+ All Categories
Home > Documents > Selim İleri'nin Ölünceye Kadar Seninim Romanının İncelenmesi

Selim İleri'nin Ölünceye Kadar Seninim Romanının İncelenmesi

Date post: 07-Apr-2023
Category:
Upload: hacettepe
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
21
Selim İleri’nin Ölünceye Kadar Seninim Adlı Romanının Psikolojik Açıdan İncelenmesi * : Aslıhan Keleş ** Özet: Freud’a göre bir yazarın eserlerini tam manasıyla kavramak için yazarın yaşadıkları ve bilinçaltı göz önüne alınmalıdır. Selim İleri’nin yaşlı ve yalnız bir romancının psikolojisini ele aldığı Ölünceye Kadar Seninim adlı eseri incelenirken yazarın yaşamı ve psikolojisi de önem arz eder. Bu nedenle çalışmada Selim İleri’nin hayatı hakkında önce kısaca bilgi verilmiş daha sonra roman incelenmiştir. Romanın başkahramanı Süha Rikkat; psikolojisi oldukça bozulmuş, çevreyle irtibatı kalmamış aklında sürekli çağrışımlar olan bir romancıdır. Selim İleri, bize bu şizofren romancının hayatından bir bölüm sunarken geriye dönüşler ve iç monologlarla tüm hayatını da anlatmayı ihmal etmemiştir. Süha Rikkat’i bilinç akışı tekniğiyle okuyucuya veren, onun düşüncelerini bize olduğu gibi aktaran Selim İleri, metnin takibini zorlaştırsa da etkileyiciliğini ve samimiyetini artırmıştır. Anahtar Sözcükler: Selim İleri, Ölünceye Kadar Seninim, Süha Rikkat, bilinçakımı, psikanaliz, iç monolog. * Karşılaştırmalı Edebiyat ve Kültür Dersi, 2. dönem, final ödevi. ** Hacettepe Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 20951874 numaralı lisans öğrencisi.
Transcript

Selim İleri’nin Ölünceye Kadar Seninim Adlı Romanının Psikolojik Açıdan İncelenmesi*:

Aslıhan Keleş**

Özet:

Freud’a göre bir yazarın eserlerini tam manasıyla kavramak için yazarın yaşadıkları ve bilinçaltı göz önüne alınmalıdır. Selim İleri’nin yaşlı ve yalnız bir romancının psikolojisini ele aldığı Ölünceye Kadar Seninim adlı eseri incelenirken yazarın yaşamı ve psikolojisi de önem arz eder. Bu nedenle çalışmada Selim İleri’nin hayatı hakkında önce kısaca bilgi verilmiş daha sonra roman incelenmiştir.

Romanın başkahramanı Süha Rikkat; psikolojisi oldukça bozulmuş, çevreyle irtibatı kalmamış aklında sürekli çağrışımlar olan bir romancıdır. Selim İleri, bize bu şizofren romancının hayatından bir bölüm sunarken geriye dönüşler ve iç monologlarla tüm hayatını da anlatmayı ihmal etmemiştir.

Süha Rikkat’i bilinç akışı tekniğiyle okuyucuya veren, onun düşüncelerini bize olduğu gibi aktaran Selim İleri, metnin takibini zorlaştırsa da etkileyiciliğini ve samimiyetini artırmıştır.

Anahtar Sözcükler: Selim İleri, Ölünceye Kadar Seninim, Süha Rikkat, bilinçakımı, psikanaliz, iç monolog.

* Karşılaştırmalı Edebiyat ve Kültür Dersi, 2. dönem, final ödevi.** Hacettepe Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 20951874 numaralı lisans öğrencisi.

Psikolojik Romanları İnceleme Tekniği:

Psikolojik romanlarda olay örgüsünden ziyade kahramanların içsel dünyalarına yer verilir. Olaylar, kahramanların psikolojilerini etkileyebildikleri oranda romanda yer bulurlar.

Psikolojik roman işleniş bakımından iki şekilde ele alınır: Birinci türde yazar, psikolojik terimlerle ve bilgilerle romana psikolojik hava katar. Psikoloji kitapları ile bu birinci tür romanları ayırmanın sebebi romanlarda bilgilerin bir kurgusal dünyada ara ara okura verilmesidir. Peyami Safa’nın Yalnızız adlı romanını araştırmacılar bu tür romanlara örnek göstermektedir. İkinci tür romanlarda ise kahramanların psikolojik yapıları gözler önüne serilir. Çalışmaya konu edilen Ölünceye Kadar Seninim adlı roman ikinci türpsikolojik romanlara örnektir.

Psikolojik roman türlerinin ikisinde de gerçek ile kurgusal dünya iç içe girmiştir. Psikolojik romanların şahıs dünyası ve olayları, çoğu zaman yazarların hayatlarından izlertaşır. Bu durum da ancak yazarların özel hayatları hakkında bildiklerimiz ve edebiyat incelemelerindeki bazı bilgiler ile açıklanabilir. Bir yazarın yarattığı kahramanlara kendi kişiliğinden bir şeyler katması ihtimaller içindedir. (Ayata ve Tolga, 2008:6) Bu nedenle öncelikle Selim İleri’nin hayatı ele alınmıştır:

Selim İleri Kimdir?

Selim İleri 30 Nisan 1949 tarihinde Kadıköy’de bulunan Bahariye Caddesi’ndekiGerede Apartmanı’nda doğdu. Babası, Kıbrıslı bir üniversite profesörü Hasan Hilmi İleri’dir.Annesi, aslen Adapazarlı ev hanımı Süheyla İleri’dir. Selim İleri’nin Handan Şenköken ile hazırladığı Anılar; ıssız ve yağmurlu

1

adlı kitapta aile hayatına dair birçok bilgiyi bulabiliyoruz. İleri, bu eserde annesiyle babasının evliliği hakkında şunlarısöylüyor:

“…Evlenmeye karar vermişler ama birbirleriyle hiçbir şekilde çok anlaşabilecek insanlar değillerdi. Çocuk gözlemlerim ne derece gördü, saptadı kestiremem yine deonları, annemle babamı hep kendi dünyalarına kapanmış görüyorum, o zamana dönüp böyle hissediyorum: iki ayrı beden, iki ayrı ruh, gönül yakınlıkları olmamış gibi...” (2002:9)

İleri, babasını disiplinli, sanatsal duygularla alakası olmayan bilimsel konularla ilgilenen asabi bir adam olarak tanımlar. Annesini babasına göre daha insancıl daha hayat dolu; ama bütün duyguları, istekleri bastırılmış sanatçı ruhlubir kadın olarak anlatır. Selim İleri’nin hayatında annesinin rolü oldukça büyüktür.(2002:9)

