduğu için sadece portatif yatak getirdik. Çünkü geceleri geç saatlere kadar çalıştığımız için evlere veya otele gidip gelmekle vakit kaybetmek istemiyorduk.

Candan ve Gökcan Moskova’da

1993 Kasım ayı başında, taraftarı olduğum Galatasaray’ın Spartak Mos-kova’yla şampiyonlar ligi maçı vardı. Galatasaray taraftar tribününde o maçı seyretmeye gittik. Maç berabere bitti. Spartaklılar bunu hiç beğen-medikleri için bizi kartopu yağmuruna tuttular ve sert atılmış bir kartopu-nun isabet etmesi sonucu kaşım açıldı.

Bir hafta sonu birkaç günlüğüne Candan ve Gökcan ilk defa Moskova’ya geldiler. İşler dolayısıyla ben pek ilgilenemedim, ama Candan ve Gök-can görülmesi gerekenler listesindeki her yere gitmişler. Bolşoy Balesi, sirkler, Uzay Müzesi, Puşkin Müzesi, sokak ressamları sergisi bunlardan bazılarıydı. Bensiz bir gezi olsa bile çok memnun kalmışlardı.

Kat kat ne yapacağımızı detaylı olarak gösteren bir iş programı yap-tık. Satın Alma Müdürü Can’la oturduk, satın alınacak tüm malzemelerin

121

1993

üzerinden gittik. Süre önemli olduğu için Moskova ve çevresi ile Türkiye ve Baltık ülkelerine yoğunlaştık. Boru, galvaniz saç, parke, konvektörler59 Rusya’dan, kablolar, trunklar60, duvar kâğıtları ve reflektif camlar Türki-ye’den, eksik kapı ve pencereler, kartlı kilitler ve konvektör ahşap kapla-maları Finlandiya’dan sipariş edildi. Siparişler 15 gün ile bir ay arasında teslim edilebiliyordu. Yetişmeyenleri ise değişik birkaç üreticiden temin ettik. Bunları ya stoklarındaki miktarda alarak ya da kısa sürede üretebi-lecekleri kadar küçük miktarlarda sipariş vererek aldık, böylece süreleri kısalttık.

Kasım ayının ortasına kadar temizlik ve yıkım işleri yaptık. Kasım ayı-nın ortasından itibaren malzeme ve buna göre programladığımız işçilerin gelmesiyle hızlandık. Kasım ayı sonuna doğru Rus taşeronlarla beraber işçi sayımız 2.000’e ulaştı. O zamana kadar günlük toplantılar çok zordu. Devamlı, yetiştiremeyeceğimiz söylenerek hızlanmamız konusunda baskı yapılıyordu. Hatta bu hakarete varan bir tarzda bile oluyordu. Bu toplan-tılarda programın gereklerini yerine getirdiğimizi, malzeme ve istenen disiplinlerde işçilerin gelebilmesinin kasım ortasını bulacağını ve o tarih-ten itibaren işin hızlanacağını, üstelik erken bile bitebileceğini söyleyerek onları ikna etmeye çalışıyordum. Kasım ayının üçüncü haftası bütün işler hızlandı ve bu baskı methiyelere dönüştü. Parkeler yapılıyor, korumaya alınıyor, borular ve kablolar çekiliyor, havalandırma kanalları döşeniyor, izole ediliyor, kapılar menteşelerinden çıkarılarak kilit yerleri açılıyor, cilalanıyor, tekrar yerine takılıyor, pencerelerin sağlam camları yerinde reflektif camlarla değiştiriliyordu. Duvar kâğıtlarının kaplanmasının ardın-dan, odalara kapı kilitleri takılıyor, sonra süpürgelik, trunk, anahtar, priz ve aydınlatma armatürleri montajı bitirilince kapılar kilitleniyordu. Kori-dorlarda asma tavan içinde kalan işler bitiriliyor, asma tavan montajları yapılıyor, yangın dolapları, hortum ve vanalarıyla tamamen yenileniyor,

59 Konvektor:Soğukhavayıdoğalkonveksiyonileşartlandırıpdağıtımınısağlayan,gerektiğindesoğutmaiçindekullanılabilentesisatelemanları

60 Trunk:Kablokanalı

122

1993

duvar kâğıtları kaplanıyor, süpürgelikler takıldıktan sonra kat girişleri ka-patılıyordu.

Sadece kalan işlerin yapılması için açık tutulacak odalar belirleniyor ve yapılacak işlere göre belirlenen işçiler kayıtla girip çalışıyorlar, bir za-rar olması halinde, bu işçilerle başındaki yöneticilerden hesap soruluyor-du. Bu son dakika yapılan işler genelde, anahtar ve prizlerin takılması, konvektör ahşap kaplamalarıyla, duvar kâğıtçı ve parke tamircilerinin son rötuşları oluyordu. Rus taşeronlar da bu tempoya ayak uydurarak, işleri-ni gayet hızlı ve doğru bir şekilde yapıyorlardı. Her gün merdivenlerde boru ve kanal taşıma zincirleri tam gaz çalışıyordu. Bize tahsis edilmiş dört asansöre ilave olarak pencerelere kurduğumuz yer vinçleriyle mal-zeme taşınıyordu. Aralık ayında bir pazar günü bu vinçlerle çatıdan Enka bayrağı sarkıttık, Beyaz Ev’in fotoğraflarını çektik ve bayrağı hemen kal-dırdık. Karlı bir havada çekilmiş güzel fotoğraflardı ve hâlâ odamda du-varları süslüyorlar.

Aralık ortasından itibaren kat teslimlerine başladık ve dördüncü haf-tada ilk kısım işimizin tamamını teslim ettik. Top atışlarından çok zarar gören 14 ile 17. katlar arası fasat işleri ile mermer değişimleri bunların arasındaydı. Diğer katlar da ocak ayının üçüncü haftasında tamamlandı, teslim edildi. Havanın kötülüğünden en çok çatı izolasyonu ve kaplama-sında zorlandık, ama onu da testleriyle birlikte zamanında bitirdik. En üst iki kat olan teknik katlara sınırlı giriş izni verildiği için o katların teslim işleri aksadı. Şaplar ve duvar boyası işlerini erişim zorlukları ve kısıtlı giriş-lerden dolayı ucu ucuna yetiştirip teslim edebildik.

Yılbaşından önce ilk teslim töreni yapıldı. Sinan ve Haluk da geldi. Törende Resin’e, Surov’a, bana ve ekibin diğer üst yöneticilerine birer başarı belgesi verdiler. Üzerinde Beyaz Ev resmi olan ve Başbakan Viktor Çernomirdin imzalı bu belge de odamın bir duvarında asılıdır.

İdarenin iki büyük adamı olan Surov ve Resin, ekim ayı içinde yapılan toplantıların aksine aralık ve ocak ayı toplantılarında beni ve Enka’yı öve öve bitiremediler. Kontrol Amiri Stephanov da bu övgülerden çokça pa-yını aldı.

123

1994

Ocak ayında, haftada en az iki kere Surov ve Stephanov’dan birinin odasında votkalı ve konyaklı kutlamalar yapılıyordu. O zamana kadar iç-tiğim içkiden daha fazlasını o ay içmişimdir.

Üç aylık yoğun bir çalışmanın başarılı bitmesi herkes gibi beni de çok memnun etmişti. Ocak ayı sonunda Surov, Beyaz Ev’deki bir top-lantı odasında Enka üst yönetimini yemeğe davet etti. İşleri yüzünden yemeğe geç geldiğinde; “Siz kaç kadeh votka içtiniz?” diye sormasının ardından, beş kadehi ara vermeden içtiğini hatırlıyorum. “Haydi durumu eşitledik,” deyip devam etmişti. Biz, o toplantıdan bayağı sarhoş ve da-ğılmış olarak çıktık, ama o tekrar çalışmaya döndü.

Şubat ayı başında yine şantiye çalışanları, sonra da İstanbul merkez çalışanlarıyla yemekler düzenlendi.

Moskova Beyaz Ev, inşaat sırasında dışarıdan bir fotoğraf

124

Şantiyeci 1994

Genel Müdür Yardımcısı Oluyorum

İstanbul’a geldiğimde Yönetim Kurulu üyesi Eşref Denizhan, Genel Müdür Yardımcısı olduğumu ve Haluk Gerçek’le Moskova ofisinde ça-lışacağımı belirten bir duyuru yayımladı. Haluk yeni işler ararken Tschist şantiyesine de bakmamı istedi.

Enka’nın nasıl bir inşaat şirketi olduğu konusunda sık sık arkadaşlar arasında konuşurduk. Enka’da kurumsal bir şirket için olmazsa olmaz ya-zılı kurallar yoktu. Ancak, yazılmadığı halde kalıcı ve üst düzey yönetici olacak herkesin çok kolay anladığı, yazılı olmayan kurallar vardı. Bunları şöyle sıralamak mümkündü;

- Dürüstlük,

- İşin önceliği,

- Karar verme yetkinliği,

- Ekip çalışması, insana saygı,

- Ekibi motive edecek liderlik kabiliyeti,

- Sadakat,

- Kendini kısa ve çabuk ifade edebilme,

- Gerçekçi planlama ve maliyet çalışmaları yapabilme kabiliyeti,

- Zarar etmemek,

- Bilginin üst ve orta düzey yönetimle paylaşılması ve gerektiğinde yardım isteyebilmek,

- Mukaveleleri çok iyi bilmek ve ona göre davranmak,

- Şirketin öz kaynaklarını iyi bilmek ve değerlendirmek,

- Zoru başarabilecek özgüven,

- Kaliteden ödün vermeden hızlı çalışabilmek,

Bu özelliklere sahip olanlar yavaş veya hızlı yönetim kadrolarında iyi yerlere gelebiliyordu.

125

Şantiyeci 1994

Tschist İnşaat Malzemeleri Fabrikası İnşaatı, Beyaz Rusya

Şubat ayı ortasında Moskova ofisinde çalışmaya başladım. Tschist, ev inşaatları için gereken hafif beton61, kiremit, kireç ve kuru harç62 imalat-ları için planlanmış, Alman Klöckner Industry ve Preussag Anlagenbau teknolojileriyle üretim yapacak bir entegre sanayi tesisiydi. Biz bu iki Al-man firmasıyla konsorsiyum oluşturmuştuk. Onlar tüm teknolojik ekip-man ve malzemeyi sağlayacak, biz inşaat ve montaj işlerinin tamamını yapacaktık. İşveren ‘Vineştroyimport’ ve müşavir ‘Consultant Consortium for Housing Construction’ idi. Mukavele gereği teknolojik projelendirme Klöckner ve Preussag’ta, kalan tüm inşaat işleri ve çelik projelendirmesi ise konsorsiyum kontrolünde, yerel tasarım firmalarındaydı.

Haluk’la hemen bir şantiye ziyareti yaptık. Proje müdürü, kapatılan yan kuruluşumuz Tanksan’ın eski genel müdürü Tamer Bilgiçer, inşaat iş-leri müdürü Medine’de beraber çalıştığımız Ali Budak’tı. Şantiye tesisleri kurulmuş, beton işleri başlamış, ancak zor kış şartları yüzünden yavaş gidiyordu. Sorunlar, tasarım koordinasyonunun yapılıp projelerin zama-nında çıkmaması, geciken projeler yüzünden çelik imalatların geç kal-ması ve konsorsiyum organizasyonunun idareyle ilişkilerinin iyi olmaması olarak sıralanabilirdi.

İdare ve ortaklarla yaptığımız birkaç toplantıda, mevcut aksamaların en önemli sebebinin, tasarımın programa uygun yapılamaması ve pro-jeyle ilgili verilerin koordinasyonunun eksikliği olduğunu gördük. Hemen Enka mühendislik bölümünden bir grubun gelmesi için grup sorumlusu Sera Ağabey’den yardım istedik.

Sera Ağabey de o gruba katıldı ve mart başında Tschist’te buluştuk. Eksikler ve merkez proje grubunun yapabileceği katkılar üzerinde ko-

61 Hafifbeton:Hafifagregadanyapılanveyaiçinehavamiktarınıartıracakkimyasallarkatılan,yoğunluğudüşükbeton

62 Harç:Sönmüşkireç,çimentovekumbellioranlardakarıştırılarakyapılangenelliklederzdolgularındakullanılankarışım

126

1994

nuştuk, anlaştık. Çelik ve statik hesap işleri için merkezden bir grubun birkaç ay şantiyede kalmasına, proje enstitüleriyle çalışmasına, onlara destek olmasına ve teknik ortaklarla veri değişimini organize etmesine karar verdik.

Bu düzen mart ayının ortasında kuruldu ve nisan ayı sonunda prob-lemlerin çoğunu arkamızda bıraktık.

Çelik imalat işleri yerel fabrikalar tarafından yapılacaktı. Ama projelen-dirme işleri yavaş gittiğinden imalat başlatılamamıştı. Proje işleri yoluna girip, çelik imalatçılarına gerekli projeler gitmeye başlayınca bu sefer on-ların sıkı bir denetime alınması gerekti. Bunun için de Çimtaş’tan yardım

Tschist Kiremit Fabrikası

127

1994

istedik. Bu iş için gerekli organizasyonu yaptıktan sonra beton işlerini hızlandıracak ilave mühendisler ve ekipler getirdik. Haziran ayı başında artık problemler azalmış, işler bir düzene girmeye başlamıştı.

Bu projede birkaç ay çalıştım. Teknolojik ekipman üreticisi ve ana mü-hendislik çalışmalarını yapan iki firmayla, detay projeleri yapan yerel fir-malar ve inşaatı yapacak olan bizlerin arasında koordinasyon eksikliğinin yarattığı problemlerin işin başlangıcını nasıl etkilediğini ve projeyi ge-ciktirebileceğini gördük. Bunların önüne geçerek işin istenen programa uygun yapılabilmesini sağlayabildik. Benim için kısa ama iyi bir tecrübe oldu.

Evimin İnşaatı İlerliyor

Mayıs başında, evimin kaba inşaatı tamamlanmıştı. Dekoratif ve taşıyıcı tüm ahşapları, çatının makas ve kaplamaları hariç maun yapmaya karar verdim ve büyük bir miktar maun kalas aldım. Ahşap işlerini Beyaz Ev inşaatımızda kapı ve pencere işlerini yapan ve işini beğendiğim Nihat (Başaran) Kalfaya verdim. Önce evin çatı ve cephesinin kapanması ge-rekiyordu. Dış cephedeki gaz beton duvarlar, iç tuğla duvarlar ve çatı karkasını kaba inşaatı yaptırdığım firma tamamladı. Çatı ahşap kaplama-sı, izolasyon ve kiremit işlerini de Nihat Kalfanın ekibine yaptırdım. Alü-minyum işlerini evin yakınındaki bir imalathaneye verdim. Bunlarla ilgili proje çalışmalarını Ertil (Ayaydın) Ağabey ve ekibi hiç problem olmadan yetiştirdiler. Hem imalatı hem de montajı yakından takip ettiler.

Planladığım gibi, çalıştıkça biriktirebildiğim paraları harcayarak yapmaya başladığım evin ana hatları gözle görülür, elle tutulur hale gelmişti. Daha sonra veranda olacak, salonun önündeki beton döşemenin üzerine ko-nulmuş tahta sandalyelerde Satılmış’ın yaptığı ilk kahvemizi Candan’la içtik. O zaman, beni sonradan çok uğraştıran imar değişikliğiyle gelen kat ilaveleri için izin olmadığından, eski tek katlı binaların üzerinden, oturduğumuz yerden Sedef Adasından Kartal’a kadar geniş deniz man-zarası çok güzel görülüyordu ve ikimiz de çok mutluyduk.

128

Şantiyeci 1994

Moskova’da, Beyaz Ev’in parlamento olarak kullanılmasından vazge-çilmiş, bina hükümete verilmişti. Eski Devlet Planlama Teşkilatı binasının parlamento binası olarak kullanılması kararlaştırılmış ve bu binanın resto-rasyonu için teklifler toplanmıştı. Biz de teklif veren firmalardan biriydik. Bizim teklifimiz kabul edildi ve mukavele imzalandı.

Moskova Parlamento (Duma) Binası, Rusya

Rusya Parlamento binası Kremlin’e yakın bir konumda, 1900’lü yıl-larda yapılmış tarihi bir bina ile arkasındaki, 1970’li yıllarda yapılmış bü-yük bir ilave binadan oluşuyordu. Toplam 105.000 metrekare olan kapalı alanları içindeki tüm mimari, elektrik ve mekanik işler sökülerek yeniden yapılacak, asansörlerin tamamı değişecekti. Yeni ve eski binanın fasatları eskisine uygun tamir edilecekti. Özetle, kaba inşaatı bitmiş bir binayı çok kısa bir sürede yeniden yapacaktık. Eski binanın bir bölümünü ağustos başında, diğer bölümünü eylül başında teslim edecek, yeni bina ekim başında bitirilecek, ancak havalandırma işlerinin bir kısmı ve soğutma sistemi ile asansörlerin bir kısmı şubat başında teslim edilecekti.

Gerçekten çok zor bir işti, ancak elimizdeki TEO olarak adlandırılan ön tasarım dokümanlarından faydalanarak teklif safhasında bir plan, prog-ram yapmıştık. Yalnız o zaman her şey ekim başında teslim edilecek şek-lindeydi. Şimdi ise ara teslimler vardı. Ancak, birtakım işler de lehimize, daha ileri tarihlere atılmıştı.

İlgilenemeyeceğim için Tcshist Projesini bıraktım. Hemen bir yönetim kadrosu kurduk. Ben projeden sorumlu genel müdür yardımcısı, Zafer Gür proje müdürü, Ali Kozan eski bina sorumlusu, Selçuk Adal yeni bina sorumlusu oldular. Can Özsoy yine satın alma müdürü, Okan Kırcı idari işler müdürü oldu. Mekanik işlerden Ali Ergül, elektrik işlerinden Halil Akmansayar sorumluydu.

İstanbul merkez kadrosunda; finansman ve muhasebede Güler Tacet-tinoğlu, satın almada Ayşe Gülçelik, Vasıf Sayıl ve Sinan Akın vardı.

129

1994

Yine Moskova’da mevcut, alabileceğimiz tüm işçileri alarak 400 kişilik bir ekiple söküm ve temizlik işlerine başladık. Hareketli mobilyaları aşağı indirip idarenin adamlarına teslim ediyorduk. Onlar da geceleri kamyona yükleyerek, devlete ait depolara götürüyorlardı. Ellerindeki envanterden takip ederek ya teslim alıyorlar ya da çöpe atılsın diyorlardı. Günlük top-lantılardan birinde Stephanov, “Büyük piyano vardı, o kaybolmuş, bu-lun,” dedi. Bu olay, eşyaları teslim alan memurlarla bizim ekip arasındaki bir anlaşmazlıktan kaynaklanmıştı. Okan atılsın denilen bu piyanoyu Ba-kulev semtindeki, bizim hastane projesinin ambarına göndermiş. Ancak, bunu 3-5 gün sonra ve ben Stephanov’a ısrarla, “Bizde böyle bir şey yok ve bulamadık,” dedikten sonra söyledi. Ben de toplantılarda, “Bulduk, bizim ambardaymış” diyemedim. Birkaç toplantı sonra ısrarlar azaldı ve birkaç hafta sonra büyük piyano unutuldu. Açıkçası bizim tarafımızdan da unutuldu ve herhalde Bakulev’deki ambarın bir köşesinde kaldı. Umarım Okan onu kullanacak birine vermiştir. Ama bu, daha işin başında, uzun süre sıkıntı veren bir konu oldu.

Temizlik ve söküm işleriyle beraber hemen Beyaz Ev işinde olduğu gibi malzeme miktarları için tespit ve ölçümlere başladık. Malzeme seçim ve onayları ilk günlerin en kritik konusuydu. Miktarlar çok fazla olduğu ve yaz aylarında Avrupa’da fabrikalar kapalı olduğu için, daha çok stoklarda mevcut olan ve fabrikalar açılınca varsa eksiği hemen birkaç haftada ka-patabilecek olan sağlayıcılara yöneliyorduk. En acil olanlar tesisat boru-larıyla aksesuvarları, havalandırma kanalları ve kablo tavalarıydı. Kablolar için yerel piyasadan, sistemde mevcut GOST63 sertifikalı her türlü malze-menin aynısının kullanılabilmesi için onay aldık.

Eski binadaki ısıtma tesisatı boruları, galvaniz çelik borulardan yapıl-mıştı. En alt kat içinde bir ana dağılım yapılmıştı. Her iki odanın arasına yapılmış bir şaft vasıtasıyla sıcak su diğer katlara dağıtılıyordu. Bu şaftlar kırılıp açılıyor, eski borular sökülüp yenileriyle değiştiriliyordu. Yeni bo-

63 GOST:Rusmalzemeşartnamesi

130

1994

rular monte edildikten sonra şaftların kapatılması ve hemen ince işlere başlamamız gerekiyordu. Acil bir iş kalemiydi.

Hızlı bir şekilde eskileri sökmeye ve yeni galvaniz boruları monte et-meye başladık. Binanın neredeyse tamamı bitmek üzereyken Mospro-jekt’in mekanik işler mühendisi, SNIP64 gereği artık ısıtma sistemlerinde galvaniz boru kullanılamayacağını ve döşenmiş boruların sökülerek, si-yah çelik boruyla değiştirilmesini istedi.

İşverenle bu konuda çok sert geçen bir toplantı oldu. Sesler yükseldi, konuşmaktan ve gerilimden tercümanımız Larissa bayıldı. Değişik stan-dartlardan örnekler göstererek uygulamanın devamını istedik. Mospro-jekt’in itirazlarına rağmen Stephanov ve idare bizi destekledi. Montajı bitmiş galvaniz boruların kalmasına ve yeni döşeneceklerin de galvaniz boru olmasında bir sakınca olmadığına karar verildi. Taşeronumuz, ENTE firmasının Genel Müdürü Mehmet Selçuk burada benim verdiğim ikna etme mücadelesini yıllar sonra bile unutamadığını söyledi. Eğer kaybet-sek işin zamanında bitmesi mümkün değildi. Bu bizim için ciddi bir pres-tij kaybı olurdu.

Temmuz ayının ilk haftasında, Rus taşeronlarla birlikte mevcudumuz 4.000 kişiye çıkmıştı. İşçiler komünist dönemin yakındaki ünlü oteli Ros-siya Hotel’de, iki kişilik odalarda kalıyordu. Parlamento kantinini kendi kantinimiz haline dönüştürdük, yemekleri orada yapmaya başladık. Gece vardiyası olduğu için dört öğün yemek çıkarıyorduk. Herkes orta büyük-lükteki yemek salonunda yemek yiyebiliyordu. Sayımız arttıkça katlarda geçici yemek salonları kurduk, buralarda da yemek dağıttık.

Okan Kırcı bayağı değişik olaylarla da uğraşıyordu. Odasında bir ka-dınla sevişirken, oda arkadaşının ihbarıyla yakalanan bir işçi olayı şöyle anlatmış, “Yorgun olarak işten geldim. Banyo aldıktan sonra yatağıma uzanıp uyuyakaldım. Uyandığımda üzerimde çıplak bir kadın vardı ve tam o sırada görevliler geldi.” Bizim organizasyonumuzda çalışan çok

64 SNIP:RusyaFederasyonuİnşaatStandartlarıkısaltması

131

1994

sayıda Rus kadın işçi de otelde kalıyordu. Bunun işten atılmamak için uydurulmuş bir mazeret mi, yoksa gerçekten öyle mi olduğu konusu ara-mızda hoş bir şaka ve anı olarak kaldı.

Tespitler tamamlanıp satın alınacak ve yerine konulacak malzeme miktarları tam olarak ortaya çıkmaya başlayınca, önümüzü görebileceği-miz daha gerçekçi bir program yapabildik.

En çok zorlandığımız yer, yeni binanın bodrumuyla geçiş binasının bodrumunu kapsayan, teknik kattaki mekanik ve elektrik tesisatının ye-nilenmesiydi. Buradaki uygulamamız, söktüğümüz boru, kanal, tava ve kabloları aynı gün yeni malzemelerle değiştirmek, sonraki gün yine ya-pacağımız kadarını söküp yenisini monte etmekti. Ali Ergül Ağabeyimiz, hep bu bodrum katında, Hamitabat Elektrik Santralı kadar iş yaptığımızı söyler. Mosprojekt’le çalışılarak; soğutma santralı, eşanjörler, vanalar, ha-valandırma santralları, trafolar ve jeneratörlerin tamamı temmuz ortasına kadar sipariş edilmişti. Ağustos ayı başından itibaren siparişler gelmeye başlayacak ve programımıza göre montajları yapılarak teslim edilecekti.

Mevcut asansörlerin tamamı yenilenecekti. Eskiler Kone’ydi ve biz de programımıza uyma koşuluyla, pazarlık ederek işi Kone’ye verdik. Muh-telif yerlerde 30 kadar asansör vardı ve bunların yirmiden fazlasının ekim ayına yetişmesi gerekiyordu. Eski asansörleri taşıma işlerinde kullandığı-mız için sökme ve montaj başlangıç tarihlerini işlerimizin aksamayacağı bir şekilde programa koyduk ve çok hassas davrandık. Teslimi öngörülen asansör, o gün söküm için Kone’ye teslim ediliyordu. Asansörleri yoğun olarak kullanmamıza rağmen merdivenlerde yine yük katarları oluşuyor, geceleri tam bir lojistik seferberliği yapıyorduk.

Temmuz ortası Şarık Ağabey şantiye ziyaretine geldi. Şantiye gezisin-den sonra, “İşiniz çok zor, her şey zamanında bitmeyebilir,” dedi. Yanın-dakilerden bazıları bana iddiaya girmeyi teklif etti. Ben de hepsiyle bir maaşıma iddiaya girdim. İş bitti ve kazanmama rağmen kimse borcunu ödemedi. Savunmaları ise, “Biz biteceğini anlamıştık, ama size gaz ver-mek için iddiaya girdik,” demek oldu.

132

1994

İlk teslim tarihi 15 Ağustos olarak planlanmıştı. Bu tarihte eski binanın yarısını teslim edecektik. Koridorlarda, asma tavan içinde kalan tüm me-kanik ve elektrik işleri en hızlı şekilde yapılırken odalardaki parke montaj-ları, yüzey yoklaması, radyatör montajları, pencere ahşaplarının temizliği, denizlik65 değişimleri, sabit mobilya temizlik ve cilaları, kapı temizlik ve cilaları, kilit ve menteşe değişimleri gece gündüz devam ediyordu. Artık kullanılamaz hale gelmiş 3-5 özel kapıyı Türkiye’de iyi marangozlara sipa-riş ettik ve ikinci etapta takılması konusunda idareyle anlaştık. Tuvalet ve

65 Denizlik:Pencerelerintabanınıteşkiledendışarıdoğrueğimlidoğaltaşveyametalmalzemedenüretilenyapıelemanı

Moskova, eski Parlamento binası

133

1994

banyolar tamamen soyuluyor, ilk haline en yakın malzemelerle yeniden yapılıyordu. Bu malzemeleri bulmakta satın alma ekibi çok başarılı oluyor ve her malzemenin onay ve tedariki ufak tefek gecikmelerle tamamlanı-yordu.

Zafer, Ali ve ekiplerinin üstün gayretiyle tüm mimari, mekanik ve elektrik işleri zamanında tamamlandı. Önceden idareyle kararlaştırıldığı gibi, eski sisteme ait havalandırma santralları, eşanjörler66 ve pompalara bağlayarak eski binanın yarısını kullanılabilir halde 15 Ağustos’ta teslim ettik. Teslim heyeti dolaşırken son kat boyalar devam ediyordu.

Havalar bozmadan yeni ve eski binaların çatı izolasyonu, yeni binanın cephe temizliği ve onarımları hızla yapıldı. Eski bina cephesi bir Rus fir-ması tarafından aslına uygun restore ediliyordu. Onun bizimle birlikte bi-tirme zorunluluğu yoktu. Yeni bina cephesinde, tüm pencere ve denizlik-lerini, fasat mozaiklerinin bozulanlarını değiştirerek temizlik yapıyorduk. Önemli olan, değiştirilen mozaiklerin yerlerinin renk farkı yaratmamasıydı ve bunu başardık.

İçeride çoğunlukla şap kaplamaları kırıp, yeniden döktük. Yüksekliğin kurtardığı yerlerde çatlak tamiri üzerine kendiliğinden yüzeylenen tesvi-ye şapı döktük. Hafif, beton briket duvarları söktük, yerine alçı panolar koyduk. Ses ve yangın şartnamesi dolayısıyla koridorlara bakan cepheler çift alçıpan panoyla kaplandı. Asma tavanlar tamamen söküldü, atıldı. Asma tavan altındaki tüm havalandırma kanalları, boru ve izolasyonları değiştirildi, tüm tava ve kablolar yenilendi.

Yaptığımız işlerin miktarlarının çıkarılması için bir miktar takip ekibi kurduk. Bu ekip yapılan işlerin her oda ve koridora göre miktarlarını çıka-rıp, düzenlemeye başladı. Bu konuda en çok zorlandığımız yer mekanik ve elektrik işlerin çok yoğun olduğu yeni bina bodrum katıydı.

Buralarda montaj yapan ekipler, o güne kadar yaptıkları miktarları tespit edip ondan sonra günlük miktarları vermeye başladılar. Bu, hem

66 Eşanjör:Farklıakışkanlaraısıtransferiyapmayayarayanmakinalar

134

1994

programa göre çalışıp çalışmadığımızı takip etmek, hem de işverenden fazladan yaptığımız işlerin parasını alabilmek için önemli bir konuydu.

Yapılan çalışma sonucu, mukavele ekindeki miktarlarla karşılaştırdı-ğımızda yüzde 25 bir miktar artışı olacağını gördük. Bunu bir yazı ile işverene bildirdik, ilk miktarları çıkaran proje firmasının da buna benzer bir çalışma yaparak son durumu belirlemesini istedik. Onlar, bunu ancak ekim ayı içinde yapabileceklerini söylediler.

Zayıf akım67 sistemlerini idarenin seçtiği lisanslı bir Rus firması yapıyor-du. Onlar da bizim elektrik ekipleriyle ahenkli bir çalışma yaparak bera-berce iyi iş çıkardılar. Malzemelerini zamanında getirdiler, işlerini zama-nında tamamladılar.

Temmuz ortasından itibaren şantiye mevcudu artmaya devam ederek ağustos ortasında 7.500 kişiye çıktı. Rossiya Hotel’de kalanlar yürüyerek geliyor, diğer otellerde kalanlar kiralık otobüslerle taşınıyordu. Çalışanla-rın üçte biri gece vardiyasında çalışıyordu.

Eylül başında eski binanın diğer yarısını teslim ettik. Yeni binayı en üstten alt katlara doğru kat kat teslim ederken en son halı işlerini tamam-ladık. İşverenin mobilya firmaları da hareketli mobilyaları yerleştirmeye başladı. İdare elemanlarıyla birlikte asansörlerin montajı, klima santral-ları, eşanjör ve pompaların montajları, elektrik ve zayıf akım panolarının kablo bağlantılarının yapılıp devreye alınması için gece gündüz çalışılı-yordu.

Eylül ayı çok yoğun bir çalışma temposuna ulaştık. Gündüz vardiya-sının bir kısmı 3-4 saatlik fazla mesai yapıyor, gece vardiyası o saatlerde 5.000 kişiye kadar çıkıyordu.

67 Zayıfakım:Yapıişlerindetelefon,zil,anten,yangınihbar,sesveotomasyoncihazlarındakullanılanakımçeşidi

135

1994

Gökcan İlkokula Başlıyor

Gökcan artık ilkokula başlayacak yaşa gelmişti. Koç İlköğretim Okulu henüz açılmamıştı, Galatasaray İlkokulunun ve birkaç başka özel okulun kurasına girdi ama olmadı. 1994 Eylül’ünde, daha evvel anaokuluna kay-dettirdiğimiz Acıbadem Parmak Çocuk İlkokuluna devam etmeye baş-ladı.

Evimizin ahşap, seramik, mekanik ve elektrik işleri Candan’ın yönetimin-de taşeronlar vasıtasıyla yapılıyordu. Tatil için İstanbul’a geldiğimde, bahçe peyzaj işleri için yapılan proje ve önerilen bitkilere bakıp seçimler yaptık. Ön bahçe duvarının dış kaplaması ve giriş kapısı tekliflerinden birini seçtik.

Zayıf akım ve orta akım68 pano montajları, kablo sonlandırmaları, ha-valandırma ekipmanı montajları, eşanjör montajları ve devreye almalar, asansör montaj ve testleri, mobilya taşınması merdivenleri ve bodrum katı işçi kalabalığıyla dolduruyor, asansörlerde malzeme ve adam taşı-mak için uzun kuyruklar oluşuyordu.

Özel ilgi gösterdiğimiz yerlerden biri de Duma toplantı salonuydu. Bu salonda tamamen sökülmüş duvarlar, akustik panellerle, tavan yine akustik özellikli asma tavanla, yerler ise eğimli, yükseltilmiş döşemey-le ve üzeri parça halıyla kaplanıyordu. Duvarlar ve asma tavan içlerine birçok tesisat hattı yapılırken, ses, sahne aydınlatmasının bir kısmı ve te-levizyon tesisatları yükseltilmiş döşemenin altından geçiriliyordu. Asma tavanları kapamadan önce yapılan havalandırma ses ölçümlerinde limit değerler aşıldığı için bazı yerlerde havalandırma kanal ebatlarını artırdık, ilave susturucular koyduk. Bu çalışma bir hafta daha aldı, ama zamanında tamamlayabildik. Salonun en arkasından öne doğru yükseltilmiş döşe-

68 Ortaakım:110veya220voltgerilimesahipelektrikakımı

136

1994

me panellerini koyarak geliyor, bunun üzeri kare parçalı halı kaplanıyor, koltuklar yerleştiriliyor, zayıf akım bağlantıları yapılıyordu. Başkanlık kür-süsü ve konuşma platformu üstten alttan tam bir tesisat tarlası gibiydi ve bazen bunların uçlarını doğru olarak nasıl bir araya getireceğiz diye korktuğum oluyordu.

Ekim başında 10 asansörle soğutma santralı dışında her şeyi tamam-layıp teslim edebildik. İşveren, teslim için ufak tefek eksikleri dikkate al-mayıp bütün teslim evraklarını imzaladı. En çok operasyon evraklarının toparlanması için uğraştık ve bu iş şubat ayına kadar sürdü.

Ekim ayının ilk haftası Duma’nın açılışından bir gün evvel, tüm müte-ahhitlerin anahtar kadrolarını, işveren elemanlarını, ilgili kuruluş yönetici-lerini Duma toplantı salonunda topladılar. Parlamento Başkanı Ripkin gü-zel bir törenle herkese isimleri yazılı bir başarı sertifikası verdi. Başbakan, bakanlar ve işveren yöneticileri konuşmalarında bize çok çok teşekkür ettiler. Sinan Tara ve ben bu teşekkürlere cevap veren birer konuşma yaptık.

Akşam, Rönesans Otel’de bizim organize ettiğimiz bir kutlama ve ye-mek yapıldı. Konuşmalar ve kadeh kaldırmaları sırasında Stephanov bir Rus geleneğine uyarak beni dudaklarımdan öptü. Gülüşmeler ve alkışlar hâlâ kulağımdadır. Konuşmasında, miktar artışları için yaptığımız çalış-madan bahsetti. Proje firması bizim talep ettiğimiz ilave paranın yarısı-na karşılık gelen bir paraya çalışmamızı kontrol edebileceğini söylemişti. Stephanov bu talebimizi bir ikramiye gibi kabul etmeye karar verdiklerini ve hemen ödeyeceklerini söyledi. Onlar gittikten sonra biz de Şarık Ağa-bey, Sinan, Haluk ve ben barda konyak içerek bunu kutladık.

Akşam barda en son Sinan ve ben kaldık. Konyaklarımızı içerken Mos-kova’da Mosenka olarak belediyeyle ortak yaptığımız yatırımların yanı sıra Enka olarak yatırımlara devam etmek ve Moskova’nın en büyük ya-tırımcısı olmak gibi hedefleri olduğunu, yeni şirketin isminin Enka Invest olacağını anlattı. Sonra bu şirketin başına benim geçmemi istediğini söy-ledi. Benim için yeni bir deneyim olacağını düşünerek kabul ettim. Daha

137

1994

sonraki birkaç gün kalan işleri yapacak ekiple ilgili organizasyonlar, eksik listeler gibi işlerle uğraştıktan sonra kısa bir tatil için Türkiye’ye geldim.

Geriye Doğru Bir Bakış

Parlamento binasının tesliminin ardından, İstanbul’da birkaç gün evimizin inşaatıyla uğraştıktan sonra Ekim 1994’te Antalya’ya tatile gittik. Kemer’de bir tatil köyünde birkaç gün kaldık. Kumsalda uzanıp, sonbahar güneşinin vücudumuzu okşadığı bir ortamda içkimizi yudumlarken, son bir senenin hem çok yoğun geçtiğini ve hem de hayatımızda ne kadar büyük değişik-liklere sahne olduğunu konuştuk. Kırıkkale’de topoğraf olarak başladığım iş hayatım Medine gibi büyük bir projede saha şefliğine kadar yükselme-mi sağladıktan sonra Riyad’da daha küçük bir işin saha şefliği ve Brega gibi Medine ayarında bir işin altyapı şefliğiyle inişe geçmişti. Daha sonra Bekhme Barajı müdürlüğü, Harawa Çiftlik Evleri proje müdürlüğü, Berke Barajı ve Beyaz Ev’le tekrar yükselişe başlamıştı. Genel müdür yardımcısı olmam ve Rusya Parlamento binası gibi önemli, büyük ve hızlı bir projeyi zamanında tamamlamam şansımın önünü açmıştı. On beş senelik iş haya-tımdaki iniş ve çıkışlar, iki zirve ve iki taban yapmıştı. Zaten psikolojimiz, sosyal hayatımız ve evliliğimizde de benzer iniş çıkışlar olmuyor muydu? Kendimizi çok çok iyi ve çok kötü hissettiğimiz zamanlar, arkadaşlık ve sos-yal ilişkilerimizin çok yoğun olduğu zamanlarla, kimsenin yüzünü görmek istemediğimiz zamanlar, evliliğin problemli ve çok mutlu olduğu zamanlar hepimizin hayatında olağan şeylerdir. Ama önemli olan ne tepe noktala-rının ne de taban noktalarının kalıcı olduğunu bilmek ve ona göre bilinçli kararlar vermeyi becerebilmekti. Candan’ın çalışma hayatıma olan içten desteği, yaratmaya çalıştığı mutlu evlilik ortamı, oğlumuza olan derin ilgi ve sevgisi, görücü usulüyle evlendiği eşiyle şantiyelerde geçirdiği çok zor sekiz sene, gösterdiği sabır ve dayanıklılık, bunların yarattığı yakınlık önem-liydi. İyi ki evlenmiştik. Evimizde Gökcan’ın odasına ilave bir çocuk odası daha yapıyorduk ve onun da artık dolması gerektiğine orada karar verdik.

138

1994

Döndüğümde, Duma yeni binalarında çalışmaya başlamıştı. Bize giriş katında birkaç ofis vermişlerdi. Eksik işler genellikle asansör ve mekanik montajlar olduğu için ekipler asansör kovaları69 ve bodrum kat ile çatıda çalışmalarına devam ediyordu. Küçük bir ekip teslimlerde eksik kalmış yerleri tamamlayıp tamir ediyor, hayli kalabalık, ağırlıklı olarak Rus ter-cüman ve mühendislerden oluşan bir ekip ise teslim dosyalarını düzen-leyerek, ekipmanların kullanım kılavuzlarını tercüme ediyordu. Moskova ve Rusya’daki askeri işlerden topladığımız yönetici kadro tekrar kendi işlerine döndü. İşçilerin çoğu Türkiye’ye geri dönerken bazıları diğer Rus-ya projelerine gitti. Zafer, Koray İnşaat’la ortak yapacağımız yeni vergi dairesi binasına proje müdürü oldu, oraya geçti. Ali Kozan kendi işini kurmak için Türkiye’ye döndü. Projelerden geçici aldığımız elemanlar dışında işlerinde başarılı olan yeni mühendis ve yönetici arkadaşları da işlerin el verdiği oranda devam eden veya yeni alınan projelere aktardık.

Duma binası projesi iş kalemi sayısı, sürenin kısalığı, satın alma ve lojistik bakımından çok zordu. Bu projede Enka’nın elindeki en iyi yö-neticilerle çok iyi organize olarak, tüm tecrübelerimizi de kullanarak çok hızlı ve çok kaliteli bir bina içi yenileme projesini gerçekleştirdik. Zaman zaman 8.000’e yaklaşan çalışanlar iyi sevk ve idare edildi. Miktarını bile tam bilemediğimiz karmaşık ve yoğun bir mekanik, elektrik ve mima-ri iş kapsamının altından kalktık. İşverenin, işin tamamlanması için tam desteğinin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördük. Üzerinden 25 sene geçmesine rağmen bu proje hâlâ konuşulup örnek gösterilir. Beyaz Ev ve Duma Binaları Yenileme Projeleri gerek hız ve kalite gerek işve-ren ilişkileri olarak çok başarılı projelerdir ve Enka’nın 1989’da başladığı Rusya operasyonlarında çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Doğu Almanya’dan dönen Rus askerleri için inşa edilen askeri konut projele-riyle başlayan çıkış, bu projelerle Enka’nın Rusya’da tanınırlığını en üst seviyeye çıkarmış ve en çok aranan inşaat firması konumuna getirmiştir. Bu konuda en büyük pay, elbette Rusya operasyonlarının başındaki Ha-luk Gerçek’e aittir. Enka için çok önemli ve uzun soluklu projeler dizisinin

69 Asansörkovası:Asansörkabinininhareketettiğiboşluk

139

Şantiyeci 1994

başlatılmasında ve başarılı projelerin alınıp yapılmasında çok önemli kat-kıları olmuştur.

Duma Projesi ertesinde, Rusya’da daha çok yatırım kararının ardından ben, o güne kadar Moskova Belediyesi’yle yaptığımız ortak ofis yatırım-ları dışında, Enka olarak yapacağımız konut ve ofis yatırım projelerinin başına geçtim.

Beyaz Ev ve Parlamento işlerinde Sadi Ağabey’in kızı Ayşe Gülçelik’le birlikte çalıştık. Başka her hangi bir projede Gülçelik Ailesi’nin diğer fert-leriyle çalışmadım. Ama yeri gelmişken Gülçelik Ailesi’nden de bahset-mek isterim. Sadi Ağabey’i tanıma fırsatım olmadı. Eşi Vildan Hanım’la çeşitli sosyal amaçlı toplantılarda bir araya geldik. Oğulları Ali Gülçelik 1990’lı yıllarda yönetim kurulu üyeliği ve sonra yan şirketimiz Altaş’ta genel müdürlük yaptı. Son zamanlarda çoğunlukla Amerika’da olduğu-nu duyuyorum. Büyük kızları Sevda Gülçelik, Şarık Ağabey’in rahatsız-lığı sırasında yanından hiç ayrılmazdı, her ziyaretimde Sevda Hanım’ı yanında görürdüm. Ayşe Gülçelik’e Parlamento Projesinden sonra pek rastlamadım.

Sabahattin Gülçelik önemli hissedarlardan biriydi. 1980’li yılların ilk yarısında Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Kendisini 1985 Aralık ayında kaybettik. Kızı Nurdan Gülçelik, Muhasebe ve Finans Bölümünde uzun seneler genel müdür yardımcısı olarak çalıştı. Oğlu Selim Gülçelik enerji santralları projelerinde ve sonra enerji yatırımlarında yönetici ola-rak görev aldı. Eşi Bilge Hanım hâlâ şirkete gelmeye devam ediyor. Gül-çelik Ailesi’nden Nurdan ve Selim’le daha sık görüşüp arkadaşlık edebil-me fırsatım oldu.

Sretenka ve Svetnoy Binaları İnşaatı, Moskova, Rusya

Gündemde, hemen başlanacak olan Sretenka ve Svetnoy ofis ve ko-nut projeleri vardı. Hemen başlamamız ve bir yıl gibi kısa bir sürede bi-

140

1995

tirmemiz hedeflenmişti. Sretenka, biri ofis olmak üzere dört binadan olu-şan bir site olacaktı. Dış görünüşü muhafaza edilerek tamamen yeniden yapılacak, 20.000 metrekare inşaat alanı olan bir projeydi. Svetnoy ise, alt kat ofis diğer dört kat lüks konut olarak yapılacak 10.000 metrekare inşaat alanı olan bir projeydi.

O zamanki kanunlara göre Rusya’da şahıs ve kişiler mülk sahibi olamı-yordu. Sadece, esnetilmiş eski kanunlara göre, 50 seneliğine arsa veya binayı devletten uygun fiyata kiralayarak, modern standartlara göre yeni bina yapmak veya restore ederek yenilemek mümkündü. Önce ön proje yaparak onaylatmak, sonra onaylı projelerle kira mukavelesini yapmak ve inşaat izinlerini almak gerekiyordu. O zamanın Moskova’sında bürokrasi çok ağır işliyordu ve ciddi bir emek ve zaman harcayarak bunları 4-6 ayda yapabileceğimizi planlıyorduk.

Moskova merkez ofis dolu olduğu için, oradaki ilk projelerimizden biri olan Petrovski Pasajı restorasyonu yapılırken sokak arasında yapılmış, 70 metrekarelik bir şantiye ofis binasına taşındık. Ofisimiz merkezi bir yer-deydi, ilgili devlet dairelerine yakındı ve ilk planda işimizi görecek bir ebattaydı. Ben, Mesrur Tulunay, Hakan Sözeri, Sergei ve tercümanımız Katya’dan oluşan bir ekip olarak çalışmaya başladık.

Rus projecilerin onayı gerektiği için Mosprojekt’le anlaştık. TEO70 ve ekspertiz onayı için gerekli proje işlerini onlara verdik. Planlar ortaya çık-tıkça kiralanıp satılabilir alanları artıracak, ortak alanları azaltacak çözüm önerileri üzerinde çalıştık. Yangın şartnamesi ve SNIP gereksinimleri ile bu planları optimize edecek çözümler ürettik. Hakan emlakçılarla alıcı ve kiracı talepleri doğrultusunda konuşuyor, bana ve Mesrur’a gerekli bilgileri veriyor, biz de projecilerle konuşup planları son haline getirme-ye çalışıyorduk. Bu planlar doğrultusunda ön proje hazırlandı ve altyapı ihtiyaçları belirlendi, ilgili kurumlara altyapının yeterliliği konusunda onay başvuruları yapıldı.

70 TEO:Fizibiliteraporu

141

1995

Gerekli onayları aldık, kira mukavelelerini yaptık. Sıfır kotuna kadar in-şaat izni için projeler hazırlandı, onaya verildi. Sretenka şantiye şefliğine Selçuk Adal’ı, Svetnoy’a Mehmet Gözen’i aldık. Onlar inşaat ve söküm işleri için çalışmaya başladılar.

Şubat ayında Parlamento’nun kalan tüm işlerini bitirip, teslim ettik. Bu sırada yeni ve ikonik bir parlamento binası yapımı gündeme geldi, ama çok çabuk unutuldu.

Evimiz Tamamlanma Aşamasında

Evimiz artık tamamlanmaya yaklaşmıştı. Bahçe bitkileri, mobilyalar, iskân başvurusu gibi işler için birkaç kez İstanbul’a geldim. Candan yoğun bir şekilde evi oturacak duruma getirmek için çalışıyordu. Gökcan ilkokula başlamış, kocaman bir çocuk olmuştu.

Yeni evimiz hepimizde bir heyecan yaratıyordu. Sanki bir sanat eseri ya-ratıyorduk, gittiğimizde bahçede oturup uzun süre onu seyrederek mutlu hayaller kuruyorduk.

Liseyi bitirene kadar birçok ilçe ve ilde yaşayarak devlete hizmet eder-ken, aile olarak birtakım zorluklar çekmenin yanında, genelde hep tek katlı evlerden oluşan, yeşillikler içinde güzel sitelerde oturmuştuk. Ağaç-lar, çiçekler, geniş çim alanlar hayatımızın bir parçasıydı. Çocukken bun-ları hayatımızın bir parçası olarak gördüğüm gibi, hep böyle olacakmış sanıyordum. Üniversite yıllarımda beton yığını bir şehirde, apartmanda, yaşayıp büyük binalar arasında eğitim alırken çocukluğumuzda yaşadığı-mız o cennet gibi alanların artık bir ayrıcalık olmaya başladığının farkına vardım. Suudi Arabistan ve Libya şantiyelerinde geçici tesislerin etra-fında yaratmaya çalıştığımız yeşillikler çok yoğun bir çalışmayla birkaç ay dayanabiliyordu. Kum fırtınalarıyla başa çıkamıyorduk. Bekhme biraz farklıydı. Orada çocukluğumda yaşadığımız sitelere benzer bir ortam oluşmuş ve beni çok mutlu etmişti. Dolayısıyla, İstanbul’da nadir olarak görülen, betondan çok yeşilin olduğu bu semtte arsa almış ve sonun-da hayal ettiğim evimizi yapabilmiştik. Bahçemizde henüz çim, çiçek ve küçük fidanlar vardı. Eğer görebilirsek o fidanlar büyüdüğünde etrafla uyum içinde çok güzel bir bahçe olacaktı.

142

Şantiyeci 1995

Grozni Devlet Binaları İnşaatı, Çeçenistan, Rusya

Mayıs ayında yeni evimize taşınmayı planlarken İnşaat Bakanı Surov’dan bir davet aldık. Aralık 1994’te başlayan Çeçen Savaşında Grozni şehri Rus uçakları tarafından bombalanmış ve önemli binalar kullanılamaz hale gel-mişti. Bunlardan bazılarının yeniden yapılmasını istiyorlardı. Surov, Grozni şehrini birlikte ziyaret etmemizi ve yapılacak işleri görüp teklif vermemizi istiyordu. İlk olarak Beyaz Ev’deki ofisinde toplandık. Toplantıda, Beyaz Ev inşaatında çalışan Gama ve Mabetex firmalarından üst düzey yönetici-ler vardı. Grozni’ye ne gün, nereden ve saat kaçta gideceğimiz konuşul-du. Surov, yeniden yapılacak binaları bizim aramızda paylaştıracaklarını ve en geç bir senede tamamlanmalarını istediklerini söyledi.

Konuşulan tarihte Moskova, Domododeva Havaalanından asker ve görevli dolu bir uçakla Grozni için havalandık. Önce, Nalçık’a inip oradan helikopterlerle alçak uçuşla Grozni’ye geldik. Askeri bir konvoyla şehir merkezine, oradan yerli korumalarla binalara gittik. Surov ve sekretaryası dışında bizden Sinan Tara, Haluk Gerçek, ben ve Sedat Gül, Gama’dan Uğur Yurdakul ve İhsan Tüfekçioğlu, Mabetex’ten Behçet Pacolli ve yar-dımcısı vardı. Behçet Pacolli ileriki yıllarda kısa süre Kosova Devlet Baş-kanı olarak da görev yaptı. Binaların içinde mayın var diye girmemize müsaade etmiyorlardı. Gördüğümüz kadarıyla şehir harabeye dönmüştü. Enka olarak bakmamızı istedikleri ana binalar Başkanlık Sarayı, Çehov Kütüphanesi, banka binası ve Ulusal Müze’ydi. O akşam bize bir öğrenci yurdunda, ranzalarda yer verdiler. Hava karardıktan sonra silah sesleri ve patlamalardan uyuyamadık. Hatıralar ve hikayeler anlatıp yattık, ama neredeyse uyumadan sabahı ettik. Sabahleyin Rus garnizonuna gittik, orada Surov’la toplandık. Herkesin yapacağı binaları gördüğünü, ince-lediğini anlatan bir protokol imzaladık. Bu protokolü Sinan’ın yanında getirdiği, o zamanın şartlarında son derece modern, diz üstü bilgisayar-da hazırladık, küçük bir yazıcıyla yazdırdık ve imzaladık. Bu protokol, aynı zamanda iş dağılımını da gösteriyordu. Öğle saatlerinde havaalanına,

143

1995

oradan helikopterle tekrar alçak uçuşla Nalçık’a uçtuktan sonra akşamüs-tü Moskova’ya ulaştık.

Sinan ve Haluk bu işe benim bakmamın en doğrusu olacağını, Enka Invest işini bırakıp bu işe yoğunlaşmamı istediler.

İlk yapılması gereken iş binaların karkas yapısının dayanıklılığına bak-maktı. Eğer karkas yapı çok zarar gördüyse her şeyi yıkıp yeniden yap-mak gerekecekti. Hem tecrübeli gözlerle hem de birtakım çabuk sonuç veren testlerle buna karar verip proje çalışmalarını başlatmalıydık. Bunun için, işin en büyük uzmanı Yönetim Kurulu üyemiz Enver Çetmeli’yle ko-nuştum. O da gidip görmek gerektiğini, bunun için kendisiyle gelebile-cek en doğru kişinin malzeme uzmanımız Ülker Gököz olacağını söyledi.

Enka, Gama ve Mabetex üst yöneticileri ve Surov’la Grozni’de

144

1995

Surov’la yapacağımız toplantılardan sonra gününü saptayıp beraber git-meye karar verdik.

Surov’la yine Beyaz Ev’de, diğer firmalarla beraber buluştuk. Surov bütün işin Moskova’dan, kendi ofisi ve Mosprojekt tarafından takip edi-leceğini, avans dahil tüm ödemelerin Rusya Hükümeti adına mukaveleyi imzalayan Vineştroyimport tarafından yapılacağını söyledi. Beyaz Ev ve Parlamento projeleri de bu düzende yapıldığı için herkes memnun oldu. Bir sonraki ziyaretin birkaç gün içinde yapılacağını, her türlü teknik ince-lemeyi yaparak, fiyatlarımızı 1-2 hafta içinde vermemizi ve mukaveleleri-mizi sonuçlandırmamızı istedi.

Ülker Gököz, Halil Akmansayar, ben, bakanlık temsilcisi ve Enver Çetmeli

Grozni’de yıkılmış binaları gezerken

145

1995

Ertesi gün yakın bir tarih olarak ziyaret günü belli oldu. Enver Çet-meli, Ülker Gököz, Halil Akmansayar ve bir tercümanla Grozni’ye tekrar gittim. Yine bir Aeroflot uçağına bindik. Artık Grozni’ye iniliyor dediler. Gerçekten helikoptere binmeden direkt Grozni Havaalanına indik. Yine aynı öğrenci yurdunda kalıyorduk. Öğleden sonra Çeçen korumalarla bi-naları görmeye gittik.

Korumalar içeride patlamamış bombalar ve mayınlar olduğunu, onun için yanlarından ayrılmamamızı ve çok sınırlı yerlere gidebileceğimizi söyledi. Bodrum katlara indirmediler; zemin kata, bazen de birinci kata bakabildik ve dışarıdan incelemeler yaptık.

Binalar gerçekten harap olmuştu ve Enver Ağabey risk almadan bun-ların hepsinin yıkılıp yeniden yapılmasının en uygun çözüm olduğunu söyledi. Ülker, yapımda kullanılan malzemenin iyi malzeme olduğunu ve müze ile kütüphanenin az katlı olması dolayısıyla bomba temizliğinden sonra her yerde çekiç testi, çatlak kontrolü ve donatı kontrolü yapıldıktan sonra desteklemeyle kurtarılabileceği görüşündeydi. Enver Ağabey’le konuşup fikir birliğine vardılar. Yüksek binaların yıkılarak yeniden yapıl-masına, az katlı binaların bomba temizliğinden sonra tekrar kontrol edil-mesine karar verdik. Halil, bu bazda teklif hazırlamak için eski projelerin bulunması gerektiğini düşünerek Çeçen İnşaat Bakanlığına gitti. Projeleri bulunca göndereceklerini söylediler. Bir sonraki gün hep beraber tekrar Moskova’ya döndük.

Surov’a durumu anlattık. Hemen mobilize olmamızı, kısa sürede te-mizlik işlerini tamamlamamızı ve tespitleri yapmamızı istedi. Bu binaların projelerinin, Grozni’deki proje firmalarında olması gerektiğini söyleyerek onlarla çalışılmasını önerdi.

Zafer proje müdürü, Mesrur iç işler proje müdür yardımcısı, Ünal Şahi-noğlu saha şefi ve Okan Kırcı idari işler müdürü oldu. Onlar Grozni’ye git-mek için hazırlık yaparken ben de evimi taşımak için İstanbul’a döndüm.

146

1995

Evimize Taşınıyoruz

Neredeyse bütün mobilyaları yeni aldığımız için o güne kadar gelenleri Candan ve Satılmış yerleştirmişti. Bahçede çimler, çiçekler ve sikas ağacı tutmuş ve büyümeye başlamışlardı. Kalmamıza engel olacak eksik eşya-ları hemen tamamladık ve 15 Haziran 1995’te ilk gecemizi yeni evimizde geçirdik.

O zamanlar Dragos’ta su dağıtımı olmadığı için tankerlerle doldurduğu-muz 10 tonluk bir su depomuz, kanalizasyon olmadığı için 20 tonluk bir foseptik* tankımız vardı. Henüz iskân olmadığı için şantiye elektriği kul-lanıyorduk. Dragos’ta herkes bu eksik altyapıyla yaşadığı için bir sistem kurulmuş, su tankerleri siparişten bir saat sonra suyu getiriyor, vidanjörler en geç ertesi gün kesin geliyor ve foseptiğinizi çekiyordu. Havuzumuzu da taşıma suyla doldurduk ve Gökcan’la siftah yaptık.

* Foseptik:Evselatıklarınbiriktirildiğisızdırmalıveyasızdırmasızdepo,sızdırmasızolanlardabirikenatıközelpompalarvearaçlarlaalınıpmüsaadeedilenyerlereboşaltılır

Grozni’ye döndüğümde Zafer, Mesrur, Savaş ve Okan tuttukları evin eksiklerini tamamlıyorlardı. Tutulan ev beş odalı, yüksek bahçe duvarlı, bahçesi bol ağaç ve çiçekli, müstakil, tek katlı bir yığma binaydı, şantiye-ye yakın bir yerdeydi.

Kampı ve ofisi müzenin bahçesine kurmaya karar verdik. Kampın et-rafını yarım milimlik saçtan bir duvarla çevirme kararı verdik. Saç duvar işi için yerel bir firmayla anlaştık ve işi başlattık. Kamp planını yaptık. Bu plana göre barakaları, konteyner olarak stokta bulunduran bir firmadan alıp, yola çıkardık. Malzemenin şantiyeye varmasına yakın, satın aldığımız firmalar montaj için kendi adamlarını getirip iki haftada kuracaklardı.

147

1995

Çevre duvarıyla birlikte konteyner temelleri döküldü, altyapı bağlan-tıları yapılmaya başladı.

Bu arada, Gama da benzer bir kamp kurmaya başladı ama Mabetex pek hareketli değildi. Gama’dan İhsan Tüfekçi’yle beraber bir kez daha Grozni’ye gittik. Seyahat eskiye göre çok daha normalleşmişti.

Çeçen İnşaat Bakanı ve devlet proje firmasıyla konuştuk. Projeler yok-tu ama elimize birkaç plan tutuşturdular. Tahmini olarak 200.000 metre-karelik bir inşaat yapmamız gerekiyordu.

Akşam yeni evde yedik, içtik. Herkesin morali iyiydi. Akşamları dışarı-dan silah sesleri geldiğini ama fazla rahatsız olmadıklarını söylüyorlardı.

Geri döndüğümüzde İhsan’la Surov’a rapor verdik. Yaklaşık fiyatları söyledik, o da problem olmadığını ve devam etmemizi söyledi.

23 Temmuz’da Kızıl Tepeler yatırım projemizin temel atma töreni var-dı. Birçok üst düzey Rus yetkili Şarık Ağabey, Enver Ağabey, Sinan Tara ve Sinan Bora da oradaydı. Akşam bir Fransız lokantasında yemek ye-nildi. Şarık Ağabey, Enver Ağabey ve Sinan yine Rönesans Otelde kalı-yorlardı. Yemek geç saatlere kadar sürdü. Onlar otele, ben de Babuşkin semtindeki daireme gittim. Sabah otele geldiğimde Sinan Bora telaşlı ve çok üzgündü. Enver Ağabeyin aşağı inmediğini ve gittiklerinde kapıyı açmadığını söyledi. Kapıyı açtırıp içeri girdiklerinde onu yerde yatarken bulmuşlar ve hemen hastaneye götürmüşlerdi. Enver Ağabey’i geçirdiği beyin kanaması nedeniyle kaybettik. Herkes çok üzüldü ama Şarık Ağa-bey neredeyse yıkıldı. Moraller çok bozuktu.

Temmuz sonunda barakalar ve diğer kamp malzemeleri şantiyeye ulaştı. Montaj ekibi birkaç gün sonra geldi ve montaj başladı.

148

1995

Tayland Gezisi

1995 Ağustos ayında Candan ve Gökcan’la 10 günlük bir tatil için Ban-gkok ve sonra Puket’e gittik. Yağışlı sezon olduğu için hava çok sıcak ve nemliydi. Sık sık yağmur yağıyordu.

Bangkok’a 14 sene evvel gelmiştim, turistik yerleri biliyordum. Kral Sa-rayına, tapınaklara, nehir ve nehirde tekneler üstünde kurulan pazara, deniz ürünleri lokantalarına, fil ve maymun gösterilerinin yapıldığı pa-nayırlara gittik. Trafik çok yoğundu ve tuktuk denilen bisikletle çekilen arabalarla geziyorduk. Tuktuklar kenardan, köşeden çok daha çabuk gi-diyorlardı. Tuktuk kullananlardan biri Candan ve Gökcan’ın yanında bana kadın ister miyim diye sorunca kahkahalara boğulduk.

Bangkok’tan Puket’e uçtuk, deniz kenarında ve şehir merkezine yakın bir otelde kaldık. Çok güzel, beyaz kumdan bir plajı vardı, ama denize gi-remiyorduk, çünkü hemen mercanlar başlıyor ve ayaklarımızı kesiyordu. Birkaç kere motorlu sandallarla on dakika mesafede, yine otele ait bir adaya gittik. Deniz ve plajı çok güzeldi. Candan hemen kıyıda kurdukları sundurmada masaj bile yaptırdı. Revülere, tay boks seyretmeye, hayvan gösterilerine gittik. Gökcan’la bol bol bilardo oynadık, havadan bile sı-cak havuza girdik. Ailecek geçirdiğimiz güzel tatillerden biriydi.

Dönüşte oyalanmadan Moskova’ya geçtim. Grozni’de ofis barakasıyla mutfağı kurmuşlar ve kullanmaya başlamışlardı. Diğer binaların yapımı devam ediyordu. Bir hafta sonra yatakhaneyi de bitirip taşındılar. Prob-lemlerimiz o zaman başladı.

Geceleri bir keskin nişancı türedi ve barakalara gelişi güzel ateş açma-ya başladı. Arkadaşlar bu ateşin Çeçenler tarafından değil Rus askerlerin konuşlandığı bir daireden yapıldığını söylüyorlardı. Komutanlarla yapı-lan görüşmelerde bunun mümkün olmadığını ve yapanları muhakkak

149

1995

bulacaklarını söylemelerine rağmen en az haftada bir arkadaşlar benzer problemi yaşamaya başladılar. Baştan adamlar vurmaya değil, korkutma-ya ateş ediyorlardı. Eylül başlarında işi iyice azıtıp her akşam ateş etmeye başladılar. Konuyu Surov’a anlattık. Tedbir alınacağını söyledi. Ama olay devam edince şantiyeyi boşaltmaya, kalacak birkaç kişiyi de daha evvel kaldığımız evde tutmaya karar verdik. Zafer, Savaş, Ünal ve Okan eve geçtiler. Kampta bekçiler dışında kimse kalmadı. Gündüzleri ofis binası-na gelip gidiyorlar, ama hava karmadan eve dönüyorlardı.

Eylül sonuna doğru, Surov toplantıda mukaveleyi artık Vineştroyim-port değil Çeçen İnşaat Bakanlığı ile imzalamamız gerektiğini, bu iş için Çeçenistan’a bir bütçe ayırdıklarını söyledi.

Ben İnşaat Bakanıyla konuşmak üzere ekim başı Grozni’ye gittim. Za-fer inşaat Bakanından randevu almıştı. Birlikte bakanlığa gidip bakanla konuştuk. Bakan, son derece açık bir şekilde, bu işten daha önemli ve para ayrılması gerekli işler olduğunu ve böyle bir mukaveleyi imzala-yamayacaklarını söyledi. Eğer iş yapılmayacaksa bize bildirmelerini ve o zamana kadarki masraflarımızı ödemelerini istedik. “Getirin bakalım” dedi ve çıktık. Eve döndüğümüzde, büyük bir patlama duyduk ve son-radan bunun İnşaat Bakanlığı önünde olduğunu ve altı kişinin öldüğünü öğrendik.

Ertesi gün Moskova’ya döndüm ve Surov’a durumu anlattım. Surov; “O zaman hesabınızı yapın, götürün ve paranızı onlardan isteyin. Yaptırıp yaptırmama kararı onların ve masraflarınızı onlar ödeyecekler,” dedi.

Ekim sonu tekrar gittim ve İnşaat Bakanına masraf listemizi ve fatura-mızı yazılı olarak verdim. Konuşmalardan böyle bir parayı ödemek iste-medikleri anlaşılıyordu. Zafer ve Savaş da kasım ayı başında döndüler.

Surov, artık bize randevu vermemeye başladı. Birkaç yazı yazdık onla-ra da cevap vermediler.

Benim için Moskova’da yapılacak bir şey kalmamıştı. Yatırım işlerine Alp Doğuoğlu bakmaya başlamıştı. Haluk, Koray ile ortak yaptığımız Ver-

150

1996

gi Dairesi Projesine, Zafer başka bir projeye geçtiği için, proje müdürü olmamı istedi. Ben de merkeze dönmek istediğimi ve eğer çok gerekliy-se merkezden gidip gelerek o işe bakabileceğimi söyledim ve döndüm.

