+ All Categories
Home > Documents > Lev Trotsky’nin Sürekli Devrim Kuramı ve Enternasyonalizm Nosyonu

Lev Trotsky’nin Sürekli Devrim Kuramı ve Enternasyonalizm Nosyonu

Date post: 06-Apr-2023
Category:
Upload: artvin
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
27
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015 1 LEV TROTSKİY’NİN SÜREKLİ DEVRİM KURAMI VE ENTERNASYONALİZM NOSYONU Emek Yıldırım Bunların yaptıkları şey sanki bir sanatçının hepsi de mükemmel bir şekilde çizilmiş ama her biri farklı modellere ait el, ayak, kafa ve diğer uzuvları bir araya getirip de tek bir vücudu oluşturacak şekilde ilişkilendirmemesine benziyor. Bu parçalar hiçbir şekilde birbirilerine uymadığından ortaya çıkan şey bir insan değil canavar heykeli oluyor. Kopernik 1 GİRİŞ Şüphesiz ki, tüm dünyanın televizyon ekranlarından izlediği, ilk önce Berlin Duvarı’nın bizzat o duvarın yanıbaşında yaşayan insanlarca yıkılışı ile Varşova Paktı’nın dağılışını ve sonrasında da Sovyet halkının şahitliğinde Lenin heykellerinin indirilişi ile Sovyetler Birliği’nin dağılışını imleyen sahneler sadece birkaç günde ortaya çıkmış basit birer toplumsal ayaklanmanın tezahürleri değildir. Martin Heidegger, “[d]oğru-olan (Richtige), irdelenmekte olan herşeyde, her kez herhangi bir şekilde karşımıza çıkanı saptar. Bununla birlikte bu saptama, doğru olmak için, hiçbir şekilde, söz konusu şeyin kendi özü içerisinde örtüsünü açmaya gereksinim duymaz. Oysa yalnızca böyle bir örtüsünü açmanın olduğu yerde Hakikat-olan (Wahre) vukua gelir. Bu nedenle yalnızca Doğru-olan (Richtige), henüz Hakikat-olan (Wahre) değildir2 der. Tam da bu şekilde, Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti liderlerinin ve bürokratik yapıyı oluşturan nomenklatura’nın hayata geçirdiği tüm pratikler o zamanki 1 Kopernik, çağdaşı gökbilimciler ve çalışmaları üstüne sarfeder bu sözleri. Bkz. Ollman, 2011, 29. 2 Heidegger, 1998, s. 45-46.
Transcript

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

1

LEV TROTSKİY’NİN SÜREKLİ DEVRİM KURAMI VE

ENTERNASYONALİZM NOSYONU

Emek Yıldırım

Bunların yaptıkları şey sanki bir sanatçının hepsi de

mükemmel bir şekilde çizilmiş ama her biri farklı modellere ait

el, ayak, kafa ve diğer uzuvları bir araya getirip de

tek bir vücudu oluşturacak şekilde ilişkilendirmemesine benziyor.

Bu parçalar hiçbir şekilde birbirilerine uymadığından ortaya çıkan şey

bir insan değil canavar heykeli oluyor.

Kopernik1

GİRİŞ

Şüphesiz ki, tüm dünyanın televizyon ekranlarından izlediği, ilk önce Berlin Duvarı’nın

bizzat o duvarın yanıbaşında yaşayan insanlarca yıkılışı ile Varşova Paktı’nın dağılışını ve

sonrasında da Sovyet halkının şahitliğinde Lenin heykellerinin indirilişi ile Sovyetler

Birliği’nin dağılışını imleyen sahneler sadece birkaç günde ortaya çıkmış basit birer

toplumsal ayaklanmanın tezahürleri değildir. Martin Heidegger, “[d]oğru-olan (Richtige),

irdelenmekte olan herşeyde, her kez herhangi bir şekilde karşımıza çıkanı saptar. Bununla birlikte

bu saptama, doğru olmak için, hiçbir şekilde, söz konusu şeyin kendi özü içerisinde örtüsünü

açmaya gereksinim duymaz. Oysa yalnızca böyle bir örtüsünü açmanın olduğu yerde Hakikat-olan

(Wahre) vukua gelir. Bu nedenle yalnızca Doğru-olan (Richtige), henüz Hakikat-olan (Wahre)

değildir”2 der. Tam da bu şekilde, Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti liderlerinin ve

bürokratik yapıyı oluşturan nomenklatura’nın hayata geçirdiği tüm pratikler o zamanki

1 Kopernik, çağdaşı gökbilimciler ve çalışmaları üstüne sarfeder bu sözleri. Bkz. Ollman, 2011, 29. 2 Heidegger, 1998, s. 45-46.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

2

şartların gereği ve o anın doğrusu olabilir fakat tüm bunların hakikatle örtüş(e)mediği

eninde sonunda tarih göstermiştir.

Başka bir deyişle, insanlık tarihinin devrim deneyimleri açısından ilk sosyalist

örneklerden biri olan 1917 Ekim Devrimi’nin ardından, eski tarihsel bloğun külliyen

değişmesi ve buna bağlı olarak da şimdiye kadar sadece tahayyül edilebilen türden total

bir dönüşümü beklenen Sovyetler Birliği’nde, bu yeni sistemin kuruluşu sadece Sovyet

işçi sınıfının değil tüm dünya işçi sınıfının da umudunu yeşertmiştir. Bizzat halkın katılımı

ile vuku bulmuş bir devrim sonrası, insan emeğinin en temel sosyo-ekonomik ve siyasal

öğe olması kabulü üzerine kurulu bir ülkenin inşaa süreci beklenen veya istenilen

güzergahı izleyememiş ve çok farklı mecralara yol almıştır. Sonunda da, Sovyetler

yönetiminin tüm geçici ve beyhude çabalarına rağmen, uzun yılların umutsuzluğunu

üstünden atamayan Sovyet halkının rızası daha fazla üretilemeyince, sistemin çökmesi de

kaçınılmaz son olmuştur. İnsanlık tarihinin son iki yüzyılına damgasını vuran devrimlerin

arasında proletaryanın zafer kazandığı ilk devrim olan Ekim Devrimi’nin fikren

köklerinin dayandığı Marksist kuram da, Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ile ilk başlarda ciddi

bir darbe almıştır. Oysa, S.S.C.B.’nin çökmesinden yıllar önce bunu öngören Lev3

Trotskiy’nin de defalarca çalışmalarında belirttiği gibi, bu sonun mesulü ne Karl

Marks’dır, ne Vladimir İlyiç Lenin’dir, ne de Marksist kuramdır. Trotskiy4, esasen

Sovyetler Birliği’nin devrim ve proletarya diktatörlüğü yolundan saptığını ve bu şekilde

giderse de yıkılmaktan kaçınılamayacağını, Varşova Paktı’nın ve S.S.C.B.’nin

3 “Lev” sözcüğü Rusça’da “aslan” anlamına gelir, ve İspanyolca veya Avrupa dillerinde karşılığı olan “Leo” ya da “Leon” sözcükleri de Batılı kaynaklarda ismi olarak kullanılmaktadır. 1896 yılında devrimci hareket ile tanıştıktan sonra 1898 yılında tutuklanıp, sürgüne gönderildiği Sibirya’dan 1902 yılında kaçarken daha önce bir süre hapis yattığı Odessa’daki cezaevinden bir gardiyanın soyismini sahte soyismi olarak kullanır, ve bundan sonra da Trotskiy takma soyismini kullanmaya devam eder, hala da bu isimle anılmaktadır. 4 Asıl tam ismi Lev Davidoviç Bronştein olan Trotskiy 1879 yılında şu anki Ukrayna’nın güneyinde yer alan Yanovka bölgesinde doğup, 1940 yılında Meksika’da bir suikast girişimi sonucunda hayata gözlerini yummuştur. Trotskiy’nin 61 yıllık ömrünü üç ana aşamada ele almak mümkündür. İlk olarak 1917 Şubat Devrimi’ne kadarki süreç, ki bu süreç ağırlıklı olarak hapishanede, Sibirya’da veya yurtdışında sürgün geçen yıllardan oluşuyor. Bu dönemde, her ne kadar Rus Sosyal Demokrat Parti’nin 1903 tarihinde iki ana hizbe – Bolşevikler ve Menşevikler – bölünmesini yerinde bulmasa da ve ikisinin yeniden bir araya gelmesi için arada çaba sarfetmiş olsa da genellikle Menşeviklere yakın durmuştur. Trotskiy’nin düşünsel tarihinde bu döneme ait en önemli kilometre taşlarından biri de, 1905 Devrimi’nin ardından henüz burjuva demokratik devrimini gerçekleştirememiş Rusya üzerine görüşlerini kağıda döktüğü ve Sürekli Devrim kuramının da temellerini attığı Sonuçlar ve Olasılıklar broşürüdür. İkinci süreç ise, Şubat Devrimi’nden Vladimir İliç Lenin’in ölümüne kadarki dönemi kapsar. Bu dönemde, Trotskiy artık Bolşeviklerle beraberdir ve Lenin ile birlikte devrime yön veren isim olmuştur. Üçüncü aşama ise, Lenin’in ölümünün ardından Jozef Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (Kommunistiçeskaya Partiya Sovetskogo Soyuza) başına geçmesi ve Trotskiy’nin yurtdışına – Türkiye’den başlayıp sonunda da Meksika’ya kadar uzanan bir rota üzerinden – sürgüne gönderilmesini ve ta ki Moskova menşeili bir suikast sonucu ölümüne kadarki süreci kapsıyor. Daha ayrıntılı bir biyografi için bkz. Maria Aprelenko, “Prominent Russians: Leon Trotsky (Lev Bronstein)”, Russiapedia, http://russiapedia.rt.com/prominent-russians/politics-and-society/leon-trotsky-lev-bronstein/

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

3

dağılmasından yıllar önce yazdığı eserlerinde birçok kez dile getirir. Trotskiy’nin yazdığı

cümleler arasından Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği’ne dair hakikatin parlamalarını

görmek mümkün. Özellikle de, Büyükada’da sürgünde bulunduğu dönemde yazdığı ve

aslen 1905 devrimi sonrasında kaleme aldığı Sonuçlar ve Olasılıklar (İtogi i Perspektivıy)5

broşüründeki fikirlerini geliştirdiği Sürekli Devrim (Permanentnaya Revolyutsiya)

çalışmasında ele aldığı sürekli devrim teorisini geliştirip, bizzat içinde yer aldığı Ekim

Devrimi deneyimi ve sonrasında ortaya çıkan Sovyetler Birliği’nin yapılanması üzerinden

elde edilen olguları analiz ederek, gelecekte proletaryanın öncülüğünde gerçekleştirilecek

müstakbel devrimler için sürekli devrim nosyonunu kuramsallaştırmıştır. Ayrıca,

Sovyetler Birliği’ndeki gidişatın doğru bir rota izlemediğini de kritik ederek, bunun asıl

sebebinin ise Marksist kuramın katı determinist, indirgemeci ve ekonomist tahlillerinin

doğruluğu değil, onun yerine Ekim Devrimi sonrası iktidarı proletaryaya bırakmayan

Parti bürokrasinin devrimi ne ulusal bazda ne de uluslararası bazda sürekli

kılamamasının olduğunu da detaylarıyla irdelemiştir.