Abdullah Harmancı, 2006 yılında hazırladığı yüksek lisanstezinde Selim İleri’nin karakterinde ve eserlerinde annesinin izlerinin görüldüğünü şöyle anlatıyor:

“1968’de yayınlanan ilk öykü kitabı ve ilk kitap Cumartesi Yalnızlığı’ndan, Selim İleri’nin üçüncü öykü kitabı Dostlukların Son Günü’ne (1975) kadar, yazarın yazdığı öykülerin tamamına yakınında, baskın bir şekilde öne çıkmış ya da zaman zaman geri planda kalmışbir ‘anne’ figüründen bahsetmek gerekir. İleri’nin annesi, son derece melankolik yapıdadır. Selim İleri, annesinin çocukluğundaki dini bayramlarda, hiçbir sebepyokken aynanın karşısına geçerek ağladığının rivayet edildiğini yazmıştır. İleri’nin de, gündelik yaşam içerisinde sık sık ağladığını ve “gözyaşı”nın kendisi için yazabilmenin tek imkânı olduğunu belirttiğini biliyoruz. İleri, annesinin kişilik özelliklerini sıralarken, “bohem” yaratılışta olduğunu, sanatçı ruhluolduğunu, duyguları, istekleri bastırılmış biri olduğunu söyleyecektir. Annesine atfedilen bu özelliklerin, İleri’de de kısmen ya da tamamen bulunduğunu söylemek mümkündür. İleri de melankolik birtiptir. Aşırı duyarlıdır. Sanatçı ruhludur.” (2006:16)

Selim İleri’nin psikolojik yapısı ve hayal gücü ilk eserini vermeden henüz çocukken kendini gösterir. Selim İleri

2

anılarında küçükken kendine ikinci bir ev uydurduğunu, ikinci ve gerçek ailesinin orda oturduğunu düşlediğini anlatır. Babası, İleri’nin bu yalanını öğrendiğinde elinden tutarak Selim İleri’yi o eve götürür ve yalan söylerse başına ne geleceğini ona anlatmak ister. O evdeki kadın kapıyı yüzlerinekapatır ve İleri ile babası kendi evlerine dönerler. Küçük Selim İleri ise bu olaydan ders almaz hatta anılarında bu anısını şöyle noktalar: “O günden sonra devamlı yalan söylemeye başladım. Yalan konusundaki ilk büyük kışkırtıcılık bu oldu.” (İleri, 2002:10)

Yakınları Selim İleri’nin çocukluk yalanlarının yazarlık çekirdeğini oluşturduğunu söylerler. Birçok edebi türde başarılı eserler ortaya koyan Selim İleri de buna katılmaktadır:

“Aslında edebî yazarlıkla mitomani arasında gerçekten akrabalık vardır. Hayatın gerçeğinden yola çıkarsın amasanatın gerçeğine ulaşabilmek için elindeki gerçekliği çarpıtmak zorunda kalırsın. Yeni baştan kurduğun artık bir yalandır. Bir şeyler kurmaya başlıyordum belki de.”(2002:11)

İleri’nin hayatına ve eserlerine çocukluğunun damgasını vurduğu muhakkaktır. Aileden gelen huzursuzluk ve ailenin bazıekonomik sıkıntıları Selim İleri’nin çocukken birçok özlemine ve isteğine kavuşamamasına neden olmuş bu da İleri’de aşağılıkduygusunu doğurmuştur. Bunu kendisi anılarında açıkça belirtmektedir ve yazmasında bunun etkisi olduğunu söylemektedir: “Aşağılık duygusundan bugün ürkmüyorum, benim için itici bir güç oldu benim de yazmama yol açtı.” Bu aşağılık duygusunun nedeni sadece lüks yaşayamamak değildir İleri için. Başarısız bir öğrenci oluşu, “şişman ve hantal” oluşu onun çocukken yapmak istediklerini engelleyen faktörlerdendir bunlar zaman zaman gururunu kırmaktadır. İnsanlarla iletişim kuramaz ve çok fazla arkadaşı da yoktur. (2002:20)

Denilebilir ki Selim İleri mutlu bir çocukluk ve gençlikdönemi geçirmemiştir. Eserlerinde görülen mutsuzlukların,hüznün ve aşırı duygusallığın nedenlerinden birini de buradaaramak gerekir.

3

Psikanalitik yaklaşımı geliştiren Freud, yazarınhayatının bilinçaltına ittiklerinin eserde ortaya çıktığınısöyler. Ayla Kapan Ezici de “Sanatçının Kişiliği ve YaratmaPsikolojisi” adlı makalesinde Freud’a değinip şöylesöylemiştir:

“Dostoyevski, Beethoven gibi sanatçılar ve eserleriüzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda Freud,sanatçının baskı altında tuttuğu dürtülerini,itilerini, düş gücü ve imleme ile doyuma ulaştırmayaçalıştığını öne sürer. Sanatçının yaratma nedenleriningerisinde yaşam öyküsü, kişiliği ve davranışları yatar.Örneğin, Dostoyevski’nin babasına olan nefreti, onunölmesini istemesi ama bundan suçluluk duyması KaramazovKardeşler adlı romanında yansımasını bulur. Freud,sanatçıyı içe dönük, içgüdüsel gereksinimlerininbaskısı altında, onur/güç/servet/ün ve kadınlarınsevgisini kazanma arzusunda, fakat doyumsuz biri olaraktanımlar; kendini doyumsuzluk içinde hissedensanatçının, yaşamsal gerçekle bağını kopardığını veböylece tüm dikkatini düş gücünün kapsadıklarınıgerçekleştirmeye yönelttiğini söyler.” (2005:125)

Selim İleri’nin eserlerine bakıldığında çocukken yaşadığıhuzursuzluklar, sevgisizlikler, beğenilmeme gibi unsurların yansımalarının görüleceği muhakkaktır.

İleri’nin ilk okuduğu eserin Muazzez Tahsin Berkand’ın Yılların Ardından adlı eseri olması da dikkat çekicidir. Muazzez Tahsin Berkand ve Kerime Nadir aşk romanlarıyla ünlenmiş yoğunduygusallıkları romanlarına işlemiş yazarlardır. Bu kitaplardaanlatılan aşklardaki temizlik, duygusallık tam da İleri’nin ruh dünyasına denk düşer. Özellikle çalışmaya konu edilen Selim İleri’nin Ölünceye Kadar Seninim adlı eseri Kerime Nadir’in yaşamından somut izler taşımaktadır. (Harmancı, 2006:29-30) Şimdi bu eserin tahlili İleri’nin duygusal kişiliği de göz önüne alınarak daha rahat anlaşılacaktır.