Birinci binada, dördüncü katta, geçici gelen birileriyle paylaştığım bir oda verdiler. Parlamento ile iş hayatımda bir zirve yaptıktan sonra ger-çekleşmeyen Grozni işiyle inişe geçmiş ve şimdi işsiz kalıp, “Acaba ne olacak?” diye kendime sorar duruma gelmiştim. O sırada, Bursa Doğal Gaz Santralı teklifine çalışmaya başladık. İlk önce saha toplantısı ve yer görmek için Bursa’ya gittik. O işin teklifinde bir süre çalıştıktan sonra birkaç ay Akkuyu Nükleer Santral işi için Erhan Radau’yla çalıştım. Ame-rika’ya Raytheon’la toplantılara gittik. Malezya’da bir baraj için Fransız ve İsveçli firmalarla ortaklık görüşmesi yaptık. Cahit İleri’yle İslamabad’a mukavelesini imzalamak için gittiğimiz otoyol projesi son anda iptal oldu. Üzülerek geri döndük.

Bu arada, Sinan ara sıra uğrayıp Vergi Dairesi işine proje müdürü ola-rak gitmem konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu. Ben de Haluk’a söylediğim gibi bir süre İstanbul’da çalışmak istediğimi söylüyordum. Sonunda mart ayında Enka beni, Koray İnşaat ile kurulmuş olan Ortak Gi-rişim Şirketi Yönetim Kuruluna tayin etti. İstediğim gibi merkezden, Ko-ray İnşaat firmasının bu projeden sorumlu yöneticisi Erdoğan Turgut’la birlikte proje yönetimini yapacaktık.

Gökcan’ın Köpeği: Şeker

Gökcan’ın 8. doğum gününde ona yavru bir boxer köpek aldık. İsmini aile meclisi kararıyla Şeker koyduk. Şeker hemen bizim ailenin bir ferdi gibi oldu.

151

Şantiyeci 1996

Moskova Vergi Dairesi Binası İnşaatı, Rusya

Moskova Vergi Dairesi projesinde Mehmet Gözen proje müdürü, Ko-ray’dan Mustafa Bayer proje müdürü yardımcısı oldu. Savaş Yalçın’ı atöl-ye şefi yaptık. Can Özsoy inşaat ve mimari, Vasıf Sayıl mekanik ve elektrik satın almalarını yapıyorlardı. Koray İnşaat firmasının Yapı Kredi Bankası, C Blokta, 9 ve 10. katlarda ofisleri vardı. Dokuzuncu kattaki ofisin yarısı, mimari projeciler ile bizim gruba verilmişti.

Koray firmasında, mimari proje grubunun başında Haluk Tümay var-dı. Genel inşaat müdürleri Abidin Ünsal detay çözümleri konusunda ona yardımcı oluyordu. Abidin çok iyi bir inşaatçı ve mimariyi iyi bilen bir yöneticiydi. Hep, maliyet artı kâr işlerde çalıştığı için işin bütçesel tarafın-dan çok, en iyi nasıl yapılacağıyla ilgileniyordu. Bu, bizim mukavele şart-larımıza uygun bir yönetim tarzı değildi. Erdoğan Turgut ve Koray İnşaat yönetimi, sabit fiyatlı ve götürü bir mukavelenin onun bu yönlerine pek uygun olmadığına karar verip bizim projeden uzak tuttu.

İşi, kaba inşaat, briket duvar, alçı pano duvar ve tavan, dış cephe kap-lama, duvar kâğıdı ve boya, fayans ve seramik, taş kaplamalar, izolasyon, mekanik işlerle, tüm elektrik ve zayıf akım gibi parçalara ayırdık, mal-zemeyi biz sağlayacak şekilde ihaleyle taşeron firmalara dağıttık. Vinç, pompa, yükleyici, Alimak şantiye asansörleri gibi büyük ekipmanları biz verirken; el aleti, sarf malzemeleri, işçilerin yeme, içme, yatma ve yol masrafları taşeronlara ait oluyordu.

Bu, Enka’nın iş yapma usullerinden farklı bir yaklaşımdı. İlk yıllarımda, bizim çok iyi yapamayacağımızı düşündüğümüz işleri o işte uzmanlaşmış firmalara vermek genel bir yaklaşım olmuş. Bu yaklaşımdan hareket ede-rek Titaş, Kasktaş, Yasaş gibi bazı yan ihtisas firmaları kurmuşuz. Amacı-mız, o işleri iyi bilen teknik yöneticileri o firmalarda toplayarak uzman-laşmayı derinleştirmek ve yapmakta zorlandığımız bu işleri de yaparak, onlardan para kazanabilir duruma gelmekmiş. Bunda başarılı olmuşuz ve bu yan kuruluşlar sadece Enka’nın değil, diğer büyük firmaların benzer işlerini de yapacak hale gelmişler.

152

1996

Moskova Vergi Dairesi

Bu projede yaptığımız ise farklıydı. Amaç, bizim yaptığımız, hatta çok iyi yaptığımız işleri daha ucuz, ama aynı kalitede yapabilecek küçük fir-maları kullanarak kârlılığımızı artırmaktı. Bu projede bunu tam olarak uy-guladık. Gerçekten yeni bütçemiz, ilk yapılan bütçeye göre daha çok kâr edebileceğimizi gösteriyordu.

Her ay bir defa şantiyeye gidiyor, işin durumunu görüyor, eksikleri tespit edip kimlerin ne zaman bitirmesi gerektiğini toplantı notlarına kay-dediyorduk.

153

1996

Deniz Yolda, Biz Amerika’da

Koray ile yapılan işe geçtiğim günlerde, Candan ikinci çocuğumuza ha-mile kalmış ama bunu anlayamadık. Bir iki doktora gittik ancak hamile değil dediler. Bu bizde bir hayal kırıklığı yarattı. Moral olsun diye Gök-can’a söz verdiğim Disneyland seyahatini yapmaya karar verdim. Sinan Bora ve ailesi de bize katıldılar ve 1996 Nisan ayında Amerika’ya git-tik. Sinan Bora’nın çocukları, Gökcan, hatta biz büyükler bile çok mutlu olduk. Çocukların yaptığı her türlü etkinliğe biz de katılıyorduk. Sinan, “Daha yaşlanmamışız,” diye bize gaz veriyordu.

Yüksekten düşmeli, korkutan her aktiviteye katıldık. Ama en çok etki-lendiğimiz karanlıkta hareket eden ‘roller coaster’ oldu. Orada düşüyor-muş gibi aşağıya doğru hızlanan vagonda, Candan bir yandan kendini korumaya çalışırken düşmesin diye Gökcan’ın saçlarına asılıyor Gökcan acıdan, Candan korkudan bağırıyordu. Benim de adeta nutkum tutuldu. İndiğimizde Sinan’ın eşi Bikem’in saçları darmadağındı ve elleri titriyor-du. Birkaç senedir sigarayı bıraktığı halde bir sigara istedi ve böyle bir yere getirdiği için Sinan Bora’ya uzun uzun söylendi.

Döndüğümüzde Candan; “Hâlâ ben hamileyim, tekrar doktora gidelim,” dedi. Aradan süre geçtiği için ilk ultrasonda hamile olduğunu öğrendik. Orlando da hamilelerin binmemesi gereken o ‘roller coaster’a bindiği-miz aklımıza gelince ilk gittiğimiz doktorlara söylenmeden edemedik.

Vergi Dairesi işinde ortaklığımızın getirdiği zorluklardan biri de işi en ucuz teklif veren üretici ve taşeronlara ihale etmekte ortağımızın çekim-ser yaklaşımıydı. Onlar daha evvel çalıştıkları firmaların teklifleri paha-lı olsa bile, işi en iyi yapacaklarına inandıkları için o firmalara vermek konusunda ısrarcı oluyorlardı. Son onay için yaptığımız Yönetim Kurulu toplantılarında bu yüzden gerginlikler oluyordu. Israr ettikleri firmalar gerçekten işlerini iyi yapan, bizim de bildiğimiz, tanıdığımız firmalardı. Ancak diğer firmalar da onlar kadar iyi, daha önce çalıştığımız ve tanı-

154

1996

dığımız, ancak daha ucuz teklif veren firmalardı. Sonunda ucuz teklif ve-rerek, işi en iyi şekilde yapabileceğini düşündüğümüz firmalarla, onların ısrar ettiği firmalar arasında seçim yapabilmek için, en az 2-3 firmadan son teklif toplamaya karar verdik. Bu yaklaşım sürtüşmeleri azalttığı gibi, ortaklık lehine daha olumlu sonuçların çıkmasını sağladı. Seçilen tüm fir-malar rekabet ortamında seçildiler ve işlerini en iyi şekilde tamamladılar.

Deniz Doğuyor

Eylül ayında Antalya’ya bir hafta deniz tatiline gittik. Dönüşte sabah çok erken yola çıktık. Burdur’da simit ve ayranla bir kahvaltı yaptım. Candan ve Gökcan uyuyordu. Dinar yakınlarındaki düz yolda içim geçmiş ve yan-daki bariyerlere çarptım. Bize bir şey olmadı, ama arabanın kaportası perişan oldu. Hamile eşime ve Gökcan’a bir şey olmadığı için şanslıydım.

6 Kasım 1996 günü, bu zorluklara göğüs geren ve badireler atlatan kızı-mız Deniz dünyaya geldi. Prematüre olarak doğdu ve birkaç gün kuvöz-de kaldı. En küçük boy bebek elbiseleri bile ona büyük geliyordu. İlk ay kilo alamadı ama sonra adeta bir topaç oldu.

Artık yeni evimizin çocuk odaları planlara uygun olarak dolmuş ve beni çok mutlu eden çocuk sesleri daha da artmıştı.

Gökcan’la gerek bebekliğinde gerek çocukluğunun ilk döneminde işleri-min yoğunluğu ve genelde hep şantiyelerde olmam nedeniyle istediğim kadar çok ilgilenememiştim. Deniz’de bunun olmaması için daha çok gayret gösterdim. Altını değiştirmekten mamasını yedirmeye, geceleri uyandığında gazını almak için kucağımda uzun süre dolaştırmaya kadar her şeyi, işim ve ailem arasında dengeleri iyi kurarak, doya doya yapabil-dim. Bu arada oğlumla sinema, konser, tiyatro ve onun yaşında çocukla-rın seveceği ne varsa yapmayı ihmal etmedim. Sonunda Candan, “Seni tanıyamıyorum Gökhan,” dedi.

O zamanlar kişisel bilgisayarlar yaygınlaşmaya başlamıştı. Oğluma, “De-niz sana bunu hediye olarak getirmiş,” demek için bir tane almıştım. On-

155

1997

lar okulda bilgisayar dersi aldığı için bana bir sürü şeyi Gökcan öğretti. Geceleri geç saatlere kadar oyun oynadığımız için Candan kızıyor, ama ikimizin de hoşuna gittiği için biz devam ediyorduk. Bu arada ne Koray İnşaat’ın ofisinde ne de bizim Enka ana ofiste bilgisayar ve e-posta pek yaygın değilken, bir Superonline internet aboneliği ve e-posta adresi alarak kullanmaya başladım. Bizim ofisteki gençlerden birkaçı daha bunu kullanıyordu. Daha sonra yavaş yavaş iyice yaygınlaştı.

İktidarda Erbakan-Çiller Koalisyon Hükümeti vardı. Ülkenin çalkantılı bir dönemiydi. Dini devlet işlerine karıştırmaya çalışan partiler tepki çekiyor-du ve Erbakan Hükümetinin her yaptığı mercek altındaydı.

Mollaların başbakanlık konutunda ağırlanması, toplu namazlar, başörtü-sünün devlette serbest bırakılması gibi konular devamlı gündemdeydi. Herkes “Acaba İran gibi bir din devleti olmak yolunda mıyız?” diye dü-şünüyordu.

Bu çok sıkıntılı bir dönemdi, ama bana yeni bir araba alma fırsatı verdi. Erbakan Hükümetinin çıkardığı bedelsiz ithalat kanunuyla 50.000 Markı Merkez Bankasında bir sene tutunca gümrüksüz, beş yaşını geçmeyen bir araba getirebilmek mümkün oluyordu. Bir sene önce bu miktar parayı Ziraat Bankasına yatırdığım için bu hakkı kazandım. Almanya’dan 1997 yılı sonunda bir BMW 5.20 getirdim. Beş sene sonra neredeyse aynı fi-yata sattığımı düşünürseniz ne kadar ucuza geldiğini tahmin edebilirsi-niz. Çevremdeki çoğu insan da bunu yaptı ve ortalık Alman arabalarıyla doldu.

Vergi Dairesi Projesi, bina işlerini en az bizim kadar iyi ve kaliteli ya-pabilen yerli bir firmayla kurduğumuz ortaklık vasıtasıyla yapıldı. Onların kaliteye, bizim maliyetlere aşırı hassasiyet gösterdiğimiz bir uygulamay-dı. Ağırlıklı olarak işçilik taşeronları kullandığımız başarılı bir işimiz oldu. Ortağımızla ilişkilerimiz ufak tefek problemler dışında son derece başarılı ve tatminkârdı. Bina bittiğinde işveren, kalite ve işlevlerinden çok mem-nun kaldı.

156

Şantiyeci 1997

Hazar Petrol Sahaları

1997 yılının mayıs ayında Sinan beni çağırdı. Vergi Dairesinde işle-rin yolunda gittiğini, Kazakistan Tengiz projesinde uzun zamandır süren durgunluğun artık sonuna geldiğimizi düşündüğünü söyledi. Chevron’un bu seneden itibaren yatırımlara başladığını ve ilk büyük projemiz olan üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik ‘Debottlenecking’71 Projesinin mukavelesini imzaladığımızı söyledi. Ayrıca Enka, Kazak Ulaştırma Ba-kanlığıyla, Hazar kıyısındaki Aktau Limanı Yenileme Projesini Bechtel’le ortak olarak yapmak için anlaşma imzalamıştı. İlaveten, Tengiz’de yeni bir üretim hattı projesi için görüşmeler yapılıyordu. Sinan, işlerimizin Ka-zakistan’da artacağını söyleyerek, benden Yönetim Kurulu Üyesi olan Serdar Angın’la beraber o işleri yönetmemi istedi.

Bundan sonraki süreç, bizzat şantiye yönetiminde yer aldığım Roman-ya projesi dışında, merkez ofiste Genel Müdür Yardımcısı, Yönetim Kuru-lu üyesi veya İcra Kurulu Üyesi olarak yeni projeler almak, alınan projeleri en üst seviyeden yönetmek, işlere göre merkez ve şantiye yönetimini oluşturmak, program ve bütçeleri takip etmek doğrultusunda ilerlediği için aynı süre içinde çoğu zaman birkaç projeyle uğraştım. Bu projeleri yani Kazakistan petrol sahaları projelerini, 1997 yılına kadar yaptığım gibi kronolojik olarak anlatmanın karışıklık yaratabileceğini düşünüyorum. Tengiz, Kaşagan, Karaçaganak gibi Kazakistan petrol sahalarını yönet-meye başladığım tarihten günümüze kadar ayrı ayrı anlatıp, diğer pro-jeleri daha sonra başlama tarihlerine göre bir sıraya koyup öyle anlatma yolunu seçtim.

Tengiz Petrol Sahası, Kazakistan

Birkaç gün üzerimdeki iş ve bilgileri aktarmak için Koray İnşaat’ın ofi-sinde çalışmaya devam ettikten sonra Enka ofisine döndüm. Birinci bina-

71 Debottlenecking:Darboğazaşma

157

1997

nın dördüncü katındaki, halen oturduğum odaya yerleştim. Serdar’la be-raber çalışan Tayfun (Tanlak) ikinci katta, Süreyya (Tanık) ve birkaç diğer arkadaş ise oturduğum katın küçük bir bölümünde yerleşikti.

Hemen Tengiz’e bir seyahat ayarladım ve gidip 10 gün kaldım. Hem oradaki Bechtel-Enka yönetici ve mühendisleri hem de Chevron’un yerel firması TCO72 yöneticileriyle tanıştım. Mevcut işleri yöneten Bechtel-En-ka ekibinin başında proje müdürü olarak Avustralyalı mühendis Robert Sinnott, onun yardımcısı olarak Çimtaş eski yöneticilerinden Giray Sen-cer vardı. Geçmiş projelerde benimle çalışmış Burak Erkasar, Mehmet Bayraktar ve Murat Köksal adlı arkadaşlarımızın yanı sıra birçok genç mühendis oradaki değişik şantiyelerde çalışıyordu. Petrol kuyularını ana üretim tesislerine bağlayan boru hatlarının inşaatı ve kuyu başı işleri için bir şantiye, TCO altyapı ve kamp tesisleri işlerini yapan ayrı bir şantiye ve çalışan üretim tesislerinin içinde (brown field) onarım ve ekleme işlerini yapan bir şantiye olmak üzere toplam üç ayrı şantiye vardı. Bunların her birinin sahada birer ofisi olduğu gibi Tengiz köyü içinde bizim ana şanti-ye ofisi, ambarlar ve atölye teşkilatı vardı. Bu tesislere çok yakın bir yer-de, Rus binalarından restore ederek kampa çevirdiğimiz 1.000 kişilik bir binalar topluluğu geçici kampımızı oluşturuyordu. Ben oradayken, teklif verip görüşmelerine devam ettiğimiz ‘Train 5’ projesinin de mukavelesi-nin imzalandığı haberini aldık.

Tengiz petrol sahası işletme hakkı Kazak Hükümetiyle, Chevron ve ortaklarının kurduğu TCO isimli Kazak şirketi arasında 1993 yılında imza-lanmış. Tengiz petrol sahası, bölgedeki petrolün çıkarılması, işlenmesi ve satılması için Sovyetler zamanında Ruslar tarafından 1970’li yılların tekno-lojisiyle kurulmuş ve işletilmeye başlamış. Bu saha; petrol kuyuları, boru hatları ve ham petrolün rafinerilerde işlenebileceği özelliklere getirilmesi için projelendirilerek yapılmış, her biri bir milyon ton/yıl petrol işleyen dört üretim hattı, enerji santralı, sülfür depolama sahaları ve diğer altya-

72 TCO:Tengizchevroil

158

Şantiyeci 1997

pılarından oluşuyordu. Kuyulardan gelen ham petrol, su, gaz ve sülfürü ayrıldıktan sonra çelik tanklarda depolanıyor, trenler vasıtasıyla Finlandi-ya’ya veya pompalar vasıtasıyla Hazar Petrolleri Konsorsiyumu’na ait ana petrol boru hattına pompalanıyordu. Sovyetlerin dağılmasından sonra duran çalışmalar, Kazak Hükümeti tarafından işletme hakkının TCO’ya verilmesiyle tekrar başlamıştı. Biz, Bechtel-Enka ortaklığı olarak, işletme hakkını alan TCO şirketinin Tengiz’e yerleşmesi için gerekli kamp, ofis ve altyapıları yapmak üzere “call off” olarak tarif edilen bir mukaveleyi 1993’te imzalamışız. Bu anlaşma, proje sahasına yerleşerek iş olduğunda teklif vermemizi ve ihaleyi kazanmamız durumunda inşaatı yapmamızı öngörüyordu. 1993’te Enka’dan Öcal Özpınar ve Bechtel’den Robert Sinnott ortak yönetiminde yapılan bir organizasyonla işe başlayarak hem bizim hem de idarenin tesislerini kurmaya başlamışız. 1994 yılı sonunda, işverenimiz TCO ile Kazak Hükümeti arasında çıkan anlaşmazlıklardan dolayı iş 1996 yılının ortasına kadar durmuş, ama biz anlaşmazlık bitene kadar bekleriz diyerek oradan ayrılmamışız. Bu davranışımız, bizim or-taklığın işverenimiz gözünde büyük sempati toplamasına sebep olmuş.

Daha sonra anlaşmazlıklar hallolmuş ve işler yavaş yavaş yeniden baş-lamış, bu arada Öcal Özpınar, Moskova Kızıltepeler yatırım projesi için ku-rulan şirketin başına geçmek üzere ayrılmış ve yerine Giray Sencer gelmiş.

Ondan sonra hem bizim tesisler büyütülmüş hem idareye ilave tesis-ler yapılmış. Kuyu başı işleri yeniden başlamıştı. Debottlenecking Proje-siyle beraber işler daha bir yoğunlaşmaya başladı.

Darboğaz Giderme (debottlenecking) ve Verimlileştirme Projesi

Kapasite artırmaya yönelik ‘Debottlenecking’ Projesi, üretimi 4 mil-yon ton olan mevcut tesisin kapasitesini 7 milyon tona çıkarmak için planlanmıştı. Her birine “Train” denilen 4 adet üretim hattının olduğu te-siste, her bir hattın kapasitesini 1,7 milyon ton yıla çıkarmak için mevcut

159

1997

tesisin içinde yapılacak ilavelerin; proje, malzeme alımı ve inşaat işlerini kapsıyordu. Yeni ekipmanlar monte ediliyor, bazıları sökülüyor, yüksek kapasiteli ekipmanlarla değiştiriliyor, bunların tüm borulama ve elektrik bağlantıları yapılıyor, yarım kapasite çalışan eski bir elektrik üretim tesisi de ilave ekipmanlarla tam kapasiteye getiriliyordu. Aradaki elektrik hattı da bizim işlerimize dahildi.

Bu arada Bechtel’le her aldığımız yeni proje için ayrı bir ortak girişim şirketi anlaşması yapmamız gerekiyor. O zamanlar, mukaveleler konusun-da yurtdışı projelerde gerektiğinde destek vermek için Memil Sarısözen ve Türkiye içi işler için çalışan Fulya Ademoğlu adlı iki avukat arkadaşımız vardı. Rusya’daki mukavele işlerine ise bizim gibi inşaat mühendisi olan ama kendisini bu alanda yetiştirmiş Naili Köksal bakıyordu. Yeni mukave-leler ve ortaklık anlaşmaları için çalışırken sayelerinde ben de biraz bilgi sahibi oldum.

Debotlenecking Projesi tüm maliyetlerin işveren tarafından ödendiği ve işverenle birlikte saptanan hedef toplam fiyatı olan bir mukaveleydi. Anlaştığınız hedef fiyata işi tamamladığınızda, mukavelede yer alan bir müteahhit kârı ve ikramiye alırken, hedefi geçerseniz ikramiyeyi alamıyor, kâr ise düşüyordu. İlk altı ay, Londra’da kiralanan bir ofiste, Chevron pro-je yöneticileriyle beraber proje ve ana satın almalar yapıldı.

Londra’dan alınan ana ekipman ve malzemeler dışında kalan çelik, elektrot73, sarf malzemeleri, iskele gibi ihtiyaçları ise Süreyya Tanık ve ekibi satın alıp şantiyeye gönderiyordu. Mühendislik işlerinin beton ve çelikle ilgili kısmını Enka proje bölümü yapıyordu. Londra mühendislik ve İstanbul mühendislik ile satın alma işlerinin koordinasyonu Tayfun Tan-lak’ın sorumluluğundaydı. Proje müdürlüğüne eski bir Bechtel çalışanı olan Derek Christian’ı, şantiye şefliğine ise o sırada Moskova’da, Makine Atölye Şefi olan İbrahim Karaağaç’ı getirdik. İbrahim Ağabey’in yardım-cısı ise Avustralyalı bir formen olan Randy Cross’tu. Derek, çok sessiz,

73 Elektrot:Elektrikakımıylaeriyenvemetalleribirleştirenkaynakmalzemesi

160

1998

sakin ve çalışkan bir İngiliz mühendisti ve onun burnunun üstündeki tüy kümesi çok dikkat çekiyordu. Çalıştığımız sürece o kıllar hiç kesilmedi! Belki uğur diye, belki de inançlarından dolayıdır.

Projelerin tamamlanmasının ardından, ilk malzemeler 1998 Şubat ayında gelmeye başladı. İbrahim Ağabey, Bechtel’den Randy Cross’la saha şefleri olarak inşaat ve montaj işlerine başladı. Süpervizör olarak tecrübeli ve eski bir çalışanımız olan Okan Gökçenlik ve 5-6 İngilizce bilen genç mühendis yolladık. Sonradan, tecrübeli birkaç elektrik ve ens-trüman tekniker ve mühendisi de onlara katıldı. Sahada yapılması zor olan boru imalatları İngiltere’den geliyordu. Gelen bu imalatların eksik-lerini tamamlamak ve yanlışlarını düzeltmek için küçük bir spool74 atöl-yesi kurduk. Kurduğumuz bu atölye sayesinde, bu imalatların bir kısmını sahada yapabildik ve ileride bu işlerin tamamını sahada yapabileceğimiz tecrübeye kısmen de olsa sahip olduk. Tesis içinde olduğu için emniyet konularında çok dikkatli olmak ve tesisin çalışma şartlarına ayak uydur-mak zorundaydık. Gece vardiyasına müsaade edilmiyor, sık sık gaz kaça-ğı var diye çalışanlar tesis dışına çıkarılıyor, gerekli iskeleler çeşitli sebep-lerle kurulamıyordu. Malzeme akışı hızlanıp, ortama alıştıktan sonra tesisi çalıştıranlarla günlük toplantılar başladı. Günlük işleri bu sayede daha sağlıklı ve gerçekçi bir şekilde planlayabildik.

Train 5 Projesi ise buradaki mevcut tesislerin hemen yanında, ilave ön mühendislik ve maliyet çalışması 2,5 milyon ton kapasiteye göre yapılmış yeni bir üretim hattının proje, satın alma ve inşaat işlerini kapsıyordu.

Bechtel Londra ofisi, Train 5 Projesinin uygulama projelerini yapmaya başlamıştı. Train 5 Projesi için de Debottlenecking benzeri bir mukavele imzalamıştık. Bu proje 2,5 milyon ton ilave petrol üretimi için FEED’i75

74 Spool:Boruimalatında;borusistemindeyerindemontajızorvemasraflıolanT,çatal,U,ölçümaletibağlantısı,daralmavegenişlemeparçalarındanbirkaçınıiçerenbölümleredenir.Bubölümlergenellikleimalathaneveyafabrikadaöncedenüretilir.

75 FEED(Front End Engineering Design):FizibiliteveÖnMühendislikÇalışması

161

1998

Amerikan şirketleri olan Fluor ve Parsons firmaları tarafından yapılmış ve kalan tüm işler EPC76 olarak bizim mukaveleye konmuştu. Bechtel bu projeye Phill Holland isminde bir İngiliz proje müdürü tayin etti. Biz de Tayfun Tanlak’ı proje müdür yardımcısı yaptık. Phill başta devamlı Enka’yı bir ortak olarak değil, bir taşeron olarak görmekte ısrar ettiği için çok sık anlaşmazlıklarımız oluyordu. Robert Sinnott, Kaşagan’da aldığımız işler artmaya başlayınca o projeye geçti. Bechtel, Tengiz OM77 mukave-lelerimizin başına proje müdürü olarak Jack Sheehan isminde emekli bir generali getirdi. Jack, Amerikan ordusunda çok az askerin ulaşabildiği orgeneral rütbesine çıkmış, Nato Atlantik Müttefik Komutanlığı yapmış, iyi olduğu kesin bir asker emeklisiydi. Baştan biraz yadırgadık, ama daha sonra yöneticilik tecrübesiyle Bechtel’le olan ilişkilerimizde gerçek bir denge unsuru oldu. Phill yavaş yavaş Jack’in de katkılarıyla bir ortaklıkta çalışmanın nasıl olması gerektiğini öğrendi ve ilişkiler kısmen de olsa yoluna girdi.

Debottlenecking Projesinin çelik imalatlarını Türkiye’de değişik fir-malara yaptırdık. Çelik yapılar, projelendirilen ölçüdeki çelik profillerden fabrikada kolonlar ve kirişler olarak imal edilip şantiyeye taşınır. Vinçlerle yerine montajı yapılır. Montajdaki ekler kaynak veya cıvatayla yapılır. En çok cıvatalı birleşimler kullanılır. Yüksekte çalışmayı gerektirdiği için zor bir iştir. Eksik ve yanlışlar işin süresini çok etkiler.

Çelikler başarılı bir şekilde imal edildi ve zamanında gönderildi. Bu projede hatırı sayılır sayıda mini dökme kazık vardı. Temellerden önce bunlar Kasktaş tarafından yapılıyor, sonra temel betonları dökülüyordu. Baştan yer darlığı ve ekipman hareketlerinin kısıtlı olması yüzünden ya-vaş giden iş, problemlere çözüm bulundukça hızlandı.

76 EPC(Engineering, Procurement and Construction):Mühendislik,SatınAlmaveYapım

77 OM(Operation ve Maintenance):İşletmeveBakım

162

1998

Talihsiz Kaza

1998 Temmuz ayının son haftası tatil için bir grup arkadaşımızla Ke-mer’deki Fransız Tatil Köyüne gittik. Hava aşırı sıcak ve nemliydi, öğle saatlerinde ise dayanılmaz oluyordu. Denize girmek bile serinletmiyor-du. Sabah kahvaltısıyla, öğle yemeği arasında deniz ve havuzda vakit geçiriyor, öğle yemeğinden sonra çocukları da alıp odaya çekiliyor, öğle uykusuna yatıyorduk. Candan da bazen bize katılıyor, genelde diğer ar-kadaşlarla deniz kenarında veya kafeteryada vakit geçiriyordu.

Hufuf, Riyad ve Bekhme şantiyelerinde mühendis ev ve yatakhaneleri sorumlusu olarak çalışan Satılmış Özcan artık evimizde çalışıyordu. Evi yapmaya başladığımızda bekçilik, yapılan işleri yokluğumuzda takip et-mek ve sonra da ev işlerini yapmak için yanımıza almıştık ve artık ailenin bir ferdi gibi olmuştu. Deniz doğduktan sonra kızı Gülnaz da yanımıza gelip Deniz’le ilgilenmeye başladı. Güneydoğuda çok kullanılan “kahya” sıfatı tam ona uyuyordu diyebilirim. Evimizin her türlü problemini çözer, bahçeye bakar, temizlik yapardı. Kemer’e giderken Gülnaz bizimle geldi-ği için evde yalnızdı. O hafta bahçe rögarları arasında bir tıkanıklık olmuş ve bina çıkışından sonraki ilk ve en derin rögarla alt bahçedeki rögar ta-mamen atık suyla dolmuş. Bu işi kendi halletmeye kalkışmış, yan binanın bekçisini de yanına almış, bir şeyler yapmaya çalışmışlar. Bina çıkışındaki derin rögara düşmüşler, ikisi de boğulup ölmüş. Arka komşumuz Gülen Hanım telefonla arayıp haber verdi. Tam o sırada Gökcan’ın giriş sınavını kazanarak Koç Lisesine girmeye hak kazandığı haberini yeni almış, sevi-niyorduk. Adeta beynimizden vurulmuşa döndük. Gülnaz’a söyleyince baygınlık geçirdi. Candan ve ben dağıldık adeta. Apar topar döndük.

Polis soruşturması ve otopsiden sonra bir cenaze arabasıyla memleke-ti Çorum’a götürdük, orada toprağa verdik. Çorum için yola çıkmadan önce yan binanın bekçisinin ailesine taziyeye gittik. Çok üzücü bir sü-reçti ve uzun süre etkisinde kaldık. Bir seneden fazla süren soruşturma ve mahkeme süreci olayı bize tekrar tekrar hatırlatarak daha çok üzül-memize sebep oldu. Gökcan ve Deniz uzun süre bahçeye çıkamadılar. Çocuklarına ve eşine, Satılmış’ın maddi desteği olmadan ayakta durabi-lecekleri zamana kadar destek oldum.

163

1998

Debottlenecking Projesinin sonlarına doğru Chevron, FEED’e göre hesaplanmış hedef fiyatı geçtiğimiz için bunun sebepleri konusunda Londra’da toplantılar yapıyordu, ben de onlara katılıyordum. Bu arada Bechtel’in bu projede, ortaklığımıza faturaladığı genel maliyet kalemleri ise ayrı toplantı ve çalışmalara sebep oluyordu. Her hafta başı Londra’ya gidip hafta sonu dönerek nerdeyse bir ay Londra’da kaldım.

Bu toplantıların baş rol oyuncusu Henri Ohayon isminde, Fas asıllı Kanada vatandaşı bir Bechtel çalışanıydı. Chevron’dan gelebilecek her tür soruyu tespit edip bunlara verilecek optimum cevapları çıkardı. Bu sorulara kimin cevap vereceğini belirledi. Toplantıya katılacak insanları bir tiyatro oyununa hazırlarmış gibi eğitti. Cevap verilmemesi gereken soruların kendisine veya Phill’e nasıl paslanacağını gösterdi. Chevron’la sınav çok zor, toplantılar çok uzundu. Sebepler belliydi ama detaylı ola-rak işverene anlatılması gerekiyordu. Ana sebepler; fizibilite raporu he-saplarındaki yanlış ve eksikler, proje yapımı sırasında işverenin istediği değişiklikler, şantiye ambarlarında var diye düşünülen birçok şeyin iste-nen projeye uygun olmamasından ötürü satın alma maliyetlerinin artma-sıydı. Sonuçta, onları artışların bizden kaynaklanmadığına ikna ettik.

Bechtel’in anlaşma dışı maliyet kalemlerinde ise sene sonuna kadar görüşerek, bundan sonrası için bir protokol yapıp, merkez ofis maliyet kalemlerinin hangi şartlarda ortaklığa ait olacağı konusunda anlaştık. Tra-in 5 Projesi merkez ofis maliyet kalemleri bu şekilde ve tartışma çıkma-dan hesaplandı ve ödendi.

Debottlenecking Projesi 1998 sene sonunda teslim edildi, çalışmaya başladı ve yeni yılda üretim 7 milyon ton hedefinin de üstüne çıktı.

Bu proje basit gibi gözükse de çalışmakta olan bir tesisin içinde yapıl-dığından iş çok zorlaşıyordu. Bir program dahilinde her bir üretim hattını sırasına göre kapatıyorlar, biz de değişecek ekipmanları çıkartarak, yeni-lerinin montajını yapıyorduk. Daha sonra mevcut rack’lar78 üzerinde ilave

78 Rack: Boruvekablolarıtaşıyanağırvekalıcıiskeleler

164

1998

boru hatlarının ve tavalarının montaj ve kaynaklarını yapıyor, kabloları döşüyorduk. Boruların suyla ve gerektiğinde havayla basınç testleri ya-pılıyor, temizleniyor, boya ve izolasyonları başlıyordu. Kablolar panolara ulaşınca, burada ‘termination’ denilen sonlandırma bağlantıları yapılıyor-du. Daha sonra sistem testleri denilen, her bir sistemin çalışmasını kontrol eden testler yapılıyordu. Üretim hatları önceden belirlenmiş süreler için kapatıldığından o sürede işimizi muhakkak bitirmemiz gerekiyordu. İşve-renin işletme ekibi de bu arada kendilerinin yapması gereken işleri yaptı-ğı için birçok engelle karşılaşıyorduk. En ufak bir emniyet ihlâli durdurma cezası alıyordu. Ana iskelelerin en üstündeki hava soğutma ekipmanları sökülüp tamir sahasına götürülüyor, gerekli kısımları değiştirildikten son-ra tekrar monte ediliyor, çalışamayacak olanlar yenileriyle değiştiriliyor-du. Haftalık programlarla, her gün hangi bölgede çalışılacağı belirtiliyor, bir değişiklik olması durumunda bazı işleri yapamadığımız bile oluyordu. İskeleciler çalışma yapılacak yerlere asma iskeleleri terzi titizliğiyle kuru-yor, iş biter bitmez de söküp yeni yerlerine taşıyorlardı. İskelesiz bir şey yapılamadığı için onların gecikmesi işin gecikmesi anlamına geliyordu. Çok iyi bir planlama ve takiple ufak tefek aksaklıklar olmasına rağmen işi başarıyla tamamladık. Çok sayıda yangın gözlemcisi, emniyet elemanı ve taşıma ekiplerinden oluşan destek ekipleri mevcuttu. Destek ekiplerinin sayısı neredeyse montaj ekiplerininkine yaklaşıyordu. Gaz kaçağı alarmı olduğu zaman herkes gaz maskelerini takıp, rüzgâr istikametindeki ilk toplanma yerine kaçıyor, oradaki geçirimsiz binalarda bekliyorlardı. Bu alarmların çalışan bir tesiste çok sık olduğunu söyleyebilirim.

Kamp yeriyle proje sahası arası 40 kilometre gibi uzun bir mesafeydi. Hız limiti saatte 60 kilometre olduğu için gidip gelmek için birer saat gerekiyordu. Öğle yemekleri tesisin hemen dışındaki yemekhanelerde yeniyor, yemekler ana kamptan buraya taşınıyor, ısıtıldıktan sonra dağıtı-lıyordu. Bu iş, bize çok sayıda işçi gerektiren, çalışan ve gaz kaçağı olabi-len bir tesiste nasıl çalışacağımızı oldukça iyi bir şekilde öğretti.

165

Şantiyeci 1999

Train 5 Gaz ve Petrol Üretim Tesisi İnşaatı

Train 5 Projesi mevcut tesisin hemen yanında, bu tesisteki dört üretim hattına ilave olarak yapıldığı için adına Train 5 demişlerdi. Ama teknoloji farkı ve tasarımı nedeniyle, her bir üretim hattı debottlenecking sonrası 1,5-2 milyon ton kapasitedeyken, bu yeni hat 2,5 milyon ton kapasite-ye sahip olarak projelendiriliyordu. Ortada boru, elektrik ve otomasyon bağlantı hatlarını taşıyan çelik rack’lar, yanlarda basınçlı kaplar, üstte hava soğutucular, pompalar ve pompa odaları, eşanjörler; ayrıca yöne-tim binası, trafo ve panoların yer alacağı bina, gaz yakma bacası, gerekli altyapı, 2x40 MW gaz türbin jeneratörleri ve yollarıyla büyük bir projey-di. Bu tesis ana santraldan elektrik alabildiği gibi yeni jeneratörlerle de beslenebiliyordu.

Train 5 Projesinde, daha evvel çalıştığımız Bechtel İnşaat ve Altyapı Bölümü yerine Bechtel’in diğer bir bölümü olan Petrol ve Gaz Tesisleri Bölümüyle çalışmaya başladık. Muhatabımız olarak tamamen yeni yöne-ticiler vardı ve Enka’yı tanımadıkları için yönetimde ciddi görüş ayrılıkları çıkıyordu.

Bu projede, Bechtel’in en yetkili kişisi çok eski bir Bechtel yöneticisi ve kâr ortağı olan Cliff Mumm’dı. Her Yönetim Kurulu toplantısını, resmi ortaklar Genel Kurulu gibi yapar, tutanak tutturur ve çok dolu gündem-lerle toplantılara gelirdi. Uzun ve lüzumsuz konuların konuşulduğu sık toplantılar yapıldı. Son sözü kendisi söyleyip, sekretere dikte ettirmeye çalıştığı için, her zaman birçok maddeye itiraz ederek değiştirtmek zo-runda kalırdık. Cliff, Baltino kaya ocağı işletme işinden zarar edeceğimizi düşünüyordu, ben de iyi bir kâr edeceğimizi söylüyordum. Benimle bir Rolex kol saatine iddiaya girdi, sonuçta çok iyi para kazandık. Bana bir saat borçlu olduğunu kabul etti ama almadı. Bu, iş konusunda Parlamen-todan sonra girip kazandığım ikinci iddiaydı, ama bunun da karşılığını alamadım.

Train 5 Projesi 1999 yılında en yoğun projemiz oldu. Temel betonları ve arkasından hemen çelik kalıcı iskelelerin montajına başladık. İskelele-

166

1999

Petrol Tesisleri İnşaatı

Petrol tesislerindeki inşaat kalemlerinin teorik yapım sırasını şöyle özetleyebiliriz:

-Hafriyat ve dolgu işleri,

-Kazıklar,

-Grobetonlar,

-Temel betonları,

-Altyapı boru ve kablolarının çekilmesi,

-Kalıcı iskele montajları

-Fabrikasyon boru parçalarının imalatı,

-Ana ekipman montajları,

-İskele üzeri boru montajları,

-İskele üzeri kablo tavası montajları,

-Ekipmanların borularla sisteme bağlanması,

-Kablo çekimleri,

-Elektrik pano bağlantıları,

-Hava soğutucularının montajı,

-Boruların çelik destek montajları,

-Binaların panellerle kapatılması,

-Vibrasyonlu ekipman montaj ve bağlantıları,

rin tamamlandığı bölümlerde boru ve tava montajları başladı. Bu arada binaların ve ekipmanların temellerine de başlanmıştı. Ama çoğu yerde çelik malzemenin şantiyeye gelmesini bekliyorduk. Ayrıca gelen çeliğin proje yanlışlarını düzeltmek için de çok zaman kaybediyorduk.

167

1999

-Boru basınç testleri,

-Enstrüman montaj ve bağlantıları,

-Ekipman ve boru izolasyonları,

-Çelik yangın sıvaları,

-Bina içi işler,

-Yol ve kaplamaları,

-Ekipman ve vibrasyonlu ekipman testleri,

-Sistem testleri,

-Merdiven ve platformlar,

-Teslim,

-Devreye alma,

Program ve acil ihtiyaçlar nedeniyle bu sıralarda değişiklikler olabilir. Ama genelde takip edilmeye çalışılan sıra budur.

Temmuz ayında malzeme akışı düzene girdi. Debottlenecking Proje-sinde, işverenin daha evvel çeşitli nedenlerle satın aldığı, tesis dışındaki büyük ambarlarda tutulan birçok ekipmanı test ederek kullanmıştık. Train 5 Projesinde de geriye kalanların çoğu aynı şekilde kullanıldı. Sahada İb-rahim Karaağaç ve ofiste Tayfun Tanlak, Bechtel elemanlarıyla iyi bir ekip oldular, diğer arkadaşlarla beraber işi gayet iyi götürüyorlardı. Ben ayda bir Tengiz ve Aktau’ya gidiyor, projeyi çok yakından takip ediyordum.

Alınan yeni projeler ve mevcut OM işleriyle projelerimiz artmıştı. Tengiz’de kamp, yemek, ambar, atölye gibi destek işleri bir çatı altında toplayarak, merkezi bir grup kurmaya karar verdik. Bu grubun görevi, projelerin ihtiyacına göre elimizdeki kamp, ofis, ambar ve ekipmanları talep doğrultusunda planlı bir şekilde organize ederek, mevcut proje-lere daha iyi ve ucuz hizmet vermekti. Böylece proje yönetimlerinin bu konularda vakit kaybetmeden proje bünyesindeki işlere yoğunlaşmasını

168

1999

ve ucuz hizmet almasını sağlamaktı. Bu işin başına bir müdür atamamız gerekiyordu. OM Proje Müdürü Jack Sheehan aynı zamanda bu işin de proje müdürü oldu.

Birkaç senelik birlikte çalışmanın ardından Bechtel ve çalışanlarından öğrendiğim en önemli şey, insan sağlığı ve emniyet konusunu bilinçli bir davranış olmaktan çıkarıp, içgüdüsel bir refleks haline getirmek için uygulanan telkin yöntemiydi. Önceleri, her toplantı ve konuşmada önce emniyet konusuna yer verilmesini ve deneyimlerinin anlatılmasını yadır-gamış, hatta kızmıştım. Ama amaçlarının, bunu bir refleks davranış haline getirmek için şartlandırma olduğunu anladığımda, üzerinde çok düşün-düm. Uygulamanın gerekliliği ve doğruluğu konusunda onlarla tamamen aynı düşünceye geldim. Emekli bir general olan Jack’le sohbet ederken bu konu üzerinde de çok konuşmuştuk. Kendisi bunun aynı zamanda asker yetiştirirken uygulanan bir yöntem olduğunu söylemişti.

Train 5 Projesinde çalışan sayısı 1999 yılında en yüksek seviyesine ulaştı, gayet iyi bir ilerleme kaydetti. Rack’lar ve üzerindeki imalatlar ya-pılırken, ekipman montajlarıyla onların boru ve elektrik bağlantıları, boru testleri, ardından izolasyon işleri yapılmaya başladı. Spool imalatları İn-giltere’de yapılmıştı. Yüksek sayıda imalat istendiği gibi gelmediği ya da geç geldiği için çok sayıda imalatı şantiyede tadil etmek ya da yeni-den yapmak zorunda kaldık. Bu tesislerin inşaatında, genelde mekanik tamamlama testleri, pano bağlantıları, pompalardaki vibrasyon ayarları, sistem testleri ve teslimler çok uzun sürüyordu. Nitekim bu projede de öyle oldu. Yıl sonuna doğru bütçenin aşılacağı ve maliyetin fizibilite ra-porundakinden yüzde 40 fazla olacağı ortaya çıktı. Yine işverenin ikna edilmesi gerekiyordu. Debottlenecking Projesinde olduğu gibi ikna ekibi kuruldu. Soru-cevap çalışmaları yapıldı. Toplantılar bu sefer daha uzun süreye yayıldı. Sorunlar Debottlenecking Projesiyle aynıydı. Daha fazla sorgulama oldu, bizim malzemeyle, mühendislik ve montaj maliyetleri-mizin yüksek olduğunu gösterdiler. Sonunda anlaştık, ama ikramiye ala-madık sadece kâr kısmını ödediler.

169

1999

Bu projedeki önemli problemimiz kaynakçı, borucu kalitesi ve verim-liliğinin düşük olmasıydı. Borucular ve yardımcıları projeye uygun olarak boruları monte eden, kaynak öncesi konumuna göre sabitleyen, izomet-riden anlayan ekiplerdi. Bu ekiplerin hazırladığı boruların kaynaklarını da kaç kat kaynak yapılacaksa kaynakçılar yapar ve destekleri de kaynak-layarak, sabitleyip, geçici destekleri kaldırırlar. Tüm bu işlerin çelikten yüksek bir platformda yapılması, boruların şekli ve ağırlığı, taşımada kar-şılaşılan zorluklar, spool imalatlarındaki yanlışlar ve yanlış parçaların ge-tirilmesi gibi sebeplerden dolayı birçok problem yaşandı. Planlanandan daha fazla işçilik/saat harcandı. Bu, genellikle karşılaşılan bir problemdir, ama ustalar iyi ve işine bağlı, ekiplerini iyi yöneten ekip başları olursa verimlilik birdenbire artar. Bu projede bu kalitede adamlar çok değildi ve zorlandık. Çelik imalatları yapan yerel firmalar çok fazla yanlış yaptığı için adeta sahada çelikleri kesip yeniden imal ettik. Kablo sonlandırmasın-da, yani panolara bağlantıda Macar elektrikçilerin bizimkilerden çok çok daha iyi olduğunu gördük.

Train 5

170

Şantiyeci 2000

2000 yılı başlangıcında bilgisayar sistemlerinde olabilecek problem-lere karşı ciddi planlar ve bunların uygulamaları başladı. Y2K dedikleri bu problem konusunda genel kanı bir şey olmaz şeklinde olsa bile her ihti-male karşı diye Bechtel ve onun teknoloji firmaları çok sayıda uzman ve uygulama göndererek sistemlerde değişiklikler yaptılar. O tarihlerde bu konuda aldığım e-posta sayısı bana bir rekor olarak gözükmüştü. Fakat korkulan olmadı. Aldığımız tedbirler yüzünden mi, yoksa zaten düşünül-düğü gibi bir problem yok muydu, bilemiyorum. Korkulu rüya görmek-tense uyanık kaldık ve sonucunu aldık.

Proje 12 Gaz ve Petrol Üretim Tesisi İnşaatı

Train 5 Projesinin sonbaharda tamamlanması neredeyse kesinleşmişti. Projede bütçe aşım konusu, açıklamalarımıza hak verdikleri için kapan-mış ve olumsuzluklar ortadan kalktığı gibi, tesisin beklenen kapasitenin üzerinde bir üretim yapabileceği anlaşıldığından bizi çok takdir etmişler-di. Bu takdir, mukavelede öngörülen ikramiyeyi almamızı sağlamadı ama yeni bir proje olan Proje 12 işini bize vermelerini sağladı.

Proje 12, eski tesiste standartlara uygun LPG79 üretimi yapmak ve yeni tesise ilaveler yaparak ilk planlamada Proje 11 yani 11 milyon ton olan üretimin, 12 milyon tona çıkarılması için yapılacak işleri kapsıyordu. Train 5 Projesi, metan ve LPG ayrıştırılması için eski tesiste bulunan üçüncü ve dördüncü üretim hatlarındaki üniteleri kullandığı için, bu proje yoğun-luklu olarak eski tesisin içinde yapılan ilave ve değişiklikleri kapsıyordu. Bunlara ilave olarak, kapasite artışı için stoklama tanklarına ve pompa istasyonlarına ilave işler de yapmak gerekiyordu. Biz Train 5 Projesini ya-parken, Chevron bu işin mühendisliğini ve ana satın almalarını Fluor ve Parsons firmalarına yaptırmıştı. Train 5 Projesinin devreye alınması için bu değişikliklerin tamamlanması gerektiğinden tank ve pompa istasyonu işlerini ayırdılar, götürü bedelle ihale ettiler. Onu da biz kazandık ve ilk

79 LPG:Sıvılaştırılmışpropanvebütandanoluşanpetrolgazı

171

Şantiyeci 2000

önce ona başladık. Train 5 Projesindeki başarımız ve verdiğimiz teklifin diğerlerinden daha ucuz olmasının yanı sıra kalan ekiplerimizle işi çabuk yapabileceğimizi düşündükleri için mukaveleyi bizimle yaptılar. Arka-sından, mühendislik ve satın alma işlerinin inşaata başlanmasına uygun duruma gelmesiyle eski tesisteki montajlar başladı. İlave temel, kalıcı is-kele, boru, elektrik ve ekipman montajları yapıldıktan sonra yine kısıtlı sürelerle üretim durdu ve bağlantıları yaptık. Bu projenin Debottlenec-king ve Train 5 Projeleriyle aynı bazda yapılan mukavelesi vardı ve işi za-manında tamamlayarak ikramiye ve kârımızı eksiksiz aldık. Bu projelerin hepsi 2000 yılının üçüncü çeyreğinde tamamlandı ve tesis üretime baş-ladı. Projelendirme, bakım ve işletmenin çok iyi yapılmasıyla tesisin 12 değil, 13 hatta 13,5 milyon ton ürettiğini öğrendik ve çok mutlu olduk.

Kazakistan’da 1999 yılı sonlarında, yerel firmalarla ortaklık kurma veya yerel firma olma konusunda artan baskılar karşısında, daha evvel karar verdiğimiz gibi Bechtel’le bir Kazak şirketi kuruluşu için işlemleri başlat-tık. Firmanın adı hepimizin birlikte seçtiği, güvenilir inşaat anlamına ge-len “Senimdi Kurylys”, kısaca SK oldu. Tengiz’de yerleşik NSS firmasını da ortak olarak alıp, Tengiz ikinci jenerasyon projeleri ihalelerine böyle bir organizasyonla girmenin doğru olacağına karar verdik. İstanbul’daki hukuk ve finans bölümleri, şantiye yönetimi ve Bechtel merkez ofisi bu konuda hem Kazak hem de batılı danışman firmalarla beraber kuruluş evraklarını hazırladı ve gerekli başvuruları yaptı. Süreç bayağı uzundu, sonunda 2000 yılı yaz aylarında kuruluş çalışmaları tamamlandı. SK res-men kurulmuş oldu. Bu şirketi kurduğumuza dair bilgi vermek için TCO genel müdürüyle Atrau’daki ana binalarında, bizim üst düzey yöneticiler-le toplantı ayarlandı.

Sinan ile Gerginlik

Sinan Tara bu toplantı için Atrau’ya geldi. Jack ve ben Tengiz’deydik ve oradan Atrau’ya geçtik. Sinan bu gezisi boyunca bana çok soğuk ve mesafeli davrandı. Atrau’daki ofiste, bir süre aramızda gelişmeleri konuş-

172

2000

tuk. TCO’ya gitme vakti geldiğinde toplantıya sadece Jack ve kendisinin gideceğini söyledi. Buna hiçbir anlam veremedim ama bir şey söyleme-dim. Ben kendi ofisimizde kaldım ve onlar toplantıya katıldılar. İstanbul’a beraber dönecektik ve birlikte uçağa gittik. Yolculuk boyunca benim-le neredeyse hiç konuşmadı. Yirmi senelik arkadaşlığımız süresince hiç böyle bir durumla karşılaşmadığım gibi, buna sebep olacak bir olay da olmamıştı. Sorumlusu olduğum Kazakistan işlerinde bir sorun yoktu. Ara-mızda bir problem olmamıştı. Hiçbir anlam veremedim. Uçuştan sonra ayrılırken bu soğukluk devam etti.

Kafam karışık bir şekilde eve döndüm. Ertesi gün ve daha sonraki birkaç gün işe gitmedim. Daha sonra aradım, kendisiyle konuşmak için randevu istedim. Sesi gayet samimiydi, ne zaman istersem gelebilece-ğimi söyledi. Gitmeden önce, Bebek sahilinde bir bankta oturup, denizi seyrederken 20 seneden fazladır çalıştığım şirketten o gün ayrılabilece-ğimi, ama bunun sebebinin ne olduğunu bilmediğimi düşündüm.

Sinan birinci binadaki odasını tadil ettirdiği için o zaman ikinci binada bir ofiste çalışıyordu. Beni gayet samimi ve gülerek karşıladı. Sanki hiç-bir şey olmamış gibi davranıyordu. Havadan sudan konuşurken, benim işe gitmediğinden haberi olmadığını anladım. Benim ofisim birinci bina-daydı ve sormazsa bilemezdi. Anlaşılan sormamıştı. Konuya doğrudan Atrau’da niye bana soğuk ve ters davrandığını sorarak girdim. Hiç renk vermedi ve öyle bir şey olmadığını söyledi. Üsteleyince, bunun benimle ve Kazakistan’la ilgili olmayan problemlerden kaynaklandığını söyledi. Beni, işi bırakmayı düşünecek kadar rencide eden davranışlarının ben-den kaynaklanmayan bir sebepten olacağına inanmadığımı söyledim. Ama tüm ısrarlarıma rağmen sadece böyle şeyler düşünmemem ve işime odaklanmam için ısrar etti.

Hâlâ bunun sebebini öğrenemedim. Ara sıra sohbet sırasında hatırlat-tığımda ya “önemli değildi” ya da “hatırlamıyorum” dedi.

Belki bir gün hatırlar ve öğrenirim ama ben ayrılmanın eşiğinden dön-müştüm. Ayrılmanın sonuçlarını yaşamadan bilmek imkânsız. Sadece

173

Şantiyeci 2000

tahmin edebilirim. Benim tahminim, başka şirketlerde de çalışıp başarılı olurdum, ama bu kadar mutlu olamazdım.

Galatasaray’ın UEFA Şampiyonluğu

2000 yılı mayıs ayında Kopenhag’da yapılan final karşılaşmasında İngiliz Kulübü Arsenal’i penaltılarla yenen Galatasaray UEFA şampiyonu oldu. Candan, Gökcan ve ben takımımız ve Türkiye için çok önemli olan o gün-de oradaydık. Daha sonra Real Madrid’i yenerek UEFA Süper Kupası’nı aldık.

İkinci Jenerasyon Gaz ve Petrol Üretim Tesisleri İnşaatı, Kazakistan

Aktau Limanı, Train 5 ve Proje 12 tamamlanmış OM projelerine bağlı altyapı işleri yapılıyor, biz de teklif veriyor, aldıklarımızı yapıyor, ortalama 600-700 kişi çalıştırarak Kazakistan’daki varlığımızı devam ettiriyorduk.

2001 yılında Tengiz’de İkinci Jenerasyon Tesislerle ilgili mühendislik ve malzeme satın alma işine teklif verdik ama başarılı olamadık. Parsons ve Flour Daniel firmalarının ortaklığı daha iyi bir teklif vererek mukaveleyi imzaladı. Bu ortaklık yeni projelerinde yerli malzeme ve firmalara ağırlık vermeye başladı. Bu konuda gördüğüm en abartılı şey ise, hepsinin ta-nıtım kartlarının altında, “Bu kartlar Kazakistan’da basılmıştır” ibaresinin yazılı olmasıydı.

İkinci Jenerasyon Tesisleri, Tengiz petrol sahasında üretimi senede 25 milyon tona çıkarmak için yapılıyordu. Bu iş, ilave kuyular açılması, bu ku-yular etrafındaki altyapı işleri, kuyulardan petrolü üretim tesisine taşıyan boru hatları, ham petrol arıtma ve gaz üretim ve ayrıştırma tesisi, elektrik santralı, sülfür işleme tesisi, kuyuların verimini artırmak için tesisten çıkan

174

2001-03

atık gazı tekrar kuyulara basan yüksek basınçlı bir kompresör tesisi ve bu gazı kuyulara taşıyan boru hatlarını kapsıyordu.

Mühendislik ve satın alma ihalesini kaybetmek moralimizi bozmuştu, ama önümüzde proje ve satın almadan sonra yapılacak inşaat işleri vardı. Bunlar bizi motive etmek için yeterince büyük işlerdi. 2002 yılı için öngör-dükleri ihale paketleri genellikle kazı, dolgu ve kazık işleriydi. Kompresör tesisi ve ham petrol arıtma tesisi kazı dolgu işleri için yaptıkları ihalelerde en düşük teklifi veren biz olduk ve mukaveleleri imzalayarak işe başladık. Kazık işlerinin tamamını Danimarkalı bir firma aldı. Tüm kazıkları yazın, üç ayda yapmak üzere anlaştılar. Kamp ve yemek hizmetlerinin sağlanması-nı bizim mukaveleye koydular.

2001 yılı bahar aylarında birlikte çalıştığımız Yönetim Kurulu Üyesi Serdar Angın şirketten ayrıldı. Onun yerine yine Yönetim Kurulu Üyemiz Mehmet Draz’la çalışmaya başladık. İkinci Jenerasyon mukavelelerimize 2002 yılı sonbaharında başladık. Ancak 2003 Mayıs ayında yatırım kararı-nı tekrar gözden geçireceğiz, diyerek işleri durdurdular. Ama iki ay sonra karar tekrar onaylandı deyip başlattılar. Yeni ihaleleri de düşünerek bu işlere yeniden başladığımızda yüklü bir ekipman satın alması gerçekleş-tirdik.

Tengiz ana paketleri içinde petrol arıtma ve gaz ayrıştırma, elektrik santralı, sülfür düzenleme ve gaz enjeksiyon işleri diye dört paket vardı. Başta, her birini ayrı müteahhite vereceğiz diyorlardı. Bu, işleri ebat ve parasal büyüklük bakımından küçülttüğü için ihaleye girecek firma sayı-sını artırarak bir yandan rekabeti zorlaştırıyor, öte yandan daha çok ve büyük iş yapmak istediğimiz için iş yoğunluğunu artırıyordu. Dört ayrı paket için daha çok çalışıp, hepsi için ayrı ayrı toplantılara gitmek ve ayrı ayrı teklif paketleri için çalışmak zorunda kalıyorduk. Ancak işveren veli-nimetimizdi, dolayısıyla hepsini sineye çekip, işlere dört elle sarıldık. On beş, yirmi gün arayla Haziran ve Temmuz 2003 tarihlerinde tekliflerimizi verdik.

175

Teklif Dosyası

Teklif dosyası nedir ve nasıl hazırlanır, kısaca anlatmaya çalışacağım. Her teklifte aşağı yukarı, şu ana bölümler yer alır:

1) Teklif hazırlayan firmalara teklifi nasıl hazırlayacak ve sunacak-larını tarif eden talimatlar bölümü,

2) Projeler,

3) Fiyat tabloları,

4) Her bir iş kalemindeki fiyatın nasıl ve neye göre hazırlanaca-ğını anlatan fiyat tarifleri,

5) İşin nasıl yapılacağı anlatılırken dikkat edilecek ve mutlaka uygulanması gereken konular,

6) Genel mukavele şartları,

7) Özel mukavele şartları,

8) Çalışanların emniyeti için alınması gereken asgari tedbirlerin tarifi,

9) Kalite için dikkat edilecek hususlar ve gerekli testler,

10) Teknik Şartname,

Birinci bölümde, işin geniş bir tarifi, teklif dosyasında olması gereken evraklar, işin yapılacağı ülkede dikkat edilmesi gereken uygulamalar, avans ve teminat miktarları, ödemelerin nasıl ve ne zaman yapılacağı, evrakların hangi düzen ve detayda hazırlanması gerektiği konusunda açıklamalar vardır.

İkinci bölümde, teklif verilmesi için yeterli detayda projeler yer alır.

Üçüncü bölümde, fiyatların hangi detayda verileceğini belirten iş ka-lemleri ve bunların hangi detayda ayrıştırılacağını (malzeme, işçilik, ekipman gibi) gösteren tablolar vardır. Bu tablolar genellikle elektronik

176

ortamda ve özel bilgisayar programları olarak verilir. Genelde, miktar-lar işveren tarafından hesaplanarak bu tablolara girilmiştir. Ancak, ba-zen bu miktarların hesabı da istenebilir.

Dördüncü bölümde, hangi iş kaleminde fiyatı hazırlarken, nelerin fiya-tın içine konması gerektiğini ve bu kalemde ne tür işler yapılacağını anlatan fiyat tarifleri bulunur.

Beşinci bölümde, teknik bilgi ve becerinin puanlanması için; beton, çelik, ekipman montajı, borulama, mekanik, elektrik ve mimari işlerin nasıl yapılacağının detaylı olarak anlatılması istenir. Bu bölümde ge-nellikle detaylı bir iş programı, ekipman parkı, direkt1 ve indirekt işçi2 sayıları, kritik iş kalemlerinin üstesinden nasıl gelineceğinin anlatılması istenir. Bu işleri yaparken kullanılacak organizasyon şeması ve anahtar görevlerdeki kişilerin özgeçmişleri istenir.

Altıncı bölümde, mukavelenin genel şartları, işverenin kendi hazırladığı bir mukavele veya uluslararası kabul görmüş FIDIC3 gibi standart mu-kavele olabilir.

Yedinci bölümde, özel mukavele şartlarında ise, eğer standart bir mu-kavele isteniyorsa, bunda projenin kendine özel şartları için gereken ilaveler vardır.

Sekizinci bölümde, sahada iş yaparken uyulması gereken sağlık ve em-niyet şartlarının detaylı tarifi yer alır.

Dokuzuncu bölüm, kalite kontrol planını yaparken uyulması gereken şartlar ve yapılması gereken testlerle ilgili detayları kapsar.

1 Direktişçi:Üretimedoğrudankatkısıolanişçi2 İndirektişçi:Üretimedolaylıkatkısıolanişçi3 FIDIC:İsviçre’demüşavirmühendislertarafındankurulmuştüzelkişiliği

olansözleşmelervesözleşmestandartlarıüretenbirkuruluş

177

Onuncu bölüm, işin yapılması için gereken teknik şartları belirleyen, genelde uluslararası ASTM4, DIN5, BS6 gibi standart şartnamelerin işa-ret edildiği ve özel ilavelerin konulduğu bir bölümdür.

Ekibin içinde yapılan iş bölümüne göre, herkesin kendisiyle ilgili bö-lümleri ve o bölümlerde işaret edilen diğer bölümleri de çok iyi okuyup anlaması gerekir. Seçilen bir grup, proje mahalline giderek yeri görür. Malzeme, işçi ve ekipman temini ve taşıma için araştırma yapılır. Yö-reden ve ülkeden temin edilecekler ile dışarıdan gelecek malzemeler konusunda bir rapor hazırlanır. Bölgeden temin edilen fiyatlar bu ra-porda yer alır.

Disiplinler, proje, fiyat , malzeme tariflerini dikkate alarak fiyat toplar. En uygun fiyat ve özelliklerde malzemeler seçilir ve bu fiyatlar tablola-ra girilir. Geçmiş tecrübe ve kayıtlardan hangi iş kaleminin kaç adam/saatte yapılabileceği yine tablolara işlenir. Taşeronlarla yapılacak işler tespit edilir, fiyatları alınır ve tablolara girilir.

Planlamacı grup detaylı iş programını yapar ve disiplinlerle üzerinden geçerek en uygun ve doğru hale getirir.

Hesaplanan toplam direkt saat iş programına göre haftalar veya aylar arasında dağıtılır. Teknik ve idari yönetimle, indirekt işçilerin bir plan-laması yapılır, programa göre dağıtılır ve her ay şantiyede kaç kişinin çalışacağı ortaya çıkar. Bunlara göre kamp, yemek, seyahat maliyetleri çıkarılır.

Teknik ekip, işin nasıl yapılacağıyla ilgili metot ve ekipmanları seçer. Yeni alınacak, mevcutlardan kullanılacak veya kiralanacak ekipmanlar tespit edilir. Bunların satın alma, amortisman7, kira, yakıt, yedek parça, operatör, mobilizasyon ve demobilizasyon maliyetleri hesaplanır. Tek-

4 ASTM:Amerikaninşaatstandartları5 DIN:Almaninşaatstandartları6 BS:İngilizinşaatstandartları7 Amortisman:Ekipmanlarınyıllıkaşınmaveyıpranmaoranı

178

nik ekip, teklif talimatnamesine göre tespit ettikleri metotları anlatan metinleri yazar.

Çalıştırılacak işçi ve yönetim kadrosunun milliyetlerine ve aylık çalışma saatlerine göre maliyetleri hesaplanır. Bütün bilgiler maliyet ekibinde toplanır.

Her iş kaleminin direkt işçilik saati, işçilik maliyeti ve taşeron maliyeti tabloya girilir. İndirekt işçiler, yönetim ve idari kadro, kamp, yemek, seyahat, teminat mektubu8, merkez masrafları indirekt maliyetler bö-lümünde toplanır. Bunların toplam maliyetleri her bir kalemdeki direkt işçilik saatlerine göre dağıtılır.

Bazı projelerde indirekt ve zamana bağlı maliyetler için götürü bir top-lam fiyat, direkt maliyetlerin ise iş kalemlerine göre dağılımı istenir.

