+ All Categories
Home > Documents > Amerika'yı Kim Keşfetti? Aydınlanmayı Kim Başlattı?

Amerika'yı Kim Keşfetti? Aydınlanmayı Kim Başlattı?

Date post: 23-Nov-2023
Category:
Upload: boun
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
12
Amerika’yı Kim Keşfetti? Aydınlanmayı Kim Başlattı? Artık bu felsefenin değişmesi, tarihçilerimizin kendi tarihimizle barışması gerekiyor. Emin olun, Menzies gibi cesur tarihçiler çıktıkça Türk tarihinin ve Türk medeniyetinin en az Çinliler ve Araplar kadar Batı’yı etkilediği ortaya çıkacaktır. Umarız “1434”, Türk okurlarda da aynı etkiyi yaratır, bu çabaların gelişmesi için vesile olur. Menzies’e sadece Avrupamerkezci tarihçiliğe indirdiği darbe için teşekkür etmiyoruz, “1434”ün Türk tarihçiliğinde yeni bir dönemi başlatan eserlerden biri olmasını da diliyoruz. ÖZGÜR ERDEM
Transcript

71

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

Amerika’yı Kim Keşfetti? Aydınlanmayı Kim Başlattı?

Artık bu felsefenin değişmesi, tarihçilerimizin kendi tarihimizle barışması gerekiyor. Emin olun, Menzies gibi cesur tarihçiler çıktıkça Türk tarihinin ve Türk medeniyetinin en az Çinliler ve Araplar kadar Batı’yı etkilediği ortaya çıkacaktır. Umarız “1434”, Türk okurlarda da aynı etkiyi yaratır, bu çabaların gelişmesi için vesile olur. Menzies’e sadece Avrupamerkezci tarihçiliğe indirdiği darbe için teşekkür etmiyoruz, “1434”ün Türk tarihçiliğinde yeni bir dönemi başlatan

eserlerden biri olmasını da diliyoruz.

ÖZGÜR ERDEM

72

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

Gavin Menzies “1421” isimli kitabıyla ünlenmiş bir tarihçi. Menzies o kitabında Amerika kıtasının Kristof Kolomb’dan

yıllar önce 1421’de Çinliler tarafından keşfe-dildiğini ortaya koyduğunda büyük bir tartışma başlatmıştı.

Menzies, Avrupamerkezci tarih tezini yerle bir eden “1421”in ardından Çin’in Batı mede-niyeti üzerindeki etkilerini daha ayrıntılı bir şe-kilde incelemeye başlamış.

Elinizdeki kitap işte bu çabanın bir ürünü. Menzies, Çinli ünlü denizci Zheng He’nin di-ğer gezilerini de incelediğinde, 1430’lu yıllarda büyük bir Çin filosunun Avrupa’yı ziyaret et-tiğini fark etmiş ve bu ziyaretin etki ve yankı-larını araştırmaya başlamış. Çarpıcı bir şekilde Çin filosunun Avrupa ziyaretiyle Rönesans’ın başlangıcı arasında tesadüfle açıklanamayacak bağlantılar keşfetmiş.

Menzies, “1434” isimli bu kitabında Avrupa medeniyetinin başlangıç tarihi olarak gösterilen Rönesans’ın ve coğrafi keşiflerin aslında Batılı-

ların değil, Doğuluların, özellikle de Çin’in bir başarısı olduğunu ortaya koyuyor.

Kolomb ve Macellan Birer Kaşif miydi Yoksa Hırsız mı?

Menzies kitabına şu soruyu yanıtlayarak baş-lıyor:

“Büyük Avrupalı kâşifler cesur ve karar-lı insanlardı. Ancak hiçbir şeyi keşfetmediler. Macellan dünyanın etrafını dolaşan ya da Ko-lomb Amerika’yı ilk keşfeden insanlar değildi. Öyleyse sorabiliriz, tarihçiler neden bu fante-ziyi yaymak konusunda bu denli ısrar etmekte-dirler? Neden Avrupalı kâşiflerin seyahatlerini anlatan ‘Dünya Keşiflerinin Tarih Atlası’ halen okullarda ders olarak öğretilmektedir?”

Menzies bu çığır açacak tezinde temel olarak şunu anlatıyor: Macellan dünyayı “keşfe” çıkar-ken yanında bütün dünyayı gösteren bir harita-sı vardı. Aynı şekilde Kolomb da Amerika’yı “keşfettiğinde” hiçbir şey bilmiyor değildi. Onun elinde de Amerika’yı gösteren bir harita

73

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

bulunmaktaydı.

Nitekim, Leonardo Da Vinci başta olmak üzere Rönesans’ın önemli bilim adamlarının çalışmalarını incelediğinde de perspektifin kullanımından pompa, çarklı makinalar gibi önemli buluşların da Avrupalılardan yüzlerce yıl önce Çinliler tarafından bulunduğunu orta-ya koyuyor.

Menzies kitabında şu sonuca varıyor:

“Rönesans geleneksel olarak antik Yunan ve Roma medeniyetlerinin yeniden doğuşu olarak betimlenmektedir. Bana görünen o ki, bu Avru-pamerkezci tarih algısını yeniden değerlendir-menin zamanı gelmiştir. Yunan ve Roma idealle-ri Rönesans konusunda önemli bir rol oynamış olsa da, bana göre Çin entelektüel sermayesi-nin Avrupa’ya aktarımı Rönesans’ın parlama-sına sebep olan kıvılcımın esasını oluşturmak-tadır.”

Tabii, Menzies’in kitabı Avrupamerkezci ta-rih tezlerini kökten eleştirdiği için büyük bir tartışma yarattı. Çoğu Batılı tarihçi tarafından “şarlatan” olarak suçlandı. Rönesans’ın o çok eleştirdiği “Engizisyoncu” yobaz ve önyargılı mantığın yüzlerce yıl sonra tekrar devreye gir-diğini görüyoruz. Galileo’nun “Dünya dönü-yor” görüşünü yargılayan Engizisyon önyargı-sı aynı dar kafalılıkla bu sefer de “Rönesans’ın kökeninde Doğu medeniyeti vardır.” diyen Menzies’i linç etmeye çalışıyor.

Peki, Menzies’in tezleri çarpıcı olduğu kadar gerçekçi mi? Tarihi gerçeklere gerçekten de da-yanıyor mu?

Öyleyse adım adım Menzies’in sonuçlara nasıl vardığını inceleyelim.