Ölünceye Kadar Seninim Adlı Romanın Yazılma Süreci ve Yazarın Psikolojisi:

Eserin yazıldığı tarihlerde İleri, hayatının yine bunalımlı bir dönemindedir. Annesi hastadır ve İleri’nin askerlikle ilgili sıkıntıları vardır bunlar da İleri’yi

4

toplumsal hayattan uzaklaştırmıştır. O yılları İleri, şöyle anlatıyor:

“Teşvikiye’deki baba evinden ayrılmıştım. Adresten kaçıyordum. Askerlik meselem tam bir çıkmazdaydı. Günlerce, küçük bir ev arandı. Bu süreçte Ömer Kavur’unevinde kaldım. Yine bu süreçte Ölünceye Kadar Seninim’iyazıyordum, “Son Yaz Akşamı”ndan önce. Bunalım içinde yazıyordum.” (2002:201-202)

Anılar; Issız ve Yağmurlu adlı kitapta Handan Şenköken ve Selim İleri’nin şöyle bir diyalogu vardır, bu diyalogda Selim İleri’nin Ölünceye Kadar Seninim’i nasıl bir psikoloji ile yazdığını ve romanın başkişisi Süha Rikkat’in yaratılış sürecini okuruz:

“HŞ: Otuz dört yaşında Ölünceye Kadar Seninim’i yayımlıyorsun. Sadece otuz dört yaşındasın. Ölünceye Kadar Seninim’in kahramanı, bir zamanlar adını aşk romanlarıyladuyurmuş, yaşı altmışın üstündeki Süha Rikkat. Ve Süha Rikkat yitip giden, ama niçin yitip gittiğini bile kavrayacak bilinç gücünden yoksun bir romancı. Yaşamınıboşa harcamış bir insanın kendisiyle hesaplaşması da denebilir. İlk kez en gündelik iletişimi bile yitirmiş bir insan anlatıyorsun. Bir sayıklama… Ama neden?Sİ: Daha önce söylediğim gibi, hayata bakış açım birdenbire değişmişti. Doğum tarihim açısından otuz dört yaşında olabilirim. Oysa yaşama sevincim çoktan sönüp gitmişti. Coşkun, neşeli olabildiğim günleri uzakbir hayal gibi hatırlıyordum. Yazarlığım, annemin hastalığından çok şey kaptı, hepsi acı şeyler. Süha Rikkat’in puslu bilinci, şizofreniye çok yakın algılayışı muhakkak ki bu olgudan esinlenmeydi.”(2002:207)

Süha Rikkat’in yaratılışında yazar sadece ferdi konuları gözetmemiştir. Roman okunurken hissedilmez; ama Selim İleri’nin bunalımlarına bir de 12 Eylül sonrası eklenmiştir:

“…Daha siyasal bir söylemi gereksiniyordum. Olup bitenleri anlamayan, anlayamayan Süha Rikkat’i bu yüzden yaratmaya çalıştım.[…] Özal Türkiyesinin nereye yol alacağını kavrayamıyordum. Bana da her şey renksiz,ülküsüz, rüyasız, umarsız geliyordu. Süha Rikkat bendendaha şanslıydı. Çünkü düşleminde bir aşk, bir sevgili

5

yaratmıştı. Düşlemi realitenin önüne geçmiş ve Süha Rikkat realiteyi silivermişti.” (2002:208)

Selim İleri Ölünceye Kadar Seninim ismini Kâni Kıpçak’ın yönettiği eski bir filmden çaldığını söyler. Ona göre bu isim o zamanın özellikle genç kızlarına çekici geliyordur. Modası geçmiş aşk romanlarının adlarına bir çağrıştırma gibidir. İleri, bu çağrıştırmayı Muazzez Tahsin ve Kerime Nadir’in romanlarının etki gücünün yüksek olmasına bağlamıştır. Süha Rikkat’i yaratırken annesinin hastalığından Kerime Nadir’in eserlerindeki havaya Muazzez Tahsin Berkand’ın alafrangalığınakadar pek çok şeyden etkilenmiştir; ama asıl esin kaynağı arkadaşı Ahmet Cemal’in Elias Canetti’den çevirdiği bir romandır: Körleşme. Canetti’nin bilinç körlüğü konusundaki ironisinin kendisini sarıp sarmaladığını söyleyen İleri, Türkiye’de bu romanın kişisinin karşılığını arar ve Süha Rikkat ortaya çıkar. (2002:208)

Selim İleri bu romana biraz şaşırarak baktığını söyler, Süha Rikkat sonra Hayal ve Istırap’ı ve daha sonra da Kafes’i doğurmuştur. Selim İleri’nin deyişiyle bu “üç şizofrenik, us yarılmasına uğramış roman” bir üçleme sayılabilir.(2002:208)

Şimdi bu bilgilerin ışığında romanın başkahramanı Süha Rikkat incelenecektir:

Süha Rikkat Karakterinin Özellikleri:

Süha Rikkat, bu romanın tamamına hâkim kişidir. Diyebiliriz ki romanın tek kişisidir. Romanda geçen diğer isimleri ancak onun bakış açısıyla tanıyabiliriz.

Süha Rikkat elli sekiz yaşında, otuz dokuz yıllık bir romancıdır. Kırk küsur aşk ve karasevda romanı kaleme almıştır. Dış görünüşüne güzel denemez. Saçları kırlaşmıştır; ama boyatmamaktadır. Bununla övünür. Hiç evlenmeyen Süha Rikkat’in başından bazı aşklar geçmiştir. Onun en çok sevilen eseri Baharları Beklerken’in başkahramanı Haluk, gerçekte ilk aşkıdır. Karşılıksız kalan bu aşktan sonra Süha Rikkat, Ferit adlı bir aktörle nişanlanıp ayrılmıştır. Ferit, Süha Rikkat’i terk etmiştir, zaten şuh, para meraklısı bir delikanlıdır. Süha Rikkat’in ilk gençliğine Haluk, sonrasına Ferit ve yaşlılığına da Sarp isimli bir genç damgasını vuracak, onun

6

ruhunda derin izler bırakacaktır. Gençliğinden beri yaşadıkları Süha Rikkat’i şizofreniye sürükleyecektir.1

Süha Rikkat’in ailesi başta onun romancılığına karşı çıkmış, gizlice yazdığı ilk kitap Baharları Beklerken yayımlanıncaailede kıyamet kopmuştur. İyi bir ailede yetişmiş bir genç kızın sevgiliden söz açması, gönlünün duygularını açıkça dışa vurması hiç hoş karşılanmamıştır hatta Süha Rikkat aile yakınlarından birkaç hanım tarafından sorgulanmıştır:

“Neden kızım bir erkek gibi yazdın? Kızım yazmak sana yakışır mı? Böyle şeyler mi hissediyorsun? Daha neler-neler… Aynı hanımlar, şöhretinin doruğundayken, Süha Rikkat’in ellerinde büyümesiyle övünmüşlerdi sonra.” (1983:62)

Süha Rikkat’in annesi ve babası ölmüştür. Nimet adlı bir kız kardeşi vardır, Nimet evlidir ve onun eşi Avni Bey de SühaRikkat’in -yakından gözlemlediği nadir erkeklerden olduğu için- hayallerinde yankı bulur. Nimet kısırdır ve onların evliliği iyi gitmemektedir. Kocası Nimet’i aldatır; ama Nimet onu affeder:

“Avni Bey sık sık böyle mevsimlik -hele yaz sonlarında-aşklara kapılır, günlerce yemeden içmeden kesilir, sonra çok çile çekmiş bir derviş görünümünde Nimet’ten bağış dilemeye dönerdi. Sahtekar! Nimet onu hep affetmişti.”(İleri, 1983:15)

Süha Rikkat’e göre Nimet, onu kıskanmaktadır. Çünkü Avni Bey kendisini aldattığında Nimet, kadının Süha Rikkat’in romanlarını okuduğunu öğrenmiş ve ablasını suçlar bir eda ile konuşmuştur: “…Bunu da kavgaları sırasında Nimet, Avni Bey’denöğrenmiş. Ne demek istediyse… -geçelim.” (1983:14)

Romanda Süha Rikkat’in bilinç akışı tekniğiyle okuyucuya verilen sayıklamaları büyük yer tutar. Sürekli çağrışımlar vardır Süha Rikkat’in kafasında. Bir koku, bir ses, bir görüntü onu bambaşka yerlere sürükler ve yazar bize bunu sayfalarca verir. Nesrin Mengi “Selim İleri’nin Romanlarında Zaman Kurgusu” adlı makalesinde şöyle anlatır:1 Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir beyin hastalığıdır.

7

“Ölünceye Kadar Seninim (1983) romanında Süha Rikkat, geriye dönüşlerle öznel zamanının yansıtılmasıyla tanıtılan bir başka roman kişisidir. 1980 yılının Ekim ayında bir akşamüzeri başlayan roman, Süha Rikkat’in bilincinden izlenmeye başlanır. Örneğin Süha Rikkat’in vitrindeki bereleri fark etmesiyle dükkâna girişi arasında altı sayfalık bölümde, olguların, olayların anımsandığı psişik bir yaşantı gerçekliğini yansıtan öznel zaman bilinç akımı tekniğiyle yansıtılır. (Mengi,2011:6)

Süha Rikkat’in kişiliğinin anlaşılması bakımından romanınbu bölümü oldukça önemlidir. Bir veterinerin camındaki köpek giysilerini bere sanan Süha Rikkat, anlaşılacağı üzere gündemden uzaktır. Vitrindeki giysilere baktıkça aklına Ferit’le bir vitrin önünde karşılamasından gençlik yıllarında taktığı berelere, biraz önce sokakta görüp hayat enerjisini kıskandığı hostes kıza kadar birçok şeyler üşüşür bu sırada hala giysiler de aklındadır:

“Vitrindeki bereler... Fakat bir camekânın önünde karşılaşmışlardı, akşamdı ve Ferit; o açık yeşil benekli, sarı gözler, o elâ gülümsüyordu, Ferit gülümsüyordu. Yıllardan 1941 mi, 1942 mi ne bitiyordu: yılın son günü, son akşamı. Camekânın gerisinde oyuncaklar, dantel giysili taşbebekler duruyordu; uzun kirpikli, ok kirpikli, simsiyah fırça kirpikli, sapsarısaçlı taşbebekler. Ne güzel şeylerdi; el örgüsü. (…) «İyi misiniz Ferit? »Sonra bir kahkaha, Beyoğlu caddesi boyunca, buz gibi soğukta asılı kalıverdi; sadece bir kahkaha. Gülümseyentaşbebekler hızla silinirken, Ferit'in gözleri hızla silinirken, o kahkahanın acımasızlığı hızla silinirken;her şey çürüyor diye mırıldandı, hatıralar bile. (…) Meleklerin hıçkırıklarını işitiyordu. (…)Saadeti tek hissettiği zamanlar olan ilk gençliğinde, genç kızlığında, kısacık süren nişanlılığında ekose berelerini başına geçirir; uzun saçlarını, omuzlarına örttüğü mavi tilkinin üstüne bırakır; yaşamdan çok şeyler bekleyerek, meçhul bir sevdanın peşinde koşardı.Hayır, o zamanlar da güzel sayılmazdı. Güzelliğini övenolmamıştı. Fakat ne tuhaf, yuvarlak değil de, sucuk gibi uzun uzundu vitrindeki bereler. Herhalde yanılıyordu; el örgüsü değildi. Yine de göz alıcı,

8

canlı renkleriyle zevkinizi okşuyordu. Kırmızı, yeşil, sarı kordelâlar böyle uzun, sucuk gibi. Belki de takke biçiminde katlamak gerekiyordu. Yoo, berelerle dolaşacak yaşı geçtiğini biliyordu. Gelgelelim albenilerinden bir türlü kurtulamıyordu; (Hep o hostes kızın saçları yüzünden!) Mutlaka balıkçı takkesi gibi ikiye katlanıyor, gerektiğinde boyun, boğaz örtülüyordu. Sıcacık tutar kışın, şapkalarda insanın kulakları dışarıda kalıyor.” (1983:47-48)

Görüldüğü gibi Süha Rikkat’in aklı karmakarışıktır. Aklî dengesinin yerinde olmadığı muhakkaktır. Süha Rikkat çirkindir, yaşlanmıştır, menopoza girmek üzeredir bunlar yetmiyor gibi romanları da rağbet görmemektedir. Birçok isteğini ve özlemini bilinçaltına itmek zorunda kalmıştır ve bu istekler zaman zaman hayal veya rüya yoluyla ortaya çıkar yahut diğer insanlarla diyalogunu etkiler. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Süha Rikkat Karakterinde Yalnızlığın Etkileri:

Selim İleri’nin eserlerinde hemen hemen bütün kişiler yalnızlık duygusunu yaşar. Bu duyguyu yadırgamayan yazara göre, “anne karnında başlayan yalnızlık” doğal bir süreçtir.Tüm insanlar farkında olmadığı, öncesiz ve sonrasız bir yalnızlığı yaşar. Dünyada ve yaşadığı ülkede insanların büyük yalnızlık çektiğine inanan İleri, yalnızlığın bütün hâllerini en somut biçimde ve en can acıtıcı boyutuyla anlatmak ister.(Mengi,2009:57)

