+ All Categories
Home > Documents > Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9....

Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9....

Date post: 06-Sep-2020
Category:
Upload: others
View: 1 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
30
TC. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ SAKARYA 2 0 0 0
Transcript
Page 1: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

TC.SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

SAKARYA 2000

Page 2: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

200

İSLÂM KAYNAKLARINA GÖRE OĞUZLARIN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞLARI

Dr. Ergin AYAN*

a. İslâm Kaynaklarında Oğuzlar Hakkındaki Bilgiler

Oğuzların adına, onların ilk devirlerine ait tarihi bilgiler veren eski Arapça ve Farsça kaynaklarda çoğunlukla Tokuz ile Guz isimlerinin birleşik şekliyle tesâdüf edilmektedir. İbn Hurdâdbîh, El-Mesâlîk ve’l-memâlî/S’te Tokuz-Guz (İ2JR 0) ülkesinin Türklerin ülkelerinin en genişi olduğunu zikrediyor, ayrıca diğer Türk kabilelerini saydıktan başka, bunların Oğuzlara komşu olduklarını belirtmektedir. Ya‘kûbî, Kitâbu ’l-buldân2’’Aa. “Türkler çeşitli cinslere ve ülkelere ayrılır. Bunlardan bazıları Karluklar, Tokuz-Guzlar, Türgişler, Kimekler ve Oğuzlardır. Bunlardan her birinin ayrı ülkesi vardır ve birbirleriyle harb ederler.” diyerek, Tokuz-Guzlar la Oğuzları birbirinden ayırmaktadır. İbn Rusteh, El- ‘Alâkü’n-nefîse3 adlı eserinde şöyle demektedir: “Yedinci iklimin başlangıcı doğuda Yecüc ülkesinin kuzeyinden başlar. Burada Tokuz-Guzlann oturduğu bölge ve Türk ülkeleri yer alır ”. Yine

* Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi1 Ebû’l Kâsım Ubeydullah İbn Abdullah İbn Hurdâdbîh, El-Mesâlîk v e ’l- Memâlîk, neşr. De Goeje, Leyden 1967, s. 30.

Ahmed b. Ebî Ya’kûb, El-Buldân, Farsça tere. Muhammed Ibrâhîm Âyetî, Tahran 1347 hş., s. 71; Arapça neşr. De Gooje, Leyden 1892, s. 295; Karş. R. Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1985, s 187.

Amand Kyas, “Übersetzung Ausgewaehlter Kapitel aus dem Arabischen Geographen Ibn Rusta (Nach dem Originaltexte)”, Islamic Geography, vol. XXXII, ed. F. Sezgin, Frankfurt 1992, s. 49; Karş. R. Şeşen, ag.e., s. 42.

Page 3: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

201

İbnü’l Fakîh el-Hemedânî4, Türklerin ve Tokuz-Guz’ların ülkesinden söz ediyor. Z. V. Togan bir makalesinde5, İbnü’l Fakîh’in verdiği malûmatın bir kısmının kendisi tarafından toplanmış olabileceğini, fakat bilgilerin çoğunun Samânîlerin veziri olan coğrafyacı Ceyhânî’nin ve coğrafyacı İbn Hurdâdbîh’in eserlerinden alındığını belirtiyor. Verilen malûmatın tetkiki bunlardan bazılarının kendisinden bir-iki asır öncesine ait olduğunu göstermektedir. Buna göre, Toguz-Guz’lar bir rivâyete göre medenî, bir rivâyete göre de Türklerin Arabi; yani bedevidirler. Mes‘ûdî, Türk kavimlerini sayarken Guz, Kimak ve Tokuz- Guzlardan bahs etmektedir6. Anonim Hududu 7- 'alem ’m İngilizce tercümesinin izâhlar kısmında Tokuz-Guz’lar ve diğer Türk kavimleri hakkında geniş bir açıklama yapılmıştır. Istahrî, Mesdlikü ’l-memâlik8,de Tokuz-Guzlardan bahs etmiştir. Gerdîzî, Zeynü ’l-ahbdr9, da şöyle demektedir: “Oğuzlar öyle insanlardır ki, meliklerine Tokuz-Guz Hakan derler.”. Bir XI. yüzyıl müellifi olan Kaşgarlı Mahmûd10 ise, Oğuzlan Türklerin bir boyu olarak göstermekte ve Oğuz boyunun birçok küçük şubeleri bulunduğunu belirtmektedir. Ancak Dokuz-Oğuzlardan bahis yoktur. Kaşgarlı Mahmûd’a göre Türklerin hepsi 20 boydur. Bunlardan her birinin sayısız şubeleri vardır. Bu şubeler şunlardır: Beçenek, Kıfçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabahu, Tatar, Kırgız, Çiğil,

4 Kitâbu 'l-Buldân, ed. M. J. De Gooje Leiden 1885.5 Z. V. Togan, “İbn al-Faldh’in Türklere Ait Haberleri”, Belleten, XII, Ankara Ocak 1948, sayı 45, s. 12.6 Ebû’l Haşan ‘Alî b. Hüseyin Mes‘ûdî, Murûcu’z-zeheb, Farsça tere. Ebû’l Kâsım Payende, I, Tahran 1374 hş., s.129 vd.; Karş. R. Şeşen, ag.e., s. 43; Karş. Ebî’l Haşan ‘Ali b. Hüseyin b.‘Ali el-Mes‘ûdî, Kitâbu’l-Tenbîh ve ’l-İşrâf, Leyden 1967, s. 83.' Anonim, Hudûdu i - ‘alem, İng. tere. V. Minorsky, London 1937 (Ed by. F. Sezgin, Frankfurt 1993), s. 263-277.8 Ebû İshâk İbrahim b. Muhammed el-Farisî el-İstahrî, Kitâb-i Mesâlîkü'l- memâlîk, ed. M. J. De Gooje, E. J. Brill 1870 (Islamic Geography, vol. XXXIV, Frankfurt 1992), s. 10.9 Gerdîzî, Zeynü'l-ahbâr, neşr. ‘Abdülhayy Habîbî, Iran 1347, s. 266.*10 Kaşgarlı Mahmûd, Divân-ı Lügati ’t-Türk, tere. Besim Atalay, I, Ankara 1986, s. 28.

Page 4: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

202

Tohsı, Yağma, Uğrak, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut, Kıtay11 (Kıtay ülkesi Çin’dir), Tamgaç (ülkesi Maçin’dir12).

İslâm kaynaklarında adları geçen Toguz-Guzlar hakkındaki örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla beraber, bu ismin İslâm literatüründe ifâde ettiği anlamı tam olarak tesbit etmek çok güçtür. Gerçekten de yerli ve yabancı araştırmacılar bu konuda tam bir görüş birliğine henüz varmış değillerdir. J. Hamilton’a göre13; “İslâm müellifleri Vm. yüzyıl sonlarından itibaren Tokuz-Guz lâfzım Uygurlar tarafından kurulan devlet için kullanmışlardır ki, bu deyim 840’lara doğru Tienşan’dan batıya doğru Çin Türkistan’ına kadar yayılmıştır. Oğuzlara gelince, Balkaş’tan Hazar denizine kadar olan bölgeye gelmişler ve bölge Tokuz-Guz ülkesi olarak adlandırılmıştır. Doğal olarak Oğuz kabileleri, Tokuz-Guz konfederasyonunun üyesi olup, Tokuz-Guz (Uygur) Devleti en parlak dönemini yaşarken bir bölümü batıya doğru göç etmiştir.

Meselenin çıkış noktasında, 600 yılı dolaylarındaki Tokuz- Oğuz konfederasyonunun oluşum tarihinden evvel, Oğuzlar diye bir kavmin olup olmadığını araştırmak gerekir. Eski dönemlere ait kayıtlarda Vu-hu ismi ile karşılaşıyoruz ki, Tang-Şu’nun Uygurlara ait kısmının başında Yuan-ho ya da Wou-hou ibaresi yer almaktadır. Bu isim Suei (581-617) sülâlesi zamanında W ei-ho

11 Barthold Çinlilerin Kitan dedikleri Kıtay lan (yahut Hıtay) M oğol kavimlerinden biri olarak kabul ediyor. Bunların menşelerinin tetkiki Uzak Doğu tarihi sınırlan içine girdiğinden bizim mevzuumuzu aşar. Şunu belirtmekle yetinmeliyiz ki, bunlar Çin’i terkedip İslâm ülkelerine geldikten sonra bile, Çin kaynaklan tarafından bir Çin sülâlesi olarak telakki edilmişlerdir. Kaşgarlı Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında batıya doğru ilerleyerek Türklerin oturduğu yerleri işgal etmiş olmalarından dolayı bu yargıya vardığım kabul edebiliriz; Hıtaylann menşei hakkında bk. W. Barthold, “Kara-Hıtaylar”, İ.A, VI, s. 275.12 Kaşgarlı Mahmûd zamanında Kuzey-Çin anlamında Farsça Çin (Arapça Sin) ve Güney Çin anlamında da Maçin (Masin) şekli kullanılmıştır. Tamgaç kelim esi yalnız Millî Çin Sülâlesi olan Sim sülâlesi idaresindeki Maçin’i ifade etmek iç in kullanagelmişlerdir. V.V. Barthold Orta Asya Türk Tarihi Hakkında D ersler, yay. haz. K.Y. Kopraman-İ. Aka, Ankara 1975, s. 131.13 J. Hamilton, “Toquz-oguz et on-oygur”, Journal Asiatique, MDCCCCXLII Paris 1962, s. 25, 29, 30, 31, 50.

Page 5: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

203

olarak geçer. Yuan-ho adı Wei (To-pa) (386-558) zamanında Uygurların adım belirtmekte kullanılmıştır. Tıpkı Suei’ler zamanında Wei-ho adının Yuan-ho yerine kullanıldığı gibi. Gerçekte Tokuz-Oğuz (Dokuz kabîle), Doğu Türkistan’ın kuzeyi ve Yukarı Moğolistan’daki Tie-le (Töles) kabilelerinden VII. yüzyıl başlarında oluşmuştur. VIII. yüzyıl sonlarında ve IX. yüzyıl başlarında Uygurların yönetimindeki devlet genişlerken Dokuz- Oğuzların bir bölümü Batı sınırlarını aşarak, Aral14 gölü steplerine yerleşmiştir”. J. Hamilton’un bu mülâhâzasına karşılık, F. Köprülü bu görüşü kabul etmemekteydi. Çünkü, ona göre, VI. asırda büyük Tu-kyu İmparatorluğu’nu kuran bu kavim, Orhun kitabelerinde Dokuz Oğuz adıyla zikredilmiştir ki, bundan o sırada bunların dokuz boya ayrıldıkları anlaşılmaktadır. F. Köprülü, bazı Avrupa’lı alimlerin Oğuzların Oyratlar veya Uygurlar ile ilişkili olduklarını ileri sürmelerinin, filoloji açısından asla makbul olmayacağını belirtiyor. Bu cümleden olarak bazı tarihçilerin yanlış olarak Uygurlarla karıştırdıkları Huei-ho’lar gerçekte Çinlilerin Vu-hu dedikleri Oğuzlardır. Bunlar önceleri Tola-Selenga ırmakları kenarında yaşarlarken Tu-kyu hükümdârlarına tabi idiler. VII. asrın başlarında diğer Töles kabileleriyle birlikte isyân ve istiklâllerini ilân ettiler. Başkentleri önce Selenga sonra Tola nehri kenarlarında idi. 630’da Çin hâkimiyetini tanıyan bu kabileler, 745’te Tu-kyu hâkimiyetine son vermişlerdi15. Ancak, Hamilton burada dokuz kabilenin en güçlüsü olan Uygurların Dokuz-Oğuzlar adına bir devlet kurduklarını ve Şine-Usu yazıtlarında (760) Uygur kağanının dokuz kabilenin kagam olarak geçtiğini belirtiyor16. Diğer taraftan, F. Sümer, Dokuz-Oğuz ve Uygur isimleri hakkında çok çelişkili ifadeler kullanmıştır ki, bundan değerli araştırıcının bu konuda tam bir sonuca varamadığı anlaşılıyor. Oğuzlarla ilgili çeşitli eserlerinde bir taraftan Uygurlarla Dokuz-Oğuzları birbiriyle karıştırırken, diğer tarafta bunların ayrı teşekküller olduklarını ileri

14 îbn Havkal (Kitâb-i Suretü’l-arz, îng. Tere. William Ouseley, London 1800, s. 244) burayı Deryâ-yı Harezm ( ) olarak zikrediyor ve kıştan yazavlarının başlarına kadar buz tuttuğunu belirtiyor.1 ? Köprülüzâde M. F., Türkiyâ Tarihi, İstanbul 1923, s. 132.16 J. Hamilton, “Toquz-oguz et on-oygur”, s. 29.

