+ All Categories
Home > Documents > Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekolden Noeklasik Realist Ekole, Sibel Turan, Nergis Özkural...

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekolden Noeklasik Realist Ekole, Sibel Turan, Nergis Özkural...

Date post: 12-May-2023
Category:
Upload: istanbul
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
27
Transcript

Prof. Dr. Sibel TURAN

DORA 2015

Bursa, Nisan 2015 Uluslar

Prof. Dr. Sibel TURAN

- - Tel : +90 (224) 221 38 39 +90 (224) 225 37 46 Fax : +90 (224) 220 36 73 Avdan Apt. 10/1 Osmangazi / BURSA [email protected] [email protected] www.dorakitap.com www.dorayayincilik.com.tr : : : Sertifika No : 12142 ----------- ISBN: 978-605-

- ar

n-i-

y-

y-i-

u-

a-l-

mektedir. Gen a-

u-a-

iv

i-

e-i-

u-i-

i-RAKUZU,

n-

a-a-a-t-

Prof. Dr. Sibel TURAN Edirne, 2015

v

_____________________________________________________________ iii ________________________________________________________ v

_______________________________________________________________ 1

I- _________________________________________ 13

A _______________________________________________ 17

LDEN _______________________________________ 45 II- ___________________________________ 65

_______________________________ 69

_____________________________________________ 105

vi

III- ____________________________________ 133

_______________________________________________ 137

ABDULLAH TORUN ________________________________________ 167 IV- KOPENHAG OKULU ________________________________ 185

ALARINA __________________________________ 189

___________________________________ 233 V- _____________________________ 249 KIBRIS SORUNU: KA ______________________________________________ 253

____________________________________ 279 VI- __________________________________________ 309

DALET KALKINMA PART ____________________________________________ 313

___________________________________ 351

vii

VII- POST-YAPISALCILIK _______________________________ 385 POST- BURCU SUNAR CANKURTARAN ___________________________ 389

POST- SERAP YOLCU _____________________________________________ 423 VIII- _________________________________ 451

_____________________________________ 455

____________________________________________ 477 IX- ______ 523

RDE ADA ________________________________________ 527

_____________________________________ 541

_____________________________________ 591

ULUSLARARASI iLiŞKiLERDE NEOREALiST EKOLDEN NEOKLASiK REALiST EKOLE

ÖZGÜN ERLER BAYIR1

Giriş

Bu çalışmada öncelikle teorik olarak klasik realizm ve neorealizm ar­ka planları göz önünde bulundurularak son dönemlerde daha güncel tar­tışmaların yapıldığı "neoklasik realist" yaklaşım ele alınarak, neorealizm ile neoklasik realizm arasırtdaki ilişkinin analiz edilmesi hedeflenmektedir. Söz konusu analiz, gerek teorik düzeyde yapılan tartışmalar temel alınarak, gerekse de çeşitli örnek olaylar üzerinden gerçekleştirilecek; literatürde var olan kavramlar ve ele alınan örnek olaylar üzerinden neoklasik realist teori test edilmeye çalışılacaktır. Bir anlamda Soğuk Savaş sırası ve sonrasında dünya siyasetinin yapısı ve özellikleri temel alınarak özellikle Türkiye'yi il­gilendiren çeşitli dış politika konuları düşünüldüğünde realizmin çeşitli versiyonları olan bu yaklaşımlardan hangisinin, hangi dönem veya olaylar üzerinde daha açıklayıcı olduğu ve bunun nedenleri analiz edilmeye çalışı­lacaktır.

Ele alacağımız örnekler açısından temelde Soğuk Savaş sırasına ve sonrasına yönelik bir ayrım söz konusudur. Bu açıdan her iki dönemde uluslararası sistemin özelliklerine kısaca değinmekte yarar görülmektedir. Soğuk Savaş'ta uluslatarası sistemin bölünmüşlüğünü, dünyaya hakim iki

1 Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve U1us­lararası İlişkiler Bölümü.

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

süper güç olarak ABD ile Sovyetler Birliği etrafında kümelenmiş ülkeler grubu ve bunların dışında kalan -yani ne Doğu ne Batı Bloklarına ait olma­yan- "Bağlantısız" ülkeler temsil etınekteydi. Bu bölünmüşlük ülkelerin dünyayı siyah ve beyaz olarak görmelerini ve uluslararası sistem faktörü­nün son derece belirleyici olmasım beraberinde getiriyordu. Bir nükleer sa­vaşın her an patlak verebilme ve dünyayı yerle bir etme potansiyel tehdidi­nin yarattığı gerilim, dünya siyasetine de ülkelerin dış ve iç politikalarına da hakimdi. Böyle bir atınosferde dehşet dengesi mantığı işliyor ve bloklar arasında nükleer yarışın gelmiş olduğu boyut sistemde bir anlamda denge unsurunu sağlıyordu.

1990'ların başında Sovyetler ]3irliği'nin yıkılınası ve Varşova Pak­tl'nın dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş dönemi ve dengesi yerini bam­başka bir uluslararası ortama ve farklı unsurlara bırakmıştır. Uluslararası sistemin yapısında bir kırılma ve değerler dizisi değişikliği yaşanmış, dün­ya çok merkezli bir yapıya doğru evirilmiştir. Bu da büyük güçler arasın­daki dengenin tek önemli unsurunu nükleer güç olmaktan çıkarıyordu. Bu~ gün nükleer güç, ülkelerin kapasiteleri ve güç sıralamaları açısından elbette ki önemli bir parametredir ancak ekonomik potansiyel, nüfus ve yumuşak güç gibi unsurlar da ülkelerin büyük güç alınalarım belirleyen en önemli unsurlar arasında yerlerini almışlardır.

1990'lardaki dönüşüme paralel olarak hız kazanan küreselleşme ol­gusu, iletişim teknolojisindeki baş döndürücü hızla gerçekleşen dönüşüm­ler ile uluslararası ticaretin ve karşılıklı bağımlılığın artınası şüphesiz ulus­lararası politikayı da etkilemiş; devletlerarasındaki sınırların netliğini yi­tirınesi bir yana, ülkelerin iç ve dış politikaları arasında -Soğuk Savaş dö­neminde son derece önemli olan- net ayrım da ortadan kalkmıştır. Ulusla­rarası sistemde yaşanan aktör çeşitliliği, sistemik faktörlerin yanında dev­letlerin de tek tek aktörler olarak sistemde daha belirgin roller üstlenmele­rine ilaveten, devlet dışı aktörlerin sayı ve rollerinde de çok hızlı bir artış söz konusu olmuştur. Söz konusu yeni aktörler devletin temel aktör olma konumunu zorlamaktadırlar. Çokuluslu şirketlerin, uluslararası sivil top­lum kuruluşlarının ve hatta bireylerin dahi çeşitli uluslararası konularda belirleyici olabildiklerini defalarca yaşamış bulunmaktayız.