“Yaşlı kız” kimliği yazarın hemen her romanında yer alır.Bu kimlik Nesrin Mengi’ye göre yazarın çocukluğundan bu yana belleğinde yer etmiştir ve yalnızlığın yaşamsal bir vurgusudur. “Yaşlı kız”ların yalnızlıkları, bireysel nedenleredayandırılmaz. Onlar, törel değerler karşısında yalnızlaşan, toplumun yalnızlaştırdığı kişilerdir. (2009:61) Selim İleri deanılarını anlattığı kitapta bu kimlikten şöyle bahseder: “Yani‘yaşlı kız’ bende bir anlamda simgedir. Özgürlüksüz bir dünyayı simgeler, baskıyı, tiranlığı simgeler. Bütün bunların kurbanıdır yaşlı kız.” (2002:88)

9

“Selim İleri’nin Romanlarında Kadın” adlı yüksek lisans tezinde Zehra Özhan, Selim İleri’nin romanlarındaki “yaşlı kız” imajıyla ilgi şunları söyler:

“Evde kalmış kadınları İleri; özellikle aile kurumuna düşman olarak gösterir. Bu kadınlar, yalnız kalmayı kendi tercihleri olarak ifade ederler. Evliliğe düşman olan ve evlenmek istemeyen bu tip kadınlar, aslında yazarın bîçare olarak gördüğü, acıdığı kadınlardır.”(2010:45)

Süha Rikkat de bu “yaşlı kız”lardan biridir. Yazarın deyimiyle dünyada bir başına kalmıştır. Konuşacak, dertleşecekkimsesi yoktur. Ara sıra kardeşi Nimet’le konuşur; ama Nimet ona göre “abuk sabuk” konuşmaktadır. Sürekli kocasından yakınır ve zaten evlilik kurumuna inanmayan Süha Rikkat bu konuşmalardan çok sıkılır.

Süha Rikkat belki de hep yalnız kalmaktan, düşünüp konuşamamaktan akıl sağlığını yitirmiştir. Genç kuşakların önemsediği toplumsal olayları o anlamaz. Daima bir piyano sesive bu sese eşlik eden keman vardır onun aklında. Işıklar vardır, ayrılıklar, bekleyişler. Yazar Süha Rikkat’i şöyle tanımlar: “Daima bir opera duyarlığında yaşamıştı Süha Rikkat.”(1983:16) Böyle birinin de arkadaş edinmesi doğal olarak zordur. Onunla konuşan biri oldu mu hemen aklında başkaşeyler çağrışır ve insanları ürkütüp etrafından uzaklaştırır. Sosyal meselelere olan ilgisizliği, daima hastalıklı bir romantizm içinde oluşu, gerginliği gibi nedenler onu yalnızlığa sürükler. Üstelik okuyucuları da artık onu yalnız bırakmaktadır, kitaplarını basan Mösyö Kevork ölmüştür. Süha Rikkat geçmişiyle ve romanlarıyla baş başadır. Yazar bize bu yalnızlığı ve mutsuzluğu açıkça veriyor:

“Kendisi için güzel olan her şey sona ermişti. Çıplak gerçeklik yırtılmış, bir durugörüde, zaten hayatına pekaz sevinç –mutluluk değil– karıştığını ayrımsamıştı. Bir fotoğrafta beybabası kendisine gülümsüyordu: Kızıma, diye imzalamıştı. Ama beybabası öldü. Nimet evlenmiş veAvni Bey, karısını her fırsatta aldatan bu hayırsız enişte, Süha Rikkat’le, karısının ablasıyla aynı çatı altında, her dakika burun buruna yaşayamayacağını haykırmıştı: köşk satışa çıkarıldı. Annesinin yüzü veremle örtülüydü: tüller iniyordu şapkasından. Müthiş

10

bir bulanıklık içinde, o güne dek fark edemediği iç gerçeklikleri seziyordu. Alay edilmiş bir insandı, horlanmış, küçümsenmiş, sarakaya alınmış, tokat yemiş!(…) Maddeye tapılıyordu günümüzde. Ferit neye tapmıştı?Paraya? Güzel kadınlara? Hanende Sevim Hanım’a mı?” (1983:45)

Süha Rikkat’in asıl yalnızlığı yakışıklı aktör Ferit onu terk ettiğinde başlar, aslında Ferit ondan daha önce de ayrılmış; fakat Süha Rikkat’in Baharları Beklerken adlı romanını okuyunca orada aşk acısından ölen Haluk karakterini kendiyle özdeşleştirmiş ve ağlayarak Süha Rikkat’e dönmüştür:

“Evet, o akşam… Ferit’le nişanlıydılar. Ferit’ti işte Baharları Beklerken’i okuyup gözyaşlarıyla kapısına dayanan;‘Sizi bir daha bırakmam, bırakamam Süha!’ Bu genç benim, diyordu, sevgilim beni bırakıp gitti. Haluk, benim. Sevgilisiyse, bir oyuncu parçasıydı; lokanta sahibi bir işadamıyla evlenmişti sahneyi ve yakışıklı Ferit’i bırakıp. Ama Ferit, Süha Rikkat’e bu romanın hayatını kurtardığını … Geri dönmeyecek misin; baharı beklerken ölüm mü ayıracak ikimizi! Söylüyor, teşekkür ediyor, -kuru, kesik öksürükler- çiçekler-çiçekler gönderiyordu. Nişanlanmışlardı. Park Otel’de akşam yemeğine çıkmışlardı. Ferit’i sahiden sevmişti. Bu, romanlarındaki gibi değildi. (İçi ürperdi Süha Rikkat’in, çok ürperdi.) Yalnız Ferit’i sevmişti. Bir tek Ferit’i…” (1983:60)

Süha Rikkat’in hayatında görüldüğü gibi en büyük yeri Ferit kaplamaktadır. Onunla ilgili anıları romanı oluşturur. Romanda konuşmaları, ayrılık sahnesini veya başka olayları sadece Süha Rikkat’in bilincinden görürüz ve olaylar belli birsırayı takip etmez. Süha Rikkat’in anımsamaları bize onun yaşamını verir ve yalnızlığını açıklar:

“Bütün duygularında yalnızlığa benzer gri bir ıssızlıkla boğuşuyordu. İnsanoğlunun duyarlıklarla, gönül incelikleriyle hattâ aşkların hıçkırıklarıyla bilene bilene erdem kazanmasını istemişti oysa; sevginin sevgiyle karşılık görmesini, bağlanışın sonsuzbağlanışla. Hele o beyazlara sarılı güzelim ölü düşlerinde gözünün önünden gitmezken; ardında bir aşk’ın yaralı öyküsü ışırken; bundan böyle, o günden, oayrılık an’ından, o hicran akşamından “Allahaısmarladık

11

Ferit. Seni sevmiştim.” “Beni affet Süha.” dememişti kiayrılıyoruz ve sonsuza dek ayrılmışlardı. O ayrılıktan beri yolunu sadece karartacakken, karartmışken. Yolu kapkaranlıktı. Ama bilmesi gerekirdi: kendisi için başka bir umman başka bir gelecek “Ne acı: seni hâlâ seviyorum.” yoktu. Küçük Çamlıca yolunda, baharda yine yabangülleri açarak, çitleri sarmış ve Süha Rikkat de yapayalnız yürümüştü.” (1983:45-46)

Ferit, Süha Rikkat’ten ayrılınca birçok başka –zengin ve ünlü kadınla- beraber olmuştur. Haberleri Süha Rikkat’e geldikçe Süha Rikkat bunu romanlarına dökmüştür. Bu yalnızlığının sanatına etkisi olarak örnek verilebilir:

“Ferit, son romanımla sizi ve bütün rakiplerimi yok edeceğim! Yazamamıştı. Utanmış ve yarıda bırakmıştı. Böyle iğrenç, ahlaksız konular… Bununla birlikte, meşhur olmak isteyen genç bir jönün elinden tutmuş saygıdeğer hanımefendinin terk edilişle bitecek acı aşkserüvenini Atlas Perdeler’de dile getirdi: eseri çok beğenildi.”(1983:57)

Süha Rikkat yalnız kalıp kabuğuna çekildikçe anılarına daha sıkı bağlanmış ve artık tamamen geçmişte yaşamaya başlamıştır. Zaten yaşlandığını ve ancak bir iki sene daha yaşayabileceğini düşünen Süha Rikkat yaşadığı anla irtibatını tamamen koparmıştır ve hayattan hiçbir beklentisi yoktur.

Süha Rikkat Karakterinde Bastırılmış Cinselliğin Etkileri:

Selim İleri ilk eserlerinden sonuncusuna kadar cinselliğisürekli konu edinmiş bir yazardır. Eşcinsellik, cinsel açlık gibi eserlerde o dönemlerde yer almayan konuları, Selim İleri eserlerine almaktan çekinmemiştir. Selim İleri’nin anlatılarında cinselliğin kalıplaşmış kitleselliğine ve toplumsal normlara bir saldırı vardır.(Güçlü,2008:97-98)

Süha Rikkat karakterine gelecek olursak, bu yaşlı yazar hiç evlenmemiştir. Hayatında bir erkekle en fazla yakınlığı Ferit’in elini tutması olmuştur. Romanın birçok kısmında hayaller, rüyalar ya da yanlış anlamalar yoluyla Süha Rikkat’in bilinçaltındaki bastırılmış cinsellik ortaya çıkar. Süha Rikkat bu dürtüyü hep çok bayağı bulmuş bu nedenle

12

bilinçaltına itmiştir. Ferit’in onu öpmesini, ona sarılmasını arzulamış bunlar olmayınca nişanlısının ince duygularını kirlettiğinden korkmuştur. Oysa asıl neden Ferit’in onu sevmemesidir.(İleri, 1983:101) Süha Rikkat’in bastırdığı bu arzuları bilinçaltının etkisiyle rüyalarına yansımıştır bu da eserdeki psikolojik öğelerin önemli bir örneğidir:

“… Ve dudaklarından öpmesini beklemişti. Beklemişti, evet. Birleşmemişti dudakları. Ama Süha Rikkat, düşlerinde, daima çırpınışlarla son bulan kapkaranlık rüyalarında, önce ve sonra, bu aşk ve ölüm öpüşmesini defalarca tatmıştı. Uykularında genç nişanlısına sarılıyor, sıkıca sarılıyor, hattâ onu o güzelim açık kumral saçlarından çekiştirerek, parmaklarını artık istenci dışına terk edip, tırnaklarını Ferit’in ensesine batırarak öpüyor-öpüyordu.” (1983:101)

Süha Rikkat artık yaşlanmış, kadınlık hormonları işleviniyitirmeye başlamıştır. Doktoru Mükerrem Bey’in önerisiyle kış günü Akdeniz’deki Narlık ilçesine dinlenmeye gitmiş, orada Büyük Ankara Oteli’ne yerleşirken danışmadaki görevlinin bakışlarına hemen kendince anlam kazandırmıştır. Görevlinin sesine iç gıcıklayıcı bir tınıyı özellikle verdiğini düşünür. “‘Emrinizdeyim hanımefendi…’ Ne demek oluyordu bu? Gülümseyiş yırtık, el uzatış anlamlıydı.” (1983:126)

Süha Rikkat otele yerleştikten sonra bir gün hayranı olduğunu söyleyen Sarp adlı bir gençle tanışır ve bu gençle tanışır tanışmaz ona şehvetle bağlanır:

“Tuhaf… pek tuhaf, yine ancak Mükerrem Bey’in açıklaması gereken bir şehvet krizine tutulmuştu Süha Rikkat: ne iğrenç! Ne yakışıksız! Bununla birlikte delikanlının kusursuz güzelliğine, zarif, sade ve savruk giyimine gözlerini adeta dikerek bakıyor; hattâ meleklerin korosunu yeniden işitiyordu. Yoksa Sarp da koronun bir üyesi miydi? Parlak, dalgalı, kıvrım kıvrımsaçlardan yükselen hoş kokuyu içine çekti. Denetimi elden bırakmasa, eğilip, bu saçları, bu yüzü, bu dudakları ince şehvet fışkırmaları içinde hırpalaya hırpalaya öpecekti.” (1983:131)

“Sanki aşkmışçasına bir dostluk” diye tanımlar Süha Rikkat bu bağlılığı, Sarp ile arkadaşlık etmeye başlarlar.