Batıya Bilim ve Teknolojiyi Öğreten Çin Ansiklopedisi

1400’lü yıllar Orta Çağ’ın artık sonudur. 1400’lü yılların ikinci yarısından itibaren Avrupa’da Rönesans olarak adlandırılan büyük bir bilimsel ilerlemenin yaşandığı bir dönem başlayacaktır. Ancak Rönesans’ın başlamasın-

dan kısa bir süre önce, 1434’te, Avrupa’ya ulaş-mış bir Çin filosu söz konusudur.

15. yüzyılda başlayan Ming Hanedanı dö-neminde Çin, hem askeri hem ticari hem de bilimsel olarak dünyanın en önde gelen me-deniyetlerinden birisini oluşturmuştur. Ming Hanedanı’nın o dönemki imparatoru olan Xuan De, “barbar” olarak nitelendirdikleri Batıya Çin medeniyetinin sahip olduğu bilgi birikimini ak-tarmak ve “barbar”ların Çin’e olan lütuflarını gösterebilmelerine olanak tanımak amacıyla bir filo göndermeye karar verir.

O güne kadar dünyanın gördüğü en büyük de-niz filolarından biri inşa edilir. Kimi kaynaklara göre 3.000’den fazla gemi, Çin’in önde gelen amirallerinden Zheng He’nin komutasında Hint Okyanusu üzerinden Avrupa’ya yelken açar. Kızıldeniz üzerinden Akdeniz’e ulaşan filo, o dönem Papalığın merkezi olan Floransa’ya ka-

74

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

dar ulaşır.

Filo, sadece korsan saldırılarına karşı ken-disini koruyacak silahlarla donanımlı değildir. Döneminin en büyük ansiklopedisi olarak nite-lendirilen “Yongle Dadian”ın kopyaları da ge-milerde yer almaktadır. Menzies bu önemli an-siklopediyi şöyle anlatıyor:

Bu devasa büyüklükteki ansiklopedi 1421 yılında tamamlanmıştı ve yeni inşa edilen Ya-sak Şehir’de saklanmıştı. 3.000 bilgin 50 mil-yon karakterden oluşan, 7.000 başlık içeren ve 22.397 bölümden oluşan Çin bilgi hazinesinden derlenen bu eser için yıllarca çalıştılar. Kapsam ve yöntem olarak tarihte eşi benzeri olmayan bu ansiklopedi, bana göre Zhu Di’nin insanlığa bı-raktığı abidevi bir mirastır. 5 sıra ya da sancak gemilerinin yüksekliğinin üçte biri yüksekliğin-de, 550 metre uzunluğunda raf boşluğu gerek-tiren, her biri 40 santimetre yüksekliğinde ve 25 santimetre genişliğinde olan 11.095 kitap-tan oluşmaktaydı. Ansiklopedi evrende mevcut bulunan her konuyu kapsamaktaydı: Coğrafya, harita bilimi, tarım, sivil ve askeri mühendislik, savaş sanatı, sağlık ve tıbbi bakım, inşaat ve şe-hir planlaması, çelik ve çelik üretimi, seramik pişirme ve boyama, çapraz döllemeyi de içeren biyokimya, alkol üretimi, ipek üretim ve doku-ması, barut yapımı, gemi inşası ve hatta şifrele-me, kodlar ve kriptolar.

Ayrıca o dönem Çin’de bilinen ancak Avrupa’nın yabancı olduğu pek çok teknik ge-lişme de filoyla birlikte “barbar” dünyasına öğ-retilmek amacıyla götürülmüştür. Pusuladan usturlaba, hatta baskıcılığın ilk örnekleri küçük matbaa makinalarına kadar... Menzies, “Yongle Dadian” gibi pek çok Çin eserinin, Rönesans’ ta ortaya çıkan pek çok buluşun kaynağı oldu-ğunu kitabında ayrıntılarıyla kanıtlıyor. Başta Leonardo Da Vinci olmak üzere pek çok Röne-sans bilim adamının çizim ve buluşlarının ori-jinallerine Çin eserlerinde ulaşıyor. Benzer çi-zimleri yayınladığımız bu kitapta bulabilirsiniz.

Masallardaki “Sinbat” Aslında Zheng He miydi?

Burada bir parantez Zheng He için açalım.

Zheng He, Çin İmparatorluğu’nun doruk noktası sayılan Ming Hanedanı’nın en önem-li amirallerinden birisidir. Müslümandır. Ve Türk’tür. Bir Özbek ailenin çocuğu iken Çin-liler tarafından bir akında ele geçirilmiş, hadım edilerek İmparator Zhu Di döneminde saray hizmetine alınmıştır.

Menzies “1421” isimli kitabında Zheng He’yi şöyle anlatır:

Dini bütün bir Müslüman olmasının yanı sıra heybetli bir asker olan Zheng He, Zhu Di’nin en yakın danışmanı olmuştu. Zhu Di’den daha uzun boylu olan He, güçlü bir görünüme sahip-ti. Kimi tariflere göre, boyu iki metreden uzun-du, ağırlığı yüz kilodan fazlaydı ve yürüyüşü ‘kaplan yürüyüşü’ gibiydi.

Görüldüğü üzere Çin askeri kaynakların-da Zheng He adeta efsaneleştirilmiştir. Aslın-da bunu hak etmiştir de. 1405-1433 yılları ara-sında yedi büyük yolculuğa çıkan Zheng He, Menzies’in iddiasına ve gösterdiği kanıtlara göre Ümit Burnu’nu geçmiş, Atlas ve Pasifik Okyanusu’nu Amerika kıtası dahil olmak üzere tamamen keşfetmişti.

Zheng He’nin efsaneleşmiş yolculukları şun-lardır:

1405-1407: Çin’den Hindistan’a

1407-1409: Tayland ve Hindistan

1409-1411: Güneydoğu Asya ve Hindistan

1413-1415: Endonezya, Afganistan ve Hür-müz Boğazı, İran

1416-1419: Aden Körfezi ve Doğu Afrika

1421-1422: Borneo’dan Zangibar’a kadar 32 devlet. (Bu gezide Zheng He’nin Amerika kıta-sına da ulaştığı iddia ediliyor.)

1431-1434: Bir kol yine Amerika, bir kol Avustralya ve Yeni Zelanda, bir kol ise Avrupa. Zheng He bu son sefer sırasında 1433’te yaşa-

75

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

mını yitirdi.

Zheng He, sadece çok geniş bir coğrafyada keşifler yapmadı; filosu devasa gemilerden olu-şuyordu. Örneğin “hazine gemisi” olarak ad-landırılan en büyük gemileri 150 metreye va-ran uzunluktaydı. Bir karşılaştırma yapmak için Kristof Kolomb’gemisinin sadece 23 metre ol-duğunu belirtelim.