46

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekolden Neoklasik Realist Ekole

Realist akımın en önemli unsur olarak gördüğü "güç" olgusu da So­ğuk Savaş dönemindekinden daha farklı bir görünüme kavuşmuştur. So­ğuk Savaş döneminde gücün klasik askeri unsurları önemliydi ve devletle­

rin sahip oldukları güç esastı. Güvenlik anlayışı da buna göre şekillenmek­teydi. Bugün gelinen noktada ise gücün sadece maddi ve askeri boyutları değil, diğer boyutları da önem kazanmıştır. Gücün askeri boyutu ve onu "etkiye dönüştürebilme kapasitesi" son derece önemlidir. Ancak ekonomik

boyutu veya yumuşak güç unsurları da1 ülkelerin kapasiteleri arasında sıra­lama yapılırken çok daha fazla hesaba katılır olmuştur. Soğuk Savaş sonra­sında uluslararası sistemde tehdit ve güvenlik algılamalarının da değişmiş

ve çeşitlenmiş olması, bu süreçte önemli bir basamağı teşkil etmektedir. Bu çalışmada, gücü analizinin temeline koyan realist yaklaşımın -özellikle So­

ğuk Savaş sırası ve sonrası açısından- ne tür evrelerden geçerek değişime

uğradığına değinilecektir.

Realist Ekolden Neorealist Ekole

Tarihsel kökleri Hobbes, Machiavelli ve hatta Thucydides' e kadar

uzanan klasik realist ekol, I. Dünya Savaşı sonrasında idealist ekoli.in ulus­

lararası barışı sağlamadaki başarısızlığına duyulan tepkinil). ardından

Edward H. Carr ve Hans Morgenthau'nun akademik çabalarıyla yeni bir

teorik yaklaşım olarak uluslararası ilişkiler literatüründeki yerini almıştı.

İki savaş arası dönemde gelişen klasik realizm, özellikle II. Dünya Sava­şı'ndan sonraki Soğuk Savaş ortamında son derece popüler ve uluslararası olay ve olguları açıklayıcılığı yüksek bir teori olarak hakim hale gelmiştir.

Hans Morgenthau'nun sistematikleştirdiği çerçevede klasik realizm, 'güç' ve 'güç dengesi' yaklaşımı ile 'ulusal çıkar' kavramları üzerinde yoğU:nlaşır.

İnsanların doğuştan bencil olduklarını ve çıkarları peşinde koştuklarını ka­bul eden; uluslararası politikada kendi ulusal çıkarını maksimum seviyeye

getirmeyi, güç elde etmeyi, elde ettiği gücü de korumayı ve artırmayı amaç­layan ve rasyonel hareket ettiği varsayılan devleti birincil aktör olarak gö­

ren realizm, uluslararası sistemin anarşik yapıda olduğunu vurgular. Bu yapıda uluslararası hukuk ve uluslararası örgütlerin rolü pek önemsenmez. Realizmin savlarından biri de Robbes'un ünlü "İnsan insanın kurdudur!"

nitelemesinden hareketle, doğası gereği anarşik yapıda olan sistemdeki ak-

47

Uluslararası ilişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

törlerin birbiriyle devamlı güç mücadelesinde oldukları, bu ortamda varlı­ğinı korumak isteyen devletlerin askeri kapasitelerini artırma doğrultusun­da hareket ettikleri ve ancak bu uğurda gerekirse ittifaklar kurabilecekleri yönündedir. Realizmin en önemli özelliklerinden biri de devlet dışı aktörle­ri adeta görmezden gelerek, merkeze güç olgusunu yerleştirmesi ve ulusla­rarası politikanın konularını da askeri güvenlik gibi uluslararası politikanın birincil konularından (high politics) ibaret görmesidir.

Morgenthau, 1948 yılında yayınladığı ünlü "Uluslararası Politika" (Politics Among Nations) adlı e$erinde realizmin temel ilkelerini ortaya koy­muştur. Klasik realist akım, iki savaş arası dönemindeki gözlemlerle oluş­muş, bu süreçte yaşanan gelişmelerin ürünü olarak değerlendirilmelidir. Morgenthau'nun ortaya koyduğu eserin ardından, Soğuk Savaş'ın getirdiği siyasal atmosferle uyumlu olarak, John Herz, Raymond Aron, Arnold Wol­fers, George F. Kenan, Henry Kissinger gibi isirolerin çalışmaları ve katkıla­rıyla gelişmeye devam etıniştir. Klasik realistlere göre anarşi ve uzlaşmaz­lıkları çözümleyecek merkezi bir otoritenin bulunmaması, çağdaş sistemin temel özelliğidir. Güvenlik ikilemi (security dilemma) olgusunu da ön plana çıkaran böyle bir anlayış, devletlerin birbirlerinin güvenliği pahasına kendi güvenliklerini sağlamaya çalıştığı bir 11kendini kurtarma" sistemine. geçit vermektedir? Güvenlik ikilemi ile vurgulanmaya çalışılan şudur: Her dev­letin öncelikle kendi güvenliğini sağlamaya çalışması, Soğuk Savaş orta­mında silahianma çabalarını beraberinde getirmekteydi. Bir devlet silah­landıkça, diğer devlet ya da devletler de bu durumu tehdit olarak algılayıp silahlanabilmekte ve bu da bir güvenlik ikilemi yaratmaktadır. Ayrıca orta­daki tehdit algılaması da yok edilememiş olmaktadır.3

Deniz Ülke Arıboğan, Kabileden Küreselleşmeye Uluslararası İlişkiler Düşüncesi, İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1998, s. 170. Realistlere özellikle 1990'lardan sonra getirilen eleştirilerden biri de bu durumla ilgi­lidir. Eleştirel teori savunucuları bu bakış açısının güvenlik algılaması ile silahianma ile silahlı çatışma durumlarını sürekli olarak yeniden üretilmesine yol açtığını dile getirmektedirler. Böylelikle uluslararası sistemde savaş ihtimali her daim var olmak­la birlikte devletler sürekli birbirlerinden gelen tehdit algılamaları ve silahlaruna ya­rışıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.