Bu çalışmada da, Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği deneyimlerinin tarihsel

koşullarının ve bu tarihsel koşullar üzerinden Marksist kuram içinde yürütülmüş

tartışmaların ışığında, bir yandan Trotskiy’nin ele aldığı şekilde devrim olgusunun

diyalektik yapısının bir anatomisi çıkarılmaya çalışırken, diğer bir yandan da

enternasyonalizm nosyonu ile ilişkilendiği noktalar üstünden Trotskiy’nin sürekli devrim

kuramının zamansal, mekansal ve uzamsal bağlamda irdelenmesi amaçlanmaktadır. Bu

nedenle, ilk önce Ekim Devrimi’nin ortaya çıkması ile alevlenen Marksist teorinin katı

determinist, indirgemeci ve ekonomist bir niteliğinin olup olmadığı tartışmasına bir göz

atmakta fayda var. Sonrasında da, sırasıyla Trotskiy’nin sürekli devrim kuramının üç ana

sacayağını oluşturan temel kavramsallaştırmalarını ve sürekli devrim kuramı ile

enternasyonalizmin bağlarını ortaya koymadan önce, Marks ile Engels’in ve Lenin’in

kuramlarındaki sürekli devrim nosyonunun ilk nüvelerini ele almak ve diyalektik

yöntemin sürekli devrim kuramında kendini gösterdiği anları imlemek, Trotskiy’i ve

sürekli devrim kuramını anlamakta yararlı olacaktır.

5 Rus asıllı Alman devrimci Parvus, Ocak 1905’de İskra’da aynı isimle bir makale yayımlatmıştır, ve Trotskiy, Parvus’un fikirlerinden de etkilenmesinin yanısıra, yazdığı Sonuçlar ve Olasılıklar broşürünün ismini de bu makaleden esinlenmiştir. Bkz. Carr, 1989, 64 ve 67’deki 41. ve 51. dipnotlar.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

4

EKİM DEVRİMİ VE MARKSİST KURAM

Rusya’da başarıya ulaşan Ekim Devrimi, her ne kadar proletaryanın dünya sahnesindeki

ilk zaferi olsa da, özellikle Avrupa Marksistleri tarafından Marksist kuramın ileri sürdüğü

temel tezlere aykırı olarak görülüyor ve sosyalist bir devrimi doğuracak şartların

olgunlaşmadığı, burjuva devrimini bile henüz gerçekleştirememiş Rusya coğrafyasında

sosyalist bir devrimin sürekli olamayacağı fikri savunuluyordu. Bu karşı çıkışların

zeminini oluşturan da, Karl Marks’ın, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın “Giriş”

kısmında da belirttiği gibi, nasıl kapitalizm feodalizmin içinden filizlendi ve yeşerdi ise

sosyalizm de kapitalizmin içinde filizlenecek ama ancak uygun koşulların oluşması

sonucunda zuhur edebilecek olmasıdır. Marks’ın deyişiyle, “[i]çerebildiği bütün üretici

güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri,

bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini

almazlar... her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi

koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.”6

Oysa, Marks’ın ve Engels’in bu kanıya varmalarını sağlayan belki de asıl durum

1848’de Avrupa’yı sarsan işçi sınıfının yenilgiye uğraması üzerine ikilinin yaşadığı

hayalkırıklığıydı. Friedrich Engels, Marks’ın 1850 tarihinde kaleme aldığı Fransa'da Sınıf

Savaşımları 1848-1850 kitabına yazdığı önsözde bu tarihsel hayalkırıklığını ve sonrasında

kuramın ekonomik determinist yanını daha da pekleştiren bir analiz kullanmalarının

arkaplanını da açıklamaktadır bir anlamda. Engels der ki: “[T]arih bizi de haksız çıkardı,

bizim o zamanki görüşümüzün bir yanılsama olduğunu ortaya koydu. Hatta daha da ileri gitti:

Yalnız bizim o zamanki yanılgımızı savurmakla kalmadı, proletaryanın, içinde dövüşmek zorunda

olduğu koşulları da baştan aşağı altüst etti... Tarih gösterdi ki, Kıta Avrupası üzerindeki iktisadi

gelişme durumu, o zaman, kapitalist üretimin kaldırılması için henüz yeterince

olgunlaşmamıştır.”7

Fakat, Antonio Gramsci 1917 tarihli ünlü makalesi “Kapital’e Karşı Devrim”de,

Marks’ın ve Engels’in yukarıda bahsi geçen şekilde öngördüğü ve II. Enternasyonali

oluşturan Avrupa Sosyal Demokratlarının da iddialı bir biçimde savunduğu bu görüşe,

yani kapitalizmin çelişkilerinden doğacak sosyalist bir düzeni getirecek olan bir devrimin

6 Marks, 1993, 24. 7 Marks, 2003, 13 ve 15.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

5

tarihsel koşulların olgunlaşması ile mümkün olduğu ve bu olgunlaşma sürecinin

Avrupa’daki ileri sanayileşmiş ülkeler olan İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde

patlak vereceği düşüncesine karşı çıkar. Gramsci’ye göre Rusya gibi sanayileşmemiş,

kapitalizmin olgunlaşmadığı ve henüz ne burjuvazinin ne de proletaryanın sınıfsal

yapılanma itibariyle tam oluşmadığı bir ülkede Ekim Devrimi’nin ortaya çıkışı, tam da

Marks’ın kuramını çürüten değil aksine onu mekanik ve determinist yanlarından,

dogmalarından arındıran ve organik yanını pekiştiren bir işlev görmüştür. Ekim Devrimi,

tarihsel materyalizmi özü itibariyle ispatlar bir şekilde, tarihi öznenin iradesi dışında

gelişen, praksisi yok sayan, önceden kesin olarak belirlenmiş bir hat üzerinden

gerçekleşen bir olaylar dizisi gibi algılanmasının önünü kesmiş ve devrimci sürecin

diyalektik gelişimini gözler önüne sermiştir. Gramsci’ye göre:

Ne ki olaylarda bile bir yazgı öğesi var, ve Bolşevikler Kapital’deki önermelerden

bazılarını bir tarafa atıyorlar, onun dinçleştirici/içkin düşüncesini değil… Onlar asla

sorgulanmayacak dogmatik sözlerden oluşan katı bir öğreti derlemek için Usta’nın

eserlerini kullanmadılar. Onlar Marksist düşünceyi… yaşıyorlar. Bu düşünce, tarihte

baskın faktör olarak kaba ekonomik olguları değil, tekil insanı, toplumlardaki

insanları, birbiriyle ilişki içerisinde olan, birbiriyle sözleşmelere giren, bu sözleşmeler

aracılığıyla kollektif/toplumsal bir irade geliştiren; ekonomik olguları anlamaya

başlayan, bunlar hakkında hüküm veren ve eonominin itici gücü oluncaya ve nesnel

gerçekliği… yoğuruncaya dek onları kendi iradelerine uyarlayan insanları görür.8

Bir anlamda, Trotskiy’nin de sürekli devrim kuramıyla savunduğu gibi, Ekim Devrimi,

Georg Lukacs’ın tarihin öznesi olarak nitelendirdiği proletaryanın önderliğinde meydana

gelecek enternasyonalist bir sosyalist devrimin belki de ilk adımı niteliğindedir. Sonuçta

da, Gramsci’nin Ekim Devrimi’nin tam da Marksist kuramın basitçe indirgemeci ve sadece

belirlenimci olmadığının ispatı olduğu fikrine paralel bir düşüncede olan Trotskiy’nin de

yapılan bu tartışma bağlamında Marksist kurama, sürekli devrim

kuramsallaştırmasındaki proletaryanın öncü rolü, devrimin sürekli niteliği ve dünya

devrimi nosyonu gibi açılardan yaptığı katkı da tartışmasız ki önemlidir.

8 Gramsci, 2010, 40-41.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

6

SÜREKLİ DEVRİM KURAMININ

TARİHSEL VE YÖNTEMSEL ARKAPLANI

K. Marks & F. Engels

Daha sonra Trotskiy tarafından 1905 ve 1917 devrim tecrübelerinden elde ettiği bilgi ve

birikim sayesinde daha da detaylı bir biçimde kuramsallaştırılacak olan, sürekli devrim

nosyonu, ilk olarak Marks tarafından dile getirilmiştir. Sınıf savaşımının ve işçi sınıfının

nihai hedefi olan kapitalizmi kökten yıkıp yerine sosyalizmi kurma gayesi doğrultusunda

Marks ve Engels, mevcut toplumsal koşulların yıkılıp yerine yenilerinin inşaa sürecinde

sürekli devrim kavramından da yararlanmışlardır. Marks, Fransa’da Sınıf Savaşımları

eserinde, 1848 devrimleri deneyimleri üzerinden küçük burjuvazinin ve proletaryanın

sosyalist bir devrim sürecinde alacağı muhtemel rolü ele alırken, aynı zamanda devrimin

sürekli olması gerekliliği ve proletarya diktatörlüğünün bu süreklilikteki gözardı edilemez

işlevi üzerine de durmaktadır. Bu bağlamda, Marks bu çalışmasında, çağdaşı ünlü Fransız

devrimci Auguste Blanqui’nin sürekli devrim fikrine de bir atıfla; “[b]u sosyalizm genel

olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim

ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine uygun düşen toplumsal bağıntıların

ortadan kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine

varmak üzere, devrimin sürekliliğinin ilanıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf

diktatörlüğüdür”9 diyerek devrimin sürekliliği niteliğini vurgulamaktadır.

Bunun yanında, 1848 devrimleri sonucu elde edilen sonuçlardan bir tanesi de işçi

sınıfının burjuvazinin ilerici yanına çok fazla güvenmesinin bir hata olacağı idi. İşçi

sınıfının burjuva demokratik ilkeler doğrultusunda dahi olsa da siyasal alanda yer alması

ile burjuvazinin bu ilerici yanından hemen feragat edebileceği ve gerici feodal güçlerle ve

aristokrasiyle bir ittifak kurabileceği bu devrim deneyimleri ile açıkça görülmüştür.