Page 6: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

2 0 4

sürmektedir. “X. Yüzyılda Oğuzlar” adlı makalesinde İslâm müelliflerinin Uygurlara Tokuz-Guz ismini verdiklerini belirtirken, Oğuzlar adlı müstakil eserinde İslâm müelliflerinin Uygurları, Tokuz-Guz olarak zikretmelerinin sebebi üzerinde herkesi tatmin edecek bir izâh şekli bulmanın da güç olduğunu eklemektedir. Ancak, bu durumun İslâm müelliflerine göre böyle olduğunu, halbuki kitabelerde Uygur budunuyla Tokuz-Oğuzların birbirinden açıkça ayırd edildiğini de ayrıca açıklamaktadır. Yine bunlara ilâveten, On-Uygurlar ile Tokuz-Oğuzların bir arada yaşadıklarına da “Tokuz Oğuzlar” adlı diğer makalesinde işaret etmektedir17 Meşhur İlhanlı vezîr ve tarihçisi Reşidüddîn ise Orhon bölgesinde on ırmağın kenarında yaşayanlara On-Uygur, dokuz ırmağın kenarında yaşayanlara da Dokuz-Uygur denildiğini zikretmekte ve On-Uygurları meydana getiren boyların adlarını da saymaktadır. Eserin İranlı nâşirleri bütün bu bilgilerin ışığında, Fars ve Arap mehâzlarmda Tokuz-Guz adımn Uygurlara nisbet edildiğini belirtmişlerdir18. Mervezî ise, Oğuzların 12 kabileden meydana geldiklerini söyleyerek, bir kısmına Toguz-Guz, bir kısmına Uygur, bir kısmına da Üç-guz (Üç-ok) denildiğini belirtiyor19. Böylece Tokuz-Oğuzlarla Uygurları birbirinden ayırdığı gibi, bunların her ikisinin de Oğuzların kollarından olduğunu zikrediyor. Böylece Mervezî, Reşidüddîn gibi, Uygurları Oğuzlardan saymaktadır. Buna göre Uygurlar, Tokuz-Oğuzların akrabalarıdır. Bu yakınlık, İslâm coğrafyacılarının Uygurları Tokuz-Guz olarak kabul etmelerini bir dereceye kadar haklı göstermektedir. Kısacası İ. Kafesoğlu’nun da kabul ettiği gibi, Dokuz-Oğuz tabiri etnik b ir isimden ziyade, dokuz kabîlenin oluşturduğu siyasal bir birleşmeyi

17 F. Sümer, “X. Yüzyılda Oğuzlar*’, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, XVI, sayı 3-4, s. 132; Aynı müell. Oğuzlar (Türkmenler•) Tarihleri-Boy Teşkilâtı- Destartları, İstanbul 1980, s. 23, 21; Aynı müell. “Tokuz Oğuzlar”, İA, XII/I, s. 423;18 Reşidüddîn Fazlullah, Câm'iü’t-tevârîh, I, neşr. Muhammed Rûşen-Musafa Mûsevî, Tahran 1373,1, s. 139, III, haşiyeler s. 2040.

Şerefüzzamân Tâhir Mervezî, Tebâyi'ü'l-heyevân, İng tere. V. Minorsky, London 1942 (Islamic Geography, vol. 125, ed. F. Sezgin, Frankfurt 1993), s. 29; Karş. İbn Fazlan, Seyahatrıâme, haz. R. Şeşen, İstanbul 1995, s. 99 vd, n 168.

Page 7: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

205

ifade ediyor. Buna göre, On-Uygur diye anılan birlik, Dokuz- Oğuz’a, dokuz uruğdan kurulu Uygur boyunun ilâvesiyle kurulmuştu. Rasonyi de buna benzer bir görüş ileri sürmektedir20. Bathold’un nazariyesine göre, Çin kaynaklan, Moğolistan’da yaşayan Uygurların, bugünkü Çin Türkistan’ı; yani Kuça ve diğer şehirlerde bir devlet kurduklarını belirtiyorlar. XIII. Yüzyıl İslâm müellîleri, Uygurları aynı coğrafî sahada gösterirler. Buna rağmen, IX. ve X. Yüzyıla ait coğrafî eserler, Uygur yerine Toguz-Guz adını kullanırlar. Fakat bu isim (Toguz-Guz=Türk, Dokuz- Oğuzlar), Uygur adını ihtivâ etmez, bilâkis onların öncüllerini, hatta Orhun yazıtlanndaki düşmanlarım belirtir21. F. Laszlo ise, Doğu Türkistan’da yaşayan Dokuz Oğuzların Gök Türklerle aynı olduğunu isbat etmeye çalışarak, Barthold’un yukarıdaki nazariyesini reddetmektedir. Çünkü Dokuz Oğuzlar, Gök Türk devletinin sükûtundan sonra, Uygur Devleti’ne tabi oldukları için, Arap tarihçileri onlan Tokuz-Guz diye göstermişlerdir22.

Bu hususu izah için ortaya atılan bütün bu nazariyeler ışığında, İslâm kaynaklarında görülen iki ayrı Oğuz tabirinin birbirinden farklı olmadığı kanatindeyiz. Toguz-Guz adı, Arapça eserlerde belli bir zaman içinde kullanılmıştır. Bunun nedeni Arapların Çin Türkistam’nı tanıdıklan zaman orada Toguz- Guzların bulunmalarıdır. IX. Yüzyılın II. yansında Uygurlar ortaya çıkmışlarsa da buna dikkat edilmemiştir. X. Yüzyıla ait herhangi eserin verdiği coğrafî bilgi, mutlaka bu yüzyıla ait demek değildir. Sık sık bir müellîf, kendisinden önceki bilgileri kaynak zikretmeksizin nakletmektedir. Böylece kendi zamanı ile ilgili doğru bağlantıları yapmaktan da uzak olmaktadır.

Kaşgarlı Mahmûd ise, kendi müşâhadelerine dayandığı, diğer eserlere dayanmadığı için Toguz-Guz değil, Uygur şeklinde yazmıştır. Sonuç olarak, daha sonra ele alacağımız Sir Derya

20 İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1988, s. 124; L. Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, s. 103.21 W. W. Bartiold, “Erforschung der Geschichte der Türkvölker”, ZDMG, band 8, Leipzig 1929, heft 2, s. 130 vd.22 F. Laszlo, “Dokuz Oğuzlar ve Gök Türkler”, Türkçe tere. Haşan Eren, Belleten, XIV, Ocak 1950, sayı 53, s. 37-43.

Page 8: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

2 0 6

Oğuzlarının, aslında Orhun kenarında yaşayan Oğuzların batıya göçmüş bir kısmı olduğu ortaya çıkmaktadır23.

Arap tarihçilerinin Toguz-Guz dedikleri Dokuz-Oğuzlann adına son olarak Usruşane24,yi H. 205 ( =820-82l)’te istilâları vesilesiyle rastlıyoruz25. Daha sonra H. IV. (=X.) asır İslâm coğrafyacılarının batı sahasındaki bu kavme verdikleri sadece Guz adı, Türklerin bir boyu için kullanılmış ve bu ad daha sonraki Türkçe kaynaklarda Oğuz şeklinde geçmiştir.

b. Oğuz ve Türkmen Adlarının Manası

Bir çok eski isimler gibi Oğuz adının manası da tam olarak bilinmemektedir. İ. Kafesoğlu ve F. Sümer, bu adın manasını açıklarken Macar Türkologu Gy. Nemeth26’in nazariyesine atıfta bulunmaktadırlar. Bu nazariyeye göre, Oğuz = Ok (kabile, kavim) + uz (çoğul eki anlamında) = kabileler anlamım taşımaktadır. Bu müelliflere göre, bu izâh tarzı bütün itirazlara rağmen doğru ve mesele sadece dil açısından değilde, Türk tarihinin sosyal ve siyasî gelişmesi bütünü içinde ele alındığında bilhassa tutarlı bir görüştür. Nitekim Oğuz kelimesinin Çinceye kabileler şeklinde tercüm e edilmesi de bu görüşü destekler. Anlaşılıyor ki, Oğuz adı aslında

3 Bu konuda ayrıca bk Türükoğlu Gök-Alp, “Türük Bengü Taşlan Üzerine İncelemeler: IV. Bengü Taşlarda Geçen Budun Adlan 2”, Türk Kültürü, XVIII, Kasım-Aralık 1979, sayı 205-206, s. 37; O. Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, Ankara Tarihsiz, s. 418 vd, 456.24 Usruşane’yi Semerkand’ın 5 merhale kadar doğusunda gösteren Yackûbî, bu iki yer arasındaki sahaya kendi zamanında Afşin’in hâkim olduğunu da ekliyor. Müellif, 891’de öldüğüne göre, bu bize aşağıdaki bilgiyi teyid etmektedir. El- Buldârı, Arapça neşr. De Gooje, Leyden 1892, s. 293.25 Ebî Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhü ’l-ümem ve ’l-Mülûk, VIII, tahkik Muhammed Ebû’l Fazl İbrahim, Beyrut 1386, s. 580; Karş, KöprülüzâdeM. F., Türkiyâ Tarihi, aynı yer; F. Sümer, “Oğuzlar”, İA, IX, s. 380; Türk M i ili Kültürü, s. 143.***26 Nemeth ve Macar Türkolojisi hakkında bk. N. Poppe, a.g.e., s. 123 vd

Page 9: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

207

etnik bir isim olmayıp, doğrudan doğruya Türk kabileleri anlamım27ifade eden bir kelimeden ibarettir .

Ok kelimesi Batı Kök-Türklerin (veya Türkü, yani Çin kaynaklarında Tukyu=T’ü-chüehler) iki şubesi olan On-ok ve Üç- ok isimlerinde de aynı şekilde ok=kabîle manasını taşımaktadır28. Fakat diğer bir Türkolog W. Bang29, Oğuz’da ğ sesinin olması yüzünden bu nazariyeyi reddetmiştir30.

Bu izâhlara karşılık Câmîiı't-tevârîh nâşirleri haşiyelerinde31 ilginç bir iddia ve açıklamada bulunmaktadırlar. Buna göre; Türkçede -ğ- sessiz harfiyle başlayan kelime yoktur, -r- ve -1- sessiz harleriyle başlayan kelimeler de genellikle Türk lehçelerinde önüne bir sesli harf koyularak telâffuz edilir. Örneğin, Rıza=Irıza, Ramazan=Iramazan, lâkâp=ilâkâp, leğen=ileğen, lâzım=ilâzım gibi. Bu durumda Türkçe Oğuz adı, Arapça ve Farsça kaynaklarda Guz şeklinde yazıldığına göre, akla başka bir ihtimali getirmektedir. Bu ad, diğer kavimler tarafından Türklere verilmiş ve Türkler tarafından kendi dillerine O+ğuz şeklinde uyarlanmıştır. Yani büyük bir ihtimalle Türkçe bir ad değildir. Fakat ne yazık ki, elimize kadar ulaşan kaynaklarda bu adın manasını yeteri kadar açıklayacak bilgi yoktur. Daha sonraları Oğuzlar Türkmen adıyla adlandırılmışlardır ki; J. Denny’nin Grammaire de la langue turque

27 İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1988, s. 141; F. Sümer, Oğuzlar, s. 1; Bu ismin muhtelif açıklamaları yapılmıştır. Bunlardan biri de Oğuz adının Türkçede tosun anlamına geldiği şeklindedir ki, Fransız Türkologu L. Bazin (“Notes sur les mots „Oğuz” et „Türk””, Oriens, VI, Leiden 1953, sayı 2, s. 316) ve Ş. Sami (Kamûs-ı Türkî, İstanbul 1987, s. 210) bu görüştedirler.28 On-Ok adı. Batı Kök-Türldere atfen Orhun Kitâbeleri’nde geçer, bk H. N. Orkun, a.g.e., s. 28 (Kül-Tigjn yazıtı doğu tarafı).29 Türkolog hakkında bk. N. Poppe, Introduction to Altoac Liguistics, s. 114 vd.30 F. Sümer, Oğuzlar, s. 1.31 Reşidüddin Fazlullah, Câm ‘iü ’t-tevârîh, El, neşr. Muhammed Rûşen-Musafa Mûsevî, Tahran 1373, haşiyeler s. 1030 vdd.