48

Uluslararası İliş/cilerde Neorealist Ekolden Neoklasik Realist Eleale

Klasik realizın1 19501lerin sonlarından itibaren uluslararası olayları ve

özellikle değişimleri açıklamada yetersiz kaldığı, güce ve güç dengesine aşırı önem vererek askeri alanın dışındaki alanları neredeyse görmezden geldiği şeklinde eleştirilere konu olmuştur. Klasik realizınin bu eleştirilen

yanlarını yuınuşatınayı ve teoriyi yeni gelişmeleri de dikkate alarak geliş­tirmeyi amaçlayan Kenneth Waltz1un çalışmalarıyla "neorealist yaklaşım// gelişıneye başlamıştır. 1950 ve 601lardaki gözleınlerle şekillenen neorealiz­ınin kurucusu olarak kabul edilen Waltz1 klasik realizınin sunduğu temel çerçeveyi kabul eder -örneğin uluslararası sistemin anarşik yapısı ve temel

aktörlerin egemen devletler olduğu gibi. Ancak kendi teorisini bunun üze­rine kurarken oldukça önemli değişiklikler de yapar. Bu değişikliklerden.en önemlisi "sistemik faktörün// daha fazla ön plana çıkartılınası ve devletlerin

iç politik yapılarının ve burada yaşanan gelişmelerin öneminin azaltılması şeklindedir. Waltz1 devletlerin dış politikaları ve iç politikaları arasında çok kesin ve net bir çizgi çizer ve her ikisinin de farklı zeminlerde cereyan etti­

ğini savunur. Bunun yanında devletlerin dışişleri~de yürüttükleri çıkar odaklı ve savaşlara sebep olabilecek saldırgan politikalarının temelinde de uluslararası sistemin anarşik yapısı olduğunu öne sürer. Böyle bir denk­

lemde devletin iç yapılanmalarının ve iç politikalarının pek bir önemi ol­mamakta/ hatta uluslararası politikadaki pozisyonları da iç faktörlerle izah edilememektedir. Uluslararası sistemde devletler birbirleriyle olan ilişkile­

rini çıkar ve çeşitli güç odaklarına karşı denge sağlama amacını temel ala­

rak yürütınektedirler.

Soğuk Savaş ortaınının yarattığı atınosferde açıklayıcılığına başvuru­

lan realist ekol açısından Kenneth Waltz1 sunduğu "yeni yapısalcı-sisteıncİ11

çerçevede Soğuk Savaş mantığı dolayısıyla uluslararası sistemin belirleyici rolü ağır basınaktadır. "Yeni realist ınodel11in uluslararası ilişkiler disiplini­

ne getirdiği en önemli yenilik "sistemin yapısı// kavramı ve bu yapının sis­tem içerisindeki aktörler üzerinde yarattığı değişikliklere ilişkindir. Bu se­beple ''yapısal gerçekçilik//. olarak da adlandırılabilen bu ekolün bir diğer

önemli savı da devlet dışındaki şirketler/ örgütler ve bu türden aktörlerin

49

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

varlığımn kabul edilmesine karşın, etkilerinin hala çok sınırlı olduğudur."4

İç ve dış politikayı birbirinden ayırarak bunların üzerinde yükseldikleri

temeller arasında farklılık olduğunu savunan yeni realistler bu ayrımda be­lirleyici olarak ağırlığı yine dış politika ve dış dinamiklere yani uluslararası sisteme vermektedirler. Kenneth Waltz, ünlü eseri "Man, The State and

W ar" da ve ardından yayınlanan ~'Theory of International Politics"de uluslara­rası sistemin öncelikli ve belirleyici rolünü ön plana çıkartarak yapısal bir uluslararası ilişkiler düşüncesi geliştirmeyi amaçlamıştır. Waltz' a göre ulus­

lararası sistemin yapısını kavramak, devletlerin davranışlarını analiz ede­bilmeyi sağlar. Zira bu yapı, sistem düzeyinde oluşan olayların gelişimini ve sonuçlarım doğrudan etkiler ve şekillendirir. Uluslararası sistemin yapı­

sı o kadar güçlü ve belirleyicidir ki, birbirinden tamamen farklı birimlere dahi etki ederek, onlar arasında ortak davranış yönelimlerine sebep olabilir.

Bu nedenle sistemin nelerden oluştuğu fark etmeksizin anarşik özelliği var­lığını sürdürmektedir. Waltz'a göre devletlerin dış politika çıktıları, arala­rındaki güç kapasitesi ve yetenek farklılıklarına rağmen "yapı" tarafından

belirlenmektedir; yapı ise büyük güçler, büyük aktörler tarafından. 5

Waltz'un yapısalcı çözümlemesi aslında bu anlamda büyük devletlerin uluslararası sistemdekimevcut hakimiyetlerini meşru kılmak gibi bir amacı

da gerçekleştirmiş de olur.6 ·

Soğuk Savaş mantığı, içerisinde tüm sistem ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki dengeye dayandığından ve diğer blok ülkelerinin izleyeceği po­

litikalar da bu denge mantığı ve blok lideri olan ülkenin politikaları doğrul­tusunda şekillendiğinden, kendiliğinden sistemik faktörlerin ağırlığının çok fazla olduğunun altımn çizilmesi oldukça önemlidir. Yani, örneğin, Türkiye

Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul, Der Yayınları, 2005, s. 555. Kenneth Waltz, "Realist Thought and Neorealist Theory", Charles W. Kegley (ed.), Controversies in International Relations Theory, New York, St. Martin's Press, 1995, s.67-83 ve Kenneth Waltz, Theory of International Politics, Reading, Massac­husetts, Addison-Wesley Publishing Company, 1979, s. 93, 104, 111. Faruk Yalvaç, "Uluslararası İlişkiler Kuraınında Yapısalcı Yaklaşımlar", Atila Eralp (ed.), Devlet, Sistem, Kimlik: Uluslararası ilişkilerde Temel Yaklaşımlar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 156, ss. 131-184.

50

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekaiden Neoklasik Realist Ekole

ve Yunanistan gibi ülkelerin uluslararası arenada nasıl bir siyaset izleyece­ği, -bağlı bulundukları bloğun lideri ABD olduğu için- ABD' den, Batı Blo­

ğunun çıkarlarından ve Sovyet tehdidinden bağımsız düşünülemezdi. ABD ve Sovyetler Birliği zaten uluslararası sistemin ana parçaları ve temel aktör­leriydiler, sistem de onlara ve aralarındaki rekabete göre şekilleniyordu. Dolayısıyla ABD ve Sovyetler Birliği konumuz açısından örnek olaylardan bahsetınek pek uygun olmayabilir. Çünkü her ikisinin de tek tek aktör ola­

rak davranışları, sistemin tamamını belirliyordu. Ancak Doğu veya Batı Bloğu içerisinde yer alan diğer ülkelerin Soğuk Savaş sırasındaki ve sonra­sındaki özellikle kendi ulusal çıkarlarını ilgilendiren dış politika konuların­

daki pozisyonları açısından uygun örneklerin sayısı oldukça fazladır.

