Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
1
LEV TROTSKİY’NİN SÜREKLİ DEVRİM KURAMI VE
ENTERNASYONALİZM NOSYONU
Emek Yıldırım
Bunların yaptıkları şey sanki bir sanatçının hepsi de
mükemmel bir şekilde çizilmiş ama her biri farklı modellere ait
el, ayak, kafa ve diğer uzuvları bir araya getirip de
tek bir vücudu oluşturacak şekilde ilişkilendirmemesine benziyor.
Bu parçalar hiçbir şekilde birbirilerine uymadığından ortaya çıkan şey
bir insan değil canavar heykeli oluyor.
Kopernik1
GİRİŞ
Şüphesiz ki, tüm dünyanın televizyon ekranlarından izlediği, ilk önce Berlin Duvarı’nın
bizzat o duvarın yanıbaşında yaşayan insanlarca yıkılışı ile Varşova Paktı’nın dağılışını ve
sonrasında da Sovyet halkının şahitliğinde Lenin heykellerinin indirilişi ile Sovyetler
Birliği’nin dağılışını imleyen sahneler sadece birkaç günde ortaya çıkmış basit birer
toplumsal ayaklanmanın tezahürleri değildir. Martin Heidegger, “[d]oğru-olan (Richtige),
irdelenmekte olan herşeyde, her kez herhangi bir şekilde karşımıza çıkanı saptar. Bununla birlikte
bu saptama, doğru olmak için, hiçbir şekilde, söz konusu şeyin kendi özü içerisinde örtüsünü
açmaya gereksinim duymaz. Oysa yalnızca böyle bir örtüsünü açmanın olduğu yerde Hakikat-olan
(Wahre) vukua gelir. Bu nedenle yalnızca Doğru-olan (Richtige), henüz Hakikat-olan (Wahre)
değildir”2 der. Tam da bu şekilde, Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti liderlerinin ve
bürokratik yapıyı oluşturan nomenklatura’nın hayata geçirdiği tüm pratikler o zamanki
1 Kopernik, çağdaşı gökbilimciler ve çalışmaları üstüne sarfeder bu sözleri. Bkz. Ollman, 2011, 29. 2 Heidegger, 1998, s. 45-46.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
2
şartların gereği ve o anın doğrusu olabilir fakat tüm bunların hakikatle örtüş(e)mediği
eninde sonunda tarih göstermiştir.
Başka bir deyişle, insanlık tarihinin devrim deneyimleri açısından ilk sosyalist
örneklerden biri olan 1917 Ekim Devrimi’nin ardından, eski tarihsel bloğun külliyen
değişmesi ve buna bağlı olarak da şimdiye kadar sadece tahayyül edilebilen türden total
bir dönüşümü beklenen Sovyetler Birliği’nde, bu yeni sistemin kuruluşu sadece Sovyet
işçi sınıfının değil tüm dünya işçi sınıfının da umudunu yeşertmiştir. Bizzat halkın katılımı
ile vuku bulmuş bir devrim sonrası, insan emeğinin en temel sosyo-ekonomik ve siyasal
öğe olması kabulü üzerine kurulu bir ülkenin inşaa süreci beklenen veya istenilen
güzergahı izleyememiş ve çok farklı mecralara yol almıştır. Sonunda da, Sovyetler
yönetiminin tüm geçici ve beyhude çabalarına rağmen, uzun yılların umutsuzluğunu
üstünden atamayan Sovyet halkının rızası daha fazla üretilemeyince, sistemin çökmesi de
kaçınılmaz son olmuştur. İnsanlık tarihinin son iki yüzyılına damgasını vuran devrimlerin
arasında proletaryanın zafer kazandığı ilk devrim olan Ekim Devrimi’nin fikren
köklerinin dayandığı Marksist kuram da, Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ile ilk başlarda ciddi
bir darbe almıştır. Oysa, S.S.C.B.’nin çökmesinden yıllar önce bunu öngören Lev3
Trotskiy’nin de defalarca çalışmalarında belirttiği gibi, bu sonun mesulü ne Karl
Marks’dır, ne Vladimir İlyiç Lenin’dir, ne de Marksist kuramdır. Trotskiy4, esasen
Sovyetler Birliği’nin devrim ve proletarya diktatörlüğü yolundan saptığını ve bu şekilde
giderse de yıkılmaktan kaçınılamayacağını, Varşova Paktı’nın ve S.S.C.B.’nin