Page 10: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

208

(Dialecte O sm anli/2 adlı eserinde bu konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır33.

Türkmen adının menşei hakkındaki kaynakların müellîlerinden biri de Cevâmi‘ü'l-hikâyât ve Levâmi'ü'l-rivâyât sahibi Avfı’dir. Avfî’ye göre Türkler haddinden fazla kalabalık bir millettir. Bir çok kabileleri vardır. Bunlardan bazıları abâdân yerlerden uzakta otuturken, bazıları da mamûr yerlere yakın sahralarda sâkindirler. Onların ulu kabilelerinden biri Guzînî dedikleri taifedir ki, bunlar iki kabiledir. Onların bazısına Guz ve bazısına Uygur derler. Bunlardan bir kısmı Harezm toprağında otururlar. İslâmiyete girdikten sonra çok eserler meydana getirdiler. Fakat sonradan yine kâfirler onların üzerlerine hücum ettiler ve bunun üzerine onlar da gelip, İslâm şehirlerine girdiler. Türkler adı o vakitten kaldı. İslâm şehirleri içerisine girince, onlara Turkoman (Türkmen) dediler34 . Türkmenler hakkında Deguigness te, D ’Herbelot’ya dayanarak buna benzer bir görüş ileri sürmektedir35

32 Paris MDCCCCXX3; Denny ve Fransız Türkolojisi hakkında bk. N. Poppe,a.g.e., s. 121 vd.33 Hududu 7 ‘Alem, aynı yer. J. Denny’nin yukarıdaki eserine atıfta bulunulduğu gibi, İ. Kafesoğlu da “Türkmen adı, manası ve mahiyeti” (Jean Denny Armağanı, Ankara 1958, s. 123) adlı makalesinde bu konuya değinmektedir.34 Nûreddîn Muhammcd b. Muhammed el-‘Avfî, Cevâmi ‘ü ’l-hikâyât ve Levâmi'ü’l-rivâyât, Ayasofya Nr. 3167, vr. 488a; Karş. R. Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1985, s. 90.35 Bk. Deguignes, Hunların, Türklerin, Moğolların ve Daha Sair Garbi Tatarların Târih-i Umûmîsi, Türkçe tere. Hüseyin Cahîd, IV, İstanbul 1924, s. 238. Selçuklular İran’ı, Suriye’yi ve Anadolu’yu istilâ ettikleri sırada, Kıpçak’tan neşet edip Kumanlar nâmıyla yâd edilen -ki Turkoman kelimesi teşkil edilmiştır- diğer Türkler bu sahralardan çıkarak iki kısma ayrıldılar. Bir kısmı halîfelerin imparatorluğuna ve bilhassa Ermenistan ile Horâsân vilâyeti hudutlarına kadar Mâverâünnehr’c yayıldılar. D’herbelot, bu Türkmenleri Oğuz Han’a bağlıyor. Horâsân civarlarına gelerek oranın kadınlarıyla evlendiklerini, bunlardan doğan çocukların dillerinde pederlerinin özelliklerinden eser kalmadığım, bundan dolayı Horasanlıların kendilerine Türkmen, yani Türke benzer namım verdiklerim yazıyor. Burada Koman ve Tur-koman arasında bir ilgi kurulmaya çalışılmıştır..

Page 11: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

209

Ancak, Türkmenler hakkında diğer bir görüş te şudur. Bunlar Ural-Altay şubesine mensupturlar. Bu şubeden özel sebeplerle ayrılmışlardır. Fakat, bunları şubenin her türlü millî ve linguistik özelliklerini korumuş bir kitle olarak kabul edebiliriz. Bu esas çoğunluk müverrihlerce tasdik olunmuştur. Yalnız Türkmen adı hakkında ihtilâf vardır. Filhakika bunun o kadar ehemmiyeti yoktur. Ancak malûmat kabilinden olmak üzere izâh edelim ki, bu kelime tam Türkçe değildir. Türkmen; Türk kelimesiyle -men kelimesinden mürekkep bir isimdir, -men kelimesi Hind-Avrupaî lisanlarına aittir. Doğrudan doğruya adam manasını ifade etmektedir. Aynı kelime gerek Zend, gerek Pehlevî ve gerekse muhtelif Hind lisanlarında da kullanılmaktadır. O halde bu kelimenin Cermenlerde -Man makamında olduğu muhakkaktır. Çünkü, Almancadaki -Man, İngilizcede -men telaffuz olunuyor ve Zendcede -menden ibarettir. Zaten, Farsça lisanı da bunun asıl manasını muhafaza etmektedir. Bu lisanda menin manası bendır. Adam kelimesi de bir benlikden başka bir şey değildir. Buna binaen Türkmenin başka bir manası yoktur36. Reşidüddîn Fazlullah ta Türkmen adının çok eski olmadığını, göçebe Türk kabileleri için kullanılmış bir şekil olduğunu belirtmektedir. Bu müellife göre, Türklerden her kabîlenin muayyen bir adı bulunmaktaydı. Oğuz kavimleri kendi vilâyetlerinden Mâverâünnehr ve İran bölgelerine geldiklerinde, bu vilâyetlerin halkıyla münasebetlere giriştiler. Ayrıca hava ve su dolayısıyla şekil değişikliğine uğradılar ve Taciklere benzediler. Tacikler de onlara Türkmen, yani Türk- mânend dediler. Bu sebepten dolayı bu ad, bütün Oğuz şubeleri için kullanıldı37. Ancak, bu tür rivâyetlerin eski bir efsane ile

36 Türkmen Aşiretleri, İstanbul 1324, s. 188, 189; Daha geniş bilgi için bk İ. Kafesoğlu’nun “Türkmen adı, manası ve mahiyeti”, s. 121. Yukarıda bahsedilen efsaneye göre; Büyük İskender Türk ülkelerine yöneldiği sırada Balasagun’da oturan Türk hükümdân doğuya çekilmiş, orada yalnız 22 kişi kalmış (bunlar Oğuz boylarım teşkil etmişler), az sonra bunlara iki kişi daha katılmış. İskender üzerlerinde Türk belgeleri bulunan bu 24 kişiye Farsça Türkmânend (Türke benzer) demiş ve Türkmen adı böylece doğmuştur; Karş. Câm ‘iü 't-tevârih, m, neşr. Muhammed Rûşen-Musafa Mûsevî, haşiyeler s. 2050.37 Câm ‘iü ’t-tevârîh, I, neşr. Muhammed Rûşen-Musafa Mûsevî, s. 55; Buna benzer bir rivâyet için ayrıca bk Ebülgazi Bahadır Han, (Şecere-i Terakime)

Page 12: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

210

karıştırılmış halk etimolojisinden ibaret olduğunu belirten İ. Kafesoğlu, ilmi değersizliği dolayısıyla kabul edilmediğini de eklemektedir. Ayrıca Deguignes’in ve diğer A vrupa’lı müsteşriklerin bir kısmının ileri sürdükleri fikirler de sadece b ir yakıştırmadan ileri gidememiştir.

Filhakika filolojinin bu konuyla ilgili çalışmaları çoktur. Bilhassa müsteşrikler bu ismi pek garip suretlerde te fs ir etmektedirler. Bütün bunlara mukabele edip garip durum lara düşmeden bu isim hakkmdaki rivâyetleri nakletmiş bulunuyoruz. Bundan ileri giden bir çalışmaya rastlamadık. Diğer Türkler kab île hayatı devrini tamamladıkları halde, bu Türk kitleleri k ab île hayatına devam ediyorlardı. Bu sebeple, konumuz olan ve S u ltan Sencer’le savaşan Türkmen Oğuzlarla, Selçuklu Devleti iç inde yaşamakta olan yerleşik Türkleri birbirinden ayırdetmek icab eder.

c. Horâsân ve Çevresindeki Türk-Oğuz VarlığıMenşei

Oğuz kabilelerinin Mâverâünnehr ve Horâsân38 bölgesine girişleri aslında İslâm’ın ortaya çıkışından önce başlar. O rta Asya’daki Türk illerinin İslâmiyetten önceki tarihî coğrafyası, ş e h ir hayatı, etnografyası ve kavimler münâsebeti tetkik edilirken, istifade edilecek temel kaynaklardan biri de şüphesiz Çinli seyyah

Türklerin Soy Kütüğü, haz. M. Ergin, Tercüman 1001 Temel Eser tarihsiz, s. 58 ; Aynı müell. (Şecere-i Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, haz. Zuhal Kargı Ö lm ez, Ankara 1996, s. 261.38 Horâsân coğrafî olarak Sicistân bölgesinin doğusu ile Hint ülkesi arasındadır. Goğusunda Gur ülkesi, batısında Oğuz ülkesi ve Cürcân, kuzeyinde Mâverâünnehr ve Türk ülkesi, güneyinde Fars, Cibâl bulunur. Deylem, Fars v e Rey ile sınırlıdır. Doğusunda ise Fars, Gazne ve Herât ile sınırlıdır. Ebû tshâk- İbrâhîm b. Muhammed el-Farîsî el-İstahrî, Kitâb-i Mesâlikü 'l-memâlîk, ed M. J. De Gooje, E.J. Brill 1870 (Islamic Geography, vol. XXXIV, Frankfurt 1992), s. 203; aynı eser, Almanca tere. A D. Mordtmann, Frankfurt 1995, s. 115; İbn Havkâl, Kitâb-i Sûretü 'l-arz, neşr. J. H. Kramers, s. 424.

Page 13: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

211

Hüen-Çang39’ın hatıralarıdır. Hüen-Çang, Orta Asya’yı gezip, burasının kültür hayatını mufassalen tavsif eden Marko Polo ve İbn Batûta ile birlikte üç büyük seyyahın birisidir. Bu Çinli rahip Düşenbe’ye geldiği zamanı anlatırken, ülkenin hükümdarının Hi- su (Oğuz) kabilesi Türklerinden olduğunu belirtmiştir. Buraya İslâmiyetten çok evvel gelip yerleşmiş olan Oğuzlar İslâm devrinde Huttelân Oğuzları tesmiye edilmişlerdir40.