Örneğin Soğuk Savaş yıllarında oldukça önemli bir olay olan Küba Füze Krizini ele alalım. Soğuk Savaş'ın zirve yaptığı olaylardan biri olan Küba Krizinde tüm dünya ABD ve Sovyetler Birliği rekabetinin ve bir nük­leer savaş tehdidin ortasında kalmıştır. Kuşkusuz krizden en çok etkilenen

çevre ülkeler Küba ve Türkiye olmuştur. ABD'nin Küba' daki rejimden hoş­lanmaması ve Sovyetler Birliği'nin Küba'ya yerleştirdiği nükleer başlık ta­

şıyan füzelerden rahatsız olması ve buna karşılık Türkiye'ye Jüpiter füzeleri yerleştirmiş olması ile 1962 yılı Ekim ayında başlayan bunalım, her iki gücü doğrudan karşı karşıya getirmiştir. ABD'nin Türkiye' den, Sovyetler Birli­

ği'nin de Küba' dan füzelerini geri sökmeleri konusunda anlaşmalarıyla çö­

zülen kriz sırasında yaşananların Türkiye'ye nasıl sirayet ettiğine bakmak konumuz açısından önemlidir. ABD ve Sovyetler, Soğuk Savaş ortamında

kendi çıkarlarını korumak amacıyla ve gerek iki kutuplu sistemin gerekse de bu sistemdeki güç dengesinin devamı için Küba'ya ve Türkiye'ye yerleş­tirilen füzelerden karşılıklı olarak vazgeçmeleri, aslında uluslararası siste­

min yani sistemik faktörün ne kadar belirleyici olduğunu kanıtlamıştır. Ya­pılan görüşme ve pazarlıklarda konunun doğrudan muhatapları olan Tür­

kiye ve Küba'nın, hiçbir etkinliği söz konusu olamamış, kendilerine bilgi dahi verilmeden büyük güçler tarafından belirlenen politikalara konu ol­

muşlardır. Çünkü b~yük resme bakıldığında Soğuk Savaş dengesi içerisin­de önemli olan blok içindeki diğer ülkelerinin davranışları veya politikaları değildi ya da olmamalıydı. Önemli olan ABD ve Sovyetler Birliği liderli­

ğindeki iki kutuplu sistemin devamı ve nükleer dengeydi.

51

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

Burada esasen gücün gerek fiziksel yani maddi kapasite olarak nicel

anlamda ifade edildiği klasik Morgenthau realizmi çerçevesinde, gerekse de gücü salt elde toplama değil etkiye dönüştürülebilme anlamında ifade

edildiği Waltz'un yapısalcı realizmi açısından Küba Krizi anlamlıdır. Soğuk Savaş'ın doruk noktaya ulaştığı bu dönemde tırmanan nükleer silahlaruna yarışı tarafları fiziksel güç biriktirmeye itmiş, bu anlamda uçlara ulaşıldı­ğında ise bu gücü etkiye dönüştüre bilmeleri noktasında "dehşet dengesi"

(balance of terror) ve "caydırma" (deterrence) olguları gündeme gelmiştir. Krizin atıatılmasını takiben zaten Soğuk Savaş içerisinde 1960'ların ortala­rına doğru "yumuşama" ya (detente) geçilmiştir. Ancak bu durum dahi bü­

yük güçlerin politikaları çerçevesinde şekillenmiştir. Çevre ülkelerin nasıl bir strateji izlemek istedikleri veya iç kamuoylarının tepkileri vs. gibi un­surlar hiç dikkate alınmamıştır. Bu durumu Waltz'un sisternci yapısalcı ne­

orealist çerçevesi son derece iyi analiz edebilir. Zira aktör faktörü yoktur, tamamen sistemin ağırlığı söz konusudur ve tek tek aktörler sistem içeri­sinde blok liderinden bağımsız hareket edememektedirler, birincil olan sis­

temin devamlılığı da bu şekilde sağlanmaktadır. Ayrıca sistemin yapısı ül­kelerin iç politikalarını da şekillendirmekteydi. Dış faktörlerin iç faktörlere baskın olması ve iç faktörlerin neredeyse hiç göz önüne alınmaması ola­

ğandı.

Doğu Bloğu açısından bir örnek vermek gerekirse de blok içerisinde

Sovyet rejimi karşıtı ayaklanmalardan bahsedebilir. Bilindiği gibi Polanya, Macaristan, Çekoslovakya gibi ülkelerde 1950 ve 60'larda Sovyet rejimi kar­şıtı halk ayaklanmaları gerçekleşmiş ve bu ayaklanmalar Sovyet ordusu ta­

rafından oldukça sert bir şekilde bastırılmıştı. Soğuk Savaş mantığı içeri­sinde söz konusu ülkelerin kendilerinin nasıl bir rejim istedikleri veya blok

politikalarına karşı duydukları tepkiler önemli olmaksızın, mevcut rejimin ve. bu ülkelerin Doğu Bloğuna bağlılıklarının devamı esastı. Blok içindeki ülkelerin içişlerine yapılan bu askeri müdahaleleri takiben Sovyetler Birliği

tarafından Brejnev Doktrini ilan edilmiş ve sosyalist rejimle idare edilen ül­kelerde yaşanan rejim karşıtı gelişmelerin tüm sosyalist ülkeleri birden ilgi­lendiren önemli bir sorun olduğu ve çözüm için silahlı müdahale dahil her türlü önleme başvurulabileceği vurgulanmıştır. Bu örnekte de yine sistem faktörünün baskınlığı göze çarpmaktadır. Zira aktörlerin davranışları ve is-

52

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekaiden Neoklasik Realist Ekole

tekleri hiç dikkate alınmamış, aksine onların üzerine gidilmiş, karışıklıkla­

rın çok fazla uluslararasılaşmasına izin verilmeden, Soğuk Savaş ortamında

güç dengesi korunmaya çalışılmıştır.

Aslında Waltz uluslararası ilişkiler kurarnlarını ikiye ayırır: Savaşla­

rın nedenini birim veya devletler düzeyinde gören ve bütünü, kısımların

nitelikleri ve etkileşimleri açısından açıklayan "indirgemeci kuramlar" ile

sistem düzeyinde gören "bütüncül kuramlar". Morgenthau, Kaplan, Ro­

secrance tarafından geliştirilen kurarnları indirgemeci olarak tanımlayan

Waltz' a göre, devletler arasındaki etkileşimierin sonuçlarını sistem düze-1

yindeki unsurlar belirler ve aktörler arasında kolektif olarak onların birey­

sel özellikleri arasında bulunmayan nedenler etkilidir. Waltz işte bu neden­

lerle, güç dengesi kuramını insan doğası ve birimlerin etkileşimlerinden

değil, uluslararası sistemin anarşik yapısından çıkarımda bulunur? Ona gö­

re, uluslararası sistemde yer alan birimlerin maddi kapasitelerinden ve hü­

kümetlerin özellikleri, siyasal kültür ve kurumlar gibi içyapı özelliklerinden

ziyade sistemin güç dağılımı üzerinde odaklanmaktadır ve bu çerçevede

devletlerin dış politikaları da ancak sistem düzeyinde analiz edilebilmekte­

dir. Uluslararası sistemde devletlerin iç yapılanmalarında, siyasal, ekono­

mik vb. tüm süreçlerde görülen değişiklik ve farklılıklara karşın uluslarara­

sı politika alanında kayda değer bir değişim yaşanmamalda ve var olan

ilişki biçimleri tekrarlanarak devam etmektedir.8 Waltz, ünlü "bilardo to­

pu" nitelendirmesinde Soğuk Savaş atmosferinde, devletlerin sistem içeri­

sinde birer bilardo topuna benzetınekte ve içyapılarının -çok küçük de olsa­

ancak var olan güç dengesini etkilernesi oranında bir anlam ifade ettiğini

savunmaktadır.