3 “Lev” sözcüğü Rusça’da “aslan” anlamına gelir, ve İspanyolca veya Avrupa dillerinde karşılığı olan “Leo” ya da “Leon” sözcükleri de Batılı kaynaklarda ismi olarak kullanılmaktadır. 1896 yılında devrimci hareket ile tanıştıktan sonra 1898 yılında tutuklanıp, sürgüne gönderildiği Sibirya’dan 1902 yılında kaçarken daha önce bir süre hapis yattığı Odessa’daki cezaevinden bir gardiyanın soyismini sahte soyismi olarak kullanır, ve bundan sonra da Trotskiy takma soyismini kullanmaya devam eder, hala da bu isimle anılmaktadır. 4 Asıl tam ismi Lev Davidoviç Bronştein olan Trotskiy 1879 yılında şu anki Ukrayna’nın güneyinde yer alan Yanovka bölgesinde doğup, 1940 yılında Meksika’da bir suikast girişimi sonucunda hayata gözlerini yummuştur. Trotskiy’nin 61 yıllık ömrünü üç ana aşamada ele almak mümkündür. İlk olarak 1917 Şubat Devrimi’ne kadarki süreç, ki bu süreç ağırlıklı olarak hapishanede, Sibirya’da veya yurtdışında sürgün geçen yıllardan oluşuyor. Bu dönemde, her ne kadar Rus Sosyal Demokrat Parti’nin 1903 tarihinde iki ana hizbe – Bolşevikler ve Menşevikler – bölünmesini yerinde bulmasa da ve ikisinin yeniden bir araya gelmesi için arada çaba sarfetmiş olsa da genellikle Menşeviklere yakın durmuştur. Trotskiy’nin düşünsel tarihinde bu döneme ait en önemli kilometre taşlarından biri de, 1905 Devrimi’nin ardından henüz burjuva demokratik devrimini gerçekleştirememiş Rusya üzerine görüşlerini kağıda döktüğü ve Sürekli Devrim kuramının da temellerini attığı Sonuçlar ve Olasılıklar broşürüdür. İkinci süreç ise, Şubat Devrimi’nden Vladimir İliç Lenin’in ölümüne kadarki dönemi kapsar. Bu dönemde, Trotskiy artık Bolşeviklerle beraberdir ve Lenin ile birlikte devrime yön veren isim olmuştur. Üçüncü aşama ise, Lenin’in ölümünün ardından Jozef Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (Kommunistiçeskaya Partiya Sovetskogo Soyuza) başına geçmesi ve Trotskiy’nin yurtdışına – Türkiye’den başlayıp sonunda da Meksika’ya kadar uzanan bir rota üzerinden – sürgüne gönderilmesini ve ta ki Moskova menşeili bir suikast sonucu ölümüne kadarki süreci kapsıyor. Daha ayrıntılı bir biyografi için bkz. Maria Aprelenko, “Prominent Russians: Leon Trotsky (Lev Bronstein)”, Russiapedia, http://russiapedia.rt.com/prominent-russians/politics-and-society/leon-trotsky-lev-bronstein/
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
3
dağılmasından yıllar önce yazdığı eserlerinde birçok kez dile getirir. Trotskiy’nin yazdığı
cümleler arasından Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği’ne dair hakikatin parlamalarını
görmek mümkün. Özellikle de, Büyükada’da sürgünde bulunduğu dönemde yazdığı ve
aslen 1905 devrimi sonrasında kaleme aldığı Sonuçlar ve Olasılıklar (İtogi i Perspektivıy)5
broşüründeki fikirlerini geliştirdiği Sürekli Devrim (Permanentnaya Revolyutsiya)
çalışmasında ele aldığı sürekli devrim teorisini geliştirip, bizzat içinde yer aldığı Ekim
Devrimi deneyimi ve sonrasında ortaya çıkan Sovyetler Birliği’nin yapılanması üzerinden
elde edilen olguları analiz ederek, gelecekte proletaryanın öncülüğünde gerçekleştirilecek
müstakbel devrimler için sürekli devrim nosyonunu kuramsallaştırmıştır. Ayrıca,
Sovyetler Birliği’ndeki gidişatın doğru bir rota izlemediğini de kritik ederek, bunun asıl
sebebinin ise Marksist kuramın katı determinist, indirgemeci ve ekonomist tahlillerinin
doğruluğu değil, onun yerine Ekim Devrimi sonrası iktidarı proletaryaya bırakmayan
Parti bürokrasinin devrimi ne ulusal bazda ne de uluslararası bazda sürekli
kılamamasının olduğunu da detaylarıyla irdelemiştir.