Hazar Denizi’nin güneydoğusunda bulunan steplerin Türkler tarafından istilâ edilmesi muhtemelen VI. yüzyılda başlamıştı. Bu istilâ dolayısıyla bölge uzun zaman Türk hâkimiyeti altında kaldı. Aşağı Türkistân’da bu arada etnik kökenleri bir türlü aydınlatılamamış olan Soğdlar41 vardı. Uzak memleketlerde İslâmdan önceki Soğd muhacirleri hakkında yalnız Çin kaynaklarında değil, aşağıda da belirteceğimiz gibi İslâm kaynaklarında da da bilgi bulunur. Hüen Çang, bu kavmin yaşadığı Semerkand42 ve havalisinde askerlerin ekseriyetle Çi-kie43 kavminden olduklarını yazmıştır. Ayrıca bu ülkenin Türk, İran,

39 A. von Gabain, kitap tahlil ve teııkid yazısında (“Hüen-Tsang Terceme-i Hâlinin Uygurca Tercenıesi”, çev. R. R. Arat, TM, V, 1936, 333-340) “Onun seyahati talebesi Huei-Li tarafından kaleme alınıp, Yen-Tsung tarafından devam ettirildi. Terceme-i hâlin asıl nüshası 665’te yani Hüen-Tsang’m ölümünden 1 yıl sonra tamamlandı” demektedir.; Ayrıca Von Gabain ve Türkoloji alanındaki çalışmaları hakkında bk. N. Poppe, Introduction to Altaic Liguistics, Wiesbaden 1965, s. 116 vd.40 Nazmiye Togan, “Hüen-Çang'a Göre Peygamberin Çağında Ortaasya”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, IV, İstanbul 1964, sayı 1-2, s. 42 ve a 32; Karş.M. A Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, V, Ankara 1991, s. 406.41 R. N. Frye-A. Sayılı, “Selçuklulardan Evvel Ortaşark’ta Türkler”, Belleten, X, Ocak 1946, sayı 37, s. 110 vd; Karş. W. Barthold, “Sogd”, İA, X, s. 736; Ayrıca bk. aynı müell., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 135-137.42 Türkistan'ın en büyük şehirlerinden biridir. Soğd kıyısında bulunan bu şehir Buhara’mn yaklaşık 150 mil doğusundadır. Ya‘kûbî, Soğd ile aralarında en az 4 merhale bulunduğunu yazıyor. El-Buldân, Arapça neşr. De Gooje, Leyden 1892, s. 293; İbn Havkal (Kitâb-i Suretü ’l-arz, İng. Tere. William Ouseley, s. 252), Soğd’un başkentinin Semeıkand olduğunu belirterek, Soğd nehrinin güney kıyısında olduğunu eklemektedir. Kalesi ve banliyöleri ile beraber 4 kapısı vardır. Der-i Çin, Der-i Nevbahâr, Der-i Buhârâ, Dervâze-i Keş.43 Çi-kie’ler hakkında daha geniş bilgi için bk. Hududu I Alem, s. 297-300.

Page 14: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

212

Moğol vesaire dillerde konuşan kavimlerin yer aldığı bir bölge olduğunu44 belirterek, İranlılarm da buraya gelmiş olduklarını b ize doğrulamaktadır. İran’dan göç eden bu kavmin bölgeye yerleşmesiyle bir Tacik toplumu meydana gelmiştir. Bütün bunlara rağmen İslâm fetihleri sırasında Aşağı Türkistan tamamen T ürk askeri aristokrasisi ve siyâsî hâkimiyeti altında bulunmaktaydı. A na kaynaklardan Taberi’nin Tarihi’nde Soğd ve Semerkand hükümdârı olarak Ahşit (veya İhşid)45 Gurek (709-745)’in adı geçmektedir46. Rivâyete göre, Soğdlular, daha önceki hükümdârlan Tarhun47’u, Kuteybe’ye cizye vergisi vermeyi kabul ettiği için tahttan indirmişler ve yerine bu Türk hükümdârı geçirmişlerdi. Kuteybe, Gurek’le savaşmak zorunda kaldı. Gurek’in ordusunda Türkler, Fergana ve Şaş halkı bulunuyordu48. Diğer taraftan

44 N. Togan, a.g.e., s. 37; Mes’ûdî (Mürûcu’z-zeheb, I, s. 129, 257), Soğdlann Buhâra ile Semerkand arasında oturduklarım yazıyor; İbn Kesir de bunu tey id ediyor {a.g.e., IX, s. 143 vdd.45 Bunun Soğd’un büyük hükümdarına verilen bir unvan olduğu müellifi be lli olmayan Mücmelü’t-tevârih ve ’l-Kısâs (tash. Melîkü’ş-Şü‘arâ Bahâr, neşr. Muhammed Ramazânî, Tahran 1318 hş., s. 421)’tan anlaşılıyor. Ayrıca aym yerde Soğd’un küçük hükümdarlarına da Beg-Tegin denildiği ilâve edilmektedir.***46 Kuteybe b. Müslim’in Harezm ve Semerkand üzerine yaptığı sefer sırasında Gurek’in adı 93 ( =711-712) yılı olaylarında geçmektedir, Târihü ’l-ümem, V, s. 474; Karş. Narşâhî, Târîh-i Buhârâ, Farsça tere. Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed b. Nasr el-Kubâvî, Tahran 1363, s. 166. Burada Gurek adı Guzek biçimindedir.47 İbn Hurdâdbîh (a.g.e., s. 40 vd), Curcân hükümdarlarına Sûl, T ü rk hükümdânna Heylub Hakan, Cabgûye Hakan, Şabe Hakan, Manuş Hakan, F iruz Hakan gibi unvanlar verildiğim söylüyor. Küçük Türk hükümdarlarına d a Tarhan, Nizek, Kür-Tegin, Guzek, Suhrab ve Furek dendiğini ekliyor. Bundan anlaşılıyor ki, Tarhun veya Tarhan bir ad değil, Türk hükümdârlanna verilen unvandır.48 Târîh-i Buhârâ, aym yer; El-Kâmil (IV, s. 516)’de Gavzek şeklindedir, Ayr. bk İbn Kesir, a.g.e., IX, s. 144; Z. Kitapçı, “O ta Asya Mahalli T ü rk Hükümdar ve Aristokratlan Arasında İslâmiyet: İlk Müslüman Türk Hükümdarları (Emevîler Devri)”, Belleten, LI, Aralık 1987, s. 1179-1186; “Selçuklulardan Evvel Ortaşark’ta Türkler”, Belleten, s. 109; H. D. Yıldız^ İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1976, s. 18.

Page 15: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

213

Buhara49’da Tuğ-Şad (707-739) hüküm sürüyordu. Tuğ-Şad denen Buhara hükümdârına Arap kaynaklarında Buhara Hudâh50 deniliyordu ve Kuteybe ile çarpışmaları H. 91 ( =709-710) yılı olaylarında anlatılmıştır51. Arapların Buhara ve diğer kentlerdeki Türk meliklerini tabi hükümdâr olarak yerlerinde bırakmaları, onların halk tarafından desteklendiğini ve dolayısıyla buradaki Türk nüfusunun yoğun olduğunu gösterir. İbn Havkâl, Fergana’lı ve Türk hükümdârlarm Dârü’I Hilâfet’in en iyi kumandanları olduklarını söylüyor. Bunların arasında Semerkand’dan İhşid’i, Buhara Hudâh’ı ve Usruşana’dan Afşin’i sayıyor52. M iicmelü’t- tevârîh53,te de Usruşana hükümdârına Afşin denildiği kaydedilmekle beraber, İbnü’l Esîr, tarafından 119 ( =737) yılı olaylarında Usruşana’da Kara Buğra Han (?-?) hükümdâr olarak gösterilmektedir. Müellif, Tohâristan Hakan’ı ile Araplar arasında yapılan savaşta, Hara Buğra Han Ebû Hânâcîze olarak zikrettiği bu hükümdârm, Hakan’a yardım ettiğini bildirmektedir54.

Hazreti Ömer zamanında [13-23 ( =634-644)], Azerbaycan’da Araplarla Türklerin doğrudan doğruya teması sonucunda55 Müslümânlar Derbend56’e kadar ilerlemişlerdi57.

49 Ya’kûbî kendi zamanında bura ahalisinin Arap ve ‘Acemlerden (Arap olmayan Müslümânlar) müteşekkil olduğunu belirtir. Buhara’dan Soğd’a 7 merhaledir. El- Buldân, Arapça neşr. De Gooje, Leyden 1892, s. 293; Zerefşan ırmağının aşağı havzasındaki büyük vahada yer alır. Bugün Özbekistan sınırlan içerisinde bulunmaktadır. İlk İslâm fetihleri sırasında şehrin hükümdârına Buhar-hudât demliyordu. R, Şeşen, “Buhara”, DİA, VI, s. 363.0 Bk. İbn Havkâl, Kitâb-i Sûretü İ-arz, s. 469.

51 Narşâhî, Târih-i Buhârâ, s. 164. Burada Hicri 90 yılı verilmektedir, El-Kâmil,IV, Türkçe tere., s. 496; IV, Arapça neşr. Beyrut 1399 (1979), s. 542, Kuteybe b. Müslim Buhara üzerine yürüken Verdân Hudâh burada melik olarak bulunuyordu; El-Buldân, Arapça neşr. De Gooje, Leyden 1892, s. 293.52 Kitâb-i Sûretü 'l-arz, s. 469.53 Mücmelü ’t-tevârih, s. 421.54 El-Kâmil, V, s. 170; Karş. Z. Kitapçı, a.g.e., s. 1187.55 Daha geniş bilgi için bk. Michael Kimosko, “Araplar ve Hazarlar”, Türkiyat Mecmuası, III, 1935, s. 133-155.56 Bu mevki Orhon Abide’lerinde, Çin ve Arap kaynaklarında zikredilen bugün de mevcut Demirkapı (Derbend)’dır. Bk. H. N. Orkrnı, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1986 (2. Basım), s. 22 (Kül-Tigin yazıtı: Geride İnci Irmağını geçerek

Page 16: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

214

Arapların doğuya doğru daha sonraki fetihleri sırasında Bâdgîs ve civarına Tirek Tarhan (veya Nizek, 644-709)’ın hâkim olduğunu va Araplara karşı mücâdele ettiğini müşahade ediyoruz58. B âdgîs merkez olmak üzere Merv ve Herât arasında kalan bölge, Tohâristan59 da dahil olmak üzere onun nüfuz alanında bulunmaktaydı. Ya‘kûbî, Halîfe Velîd b. Abdülmelîk zamanında (705-715) Kuteybe b. Müslim’in, Nizek Tarhan’la önce su lh yaptığını sonra onu öldürerek Horâsân’ı fethettiğini yazmaktadır60 Taberî ve İbnü’l Esîr tarafından Nizek Tarhan’ın adı 51 ( = 671) yılı olaylarında zikredilmiştir. Horâsân valisi Rabî’ b. Z iyâd, Kûhistân61’ı fethetmiş ve buradaki Türklerden bir kısm ını

Demir Kapı 'ya kadar sefer ettim.)-, Hüen-Çang’a göre, burası Kök-Türklerin İran (yahut Bakhtria) hududunu aşmamaları için mania olarak yapılmıştır. N. Togan,a.g.e., s. 40; Karş. Mes’ûdî (Miirûcu’z-zeheb, \, 173 vd.) dağlar ile H azar denizinin arasında Anûşîrvân tarafından Bâbü’l Elvâb adında bir şeh ir yaptırdığını belirtmektedir. Burası Hazar Denizi’nin Batı sahilinde bir şehir olup, bilhassa emsali bulunmayan uzun surları ile meşhurdur. Bu surlar, deniz ile dağlar arasındaki 2-3 km. yolu kapatarak Türkler ve diğer göçebe kavimlerin istilâsına karşı koymak için yapılmıştır. Bu bölgedeki nehirlerin bazıları Konstantiniyye halicine bağlanan Mâytos [Karadeniz] ’a dökülür. Trabzon da bu denizin kenarındadır. Uzak diyarlardan bir çok Müslüman kavimleri, Rumlar ve Ermeniler ticaret yapmak için buraya gelirler; Aynca bk. W. Barthold, “Derbend”,İ4 , III, s. 532.57 Kaynakta Arapların Yecüc ve Mecüclere karşı zafer kazandıklarından bahisle, Derbend’den sonra Belencer’e kadar ilerledikleri kaydedilmektedir. B k.Mücmelü ’t-tevârîh, s. 277.58 Narşâhî, Târîh-i Buhârâ, s. 164.59 İstahrî zamanında Tohâristan'ın merkezi Tâlekân olarak görülüyor, Kitâb-i Mesâlîkü’l-memâlîk, Almanca tere. A D. Mordtmann, s. 121; Karş. A hsenü’t- tekâsîm, İng. tere. s. 267; El-Belâzurî (Fiitûhu 'l-Büldân, Çev. M. Fayda, A nkara 1987, s. 592)’ye göre Buranın merkezi Belh şehri idi; Barthold (“Tohâristan” , ÎA , XII/I, s. 399), bu bölgenin Yukan ve Aşağı Toharistan olarak ikiye aynldığını v e Amû-Deryâ’nin yukan mecrasında bulunduğunu tesbit etmiştir. Herhalde yukarıda farklı merkezlerin verilmesi de bu hususla ilgilidir60 Kitâbu ’l-buldân, s. 76, Narşâhî, Târîh-i Buhârâ, s. 164.61 Kûhistân, Horâsân bölgesine dahildir ve bir çöl ile Fars’dan ayrılır. B urada Kûhistân isminde bir şehir olmayıp, halkı Şii olan merkezine Kâyîn ism i verilmektedir. Mesâlikü 'l-memâlik, Almanca tere. A. D. Mordtmann, s. 119. Mukaddesi (Ahsenü ’t-tekâsîm, İng tere. s. 265), Kâyîn’in dışında Tûn, Cunâbâd.