Her gemide denizcilerin yanı sıra kâtipler, tercümanlar, askerler, zanaatkârlar, çeşitli bi-lim adamları ve doktorlar da bulunurdu. Ayrıca pek çok köle de ziyaret edilen ülkelere hediye etmek için götürülürdü. Elbette gemilerde Çin ipeği ve porseleni gibi önemli ticaret malları da bulunurdu.

Zheng He’nin 1434’te Avrupa’ya ulaşan fi-losu teknoloji ve denizcilik açısından dönemi-nin en ilerisiydi. Aynı zamanda içerdiği gemi sayısı bakımından da dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük filoydu. Menzies’in döne-min Çin tersaneleri raporlarına dayanarak ulaş-tığı rakam dudak uçuklatıcıdır: 3.000’den fazla gemi. Dönemin en büyük deniz güçlerinden biri olan Venedik’in bütün donanması küçük gemi-ler de dahil bunun 10’da biri bile değildir. Hatta bir karşılaştırma açısından günümüz ABD do-nanmasında yaklaşık 500 gemi bulunduğunu da ekleyelim.

Bu kadar büyük bir filoyu inşa edebilmek bile başlı başına büyük bir medeniyet ve zen-ginlik göstergesiydi. Şüphesiz filoya kumanda etmek de kolay değildi.

Masallardaki efsane denizci Sinbat’ın Zheng He olduğu da söylenir. Sinbat masallarında ay-nen Zheng He’ninkiler gibi yedi gemi yolcu-luğundan bahsedilmesi bu söylentiyi doğrular belki, kim bilir.

Ancak Menzies’in kitabı Zheng He ve filo-sunun gezileriyle ilgili efsane ve söylenceler-den fazlasını veriyor.

Şimdi onları inceleyelim.

Avrupa, Haritacılığı ve Astronomiyi Zheng He’nin Filosundan mı Öğrendi?

Menzies kitabında öncelikle Çinli denizcile-rin enlem ve boylam hesaplamalarını anlatıyor. Malum, bu kadar büyük bir filoyu bu kadar ge-niş bir bölgede gezdirmek öncelikle çok iyi bir coğrafya bilgisini gerektirir. İki açıdan: Birin-cisi elinizde gideceğiniz yerlere ait ayrıntılı ha-ritalar olmalıdır. İkincisi, denizde ve okyanus-larda yollar ve trafik işaretleri olmadığına göre konumunuzu belirlemek için de harita bilimi ve astronomi bilginizin yeterli olması gerekir.

Enlem ve boylam hesaplamalarında kuzey yıldızının ve gökteki yıldızların konumları en önemli pusuladır. Tabii, gökteki yıldızların ko-numu her gün, hatta her saat değişim gösterir. Yıldız konumundaki bir santimetrelik fark bile denizde birkaç millik bir sapmaya neden ola-caktır. Menzies, bu ölçümler ve enlem boylam hesaplamaları için Çinli denizcilerin elinde çok kapsamlı yıldız haritaları bulunması gerektiğini ortaya koyuyor ve yaptığı bir araştırmayla o ha-ritalara da ulaşıyor. Daha sonra bulduğu o hari-taların Rönesans döneminde İtalyan gökbilim-ciler tarafından hazırlananlarla benzerliklerini ortaya koyuyor.

Yıldız haritasını hazırlamak zahmetli bir iş-tir. Onlarca yıl boyunca yıldızların konumları not edilmeli ve karmaşık trigonometrik hesap-larla takip edilmelidir. Anlaşılan Çinli bilim adamları tüm bunları yapacak bilgiye sahipti.

Ancak Menzies’e göre bunları yapmak Av-rupalılar için o kadar kolay değildi. Her şeyden önce Avrupa’da bu gözlemleri yapacak rasatha-neler bulunmuyordu. Bu nedenle Avrupalıların Rönesans’tan sonra kullandığı yıldız haritaları-nın başka bir kaynaktan alınmış olması gerek-tiği ortaya çıkıyor. İşte bu kaynağın da Çinliler olduğunu iddia ediyor Menzies.

Böylece Avrupa’da astronominin başlan-gıcının Çinlilerden elde edilen bilgiler olduğu kolayca ortaya çıkıyor. Tabii astronomi sade-ce yıldız haritaları hazırlamakla sınırlı değil-

76

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

dir. Tüm bu hesaplamaların doğru olması için dünyanın, diğer gezegenlerin, ayın ve güneşin hareketlerinin doğru değerlendirilmesi gerekir. Bilindiği gibi Orta Çağ boyunca Avrupalılar dünyanın sabit durduğunu, bütün evrenin ve ta-bii ki güneşin de dünyanın merkezinde olduğu yörüngelerde döndüğünü düşünürdü. Çinliler ise dünyanın güneş etrafında döndüğünü, hat-ta dünyanın yörüngesinin sanıldığı gibi dairesel değil, bir elips şeklinde olduğunu biliyorlardı. Hatasız yıldız haritaları bu bilginin bir eseriydi.

Böylece Menzies, Rönesans’ın en önemli buluşlarından biri olan güneş sisteminin de Av-rupalılardan yıllar hatta yüzyıllar önce Çinliler tarafından bilindiğini ortaya koyuyor. Bu bilgi-lerin Avrupa’ya ulaştığı tarih olarak ise Çinli fi-lonun İtalya’ya vardığı 1434’ü gösteriyor:

Bilgi aktarımı haritalardan öteye gitti. Cusalı Nicholas, Aristocu ve Batlamyusçu evren anla-yışını yıkan ilk Avrupalıydı. Güneşin değil dün-yanın evrenin merkezinde bulunduğu, dünya ve diğer gezegenlerin ise güneş etrafında elips bir yörüngede döndüğü iddiası ise bu devrim-sel değişikliği sağladı. Bu sonuca ulaşmak için, hem Cusalı Nicholas’ın hem de Toscanelli’nin Zheng He heyeti tarafından Papa IV. Eugenius’a sunulan gökbilim takvimini kullandığını varsa-yıyorum. Regiomontanus’un gök günlüğü tab-loları; güneşin, ayın, beş gezegenin ve yıldızla-rın konumları ile Çin astronomik takvimi olan “Shoushi”de bulunmayan hiçbir bilgiyi barın-dırmamaktadır.