Burjuvazinin gericileşme potansiyelini gören Marks, daha önce belirttiği burjuva sınıfının

ilericiliği olgusunun boşa çıkması ile kuramda ortaya çıkan boşluğu devrimi sürekli

kılma/kılabilme kavramıyla doldurmaya çalışmıştır. Burjuvazinin gericileşme imkanı

nedeniyle ilericilik niteliğini küçük burjuvaziye yükleyen Marks, yine de devrimin asıl

9 Marks, 2003, 115.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

7

motorunun proletarya olduğunu da söyler. Küçük burjuvazinin proletaryanın harekete

geçirmesiyle burjuva demokratik devrim ilkelerini hayata geçirebileceğini fakat bu

görevinin bittiği yerden itibaren de proletaryanın devrime devam ederek sosyalist

hedeflere ulaşması gerektiğini vurgular. Marks’ın ve Engels’ın, “Merkez Komitesinin

Komünist Birliğe Çağrısı” makalesinde de belirttikleri gibi, “[d]emokratik küçük burjuvazinin

devrimi olabildiğince çabuk ve olsa olsa ... istemlerin gerçekleşmesiyle sonuçlandırmayı

arzulamasına karşılık, azçok mülk sahibi tüm sınıflar egemen konumlarından uzaklaştırılıncaya

dek, proletarya devlet gücünü ele geçirinceye ve yalnızca bir tek ülkedeki değil, dünyanın tüm önde

gelen ülkelerindeki proleterlerin birliğinin, bu ülkelerin proleterleri arasındaki rekabetin ortadan

kalkmış olduğu ve hiç değilse bellibaşlı üretici güçlerin proleterlerin ellerinde toplanmış bulunduğu

noktaya ulaşıncaya dek, devrimi sürekli kılmak bizim sorunumuz ve bizim görevimizdir.”10

V. İ. Lenin

II. Enternasyonel’in burjuva demokratik devrimi ile sosyalist devrimi birbirinden kesin bir

çizgi ile ayıran ve aralarında belli bir zaman dilimi öngören aşamalı devrim fikriyatından

etkilenen ünlü Rus devrimci Georgiy Plekhanov’un Rus devrimci hareketi üstündeki tesiri

de ağırlıklı olarak Rusya’da da aşamalı bir geçiş sürecini savunan analizi üzerinden

olmuştur. Hem Menşevik kanadın hem de Bolşevik kanadın bir kısmının programlarına

yansıyan bu görüş, uzun yıllar, hatta ta ki Ekim Devrimi arifesine kadar, devrimcilerin

tartıştığı ana konu başlıklarından biri olmaya devam eder. Fakat, Lenin ve Bolşevik

kanadın kalan kısmı her ne kadar şartların olgunlaşmadığı Rusya gibi geç sanayileşen

ülkelerde demokratik devrim ile sosyalist devrimin aşamalı olarak hayata geçirilmesi

fikrine katılıyor olsalar da, bu aşamalı sürecin hayata geçirilmesinin selameti için

burjuvazi ile girişilecek bir uzlaşmaya karşı çıkıyorlardı. Onun yerine, Lenin, işçi sınıfının

köylülerle bir ittifaka girebileceği olanağını öne sürüyordu. Kuşkusuz ki köylülerin yoksul

yarı-proleter kesimiyle ve köylü hareketinin demokratik bir nitelik taşıdığı sürece bu

ittifak olasılığını mümkün görüyordu aynı zamanda. Proletaryanın esasen ittifak içinde

olması gerekenler ise, tabi ki başta Avrupa olmak üzere dünyanın diğer coğrafyalarındaki

işçi sınıfı idi, çünkü şüphesiz ki kapitalizmin ortadan kaldırılması ve sınıf savaşımına bir

10 Marks & Engels, 2003, 169-170.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

8

son verilebilmesi için nihai olarak yapılması gereken enternasyonel sosyalist bir devrime

lokomotiflik yapabilecek olan ancak ve ancak proletarya olabilirdi. Tüm bunların yanında,

Lenin, 1905 yılında yazdığı “Köylü Hareketi Karşısında Sosyal Demokrasinin Tutumu”

makalesinde ise, Marks’ın 1850’de dile getirdiği sürekli devrim kavramına atıfla, iki

devrim arasındaki sürecin sürekliliğine veya Lenin’in deyişiyle kesintisizliğine vurgu

yapan cümleleri ilk ve son kez kullandı, ta ki 1917 Nisan’ına kadar: “Demokratik devrimden

hareket ederek, derhal gücümüzün – bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücünün – yettiği ölçüde,

sosyalist devrime geçişi hazırlayacağız. Biz kesintisiz devrim istiyoruz. Yarı yolda

durmayacağız.”11

1917 yılına kadar sürekli devrim kavramına mesafeli duran ve İşçi-Köylü Devrimci

Demokratik Diktatörlüğü (İKDDD) formülünü savunan Lenin, 1917 yılında Şubat Devrimi

sonrası Çar II. Nikolay’ın devrilmesi ve geçici burjuva hükümetinin iktidara gelmesinin

ardından Nisan ayı itibariyle, kaleme aldığı Nisan Tezleri (Aprelskiye Tezisıy) çalışmasında

da açıkça görüleceği gibi, Şubat Devrimi sonucu elde edilen tecrübelerin ışığında,

proletaryanın hegemonya sorunu ve devrimin kontrolünün acilen proletaryanın

hakimiyetine geçmesi gerekliliği çerçevesinde yaptığı analizler, sürekli devrim nosyonuna

çok yakın bir tavır almasında etkin bir rol oynamıştır. Mesela, Lenin, Nisan Tezleri’nin ilk

maddesinde, ““[s]avaşı, devrimci amaçlarla sonuna kadar sürdürme” politikasını gerçekten haklı

gösterecek bir devrimci savaşa, bilinçli proletarya, ancak şu koşullarla rıza gösterir: a) iktidarın,

proletaryanın ve onun en yakını (apparentés) köylülüğün yoksul unsurlarının eline geçmesi; b) her

türlü ilhakın söz değil, gerçekten reddi; c) sermayenin bütün çıkarlarıyla bağların tam ve fiilen

koparılması”12, diyerek mevcut emperyalist savaşın proletarya önderliğinde bir devrime

dönüştürülmesi gerekliliğine vurgu yaparak aşamalı devrim fikri yerine sürekli devrim

fikrini benimsemenin o anki koşullar için uygun bir tutum olacağını da belirtmektedir. İlk

başta, Lenin’in bu tezleri, yıllardır işçi-köylü ittifakına dayalı bir demokratik devrim

fikrini benimseyen Bolşevikler arasında yoğun tartışmalara neden oldu. Çünkü Lenin

tezlerinde, burjuva devrimine gerek duymadan Rusya’da bir demokratik diktatörlük

yerine proletarya diktatörlüğünü kurulması, iktidarın bir an önce proletarya tarafından ele

geçirilmesi gerektiğini ve yakın gelecekte patlak verecek Avrupa devrimlerinin kendilerini

beklediğini savunmakta idi.

11 Lenin’den akt. Carr, 1989, 63. 12 Lenin, 2007, 10.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

9

Hatta, Şubat Devrimi sonrası İsviçre’den Rusya’ya gelmesinden hemen önce kaleme

aldığı “İsviçreli İşçilere Veda Mektubu”ndaki gelecekle ilgili umutlu sözleri, devrimin

sürekliliği ve dünya devrimi uğraklarını içeren sürekli devrim nosyonuna yakın bir tavır

değişikliğinin de belki de ilk nüvelerini içerir bir biçimde idi:

Emperyalist savaşın nesnel koşulları, devrimin birinci aşama olan Rus devriminde

durmayacağının, devrimin Rusya’da durmayacağının garantisi işlevi görür. Alman

proletaryası, Rus devriminin ve dünya çapındaki proleter devriminin en inançlı ve

güvenilir müttefikidir… Emperyalist savaşın iç savaşa dönüşmesi bir gerçek haline

gelmektedir. Yaşasın Avrupa’da başlamakta olan proleter devrimi.13

Ayrıca, başka bir açıdan da, Lenin, diyalektik yöntemi etkin bir biçiminde kullanması ile,

mekanik ve determinist öğelerden ıraksanmış somut durumun somut tahliline

ulaşılmasını da sağlamıştır, çünkü “[g]erçeğin farklı momentlerinin yalıtımı, sabitlenmesi,

ayrıştırılması ve soyut karşıtlığına karşı olarak, Lenin, diyalektiğin insan anlayışının neden

karşıtlıkları ölü ve taşlaşmış değil de canlı, koşullara uygun, değişken, birbirinin içine nüfuz eden

olarak aldığı bir teori olduğunu irdeleyerek, bu momentleri bütünlük kategorisi içinde

çözündürmekte ısrar eder.”14 Hatta, Lenin’in diyalektik yöntemi içselleştirmiş ve tarihsel

materyalizmle beraber kuramına derinlemesine yansıtmış olduğunu Nisan Tezleri’nde de

sarih bir şekilde görmek mümkündür. Bütünlük kategorisi ilkesi Rusya’yı emperyalist

zincirin en zayıf halkası görmesinden, karşıtların birliği ilkesi burjuva demokratik

devrimin sosyalist devrime evrilme sürecini ele almasından, diyalektik nedensellik ilkesi

de Ekim Devrimi’nin sadece Rusya’nın ekonomik geri kalmışlığı ve kapitalizmin

olgunlaşmaması üzerinden analiz edilmesini reddetmesinden rahatlıkça çıkarsanabilir.15

Bu açıdan, Lenin’in, daha öncesine göre Nisan 1917 itibariyle daha sosyalist ve daha

devrimci bir program oluşturmasının ve sürekli devrim nosyonuna yakın bir tutum içine

girmesinin sebebi muhtemel ki buna dayanmaktadır. Çünkü, Nisan 1917’den itibaren

edindiği tutum için, hakikatin o an itibariyle ortaya çıkan momentlerinin diyalektik ve

tarihsel materyalizmin organik ve bütünlükçü ilkeleri yardımıyla somut analizinden

13 Lenin’den akt. Carr, 2004, 525. 14 Löwy, 2007, 158. 15 Ibid., 158.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

10

çıkacak kavramsallaştırmaların an ile örtüşmesi gerekliliği, Lenin’i tavır değişikliğine

yöneltmiştir. Lenin, bu dönüşümünü daha sonra 1921 tarihli “Ulaştırma İşçileri Kongresi