Page 17: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

215

öldürmüştü. Kaynağın ifadesine göre burada onlardan sadece Badgîs Melîki Nizek Tarhan adında birisi kalmıştı ki, bunu da Kuteybe b. Müslîm buradaki valiliği sırasında 91 (=709-710) yılında öldürtmüştür62. Kuteybe, daha sonra Semerkand üzerine yürümüş ve buranın hükümdârı Gtırek İhşid ile sulh yapmıştır63.

Toharistan’da ise Kartuklardan bir Yabgu (?-?) ve Sîstân’da Eftalitler ve Kalaçlar bulunuyordu64. M ürûcıı’z-zeheb^5 de Haccâc’m, Sistân ve Ruhâc bölgesine ‘Abdurrahman b. Eş‘as’ı tayin ettiği zamanda, bu bölgede Türk, Halac ve Oğuz kavimlerinin oturduğu belirtiliyor. Bugünkü Ceyhun nehrinin güneyinde yer alan ve başlıca yerleşme merkezleri Belh66 ile Kunduz67 şehri olan Toharistan bölgesinde bulunan Türk boylarının ne zaman ve nereden geldikleri konusu mevcut kaynaklarca açıklanamamaktadır. Sadece Eftalitlerin bakiyeleri ile birarada yaşadıklarım gösteren izler vardır68. Çin kaynaklarında Toharistan’da Göktürk hâkimiyeti dönemine ait haberler pek azdır.

Tabes el-Unnâb, el-Rakka, Kûr ve Tabes el-Temr gibi diğer şehirlerden de bahsediyor.62 Târihü ’l-ümem, V, s.285 ve 454; El-Kâmil, IV, çev. A. Ağırakça, s. 491; V, çev. Beşir Eryarsoy, s. 492-495; IV, Arapça neşr. Beyrut 1399 (1979), s. 552; Karş. İbn Kesir, El-Bidaye ve ’n-Nihaye, IX, çev. M. Keskin, İstanbul 1995, s. 138 vd; Daha geniş bir tetkik için bk. Z. Kitapçı, a.g.e., saya 201, s. 1143-1151; Karş. H. D. Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, s. 16.63 Kitâbu ’l-buldân, s. 77; Narşâhî, Târîh-i Buhârâ, s. 166.64 Helmut Hoffinann, “Die Qarluq in der tibetischen Literatür”, Oriens, El, Leiden 1950, s. 201; Hududu 7 ‘Alem, s. 287 vd.65 Mürûcu’z-zeheb, E, s. 134.66 Horâsân bölgesinin önemli şehirlerinden birisidir. Ya‘kûbî, Belh’in Cuzcân’ın doğusunda 4 merhale uzaklıkta olduğunu zikretmektedir. El-Buldân, Arapça neşr. De Gooje, s. 287; İstahrî (Kitâb-i Mesâlîkü 'l-memâlik, Almanca tere. A D. Mordtmann,), Belh’in Kerem dağından 4 ferseng mesafede bulunduğunu, büyüklüğünün yarım ferseng genişlik ve uzunlukta olduğunu, bir çok kapılan bulunan şehrin surlarının kerpiçten yapıldığım belirtiyor; Belh şehri için aynca bk. Sema‘nî, Kitâbu ’l-ensâb, I, s. 388; Tahsin Yazıcı, “Belh”, DİA, V, s. 410.67 Belh’den 4 merhale uzaklıktadır. Mukaddesi, Ahsenü ’t-tekâsîm, İng. tere. s. 304. Le Strange, The Lcmds o f the Eastern Caliphate, Cambridge 1930,s. 428.68 H. Salman, “Toharistan Türk Yabguluğu”, Türk Dünyası Araştırmaları Prof. Dr. Bahaeddîn Ögel ’e ARMAĞAN, 65, İstanbul Nisan 90, s. 134.

Page 18: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

216

Meselâ bu yabguluktan çok az bilgi veren Hüen-Çang, Türk olan Toharistan hükümdârlarının Demir Kapı’nm güneyinde 27 krallığa hükmettiğini ve kendisine Şad denildiğini belirtiyor. N. Togan, makalenin sonuna Eftalitlerin menşei meselesine dair çok değerli bir haşiye eklemiştir. Eftalit yahut Ak-Hunlar devletinin başında Karlukların bulunduğunu Z. V. Togan, çeşitli vesilelerle isbat etmişti. İslâm kaynakları da VIII-X. yüzyıllar arasında Fergana- Tohâristân-Sîstân arasını Karlukların işgal ve idare ettiklerini kaydetmektedirler. El-Bidaye ve El-KâmiV&e Sicistân’ın Kuteybe devrinde Rutbil adındaki büyük Türk hakanının hâkimiyetinde olduğu yazılıdır69.

Horâsân ve Mâverâünnehr bölgelerinde ise, Sasanî İmparatorluğu ’nun yıkılması ve Batı Kök-Türk devletinin zayıflaması üzerine mahalli hanedanlar istiklâllerini ilân etmeye başlamışlardı. Arap fetihlerinin ilerlemesi açısından Horâsân’ın en tehlikeli hudut bölgesi Mâverâünnehr idi. Yukarıda adlarından bahsettiğimiz Tokuz-Quzların batıya doğru göçlerinden ve onlarla ilgili olan sonraki devirlerde cereyan eden hadiselerden, konumuz Sencer’e isyan eden Oğuzlarla sınırlı olduğu için burada tafsilâtıyla bahsetmeyeceğiz. Ancak, İslâm ordularının, Horâsân ve Mâverâünnehr’in işgalinde en büyük mukavemeti bu yöredeki yerli Türklerden gördükleri de bir gerçektir. Filhakika Aşağı Türkistan’daki Türk boylarının veya burada yaşayan diğer etnik unsurların nüfus yoğunluğu, ayrı bir çalışmaya konu teşkil edecek kadar geniştir. Bununla birlikte, Horâsân ve çevresindeki bölgelerde yaşayan Türk unsurlarının varlığını tarihi seyir içerisinde özet bir şekilde ve kaynaklarını da belirterek ele almayı gerekli görmekteyiz.

69 Hüen-Çang, a.g.e, s 44; El-Bidaye, IX, s. 142; El-Kâmil, IV, s. 511; V. Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, s. 42; Eftalit (yahut Akhunlar) hakkında daha bk. R_ N. Fıye-A. Sayılı, “Selçuklulardan Evvel Ortaşark’ta Türkler”, s. 125-130; H. D. Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, s. 17; Mes’ûdî (Mürûcu’z-zeheb, II, s. 134 vd.), Merâtîb-i Mülûk-u Hind ve Mülûk-u Cihân adlı kitaplarda Sîstân’a yakın olan Hind bölgelerindeki hükümdârlara Rutbil unvanı verildiğini belirtiyor.

Page 19: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

217

Milâdî VIII. yüzyılda Süleymân b. Abdülmelîk [96-99 ( =715-717)]’in halîfeliği zamanında, Irak’a sonra da Horâsân’a vâli tâyin edilen Yezîd b. Mühelleb70, 98 ( =716-717) yılında Curcân üzerine yürürken, Sûl et-Türkî71 yolunu kesmişti. Buradaki Türk kağanı Sûl’un Dîhîstân hâkimi olduğu kaynakların müteakiben verdikleri bilgilerden anlaşılıyor72. İbnü’l Esîr73, Curcân’ın o sıralarda bir şehir değil; dağlar, uçurumlar ve geçitlerle çevrili bir bölge olduğunu ve her hangi birinin geçitleri tutarak, yabancıların o bölgeye girmelerini önlediğini belirtiyor. Bu yüzden Yezîd b. Mühelleb önce Kûhistân’ı74 muhasara etmiştir. Kaynak, buranın

70 Biyografik olarak bk De Slane, İbn Khallikan ’s Biographical Dictionary, II, Beyrut 1970, s. 515; Dihîstân ve Curcân’m fethi hakkında bk Ebû'l Kâsım Hamza b. Yusuf b. Îbrâhîm es-Sehmî, Târih-u Curcân, Beyrut 1987, s. 49; Kitâbu 'l-ensâb, II, s. 40.71 J. Marquait, Eranşahr, Berlin 1901. s. 73. Arapça Sul isminin Türkçe aslı hakkında araştırıcılar çeşitli tahminlerde bulunmuşlardır. Bu tahminler sonucunda Sul isminin Türkçe karşılığının Çor veya Çöl olabileceğine dikkat çekilmiş ise de bunlar bir tahminden ileri gidememiştir. Bu konunun tartışması için bk E. Esin, “Hicret’in Onbeşinci Asrı Münasebeti ile İlk Müslüman Olan Oğuzlardan “Sûl” (Çöl) Tigin’e Dâir Bir Not”, Türk Kültürü, XVIII, Kasım- Aralık 1979, sayı 205-206, s. 44.2 Târîhü’l-ümem, V, s. 532-535; El-Belâzurî, Fütûhu'l-Büldân, s. 482 vd.; İbn

Hurdâdbîh (el-Mesâlîk ve ’l-memâlîk, s. 40), Sûl unvanının Curcân hükümdârına verildiğini söyleyerek yukarıdaki bilgiyi teyid etmektedir, İbn Kesîr, mezkûr yılda Yezîd b. Mühelleb’in Curcân seferini ayrıntılı bir şekilde anlatmakta yalnız Sûl’un adını vermemektedir (a.g.e., IX, s. 284 vd); Karş. Z. Kitapçı, Türkistanda İslâmiyetve Türkler, s. 176; Aynı müellif, “Orta Asya Mahalli Türk Hükümdar ve Aristokratlan Arasında İslâmiyet: İlk Müslüman Türk Hükümdarları (Emevîler Devri)”, s. 1168.73 İbnü’l Esîr, El-Kâmil Fi ’t-Tarih Tercümesi, V, çev. Yunus Apaydın, İstanbul1986, s. 32, 34 vd; Arapça neşr. V, Beyrut 1399 (1979), s. 32 vd.. Müellife göre; Yezîd, Curcân üzerine yürürken Sûl et-Türkî, Kûhistân ve buraya 5 fersah (fersah: 5.6 km.) uzaklıkta olan Buheyre adasına çekilmiştir. Bu bölgeler Curcân’m Harezm bölgesine yakın idiler. Hudûdu’l-'alem'e göre, Deryâ-i Hazârân’da iki ada vardır. Siyâh Kûh (Mangışlak) ve Dihîstân’a bağlı diğer bir ada (s. 60). Sûl Tigin’in çekildiği ada herhalde bu İkincisi olmalıdır.74 Aslında asıi Kûhistân Harezm’e oldukça uzak olup, Curcân’m güneydoğusunda bulunmaktadır. Buradaki Kûhistân muhtemelen özel içim olmayıp, dağlık bölge anlamına gelmektedir. Zira, genellikle müellifler bu ismi dağlık bölgeler için kullanmışlardır. Mesela Sema‘nî {Kitâbu i-ensâb, IV, s.

Page 20: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

218

ahalisinin Türk olduğunu da ekliyor. Tarih araştırıcısı E. Esin’in kabul ettiği gibi , Hazar Denizi’nin doğusundaki Sul Türkleri, M. IV. asırdan beri ileride Oğuzların yaşayacaktan illerde oturdukları için, muhtemelen Oğuz Türklerinden idiler. Buna kanıt olarak ta bizim yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, X. asır İslâm müelliflerinin Hazar Denizi’nin doğusunda Guzlann yaşadığım kaydetmeleri gösterilmektedir. Eğer bu doğru ise, Türkmenlerin ataları olan bu Sul Oğuzlarının Milâd sıralarında yakın-doğuya akın eden Hun ve Sabir Türkleri arasında bulundukları sanılmaktadır.