Burada bahsi geçen ünlü Avrupalı bilim adamları Toscanelli ve Regiomontanus, mo-dern astronominin kurucusu sayılan Kepler, Galileo ve Kopernik’in öğretmenleri olarak bi-linir. Öyleyse Batıda yaşanan bütün astrono-mik gelişimin ve matematik buluşlarının temel kaynağı Çinli bilim adamlarıdır. Özellikle de Rönesans’tan birkaç yüzyıl önce yaşayan Guo Shoujing ve ünlü eseri “Shoushi”dir.

Macellan ve Kolomb’un Elindeki Amerika ve Dünya Haritalarının Kaynağı Çin’di

Avrupamerkezci tarih tezine göre sanayi devriminin kökeninde coğrafi keşifler vardır. Ve Macellan’dan Kolomb’a ünlü kaşiflerin de keşiflerini önceden öğrendikleri haritalar saye-sinde değil, kendi cesaret ve araştırmaları sonu-cunda gerçekleştirdiği iddia edilir.

Menzies ise tersini düşünüyor. Amerika kı-tasına gitmek için demir aldığında Kolomb’un elinde o kıtayı gösteren bir harita olduğunu orta-ya çıkarıyor. Aynı şekilde Güney Amerika’nın en güney burnundaki bir boğazdan geçerek At-las Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na ulaşa-bilen ve böylece dünyanın etrafında dönen ilk gemici olmayı başaranın Macellan olduğu ef-sanesini çökertiyor. Çünkü Menzies’in ortaya çıkardığına göre Macellan’ın da elinde sözde keşfettikleri bölgelerin haritaları mevcuttu. Ve o haritalar Çinli denizcilerden 1434 ziyaretleri sırasında elde edilmişti. Sözü Menzies’e bıra-kalım:

1434’ten sonra Avrupa’daki dünya harita-ları değişti. Kudüs’ü merkez alıp dini yerlere vurgu yapan dairesel haritaların yerini dünyayı olduğu gibi gösteren haritalar aldı. Toscanelli, Kolomb’a bir Amerika haritası yolladı; Regio-montanus satılmak üzere bir dünya haritasının reklamını yaptı. Macellan bir dünya haritası-na sahipti. Andrea Bianco, Şikago’daki New-berry Kütüphanesi’nde bulunan 1436 tablo-sunda Florida’yı gösterdi, 1448 haritasında ise Brezilya’yı tarif etti. Daha sonra 1507’de Wald-seemüller Kuzey ve Güney Amerika’yı yüksek doğrulukla gösteren mükemmel dünya harita-sını yayımladı. Bütün bu haritaların ortak bir noktası vardı: Avrupalılar oralara varmadan önce Yeni Dünya’ya ait parçaları doğrulukla gösteriyorlardı. Waldseemüller Pasifik’i Ma-cellan henüz yelken açmadan önce; Andrea Bi-anco, Florida ve Antilia’yı Kolomb’dan 56 yıl önce; 1502’de ise Cantino düzlemküresi Flori-

77

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

da kıyılarını Ponce de Leon orayı ‘keşfetmeden’ önce gösteriyordu. Bu haritalarda ortak olan başka bir yan daha vardır. Bütün bu haritalar Zheng He’nin 1418 haritasının tamamının ya da belirli parçalarının kopyalarıdır.

Leonardo Da Vinci’nin “Buluş”ları Çin Kitaplarından Alınmaydı

Kolomb ve Macellan efsanelerini bu şekil-de yerle bir eden Menzies, Leonardo Da Vin-ci başta olmak üzere Rönesans’ın önemli bilim adamlarının çalışmalarının da Çinli kaynakla-rını ortaya çıkarıyor. Örneğin resimlerde pers-pektif kullanımının babası sayılan Da Vinci’nin aslında bunu Alberti isimli bir İtalyandan öğ-rendiğini bulan Menzies, bir adım daha atıyor ve Alberti’nin de perspektif bilgisini Çinli bilim adamı Ch’in Chiu-shao tarafından 13. yüzyılda yazılmış “Shu-shu Chiu-chang” isimli kitaptan aldığını kanıtlıyor.

Da Vinci’nin icadı olarak bilinen pek çok buluş da değişik Çinli kaynaklarda mevcuttur Menzies’e göre. Örneğin paraşüt 1.500 yıl önce Çin’de bulunmuştu. Uçurtmanın tarihi ise daha eskidir: Da Vinci’den yaklaşık 3.000 yıl önce. Çarklı gemilerin tarihi ise MÖ 5. yüzyıla kadar gitmektedir. Da Vinci’ye atfedilen helikopter ve pervane sistemi Çin’de 300’lü yıllarda bilin-mekteydi. Da Vinci’nin makineli tüfek çizimle-ri ise Çin kaynaklarında ilk olarak 10. yüzyılda görülmüştür. Da Vinci’nin asma köprü tasarım-ları da Çin kaynaklıdır.

Örnekler çoğaltılabilir. Da Vinci’nin Çin kaynaklı buluşları Menzies tarafından çizimle-rine kadar kitapta ayrıntılı anlatılmaktadır. Bun-lar şöyledir: Dişliler, çarklar, akslar, kamlar, vo-lanlar, krank mili sistemleri, toplar ve zincirler, ispitli tekerler, makaralar, zincirli araçlar, asma köprüler, parçalı kemerli köprüler, kenar çizgili haritalar, paraşütler, sıcak hava balonları, heli-kopterler, çok namlulu makineli tüfekler, toplar, zırhlı arabalar, mancınıklar, yaylım ateşi topları ve gülleler, çarklı gemiler, kanatlı köprüler, bas-kı makineleri, yol sayaçları, pusulalar, kanallar

ve havuzlar...

Menzies, Leonardo Da Vinci’nin 1434’te Floransa’yı ziyaret eden Çin filosuyla karşı-laştığına dair bir bulguya sahip değil. Zaten Da Vinci, filonun ziyaretinden yıllar sonra, 1452’de doğmuş, en önemli eserlerini 1480’li yıllarda Floransa’da yayınlamıştır.

Ancak Menzies, Leonardo Da Vinci’nin pek çok çiziminin direkt Çinlilerden olmasa bile İtalyan bilim adamı Fransesco’dan esinlendiği-ni ortaya çıkarmış:

Leonardo Da Vinci, Francesco’nun çizimle-rini alarak onları daha iyi hale getiren tam bir üç boyut sanatçısıydı. Gözümüzde Leonardo’nun rolü değişti; o artık bir mucit olmaktan çok üst düzey bir çizimciydi. Anlayabildiğimiz kada-rıyla Leonardo’nun bütün makineleri daha önce Francesco di Giorgio tarafından icat edilmişti.