Söylevi”nde de fiili nedenleriyle belirtmektedir:

Deneyimimiz bize, genelde küçük burjuvazinin ve özelde köylülüğün kendi gücüne

varmak için yaptığı bütün girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmış olduğunu öğretti. Ya

proletaryanın ya da kapitalistlerin yönetimi altında yer almak durumundadırlar. Ortası

yoktur. Ortayı düşleyenler, hayalperestler ve kuruntuculardır. Bu heryerde ve her

zaman böyle olmuştur. Dünyadaki tüm devrimlerin gelişiminde de, yeni çağ

diyebileceğimiz son yüzelli yıldır, bu gerçeğin doğrulanmasını buluyoruz.16

Diyalektik Yöntem

Diyalektik, gerçekliği bütünsel olarak anlamayı, dinamik ilişkiselliği ve karşılıklı

etkileşimleri sonucu geçirdiği değişim süreci bağlamında incelemeyi ve soyutlamalar

yardımıyla varolan/varolacak gerçeklik üzerine söz söyleyebilmeyi mümkün kılan bir

yöntemdir. Bununla beraber, herhangi bir olgusallığın içinde varolduğu/varolacağı somut

koşullar, nedensellikler, karşıtlıklar, etkileşimler, değişimler, dönüşümler,

etkilediği/etkilendiği ilişkiler yumağını organik bütünselliği içinde anlamaya da

yardımcıdır. Fakat hakikatte belirmeyen hiçbir olguyu üretmez ya da yaratmaz veya

gerçekliğe eklemelerde bulunmaz. Bertell Ollman’ın da belirttiği gibi, “[d]iyalektik, “şeye”

dair ortak-duyusal nosyonu (şeyin tarihe ve diğer şeylerle bağlantıya sahip olduğu nosyonunu)

“süreç” nosyonları (şeyin kendi tarihini ve gelecekteki olası görünümlerini içeren bir şey olarak

alan nosyonları) ve ilişki nosyonları (şeyin diğer şeylerle bağlarını o şeyin ne olduğunun bir parçası

olarak ele alan nosyonlar) ile ikame ederek bizim gerçeklik hakkındaki düşüncemizi yeniden

yapılandırır.”17

Buna inayeten, Trotskiy’nin sürekli devrim kuramı, bütünselliği ve organik

yapılanması üzerinden diyalektik yöntemi de özü itibariyle – tıpkı diğer birçok Marksist

kuram gibi – içermektedir aynı zamanda. Michael Löwy’ye göre, Trotskiy’nin fikirlerini

üstüne kurduğu zemin eleştirel, diyalektik ve anti-dogmatik bir kavrayıştır, ve beş temel

16 Lenin’den akt. Mandel, 1991, 82. 17 Ollman, a.g.e., 31.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

11

tez üzerinden Trotskiy’nin sürekli devrim kuramında diyalektik yöntemin izini

sürebiliriz.18 İlk olarak, Trotskiy, diyalektik yöntemin temel noktalarından biri olan,

zıtların birliği ilkesini kendine referans alıp, Bolşeviklerin işçi ve köylü ittifakının

demokratik diktatörlüğü kavramı ve proletaryanın sosyalist iktidarı kavramı arasında

yaptığı kesin ayrımı, tamamen mantıki ve biçimsel bir manevra olması üzerinden

eleştirir.19 İkinci olarak, Trotskiy’nin devrim kavramsallaştırmasının esas özünü oluşturan

husus tam da, diyalektiğin başka bir ana öğesi olan bütünsellik anlayışı ile kapitalizmi ve

sınıf savaşımını maddi - ve tabi ki tarihi– bir süreç olarak görmüş olmasıdır.20 Üçüncü

olarak, Trotskiy, diyalektik bir niteliğe sahip olmayan ekonomizmi bariz bir biçimde

reddeder, ve bu reddediş sürekli devrim kuramının yapılanmasında belirleyici bir adım

işlevi görmüştür.21 Trotskiy, Sürekli Devrim kitabında da bu hususu şu şekilde ele

almaktadır:

İşçilerin ileri bir ülkeden önce, ekonomik olarak geri bir ülkede iktidara gelmeleri

mümkündür. … Proletaryanın diktatörlüğünün teknik gelişmeye ve ülkenin

kaynaklarına şu veya bu şekilde otomatik olarak bağlı olduğunu düşünmek, saçmalığa

varıncaya kadar basitleştirilmiş “ekonomik” maddeciliğin önyargılarından biridir. Bu

bakış açısının Marksizmle bir ilişkisi yoktur. … Marksizm herşeyden önce bir analiz

yöntemidir; ama metinlerin analizi değil, toplumsal ilişkilerin analizi.22

Dördüncü olarak da, Trotskiy, diyalektik yönteme aykırı bir şekilde irdelenen determinist

evrim kavrayışına karşıdır. Bunun yerine, tarihsel gelişim çizgisinin yoğun ve diyalektik

bir hat üzerinden çelişkilerin ördüğü ve her an farklı bir seçeneğin ortaya çıkabileceği bir

sürecin ürünü olduğuna dair bir kavrayışı vardır. Buna ek olarak, nesnel nedenselliğe

dayalı bu tür bir sosyal tarihselcilik aynı zamanda Trotskiy’nin devrimci praksis temelli

kuramsal ve siyasal fikriyatını inşaa ederken kullandığı başlıca yapıtaşlarından da biridir

aynı zamanda.23 Bu hususta son olarak, Trotskiy, evrensel ile tikel olanın diyalektik bir

sentezini, kendi kuramında, Rus toplumunun mevcut özgün koşulları ile dünya

18 Löwy, a.g.e., 152. 19 Ibid., 152. 20 Ibid., 153. 21 Ibid., 153. 22 Troçki, 198-199. 23 Löwy, a.g.e., 153-154.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

12

kapitalizmini bir arada analiz ederek başarmıştır.24 Nihai olarak, bir başka deyişle,

Trotskiy, maharetle ördüğü binayı sağlamca ayakta tutan ana kolonlar olarak diyalektiğin

bu beş temel ilkesini, sürekli devrim kuramına içselleştirerek, kullanabilmiştir.

SÜREKLİ DEVRİM KURAMI

İşçi Sınıfının Önderliğinde Köylü İttifakı

Uzun yıllar Lenin ve Bolşevikler proletarya ve köylülerin devrimci-demokratik

diktatörlüğü aracılığıyla hayata geçirilecek demokratikleşme süreci sonucu sosyalist bir

devrim için uygun koşulların oluşacağı fikrini savunurken, Menşevikler ise burjuva ile

gidilecek bir ittifak ile ilk önce gerçekleştirilen bir burjuva demokratik devrimi

aşamasında belli başlı demokratik reformların hayata geçirilmesi ile sosyalizme yavaş,

aşamalı ve sakin bir geçiş yapılabileceği fikrini savunmaktaydı. Fakat, Trotskiy bu iki

kanattan da farklı ve bu iki fikri de eleştiren bir görüş ileri sürdü.

20. yüzyılın başlarında, Rusya’da kapitalizmin henüz tam olarak Batılı anlamda

gelişmiş bir halde olduğu söylenemez. Fakat, aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin de

baskısıyla bir gelişme seyri izlenmeye de başlanmıştı. Bu nedenle de, Trotskiy, Rusya gibi

kapitalizmin gelişmediği veya gelişmekte olduğu ülkelerin izlediği gelişim sürecinin

eşitsiz ve bileşik bir karakteristik taşıdığını belirtmektedir. Eşitsiz ve bileşik gelişmeyi,

Trotskiy, “yolculuğun farklı evrelerinin biraraya toplanması, münferit adımların birleştirilmesi,

arkaik ve daha çağdaş biçimlerin alaşımı”25 olarak niteler. Başka bir deyişle, kapitalizmin ve

emperyalizmin yayılma ve etki alanının hem yerel hem ulusal hem bölgesel hem de

uluslararası düzeyde farklılıklar göstermesi sonucu, bu mekansal düzlemlerde ortaya

çıkan zamansal ve uzamsal eşitsizlikler, organik ve dinamik bir yapıya da sahip olan

gelişim olgusunun bir yanını oluştururken, bir taraftan da tüm bu gelişim süreçlerinin

birbirine bağlı ve bağımlı olması da bileşik yanını oluşturmaktadır.26 Yani, bir anlamda,

kapitalizm, eşitsiz ve bileşik gelişme ile, bir taraftan dünya çapında tüm ülkelerin içinde

yer alacağı bütünselci ve ilişkisel bir iktisadi sistem oluştururken, diğer taraftan da en

24 Ibid., 154. 25 Trotsky’den akt. Davidson, 2006, 22. 26 Bkz. ibid., 21-23.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

13

gelişmiş kapitalist ülkelerden sömürge ve yarı-sömürgelere ülkelere kadar uzanan bir

skalanın oluşturduğu hiyerarşik bir yapılanma oluşturmakta, en güçlü halkadan en zayıf

halkaya kadar dünya kapitalist sistem zincirini vücuda getirmektedir. Yerel veya ulusal

bazda da, eşitsiz ve bileşik gelişmenin sonucunda, hem sınıfların birbirlerine göre

konumlanmaları ve karşılıklı ilişkisellikleri üzerinden sınıfsal çelişkiler daha fazla su

yüzüne çıkmakta, hem de gelişmekte olan/gelişmemiş sömürge ve yarı-sömürge ülkeler,

ya da başka bir deyişle, dünya kapitalist zincirinin zayıf halkaları iktisadi ve siyasi olarak

bağımlı oldukları gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışırken ekonomik, siyasal ve sosyal

istakrarsızlıklara da alan açmaktadırlar. Buna göre de, eşitsiz ve bileşik gelişim süreci

sonucunda, dünya kapitalist zincirinden halkaları kopartacak olan bir proleter devrimin

ortaya çıkması en muhtemel kısım güçlü halkalar değil de zayıf halkaları oluşturan

sömürge ve yarı-sömürge ülkeler olması daha ihtimal dahilindedir.27

Trotskiy de, 20. yüzyıl başlarından itibaren, kapitalizmin yerleşmeye başlaması ile,

Rusya’ya da tezahür eden eşitsiz ve bileşik gelişim süreci sebebiyle, “devrimin zorunlu

olarak birleşik bir karakteri olacağı anlamına gel[eceği için]…[p]roleterya ve köylüler mutlaka eski

rejime karşı birlikte hareket etmeli…[veya başka bir deyişle] işçi sınıfı “sürekli devrim” süreci

yaşamalı, böylece köylülere soylulara karşı mücadelelerinde yardım etmeli, aynı zamanda da

kapitalistlerin mallarına el koymalı”28 fikrini oluşturur. Toplumsal şartların bu şekilde ortaya