Zaten Kalaçlarm göçü yukarıda adı geçen bölgelerin, daha önce Türkler tarafından ele geçirildiğine dair bir örnektir. F. Köprülü, İslâm ordularının VII. yüzyılda İran içlerine ve Hindistan’a doğru ilerlemelerinden itibaren Kalaç Türkleri ile karşılaştıklarını güvenilir kaynaklara dayanarak ileri sürmektedir76. Oğuzların önemli bir hareketi, Karlukların daha önce Türgişlerin sahalarına hâkim olmalarıyla başlamıştı. Çin kaynağı T’ang-shu'y a göre, Ta-li devrinden (766-779) sonra, Karluklar gittikçe kuvvetlendiler, ikametgâhlarını Çu vadisine naklettiler. Türgişlerin iki kabîle grubu olan Tu-lu ve Ni-şe-piler ise zayıfladılar ve Karlukların hizmetine girdiler. Tayinli kağan Hou-che-lu’nun diğer kabileleri de Uygurlara bağlandılar77.

564), Kûhistân’ı Herât ile Nîşâbûr arasındaki Horâsân’ın bölgelerinden biri olarak tavsif etmektedir ki, gerçekte burası onun tarif ettiği yerin çok daha

İslâm İle Karşılaşan İlk Türkler”, İTE Dergisi, VII, İstanbul 1979, sayı 3-4, s. 41.76 M. Fuad Köprülü, “Halaç”, İA, Vfl, s. 111 vd.; Reşidüddîn’in Oğuznâmesinde Kalaçlarm Oğuz Han zamanında Fars ülkesinde bırakılmış olduklarına da ir rivâyet destânî mahiyette olmakla beraber, şüphesiz tarihi bir esasa dayanmaktadır. Bk. Z. V. Togan, Oğuz Destanı, Reşideddin'in Oğuznâmesi, Tercüme ve Tahlili, İstanbul 1982, s. 45; Karş. aynı müell. Umumî Türk Tarihine Giriş, s. 17777 E. Chavannes, Documents sur les Tou-kiue (Turcs) occidentaux, Paris [1941], s. 85; Karş. Hududu’l ‘Alem, izâhlar s. 311; Karluklar 75 T Talaş savaşından sonra, Gök-Türk devletinin batı kısmına dahil olan Yedi-Su havzasında o turan Türgişlerin ülkesine hücum ile, bunların merkezleri olan Balasagun (Suyab) v e Talaş (Taraz)’ı ellerine geçirmişler ve 766 yılım müteakip hâkimiyetlerini

güneyine düşmektedir.Emel Esin, “<<ŞÛLλler:

Page 21: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

219

Ayrıca, Horâsân ve havalisinde Emevîler zamanında mevcudiyetini gördüğümüz Oğuzlar, daha sonra Abbâsîler devrinde de rahat durmayarak, bir takım hâdiselere katılmışlardır. Üstâd Sîs H. 150 ( =767)’de Herât, Bâdgîs, ve Sicistân havalisindeki Oğuzlardan meydana getirdiği 300.000 savaşçıyla Horâsân’ın büyük bir kısmını ele geçirdi. Halîfe El-Mansûr [136- 158 ( =754-775)] tarafından onlara karşı gönderilen Hâzîm b. Huzeyme bir sene sonra bunları ağır bir mağlubiyete uğratarak cemaatlerini perişan ve çocuklarını esir etti. Yukarıdaki rivâyeti nakleden İbnü’l Esîr78,e nazaran, bu adam nübüvvet iddiasında bulunuyordu. Ayrıca rivâyete göre Sîs, Halîfe M e’mûn’un annesi olan Mürâcîl’in babası yani dedesidir.

İşte yukarıdan beri verdiğimiz bu önemli bilgiler, Sultan Sencer’e isyan eden Belh Oğuzlarının menşei ve oturdukları sahaların etnik vaziyeti bakımından bize önemli ipuçları vermektedir. İbnü’l Esîr, 548 ( =1153) yılı olaylarını anlatırken diyor ki: “Horâsân tarihçileri onlar hakkında çok açık bilgiler verirler. Oğuz kavmi Mâverâünnehr’e çok uzak Türk ülkelerinden (Dokuz Oğuz ülkesinden) El-Mehdî [158-169 (=775-785)] zamanında gelmişler ve Müslümân olmuşlardır. El-Mukanna isyan edip, halîfenin askerleri üzerine yürüdüğü zaman, Oğuzlar ona yardım etmeyip onu teslim ettiler. Onlar bunu, içinde bulundukları her devlette yapmayı adet edinmişlerdi. Aynı şeyi Kara-Hanlılara da yapmışlardı, fakat Karluk Türkleri onları yurtlarından söküp attılar.” '9. Bu bilgiyle birlikte daha çok Belh Oğuzlarına gönderme

Kaşgar havalisine doğru genişletmişlerdir. R. A., “Karluklar’, İA, VI, s. 351; İlk İslâm devrinde burası Türgiş kağanının payitahtı idi. Z. V. Togan, “Balasagun“, İA, H, s. 270.18 El-Kâmil, V, çev. Yunus Apaydın, s. 477-478; Arapça neşr. V, Beyrut 1399 (1979), s. 591 vd.; Karş. Türkiyâ Tarihi, s. 136.19 El-Kâmil, XI, çev. A Özaydın, İstanbul 1987, s. 155 vd.; 161 ( =777-778)yılında vuku bulan Mukanna isyanı hakkında ayrıca bk. İbn Khallikan'sBiographical Dictionary, II, 206; Mîrhond, Ravzâtu's-safû, IV, neşr. AbbasZeryâb, Tahran 1357, s. 445 vd.; Mevlânâ, Minhâceddîn Ebû Ömer-i OsnıânCüzcânî, Tabakât-ı Nasırı : A General History o f the Muhammadan Dynesties o fAsia, Including Hindustan; from A.H. 194 (810 A.D.) to A.H. 658 (1260 A.D.),

Page 22: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

220

yapılabilir. Batı Kök-Türklerinin yıkılması bir çok ufak göçlere neden olmuştur.

d. Oğuzlann Batıda Yaşadıkları Coğrafî Sahalar

Coğrafî olarak Oğuzların oturdukları yerler izâh edilirken, bu olayı yarım asırlık devrelere ayırmak gerekir. Zira mütemadiyen devam eden Oğuz göçleri, onların oturdukları yeri tetkik etme açısından güçlükler yaratmaktadır. X. asrın ilk yarısını ele alacak olursak, bu devirden sonrasını tarihi kayıtlardan daha iyi takip etme olanağı bulunmakta ve doğru bilgilere ulaşma imkâm bulunmaktadır. Moğol istilâsına kadar olan devrede cereyan eden Oğuz göçleri ve onlarla ilgili tarihi hadiseler, zaten Selçuklu devletleri ve Harezmşahlar Devleti tarihi ile bir bütün teşkil etmektedir.

Dârü’l İslâm’a yani İslâm ülkelerine komşu olan Oğuzların coğrafî sahası, X. yüzyılın ilk yarısında Hazar kenarındaki Curcân80

İııg. tere. Major H.G. Raverty, I, New-Delhi 1970, s. 375; Hamdullah b. Ebî Bekrb. Ahmed b. Nasr Müstevfî-i Kazvînî, Târih-i Güzide, neşr. ve ing. tere. E. G. Browne-R.A. Nicholson, London 1913, s. 58; Târih-i Güzide, neşr. Abdulhüseyin Nevâi1, Tahran 1366, s. 299; Ayrıca bk. F. Sümer, “Oğuzlar”, İA, IX, s. 380.80 Genellikle Gurgân ile Curcân (Gr. Hyrcania) birbirine karıştırılmaktadır Bu üd ismin aynı şehre ait olmadığı Z. Kazvînî’nin her iki şehir için de ayrı açıklamalar yapmış olmasından anlaşılmaktadır. Fakat nedense R. Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri adlı eserinin index kısmında, Curcân (Gurgân) şeklinde bir açıklama yaparak, bu iki ismin aynı olduğunu belirtmek istemiştir.; R. Hartmann (“Curcân”, İA, III, s. 245) ise bunun yeni Farsçada Gurgân olduğu kanaatine varmıştır, Ayrıca, İran’h Müellif Ebû’l Feth Hekîmıyân ( ‘Alevîyân-ı Kirmân, Tahran 1348, s. 43) da Gurgân eyâletinin Arapçada Curcân şeklinde olduğunu belirtmektedir. Şu halde bu iki isim arasındaki karışıklık buradan kaynaklanmaktadır Curcân, Taberistân yakınlarında büyük ve meşhur bir şehirdir. Kurucusu Yezîd İbn-i Mühalleb’dir diyen Z. el-Kazvînî (a.g.e., Farsça tere. s. 123 vd.), Ebû Reyhân el-Bîrûnî’nin bu şehirde bir kısmı zift bir kısmı toprak olan taşlar gördüğünü naklettiğim yazmaktadır; Ortaçağ İslâm coğrafyacıları tarafından bazen Taberistân, bazen de

Page 23: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

221

hududundan Seyhun sahasındaki Fârâb81 ve İsficâb82’a kadar uzanmaktaydı83. İslâm coğrafyacılarının eserlerinden Oğuzların ve diğer Türk kavimlerinin buradaki yurtlarının batı, doğu ve güney sınırları hakkında bazı önemli bilgiler edinmek mümkündür84. Ayrıca Kaşgarlı Mahmûd85, çizmiş olduğu haritada XI. yüzyılda Oğuzların yurtlarının sınırlarını hemen hemen tam olarak belirtmiştir. Bu haritada Oğuzların sahası, batıda Hazar Denizi’ne, güneyde Harezm86’den İsfıcâb’a, Mâverâünnehr87’de Buhara’nın

Horâsân sınırlan içerisinde gösterilmiştir. Bk. Rıza Kurtuluş, “Cürcân”, DİA, VIII, s. 131 vd.81 Türkçe Karaçuk. Kaşgarlı Mahmûd (a.g.e.,l, s. 487), bu ismi şöyle açıklıyor: “Karaçuk Fârâb’m adıdır. Bu da Bilâd el-Guziyye’nin adıdır.”82 İstahrî (Mesâlikü 'l-memâlik, Almanca tere. A. D. Mordtmann, Hamburg 1995, s. 133), Mâverâünnehr şehirlerinden olan İsficâb (veya İsbicâb)’ın Benaket şehrinden 3 misli büyük olduğunu belirtir; İsficâb [Muaddesî’de İsbicâb ( )], banliyöleriyle birlikte gelişmiş bir şehirdir. Mukaddesi, Ahsenü ’t-tekâsîm f i ma ‘rifetii 'l-akâlîm, , tng. Tere. Basil Anthony Collins, Lübnan 1994, s. 238.83 İbn Havkâl, Ebû'l Kâsım el-Nasîbî, Kitâb-i Sûretü ’l-arz, neşr. J. H. Kramers,E. J. Brill. 1939. s. 467T84 Mürûcu’z-zeheb (s. 129)’de “Türkler, Karluklar (metinde Hazlec), Tokuz- Guzlar ve Kuşanlar'ın ülkesi Horâsân’la Çin arasındadır. Bunlar göçebeler cümlesinden olup, bugün yani 332 ( =943-944) itibarıyla Türk kavimlerinden daha savaşçı nizâm-ı hükümet yoktur” demektedir.g5A.g.e., I, s. 28-29 arası harita ve Sabran (I, s. 436), Sitkun (I, s.443), Sığnak (I, s. 471), Karaçuk (I, s. 487).86 Bazı İslâm coğrafyacıları Harezmi, batıda Oğuzların ülkesi, güneyde Horâsân, doğuda Mâverâünnehr ve kuzeyde yine Türk topraklarıyla çevrili bir ülke olarak tanıtırlar. Başlıca şehir ve kasabaları Ceyhun nehri sağındaki önceki başşehir Kâs ile sonraki başşehir Gürgenç (Curcâniyye)’dir. A Özaydın, “Harizm”, DİA, XVI.87 Mâverâünnehr, coğrafî anlamı ile Ceyhun’un kuzeyinde Araplar tarafından fethedilmiş ülkelere verilen addır. Buranın kuzey ve doğu hudutları kati olarak belli olmamakla beraber, Şeyhim (Sir-Derya) havzasını içine aldığı anlaşılmaktadır. W. Barthold, “Mâverâünnehr”, İA, VII, s. 408 vd.; Karş. Mesâlikü'l-memâlik, sd. M. J. De Gooje, s. 286 vd.; İbn Havkâl, Kitâb-i Sûretü l- arz, neşr. J. H. Kramers, s. 459; Mukaddesi ( Ahsenü ’t-tekâsîm f i ma'rîfetü’l- akâlîm, , İng. Tere. Basil Anthony Collins, s. 238 ve harita s. 239), Mâverâünnehr’i 6 bölgeye ve 4 kazaya ayndıklannı yazmaktadır. Bunlardan bölgeler doğuya Türk sınırlarına doğru Fergâne, İsbîcâb, Şâş, Usruşâne, Soğd ve Buhara’dır. Kaza/ar ise, İlâg, Kiş, Nesef ve Saganiyân’dır. Ancak, bir X. Yüzyıl müellifi olan Mukaddesi’den sonra durum değişmiştir. Le Strange’e göre (The Lands o f the Eastern Caliphate, Cambridge 1930, s. 434), burası 5 bölgeye