Bu çalışmada da, Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği deneyimlerinin tarihsel
koşullarının ve bu tarihsel koşullar üzerinden Marksist kuram içinde yürütülmüş
tartışmaların ışığında, bir yandan Trotskiy’nin ele aldığı şekilde devrim olgusunun
diyalektik yapısının bir anatomisi çıkarılmaya çalışırken, diğer bir yandan da
enternasyonalizm nosyonu ile ilişkilendiği noktalar üstünden Trotskiy’nin sürekli devrim
kuramının zamansal, mekansal ve uzamsal bağlamda irdelenmesi amaçlanmaktadır. Bu
nedenle, ilk önce Ekim Devrimi’nin ortaya çıkması ile alevlenen Marksist teorinin katı
determinist, indirgemeci ve ekonomist bir niteliğinin olup olmadığı tartışmasına bir göz
atmakta fayda var. Sonrasında da, sırasıyla Trotskiy’nin sürekli devrim kuramının üç ana
sacayağını oluşturan temel kavramsallaştırmalarını ve sürekli devrim kuramı ile
enternasyonalizmin bağlarını ortaya koymadan önce, Marks ile Engels’in ve Lenin’in
kuramlarındaki sürekli devrim nosyonunun ilk nüvelerini ele almak ve diyalektik
yöntemin sürekli devrim kuramında kendini gösterdiği anları imlemek, Trotskiy’i ve
sürekli devrim kuramını anlamakta yararlı olacaktır.
5 Rus asıllı Alman devrimci Parvus, Ocak 1905’de İskra’da aynı isimle bir makale yayımlatmıştır, ve Trotskiy, Parvus’un fikirlerinden de etkilenmesinin yanısıra, yazdığı Sonuçlar ve Olasılıklar broşürünün ismini de bu makaleden esinlenmiştir. Bkz. Carr, 1989, 64 ve 67’deki 41. ve 51. dipnotlar.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
4
EKİM DEVRİMİ VE MARKSİST KURAM
Rusya’da başarıya ulaşan Ekim Devrimi, her ne kadar proletaryanın dünya sahnesindeki
ilk zaferi olsa da, özellikle Avrupa Marksistleri tarafından Marksist kuramın ileri sürdüğü
temel tezlere aykırı olarak görülüyor ve sosyalist bir devrimi doğuracak şartların
olgunlaşmadığı, burjuva devrimini bile henüz gerçekleştirememiş Rusya coğrafyasında
sosyalist bir devrimin sürekli olamayacağı fikri savunuluyordu. Bu karşı çıkışların
zeminini oluşturan da, Karl Marks’ın, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın “Giriş”
kısmında da belirttiği gibi, nasıl kapitalizm feodalizmin içinden filizlendi ve yeşerdi ise
sosyalizm de kapitalizmin içinde filizlenecek ama ancak uygun koşulların oluşması
sonucunda zuhur edebilecek olmasıdır. Marks’ın deyişiyle, “[i]çerebildiği bütün üretici
güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri,
bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini
almazlar... her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi
koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.”6
Oysa, Marks’ın ve Engels’in bu kanıya varmalarını sağlayan belki de asıl durum
1848’de Avrupa’yı sarsan işçi sınıfının yenilgiye uğraması üzerine ikilinin yaşadığı
hayalkırıklığıydı. Friedrich Engels, Marks’ın 1850 tarihinde kaleme aldığı Fransa'da Sınıf
Savaşımları 1848-1850 kitabına yazdığı önsözde bu tarihsel hayalkırıklığını ve sonrasında
kuramın ekonomik determinist yanını daha da pekleştiren bir analiz kullanmalarının
arkaplanını da açıklamaktadır bir anlamda. Engels der ki: “[T]arih bizi de haksız çıkardı,