Bu noktada örnek olarak Soğuk Savaş sürecinde Türkiye ve Yunanis­

tan ilişkilerine değinebilir. Bu iki ülke arasında Kıbrıs sorunundan dolayı

yaşanan krizleri ve Türkiye'nin adaya müdahalesini ele alacak olursak ben­

zer tablo ile karşılaşmaktayız. Türkiye 1960'larda adada Rum tarafının izle­

diği tutumdan dolayı yaşanan krize müdahale etmek istemiş ancak 1964'te

7 a.g.e., s. 151-152. 8 Waltz, Theory of International Politics, s. 65, 89-95.

53

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

ABD başkanı Johnson tarafından gönderilen bir tepki mektubuyla karşı karşıya kalmıştır. Başkan Johnson mektubunda, ABD'nin Türkiye'ye verdi­ği askeri malzemelerin bu tür bir müdahalede kullanılamayacağını dile ge­

tirmişti. Ayrıca mektupta NATO üyesi iki ülke olan Türkiye ve Yunanistan arasında gerginlik yaşanabileceği ve herhangi bir savaş durumunda Sov­yetler Birliği eğer Türkiye'ye müdahale ederse NATO'nun Türkiye'yi sa­vunmada çekimser kalabileceği yazmaktaydı. Bu mektup sonrasında Tür­

kiye Kıbrıs'a müdahaleden vazgeçmiştir. Tam anlamıyla Soğuk Savaş den­geleri içerisinde değerlendirilmesi gereken bu mektup, aslında Türk dış po­litikası açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, NATO ve Bah Bloğu üyesi olmasına rağmen ABD desteğini arkasında hissedememiş aksine ABD tara­

fından ittifak içerisinde yalnız bırakılınakla karşı karşıya gelmiştir. Kendi dış politika perspektifi ve ulusal çıkarları doğrultusunda adaya müdahale etmek isteyen Türkiye blok lideri olan ABD tarafından engellenmiş ve ABD

baskısıyla kendi çıkarlarını bir kenara koymak durumunda kalmıştır. Ulus­lararası sistem bir kere daha ağırlığını hissettirmiştir.

Ancak 1970'lerle birlikte sistemde yumuşama olgusunun ön plana

çıkmaya başlaması, sıkı iki kutupluluktan gevşek iki kutupluluğa doğru geçişi sağlamıştır. Teoriler açısından konuyu ele alacak olursak, Waltz neo­realizminin sıkı iki kutuplu sistemi gevşek iki kutuplu sisteme nazaran da­ha iyi açıklayabildiğini görmekteyiz. Bu, bir anlamda sistem faktörünün

ağırlığı ile ilgilidir. Soğuk Savaş sırasında uluslararası sistem gevşedikçe, bloklar içerisindeki ülkelerin özerk davranabilme yetenekleri de göreceli olarak artmaktadır, en azından sıkı iki kutuplu sistemden daha fazla ola­bilmektedir. Türkiye'nin 1974 Kıbrıs müdahalesi bunun bir örneğidir.

1972'de SALT'ın imzalanmasının ardından belirginleşen yumuşama orta­mının da etkisiyle, Türkiye bu kez Rum tarafının izlediği politika ve eylem­

lerine tepki göstermiş ve 1974 yılında adaya müdahale etmiştir. Bu müda­hale sonrası ABD Türkiye'ye tepki olarak 1978' e kadar süren silah ambar­gosu uygulamıştır. Türkiye sistem faktörünü çok fazla önemsemeyerek kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için bir anlamda ceza­landırılmıştır.

54

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekaiden Neoklasik Realist Ekole

N eorealizmden N eo klasik Realizme

Zaman geçtikçe Waltz'un bakış açısına çeşitli düzeylerde teorinin içinden veya başka teorilerin savunucuları tarafından birçok eleştiri geti­rilmiştir. "Bu eleştirilerin üzerinde en fazla uzlaştığı nokta, bu tür yaklaşı­mın esas olarak belirli bir andaki mevcut uluslararası sistemi temel aldığı

ve sorunsalını bu sistemin varoluşu üzerine kurarak, onun yeniden üretil­mesine katkıda bulunduğu, böylece değişimi açıklamakta da oldukça yeter­

siz kaldığıdır."9 Oysa Waltz bunun tersini düşünmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde de önceki dönemde yazdıklarının arkasında duran Waltz,

yeni uluslararası sistemde de siyasetin ekonomiye üstünlüğünün ve belir­leyiciliğinin sürdüğünü; devletin uluslararası politikaya ilişkin konumunda fazla bir değişiklik olmadığını; küreselleşme, karşılıklı bağımlılık, entegras­

yon gibi kavramsallaştırmalara rağmen uluslararası siyasal sistemde söz konusu olan kapasite dağılımı çerçevesinde ortaya çıkan güç dağılımının ve

sistem faktörünün hala önemini koruduğunu savunmaktadır.1°

Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından dünyanın daha istikrarsız

ve karamsar bir yapıya büründüğünü ifade eden Waltz, bu yeni dönemde klasik yaklaşırnlara getirilen eleştirilere cevaben 2000 yılında "Structural Re­alism after Cold War" adlı çalışmasını yayımlamıştır. Bu çalışmasında Waltz,

iletişim ve ulaşım araçlarında, bilim ve teknolojide -özellikle de savaş tek­

nolojisinde- yaşanan gelişmelerin ancak birimler düzeyinde gerçekleşrnekte

olduğunu ve devletlerin birbirleriyle olan etkileşimini etkilediğini belirt­mektedir. Yeni dönemde iki kutupluluk ortadan kalksa da sistemin bütü­nünde köklü bir değişim yaşanmadığını düşünen Waltz, tarihsel süreçte

devletlerin güvenlikleriyle ilgili belki de en köklü değişimlerden birini ya­ratan nükleer silahların geliştirilmesinin bile, uluslararası sisternin anarşik

yapısını değiştirmediğini vurgular. Ona göre uluslararası politikada halen devletlerin kendilerini koruma ilkesi (self-help) ön plandadır ve sistemdeki

Fanık Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, İstanbul, Der Ya­yınları, 2012, s. 141.