çıkması sonucu olarak da, Trotskiy’ye göre, “ekonomik bakımdan geri bir ülkede proletarya,

ileri kapitalist ülkeler proletaryasına oranla, daha önce iktidara gelebilirdi… [ve] Rusya’da, “işçi”,

“patron”dan önce iktidarı ele geçirebilirdi.”29 Çünkü, Trotskiy’e göre, kapitalizm Rusya’ya

devlet kontrolünde ve gelişmiş ülkelerin zoru ile tesis edildiği için, bir işçi sınıfı meydana

gelmişken henüz tam bir ulusal burjuvazinin de eşzamanlı olarak ortaya çıktığından

bahsedemeyiz.30 Bu nedenle de, burjuvazi ondan beklenen devrimci demokrat görevi dahi

pratiğe yansıtabilecek durumda değildir. Böylece de, bu görevi, tarihi rolü sebebiyle de

üstlenecek olan işçi sınıfı olabilir, ve tabi yarı-proleter köylülerin de desteğiyle. Çünkü,

Trotskiy, Rusya’da kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişiminin özgün bir nitelikte olması

27 Ibid., 23. 28 Callinicos, 2007, 304. 29 Troçki’den akt. Carr, 1989, 65. 30 Ibid., 64.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

14

sebebiyle, aynı zamanda toplumda bir uyuşma ve birleşme halinin de ortaya çıktığını31 ve

sonucunda da proletaryanın burjuvaziyi bu gelişim dolayısıyla geçtiğini de söylemektedir.

Lakin, Trotskiy’nin burada kastettiği işçi sınıfı ve köylülerin birlikte hareket etme

nosyonu, Lenin’in de bahsettiği türden bir işçi-köylü ittifakı değildir. Çünkü, Trotskiy için,

köylülük belli bir siyasal çizgiyi yakalayabilecek ve örgütlenebilecek homojen bir sınıf

değildi ki işçi sınıfı ile birlikte devrime gidecek yolda beraber örgütlenme imkanı

yakalanıp, proletarya diktatörlüğü yerine işçi ve köylü ittifakının iktidarından söz

edilebilinsin. Trotskiy’nin deyişiyle; “köylülük toplumsal ilişkilerinde de heterojendir: Kulak

[Gulag] tabakası (zengin köylüler) doğal olarak köylülüğü şehir burjuvazisi ile ittifakta götürmeye

bakar, öte yandan köyün alt tabakaları ise köylülüğü şehir işçilerinin yanına çeker. Bu şartlarda,

köylülük bu niteliğiyle iktidarı zaptetmekte tamamen yeteneksizdir. … Daha doğrusu, köylü

ayaklanmaları, ancak şehirdeki devrimci kesimin durumunu güçlendirmeyi başardığı oranda

muzaffer” olabilir.32 Bundan dolayı da, işçi sınıfı, köylüleri, bilhassa köylüler içindeki

burjuva veya küçük burjuva kesimleri değil de özellikle yarı-proleter kesimleri muhakkak

yanına çekip, desteklerini almalı ve önderliğinde tüm bu kitleyi devrime ve proletarya

diktatörlüğüne götürecek yola sokmalıdır.

Ayrıca, “[g]ecikmiş bir burjuva gelişimi yaşayan ülkeler açısından, özellikle de sömürge ve

yarı sömürge ülkeler açısından, sürekli devrim teorisinin anlamı şudur: bu ülkelerde demokrasi ve

ulusal kurtuluş görevlerinin tam ve gerçek çözümü, ancak boyunduruk altındaki ulusun ve en

önemlisi de köylü kitlelerinin önderi olarak proletaryanın diktatörlüğü ile mümkündür.”33 Son

tahlilde, Trotskiy, köylülerin tarihsel ve sosyal konumlanmaları sonucunda, her iki ana

sınıfı, yani proletarya ve burjuvaziyi de takip etme potansiyelinin farkına varmış, ve bu

konuda işçi-köylü ittifakı yerine devrimci demokratik ilkelerin de hayata geçirilebileceği

proletarya diktatörlüğünü kuracak bir devrim için köylülerin de yer alacağı bir hareketin

işçi sınıfı önderliğinde örgütlenmesinin gerekliliği hususuna dikkatleri çekmiştir. Yani,

kısacası: “Tek tek ülkelerde devrimin ilk olayları, ilk bölük pörçük aşamaları ne olursa olsun,

proletarya ile köylülük arasındaki devrimci ittifakın gerçekleşmesi, Komünist Partisi içinde

örgütlenmiş proleter öncüsünün politik önderliği altında mümkündür ancak. Bu da demektir ki,

31 Callinicos, a.g.e., 310. 32 Troçki, 1991, 51. 33 Troçki, 157.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

15

demokratik devrimin zaferi, ancak, köylülükle ittifak temeline dayanan ve ilk önce demokratik

devrimin görevlerini yerine getiren proletarya diktatörlüğü ile mümkündür.”34

Devrimin Devamlılığı

20. yüzyılın başları itibariyle, hemen hemen neredeyse tüm Rus Marksistleri, kapitalizmin

gelişimi açısından geri kalmış bir ülke olan Rusya’da koşullar olgunlaşmadığı için işçi

sınıfının iktidara gelme kudretine haiz olmadığı düşünüyordu, ve bu nedenle de bir

burjuva demokratik devrim aşamasının gerekliliğini öngörüyordu. Fakat, bu demokratik

devrimi yine Rus devrimcilerinin yardımıyla işçi sınıfının gerçekleştirmesi halinde bile,

devrim sonrasında proletaryanın siyasi arenadan çekilip iktidarı burjuva partilerine

bırakması gerektiği ileri sürülüyordu. Çünkü sosyalist aşamaya, henüz

gerçekleştirilmemiş olan burjuva demokratik devrim aşamasının hayata geçirilmesinden

sonra ancak varılabileceği iddia ediliyordu. İşte, Trotskiy, bu görüşe tamamen karşı çıkar,

ve Trotskiy, “[s]osyal demokratlar’ın burjuva devrimini gerçekleştirerek yönetimi ele alacaklarını

sonra da, “meydanı burjuva partilerine bırakıp” geri çekileceklerini varsayma[nın], “ütopyacılığın

en kötüsü…, bir tür kaba devrimci ütopyacılık” ” olarak adlandırıp, “proletarya bir kez iktidara

geldi mi, “iktidarda kalmak için sonuna kadar mücadele edece[ğini]” ” imler.35

Esasen, Trotskiy’nin de ele aldığı gibi, küresel kapitalizmin ve emperyalizmin her

geçen gün dünyanın her yerinde etkisini arttırdığı bir dönemde, geç kapitalistleşmiş,

sömürge veya yarı-sömürge konumundaki ülkelerde gerçek anlamda bir demokrasi,

bağımsızlık ve ulusal kurtuluş formülasyonu getirecek olan proletaryanın önderliğinde

yapılacak ve nihai olarak sosyalizmi hedefine alan bir devrim olacaktır.36 Çünkü,

Trotskiy’e göre, esasen “sosyalist faaliyetin nihai amacının insanın insan üzerindeki

egemenliğinin… ortadan kaldırılması[dır]”37 ve tabi ki “işçilerin özgürleşmesi, yine bizzat

işçilerin eseri olabilir ancak.”38 Oysa, burjuva ve küçük burjuva kesimlerin getireceği ileri

sürülen demokrasi ve eşitlik ancak ve ancak uluslararası veya ulusal burjuvazinin çıkarları

sınırları içinde hayata geçebilecektir. Aristokrasinin hükmüne ve feodalizme karşı

34 Ibid., 158. 35 Troçki, 1991, 65. 36 Trotsky, 1975, 90-91. 37 Novack, 2000, 65. 38 Troçki, 2000, 40.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

16

yapılacak bir burjuva demokratik devrim sözkonusu iken ilerici bir misyona sahip

olabilecek burjuvazinin, iktidara gelir gelmez küresel kapitalizmle kuracağı kopmaz

bağlardan dolayı gerici yanları da su yüzüne çıkmaya başlayacaktır. Bunun sonucunda,

bir daha asla işçi sınıfı ile iktidarı paylaşma hususunu sözkonusu dahi etmeyip,

eşitsizliğin ve sömürünün katmerleşerek devam etmesini sağlayacaktır.

Halbuki, işçi sınıfının liderliğinde gerçekleştirilen bir devrim ile kurulacak proletarya

diktatörlüğü hem demokratik devrimci görevleri yerine getirebilecek istidata, hem de

sosyalizme geçiş sürecini gerçekleştirebilecek potansiyele sahiptir. Proletarya

diktatörlüğünün kurulmasının ardından bu sorumlulukların yerine getirilmesi

aşamasında da önüne çıkacak diğer bir mecburiyette mevcut toplumun tüm burjuva

öğelerinden temizlenmesi, mülkiyetin kollektivizasyonu ile özel mülkiyet nosyonunun ve

onun yarattığı sınıfsal ayrımların yokedilmesidir. Bu şekilde de devrim sürekli kılınarak

sosyalist bir devrime ve sonrasında da tam bir sosyalist sisteme geçiş mümkün

olabilecektir. Bu erk yalnız ve yalnız proletaryada mevcuttur. Böylece, Trotskiy’nin de

belirttiği gibi, “[d]emokratik devrimin önderi olarak iktidara yükselen proletaryanın diktatörlüğü,

hızla ve kaçınılmaz bir biçimde öyle görevlerle karşı karşıya kalır ki,… [d]emokratik devrim

büyüyerek doğrudan doğruya sosyalist devrime dönüşür ve dolayısıyla sürekli bir devrim olur.”39

Başka bir deyişle, proletarya diktatörlüğünün kurulması ile devrim nihayete ermez,

fakat başka bir uğrağa varır ve o da ulusal sınırlar içinde demokratik devrimci görevlerin

uygulamaya konmasıyla birlikte sosyalist devrime doğru dönüşüm sürecinin başlatılması

ve devamının sağlanmasıdır. Tüm sosyal, siyasi ve ekonomik yapılanmalarda sürekli bir

hat üzerinden bütünsel ve dinamik değişimler ve dönüşümler sürecinin devam etmesi ve

ilerlemesi korunmalıdır. Ancak, bu sürecin gelişimi ile sosyalist bir devrime doğru yol

alınabilinir, ve devrimin süreklilik niteliğini kaybetmesi de önlenmiş olur. Ulusal sınırlar

içinde başlayan ve toplumsal dönüşümlerle sürekli hale gelen devrimin bir sonraki uğrağı

da tabi ki devrimin uluslararasılaşması ve bir dünya devrimi olabilmesi imkanıdır.