13

Romanlardan, müziklerden sohbet ederler. Bir akşam yemeğe çıktıklarında Süha Rikkat aldığı alkolün de etkisiyle şunları düşünür:

“İşte yeniden âşık olmuştu. Genç nesillerle bütün bağlantısı, bütün ilişkisi kopmuşken, genç nesilleri kavramasına olanak kalmamışken, en fazla otuz bir yaşında bir adama, gerçekten güzel bir insana tutulmuştu. Analık yetisinden sonrasızca kurtulan bedentekrar körpeleşmişçesine önüne geçilmez arzularla kıvranıyordu. Bir yandan bu arzuları tiksinçle karşılıyor, bir yandan da yaşdönümü sonrasındaki varlığının ateşlenişini fark ediyordu. Sarp’ın yokluğunu düşünemiyor, ilişkilerinin şu aşamasıyla yetinemiyordu. […] Koltukaltlarına gözü takılmıştı. Oyluk baştan çıkartıcıydı ve gezgin bu sahneyi bir kez daha yaşamışçasına bitkin düşmüştü.” (1983:165-167)

Süha Rikkat’in hayatında öyle bir an vardır ki, psikolojisindeki bastırılmış cinselliği tüm yönleriyle ortaya serer, Sarp yemekte bir ara kalkıp tuvalete gittiğinde Süha Rikkat’İn aklından şunlar geçer:

“Beyni uğulduyordu. Ne kadar yasak imge varsa gözünün önünden geçiyordu. […] İğreniyordu öz varlığından Süha Rikkat. Hayır, suçlu sayılmazdı. Keriman’ın oğlu, köşkte herkesin bir yana kaybolmuş olmasını fırsat bilip, o sünnetli haliyle yeni bisikletine binmeye kalkışmıştı. Ne kadar geç sünnet ettirilmişti bu çocuk:on üç yaşında, kazık kadar bir yeniyetmeyken! Süha Rikkat bahçede, kameriyede kitap okuyordu. Artık otuz beşini geçmiş ünlü, dorukta bir romancıydı. Çocuğun ince sızıldanışını işitti bir ara. Keriman’ın sünnetli oğlu bisikletten düşmüştü… ‘Aman hemen annene haber vermeliyiz Sarp!’ ‘Hayır Süha teyze, hayır! Yalvarırım Süha teyze hiç kimse duymasın.’ Sonunda çocuğa yenik düşmüştü. Zavallı Süha Rikkat, tam otuz yedi yaşındayken, sünnetli bir çocuğun -Keriman’ın oğlu Sarp- kirlenmiş pansumanını değiştirerek karşı cinsle tanıştı. Çocuk gözlerini sımsıkı yummuştu. Erkeklerin ihtiraslarından o güne kadar bol bol söz açmış aşk ve kara sevda romanları yazarı kıpkırmızı kesilerek, yüreği çarparak, elleri titreyerek hastabakıcılık görevini yerine getirdiğinde, “Artık sırdaşız…” dedi oğlana. Tuhaftır bu sahne, bu anı, yıllar yılı Süha

14

Rikkat’in rüyalarını işgal etmiştir ve romancı en ateşli sevişme bölümlerini yazarken tekrar tekrar hatırlamış, Keriman’ın on üç yaşındaki sünnetli oğluna,ikinci elden yeğenine çılgıncasına istekler duymuştur. İlk ve son. Onca utanmasına, iğrenmesine karşın arzu fırtınasını durduramıyor, hiçbir şeyi değiştiremiyordu.(…) Ömrünce utandı!” (1983:171-172)

Selim İleri de yarattığı karakterde bastırılmış cinselliğin etkisini vurgulamaktadır. Süha Rikkat hiç yaşayamadığı cinselliği bütün bir toplumun gözü önünde yalnızca yadsımaya zorlanmıştır. (1983:174)

Süha Rikkat’in bu duygusu da bir zaman olmuştur ki psikolojisini alt üst etmiş ve Süha Rikkat, Nimet ve eniştesi Avni Bey ile aynı evde kalırken -Avni Bey’den nefret etmesine rağmen- eniştesinin odasına zorla girdiğini ve birlikte olduklarını sık sık hayal etmiştir. (1983:211-212) Nesrin Mengi de bu konuda doktora tezinde şöyle söylemektedir:

“Ölünceye Kadar Seninim’de Süha Rikkat çirkin bir şehvetle eniştesiyle cinsel ilişkiye girdiğini hayal eder. “İffet abideliği” ile “iğrenç bakirelik” arasındagidip gelirken herkesin tiksineceği şiddetli, ateşli bir arzuyla yanar. Burada mazoşist-sadistik eğilimler daha belirgindir.” (2009:81)

Görüldüğü gibi Süha Rikkat; yalnızlıktan, konuşamamaktan,duygularını sürekli içine atmaktan ve bastırmaktan artık topluma uyum sağlayamaz duruma gelmiştir. Bir şizofreni halinde kendi dünyasında yaşamaktadır ve Selim İleri karakterin düşüncelerini bize olduğu gibi akış içinde vererek –noktalama ve imlâya dahi dikkat etmeksizin- Süha Rikkat’in psikolojisini anlamamızı sağlar. Bu bakımdan Ölünceye Kadar Seninim edebiyatımızdaki psikolojik romanların az bulunur örneklerindendir.

Romanın Yazılış Tekniği:

Selim İleri 1970’lerin sonundan itibaren Türk romancılığında klasik roman kurgusuyla ve tekniğiyle oynayarakadından söz ettirmeye başlamıştır. Bunu yaparken de gerçeklikten kopmaması onu başarıya götürmüştür. Yazar dış dünyayı yansıtan nesnel bir tutumla, okurun rahatça

15

izleyebileceği bir öykü anlatan klasik roman estetiğinin dışında bir anlatım tarzı benimsemiştir. Dün-bugün-yarın zincirinin dışına çıkmıştır. Geleneksel yazımın kurallarına uymayan Selim İleri’nin Ölünceye Kadar Seninim adlı eseri de bu tekniği çok iyi yansıtan eserlerindendir.(Yıldız,2009:1466)

Roman, bilinç akımı tekniğinden faydanılarak yazılmıştır,genellikle bir iç monolog halindedir. Bilinç akımı tekniği ileiç monolog karıştırılan kavramlardır. Bilinç akımının iç monologdan ayrılan kısmı; kahramanın kesik cümlelerle, mantıksal bir bağ olmadan düzensiz bir şekilde içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışmasıdır.

Bilinç akımı tekniğinin kullanıldığı eserler, metnin takibini zorlaştıran, karakterin değişken düşüncelerini veya anlık duygularını yansıtan çeşitli anlam ve noktalama hatalarıyla biçimlenir. Selim İleri de romanını yazarken noktalamada hatalar yapmıştır: noktalanmış bir cümleden sonra küçük harfle başlamak gibi.