Mukavele şartlarıyla ilgili çalışan grup, mukaveleyi gayet iyi okuyup an-lar. Müteahhitin sorumluluk limiti, sigorta şartları, direkt zararların neler olabileceği incelenir. FIDIC mukavelelerindeki genel şartlardan daha fazla sorumluluk gerektiriyorsa, bunları mukavelede istenmesi gereken değişiklikler olarak yazar. Dolaylı zararlardan sorumluluk almamak çok gerekli ve önemlidir. Bunlar kesinlikle tarafların kendi sorumluluğun-da olmalıdır. Ara teslimler varsa, bunların gecikme cezalarının miktarı çok önemlidir. Ara teslimlerde ceza olmaması en iyisidir. İstihkaklarda işin sonunda ödenmek üzere tutulan paralar varsa, bunların uygun bir miktar olması ve hatta tamamının bir teminat mektubu karşılığı kesil-memesini talep etmek, projenin nakit akışı için çok önemlidir. Yapım garantisi mektubu kısa süreli işlerde yüzde 10, uzun sürelilerde yüzde 5 mertebesinde olmalıdır. Yapılan nakit akışına uygun bir avans olmalı, yoksa talep edilmelidir.

8 Teminatmektubu:Sözleşmeiletaahhütedilenteslimatınyapılmamasıdurumundabankanınbunuödeyeceğinigösterenyazılıbelge

179

Sigortacılar, istenen sigortaların şartlarına ve standart poliçelerine uygunluğuna bakmalı, değişen şartlar varsa bunlara teklifte değişik-lik önerilmeli veya ilave maliyetleri teklif fiyatına eklenmelidir. Sahada çalışanlar için sağlık ve emniyet şartlarına uygunluk çok önemlidir. İşve-renler genellikle tecrübelerine bağlı olduğu için koydukları şartlardan vazgeçmezler. Bu şartlar şirketin uyguladığı yöntemlere ilave maliyet getiriyorsa bunları verilen fiyatta dikkate almak gerekir.

Kalite için istenen organizasyon, testler ve kontroller çok değişken ola-bilir. Bunların içinde, standart kalite planından farklılık varsa, ilave ma-liyetler muhakkak dikkate alınmalıdır.

Teknik şartnameler için genellikle bir batı ülkesi standartlarına ya da Rusya veya eski bir Sovyet Cumhuriyeti söz konusuysa, SNIP ve GOST gibi Rus şartnamelerine uygunluk istenir. Bunlara ilaveler de yapılabilir. Bu bakımdan bu bölümün de dikkatle okunması ve ilave maliyetlerin fiyata eklenmesi gerekir.

Proje ekibinin çalışmalarıyla tüm maliyetlerin toplamı çıktıktan sonra şartlara göre öngörülemeyen masraflar, risk, merkez masrafları ve kâr için maliyet bir yüzdeyle artırılır ve teklif fiyatı belirlenir.

En son olarak ekip, onaylanan teklif fiyatını işverenin istediği şekilde tablolara dağıtır. Diğer tüm istenenler toplanır ve teklif ortaya çıkar. Son zamanlarda teklifler genellikle elektronik ortamda verildiği için işverenin internet sitesine yüklenir veya çok yüklü bir dosya değilse e-posta olarak gönderilir. Burada mega değil, giga byte’lar söz konu-sudur.

Proje inşaatının ilerleme ve maliyet kontrollerinin temeli yukarıda an-lattığım teklif dokümanlarıdır. Verdiğiniz teklif başarılı olup mukavele imzalandığında bunları dikkate alarak planlama ve maliyet takibini ya-parsınız.

Teklifle verdiğiniz ve mukavele imzalanmadan önce çeşitli değişiklik-ler yapılan iş programı planlamanıza baz olarak alınır. Mukavele imzası

180

aşamasında bazı iş kalemleri iptal edilip yenileri eklenebilir, işin yapım süresi değişebilir, işin başlangıç tarihi değişik sebeplerden gecikebilir. İşveren tüm bu değişikliklerin yapılıp mukavelenin ekine konmasını is-teyecektir. Mukavele imzalandıktan sonra bu program belki biraz daha detaylandırılarak kullanılır. Bu programlar elektronik ortamda yapılır ve genellikle Primavera, Microsoft Project gibi bilgisayar programları kul-lanılır.

İşverenler genellikle iş programında yer alan imalat kalemlerinin her birine bu işin yapılması için gerekli iş kaynaklarının (direkt işçiler, ekip-man, malzeme, indirekt işçiler) girilmesini ve buna göre ihtiyaç duyulan öz kaynakların tamamını görmeyi isteyebilir. Bu gibi detaylar genelde programın takibinde aksaklıklar yaratabilir. Örneğin, programın takibi sırasında direkt işçiler ve malzemelerin dağıtımı kolay ve pratik olarak yapılabilir. Ancak direkt ve indirekt ekipman, indirekt işçilik, yardımcı malzemeler, taşıma gibi kalemlerin detaylı bir şekilde, çok doğru dağı-tılması hayli zordur ve beklenen doğrulukta olmaz. Dolayısıyla maliyet-lere geçildiğinde müteahhitler genellikle kendi sistemlerini uygulama-ya koyarlar. İşverenler için ihtiyaç duyulan işçi, ekipman cins ve sayısıyla malzeme miktarları işin takibi için yeterli olsa da müteahhitlerin mali-yetlerini de doğru hesaplayabilmeleri gerekir.

Her iş kaleminde kullanılacak direkt işçilik saatlerinin toplam direkt işçi-lik saatlerine bölünmesiyle ortaya çıkan yüzde, o iş kaleminin işin top-lamındaki ağırlığını belirler. Bu ağırlık o kalemin yapılıp bitirilmesi için gereken süreye bölünerek aylık veya haftalık olarak yapılan işin bütün işe oranları tespit edilir. Bütün iş kalemlerinin alt toplamı aylık veya haftalık planlanan ilerleme yüzdesini belirler. Bu yüzde o kalemin met-rajına bölünerek yapılan her birim imalatın ilerlemeye etkisi belirlenir. Gerçekleşen imalatın planlanana oranı ise gerçekleşme yüzdesini gös-terir. Böylece programda ilerlemenizi planlanana göre kıyaslayabilir, durumunuzu görebilir, hangi kalemlerin ileri gittiğini veya geri kaldığını tespit ederek gerekli tedbirleri alırsınız.

181

Müteahhitlerin işin yapım maliyeti hesaplarında, teklif hesaplarındaki iş kalemleri disiplin bazında gruplara ayrılarak direkt malzeme maliyetleri için bir tablo yapılır. Bu tabloda, teklifte kullanılan malzeme maliyetleri her bir kalemin karşısına yazılır. Bunların toplamı direkt malzemenin planlanan maliyetini verir.

Taşeron kullanılıyorsa, seçilen taşeronların iş kalemlerine göre dağıtıl-mış fiyatları Taşeronlar başlığıyla düzenlenir.

Seçilen ekipmanların iş süresinde hangi ay veya haftalarda ve ne süre kullanılacağı belirlenerek bunların kullanılacağı sürelere düşen amor-tisman maliyetleri hesaplanır. Her ekipmanın çalışacağı sürede kullana-cağı mazot, yağ, filtre, yedek parça ve operatör, projeye getirilip geri götürme maliyetleri yazılır. Kiralık ekipmanlar varsa kira maliyetleri ve yukarıda yazılan işletme maliyetleri kiralık ekipmanların karşısına girilir. Böylece ekipman maliyetleri tablosu da hazırlanır. Ekipman bakım atöl-yesi işçilik, el aleti, sarf malzemeleri maliyetleri, direkt, indirekt işçiler ile teknik ve idari kadro bordro maliyetleri, kamp ve şantiye binaları ve mobilya satın alma, taşıma, kurma, altyapı ve işletme maliyetleri, indi-rekt maliyetlerden olan çalışanların yeme, içme, seyahat, vize, emniyet giysi ve aletleri, teminat mektubu ve banka masrafları gibi kalemler için de tablolar yapılır. Bu tablolardaki masrafların toplamı projenin müte-ahhide maliyetini verir. Bütün bu tablolar birleştirilir, masraflar aylara göre dağıtılır. Planlamada aylık yapılan işlere göre istihkaklar belirlen-diği için aylık nakit akış tablosu da çıkarılır. Bütün bunlar teklif rakamları olduğu için inşaatın gidişatına göre değişebilir. Bundan dolayı her üç ayda bir bu maliyetler güncellenir. Her güncellemeye bir revizyon nu-marası verilir.

Teklif bütçesinden son revizyona kadar her değişiklik şirketin muha-sebe ve finans bölümleri ve üst yönetimine dağıtılarak gidişata göre toplantılar yapılıp değerlendirilir. Böylece hem şirket hem de şantiye yönetimi projenin gidişatı konusunda her bakımdan bilgi sahibi olarak gerekli tedbirleri zamanında alabilir.

182

2003

Deniz İlkokula Başlıyor

Tengiz ve adalardaki inşaat ve teklif işleri vaktin nasıl geçtiğini anlamama fırsat vermiyordu. Bu arada kızım Deniz altı yaşına gelmiş, okul telaşı başlamıştı. Enka okulları bir seçenekti, ama evimize çok uzak olduğu için hayatı yollarda geçecekti. Gökcan, Koç Lisesine devam ettiği için Avrupa tarafına taşınmak da bizim için seçenek olamazdı. Koç Okulları kurasına girecek, adı çıkarsa oraya, çıkmazsa Anadolu yakasındaki iyi okullardan birine verecektik. Kurada çıkmazsa hangi okula gidebileceğini araştırma-ya başladık. Deniz kura çekilişinde Koç Okullarına giremedi. 2002 son-baharında, araştırmalarımız sonucu Deniz’i Çekmeköy’deki Özel Sezin İl-köğretim Okuluna kaydettirdik. Yeni ve maksada göre inşa edilmiş güzel bir binada hizmet veriyorlardı. Öğretmeni hakkında da değişik yerlerden olumlu görüşler almıştık. Deniz o sene ikinci sınıfa başarıyla geçti. Ayrıca, öğretmeninin katkısı ve annesinin onu haftada dört saat özel kurslara gö-türmesi sonucu Koç İlköğretim Okulu ara sınıf sınavını kazandı. Oğlumuz ve kızımız artık aynı ve evimize yakın bir okula gidiyorlardı.

Satılmış’ın vefatından sonra evimizle ilgilenecek bir aile bulmak çok zor oldu. Ya bizden kaynaklanan sebepler ya da işe aldıklarımızla uyum sağ-layamadığımız için yaklaşık üç sene birçok değişik aile denedik. Sonunda Moldova’lı, Gagavuz Türk’ü bir aile; İvan ve Fedora imdadımıza yetişti ve işler yavaş yavaş bir düzene girdi. Türk, Türkmen, Moldovalı, Özbek her ulustan aileler denemiştik ama olmamıştı. Sık sık Atrau, Aktau ve Londra seyahatlerim olduğu için bu sıkıntıları çoğunlukla Candan ve çocuklar yaşamış, bunun rahatsızlığı da olduğu gibi bana çökmüştü. Sonunda kar-gaşa bitti ve iyi bir düzen tekrar kuruldu. Uzun süredir ilk defa o yıl, ak-lımız evde kalmadan çıktığımız mavi yolculuk bize daha bir keyifli geldi.

Bu çok sıkıntılı bir süreçti ve sona ermesi benim motivasyonumu da ar-tırdı.

183

2003

Tengiz’de verdiğimiz teklif paketleri üzerinde görüşmeler temmuz ayında başladı. Her teklif veren firma ile tek tek görüşerek, teknik, muka-vele ve fiyat olarak tekliflerinin üzerinden gittiler. Daha sonra her pakette iki firma bıraktılar. Sonra toplam firma sayısı dört pakette üçe düştü. Üç paketi bizimle, sadece sülfür paketini başka firmalarla görüştüler. So-nunda bizimle görüştükleri üç paketi birleştirip, birtakım değişikliklerle bizden tekrar fiyat aldılar. Yeni fiyatlara bakarken, spool fabrikasyonunu Tengiz’de nasıl yapacağımızı, nerede yapacağımızı anlatmak için teknik gruplarıyla Tengiz’e gittik. Ortağımız olan NSS firmasının tesislerini ge-liştirerek, yerel içeriği artıracağımızı anlattığımız için ilk önce oraları gez-diler. Ama pek memnun kalmamışlardı. Hemen Çimtaş’la bizim tesislerin içindeki büyük atölye binası ve eklentileriyle bir alternatif sunduk. Bu arada zaten NSS firması tesislerinin kullanımına kabul edilemez şartlar getirdi. Bu durum NSS’yle düşündüğümüz ortaklığın başlamadan bitme-sine sebep oldu. Teknik heyet bizim yeni planı çok beğendi ve tek şart olarak bu işi Çimtaş vasıtasıyla yapmamızı istediler. Akabinde, daha evvel de ziyaret ettikleri Çimtaş spool fabrikasyon tesislerine tekrar gidip daha dikkatle baktılar. Sonuç olumlu gibiydi. Bizi tekrar Londra’ya çağırdılar. On gün kadar ben, Hakan Kozan ve ekip değişen fiyatlar ve spool fab-rikasyon üzerinde gündüzleri onlarla, geceleri kendi aramızda çalıştık. Yorucu toplantılar dizisi sonunda, işi bize vereceklerini söylediler. Bu ara-da, Bechtel yöneticisi Andrey Polunin, ayrı bir ekiple mukavele şartlarını konuştu ve anlaştılar.

Bu görüşmeler aralık ayına kadar sürdü. Her şey hazırlandı, mukavele son haline getirildi ve iş imzaya kaldı. Biz mukaveleyi imzalayıp onlara gönderdik. Bu, değişik kademelerde onay alınacağı için uzun bir süreçti, dolayısıyla yorulan herkes tatile gitti.

184

2003

Kaliforniya Gezisi

2003 Aralık ayında Candan ve çocukları alıp ben de Kaliforniya’ya gittim. Hem çocuklara oradaki Disneyland’i göstermek hem de iklimin bahar havasında olmasından faydalanarak San Francisco’dan başlayıp, arabay-la güneye doğru giderek o kıyıları görmek için iyi bir zamandı.

San Francisco’da tramvayla şehri gezdik, müze ve konserlere gittik. Değişik ülkelerin mutfaklarından yemekler yedik. Bir minivan kiraladık, sahilden Los Angeles’a giderken fok balıklarının ve penguenlerin top-landıkları yerlerde mola verdik, aralarında yürüyüp çocuklarla fotoğraflar çektirdik. Onlar için unutulmaz bir deneyimdi. Çok güzel ve modern bir sahil kasabasında, güzel bir otelde kaldık. Okyanus manzarası harikaydı, orada dinlendiğimi hissettim.

Ertesi gün benzer manzaraları seyrederek Los Angeles’a vardık. Deniz ve Gökcan Disneyland’de çok eğlendiler, biz de onlarla beraber çocuklaş-tık. Film stüdyoları en hoşlandığımız kısım oldu. Film çekimlerini yaptık-ları stüdyolarda, canlı seyredebildiğiniz, gerçeğine uygun senaryolarla seyircilere kısa gösteriler sunuyorlardı. Karides ve ıstakoz yemekten bir hal olduk. Bu güzellikleri yaşarken TCO’nun mukaveleyi imzaladığı ha-beri geldi. Bu haberle son birkaç gün daha güzel geçti ve ocak ayının ilk haftasında İstanbul’a döndük.

Tatil dönüşü, Tengiz’deki yeni işlerle ilgili organizasyon çalışmalarına başladım. İbrahim Karaağaç ortak girişim organizasyonunun proje müdür yardımcısı, Hakan Kozan iç işler şefi, Alp Göl OM altında aldığımız işler, SK genel müdür yardımcılığı ve tüm SGP80 işlerinin merkez destek işlerini yapacaktı. Tecrübeli Enka ve Çimtaş çalışanı Ali Ergül Ağabeyimiz bo-rulama işlerine bakacak, onun yanında yine Çimtaş’tan yardımcıları ola-caktı. Bu projede, o güne kadar Tengiz’de yaptıklarımızdan farklı olarak

80 SGP(Second Generation Plant):İkinciJenerasyon(Nesil)Tesis

185

Şantiyeci 2004

rack’lar önceden dışarıda monte edilerek modül haline getirilecek, boru ve kablo tavası konulacak, hatta kabloları bile çekilip büyük vinçlerle kal-dırılarak temellerin üstüne, esas yerlerine konulacaktı. Biraz karışıktı, ama program bakımından önemli olduğunu biz de kabul etmek durumunday-dık. Bunun için de Çimtaş’ın çelik montaj ekibini kullanacaktık.

Yönetim Kurulu Üyesi Oluyorum

Bu safhada Yönetim Kurulu üyesi oldum. Kazakistan ve Romanya pro-jelerinden sorumlu olacak, ama Romanya Otoyol Projesi ana işim ola-caktı. Ben Romanya’dayken Mehmet Draz Ağabey’in Tengiz’deki işlerle daha yakından ilgileneceği ve benim de ona destek olacağım bir orga-nizasyon yapıldı. 2004 Nisan ayında Cluj şehrindeki ofisimize taşındım.

Tengiz’e Devam

Ağustos 2005’te Romanya’dan döndüğümde, Tengiz’de ciddi pro-je değişiklikleri yüzünden artan işlerle, malzeme ve proje teslimindeki gecikmeler yüzünden idareyle bazı anlaşmazlıklar çıkmış olduğunu gör-düm. Proje Müdür Yardımcısı Hakan Kozan’ın gayretleri ve Sinan Tara’nın desteğiyle yapılan görüşmeler anlaşmayla sonuçlanmıştı. İlave işçi, ekip-man ve mühendis takviyeleriyle işi hızlandırmıştık.

Proje akışı ve malzeme teslimleri düzene girdikçe, işler de programa göre yapılmaya başlanmıştı. Özellikle Çimtaş Genel Müdürü Asaf Yener spool imalat işini çok kaliteli ve zamanında yapabilmek için kimseye gü-venmemiş, Tengiz’e yerleşmiş, işi bizzat yönetiyordu. Çimtaş’ın Gemlik fabrikası kadar güzel ve düzenli bir tesis kurulmuş, oradakilerden daha yeni ve teknolojik açıdan daha üstün ekipmanlar getirilmişti. Otomatik kaynak makineleri düşündüğümüzden daha çok sayıda alınmış, kumlama ve boyama bölümleri ilk planladığımıza göre daha geniş ve kapasitesi yüksek olacak şekilde kurulmuştu. İşi alırken işverene verdiğimiz sözlerin tamamını tutmuş hatta daha fazlasını yerine getirmiştik, bunun için takdir

186

2004

ve iltifatlar alıyorduk. Aynı zamanda imalatları çok kaliteli ve süresinde yapıyorduk. İmalattan fabrika stok sahasına, oradan sahadaki stok alan-larına ve montaja giden spool’lar çok iyi organize ediliyordu. Kaynakların kalite kontrolü için yapılan her boru birleşim sayısının bir yüzdesi oranın-da eklerin röntgeni çekiliyordu. Böylece kaynak hataları tespit ediliyordu. Hataların da kabul edilebilir endüstri limitlerini geçmemesi gerekiyordu. Bu konuda kaynakçılarımız son derece başarılıydı.

Romanya dönüşü, Tengiz’e ilk gidişimde gerçekten çok etkilendim. Tabii, burada Çimtaş’ın payı büyüktü. Mukaveleden önce, işverene bu sözleri verirken ben dahil herkesin kafasında soru işaretleri vardı. Özellik-le Asaf’ın işin başında olması ve Vedat Mimaroğlu’nun katkıları, işi başka bir boyuta taşımıştı. İç işlerde Hakan, Saha Şefi İbrahim Karaağaç, Boru İşleri Şefi Ali Ergül ile yardımcıları Osman Karaosmanoğlu ve Orkun Sa-rısoy, Elektrik İşleri Şefi İlhan Hunca, Bechtel çalışanlarıyla çok uyumlu çalışıyor ve iyi iş yapıyorlardı.

Tabii ki hep olduğu gibi sorunlar da vardı. İşverenin isteğiyle gereğin-den fazla, yeterli vasıflarda olmayan yerel işçi çalıştırıyorduk. Yine işve-renin yerli firmaların tesislerinde eğitim aldırarak gönderdiği yerel işçiler beklenen randımanı gösteremiyorlardı. Chevron iş takip sistemine göre, iş paketleri denilen bölümlere proje ve malzemenin tamamı gelmeden uygulamaya başlamamıza müsaade edilmiyordu. Olağan malzeme ve proje gecikmeleri üzerine iyice plan yapamaz duruma geldik. Gecikme-ler ve buna bağlı olarak çözüm arayışları başladı.

SGP projesi dört ana tesisten oluşuyordu: Ham Petrol Üretim Tesisi, Gaz Üretim ve Ayrıştırma Tesisi, Sülfür Ayrıştırma Tesisi ve Enerji Üretim Tesisi. Sülfür tesisini Hintli Punj Lloyd firması, diğerlerinin inşaatını biz ya-pıyorduk. Bu tesisin en önemli özelliği genelde uygulanan yatay ve geniş bir alana yayılan bir tesis olarak değil, yukarıya doğru yükselen, dikey ve daha az alan kaplayan bir tesis olarak planlanmasıydı. Borular ve elektrik tesisatını taşıyan kalıcı iskeleler, önceden bölüm bölüm kenarda monte ediliyor, boru ve kablo tavaları yerleştiriliyor sonra yüksek kapasiteli bir vinçle kaldırılıp yerlerine konuyordu. Ardından, her bir parçanın diğer

187

2005

parçalarla çelik, boru ve tava bağlantıları yapıldıktan sonra kablolar çekil-meye başlanıyordu. Son olarak ilgili bölgedeki ekipmanların montajları yapılıyor, bağlantı boru ve kablo montajı başlıyordu. Daha sonra elektrik panoları konuluyor, kablo bağlantıları yapılıyor, borulara su doldurularak bölüm bölüm basınç testleri, kabloların akım testleri yapılıp, enstrüman-lar monte ediliyor ve ekipman testleri başlıyordu.

Enstrümanlar sistem kontrolü ve otomasyonu sağlamakta kullanılan çok önemli elemanlardır. Sistemdeki akış, ısı ve basınç farklarıyla seviye kontrolleri bunlar vasıtasıyla ölçülür, otomatik vanalara giden mesajlar bunlardan gelen veriler vasıtasıyla kontrol odalarından yönetilir. Sistemin doğru olarak çalışması enstrümanlardan gelen ölçümlere bağlıdır. Bu-nun için sahaya gelen enstrümanlar yerine konulmadan önce muhakkak ayarları kontrol edilir, düzeltilir. Buna enstrüman kalibrasyonu denir. Ens-trümanlarla zayıf akım kabloları bölgesel panolar ve toplama panolarıyla kontrol odasına ulaşır. Çok önemli ve hassas olarak yapılması gereken bir iştir.

Testler karmaşık, problem oldukça ilgili düzeltmelerin yapıldığı, uzun bir süre çok işçiyle az iş yapılan bir evreyi oluşturuyordu. Ekipmanlar de-ğişse bile her üç üretim tesisinde bu yöntemle işler yürüyor, testler ta-mamlandıkça boru boyaları bitiriliyor, izolasyon başlıyordu. Su, hava ve elektrik sağlayan altyapı tesisleri, yeraltı kanallarında döşenip dolguları yapıldıktan sonra saha düzenlemeleri, yollar, aydınlatma direkleri, kaldı-rımlar, kalıcı iskelelerin merdiven ve yürüme yolları, montajı tamamlana-rak teslime hazır hale getiriliyordu.

Bunlardan ayrı, uzak bir bölgede yaptığımız Gaz Enjeksiyon Tesisi, kullanılmayan gazın kuyulara geri basılmasıyla, rezervuar basıncını yük-selterek petrol üretimini artırmayı hedefleyen bir tesisti. Gelen gazı yük-sek basınçlara çıkararak kuyulara basan iki büyük kompresör, bu kompre-sörlere ana tesisten gereken gazı getiren borular, basınçlandırılmış gazı kuyulara taşıyan ve bir hayli kalın çeperli borular, tesisin çalışması için gerekli elektrik, su ve havanın dağıtımını sağlayan boru, kablo tavası ve ekipmanlardan oluşuyordu. Bu gaz enjeksiyon işi Kazakistan’da ilk defa

188

2006

Gökcan Liseyi Bitiriyor

2006 yılı haziran ayında evin bahçesindeki ıslak merdivenlerde kayıp düş-tüm ve iki bel omurumu kırdım. Florence Nightingale Hastanesinde Pro-fesör Azmi Hamzaoğlu, “Korse ve ilaçla bir süre tedavi etmeye çalışalım, olmazsa ameliyatla çözmek zorunda kalacağız,” dedi. Korse takıyordum, ama hareketlerim son derece yavaş ve ağrılı oluyordu. Seyahat etmek benim için adeta bir işkence haline gelmişti. Enka’nın özel uçağını kulla-nıyordum, ama yine de gerektiği kadar seyahat edemiyordum.

Gökcan haziran ayında liseyi bitirdi ve üniversite eğitimini Amerika’da almasına karar verdik. Endüstri tasarımcısı olmak istiyordu. Nisan ayında ailece Amerika’ya gidip, kabul gördüğü okulları dolaşarak karar vermeye çalıştık. Sonunda, New York’ta, Pratt Institute, School of Design’da karar kıldık ve kaydını yaptırdık. Okul ağustos ayında uyum eğitimleriyle baş-lıyordu.

Ağustos ayı başında, onu okula yerleştirmeye gittiğimizde Şarık Ağa-bey’in tavsiyesiyle Hospital of Special Surgery’ye gittim ve orada bu-gün bile en güvendiğim doktorum olan Joseph Lane beni muayene etti. Derhal beni ameliyata aldı, bir çeşit enjeksiyon metoduyla kırıklarımın

Karaçaganak’ta Bechtel tarafından projelendirilerek yapılmış ve başarılı olmuştu. Burada da montaj işleri yukarıdaki düzene göre yapılıyordu.

2006 yılı yaz başlarında malzeme ve proje gecikmeleri azalmış, işler bir plan dahilinde yapılabilir hale gelmişti. Ancak işveren yeni öncelikler tanımlamak istiyordu, tüm ünitelerdeki kaynakçıları çekip, tek bir ünitede (Ham Petrol Üretim Tesisi) yoğunlaştırmak, dolayısıyla petrol üretimine mümkün olan en kısa sürede başlamak istiyordu. Elbette bu talebi verimli bir şekilde karşılama olanağı yoktu. Çok fazla adam/saat harcıyorduk. Ça-lışan sayımız 6.000’i aşmıştı, ama karşılığını hakkedişe yansıtamıyorduk. İşveren çok olumlu davranarak birim fiyatlı mukavelemizi, maliyetin öden-diği “maliyet artı sabit kâr” diye tarif edilen mukavele şekline değiştirdi.

189

2006

aralarını doldurdu ve dondurdu. Bir gün evvel, iki büklüm girdiğim has-taneden ertesi gün dimdik ve ağrısız çıktım. Kemik erimesi bende ileri safhada olduğu için FDA* tarafından yeni kabul görmüş olan Forsteo adında bir ilaca başlattı. Hayat boyu bir kez uygulanabilen bu ilaç teda-visi için iki sene her gün kendime iğne yapmak zorundaydım. Çok iyi ve sağlıklı olarak İstanbul’a döndüm.

Dönerken tek üzüntüm, Gökcan artık üniversite öğrencisi olmuş ve kendi yaşamını kurmanın ilk adımını atmıştı. Kendi hayatımdan bildiğim gibi üniversiteye başladıktan sonra artık bizim evimizde kalıcı olmayacak, öğrenciliği bitince iş hayatıyla kendi düzenini kuracaktı. Minik Gökcan evden uçmuştu.

Kemik yoğunluğu için doktorumun verdiği iki senelik ilaç kürümü tamam-ladığımda, kemik yoğunluğumda yüzde yirmi gibi yüksek bir artış oldu. Ardından hem doktoruma muayene olmak hem de Gökcan’ı ziyaret et-mek için ailece New York’a gittik. Doktorum, Aktonel diye bir ilaçla de-vam etmemi istedi. Bu, anladığıma göre, yoğunluğu artırmaktan ziyade korumak maksatlı bir ilaçtı.

* FDA(FoodandDrugAdministration):ABDSağlıkBakanlığınabağlı,gıda,ilaçvebenzeriürünlerilebusektörlerdekiaraçveekipmanlardansorumlukuruluş

İşveren bizden, zarar etmemek için düşünmemizi değil, işverenin ön-celiklerine göre işi bitirmek için düşünüp çalışmamızı istediğini söyledi. Sahada tüm işleri işveren yönlendirmeye, diğer gruplarla oluşan çatış-maları da o çözmeye başladı. Biz de tamamen işin kaliteli ve istenen özelliklerde yapılmasına yoğunlaştık.

Ekim ayı başında Tengiz’de Kazak ve Türk işçiler arasında bir gerginlik kavgaya ve başkaldırıya sebep oldu. Onlarca Türk işçi yaralandı. Polis şantiyeye geldi. Çok sayıda yaralı işçiyi uçaklarla Türkiye’ye getirdik ve hastanelerde tedavi oldular. Bu olaydan korkan birçok çalışanımız bir

190

2006

daha gelmemek üzere memleketlerine döndü. Hintli işçilerin büyük bir kısmı aynı şeyin kendi başlarına gelebileceği korkusuyla istifa edip gitti. Basit bir ağız dalaşı bunlara sebep olmuştu. Bu olay bazı genç Kazakları galeyana getirmiş, gördükleri her Türk’e saldırıp, dövmüşler ve şantiyeyi savaş alanına çevirmişlerdi.

İki ay şantiyede istediğimiz gibi iş yapamadık. Savcılar, polisler ve bü-rokratlar basit sebepleri abartarak altında derin şeyler aradılar. Bu olay insan ilişkilerinde grup psikolojisinin, normal davranışları bir anda nasıl değiştirip, kötü davranışlara sebep olduğunun net bir örneğiydi. İşveren, gayet olgun ve profesyonel olarak gerekli tedbirleri aldı. İşler bir hafta tamamen durdu. Yavaş yavaş normale dönerken hiçbir konuda ısrarcı ol-madılar ve neredeyse tüm zararları ve kaybedilen süreyi sineye çektiler.

Tengiz İkinci Jenerasyon Tesisleri

191

2006-08

Bu olayların ardından buruk bir şekilde 50. yaş günümü gecikmeli ola-rak, çoğunluğu Enka’dan yönetici arkadaşlarla birlikte kutladım.

Normal çalışma düzenine ancak dört ay sonra geçebildik. Zarar gören herkesin hem fiziki hem psikolojik tedavileri yapıldı, kayıpları adil olarak karşılanmaya çalışıldı. Belli bir süre sonra olaylar unutuldu ve çalışanların çoğu tekrar Tengiz’e döndü veya dönmek için başvurdu.

Olayların nasıl istemeden kontrolden çıkıp, bu kadar kötü sonuçlar doğurabileceği konusunda bu olay hem benim hem çalışanlar hem de Enka için çok önemli bir tecrübe oldu.

Olanların sorumluluğunu Türk işçilere ve ortaklığımıza yükleme çabası gösteren yerel yöneticiler oldu. Ayırımcılık yapıldığı önyargısıyla yapılan suçlamalar oldu. Ancak soruşturmalar bunun öyle olmadığını gösterince konu yavaş yavaş soğumaya terk edildi.

Nisan ayında, kalan işlerin tamamlanması için gerekli işçi takviyesini, Hintli ağırlıklı olarak yaptık. Kalmaya karar veren Türk işçilere az sayıda yeni işçi ekleyerek ve iyi bir incelemeden geçirdiğimiz yerli işçilere ağırlık vererek istenen adam sayısına ulaştık.

Tengiz İkinci Jenerasyon Gaz Enjeksiyon Projesi 2007 yılı sonunda ta-mamen teslim edildi. SGP’de kalan işlerin çoğunluğu tamamlandı. Hintli Punj Lloyd firmasının yaptığı Sülfür Ayrıştırma ve Oluşturma bölümünün tamamlanmasına, gerek Çimtaş’ın Gemlik imalatları gerek biz montajda destek vererek yardımcı olduk. 2007 Haziran ayında ilk petrol üretimi yapıldı.

2008 yılında SGP’nin tamamen bitmesi için, ilave olarak verilen son ufak tefek işleri de tamamladık. Bu proje Kazakistan’da yaptığımız en büyük petrol üretim tesisi oldu. Bu tesis üretime geçtiğinde yıllık petrol üretimi 26 milyon ton seviyesine çıktı. Program 12 dahilinde yaptığımız ilk tesisin arkasından bu, Tengiz’de bitirdiğimiz ikinci büyük tesis oluyor-du. 2006 yılında Karaçaganak’ta yapılıp bitirilen tesisin ardından Kazakis-tan’da devreye alınan üçüncü büyük tesis olarak çalışmaya başladı. SGP projesinin Tengizchevroil’e maliyetinin 7 milyar dolar mertebelerinde ol-

192

2008

duğu söyleniyor. Yerel malzeme ve işçilik harcamalarının öne çıkarıldığı bu projenin yerel harcamaları ise 2 milyar dolar civarında ve toplamın yüzde 30’u kadardı. Program 12’nin (Debottlenecking, Train5 ve Proje 12) toplam maliyeti 1 milyar dolar civarındaydı, yerel harcaması da top-lam maliyetin yüzde 30’u kadarıydı. Bunun, yerel malzeme miktarının bu kadar ön plana çıkarıldığı SGP Projesiyle yüzde olarak aynı olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu proje daha büyük bir projeydi ve yerel harca-maları miktar olarak daha fazlaydı; dolayısıyla milli ekonomiye daha fazla katkı sağlanmış oldu. Karaçaganak’ta da projenin yüzde 30 mertebele-rinde bir yerel katkıyla tamamlandığı söyleniyor. Bu kadar hassasiyetle elde edilen yüzdeler hep aynı ise Kazakistan endüstrisinin kapasitesinin bununla sınırlı olduğu gözüküyor. Belki yeni projelerde daha iyisi yapıla-bilir.

Bu proje, ihale safhasından inşaat ve işletmeye alınmasına kadar önemli öğretileri olan bir mukavele uygulaması oldu. İşverenimiz kapasi-te artırma ve Train 5 projelerinin ön mühendislik ve fizibilite çalışmalarını başka bir firmaya yaptırdıktan sonra bize detay mühendislik, satın alma ve inşaat işlerinin tamamını anahtar teslimi olarak vermişti. Ön rapordaki maliyetlerin çok üzerine çıkılması, onların farklı bir stratejiye karar verme-sine sebep oldu. Ön mühendislik ve fizibiliteyi yapan firmaya mühendis-lik, satın alma ve inşaat yönetimi işlerini verip, inşaatları paketler halinde farklı firmalara yaptırmaya karar verdiler. Programı 12 Projesinden itiba-ren, bu proje dahil böyle uyguladılar. Böyle bir uygulamaya geçişlerinin diğer bir sebebi de inşaat işlerinin küçük paketlere bölünmesi suretiyle yerel firmaların daha fazla iş yapabilmesini sağlamaktı. Kuyu başlarındaki inşaat işlerini, kuyuları üretim tesisine bağlayan boru hatlarını ve genel işçi kampı inşaatlarını yerel ortaklıkları yüksek oranlı olan firmalara verdi-ler. Ama üç tanesini bizim yaptığımız dört büyük pakette risk almak iste-mediler. Çok sayıda yerel mühendislik firmasına ilaveten yine çok sayıda küçük yerel inşaat firmasına iş olanağı yarattılar. Çok başarısız olanların dışında, gayet iyi niyetle bu küçük firmaların işlerini yapabilmeleri için

193

2008

destek oldular. Maliyetlerindeki artışları da Kazak ekonomisine destek olarak görmek eğilimindeydiler. Ama abartılı sayılarda yerel iş gücü kul-lanıldı. Bu anlayış verimliliği yüksek, işini doğru yapan kalifiye eleman yetişmesine değil, bu projeden gerekli gereksiz çok sayıda yerelin fay-dalanmasına yönelik bir stratejiye dönüştü. Ehliyetsiz toplama işçilerin yarattığı kargaşadan biz de çok kötü etkilendik. Toplumsal sürtüşmelerin ön plana çıkarılması, olaylara ve işin uzun süre durmasına sebep oldu. Maliyetler ve iş süresi bundan çok etkilendi.

Olaylar sırasında yaralanan ve Türkiye’ye dönen çalışanlarımızın te-davilerini en iyi şekilde yaptırdık. Aldığı darbe sonucu beyin sarsıntısı geçiren bir kişi hariç, diğer yaralılar kısa zamanda sağlıklarına kavuştu-lar. Beyin sarsıntısı geçiren arkadaşımızın iyileşmesi biraz zaman aldı. Bu arada ilginç bir gelişme yaşandı; bu durumdan faydalanmaya çalışan, 1970’lerin Amerika’sındakine benzer bir avukatlar grubu ortaya çıktı. Bu yaralanmalardan dolayı maddi ve manevi tazminat davalarıyla başlayan davalar zinciri, ödenmeyen kıdem tazminatları ve fazla mesailer davala-rına dönüştü. Sözleşmelerde yer alan, “Çalışılan ülke kanunu geçerlidir,” hükmü, “İşveren ve çalışan Türk ise, işçi lehine olan kanun geçerlidir,” şeklinde yorumlandı. Çok sayıda dava dosyasıyla uğraşmak zorunda kal-dık. Hâlâ bu davalarla uğraşmaya devam ediyoruz. Bu durumda, çok sert bir rekabet ortamında çalıştığımız uluslararası inşaat işlerinde, çok pahalı olmaları sebebiyle yavaş yavaş Türk işçileri azaltmaya, Uzakdoğulu ve yerel işçilere ağırlık vermeye başladık.

İşin tamamlanması için gerekli test ve nihai işler için daha planlı ol-mak ve maliyetlerinin daha doğru hesaplanması gerektiğini yaşayarak gördük. Projenin kaliteli ve zamanında tamamlanmasına odaklanmış, çok olumlu yaklaşıma sahip ve işini bilen işverenimiz sayesinde bunlar bir sorun olmaktan çıktı. Daha önce çeşitli defalar yaşadığımız gibi işin ta-mamlanmasına odaklanmak ve kendi yanlışlarını düzeltmek yerine, her kötü giden olayda, kendinden kaynaklansa bile, kendi dışında bir sorum-lu arayan bir işverenimiz olsaydı, durum çok farklı olabilirdi.

194

2009

2008 yılından itibaren işlerimiz azaldı. Altyapı iyileştirme proje paket-lerinden alabildiklerimizi yapmaya devam ettik. 2008 ve 2009 yıllarında bunlara göre büyükçe paketler olan Gaz Kullanımının Artırılması Projesi ve Sülfür Ayrıştırılmasının Geliştirilmesi Projelerini aldık ve yine başarıyla tamamladık.

2009 yılında Tengiz’de İkinci Jenerasyon Projeleri tamamlanmış ve üçüncü jenerasyon işlerinin ön mühendislik ve fizibilite çalışmalarıyla be-raber detay mühendislik, satın alma ve proje yönetim işleri için işveren ihale hazırlıklarına başlamıştı. Yaptığımız genel altyapı mukavelesi ve iş-ler devam ediyordu. Gelişmeleri yakından takip ediyorduk. Bu ihalenin, 2010 yılı içinde olacağı, çok yüksek yerel harcama beklendiği ve hatta yerel bir ortak olma zorunluluğu olacağına dair TCO sunumları aldık ve toplantılara davet edildik. Buna göre Bechtel’le birlikte ilk çalışmalara başladık.

Bir sürü yerel firmayla konuştuk, tesislerini gezdik, kapasitelerine bak-tık. Bunların içinde en iyi aday KSS firmasıydı. Bechtel bu firmayı çok ciddi araştırdı. Kararın çıkması, sonunda bir ortaklık anlaşması imzalama-mız da zaman aldı. İşverenler ve yerel idarelerin talep ve yönlendirmesi doğrultusunda önümüzdeki yıllarda Tengiz, Kaşagan, Karaçaganak ve Orta Hazar bölgesinde çıkacak işlere birlikte teklif vermek, alırsak birlikte yapmak için anlaştık ve bu projeler için üçlü ortaklık oluşturduk. İşveren-leri ziyaret ettik, durumu anlattık, hepsi memnun oldu.

KSS genellikle boru hattı işlerinde tecrübeli, ama petrol tesisi inşaat-larında ancak son birkaç senedir aktif olmuş bir firmaydı. Böylece Kaza-kistan’da yerel ortaklı işlere başlamış olduk.

2010 yılı baharında FGP81 mühendislik, satın alma ve proje yönetim teklif paketi geldi. Almatı, Londra ve İstanbul’da ekipler kuruldu. Bu gruplar kendilerine verilen bölümlerin fiyatlamasını yaptı. Üç etabı ayrı ayrı fiyatlamamız gerekiyordu. Bu etaplar; ön mühendislik çalışmalarıyla

81 FGP(Future Generation Projects):YeniJenerasyon(Nesil)Projeleri

195

2010

projenin işverene olacak maliyetinin yaklaşık olarak çıkarılması, detay mü-hendislik çalışmaları ve inşaat yönetimiydi. İlk önce, yapılacak proje paf-tası sayısı, harcanacak mühendis saatleri, proje yönetiminde kullanılacak mühendis ve yöneticilerin saatleri ve kurulması gereken ofisler ile varsa kullanacağımız taşeron projeciler belirlendi. Yerel harcamalar teşvik edil-diği için taşeronları Kazak mühendislik firmalarından seçmemiz gereki-yordu. Uygun olan ve daha önce petrol firmalarına iş yapmış firmalardan birkaç tane seçtik. Onlara evrakları yollayarak bizden istendiği gibi saat maliyetlerini, harcayacakları saatleri hesaplamalarını ve üzerine kârlarını ayrıca yazarak teklif vermelerini istedik. Yerel firmaların yapacaklarının dışında hangi işlerin Londra, İstanbul, Tengiz ve Almatı’da yapılacağını tespit ettik. Fiyat ve harcanması gerekli saat çalışmaları tamamlanınca, iş dağılımını ortaklık paylarına göre revize ettik, son fiyat üzerinde anlaştık.

İşin nasıl yapılacağı konusu çok detaylıydı. Esas konu, çoğu dışarıda imal edilecek modüller ve onların Tengiz’de bir araya getirilerek, montaj ve birleştirme işlerinin nasıl yapılacağının belirlenmesiydi. Biz bu modül-lerin çoğunun Kazakistan’da yapmanın daha uygun ve ucuz olacağını dü-şündük. Teklifimizin teknik kısmını bu bazda hazırladık.

Temmuz ayında teknik kısmı çok detaylı ve bize göre çok ucuz bir tek-lif verdik. Ardından Londra ve Atrau’da yoğun toplantılar oldu.

Daha sonra teklif toplantıları azaldı ve ekim sonunda bize başka bir ortaklığı seçtiklerini bildirdiler. Ana sebep bizim modül imalatlarını Kaza-kistan’da yapmamızdı. Teklif dokümanlarında anlatılanı tam anlamadığı-mız için işi bize vermedikleri yolunda dedikodular geldi. Bu Chevron’dan kaybettiğimiz ilk ihale değildi ve inşaat işleri ihalelerini beklemeye baş-ladık.

Bu zorlu teklif dönemleri sonrası, işi kaybedince uğraşların ve zamanın boşa gittiğini düşünmek ve üzülmemek elde değildir. Ancak, işimizin bir parçası da budur ve onunla yaşamak zorundayız.

196

İnşaat İşlerinde İlişkiler

İş ilişkileri ve bunlardan edinilen tecrübe, şirketler ve çalışanlarına bir çeşit ders niteliğindedir. Bu derslerden edindiğim tecrübenin kısa bir özetini vermeye çalışayım.

Çalıştığım projeler ağırlıklı olarak ortaklıkla yaptığımız ve genellikle Ba-tılı işverenler ve yerel idarelerle çalıştığımız projelerdi. Türkiye sınırları içinde çalıştığım projeler ise sadece ilk işe başladığım Kırıkkale Rafine-risi ve Berke Barajı’ydı.

Çok karmaşık bir dış ilişkiler ağının içinde yetiştiğimi, çok farklı iş ve yönetim anlayışı olan, farklı lisanlar konuşan, farklı gelenek ve göre-neklerden gelen zor ortak ve işverenlerle çalıştığımızı söyleyebilirim. Devletimizin dışişlerinde çalışan memurlar kadar uluslararası ilişkilerin içinde olduğumuzu söylesem fazla abartmış olmam. Ancak, Enka gibi işlerini genelde yurtdışında alan ve yapan uluslararası bir şirket için bu-nun son derece normal olduğu gerçeğini de unutmamak gerek.

Bütün bu işleri yaparken yalnız olmadığınız ve güçlü bir şirketin arka-nızda olduğu bilinci ve güveniyle hareket edebilmek çok önemlidir. Sadece proje yönetimi değil mukavele yönetimi, çalıştığınız ülkede-ki hükümet ve bürokrasiyle ilişkiler, yerel idarelerle ilişkiler, yerel veya uluslararası yargı ve hakem ilişkileri, bankalar, sosyal gruplar, işçi sen-dikaları hayatınızın bir parçasıdır. Çok geniş bir yelpazede insanlarla ilişkiler kurmak, onlarla toplantılara katılmak gerekir.

İnşaat işlerinde ilişkiler ağırlıklı olarak dört alanda yürür:

- Genel iş geliştirme çalışmaları ve ortaklıklar,

- Bir işin ihale ve mukavele safhasındaki ilişkiler,

- İşin yapımı safhasındaki ilişkiler,

- İşin tamamlanma ve teslimi sırasındaki ilişkiler.

197

Genel iş geliştirme çalışmaları ve ortaklıklar:

Bu, zaman zaman faydalı olan, sonuçları geç alınan ama yapılması ge-reken işleri ve kurulması gereken ilişkileri içerir. İşler ihaleye çıkmadan sizin de katılmanızı sağlamak, gelecekteki işler için işverenlerin teklif verecek müteahhitler listesine girmek, yakın ve uzun vadede olabile-cek işlerle ilgili bilgi almak, çalışmalara başlamak gibi konuları içerir.

Sürekli böyle bir çaba içinde olmak ve sonuçların hep uzun vadeli ol-ması genelde sıkıntı verir. Ancak yeni bir ülkede çalışmaya başlamak istiyorsanız, iş geliştirmeye yönelik çalışmalar çok gereklidir. Sık seya-hatler, toplantılar ve yazışmalar gerektirir. En önemli kısmı, karar veren yöneticilere ulaşabilmektir.

Gelişmelere göre iş geliştirme veya ihale çalışmaları sizi bir ortaklık kur-ma yönüne itebilir. Bu ortak, yerel bir şirket, çok sayıda şirketin yapa-madığı özel işler yapan bir şirket, işverenin sizinle beraber çalışmasını istediği şirket veya stratejik bir ortak olabilir.

Türk veya yabancı olsun, şirketlerin ortaklıkları her zaman sorunludur. Her şirket kendi iş yapma yöntemlerinin ve yöneticilerinin en iyisi oldu-ğuna inanır ve kendi çıkarlarını düşünerek, ortaklıkta kendi yöneticileri-nin çoğunlukta olmasını, dolayısıyla payının yüksek olmasını ister. Diğer ortak da aynı şekilde düşününce sürtüşme başlar. Ortaklık mukavelesi yapılırken taraflar kendi anlayışlarının şartlara yansıtılması için çok uğ-raşır. Mukavele sırasında eğer ‘olmazsa olmazlarınızı’ iyi belirlemezse-niz, problemler ortaklığın yapılmamasına kadar gider.

Tartışmalara konu olan tipik konular şirket genel giderlerinin projelere maliyet olarak yazılması, organizasyona şirket elemanlarının yerleşti-rilmesi gibi hususlardır. Genel gider konusu, iyi bir işte problem edil-meyecek küçük bir maliyet gibi gelebilir, ama ileride çok anlaşmazlık yaratabilir. Neyin projeye ait genel gider olduğu ve neyin olmadığı arasındaki çizgi gittikçe belirsizleşir, şirketlerin her biri fazlasını alarak,

198

kendi kârlılığını artırma yoluna gidebilir. Genel giderlerin projenin de-ğil, şirketlerin kendi maliyet kalemleri içinde olması her zaman iyidir.

Yöneticilerin seçimi konusunda, karşı tarafın önerilerini araştırarak, iyi olduğuna emin olduğunuz isimleri kabul edip, kararsız kaldığınız veya iyi olmadığına emin olduklarınıza odaklanmak ve onları değiştirmek için çalışmak daha doğrudur. Kararları proje müdür ve yardımcısının ortak vereceği bir yönetim modelinde ısrar etmek, proje müdürü mu-hakkak benden olsun diye ısrar etmekten çok daha iyi sonuç verir.

Ortaklıklarda, saha ve kısım şeflerinden başlayarak anahtar yönetim dediğimiz herkes ortağınızın tayin ettiği yönetici ve çalışanlarla ilişkiler-de olumlu ve dikkatli olmalıdır. Şirketlerin hakkı yerine ortaklığın hakkı kavramı daha bir ön plana çıkıyorsa ortaklık başarılı olur.

Burada Şarık Ağabey’in ortaklık konusundaki anlayışına değinmeden geçemeyeceğim. Her zaman şunu söylerdi: “Ortakların menfaati yalnız ve yalnız ortaklıktan gelir. Şayet bir ortaklık içinde bir taraf ilave menfa-at temin ediyorsa o ortaklık yürümez.”

Başarılı ortaklıklar çalıştığınız coğrafyayı genişleterek yeni işler getirir. Dolayısıyla ortaklık konusu en az işveren ilişkileri kadar önemlidir ve iyi yönetilmelidir. Ancak, çoğunlukla uyuşamadığınız bir ortakla devam etmek faydadan çok zarar getirir ve bitmesi daha hayırlıdır.

Bütün bu ilişkilerde, işini doğru yapmaya çalışanlar ile problem yarat-maya çalışanları ayırmak işinizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca anlaşma, ancak anlaşmak isteyenler arasında olur. Karşınızdakini önce anlaşmaya ikna etmeniz gerekir. Mevcut şartların kendi lehine olduğunu düşünen bir kişiyi önce onun pek öyle olmadığına ikna etmek gibi.

Bir işin ihale ve mukavele safhasındaki ilişkiler:

İhale safhasında işverenleri aşağıdaki gibi gruplamak mümkündür.

-Kararını önceden veren ve gereğini yerine getiren işverenler,

199

-Ben nasıl yapılacağını biliyorum, ama seninkini de göreyim, anlayayım ve not verip fiyatınla beraber değerlendireyim, diyen büyük işveren organizasyonları,

-Devlet ihaleleri, olarak üç başlıkta incelenebilir.

Kararını önceden verenler zaten ön araştırmalarını yapmış ve işini yap-tıracağı müteahhidi seçmiştir. Öteki teklif verenlerle sizinkini karşılaştı-rarak kendi bütçesi veya çok az üzerinde bir fiyata getirip işi size verir. Uzun görüşmeler belki mukavele detaylarında olur. Bu tip işverenlerin sizi veya başkasını seçmesi gereksiz ve uzun çalışmalar yapmanıza se-bep olmaz. Kısa bir süreçte kararlarını verirler. Fazla ve lüzumsuz zor-lanmazsınız.

Bunun bir alt kategorisi en ucuz teklifi verene vermek isteyenlerdir. Ucuz verir alırsın. Uzun bir süreç yoktur. Ancak bu tip işverenler işi ya-parken sizi zorlayabilir.

İkincisi, işi bilen ve buna göre organize olan işverenlerdir. Bunlarla tek-nik görüşmeler, fiyatlama esasları ve mukavele şartları çok uzun bir ça-lışma süreci gerektirir. Hem müteahhit hem işveren organizasyonundan çok sayıda ve konusunda bilgili kişiler defalarca toplantılara girer. İşi onların bildiği gibi ama tecrübenizle daha iyi yapacağınıza ikna etme-niz gerekir. Hem siz hem de ekibiniz çok çalışmalı, çok iyi ilişkiler kur-malıdır. Bu işverenler için verdiğiniz fiyat, bütçe dahilinde ise, öncelik-lerin sonundadır. Mukavele detaylarında değişiklik ister ve alabilirsiniz.

Üçüncü tip işverenler ya devlet ya da devlet adına işi yürüten firmalar-dır. Çok nadir teknik toplantılar yapılır. Çünkü önden verdiğiniz evrak-larla size bir uygunluk belgesi verirler. Koydukları şartları ve mukaveleyi çok özel durumlar için belki değiştirebilirsiniz. Fiyat en önemli unsur-dur. Fiyatınız en iyi ise birkaç toplantı olabilir. Bunlar genellikle, mevcut hükümet ve yerel yönetimle ne kadar uyum içinde çalışabileceğimizi anlamak için yapılır. Bu toplantıların ihaleyi iptal etmek ya da ikinciye vermek gibi sonuçları olabilir.

200

İşin yapımı sırasındaki ilişkiler:

Bunlar çok yönlüdür. İşverenin ihale grubunda olan, beraber çalıştığınız çok az kişi bu safhada işin içindedir. En üst yönetim ve onlara raporla-yan sorumlu yönetici genellikle değişmez, ama yeni bir proje yönetim ekibi kurarlar ve ağırlıklı olarak bu ekip sizin proje yönetimiyle ilişki içinde olur.

İşin yapıldığı ülke ve yöreye göre belediyeler, emniyet organizasyonu, sendika, valilik veya kaymakamlık, banka yöneticileri ve çevre koru-mayla ilgili sosyal gruplar da her zaman işin içindedir ve onlarla birçok konuşma ve toplantı olur. Sizin ve onların beklentileri az çok farklıdır. Genellikle orta yolda bir çözüm bulunur. Bu ilişkiler genelde proje müdürü seviyesinde yürütülen ilişkilerdir. Ama karşınızdaki yöneticiler genellikle daha yüksek mevkideki yöneticiler, hatta patronla konuşma arzusunda olduğu için şirketin en üst yöneticileri, hatta patronları bu ilişkilere katkıda bulunmak zorunda kalabilir.

Üst yöneticilerin şantiye ziyaretleri sırasında, işveren proje yönetimi ve yerel idarelerle konuşmasının, toplantı yapmasının gündemde olan so-runların çözümüne katkısı çoktur. Bu tip toplantılarda minimum oranda verici olmak çözümü kolaylaştırır.

İşin tamamlanma ve teslimi sırasındaki ilişkiler:

Bu, işvereninizi ne kadar mutlu ettiğinizle çok bağlantılı bir süreçtir. Sorunsuz ve beğenilen bir iş yaptıysanız, geçici teminatınızın serbest bırakılması, sorunlu alacakların ödenmesi, bakım dönemi varsa, o sü-reçteki beklentiler çok kolay halledilebilir. Eğer işverenin bir bütçe sorunu varsa, bunun halledileceği sözleri verilir ve genellikle hallolur. Kalıcı ilişkiler kurabilir, yeni işler konuşup, alabilirsiniz.

Eğer memnuniyet işverenin beklentilerinin altında kalırsa işiniz zorlaşır, ama biraz daha uzun bir sürede hallolur.

201

Şantiyeci

Yeni Jenerasyon Tesisleri (FGP) Tank Çiftliği Projesi, Tengiz, Kazakistan

2011 yılından itibaren Tengiz Yeni Jenerasyon Tesisleri altyapı, kazı ve temel betonları küçük paketler halinde ihale edilmeye, yaptığımız işlerin senelik cirosu katlanarak artmaya başladı.

FGP Tank Çiftliği Projesi 2013 yılı ortasında ihale edildi ve biz kazan-dık. Proje işleri Londra’da Bechtel ofisinde yapılacaktı. Bu, yeni işlerin

İşveren memnun değil ve bütçe problemleri varsa işler tatsızlaşır. Gergin toplantılar olur. Tamamlanması gereken işler listesi uzar, kalan alacakla-rınızı ödemek istemezler, sorunlu alacakları konuşmak dahi istemezler. Bu süreç kriz yönetimini gerektirir. Şartlara göre bazen aleyhinize olan sonuçları kabul ederek, işi en az negatif etkiyle kapatacak kararlar veril-mesi gerekir. Uzun ve farklı kişilerle toplantılar olur. Avukatlar devreye girmeden işi çözmek çok önemlidir. Çünkü dava süreçleri uzundur ve sonucunu önceden kestirmek zordur. En kötü ile iyi arasında, makul bir yerlerde bir sonuç seçerek öyle sonlandırmakta her zaman fayda vardır. Bunlar en sancılı ilişkilerdir ve baştan beri kötü niyetli bir işvereniniz varsa, bunları yaşamamak için işin içine üst yönetimin daha çok da-hil olması gerekir. Bu tip gelişmelerde yeni iş düşünülemeyeceği gibi, mevcut işi en çabuk şekilde sonlandırmak en iyisidir.

Yeni işler, anlaşmalar, kutlamalar, anlaşmazlıklar, gerginlikler, eleştiriler, övgüler, tartışmalar, ödüller ve cezalar tüm bu ilişkilerin bir parçasıdır. Bu durumları nasıl yöneteceğiniz ise size okulda pek öğretilmiyor. Ken-dinizi insan davranışları konusunda geliştirerek, okuyarak, eğitimlere katılarak ve tecrübelerinizle bir şeyler ortaya çıkarıyor, ona göre yöne-tiyorsunuz. Sonunda, bunlar bir detay olarak kalıyor ve size yakın çalı-şanlar hariç pek fazla kişi tarafından bilinmiyor. Ama tüm bunları aşarak şirketin ciro ve kârlılığını artırmak, iyi bir yönetici olmanın kuralıdır.

2011-13

202

2014-18

açılacağının en belirgin sinyaliydi. 2014 yılı bu iş ve diğer altyapı işleriyle Tengiz için iyi bir yıl oldu.

Bu proje, 50.000 metreküplük üç adet yüzer tavanlı ve bir adet 30.000 metreküplük sabit tavanlı ham petrol depolama tankının inşaatını, altya-pısını ve mevcutla yeni yapılacak tesise bağlantılarını yaptığımız bir pro-jedir. İlk sene FGP’deki belirsizlikler yüzünden kapsam netleşemedi ve mühendislikte arzu edilen ilerleme sağlanamadı. Bunu takip eden sene boyunca proje ve ana satın almalar yapıldıktan sonra 2015 kışında inşaata başladık. 2016 yılı ortasına kadar tank temelleri ve dolguları tamamlandı. Mühendislik çalışmaları yeni tesisin projeleriyle beraber yürüdüğü için pa-ralel değişikliklerden dolayı sancılı olarak ilerledi. Bu yüzden yeni tesislere ait olan iki tankın projelendirilmesi zaman zaman durduruldu. Dur kalk şeklinde giden proje ancak 2018 yılı sonunda tamamlanabilecek.

Tengiz’de, 2015’te tank işlerine ilave olarak yeni kuyu platformlarının bir kısmının beton, kazık ve altyapı işleri ihalesini ve 2016 yılı sonunda 3GI (Üçüncü Jenerasyon Gaz Enjeksiyon) projesinin inşaat işlerini aldık.

2017 yılı ilkbaharında ana tesisler inşaatının mekanik ve elektrik montaj işlerini dört pakete ayırarak ihaleye çıkardılar. Bu paketlerin hepsi büyük paketlerdi: Üçüncü Jenerasyon Ham Petrol Üretim Tesisi Montaj İşleri, Üçüncü Jenerasyon Gaz Enjeksiyon Tesisi Montaj İşleri, Kuyulardan Tesi-se Petrol Taşıyan Boru Hatları ve bizim yaptığımız kuyu başı platformları dışında kalan kuyu platform işlerinin tamamını içeren inşaat, mekanik ve elektrik işleri paketleri. Bizim ortaklığımız SK (Bechtel, Enka)- KazStroy-Service (KSS), Gama-Tekfen ortaklığı, Yunan CCC82, Amerikan CB&I83 Ve-lesstroy adlı Rus firması, İtalyan Bonatti ve Sicim olarak yedi ana firma yarışıyorduk. Yine, bir müteahhidin bir adet proje alacağını bildirdiler. Bir sene boyunca, daha evvelki işlerde olduğu gibi teklifler, toplantılar ve sunumlarla bu dört paket için ayrı ayrı uğraştık. Hepsinde son ikiye kaldık. İlk önce kuyu başı platform işlerini Gama-Tekfen ortaklığına verdiler. Daha

82 CCC:ConsolidatedContractorsCompany83 CB&I:ChicagoBridgeandIronCo.

203

Şantiyeci 2018

sonra boru hatlarını, Bonatti firmasına verdiler. Geriye iki paket ve sınırlı sayıda firma kaldı. Acaba bu sefer iş alamayacak mıyız? diye karamsarlığa düştüğümüz zamanlar oldu. Önce 3GI’yı SK aldı diye dedikodular çıktı. Daha sonra işveren en büyük paket olan 3GP paketini ikiye bölüp tekrar teklif istedi. Sonunda 3GP paketinin ve tüm paketlerin en büyüğü olan paketi biz aldık ve 2018 yılı mayıs ayında mukavelesini imzaladık. Bu tek-lifte, Hakan Kozan liderliğinde Tengiz ve Gürcistan grubu elemanlarından oluşan büyük bir ekip Bechtel elemanlarıyla aylarca gece gündüz çalışa-rak çok başarılı oldular. Atrau, Tengiz, Londra ve Avrupa’nın çeşitli şehirle-rindeki toplantılar için sayısız seyahatler yaptılar. Onlarca sunum hazırladı-lar, adeta rakamlar arasında boğuldular. Böyle bir başarıyı, işi zamanında ve en kaliteli şekilde tamamlayarak devam ettireceğimizden kuşkum yok.

Tengiz petrol sahasında 25 senedir çalışıyoruz. Görünüşe göre rezerv-lerin işletilebilir olan kısmı bu projeyle tamamen devreye alınacak ve yeni büyük tesisler artık yapılmayacak. Ancak bizim oradaki varlığımız altyapı, bakım ve onarım çalışmalarıyla daha uzun seneler devam edecektir.

1997

Aktau Limanı İnşaatı, Kazakistan

1997 Mayıs ayında Tengiz’den sonra, Hazar Bölgesinde ikinci adımı-mız Aktau Liman Projesi oldu. İlk Tengiz ziyaretimin hemen arkasından Aktau’ya gittim. Dönüşte İstanbul’da Sinan, Serdar, ben ve Bechtel’den Don Marshall’ın bulunduğu ilk Bechtel-Enka Yönetim Kurulu toplantısına katıldım.

Tengiz’de çalışan ve bu işin alınmasında katkısı çok olan Burak Erka-sar’ı Bechtel’in yetkilisi Don Marshall’la anlaşarak Aktau Liman Projesine proje müdürü yaptık. Onlar da Bernard Brignall adlı bir İngiliz mühendisi proje müdür yardımcısı olarak tayin ettiler. Bechtel, bu projenin Londra ofisi sorumlusu olarak Henry Jones’u tayin etti.

204

1997

Ortaklık projesi olduğu için, akabinde Henry Jones’la yine İstanbul’da bir araya gelerek Aktau Liman Projesinde hangi prosedürlerin uygulana-cağı, tasarım işlerini nasıl yapacağımız ve organizasyon gibi konular için bir dizi toplantı yaptık. Ana satın alma ofisi olarak İstanbul’u seçtik.

İstanbul Aktau merkez grubuna, o sırada biten Odessa Projesinin merkez ofis kadrosundan makine mühendisi Şinasi Ayas ve Tansu Şener, elektrik mühendisi Şerafettin Memiş ve Hüseyin Yeşilsev, çelik işleri so-rumlusu olarak Oğuz Gülbaş katıldı.

Hazar Denizinin seviyesinin iki metre yükselmesinden dolayı mevcut Aktau Limanı kullanışsız hale gelmişti. Deniz yükseldiği için rıhtım düşük kalıyor, yükleme ve boşaltma yapılamıyordu. Bizim mukavelemiz rıhtımın iki metre yükseltilmesi, ilave açık ve kapalı depolama tesislerinin yapılma-sı, yeni idari bina, yeni demiryolu bağlantısı, yeni bir atölye binası inşası, daha yüksek kapasiteli vinçlerin alınması ve montajı işlerini kapsıyordu.

Yollar ve açık depo sahaları 20 santim beton üzerine kum dolgu ve betondan yapılan parke taşlarıyla kaplanıyordu. Mevcut rıhtımı 5 metre öne alıp, yeni palplanşlar84 çakıyor, bunları yeni dökeceğimiz beton rıh-tıma ankrajlarla bağlıyorduk. Yeni binaların ofis hariç tamamı çelik karkas ve izolasyonlu saç kaplama yapılardı. Liman alanının etrafı beton bir çitle çevrilip, giriş kapısı ve kulübesi yapılıyordu. Şehirdeki ana istasyondan limana on kilometrelik bir demiryolu bağlantısı yine bizim iş kapsamımız içindeydi.

Saha şefi olarak Kıbrıs’ta bir liman yapan eski bir çalışanımız Yaşar Kahraman’ı gönderdik. Şehir içinde büyükçe bir öğrenci yurdunu uzun süreli kiraladık. Yenileyerek alt katlarda işçilerin, üst katlarda mühendis ve diğer beyaz yakalıların kalacağı hale getirdik. İşçi ve beyaz yakalılar için ayrı kafeteryalar yaptık. Tüm tuvalet ve banyoları yeniledik, sayılarını artı-rarak 400 kişi için uygun sayıya getirdik. Hemen prefabrik bir ofis, ambar ve atölye binası alıp, gönderdik ve liman sahasının içine kurduk. İdarenin onayı geciktiği için onların idare ofisi biraz geç gitti.

84 Palplanş:Çelikçakmaduvar

205

1997

Ekim ayı sonunda bütün şantiye tesisleri hazırlanmış ve işe başlamaya yetecek kadar uygulama projesi tamamlanmıştı. Çevrede mevcut çakıl ocağı ve çimento fabrikası olmadığı için bu malzemelerden çakılı nere-deyse bütün Batı Kazakistan’ın ihtiyacını karşılayan Aktubinsk bölgesin-den, çimentoyu da Kazakistan’ın çeşitli şehirlerinden, programa uygun olacak şekilde trenle taşıdık. Şantiyeye bunun için vagon boşaltma te-sisleri kurduk. Bordür ve parke taşı üretme makineleri alarak, kapalı bir üretim tesisi kurduk. Bu işi ihaleyle, üretim ve montajı paralel olarak yap-mak üzere eski bir çalışanımıza ait Alko isimli bir Türk firmasına taşeron olarak verdik.