ıo Kenneth Waltz, "Globalization and Govemance", Political Science and Politics, Vo­lume 32, No 4, December 1999, s.693-700 ve Kenneth Waltz, "Stnıctural Realism Af­ter Cold W ar", International Security, Voluıne 25, No 1, Suınıner 2000, s. 5-41.

55

Uluslararası İl işleilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

güç dengesi de halen devletler tarafından belirlenmektedir.11 Diğer yandan Waltz, ekonomik unsurlar üzerinde de durmuş ve klasik gerçekçilikten bir farklılık olarak, güvenlikte askeri-stratejik boyutun yanına ekonomik boyu­tu da eklemiştir.

Realist ekolün özellikle son dönemlerdeki önemli isimlerinden biri de John Mearsheiıner'dir. Mearsheiıner, yeni dönemde devletlerin kendi güç­lerini artırmak ve diğer devletlerin güçlerini azaltmak yönünde bir güven­lik politikası izlemelerine vurgu yapmaktadır. Ayrıca Waltz'un devletin sü­rekli güvenlik ikilemi içerisinde bir savunma halinde olmak durumunda olduğu ve bu nedenle gücünü artırınaya çalıştığı ile ilgili görüşünü savun­ınacı olmakla eleştiren Mearsheiıner, The Tragedy of Great Power Politics adlı eserinde 11Savunmacı gerçekçilik" (defensive realizm) karşısında, //saldırgan gerçekçilik"in (offensive realizm) temel varsayımlarını ortaya koyınuştur.12

Ona göre, uluslararası sistemdeki anarşik yapının yarattığı güvenlik ikilemi içerisindeki büyük devletler güç ınaksiınizasyonuyla geleceğe ilişkin gü­venlik endişelerini karşılayaınaınakta, anarşi ortaınında güveniiiderin tam anlamıyla sağlamak için bölgesel hegeınon güç olmaya çalışmaktadır. An­cak hayatta kalmak için güç maksiınizasyonu yapan devletler kendileri dı­şında başka bir hegeınon gücün tehdidi altında olacaklarından, aslında gü­venliklerini tam anlamıyla sağlayaınazlar. Mearsheiıner, kendi bakış açısı­nın devletlerin dünya politikasındaki davranışlarını açıklamakta daha ba­şarılı olduğunu, Kenneth Waltz'un ise esasen devletlerin davranışlarını açıklama çabasında olmadığını, sadece sistemik yapının sonuçları üzerinde

11 Waltz, "Structural Realism After Cold W ar", s. 5-41. 12 Bkz.: John J. Mearshheimer, "The False Promise of International Institutions", Inter­

national Security, Volume ı9, No 3, Winter ı994/95, s. 5-49; John J. Mearshheimer, "Why W e Will Soon Miss The Cold W ar", The Atlantic Monthly, Volume 266, No 2, August ı990, s. 35-50; John Mearshheimer, "Realists as Idealists", Security Studies, Volume 20, No 3, 2011, s. 424-430; John J. Mearshheimer, "Back to the Future", Inter­national Security, Volume ı5, No t Summer ı990, s. 5-56; John J. Mearshheimer, "A Realist Reply", International Security, Volume 20, No ı, Summer ı995, s. 82-93; Glenn H. Snyder, "Mearsheimer's World-Offensive Realism and the Struggle for Se­curity: A Review Essay", International Security, Volume 27, No ı, Summer, 2002, s. ı49-ı73.

56

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekolden Neoklasik Realist Ekole

açıklama yaptığını ileri sürmektedir. Mearsheimer' a göre saldırgan realiz­min neorealizme en önemli katkısı, Waltz'tan farklı olarak devletlerin ras­

yonel aktörler (strategic calculators) oldukları varsayımından hareket ederek devletlerin dış politika davranışlarını açıklayabilen bir yapısal sistem anali­

zi sunmasıdır.13

"Waltz gibi savunmacı gerçekçiler, devletlerin birincil amacının güç kazanmak değil, varlıklarını korumak olduğunu öne sürmektedirler. Onla­

ra göre daha çok güç, daha az güvenliğe yani bir bakıma güvensizliğe ne­den olmaktadır. Savunmacı gerçekçiler uluslararası sistemin hükmehnek is­teyen devletleri değil, aksine statükoyu koruyan devletleri ödüllendirdiğini

vurgula;ı:naktadırlar. Yani her devlet, statükocu bir yaklaşımla sistemdeki konumunu sürdürebilir ve bu sürecin sonunda uluslararası sistemde ortaya çıkan güç dengesiyle güvenliğini sağlayabilir. Mearsheimer'in başını çektiği saldırgan gerçekçiler ise devletlerin sistemdeki güvenliklerini, elde edebile­cekleri kadar çok güçle (Burada güç maddi, özellikle de askeri kabiliyet ola­

rak tanımlanmaktadır.) sağlayabileceklerini ve bu nedenle revizyonist dev­

letlerin daha güvenli olduklarını varsaymaktadırlar."14

Realist literatürde bir yandan savunmacı-saldırgan realizm tartışması

sürerken diğer yandan neorealist bakışın özellikle Soğuk Savaş sonrası dö­nemde uluslararası olaylardaki dönüşümü ve devletlerin dış politikalarını

açıklamakta yaşadığı sıkıntılar, Morgenthau'nun klasik realizminin bir an­

lamda yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır. Waltz tipi neorealizmde sistemik faktörlere çok fazla önem atfedilmesi, devletlerin iç yapılanmaları ile iç ve dış politika arasındaki ayrımın pek fazla önemsenmemesini bera­

berinde getirmişti. Ancak 1990'lardan bu yana yaşanan gelişmeler bunun tersi yönde cereyan ehne eğiliminde olmuşlardır. Bu noktadadarealist ekol açısından çeşitli revizyonlara ihtiyaç duyulmuştur. Bugün "neoklasik rea-

13 Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, s. 167-169. 14 Atilla Sandıkh, Bilgehan Emeklier, "Güvenlik Yaklaşımlarında Değişim ve Dönü­

şüm", Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri,, Atilla San­dıklı (ed.), İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2012, s. 10.