Menzies, Fransesco’nun çizimlerinin ise Taccola isimli bir başka İtalyana ait olduğunu fark eder. Da Vinci’nin “buluş”larıyla Çinli-ler arasındaki bağlantı işte bu isimdir. Taccola, Papa IV. Eugenius ile yakın mesaisi olmuş bi-risidir. IV. Eugenius ise Çin filosunun 1434’te Çin filosunun Floransa’da ziyaret edip hediye-ler sunduğu Papa’nın ta kendisidir!

Gerçekten de Taccola’nın “De Ingeneis” ve “De Machinis” isimli kitaplarındaki çizimler Çin kaynaklarının neredeyse birebir kopyasıdır. Menzies, kitabında bu çizimleri yan yana koy-muş. Sayfaları çevirdikçe büyük bir şaşkınlık dalgasına kapılıyorsunuz. Ve Rönesans üzerine, Avrupa tarihi üzerine, Batı medeniyeti üzerine duyduğunuz, bildiğiniz her şeyi sorgulamaya başlıyorsunuz.

Menzies’e Göre Çin’in Rönesans’a Katkısı

Menzies, kitabında Rönesans ile Çin arasın-daki karmaşık bağlantıları tarih okuyucusunun anlayabileceği netlik ve durulukta ortaya koyu-yor. Ancak Avrupalıların Çin’den tek öğrendik-leri bunlarla sınırlı değil. Menzies, Çin’in Rö-

78

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

nesans üzerindeki etkilerini çok daha geniş bir perspektifte değerlendiriyor. Kısaca özetleye-lim:

— Kolomb başta olmak üzere Avrupalı de-nizcilerin Amerika kıtasına yolculuğu Çin ha-ritaları, Çin ansiklopedilerinde yer alan deniz-cilik ve gemi yapımı bilgileri, yıldız haritaları ile usturlab ve pusula gibi Çin kaynaklı buluşlar sayesinde gerçekleşmiştir. Macellan gibi kaşif denizcilerin dünya etrafındaki gezileri dünya-nın yuvarlak olduğu gerçeği bilinmese müm-kün değildi. Bu bilginin kaynağı da Çin ansik-lopedileridir.

— Rönesans döneminin Leonardo Da Vinci başta olmak üzere pek çok ünlü bilim adamının buluşları hep Çin kaynaklıdır. Avrupa’nın Rö-nesans ile yaşadığı büyük teknolojik ve bilimsel atılımın kökeninde Çin kaynaklarının ayrıntılı bir şekilde Avrupa’ya ulaşması yatar.

— Avrupa, Amerika kıtasını keşfettikten sonra, gelişmiş askeri teknolojisi sayesinde bu bölgeleri adım adım sömürgeleştirdi. Halbu-ki, 1500’lü yıllar, Avrupa’nın Doğu’ya nazaran teknolojik açıdan geride olduğu bir dönemdi. Avrupa’nın askeri teknolojiler açısından büyük atılım yaşaması ve Amerika ve Afrika kıtalarını sömürgeleştirmesi Çin’den öğrendikleri saye-sinde olmuştur.

— Rönesans’ta yaşanan büyük atılımın en önemli araçlarından birisi matbaanın bulunma-sıdır. Ancak matbaa da Gutenberg’in bir buluşu değil, Çinli kaynaklardan “arakladığı” bir Çin teknolojisidir. Baskı makinelerinden kağıt üre-timine kadar pek çok önemli buluş Çin ansik-lopedilerinde Avrupa’dan yüzlerce yıl önce yer almaktaydı.

— Rönesans’ı tetikleyen olgulardan birisi İtalya’da, Venedik ve Floransa’nın zengin ai-lelerinin sanatçı ve bilim adamlarına sağladı-ğı maddi yardımdır. Bu ailelerin zenginliğinin artmasında da Çin’in önemli katkıları vardır. Rönesans’ın neredeyse “ana sponsoru” sayıla-bilecek Medici ailesi örneğin bankacılığın yanı

sıra ipek dokumacılığı sayesinde zenginleşmiş-tir. Ve gerçek atılımlarını 1430’larda yaşamıştır. Bu atılımın nedenlerinden birisi şüphesiz Çin kaynaklarından öğrendikleri ipek üretimi ve Çin filosundan elde ettikleri ipek böcekleridir. Aynı şekilde Venedik denizciliği de Çin kay-nakları sayesinde büyük bir ilerleme kaydetmiş, su kanalı ve gemilerin irtifa farklarında yoluna devam etmesini sağlayan “havuz asansörü” gibi teknolojik buluşlar da Çinlilerden öğrenilmiştir.

— Avrupalıları zenginleştiren diğer unsur-lardan madencilik ve hammaddelerin işlenmesi bilgisi de Çin kaynaklıdır.

— Avrupa’da besin üretiminde yaşanan dev-rim de Çin kaynaklıdır. Değirmenler ve pirinç üretimi Avrupa’nın Çin’den öğrendiği buluşlar-dır.

— Denizcilik ve su kanalı üretimi gibi bil-giler sayesinde Avrupa ticareti gelişmiştir. Bu bilgiler de tamamen Çin kaynaklıdır.

Görüldüğü üzere, Batı Rönesans’ı, ardından ise sömürgecilik çağını başlatan bütün atılımı sadece kendi çabalarıyla değil, Çin’den öğren-dikleri sayesinde gerçekleştirmiştir. Menzies’in ifadesiyle:

1434’te gerçekleşen bilgi transferi binlerce yıllık uygarlıklarını oluşturmuş olan Çinliler ile Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra duraklamadan çıkma işaretleri sunan Avrupalı-lar arasındaydı. Çin bilgi tohumları düşmek için oldukça verimli bir toprak seçmişti.

Sadece Rönesans’ın Değil Sömürgeciliğin ve Emperyalizmin Kaynakları

Peki Avrupalı bilim adamları ve kaşifler, Çinli kaynaklara neden gönderme yapmaz? Bi-zim bilim adamı kimliğiyle saygı duyduğumuz isimler aslında birer hırsız mıydı?

İlk bakışta büyük bir suçlama ve haksız bir yakıştırma gibi gelebilir. Ancak hırsızlık ve yağ-macılık Avrupa’nın temel karakteri değil mi-dir? Avrupalılar Kolomb’la birlikte Amerika’yı

79

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

sadece keşfetmemiş, 16. yüzyıldan itibaren bü-tün kaynaklarını sömürmüş, milyonlarca insanı önce köleleştirmiş sonra da katlederek yok et-miştir. Aynı akıbetten Afrika ve Avustralya da kurtulamamıştır.