Ekim ayı içinde Kasktaş ilk rıhtım palplanşlarını çakmaya başladı. Zeminin sertliği ve tokmağın cinsi gibi sebeplerden dolayı başta biraz bocaladılar. Ancak sert geçen kış aylarına rağmen programlarına uyarak gerekli miktarda palplanş çakılmasını ve ankrajlarla rıhtım betonu altına bağlanmasını sağladılar.

Aralık ayında parke üretimi için kurduğumuz tesis çalışmaya başladı. Ancak, o kış çok sert ve karlı geçtiği için hafriyat ve betonların başlaması gecikti.

Çelik ve yığma binaların tüm işlerini Burçoğlu adında başka bir Türk firmasına verdik. Temel hafriyatları, donmuş zemin ve yoğun kar nede-niyle yapılamadığı için bina işlerinde kışın pek bir şey yapamadık.

Rıhtım beton işlerini taşeronsuz kendimiz yapmaya karar verdik. Ekip-lerimiz, Kasktaş palplanş, temel altı kazık ve ankraj işlerini tamamladıkça grobeton ve rıhtım demir, kalıp ve beton işlerine başlayabilecek duruma geldiler.

Aktau Liman Projesinde sert bir kışın ardından baharla beraber kazı, grobeton ve beton işlerine başlandı. Rıhtım betonları altındaki dökme kazıklarla palplanşları bu kazıklara bağlayan ankraj işleri tamamlandıkça, eski rıhtımla yeni rıhtım arası deniz kısmında çakıl, dolgu işleri yapıldı. Bunun üzerine grobeton ve rıhtım beton işlerine başlandı.

206

1998

Binaların çelikleri şantiyeye gelmeye başladı. Çelik binaların kışın ya-pılamayan kazı ve temelleriyle temel bağlantı kirişleri hızla yapıldı, te-meller arası dolgulara geçildi ve çelik montaj işleri bunların arkasından başladı.

1998 yılında, programa göre işler bazı yerlerde aksarken bazı yerlerde hızlı gitti. Saha organizasyonu ve işin takibi konularında birçok eksiği-miz olduğunu görünce atölye şefi Savaş Yalçın’ı saha şefliğine getirdik. Mevcut Takraf liman vinçlerini söküp, idare tarafından alınan yenilerinin montajını yapmak bizim işlerimiz içindeydi. Takraf marka kule vinçleri sökmekte zorlanınca Savaş’ı bu işi yapmak için çağırdık, kendisi süpervi-zörlerle bu işi gerektiği gibi yaptı ve sonra atölye şefi olarak işe devam etti. Son durumda da saha şefi olmuştu. Ana demiryolu hattını limana bağlayan tali hattın inşaatını yerli bir firmaya vermiştik. Bizim yapmamız gereken kazı ve dolgu işleri yapılmadığı için taşeron işe başlayamıyordu. Savaş bu işleri hallederek yeni işine başladı.

Yolların ve ambar sahalarının bir kısmının kazı dolgu ve beton işleri tamamlanarak parkeler ve bordürler konulmaya başladı. Önceden dö-külen 20 santim betonun üzerine 5 santim kum seriliyor, parkeler bunun üzerine yerleştiriliyor, aralarına kum doldurulup sonra el kompaktörüyle sıkıştırılıyordu.

Bautino’da85 işleri biten Sezgin (Oğul) yaz sonlarında Aktau Limanı proje müdürü oldu. Sezgin ortam değişimlerine zor alışan ve tayinlerde ikna etmek için uzun zaman harcanması gereken bir yapıya sahipti. Yeni görevini kabullenme konusunda bayağı kararsız kaldı ama sonuç olum-luydu. İşine çok iyi motive olup, iş kalemlerinin ilerlemesini çok yakından takip ederek, problemleri anında ve yerinde çözme tarzıyla işi çok iyi götürmeye başladı. İdareyle olan ilişkiler daha iyi oldu.

Saha beton ve parke kaplama, rıhtım betonları, bina çelik montaj ve panel kaplama işleri, vinç montajları, demiryolu balast ve travers işleri

85 Bautino:Kazakistan’ıngüneybatısındabirşehir

207

1998

düzene girmeye başlamıştı. Kışın içerideki mimari, mekanik ve elektrik işlerini yapabilmek için hangar86 ve binaların cephelerinin kapanıp izo-lasyon işlerinin bitirilmesi, içerinin ısıtılması gerekiyordu. Bu işler de ufak tefek eksiklerle tamamlandı, kışın çok soğuk olmamasından istifade ettik ve çok iyi bir ilerleme kaydettik.

Liman içinin derinleştirme işleri için bir Rus firmasını seçtik. Ortalama 10 metre derinliğe kadar kazıları yaparak, limanı uygun tonajlı gemilere hazır hale getirdiler. Yaklaşma dubalarıyla elektrik ve sinyalizasyon işlerini tamamladık.

Dubalarda yapılan deniz altı kaynak işlerinde bir dalgıç elektrik çarp-ması sonucu yaralandı. Bu işi Türkiye’den uzman bir firmaya taşeron

86 Hangar:Üstükapalı,yanlarıaçıkdeposahası

Aktau Limanı Projesi

208

Şantiyeci 1999

olarak vermiştik. Mukaveleye göre emniyet kurallarına uyum ve çalışan-larının sağlığı için gerekli tedbirleri almanın taşeron firmanın sorumlulu-ğunda olmasına rağmen bunu yerine getirmediler. Sonra da firma orta-dan kayboldu. Adresi sahte çıktı. Telefonlar cevap vermiyordu. Anlaşma yaptığımız üst düzey yöneticileri ortadan kayboldu. Yaralanan dalgıcın sorumluluğunu biz yüklenmek zorunda kaldık. Böyle durumlarla bir daha karşılaşmamak için taşeron seçiminde yeni kriterler koyduk. Dalgıç teda-vi gördü. Gözünde hafif bir görme eksiği dışında bir problemi kalmadı.

Rıhtım tamamlanıp gemi yanaşırken zarar görmemesi için monte edi-len çelik imalatlar yerleştirildi. Kapalı depo sahası ve binaların mimari, elektrik ve mekanik işleri tamamlandı. 1999 yaz aylarında teslimlere baş-ladık ve Eylül ayında ilk gemi limana yanaştı.

Aktau Limanı uzun bir aradan sonra yaptığımız ilk liman işiydi. En iyiyi aramanın dışında çok büyük problemlerle karşılaşmadık. İşveren ve mü-şavir işe büyük katkı vererek hızlandırdılar. Ödemelerde ufak tefek prob-lemlerimiz oldu, ama yönetilebilir problemlerdi. Mümkün olduğunca çok yerel işçi ve mühendis çalıştırdık. Şehir içinde ve sosyal olanakları kırsal bölgeye göre daha iyi bir şantiyemizdi. İşimizi başarıyla zamanında ta-mamladık.

Bunun hemen arkasından dalgakıranların ıslahı ve uzatılması işi gün-deme geldi, ama sonra ertelendi. Biz liman bölgesinden ayrıldığımızda unutulmuştu bile.

Kaşagan Petrol Sahası Suni Adalar İnşaatı, Kazakistan

1998 yılı haziran ayında verdiğimiz teklifte başarılı olarak, Shell firma-sının liderliğini yaptığı petrol firmaları ortaklığının işletme hakkına sahip olduğu Kaşagan Petrol Sahasında ilk işimizi aldık. Hazar Denizinin kuzey-doğusunda olan bu sahada petrol kuyularının açılması ve gerekli tesis-lerin kurulması için yapılacak adaların ilk kaya dolgularının ihalesini Bos-kalis adlı Hollanda firması kazanmıştı. Bizim ilk işimiz bu firmaya ihtiyacı

209

1999

olan kaya malzemeyi sağlayacak ocak işletmesini yapmaktı. Ayrıca petrol firmalarının oluşturduğu OKIOC isimli Kazak şirketinin Bautino’da kura-cağı idari kampın satın alma ve montaj işlerini yapacaktık. Kamp büyükçe bir ofis binası, mühendis ve idari kadro yatakhaneleri ile sosyal tesisler, kuyu delgilerine hizmet verecek gemilerin yükleme ve bakım işlerinin yapılacağı geniş bir rıhtımdan oluşuyordu.

Kaya üretim işini yaz sonuna, kampı ise yıl sonuna kadar tamamlama-mız gerekiyordu. Tengiz’e 1993’te ilk giden genç mühendislerden Sez-gin Oğul şantiye şefi, Brega’da Kalite Kontrol Şefi olan ve sonra Askeri Konutlar ve Odessa projelerinde üst yönetici olarak çalışan Ahmet Atay İstanbul’daki proje sorumlusu oldu. Bechtel de bu işin devamı olacağına inanarak Bob’u (Robert Sinnott) Tengiz’den alarak bu projeye, proje mü-dürü olarak tayin etti.

Kaya ocağı işletme işini yan kuruluşumuz Titaş üstlendi. Onlar da alt taşeron olarak Ankara-Gerede Otoyolu Projesinde kaya ocağı işletmesi yapan Erhan Yücel’in şirketine verdiler. Baraka ve çelik imalatlarla gerekli her türlü malzemeyi Türkiye’den alıp, gönderdik. Beton işleri için Bech-tel’le ortak olarak inşaatını yaptığımız Ankara-Gerede Otoyol Projesin-den bir mobil beton tesisi yolladık. Çakıl ve çimento için Aktau Projesi destek oldu.

Kaya ocağında dinamit temini ve patlatma işlerini yerli bir firmaya ver-dik. İri malzeme çıkması için seyrek bir düzende, az patlatıcı kullandılar. Erhan Bey’in ekipleri patlatılmış malzemenin ebatlarına göre ayrılması ve stoklama işlerini yaptılar. Üretilen kayalar yerel kamyonlar tarafından Boskalis firmasının geçici rıhtımına, oradan dubalara yüklenerek Kuzey Hazar Bölgesine taşınıyordu. Bu çalışmaların nasıl yapıldığını da bu ara-da öğrenme fırsatı bulduk.

Çok hızlı yapılması gereken, işverenin kalite beklentisi yüksek bir pro-jeydi. Ahmet, Sezgin ve Robert Sinnott birlikte çok iyi ve işvereni ta-mamıyla tatmin eden bir iş çıkardılar. Böylece Kaşagan Petrol Sahasına girmiş olduk.

210

2000

2000 yılı yaz aylarında Shell’in operatör olduğu Kaşagan Petrol Saha-sında işler hızlanmaya başladı. İlk iş, petrol kuyularını açmak için yapılma-sı gereken adaların inşa edilmesiydi. Proje, Bautino ve çevresindeki zayıf kalker taşı ocaklarından elde edilen ve ebatlarına göre ayrılmış kayaların dubalarla (barge’lar) Kuzeydoğu Hazar Bölgesine taşınarak, denizin dol-durulması suretiyle, ihtiyaca göre belirlenen ebatlarda adalar inşa edil-mesi, rıhtımların ve altyapının yapılması işlerini kapsıyordu. Büyük sayıda deniz ekipmanı gerektiriyordu. Boskalis 1998 yılında ilk sualtı adasını ta-mamladı ve delgi dubası bu sualtı adasına taşındı ve oturtuldu. İşverenin yeni planları her sene büyük bir adanın dolgu, palplanş ve altyapısının hazırlanarak delgiye yol açılmasıydı.

Bizim, o zamana kadar Boskalis’le yaptığımız ve daha basit bir iş olan Yeşilköy Plaj Projesi dışında böyle bir iş tecrübemiz yoktu. Bob Sinnot, bu işi yapabileceğimize hem beni hem de Shell yöneticilerini inandırdı. Be-chtel’in geçmiş benzer deniz işlerini göstererek teklif için kalifiye olduk.

Çok sayıda çalışanın bulunduğu bir ekip kurduk, teklif çalışmalarına başladık. Türkiye, Avrupa ve Amerika’dan deniz araçları imalat ve pazar-lamacılarıyla uzun toplantılar yaparak nasıl bir filo kuracağımıza karar ver-dik. Bayrak ve kanal geçişlerinde müsaade edilen ebatlar ve buna bağlı izinlerle ilgili olarak tecrübeli Rus firmalarıyla konuşup, tekliflerini aldık. İş çok sığ bir deniz bölgesinde olduğundan, su altı yükseklikleri uygun olan deniz araçları bulmak için çok uğraştık.

Satın alacağımız ve kiralayacağımız ekipmanları kararlaştırarak, eğer inşaat bize verilirse, işin başlama tarihlerinde bu ekipmanları sağlama garantisiyle ilgili anlaşmalar yaptık.

Çok detaylı hesaplar yaparak teklifimizi verdik. Bir, iki hafta içinde so-ru-cevap faslı başladı, ardından Hollanda’nın Den Haag (Lahey) şehrinde toplantılar yapıldı. Bu toplantılarda, işveren bizim böyle bir işin altından kalkıp kalkamayacağımızı sorguladı. Çok iyi hazırlanmıştık ve onları hem teknik hem de fiyat açısından tatmin edebildik. Mukavele görüşmelerine geçildi. O bölüm de kısa sürede tamamlandı. 2000 yılı aralık ayında mu-

211

2000-01

OKIOC Bautino yerleşiminin açılışında konuşuyorum

kaveleyi imzaladık. Mukavelemize göre, her sene, en az denizde 200.000 metreküp kaya dolgu, en az bir adayla ilgili palplanş ve altyapı işlerini ya-pacaktık. Bu işlere her sene, buzların eridiği nisan ayında başlayacak ve buzlanmanın başladığı kasım ayında bitirecektik. Mukavelemiz, bir sene-si opsiyonel olmak üzere, dört senelikti. İşin en zor tarafı olan gemilerin mobilizasyonuna hemen başladık.

Organizasyonumuz ve anahtar kadromuz idareye teklif sırasında ver-diğimiz gibi aynen onaylanmıştı. Robert Sinnott proje müdürü, Sezgin Oğul yardımcısı, Bechtel’de uzun süredir çalışan deniz işlerinde tecrübeli Alan Walker saha şefi, Tengiz ve ilk Bautino işimizde başarılı olan harita mühendisi Ertan Şahin adalar inşaat işleri şefi, önemli bir pozisyon olan atölye ve deniz ekipmanları bakım ve onarım şefi uzun seneler bizimle atölye şefi olarak çalışan Nureddin Gündoğar, iç işler proje müdür yar-dımcısı yine eski bir yöneticimiz Enis Erdirik ve İstanbul organizasyonu-nun başı da Burak Erkasar oldu.

212

2001

Bu kadar çok sayıda gemiyi Hazar’a sezon başında indirmek çok sıkı bir takip, detaylı mukaveleler, gemi klaslarının87 alınması veya uzatılma-sı, kuru havuzlarda bakım çalışmaları gerektiriyordu. Bizim gruba ilave, tüm İstanbul Makine Grubu ile Hukuk Grubu bu işte çalışmaya başladı. Eğer bu işi Bechtel’e bıraksak belki daha iyi yaparlardı, ama zamanında yetişmesi mümkün olmayabilirdi. Bulduğumuz ekipmanlar için bunları yaparken, henüz bulup satın alamadığımız veya kiralayamadığımız ekip-manlara bakmak için Güney Amerika’ya bile gittik. Ekip taşıma, lojistik destek gemisi ve yatakhane gemisi için çok dolaşmak zorunda kaldık. Sonunda ekip taşıma için Slovenya’da, lojistik destek için Danimarka’da, yatakhane gemisi için Murmansk’ta bulduklarımıza karar verdik ve satın aldık. Bizi en çok uğraştıran yatakhane gemisi oldu.

Yatakhane gemisi klastan düşmüş, Kalavela adında eski bir Rus ne-hir gemisiydi, Murmansk Limanında uzun süredir yatıyormuş. Tekrar klas almak için orada kuru havuza çektik. Ukrayna’dan aldığımız 3.000 ton kapasiteli, kendinden tahrikli kaya taşıma dubalarını Türkiye’ye getir-dik. Tuzla tersanelerinde bakım, onarım, klas ve bayrak işlerini başlattık. Rusya’dan aldığımız bir römorkör88 Astrahan’da bakım ve onarıma girdi. Boskalis’de kiralık çalışan, Hollanda yapımı bir römorkörü kiralayarak, Bautino’dan Astrahan’a gönderdik, bakım ve onarıma aldık. Türkiye’den bir küçük, bir büyük yerli yapım römorkör aldık, bayrak değiştirme ça-lışmalarını başlattık. Rusya’nın değişik yerlerinden 2.000 tonluk üç tane duba alıp, Astrahan’a getirdik. Türkiye’de Çimtaş’tan ellerinde mevcut 2.000 tonluk mevcut bir dubayı aldık, bakımlarını İstanbul’da yaptırmaya başladık. Gemi alımlarında süremiz çok kısıtlı olduğu için birkaç aracıyla çalışmak zorunda kaldık. Gemi sahipleri bu aracıları farklı alıcılar olarak değerlendirip fiyatları yükselttiler. Olması gereken fiyatlara getirmek için çok mesai harcadık. Bu iş için ilk sene kaya üretimini biz yapacaktık. Daha sonraki senelerde bu işi yerel firmalara yaptıracaklardı. Kaya ocağı işlet-

87 Gemiklası:Gemilerintipi,tonajı,boyutlarıveyapısıdikkatealınarakyapılansınıflama

88 Romorkör:Denizdedubalarıvegemileriçekengüçlüdenizaraçları

213

2001

me işini, daha evvel bu işi başarıyla yaptığı için Titaş’a verdik, kullanacak-ları ekipmanları Kazakistan’a yolladık. 1999’da üretim yaptığımız ocak işletilecekti. Yerel patlatma taşeronuyla anlaştık. Üretim ve stoklamaya başladık. Bautino’da hem kamp ve ofislerimizi kuracağımız hem de kaya yükleme ve gemi bakımlarını yapmak için rıhtım inşa edebileceğimiz bü-yük bir saha kiraladık, bu tesislerin inşaatlarına başladık.

2001 Ekonomik Krizi

O sıralar DSP-ANAP-MHP koalisyonu vardı. Çok yakından takip edeme-sem de işler iyi gitmiyordu. Şubat ayının sonlarına doğru Cumhurbaşka-nı Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında Cumhurbaşkanının yaptırdığı bir denetleme işi yüzünden Anayasa’da böyle bir hakkı var mı yok mu konusunda tartışma çıkmış ve anayasa kitapçığı havalarda uçuş-muş. Ertesi gün tarihimizin en önemli ekonomik krizlerinden biri baş-lamış, gecelik faizler yüzde 7.500’lere çıkmış, dolar bir anda fırlamıştı. Benim de birikimlerimin bir kısmı TL’deydi ve krizin ertesi günü dolar 800 TL iken, mevcut TL’lerimi dolara çevirdim. İlk planda dolardan TL’ye dö-nüp faize yatırdığım için çok zarar etmiştim, ama daha sonra dolar 1.300 TL’lere çıktığında zararımı kurtardım. Böylece ilk yatırımcılık denememde hüsrana uğramasam bile bir daha bu konularda çok dikkatli olmak gerek-tiğini anlayacak kadar ders almıştım.

Bu kriz mevcut hükümeti bayağı salladı. Yeni partiler kurulmaya başla-dı. Genç Parti ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) önemli olanlar gibi gözüküyordu. Recep Tayyip Erdoğan ve Cem Uzan 2002’de yapılan seçimlerde bir hayli ses getirdiler, ama galibiyet AK Partinin oldu. Cem Uzan yüzde 7,5 gibi bir oy alırken MHP, ANAP ve DSP meclise gireme-diler. AK Parti, demokrat söylemlerin dışında, din ve ümmet konusunu ön plana çıkardığı için 1997 yılındaki Erbakan-Çiller Hükümeti gibi bir yönetime mi gidiliyor, acaba İran gibi mi olacağız yollu dedikoduları yayılmasına sebep oldu. Benim de o acaba diyenlerden biri olduğumu söyleyebilirim.

214

2001

Daha evvel yapmadığımız ve zor bir iş olduğu için, 2001 senesinde za-manımın çok büyük bir kısmını Bautino Projesine ayırmak zorunda kaldım.

Ada inşaatının planlamamıza ve istenenlere göre uygulaması kısaca şöyleydi:

Kaya ocağında patlatılarak elde edilen kayalar iri ve orta ebatlı olarak tasnif edilip, yükleme rıhtımı yanındaki bir stoklama sahasına kamyon-larla taşınıyor ve depolanıyordu. Kayalar, römorkörler vasıtasıyla rıhtıma yanaştırılan dubalara yine kamyonlarla taşınarak yükleniyordu. Yükleme sırasında, yükün homojen dağılımını sağlamak için dubalar üzerindeki bekolar, kayaları duba üzerine eşit dağıtıyordu. Yüklenen dubalar römor-körler vasıtasıyla ada inşaatının yapılacağı, 48 saat uzaklıktaki ada bölge-sine çekiliyordu. Burada yine bekolar vasıtasıyla dolgu denize indiriliyor ve bir dozer vasıtasıyla istenen yükseklikte seriliyordu. Dolgu palplanş bölgesine mümkün olduğunca yanaşınca, palplanş çakım işleri başlıyor-du. Palplanşlar dolguya çakılan çelik profillere ankrajlandıktan sonra ya-rım dolgu ve palplanşlar arası dolduruluyordu.

Bu işler tamamlanınca, gerekli gömülü mekanik ve elektrik hatları dö-şeniyordu. Daha sonra adanın üzeri prekast döşeme betonlarıyla kap-lanıyor, işimiz tamamlanıyor, delgi makineleri ve konteynerler işveren tarafından adanın üzerine yerleştirilmeye başlanıyor ve işimiz bitiyordu. Ada üzerinde kalınmasına müsaade edilmediği için, bu işleri yapan tüm işçi ve yöneticiler yakına demirlemiş olan yatakhane gemisinde kalıyor ve ekip taşıma gemileriyle adadaki işlerinin başına gidip geliyorlardı. Yeni gelen ekiplerle, izne gidenler daha uzun mesafelere çabuk gide-bilen ekip taşıma gemileriyle Bautino’ya götürülüyor ve getiriliyorlardı. Bautino’da yükleme ve kaya ocağı işletmesi işlerinde çalışan ve gidip gelenlerin kaldığı bir kampımız ile yönetim ofislerimiz vardı. En fazla işi yapacağımız zamanlarda bu kamp ve yatakhane gemisinde 1.300-1.500 çalışanın kalmasını planladık ve öyle de oldu.

Aldığımız deniz ekipmanları, Volga Kanalı nisan sonunda açıldıktan sonra teker teker Hazar’a gitmeye başladı. Bu kanal Rusya’nın Rostov

215

2001

şehrinde, Don Nehri üzerinde başlıyor Volgagrad’da, Volga Nehri üzerin-den Astrahan’a ve Hazar’a ulaşıyor. Gemiler İstanbul’dan çıkıp Karadeniz ve Azak Denizini geçip Rostov’a ulaşıyor. Oradan kanal sistemine gire-rek Astrahan’a gidiyordu. Yapmayı planladığımız onarım gibi işler için Astrahan’da kalıyor, sonra şantiye talebiyle Hazar Denizinde seyrederek Bautino’ya gidiyorlardı.

Bautino’da kendi tesislerimiz inşa edilmeye, rıhtım inşaatımız için palplanşlar çakılmaya başlanmıştı. Lojistik sahasına kaya stoku yapılıyor-du.

Temmuz başında bayrak ve klas işleri, kira sözleşmeleri, gemi tamir ve bakım işleri gibi konularda, işleri aracılara ihtiyaç duymadan yürütebile-cek duruma geldik.

Rıhtım bitip, liman idaresi gümrük işleri için devlet memurlarını Bauti-no’ya yerleştirdikten sonra Astrahan’da işi bitmiş ekipmanlar Bautino’ya gitmeye ve orada gümrük işleri ve tescillerini yaptırmaya başladı. Tem-muz ortası filonun çoğunluğu Bautino’ya ulaşmıştı.

Murmansk’taki yatakhane gemimiz bir türlü yola çıkacak duruma ge-lemiyordu. Eksikleri çoktu ve yapmakla bitmiyordu. Bir kısım işleri yolda yapalım, kalan işler ve son klas işi de Astrahan’da olsun diye karar ver-dik. Ağustos başında bin bir idari zorlukla gemiyi bir römorkör eşliğinde nehirlerden geçerek Astrahan’a gitmek üzere yola çıkardık. Tersanede üzerinde çalışan Rus ekip gemi yoldayken çalışmaya devam ediyordu. Bir sürü işi yolda halledebildik, ama kazan testleri yapılırken bir kazan su kaçırdı. Çok özel kaynak işleri olduğu için Astrahan’da yapmayı düşündü-ğümüz işlere zor bir iş daha eklendi.

Kalavela yatakhane gemisi ağustosun üçüncü haftası Astrahan’a ulaştı ve hemen eksik işler ve klas için denetimler başladı. Bob ve Sezgin al-ternatifleri olmadığı için yana yakıla bu gemiyi istiyorlar ve gelmezse işi yapamayız diyorlardı.

Ada dolgularına başlamışlar, bir ucundan palplanş işlerini de yapıyor-lar ama işi hızlandırmak için gereken adamları, çalışanları yatıracakları yer

216

2001

olmadığı için, bölgeye gönderemiyorlardı. Mevcut çalışanlar OKIOC’un yatakhane gemisinde verilen sınırlı yatakları kullanıyorlardı.

Ekipman Müdürümüz Ünal Ağabey bizzat Astrahan’da işin başınday-dı, ama işler bir türlü tamamlanamıyordu. Kazan kaynakları yapılıyor, ama testte kaçırıyordu. Türkiye’den geçici görevli kaynakçılar yollayarak, kaynak kalitesini yükselttik, böylece bu problemi hallettik. Eylül’ün ikinci haftası klas işleri de halloldu ve gemi Bautino’ya yola çıktı. Bautino’ya varınca gümrük ve tescil işleri yapılırken yataklar ve mutfak ekipmanları monte edilerek, konaklanabilecek hale getirildi. Eylül sonu ada dolguları sahasına ulaşıp demirledi ve biz de rahatladık. O sene sezon kapanana kadar yapmamız gereken dolguları ve palplanş işlerini bitirdik. Altyapının bir kısmını tamamladık, birinci kuyu delme makinesinin yerini hazırladık ve teslim ettik. OKIOC, delgi makinesinin montaj çalışmalarına başladı.

Tiroit Ameliyatı

Nisan ayında yaptırdığım bir sağlık kontrolü sırasında tiroit bezimde birtakım nodüller* tespit ettiler. Tiroit bezi salgılarının kandaki verileri normaldi. Sintigrafi, biyopsi yaptılar. Onlarda problem olacak bir şey çık-madı. Konuştuğum işin uzmanı birkaç doktor ve tanınmış profesör bu tip nodüllerin ileride kansere dönebileceğini ve aldırmakta fayda olduğunu söylediler. Daha evvel kulak ameliyatımı yapan doktorumun ameliyat için tavsiye ettiği cerraha 2001 Haziran ayında ameliyat oldum. Ameliyat ol-duğum gün, bakım, onarım ve bayrak işleri biten, Ukrayna’dan aldığımız iki adet kendinden tahrikli duba İstanbul Boğazından geçip Bautino’ya yola çıktı. Bir iki gün yutkunma zorluğu ve acı dışında bir problem ol-madı. Bu önemli organın eksiğini şimdi sabahları aç karnına aldığım bir ilaçla kapatıyorum. Kemik yoğunluğundaki önemli azalmaların bir sebebi bu olabilir, diyenler de var.

*Nodül:Oluştuğuorganındokuyapısındanfarklıoluşumlar

217

2001-02

Kış sezonunda, o sene yaptığımız ve zorluk çektiğimiz ne kadar iş var-sa gözden geçirip birkaç yeni ekipman almaya ve kiraladığımız ekipman-lardan bazılarını yeni satın alma veya yeni kiralamayla değiştirmeye karar verdik.

Enka için çok önemli bir iş sahasına başarıyla adım atmış ve ilk se-nede çok anlamlı bir başarı elde etmiştik. Yirmiden fazla gemiyi Hazar Denizine bir şekilde götürmüş, bunların kaptan ve tayfalarını istihdam etmiş, farklı ülkelerde deniz hukukuyla ilgili birçok konuyu hallederek, başarılı bir şekilde o seneyle ilgili operasyonu tamamlamıştık. Denizdeki ekipmanların ve çalışanların emniyetli bir ortamda çalışması sağlanmış, çevre koruma kurallarına uyulmuş ve o sene istenen her işi eksiksiz ola-rak tamamlayabilmiştik. 1993 senesinde Sinan Tara’nın büyük uğraşlarla başlattığı Tengiz Petrol Sahasındaki mevcudiyetimize ilave olarak şimdi Kaşagan Petrol Sahasına da girmiş, yine uzun soluklu bir mukaveleler dizisine başlangıç yapmıştık. Bu yüzden bence 1989, 1993 ve 2001 tarih-leri Enka için önemli süreçleri başlatan dönüm noktalarıdır.

Avustralya Gezimiz

2002 Şubat ayında okul tatilinde faydalanarak ailece Avustralya gezisi yaptık. THY ile Bangkok üzerinden Singapur’a uçtuk. Uçağımız birkaç saat geciktiği için Quantas Hava Yolları’nın Sidney uçağını kaçırdık. Ertesi günkü uçağa kaldığımız için bizi şehirde bir otele yerleştirdiler. Tüm öğ-leden sonramızı şehri gezerek geçirdik. Singapur çok temiz, planlı inşa edilmiş, hareketli bir ticaret merkeziydi. Yüksek binalar arasındaki geniş caddelerde yürüdük. Tertemiz caddelerde ‘Sigara İçilmez’ levhaları vardı. Büyük bir botanik bahçesine gittik. Güzel görünümlü ve kokulu, çok çe-şitli tropik bitki arasında dolaştık. Akşam deniz kenarında, çok güzel bir lokantada, deniz mahsullerinden oluşan nefis bir yemek yedik.

218

2002

Kaşagan adalar inşaatının ikinci senesine, nisan ayında kanallar açılıp Kuzey Hazar Denizinde buzlar eriyince, bir önceki senenin tecrübesiyle, hızlı bir tempoyla girdik. Yeni aldığımız deniz ekipmanlarını Volga Neh-rinden bir önceki seneye göre daha hızlı geçirip, iş sahasına götürebildik. Mayıs ayında römorkör ve dubalar, kaya ve ada üstünü kaplayan hazır döşemeleri taşımaya başlamıştı. O seneki işler arasında gizli adacıklar dediğimiz su üstüne çıkmayan, ilk defa yapacağımız su altı dolguları var-dı. Kuyu delgilerini yapacak delgi makinelerini taşıyan dubalar gelip ken-dilerini bu dolguların üzerine oturtacaklardı. Bunun için biz, su seviyesi-nin birkaç metre altına kadar kayaları doldurarak, üst kotlarını granüle malzemeyle düzgün tesviye edecektik. Bu adacıklarda palplanş ve ada üstü altyapı işleri yoktu. Zor bir su altı dolgusu ve özel gemilere yerleş-tirilmiş ölçme aletleri ve ekipmanla yapılan hassas bir tesviye işi vardı. İlkinde çok zorlandık, ama zamanında tamamlayabildik. Tabii ki hep ol-duğu gibi diğerleri daha kolay yapıldı.

Ertesi gün Sidney’e uçtuk. Bitkisel ve hayvansal ürünlerin girmesi yasak olduğu için gümrükte, ayakkabılarımızın altında toprak arayacak kadar hassas bir arama yaptılar. Sidney’de, deniz kenarındaki bir banliyöde olan otelimize yerleştik. Geniş kumsallarda yürüyüş yaptık. Ozon taba-kasındaki delik yüzünden herkes uzun kollu tişört ve diz altına kadar inen mayoyla denize giriyordu.

Bir gece orada kaldıktan sonra, trenle başkent Kanberra’ya, Candan’ın ağabeyi Şevket Alasya ve ailesini ziyarete gittik. Kanberra, devlet da-irelerinin olduğu, küçük, temiz bir şehirdi. Şehir içindeki birkaç göl ve alışveriş merkezi dışında görülecek fazla bir şey yoktu. Beş gün hasret giderdikten sonra, hep beraber karayoluyla Sidney’e gittik. Bu sefer şehir merkezinde bir otelde kaldık. Şehri, opera binasını ve büyük hayvanat bahçesini gezdik. Limandaki kalabalık lokantalar güzel ve eğlenceliydi.

Geldiğimiz gibi uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a döndük.

219

2002

2002 Dünya Kupası’nda Üçüncülük

Futbol maçları ve özellikle milli maçlar şantiyelerde ortak ilgi alanımızı oluşturuyordu. Topluca maç izlemek ve üzerinde tartışmak en büyük eğ-lencemizdi. İş seyahatlarimin çok olduğu bir dönemde birkaç maçımızı şantiyelerde izlediğim Kore ve Japonya’da yapılan 2002 Dünya Kupası maçları ise herkesi birbirine daha çok yakınlaştıran keyifli bir serüvendi. Brezilya’ya yenildik, Kosta Rika’yla berabere kaldık ve Çin’i yenip bir üst tura geçtik. Yarı finalde rakibimiz yine Brezilya oldu, yenilince evsahibi Güney Kore’yle üçüncülük için oynadık. Bu maçı 3-2 kazanmamız en bü-yük başarılarımızdan biriydi ve ulus olarak çok mutlu olduk.

Kazakistan devleti ve işverenimiz deniz kirliliğini önlemeye ve havyarı meşhur Mersin balıklarının korunmasına çok önem veriyordu. Herhangi bir ihmal olduğunda ciddi ihtar ve cezalar veriliyordu. Gerçekten de has-sas bakım yapılmamış gemilerin deniz kirliliğine yol açma riski vardır. Cid-di bakım ve onarım işleri yaparak yağ, mazot ve sintine89 sızıntılarını sıfıra indirdik. İlave lojistik gemileriyle devamlı ada bölgesinde kalan gemilere bakım, mazot ve yağ takviyesi yapıyor ve bu maksatla bulundurduğu-muz gemiler dışında yağ ve mazot stoklamaktan kaçınıyorduk. Sintine ve yağlar alınıp, Bautino’da, karada gösterilen, bu konuda lisanslı firmalara ait depolara taşınıyordu. Bunlar daha sonra ilgili firma tarafından alınıyor, sızmaya imkân vermeyecek şekilde hazırlanmış sahalara naklediliyordu.

O seneki adalar dolgusu ve altyapı işlerini zamanından önce tamam-ladığımız gibi acil olan bir sürü ek işi de bitirdik.

Bu arada çok önemli ve tatsız bir olay oldu. Bizi bu işleri yapmaya mo-tive eden Bob Sinnott, Yönetim Kurulu Üyemiz Mehmet Draz’la giriştiği bir polemikte işi fazla abarttığı için Sinan devreye girmek zorunda kaldı

89 Sintine:Gemilerinçalışmasısırasındaüretilenzararlıatıklar

220

2003

ve Bechtel’den onu alıp yerine başka bir proje müdürü atamalarını istedi. Bob’u görevden aldılar ve yerine Mike Whelan isminde başka bir Bech-tel çalışanı geldi. Daha sonra Mike emekli oldu. Sezgin’i proje müdürü olarak tayin ettik. Ona yardımcı olarak bir başka Bechtel çalışanı Franklin Fernandez geldi. Ondan sonra da daha evvel Aktau Liman inşaatında Sezgin’in proje müdür yardımcısı olarak çalışmış olan Bernard Brignall, Franklin Fernandez’in yerine proje müdür yardımcısı oldu. Sezgin, uzun yıllar aynı işte başarıyla proje müdürlüğü yaptı.

2003 yılı yoğun bir yıl oldu. Tengiz ana proje ihaleleri ve son senesine girdiğimiz adalar işinin devamı için yapılan ihaleler üzerinde çok çalıştık.

Kaşagan adalar işinde Haziran 2003’te yeni bir üç senelik mukavele için teklif verdik. Kendimizden çok emindik, ama Boskalis ve Archirodon ortaklığı kış aylarındaki âtıl süreyi küçümseyip, yaz aylarını abartarak, ona göre farklı bir teklif verdiler ve işverenin kafasını karıştırdılar. Yaptıkları al-

Kuzey Hazar Adalar İnşaatı

221

2004-07

ternatif maliyet tablolarında onlar daha ucuz hem de bayağı ucuz çıktığı için hazırlık yapabilsinler diye fazla uzatmadan işi onlara verdiler.

Her ihtimale karşı bizim mukaveleyi bir sene daha uzatarak, yeni fir-manın yapamaması durumunda bizi hazır tuttular. İyi de yapmışlar. Bu ortaklık işi yapamayınca 2004 yılının sonunda ilk verdiğimiz teklif bazında bizimle üç artı iki senelik bir mukavele daha yaptılar.

Devam eden işimizde ara sıra, işin tabiatı gereği, fırtına, su seviyesin-deki değişiklikler gibi acil ve çabuk yapılması gereken ilave işler dolayı-sıyla problemler oluyor, ama Sezgin, Burak ve Çağrı’dan oluşan yönetim iyi iş çıkarıyordu.

Kaşagan’da yeni mukaveleyi imzaladıktan sonra 2005 yılında tüm ima-latları biz yaptık. Eski müteahhit toparlanıp gitti. 2006 yılı içinde modül montajı işleri de başladı. Ağırlıklı olarak işleri Saipem ve CCC firmalarına ve onların altındaki yerel firmalara verdiler. Adalar çevresinde bizim ken-di işlerimize odaklanmamızı istediler, ama eksik kalan veya geciken tüm işleri de bize yaptırdılar. İlave olarak, kışın yoğun buz hareketlerinin ada-lar ve üzerindeki imalatlara zarar vermemesi için görevi sadece buzların önünü kesmek olan adalar da inşa etmeye başladık.

Kaşagan Adalar Projesi en yüksek yıllık cirolarından birini yaptı. Ayrı-ca, işveren 2007 yılı için de bizimle üç yıllık yeni mukavele yaptı. Bunu yaparken bir önceki mukavelede olan iki yıl gerekirse uzatma opsiyonu iki artı bir yıl olarak değiştirildi, opsiyonsuz üç yıl oldu.

Mayıs ayında yatakhane gemilerinden birinde kalan bir Kazak işçi kay-boldu. Gemideki herkes onun gemide olduğundan emindi ve kaybolma-dan önce sigara içerken görmüşlerdi. Bir süre sonra da adam kaybolmuş-tu. Birkaç gün bütün işi durdurup onu aradık, ama maalesef bulamadık. Daha sonra Kazak hükümeti aradı, onlar da bulamadı. Kayıtlara kayıp olarak düşüldü. Ben bu satırları yazarken adam hâlâ bulunamamıştı. De-ğişik yerlerde kıyıya vuran birkaç ceset oldu, ama kimlik teşhisinde başka kişiler olduğu anlaşıldı.

222

Şantiyeci 2008-12

Kaşagan için 2008 ve 2009 çok başarılı yıllar oldu. Artık işi çok iyi öğrenmiştik ve işverenin isteklerine çabuk, olumlu ve kaliteli imalatlarla cevap verebiliyorduk. Kaşagan, krizden etkilenmeyen başarılı bir proje-miz olmaya devam etti.

Mukavelemiz 2010 yılı başında işveren tarafından bir yıl daha uzatıldı ve yoğun bir iş programıyla nisanda sezona başladı. Benzer işler yapma-ya devam ediyorduk. Ekim ayında tamamlama işleri adı altında bir sene daha uzatma mukavelesi imzaladık.

2012 yılına kadar proje eskisi kadar yoğun değildi, ama daha karışık ve ufak tefek tamamlama işleri yapılıyordu. Çok acil durumlarda kısa sü-reli kiralayabileceğimiz pek çok ekipman bulabildiğimiz için yoğun işler sırasında kiraladığımız gemileri geri verdik. Sadece bakım, onarım işle-rinde çalışırken 2012 sonuna doğru bu artık gerçekten son yıl diyerek bir sene daha mukavelemizi uzattılar.

İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Oluyorum

2012 yılı başında yeni çıkan bir kanunla şirketlerin yönetim kurullarıyla ilgili yeni uygulamaların yürürlüğe girmesi gerekiyordu. Yönetim kurul-larında toplam üye sayısının üçte birinden az olmamak üzere bağımsız üyelerin olması şartlardan biriydi. Sinan ve Haluk Yönetim Kurulunda ka-lırken diğer üyelerin tamamı İcra Kuruluna geçti.

1980’li yıllardaki üst yöneticileri Şarık Tara, Sabahattin Gülçelik, Sinan Tara, Enver Çetmeli, Ali Kuşi, Eşref Denizhan, Temiz Üstün, Nejat Gül, Cahit İleri, Niyazi Galipoğulları ve Yücel Erdem olarak hatırlıyorum.

1990’lı yıllarda Şarık Ağabey, Sinan Tara, Eşref Denizhan, Enver Çet-meli, Ali Kuşi, Nejat Gül, Cahit İleri, Mehmet Draz, Haluk Gerçek, Öcal Özpınar, Alp Doğuoğlu, Ali Gülçelik ve Serdar Angın Yönetim Kurulunda görev aldılar.

2000’li yıllarda Sinan Tara, Ali Kuşi, Nejat Gül, Mehmet Draz, Öcal Öz-pınar, Alp Doğuoğlu, Fikret Güler, Şan Gürdamar, Burak Özdoğan, Uğur Koyunoğlu, Zafer Gür, Özger İnal ve ben görev yaptık.

223

Şantiyeci 2012

Sinan Tara, ben, Şarık Ağabey, Mehmet Tara, Haluk Gerçek

2012’den beri Yönetim Kurulunda icracı üye olarak Sinan Tara ve Ha-luk Gerçek yer alıyor. İcra Kurulunda ise, Mehmet Tara, Şan Gürdamar, Burak Özdoğan, Özger İnal, Zafer Gür, Fehmi Bayramoğlu, Oğuz Kırk-göz, Cem Çeliker ve ben yer aldık. Ancak, 2018 yılında Şan Gürdamar emekli oldu, Hakan Kozan ve İlhan Gücüyener İcra Kuruluna atandılar.

Bu değişiklikler yapılırken Aile, İcra Kurulu Başkan Vekilliğine beni seçti. Bu karar beni gururlandırdığı gibi güçlü bir motivasyon sağladı.

Sinan Tara

Sinan Tara’yla ilk defa Jubail Projesine saha mühendisi olarak çalışma-ya geldiği zaman tanıştım. O projenin saha mühendisleri olarak çalışma saatlerimizde bir limit yoktu. Sabah gelebildiğimiz kadar erken işe gelir, akşam geç saatlere kadar sahada kalırdık. Sosyal aktivitelerimiz sahada

224

2012

çalışanlara gelen yemek sırasında ve Kasktaş’ın gece yarısı tavuk mangal partilerinde bir araya gelip iş, siyaset ve spor gibi konularda konuşmak-tan ibaretti. Ayrıca, ara sıra alışveriş merkezlerine gitmek ve tüm mühen-dislerin masaları paylaşarak oturduğu saha mühendisleri ofisinde evrak işleri yaparken kahve içmek ve “Kim daha çok istihkak yaptı?” benzeri konuşmaları da bu aktivitelerden sayabiliriz.

Günde 14-15 saat çalışırdık. Sinan geldiğinde sanki baştan beri bizim-le çalışıyormuş gibi aynı düzende ve bizimle bayağı yakın ilişkiler kurarak çalışmaya başladı. Günlük satın almaları yapan arkadaş her sabah saha mühendislerini dolaşır, talepleri toplar, bunlar için ilgili yerlerden onay aldıktan sonra kasadan avans alarak malzemeleri almaya giderdi. Genel-likle öğleye kadar Jubail’deki alışverişleri yapar, getirip bıraktıktan sonra Dammam’dan alacakları için 1,5 saat uzaklıktaki bu şehre giderdi. Sinan, bu konuda kısa devre yaparak, cebinden çıkardığı paraları satın alma-cıya verir, hemen Jubail’e gitmesini, onun listesindeki malzemeleri alıp gelmesini sonra günlük işlerini yapmasını isterdi. Eğer biz oralardaysak yanına gider, bizim malzemelerden acil olanları da söyler, 1-2 saatte acil olan malzemelerin gelmesini sağlamış olurduk. Kendisini, bu aldırdıkları malzemenin parasını da şantiyeden alırken görmedim. Şantiye Şefi Seçil Ağabey buna kızar ve toplantılarda düzenin bozulmamasını isterdi, ama genelde problem çıkarmaz, fayda sağladığı için hoş görürdü.

Herkes gün içinde daha fazla iş yapmak için diğer mühendislerin or-tada olan malzemelerini almaktan çekinmezdi. Sulama hortumları, kalıp malzemeleri, dalgıç pompalar alınır, birinin işi aksarken diğerininki daha çabuk olurdu. Tabii zamanla herkes bu konuda tedbir alarak, malzeme-sini kaptırmamaya başladı. Ancak, her zaman ortada kalan bir şeyler ve bundan faydalananlar çıkardı. Bu konuda üst yönetime giden bir şikâyet olduğunu pek görmedim. Aksine şakalar yapılır, sohbet konusu çıkardı. Sinan da bu ortama hemen ayak uydurmuştu.

Daha sonra Hufuf şantiyesinde bir süre beraber çalıştık. Kendisi genel müdür olunca, İstanbul’a dönerken Medine’de saha şefliği görevini bana devretti.

225

2012

Göreve geldiği 1984 yılı Enka’nın 1960’ lardan sonraki ikinci büyüme aşamasında en iyi gözüktüğü zamanlardır. Suudi Arabistan, Libya, Irak, Ürdün ve Türkiye’de çok sayıda inşaat mukavelemiz ve yüksek bir ciro-muz vardı. Bu işlerden elde edilen kârlarımız Sinan gelmeden önceki dö-nemde sanayi şirketleri satın almasına yönlendirilmiş, yüksek denilebile-cek fiyatlara birkaç sanayi şirketi satın alınmış ve şirket organizasyonunda inşaat işlerinden çok sanayi ve üretim işleri ön plana çıkmıştı.

Sinan genel müdür olduktan birkaç sene sonra sanayi şirketleri orga-nizasyonlarına, Enka İnşaat yöneticilerinden uygun olanlar liderlik etme-ye başladı. Ben bunları o zaman, kötü giden işleri kurtarmak için yapılan hamleler olarak gördüm. İşi inşaat yapmak olan şirketimizin farklı alanlara dağılarak, esas yoğunlaşması gereken işten uzaklaşması doğru değildi. Sinan sonra daha radikal kararlar vererek, bu şirketleri ya tamamen kapat-tı ya da satma yolunu seçti. 1990’lı yılların başları, sanayi şirketlerinin uzun süredir oluşan zararlarını kapama uğraşıyla geçti. 1988-1991 arası inşaat işlerinde bir durgunluk dönemi olunca Sinan’ın işi çok daha zorlaştı.

Projelerin her birini ayrı bir şirket gibi yönetecek organizasyonlar kur-du, merkez destek kadrolarını kaldırdı veya küçülttü. Proje müdürleri, şirket genel müdürü gibi projeleriyle ilgili bağımsız karar verir duruma geldi. Yöneticilere güvenerek, onların bu güvenle yetkilerini daha doğru ve tam kullanmalarını sağladı. Böylece şirketin merkez masraflarını iyice kıstı. Her projeden gelen kâr paylarıyla büyük borçların taksitlerini öde-mek için bir plan yaptı ve birkaç sene içinde hepsini ödedi. 1993-1994 yıllarına gelindiğinde Enka, gelirleri giderlerinden yüksek, borçlarından arınmış bir şirket olarak büyüme yolunda dev adımlar atmaya başladı. 1995 yılından itibaren yatırımlarımızı Rusya’da ofis, daire ve alışveriş merkezlerine, daha sonra ise Türkiye’de elektrik santrallarına yönlendir-di. 2008 dünya ekonomik krizinden önce Enka, IMKB 30’da işlem gören şirketler içinde en büyük dördüncü şirket konumuna geldi.

Bunları yaparken ortaklardan ne kadar destek aldığını bilemiyorum. Bu konularda Aile son derece ketum bir tavır içindedir ve fazla konuşul-

226

2012

maz. Ancak Şarık Ağabey’in desteği çok açık ve net bir destek olduğu için bunu biliyorum.

Sinan 2007’den itibaren yavaş yavaş kendine daha fazla vakit ayır-maya ve işleri Haluk Gerçek’in desteğiyle oğlu Mehmet’e devretmeye başladı. Bu arada birkaç sene işin esas yükü ağırlıklı olarak Haluk’taydı. 2010’ların başlarında Mehmet yavaş yavaş sorumluluk almaya başladı.

Sinan hâlâ yönlendirici ve denetleyici olarak görevini sürdürüyor. Mehmet ise Sinan, Haluk ve benim desteğimle kendi düzenini kurma yolunda ilerliyor. Bunu en kısa sürede gerçekleştirebilecek kapasitede bir yönetici. Babasının ve dedesinin iyi yanlarını almış, iyi bir yönetici ve kendini çok hızlı geliştiriyor. Sinan ise, çok yoğun ve yorucu geçen 30 iş senesinden sonra şimdi haklı olarak kendine daha fazla zaman ayırma fırsatı bulabiliyor.

Şarık Ağabey son derece sosyal, insan ilişkilerine önem veren, birçok farklı insanla kolayca samimi olabilen, etkinlikler düzenlemek ve davet edildiklerine katılmaktan hoşlanan bir kişilik olarak ön plana çıkarken Si-nan, gerektiğinde sosyal, insan ilişkilerinde dikkatli, az ama öz samimi ar-kadaşı olan ve fazla etkinlikten mümkün olduğunca uzak duran bir kişilik sergiliyordu. Hem Şarık Ağabey hem Sinan şirket yöneticisi seçimlerin-de yüksek yüzdelerle başarılı olarak tanımlanır. Ancak, Sinan bu konuda daha bir dikkatlidir ve hemen karar vermeden önce uygun ortamın oluş-masını bekler. Şarık Ağabey biraz aceleci, Sinan ise sabırlıdır. Her ikisinin de rakamlar ve matematikle arası iyidir. Bana göre Sinan denetim, uygu-lama ve sonuçlandırma konularında babasının da tecrübelerini kullana-rak şirkete daha başarılı bir yönetim devresi yaşatmıştır. Şarık Ağabey’in şirkette çalışan herkesten beklentisi yüksekken, Sinan’ın kapasitesini yüksek olarak tahmin ettiği insanlardan beklentisi yüksektir. İkisi de çok sevecen oldukları kadar çok sert ve acımasız olabilirler.

Mehmet, sosyal olarak Şarık Ağabey gibi çok girişken ve konuşkandır. Konuları süzüp kısa sonuçlar çıkarmayı iyi beceriyor. Kendi kadrosunu kurarken, gördüğüm kadarıyla çoğunlukla doğru adamlar seçiyor. İstatis-

227

Şantiyeci 2013-15

tiklere göre, yönetime talip ve kendini o yönde geliştiren çocuklar var ol-dukça aile şirketleri başarılı oluyor. Mehmet ve kardeşi Ömer’le, Enka’da bu halka daha yarım yüzyıl kırılmaz, diye düşünebiliriz.

Kaşagan Petrol Sahasında İşler Azalıyor

2013 yılı sonunda Kaşagan’da mukavelemiz bitmiş ve yapacak işimiz kalmamıştı. Hazar Denizinin kuzeyinde bir İtalyan şirketi olan Saipem’in Ruslara yaptığı projede ufak tefek işler yapıp, gemi ve ekipman kiralı-yorduk.

Gurhan Çelebican’ı Kaybettik

26 Aralık 2013 tarihinde Enka üst yönetiminde uzun yıllar çalışmış, önem-li katkıda bulunmuş Gurhan Ağabey’imizi kaybettik. Yakın olarak çalışma fırsatımız olmadı. Çok samimi olmasına rağmen aranızda bir mesafe ol-duğunu hissettiren tarzı, takipçiliği ve iyi yemeklere olan düşkünlüğüyle tanıdığım bir ağabeyimizdi.

2015 yılında Kaşagan’da Van Oord firmasıyla Teniz Service firması-na Tengizchevroil için yaptıkları deniz dibi tarama işleri için çok sayıda ekipman ve kampımızı kiraladık. Bu taramalarla paralel yapılacak rıhtım ve liman inşaatı tamamlandığında, Tengiz yeni jenerasyon tesislerinin Kore’de yapılacak modülleri deniz yoluyla gelecek, burada indirildikten sonra tesise taşınıp montajları yapılacak.

2014 yılı ortasında azalan işler yüzünden, proje müdürü ve genel müdür yardımcısı olan Sezgin Oğul’dan görevine İstanbul’da devam etmesini, Bautino’da ise Çağrı Ertürk’ün proje müdürü olarak kalmasını istedik. Sezgin, İstanbul’da yaşamak istemediğini ve Trabzon’da yaşayan

228

2015-18

ailesiyle kurduğu düzeni değiştiremeyeceğini söyleyerek Enka’dan ayrıl-ma kararı aldı. Batılı ve zor bir işverenle gayet uyumlu bir şekilde 15 yıl çalışabilen, büyük bir organizasyon ve ilk defa yaptığımız özel işlerden oluşan bu projeyi birçok zorluğun üstesinden gelerek başarılı bir şekilde yöneten bu arkadaşımızın ayrılması bizi üzdü. Ama kendi kararına saygı göstermekten, yolunun açık ve başarılı olmasını dilemekten başka ya-pacak bir şeyimiz olamadı. Onun yerini Çağrı Ertürk başarılı bir şekilde doldurdu, hâlen işlerimizi yürütüyor.

Agip şirketinin deniz dibinde döşediği boru hatlarında kaçak olunca bunların yerine yeni hatlar döşediler. Bu hatların daha evvel bizim yaptı-ğımız adalara çıktığı yerlerdeki kazı, dolgu ve palplanş işlerini bize verdi-ler. Bunların tümünü 2015 yılı içinde tamamladık.

Yine bazı adaları, ilk yapıldığından farklı bir amaçla kullanmak için mo-difikasyonlar yaptılar. Bu işlerden, bir ada üzerindeki değişiklikleri bize, bir diğerini yerli bir firmaya verdiler. 2016 yılı sonunda başarıyla tamam-ladık. Opsiyonel olduğu için acele etmedikleri üçüncü ada için görüşme-lerimiz devam ediyor.

Kaşagan’da yeni çıkacak kompresör adası için proje ve ihale hazırlık çalışmaları, OKIOC ismi ile başlayan sonra Agip KCO olan ve en sonda NCOC ismini alan petrol şirketleri ortaklığı işverenimiz tarafından hâlâ tamamlanmaya çalışılıyor. Ondan sonra da Kaşagan 2 Projesinin başla-ması planlanıyor.

Çağrı Ertürk, bu işleri İstanbul’dan yönetirken kalite kontrol teknisyeni olarak şirketimizde işe başlayan Mevlut Köseoğlu proje müdürlüğü ya-pıyor. Potansiyellerine inandığımız genç arkadaşları da gelecek projeler için orada tutmaya devam ediyoruz.

Bautino’da yeni işleri beklerken yine ufak tefek işler yapıp ekipmanla-rımızı kiralıyoruz. Deniz işlerinde daha çok proje alarak, bu konuda ken-dimizi daha geliştirip, potansiyeli yüksek bu alanda çok başarılı olmak istiyoruz.

229

Şantiyeci

Shell firması, Hazar bölgesinde aynı Kaşagan gibi, adalar üzerinden kuyular açarak işletilecek Pearl isimli yeni bir saha geliştirmek için çalı-şıyor. Ön projeleri yapan proje firmasına, oradaki çalışmalarımızın tec-rübesiyle yardımcı oluyoruz. İhaleler başladığında şansımızın yüksek olacağına inanıyorum. Bakü’nün güneyindeki Hazar Bölgesinde BP’nin planladığı suni adalar projesini de takip ediyoruz.

1999

Karaçaganak Petrol Sahası Petrol Üretim Tesisleri İnşaatı, Kazakistan

1999 yılı yaz başında Texaco, British Gas ve Agip’in ortak olduğu Ka-raçaganak Petrol Sahasına 6 milyon ton kapasiteli bir petrol üretim tesi-sinin yapılacağı ve teklif evraklarının ağustos ayında dağıtılacağı bilgisini aldık. Bechtel bu işin FEED ve EP90 kısmını daha evvel Snamprogetti fir-masıyla beraber almış, bir seneyi aşkın bir süredir çalışıyordu. Bechtel, işlerin Avrupa ve Asya’da çoğalması sebebiyle Londra’da okyanus aşırı işler için, petrol ve gaz işlerini takip etmek ve iş alması durumunda yö-netmek üzere bir ofis kurmuştu. Bu ofisin başına Uganda asıllı bir İngiliz mühendis olan Bip Desai getirilmişti. Kendisiyle yaptığımız bire bir bir-kaç görüşmede idarenin yeni ihaleye Bechtel-Enka ortaklığı olarak gir-memize sıcak baktığını, bu projenin ihalesine girip almamız durumunda Snamprogetti’yle birlikte yaptıkları mühendislik ve satın alma mukave-lesiyle birleştirebileceklerini anlattı. Bechtel-Enka-Snamprogetti olarak tüm mühendislik, satın alma ve inşaat işlerinin sorumluluğunu almamızın işveren için önemli olduğunu ve bunun mümkün olabileceğini düşündü-ğünü söyledi. Ben de kendi aramızda yaptığımız risk analizlerine göre,

90 EP(Engineering,Procurement):MühendislikveSatınAlma

230

1999

Bechtel ve Enka arasındaki ortak girişim şirketi anlaşmasına uygun şartlar olması durumunda bunun mümkün olabileceğini söyledim. Böyle bir or-taklık rakipler karşısında bizi avantajlı bir duruma getirebilirdi. O sırada yatırımcı ortaklığın lideri İtalyan şirketi ENI’ydi ve Bechtel’in ortağı olan Snamprogetti firması bir ENI kuruluşuydu. Daha sonra ihaleye teklif ver-mek isteyen firmalardan birinin de yine ENI’nin bir kuruluşu olan Saipem ile CCC’nin ortaklığı olduğu anlaşıldı. Bu durumda ENI’nin yan kuruluşla-rından ikisi, ayrı ayrı gruplarla bu ihaleye girecekti. Bu, çok karmaşık so-nuçlar doğurabilir endişesi ve ENI’yle olan görüşmeler sonucunda ortaya çıkan negatif etkenler, Bechtel yöneticilerinin üzerinde etkili oldu ve bu ihaleye girmeme kararı aldılar.

Rakiplerden birinin ENI kuruluşlarından Saipem ve CCC ortaklığı ol-ması ihale sonuçlarında ENI’nin tercihini bu ortaklıktan yana kullanmasına sebep olabilirdi. ENI’nin mühendislik ve satın alma mukavelesiyle inşaat mukavelesini birleştirme isteği inşaat ihalesi sonuçlandıktan sonra tekrar gündeme gelebilirdi. Bu durumda bizim Bechtel’le olan ortaklıklarımız Saipem’in ENI’yle olan ilişkisi kadar değerli olabilirdi. Uygun bir ortak bu-lursak biz de sonuna kadar potada olabilirdik. Bunun için uygun bir ortak aramaya başladık. O sırada Techint İtalya’nın sanayi tesislerinin mekanik ve elektrik işlerinde çok tecrübeli bir firması olan Cimimontubi firması bize bu işle ilgili bir ortaklık istek yazısı yolladı. Ben de Milano’ya gidip hem Techint ve hem de Cimimontubi yetkilileriyle bir ön görüşme yap-tım. Bir sürü benzer iş yapmış, iyi bir firmaydı. Üç firmanın işleri paylaştığı bir konsorsiyum kurmaya, boru hattı işlerini onların ana firması olan Tec-hint Arjantin firmasının yapacağı şekilde teklif vermeye karar verdik.

Yoğun işlerimizden dolayı bocalayıp sıkılan sekreterimin ayrılması o dönemde beni çok zorladı. Yeni sekreter arayışlarım da pek sonuç ver-medi. Sonunda, Sinan Bora kendi grubunda çalışan Neslihan Özen’i bana asistan olarak vermeyi önerdi. Kabul ettim ve işinin en iyisini yap-maya çalışan bir asistana kavuştum.

231

1999

Deprem

1999 Ağustos ayının ortalarında bir akşam ailece evimizin bahçesinde mangal yaptık. Çok sıcak ve bunaltıcı bir akşamdı. Dayanamayıp çocuk-larla havuza girip serinlemeye çalıştık ve geç saatlere kadar oturduk. Yeni uykuya daldığımız, sabaha karşı üç sıralarında büyük bir sallantıyla uyan-dım. Şiddetli bir deprem oluyordu. Candan’la koşup, Deniz ve Gökcan’ı alarak bahçeye çıkmak istiyorduk. Uyku sersemi, düşe kalka çocukları al-dık, kendimizi bahçeye attık. Deprem ne zaman durdu, hatırlamıyorum, ama evimizde bir hasar olmamıştı. Bir süre bahçede oturduk, yakınları-mıza telefon ettik. Hepsinin iyi olduğunu öğrenince rahatladık. Tam artık geçti diye düşünüp yatmak için merdivenleri çıkarken tekrar şiddetli bir sallantı oldu. Bu sallantı da çok şiddetliydi, daha çok korktuk. Telefonla birkaç kere arayıp ısrar etmemize rağmen hem benim hem Candan’ın anne babası bizim eve gelmeyi istemediler. Kardeşim Urçun ailesini aldı geldi. Bir süre bahçede oturduk, sohbet ettik. Gün aydınlanınca, artık tekrar olmaz deyip gittiler. Sabahın erken saatlerinde, radyo ve televiz-yon haberlerinden depremin merkezinin Gölcük ve çevresi olduğunu öğrendik.

Zafer’in anne, baba ve kardeşleri Gölcük’te oturuyordu. Hemen telefon-la onu aradım. Anne, baba ve kardeşlerine ulaşamadığını ve Gölcük’e gitmek üzere yola çıktığını söyledi. Zafer’e, geçerken beni de almasını söyledim. Ama o gidip bir duruma bakmak istediğini, eğer ihtiyacı olursa arayacağını söyledi. O sırada Ataköy’de oturuyorlardı ve eğer yapabilir-sem eşi Selmin’le, çocukları Zeynep ve Sarper’i alıp bizim eve getirmemi istedi. Benim gitmeme gerek kalmadan Selmin çocuklarla beraber geldi. Haberlerde Adapazarı, İzmit ve Gölcük’te durumun kötü olduğu söyleni-yordu. Körfez bölgesinde trafik felç olmuştu.

Tek başıma gitmemin problemli olacağını düşünerek şirketten bir araba istedim, Gölcük’e gideceğimi söyledim. Gelen arabada Şan vardı ve bir-likte hemen yola çıktık. İzmit’e yaklaşana kadar her şey normaldi. Ancak TÜPRAŞ’tan kara dumanlar çıkıyordu. Körfezi dönüp Gölcük’e yaklaşır-ken görüntü tamamen değişti. Binalar yıkılmış ve Gölcük’e 10 kilomet-

232

1999

re kala trafik durmuştu. Yakınlarını merak ederek yola çıkanlar acele ve panikle hem gidiş hem de geliş şeritlerini işgal etmişti ve trafik bir türlü ilerlemiyordu. Çaresiz, inip son 10 kilometre yolu yürüdük.

Gölcük’e varana kadar yürüdüğümüz yolun etrafındaki çoğu bina yıkıl-mış, sıcakta ortalığı kötü bir koku kaplamıştı. Zafer’i kardeşinin evi ci-varında bulduk. Evin olduğu bölge tamamen denizin altında kalmıştı. Zafer’in kardeşinin yaşadığı ev yıkılmış ve üstteki birkaç kat hariç suya gömülmüştü.

O sırada Ford fabrikasında kazık işleri yapan Kasktaş firmamızdan getir-diğimiz bekoyla enkaz altında kalanlara ulaşmak için, yukarıdan aşağıya temizlemeye başladık. Bir süre sonra Zafer’in kardeşinin oturduğu ka-tın kısmen suyun altında kaldığını görünce ümitlendik. Ancak enkazın o kısmını çok zor kaldırdık. Ertesi gün istenen kata ulaştığımızda Zafer’in kardeşinin ve eşinin cansız vücutlarını yatak odasından çıkardık. Zafer adeta yıkılmıştı. Uzun süre psikolojisi çok bozuktu. Toparlanması uzun za-man aldı. Zafer’in ailesinde tek kayıp kardeşi ve kardeşinin eşiydi. Defin işlemlerinden sonra biz ayrılırken cesetler kokmaya başlamış, belediye toparladığı ekipmanlarla enkazları yükleyip taşımaya başlamıştı. Dönüşte Sinan’ın isteğiyle Adapazarı’na uğradım. Orada çalışanların kaldığı otel yıkılmıştı, ama ufak tefek yaralılar dışında problem yoktu. Sonra, Kasktaş ekibinin çoğunluğunun kaldığı İzmit’in doğu kısmına uğradım. O bölge-de de bir hasar ve yaralı yoktu. İhtiyaçlarını not ettikten sonra İstanbul’a döndüm.

Büyük bir yıkımdı ve resmi rakamlara göre yaklaşık 18.000, resmi olma-yan bilgilere göre 35.000-40.000 kişi hayatını kaybetmişti. Gördüklerim ve yaşadığım kâbus hâlâ hafızamda derin bir yer tutar.

Binaların alt katları çökmüş, üst katları fay hareketi doğrultusunun tersin-de devrilmişti. En üstteki birkaç kat genellikle yıkılmamış, sadece kaymış ve yatmıştı. Üst katlarda oturanlar, eğer merdivenlerden inmek yerine üst kata çıksalardı kesinlikle hayatlarını kurtarmış olacaklardı. Bu, Japonların, depremde yapmanız gerekenler sıralamasında, ilk sıradaki tavsiyelerden biriydi ve bunu bire bir görmek mümkündü.

233

1999

En çok dikkatimi çeken bir diğer konu ise; yan yana ve aynı müteahhit tarafından yapıldığı dış görünüşünden rahatlıkla anlaşılan binalardan bir kısmının yıkılmış olması, diğer kısmının sağlam durmasıydı.