39 Troçki, 159.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

17

Dünya Devrimi

Dünya pazarını yaratmış olan büyük sanayi, yeryüzündeki bütün halkları, ve özellikle

de uygar halkları öylesine birbirlerine bağlamıştır ki, her halkın başına gelecekler, bir

ötekine bağlıdır… bütün bu ülkelerde burjuvazi ve proletarya, toplumun iki belirleyici

sınıfı, ve bunlar arasındaki savaşım da, günün temel savaşımı olmuştur. Komünist

devrim, bu yüzden, hiç de salt ulusal bir devrim olmayacaktır;… ülkelerin herbirinde

devrim, o ülkenin daha gelişkin bir sanayiye, daha çok zenginliğe, ve daha hatırı sayılır

bir üretici güçler kitlesine sahip olup olmayışına bağlı olarak, daha çabuk ya da daha

yavaş gelişecektir. … Bunun, dünyanın öteki ülkeleri üzerinde de önemli etkileri

olacak ve bunların daha önceki gelişme biçimlerini tamamıyla değiştirecek ve büyük

çapta hızlandıracaktır. Bu, dünya çapında bir devrimdir, ve dolayısıyla kapsamı da

dünya çapında olacaktır.40

Engels’in yukarıdaki cümlelerinden de anlaşılacağı gibi, Marks ve Engels’in formüle ettiği

Marksist kuramı vücuda getiren ana bileşenlerden biri de dünya devrimi nosyonudur.

Hatta, Trotskiy, dünya devrimi nosyonunun Marksist kuram açısından neden bu kadar

önemli olduğuna şu şekilde cevap verir: “Marksizm kendisine kalkış noktası olarak aldığı

dünya ekonomisine, ulusal parçaların basit bir toplamı olarak değil, iş-bölümünün uluslararası bir

nitelik kazanması ve bağımsız bir gerçeklik olarak bakar.”41

Trotskiy’nin de sürekli devrim kuramı, özü itibariyle, dünya devrimi kavramıyla

içiçe bir ilişki içindedir. Belli bir ülke sınırları içinde meydana gelen bir devrim sadece bu

sınırlar içinde başarıya ulaşamaz. Böylesi bir devrimin gerçekleşmesi, o ülkede

proletaryanın iktidarı ele geçirdiğini ve hegemonyasını kurma aşamasında olduğunu,

hatta toplumsal devrimci demokratik dönüşümlerin bile hayata geçirilmeye başladığını

gösterebilir. Fakat, asıl olarak devrimi nihayete erdirecek olan tek tek ülkelerdeki

proletarya diktatörlüğünün, tüm dünya üzerinde ortaya çıkacak bir sosyalist düzeni

yaratması imkanının yakalanmasıdır. İster kapitalizmin olgunlaştığı bir ülke olsun, isterse

de şartların olgunlaşmadığı bir ülke olsun, devrimin sürekliliğini sağlayacak son aşama

budur, yani bir dünya devriminin yaratımıdır.

40 Engels, 1993, 170. 41 Troçki, 27.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

18

Dünya ölçeğinde varolan ekonomik, siyasal ve sosyal eşitsiz ve bileşik gelişim olgusu

da, ulusal sınırlar dahilinde kalkışılan bir proleter devrimin sürekliliği gereği dünya

devrimine dönüşmesinin başka bir sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel kapitalist

sistem içinde ülkeler farklı ekonomik ve siyasal gelişmişlik düzeylerinde birbirlerine

karşılıklı olarak bağlıdır. Bu sebeple de, daha ileri kapitalistleşmiş ülkelerle çevresi sarılı

geri kalmış bir ülkede gerçekleşecek proletarya diktatörlüğü de ancak dünya işçi sınıfı ile

kurduğu ilişkiler ve dünyanın diğer yerlerinde gerçekleşecek diğer proletarya

diktatörlüğü pratikleri ile birlikte hareket ederek, sosyalist bir gelecek inşaa etme fırsatı

bulabilecektir.

Dünya ekonomisi, bütünlüğü içinde, elbette sosyalizm için olgunlaşmamıştır. Ama bu,

her ülkenin kendi başına olgunlaştığı anlamına gelmez. Öyleyse, çeşitli ülkelerdeki,

Çin’deki, Hindistan’daki, vs.deki proletarya diktatörlüğü ne olacak?... Her hangi bir

ülke, sadece sosyalizmin bağımsız kuruluşu için olgunlaşmadan önce deil, geniş çaplı

sosyalizasyon tedbirlerinin alınması için olgunlaşmadan önce de proletarya

diktatörlüğü için “olgun” bir hale gelebilir. Önceden tasarlanmış bir ahenkli toplumsal

gelişme düşüncesinden yola çıkmak yanlıştır.42

Ayrıca, Trotskiy, dünya üzerindeki ülkelerin ekonomik ve siyasal bazda eşitsiz ve bileşik

gelişim göstermiş olması nedeniyle, dünya devrimini getirecek tikel devrimlerin de aynı

nitelikte olmayacağını belirtir. Her ülkenin kendi özgül koşullarına göre bir devrim ile

dünya devriminin gerçekleşebileceğini de ilave eder. Bu hususta, kaba hatlarıyla,

kapitalizmin olgunlaştığı emperyalist ülkeleri doğrudan sosyalizme taşıyacak bir sosyalist

devrimden, geri kalmış sömürge veya yarı-sömürge ülkeleri proletarya diktatörlüğüne

götürecek bir sürekli devrimden, ve zamanında Sovyetler Birliği veya günümüzde Çin

gibi işçi devletlerine çekidüzen verecek bir politik devrimden de bahsetmektedir.43 Çünkü,

“[g]eçici alçalış ve yükselişlerine rağmen uluslararası devrim sürekli bir süreç oluşturur”44 ve bu

nedenle de dünya devrimini hayata geçirecek bu sürekli sürecin diyalektik doğası gereği

gelişiminin ulusal ve uluslararası koşulların bağlamında çok boyutlu, dinamik ve ilişkisel

bir güzergah izleyeceği de aşikardır.

42 Troçki’den akt. Frank, 1991, 28-29. 43 Bkz. Trotskiy, 2006, 329-355. 44 Troçki, 15.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

19

Dünya ekonomik yapılanmasının temelini oluşturan kapitalist üretim ilişkileri ve

emperyalizm olgusu göz önüne alınırsa, ulusal sınırlar içinde kalan bir devrimci

mücadelenin başarısız olmaya mahkum olduğu sonucu, diyalektiğin başlıca ilkeleri olan

bütünsellik, nedensellik ve karşılıklı ilişkisellik bağlamında dahi rahatça çıkarsanabilecek

bir durumdur. Tüm ülkelerin birbirine ekonomik ve siyasal olarak bağlı olduğu küresel

kapitalist sistemde, sosyalist bir devrim ile tek tek ülkelerdeki kapitalist düzeni yıkmaya

çalışmanın, o ülkelerdeki proletarya diktatörlüğünü tecrit etmek ve yalnız bırakmak

anlamına geleceği aşikardir. Bu yüzden de, devrimin sürekliliğini koruyacak ve nihai

olarak başarıya ulaştıracak diğer bir süreç de devrimin dünya devrimine evrilmesini

sağlamaktır. Trotskiy’nin de ifade ettiği gibi:

Sosyalist devrim ulusal sınırlar içinde başlar -fakat bu sınırlar içinde tamamlanamaz.

Proleter devrimin, Sovyetler Birliği deneyiminin de gösterdiği gibi, uzun bir süre için

dahi olsa, ulusal sınırlar içinde kalması ancak geçici bir durum olabilir. Tecrit edilmiş

bir proletarya diktatörlüğünde, ulaşılan başarıların yanısıra, kaçınılmaz olarak iç ve dış

çelişkiler de gelişir. Tecrit edilmişlik durumunun devam etmesi halinde proleter

devleti en sonunnda bu çelişkilerin kurbanı olur. Buradan tek kurtuluş yolu, gelişmiş

ülkelerin proletaryalarının iktidarı ellerine geçirmesidir. Bu açıdan bakıldığında ulusal

devrim kendi kendine yeterli bir bütün değildir; o, uluslararası zincirin yalnızca bir

halkasıdır.45

Sonuçta, Trotskiy, devrim sonrası süreçte belli bir ülkede kurulacak bir proletarya

diktatörlüğünün karşısına çıkacak iki alternatifin olduğunu da söyler: Ya bir dünya

devrimi ya da kapitalizme geri savrulma.46 Çünkü, ülke sınırları dahilinde ulusal bir

sosyalizm mümkün değildir. Rusya bağlamında da, esas meselenin dayandığı nokta, Ekim

Devrimi sonrası yürütülen sürecin, “Doğu’da kendine yeten sosyalist bir krallık kurmak” için

değil, “Batı’da sosyalist bir devrimle kurulacak bir ittifak” yardımıyla devrimin

uluslararasılaşmasının imkanını yaratılabilmesi idi.47

45 Ibid., 15. 46 Trotsky, 1932, 398. 47 Ibid., s. 398.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

20

ENTERNASYONALİZM NOSYONU

Ulusal bir devrimin bir dünya devrimine dönüşmesi sürecinde katettiği enternasyonalist

aşama hem Marksist kuram bağlamında hem de Trotskiy’nin sürekli devrim kuramı

bağlamında kuşkusuz ki mühim bir yere sahiptir. Açıktır ki, Ekim Devrimi sadece

Rusya’yı veya Sovyet halkını ilgilendiren bir olay değildir, veya herhangi bir devrim

sadece o devrimi gerçekleştiren tekil bir halkı da. Dünyanın herhangi bir coğrafyasında

vuku bulan bir proleter devrim, dünyanın diğer yerlerinde emeğini satarak hayatını

kazanan tüm proletaryayı yakından ilgilendirir. Enternasyonalizm, tüm dünya işçi

sınıfının birleşmesi ülküsünün hayata geçirilme çabasıdır. Çünkü bu uğurda

zincirlerinden başka kaybedeceği bir şey olmayan proletaryanın önünde kazanabileceği de

bir dünya var. Engels’in, Fransız sosyalist Paul Lafargue’ye hitaben yazdığı; “[a]ma

kapitalizmi ezme şerefi ne sadece Fransızların, ne İngilizlerin ne de Almanların olacaktır... [oysa

p]roletaryanın kurtuluşu ancak uluslararası bir yol olabilir; onu sırf Fransa’ya özgü bir olgu haline

getirmeye çalışırsanız, gerçekleşmesini olanaksızlaştırmış olursunuz”48 cümlelerinde de bu

enternasyonel ruhu görmek mümkündür.