Halbuki Batı tarih yazıcılığı, temel görev olarak bu hırsızlık ve yağmacılığı “saklamayı” belirlemiştir. Bir yandan da emperyalizmin bas-kı, sömürü ve katliamları “meşrulaştırılmak” is-tenir. Batı tarih tezine göre, “Batı” “Doğu”dan ileridir. “Doğu” barbardır, savaşmak dışında bir şey yapmamıştır ve yapamaz. Halbuki “Batı” aydınlanmanın, aklın ve bilimin merkezidir. Bu nedenle “Doğu”dan üstündür. Batının ta-rih felsefesi öyle şekillenmiştir ki, Avrupalıla-rın Amerika kıtasını yerlilerinin tümünü öldü-recek şekilde sömürgeleştirmesi, bütün kay-naklarına el koyması, Afrika yerlilerini köle olarak kullanması, Asya halklarını sömürmesi bu “ileri”liğin bir ödülü ve kaçınılmaz sonu-cu olarak konur. Batı tarih tezine göre “Batı” “Doğu”ya medeniyet götürmektedir. “Batı”nın zenginliğinin temeli ise sanayi ve ticarette dün-yanın lideri olmalarıdır.

Halbuki gerçekler tam tersidir. Menzies’in kitabı da işte bu gerçekleri ortaya koyuyor. “Batı” hiç de “Doğu”ya medeniyet götürme-miştir. Aksine, Rönesans “Doğu” sayesinde or-taya çıkmıştır.

Her şeyden önce “Batı”, sanayi ve teknolo-jide dünya lideri değildi, bunları Çin’den öğ-renmişti. Amerika, Afrika ve Avustralya’yı ise zaten Batı keşfetmemiş, Çin’in keşfettikleri ve haritalara döktüklerinden faydalanmıştı.

Nitekim, “Batı”nın yarattığı büyük sermaye birikiminin ve ardından gerçekleştirdiği sanayi devriminin temel nedeni “Batı”nın bilim ve tek-nolojik liderliği değil, Amerika ve Afrika kıta-larının doğal kaynaklarını yağmalaması ve in-sanlarını köle olarak kullanmasıdır.

Peki ne olmuştu da, Batı, kendisinden yakla-şık yüz yıl önce keşfedilen topraklara gittiğin-de bir sömürgeci uygarlık kurmuştu da, bu top-

rakları daha önce keşfetmiş olan Çinliler bunu yapmamıştı? İşte “Batı” ile “Doğu” arasındaki bu temel ayrımı da Menzies’in kitabı sayesin-de görebiliyoruz. “Batı” medeniyeti “mülkiyet” fikri üzerine kurulmuştur. O kadar ki, “bilgi” ve “bilim” üzerinde bile mülkiyet hakkı vardır. Örneğin, “patent” dediğimiz olgu “Batı”nın bir buluşudur.

“Doğu” ise bildiklerini ve bulduklarını “Batı” gibi kıskanç bir şekilde kendi mülkiye-tine geçirmektense “paylaş”mayı tercih eder. Zheng He’nin filosunun yanında en büyük an-siklopedileriyle yola çıkması ve bunları 1434 Floransa ziyaretinde Avrupalılarla paylaşma-sı da bu güdünün bir eseri olarak görülmelidir. Çin İmparatoru ansiklopedilerini ve haritalarını Avrupa’ya gönderdiğinde amacı kendisi oralara nasıl gidiyorsa, Batılıların da Çin’e gelebilmesi-ni sağlamak ve Çin İmparatoru’na “lütuf”larını gösterebilmelerine imkan vermekti. Bu ifade-ler bize ya da Menzies’e ait değildir. Bizzat 15. yüzyılda yazılmış Çinli kaynaklarında Zheng He’nin gezilerinin sebepleri bu şekilde anlatılır.

Bir yanda “bilgi”yi mülkiyetine geçiren “Batı” ahlakı, bir yanda ise bildiklerini dünya-ya öğretmek amacındaki “Doğu” felsefesi...

Batılı tarihçiler tarafından Menzies’e yönel-tilen en büyük eleştiri Rönesans bilim adamla-rının Çinli kaynaklara hiçbir atıfta bulunmamış olmasıdır. Bu atıflarda bulunulmasını beklemek başlı başına bir saflık ve tarihi hiç bilmemek-tir. Amerika’yı keşfeder keşfetmez kıtanın bü-tün madenlerini ve doğal zenginliklerini sömü-ren ve yok eden, insan kaynaklarını önce köle olarak kullanan sonra da katleden Batı, aynı şeyi Çin bilim eserleri için niye yapmasın? Çin-li kaynaklardan önce öğrenip onları sonradan yok etmek milyonlarca Amerikalı yerliyi kat-letmekten daha büyük bir suç değildir elbette.

Avrupamerkezci tarih yeniden yazılmalıdır. Ve bu yeni tarih yazımının temel amacı Batı sö-mürgeciliğinin ve bugünkü Batı emperyalizmi-nin kaynaklarını ortaya koymak olmalıdır. Çün-kü Batı tarihçiliğinin temel hedefi bu gerçekleri

80

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

gözlerden gizlemek ve “Doğu”nun “Batı” ta-rafından sömürülmesini kaçınılmaz bir zorun-luluk olarak göstermektir. “Doğu”, “Batı”nın zulüm ve sömürüsüne karşı ayağa kalkmak is-tiyorsa, “Batı”nın tarihine de karşı çıkabilmeli-dir. Menzies’in kitabı, işte bu açıdan mükem-mel bir kılavuz...

Zheng He’nin Müslümanlığı

Menzies’in önemli buluşları ve farklı tarih bakış açısı son derece çarpıcı ve çığır açıcı. İleri Yayınları olarak bu değerli eseri Türk okuruna kazandırarak önemli bir görevi yerine getirdiği-mizi düşünüyoruz. Ancak Menzies’in eksik ka-lan yanlarını tamamlamak da bizlere düşüyor. Şimdi bu noktaları biraz açalım.

Menzies’in üzerinde çok durmadığı bir ger-çek daha var: Zheng He, Müslüman bir deniz-cidir. Bugünkü Özbekistan’da doğmuş, Çin-lilerin bölgeye bir saldırısı sırasında Çin Sa-rayı tarafından “devşirilmiştir.” Çin filosunun Avrupa’ya Kahire üzerinden gitmesini belki de bu yüzden çok önemsemiş, muhtemelen Müs-lüman topraklara ayak basarak özlem gidermiş-tir.