Bu binaların projeleri görünüşe göre aynı ve kuvvetle muhtemel kullanı-lan malzemeler de aynıydı. Betonu aynı tesiste yapmış, demiri aynı pro-jeye göre koymuş, büyük ihtimalle, taşerona verdiyse bile aynı taşeron tarafından yapılmıştı. O zaman, “Bu yapılar depremde neden farklı dav-ranmıştı?” Bunun sebebi oturdukları zeminden kaynaklanıyordu. Sağlam zemine daha yakın olan temeller daha az dinamik yük alırken, alüvyon veya yamaç molozu üzerinde inşa edilmiş olanlar daha yüksek bir dina-mik yüke maruz kalıyorlardı. Gözlemlerime göre yıkılan binalar da böyle binalardı.

Ford fabrikası girişindeki bölge fay hattının en açık görüldüğü yerdi. Fay çizgisinin bir tarafı diğer tarafından daha yüksekte kalmış ve arada bir yarık oluşmuştu. Zafer’in kardeşinin oturduğu bölgede buna benzer bir durum oluşmuş, sahil dolgusu çökmüş, su altında kalmış ve bölgedeki binaların neredeyse tamamı yıkılmıştı.

Bu kötü manzaraya bakarken aklımdan geçen şeyleri hâlâ hatırlıyorum.

Deprem bölgesi genellikle Kafkas göçmenlerinin yerleştiği yerlerdi. Gürcüler ve Çerkezler çoğunluktaydı. İlk zamanlar dağ köylerinde yaşa-yan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan bu gruplar zaman içinde bölgenin en büyük yerleşimlerinde toplanmış ve bu şehirlerde nüfus ve yapılaşma artmıştı. Binalar ve diğer inşaat işleri deprem yüklerini almaya elverişli yapılmamış ve yüzyıllar boyu köylerde yaşayan, daha sonra şehir nüfusu-nun bir parçası olan bu insanlar kontrolsüz büyümenin kurbanı olmuşlar-dı. Depremden sonra tekrar köylere geri döndüklerini duydum, ama bu, kaybedilenleri geri getirmeyecek ancak kendilerine bir emniyet duygusu verecekti.

Bu emniyet duygusunu hissedebilmek için Kafkas savaşından, Bolşevik ihtilali sonrası komünistlerden, bölgenin milliyetçi gerilla savaşlarından kaçan, daha huzurlu ve emniyetli gördükleri Batı Anadolu’ya gelerek ana yurtlarını terk etmişlerdi. Kurtuluş savaşında bu ülkenin vatandaşları ola-

234

1999

rak savaşmış, bu ülkenin kimliğini almış, açlık, yokluk çekmişler ve hu-zurlu bir düzene kavuştuklarını düşündüklerinde deprem onları vurup, binlerce canı almıştı.

Depremin Düşündürdükleri

Depremden sonra coğrafyanın insanların ve kurdukları toplulukların ha-yatlarında çok önemli olduğu gerçeğini hatırlamamak elde değildi.

İlk çalıştığım Suudi Arabistan sıcak iklimi ve çölleriyle yaşamak için pek özenilecek bir yer değildi. Buradaki insanlar İslam tarihinin başlangıcı-na kadar pek fazla ilgi çekmemiş, anlaşmazlıklar büyük nüfusları etkile-memiş. Dört halifeden sonra kurulan Emevi Devleti İslam’ın yayılmasına destek olunca, İspanya’ya ve Orta Asya’ya fetihlerle gitmişler. Emeviler ve İslam dini dünyanın dikkatini çekmiş. İslam dini hızla yayılmış, kutsal topraklar, Mekke ve Medine, çok sayıda insanın ziyaret ettiği bir bölge haline gelmişti. Su ve yiyecek kaynakları kısıtlı olan bu bölge önemli bir ticaret bölgesi olmuş, petrolün bulunmasıyla şans bölge halkına ikinci kez gülmüştü. Bunların sahibi olan Suud Devleti, Osmanlı’dan sonra böl-ge kabilelerinin küçük savaşları sonucu, İngiltere’nin desteğiyle kurulmuş ve bu zenginliklerin kutsal sahibi bir krallık olarak tarihteki yerini almıştı. Ben oradayken devletin desteğiyle gül gibi geçinen, fazla çalışmaya ih-tiyacı olmayan, bu durumlarının sonsuza kadar süreceğini düşünen, di-ğer insanlara yukarıdan bakan ve tembel bir insan topluluğu olmuşlardı. Çalışanlar, üretenler ve devlet çarkını çevirenler diğer ülkelerden ithal edilmiş insanlardı. İlişkiler hep bu diğer ülke insanlarıyla yürütülür, en son karar için Suudi yöneticilere gidilirdi. Eğer siz o toplantılarda hak talep eden taraf olarak bulunuyorsanız, size Suudi Arabistan’ın zenginliklerin-den faydalanmaya çalışan zavallı muamelesi yaparlardı. Onlara bulun-dukları refahı sağlamak için çalışan insanlar olarak değil, sanki köleleri gibi davrandıklarını görmek beni çok üzerdi. Büyük salgınlar, büyük ordu-ların çarpıştığı, çok sayıda insanın öldüğü savaşlar, birçok insanın hayatını kaybettiği doğal afetler hep bu bölgenin çok dışında olmuş, bu zorlukları hiç yaşamamışlardı. Sıcak iklimin de etkisiyle bayağı yavaş davranan in-sanlardı. İslam dininin gereklerini yerine getirmek için oraya gelenlerin

235

1999

harcadıkları paralar ve üzerinde oturdukları doğal zenginliklerin sefasını süren, az çalışan, geçimsiz ve burnu havada karakterler olmuşlardı.

Libyalılar Akdeniz medeniyetine daha yakın, Kartaca, Roma, Emeviler ve Osmanlılarla birlikte yaşamış, Batılılarla her dönem yakın temas içinde olan bir Arap ulusu olarak daha kalender, yardım almaya ve etmeye hazır, ticarete önem veren daha hareketli bir topluluktu. Uzun Akdeniz sahil şeridinin ılıman iklimi çoğu bölgede tarım ve hayvancılığı ön plana çıkar-mıştı. Kendileri çalışıp, sebze, meyve ve hayvanlarını yol kenarlarındaki pazarlarda satan, konuşkan insanlardı. Batı Libya daha sakin ve soğuk kanlı insanların yaşadığı bir bölgeyken, doğu Libya hırçın, kavgacı ama dostluk canlısı insanların yaşadığı bir bölgeydi. Şantiyede çalışan işveren, mühendis ve memurları bizim kafeteryaya gelirler, çay ve kahve içerken birçok konunun konuşulduğu uzun sohbetler olurdu. Libyalı yöneticiler-den yakın arkadaşlıklar kurduğum insanlardan hâlâ görüştüklerim var. Bu bölge büyük savaşların ve kıyımların olduğu bir bölge olmuş, insanlar zor zamanları bir şekilde atlatmış, daha olgun bir topluluk haline gelmişler. Ülke yönetimi petrolden gelen gelirden ailelere maaş yardımı yapıyordu. Bu bir Kaddafi politikasıydı, onları tembelliğe itiyordu. Şimdi nasıllar bi-lemiyorum, ama o zamanlar bozulmanın başlangıcındaydılar.

Irak’ta Kürt Bölgesinde çalışmamıza rağmen Arap, Türkmen, Ezidi, Sürya-ni karışmıştı ve nüfusun yoğun olmadığı bir bölge olmasına rağmen bu kadar değişik özellikteki halkların bir arada bulunmasına şaşırırdım.

Devlet kurumları ve bürokrasi Suudi Arabistan ve Libya’ya göre çok daha yetkin ve gelişmişti. Sevecen, kolay dostluk kurulabilen, saygılı insanlar-dı. Misafirliğe gitmekten, dost ağırlamaktan, birlikte yemekten ve içmek-ten hoşlanan bu insanlar en az bizim kadar çalışkan ve ekmeğini taştan çıkaracak kadar güçlü karakterlerdi. Şantiyecilik hayatımın en zevk aldı-ğım kısmı burada geçen günlerdi diyebilirim. Irak’ın mevcut durumu yü-reğimi çok sızlatıyor ve o insanların bir an evvel huzura kavuşmasını tüm kalbimle arzu ediyorum. Orada ortağımız olan Yugoslav şirketi çalışanları Sırp, Boşnak, Hırvat ve Sloven karışıktı. Bölge halkı ve bizlerden farklı değillerdi. Sırplar, Yugoslavya’da egemen ulus oldukları için diğerlerine daha üstten bakar gibi gözükürlerdi bana. Yugoslavya’nın bölünmesi sı-

236

1999

rasında bu insanların vahşice birbirini öldürdüğüne inanmak istemedim doğrusu. Onlarla Türk kahvesi içmek ve yemekli toplantılar çok güzeldi. Çok çalışkan bir toplum ve Güney Doğu Avrupa’nın çileli toplulukları ol-dukları için, onları fazla dertlenmeyen ve çalışarak mutlu olan bir grup olarak gördüm.

Ruslar, kendilerine yakıştırılan sert ve soğuk insanlar tarifine pek uymu-yorlardı. Evet iklim ve tabiat şartlarına olan dirençleri ve komünizm tec-rübeleri böyle bir çağrışım oluşturuyor. Ancak, çok sıcak ve dost canlısı insanların sayısı fazla. Yiyip içip, eğlenmeyi, müzik dinlemeyi ve çalışmayı seviyorlar. Büyük bir devlet olmalarına rağmen inşaat işinde bizim kadar iyi olmamalarını bir kıskançlığa çevirmeden, bunu olgunlukla karşılıyor-lar, övgülerini paylaşıyorlar ve yakında onların da aynı seviyeye gelece-ğini düşünüyorlardı. Bizlerin orada olmasını bizim onlara ihtiyacımızdan değil, kendi ihtiyaçlarından olduğu izlenimini yaratıyorlardı. Yöneticilerle olan toplantılar hep bağrış çağrışlı geçse de sonunda dostluk ağır bası-yor, her şey normale dönüyor, olanlar ertesi gün unutuluyordu.

Rusların kavgacı bir yapıları var. “Yere düşene vurulmaz,” kaidesi onlarda geçerli değil. Kavga sırasında, karşıdaki bayılana hatta ölene kadar vur-maya devam eden vahşi bir yapıları olduğunu söylemeden geçemeye-ceğim. Vikinglerde olduğu gibi onlarda da bunun bir bölge karakteristiği olduğunu düşünüyorum.

Çeçen ve Dağıstanlılar, hatta Kazaklar ise olaylara ve yaşama çok farklı bakan uluslar. Kendilerince doğru olan hiçbir konuyu tartışmazlar. Çok inatçılar ve çabuk kavga edebilirler. Yardımsever ve dost canlısı bir ya-pıları var gibi ama güven duymadıkları bir ortamda olduklarında bunu sergilemekten kaçarlar. Çok gözü karalar diyebilirim.

Anadolu değişik insanların karıştığı, bir mozaik oluşturduğu yer olmuş. Sürtüşe sürtüşe sivri yerlerini düzeltip, homojen bir toplum olmaya ça-lışıyorlar.

Doğanın ve bölgenin zorlukları onları sert mizaçlı yaptığı için kavgala-rımız hiç eksik olmuyor. Doğal afetler, herkes birbirine destek olmaya çalıştığı için insanları biraz daha yakınlaştırıyor. Bu birlikte yaşamamızı kolaylaştırıyor.

237

2000

Karaçaganak teklifi için kurduğumuz ekip eylül ayı ortasında çalışma-ya başladı. Ortakların toplantıları Milano ve İstanbul’da oluyordu. Önce Konsorsiyum Anlaşmasını tamamladık, ardından iş taksimini yaptık. Her firma işbölümüne göre çalışmalarını yönlendirdi. Genel şartlardaki an-laşmazlıkları çözmek için uğraştık. Liderlik ve koşulları, işverenle ilişkiler, geciken tarafın diğer tarafa karşı sorumlulukları ve bu durumda işin nasıl yapılacağı gibi konular zaman aldı. Bizim yükümlülüğümüzdeki işler tüm tesislerin beton ve çelik imalatları ile bina işleri ve ‘Unit 2’ denilen görece küçük tesisin tüm işleriydi.

Her ay işverenin Londra’da düzenlediği ihale dokümanları ve teklif şartlarıyla ilgili toplantılar vardı. Bu toplantılara bütün ortaklardan birkaç kişi muhakkak gidiyordu. Toplantı konusuna göre, gruba liderlik etmek üzere bizden birini seçiyorduk, ama yine de ben birçok kez gitmişimdir. Agip’le yaptığımız veya yapmakta olduğumuz bir iş yoktu. Bu bakımdan ihale süreci sırasında rakipler, işverenin seçimdeki öncelikleri, ihaleyle il-gili planları gibi bilgileri bu toplantılarda toplayıp değerlendirmeye ça-lışıyorduk.

Teklif baştan ekim sonu verilecekti. Sonra 2000 yılı ocak ve en son şubat ayına ertelediler. Vaktimiz uygun olduğu için çok iddialı bir fiyat ha-zırladık, mukavele şartları ve teklif koşullarında istediğimiz değişiklikleri gayet dikkatle belirterek verdik.

Fiyat ve şartlarınızı verdikten sonra teklifinizi tam olarak açıklamak için Batılı şirketlerin sıklıkla uyguladığı bir toplantılar serisi oluyor. Teklifler, fiyat teklifi ve teknik özellikler olarak ikiye bölünüyor. İlk olarak teknik kı-sım yani işi nasıl yapacağınızı detaylı anlattığınız uygulama planı, istedik-leri formatta hazırlanmış iş programı, çalışanların emniyeti, yerel işçi ve yerel malzeme kullanımı konusundaki planlarınız, organizasyonunuz ve anahtar yöneticilerinizin geçmişleri gibi konular inceleniyor, puanlanıyor. Yerine göre 3-5 toplantıdan sonra eğer teknik konularda başarılıysanız fi-yat teklifiniz açılıyor, onun üzerinde konuşulan toplantılar başlıyor. Birkaç toplantı yapıldıktan sonra karar veriyorlar. Fiyat teklifini, teknikten sonra

238

2000

deseler bile bana göre hemen açıyorlar. Ama teklif raporlarını hazırlayan ekiple paylaşmıyor olabilirler.

Teklif hazırlama sırasında Agip’in bu işi bir şekilde Saipem’in olduğu gruba verebileceğini düşünmüştük. Teklif sonrası soru-cevap toplantıla-rında bu düşüncemiz güçlenmeye başladı. Toplantılarda hem fiyat hem teknik olarak en önde olduğumuz, direkt olmasa bile cümle aralarında söyleniyordu. Ama sorular ve açıklama talepleri hep bizim güçlü tarafla-rımızı zayıflatmaya yönelikti. Bizim 38 ay verdiğimiz programı sorguluyor, bunun yeterli olamayabileceğini vurguluyorlardı. Kazakistan ekonomisi-ne katkı miktarımız öyle pek yüksek bir yüzde olmamasına rağmen bunu tutturabileceğimize inanmayan sorular soruluyordu. Hakkını vermem ge-rekiyor ki Cimimontubi olsun, Techint olsun teklife en az bizim kadar, çok iyi hazırlanmışlardı ve bütün sorulara bence doyurucu cevaplar verdik.

Mukavele şartları konusunda çok sayıda toplantı yapıldı ve ufak tefek anlaşmazlıklar dışında, eğer iş bize verilirse imzalanabilecek bir mukave-le çıktı ortaya.

Nisan başı projenin yapımı için bizim konsorsiyumun seçildiğine dair söylentiler çıktı. Hatta Saipem’in ortaklarından CCC’nin en üst düzey yöneticisi beni arayıp tebrik etti. Ancak nisan sonu bir teşekkür mek-tubu aldık. İşi Saipem-CCC ortaklığına verdiler. Sebep söylenmiyordu ama sonradan öğrendiğimize göre, bizim teklifin daha ucuz olmasına rağmen rakibimiz işin süresini bizim 38 aylık sürenin 6 ay altına düşürerek bir program vermiş ve bu aradaki sürede üretilen petrol ve gazın satı-şından elde edilen gelir bizimle aralarındaki fiyat farkını kapattığı gibi, onları bizden daha ucuz bir teklif rakamına ulaştırmış. Bu durumda, Agip operatör olarak onları seçmiş ve o sıralar operatörlüğü devrettiği British Gas (BG) şirketini de buna ikna etmiş! Evet matematiksel bir hesapla bu doğru gibi görünüyordu. Ancak gerek teklif öncesi ve gerekse teklif sonrası Agip ve BG’yle yapılan toplantılarda hep 38 aylık sürenin böyle büyük bir tesisin inşaatı için yeterli bir süre olup olmadığını sorguluyor-

239

2000

lardı. Acaba Saipem-CCC ortaklığı bu işi söyledikleri sürede yapamazsa bu üretim kaybından gelecek zararı ortaklara ödeyecek miydi? Bunu an-lamak için ortakların bu projeyle ilgili en yüksek düzey yöneticilerinden toplantılar talep ettim. Agip ve BG yöneticileri bu risklerin kontrol altında olduğunu söylediler, ama Texaco yöneticisinin şüpheleri vardı. Sonuçta bir şey değişmedi ve mukaveleyi onlarla imzaladılar. Daha önceki mü-hendislik ve satın alma işlerinin yüklenicisi ile inşaat işlerinin yüklenicisini bir araya getirmek ve işin hepsini birleştirmek planları da hiç gündeme gelmedi. Daha sonra da böyle bir şey konuşmamışlar bile. Teklif öncesi ve sonrasıyla dokuz ay yoğun bir mesai harcadığımız bu işi kaybetmek beni çok üzdü.

Beyin üzerinde çalışan araştırmacıların söyledikleri gibi kötü hatıralar çabuk unutulur tespiti herhalde benim için geçerli değil. Çünkü her şeyi detaylarına kadar hatırlıyorum. İyi olan tarafı ise böyle çokuluslu büyük petrol şirketleriyle çalışırken karşılaşılabilecek her türlü sorunla ilgili bir-çok olay yaşadım ve benim için büyük tecrübe oldu. Hatta bundan sonra yine bu şirketlerden oluşan başka bir konsorsiyumdan en az bu kadar büyük bir iş aldık.

Mayıs ve haziran aylarında henüz mobilize olamadıkları için Karaçaga-nak’ta Saipem-CCC ortaklığından bir iş alabilir miyiz diye oraya bir ufak ekip ve bazı ekipmanlar gönderdik, küçük bir kamp ve atölye kurduk. SK olarak devletten küçük bir köprü ihalesi kazandık ve onun inşaatına baş-ladık. CCC’ye ufak tefek işler yaptık ama büyük bir iş vermekten kaçındı-lar. Tengiz’de âtıl olan ekipmanları oraya taşıdık. Başlangıçta geciktikleri için onlara çok sayıda ve uzun süreli ekipman kiraladık.

Saipem-CCC ortaklığı projeyi zamanından 8 ay kadar sonra yani bi-zim verdiğimiz süreden de uzun sürede tamamladı. İşletme başladıktan sonra boru kaynaklarında tekrar eden bir problem çıktığını ve uzun süre bununla uğraştıklarını duydum. Ama Kazakistan’daki ikinci büyük tesisin inşaatı onlara nasip olmuştu.

240

2000

2006 yılı yaz mevsimi başlarında Karaçaganak’ta, çalışan tesisteki iyileştirme, ilave ofis ve ambar inşaatları gibi işler için verdiğimiz teklif işveren KPO tarafından kabul gördü ve mukavelesini imzaladık. Tengiz

Fikret Sılay

Fikret Sılay’ı Kaybettik

2000 yılının nisan ayında finans ve muhasebe işlerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı arkadaşımız Fikret Sılay’ı Moskova’da bulunduğu sıra-da geçirdiği bir kalp krizi neticesinde kaybettik. Çalışkanlığı ve kişiliğiyle camianın çok sevdiği bu arkadaşımızın zamansız ölümü herkes gibi beni de çok üzdü. Problemli konuları çözmek için işveren ve ortaklarla yaptı-ğımız toplantılarda hep bir ara yol önerisiyle sonuca ulaşmamızı sağlardı.

Etrafı cam bölmeyle çevrilmiş odasında, onu hep iki elini masaya koymuş tavana bakarak düşünürken görürdüm ve aklımda hep öyle kaldı. Çalış-kan, çok başarılı ve şirket için değerli bir arkadaşımızdı.

241

Şantiyeci 2006

darboğaz geçme projesinde olduğu gibi birtakım ekipmanlar değiştirile-cek, bazı yeni ekipmanlar ilave edilecek ve bunların borulama ve elektrik işleri yapılacaktı. Tengiz’deki işçilerimizin arasından seçtiğimiz küçük ama güçlü bir montaj ekibi ile boru ve elektrik ekibi kurduk, başına değişik projelerimizde çalışmış Rıfat Işıl arkadaşımızı proje müdürü olarak tayin ettik. Ağustos ayında ekip ilk shut down’ı91 başarıyla yaptı. İbrahim Kara-ağaç orada bir ay kadar kaldı ve işin başarılı olmasına katkısı büyük oldu. Kış aylarına kadar iki shut down daha yapıldı ve çalışan tesisteki işlerimizi tamamladık. Diğer ekipler ilave ofis ve ambar binalarını kurdu ve 2007 yılı başlarında işleri bitirip başarıyla teslim ettik.

Kazakistan’daki Şantiyelerimizi Ziyaret

2006 bahar aylarında Kazakistan’ın dört değişik bölgesinde devam eden projelerimiz vardı. Bu projelerdeki çalışmaları görmek ve işveren-lerle toplantılara katılmak için dört şantiyeyi bir kerede dolaşabilmek üzere Enka uçağıyla gideceğimiz bir program yaptım. Altı günlük bu programa uzun süredir bizim Kazakistan’da neler yaptığımızı görmek is-teyen babam da katıldı.

İlk durağımız Aksai idi. Yandan çok rüzgâr aldığımız için iniş problemli oldu. Pilotlar da dahil uçaktaki herkes çok korktu. Şantiyemiz Aksai’den uzak olduğu için babamı pilotlarla orada bıraktım. Onlar şehri gezip, ye-rel hayatı görmüş ve güzel yemekler yemişler. Babam oradan yerel giysi bile almış.

Daha sonra Almatı’ya, yani Kazakistan’ın en büyük kentine gittik. Esentai Projesi başlama aşamasında olduğu için problemler dolayısıyla ben şantiyeden ayrılamadım. Arkadaşlar babamı kayak merkezine, Öz-bek lokantasına ve alışveriş merkezlerine götürmüşler. Son gün şantiye-de kısa bir geziye çıkarak yaptığımız işlere baktı. Almatı’dan Tengiz’e git-mek üzere Atrau’ya uçtuk. Şantiyeye gidiş-geliş 8 saat araba yolculuğu

91 Shutdown:Üretimindurdurulması

242

2006

Babamla İlişkimiz

Babamla ilişkimizi tarif edebilmem zor. Yetim olarak ilkokul birinci sınıftan itibaren Darüşşafaka’da okumuş, liseyi de orada bitirmiş. Parasal gücü olmadığı için yatılı ve burslu bir üniversite seçmek zorunda kalmış ve en uygunu İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi olduğu için onu tercih etmiş. Okul bittikten sonra devlet memurluğuna başlamış, dolayısıyla Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde görev yapmış. Annemle okul sırasın-da arkadaş olmuşlar. Evlenip Göle’ye beraber gitmişler. Biz üç kardeş orada dünyaya gelmişiz. Hayatı maddi ve manevi zorluklarla geçen her Darüşşafakalı gibi o da sert mizaçlıdır. Ben de ona çok benzediğim için çekişmelerimiz diğer kardeşlerime nazaran daha çok olmuştur. Dürüst ve çalışkan bir mühendis olarak kariyerinde yükselerek en son bakanlık müsteşarlığından emekli oldu. Daha sonra iyi bildiği orman ürünleri tica-retine atıldı, kardeşim Urçun’la 25 sene kadar bu işi yaptılar.

Çocukluğumda, babamın uluslararası anlaşmalar uyarınca yapılan uy-gulamalı eğitim programları için Amerika ve Almanya’ya gidip aylarca

gerektiği için babam yine şehirde kaldı. Pilotlarla şehri gezmişler, saha gezisi ve toplantılar arasında fırsat bulup aradığımda sesi hayatından çok memnun çıkıyordu.

Son olarak Bautino’ya gitmek için Aktau’ya uçtuk. Oradan 2 saatlik araba yolculuğuyla Bautino’ya geçtik. Biz toplantılara katılırken babamı limanda gemilerle gezdirmişler. Güvertede çay, kahve içip yemek yemiş-ler. Akşam bir araya geldiğimizde çok mutluydu. Birlikte yemek yiyip soh-bet ederken o da denizci olan amcamla ilgili hatıralarını paylaştı. Şantiye çalışanlarıyla birlikte sazlar çalındı, türküler söylendi. Yatmaya giderken çok memnun olduğunu söyledi. Adalara gitmek için hem izin hem de eğitim almak gerekiyordu. Vaktimiz elvermediği için adalara gidemedik. İstanbul’a döndüğümüzde babam her şeyin güzel ama kısa bir seyahat olduğunu söyleyip daha uzun başka bir seyahat olursa ona da katılmak istediğini söyledi.

243

2006

Karaçaganak, yaptığımız iş planlarını uygulayamayıp birkaç tane kü-çük iş yaparak ve ekipman kiralayarak yer aldığımız bir proje oldu. Farklı bir işveren olan British Gas ve Agip’le çalışma olanağı bulduk. Küçük de olsa yaptığımız işlerde onların beğeni ve takdirlerini kazandık. Çalışan tesisi kısıtlı süreler durdurarak, gerekli ve acil işleri en çabuk ve kaliteli şekilde yapma konusunda tecrübemizi artırdık.

Bu projelerden sonra orada fazla bir proje yapılmadı. 2017 yılında çıkan bir ihaleye başvurduk, ama Kazak ortağımız KSS’nin kendi başına ön yeterlilik başvurusunda bulunmasından ve işverenin eski ön yeterlilik

kaldığını hatırlıyorum. O zaman bize Amerika’da çok moda olan naylon oduncu gömlekleri ve tergal pantolonlar getirmişti. Orta okul ve lisede uğurlu geliyor diye hep onları giydiğim için annem ve ablam bir olup ortadan kaldırmışlardı ve uzun süre bunun kavgası olmuştu.

Her baba oğulda olduğu gibi bir sürü konuda birbirimize çok benzeriz. Daha evvelki sürtüşmelerimizin ana sebebi de bunlardı. Hayat felsefemi oluşturan unsurlar içinde babamdan gördüğüm bir sürü düşünce ve yak-laşım tarzı var. Yaşım ilerledikçe her ikimiz de daha hoşgörülü olduğumuz gibi, birbirimizi de daha iyi anlar duruma geldik. Bir araya geldiğimizde daha yakın sohbetler yaparak, görüşlerimizi paylaşabiliyoruz. Annemle devamlılık gösteren kavgaları bir ara ayrılma konuşmalarına kadar gitmiş, ama sonra işler tatlıya bağlanmıştı. Annemin vefatından sonra anladım ki babam anneme gerçekten aşıkmış. Annemi onun karşısında daha za-yıf olarak gördüğüm için her zaman annemin tarafında olur ve babamı suçlardım. Ama sonra kendi evlilik hayatımda anladım ki bunlar normal-miş ve birbirini çok seven insanlar da ciddi kavgalardan sonra birbirleri-ni daha çok sevebiliyorlarmış. Babam annem vefat ettikten sonra adeta annemi aramızda tutan davranışlarıyla beni daha çok etkiledi. Ona olan saygım ve sevgim kat kat arttı.

Bu seyahat gerçekten ikimiz için de çok güzeldi. Kısa dediği bu seyahat-lerden daha fazla yapmaya karar verdik.

244

Şantiyeci 2004

başvurularını dikkate almasından dolayı yetersizlik aldık. Bu yüzden teklif veremedik ve işi İtalyan firmalar aldı.

Daha sonra, yeni çıkan bir ihale için hazırlık yaptık. Neyse ki ön ye-terlilik aldık. Ancak, ortaklarımız iş yine İtalyanlara gider diye gönülsüz çalışıyorlardı. Teklif tarihi geldiğinde, işbölümü konusunda KSS ile anla-şamadık, dolayısıyla teklif veremedik. KSS’yle ortaklığımızın geleceği ko-nusunda tereddütler oluşmaya başladı, nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.

Romanya’da yeni görev

2004 yılı başında Tengiz İkinci Jenerasyon Tesisleri Projesinde aldı-ğımız yeni işlerle uğraşırken Sinan Tara bir konuşma arasında Bechtel’le Romanya Otoyol Projesi mukavelesini imzaladığımızı, proje müdürünün Bechtel’den George Alsop olacağını söyledi. Benim de proje müdür yar-dımcısı olarak gitmeyi kabul edip etmeyeceğimi sordu. İşin çok büyük olduğunu, beş senede tamamlamak gerektiğini ve güçlü bir kadro kuru-lacağını ekledi.

Tengiz’de yeni aldığımız iş biraz bunun gölgesinde kalmış gibiydi. Pa-rasal olarak onun üçte biri büyüklükte bir projeydi ve üç yılda tamamla-nacaktı. Her iki işin de daha evvel aynı işleri defalarca yapmış, iyi çekirdek kadroları mevcuttu. Dolayısıyla, Sinan’ın kendine göre ve geçerli bir stra-tejisi olmasa bana işlerim olduğu halde böyle bir iş teklif etmezdi diye düşünerek, olumlu cevap verdim. Daha sonra, benim mevcut işlerime ve merkezden Romanya işine başka bir yöneticinin bakmasını nasıl kar-şılayacağımı sordu. Bunun üzerine geçerli bir strateji diye düşündüğüm planın aslında bahsedilen yönetici gitmediği için çözümü bende aramak olduğunu anladım. O zaman bu yaklaşımın benim çalışma standartlarıma uymadığını söyleyerek işi kabul edemeyeceğimi söyledim.

Bu konu değişik zamanlarda daha birçok kere konuşuldu. Sonunda, Sinan benim bu iş için daha uygun bir yönetici olduğumu ve onun için seçildiğimi, organizasyonun da buna göre yapılacağını söyleyerek git-

245

Şantiyeci 2004

memde ısrar etti. Kazakistan ve Romanya’dan sorumlu Yönetim Kurulu üyesi oldum. Tengiz ve Kaşagan işlerini bırakmama gerek kalmadı.

Önemli bir proje alındığında, o işin en üst yöneticisi tayin edilirken Si-nan ve Şarık Ağabey’in bu konu üzerinde fikir alışverişinde bulundukları-nı, karar verirken Şarık Ağabey’in Sinan’a yol gösterdiğini ve tavsiyelerde bulunduğunu biliyorum. Romanya’ya tayinim konusunda yukarıda sözü-nü ettiğim gelişmelerden sonra Şarık Ağabey beni çağırdı. Olayın akışı sırasındaki yanlış anlaşılmaları kastederek, verdikleri kararın en doğru karar olduğunu anlattı. Benim özelliklerimi öne çıkaran iltifatlar arasında sorduğu sorularla kararsızlığım olup olmadığını ölçüp biçti ve beni yeni işe motive edecek hikâye ve hatıralarını anlattı.

Şarık Ağabey

Enka’da çalıştığım sürede, en üst yönetici olarak babadan oğula üç jenerasyon değişti. Şarık Ağabey, kurucu ortak olarak şirketi sınıf arkada-şı ve eniştesi Sadi Gülçelik’le kurmuş. İlk ortaklıkta düşük bir hisseyle bir kişi veya firma daha varmış ama sonra ayrılmış. Sadi Ağabey, Şarık Ağa-bey’in kız kardeşi Vildan Hanım’ın eşi. Enişte ve kayınbirader oldukları için diğer ortak ayrıldıktan sonra şirkete Enka adını vermişler. Sadi Ağa-bey’in kardeşi Sabahattin Ağabey, Şarık ve Sadi Ağabey’e göre küçük bir oranda şirket ortağı olmuş.

Bu şirketin ilk çalışanları içinde Sadi Ağabey vasıtasıyla işe giren Ali Kuşi varmış. Daha sonra Gurhan Çelebican, Nejat Gülen, Nejat Gül, Eş-ref Denizhan ve diğerleri katılmışlar.

İlk genel müdür Gurhan Çelebican olmuş. Gelişmeler doğrultusunda yönetim de bazen sadece Yönetim Kurulu bazen Yönetim Kurulu ile İcra Kurulundan oluşmuş. 1960’lı ve 1970‘li yıllarda Şarık, Sadi, Sabahattin, Gurhan, Ali, Eşref, Nejat ve Enver Ağabeyler üst yönetimde değişik gö-revler almışlar.

246

2004

Ben Kırıkkale Rafinerisi inşaatında Enka’yla çalışmaya başladığımda, Şarık, Sadi ve Sabahattin Ağabeyler şirketin en üst yöneticileri, Yücel Erdem genel müdür, yukarıda bahsettiğim ilk katılan ağabeylerimiz de Yönetim Kurulu veya İcra Kurulu üyeleriydi.

1980’de Sadi Ağabey uçak kazasında vefat edince yeni düzenlemeler oldu. Sinan mezun olup bir süre Medine şantiyesinde çalıştıktan sonra 1984’te genel müdür olarak çalışmaya başladı. Şarık Ağabey, Sinan’ın genel müdür olduğu tarihten 1990’lı yılların ortalarına kadar Yönetim Ku-rulu Başkanı olarak destek verdi. Daha sonra da onursal başkan olarak gerektiğinde yine destek vermeye devam etti. Bu, yaşamının sonuna ka-dar böyle sürdü.

Şarık Ağabey’i ilk kez Suudi Arabistan’a gitmeden önceki iki aylık merkez çalışmam sırasında görüp tanıdım. Bir cumartesi günü bizim ça-lıştığımız teklif hazırlama grubuna geldi. Bize ne yaptığımızı sorup bir-kaç tavsiyede bulunmuştu. Sadi Ağabey’in uçak kazasında ölümünün üzerinden iki ay geçmişti ve bize ilk tavsiyesi Suudi Havayollarıyla iç hat seyahatlerinde etrafımıza iyi bakmamız, uçakta tüp gaz gibi tehlikeli şey-ler olup olmadığına dikkat etmemizdi. Sadi Ağabey’in bindiği uçak tüp gaz patlaması sonucu yanmış ve içeridekiler kaçamadığı için yanarak öl-müşlerdi. İkinci tavsiye tabii ki çok çalışmamız ve iyi yöneticiler olmamız, üçüncüsü ise evlenip çocuk sahibi olmamızdı.

Sinan’la aynı şantiyelerde çalıştığımız dönemdeki ziyaretleri sırasında samimi sohbetler olurdu. Bu vesileyle şantiyelerin yönetici ve mühendis-lerini de sıkı takip ettiğini anlamıştık. Daha sonra gördüm ki şantiyelere sık sık geliyor ve mühendislerle sohbet etmekten büyük zevk alıyordu. Bu sohbetlerde Enka’daki gelişmeler, şirketin hedefleri ve politika konuların-da çok açık ve samimi konuşurdu. Türkiye’nin enerji ve ulaşım konularına çok acil öncelik vermesini, bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaması gerektiğini söylerdi. Bunlar yapılırsa yatırımların artacağını ve dış serma-yenin bu yatırımlarda büyük pay sahibi olacağını, böylece Türkiye’nin kal-kınmasının çok çabuk olacağını anlatır, bununla ilgili çeşitli ülkeleri örnek

247

2004

göstererek hem onlar hem de Türkiye’yle ilgili net rakamlarla iddialarını desteklerdi. Rakamlar konusunda çok netti ve hafızası çok güçlüydü.

1980’lerin ilk yarısı, Enka’nın çok iyi iş yaparak yüksek cirolar elde ettiği bir dönemdi. Şarık Ağabey, o dönemde zorda olan bazı sanayi kuruluşlarını da satın alarak, ki kiminde Turgut Özal’ın telkinlerinin etki-li olduğu söylenir, Enka’nın taahhüt-sanayi-ihracat üçgeninde büyümesi yolunu seçmişti. Ancak, ithal ikameci politikaların uygulandığı dönem-deki rekabet şartlarına göre kurulmuş fabrikaların serbest piyasa eko-nomisine geçildiğinde uluslararası piyasalarda rekabet etmesi mümkün değildi. 1987-90 arasında Enka’da ciddi bir konsolidasyon sonucu, bu yatırımlardaki ortaklıklar ya satıldı ya da tasfiye edildi.

Şarık Ağabey ülke ve şirketle ilgili gelişme konularına çok vakit ayı-rıyor ve hep rakamlarla yatıp kalkıyordu. O sıralar Şarık Ağabey daha çok sanayi yatırımları ve ihracat odaklı çalışırken, Sinan Enka İnşaat için daha fazla vakit ayırıyordu. Şarık Ağabey, Türkiye’nin çabuk kalkınması konusunda gönüllü bir büyükelçi gibi dış ilişkilerin güçlendirilmesi, Yu-nanistan’la ilişkilerin canlandırılması, Japonya ve Balkanlarla işbirliğinin artırılması, Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleşmesi için bıkmadan usanmadan çalışıyordu. Bunları, uluslararası ilişkilerini ve kendi ağzından hayatını anlatan kitaplardan92 okumanızı tavsiye ederim.

1980’lerin sonlarında Arap ülkelerinde yatırımların azalması, ödeme zorlukları, Körfez Krizi ve sanayi yatırımlarımızın zarar etmesi üzerine Enka zor bir döneme girdi. Alternatif çalışma alanları bulmamız gerekiyordu. Süleyman Demirel’in Başbakan, Turgut Özal’ın ise Başbakan Yardımcısı ve DPT Müsteşar Vekili olduğu zaman Türkiye’yi dışarıya açmak için 24 Ocak 1980 Kararları alınmıştı. 1983 sonunda Turgut Özal başbakan olun-ca, bu kararları uygulamaya koyarken bir yandan serbest piyasa ekono-misine geçişi ve ihracat hamlesini başlatıyor, öte yandan yeni pazarlar

92 ÇiğdemTüzünveSühanMuratlı,Şarık Tara Sınırların Ötesinde,DoğanEgmontYayıncılık,2013

ÇiğdemTüzün,Şarık Tara Anlatıyor,DoğanEgmontYayıncılık,2015

248

2004

arayışına ağırlık veriyordu. 1984 yılında SSCB93 ile imzalanan Doğal Gaz Anlaşması, Türk müteahhitlerine bu ülkede yeni iş imkânları yaratıyordu. Şarık Ağabey, 1984’ten itibaren SSCB’yle iş yapmak için uğraşmaya baş-ladı. Enka Pazarlama’yla, Rusya’ya ihracata öncelik verdi. 1987 yılında Doğal Gaz Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle Enka, Rusya’da iş alan ilk Türk müteahhit oldu. Bin yataklı bir hastane projesi ve Petrovski Pasajı re-novasyonu Enka’nın tanınmasına büyük katkıda bulundu. Enka’nın, 1989 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla Doğu Almanya’dan SSCB’ye dönen askerler için yapılan toplu konut ihalelerindeki başarısı ve bu inşaatları planlanan tarihten önce tamamlayarak teslim etmesi, bu yeni pazarda önünü açtı. 1991 yılında Moskova Belediyesiyle ortaklaşa Mosenka’nın kurulması, Rusya’da gayrimenkul ve arazi geliştirme alanına yatırım yapıl-masına yönelik, o dönem için çok cesur bir karardı. Rusya doğru bir he-defti ve bizi oraya götüren, Şarık Ağabeyin ileri görüşlülüğüydü. Elbette ki buna o zamanki üst yöneticiler ve Sinan’la tartışarak karar vermiştir, ama fikir ondan çıkmıştı.

Libya’da hızla sonuçlanan birkaç proje, Rusya’daki yatırım ve yeni pro-jeler bizi darboğazdan kurtardı. O dönem, Sinan mali konularda şirketi gerçekten çok iyi yönetti. Şarık Ağabey de Sinan’a ve Sinan’ın yaptığı şirket içi reorganizasyona tam destek verdi. Sanayi şirketlerine olan yatı-rımlarımızın sonlandırılmasında tereddütsüz Sinan’a arka çıktı.

Moskova’daki Beyaz Ev ve Parlamento Binası işleriyle tekrar bir yükse-liş dönemi başladı. Şarık Ağabey, Türkiye’deki otoyol yatırımlarını Balkan ülkelerine örnek göstererek onları bu tip yatırımları yapmaya teşvik etti. İlk olarak, Hırvatistan Otoyoluyla o bölgeye girmemizi sağladı. Arnavut-luk, Kosova ve Romanya Otoyol projelerinin alınmasının altyapısını oluş-turarak büyümeyi devam ettirdi. Bu projeler yine onun başlattığı Ameri-kan Bechtel firmasıyla ortaklığımızın da ilerlemesini sağladı. Daha sonra onun başlattığı bu ilişkileri Sinan devam ettirerek Bechtel’le petrol tesis-leri projeleri yapmak için Kazakistan ve Rusya’da sözleşmeler imzaladı.

93 SSCB:SovyetSosyalistCumhuriyetleriBirliği

249

Şantiyeci 2004

Şarık Ağabey, her konuda gerek yönetime gerek çalışanlara fikirleriyle destek olan liderdi. Şarık Ağabeyin, “Bonkör olalım ama müsrif olmaya-lım,” tavsiyesi çok güzel ve uygulanan bir tavsiye oldu. Enka’nın bina ve enerji işlerinde yatırım yapan büyük bir şirket olmasını sağlamak için çok çalıştı.

Bugün Enka; enerji, ofis, apartman ve alışveriş merkezi yatırımlarından mukaveleli inşaat işlerinden elde ettiği gelirin çok üzerinde bir gelir elde ediyor. Vizyon o kadar iyi oluşturuldu ki işleri devralan Mehmet Tara’nın başarılı olmaktan başka çaresi yok.

Özetle, Şarık Ağabey’i sadece Enka için değil Türkiye ve hatta dünya genelinde önemli bir şahsiyet olarak görüyorum.

Romanya Otoyol İnşaatı

Sinan’ın söyledikleri ve Şarık Ağabey’in bu karara olan desteğiyle kafamdaki acaba sorularını atarak, yeni işime adapte olmaya çalıştım. Romanya’ya benimle birlikte tayin olanlarla beraber Enka 3. Binanın ar-kasındaki müstakil evde yer alan ofisimize taşındık.

Romanya Otoyol Projesi, Macaristan sınırında Oradea şehrinden başlayıp, Bükreş’in kuzeyinde Braşov şehrine kadar giden 415 kilomet-re uzunluğunda, gidiş ve geliş üçer şeritten oluşan, yüzlerce viyadük94, köprü, menfez, alt ve üst geçitlerin olduğu büyük bir projeydi. Toplam üç ana bölümden oluşan projenin ilk olarak Oradea-Targu Mures arasın-daki iki bölümü yapılacaktı. Targu Mures-Braşov arasındaki bölüm için işveren iki sene içinde yapım kararı verecek ve bütün proje beş sene için-de tamamlanacaktı. En büyük iş kalemleri, 150 milyon metreküp toprak hareketi, 1,5 milyon metreküp beton ve 4 milyon ton asfalt kaplamaydı.

Ocak sonunda Bechtel yöneticileri İstanbul’a geldiler. Çoğunu daha evvelden tanıyordum, ama Bechtel inşaat işlerinin başına geçen Mike

94 Viyadük:Derinvadilerinüzerindengeçenyüksekköprü

250

2004

Annem Hastalanıyor

Şubat ayının ilk haftasında nefes alma zorluğu nedeniyle annemde bilinç kaybı oluşunca hastaneye kaldırmak zorunda kaldık. Problemleri gittikçe derinleşti. Boğazını delip ağırlıklı olarak makineye bağlı kalmasının ge-rektiğini söylediler. Baştan, bir süre bekleyelim, düzelir diye düşündük, ama doktorlar bizi ikna etti ve bu operasyonu yaptılar.

Annem iki ay Florence Nightingale Hastanesinde yoğun bakımda kal-dıktan sonra durumunun kronik olduğunu ve evde bir teşkilat kurup, al-mamızın daha iyi olacağını söylediler. Annemi aile dostu bir doktorun olduğu, evimizin yakınındaki Maltepe Üniversitesi Hastanesine aldık.

Ben dedelerim ve büyük annelerimi hiç göremedim. Hepsi ben dünyaya gelmeden önce vefat etmişler. Küçüklüğümde beni, annem ve ailesinin uzun süre oturdukları Kumkapı’daki iki katlı eski ahşap eve birkaç kere götürmüşlerdi. Arkadaki küçük avluyu, orada süs balıklarıyla dolu küçük havuzu ve evin gıcırdayan ahşap merdivenlerini hatırlıyorum. Havuzdaki kırmızı süs balıkları, benim ve kardeşlerimin ilgi odağı olmuştu. Evin önü beton, parke kaplı yokuş bir yoldu. Oradan Kumkapı ana caddesine inilir, ara sokaklardan o zamanlar plaj olan deniz kıyısına gidilirdi. Yazın gitti-ğimizde denize girmek için bizi oraya götürür, sahildeki dondurmacılar-dan dondurma alırlardı. Feriha Teyze kardeşlerin en büyükleriydi. Sonra annem, Süheyla ve Nimet Teyzeler, daha sonra da Cevat ve Şemsettin Dayılar gelirdi.

Adams’la ilk defa tanıştım. Hem Romanya hem de Tengiz projelerinin alınmasını kutlamak için Sinan benim evimde Bechtel ve Enka’nın ilgili yöneticilerine bir parti vermemi istedi. Partinin olduğu tarihte çok yağ-mur yağdığı için yüz kişiyi ağırlamak zor oldu. Şarık Ağabey, sağlığı çok iyi olmamasına rağmen katıldı. Çok güzel ve unutamadığımız bir kutlama yaptık.

251

2004

Annemin rahatsızlığı sırasında işlerle uğraşmam çok zordu. Ama dü-zenli olarak Bükreş ve Cluj’a gidip toplantılara katılıyor, organizasyon için özellikle acil olan, Bükreş’te kurulacak proje ofisi için Enet çalışanlarından ekip kurmaya çalışıyorduk. Sinan bu projeyle özel olarak ilgilendiği için hep yüksek seviyedeki yöneticileri bu projeye gönderdi. Enka içi organi-zasyonda olduğu gibi, şantiye gruplarının ortak destek grupları olmadan kendi işlerini yapabilmelerini istedi. Maliyet ve kârdan sorumlu olan di-siplinler bazında, disiplin proje müdürlerinin yönettiği bir organizasyon kurulmasını istiyordu. Bechtel ise merkezi bir organizasyon kurulmasını istiyor ve daha evvelki yol projelerini böyle yaparak başarılı olduğumuzu savunuyordu. Bu yüzden tartışmaları bol toplantılar oluyordu.

Annem liseyi bitirince, babamla evlenene kadar tapu dairesinde çalış-mış. Sonra hep dert yandığı gibi babamla Anadolu’yu dolaşmak zorunda kalmış. Annem, o zamanlar biz olmasak da en az senede bir kardeşle-rini ziyaret için İstanbul’a giderdi. Onlar da bizim yanımıza Anadolu’ya gelirlerdi. Çok neşeli, fıkra ve esprilerin birbirini izlediği keyifli ortam-lar olurdu. Biz büyüdükçe ve annem yaşlandıkça bu görüşme ve gidip gelmeler azaldı. Biz İstanbul’a yerleştikten sonra daha az görüşür olduk. Önce Şemsettin Dayı sonra Nimet Teyze ve Süheyla Teyze vefat etti. Annem hastalıkları yüzünden evden dışarı hiç çıkmamaya başladı. Biz ço-cuklarının zoruyla bazen birlikte piknik yapmaya, Boğaz’a çay içmeye ya da İstanbul dışında bir yerlere temiz hava almaya giderdi. Hafızasının çok iyi olmasına rağmen sosyal ilişkileri tamamen dışlamış ve kendi başına televizyonuyla yaşayan bir insan olmuştu. Ben gittiğimde çocukluğum-dan hatırladığım o fıkralardan anlatırdı ve ben de çok kere dinlediğim bu fıkralara yine de gülerdim. Kendinde olduğu zamanlar o fıkraları ben ona anlatıyordum ve o da gülümseyip yanağımı okşuyordu.

252

2004

Üç ayda bir Yönetim Kurulu toplantısı oluyordu. Bu toplantılara Yö-netim Kurulu üyeleri, proje müdürüyle yardımcısı ve özel bir konu varsa ilgili müdürün katılması gerekirken hiç olmadığı şekilde, Bechtel merkez organizasyonu ve şantiye organizasyonundaki Bechtel elemanlarının ta-mamı katılıyordu. Böyle bir durumda, ben de şantiye organizasyonunda benzer görevler yapan Enka yöneticilerini çağırmasam olmuyor ve top-lantılar değişik yönlere kayıyor, gereksiz tartışmalar toplantı gündemini tamamen değiştiriyordu. Bu konu günlük veya haftalık şantiye toplantı-ları için de geçerliydi. Bu yüzden ben toplantılar konusunda olumsuz bir tutum takınmaya başladım. Hatta sonuç çıkmayacağına inandığım top-lantılara katılmıyordum bile.

Hırvatistan yol projesinde asfalt kaplama işleri iyi gitmeyince George oraya dönmek zorunda kaldı. Onun yerine Bechtel, Genel İnşaat İşleri Müdürü Walker Kimball’ı gönderdi. Walker’la ilişki kurmak George’dan daha kolaydı ve birçok konuda anlaşabildik. Toplantı sayısı ve katılanlar minimize oldu. Birçok konuyu kendi aramızda, diğerlerinin yönlendirme gayreti olmadan halledebildik.

Bu projenin yapılması kararını veren Adrian Nastase Hükümeti hazi-randa erken seçime gitti ve kaybetti. Yeni hükümet henüz kurulamadığı için projenin akıbeti ne olur tartışmaları başladı. Yerel yöneticiler ile Bük-reş yönetiminden bazı kişiler bu projenin yapılmasının uygun olmayaca-ğını, zaten Avrupa Birliği’nin bu işe kredi vermediğini, kısıtlı Amerikan Exim Bank kredisi dışında, mevcut hükümetin bu projeyi fonlaması ge-rektiğini ve böyle bir para olmadığını yüksek sesle söylemeye başladılar. Hatta, gazeteler daha evvel AB tarafından onaylanmış ve ülkenin orta ve güneyinden geçerek Macaristan’a bağlanan güzergahın daha doğru bir seçim olacağı ve bu projenin iptal edilmesi gerektiğini bile yazmaya başladı.

253

2004

Annem Aramızdan Ayrılıyor

En az iki haftada bir ben, ama Candan her gün, annemi ziyaret ediyor, durumunu yakından takip ediyorduk. Annem hâlâ yoğun bakımda ve so-lunum cihazına bağlı olarak yaşamını devam ettiriyordu. Doktorlar bunun hep böyle süreceğine bizi de inandırmışlardı. Bazen çok iyi oluyor ve so-lunum cihazı olmadan bizimle fısıltıyla konuşup anlaşabiliyor, bazen solu-num cihazında bile nefes darlığı çektiği izlenimi yaratıyordu. Kendisi de böyle bir yaşamı sürdüremeyeceği kanısına vardı ki 16 Haziran 2004’te, biz odasından ayrıldıktan bir süre sonra yoğun bakımdayken hayata veda etti. Ölüm haberini sabah bize telefonla verdiler. Onu en son yıkayıp, kefene sarmadan önce gösterdiler. Yüzünde nefes alamamanın verdiği ıstırap görülebiliyordu. Çoğunluğu Enka çalışanlarının oluşturduğu bir cemaatle onu son yolculuğuna uğurladık. Tabutunu en son taşıyanlardan biri Sinan’dı ve bu ona olan saygı ve sevgimi daha da artırdı.

Mezarına toprak atarken, hayat işte böyle bir şeydir diye düşündüm. Yak-laşan ölümü hisseder, ama buna engel olabilecek bir şey yapamazsın. Annemin ölümü böyle oldu, bizler onu iyileştirecek bir bakım ve tedavi bulamadık.

Kendisi hiçbir zaman memnuniyetini ifade etmese de, görece iyi bir ha-yat yaşadı ve son anına kadar ona destek veren bir ailesi oldu. Toprağı bol, mekânı cennet olsun.

Annemin rahatsızlığı sırasında üzüntü ve bir şey yapamamak beni hayli depresif yaptı. Neredeyse 10 kilo kaybettim ve bunun üzerine eşim beni doktora gitmem konusunda ikna etti. İlk defa antidepresanla tanıştım. Vücut taramalarının sonucunda kemik yoğunluğumun çok düşük oldu-ğunu ve bir endokrinolog bulmamı söylediler.

Araştırmalar sonu bulup gittiğim doktor ilgiliydi ama bir tedavi üretmek-te zayıf kalıyordu. Bir kere hastaneye yatırarak bir ilaç uygulaması yaptı. Senede bir gelmemi söyledi.

254

2004

Romanya’ya döndüm. Projeye iki ayrı yerden başlamak gerekiyordu. Batıda Oradea, ortada Cluj, son durak Bükreş’in kuzeyindeki Braşov şeh-riydi. Son bölüm için işveren mukavele süresini etkilemeyecek şekilde, iki sene içinde, karar verecekti.

Temmuz ve ağustos aylarında yeni hükümet kuruldu ve bu işin yapıl-masını istediklerine dair sinyaller almaya başladık.

Oradea şantiyesinde Zafer ve Türkiye’de kendi yatırımımız olan elekt-rik santrallarında onunla beraber çalışan Bechtel’den Mukul Bhushan vardı. İlk planlamaya göre Cluj ve Oradea şehirlerinde ayrı ayrı merkez destek birimleri oluşturulacak ve disiplin müdürleri vasıtasıyla yönetile-cek bir organizasyon olacaktı. Oradea’daki organizasyon da Cluj’a, bizle-re rapor edecekti. Walker’la yaptığımız toplantılar sonucunda, bütçe ve politik sorunlar dolayısıyla mevcut büyük organizasyonumuzun maliyet-lerini azaltmak için her iki merkezdeki işlerin Cluj’dan, disiplin müdürleri tarafından yönetilmesinin daha uygun olacağı sonucuna vardık. Disiplin müdürlerinin kendi iç organizasyonlarını buna göre yapmalarından sonra Yönetim Kurulundan onay alarak uygulamaya koyacaktık. Bu durumda tüm merkez destek işleri Cluj’da yapılacak, Oradea’daki organizasyona gerek kalmayacaktı. Tasarım, raporlama, istihkak, muhasebe, mukavele yönetimi, kamp ve yemek işleri gibi destek birimleri ana merkez olarak Cluj’dan yönetilirken, tüm satın alma, finansman, planlama ve ekipman yönetimini her iki kentteki disiplin sorumluları yapacaktı. Kendi kuracak-ları organizasyon vasıtasıyla tüm nakit akışı, kâr ve zarardan disiplin proje müdürleri sorumlu olacaktı.

Arazi kamulaştırma işleri beş senelik programa göre yapılamıyor, ya-vaş ilerliyordu. Cluj’da çalışılabilecek, kamulaştırması tamamlanmış 10 kilometrelik kısım yaz sonuna doğru verilirken, Oradea’da henüz esas başlamayı düşündüğümüz bölgede kamulaştırma yapılmamıştı. Orada, bölük pörçük birkaç kilometreyi çalışılabilir hale getirmek için uğraşıyor-lardı. Verilen bölgelerdeki köprü ve viyadük betonları, menfezler, kazı ve malzemesi kullanıma uygun olan sahaların olduğu bölgelerde dolgu işleri yapılıyordu. Detay tasarım işleri de kamulaştırma için verilen sözlere

255

2004

göre yapılırken, yeni çıkan durumlara göre alan değiştirip yeni yerlere yoğunlaşmak zorunda kalıyordu. Kazı dolgu işleri bir şekilde yapılmaya çalışılıyor, ama test neticelerine göre kazıdan çıkan malzeme dolguda kullanılmaya uygun olmuyordu. Kazı malzemesine çimento veya kireç ka-rıştırılarak dolgu yapılması için testler yapmaya başladık.

Kamulaştırmanın yapıldığı yerlerdeki viyadük ve köprülere önce bir ulaşım yolu yapıyorduk. Temel yerleri kazılıp 80 santim çapında, 25 metre boyunda, yerinde dökme kazıklar yapılıyordu. Kazık başları kırılıp grobeton yerleştiriliyor sonra Peri kalıp temelleri kurulup, demirler dö-şenerek temeller dökülüyordu. Bu temeller tek ve çift ayaklı köprülere göre değişik ebatlarda olabiliyordu. Daha sonra Peri yükselir duvar ka-lıplarıyla, 25 veya 35 santim duvarlarla çevrili içi boş kutu kesitli viyadük kolonları 3-5 metrelik bölümler halinde dökülüp yükseltiliyordu. En son, özel çelik kalıplarla büyük kirişlerin oturduğu 2,5x4 metre trapez kesitli yol genişliğinde başlıkları dökülüyordu. Prekast sahasında dökülüp ön veya art germeleri95 yapılan kirişler yol genişliğine göre her kesite 6-8 adet yerleştiriliyor, bunların üzerine döşeme betonları dökülüyordu.

Kirişler günlük döküm adedi ve kür (buharla ısıtma) süresine göre ebatlarını belirlediğimiz beton platformlarda I, U, T kesitli olarak değişik boylarda üretiliyordu. Çelik kalıplar konuyor, demirler bağlanıyor, ön ger-meli96 olanlarda 15 milim kesitli çekme kabloları yerleştirilip 200 kilonew-ton kuvvetle geriliyor, art germeli olanlarda projeye göre plastik borular yerleştirilip, yüksek dozajlı betonları dökülüyordu. Ön germeliler buhar kürüyle istenen mukavemetini bir ila üç gün gibi kısa sürede kazanıyor ve kablolar kesilip kiriş depo sahasına alınıyordu. Art germeli kirişlerde ise plastik borulardan geçirilen kablolar kısmen gerilip depo sahasına alınıyor, mukavemeti kazanınca tamamen gerilip plastik boruların içine çimento şerbetiyle doldurulup kapatılıyordu.

95 Artgerme:Betondökümündensonraçekmeyedayanıklıkablolarıngeriliptüplerinşerbetiledoldurulması

96 Öngerme:Betondökümündenönceçekmeyedayanıklıkablolarıngerilmesi

256

2004

Hem depo sahasına taşımada hem oradan yerlerine taşımada özel vinçler veya yerleştiriciler ile treylerler kullanılıyordu. Özel yerleştiriciler viyadük yanına depolanmış kirişleri alıp taşıyor, yerine koyuyor ve yerleş-tirdiklerinin üzerine çıkıp bir sonraki sırayı yapıyordu. Bu yerleştiricilerin ve kirişlerin taşınabilmesi için yol güzergâh dolgu ve kazılarının bitmesi gerekiyordu. Uygun ağırlıktaki kirişler, çok yüksek olmayan viyadüklerde iki güçlü vinçle viyadük temellerinin olduğu kottan yerlerine konularak yapılabiliyordu.

Dolgu menfezleri prekast ve yerinde dökme olarak iki türlü yapılıyor-du. Yerinde dökme bizim Brega şantiyesinde yaptığımız gibi yapılırken, prekast olanlar 6 metre boyda ve istenen ebatlarda önceden dökülüp taşınıyor ve vinçlerle hazırlanmış grobeton üzerine yerleştiriliyordu. İki eleman arası dişli oluyor ve içeriden, dışarıdan derz dolgusuyla boşluklar dolduruluyordu.

Bu süreçte, mühendislik çalışmaları sırasında otoyolun esnek veya es-nek olmayan tiplerden hangisine göre yapılacağı konusu da tartışılıyor-du. Esnek olan tipte, nehir malzemesiyle yapılan bir alt temel, kırma taş karışımından yapılan bir üst temel, asfalt temel, binder97 ve aşınma taba-kalarından oluşan kaplama kullanılırken; esnek olmayan tipte alt temel, çimento karışımlı kırma taş üst temel, asfalt temel, binder ve aşınma kap-lamaları geliyordu. Otoyol temeli genelde dolguya oturduğu için sanki esnek olan tipin seçilmesi daha doğru bir karar olacaktı. Ancak, bu karar henüz verilmemişti. Yol güzergâhında çok sayıda heyelan bölgesi vardı. Dolayısıyla, toprak kaymalarının önüne geçilmesi için gerekli yapıların doğru bir şekilde projelendirilmesi gerekiyordu.

Ekim ayı sonlarına doğru işlerin ilk programda olduğu gibi gitmeye-ceği artık kesinleşti. İdare, para ödeme konusunda sıkıntılar olacağını be-lirterek, senelik bütçeye göre program yapmamız gerektiği şeklinde uya-rılar yapıyordu. 2005 senesi bütçesi de Kasım ayı sonunda belli olacaktı.

97 Binder:Bağlayıcıtabaka

257

2004

Romanya Otoyol Projesi, Cluj

Maliyetleri düşürmek için adam azaltma planları yapılmaya başlandı. O sıralarda George, Hırvatistan’daki iş bitince döndü. O disiplin yöneti-mine tamamen karşıydı ve yeni şartların disiplin yönetimine uygun olma-dığı gerekçesiyle tekrar merkezi yönetime geçmek için uğraşmaya baş-ladı. ‘Nerede, nasıl ve en ucuz nasıl oluruz?’ açısından bakıldığında çok kısıtlı alanlarda çalışmak için geniş organizasyonlar kurmak yerine, bu sı-nırlı işleri merkezi bir organizasyonla yapmak uygun olacaktı. Bu yeni or-ganizasyona Yönetim Kurulu onay verdi. Kış şartlarına girince çalışmanın mümkün olmaması nedeniyle verilen iki aylık arada yeni organizasyon yapıldı. Cluj merkezli, Oradea’yı da Cluj’dan yönetecek bir düzene geçil-di, Oradea organizasyonu tamamen kapatıldı. Cluj’dan ve Oradea’dan

258

2005

çok sayıda adam gönderildi. Toprak ve drenaj işlerine Tamer Perk, köprü ve viyadüklere Mehmet Gözen, kaplama işlerine Bechtel’den İdris Mir-za’nın bakmasına karar verdik. Mevcut işlere göre Oradea şantiyesi daha da küçüldü. İç işlerinde çok sayıda adam mevcut işlere göre iyice azaltıl-dı. Bu arada yeni yıl bütçesi 200 milyon dolar olarak açıklandı. Bu durum, zaten işin beş senede bitmesinin finansman şartlarından dolayı mümkün olmadığını gösterdi. Ayrıca bu bütçe rakamının içinde kamulaştırma, alt-yapı, yer değiştirmeleri gibi kalemler de vardı. Moraller bozulmuştu.

Güney Afrika Gezisi

2005 Ocak ayı sonlarında okullar tatil olunca çocuklarla Güney Afrika’ya gittik. Birkaç gün Johannesburg ve Sun City’de kaldık, Kruger Ulusal Parkı’nda beş gün safariye gittik. Sabah güneş doğmadan kalkıyor, ak-şam güneş batana kadar hayvanlarla dolu güzel bir tabiatın içinde jiple dolanıyor, öğlenleri verilen kumanyayı yiyor, akşamüstleri güzel bir ne-hir manzarasına bakarak bir şeyler içip sohbet ediyorduk. Her akşam da doyasıya mangalda pişmiş et yedikten sonra kendimizi yatağa zor atıyor-duk. Oradan Mauritius’a gittik, deniz kenarında güzel bir tatilden sonra, dönüşte Johannesburg’dan Cape Town’a tren yolculuğu yaptık. Bu, bü-tün Güney Afrika Cumhuriyeti’ni karadan görmek demekti. Tren, buna uygun olarak üstü ve yanları camlarla kaplı yapılmıştı. Çocuklar sıkıldı ama benim çok hoşuma gitti. Değişik kasabalar, otlaklar, ekili alanlar, ormanlar güzel manzaralar oluşturuyordu. İki gün Cape Town’da kaldık. Cape Burnuna gidip, o şiddetli rüzgârda iki okyanusun birleştiği yerde sonsuz deniz manzarasını seyrettik. Ufak tefek alışverişler yaptık, rıhtım-daki lokantalarda yemek yedik. THY’nin direkt uçuşuyla İstanbul’a dön-dük. Hem çocuklar hem biz dinlendik ve güzel bir tatil yaptık.

259

2005

Doğu Amerika Seyahati

İstanbul’a döndüm. Bir ay işlerden uzak kalmaya karar verdim. Ailece iki hafta güneye gittik. Daha sonra, Temmuz 2005’te, Amerika’ya giderek, Washington’da yaz okulunda olan Gökcan’ı aldık, arabayla Birleşik Dev-letler’in doğu sahilini yavaş yavaş gezdik. Myrtle Beach’te iki gün de-niz sefası yaptık. Yine Orlando’ya Disneyland’e gittik. Bu kez çocuklarla daha çok eğlendik.

Tatilimizi bir günlük Miami turuyla tamamlayarak oradan direkt uçuşla İstanbul’a döndük. Böylece Birleşik Devletler’in batısından sonra doğu-sunu da arabayla turlamış olduk.

Bir Gezinin Düşündürdükleri...

Disneyland’e ilk gidişimde, salonlardan birinde dünyanın uzaydan çe-kilmiş videolarının sergilendiği bir gösteri izlemiştim. Uydumuz Ay’ın

Kış mevsimi nedeniyle verilen ara bitince tekrar Romanya’ya döndüm. Kamulaştırılması bitmiş yerlerde kazı yapıyor, ama dolgu yapamıyorduk. Yaptığımız kireç katkılı test dolguları onay otoritesi olan Tasarım Ens-titüsü’nü memnun etmiyordu. İki kilometrelik bir kısım için bu şekilde doldurma izni verip sonra karar vereceklerini söylediler. Biz de dolgu-ya başladık. Köprü ve viyadük inşaatları da kamulaştırmanın yapıldığı yerlerde hızla yapılmaya başladı. Ancak, mart ve nisan ayları istihkakları ödenemedi. Kamulaştırma neredeyse durdu. Durum hiç iyi değildi ve önümüzü görebilmemizi sağlayacak kararlar hükümet tarafından bir türlü verilemiyordu. Haziran ayında yeni bir adam azaltma planı yapıldı. Ge-orge ve ben de bu plan dahilinde projeden ayrıldık ve ağustos ayında şirketlerimize döndük. George’un yerine Bükreş ofis müdürü Mike Mix, benim yerime Mehmet Gözen geçti. Mühendislik işleri de yavaşlatıldı, Bükreş Proje Ofisi küçültüldü.