Page 24: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

222

kuzeyinden, doğuda Karaçuk dağlarının eteğindeki Sabran şehrine kadar gösterilmiştir. Oğuzların kuzey sınırında ise Kıpçak yurdu yer almıştır. Ayrıca, Oğuz göçebelerinin Benaket88 denen bir ırmağın kenarında yaşadıklarını zikrettiği gibi, Oğuz şehirlerinin de bu havalide olduğunu söyleyerek, Sabran, Sitkun, Sığnak ve Karaçuk şehirlerini de açıklıyor.

Hududu 7- 'aleıri’in müellifi, Oğuz ülkesinin İrtiş, Volga, Hazar Deniz’i ile Mâverâünnehr arasında olduğunu belirtiyor ki, bu da kesin hatlarıyla olmasa bile yukarıdaki coğrafi tanıma uymaktadır. Müellif devamla îrtiş’in aşağı taraflarında Kimek yurdunun Oğuzlarla ayrıldığını ve kışın Kimeklerin Oğuz bölgesini ziyaret ettiklerini de ekliyor89. Gerdîzî90, Kimek ülkesini tanımlamakla beraber, Oğuz ülkesi hakkında bilgi vermemektedir. Oğuzların ülkesi hakkında küçük fakat açık bir bilgi İstahrî91 tarafından veriliyor. Müellif onların ülkesini Hazar, Kimek ülkesi, Karluk ülkesi, Bulgar ülkesi ve Curcân, Fârâb, İsficâb arasındaki İslâm ülkeriyle sınırlıyor.

İrtiş ile Volga arasındaki steplerin tarihi vaziyeti ise açık değildir. Gerdîzî, Gürgenç’ten Peçeneklere kadar uzanan sahada Oğuzlardan bahsetmediği gibi, diğer kabîlelerden de bahsetmiyor. Fakat, buna mukabil Miladî 922’de aym yoldan Harezm’den Bulgar ülkesine giden İbn Fazlan Oğuzlarla Üst Yurt92 ile Cam95 nehri arasında karşılaşmıştır. Seyyah, Cam nehri yukarılarında

ayrılmış olup, bunlardan en önemlisi Buhara ve Semerkand merkezleriniiçerisine alan Soğd’dur.88 Bu nehrin kenannda aynı adı taşıyan bir şehir bulunuyordu. , Şaş’ın kazalarından olarak gösterilmiştir. İbn Sa‘d ‘Abdiilkerîm b. Muhammed İbn Mansûr et-Temîmı es- Sema‘nî, Kitâbu ’l-ensâb, I, neşr. ‘Abdullah Ömer el-Bârûdî, Beyrut 1408 (1988), s. 405.89 Hududu V- 'alem, izâhlar s. 312.90 Zeynü ’l-ahbâr, s. 107.91 Mesâlikü ’I-memâlik, ed. M J. De Gooje, s. 9.92 Aral ile Hazar arasında plato. İbn Fazlan bu plato üzerinde Ribât-ı Zamcân denen bir yerde konaklamıştı ki burası Türk Kapısı adı ile tanınıyordu. Bk. İbn Fazlan, Seyahatnâme, haz. R. Şeşen, İstanbul 1995, s. 33, n. 40.93 Veya Emba.

Page 25: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

223

Peçenek ülkesine vardıktan ve Cayih94 nehrini geçtikten sonra88Başkırd karakollarına rastlamıştır .

Bütün bu bilgilerden anlaşıldığına göre Oğuzların batılarında Hazar ve Bulgarlar, doğularında Karluklar, kuzeylerinde Kimek^Yemekler vardı. Batı Kök-Türklerin yıkılışından (659) ve Çu ve Talaş nehirleri civarındaki yaylaların Karluklar tarafından zaptından sonra (766), evvelce orada oturan Oğuzlar kuzeybatıya doğru göçlerine devam etmişler ve o esnada Aral havalisinde Sirderya etrafında sakin olan Peçenekleri89 mağlup ve göçe mecbur ederek o havaliye yerleşmişlerdi. Bunların başkenti Seyhun civarındaki Yengikend90 kasabasıydı. Oğuzların bu bölgede diğer bazı kasabaları bulunmakla beraber, büyük bir kısmı aşiret halinde, yani göçebelik şeklini muhafaza ederek yaşıyorlar ve geniş otlaklarda yetiştirdikleri koyun ve deve sürülerinin mahsülünü Mâverâünnehr ve Harezm kıtaları halkına satıyorlardı91.

94 Yayık veya Ural nehridir. s8 İbn Fazlan, a.g.e., s. 44-45.89 F. Sümer, Türk kaimlerinden biri olan Peçeneklerle, Oğuzların 24 oymağından biri olan aynı isimdeki kabilenin, ayrı kavmî teşekküller olduğunu iddia ve ispata çalıştığı makalesinde, gerçekten de sağlam delillere dayanmaktadır. Bk. “Bayındır, Peçenek ve Yüreğirler”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi, XI, Mart 1953, sayı I, s. 322-326; A. N. Kurat (IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s. 44), bu Peçeneklerüı Kartukların kuvvetlenmeleri ile Talaş boyundan Sirderya’mn aşağı mecrasına gittiklerini ve Oğuz boylanmn Sirderya istikametine ilerlemeleri sonucunda bu defa yer değiştirmek zorunda kaldıklarım kabul ediyor.90 Yengikend (Dîh-i Nev) şehri en az X. yüzyıldan beri Oğuz Yabgu’sunun kışlık merkezidir. Hududu 7- ‘alem, s. 122,312; Savran suyunun Seyhun’a döküldüğü yerden iki günlük mesafede ve nehirden bir fersah uzaklıkta olan bu Oğuz başkenti, muhtelif Arap müellifleri taralından sık sık mevzubahis edilmektedir. Halihazırda bunun harabesi Seyhun’un güneyinde ve Cankend adıyla tanınm ış olan mevkide görünmekte olup bu harabe Hive Hanlığı arazisindeki eski Cankale’denbeş kilometrelik bir mesafededir. Bunun yakınında Cend kasabası ve diğer küçük bir şehir daha vardı. Yenikend’den Harezm’e kadar on günlük mesafe idi. Buradan Kimek Türklerinin arazisine de gidilirdi. Köprülüzâde M. F., Türldyâ Tarihi, s. 133.91 Köprülüzâde M. F., ag.e., aynı yer; Oğuzların batıdaki yurdları hakkında rlaha geniş bilgi içinbk. F. Sümer, “X. Yüzyılda Oğuzlar”, s. 134-138; Tahsin

Page 26: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

224

Yukarıda bahsettiğimiz Türklerin diğer bir kısmı Uzlar92 nâmı altında Avrupa’ya kadar girdiler. Bunları Batı müverrihleri Uzlar nâmı ile zikrederler93. Miladi X. asrın ilk yarısında otlaklar hattını takiben batıya ilerleyen göçebe Oğuzlara, Ak ve Kara İrtiş dolaylarında Hazar Denizi’yle Karadeniz arasındaki sahalarda da tesadüf olunuyordu. Bunlar bilhassa Hazarların ülkesini fırsat buldukça yağma ediyorlar, kışın buz tutan Volga nehrini atlarıyla kolayca geçiyorlardı. Bunlarla hemhudud olan Mâverâünnehr ve Curcân sahaları da bu akınlardan azade değildi. Yine aynı asırlarda soydaşlarından ayrılan bir kısım Oğuzlar da o vakte kadar gayri meskûn bulunan Mangışlak94 yarımadasına gelmişlerdi. Fakat bunların asıl kesif kitlesi, Seyhun nehri kenarlarında bulunuyordu.

Oğuzların büyük kısmı Seyhun’u geçip te İslâm ülkelerine girmeden evvel, bunlardan Volga boylarına kadar gelen bir bölüm,

Banguoğlu, “Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Ankara 1959, sayı 180, s. 1-9; V.V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara 1975, s. 138-139.92 Bu konuda yapılan bir çalışma için bk. Muallâ Uydu, İlk Rus Yıllıkları 'nda Türkler, İstanbul 1998 (İ. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), s. 21 n. 1, X. yüzyılda cereyan eden Türk kavimlerinin göçlerinden çok iyi haberler alan Rus yıllık]an, Uz adım bir kere olsun zikretmemişlerdir. Ancak, bu sıralarda batıya doğru göç eden bir Tork (Türk) kavminden bahs etmişlerdir. Başka bir kavimden bahs etmeyişleri dikkate alınırsa Türk ve Uz kavim adlarıyla aynı kitleyi kasd etmiş olmaları muhtemeldir.93 Meselâ bk G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türkçe tere. F. Işıltan, Ankara 1991, s. 309, 317, 333; G. Moravcsik Byzantino-Turcica, I, Berlin 1983, s. 90; Urfah Mateos (Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe tere. H. D. Andreasyan, Ankara 1987, s. 91, n. 227, 228, 229), 1050 yılı vakalan arasında Bizans'ın Balkanlar da ve İstanbul’da çektiği sıkmülan anlatırken, doğudan muhaceret eden Khardeşler’in Uzlan ve Peçenekleri ileri sürdüklerim ve bunların müttefıken hiddetlerini BizanslIlara karşı çevirdiklerini kaydetmektedir. Buradaki Kardeş kelimesi Ermenicede sanşın-san saçlı demektir. Mateos’un kasdettiği kardeşler herhalde sanşın Kuman-Kıpçaklar olmalıdır; Karş. F. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları 'nda Kıpçaklar, Ankara 1992, s. 89, 91.94 îstahrî (Mesâlikû 'l-memâlik, Almanca tere. A. D. Mordtmann, s. 102), Mangışlak veya Siyah Kûh (~Y6ö~0 [, )’un, Hazar denizinin kuzeyde Oğuz ülkesindeki sının olduğunu belirtmektedir.