Marksist gelenek içinde defalarca farklı Marksist düşünürler tarafından tekrarlandığı

gibi, sosyalizmi hedefleyen devrimci bir mücadele muhakkak ki enternasyonelist bir

karakteristiğe sahip olmalıdır. Mesela, Lenin, “Ekim Devrimi, Rusya’da uluslararası

emperyalizmin zincirinin en zayıf halkasını kopardı”49 derken esasen kastettiği, “işçi sınıfları,

zincirin daha başka halkalarını da koparmak zorunda”50 olmaları idi. Yani, Ekim Devrimi’nin

enternasyonel bir nitelik kazanması zorunluluğu idi. Trotskiy ise, geri kalmış Rusya’da

proletaryanın iktidarı ele geçirme ihtimali fikrini geliştiren, ve sosyalizm için Rusya’daki

koşulların henüz olgunlaşmamış olmasına rağmen, kurulacak bir proletarya diktatörlüğü

altında devrimin sürekli bir gelişim hattı izlerken, aynı zamanda ulusal bazdan

uluslararası arenaya taşınarak ve diğer ülkelerdeki işçi sınıfı ile ittifaklara da giderek,

devrimin enternasyonalist bir niteliğe büründürülmesiyle bir dünya devriminin mümkün

kılınabileceğini açıkça söyleyen belki de Marksist gelenek içindeki ilk kuramcıdır ama son

da değildir. Hatta, başka bir açıdan da, Ekim Devrimi arifesinde, genel temayül olarak

48 Akt. Deutscher, 1990, 94. 49 Ibid., 91. 50 Ibid., 91.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

21

Trotskiy’nin de aralarında olduğu Rus Marksistlerinin 1905 ve Şubat Devrimi tecrübeleri

üstünden, Batılı yoldaşlarına oranla, daha enternasyonalist bir tutum içine girdiği de

rahatça söylenebilinir:

Batı Avrupa’daki sosyal demokratlar başka yerlerde olup bitenleri pek dikkate

almadan, kendi ülkelerinde sosyalizmin nihai zafer kazanabileceğini makul bir

biçimde umabilir ve bunun için çalışabilirlerken, Rus sosyal demokratları, sosyalizmin

Rusya’da erken bir zafer kazanmasını, ancak ileri Avrupa ülkelerinin birkaç tanesinde

de zafer kazandığı takdirde umabilirlerdi. Zayıf kardeşler uluslararası proletaryanın

kardeşliğinden güçlü olanlardan daha fazla medet umuyordu. Rus sosyal demokrasisi,

Batı Avrupa’daki sosyal demokrasi için artık geçerli olmayan bir anlamda inatla ve

samimiyetle enternasyonalist kaldı.51

Hatta, birbirleri ile diyalektik bir ilişki içinde olan üç ana sacayağı üzerinden

kuramsallaştırdığı sürekli devrim teorisiyle ele aldığı devrimin sürekliliğinin dolayımı

üzerinden enternasyonelleşmesi tam da Trotskiy’nin kuramının nirengi noktalarından da

biridir. Çünkü, Trotskiy iyi biliyordu ki eğer devrim enternasyonel boyutlara taşınmazsa

başarısızlığa uğraması kaçınılmazdı. Trotskiy bu fikrini, devrimden hemen sonra, İkinci

Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nde (Vtoroy Vserossiyskiy S’yezd Sovetov) açıkça dile getirir:

“Eğer Avrupa halkları ayaklanıp emperyalizmi ezmezlerse, biz ezileceğiz – buna şüphe yok. Ya Rus

Devrimi batıdaki mücadele girdabını büyütecek ya da bütün ülkelerin kapitalistleri mücadelemizi

boğacak.”52

Ekim Devrimi sonrası, Trotskiy’nin de tahayyül ettiği gibi, Rus coğrafyasında ortaya

çıkan bu devrimin Avrupa’da da müteakip devrimler yaratacağı fikri genel bir kanı

halindeydi. Çünkü, birbirlerine kopmaz bağlarla bağlı küresel kapitalizmin içinden

doğacak devrimlerin bu ilişkisellik dolayımıyla birbirini tetikleyeceği düşünüyordu. Oysa,

Lenin’in de belirttiği gibi Rusya küresel kapitalizmini oluşturan zincirin zayıf

halkalarından biriydi, ve belki de Trotskiy’nin de belirttiği gibi işçi sınıfının burjuvaziden

daha önce ortaya çıkmış olması gibi bazı özgün koşulları sebebiyle devrim atağını zafere

çevirebildi. Fakat, Avrupa ülkeleri bu zincirin en güçlü halkalarını oluşturuyordu ve aynı

51 Carr, 2004, 519. 52 Troçki’den akt. ibid., 26.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

22

zamanda emperyalist/kapitalist burjuvazinin en kuvvetli olduğu yerlerdi. Bundan dolayı

da, beklenen proleter devrimler Avrupa’da gerçekleşemedi. Mamafih, proletaryanın

mücadelesini enternasyonal seviyelere çıkaracağı inancının boşa çıkması ile başka bir

gerçekle de karşı karşıya kalındı, Batı’da ortaya çıkmayacak devrimlerle Sovyetler

Birliği’nin tek başına kalacağı ve dünya kapitalizmi tarafından tecrit edileceği olgusu ile.

Velakin, buna yönelik olarak, Lenin şöyle bir soru sorar: “Ya durumun bütünüyle

umutsuz oluşu, işçilerin ve köylülerin gayretleri on misli arttırarak bize, uygarlığın temel

gereçlerini Batı Avrupa ülkelerinde olduğundan farklı bir biçimde yaratma fırsatını sunduysa?”53

Yine bu minvalde, Trotskiy de, ulusal bazda devrimin sürekliliğinin korunup, sosyalist

devrimin inşaası proletarya diktatörlüğünün hegemonyası altında devam ederken,

uluslararası bazda da dünyanın diğer bölgelerindeki ülkelerin işçi sınıfı mücadelelerinin

desteklenip, enternasyonal bir dayanışma ruhunun yaratılmasını salık veriyordu,

“bürokratik olarak soyutlanmış bir enternasyonalizm ile tamamlanmış mesihci bir ulusalcılık”54

yerine. Velhasıl, ister proletarya diktatörlüğü olsun, ister sosyalizm olsun, belirli bir

ülkede bir devrim sonrası kurulacak işçi sınıfı hegemonyasına dayalı bir yönetimin

dünyadan kendini yalıtmış ya da kapitalist sistem tarafından yalıtılmış bir şekilde ne

ayakta durması ve ulusal hedeflerini yerine getirmesi ne de dünya devrimini

gerçekleştirecek adımları atması mümkündür. Bu sorunsalın çözümü de ulusal düzeyde

başlayan ve sürdürülen devrimin uluslararası düzeye taşınmasında ve enternasyonalist

bir mücadeleye dönüştürülmesinde yatmaktadır. Nihai olarak da; “[s]osyalist devrimin

ulusal sınırlar içinde tamamlanması olanaksızdır. … Sosyalist devrim ulusal arenada başlar,

uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin

daha yeni ve daha geniş bir anlamında da sürekli bir devrim haline gelir: Sosyalist devrim, ancak

yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır.”55

SONUÇ

Kapitalizm, her geçen gün daha fazla küresel bazda etkinliğini arttırıyor. Sermaye

küreselleşiyor, ulusal sınırların etkisi azalıyor, büyük şirketlerin ekonomik ve siyasi

53 Zizek, 2008, 27. 54 Bensaid, 2006, 64. 55 Troçki, 159-160.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

23

faaliyetleri üzerinden etki alanları gittikçe ulusöteleşiyor. Fakat, dünya üzerinde yaşayan

insanların çoğu için bu dönüşümün eşzamanlı ve eşgüdümlü olarak ilerlediğini söylemek

biraz zor. Bir yandan günümüz toplumsal yapısının kültürel ve sosyo-ekonomik olarak

kozmopolitleştiği ileri sürülürken, diğer yandan da yerkürenin hala büyük bir kısmında

insanlar gündelik hayatlarında kısıtlı fiziki koşullar altında yaşamlarını idame ettirmeye

çalışıyor. Küresel köy benzetmeleri ile tüm dünyanın sanki yekpare bir gelişim izlediği ve

bu tek boyutlu gelişim sürecinin de tüm insanlara eşit oranda refah, eşitlik, özgürlük ve

demokrasi getirdiği biçimindeki imgelemler esasen tam da eşitsiz ve bileşik gelişim

olgusunun üstünü örtmeye çalışan bir işlev görmekte. İşçi sınıfının ve tüm ezilen

kesimlerin, küreselleşme anlatılarından medet ummak yerine kendi öz sınıf bilinçleri ile

örülecek enternasyonalist bir tutum benimsemelerinin gerekliliği aşikardır. Küreselleşme

anlatısı, yalnız ve yalnızca bu anlatının mimarı ve devam ettiricisi olan yerel ve küresel

burjuvazinin yararına, çıkarınadır. Burjuvazinin kendi-için-sınıf olgusunu gerçekleştirdiği

bir anlatıdır. Proletaryanın da aynı biçimde, kendi-için-sınıf nosyonuna dayanarak kendi

anlatısını yaratması da şarttır. Şüphesiz ki, ister ulusal düzeyde olsun isterse de

uluslararası düzeyde olsun işçi sınıfının ve tüm ezilen kesimlerin kurtuluşunun

enternasyonel dayanışma ruhuyla tüm yeryüzü üzerinde yaratılacak devrim odaklı

mücadelelerden geçtiği tarihsel ve olgusal bir gerçekliktir. Bu sebeple de, ta ki Marks’tan

Trotskiy’e kadar, sürekli devrim nosyonu üzerine fikir ve söz üretilmesi boşa değildir.

Ekim Devrimi deneyiminin de gösterdiği gibi, ister proleter devrim olsun, ister sosyalist

devrim, isterse de politik devrim, devrimin sürekliliğinin sağlanması ve ulusaldan

uluslararasına taşınması gereği reddedilemeyecek bir öneme sahiptir.