260

2005

gökyüzündeki beyaz ve gri renklerdeki görüntüsünden çok farklı, değişik tonlardaki mavi, yeşil, kahve ve beyaz renklerin göze çarptığı, yavaş ya-vaş dönen ve adeta burada hayat var, diyen bir görünümdeydi. O kadar etkilendim ki bunun üzerine uzay, evren ve Dünya üzerine birçok kitap okudum. Bilim kurgu ve belgesel filmler seyrettim.

Disneyland’e ikinci gidişimde aynı yerde, Dünyanın evrendeki durumunu gösteren farklı bir gösteri vardı. Bu çekimler de beni çok etkiledi. Anlatıl-maya çalışılan, Dünyanın evren içinde ne kadar ufak olduğunu göstere-rek, her şeyin Dünya ve insanlık üzerinde dönüp dönmediği üzerinde dü-şünmemiz gerektiğiydi. Gerçekten de sözü edilen mesafeler milyonlarca ışık yılıydı, milyarlarca yıldız ve gezegen, yine belki sayısının milyarlarca olduğu düşünülen gökadalar kendimizi yerleştirmeye çalıştığımız konu-mu sorgulamamız gerektiğini adeta bağırarak söylüyordu. Bu gördük-lerimi anlamak ve özümsemek, evren içinde yaşam olan tek gezegenin Dünya olduğu öğretisiyle büyütülmüş bizler için çok zordu.

Bir mühendis, yönetici, çok okuyan ve çok gezen biri olarak o zaman düşündüklerimi şimdi de çok iyi hatırlıyorum.

Devasa bir evrende, Dünya denilen gezegenin, tek bir yaşam ortamı oluşması için yaratılmış olması bir teoridir. Henüz yaşam olduğu bilinen bir gezegen yok, ama milyarlarca yıldız, gezegen ve bunların içinde oldu-ğu gökadaları görebildiğimize göre bu koskoca evrende yaşamın olduğu başka gezegenlerin olma olasılığı hayli yüksektir ve bu da bir teoridir.

Antik Çağ’da Dünya ve yıldızlara bakarak ellerindeki çok az veriyle çı-karımlar yapan Yunan filozofları gibi “Biz neyiz? Neredeyiz? Neden ya-şıyoruz?” sorularını sormamak çok zor. Uzay araçları gönderilerek takip edildiği için, Güneş sistemi içindeki uzaklıkların hesaplarla örtüştüğünü biliyoruz. Ancak, evrenimizin ondan sonraki kısımları teleskopların bize gösterdiğinden ibaret. Yıldızların değişen konumu ve gözlem açısı ile ışık şiddetini kullanarak yıldızın yaklaşık uzaklığı hesaplanabiliyor. Mesafeler bu kadar büyük ve bu mesafelerde merceklerin hareketi ölçme kesinliği, tam olarak bilinemezken, konuşulan değerler ışık yılı yani ışığın bir se-nede aldığı yol olarak verilirken yanılma yüzdesi de çok yüksek. Yıldızla-

261

2005

rın yaydığı ışığın, ışık tayfındaki konumuna göre kızıl renge yakın olanlar uzaklaşan yıldızları, mavi renge yakın olanlar ise yaklaşan yıldızları işaret ediyor. Evrenin hiçbir şeyin olmadığı bir ortamdaki bir patlamayla oluş-tuğu yönünde birçok veri var ve bu patlamaya “Big Bang” denildiğini herkes biliyor. Uzak yıldızlar yukarıda belirttiğim şekilde kızıl ışık verdiği için evrenin hâlâ genişlemekte olduğu düşünülüyor. Her geçen zaman biriminde daha çok büyüyen bir evrenin sırlarını çözmeye çalışıyoruz.

Kara delikleri1, milyarlarca yıldızı, kuasarları2, kızıl cüceleri3 gözlemliyoruz ama çok çok büyük uzaklıklardan. Bu genişlemenin yine yaklaşık hesap-larla evrendeki madde miktarının yaratacağı kütle çekim gücüne göre daha yavaş olduğu hesaplandığı için hızı yavaşlatacak bir kara madde4 hatta, bunun da yetmeyip bir kara enerjinin5 olması gereğinden söz edi-liyor ve sırlar artıyor.

Kara delikler her şeyi çekip yok edebilen çok büyük bir çekim gücüne sa-hip. Kütle, ışık, zaman burada önemini kaybediyor, görünen şeylere göre yapılan hesapların dışına çıkıyor. Uzayı hayli kalın bir halı gibi düşünüp, sözü edilen büyük mesafelerin kıvrımları arasında kısaldığı yönünde de kuramlar var. Big Bang, genişleyen evren, kara madde, kara enerji hepsi kuramsal fizikle ilgili ve ispat bekleyen konular. Sadece ışık ve onun ha-reketi üzerine yapılan hesaplar bu şartlarda bilim insanlarını çok zorluyor.

Fizikte bu büyüklükler dışında küçük atomlar ile daha küçük kuarkların da aynı evren gibi bir düzende çalıştığı biliniyor. Ama burada da sonsuza giden küçük boyutlar söz konusu olduğu için teleskopların yerini mikros-koplar alıyor. Yine değişik kuramlar üretiliyor, ispata çalışılıyor. Kuantum fiziği bunlarla uğraşıyor. Gidilecek daha çok uzun bir yol olduğu kesin.

1 Karadelik:İçindebildiğimizfizikkurallarınındeğiştiğiyüksekçekimgücünesahipölüyıldızbölgesi

2 Kuasar:Yüksekenerjiileparlayanküçükgökadalar3 Kızılcüce:Ölmekteolanyıldız4 Karamadde:Evrendegörünmeyenmaddeler.5 Karaenerji:Varlığıispatlanmayıpamateorikolarakvarolduğudüşünülen

enerji

262

2005

Bunların tamamının ve kuramların hayallerimiz ve dolayısıyla beynimizle il-gili olduğunu biliyoruz. Ama, beynimizin çalışma sistemiyle ilgili olarak çok az şey biliniyor. Yukarıdaki kuramların ispatları yapılıp, uygulamaya yönelik çalışmalara dönüşmedi. Bunun gerçekleşmesi uzun yıllar alacak.

Mühendislik ise deneyimlenmiş hesaplar üzerine geliştirilen bir bilim dalı. Biz her şeyiyle hesaplanabilir olan bir meslek dünyasında yaşıyoruz. İspat-lanmış teorilere dayanıyoruz. Evrene ilişkin teoriler daha bizim dünyamıza girecek olgunluğa gelemedi.

Bir zamanlar uzaya gönderilen roketler, asansörler, bilgisayarların silikon yongaları ve benzer birçok şey teori aşamasındayken hesaplanıp, insanlı-ğın kullanımına sunulabildi.

Bütün bunların bize, basit vatandaşa ne faydası olacaktır? Mevcut kaynak-ların tükenmesi halinde kullanılabilir yeni enerji kaynak ve çeşitleri buluruz, konforumuz artar, belki turistik seyahat için deniz kıyısına değil, yakın bir gezegene gideriz. Sıkıştığımızda da dünyadan kaçıp hayat olan başka bir gezegene taşınırız.

Ama uzun vadeli bu beklentilerin elde edilmesi çabuk olmayacak. Hızla artan dünya nüfusunun yaşamı ancak bilim sayesinde devam ediyor. Hem matematik hem deneysel olarak nüfus artışının problemlerini herkes gö-rüyor. Bilim bu problemleri bir şekilde erteleyerek, çözüm bulunana kadar geçici bir yaşam konforu sağlayabiliyor. Büyük şehirlerin sağlıklı koşullarda kurulması, yiyeceklerin daha çok üretilebilmesi, salgın hastalıkların önlen-mesi, tabii afetlere karşı önlem alınabilmesi gibi. Bilim bu geçici çözümleri sunarken esas problemi de işaret ediyor.

Nüfusumuz her 100 senede bir katlanarak artıyor. Ekonomik sistem bizi daha fazla kaynak tüketimi için adeta zorluyor ve biz de daha fazlası için uğraşıyor, daha fazla tüketiyoruz.

Sonsuz olmayan dünya kaynaklarının çılgınca tüketilmesini önlemek için ne yapılacak? Beynimiz, deneyimlendiği gibi bizi iyi olan şeylere ve daha iyi yaşamaya doğru yönlendiriyor. Politikacılar kendi kısa dönem hesapları için bunu düşünmeden kullanıyor. Doğru bir nüfus planlaması programıyla dünyanın yaşanmaz hale gelmesini geciktirebilir veya önleyebilir miyiz?

263

2005

Romanya projesinde, Bechtel’le Kazakistan’da yaşadığımız ortak iş yapma şeklimizin çok dışında bir düzenle karşılaşmıştım. Daha evvel, An-kara-Gerede ve Hırvatistan’daki otoyol projelerini beraber yapmamıza rağmen Bechtel’in farklı ihtisas alanlarında proje yönetme konusunda değişik yöntemleri olduğunu anladım. İşleri aynı düzeyde veya daha iyi yapabilecek Enka beyaz yakalıları varken, her bir kadro için pahalı bir Batılı getirmeye çok uğraşıyorlardı. Ayrıca, bu kişilerin çoğu genç, tec-rübesiz ve genellikle de Bechtel dışından adamlardı. Üsteleyince, Enka bu tip adamları ortaklık işlerinde kullanarak geleceğine yatırım yaparken, kendilerinin bundan mahrum kaldığını, bazen maliyetin birinci öncelik olmaması gerektiğini söylüyorlardı. Üst yönetimde Enka çalışanlarının çoğu daha evvelki Bechtel-Enka projelerinde aynı işi, aynı mevkide ya-pan yöneticiler olsa bile Bechtel bizim bir adamımızla yapılacak işlere bir adam da onlardan koymak istiyordu. Bu kadar çok adamla çalışırken top-lantılar ve toplantılardaki adam sayıları artıyor, herkesin bir şey söyleme arzusundan toplantı değişik yönlere giderek uzuyordu. Genelde bir ka-rar verilmeyince, çalışıp diğer toplantıda karar verelim sonucu çıkıyordu.

Kendi sanal dünyamızı yaratıp onda yaşıyoruz. Gerçekleri görmezden geldiğimizde, o gerçekler kendisini bize bir şekilde gösteriyor. Beynimiz, o gerçeklere yönelip onları da içine alan yeni sanal dünyamızı yaratıyor. Gerçekler çok değişken ve bunları deneyimleyip sonuca ulaşmamızı sağ-layan da yine beynimiz. Acaba beynimiz bütün gerçekleri içine alan sa-nal dünyamızı yaratmada bize ne kadar yardımcı olabilecek? Uzun sürse bile insanlık bilinmeyenleri çözerek gerçeklikleri matematik dilinde yazıp olumsuz gidişi durdurabilecek mi? Çocuklarımız daha iyi şartlarda yaşa-yabilecek mi?

Bunların o zaman bir cevabı yoktu şimdi de yok. Ama umut etmek bile güzel bir şey.

264

2005

George benim aksime, küçük grup toplantıları yerine büyük gruplarla toplantı yapmayı tercih ediyordu. Gerekçe olarak da herkesin bilgilen-mesi böyle daha kolay gibi sebepler söylüyordu. Ben ısrar edince, Bech-tel’le çalışırken daha önce hiç karşılaşmadığım halde, bunun Bechtel yö-netim tarzı gereği olduğunu söylerdi. Ben birkaç toplantıya katılmayınca bizim Enka olarak kabul etmeyeceğimiz kararlar aldı. Ben de sonradan hepsine katılmak zorunda kaldım. Lüzumsuz ve karara varmayan bir sürü toplantıyla vakit harcadığımız için hâlâ üzülürüm. Bunda işveren idarenin de beceriksizliği ve kararsızlığı vardı. Bu proje, hiç olmadığı kadar az iş yaparak bir sene geçirdiğim en büyük projeydi.

Romanya projesindeki en olumlu anılarım ülkenin muhteşem yeşil ta-biatı ve Walker’la kurduğumuz arkadaşlıktı. Birlikte şantiyeler arası çok seyahat eder ve bu güzellikleri en iyi yansıtan her yerde durup, bir kahve molası verirdik. Bechtel Londra ofisinden Romanya’ya gelmişti. Eşi Nan-cy, çocukları Carson ve Walker Jr‘la Londra’da yaşıyorlardı. İlk tanıştığı-mızda benim yaklaşımlarımı ölçmek için bana karşı dikkatli ve çekingen davranıyor gibi gelmişti. Saygılı, mesafeli ve konuları uzatmadan sonuç odaklı yaklaşımları vardı. Daha sonra herkesle ilişkilerini böyle yürüttü-ğünü gözlemledim. Konulara o da benim gibi önceden çalışıyor, bir fikir oluşturduktan sonra ilgili bir iki kişinin görüşünü alıyor ve gerektiğinde o ilgili bir iki kişinin katılımıyla yaptığımız toplantılarda karar çıkarabiliyordu.

Mukavele sonrasında kullanılacak bilgisayar programlarının hangi şirketin programları olacağı konusunda baskılar ve değişik öneriler yü-zünden zorlandık. Bechtel Procurement System (BPS) ve Enka Personel Sistemi (EPS) gibi programların ortaklık organizasyonunda kabul görüp uygulanması için ikimiz de bayağı uğraşmak zorunda kaldık. Bu şantiye-de ayrıca, Bechtel uygulamaları olan halkla ilişkiler, çalışmada dürüstlük, sürdürülebilir gelişme gibi konularda eğitimler verildi. “Altı sigma” isim-li üretim algoritmalarının takibi, kontrol ve motivasyon uygulamalarıyla eğitimleri de ilginç konulardı. Bu çalışmaların sonucu daha iyi bir ekip

265

2005

çalışması için ön adımları atabildik. Ağustos ayında bizim ailece her sene yaptığımız tekneyle gezimize onlar da katıldı. Tabii ki bunlar iyi arkadaş olmamızı sağlayan etkenlerdi. Daha sonra başka projeler için birlikte ça-lıştığımız ve toplantılara katıldığımız oldu. Arkadaşlığımız iş ilişkimizi etki-lemeden hâlâ devam ediyor.

Bechtel üst yönetiminde nedense Enka’nın ortaklıktan daha fazla fay-da sağladığı, kendisi olabilecek en iyiyi alırken Bechtel’in bunu yapması-na imkân vermediği gibi bir fikir oluşmuş olduğunu gördüm.

Enka’nın kendi çalışanlarının çoğunun ileriye yönelik olarak projelerde çalışmasına ek olarak, yan şirketlerinin bu ortaklıktan çok işler aldığı şek-linde bir düşünceye kapılmışlardı. Yan şirketler konusundaki yakınmaları ise temeli olan bir tartışma olmaktan uzaktı. Çimtaş’ın büyük kısmına Be-chtel zaten ortaktı, ama çalışanlar içinde onu hâlâ Enka olarak görenlerin çok sayıda olduğuna her defa şahit oluyorum. Kasktaş ise hemen mo-bilize olma, kısa sürede işi tamamlama kabiliyeti ve fiyatıyla her zaman rakiplerinin önünde oluyor, ama onlar bunu Enka’nın bir avantajı olarak görüyorlardı. Ayrıca, Kasktaş’ın kazançlarını Bechtel kasasından Enka ka-sasına bir kâr transferi olarak görüyorlardı. Titaş, Romanya’da yoktu, ama Hırvatistan’da çalışmış. Ona da Kasktaş’tan farklı bakmıyorlardı.

Aslında, böyle düşünmeleri için ortada geçerli nedenleri yoktu. Birin-cisi, bu şirketlere verilen işler çok küçük ama işin genelini çok etkileyen işlerdi ve Enka tarafından zaten bu amaçla kurulmuşlardı.

İkincisi, bazı ortak işlerimizde Bechtel Leasing firmasından ekipmanlar kiralamış ve uzun süreler çalıştırmıştık. Üçüncü olarak, bu konular Kaza-kistan’daki ortak projelerimizde problem olmayan konulardı.

Sonuç olarak, ortaklık yaptığınız şirket aynı olabilir, ama farklı depart-manlar ve farklı kişilerle çalıştığınızda, Batılı şirketlere özgü çalışma üslup değişiklikleri ile kişilerin şahsi yaklaşımlarının yönetime ve ortaklık şartla-rına etkisinin çok olduğunu söylemek bence yanlış olmaz.

266

Şantiyeci 2005

Tekrar İstanbul

İstanbul’daki çalışma odama şöyle bir bakıp, girenlerin kişiliğim hak-kında ne düşünebileceklerini anlamaya çalıştım. Masam yeni geldiğim için temiz ve topluydu, ama genelde dağınık ve kalabalık bir görünümde-dir. Bu, insanlara ilk bakışta negatif bir görüntü verebilir. En iyi özelliğim, dağınık olan herkesin söylediği gibi, o dağınıklıkta, istediğimi çok kısa sürede bulabilmemdir. Odam küçük denilebilecek boyutlarda bir oda, fakat içinde çok sayıda objeyi barındırmakta; seyahatlerim sırasında satın aldığım el yapımı küçük tablolar, bir sürü biblo, ilginç bulduğum birkaç şantiye fotoğrafı, çocuklarım ve eşimin büyük fotoğrafları, çocuklarımın küçükken ofise geldiklerinde benim için yazdıkları şiir ve kompozisyonlar, çizdikleri resimler, Galatasaray Kongre Üyeliği belgem, bir sürü kitap ve dergi, işimle ilgili aldığım onur belgeleri ve şiltler, Atatürk resimleri. Bun-lara bakınca, işine ve ailesine düşkün, çalışkan, sanatla ilgili, Atatürkçü, iyi bir taraftar, çok okuyan ve gezen biri olduğumu anlamamak imkânsız. Eh, bunlar arasında değiştirmem gereken bir şey olmadığı gibi, doğru bir fikir de veriyordu. Daha çok sevdim odamı.

Tabii ki mevcut işlerde çarklar döndüğü için ilk işim yeni ihaleler peşin-de koşmaktı. Oğuz Kırkgöz’le Sibirya’da, Baykal Gölü bölgesinde 1.000 kilometre boyunda, 42 inç çelik borulardan, donmuş zeminde yapılacak bir gaz boru hattı işi için oralara gidip saha turu yaptık. Helikopter, tren ve arabayla 4-5 gün bayağı bir yer dolaştık. Permafrost olarak tarif edilen zemin yapısının inşaat ve inşaat sonrası ne olursa olsun bozulmaması gerektiğini orada öğrendim. Bunun bozulması halinde zemin davranışları tamamen değişiyor, çok uygunsuz ve kontrol edilemez hale geliyordu. Bu nedenle, projelendirme ve inşaat sonrası işletme, bu yapı dikkate alınarak yapılıyordu. Teklif için dosya beklerken işin iptal olduğu haberi geldi.

267

Şantiyeci 2005

Esentai Park Konut, İş ve Alışveriş Merkezi İnşaatı, Almatı, Kazakistan

2005 yılı sonlarında SK’nın eski genel müdür yardımcısı Alp Göl, ben Romanya’ya gittikten sonra evlenip Almatı’ya yerleşmiş ve bizden ayrıla-rak, Capital Partners (CP) isminde bir firmaya CEO olmuş. O uğrayıp ıs-rarla, Almatı’da yapacakları Esentai Park işinin ilk paketi olan 46 katlı kule inşaat ve projesine teklif vermemizi istedi. Şirketin sahipleri Serzhan Znu-mashov adlı bir Kazak vatandaşıyla daha evvel Enka Moskova’da yatırım işlerinde çalışmış Burak Öymen adlı bir mühendis arkadaştı. İş tamamen krediyle yapılacaktı ve kredi Kazkommertsbank (KKB) tarafından veriliyor-du. Kule paketine teklif verecek firmalar orta çaplı ve bizden daha ucuz teklif verebilen firmalardı. Bizim onlardan daha ucuz teklif veremeyece-ğimizi bildiklerini, değerlendirmelerini ona göre yapacaklarını söyleyerek ısrar ettiler. Hatta Burak Öymen ve Serzhan, Enka’yı ziyaret ederek, özel-likle bizim gibi eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yaptığı projelerle oralarda iyi bilinen büyük bir firmayla çalışmak istediklerini söylediler. Sonunda teklif verdik. Üzerinde bir süre çalıştılar, sorular sordular. Almatı’da bir haftalık toplantılar sonucu mukavele ve teknik şartlarda anlaştık. Ufak bir indirim istediler ve sonunda işi bize vermeye karar verdiler.

Kule işiyle ilgili mukavele çalışmalarını şubat ayında tamamladık, mu-kaveleyi imzaladık.

Zemin etütleri sonucunda, kazık veya zemin iyileştirmesi gerekmiyor şeklinde bir raporları vardı. Bizden istenilen ilave zemin etütleriyle ilgili rapor zemin güçlendirmesi gerektiğini gösterdi. İşveren de bizim yap-tığımız araştırma ve rapora itibar etti. Projeleri ve hesapları onaya sun-mamızı istedi. Kasktaş’la bizim proje çalışmalarımız sonunda enjeksiyon kazıkları vasıtasıyla zemini güçlendirecek bir çözüm ürettik. Projeler ha-zırlanıp onay aldıktan sonra işe başlandı.

Daha kule projesi hazırlıkları yapılırken, lüks konutlardan oluşan üç binadan birine ve alışveriş merkezi binası projelerine de teklif istediler.

268

2006

Teklifimizi verdikten sonra benzer birim fiyatlar ve mukavele şartlarıyla onları da bize vermeye karar verdiler. Yeni mukaveleler de imzalandı ve akabinde avanslarını ödediler.

O sıralar bayağı yüklü bir iş portföyümüz olduğu için, Enka içinden istediğimiz adamları proje organizasyonumuza almak mümkün olmadı. Daha evvel Suudi Arabistan’da bizde çalışmış, sonra kendi şirketini kur-muş olan, uzun süredir bizden ayrı olmakla birlikte bina işlerinde çalışan Burak Derinçay’ı proje müdürü olarak tayin ettik.

Eşref Denizhan’ı Kaybettik

2006 yılı başlarında şirketimizde uzun süre en üst seviyede yöneticilik yapmış olan Eşref Ağabeyimizi kaybettik. İyi mühendisliği yanında sa-nata düşkünlüğü, sohbetleri ve ikna yeteneğiyle hatırladığım değerli bir Ağabeyimizdi.

Kasktaş işlerini planladığı sürede tamamladı. Ancak, biz temel ve kat beton işlerinde idari ve teknik sebeplerle yeterince hızlı olamadık. O za-manlar başka bir projeye girmek için hazırlık yapan genel müdür yardımcı-sı arkadaşımız Tamer Perk’i geçici olarak işleri hızlandırmak için Almatı’ya gönderdik. İlk temel betonunu ancak temmuz ayında dökebildik. Daha sonra elçilik işlerindeki projesini tamamlayan ve uzun süredir Enka’da ça-lışan Mustafa Özsüt’ü proje müdürü olarak tayin edip, şantiyeye yolladık. Cengiz Türkmen saha şefi, Şinasi Ayas mekanik işler şefi, Ferdi Atabek elektrik işleri şefi, Ali Ak ince işler şefi, İnanç Yurtbay maliyet ve planlama bölümü şefi oldu. Merkez Satın Alma; mimari işler Didem Ertok, elektrik işleri Hakan Yavuz, mekanik işler Murat Bilir ve fasat Serkan Yalçınkaya ta-rafından yapılıyordu.Tamer bir süre daha merkezden projeye destek ver-

269

2006

di. Kule inşaatında 2 metre kalınlıkta radye temel vardı. Binanın yüksek olması ve deprem bölgesinde inşa edilmesi sebebiyle çekirdek bölge-sinde çok kalın ve donatısı az rastlanır nitelikte betonarme duvarlar, diğer alanlarda kesitleri çok büyük kolon ve kirişler vardı. Bunların üzerinde 15 santim kalınlıkta betonarme döşeme vardı. Kat yükseklikleri üçüncü kata kadar değişkendi. Yeni ve projelendirilmiş kalıplar aldık, ama alt katlarda çok fazla kalıp tadilatı yapmak gerekiyordu. Temelleri bitirdik, bodrum katlarını tamamladık. Bunun üstüne soğuk bir kış geldiği için bahsi geçen katlarda düşündüğümüz sürelerden daha fazla oyalandık. Ayrıca deprem yönetmeliğinin getirdiği standartlarla, çekirdek kısmındaki duvarlarda, bir metreküpte ortalama 600-800 kilogram demir vardı ve aralarına be-ton akıtıp, doğru bir şekilde yerleştirmekte bile zorlanıyorduk. Bu durum bina bitene kadar devam etti. Ufak tefek bazı proje değişikliği ve beton karışımıyla oynayarak işin hızlanmasını sağladık, ama düşündüğümüzden daha çok işçi kullanmak zorunda kalıyorduk. Piyasada, çok sayıda pro-jenin inşaatı devam ettiği için demir ve çimento fiyatları da devamlı ar-tıyor ve bulunmaları zorlaşıyordu. Mustafa çok gayret göstererek birçok problemin üstesinden geldi ve işleri toparladı. Bu arada, yine verdiğimiz teklifleri uygun bularak, lüks konutların olduğu B ve C binalarını da bize verdiler. Dolayısıyla, tüm projeyi yapmamızı istediler.

Esentai Park; ofisler, otel ve lüks konutlardan oluşan 46 katlı bir kule, altı katlı büyük bir alışveriş merkezi, daha sonra alışveriş merkezine ekle-nen büyük bir spor salonu, 3 büyük bloktan oluşan 23 katlı lüks konut bi-naları, büyük kapalı garajları ve yüklü altyapı işleriyle 350.000 metrekare kapalı inşaat alanı olan büyük bir projeydi. Almatı’da ilk defa bu boyutta bir proje yapılacaktı. İşveren, değişik müteahhitler kullanarak mukavele yönetimi yapabilecek nitelikte bir organizasyon değildi. İşin tamamını bize vermeleri teknik ve ekonomik şartların gereğiydi. Onlar için ödeme-lerdeki aksamalar, proje değişiklikleri ve karar mekanizmasındaki aksak-lıklar Enka gibi bir şirket tarafından aşılabilir problemlerdi. Bu düşünce ve davranışları bizi proje boyunca haddinden fazla zorladı.

270

Bina İnşaatı

Bina inşaat işlerinde, proje ve malzeme akışıyla, program gereği bazı deği-şiklikler olsa da iş kalemleri şu sıraya göre gerçekleştirilir.

-Derin hafriyat varsa diyafram duvarlar,

-Hafriyat,

-Varsa çakma ve yerinde dökme kazıklar,

-Grobeton

-Temeller

-Kolon, kiriş, perde ve döşemelerden oluşan betonarme işleri, kompozit* yapılarda bununla beraber çelik montajlar,

-Briket duvarlar ve sıvaları,

-Şap işleri,

-Alçı pano duvarlar,

-Binanın dış cephe kaplaması (fasat)

-Çatı izolasyonu, şap ve kaplaması,

-Asansör kovaları ray montajları,

-Düşey borulamalar,

-Düşey kablo tavalaması,

-Düşey hava kanalları,

-Yatay hava kanalları,

-Yatay borular,

-Yatay tavalar,

-Asansör makine montajları,

-Ekipman montajları,

-Kablo çekimi,

-Kabloların panolara bağlanması,

* Kompozit:İnşaatıntaşıyıcıyapılarındaçelikvebetonunbirliktekullanıldığı sistemler

271

2007

Bizim Esentai Projesinde, kule ve alışveriş merkezi inşaatımız ‘Shell and Core’, diğer binalar anahtar teslimiydi.

2007 yılında Esentai Projesi gayet iyi bir ilerleme eğrisi yakaladı. 2007 sonbaharında Asya krizi dolayısıyla KKB kredileri durdurdu. İşveren HSBC Bankasından aldığı yeni krediyle 3 adet lüks konut binasının de-

-Boru ve hava kanallarının ekipmanlara bağlanması,

-Asma tavanlar,

-Islak hacim doğal taş veya seramik kaplamaları,

-Sıva ve alçı pano öncesi yüzey hazırlığı,

-İlk kat boyalar,

-Anahtar ve priz montajları,

-Lavabo, küvet, musluk montajları,

-Halı ve süpürgelik yapılması,

-Son kat boya ve duvar kâğıdı,

-Aydınlatma araçları,

-Merdiven kovaları duvar ve yer kaplamaları,

-Asansör mimari işleri,

-Merdiven korkulukları,

-Altyapı işleri, bağlantılar ve çevre düzenlenmesi,

-Testler,

-Teslim işleri,

Bazı işlerde işveren kaba inşaattan sonra sadece düşey ekipman montaj-ları ve elektrik, mekanik işlerin düşey dağılımı ve ortak alanların mimari ve bitirme işlerini isteyebilir. Buna, ‘Shell and Core’ inşaat sözleşmesi denir.

Bazı işlerde ise, işlerin tamamının yapılması istenir. Buna da ‘Anahtar Tes-lim’ inşaat denir.

272

2008

vam etmesini sağladı. Kule inşaatı, fasat ve mekanik işlerin biraz gecik-mesi dışında başarıyla tamamlandı. 2008 Şubat ayında teslim etmemiz gereken kule inşaatında, giriş salonu ve CP ofis katı için Serzhan Bey çok titiz davrandı. Ufak tefek eksikler çok abartıldı, ama bina işletmeye alınıp kiracılar yerleşmeye başlayınca eleştiriler kesildi.

Maldiv Adaları Gezisi

Kule inşaatında teslimlerin başladığı dönemde, Deniz’in ara tatilinden faydalanarak 2008 Şubat’ında Dubai ve Maldiv Adaları’na gittik. Du-bai’de bir kampanyadan faydalanarak üç gün meşhur Burj al Arab Ote-li’nde kaldık. Kapımızdaki kâhya ve abartılmış altın rengi süslemeleri unutamam. Oradan Maldivler’e uçtuk. Başşehir Male’ye hızlı teknelerle yarım saat mesafede bir otelde kaldık. Hava çok güzel, deniz pırıl pırıl, yemekler harikaydı. Candan, benim telefonda Esentai kule inşaatı tes-limi sırasında şantiyedekilerle sinirli konuşmalarımı yanımda bir pelikan kuşuyla fotoğraflamış. Hatırladığımızda gülecek güzel bir anı olarak al-bümlerde yerini aldı.

2008 yılı Esentai Projesinde yine çok yoğun çalıştığımız bir yıl oldu. Kule tamamlandı, teslim edildi. Konutlardan A Blok, hareketli mobilya hariç bütün ince işlerin yapılmasını kapsıyordu ve 2007 kışı çok soğuk ge-çince, binayı ısıtmakta zorlandığımız için ince işler biraz gecikti. İnce işler dışında mekanik ve elektrik işlerde de soğuk yüzünden çok zorlandık. Kı-şın yapılması gereken işler tam olarak yapılamadığından, bahar başında çok sayıda işçi getirerek, kalan işleri bitirmek için yüklendik.

Tam işin çok yoğun olduğu sıralarda, Mustafa sağlık sorunlarını baha-ne ederek işten ayrıldı. Yerine proje müdür yardımcısı olan Savaş Yalçın geçti. Mustafa’yla beraber getirdiği önemli pozisyonlardaki arkadaşlar-

273

2008

dan da ayrılanlar oldu. Eski çalışanlarımızdan Aydın Taşdeler ve Ayhan Yeltik ekibe katıldılar. Sonradan öğrendik ki Mustafa ve birkaç diğer arka-daş başka bir firmayla anlaşarak ayrılma kararı almışlar. Kışın kötü geçme-si ve yönetimdeki ayrılıklar üst üste geldi. Sonuçta bazı işlerin gerektiği gibi zamanında ve kaliteli yapılamamasına sebep oldu. Buna, 2008 yılı ekonomik krizinin başlaması ve bankaların fonlamayı durdurması üzerine işverenin istihkak ödemesindeki gecikmeler eklenince işimiz daha da zor-laştı. Bir sürü acil malzemenin parasını ve taşınma masraflarını ödeyeme-diğimiz için teslimleri gecikti. Öncelikli olarak fasat işlerini bahane ederek haziran ayında teslim etmemiz gereken binayı, doğru veya yanlış, bir sürü eksik ve yanlış listesi vererek teslim almadılar. Bu arada ödemeler tama-men durdu. Biz eksikler listesindeki işleri yaptık, ağustos ayında teslime hazır hale getirdik ama yine çeşitli, kaliteyle ilgili nedenler öne sürerek al-mak istemediler. Tüm bunların sebebi sonradan anlaşıldı. Lüks konutların olduğu üç binayı bir Kazak şirkete satmak için uzun zamandır müzakereler yürütülüyormuş ve satış mayıs ayında gerçekleşince, yeni şirketin kendi teşkilatını kurup, işi teslim almasının uygun olacağına karar vermişler.

Alışveriş merkezi kaba inşaatı bittikten sonra finans koşullarının elve-rişsiz olmasından dolayı işveren, “Düşey mekanik, elektrik ve ortak alan-ların ince işlerini yapmayın, sadece fasat ve çatıyı yapıp, teslim edin,” dedi. Bunları kısa bir sürede yaptık ve sorun çıkarmadan o binayı eylül ayında teslim aldılar.

Cephe kaplama işleri, alüminyum profiller ve camlardan oluşan bir kaplama çeşididir. Genelde iki tipte yapılır: çubuk sistem ve panel sis-tem. Esentai Projesindeki beş binadan dördü panel sistemle yapılırken sadece alışveriş merkezi çubuk sistem olarak projelendirilmişti. Çubuk sistemde, düşey ve yatay alüminyum profiller ankrajlar vasıtasıyla binaya monte edilir.

Bu profillerden yatay veya düşey olanlar, genellikle düşey profiller, taşıyıcıdır. Cephe hareketlerini alabilmesi için profil ek yerleri hareketlidir. Profil montajlarını takiben camlar monte edilir.

274

2008

Panel sistemde ise, binanın bir veya iki aksı genişliğinde ve bir kat yüksekliğindeki paneller, camlar dahil, fabrikada monte edilerek vinçler vasıtasıyla yerlerine konur. Fabrikada yapıldığı için hata oranı sıfıra ya-kındır. Yatay ve düşey hareketleri çubuk sisteme göre daha iyi alır. Panel sistemin ankrajları üç yönde ayarlanabilecek şekildedir ve montajı kolay-laştırır.

İki sistem arasındaki fark, panel sistemin yatay ve düşey yükleri daha iyi soğurması ve montaj kolaylığıdır. Yüksek binalarda rüzgâr ve deprem yükünü daha iyi karşılaması sebebiyle panel sistemler kullanılır.

Esentai Projesinde alışveriş merkezi altı katlı bir yapı olduğu için bu binada çubuk sistem kullanılmıştı. Taşeronumuz Çuhadaroğlu bu işi çok iyi ve zamanında yaparak takdirimizi kazanmıştı.

İstihkak ödemeleri hâlâ sorundu ve ekim ayında alacaklarımızın ta-mamı ödenmeden işlere devam edemeyeceğimizi bir yazıyla bildirdik, projeyi de tamamen durdurduk. Kasım ayında kış tedbirlerini alarak şan-tiyeyi boşalttık. Projeyi durdurduğumuzda, 2009 Mayıs ayına kadar ta-mamlamamız gereken ve lüks konutların olduğu B ve C bloklarda altyapı işleri, fasat, mekanik ve elektriğin kat dağılımları ve ince işler dışındaki işlerin çoğu bitmişti.

Konutların olduğu binaların yeni sahipleriyle uzun süre bir sürü top-lantılar yaptık. Tamamladığımız ilk binayı teslim aldılar ve satış için paza-ra çıktılar. Ancak kriz yüzünden ortada müşteri kalmamıştı. Bu durumda diğer binaları yapmak için para harcamak konusunda çekimser kaldılar. Lüks konut binalarının yeni sahipleriyle işin tamamlanması için ödeme koşullarında anlaşamadık.

İlk işverenimiz kendinde kalan binaları teslim alıp sadece bu binaların borçlarını kapatıp ortadan kayboldu. Kalan borç tamamen lüks konut bi-nalarının yeni sahiplerine ait diyerek, kendilerince konuyu kapattılar.

Esentai Park Projesi askıya alındı ve alacaklarımızı tahsil etmek ve işi tamamlamak için uzun süre beklemek zorunda kaldık.

275

2008

Esentai Projesinin inşaatı sırasında çok önemli dersler çıkaracağımız deneyimler yaşadık. Cüruflu ve 60 newton milimetrekarelik gerilim sağ-layan, işlemesi zor bir betonu adeta bir demir yığınına enjekte etmek için uğraştık. Betonun akışkanlığını artıracak katkı malzemelerinden en uygununu bulana kadar uğraştık. Sonunda düzeni oturttuk, ama demir yoğunluğunun yüksek olduğu çekirdek bölgesi bizi zorlamaya devam etti. Bu durum, gecikme ve işçilik artışıyla maliyetlerimizde etkili oldu. 2007 ve 2008 yılları kış ayları çok soğuk oldu. Her türlü tedbiri almamıza rağmen çalışamadığımız günler hayli fazlaydı.

Çeşitli sebeplerle programa göre yapamadığımız işleri daha kısa süre-de ve kışın yapmak zorunda kaldığımız için binanın her yerini ısıtacak bir sistem kurmak zorunda kaldık. Ya işveren binanın kalıcı sistemini kullan-dırmadı ya da biz tamamlayamadığımız için kullanamadık. Kazanla geçici radyatör veya konvektörler kullandık, bu da maliyetimizi yükseltti.

Çok çeşitli tipte alçı pano duvar vardı. Bunların uygulamalarında, biri-nin yerine diğer çeşidin kullanıldığı veya kolaya kaçarak en basit sistemin uygulandığı tipik yanlışlar yaptık ve bu işleri tekrar tekrar yapmak zorun-da kaldık.

Dikkatli döküldü, dediğimiz şap işlerinde 1-2 santime kadar hatalar çıktı. Bunları silme makinesiyle şapı törpüleyerek gidermeye çalıştık. Bu-nun üzerine döşenen parkeler çok eleştiri aldı. Son iki binada, bu şapları mümkün olduğunca törpüleyip özel ve kendiliğinden terazilenen bir şap daha yaptık ve başarılı olduk. Bu, yine zaman kaybettiren ve maliyetleri olan bir uygulama oldu.

Bodrumlardaki garaj katlarına inen helezon yolların duvar betonlarını dökerken kaymalar olduğu için macun dolguyla düzeltemeyeceğimiz ka-dar kötü olan yerlerde alçı panoyla kapladığımız bölgeler oldu.

Mekanik işler, özellikle koridorlardaki asma tavan içindeki mekanik iş-ler biraz gecikti. Testlerde kaçıran borulardan akan sular asma tavanları ve içindeki diğer imalatları bozdu ve yeniden yapmak zorunda kaldık.

276

2008

Panel fasat işlerinde kullandığımız taşeronlarımız beklediğimiz kalite-de bir iş yapamadılar ve çok tamir işi çıktığı gibi malzeme değişimi de yapmak gerekti. Kışın yapılan çatı su yalıtımları genelde kaçırdı ve söküp yeniden yaptık. Birçok mimari detay devamlı değiştiği veya atlandığı için tekrar geri dönüp yaptık.

Bizim değil işverenin sorumluluğunda olan birtakım işleri bize yaptır-maya çalıştılar. Görüşmelerle çoğunu hallettik, ama yine de hatırı sayılır miktarda ilave bir işi parasal karşılığı olmadan yapmak zorunda kaldık.

Esentai Park Projesi 36 ayda yapılıp bitirilmesi gereken, çok çeşitli malzeme ve teknik sistemlerin kullanıldığı, şehir merkezinde, 350.000 metrekarelik büyük bir inşaat işiydi. Projelendirmede aynı iş kaleminin bile onlarca değişik detayda yapılması gerekiyordu ve malzemeler şanti-yede çok işlem görüyordu. Bundan dolayı, bu kadar hızlı bir işte kaçınıl-maz olarak hatalarımız arttı. Asma tavan içlerine sığdırmakta zorlandığı-mız boru ve kanallarda problem çıkınca ve proje değişikliği olduğunda ilgili yerlere ulaşamıyorduk ve asma tavanları, imalatların hepsini sökmek zorunda kalıyorduk. Beton işleri, bodrum katlarda ağır donatı ve kalıp işçiliğindeki zorluklardan dolayı istediğimiz gibi hatasız olamadı. Fasat işleri ağırlıklı olarak kışın ve çok soğukta yapılmak zorunda kalındığı için işçiler gerektiği kadar dikkatli çalışamadılar. Sonuç olarak, projenin inşa edilebilirlik (constructability) eksiklerine ağır kış şartları ve hızlı çalışma gereği eklenince problemler arttı. Bütün bunlar aynı projede sonradan tamamladığımız iki konut binasında çok iyi iş yapabilmemiz için bize iyi bir ders oldu.

2007 ve 2008 yıllarındaki yoğun inşaat işleri yüzünden kaliteli işçi bul-makta zorlandık. Bu da işin kalitesinin istediğimiz seviyede olmasını en-gelledi. Bütün bunlara rağmen standartlara göre iyi ve kabul edilebilir bir iş çıkardık.

Ancak son iki binamızı tamamlayamayıp, projeyi durdurmak zorunda kaldık.

277

2008-09

Mısır Gezisi

2008 Aralık ayında Deniz’in ara tatilinden faydalanarak Mısır’a tarihi yer-leri ve müzeleri görmeye gittik.

Kahire Müzesi, insana sanki milattan 5.000 yıl önceyi yaşatan muhteşem eserlerle dolu bir müze. Gize Piramitleri, insanın o zamanlar bile çok bü-yük eserler inşa edebildiğini gösteren şaşırtıcı büyüklükte yapılar.

Ancak Kahire çok kalabalık ve bakımsız bir şehir. Trafik adeta hiç yürü-müyor. Daha sonra Luksor şehrine gittik, orada tarihi bir otelde kaldık. Firavunların tünel mezarları ve oradaki duvar süsleri çok güzeldi.

Bu arada ilacımı Kahire’de unuttuğum için önce telaşlandık. Mısırlılarda çok görülen bir rahatsızlık olduğu için aynı ilacı Luksor’da bulduk. Nil Nehri üzerinde yelkenliyle dolaştık ama sonunda rüzgâr durduğu için kü-rekle tamamladık turu. Çok güzel bir geziydi ve hepimiz çok memnun kaldık.

2009 yılı Esentai’de ödenmeyen paralarımızı peşinde koştuk ve idare-nin sahiplenmediği binalara bir zarar gelmesin diye uğraştık. Ama hiçbir şey alamadık. Uzun tartışmalar sonrası mahkemeye gitmeye karar verdik. Gerekli evrakları hazırlayarak CP’den davacı olduk. Maalesef mukavele-de uluslararası tahkim değil Kazak mahkemelerini kabul ettiğimiz için çok uzun ve zorlu bir sürece girdik.

Karışık bir yapılanması olan yargı sisteminde bir mahkemede verilen karar ötekinde bozuldu sonra üst mahkemeden döndü, böylece iki sene uğraştık. En son karar tam istediğimiz gibi çıkmadı. Davayı kazanmış görünüyor, ama işverene bir yaptırım uygulayamıyorduk. Kazak şirketin sahibi Panama’da bir şirketti, elbette onun sahibi başka bir şirket olarak

278

2009

zincirleniyor ve sahibini bulmak mümkün olmuyordu. Tam bir duvara tos-lama durumuyla karşı karşıya kaldık. Daha sonra işveren bir karşı dava açarak yapılan işi az gösteren ve ambardaki malzemeleri dikkate alma-yan düzmece bir bilirkişi raporuyla bizim onlara borçlu olduğumuzu iddia etti. Bu dava maalesef aleyhimize sonuçlandı.

2008 kriziyle yeni iş talepleri tamamen kesildiği gibi borçlu işverenler, “Gözünün üzerinde kaşın var,” diye garanti mektuplarımızı nakde çevir-mek için uğraşmaya başladılar. Bu, özellikle Rusya’daki işlerde başımıza geldi. Daha yoğun bir avukatlık ofisimiz ve avukatlık firmalarıyla ilişkileri-miz oldu. Bu krizi fırsata çevirmeye çalışan işverenlerle 1-2 sene uğraştık, ama hiç para kaptırmadık. Dolayısıyla 2009 son derece sakin ve az iş yaptığımız bir yıl oldu.

Esentai Park, Almatı

279

2010-12

Gökcan’ın İş Hayatı Başlıyor

2010 Mayıs ayında Gökcan mezun oldu. Amerika’da kalıp çalışmak is-tediğini, ama henüz uygun bir iş bulamadığını söyledi. Bechtel yöneti-cilerine uygun bir işleri olup olmadığını sordum. “Evet, biz de Enka’nın yaptığı gibi genç mezunları alıp, yetiştirmek istiyoruz,” dediler. Gökcan’ı Houston’da yerleşik, Avustralya projeleri satın alma grubunda işe başlat-tılar. Gökcan bir ay içinde Houston’da ev tuttu, araba kiraladı ve temmuz ayında işe başladı.

Gökcan üniversiteye başladığında artık evden uçtu diye çok duygulan-mıştım. Şimdi Amerika’da çalışmak, orada kalmak istiyordu. Gökcan sa-dece evden değil, ülkeden de uçmuştu.

2012 yılında Kazkommertsbank, binaların sahibi olduktan sonra icra-da bizim açtığımız ve lehimize sonuçlanan dava kararının doğru oldu-ğunu işverene de kabul ettirdi, imzalattı. Bankayla anlaşıp, alacaklarımız yerine işi tamamlayıp daireler almayı kabul ettik. İşin tamamlanması için gereken parayı da banka sağlayacaktı. Bu süreç beş sene kadar sürdü ve bizi neredeyse usandırdı. Bu işle uğraşırken başta Finans Koordinatö-rümüz Öztek Kasımoğulları, Cem Çeliker ve ben çok yorulup yıprandık.

Esentai Projesinde, ilk işverenimizin konut olan üç binayı sattığı şir-ket, bu satın almayı bir Kazak bankasından fonlamış ve bu banka da zor durumda olduğu için söz konusu binalar Esentai’in diğer kısımlarını da fonlayan bankanın bünyesine alınmıştı. Mahkeme sonucu duvara çarp-mıştık, ama duvar yıkılıp önümüz yine açılmıştı. İşlerin doğru bir şekilde bitirilmesi için bizimle çalışmak zorundaydılar. Bankayla yarım kalan iki bi-nanın tamamlanması konusundaki mukavele görüşmeleri bir sene kadar sürdü, sonunda olumlu sonuçlandı. Haziran 2013’te işe tekrar başladık.

280

2013

Beş sene sallantıda kalan, belirsizliğe doğru giden bu işin olumlu bir şekilde sonuçlanması bizi çok memnun etti. Görüşmeler sırasında, geç-miş alacaklarımızın bize daire vererek ödenmesi konusunda anlaştığımız için bizim olacak daireleri seçtik, tapularını üzerimize geçirdik. Şartlara göre kötünün iyisi bir anlaşmaydı.

O sırada fazla işi olmayan Kaşagan Projesi elemanları ve eskiden Esentai’de çalışmış olanlardan yeni bir şantiye organizasyonu kurduk. Çağrı Ertürk proje müdürü, Ertan Şahin saha şefi ve işin başından beri içinde olan Öztek Kasımoğulları proje koordinatörü oldu. İşin kalan kısmı 20 katlı iki binanın fasat, mimari, mekanik ve elektrik işlerinin tamamlan-ması, çevre düzenlemesi ve altyapı işleriydi.

Projenin başında, fasat işlerini yapan firma tamamlama işleri için saç-ma ve çok yüksek bir fiyat verdi. Biz de yapmaya gönlü olmadığı şeklinde yorumlayarak işi bizim hesaplarımıza daha yakın teklif veren tanıdığımız başka bir firmaya verdik. Üç binanın ortasındaki avlu, tıka basa, yapılmış ama yerine konmamış fasat panelleriyle doluydu. Bunların tasnif edilme-si, zarar görenlerin onarılması veya yeniden yapılması, eksik panellerin imal edilmesi, hepsinin ve aksesuarlarının yerine montajı gibi işler kal-mıştı. Kolaydı ama karışık olan malzemenin toparlanması gerekiyordu. Bütün malzemelerin tamamı ambarlarda mevcuttu. Malzemelerin tasnifi ilk işimizdi. Tasnif edilmesi, zarar görenlerin yerine yenisinin alınması ve yerine montajları gerekiyordu. Kamp uzun süredir kullanılmadığı için el-den geçirilmesi zorunluydu.

Esentai’da, kalan binalarda önce işverenle tam bir tespit çalışması ya-pıldı. Yanlışlar ve eksik işler kayda alındı. Eksik kalan şap işleri ve alçı pano duvarlar tamamlandı. Mekanik işlerde zarar görmüş imalatlar sö-küldü. Boru, havalandırma menfezleri, kablo tavaları, kablolar konuldu. Testler yapılıp asma tavanlar kapanmaya, duvar yüzey yoklamaları ve ilk kat boyalar atılmaya, düzgün yüzeylerdeki parke montajları son derece kaliteli olarak yapılmaya başladı. Parkeye başlanmadan önce oda kapı-

281

2013-15

ları üzerleri korumayla kaplanarak monte edildi. Parke döşemesi biten yerlerin kapıları kapandı, korumaya alındı. Anahtar, priz, lavabo, tuvalet gibi mekanik ve elektrik işlerinin mimari bölümü ve mutfak tezgahlarının kontrollü olarak montajları yapıldı. Katlara merdiven ve asansörlerden giriş bekçiler tarafından kontrol edilmeye başlandı. Böylece koridorların asma tavanları, duvar kâğıtları ve halı kaplamaları zarar görmeden, te-miz ve kaliteli bir şekilde tamamlandı. Asansörlerin, inşaat işlerine servis verenleri haricindekiler her şeyiyle bitirildi. Son 2-3 asansör el ayak çe-kildikten sonra tamamlandı. Yeni fasat işleri taşeronu, işleri programına uygun ve kaliteli olarak tamamladı. Garajların daha evvel tamamlanma-sına rağmen zarar gören yerler tekrar elden geçirildi. Eşanjörler, trafo ve jeneratörler monte edilerek kalıcı elektrik, sıcak su, kullanma suyu ve kanalizasyon bağlantıları yapıldı.

İşveren, kaliteyi yüksek tutmak için çok sayıda elemanla sahayı tama-men kontrol altına aldığı için zorlansak da işi tamamladık.

Bahçe ve yol kaplamaları gayet güzel yapıldı. Aralık 2014’te binaları işverenimize teslim ettik. Uzun süre askıda kalarak bizi çok üzen Esentai Projesinde kalan tüm işlerin geçici kabulü imzalandı.

İşin durmasına kadar karşılaştığımız, daha önce özetlediğim, prob-lemlerin hiçbiriyle karşılaşmadık ve aldığımız derslerin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu.

Nisan 2015’te açılış yapıldı. İşveren yapılan işten son derece mem-nundu. Esentai, 2015 yılında Forbes98 Kazakistan tarafından en iyi lüks konut ve en iyi mimari proje seçildi. Almatı Bölge Valisi açılışta, böyle bir projenin müteahhiti olarak, ağır ekonomik şartlara rağmen işi bırakmayıp böyle kaliteli bir iş yaptığımız için Enka’ya çok teşekkür etti.

98 Forbes:Çoksayıdaülkedeişdünyasınayönelikdergiyayımlayanküreselbirmedyaşirketi

282

Şantiyeci 2009-10

Plot 4, Imperia Konut ve Ofis Kulesi İnşaatı, Moskova

2009 yılının sonuna doğru, yine 2008 krizi yüzünden yarım kalmış bir mukavelemiz yeniden başladı. Moskova’da Enka ofislerinin yanındaki Plot 4 denilen alanda yapılan çok katlı binanın işvereni eskiden kalma borçlarını ödeyerek binayı bitirmemizi istedi. Proje müdürü, yirmi sene-dir bizimle çalışan başarılı bir yönetici arkadaşımız, Levent Küçük anla-yamadığımız nedenlerden istifa etti, ayrıldı. Ama diğer çekirdek kadro oradaydı ve çalışmaya devam etti. Esentai’de işlerin başlamasını bekle-yen ekiple ufak tefek takviyeler yaptık. Esentai’den gelen Savaş Yalçın proje müdürü, daha evvelki maliyet kontrol şefi Atılım Kurt proje müdür yardımcısı oldu. Bir, iki saha mühendisi Esentai projesinden geldi. Kaba inşaatta son 10 kat kalmıştı. Fasat yüzde 40 oranında tamamlanmıştı, asansör montajları, mekanik ve elektrik işler de benzer ilerleme yüzdele-rindeydi. İnce iş olarak çok az iş yapılmıştı. Geçmiş alacaklarımızı ödedi-ler. İşverenle, 2011 yılı eylül ayı içinde bitirmek üzere, mukavelede ufak tefek değişikliklerle anlaştık, işe başladık. O tarihlerde Svetnoy ofis ve konut binaları dışında Moskova projelerimizin çoğu ekonomik krizden dolayı durduğu için, âtıl kapasitemizi kullanarak 2010’da işverenle an-laştığımız programdaki iş miktarından daha fazla iş yapmak için kolları sıvadık.

Plot 4 Kule inşaatı, adına City denen bölgede dört numaralı arsada yapılan, bodrum ve garaj katlarıyla 65 kat yüksekliğinde, ofis ve konut olarak projelendirilmiş bir kule projesiydi. Toplam inşaat alanı 219.000 metrekareydi. İnşaatın dört kattan oluşan bodrumunda garaj ve teknik alanlar yani ekipmanların bulunduğu birimler yer alıyordu; zeminden 43. kata kadar ofis, 43-60. katlar arası konuttu. İlk projelerde 30-43. katlar arası otel olarak planlanmış, ancak daha sonra ticari sebeplerden dolayı bunlar ofis katı olarak değiştirilmişti.

İşimizin kapsamı şöyleydi; betonarme işler, tüm fasat ve çatı işleri, ga-raj katları, giriş lobileri, çekirdek bölgesindeki alanların asansörler dahil

283

2010

tüm mimari, mekanik ve elektrik işleri, diğer bölümlerin düşey elektrik ve mekanik hatlarını döşeyip katlara götürmek, ofis ve konut bölgelerinde sadece yangın alarm, söndürme suyu ile fasat ısıtma hatlarının montaj-larını yapmak.

İşveren, ekonomik krizin etkilerine rağmen istihkaklarımızı zamanında ödemeye çok dikkat ediyordu. Biz de çoğu ambarlarda zaten mevcut malzemeleri kullanarak çok iş yapabiliyorduk.

Plot 4 Kulesinde briket, şap, fasat, elektrik ve mekanik işler yıl sonu bitiş programına göre gayet iyi gitti. Fasat ve çatı izolasyon işleri vinçlerin sökülmesinden sonra çatı vinçleriyle yapılacaktı, ama bu vinçler rüzgârda

30. Çalışma yılımın kutlaması (soldan sağa: Hilmi Ataman, Öcal Özpınar, ben, Şarık Ağabey, Ünal Nakipler, Fahrettin Aydemir, Sera İnce, Alparslan Tansuğ)

284

2010

çalışamadığı için tamamlama işlerinde zorluk çektik. Giriş ve asansör lo-bileri ince işlerin en yoğun olduğu alanlardı. Çok uçuk ve karmaşık olma-yan mimari detayların uygulamaları gayet iyi yapıldı. Elektrik ve mekanik işler şaftlardan katlara çıkıyor oradaki kat panosunda bitiriliyor veya kat girişinde körleniyordu. Katlara sadece çekirdek bölgesi dışında yangın suyu, yangın alarm sistemi ve detektörleri99, ısıtma hatları ve konvektör-ler monte ediliyordu. Daha sonra testler yapılmaya başlanıyor, otomas-

99 Dumandedektörü:Dumanıtespitedenvemerkezialarmsisteminiuyaranaygıt

Plot 4 Kule, Moskova

285

2011

yon devreye alınıyordu. Konut katlarında daireleri birbirinden ayıran du-varlar sıvasız yapılıyor, dairelere giriş koridorlarında mekanik ve elektrik işler, şaftlardan bu koridorlardaki asma tavan altında gizlenerek dairelere kadar getirilip sonlanıyor, asansör salonları ve koridorların mimari işleri bitirilerek, giriş kapıları monte ediliyordu.

Fasat ve çatıdaki eksikler, soğutma kuleleri, dışarıda kuleye giriş yolla-rı ve altyapı işleri hariç yıl sonu her şey tamamlandı. Tamamlanan sistem-ler, testlerden sonra teslim edildi ve devreye alındı.

2011 kış ayları Moskova’da karlı geçti. Plot 4 Projesinin altyapı ve çev-re düzenlemesi işlerini tamamen durdurduk. Giriş ve asansör lobilerini, teknik odalardaki mekanik ve elektrik işlerini ve işi tamamlanan odaların eksik kalan işlerini yaptık. Fasat ve çatı işleri de durmuştu.

Mart ayından itibaren eksik fasat, çatı, soğutma sistemi ve altyapı iş-lerini haziran ayına kadar tamamladık, teslim işlerine başladık. Bu arada, Proje Müdürü Savaş Yalçın, Muscat şantiyesine tayin oldu ve yardımcısı Atılım Kurt proje müdürü oldu. 2011 Eylül ayında tüm işlerimiz tamam-lanmış, teslim işlemleri yapılmış, bina bazı kiracıların yerleşmesiyle işlet-meye alınmıştı.

İleriki yıllarda işveren değişti. Yeni işveren bir kanun maddesine daya-narak kullanımdan oluşan eskimeler bile dahil eksik ve yanlış yapıldığını düşündüğü işleri yapmamızı isteyerek bizi mahkemeye verdi. Uzun gö-rüşmelerden sonra yapılabilecek iş kalemleri üzerinde anlaştık. Ağırlıklı olarak fasat işlerinde yapılan işin iyi olmadığını kabul ettik. Bu işi anahtar teslimi yapan taşeronumuz baştan savma işler yapmıştı. Fasat temizlik vinçleri üzerinde revizyonlar yaparak çok verimli olmasa da onları kul-lanarak ve Moskova’da çok yaygın olarak kullanılan dağcılık ekipleriyle fasat tamir işlerini tamamladık. Çatı izolasyon işlerini yeniden yaptık. Şu sıralar bile ufak tefek işler için ekipler bu binaya gidip geliyor.

Bu binanın inşaatında ders aldığımız en önemli konu, fasat işlerinde garanti süresini uzun tutmak gerekliliğiydi. Çünkü, panolar arasındaki si-

286

Şantiyeci 2011

likon işleri iyi yapılmadığı zaman Moskova gibi kara ikliminin oldukça sert geçtiği yerlerde silikonlar dökülüyor, suların içeri girmesine sebep oluyor. Bu silikonlar tamirle iyi duruma getirilemiyor ve iyice temizlene-rek, kuru ortamda yeniden yapılmaları gerekiyor. Bu binada böyle oldu ve neredeyse tüm silikon işlerini yeniden yaptık.

Yönetim ve ekipler birkaç kez değiştiği için eksikleri ve yanlışları tespit etmek için çok uğraştık. Sonuçta, iyi bir iş yaptığımızı düşünürken proje bittikten sonra uzun bir süreçte oluşan problemlerle uğraşmak zorunda kaldık. Fasatla ilgili bu problemler Moskova’da çok yaygın olduğu için işverenler artık 1-2 sene garanti süresiyle yetinmeyip tüm müteahhitler-den 5-7 sene garanti süresi istiyorlar. Panel sistemiyle yapılan fasatlarda artık daha dikkatli bir kontrol yaparak, işinin ehli müşavir firmalardan hem proje hem de uygulama için hizmet alıyoruz.

Lapino Doğum Hastanesi İnşaatı, Moskova

2010 yılı temmuz ayında daha evvel kendisine bir doğum hastanesi yaptığımız işveren yine Moskova’nın güneyindeki Lapino bölgesinde bir hastane inşaatı için bizden ve birkaç firmadan çok kısa bir sürede teklif istedi. Kenan Şahin ve Ali Karababa bu teklif için çok çalıştı ve ağustos ayında teklifi verdik. Bir ay kadar süren fiyat pazarlıkları ve mukavele gö-rüşmelerinden sonra eylül ayı sonunda mukaveleyi imzaladık. Ekim ayın-da ofis, ambar ve yatakhane barakalarını kurmaya başlamıştık bile.

2005-2008 yıllarındaki yoğun işlerimizden kalan o kadar çok kamp, malzeme ve ekipman ambarlarda mevcuttu ki hemen seçip taşımaya ve kurmaya başlayabildik. Daha evvel bizimle birçok defalar çalışmış yerel taşeronlarla hafriyat ve kazık işlerine başladık. Uzun süre şirketimizde ça-lışmış, arkadaşımız mimar Kenan Şahin’i proje müdürü, Aktau projesin-den başlayarak benim de içinde olduğum projelerde değişik görevler alan inşaat mühendisi Ayhan Yeltik’i inşaat işleri, Moskova projelerinde

287

2011

birkaç projede maliyet kontrol, planlama ve satın alma işlerinde çalışan inşaat mühendisi Ali Karababa’yı iç işler şefliğine getirdik.

Organizasyonun bu ana üçlüsü çok önemlidir. Çünkü genelde bu üçlü şirket içi ve dışından kendileriyle çalışabilecek isimlerle organizasyonun diğer boşluklarını doldurur. Sonuçta iyi seçilmiş adamlar, iyi seçilmiş di-ğerlerini getirir ve proje başarılı olur.

İstanbul proje ofisimiz ve yerel proje taşeronlarıyla detay projelere başlarken, ön projelerin ekspertiz onayı için, Kenan yerel proje ofisleri, yangın danışmanı ve mimarlarla eksikleri tamamlamaya ve onayları alma-ya başladı.

Lapino Projesinin 42.600 metrekare inşaat alanı, bir bodrum katı, beş kat ve bir çatı katından oluşuyordu. Dışarıda yollar, açık otopark, trafo100 binası, atık su arıtma tesisi ve yeşil alanlarla orman içinde güzel bir yapı olacaktı. İlk gittiğimde kazı işleri ve kamp inşaatı yapılırken, inşaat alanı uzaktan görülmediği için bulmakta zorluk çektik. Orman çok sıktı, dikkat etmezseniz inşaat sırasında, hatta inşaat tamamlandıktan sonra bile bina-yı görmek kolay değildi. Bodrumda teknik alanlar, ana blokta 87 yataklı tıbbi merkez, bir yan blokta Spa101 ve rehabilitasyon102 merkezi, diğer yan blokta yemek hazırlama bölümü vardı.

İlk defa bir hastane inşaatı projesinde çalışma imkânım oluyordu. Dü-zenli olarak her ay Lapino şantiyesine gidiyordum. Durum değerlendir-mesi, genel problemler ve bütçe gidişatıyla ilgili toplantılar yapıyorduk.

Lapino’da kazık çakma işleri tamamlandıkça, kazık kafalarını kırıp, ik-lim şartlarından koruyarak grobeton dökmeye başladık. Mobilizasyon iş-lerini zor da olsa kış sonu tamamlayabildik.

100Trafo:Elektrikakımınıngeriliminideğiştirenaygıt101Spa:Suyuniyileştiricietkisinikullananterapimerkezi102Rehabilitasyon:Kaybedilenvücutfonksiyonlarınınyenidenkazandırılması

288

2011

Tekne Yaptırıyorum

Kış aylarında Moskova’da iseniz yaz aylarında ne yapacağınızı konuşmak sizin içinizi ısıtabilir. Kendi işleri için Moskova’da olan Yönetim Kurulu üye-lerimizden Alp Doğuoğlu teknelere düşkün bir arkadaşımızdır. O sıralar İstanbul’da kullanmak için tek kabinli 12 metre bir motor yat yaptırmak isteğini anlattı. İstanbul’a döndüğümüzde aynısından iki tane yaptırırsak daha ucuz ve iki kişi ilgilenirsek daha kaliteli imalatlar olacağını söyleyerek, beni de bir tekne yaptırmaya ikna etti. Tuzla’da bir şirkete sipariş ederek, mukavele imzaladık. Kendisi bu şirkete daha evvel de bir tekne yaptırmış ve memnun kalmıştı. Düşündüğümüzün aksine, düzeltmeye veya değiştir-meye çalıştığımız her imalat parasal sebeplerden veya süre yetersizliğin-den uzun zaman alıyordu. İşi oluruna bırakıp, çıkanı teslim almak tabiatıma uymadığı için sancılı bir imalat dönemi geçirdik. Sıkıntılı bir süreç olsa da sonunda istediğime yakın ve binmekten keyif aldığım bir teknem oldu. En sevdiğim tarafı arka havuzda oturmak ve yazın Adalar ve Boğaz’da turlarken televizyonda futbol pek olmadığı için Avrupa bisiklet turları ve Formula 1 seyretmek.

Formula 1’de 15 senedir Kimi Raikonen hayranıyım. Bir ara Formula 1 pilotluğunu bırakıp Dünya Ralli Şampiyonasına geçince üzülmüştüm ama tekrar geri dönünce çok mutlu oldum. Soğuk bir insan görüntüsüne rağ-men gözlerinde hissettiğim hırsı beni çok etkilemiştir. Yaşlanmasına rağ-men bu sene Ferrari’de değil Sauber’de yarışacak, ama tabii ki ben onu yine zevkle izleyeceğim.

Bisiklet turlarından en önemlileri bana göre sırasıyla Fransa, İtalya ve İs-panya turları. Bütün turlarda üstünlük sağlayan İngiliz Sky takımı ve biyonik bisikletçileri Chris Froome bir efsane. Ama artık Sky takımının mali destek veren kuruluşların bu desteği çekmesi sebebiyle yarışlara katılamayacağı dedikoduları beni çok üzdü. Belki artık Movistar takımını ve Kolombiyalı bisikletçileri Nairo Quintana’yı desteklerim.