Ancak Zheng He, Müslümanların çıkardığı tek büyük denizci değildir. Menzies’in de kita-bında yer yer bahsettiği gibi Çin’le ticaret ya-pan pek çok Müslüman bulunmaktaydı. Doğal olarak, Çin’e kadar deniz yolundan giden Müs-lümanlar, çok kapsamlı ve ayrıntılı bir deniz-cilik ve harita bilgisine sahipti. Nitekim, Avru-pa, Rönesans ile birlikte “bilim”le yeniden ta-nışırken, biraz doğuda, Osmanlılar o dönemin bilimsel ve askeri açıdan dünya lideri sayılabi-lecek bir imparatorluk kurmuştu. Özellikle 16. yüzyılda Osmanlılar Akdeniz’e hakim olacak bir denizcilik seviyesine erişmişti.

Dolayısıyla, Rönesans üzerinde Çin etkisi olduğu kadar bir Müslüman etkisi olduğu da kuşku götürmez bir gerçektir. Hatta denilebilir ki, coğrafi açıdan Avrupa’ya daha yakın olduğu için Müslümanların etkisi daha çoktur.

Tıp, astronomi, matematik, tarım bilgisi ve silah teknolojisi başta olmak pek çok açı-dan Müslüman Dünya, Orta Çağ boyunca Avrupa’nın birkaç adım ilerisindeydi.

Menzies’in kitabı işte bu açıdan geliştiril-melidir. Tabii bu konuda Menzies’in bir hatası olduğunu söylemiyoruz. Nitekim Menzies Ba-tının sakladığı bir tarihi aydınlatmaya çabalı-yor. Bunu yaparken kendisi de Müslümanların etkisini tabii ki gizlemiyor, sadece kısaca de-ğinmekle yetiniyor. Çin tarihi üzerine uzman-laşmış bir yazar olarak Menzies, benzer bir çabanın Rönesans üzerinde Müslüman etkisi hakkında gösterilmesi gerektiğini muhtemelen düşünüyordur. Bunu yapmak da şüphesiz biz-lere düşüyor.

Peki ya Türk Etkisi?

Geçtiğimiz yıllarda, Müslüman bilim adam-larının Rönesans üzerine etkileri hakkında çok etkileyici bir araştırma yayınlandı: “1001 İcat – Dünyamızda İslam Mirası”. Selim El-Hassani editörlüğünde, “Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı” tarafından hazırlanan kitap Türkçe ola-rak da yayınlandı. Kitap son derece çarpıcı bil-giler veriyor ve “Batı”nın Orta Çağ karanlığın-dan Müslüman bilim adamları sayesinde kur-tulduğunu yüzlerce örnekle kanıtlıyor.

Menzies’in kitabını okuyanların bu çalış-mayı da dikkatle incelemesini öneririz. Ancak Menzies nasıl Çin kaynakları üzerinde yoğun-laşmış, Müslümanların “Batı” üzerindeki etki-lerine yeteri kadar değinmemişse, aynı eksiklik “1001 İcat”ta da geçerli. “1001 İcat”ta Türk-lerin bilim ve teknolojiye katkıları üzerine pek fazla bilgi bulunamıyor. Bu da doğal karşılana-bilir. Kitabı hazırlayanlar genellikle Arap ya-zarları, Vakıf da Arap devletlerinin katkılarıyla kurulmuş dolayısıyla Türklerin kazanımlarını “Müslümanlık” kimliği altında Arapları yaptık-larıyla katıştırmaları normal sayılabilir.

İşte bu açığı kapatmak da Türk tarihçilerine düşüyor. Sonuçta bir milletin tarihine sahip çık-mak öncelikle o milletin tarihçilerinin görevi-

81

TEMMUZ-ARALIK 2014

AMERİKA’YI KİM KEŞFETTİ? AYDINLANMAYI KİM BAŞLATTI?

dir.

Şimdi bu açığın kapatılması için bir başlan-gıç yapalım.

“Batı” medeniyeti Orta Çağ ile birlikte ka-ranlığa gömülmüştü. Avrupa’nın taassup içinde kıvrandığı bu 1.000 yıllık süreçte bilim Çin’de, Hindistan’da, Anadolu’da ve Ortadoğu’da ge-lişti. Çin’i Menzies’in kitabından tanıyoruz. Öyleyse biz Müslümanlara ve Türklere yoğun-laşalım.

Müslüman Dünya, özellikle 700’lü yıllar-dan itibaren Fas’tan Malezya’ya kadar geniş bir coğrafyaya hakimdi. Bu hakimiyet elbette sa-dece “gaza” ve “cihat” ruhuyla ve askeri başa-rılarla sağlanmıyordu. Dünyanın liderliğini ele geçiren Müslümanlar doğal olarak bilim ve tek-nolojide de önderdi. Ancak Müslüman Dünya-sının önderliği 11. yüzyıldan itibaren Araplar-dan Türklere geçti. Türklerin Müslüman olma-ya başladığı bu yıllardan itibaren, Gazneliler, Memlükler, Selçuklular, Babürlüler, Timurlular ve nihayet Osmanlılar Müslümanlığın bayra-ğını dik tutan ve dünya çapında yayan devlet-ler oldu. Ve 16. yüzyıla kadar dünya liderliği-ni Müslümanlar adına Türkler yürüttü. Sadece bugünkü Arap Dünyası değil, bütün İslam coğ-rafyası yine Fas’tan Malezya’ya kadar Türkle-rin yönettiği imparatorlukların kontrolündeydi. Doğal olarak bilim ve teknolojide de Türkler dünya lideriydi.

Biruni’den İbni Sina’ya, Uluğ Bey’den Ali Kuşçu’ya pek çok Türk bilim adamı dünya “aydınlanması”nın öncülüğünü yapıyor, Avru-pa o dönemde her şeyi Türk bilim adamlarının eserlerinden öğreniyordu. “Batı” Menzies’in ortaya koyduğu gibi Çin’den çok şey öğrenmiş, hatta “aşırmıştı”. Ancak binlerce kilometre öte-deki Çin’den öğrenebilen “Batı”nın hemen yanı başındaki Türklerden hiçbir şey öğrenmemiş olduğunu düşünmek haksızlık olur. Müslüman-lar ile Batılılar arasındaki ticari ilişkiler, savaş-lar, barışçı olsun olmasın komşuluk ilişkileri bu iki medeniyet arasında bilgi aktarımı ve payla-şımını elbette sağlamıştır. Bu aktarımın Müslü-

manlar adına liderliğini birkaç yüzyıl Türkler yönetmiştir.