Sonuçta, “inatla anti-Bolşevik bir yazar olan ve 1920’lerin sonlarında genç bir delikanlı

olarak Petrograd’da yaşayan Leonard Shapiro’nun [bile nitelediği gibi yaşamın]… yeni ve umut

dolu, bir büyük geleceğe doğru ilerlemekte”56 olduğu Ekim Devrimi, Zizek’in de ifade ettiği

gibi, hakikaten de “zihinsel güneşin görkemli bir doğuşuydu… [ve d]üşünen varlıkların hepsi bu

dönemi alkışladı.”57 Lakin, Ekim Devrimi sonrasında, Sovyetler Birliği’nde

enternasyonalizmin sadece bir zamanların resmi marşının58 adında kalması, proletarya

56 Mandel, 1997, 125-126. 57 Zizek, a.g.e., 37. 58 19. yüzyılın sonunda Fransa’da bestelenen Enternasyonel marşının, Ekim Devrimi sonrası sözlerinin Rusça’ya çevrilmiş hali S.S.C.B.’nin 1918 ve 1944 arasında resmi marşı olmuştur. 1944 sonrasında da, enternasyonalizm vurgusu

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

24

diktatörlüğünün sadece ismen ama cismen katı bir bürokratik hegemonya kurulması, işçi

sınıfının elinden erkin alınması ve hatta söz hakkı bile tanınmaması ile sekteye uğrayan

sosyalist devrim, diyalektik ve tarihsel materyalizmin yeniden ve yeniden hatırlattığı gibi

yokolmayıp, küresel kapitalizmin bağrında organik varlığını sürdürmektedir ve günü

geldiğinde proletaryanın sınıf savaşımı içinde edineceği bütünselci bilincin çelişkilere

dayalı nedensel özü dolayımıyla filizleneceği enternasyonelist lahzayı beklemektedir. Son

olarak da, Rusya coğrafyasında tüm bu dün ve bugün olan biteni bizzat deneyimleyen

Boris Kagarlitskiy’nin, Trotskiy’nin Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği tecrübeleri

üzerinden devrimin doğasına dair yaptığı saptamaların, kuramsallaştırdığı analizlerin

ispatı niteliğindeki sözlerine kulak vermekte fayda var:

Bu dejenere işçi devleti, artık herhangi bir işçi devleti formu olmayan bir şey yarattı. Bu

tür statokrasi, veya totaliter sistem, dejenere işçi devletinin bir ürünü idi; hala işçi

devletinin bazı belirli özelliklerini koruyordu. Hatta varlığının son anlarına kadar da

sahip olduğu bir miraz idi bu. Dejenere işçi devleti teorisine göre, işçi sınıfı hala

ülkenin gelişmesini belirleyen ana güç olarak kaldı, ama deforme olmuş bir halde.

Bürokrasi, işçileri istimar etmeye ve kendi çıkarları için gelişimi kullanmaya

çalışıyordu, ama gelişimi belirleyecek ana güç olarak değil. İşçi sınıfının çıkarları ise

gelişmenin ana itici gücü olarak kalmalarıydı. Bu geçici bir görüngü idi. Sonunda,

bürokrasi, işçi sınıfının kendi sosyal gelişimini çokça da belirleyen, kendini idame

ettiren bir mekanizma halini aldı. Bürokrasi, kendi taleplerine, çıkarlarına ve

tasarımlarına uyacak biçimde bu sosyal gelişimi şekillendirdi. Çoğunlukla gözardı

edilen bir bakış açısı da, işçi sınıfının gelişimi nasıl da devlet sisteminin bir parçası

oldu. Bu açıdan, işçi sınıfı – yıllardır ve yıllardır – kendi çıkarlarını geliştirme

kabiliyetini tamamen kaybetti. Sistemin istikrarı için bir sebep idi bu. Şimdi, yine aynı

bürokrasinin yürürlülüğe soktuğu, yeni piyasa güçleri, işçi sınıfını yeniden

şekillendiriyor. Daha fazla bir sınıf bilinci ve hatta beş yıl gibi bir yakın geçmişteki işçi

sınıfından daha militan bir işçi sınıfı yaratıyorlar.59

olan Enternasyonel yerine, daha Sovyetler Birliği vurgusu taşıyan ve Bolşevik Parti Marşı’ndan esinlenilerek yapılmış yeni bir marşı, resmi marş olarak kabul edildi. 59 Kagarlitsky, 1992, 18.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

25

KAYNAKÇA

Aprelenko, M., “Prominent Russians: Leon Trotsky (Lev Bronstein)”, in: Russiapedia,

http://russiapedia.rt.com/prominent-russians/politics-and-society/leon-trotsky-lev-

bronstein/

Bensaid, D., 2006. “The Baggage of Exodus”, in: Dunn, B. & Radice, H. (eds.): 100 Years of

Permanent Revolution – Results and Prospects. London: Pluto Press.

Callinicos, A., 2007. Toplum Kuramı. Çev. Yasemin Tezgiden. İstanbul: İletişim Yayınları.

Carr, E. H., 1989. Bolşevik Devrimi: 1917-1923, Cilt 1. Çev. Orhan Suda. İstanbul: Metis Yayınları.

----------------, 2004, Bolşevik Devrimi: 1917-1923, Cilt 3. Çev. Tuncay Birkan. İstanbul: Metis

Yayınları.

Davidson, N., 2006. “From Uneven to Combined Development”, in: Dunn, B. & Radice, H. (eds.):

100 Years of Permanent Revolution – Results and Prospects. London: Pluto Press.

Deutscher, İ.,1990. Bitmemiş Devrim : Rusya 1917-1967. Çev. Orhan Koçak. İstanbul: Belge Yayınları.

Engels, F., 1993. “Komünizmin İlkeleri”, içinde: Marx, K. Ve Engels, F.: Komünist Manifesto ve

Komünizmin İlkeleri. Ankara: Sol Yayınları.

Frank, P., 1991. “Sürekli Devrim Teorisi”, içinde: Eren, F. (der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul:

Yazın Yayıncılık.

Gramsci, A., 2010. Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar, 1916-1935. Forgacs, D. (haz.). Çev. Yıldız, İ.

Ankara: Dipnot Yayınları.

Heidegger, M., 1998. Tekniğe İlişkin Soruşturma. Çev. Özlem, D. İstanbul: Paradigma Yayınları.

Kagarlitsky, B., “Socialism Has Not Failed”, in: Workers’ Liberty, Feb. 16 1992, s. 18-19.

Lenin, V. İ., 2007. Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi. Çev. Ardos, M. Eriş Yayınları.

Löwy, M., 2007. “Dialectics and Revolution: Trotsky, Lenin, Lukacs”, in: Ollman, B. & Smith, T.

(eds.): Dialectics: The New Frontier. New York : Palgrave Macmillan.

Mandel, E., 1991. “Rus Devriminin Tabiatı ve Perspektifleri Üzerine Tartışmalar” ”, içinde: Eren, F.

(der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul: Yazın Yayıncılık.

---------------, 1997. Ekim 1917: Darbe Mi, Sosyal Devrim Mi?. Çev. Emre, O. İstanbul: Yazın Yayıncılık.

Marks, K., 1993. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Çev. Belli, S. Ankara: Sol Yayınları.

-------------, 2003. Fransa'da Sınıf Savaşımları: 1848-1850. Çev. Belli, S. Eriş Yayınları.

Marks, K. & Engels, F., 2003. Seçme Yapıtlar, Birinci Cilt. Çev. Ardos, M.; Belli, S.; Kardam, A. ve

Somer, K. Eriş Yayınları.

Novack, G., 2000. “Liberal Ahlak”, içinde: Troçki, L.: Onların Ahlakı, Bizim Ahlakımız. Çev.

Canpolat, S. İstanbul: Özne Yayınları.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

26

Ollman, B., 2011. Diyalektiğin Dansı. Çev. Saraçoğlu, C. İstanbul: Yordam Kitap.

Troçki, L. Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar. Çev. Muhittin, A. İstanbul: Yazın Yayıncılık.

------------, 1991. “Rus Devrimi Üç Anlayışı” ”, içinde: Eren, F. (der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul:

Yazın Yayıncılık.

------------, 2000. Onların Ahlakı, Bizim Ahlakımız. Çev. Canpolat, S. İstanbul: Özne Yayınları.

Trotskiy, L., 2006. İhanete Uğrayan Devrim. Çev. Kollektif. İstanbul: Alef Yayınevi.

Trotsky, L., 1932. The History of the Russian Revolution, Vol. III: The Triumph of the Soviets. Trans. Max

Eastman. Ann Arbor: The University of Michigan Press.

---------------, 1975. Social Democracy and the Wars of Intervention in Russia, 1918-1921. London: New

Park Publications.

Zizek, S., 2008. “Önsöz: Trotskiy’nin Terörizm ve Komünizm’i ya da Fırtınalı 1920 Yılında

Umutsuzluk ve Ütopya”, içinde: Trotskiy, L. Terörizm ve Komünizm. Çev. Koyunlu, O.

Ankara: Epos Yayınları.

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015

27

DİZİN

Berlin Duvarı, 1

Blanqui, Auguste, 6

Bolşevik, 5, 7, 8, 11, 12, 23

burjuvazi, 5, 6, 7, 10, 13, 14, 15, 16, 17, 21, 22, 23

Büyükada, 3

Çar II. Nikolay, 8

Çin, 18

diyalektik ve tarihsel materyalizm, 9, 24

Ekim Devrimi, 2, 3, 4, 5, 7, 9, 19, 20, 21, 23, 24

emperyalizm, 12, 15, 19, 20, 21

Engels, Friedrich, 3, 4, 6, 7, 17, 20

enternasyonalizm, 3, 20, 22, 24

eşitsiz ve bileşik gelişim, 13, 18, 23

Gramsci, Antonio, 4, 5

Heidegger, Martin, 1

İKDD, 8

köylü, 7, 8, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 22

Lafargue, Paul, 20

Lenin, Vladimir İlyiç, 1, 2, 3, 7, 8, 9, 10, 12, 14, 19, 20, 22

Lukacs, Georg, 5

Marks, Karl, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 17, 23

Menşevik, 7, 12

nomenklatura, 1

Plekhanov, Georgiy, 7

proletarya, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24

proletarya diktatörlüğü, 6, 8, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 22, 24

Rusya, 4, 5, 7, 8, 9, 12, 13, 15, 19, 20, 21, 22, 24

Sovyetler Birliği, 1, 2, 3, 18, 19, 22, 24

S.S.C.B., 2

sürekli devrim, 3, 5, 6, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 20, 21, 23

Şubat Devrimi, 8, 9, 21

Trotskiy, Lev, 2, 3, 5, 6, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24,

ütopya, 15

Varşova Paktı, 1, 2


Recommended