‘İngiltere Premier Lig’de koyu bir Arsenal hayranıyım. Arsene Wenger’in ayrılıp yerine Unai Emery’nin teknik direktör olması çok şey değiştirecektir. Wenger çok sayıda ucuz ve süper futbolcu bulup meşhur ettikten sonra pahalı fiyatlara satarak Arsenal’i dünya kulübü yapabilmişti, Arsenal’in bu başarısı devam edebilecek mi, merak ediyorum.

289

2011

Lapino Projesinde, Mart 2011’de havaların düzelmesi ve kazık işlerinin tamamlanmasının ardından beton işlerine başlandı. Ağustos sonu kaba inşaat bitmiş ve fasat, elektrik, mekanik ve mimari işlere sıra gelmişti. Yıl sonuna geldiğimizde bu iş kalemlerinde de beklenenin üzerinde bir ilerleme sağlamıştık. Kış çalışmaları için geçici pencereler takılmış, ısıt-ma sistemi devreye alınarak içeride 6-10 derece sıcaklık sağlanmıştı. Bu durumda, hava sıcaklığı ve yağışlardan bağımsız olarak içeride rahatlıkla çalışabiliyorduk. Altyapı işlerine ağustosta başlamıştık. Kanalizasyon ve yağmur suyu hatlarının büyük kısmını yağışlardan önce tamamlayarak, dolgularını yapmıştık.

Yeni yılın kış aylarında, kapalı alanlarda, çalışmaya uygun koşullarda yani 6-10 derece sıcaklıkta mimari, elektrik ve mekanik işlerde iyi çalışa-rak programda neredeyse yaz aylarına eşit ilerlemeler kaydettik. Bu bina-da medikal ekipmanlar dışında tüm işler bizim işlerimiz kapsamındaydı.

Lapino Doğum Hastanesi inşaatı, Moskova

290

Şantiyeci 2011

İşin başından itibaren detaylar üzerinde çalışıldı ve katlarda asma tavan içinde kalan mekanik ve elektrik işlerin uygulama detayları iyi yapılmadı-ğı zaman karşılaşılan zorluklar burada önemli bir problem olmadı. Mimari detaylar, Spa binası dışında gayet güzel uygulandı. Bu binadaki havuz bölümünün asma tavanı fazla girintili, çıkıntılı ve alçı pano kullanılarak yapılmıştı. Köşeler, bombeler ve eğimler bizi çok uğraştırdı. İşverene be-ğendirene kadar bayağı bir çaba sarf ettik. Tüm işlerimizi tamamlayıp, ağustos ayında sistem ve kat teslimlerine başladık. İşverenin kendi ge-tirdiği tıbbi cihazların montajına mayıs ayında başlanabilmesi için gerekli tüm işleri mayıs ayına kadar tamamladık ve tıbbi cihaz montajları vak-tinde bitirildi. Eylül ayında işletmede çalışacakların eğitimi ve eksiklerin giderilme işleri yapıldı. Spa kısmı için istenen birçok değişikliğin yapılıp tamamlanmasıyla ekim ayında tüm bina teslim edildi. Hastane ekim ayı sonunda her şeyiyle çalışmaya başladı. Ufak tefek problemler olsa bile işveren genelde memnundu. Dolayısıyla, Ufa’da yapacakları yeni hasta-ne için bizden teklif istedi, kısa sürede mukavele görüşmeleri ve pazarlık başladı.

Marmaray Demiryolu Projesi Yapım Teklifi

Ekim 2010’da, ilk ihalesini Fransızların aldığı ama yapamadığı için ip-tal edilen Marmaray Projesinin ikinci teklif paketi gelmiş, genel teklif gru-bu Bechtel’le beraber çalışmalara başlamıştı. Şan Gürdamar teklif grubu sorumlusuydu. Şan’ın ekibiyle beraber üzerinde çok çalıştıkları Muscat Havaalanı işi alınınca, tüm ekip o projeye geçti ve merkez teklif grubu kapandı. Sadece ilk Marmaray teklifinde çalışmış olan Baran Özgen bi-zim gruba katıldı ve Bechtel ekibiyle beraber büyükçe bir ekip olarak bu teklife çalışmaya başladık.

Bu proje, İstanbul Boğazı geçiş tüneli ve bu tünelle beraber ihale edil-miş birkaç istasyonu artık tamamlanma aşamasında olan birinci kısım iş-lerden sonra yapılması planlanan Gebze-Halkalı banliyö tren hattının ye-

291

2011

nilenmesi işlerini kapsayan bir projeydi. Yeni projede trenler daha yüksek hızda çalışacağı için, halihazırda bir gidiş bir geliş olan güzergâh üç hatta çıkarılmıştı. Hız arttığı için boy, kesit ve virajlar değiştirilmişti. İstasyon-ların, köprü, alt ve üst geçitlerin tamamı yıkılacak, yeniden yapılacaktı. İhale tüm bu işleri kapsayan bir proje paketinin fiyatlandırılmasıydı. Hat-tın tamamı şehir içinden, binaların arasından geçtiği için kilometrelerce istinat duvarı yapılması öngörülmüştü.

İlk etapta Gebze ve Halkalı istasyonları, buralardaki hangarlar, istas-yon içindeki hatlar ve Gebze’den Pendik’e kadar olan bölüm tamamlanı-yordu. Sonraki etap kalan tüm istasyon ve hatların yapımıydı. Çok sıkışık ve zor bir iş programı vardı. İstinat duvarlarının tamamına yakınının, işin hızlı yapılabilmesi için, kazık duvar olması gerekiyordu ve bu pahalı bir çözümdü. Programda istinat duvarları en kritik kalem olduğu için biz bu yöntemi seçtik. İkinci etapta, hatlar kapanır kapanmaz tüm istasyon ve köprülerin aynı zamanda yıkılıp yapılması gerekiyordu. Bu çok fazla sayı-da ekip ve ekipman gerektiriyordu. Bu köprü ve geçitlerin kapatılmasının şehir trafiğinde ciddi bir kargaşa yaratacağı da aşikardı. Ancak yapılamaz değildi.

Mukavele şartlarıyla ilgili olarak işveren dersine çalışmış, ilk ihalede mahkemeye giden Fransız firmayla olan anlaşmazlıkları aşmak için, kendi lehine düzeltmeler yaparak işi alacak yeni firma için daha az bir hareket alanı bırakmıştı.

Tüm bunları dikkate alarak fiyat, yapım şekli ve metotlarımızı 2011 Mart ayı başında tamamlayarak teklifimizi verdik. Fiyatlamayı, devletin bu proje için belirlediği toplam bütçe üzerinden bir indirim olarak he-saplayıp yapan, bu zorlukları dikkate almayan rakipler arasında en pahalı teklif verenlerden biriydik. İş, çok ucuz bir teklif veren İspanyollara veril-di. İlk ihalede işin teknik boyutuna ve programına bakılmadan en ucuz teklifi verene verilmiş, ama o müteahhit işi yapamayıp yarıda bırakmıştı. Bu seferki teklif ondan da ucuzdu ve yine en ucuz teklifi verene verdiler işi. Bir süre sonra yeni müteahhit de işi bıraktı.

292

Şantiyeci 2011

Şimdi projeyi birçok müteahhit arasında paylaştırarak tamamlamaya çalışıyorlar. 2013 yılında bitmesi gereken proje, 2018 yılında hâlâ devam ediyor!

Abu Dabi Havaalanı Yapım Teklifi

2011 yılı şubat ayında, daha evvel yeterlilik başvurusu yaptığımız Abu Dabi Havaalanı işi için yeterlilik ve ardından teklif dosyasını aldık. Bu işe, Bechtel-Enka ve yerel AlJaber firmaları ortaklığı olarak başvurmuştuk ve teklif çalışmalarına başladık.

Teklif hazırlık merkezi İstanbul oldu. Bizden Mehmet Gözen, Bech-tel’den Mike Lewis ve AlJaber’den Howard Nuttal teklif sorumlusu ol-dular. Mimar, inşaat, makine ve elektrik mühendisleri ve destek kadroyla kalabalık bir organizasyon olarak çalışmaya başladılar.

Haftalık ilerleme toplantıları düzenliyor, eksikleri gideriyor, ekibe ge-rekirse takviyeler yapıyor, çalışmaların önünü açacak kararları veriyorduk. Kaba inşaatın tamamını, duvar, sıva ve şap işlerini AlJaber; mimari, me-kanik, elektrik, fasat ve çatı işlerini Enka; teknik paketin toparlanması ve ekiplere gerekli teknik destek işlerini Bechtel yapıyordu.

Metraj kontrolleri yapılıyor, malzeme fiyatları alınıyor, direkt saatler hesaplanıyor, teknik konular, işin yapılma yöntemleriyle ilgili metinler ya-zılıyor, iş programı yapılarak ona göre maliyetler çıkarılıyordu.

Abu Dabi Havaalanı teklifimizi eylül sonunda verdik. En üst seviyeden yöneticilerle bu toplantıya gittik. Sorular soruldu ve detaylı cevaplar ve-rildi. Ardından bir sunum istediler, Mike çok güzel hazırlanmış bir sunum yaptı. Son ve en iyi teklifimizi isteyeceklerini, mukavele şartlarına yaptı-ğımız itirazlara ise seçilirsek bakacaklarını söylediler. Son en iyi teklifimizi verdik ama bir ay sonra tekrar en son ve daha iyi teklifimizi istediler. Daha sonra bir suskunluk devresinin ardından, 2012 Mart ayında işin CCC-TAV ortaklığına verildiğini duyduk.

293

Şantiyeci 2010-12

Saray, Konferans Salonu ve Anıtmezar İnşaatı, Gabon

2010 yılında Bechtel, Gabon’da genel altyapı geliştirme ve projelen-dirme mukavelesi imzaladı. Bu konuda kurulan bir Gabon devlet organi-zasyonunu onlar yönetiyordu. Bu şirketin başına Tengiz işlerinde beraber çalıştığımız Henri Ohayon getirilmişti. Projesi biten işler için bizden de teklif alacaklarını söylediler. Zamanlama için bize haber vereceklerdi.

Arayı açmadan üç, dört ayda bir Gabon’a gidip Henri Ohayon ve devlet yetkilileriyle konuşuyordum. Bir keresinde Devlet Başkanı Ali Bongo Ondimba’yla görüşmeye gittiğimizde, ağlayarak babası Ömer Bongo’nun, Franceville’deki yeni mozolesinin önemini anlattı ve onun öncelikli olduğunu söyledi. Gerçekten babası Afrika devletleri tarafın-dan sözüne çok güvenilen ve arabuluculuk konusunda çok başarılı bir başkanmış. Çad ve Libya arasındaki sınır anlaşmazlığını çözdüğünü ben de duymuştum. Orta Afrika ülkeleri arasındaki bir sürü anlaşmazlığı da çözmüş. Dünyada Fidel Castro’dan sonra en uzun başkanlık yapmış kişi oymuş. Başkanlığı döneminde Gabon’un çok geliştiğini söylemek müm-kün değil. Tabii, Gabon halkı için değil, ailesi için çalışan başkan oldu-ğu söylentileri de var. Ayrıca, oldukça çapkın biriymiş, üç kere evlenmiş. Yirmiden fazla çocuğu ve çok sayıda sevgilisi varmış. Söylentilere göre, Gabon’a davet ettiği Peru güzellik kraliçesi zor kurtulmuş elinden. Ken-disi 1973’te Libya’da, Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş. Ondan son-ra ülkedeki Müslümanların sayısında da artış olmuş. O sıralar nüfusun yüzde 25-30’unun Müslüman olduğu söyleniyordu. Ali Bongo, 2009’da onun ölümünden sonra başkan seçilmiş. Babasının son yıllarında Fran-sa’da rüşvetle suçlandığı için İspanya’ya tedaviye gittiği ve orada öldüğü rivayetlerine rağmen her iki lider de Fransa’yla çok iyi geçinmişler. Ömer Bongo’nun şu meşhur sözünü çok duydum: “Fransa bir arabanın şoförü ise Gabon da benzinidir.” Elbette yanından, babasının mozolesi konu-sunda elimizden geleni yapacağımızı söyleyip ayrıldık.

Tanzanya ve Kenya’ya yaptığım safari gezilerinden önce gördüğüm ilk Orta Afrika ülkesi Gabon oldu. THY ile İstanbul’dan kalktıktan yedi saat

294

2013

sonra Libreville’e iniyorsunuz. Tam Ekvator üzerinde olduğu için tipik muson iklimi hâkim. Altı ay kuru, altı ay ıslak sezon var ve sıcaklık birkaç derece oynayarak bütün yıl aynı gidiyor. Bu ülkede inşaat yaparken so-ğuk veya sıcak hava için değil, sadece ıslak dönemde yağmur için tedbir almak gerekiyor.

2012 yılı sonunda mukavelelerimizi imzaladık. 2013 yılı nisan ayında avanslarımızın büyük bir kısmını aldık. Cem Uysal proje müdürü, Ayhan Yeltik şantiye şefi ve Esat Türkan proje müdür yardımcısı oldu. Mayıs ayı içinde, saray ve anıtmezar projelerinde işe başladık.

Yine Ameliyat

Kemik hastalığımdan kaynaklanan orta kulak kemik kireçlenmesi sonucu sağ kulağımda işitme seviyem azalmıştı, ameliyat olmam artık şart olmuş-tu. Nisan 2013’de, Baltimore’da ameliyat oldum. İstanbul’da olduğum ilk ameliyatta, dengemi bulup yürüyebilmem haftalar aldığı için böyle bir ter-cihte bulundum. İlk ameliyattaki problemlerin hiçbiri olmadı ve bir haftada normale döndüm. Ameliyattan sonra bir ay kadar uçağa binmem yasaktı. Bu süreyi Houston’da, Gökcan’ın yanında geçirdik. Baltimore’dan Hous-ton arabayla yaklaşık 20 saatlik bir seyahatti. Biz ikiye böldük, bir gece Atlanta’da kaldık.

Bu arada benim ameliyat olduğum gün Rauf Baba vefat etti, biz onu son yolculuğuna uğurlayamadık. Tabii ki bu hepimizi çok üzdü. Mayıs sonuna doğru dönebildim. Kulağım neredeyse normal işitme sınırlarına gelmişti ve bu iyi bir sonuçtu.

Rauf Baba Alzheimer hastasıydı. Son birkaç sene dünyayla ilişkisini tama-men kesmişti. Yaşlılığa bağlı sağlık sorunları da eklenince kaçınılmaz son biz Amerika’dayken geldi. Benim ameliyatım ve sonrası zor olduğundan, Candan benimle kalarak çok sevdiği babasının cenazesine gidemedi. Bir-kaç hafta bu durumun yarattığı kötü psikolojiyle uğraşmak zorunda kaldı. Rauf Baba fakir bir aileden gelip, Darüşşafaka’da okumuş, ama bitireme-den ayrılmak zorunda kalmış. Postanede memurluk, kapalı çarşıda tezgah-

295

2013

Libreville Demokrasi Parkında iki projenin mukavelesini imzalamıştık. Saray Projesi Libreville’de, Demokrasi Parkı denilen bölgede, eski kon-ferans salonu ve toplantı binalarının olduğu tepede, Ömer Bongo’nun daha evvel yıkılan sarayının yerinde yapılacaktı. Bu proje üç binadan olu-şuyordu: yaşam binası, toplantı binası ve giriş binası. On yedi bin metre-kare kapalı alanı vardı. Ayrıca, Demokrasi Parkı içinde kalan tüm altyapı işleri bizim iş kapsamımız içindeydi. Pahalı doğal taşlar, kapsamlı mimari detaylar, modern mekanik ve elektrik sistemlerinin yer aldığı bina Fransız bir mimar tarafından projelendirilmişti. İkinci proje olan Konferans Salo-nu 20.000 metrekare kapalı alana sahipti, 4 kat olarak öngörülmüş, ulus-lararası toplantılar için Amerikalı bir mimar tarafından projelendirilmişti. Neredeyse tüm Libreville’den görülebilecekti. Özel mimarisi ve çevre uyumuyla çok özel çelik bir bina olarak planlanmıştı.

Saray tepede olduğu için hafriyat yapıldıktan sonra binanın bir kısmı dolguda kalıyor ve bu bölgelerde yerinde dökme kazıklar yapılıyordu. Az iş bile olsa kazık makinesi gerekiyordu. Bu makineyi nisan ayında ge-tirmiştik. Kazının ve belli bölgelerdeki dolguların yapılmasının ardından kazık işlerine başladık. Birkaç problemli yerde kazık boyları konusunda karar vermek için zemin etüdü yapıldı. O bölgeler için sonucu bekledik ve kısa sürede diğer kazık işlerini tamamladık. İstanbul proje ofisi Fransız mimarlardan gelen projelere göre uygulama projelerini yapıyor ve aksat-madan şantiyeye yolluyordu.

tarlık yaptıktan sonra kendi işini kurmuş ve sonunda oyuncak üreticiliğin-de başarılı olarak, Alasya Oyuncak adıyla kendi fabrikasını kurmuş, sanayi odaları başkanlığı yapmış değerli bir insandı. Herkes tarafından sevilir ve saygı görürdü. Beni çok sever ve güvenirdi. Hastalığının ilk dönemle-rinde beni babası olarak görüp, öyle çağırırdı. Anlatmaya çalışırdık ama ısrar ederdi. Kafasında öyle bir değer yarattıysam, ne mutlu bana.

296

2013

Konferans salonunda, ön projelere göre üzerinde çok çalışılmış olan çelik işlerinin uygulama ve fabrikasyon projelerini tamamladık, işverenin izniyle Çimtaş’ın fabrikasında üretime başladık. Sahada kazık ve temel işlerine başlamak için eski binanın yıkılması gerekiyordu. Bu, eski ve bi-linen bir binaydı ve yıkılması konusunda işverenin çekinceleri vardı. Bir süre bekledikten sonra, “Yıkabilirsiniz,” dediler. Temmuz ayı içinde yıkım işlerine başladık.

Anıtmezar ülkenin güneydoğusundaki Franceville adlı küçük bir şehre yakın, Ömer Bongo’nun doğduğu köyde yapılacaktı. Daha evvel de aynı yerin yakınında kendisine bir anıtmezar yapılmış, ancak her nedense ye-nisini yapmaya karar vermişler. Yeni anıtmezar projesinde bir adet cami, kütüphane, müze, büyük bir avlu ve sonunda anıtmezar vardı. Kapalı alanların toplamı 8.500 metrekareydi. Avluya girişte büyükçe bir köprü yapılacaktı.

Kazı işlerine ve getirdiğimiz beton santralı ile kule vinçlerin montajına başladık. İdare kamp kurmak yerine, orada mevcut büyük bir otelin kulla-nılmasını istedi. Yerli işçiler dışında herkesin kalabileceği kadar büyük bir oteldi. Bahçesi, nehirlerden birinin akarken oluşturduğu bir göle bakıyor-du, bahçeden suaygırlarını görebiliyordunuz. Etraf sık bir ormandı ve çok güzel bir manzarası vardı. Oraya ilk ziyaretimize başkanın özel uçağı, ya-veri, işveren üst yöneticileri ve anıtmezarın Faslı mimarıyla beraber gittik. Buradaki binaların yer, duvar ve tavanlarında çok miktarda mozaik resim ve süslemeler vardı. Bu süslemeleri, Faslı mimarın getireceği yine Faslı ustalar yapacaktı. Ayrıca her yer, avlu ve cepheler en pahalı oniks mer-merle kaplanacaktı. Bu işler için de işveren, direkt bir Türk mermer firma-sıyla anlaşmıştı. İşveren işlerin ilerlemesini çok istiyordu. Nisan ve mayıs aylarında avansların tamamını yatırdılar. İşler yolunda gözüküyordu.

Kaba inşaat için kendi beton tesisimizi kurduk, gerekli pompa ve be-ton kamyonlarını getirdik. İşin süresini dikkate alarak yüklü bir hazır kalıp satın alması yaptık. Kazıyı yerli bir firma yüklendi. Kazı işlerinin hemen arkasından temel atma töreni yapıldı. Ali Bongo ve devlet yöneticileri ile

297

2013

bizlerin de katıldığı bir tören yaptık. Kaba inşaat, çok küçük betonarme elemanların bile yerinde dökülerek yapıldığı, adeta heykeltıraş gibi ça-lışmak zorunda kaldığımız zor bir işti. Daha evvel otoyol projelerimizde beton işleri şefi olarak çalışmış Mehmet Taktak isimli mühendis arkadaş tüm işin çok kaliteli olarak yapılması için ekibiyle birlikte çok dikkatli bir çalışma sergiledi. Sonuçta, tüm kaba inşaat işleri kasım ayında beğe-niyle tamamlandı. Mimari işler için Faslı mimarın getirdiği ekipler gelip işe başladılar. Yaptıkları mozaik işleri gerçekten çok güzeldi. Mozaik taş-ları önce yerde istenen resmi çıkaracak şekilde yapıştırıcı sürülmüş bir kâğıt üzerine yerleştiriyor ve diğer yüze de yapıştırıcı sürüp kaldırarak duvara yapıştırıyorlardı. Çok iyi sanatkârlar olduğunu söyleyebilirim. Yine aynı firmanın elemanları ince işleri yapacaklardı. Önce bizim mekanik ve elektrik işlerini yapmamızı istediler. Mimari işlerle koordinasyonunu bizim sağlamamızı istiyorlardı. Daha sonra karar değiştirdiler, mekanik ve elekt-rik işlerini Fransız bir firmaya yaptırmaya karar verdiler. Koordinasyonu da kendileri yapacaktı.

Büyük miktarlardaki mermer işlerini verdikleri Türk firma, çoğunluğu avlu bölgesine ait mermerler geldikten sonra para ödemedikleri için işe başlamadığı gibi, yeni malzeme de getirmedi. Gelen mermerlerin döşe-me işçiliğini biz yaptık. Avluyu tamamladıktan sonra mermer kalmadığı için kaba inşaatı, duvar ve sıvaları biten binaların tüm cephelerini bizden beyaza boyamamızı istediler. Açılış tarihi yaklaştığı için geçici ahşap kapı ve pencereler takıldı. Yollar ve istinat duvarları bitirildi. Sonunda, oldukça şatafatlı bir açılış töreni yapıldı. Daha sonra diğer firmalara para ödeme-dikleri için onlar da işlerine devam etmediler. İşler neredeyse durdu ve biz tüm ekip ve ekipmanlarımızı Libreville’e taşıyarak sahadan çekildik.

2013 yılı sonuna kadar Saray inşaatında kazıyı ve kazık işlerini bitirip, beton işlerinin üçte birini tamamladık. Eski konferans salonu binasını yı-kıp molozları taşıdık, kazı işlerini tamamlayıp, kazık işlerine başladık. An-cak alacaklarımız uzun süredir ödenmediği için işleri durdurmak zorunda kaldık.

298

2014-18

Libreville’de bu işleri yapmak için 1.500 kişilik örnek bir kamp inşa ettik. Değişik bölgelerde kalan çalışanlarımızı oraya topladık. Ödeme konusunda bakan seviyesinde sözler almamıza rağmen hiçbir şey yapıl-madı.

Gabon’da işi durdurduğumuz 2014 Haziran ayından sonra sembolik bir ödeme dışında, ödeme alamadık. Uzun yazışmalardan sonra 2015 sonunda ödemeleri takvime bağlayan bir protokol imzaladık ve Ga-bon’dan neredeyse tamamen ayrıldık. Ancak, protokole rağmen alacak-larımızı ödemediler, biz de tahkime gittik, elimizde kuvvetli bir protokol olduğu için davayı kazandık. Fakat paramızı ödeme konusunda henüz Gabon Hükümetinde bir hareket olmadı. Planımız, Fransa ve ABD’de ka-rarı onaylatarak, Gabon’un o ülkelerdeki ortaklıklarından paramızı tahsil etmek.

Gabon projelerinden çıkarılabilecek en önemli ders, finansmanı bir veya birkaç büyük bankanın kredi mektuplarıyla garanti altına alınmamış projeler için mukavele imzalamanın yanlış olduğu. Sahraaltı Afrika’da iş-ler çok yavaş yürüyor, buna alışmak çok zor. Umarım alacaklarımızı kısa sürede tahsil edebiliriz.

Anıtmezar

299

Şantiyeci 2012

Plot 12, Konut ve İş Merkezi Kulesi İnşaatı, Moskova, Rusya

Aynı Plot 4’ te olduğu gibi daha evvel inşaatına başlayıp 2008 kriziy-le durduğumuz Plot 12’deki kule inşaatı, sahibinin değişmesi ve banka-lardan finansman sağlanmasıyla tekrar başladı. Şirketin sahibi değiştiği, ama şirket aynı kaldığı için mukaveleye süre ve kapsam konusunda bir ek yaparak Mayıs 2012’de inşaata başladık.

Bu bina çelik ağırlıklı kompozit bir yapıydı. Çekirdek ve döşemeleri beton, diğer elemanlar çelikti.

Toplam 74 katlı binanın 48 katının çelik ve beton işleri ufak tefek ek-siklerle bitmişti. İlk olarak daha evvel yapılmış çelik montajlarının eksik kaynak işleri tamamlanacak, cıvataların tork aletleriyle103 kontrolü yapı-larak, kalan katların çelik ve beton işleri bitirilecekti. Kaba inşaat, çelik montaj, kat dağıtımları hariç tüm mekanik, elektrik ve asansör işleri de mukavele kapsamı içindeydi. Ortak alanların mimari işleri için de bizden teklif aldılar ve üzerinde biraz pazarlık yapıldıktan sonra ikinci etap işler olarak bunlar da mukaveleye dahil oldu.

Daha önce o projeyi mevcut haline getiren Hüseyin Çalın’ı proje mü-dürü yaptık. Yine o projenin çelik ve beton işlerini yapan arkadaşlardan toplayabildiğimiz kadarını toplayıp, eksikleri diğer projelerden veya yeni adamlarla tamamladık. Proje merkez sorumlusu Mehmet Gözen oldu. Eksik kaynaklar, torklama ve mobilizasyon çalışmalarıyla işe başladık.

2004-2008 arası dünya ekonomisi iyi bir seyir yakaladığı için inşaat sektörü bütün Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinde çok canlı bir dönem geçirdi. Ofis ve konut olarak kullanılacak çok katlı bina inşa-atları, petrol tesisleri, fabrika inşaatları çoğaldı. Talep artışı dolayısı bizim çok işimiz olduğu gibi diğer rakiplerimiz de çok sayıda inşaat işi aldılar ve yaptılar. 2008 ekonomik kriziyle işler birden durdu. Tamamlanamayan

103Torkaleti:Cıvatalarınsıkışmakontrolüveayarınıyapanalet

300

2012

işler ve alacaklar arttı. Bazı işverenler acil işleri tamamlamak için diğer işlerindeki müteahhitlerin garanti mektuplarını nakde çevirmeye çalıştı-lar. Mahkemelere götürülen çok sayıda sorunlu mukavele oldu. Üç, dört senelik bir durgunluk dönemine girildi. Bu dönemde ve sonrasında fi-yatlar düştü. Çarklarını çevirmek isteyen küçük müteahhitler maliyetine, hatta biraz zarara razı olacakları düşük fiyatlar vererek iş almaya ve yap-maya çalıştılar. Bizim de bu ortamdan etkilenmememiz tabii ki mümkün değildi. BDT ülkelerinde işler çok azaldı, ama Irak, Orta Doğu ülkeleri, özellikle Körfez ülkeleri ve Balkanlar’da yeni işler çıkmaya başladı. Bu pazarlarda rekabet yine yüksekti, ama o bölgelerdeki tecrübe ve bilinir-liğimizle birkaç büyük iş alarak devamlılığı sağlayabildik. Erbil ve Süley-maniye Elektrik Santralları, Muscat Havaalanı, Kosova Otoyol Projeleri, Rusya Hastane Projeleri bunlardan bazılarıdır.

Plot 12 Projesi, bu dönemdeki ekonomik gelişmelerden etkilenen önemli projelerden biridir. Projenin birinci döneminde, mekanik boru ve kanal montajları, elektrik tavası ve busbarlar104, alt katların fasatları ve asansör ray işleri başlamış ve neredeyse yüzde 20 bir ilerleme gerçekleş-tirilmişti. Eylül ayı geldiğinde tüm bu disiplinlerde işler yeniden başladı. Fasat işlerini yapan Rus firma, önce imalatları bitmiş ama monte edilme-miş panellerin montajını yaparak hızlı bir giriş yaptı. Bizim ana işlerimiz çekirdek denilen merkez kısmında olduğu için kış aylarında çalıştığımız katlarda, bu küçük alanları kolayca ısıtarak işlerimizi yapabildik. Fasat taşeronu, yeni panel imalatları için cam ve alüminyum malzemelerinin montajını beklediği için durdu ve kış sonuna kadar fazla bir şey yapama-dı. Biz bundan etkilenmedik ve işimize devam ettik. Ancak, çelik montaj malzemelerinin yukarı alınması sırasında kapasiteyi zorladıkları için kul-landığımız özel kule vinçlerden birinin bomu105 eğildi. Tamir işleri için diğer vinç yardım etmek zorunda kaldı. İki, üç hafta yarım yamalak ça-

104Busbar:Elektrikenerjisinindağıtımvetaşınmasıiçintasarlanmışprefabrikvemodülerbirsistem

105Vincinbomu:Vincinkolu

301

2013

lışmak zorunda kaldık. Normal düzene girmemiz nerdeyse bir ay sürdü. Çelik montaj ve beton işleri bu problemden çok etkilendi. Ancak, genel programda kritik hatta olmayan bu işler bitiş tarihini etkilemedi.

Yukarı katlarda, çelik ve betonarme işleri yapılırken aşağı katlardan yukarı doğru briket duvar, alçı pano duvarlar, sıva, yüzey yoklamaları, şaplar ve seramik yer kaplamaları yapılıyor, düşey elektrik ve mekanik hatlar çekilip, asansör kovalarındaki rayların montajı devam ediyordu. Beton ve çelik montajlar tamamlanınca, asansör makine odalarının mi-mari işleri tamamlanarak makinelerin montajı, rayların tamamlanmasıyla da asansörlerin montajları başladı. Bodrum katlarda ve ara teknik katlar-da mekanik ve elektrik ekipman montajları, elektrik pano montajları ya-pıldı. Asansör salonları ve giriş katlarındaki mimari işler, işçi ve malzeme trafiğinden etkilenmeyecek şekilde gerçekleştirildi.

Fasat işleri mart ayından itibaren hızlandı, sene sonuna doğru prog-ramını yakaladı. Açık teraslardaki izolasyon işlerini ise yaz aylarında ta-mamladık.

İşi biten vinçlerden biri, diğerini söktü, vinç firmasının kurduğu geçici vinçle ikincisi sökülüp aşağıya alındı. Geçici vinç, kendi işçi ve malzeme trafiğimiz için kurulan Alimak şantiye asansörleri ve asma vinçler vasıta-sıyla indirildi. İşimizin dikkat gerektiren ve yavaş yapılan önemli bir bö-lümüydü ve problemsiz halledildi. İşveren, bizim kullanımımıza verdiği bu vinçler için önce, “Sizin deponuzda beklesin,” dedi ama sonra fikir değiştirerek, reddedemeyeceğimiz bir fiyata bize sattı.

2013 yılı sonunda mekanik, elektrik ve asansör işlerimiz tamamlanın-ca, testler başladı. İşçi ve malzeme trafiğinden dolayı sona bırakılan mi-mari işler bu dönemde bitirildi. Nisan ayında soğutma sistemi testleri yapıldı, 2014 yılı haziran ayında işverene teslim edildi. Binanın çeşitli se-beplerden ötürü yine el değiştirdiğini öğrendim. 2018 yılına geldik ama bina henüz ticari kullanıma açılmadı.

Bu binanın benim ilgilendiğim ikinci dönem inşaatında, vinç kazası ve ufak tefek kaliteyle ilgili sorun dışında önemli bir problemimiz olmadı.

302

Şantiyeci 2013-14

Başarılı işlerimizden biriydi, ama ticari kullanıma açılmadığı için kullanıl-dığında ortaya çıkabilecek problemlerle karşılaşmadık.

Ufa Doğum Hastanesi, Başkurdistan, Rusya

2013 yılı uzun bir durgunluk dönemi ardından birçok yeni işe baş-ladığımız güzel bir yıl oldu. Moskova Plot 12, Ufa Hastane, Gürcistan Kompresör İstasyonları, Gabon Projeleri, Esentai kalan işler ve Tengiz Tank Çiftliği Projeleri hep bu yıl başladı veya imzalandı. Dolayısıyla 2014 yılı da yoğun bir yıl oldu.

Plot 12 Kule İnşaatı

303

2013

Lapino Projesi işvereni yatırımlarına ara vermeden, yeni bir hastane inşaatı için aldığı teklifleri değerlendirerek, bizimle çalışmaya devam etmeyi tercih etti. Mart 2013’te, Başkurdistan Cumhuriyetinin başkenti Ufa’da, Ufa Doğum Hastanesi inşaatı için bizimle mukavele imzaladı. La-pino Proje Müdürü Kenan Şahin, Ufa Projesinin Moskova merkez koordi-natörlüğüne, Fırat Galipoğulları proje müdürlüğüne, Lapino Proje Müdür Yardımcısı Özgür Çalışkan ve Mustafa Bilek yardımcılıklarına tayin oldu.

Hemen, Moskova’dan naklettiğimiz ekipman ve kamp malzemeleriyle mobilizasyon işlerine başladık. Bu arada sembolik bir temel atma töreni yapıldı.

Resmi adıyla Ufa Perinatal106 Tıp Merkezi, Ufa şehrine bağlı Oktyabrsky ilçesinde 4,22 hektarlık bir arazi üzerine inşa edilmek üzere planlanmıştı.

Proje, brüt 33.300 metrekarelik inşaat alanına sahip, bir bodrum ve yedi normal kattan oluşan bir kadın-doğum hastanesi binasının yapımını kapsıyordu.

Toplam 95 yataklı hastanedeki yataklardan 51’i kadın-doğum merke-zinin fizyoloji, gebelik patolojileri107 ve müşahede birimlerine, kalan 44’ü ise yeni doğan merkezinin rehabilitasyon, yeni doğan patolojileri, jineko-loji, tüp bebek ve yatan hasta ünitelerine tahsis edilmişti.

Ayrıca, hastane bünyesinde günde 100 çocuk ve 150 yetişkin hastaya hizmet verebilecek nitelikte bir poliklinik planlanmıştı. Polikliniğin108 yanı sıra bir laboratuvar ve bir fizyoterapi109 merkezi bulunuyordu.

Hastane iki ana bloktan oluşacak şekilde tasarlanmıştı: A Blok’ta ana tıp merkezi, B Blok’ta ise idari birimlerle yiyecek-içecek ihtiyaçlarını kar-şılayan birimler yer alıyordu.

106Perinatal:Hamileliğin28.haftasındanbaşlayarakdoğumdansonrakibirhaftayıdakapsayandönem

107Patoloji:Dokuvehücrelerdekideğişiklikleritespitederekteşhiskonulmasınısağlayantıpdalı

108Poliklinik:Hastalarınmuayeneedilipayaktatedavigördüğüyer109Fizyoterapi:Isı,ışık,suvehareketiletedaviyöntemi

304

2014

Yakındaki bir yurt binasına geçici olarak yerleşildi. Yerel bir taşeron mayıs ayı ortasında, bizim sağladığımız kalıp ve ekipmanlarla grobeton dökmeye başladı. Burada kazık işleri yoktu, ama proje sahası orman için-de olduğundan ciddi sayıda ağaç kesimi oldu. Alınması gereken izinler ve yapılan denetimler temel işlerini biraz geciktirdi. Haziran ayında işler hızlandı ve kirişsiz olarak kolonlar üzerine mantar döşeme olarak yapılan projelendirme sayesinde kat betonları haftada bir kat ilerlemeye başladı. Briket duvar, sıva, elektrik ve mekanik işleri de yavaş yavaş onları takip etmeye başladı. Ekim ayı sonu geldiğinde kaba inşaatı, duvar, sıva ve şap işlerinin çoğunu tamamlamış, binayı izole ederek kışa hazırlamıştık. Planladığımız gibi, az miktarda olan cam fasat işlerini kasım ayı içinde tamamlayabildik. Taşyünlü naylonla kaplanan geçici pencereler yerleş-tirildi. Isıtma sistemi boruları ve radyatörleri monte edildi. Bina kampı ısıtmak için kurduğumuz ısı santralına geçici olarak bağlandı ve gayet gü-zel ısıtıldı. Bu sayede kış boyunca içeride şaplar, briket duvarlar, sıvalar, alçı pano bölme duvarları, yüzey yoklamaları ve ıslak hacimlerin seramik

Ufa Doğum Hastanesi

305

2014

işleri yapılabildi. Kış aylarında ayrıca, mekanik borulama, tava, kablo ve ekipman montajlarıyla, asansör, ray ve makine montajları tamamlandı.

İlkbaharla birlikte, cephedeki fayans ve sıva işleriyle pencere montaj-ları başladı. İçeride odalar bitirilince anahtar, priz ve armatürler takılma-ya, biten odaların kapıları kapatılıp kilitlenmeye başladı. İşveren, medikal ekipman montajlarına düşündüğünden daha erken başlayabildi.

2014 Eylül ayında teslimler yapıldı. İşveren bir ay kadar test işletmesi yaptıktan sonra ekim ayı içinde resmi açılışı yaptı ve tesis ticari işletmeye alındı.

İşveren organizasyonuyla yapılan ikinci proje olduğu için her iki taraf da birbirinin yaklaşımlarını bildiğinden pek fazla sorun yaşanmadı. Proje müdürümüz Fırat Galipoğulları ve organizasyondaki diğer arkadaşlarımız yapılan işin kalitesi, işveren ve yerel idarelerle ilişkilerinde neredeyse tam not aldılar.

Bu projeden sonra işverenimiz bir tane daha küçük bir hastane yaptır-dı. Bu projede daha küçük bir firmayla çalıştılar. Yeni projeleri için teklif istiyorlar, veriyoruz ama hep daha ucuzunu istedikleri için yeni bir muka-velemiz henüz olmadı.

Deniz Liseyi Bitiriyor

Kızım Deniz, Koç Lisesini 2014 Haziran’ında başarılı bir dereceyle bitirdi. Ağabey’i gibi tahsiline yurtdışında devam etmek istedi. Türkiye’de iyi bir üniversiteye girmek için seneler süren hazırlıklar gerekiyor. İyi ve tercih edilen bu üniversiteler dünyanın ilk 400 üniversitesi arasına bazen giriyor, bazen de giremiyor. Bizdeki sınavlara benzeyen ve Amerikan üniversite-lerine giriş için gerekli SAT sınavı da zor. Üniversite sınavlarında çok çok iyi bir puan alıp ilk 5.000 kişi arasına girerseniz, Türkiye’nin iyi bir okulun-da yüksek öğrenim görebiliyorsunuz. SAT sınavına iyi hazırlanıp, yüksek denilecek 2.000’li puanları aldığınızda ise, Amerika’daki iyi ve dünyadaki

306

Şantiyeci 2012-14

Güney Kafkasya Gaz Boru Hattı Kompresör İstasyonları, Gürcistan

Güney Kafkasya İlave Gaz Boru Hattı Projesi için BP, Bechtel-Enka ortaklığı olarak bizden iki kompresör istasyonunun yolları, hafriyat, dolgu işleri, kamp ve yönetim binaları için yine 3-4 ay süren bir hazırlıkla Hazi-ran 2012’de bir teklif almıştı. Bu teklif üzerinde birtakım görüşmelerimiz olmuş, ancak kompresör istasyonlarının mekanik ve elektrik montajları da dahil tüm işlerini kapsayacak şekilde yeni bir teklif istemişlerdi. Bu teklifin 2012’deki kısmını Gökhan Terzioğlu’yla, ikinci teklifin tüm pake-tini Hakan Kozan ve ekibiyle hazırladık. Bu çalışmalar soru-cevap, plan ve program, miktar değişiklikleri ve yeni tekliflerle 2014 yılı başına kadar sürdü. Mukavelesini Şubat 2014’de imzaladık. Başlamak için beklediği-miz BP’nin onay ve ön hazırlık süreci çok uzun oldu. İnşaat işlerine mayıs ayında başlarız diye düşünürken, ancak temmuz ayında başlayabildik.

Güney Kafkasya Gaz Boru Hattı Projesi Gürcistan sınırları içinde; iki adet kompresör istasyonu, Türkiye sınırında bir ölçüm istasyonu ve bun-larla ilgili tüm inşaat, mekanik ve elektrik işlerini kapsıyordu. 2017 yılı Mart ayında 1 nolu istasyon ve ilgili işleri, 2017 Eylül ayında ölçüm istas-yonunu, 2018 Mart ayında 2 nolu istasyonu teslim edecektik.

en iyi ilk 150 üniversiteden birine girme olasılığınız çok yüksek. Bu üni-versiteler, puan dışında, lisede yaptığınız spor ve sosyal aktivitelere de bakıyor. Deniz lisedeki son iki yılında bunun için uğraştı. Aldığı SAT ve IB* puanlarıyla İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde iyi okullara başvurdu. Bir önceki yıl yaz okuluna kabul edildiği için umutla Stanford Üniversitesine girmek için uğraştı. Sonunda, Northwestern Üniversitesi Mühendislik Fakültesine gitmeye karar verdi.

* IB:UluslararasıBakaloryaProgramı

307

2014-16

Hakan Kozan projeden sorumlu genel müdür yardımcısı, Bechtel çalı-şanı Bobby Bready proje müdürü, uzun yıllar Çimtaş ve Enka’da çalışmış tecrübeli mühendis arkadaşımız Zeki Kocaoğlu proje müdür yardımcısı oldular. Saha şefleri, disiplin sorumluları genellikle bizimle daha evvel çalışmış arkadaşlardan seçildi.

Kompresör istasyonları işine başlarken ön hazırlık gerekleri ve BP em-niyetli çalışma süreçlerinin yoğunluğundan dolayı zorlandıksa da 2014 yılı programında olan işlerin çoğunu tamamladık. Bizim ve işverenin ihti-yacı olan kamp kuruldu. Servis yollarını yapınca, toprak işlerine başladık. İmalatı uzun sürecek çelik ve spool siparişlerini verdik. İlk istasyonda te-mel betonlarına başladık.

2016 yılında, Gürcistan’da her üç istasyonda da işler programından iyi gittiği için işveren teslim tarihlerini 3-6 ay öne çekti. Ancak, erken teslim için üzerinde anlaştığımız konularda kendi yükümlülüklerini yerine

Güney Kafkasya Boru Hattı İnşaatı Pompa İstasyonları, İstasyon 1

308

2016-18

getirmekte kararsız kaldı. Biz yine de işi hızlandırdık. Her üç ayda bir, Enka ve Bechtel üst düzey yöneticileri olarak BP bölge yöneticileriyle tüm istasyonları ziyaret ettik, sorunları yerinde gördük, çare ürettik. İşve-ren bu tutumumuzdan çok memnun kaldı ve işin hızlanması için yapması gerekenlerin çoğunu yaptı.

Gürcistan projelerinde, yerel işçilerin daha önce bölgede yapılan BTC Projesinden110 kalma alışkanlıkla çok sık iş bırakma eylemi yapmaları cid-di sıkıntılar yarattı. Ancak doğru kararlar verdik, gerekenler dışında ödün vermeyip kararlarımızın arkasında durduk. İşveren bize çok destek oldu. Başta çok sık olan eylemler yavaş yavaş durdu ve kesildi. Doğru karar-larımızı kısaca açmak gerekirse; haklı oldukları konuları çözdük, haksız olduklarını reddettik, yapmayacağımızı söyleyerek sonuçlarına da katlan-dık. Doğru yapmışız ki bu eylemler daha sonra tekrarlanmadı.

Tengiz’de yaptığımız tesislere çok benzeyen bu projede, yine işin büyük bölümü tamamlandıktan sonra basınç testleri, kontrol sistemle-rindeki loop testleri111, proje ve malzeme eksikliklerinden kaynaklanan gecikmeler yüzünden eksiklerin daha sıkışık ve zor bir düzende, daha fazla işçilikle tamamlanması, uzun teslim süreçleri problem oldu. Ama, herhangi bir gecikme veya kalitesiz imalata meydan vermedik. Bütün teslimleri istenen tarihlerde yaptık ve tesisler işveren tarafından işletme-ye alındı.

Bu proje 2018 yılında inşaat sektörünün en gözde yayını olan ENR Dergisi (Engineering News-Record) tarafından endüstriyel alanda “Dün-yanın En İyi Projesi” ödülünü aldı. Bu, hepimizi ziyadesiyle duygulandırdı.

Gürcistan benim meslek hayatımda iş yaptığım onuncu ülke oldu. Bu kadar ülkede çalıştık, çok sayıda proje yaptık. Bu sürede teknolojinin ne ölçüde değiştiğini, beklentilerin ne yönde oluştuğunu sizlerle paylaş-mam gerek.

110BTCProjesi:Bakü,Tiflis,CeyhanBoruHattıProjesi111 Looptestleri:Kapalıdevretestleri

309

Yeni Teknolojik Uygulamalar

Enka’da çalışmaya başladığım ilk yıllarda, bizim bina inşaatı konusunda tecrübeli bir firma olmadığımız söylenirdi. Evet, geçmiş yıllara bakıl-dığında lüks veya sosyal konut, daha doğrusu çok katlı binalar yap-mamıştık. Daha sonra, Kırıkkale Rafinerisi Petrol İşleme Tesislerini inşa etmemize rağmen petrol tesisleri ya da inşaat, montaj, mekanik ve elektrik işlerinin bir arada yapıldığı endüstriyel inşaatlarda tecrübeli ol-madığımız ve ardından da baraj konusunda aynı şeyler söylendi. Son yıllarda her tip inşaatı yaptığımız için böyle bir eleştiri duymuyoruz. Ay-rıca, teknoloji ve iletişim firmalara daha evvel yapmadıkları işleri bile, yapmış olanlar kadar iyi yapabilmelerini sağlayacak olanaklar sunuyor. ‘Google’da ve ‘Youtube’da nelerin, nasıl yapıldığını detaylarıyla ve tüm safhalarıyla anlatan binlerce video, resim ve anlatım bulabilirsiniz.

Teknoloji her tip inşaat için gerekli, her tür imalatı kolaylaştıracak ürün-ler geliştiriyor. Betonun işlenmesini kolaylaştıran, mukavemetini ar-tıran, iç ısısını düşüren, yüzeylerin daha pürüzsüz çıkmasını sağlayan kimyasal katkılar, kalıp ve iskele sistemleri, yapacağınız özel montajlar için planlanan vinçler, su geçirimsizlik sağlayan yüzey kaplamaları bun-lardan bazılarını oluşturuyor.

İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, şantiye içinde ve dışında haber-leşmeyi çok kolay hale getirdi. Şimdi kimi çalışanlar yandaki odaya gi-dip arkadaşına söylemektense e-posta atmayı tercih ediyor. Kamyon-lara konulan GPS1 cihazlarıyla malzeme gönderdiğiniz aracın şantiyeye ne kadar mesafede olduğunu görebiliyorsunuz. Görüntülü görüşme ve toplantı yapabildiğimiz cep telefonlarımız var. 1970’li yılların sonunda telgraf ve analog telefonlar, 80’lerin başında teleks, 90’ların başında faks makineleri bize sihirli teknolojiler olarak gelirken, şimdi elimizdeki küçük bir akıllı telefonla her türlü iletişim ihtiyacımızı halledebiliyoruz.

1 GPS:Uydularvasıtasıilekonumbelirleyensistem

310

İletişimdeki bu gelişmeler problem ve aksaklıkları çabuk gidermemizi kolaylaştırıyor, işin hızlanmasını sağlıyor. Autocad’le2 çizilmiş projeler elektronik ortamda, anında şantiyeye ve onay için işverene gönderile-biliyor. Bu projeler eskiden basılır, çantalarla taşınırdı. Yeni personel ta-kip, satın alma ve ambar programlarının bir yandan işlemleri hızlandır-dığını, öte yandan denetimleri çok kolaylaştırdığını söylemek gerekir.

İş programı için geliştirilen bilgisayar programları her şeyiyle işin baş-tan sona tüm sürecini simule3 edebiliyor. İşverenler bunun üzerinden, gördükleri eksik ve fazlasına göre yeni taleplerde bulunabiliyor. Onlara daha iyi servis vermek için yerinde isteklere her zaman olumlu yaklaşı-lıyor. Ancak, bu yeni programlama sistemleriyle kazanılan personelden tasarruf imkânları, istenen raporların artması, programda istenen yeni detaylar, planlamadaki kalem sayısının artması gibi sebeplerden ötürü gerçekleşmiyor. Bu talepler şimdi bizi daha çok adam kullanmak için zorluyor. Bunun en basit örneği ise, bu tip programları kullanmayan kalfa ve formenlerle çalışan montaj taşeronları. Onların şantiye yöne-timleri ile satın alma, personel ve muhasebe işleri basit excel program-larıyla yapılıyor, işverenler ise bu organizasyonları eksik ve yetersiz ola-rak görüyor. Teknik geçerlilik vermiyorlar. Yani daha çağdaş ama daha pahalı bir organizasyon talep ediliyor.

Drone’larla inşaatın aşamalarını yukarıdan ve cepheden çok daha iyi takip edebiliyor, döşeme betonları dökülmeden önce işçilerin çalışma-sını ve verimliliklerini de izleyebiliyorsunuz. Ama içerideki çalışmalarda bu teknoloji yerini bir öncekine, yani değişik odalara veya bölümlere konulan kameralara bırakıyor. Onlar da her gün ilerleyen bir inşaatta ışık durumu, kısıtlı görüş alanı, kırılma ve arızalar yüzünden her zaman güncel olamıyor ve yetersiz kalıyor.

2 Autocad:İkiveÜçboyutluçizimlerinyapılmasıiçinkullanılanbilgisayarprogramı

3 Simuleetmek:Birsüreçveyasisteminişletilmesininzamanüzerindetaklitedilmesi

311

Teknolojinin inşaatların yapılması için kullanılan teknik ve yöntemleri değiştirmekte eriştiği konum iletişim alanındaki kadar etkili oldu mu?

Betonun işlenebilirliği artıyor, ama buna karşılık daha yüksek gerilim kaldıran, daha çok çimento, daha çok çeşit çakıl kullanılan betonlar ta-lep ediliyor ve endüstri bunları istiyor. Sonuçta daha dayanıklı bir inşaat ortaya çıkıyor. Ancak, bu daha çok malzeme ve işçilik kullanılmasına, dolayısıyla yüksek maliyetlere sebep oluyor. Sayısız çeşitte su geçirim-siz yeni kaplamalar çıkıyor, ama yetersiz görülüyor, bu kaplamanın al-tındaki betonun da maksimum su geçirimsizliği sağlayacak nitelikte bir beton olması isteniyor. Bu da sonuçta işçilik ve maliyetleri artırıcı yönde etkiliyor. Daha pratik kalıp sistemleri üretiliyor, ama beton miktarını dü-şürmek için daha çok demirli, daha narin yapı elemanları talep edilince kalıp sistemlerinin olumlu etkileri azalıyor ve beton işlerini sanat eseri gibi işlemek gerekiyor. Yine maliyetler artıyor. Bu durum kalıp teknolo-jilerinin gelişmesini de etkiliyor. 1980’li yıllarda çok pratik ve kolay kalıp sistemleri piyasaya sunuluyordu. Son 30 yıldır aynı sistemler, ufak tefek iyileştirmeler dışında, ilave kolaylık getirmeden eskisine benzer hatta aynı yöntemlerle kullanılıyor.

Çok yüksek kapasiteli vinçler üretiliyor ve bunlar montaj işlerinde, daha güvenli bir şekilde, daha ağır malzemelerin kaldırılmasını sağlıyor. So-nuçta işverenler robot teknolojisinin daha fazla kullanıldığı fabrikalarda üretimin modüler olarak yapılmasını ve bu vinçlerle devasa modüllerin sahada monte edilmesini istiyorlar. Robotik teknoloji kullanarak fabri-kalar işçi sayısından tasarruf edebiliyor. Ancak bu modüllerin sahaya taşınması standart kamyon ve trenlerle olamıyor. Bunlar için gemilerin yanaşabileceği, bu ağırlıkları kaldırabilecek vinçlerin olduğu limanlar yapılması gerekiyor. Sahada, bu modüllerin bir araya getirilerek bir fab-rika inşası için gereken birleştirme işleri çok fazla işçilik gerektiriyor. Modüllerin yapılması için harcanacak saatler azalıyor, ama birleştirme işleri zorlaşıyor, yüklü saatler harcanmasına, uymayan parçaların kesi-lip yeni parçalar eklenmesine, yanlış olanların yerinde, yeniden yapıl-masına sebep oluyor. Benim görüşüme göre, bu tip inşaatlar eski tip,

312

yerinde montajlara göre hem işveren hem de müteahhite daha yüksek maliyetler getiriyor.

Tengiz Üçüncü Jenerasyon Projeleri modüllerle yapılıyor. Daha evvel konvansiyonel yollarla yapılan tesisler son derece başarılı bir şekilde çalışıyor. Train 5 Projesi, 2000 yılında işverene 700 milyon dolara mal olmuştu, kapasitesi 5 milyon tondu. 2006’larda, 10-12 milyon ton ka-pasiteli üretim tesislerinin inşaatı için 5 milyar dolar yeterli oluyordu, şimdi ise 25-30 milyar dolarlardan bahsediliyor. Bu işler farklı, kapsamlı ek destek ünitelerde inşa ediliyor, ama ana iş daha fazla ham petrol üretimi değil mi? Ben bunun ne kadar rasyonel bir yatırım olduğunu tam olarak hesaplayamayabilirim, ama kıyaslama yapıldığında rasyonel bir yatırım beklentisinden çok işin içinde politik ve sosyal konular ol-duğunu düşünmek mümkün. Bir yandan maliyetleri düşürmek için oto-masyonu artırmaya ve daha az işçi kullanmaya yönelik projeler artarken bu şekilde işgücü kullanımının artırılması oldukça şaşırtıcı. İşsizliğe he-nüz bir çare bulunamadı. Bu tip projelerle acaba işgücü kullanımının azaltılmasını isteyen bakış açısını değiştirecek kötü örnekler mi yara-tılmaya çalışılıyor? Prekast ve modül üretimlerinde küçük elemanların üretim ve montajları teknoloji sayesinde çok kolaylaştı ve ucuzladı. Ama büyük elemanların üretim ve montajında istenen düzeyde müspet gelişmeler olamadı.

Yeni teknolojiler küçük elemanların fabrikalarda üretimini kolaylaştırı-yor. Büyük ve ağır elemanların tersine küçük ve basit elemanların mon-tajı kolay olunca fiyatlar düşüyor, talepleri artıyor.

1980’li yıllarda küçük elemanların betonlanması için şantiyelerde pre-kast sahası dediğimiz yerler kurup, bu küçük elemanları orada üretir-dik. Yerinde dökme betonların metreküp işçilik maliyeti en fazla 25 saate çıkarken, bu tip küçük elemanlarınki 50-80 saatlere çıkardı. Bu elemanlara ihtiyaç göstermeyen inşaatların daha ucuz olduğu gün gibi aşikardı. Ama sonuçta mimari bir güzellik oluştuğundan işveren bunu tercih edebiliyordu. Şimdi prekast fabrikalarında robot ve bilgisayarlar-la bu küçük elemanlar çok daha kolay ve ucuza yapılabiliyor.

313

Günümüzde, yine nispeten küçük elemanlar olan tren yollarındaki ah-şap traverslerin4 yerine betonarme traversler kolay ve ucuz üretilebili-yor. Bunlar daha dayanıklı ve bakım masrafları da düşük oluyor. Ağır-lıkları daha evvel kullanılan sert ağaçlardan daha çok olmasına rağmen kapladığı yer ve ölçüler bakımından taşıma kolaylığı da getirebiliyorlar. Beton traverslerin kullanımıyla doğayı etkileyen ağaç kesimlerinin de önüne geçilebiliyor. Bu işe yarıyor dolayısıyla, bu küçük elemanları üre-ten prekast sahaları fabrikalara dönüşüyor, daha çok otomatik üretim yaparak işlerimizi hem kolaylaştırıyor hem ucuzlatıyor.

Reglaj ve kazı işlerinde kullanılan grayder ve dozerlere, özel düzelt-me aletleriyle bunların hassasiyetini artıran bilgisayar ve programları konuluyor. Bu programları kullanabilmek için şantiye atölyesinde faz-ladan bir mühendisi çalıştırıyor, bu aletler ve ana ekipman için daha fazla para ödüyorsunuz. Su altında ve görüş mesafesi düşük yerlerde bu ekipmanların kullanımı zaten gerekli. Ancak yol ve bina inşaatların-da hâlâ yaygın olarak iyi operatörler bu işi yapıyor. Bu teknolojinin de kullanımının kolaylaşması ve ucuzlaması için daha çok gelişmesi gerek.

Ekipmanlar, daha büyük ve ağır malzemelerin ve büyük miktarlarda zemin toprağının yer değiştirmesinde bizim işimizi çok kolaylaştırıyor. Daha güçlü, daha az yakıt yakan motorlarıyla yeni ekipmanlar ile 30 sene evvelki ekipmanlar arasında, daha güçlü olmak ve görece daha az yakıt yakmak dışında pek fark yok. Tersine, yedek parça ve alış fiyatları çok daha yüksek. Yine özel bakım ve onarım gerektirdiği gibi, nitelikli bir operatör tarafından kullanılmaları gerek. Yakında operatörsüz olanı da yapılabilir belki, ama programını güncelleyecek ve değişen çalışma koşullarına göre bu programların ayarlarını yapacak birilerine, tamir ve bakıma hep ihtiyaç olacak. İnşaat makineleri fuarlarını gezdiğimde, büyük makinelerin sergilendiği bölümler fazla ilgi çekmiyor gibi geldi.

4 Travers:Demiryollarındaraylarınüzerineyerleştirildiğieninekonulmuşelemanlar

314

En çok ilgi çeken bölümler sıkışık inşaat sahasında aralara girebilecek küçük makinelerdi. Genelde bunlar küçük yükleyiciler, küçük ters kep-çeler, küçük ve düşük kapasiteli vinçler ve özellikle de bunların uzaktan kumanda edilebilenleri oluyor. Sebebi ise, işçilik maliyetlerinin düşürül-mesine katkıları ve kolaylık sağlamaları. O aletlerle beraber, eskisin-den daha az sayıda işçinin de o dar alanlara girmesi gerekiyor. Böylece daha az masraflı ve daha kolay iş yapabiliyorsunuz.

Asfalt ekipmanları, eskiye göre daha bilgisayar ağırlıklı, hassas ölçü ya-pabilen ve işçiden tasarruf sağlayan şekilde geliştiriliyor, ama henüz istenen düzeye gelmiş değiller.

Kısaca teknoloji inşaat ve montaj işlerinde son 30 yılda çok az ilerleme sağlayabildi. Belki de işsizliği artıracağı korkusuyla bu alandaki geliş-meler geciktiriliyor olabilir.

Nesnelerin interneti5 ve 3D yazıcı teknolojisi bize bu konularda ne sağlayabilir? Bir binanın tüm detaylarını içeren projeleri bilgisayara gi-rip, gerekli malzemeleri depolarına doldurarak 3D olarak yazdırılması yakın bir gelecekte mümkün olacak mı?

İnşaatın istenen bir yerine bir vinç ve bir pompa monte ettiğimizi düşü-nelim. Temellerden itibaren projeleri yazıcıya vermeye başlayalım. Kazı dolgu işleri de bitmiş olsun. Vinç grobeton kalıplarını projeye uygun olarak yerleştirebilir mi, pompa kalıpların arasını istenen yükseklikte betonla doldurabilir mi? Kalıpları koyar, ama takviye işleri için işçi des-teği gerekecektir.

Temellerde vinç yine kalıpları koyabilir, ama yüksek temellerde kalıp-ların devrilmesini önlemek için ek tedbirlerin alınması gerekir. Daha sonra, takviye ve tijler6 için de aynı şekilde ek önlemler gerekir. De-

5 Nesnelerininterneti:Fizikselnesnelerinbirbirleriyleveyadahabüyüksistemlerlebağlantılıolduğuiletişimağı

6 Tij:Kalıbındesteklenmesiiçinkalıbınikiyüzünübirbirinebağlayandemirçubuklar

315

mirler dışarıda bağlandıysa kalıpların içine veya kalıptan önce demir kafesleri vinç olması gereken yerden alıp, yerine hassasiyetle koyabilir. Ankrajlar varsa bunlar daha evvel demirler yapılırken o kafese bağla-nabilir. Kafesler büyüdükçe, eğilip bükülmeler olmasın diye takviyeler yine demir bağlama atölyelerinde yapılabilir. Pas payları da oralarda konulur. Pompa bu temellere gelen betonu uygun bir program eşli-ğinde dökebilir. Katlara gelince, ince kolonlar, kirişler, teknik delikler, kolon kiriş ve döşeme çevresi demirleri için vincin yerine daha ince çalışabilecek robotik eller gerekecektir. Kondüitler7 ve gömülü malze-melerde problemler yaşanacağı kesin. Asma tavan içi elektrik, mekanik montajlar döşeme döküldükten sonra bu tip robotlarla yapılabilir mi? İnce iş kalemleri bu tip robotlar tarafından yerine yerleştirilebilir mi? Bence bütün bunların 3D yazıcılar vasıtasıyla yapılması zor.

İnşaatın vinçler ve robotlar vasıtasıyla yapılabilmesi daha yakın bir ta-rihte olabilir, ama bu bile daha onyıllar alacak bir ilerleme gerektirir. Önce, bizim şu anda kullandığımız yöntemleri uygulayabilecek robot-ların işçiler yerine devreye girmesi daha akla yatkın. Bu robotlar, tüm iş kalemlerinin çoğunluğunu yapabilecek hale geldiğinde bilgisayar ko-mutlarıyla 3D yazıcıyla paralel iş yapabilirler. Ama nüfus artışı ve bunun getirdiği işsizlik konuları işin içine girince, bunun için önümüzde onlarla ifade edilen yıllar veya en az 50 yıl var diye düşünüyorum.

Şu sıralar ıssız bölgelerdeki petrol tesislerinde uygun yerlere yerleşti-rilmiş sensörlerle8 arıza ve aşınmaları internet vasıtasıyla şehirdeki mer-keze ulaştıran ve bakım, onarım için adam yollanmasını sağlayan, o bölgelerde gereksiz adam tutmayı önleyen sistemler kullanılıyor. Yakın bir gelecekte bunlar daha da geliştirilince, bir yerine birkaç fabrikayı kontrol ederek, istihdamda önemli ölçüde tasarruf sağlamaları müm-kün olabilir. İnşaatlar yapılırken, benzer sensörler yerleştirilerek incelen borulara, bertilen kablolara, basıncı düşen hava kanallarına hemen mü-

7 Kondüit:İçindenkablogeçenplastikborular8 Sensör:Elektronikalgılayıcıvemesajverici

316

dahale edilerek, önemli bir arızadan önce basit bakım ve onarımlarla işler daha düzgün yürütülebilir.

Sonuç olarak, iletişim ve bilgisayar teknolojileri son 20 yıldır hayatımız-da ve işlerimizde ciddi etkiler oluşturmaya başladı. Çok yakın bir ge-lecekte, büyük bir ihtimalle inşaatların bakım ve onarımlarında önemli tasarruflar sağlanabilecek. Ancak inşaat işlerinin yapılmasında robotlar ve 3D yazıcıların kullanılması suretiyle ciddi tasarrufların sağlanması için daha çok zaman var demek mümkün. Aynı zamanda, bu yeni uy-gulamalar mavi yakalılarda azalmaya sebep olsa bile, beyaz yakalı ihti-yacını artıracak gibi görünüyor. Bana göre mühendislik hâlâ en popüler ve gelecek vadeden mesleklerden biri olacak ve uzun yıllar boyunca bu durumunu koruyacaktır.

Tabii ki artan nüfus ve ihtiyaçlar doğrultusunda beton yığınlarının tabia-tı olumsuz etkilemesi ve inşaatların büyük çevre kirliliğine sebep olması kaçınılmaz gibi görülüyor. Nüfus artışının önüne geçecek tedbirler al-mak yerine, teşvik eden politikalar uygulandığından problemler katla-narak artıyor.

Nüfus Artışının Getirdikleri

Nüfus artışıyla ilgili hiçbir ortak görüş yok. Nüfus artışı durmuş hat-ta gerileyen Batı ülkeleri yeniden nüfus artışı için teşvikler vermeye başladı. Bunun sebebi olarak, yaşlı nüfusu besleyecek ve onlara ba-kacak genç nüfusun azalması gösteriliyor. Bunun çözümsüz bir konu olduğuna inanmadığım gibi, onlar için esas sorunun nüfusu hızlı bir şekilde artan ve bu artışın teşvik edildiği, gelişmekte olan ülkelerin on-lara yetişmesi korkusu olduğunu düşünüyorum. Olaya uluslar ve şir-ketler açısından bakınca hep, “Rakip ne yaptı? Ben ne yapamadım?” kıyaslaması oluyor ve pay artırma yarışına giriliyor. Ömrünün uzun bir süresi ülkelerini yönetmekle geçen politikacılar belki çocuklarını biraz

317

düşünüyorlar, ama torunları için yaptıkları yatırımın karşılığı kendilerne oy olarak dönmediği için uzun vadeli politikalar öncelikleri arasına gi-remiyor. Dünya kaynaklarının sınırlı olduğu ve bulunduğumuz yüzyılın sonunda 15 milyar insanın yaşaması için yeterli olmayacağının herkes tarafından bilinmesine, çeşitli platformlarda dillendirilmesine rağmen, sonucu değiştirmeye yönelik yeterli çözümler uygulamaya konmuyor. Bir kadercilik anlayışı dünyayı adeta uyuşturmuş durumda.

Artık gelecekle ilgili umutlar öyle azalmış ki Mars gezegeninde, son derece olumsuz şartlarda koloniler kurularak insan neslinin devamını sağlamaktan bahsediliyor.