bizim o zamanki görüşümüzün bir yanılsama olduğunu ortaya koydu. Hatta daha da ileri gitti:
Yalnız bizim o zamanki yanılgımızı savurmakla kalmadı, proletaryanın, içinde dövüşmek zorunda
olduğu koşulları da baştan aşağı altüst etti... Tarih gösterdi ki, Kıta Avrupası üzerindeki iktisadi
gelişme durumu, o zaman, kapitalist üretimin kaldırılması için henüz yeterince
olgunlaşmamıştır.”7
Fakat, Antonio Gramsci 1917 tarihli ünlü makalesi “Kapital’e Karşı Devrim”de,
Marks’ın ve Engels’in yukarıda bahsi geçen şekilde öngördüğü ve II. Enternasyonali
oluşturan Avrupa Sosyal Demokratlarının da iddialı bir biçimde savunduğu bu görüşe,
yani kapitalizmin çelişkilerinden doğacak sosyalist bir düzeni getirecek olan bir devrimin
6 Marks, 1993, 24. 7 Marks, 2003, 13 ve 15.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
5
tarihsel koşulların olgunlaşması ile mümkün olduğu ve bu olgunlaşma sürecinin
Avrupa’daki ileri sanayileşmiş ülkeler olan İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde
patlak vereceği düşüncesine karşı çıkar. Gramsci’ye göre Rusya gibi sanayileşmemiş,
kapitalizmin olgunlaşmadığı ve henüz ne burjuvazinin ne de proletaryanın sınıfsal
yapılanma itibariyle tam oluşmadığı bir ülkede Ekim Devrimi’nin ortaya çıkışı, tam da
Marks’ın kuramını çürüten değil aksine onu mekanik ve determinist yanlarından,
dogmalarından arındıran ve organik yanını pekiştiren bir işlev görmüştür. Ekim Devrimi,
tarihsel materyalizmi özü itibariyle ispatlar bir şekilde, tarihi öznenin iradesi dışında
gelişen, praksisi yok sayan, önceden kesin olarak belirlenmiş bir hat üzerinden
gerçekleşen bir olaylar dizisi gibi algılanmasının önünü kesmiş ve devrimci sürecin
diyalektik gelişimini gözler önüne sermiştir. Gramsci’ye göre:
Ne ki olaylarda bile bir yazgı öğesi var, ve Bolşevikler Kapital’deki önermelerden
bazılarını bir tarafa atıyorlar, onun dinçleştirici/içkin düşüncesini değil… Onlar asla
sorgulanmayacak dogmatik sözlerden oluşan katı bir öğreti derlemek için Usta’nın
eserlerini kullanmadılar. Onlar Marksist düşünceyi… yaşıyorlar. Bu düşünce, tarihte
baskın faktör olarak kaba ekonomik olguları değil, tekil insanı, toplumlardaki
insanları, birbiriyle ilişki içerisinde olan, birbiriyle sözleşmelere giren, bu sözleşmeler
aracılığıyla kollektif/toplumsal bir irade geliştiren; ekonomik olguları anlamaya
başlayan, bunlar hakkında hüküm veren ve eonominin itici gücü oluncaya ve nesnel
gerçekliği… yoğuruncaya dek onları kendi iradelerine uyarlayan insanları görür.8
Bir anlamda, Trotskiy’nin de sürekli devrim kuramıyla savunduğu gibi, Ekim Devrimi,
Georg Lukacs’ın tarihin öznesi olarak nitelendirdiği proletaryanın önderliğinde meydana
gelecek enternasyonalist bir sosyalist devrimin belki de ilk adımı niteliğindedir. Sonuçta
da, Gramsci’nin Ekim Devrimi’nin tam da Marksist kuramın basitçe indirgemeci ve sadece
belirlenimci olmadığının ispatı olduğu fikrine paralel bir düşüncede olan Trotskiy’nin de
yapılan bu tartışma bağlamında Marksist kurama, sürekli devrim
kuramsallaştırmasındaki proletaryanın öncü rolü, devrimin sürekli niteliği ve dünya
devrimi nosyonu gibi açılardan yaptığı katkı da tartışmasız ki önemlidir.