57

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

lizm"15 olarak adlandırılan yaklaşım, hem Morgenthau'nun geliştirdiği lda­sik realizmin varsayımlarını temel almakta hem de Waltz tipi neorealizmin katkılarını önemsemektedir. Bu da bir bakıma her iki bakış açısının dengeli

bir biçimde bir araya getirilmesi şeklinde yorumlanabilir. Burada daha zi­yade, dış politika analizinde iç ve dış faktörlerin bir araya getirilerek yani

harmanlanarak oluşturulmuş bir denge söz konusudur. Neoklasik realist yaklaşım, Waltz tipi yapısal-sisternci realizm ile Morgenthau'nun klasik re­alizminin bir sentezini oluşturmaya çalışmaktadır. Bu sayede günümüz dünyasında yaşanan gelişmelerin daha iyi analiz edilebilmesi hedeflenmek­

tedir.

William Wohlforth, Tom Dyson, Fareed Zakaria, RandaU Schweller,

Thomas J. Christensen, Alastair J. H. Murray, Gideon Rose, Colin Dueck, Asle Toje gibi isimlerin16 çalışmalarıyla ve 1990'lar ile 2000'lerde yaşanan

gelişmelere paralel olarak şekillenen neoklasik realist ekol, nemealist yakla­şıma göre daha zengin bir çerçeve sunmaktadır. Zira neoklasik realist anla­yış devletlerin belirli kuralları olan uluslararası sistem içinde hareket ettik­

lerini ve politika izlediklerini kabul eder ancak, söz konusu politikanın arkiı. planında ne tür dinamikler olduğunu da dikkate alır; örneğin liderlerin

davranışlan ve algılamalar gibi. Ülkelerin iç dinamikleri yani siyasal ideo­loji, sosyal ve ekonomik yapılanma, ulusal karakter, siyasal kurumlar, ak­törler gibi iç faktörler aslında ülkelerin dış politikalarının şekillenmesinde etkili olabilmektedir. İç dinamikleri birbirine çok benzeyen iki ülkenin, aynı

uluslararası sistem içerisinde dış politikalannda farklı tercihler yapabilmek-

15 Neoklasik realizm ve dış politika analizi ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Gideon Rose, "Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy", World Politics, Volume 51, No 1, October 1998, s. 146.

16 Bkz.: Stephen G. Brooks, William C. Wohlforth, World Out of Balance: International Relations Theory and the Challenge of American Primacy, Princeton Univercity Press, 2008; Tom Dyson, Neodassical Realism and Defence Reform in Post-Cold W ar Europe, Palgrave Macmillan, 2010; Michael E. Brown et al., (eds.) The Perils of Anarchy: Contemporary Realism and International Security, Cambridge, MIT Press, 1995; William Curti Wohlforth, The Elusive Balance: Power and Perceptions during the Cold War, Ithaca, N.Y., Comell University Press, 1993; Fareed Zakaria, From Wealth to Power: The Unusual Origins of Arnericas World Role, Princeton, Princeton University Press, 1998.

58

Uluslararası İlişlcilerde Neorealist Elcolden Neoklasik Realist Eleale

tedirler. Veya bir ülke siyasal yapısı aynı kalınakla birlikte farklı zamanlar­da farklı dış politikalar uygulayabilmektedir. Günümüzde bu türden dav­ranışların açıklanmasında sadece uluslararası sistem faktörü yeterli ola­

ınamaktadır.

Sistemik dış faktöre ağırlık veren ve aktör düzeyini geri planda tutan Waltz tipi neorealizmin Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni uluslararası düzende -aktör ve konu çeşitliliğini de dikkate alırsak- eksik

kalması veya eskisi kadar açıklayıcı olamaması aslında anlaşılabilir bir du­rumdur. 1991 sonrası yaşanan gelişmeler ve dünya siyasetinin gidişatı Waltz'un da nemealist bakışında birtakım revizyonları gerekli kılmıştır. Bu aşamada realist ek ol içinde W altz öncesi dönemdeki perspektif olan Mor­

genthau realizmi devreye girmiş, Soğuk Savaş öncesi yapıyı ve dengeleri analiz edebilmek açısından açıklayıcılığı yüksek olan klasik realizm yeni

dönemde de yükselişe geçmeye başlamıştır. Waltz'un nemealist bakışı ile Morgenthau'nun klasik realist bakışının bir sentezi şeklindeki neoklasik re­alist bakış Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemi ve yaşanan gelişmeleri daha iyi açıklayabilmektedir. Bugün halen sadece sistemik faktöde izah

edilebilecek gelişmeler olabilmekle birlikte neoklasik realizmin sistem ve aktör faktörlerini birlikte ele alan yaklaşımının önemi ve açıklayıcılık düze­yi daha fazla artmıştır. Zira aktör düzeyinin belirleyiciliği:hde artış söz ko­

nusu olmuştur.

Bir yanda Soğuk Savaş dönemini daha iyi analiz edebilen Walt tipi

nemealist bakış açısı, diğer yanda ise Soğuk Savaş sonrasında açıklayıcılığı daha yüksek olan neoklasik realist bakış açısı. Her ikisine yönelik örnekler­den bahsetmek gerekirse, Soğuk Savaş sırasındaki ve sonrasındaki çeşitli olaylardan örnekler vererek bir karşılaştırma yapılabilir. Ve aslında Soğuk

Savaş sonrasında dünya siyasetinde yaşanan birçok olayı açıklamakta sade­

ce sistem faktörü yeterli gelrneyebilmektedir.

Örnek olarak Soğuk Savaş sonrası döneme ilişkin Türkiye üzerinden birkaç I(onuya değinilebilir. Türkiye'nin özellikle Ortadoğu politikasım ve Filistin-İsrail meselesine bakışını açıklamada Soğuk Savaş sırasında siste­

mik faktörler ve NATO üyeliği daha ön plandayken bugün daha ziyade hem dış hem iç faktörler etkili olmaktadır. Ancak iç faktörlerin öneminde

59

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

ciddi oranda artış söz konusundur. Dolayısıyla neoklasik realist yaklaşımın bu dönemi daha başarılı analiz edebildiğini söyleyebiliriz. Örneğin Türkiye ve İsrail arasında gerginliğe sebep olan Mavi Marmara .olayı Soğuk Savaş sırasında yaşanabilir miydi? Geçmişe dönük böyle bir analiz yapmanın çe­şitli sakıncaları saklı olmakla birlikte, verilen cevap büyük ihtimalle hayır olacaktır. Türkiye, özellikle Ortadoğu'da NATO siyasetinin ve ABD liderli­ğinde blok politikalarının dışında çok fazla hareket edemeyebilirdi. Son yıl­larda İsrail ile Türkiye arasında yaşanan gerginliği incelerken iç faktörler olarak Türkiye' deki iktidarın genel Ortadoğu politikasına, liderlerin turum­larına daha fazla referans verilmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin iç politika­sında yaşanan değişim belirleyici olmuştur. Ancak dış faktörlerin etkisi de tamamen dışlanamaz. ABD'de Bush'tan sonra Obama'nın iktidara gelmesi ile yaşanan dış politika değişikliği de etkili olmuştur. ABD' deki bu değişim ve Obama dönemine geçerken söz konusu olan politika elastikiyeti, Türki­ye'nin dış politika~ını da etkilemiştir Bush'un koşulsuz hegemonya strateji­si güttüğü dönemde Türkiye'nin İsrail'e karşı tavır alması pek mümkün olamayabilirdi. Obama'nın müttefikleriyle birlikte hareket edeceğinin sin­yallerini vermesi, Türkiye'nin elini biraz daha güçlendiren bir pozisyon ya­ratmıştır. Türkiye bir aktör olarak iç politikasındaki gelişmelere paralel şe­kilde İsrail ile olan ilişkilerinde tutum değişikliğine gitmiştir. Burada dış ve iç faktörlerin her ikisini de devreye sokarak yaptığımız analiz yine neokla­sik realist bakış açısına yakındır.