Bir yere kadar haklı olabilirler. İnsanların ısınma ihtiyacı fosil yakıtlarla, barınma ihtiyaçları tarım alanlarının ve ormanların betonlaştırılmasıyla, yiyecek ihtiyacı çiftlik hayvanlarının nüfusunun katlanarak artırılması ve az alandan çok ürün alınması için GDO’lu tohumlara dönülmesiyle sağ-lanırsa, uzun vadede dünyada çözüm nasıl olabilir ki?

Sonuçta, mevcut nüfus artışıyla dönülemez bir noktaya gelinir. Şimdi-ye kadar ancak filmlerde gördüğümüze benzer bir hayatımız olur. İlk önce nüfus artış sınırlamaları devreye girer. Daha sonra insanlar, daha az ısınma ve enerji ihtiyacı duyacakları, yeraltında, modern mağaralar-da yaşamaya ve çalışmaya başlayabilir. Duvarlarda, içinde olduğunuz ve yaşadığınız hissini yaratan doğal manzaralar gösteren ekranlar olur. Buralardaki evsel ve organik atıklar teknoloji desteğiyle yerin 5-10 bin metre altına kadar açılacak kuyular vasıtasıyla derinlere gönderilerek, çevre etkileri azaltılmaya başlanabilir. Isıtma ve soğutma ihtiyacı azala-cağından enerji tüketimi de azalır. Çok kısa bir sürede fosil yakıt kul-lanımı bitirilir, enerji ihtiyaçları yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaya başlar. Mühendislik firmaları kısa sürede bu konuda çalışmaya yönlen-dirilir, projeler üretilip uygulamaya konulmaya başlanabilir. Birkaç onyıl sonra şehirlerdeki yeni yapılaşmalar durdurulur, yerleşimler yeraltında devam ederken binaların büyük çoğunluğu yıkılır, yeşil alanlar ve tarım arazileri artırılır. Şehirlerdeki tüm ulaşım bisiklet ve benzeri motorsuz

318

Şantiyeci

2016

Gelendzhik Çok Amaçlı Sağlık Merkezi, Krasnodar, Rusya

2016 yılı başlarında Rosneft firması, Gelendzhik’te yapılacak ve üze-rinde uzun süredir çalıştıkları hastane ve konutlardan oluşan bir proje için teklif istedi. Moskova Merkez Teklif Grubu Kenan Şahin ve Barış Günel ekip arkadaşlarıyla teklifi hazırladılar ve son şeklini İstanbul’da verdikten sonra işverene ilettik. Mukavele ve iş kapsamı üzerinde defalarca top-lantılar oldu. Bu görüşmeler, Suriye’de bizim askerler tarafında düşürü-len Rus uçağı yüzünden ilişkilerin neredeyse askıya alındığı bir dönemde gerçekleşti. Dolayısıyla, iki ülke arasındaki siyasi gerilim nedeniyle pek umutlu değildik. Yaz sonuna doğru görüşmeler aniden hız kazandı ve

araçlarla yapılmaya başlanır. Dönüştürülebilir enerji üretiminin artma-sı, elektrik kullanımını özendirecek ve pil ihtiyacını artıracaktır. Mevcut teknolojilerle pil üretiminin yarattığı kirlilik ise yüksek enerji tüketen araçların kullanımını kısıtlayabilir. İnsanlar sadece özel zamanlarda kira-lık elektrikli araçlar kullanabilir ve şehir içi ulaşım elektrikli toplu taşıma araçlarıyla yapılır.

Bunlar olmazsa, bozulan çevre düzeni ile doğal afetler ve salgın has-talıklar nüfusta gerekli ayarlamaları yapar. Çevre şartlarının olumsuzlu-ğundan kaçanlar yine mağaralara yerleşir. Devletler kendi çıkarları için savaşlar çıkarmaya daha meyilli olur. Kaos insanların mutlu bir hayat yaşamasını engeller. O zaman da yeni çözüm arayışları olacaktır, ama uygulaması çok daha zor kararlar verilmek zorunda kalınacaktır.

Ama dikkat ettiyseniz yeni yeraltı şehirleri, kuyular, yıkımlar gündeme geleceği için gelecekte yine mühendislere çok iş var gözüküyor.

319

2016

Putin’in, Türkiye’yle ilişkilerin düzeltilmesine yönelik niyet beyanının ar-dından mukaveleyi, ekim ayı içinde İstanbul’da, Atatürk Havaalanında Rosneft Yönetim Kurulu Başkanı ve Mehmet Tara, benim de bulundu-ğum toplantıda imzaladılar. Rosneft bölgedeki ağırlığını kullanarak, Türk müteahhitler için konulan yasaklara rağmen, bizim sorunsuz olarak işe başlamamıza ve çalışmamıza destek oldu.

Tesis Krasnodar bölgesinde, bir sayfiye kasabası olan Gelendzhik’te, 12.000 metrekare kapalı alanı, 28 normal, 5 VIP yatağı olan, her türlü son teknoloji ekipmanın yer aldığı modern bir hastane ve konutlardan oluşuyordu.

Asaf Yener’le birlikte 2013 yılında bir doğum günü kutlamasında.

(Soldan sağa) Mehmet Tara, ben, arkamda Duygu Erpolat, Fatma Salman,

Didem Ertok, arkasında Vasıf Sayıl, Aslı Mandi, Figen Yalın, Ümit Sırdaş ve Sandra Fresko.

320

Şantiyeci 2016-17

Asaf Yener’i Kaybettik

2016 yılı başında, Çimtaş ve Enka üst yöneticisi sevgili arkadaşımız Asaf Yener vefat etti. Asaf Yener, Çimtaş şirketimizi bir çelik sistem imalat-çılığından boru, basınçlı kaplar, gemi ve 3D yazıcı teknolojisiyle imalat yapabilen, dünya genelinde tanınan bir şirket konumuna getiren yöne-tici ekibin en önemli üyelerinden biriydi. Hastalığı sırasında dünyanın en büyük açıklıklı asma köprüsü olan Osmangazi Köprüsü çelik imalat ve montaj işlerini alıp bu zorlu işi başarıyla tamamladı. Net ve çok kısa tarif ettiği görüşleri, şakaları ve çalışkanlığıyla çok özel bir arkadaşımızdı.

Proje müdürlüğünü Genel Müdür Yardımcılarımızdan Okan İlci, yar-dımcılıklarını Lapino ve Ufa’da aynı işi yapmış Özgür Çalışkan ve Muscat Havaalanı Projesinden yeni dönen Melih Gezci üstlendi. Moskova’dan Kenan Şahin proje işleri takibi, İstanbul’ dan bir ekip de satın alma işlerini yapıyordu. Projenin 10 ay gibi kısa bir sürede tamamlanması gerekiyordu.

Gelendzhik Projesinde çoğunlukla yerel işçiler kullandık. Projeleri yapan firma yetiştiremeyince bütün uygulama projelerini de biz yaptık. Okan İlci ve ekibi örnek bir çalışma göstererek rüzgârın çok şiddetli estiği bölgede kaba inşaatı üç ayda tamamladılar. Projenin ana bölümü olan hastane 2017 Temmuz ayı içinde işverenin işletme ekibine teslim edildi. Konutlar kısmı ekim ayı içinde tamamlandı ve kullanılmaya başladı.

Yaptığımız iş çok beğenildiği için şu sıralar St. Petersburg’da, 150.000 metrekarelik bir hastane merkezi için Sogaz’la görüşmeler yapıyoruz. Projelendirme çalışmaları için mukavele imzaladık. 2019 yılı içinde inşaa-ta başlanması planlanıyor.

321

2017

TAIF İş Merkezi İnşaatı, Kazan, Rusya

2016 yılı başlarında Mehmet Tara ve Fehmi Bayramoğlu Tataristan Cumhurbaşkanını ziyaretlerinde TAIF Yönetim Kurulu Başkanı Albert Shi-gabutdinov’la tanışmışlar. İnşa etmek istedikleri petrokimya tesisleri ve enerji santralları konuşulurken Albert, yeni bir ofis binası yapacaklarını ve istersek bu proje için teklif verebileceğimizi söylemiş. Rusya Temsilcimiz Burak Özdoğan konunun takipçisi oldu ve teklif hazırlıkları için evrak ve projeler gelmeye başladı. Projeleri devamlı değiştirip, yenilerini gönder-dikleri için teklif vermekte bir süre zorlandık. Sonunda, “Siz mevcutlara göre teklif verin, en son projelere göre düzeltirsiniz,” dediler. Haziran ayında ilk teklifimizi verdik. Projeler gelmeye devam etti. Ağustos ayında son duruma göre tekrar teklif verdik. Ekim ayında değişen projeleri gün-cellememizi, finansmanı tarafımızdan sağlanacak şekilde yeni bir teklif vermemizi istediler. Bunu da verdik ama bir ay kadar herhangi bir yorum veya cevap alamadık. Bunun üzerine Mehmet, Burak ve ben kasım ayı içinde Albert’i ziyaret ettik. Pazarlıklar oldu ama “Vereceğiz,” demediler. Yılbaşı öncesi Kazan’a gittiğimizde, “Finansmanı sizden istemiyoruz, fi-nansman maliyetini düşün ve bir indirim yapın, işi size verip mukaveleyi imzalayalım,” dediler.

Mukaveledeki anlaşmazlık konuları kısa sürede halledildi. Ancak istih-kak düzenlemek için verdiğimiz tabloları kabul etmediler, Simeta (Rus bi-rim fiyat tabloları) olarak düzenlenmesini istediler. Yaklaşık üç ay bununla uğraştık ve sonunda 2017 Nisan ayı içinde mukaveleyi küçük bir törenle imzaladık.

Proje Tataristan’ın başkenti Kazan şehrinin merkezinde, birçok devlet dairesi ile Cumhurbaşkanlığı Sarayının hemen yakınında yer alıyor. Top-lam 58.000 metrekare kapalı alanı olan proje, yeraltında 4 kat garaj, ze-minin üzerinde 8 kat ofis olmak üzere 12 katlı, oldukça sofistike malzeme ve sistemlerin olduğu bir binanın inşaat işlerini kapsıyor.

Proje müdürlüğüne Ayhan Yeltik, yardımcılıklarına Ender Karakaya ve Tuğrul Narin tayin edildi. İstanbul’dan, merkezden Fatih Koç, Mosko-va’dan Burak Özdoğan projeyle yakından ilgileniyor.

322

2017

Cahit İleri’yi Kaybettik

2017 yılı başında Cahit İleri Ağabeyimizi kaybettik. Müzakere ve yaban-cı dil yetenekleri, mukavele takibi ve yönettiği çok sayıda projeyle öne çıkan değerli bir üst düzey yöneticimizdi. Irak, Ürdün ve Libya’da inşaat işlerinin yoğun olduğu dönemde çok sayıda iş alarak başarılı bir şekilde tamamlanmasını sağlamıştı. Babası Tevfik İleri’nin Demokrat Parti iktida-rında bakanlık yapmış önemli bir politikacı olmasına rağmen Cahit Ağa-bey politikadan uzak kalmaya özellikle dikkat ederdi. Ona en yakın çalı-şanlardan biri olan Ayhan Paker Ağabeyimiz müzakerelerdeki tutumunu şöyle tarif ederdi: “Voleybolda sayı almak önemlidir, ama Cahit onunla yetinmez, topu karşı sahada patlatmak için elinden geleni yapar.” Bu özelliği onun sevecen kişiliğiyle çok uyuşmasa bile hırsının hepimize ör-nek olduğunu söyleyebilirim.

TAIF yönetimi bize, “Kazı için yapılan desteklemeler yeterli ama siz yine de bir kontrol edin, öyle başlayın,” dediler. Duvarları çok eskiden yapan firmayı bulduk. Onlar, bizim zemin uzmanımız Mehmet Piyal ve Kasktaş ekibiyle beraber yaptıkları tespitler, ölçümler ve hesaplarla, mev-cut kazık duvarlara ankrajlar yapılması gerektiğine dair bir rapor yazdılar. Bu raporu bir yazı ekinde işverene yolladık. Birçok toplantı neticesinde, sadece köşelere çelik destekler yapılmasını yeterli gördüler. Israrlarımız sonrası, kuzey ve güney cephelere ankraj ilavesi yapılması gerektiğine de karar verdiler. Ancak hafriyat işlerine üç ay gecikmeli başlayabildik. Bu konudaki süre uzatımı talebimizi ise aradan bir sene geçmesine rağmen görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

Kaba inşaat işlerini işverenin telkinleriyle yerel bir müteahhite verdik. Kirişli ve değişken kat yükseklikleri olan, kolonların döşemeye guseler-

323

2017

le112 birleştiği, zor sayılabilecek bir proje çalışması yapılmıştı. Rus taşe-ronumuz baştan çok iyi gitmesine rağmen kış gelince yavaşladı. İlave ekipler koymak zorunda kaldık. Şubat ayında kaba inşaatı bitirmemizi istedikleri halde, en üst iki katta tadilat yaptılar. İş bir süre durduktan sonra tekrar başladı. Ufak tefek eksiklerle kaba inşaatı mayıs ayında ta-mamladık.

Kaba inşaatı zamanında biten bodrum garaj katlarında kış boyunca mimari, mekanik ve elektrik işleri yapabildik. Üst katlarda kaba inşaat devam ettiği için belli cephelerde fasat panel montajları başladı. Ha-ziran ayında başlayacak dünya kupası maçlarına kadar nehir boyundan gözüken cephelerin panel montajlarını bitirmemizi istediler. Kalan kaba inşaatın tamamlanmasıyla bu işi zor da olsa yetiştirdik.

Orijinal programa göre geride olduğumuz iddiasıyla bir süre istih-kaklarımızı ödemediler. Malzeme onaylarında, kendi seçtikleri imalat ve montajcılarla konuşup anlaştıktan sonra, “Bu malzemeyi istiyoruz ve siz gecikiyorsunuz,” diye baskı yapıyorlardı. İmalatçılar, seçildiklerini bildik-leri için çok yüksek ve kabul etmemiz mümkün olmayan fiyatlar ve muka-vele şartı talepleriyle geliyorlardı.

Bu projede bizi zorlayan iş değil, işverenin mukaveleye çok farklı yak-laşması oldu. Aynı işverenden, Nijnikamzk’ta bir elektrik santralı işi daha aldık. İlişkilerimizi germeden en iyi şekilde işi tamamlamak için, genel müdür yardımcılarımızdan, bina işlerinde çok tecrübeli arkadaşımız Gür-sel Yılmaz’ı projeye yolladık. Bu, ilişkilerimizin düzelmesinde çok faydalı oldu.

Burak Özdoğan ve Gürsel Yılmaz’ın katıldığı, işverenle yapılan prog-ram ve malzeme onaylarıyla ilgili bir dizi toplantının ardından sorunların çoğu çözüldü. Bundan sonra işimizi daha rahat yapabileceğiz ve projeyi 2019 yılı ekim ayında teslim edeceğiz.

112Guse:Betonarmekirişlerinkolonlabirleştikleriköşelerdeyapılanüçgendestek

324

Şantiyeci 2017-18

Hawaii Gezisi

2017 yılı aralık ayında, yine Deniz’in ara tatilinden faydalanarak Hawaii Adalarına gittik. “Hawaii Five-O” adlı televizyon dizisinde seyrettiğimiz her güzel yeri ziyaret ettik. Büyük ada üzerindeki faal volkan gece görü-nümüyle çok ilgi çekiciydi. Helikopter turlarıyla adaları yukarıdan görme fırsatı da bulduk. Hayatımda ilk defa çelik halatlardan kayarak derin vadi-ler geçtim. Hepimiz için unutulmaz bir tatil oldu.

Umm Qasr Çok Amaçlı Liman İnşaatı, Umm Qasr, Basra, Irak

Basra’daki Umm Qasr liman inşaatı için, Kaşagan Proje Müdürümüz Çağrı Ertürk ve ekibinin hazırladığı teklifimiz, işverenimiz Irak-Türk-İsviçre ortaklığı olan Aloreen Yatırım limited şirketiyle üç ay kadar süren gö-rüşmeler sonunda olumlu sonuçlandı. 2018 Mayıs ayı içinde mukaveleyi imzaladık. Projenin mühendisliği ve inşası Enka tarafından yapılacak.

Prekast beton bloklar briket bir duvar gibi dizilerek yapılacak 611 metre uzunlukta bir rıhtım, depolama sahaları ile vinçlerinden oluşan bu projeyle Irak, deniz işlerinde Kazakistan ve Rusya’dan sonra çalışacağı-mız üçüncü ülke olacak. Haziran ayı içinde mobilizasyon işlerine başladık. Yöneticilerimizin bir kısmı ve işçiler, işverenin mevcut tesislerinde kalarak işlerimizi yürütürken kendi kamp ve tesislerimizi kuruyoruz. On dört ay içinde projeyi tamamlamamız gerekiyor ve sıkışık bir iş programımız var.

Aynı bölgede, BP için yapılacak bir dolum tesisi için de mukavele imzaladık, işe başlama mektubunun gelmesini uzun süre bekledik, ama maalesef iptal oldu.

325

Şantiyeci 2018

Namakhvani Barajları ve Hidroelektrik Santralları Projesi, Gürcistan

İki baraj projesinde çalıştım, ikisini de anlattığım çeşitli nedenlerle bi-tiremedik. Şimdi Gürcistan’da iki baraj içeren bir projeyi hem yatırımcı hem de müteahhit olarak aldık. Bir baraj projesi bitirmek konusunda bu sefer çok ümitli ve azimliyim.

Namakhvani Barajları ve Hidroelektrik Santralları Projesini, EPC olarak anahtar teslimi yapacağız. Namakhvani Cascade HES Projesi Rioni Nehri üzerinde artarda inşa edilecek iki ayrı hidroelektrik santralden oluşmak-tadır. Bunlar Namakhvani HES (333 MW) ve Tvishi HES (102 MW) Proje-leridir.

Proje, Gürcistan’ın İmereti Bölgesinin en büyük şehri olan Kutaisi’den geçen Rioni Nehri üzerinde, şehir merkezinin 30 kilometre membasın-da, kuzeyde yer alıyor. Cascade (Barajlar grubu) sistemi içinde yapılacak barajlardan biri olan Yukarı Namakhvani Barajı Tvishi Köyü bölgesinde yer alıyor. Altmış metre yüksekliğinde beton bir gövde üzerinde toplam kurulu kapasitesi 90 MW olan 2 adet türbin içeren santral, gövdeye en-tegre dolu savak ve diğer bağlı yapılar mukavelemiz içinde yer alıyor. Su tutma sonrası 1 kilometrekare bir göl alanı oluşturacak.

Bu barajın 20 kilometre mansabında konumlanacak olan Aşağı Na-makhvani Barajı ise 101 metre yüksekliğinde silindir sıkıştırmalı beton ağırlık (RCC) barajı olarak inşa edeceğiz. Beş kilometrekare alanı kapsa-yacak bir baraj gölü oluşacak. Gövdenin sol yakasında, işletme kotunun 40 metre altında konumlandırılacak giriş yapısıyla 9 metre iç çaplı daire-sel kesitli ve 4,5 kilometre uzunlukta bir su iletim tüneli sonunda kurulu kapasitesi 333 megawatt olan 3 adet türbin ile enerji üretilecek.

Gövde üzerinde yapılacak cebri boru yoluyla tribünlere giden can suyu ise yine gövde üzerinde yapılacak 12 MW kurulu kapasiteli etek santralıyla enerji üretecek.

326

Şantiyeci 2018

Su tutma sonrası oluşacak baraj göllerinin altında kalacak olan mevcut Kutaisi-Alpana yolunun Namakhvani Köyünden Alpana’ya kadar olan 30 kilometrelik kısmının da göl alanı içerisinde kalmayacak şekilde güzergâ-hı değiştirilecek.

Şu sıralar uygulama projeleri, kamulaştırma ve köy nakli işlemleri yapı-lıyor. Haziran ayında projenin inşaatına başlamayı planlıyoruz.

Nenskra Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi Teklifi, Gürcistan

Nenskra Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi, EPC olarak, anahtar teslimi yapılacak. Gürcistan’ın kuzey batısında yer alan Samegrelo-Zemo Svaneti Bölgesinin kuzeyinde, Kafkas Dağlarının güneye bakan kısımla-rından geçen Nenskra ve Nakra nehirleri üzerinde yer alıyor. Nenskra Nehri üzerinde yapılacak 130 metre yükseklik ve 870 metre uzunlukta olan asfalt kaplama ön yüzlü kaya dolgu baraj ile 3 kilometrekarelik re-zervuar alanına sahip olacak baraj gölünde tutulacak su, 15 kilometre tünel ve 1,8 kilometre cebri boruyla 3 adet türbinde ulaşıyor. Santralın kapasitesi 280 MW olacak. Ayrıca Nenskra Nehrine paralel olan Nakra Nehri üzerinde de 9 metre yükseklikte su bendi ve su bendinden baraj gölüne kadar 12,5 kilometre uzunluğunda transfer tüneli yapılacak. Bu proje için Koreli Daelim firmasıyla ortaklık kurduk. Teklif için birlikte çalı-şıyoruz. İşverenin programı henüz netleşmedi, ama 2019 içinde mukave-lenin imzalanması bekleniyor.

327

2018

Deniz’in Mezuniyetinin Düşündürdükleri

Deniz 2018 Mayıs ayında okulunu bitirerek, bilgisayar mühendisliği dip-lomasını aldı. Şikago’da, tesadüfen ismi Entara olan bir şirkette çalışma-ya başladı ve mutlu gözüküyor. Biz ebeveynler çocuklarımızın iyi okullar-da okuması, en iyi şartlarla eğitim alabilmesi için onlar kadar uğraşıyoruz. İyi bir ilköğretim ve lise eğitimi, ayrıca giriş sınavları için özel dersler ile dershanelere ve üniversite eğitimi için bir servet harcıyoruz. Bunun se-bebiyse, bir meslek sahibi olduklarında her gün çok daha zorlaşan bir rekabet ortamında tercih edilmeleri ve daha çok para kazanabilecekleri görevler için avantajlı olabilmeleri. Bu sistem hem aileyi hem çocukları çok yoruyor, yıpratıyor ve aşırı zorluyor gibi gözüküyor. Bu sistemden dert yanıyoruz, ama bir yandan da bu sistemin destekçisi olmaktan ken-dimizi alamıyoruz.

On sekizinci yüzyıla kadar Avrupa’daki eğitim kurumlarında öğrenciler sa-dece diploma almaya hak kazanır veya kazanamazlarmış. Arada herhangi bir not, karne gibi şeyler yokmuş. Hocalar devam etme kapasitesi olanla-ra ders vermeye devam ederken, uygun olmayanlara sadece, ‘’Gelmene artık gerek yok,” derlermiş. Yani iyi olanı deneyerek seçiyorlarmış.

Hem okulun hem öğrencilerin değerlendirmeleri öğretmen ve öğretmen kurullarından onaylanarak, entelektüel çevreler tarafından dillendirilerek yapılırmış. Okullarını bitirenler hayata hayli ayrıcalıklı bir seviyeden baş-larmış. O zamanlar bu eğitim çok başarılı olmuş, İngiliz ve İskoç bilim adamları sanayi devrimini yaratan buluşlara öncülük etmişler.

Artan nüfus ve okul sayıları kontrol edilebilecek bir eğitim sistemi ihti-yacını doğurduğu zaman, geçmiş tecrübeleri de dikkate alan uygulama-larla sistem yaygınlaştırılmış, yeni sistemde öncelik, kontrol edilebilir ve kıyaslanabilir olmaya verilmiş.

Eğitimin tüm dünyada yaygınlaşması, bu uygulamaların değişik ülkelerde benimsenmesiyle olmuş. Böylece milyonlar eğitim alma imkânı bulmuş.

Daha çok insanın eğitim alabilmesi için yapılan çeşitli düzenlemelerle eğitim sistemimiz karmaşık bir hal alsa da öğretmenleri, araç-gereç ve laboratuvarları iyi olan okullar hep tercih edilen iyi okullar oldular.

328

2018

Başarılı veya başarısız, ama çocuklarımızı 4-5 yaşlarında okula yolluyoruz ve standart bir eğitim alabiliyorlar, sistem çoğalan nüfusla da çalışıyor gözüküyor.

Eğitim alan nüfusun çok yüksek sayılara ulaşması çocuklarımız arasında hem eğitim sırasında hem iş bulmakta çok acımasız bir rekabete sebep oluyor. Ama sistem bu nüfusun da bir şekilde eğitim almasına olanak sağlıyor. İyi ve en iyiler arasına girmek için çocukların çok çalışması ge-rekiyor. 18-22 yaş grubu gençlerin ancak yarısı üniversite sınavlarına gi-rebiliyor, onların da ancak binde 4’üne ilk 400 üniversiteye gitmek nasip oluyor. Bu üniversitelerin içine giren Türkiye’dekilere girmek isteyenlerin ise binde 6’sı bu şansı yakalıyor. Çocuklarımızı özel okullarda okutarak bu şansı en fazla yüzde 1’lere çıkarabiliyoruz. Buna tek alternatif, harca-dığımız milyonlar yerine, devlet okullarını tercih edip sıradan okullarda okumayı tercih eden çocuklarımıza, harcamayı düşündüğümüz parayı ve-rerek bir iş kurmalarına olanak sağlamak olabilir. Bu tercih de çok kolay olmayabilir. Bana göre çocuğumuzun en iyi okullara girebilme ve eğitim alma kapasitesi varsa bunu sağlamak için uğraşmalı, ama yoksa devlet okullarında yüksek tahsil, o da olmuyorsa meslek liselerinde okuyup bir an önce çalışma hayatına atılmalarını sağlamamız gerekiyor. Zaten sistem de bizi buna itiyor.

Şarık Ağabey’i Kaybettik

28 Haziran 2018 tarihinde, şirketimizin kurucu ortaklarından herkesin ağabeyi Şarık Tara Ağabeyimizi kaybettik. Bu kitapta kendisinden uzun uzun bahsettiğim için herkesin onun hakkında bir fikri oluşmuştur. Ge-niş vizyonu ve çalışma azmiyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da sayılı büyük şirketleri arasında yer alabildik. Vizyonu ve ilkeleriyle bize ve bizden sonraki nesillere ışık tutacak ve hep daha iyi olmanın peşinde koşturacaktır.

329

Şantiyeci 2018

Bitirirken

Birlikte çalıştığımız Batılı veya Uzakdoğulu büyük şirketlerin tamamı çok büyük mühendislik gruplarına sahipler. Önemli altyapı projelerini, elektrik santralları, petrol üretim, rafineri ve LNG113 üretim ve depolama tesisleri yaparken mühendislik işlerini de genellikle kendileri yapıyorlar. Bu, onlara ciddi bir katma değer kazandırıyor ve daha çok tercih edilen firmalar oluyorlar.

Petrol ürünleri, çevresel koşullar sebebiyle ve yüksek karbon salımı yü-zünden yavaş yavaş önceliğini yitirecek gibi gözüküyor. Ama azalarak da olsa 2050’li yıllara kadar petrol kullanımının ve büyük tesislerin yapımının devam edeceğini öngörebiliyoruz. Son 10 yıldır, projelendirme işlerine ağırlık vererek basit ve kombine çevrim gaz santrallarının projelendirme işini tamamen kendimiz yapabilme aşamasına gelebildik. Dolayısıyla bu işler bizim çekirdek işimiz konumuna gelmeye başladı. Aynı şeyi petrol ve petrol türevi ürünler üreten tesisler için de yapabilirsek çok büyük bir aşama kaydedip, gelirlerimizi bu inşaat devlerinin seviyesine getirebiliriz.

1980’li yıllarda yüksek binaların inşaatı ve mühendisliği konusunda çok zayıftık. 90’lı yıllarda bu işin üstesinden gelip her şeyiyle anahtar tes-limi gökdelenler yapabilir hale geldik. Türkiye’nin en çok elektrik santralı inşaatı yapan firması olarak bu işte de çok büyük bir aşama kaydederek, her şeyiyle anahtar teslimi santrallar yapabilir duruma geldiğimizi söyle-yebiliriz.

İnşaat yönetimi konusunda büyük firmalardan fazlamız var, eksiğimiz yok. Bu işlerde kullanılan bilgisayar programlarının tamamını kendimiz yapıyor, hatta pazarlıyoruz.

Binalar ve elektrik santralları konusundaki ilerlememizin en büyük se-bebi bu iki alana da büyük yatırımlar yaparak kendi işlettiğimiz bina ve santrallarımızı yapmamız ve bu konulardaki bilgimizi üst seviyeye çıkar-mamız. Belki de küçük bir rafineri yatırımıyla petrol işleri için de aynı ge-

113LNG:Sıvılaştırılmışdoğalgaz

330

2018

lişmeyi sağlayabiliriz. Petrol ilk ürünlerinin kullanımı azaltılabilir. Şahsen diğer türev ürünlerin üretimlerinin daha çok uzun süre devam edeceğini ve ihtiyacının artacağını düşünüyorum.

Kırk yıllık çalışma hayatımda kazandığım tecrübelerin önemli bir kıs-mını bu kitapta özetledim. Bu sürede kesintisiz hep aynı şirkette çalıştım. Benim çalıştığım yıllar Türk müteahhitler için büyük açılım ve değişim-lerin yaşandığı, şantiyelerde çalışacak ve şirketlerde yöneticilik yapacak çok sayıda mühendise ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Dolayısıyla biz şanslı bir kuşaktık diyebiliriz. Türkiye’de fakirlik ve işsizliğin insanların yaşamını çok etkilediği bir neslin çocukları olarak orta halli bir yaşam sürebilmek için bile çok çalışmamız, bilgi ve görgümüzü çok artırmamız gerektiğinin bilincinde yetiştirildik ve öyle de yaptık.

1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye içindeki yatırımlarda çalışarak, tec-rübe ve sermaye edinerek büyüyen şirketlerin sayısı çok azdır. Ağabey-lerimizin anlattığına göre Enka, Tekfen, STFA, Gama, Entes, İntes, Koray, Doğuş, Kutlutaş ve Tokar herhalde bunların en önemlileridir. Bu firmalar-dan, sermayesini güçlendirerek doğru yatırımlar yapanlar ve uluslararası işlerde çalışabilecek kadar iyi organize olabilenler hâlâ varlıklarını sür-dürüyorlar. Yine 2000’li yıllarda, yurtiçi yatırım işlerinde büyüyen Limak, Cengiz İnşaat, İçtaş ve Rönesans firmaları büyük işler yapabiliyorlar.

Yurtdışında, 1970’li yıllarda Libya Türk müteahhitlerinin uluslararası piyasaya çıkmasını sağlamış, bu ülkeyi Irak, Suudi Arabistan, Ürdün ve eski Sovyet ülkeleri izlemiştir. Türkiye 30 senede uluslararası en büyük 200 müteahhit sıralamasına 30’un üzerinde firmayla girip, firma sayısı itibariyle Çin’den sonra ikinci sıraya yükselmiştir. Arkalarında ciddi devlet desteği olan Koreli ve Çinli rakipleriyle kıyaslayınca böyle bir destekten mahrum olan Türk müteahhitlerin bu başarısı çok önemlidir. Bu başarıda şahsen çok uğraşan ve risk alabilen müteahhitler kadar bu riski yönetebi-len biz yöneticilerin de katkısı büyüktür.

331

2018

Anma

Bu kitapta Enka üst yönetiminde ve ortaklıklarımızda çalışıp vefat eden arkadaş ve ağabeylerimden bazılarını yazdım. Birlikte çalıştığım mesai arkadaşlarımdan ve ağabeylerimden vefat ettiğini bildiğim Abidin Ün-sal, Ahmet Gülçelik, Ahter Tiryakioğlu, Ali Kozan, Ali Rıza Yüksek, Asım Kefeli, Atilla Rezak, Cevdet Çakmur, Çetin İlkin, Doğan Akdağ, Engin Bora, Enis Erdirik, Erdal Büyüksuda Erol Ersöz, Faruk Keskinel, Haluk Ak-tan, Hugh Jenkins, Larissa Torosyan, Levent Ünsal, Mehmet Kale, Melih Kaynar, Murat Gülmezoğlu, Musa Demir, Nüzhet Gülen, Okan Kırcı, Os-man Çilingiroğlu, Öner Çelikkol, Pete Brown, Rafi Karaman, Recai Boz, Saffettin Sile, Sunay Özmen, Tom Mc Charty, Uğur Şanda, Yavuz Kural, Yener Can, Yılmaz Aktürk, Yüksel Türel ve Zeki Sümengen’i saygıyla anı-yorum.

Peki bu başarılar önümüzdeki senelerde de kalıcı olarak sürdürülebi-lecek mi?

Milliyetçi akımların etkisi her alanda kendini göstermeye başladığı için global ekonomiye olan destek, yerli ürün, yerli şirket desteği ve ilave gümrük vergileriyle azalmaya başladı. Önümüzdeki 10 senede daha kö-tüye gidebilir. O zaman bu kadar çok inşaat firmasının uluslararası işlerde varlığını sürdürebilmesi pek mümkün gözükmüyor. Dünya ve ülke ekono-misindeki iniş çıkışlara güçlü bir sermaye ve doğru yatırımlarla dayanabi-lirsiniz. Ancak bu milliyetçi akımların nasıl sonuçlar doğurabileceği konu-sunda tecrübemiz yok. Yurtiçi işlerde ve küçük dış pazarlarda şu andaki müteahhit sayısını kaldırabilecek kapasiteye ulaşılamayacağına göre çok rekabetçi bir ortamın oluşma olasılığı yüksek. Bu durum şirketleri ihtisas-laşmaya ve küçülmeye, hatta sektör değiştirmeye yönlendirebilir. Büyü-yüp küçülebilme konusunda esnek olabilen, her tesisin mühendisliğini ve inşaatını anahtar teslimi yapabilen, disiplinler bazında, boru, elektrik, çelik, zemin güçlendirmesi gibi, küçük şirketleri olan, iyi yetişmiş yönetici

332

2018

ve uygulamacı kadrolarını ellerinde tutabilen, sermayesi güçlü şirketler kalıcı olacaktır.

Türk inşaat şirketlerinin hepsinin aile şirketi olması bence önemli ve kalıcılık konusunda iyi bir özelliktir. Kuruculardan bayrağı alıp aynı vizyon ve hırsla şirketi daha iyi konuma getirebilme isteği bu şirketleri daha iyi yerlere taşıyabilir. Yeter ki bunun ne kadar önemli olduğunu anlayabile-cek yeni kuşaklar olsun. Bu sorumluluğu yüklenebilecek çocuklar olma-dığı için varlığını sürdüremeyen şirketler az değildir. Yeni nesillerde eskisi gibi servet artırma isteği çok önemli bir vizyon olmaktan çıkıyor, çünkü çocuklar mevcut servetle yaşamlarını aynı şekilde sürdürebilecekleri bi-lincine hemen varıyorlar. Ama babadan daha başarılı olma hırsı ve vizyo-nuyla gelenler şirkete daha iyi katkı veriyorlar. Hisse dağılımında etkin sa-yıya sahip hissedarların seçtiği profesyonellerle yönetilen şirketler bizde yok sayılır. Bunu en iyi yaptığı söylenen Koç Topluluğu bile sonuçta var olan aile fertlerinin yönlendirme ve kararlarıyla yönetilmektedir. Hissele-rinin çoğunluğunun uluslararası şirketler tarafından paylaşıldığı Turkcell ve Vodafone gibi şirketleri ayrı tutuyorum.

Çok ortaklı ve profesyonel yöneticilerin yönettiği şirketler Avrupa ve Amerika’da çoğunluktadır ve çoğu iyi yönetiliyor gibi gözüküyor. Bun-ların çoğu yine hisselerin yönetimini iyi yapan ve şirkette söz sahibi or-takların ciddi uğraşlarıyla, iş bilir ve patronları kadar şirketinin çıkarlarını gözeten yöneticileri sayesinde başarılı olmaktalar. Vizyonu kendi gelirine odaklı, servet yapma düşüncesindeki yöneticilerin ortaklar arası sürtüş-meleri de kontrol ederek şirketleri uzun süreli ve başarılı yönetebilme ihtimali bence düşüktür ve olsa bile geçicidir. Elbette ki ileriki yıllarda Türkiye’de kuşakların değişmesi ve çok büyüme gibi sebeplerden böyle yönetilen şirketlerin sayısı artacaktır. Aradaki sürede yukarıda söylediğim olumsuzlukları giderebilen sistemler şirketleri daha iyi ve kalıcı hale dö-nüştürecektir.

Şarık Ağabey’in önemli hayallerinden biri Enka’nın 100 yılın üzerin-de faaliyet gösteren büyük bir şirket olabilmesiydi. Elbette ki, bunu gö-

333

Şantiyeci 2018

remeyeceğini bilmesine rağmen böyle bir hayali olmasının servet artışı beklentisiyle ilişkisi yoktur. Tamamen hırsı, vizyonu ve duygusallığıyla ilgilidir. Çocuk ve torunlarını böyle motive etmek isteği de olabilir. Bu istek ve hedef ailenin genç kuşaklarında sezinlenebilmektedir.

Böyle bir beklentinin ben ve benim gibi düşünen yöneticiler için öne-mi ise, çalıştığımız, her yıl büyüyen şirketlerimizin yükselişinde pay sahibi olduğumuzun ve en az kendileri kadar hırslı olup, vizyona uygun davran-dığımızın şirketin sahipleri tarafından her şekilde bize hissettirilmesidir. İyi bir yönetici olmak önemli bir meziyettir, ama her dönemde şirketin çıkarlarını, kendi çıkarları üzerinde tutan iyi bir yönetici olmak çok daha önemli bir meziyettir. Enka bünyesinde bu nitelikte çok sayıda yönetici olmuştur ve çok daha fazlasının olacağına inanıyorum. Bunun en önemli sebebi ilişkilerin patron ve çalışan şeklinde değil ağabey-kardeş olarak kurulması, verilen sorumluluk ve yetkilerin en üst seviyede olmasıdır. Sa-dece bu bile, bu şirketin 100 yılı devirmesi isteğine katılma sebebimi sizlere açıklamaya yeter diye düşünüyorum.

Şantiyecilere Tavsiyeler

Yazdıklarım bana göre bir şantiyeci ve yöneticinin meslek hayatında yaşayabileceği tecrübeleri ana hatlarıyla özetliyor ve yapılması gereken-ler hakkında satır aralarında bilgi veriyor olsa da okuyanların aklına be-nim, şantiyeci olanlar ve olmak isteyenlere genel olarak ne tavsiyelerde bulunmak istediğim gelebilir.

Şantiyeler değişik yaşam tarzlarından gelmiş insanların bir araya gel-diği nadir ortamlardandır. Bu bakımdan herkese hitap edebilecek bir davranış tarzı geliştirmeniz zor ve neredeyse imkânsızdır. Dolayısıyla, farklı insanlara farklı davranışlarla yaklaşmaya dikkat etmek gerekir.

Şantiyeciliği bir yaşam tarzı olarak benimsemek yerine, kendinizi ha-yatın değişik dönemlerindeki değişik ortamlardan birine uyduruyormuş gibi düşünmeniz sizin sosyal ortamlara uyumunuzu ve esnekliğinizi artı-racaktır.

334

2018

Şantiyedeki sosyal ortamlara katılın. İskambil ve tavla oynayın. Her-kesle televizyon seyredin, sohbet edin. Yattığınız yerin ve çalıştığınız or-tamın sizin sosyal yaşamdan beklentilerinize uygun olarak tefriş edilmesi için gerekiyorsa para harcamaktan çekinmeyin. Bu size, yaşamak istedi-ğiniz ortamda olduğunuzu hissettirecektir.

Toplantılarda fikrinizi söylemekten ve sebepleriyle açıklamaktan çe-kinmeyin. Yaratıcı olabilmek için düşünün ve gayret gösterin.

Yanınızda çalışanların fikirlerini almakta tereddüt etmeyin ve kendini-zinkinden farklı olsa bile doğru olanı uygulamaktan kaçınmayın.

Pozisyonunuz ve yetkinizi sonuna kadar kullanın, ama doğruyu yap-tığınızdan emin olun. Karar vermenin, uygulamanın başlaması için en önemli şey olduğunu bilin ve zamanında karar verin. Liderlik gerektiren yerlerde lider olmak için gayret gösterin.

Yapılamayan ve geç kalan işlerin yapılabilmesi için gönüllü olun. Şan-tiyede yürürken yapılanların iyisini ve kötüsünü görmeye çalışın.

Günlük işin tamamlanabilmesi için gerekiyorsa uzun saatler çalışın, ama bunu şirket için değil kendiniz için yapın. Bu size daha kısa zamanda prestij ve tecrübe kazandıracaktır.

Üst yönetimin katıldığı toplantı ve yemeklerde kendinizi tanıtma fır-satınız olduğunda o şantiyede yaptığınız ve şantiye yönetiminin takdirle karşıladığı uygulamalarınızdan çok kısa birkaç cümleyle bahsedin.

Planlı olun. O gün, o hafta ve o ay ne yapmanız gerektiğini ve ne du-rumda olduğunuzu bilin.

Daha iyi olabilmek için çok çalışıp çok okuyarak kendinize yatırım ya-pın.

Dürüst ve adaletli olun ama rekabetten kaçmayın.

Size emanet edilen çalışanların önce emniyetli çalışmalarının, sonra sağlıklı ve mutlu olmalarının çok önemli olduğunu hep hatırlayın.

335

Şantiyeci 2018

Son Söz

Şantiyeci iyi çocuk olarak artık 60’lı yaşlardayım. Enka sayesinde nere-deyse her tür inşaat projesinde çalışma şansı buldum. On milyar doların üzerinde proje bitirdim. Yaptığım işlerin hepsinden zevk aldım ve mut-lu oldum. Bütün bunları yaparken en iyi yöneticilerden biri olmak için çok çalıştım. Söylediklerimle değil, yaptıklarımla örnek olmaya çalıştığım çocuklarımı olabildiği kadar iyi okullarda okutmak fırsatım oldu. Onlar da şimdiye kadar üzerlerine düşeni en iyi şekilde yaptılar ve iş hayatına başladılar. Eşime onun istediği kadar zaman ayıramadım, ama iyi bir eş olmak için uğraşmadığım da söylenemez. Tecrübelerimi paylaşmak ve yapabildiğimin en iyisini yapmak için daha çok okuyor ve çalışıyorum. Enka’nın sağladığı, hep daha iyiyi yapabilmeyi özendiren aile ortamı bende bir şirket ve çalışan ilişkisinin üzerinde bağlar yarattı. Bu ortamı yaratan herkese teşekkür ederim.

336

Adal, Selçuk 128, 141Adalet ve Kalkınma Partisi 213Adams, Mike 249Adapazarı 231, 232Ademoğlu, Fulya 159Adnan Bey 27Agip 228, 229, 237-239, 243Ahmet Bey (öğretmen) 67Ak, Ali 268Akal, Azmi 71Akçay, Ergun 51Akdağ, Doğan 40, 331AK Parti 213Akın, Sinan 128Akif Kalfa 13Akmansayar, Halil 119, 128,

144, 145Akova, Fikret 40Aksai 241Aktan, Haluk 331Aktubinsk 205Aktürk, Yılmaz 331Alan Walker 211

Alanya 17Alasya, Nedret 49Alasya Oyuncak 295Alasya, Rauf xiv, 6, 49, 50-52,

294Alasya, Şevket 218AlJaber 292Al Khafji 23Alkan, Salih 96Alko 205Almatı 194, 195, 241, 267-269,

278, 281Aloreen Yatırım 324Alsop, George 244Altaş 139Amerika 19, 23, 32, 33, 69, 102,

103, 139, 150, 153, 188, 193, 210, 242, 243, 259, 279, 294, 305, 332

Amerika Birleşik Devletleri 306ANAP 213Angın, Serdar 87, 88, 93, 156,

174, 222

DİZİN

337

Anık, Melih 81Aşkar, Ali 5Ataman, Hilmi 283Atay, Ahmet 209Ankara 3, 4, 6, 8, 68, 72, 209,

263Archirodon 220Arjantin 81, 82, 230Astrahan 212, 215, 216Atabek , Ferdi 268Atlas Copco 81-83Atrau 171, 172, 182, 195, 203,

241Avrupa 29, 82, 102, 129, 182,

203, 210, 229, 236, 247, 252, 288, 327, 332

Avrupa Birliği 252Avustralya 217, 279Ayas, Şinasi 204, 268Ayaydın, Ertil 116Aydemir, Fahrettin 283Ayolas 81

Badoosh 9Bağdat 72, 76, 87, 99Bakü 229, 308Balcı, Tülay 105Balıkesir 3, 68, 69Baltimore 294Bangkok 24, 26, 148, 217

Barışık Akkaya, Aysın 104, 105Barışık, Nurettin 104Basra 324Başaran, Nihat 127Başarer, Nermin 70Başkurdistan 302, 303Bayer, Mustafa 151Baykan, Mümin 116Bayraktar, Mehmet 20, 157Bayramoğlu, Fehmi 223, 321Berkmen, Çetin xiv, 3Bechtel 15, 16, 89, 90, 96, 156-

161, 163, 165, 167, 168, 170, 171, 183, 186, 188, 194, 201-203, 209-212, 220, 229, 230, 244, 248-252, 254, 258, 263-265, 279, 290, 292, 293, 306-308

Beyazgül, Nazım 64Beyhan Ebe 66Bhushan, Mukul 254Bilal Üsteğmen 17Bilek, Mustafa 303Bilgiçer, Tamer 125Bilir, Murat 268Bojo 86Bolu 67Bonatti 202, 203Bongo, Ömer 293, 295, 296Bora, Bikem, 153

338

Bora, Engin 331Bora Sinan 42, 147, 153, 230Boskalis 208-210, 212, 220Bosnalı, Selçuk 35, 41Boston 32, 33, 83Boz, Recai 331BP 229, 306-308, 324Brasil 84Braşov 249, 254Bready, Bobby 307Brega 52-54, 57, 61, 62, 69, 70,

72, 137, 209, 256Brezilya 81, 84, 219Brignall, Bernard 90, 203, 220British Gas 229, 238, 243Brown, Peter 89, 96Budak, Ali 39, 40, 125Buenos Aires 81, 82Bulgaristan 28, 29Bulut, Metin 109Burçoğlu 205Burdur 16, 17, 154Burgaz, Sedat 104Burhan Ağabey 28, 29Büge, Mete 20Bükreş 28, 29, 249, 251, 252,

254, 259Büyüksuda, Erdal 74, 331Can, Yener 331Cape Town 258

Capital Partners (CP) 272, 267, 277

Castro, Fidel 293CB&I 202CCC 202, 221, 230, 238, 239,

292Cengiz İnşaat 330Ceyhan 112, 308Chan Chan 84Chavimochic Barajı 83Chevron 156, 157, 159, 163,

170, 186, 195Christian, Derek 159Cidde 35, 41Cimimontubi 230, 238Cluj 185, 251, 254, 257Consultant Consortium for

Housing Construction 125Cross, Randy 159, 160

Çad 293Çakmur, Cevdet 96Çalın, Hüseyin 299Çalışkan, Özgür 303, 320Çaykovski 115-117Çelebican, Gurhan 227, 245Çelenli, Hamit 105Çelik, Elbey (kalfa) 18Çeliker, Cem 223, 279Çelikkol, Öner 9, 35, 331

339

Çernomirdin, Viktor 122Çetmeli, Enver 143-145, 222Çilingiroğlu, Osman 20, 331Çiller, Tansu 2Çimtaş 126, 157, 183-186, 191,

212, 265, 296, 307, 320Çin 50, 219, 330Çuhadaroğlu 274Çukurova Elektrik Anonim Şirketi

(ÇEAŞ) 111, 113

Daelim 326Dammam (Dahran) 9, 10, 23,

24, 44, 224Danimarka 212Dar al-Handasah 23Darüşşafaka Lisesi 3, 49, 242,

294Darüşşafaka Sitesi, 76Demir, Kenan 64Demir, Musa 74, 331Demirel, Süleyman 2, 116, 247Denizhan, Eşref 18, 124, 222,

245, 268Den Haag 210Derinçay, Burak 268Desai, Bip 229Dinç, Aydın 71Disneyland 153, 184, 259, 260Doğal Gaz Anlaşması 248

Doğuoğlu, Alp 149, 222, 288Doğuş 330Doğu Almanya 138, 248Don Marshall 203Don Nehri 215Dölen, Ekrem 81Dragos 99, 116, 146Draz, Mehmet 109, 111, 113,

115, 174, 185, 219, 222DSP 213Dubai 272Dubaiba, Ali 108Dudenkova, Larissa (Tercüman)

130Dünya Bankası 82

Ecevit, Bülent 213Energoprojekt 93Enet 251ENI 230Enka Arabia 18Enka Pazarlama 28, 48, 81, 248ENR Dergisi 308ENTE 130Entes 330Erbakan, Necmettin 155, 213Erbil 72, 89, 101, 300Erdem, Yücel 222, 246Erdoğan, Recep Tayyip 213Eren, Gültekin 81, 111-113

340

Erdirik, Enis 211, 331Ergül, Ali 128, 131, 184, 186Erkasar, Burak 40, 157, 203, 211Ersen, Süheyla 250, 251Ersöz, Erol 331Ertok, Didem 268, 319Ertürk, Çağrı 227, 228, 280, 324Ertürk, Nejad 41, 105Erzurum 9Evren, Kenan 8

Ferahlı, Kadir 40Fernandez, Franklin 220Filipinler 23, 24Finlandiya 121, 158Finley 15, 16Fluor 161, 170Forbes 281Franceville 293, 296

Gabeg Anlagenbau Engineering 115, 117

Gabon 293, 298, 302Galatasaray 120, 135, 173, 266Galipoğulları, Fırat 303, 305Galipoğulları, Niyazi 18, 34, 222Gama 142, 143, 147, 202, 330Gama-Tekfen ortaklığı 202Gelendzhik 318, 320Genç Parti 213

Gerçek, Haluk 119, 122, 124, 138, 142, 149, 150, 222, 223, 226

Gezci, Melih 320Gökçenlik, Okan 53, 160Gököz, Ülker 143-145Göktürk, Ömer 119Göl, Alp 184, 267Gölcük 49, 231, 232Göle 66, 67, 242Görgün, İbrahim 5, 8Gözen, Mehmet 40, 141, 151,

258, 259, 292, 299Gözen, Okan 44Gücüyener, İlhan 223Gül, Nejat 222, 245Gül, Sedat 40, 142Gülbaş, Oğuz 116, 204Gülçelik, Ahmet 331Gülçelik Ailesi 139Gülçelik, Ali 139, 222Gülçelik, Ayşe 128, 139Gülçelik, Bilge 139Gülçelik, Nurdan 139Gülçelik, Sabahattin 139, 222Gülçelik, Sadi 139, 245, 246Gülçelik, Selim 139Gülçelik, Sevda 139Gülçelik, Vildan 139, 245Gülen Hanım 49, 162

341

Gülen, Nejat 245Gülen, Nüzhet 331Güler, Fikret 222Gülmezoğlu, Murat 331Gülseren ve Gülderen kardeşler

68Gültekin Bey 44Gündoğar, Nureddin 211Gündoğdu, Bircan 110Güney Afrika 258Günel, Barış 318Güney, Cemil 53, 71Gürcistan 203, 302, 306-308,

325, 326Gürçay (Budak) 44Gürdamar, Şan 19, 222, 223,

290Gür, Sarper 231Gür, Selmin 231Gür, Zafer 13, 15, 23-26, 28, 29,

48-50, 63, 64, 72, 128, 133, 138, 145, 146, 149, 150, 222, 223, 231-233, 254

Hafci 23Haliloğlu, Fikret 5Hamitabat Doğal Gaz Santralı

48Hamzaoğlu, Azmi 188Harawa 103, 104, 106-110, 137

Hawaii 324Hırvatistan 248, 252, 257, 263,

265Hollanda 208, 210, 212Houston 279, 294HSBC 271Hunca, İlhan 186Hydrogranija 73, 85, 86, 98,

100-102

Ilgaz Bey (Tanju) 49Ilgaz, Aydın 20Ilıcak, Erman 109Impregilo 82Irak 9, 71, 72, 76, 102, 103,

225, 235, 300, 322, 324, 330

Işıklar, Hüsamettin 31Işıl, Rıfat 241Işın, Zeki 111Italstrade 111-115

İçtaş 330İlci, Okan 320İldeniz, Feryal 68İlercil, Karhan 64İleri, Cahit xiv, 9, 71, 75, 88, 99,

150, 222, 322İleri, Tevfik 322İlkin, Çetin 331

342

İmereti 325İmir, Mustafa 19İmre, Mehmet 9, 10, 23-26, 28,

29, 48İnal, Özger 222, 223İnce, Sera xiv, 283İnönü, Erdal 32İntes 330İran 72, 74, 76, 155, 213İslamabad 150İsviçre 82, 176, 324İzmit 7, 231, 232

Japonya 219, 247Jenkins, Hugh 331Johannesburg 258Jones, Henry 203, 204Jubail 8-11, 13, 15, 18, 20, 23,

27, 35, 223, 224

Kaddafi 108, 235Kahire 277Kahraman, Kemal 3, 52Kahraman, Sami 3, 52, 104Kahraman, Şermin 104-106Kahraman, Yaşar 204Kalavela 212, 215Kale, Mehmet 331Kaliforniya 71, 184Kanberra 218

Karaağaç, İbrahim xiii, 102, 159, 167, 184, 186, 241

Karababa, Ali 286, 287Karadeniz 28, 215Karakaya, Ender 321Karakuş, Hasan 11Karaman, Rafi 331Karaosmanoğlu, Osman 186Karamollaoğlu, Şükrü 35Kars 66, 67Kasımoğulları, Öztek 279, 280Kasktaş 74, 113, 151, 161, 205,

224, 232, 265-268, 322Katya (Tercüman) 140Kayalıbay, Gökhan 118Kayalıbay, Handan 55, 118Kaynar, Melih 331Kazakistan 156, 171-173, 185,

187, 191, 192, 194, 195, 201, 203, 205, 206, 208, 213, 219, 229, 238, 239, 241, 245, 248, 263, 265, 267, 281, 324

Kazan 321Kazkommertsbank (KKB) 267,

271, 279KazStroyService 202Kefeli, Asım 331Keskinel, Faruk 64, 331Kerbela 99

343

Khafji 23Kılıçkaya, Turgut 104Kılıçöte, Ayhan 27Kılıç, Haydar 74, 75, 77, 88, 102Kırcı, Okan 119, 128, 130, 145,

331Kırkgöz, Oğuz 223, 266Kızılcahamam 68Kızıl Tepeler 147Kızıltepeler yatırım projesi 158Kimball, Nancy 264Kimball, Walker 252Klöckner Industry 125Kocaoğlu, Zeki 307Koç, Fatih 321Koçtürk, Metin 104Koray İnşaat 138, 150, 151,

155, 156Kore 219, 227Koşar, Şahin 110Koyunoğlu, Uğur 222Kozan, Ali 5, 40, 53, 128, 138,

331Kozan, Hakan 183-185, 203,

223, 306, 307Kozan, Nur 5Kozan, Umut 5Köksal, Ela 88Köksal, Murat 157Köksal, Naili 159

Köksal, Sönmez 87, 88Kösem, Tahsin 48Köseoğlu, Mevlut 228KPO 240Krasnodar 318, 319KSS 194, 202, 243, 244Kuala Lumpur 48Kural, Yavuz 5, 331Kuran, Uygur 15Kurt, Atılım 282, 285Kuşi, Ali 222, 245Kutlutaş 35, 37, 42, 52, 330Kuveyt 23, 102, 103Küçük, Levent 119, 282

Lane, Joseph 188Lapino 286, 287, 289, 303, 320Lewis, Mike 292Libreville 294, 295, 297, 298Libya 1, 8, 42, 52, 54, 55, 62,

63, 72, 103, 106, 111, 141, 225, 235, 248, 293, 322, 330

Lima 83, 84Limak 330Londra 99, 159, 160, 163, 182,

183, 194, 195, 201, 203, 229, 237, 264

344

Mabetex 142, 143, 147Madrid 55-57, 173Mahmut (sınıf arkadaşı) 68Malezya 48, 150Mandi, Aslı 319Manguoğlu, Turgut 64Manila 24, 26Mauritius 258Mc Charty , Tom 331Mehdi 75Mekke 41, 234Memiş, Şerafettin 204MHP 213Mısır 277Milano 230, 237Mimaroğlu, Vedat 186Mirza, İdris 258Mix, Mike 259Moche 84Mosenka 136, 248Mosprojekt 130, 131, 140, 144Muhsin (Gür) Bey 48, 49Mumm, Cliff 165Murmansk 212, 215Musa Bey 59Muscat 285, 290, 300, 320Muştu, Ramih 9Muzaffer (öğretmen) 68Müjdat Bey 27

Nakipler, Ünal 11, 283Nakra Nehri 326Narin, Tuğrul 321NCOC 228Nejla öğretmen 67Nenskra Nehri 326New York 33, 188, 189Nezahat Öğretmen 68Nijnikamzk 323Nimet Teyze 251NSS 171, 183Nuttal, Howard 292

Oğul, Sezgin 209, 211, 227Ohayon, Henri 163, 293OKIOC 209, 211, 216, 228Okumuş, Mehmet 93Ondimba, Ali Bongo 293Oradea 249, 254, 257, 258Osmangazi Köprüsü 320Oymak, Deniz 9, 35

Öker, Reha 110Öker, Vakur 40, 77, 102Öner, Figen 105Öymen, Burak 267Özal, Turgut 32, 34, 103, 116,

247Özcan, Gülnaz 162Özcan, Satılmış 162

345

Özden, Özcan xiv, 3Özdoğan, Burak 222, 223, 321,

323Özen, Neslihan 230Özer Mustafa 53Özgen, Baran 290Özkan, Selim 107, 109, 119Özmen, Sunay 331Özpınar, Öcal xiv, 8, 64, 158,

222, 283Özpişkin, Cevat 250Özpişkin, Feriha 250Özpişkin, Şemsettin 250, 251Özsoy, Can 119, 128, 151Özsüt, Mustafa 107, 108, 268Özsüt, Ömer 109

Pacolli, Behçet 142Pakdemirli, Ekrem 87, 88Paker, Ayhan 322Paraguay 81, 82Parana nehri 82Paris 81, 84Parlamento binası 128, 141Parsons 161, 170, 173Patricia 96, 102, 104Pattaya 24, 25, 26Pearl 229Pehuenche SA 82Pelin, Ali 23

Perk, Tamer 71, 72, 258, 268Peru 81, 83, 293Petrovski Pasajı 140, 248Phill Holland 161Pimaş 42Piyal, Mehmet 322Polunin, Andrey 183Porto 112, 113, 115Preussag Anlagenbau 125Puket 148Pulat, Sungur 42Punj Lloyd 186, 191Putin 319

Radau, Erhan 9, 150Raia, Fedora 182Raia, İvan 182Raslanuf 42, 52-54, 62, 66Ravanduz Deresi 72Raytheon 150Resin, Vladimir 118Revanduz 87, 90Rezak, Atilla 331Rio de Janeiro 81Rioni Nehri 325Ripkin 136Riyad 18, 19, 21, 23, 42, 44, 45,

47, 51, 52, 137, 162Rogers, Ken 89Roma 70, 235

346

Rosneft firması 318, 319Rostov 214, 215Royal Commission 10, 15Rönesans Lokali, 106Rönesans Şirketi, 109, 330Rönesans Otel, 136,147Rusya 115, 118, 119, 121, 125,

128, 130, 137-140, 142, 144, 151, 159, 179, 212, 214, 225, 248, 278, 299, 300, 302, 318, 321, 324

Saddam Hüseyin 101Safran, Harun (Arto Safrazyan)

17Safrazyan, Koharik 17Sağnaklar, Candan xiv, 2, 41,

49-52, 55-57, 62, 63, 65, 66, 69, 70, 72, 76, 77, 84, 85, 89, 96, 99, 102, 109, 116, 118, 120, 127, 135, 137, 141, 146, 148, 153-155, 162, 173, 182, 184, 218, 231, 253, 272, 294

Sağnaklar, Deniz xiv, 153, 154, 162, 182, 184, 231, 272, 277, 305, 306, 324, 327

Sağnaklar, Fatma Lamia (An-nem) 28, 48, 55, 66, 67, 242, 243, 250, 251, 253

Sağnaklar, Gökcan xiv, 66, 72, 76, 77, 84, 85, 89, 96, 99, 102, 109, 120, 135, 137, 141, 146, 148, 150, 153-155, 162, 173, 182, 184, 188, 189, 231, 259, 279, 294

Sağnaklar, Mehmet Reşit (Ba-bam) 3, 9, 20, 28, 34, 48, 49, 66-68, 72, 96, 241-243, 251

Sağnaklar, Nedim (Amcam) 1, 2, 27, 50, 52, 242

Sağnaklar, Nejla 2Sağnaklar, Sina (vefat eden

ağabey) 66Sağnaklar, Urçun 28, 38, 55, 67,

106, 231, 242Saipem 221, 227, 230, 238, 239Sakarya 67Salman, Fatma 319Samegrelo-Zemo Svaneti 326San Francisco 184Santa Cruz 56Santiago 82, 83Sarısoy, Orkun 186Sarısözen, Memil 159Sarı, Şenol 119Sayıl, Vasıf 128, 151, 319Selahattin (kasaba) 89

347

Selçuk, Mehmet 130Sencer, Giray 157, 158Senimdi Kurylys (SK) 171, 184,

202, 203, 239, 267Sergei 140Serter, Türker 64Sezer, Necdet 213Sheehan, Jack 161, 168Shell 208, 210, 229, 271Shigabutdinov, Albert 321Sılay, Fikret 240Sırdaş, Ümit 64, 319Sicim 202Sidney 217, 218Sigutri, İbrahim 108, 110Sile, Saffettin 64, 65, 331Silvestre 112, 114, 115Singapur 217Sinnott, Robert (Bob) 157, 158,

161, 209-211, 215, 219, 220Sirte 62, 103, 106-108, 110Sirvan 75, 85Slovenya 212Snamprogetti 229, 230Soydan, Sinan 88Sözeri, Hakan 140Stephanov 122, 123, 129, 130,

136St. Petersburg 320Sun City 258

Sunalp, Turgut 32Surov 118, 122, 123, 142-145,

147, 149Suud 21, 47, 234Suudi Arabistan 7-9, 15, 19, 32,

35, 44, 69, 141, 225, 234, 235, 246, 268, 330

Sümengen, Zeki 113, 331Süzme, İbrahim 104

Şahin, Ertan 211, 280Şahin, Kenan 286, 303, 318, 320Şahinoğlu, Ünal 5, 116, 145Şanda, Uğur 331Şener, Tansu 204Şengöz, Oğuz 116Şenlet, Tevfik 40, 64Şili 81, 82

Tabuk 19Tacettinoğlu, Güler 128TAIF 321, 322Taktak, Mehmet 297Talca 82Tandoğdu, Zeki 71Taner, Emel 105Tanık, Süreyya 159Tanlak, Tayfun 159, 161, 167Tansuğ, Alparslan 283Tara, Lale 28, 87, 88

348

Tara, Leyla 87, 88Tara, Mehmet xiv, 223, 226,

227, 249, 319, 321Tara, Ömer 227Tara, Sinan xiv, 13, 16, 34, 35,

63, 87, 99, 122, 136, 142, 143, 147, 150, 156, 171, 172, 185, 203, 217, 219, 222, 223-226, 230, 232, 244-251, 253

Tara, Şarık 13, 15, 28, 87, 88, 131, 136, 139, 147, 188, 198, 222, 223, 226, 245-250, 283, 328, 332

Targu Mures 249Taşdeler, Aydın 273Tataristan 321TAV 292Tayland 23, 24, 148Tayşir, Mert 20Tayşir, Nazan (Ablam) 20, 30,

38, 48, 55, 66, 67, 243Tayşir, Onat 20, 30, 32Techint İtalya 230Tekfen 8, 202, 330Tekin, Nevzat 27Tekinturhan, Bahattin 74, 88Tenerif 56Tengiz 156-158, 161, 167, 171,

173, 174, 182-186, 189-191,

194, 195, 201-203, 209, 211, 217, 220, 227, 239-241, 244, 245, 250, 293, 302, 308, 312

Tengizchevroil (TCO) 157, 158, 171, 172, 184, 191, 194, 227

Teniz Service 227Terzioğlu, Gökhan 306Texaco 229, 239Tiryakioğlu, Ahter 331Titaş 8, 151, 209, 213, 265Tokar 330Tripoli 52, 55, 106Trujillo 83, 84Tschist 124-126Tulunay, Mesrur 116, 140Tuna Bey 18Tuna, Mehmet Halil 53, 64Turgut, Erdoğan 150, 151Tüfekçioğlu, İhsan 142Tümay, Haluk 151Türel, Yüksel 331Türkan, Esat 294Türkiye Elektrik Kurumu 48Türkmen, Cengiz 268

Ufa 290, 302-304, 320Ukrayna 212, 216Uraz, Ercan 116

349

Uysal, Cem 294Uzan, Cem 213Uzuner, Seçil 8

Ünsal, Abidin 151, 331Ünsal, Levent 331Ünsal, Ümit 93Ürdün 225, 322, 330Üstün, Temiz 9, 222

Van Oord 227Velesstroy 202Vineştroyimport 125, 144, 149Volgagrad 215Volga Kanalı 214Volga Nehri 215

Washington 259Whelan, Mike 220

Yacyreta Barajı 81, 82Yalçın, Savaş 53, 85, 151, 206,

272, 282, 285Yalçınkaya, Serkan 268Yalın, Figen 319Yasaş 117, 151Yavuz, Hakan 268Yavuz, Hakkı 7, 110Yavuz, Özbek 71Yeltsin 118

Yener, Asaf 185, 319, 320Yeltik, Ayhan 273, 286, 294, 321Yeşilsev, Hüseyin 204Yılmaz, Gürsel 323Yugoslavya 73, 235Yurdakul, Uğur 142Yurtbay, İnanç 268Yurtsever, Ertegün 119Yücel, Erhan 209Yücel, İsmail 53Yüksek, Ali Rıza 331

Zap 72, 90, 101Znumashov, Serzhan 267


Recommended