Birkaç hızlı örnek vermek gerekirse, Gaz-nelilerden başlayarak 11. yüzyıl ve sonrasında Türk gökbilimcileri dünyaya önderlik etmiştir. Biruni, dünyanın yuvarlak olduğunu ilk ortaya koyan bilim adamlarındandır.

Timur döneminde Semerkand dünya bilimi-nin merkeziydi. Torunu Uluğ Bey de sadece Timur İmparatorluğu’nun padişahı değil, aynı zamanda döneminin en büyük gökbilimcisiy-di. Hazırladığı yıldız haritaları 400 yıl boyunca Batıda kullanıldı.

Cengiz Han ve torunları Kubilay Han ve Hü-lagü Han dönemlerinde Çin’den Ortadoğu’ya Türk dünyası bilimin ve medeniyetin beşiği ha-line gelmişti. Hatta, Menzies’in kitabında ak-tardığı Çin buluşlarının önemli bir kısmı Ku-bilay Han’ın Çin’i yönettiği dönemde ortaya çıkmıştır. Hatta Marco Polo’nun Çin’i ziyareti üzerinde duran Menzies, o dönem Çin’i Kubi-lay Han’ın yönettiğini maalesef söylememiştir.

Nitekim Zheng He, tarihçiler pek üzerinde durmasa da sadece Müslüman değil, aynı za-manda Türk’tür. Ailesi Harezmi kökenli Öz-bektir. Babasının ismi Mir Tekin, dedesinin-ki ise Keramettin’dir. Altıncı kuşaktan dedesi Seyyid Şemsettin Ömer, Cengiz Han’ın Buhara valisidir.

Selçuklular ve Osmanlılar da dönemleri-nin bilim ve teknoloji alanında önderleriydi. Selçuklu’da özellikle tıp son derece gelişmiş, Osmanlı ise mühendislik ve astronomide dünya lideriydi. Osmanlı’nın büyük askeri başarısının sırrı da zaten buydu. Leonardo’nun çizimlerin-de Çin kaynakları ne kadar etkiliyse, şüphesiz o dönem Türk mühendislerin buluş ve çizimle-rinin de katkısı mutlaka olmalıdır. Nitekim pek çok Rönesans buluşu, yüzlerce yıl önce Türkler tarafından da bilinmekte ve kullanılmaktaydı.

Örneğin Fatih Sultan Mehmet’in hocası Ak-şemseddin mikrobu Pastör’den önce bulan in-sandır. Havan topunu ilk dizayn eden ve kul-

82

TEMMUZ-ARALIK 2014

ÖZGÜR ERDEM

lanan ise Fatih’in kendisidir. 10. yüzyılda ya-şamış Ali bin Abbas, ilk kanser ameliyatını gerçekleştirendir. Benzer şekilde ilk göz ame-liyatı, ilk beyin ameliyatı, ilk böbrek ameliyatı, ilk anestezi gibi tıbbın pek çok ilki hep Türk hekimler tarafından gerçekleştirilmiştir. İbni Sina’nın eserleri yüzlerce yıl Avrupa’da tıbbın temel kaynak kitabı olmuştur.

Ömer Hayyam’ın cebir, geometri ve trigono-metri çalışmaları uzun süre Avrupa’ya rehber olmuştur. Matematik denklemlerindeki “x” bi-linmeyenine ismini veren bile Hayyam’dır. Ha-zırladığı takvim ise hatasızlığıyla Avrupalı ben-zerlerinden yüzlerce yıl öndeydi. Hayyam’ın buluşlarını ilerleten ise bir başka Türk bilgin Ali Kuşçu olmuştur.

El Cezeri’nin (Cizreli Eb-Ül-İz) pek çok bu-luşu kendisinden 300 yıl sonra yaşayacak Le-onardo Da Vinci’ninkilerden daha çarpıcıdır. Benzer şekilde Osmanlı döneminde yaşayan Takiyüddin’in çizim ve buluşları şüphesiz Av-rupalılara çok ilham kaynağı olmuştur. Farabi, ses fiziğini başlatan bilim adamıdır. Hezarfen Ahmet Çelebi, planörün mucididir.

Örnekler artırılabilir, ancak görülmelidir ki, Rönesans’ın üzerindeki Çin etkileri kadar Türk etkilerini de araştırmak ve tartışmak gerekmek-tedir.

Kendi Tarihimizi Araştırmak ve Öğrenmek

İtiraf edelim, gerek Menzies’in “1434”ünü, gerekse “1001 İcat”ı okudukça insan gıpta et-meden duramıyor. Benzer araştırmalar neden Türkler için yapılmaz?

Şüphesiz çabalar var, iyi niyetli pek çok Türk tarihçi de bulunmakta. Ancak henüz yeterli de-ğil. Ve Türk tarihçiliğinin genel anlayışı içinde kaybolup gidiyor. Çünkü Türkiye’de tarihçilik kendi tarihimizle gurur duymaktan çok ataları-mızı küçümseyen bir felsefeye sahip. Atatürk-çüsünden muhafazakarına, liberalinden ülkücü-süne tarihçilerimize Türk tarihiyle ilgili bir şey

beğendiremezsiniz. Maalesef “Doğu”yu hakir gören Batıcı tarih tezleri Türkiye’de çok etki-lidir. Hangi ideolojik kılıf altında olursa olsun tarihçilerimizde tarihimize ilişkin genel bakış hep eleştirel ve küçümseme doludur. Kimi ta-rihçi 20. yüzyılın en önemli liderlerinden biri olduğu bütün dünya tarafından kabul edilmiş olan Atatürk’ü beğenmez. Kimisi 600 yıl bo-yunca dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş Osmanlı hanedanını küçümser. Kimisi zaten o kadar Batıcıdır ki Türk tarihi-ne “barbar” suçlamasını Batılılardan bile daha çok yapar.

Artık bu felsefenin değişmesi, tarihçileri-mizin kendi tarihimizle barışması gerekiyor. Emin olun, Menzies gibi cesur tarihçiler çıktık-ça Türk tarihinin ve Türk medeniyetinin en az Çinliler ve Araplar kadar Batı’yı etkilediği or-taya çıkacaktır. Umarız “1434”, Türk okurlar-da da aynı etkiyi yaratır, bu çabaların gelişmesi için vesile olur.

Menzies’e sadece Avrupamerkezci tarihçi-liğe indirdiği darbe için teşekkür etmiyoruz, “1434”ün Türk tarihçiliğinde yeni bir dönemi başlatan eserlerden biri olmasını da diliyoruz.


Recommended