Page 27: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

225

Peçenekleri takiben Volga’yı geçip batıya doğru ilerlediler95. Bizans müverrihleri Roma ordusunda Araplara karşı istihdam edilen Uzlardan bahsettikleri zaman, İslâm kaynaklan bu kavimlerden Oğuz namıyla bahsediyorlar. Bu da Uzlarla Oğuzların aynı kavmi ifade ettiğini gösteriyor96. Uzlar büyük bir ihtimalle Oğuzlardan Hazar Denizi’nin doğusunda ayrıldılar. Ama adlarının menşei Oğuz’a çıkar. Bunlar 889’da Peçenekler9,,in eski yurtlarından atılmalarından sonra Kumanlann baskısıyla aynı yolu takip ederek, batıya doğru yöneldiler ve XI. asnn ortalarında Tuna’nın aşağı taraflarına yayıldılar. Bizans müellifi Konstantin Porphyrogennetos98, Peçeneklerin ilk önceleri İtil ve Yayık nehirleri arasında yaşadıklarım, 893-896 yıllan arasında Uzlar ve Hazarların yaptıkları bir taarruza dayanamayarak Don ile Tuna arasındaki bölgeye geldiklerini söylemektedir99. Yalnız Uzların bu baskısına rağmen, Peçeneklerin bir kısmı eski yurtlarında kalmışlardır ki, İbn Fadlan 922 senesindeki seyahatinde bunlara rastlamıştır100. Rus yıllıklarında Uzların (Tork) 985 yılında Buıgarlar üzerine bir sefer yaptıklanndan söz edilmektedir101.

Ostrogorsky, şu tafsilâtı veriyor. Bir zamanlar Peçeneklerin Oğuzların baskısı üzerine yapmış oldukları gibi, şimdi de Oğuzlar arkalarından gelen Kumanların baskısı yüzünden Güney Rusya ovalarından çıkarak 1064 yılı sonbaharında muazzam kitleler halinde Balkan yarımadasına girdiler102. Bu hususun Oğuzların göçlerinde amil olan önemli bir dış sebebe işaret ettiğini belirten F.

95 Köprülüzâde, Türkiyâ Tarihi, s. 134, 137; V.V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 139, 140.96 Deguignes, a.g. e., IV, s. 238.97 Rus yıllıkları, Peçeneklerin Rus topraklarına ilk defa 915 yılında geldiklerini ve Rus Kynazı Igor (912-945)’la barış yaparak Tuna’ya girdiklerini yazmışlardır. Bk.. Muallâ Uydu, İlk Rus Yıllıkları ’nda Türkler, s. 21.98 F. Sümer’in zikrettiği bu kaynağa maalesef ulaşamadık.99 F. Sümer, “Bayındır, Peçenek ve Yüreğırler’, s. 324.100 İbn Fazlan, Seyahatnâme, tere. R Şeşen, İstanbul 1995, s. 45.101 Muallâ Uydu, İlk Rus Yıllıkları ’nda Türkler, s. 57. Söz konusu tezde, bu bilgiyi, Povest, s. 58; Ipatyev, s. 56; Troits, s. 96; I. Novgorod Yıllığı Komisyon Nüshası, s. 132; Radzivilov, s. 41 adlı yıllıkların verdiği yazılıdır.102 Byzantino-Turcica, I, s. 91; Karş. G. Ostrogorsky, a.g.e., s. 317.

Page 28: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

226

Sümer103, aynı yıllarda Oğuzların bir kolundan başka bir şey olmayan Uzların, İtiPi geçerek Karadeniz’in kuzeyindeki topraklarda göründüklerini yazıyor. Ayrıca, henüz bu zamanlarda Oğuzların önemli bir kısmı yurtlarında kalmışlardı. Yurtlarında kalan Oğuzların ne zaman oralardan ayrıldıkları tam o larak bilinmiyorsa da, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşundan sonra büyük bir kısmının Seyhun sahasını terk ettikleri anlaşılıyor. Oğuzların muahharen bu Seyhun etrafında ve Aral ile Hazar D enizi kuzeyinde boş bıraktıkları yerler, Kimek Türklerinin bir şubesi olup, Oğuzlarla akrabalıkları bulunan Kıpçaklar tarafından dolduruldu. H. VI ( =XH.) asır sonlarından itibaren Kıpçakların d a Harezm’e katıldıklarını ve daha önce M efâzât el-Gûziyye104 namıyla tanınmış olan steplerin Deşt-i Kıpçak diye zikrolunduğunu görüyoruz. Anlaşılan XII. yüzyılın ortasında Sir Derya kuzeyinde önemli sayıda bir Oğuz kümesinin kalmamış olduğu muhakkaktır. Bu asnn ikinci yarısında Sir Derya boylannın artık tam am en Kanglı-Kıpçak ve Bayaut-Yemeklerin ellerinde olduğunu kesin olarak biliyoruz105. Zikredilen bu Türk kavimleri de XII. YüzyılınII. yarısının sonlarına doğru, elverişli şartlar altında Harezmşahlara katılmaya başlamışlardır.

103 F. Sümer, “X. Yüzyılda Oğuzlar”, s. 153 vd.104 İbn Havkal (a.g.e., s. 425); Deşt-i Kıpçak Hazar Denizi’nin kuzey tarafına verilen addır, bk. Zekeriyyâ b. Muhammcd b. Mahmûd el-Kazvînî, Asârü ’l-b ilâd ve Ahbârü’l-'ibâd, Farsça tere. Abdurrahman Şerefkendî, Tahran 1366, s. 258; Karş. Türkiyâ Tarihi, s. 140,141;V.V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 153-155.105 Harezmşah Tckiş’in, Kara-Hıtaylar üzerine yapacağı sefer için G ur hükümdânna gönderdiği bir mektup bu hususta kesin bir delildir. 578 ( =1182- 1183) tarihinde Sultan Mu’izzeddîn’e yazılan bu mektupta, yanında bütün Kıpçak ordusunun bulunduğu Alp-Kara Uran’ın Cend hududuna geldiğini ve b ir kumandanını kendi yanına gönderdiğini belirtmektedir. Bahâü’d-dîn Muhammedb. Mü’eyyed Bağdadî, Et-tevessül ile't-Teressül, neşr. Ahmed Behmenyâr, Tahran 1315, s. 56-61; Bu sıralarda Balasagun bölgesinde Kanglı, Kıpçak ve Karluk kabilelerinin oturduğu da aynca zikredilmektedir. Atâmelîk ‘Alâadcfîn b. Bahâeddîn Muhammed b. Şemseddîn Muhammed Cüveynî, Târîh-i Cihângüşây-ı Cüveynî, II, neşr. Muhammed b. Abdülvahhâb Kazvînî, G.M.S.. XVI, I, Leyden 1912 (İran 1367), s. 89 vd.

Page 29: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

227

Bütün Arap coğrafyacılarının Yemek-Kimeklerin bir şubesi olarak kabul ettikleri Kıpçaklarla, Oğuzlar arasında lehçe itibariyle büyük bir rabıta vardı106. İstahrî’nin107 ifâdesine nazaran, Oğuzlarla Yemekler arasında İdil mecrası tabii bir hudud teşkil ediyordu. Mukaddesi108 Savran (Sabran) şehrinden bahs ederken, bunun Oğuz-Kimek109 serhaddinde olduğunu söylüyor.

Şüphesiz, Oğuz kabilelerinin Seyhun sahasından göçlerinden sonra Mâverâünnehr ve Horâsân’da Oğuzlara henüz rastlanıldığı gibi, Seyhun sahasında da -eski nüfus yoğunluklarını koruyamamakla birlikte- o zamana kadar, bir takım zayıf Oğuz

106 Muahharen Mısır’da Kıpçak kölelerinden kuvvetli ordular teşkil edilmiştir. A. N. Kuıat, IV-XV1II. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 100; Karş. Türkiyâ Tarihi, s. 141; Daha evvelce de Arrân havalisinde Kıpçak Türklerinin mevcudiyetini biliyoruz. H. 517 ( =1123- 1124)'de Gürcüler, Kıpçakların yardımıyla Şirvân havalisindeki Müslümanları fevkalade tazyik eylemişlerse de, muahharen aralarında çıkan niza üzerine kuvvetleri dağılmışlardı. Urfah Mateos,LV/â/; Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162), Türkçe tere. H. D. Andreasyan, s. 170; ; El-Kâmil, X, Türkçe tere. A. Özaydın, s. 487; Annesi Terken Hatun’un Kanglılardan olması münasebetiyle, Harezmşah Celaleddîn’in ordusundaki asker ve ü m eran ın büyük kısmı Kanglı Türklerinden ibaret bulunmakla beraber, Kıpçak, Halaç, Türkmen ve Yemeklerin de bu orduda büyük önemleri olduğu anlaşılıyor. F. Köprülü, “Türk Etnolojisine Ait Tarihî Notlar III Hwârizmşâhlar De\Tİnde Uran Kabilesinin Siyasî Rolü ve Etnik Mahiyeti (XII. Asır)”, Belleten, VII, Nisan 1943; Karş. Î. Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, s. 221; A Taneri, Celalüddîn Harezmşah ve Zamanı, Ankara 1977, s. 125; Kezalik o sırada Diyaıbekir emîrinin maiyetinde Kıpçak Türklerinin mevcudiyetini, Celâleddîn'in kendisiyle kavmi akrabalığı olan Kıpçaklarm muavenetine daima itimad ve istinad ettiğini de zikr edebiliriz. 1227-1228’de Gürcülerin ordusunda yer alan Kıpçaklarm, savaş sırasında Celâleddîn’in saflarına geçtiklerine dair bir kaydı da buraya eklemek gerekir. Târîh-i Cihângüşây-ı Cüveynî, n, neşr. Muhammed b. Abdülvahhâb Kazvînî, s. 172.101 Kitâb-i Mesâlîkü ’l-memâlik, Alm. Tere. Mordtmann, s. 104.108 Sabran, birbiri ardınca 7 müstahkem suru ve içinde banliyöleri olan bir şehirdir. Camisi de şehrin içerisindedir. El-Mukaddesî (Ahsenü ’t-tekâsfm f i ma 'rîfetü 'l-akâlîm,, İng Tere. Basil Anthony Collins, s. 245.109 Kimek (veya Yemek) kabüesi hakkında bk. Zeynü'l-ahbâr, s. 257 vd.; Hududu’l ‘Alem, s. 305-310; Daha bk. M. K. Özergin, “Kimek’ler ve Kimek Devleti”, Atsız Armağanı, İstanbul 1976, s. 371-396.

Page 30: Scanned by Scan2Net - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D086689/2000/2000_AYANE.pdf · 2019. 9. 17. · Mahmûd’un, Türk kabul ettiği Yabahu, Tangut ve Kıtaylann, yazarın zamanında

228

kitlelerinin varlığı kesin gibidir. Moğol istilâsından sonra bile, uzun asırlar boyunca Horâsân’da kuvvetli Türk kitlelerinin varlığı ve bunların ufak tefek hareketlerini biliyoruz. Bugün Hazar’ın doğu tarafındaki Türkmenler eski Mangışlak Oğuzlannın bakiyeleridir110.

Oğuz adlı son önemli bir küme XII. yüzyılın ortalanna doğru Horâsân’da göründü. Bunlar Horâsân’a eldaşları Selçuklular gibi, Mâverâünnehr’den gelmişlerdi. Oğuzlar Mâverâünnehr’de Karluklar ile beraber Kara-Hanlıların hizmetinde idiler. Oğuzların Mâverâünnehr’den aynlmalan, Kara-Hıtaylann 1141’de Selçuklu hükümdârı Sultan Sencer’i yenerek, Mâverâünnehr’in hâkimiyetini ele geçirmeleri ve Kara-Hıtaylar tarafından himaye edilen aynı ülkedeki Kartukların kendilerini sıkıştırmaları sebep olmuştu. M. A. Köymen, Oğuzların Mâverâünnehr’den aynlarak Belh dolaylarına gelmeleri hakkında delil olmadığım söylemişti. Fakat İbnü’l Esîr, bunun yukarıda söylediğimiz sebeple, yani Kara- Hıtayların Mâverâünnehr’e hâkim olmaları ve Karluklann da Oğuzları bu ülkeden kovmaları ile ilgili olduğunu açıkça yazıyor. Bu kalabalık Oğuz kümesinin eski Oğuz elinin başlıca vasıflarını taşıdığı görülüyor. Yani bu Oğuzlar da Boz-Ok ve Üç-Ok olmak üzere iki kola ayrılıyorlardı.

110 Bu konuda yapılan bir araştırma için bk. İ. Kaynak, “Sirderya Boyunda Oğuzlara Dair İzler”, Belleten, XXV, Temmuz 1961, sayı 99, s. 471-483.


Recommended