Yine Türk-Rus ilişkilerini aynı şekilde değerlendirebiliriz. İki kutuplu sistemde Türk-Rus ilişkileri ülkelerin içyapılarına bakılmaksızın sadece NATO-Varşova Paktı dengesi ve konjonktürü ile uluslararası siyasetteki ge­lişmelerle izah edilebilmekteydi, Soğuk Savaş sırasında doğrudan sistemi okumak yeterliydi. Ancak günümüzde durum farklılaşmış, ilişkilerin anali­zi açısından iç politikadaki gelişmeler ve liderlerin rolü artmıştır. Bugün her iki ülkenin de güvenlik ve çıkar algılamaları, ekonomik yapılanma ve gelişmeler ile enerji konusu analize daha fazla oranda konu olmaktadır. Bu da yine realist ekol açısından klasik Morgenthau realizmini gündeme ge­tirmektedir.

60

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekaiden Neoklasik Realist Ekole

Değerlendirme

Morgenthau sistem ile aktörü aynı anda inceler -ki bu da klasik güç dengesi sisteminin kavramsallığını oluşturur. Klasik realizmde hem siste­min yapısı hem de tek tek aktör devletlerin davranışları önemlidir. Buna

karşın Waltz, teorisini geliştirirken içinde bulunduğu iki kutupltj. sistem şartlarında sistemik faktörler daha ağırlıktaydı. Günümüzde realist ekalde bir anlamda Morgenthau realizminin ağırlık kazandığını gözlemlemekte­

yiz. Bunda bugün mevcut olan uluslararası sistem içerisinde sistemik fak­törlerin yanında birimler olarak tek tek devletlerin davranışlarının ve iç ya­pılanmalarındaki değişimierin yani aktörlerin de öneminin artmış olması

doğrudan etkilidir.

Ele aldığımız örneklerde gördüğümüz Soğuk Savaş sonrası dönem­deki dış politika konularını analiz ederken hem ulusal güç ve kapasiteyi temel alan iç faktörleri hem de uluslararası sistem ve güç dengesini esas alan dış faktörleri birlikte dengeli bir şekilde ele almak, konuları analiz ye­

teneğimizi artırmaktadır. Realist perspektif açısından da bu durumda Mor­genthau'nun klasik realizmi ile Waltz'un yapısalcı-sistemci yaklaşımını

kaynaştıran neoklasik realizmin açıklayıcılık düzeyi neorealizme göre daha

fazladır.

61

Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar

Kaynakça

Arıboğan, D. Ü., Kabileden Küreselleşmeye Uluslararası İlişkiler Düşüncesi, İs­tanbul, Sarmal Yayınevi, 1998, s. 170.

Brooks, S. G., W., William C., World Out of Balance: International Relations Theory and the Challe.ıı.ge of American Primacy, Princeton Univercity Press, 2008.

Brown, M.E. et al.: (eds.) The Perils of Anarchy: Contemporary Realism and In­ternational Security, Cambridge, MIT Press, 1995.

Dyson, T., Neoclassical Realism and Defence Reform in Post-Cold. War Europe, Palgrave Macmillan, 2010.

Mearshheimer, J. J., "A Realist Reply", International Security, Volume 20, No 1, Summer ı995, s. 82-93.

Mearshheimer, J. J., "Back to the Future", International Security, Volume 15, No 1, Summer 1990, s. 5-56.

Mearshheimer, J. J., "Realists as Idealists", Security Studies, Volume 20, No 3, 2011, s. 424-430.

Mearshheimer, J. J., "The False Fromise of International Institutions", Internatio­nal Security, Volume 19, No 3, Winter 1994/95, s. 5-49.

Mearshheimer, J. J., "Why We Will Soon Miss The Cold War", The Atlantic Monthly, Volume 266, No 2, August 1990, s. 35-50.

Rose, G., "Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy", World Politics, Volume 51, No ı, October 1998, s. 144-ı72.

Sandıklı, A., Emeklier, B., "Güvenlik Yaklaşımlarında Değişim ve Dönüşüm", Te­oriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri, Atilla Sandık­lı (ed.), İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2012, s. 3-68.

Snyder, G.H., "Mearsheimer's World-Offensive Realism and the Struggle for Secu­rity: A Review Essay", International Security, Volume 27, No ı, Summer, 2002, s. ı49-ı73.

Sönmezoğlu, F., Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbut Der Yayınları, 2005, s.555.

Sönmezoğlu, F., Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, İstanbul, Der Yayın­ları, 2012.

Waltz, K, "Globalization and Governance"1 Political Science and Politics, Volume 32, No 4, December ı999,. s. 693-700.

62

Uluslararası İlişkilerde Neorealist Ekaiden Neoklasik Realist Ekole

Waltz, K., "Realist Thought and Nemealist Theory", Charles W. Kegley (ed.), Cont­roversies in International Relations Theory, New York, St. Martin's Press, 1995, s. 67-83.

Waltz, K., "Structural Realisın After Cold W ar", International Security, Voluıne 25, No 1, Suınıner 2000, s. 5-41.

W altz, K., Theory of International Politics, Reading, Massachusetts, Addison­Wesley Publishing Company, 1979, s. 93, 104, lll.

Wohlforth, W. C., The Elusive Balance: Power and Perceptions during the Cold W ar, Ithaca, N.Y., Cornell University Press, 1993.

Yalvaç, F., "Uluslararası İlişkiler Kuraınında Yapısalcı Yaklaşımlar", Atila Eralp (ed.), Devlet, Sistem, Kimlik: Uluslararası ilişkilerde Temel Yaklaşımlar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 131-184.

Zakaria, F., From Wealth to Power: The Unusual Origins of Arnericas World Role, Princeton, Princeton University Press, 1998.

63


Recommended