Selim İleri’nin romanlarında bilinç akımı tekniği, bilincin süreksizliğini ortaya koyan çağrışımlarla oluşturulur. Romancı anlatımı sırasında duyumsamaya dayanan yada görsel bir durumu anlatırken, çağrışımlar sonucu cümleyi yarıda keserek başka bir katmana geçer. Ölünceye Kadar Seninim’de Süha Rikkat nişanlısı Ferit’le ilgili hayalini aktarırken birden yazmayı planladığı roman metnine geçer. Biçimsel olarakda ayırt edilmesini sağlamak amacıyla bu bölüm, romanda yazar tarafından koyulaştırılarak verilmiştir. Bunun gibi üslup özellikleri Selim İleri’yi özel kılan unsurlardandır.

Ölünceye Kadar Seninim’e anlamsal olarak bakacak olursak şizofreniye tutulmuş bir hastanın hayal kırıklıklarıyla dolu sayıklamalarını görürüz. Belli bir anlam çıkarmak zordur. Birbirini izleyen iki cümlenin birbiriyle hiç alakası olmayabilir, Süha Rikkat’in aklında o kadar büyük bir karmaşa vardır.

Romanda anlatıcı üçüncü kişidir ve olaylar daima Süha Rikkat’in bakış açısından verilmiştir yalnız bilinç akımının uygulandığı bölümlerde anlatıcı Süha Rikkat’in kendisidir:

16

“…Araba göz eriminden çıktı. Süha Rikkat yol ağzında durduğunu fark ederek, gözlem, tetkik ve ayrıntı dikkati yüzünden yaşamını tehlikeye atmasına şaşıp hızlandı: dört bir yanından vızır vızır arabalar geçiyordu. Kızın bir sevgilisi var mıydı? ‘Elveda Halûk. Saadetler dilerim.’ ‘Elveda Ferit. Bir daha hiç görüşmeyeceğiz.’…”(1983:20)

Ayrıca romanda düzyazı ile dizeler karışmış gibidir. Kısakısa ve alt alta yazılan cümleler okurda bir şiir izlenimi ve hissiyatı uyandırmaktadır. Gazeteci, öykü ve oyun yazarı Zeynep Avcı eser hakkında şunları söyler: “… Düzyazının birdenvar olmaktan vazgeçip, kendini şiir dizelerine bırakışı: Şiir dizeleri ‘Ölünceye Kadar Seninim’in içinde seksek oynar gibi. Kendiliğinden serpiştirilmişler sanki.”(İleri,1983:301)

17

SONUÇ:

Edebiyatımızdaki psikolojik romanların önemli bir örneği olmasına rağmen, Ölünceye Kadar Seninim romanı yazıldığı 1983 yılından beri üzerinde çok durulmamış bir eserdir. Romanda Süha Rikkat’in bilincinden kesitler gördüğümüz kısımlar, iç monologlar hâkim unsurdur.

Romanı incelerken Selim İleri’nin hayatından da yansımalar bulmak mümkündür. Bu da okuru Freud’un psikanalinize götürür. Selim İleri’nin mutsuz ve karşılıksız aşkları, yalnızlığı, hüznü bu romana yansımıştır. Süha Rikkat yapayalnız ve mutsuz bir kadındır. Sadece ömrünün bir dönemi pek az sevinç içindedir o dönemde bile tam bir mutluluktan sözetmek yanlıştır. Bu da Selim İleri’nin yaşamıyla ortaklıklar gösteren bir noktadır.

Aslına bakılacak olursa Selim İleri’nin eserlerinde ünlü olamamış veya geçmişteki ünü sönmüş yazarlara sıkça rastlanmaktadır bu da acaba yazarlığıyla ilgili tereddütleri mi var sorusuna araştırmacıları götürür. Örneğin İleri’nin 1982 yılında yazdığı Oda Musikisî adlı hikâyede popülerliğini yitirmiş bir yazarın geçmişini, yazdıklarını ve içsel yaşamınısorguladığı tatil kasabasında bir okuyucusu ile kurduğu arkadaşlık anlatılır ve bu yönden hikâye, Süha Rikkat ve Sarp arkadaşlığıyla pek çok ortak nokta içerir. Burada sosyal hayatını sürdürmek için bir dostluk ihtiyacı içinde olan kişi bir yazardır. Yoğun sevgi ve ilgisiyle yeni arkadaşlığını yitirmiştir. Bundan önce incelenen hikâyelerde de görülen, sevgi isteği ile bağlanan roman kahramanı, bu ilgiye kendi ilgisi oranında karşılık bulamaz. Hatta beklenti içinde olduğubu insanlarca itilir. Böylece bu bağlanış kahramanın yalnızlığını çoğaltmaktan başka bir işleve sahip olmaz. Tıpkı Süha Rikkat’te olduğu gibi.(Bildirici,2006:184-185)

Şizofreniye tutulmuş olan Süha Rikkat kendine bir dünya yaratmış ve o dünyada yaşamaya başlamış, gerçek hayattan kopmuştur. Selim İleri, bize Süha Rikkat’in düşüncelerini olduğu gibi, akış içinde vererek bilinç akımı tekniğini romanına neredeyse kusursuz denilebilecek şekilde

18

uygulamıştır. Bu yönüyle de roman psikolojik açıdan üzerinde durulmaya değer bir eserdir.

KAYNAKÇA

- BİLDİRİCİ, H.(2006) Selim İleri’nin Romanlarında DostlukTemasının Açılımları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Tezi. Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

- EZİCİ, A. (2005) Sanatçının Kişiliği ve Yaratma Psikolojisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi,122-127.

- GÜÇLÜ, A.(2008) Selim İleri’nin Romanlarında Kültür Unsurları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

- HARMANCI, A.(2006) Selim İleri’nin Edebi Kişiliği ve Öykücülüğü. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

- İLERİ, S.(2002) Anılar; ıssız ve yağmurlu. Doğan Yayıncılık, İstanbul.

19

- _______(1983) Ölünceye Kadar Seninim. Özgür Yayıncılık, İstanbul.

- MENGİ, N.(2011) Selim İleri’nin Romanlarında Zaman Kurgusu. Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/3 Summer 2011, p. 1083-1096.

http://turkishstudies.net/Makaleler/758804032_67_nesrin_ mengi.pdf [29-04-2012]

- __________ (2009) Selim İleri’nin Romancılığı. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

http://library.cu.edu.tr/tezler/7344.pdf [29-04-2012]

- ÖZHAN, Z.(2010) Selim İleri’nin Romanlarında Kadın. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Cumhuriyet Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.

- YILDIZ, Alpay D.(2009) Edebiyatın Kaynağı Olarak Edebiyat: Selim İleri Romancılığı. Turkish Studies -

International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4/1 II Winter 2011, p.1463-1478.

http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1163465872_8.%20Alpay %20Do%C4%9Fan%20Y%C4%B1ld%C4%B1z.pdf

20


Recommended