8 Gramsci, 2010, 40-41.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
6
SÜREKLİ DEVRİM KURAMININ
TARİHSEL VE YÖNTEMSEL ARKAPLANI
K. Marks & F. Engels
Daha sonra Trotskiy tarafından 1905 ve 1917 devrim tecrübelerinden elde ettiği bilgi ve
birikim sayesinde daha da detaylı bir biçimde kuramsallaştırılacak olan, sürekli devrim
nosyonu, ilk olarak Marks tarafından dile getirilmiştir. Sınıf savaşımının ve işçi sınıfının
nihai hedefi olan kapitalizmi kökten yıkıp yerine sosyalizmi kurma gayesi doğrultusunda
Marks ve Engels, mevcut toplumsal koşulların yıkılıp yerine yenilerinin inşaa sürecinde
sürekli devrim kavramından da yararlanmışlardır. Marks, Fransa’da Sınıf Savaşımları
eserinde, 1848 devrimleri deneyimleri üzerinden küçük burjuvazinin ve proletaryanın
sosyalist bir devrim sürecinde alacağı muhtemel rolü ele alırken, aynı zamanda devrimin
sürekli olması gerekliliği ve proletarya diktatörlüğünün bu süreklilikteki gözardı edilemez
işlevi üzerine de durmaktadır. Bu bağlamda, Marks bu çalışmasında, çağdaşı ünlü Fransız
devrimci Auguste Blanqui’nin sürekli devrim fikrine de bir atıfla; “[b]u sosyalizm genel
olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim
ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine uygun düşen toplumsal bağıntıların
ortadan kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine
varmak üzere, devrimin sürekliliğinin ilanıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf
diktatörlüğüdür”9 diyerek devrimin sürekliliği niteliğini vurgulamaktadır.
Bunun yanında, 1848 devrimleri sonucu elde edilen sonuçlardan bir tanesi de işçi
sınıfının burjuvazinin ilerici yanına çok fazla güvenmesinin bir hata olacağı idi. İşçi
sınıfının burjuva demokratik ilkeler doğrultusunda dahi olsa da siyasal alanda yer alması
ile burjuvazinin bu ilerici yanından hemen feragat edebileceği ve gerici feodal güçlerle ve
aristokrasiyle bir ittifak kurabileceği bu devrim deneyimleri ile açıkça görülmüştür.
Burjuvazinin gericileşme potansiyelini gören Marks, daha önce belirttiği burjuva sınıfının
ilericiliği olgusunun boşa çıkması ile kuramda ortaya çıkan boşluğu devrimi sürekli
kılma/kılabilme kavramıyla doldurmaya çalışmıştır. Burjuvazinin gericileşme imkanı
nedeniyle ilericilik niteliğini küçük burjuvaziye yükleyen Marks, yine de devrimin asıl
9 Marks, 2003, 115.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
7
motorunun proletarya olduğunu da söyler. Küçük burjuvazinin proletaryanın harekete
geçirmesiyle burjuva demokratik devrim ilkelerini hayata geçirebileceğini fakat bu
görevinin bittiği yerden itibaren de proletaryanın devrime devam ederek sosyalist
hedeflere ulaşması gerektiğini vurgular. Marks’ın ve Engels’ın, “Merkez Komitesinin
Komünist Birliğe Çağrısı” makalesinde de belirttikleri gibi, “[d]emokratik küçük burjuvazinin
devrimi olabildiğince çabuk ve olsa olsa ... istemlerin gerçekleşmesiyle sonuçlandırmayı
arzulamasına karşılık, azçok mülk sahibi tüm sınıflar egemen konumlarından uzaklaştırılıncaya
dek, proletarya devlet gücünü ele geçirinceye ve yalnızca bir tek ülkedeki değil, dünyanın tüm önde
gelen ülkelerindeki proleterlerin birliğinin, bu ülkelerin proleterleri arasındaki rekabetin ortadan
kalkmış olduğu ve hiç değilse bellibaşlı üretici güçlerin proleterlerin ellerinde toplanmış bulunduğu
noktaya ulaşıncaya dek, devrimi sürekli kılmak bizim sorunumuz ve bizim görevimizdir.”10
V. İ. Lenin
II. Enternasyonel’in burjuva demokratik devrimi ile sosyalist devrimi birbirinden kesin bir
çizgi ile ayıran ve aralarında belli bir zaman dilimi öngören aşamalı devrim fikriyatından
etkilenen ünlü Rus devrimci Georgiy Plekhanov’un Rus devrimci hareketi üstündeki tesiri
de ağırlıklı olarak Rusya’da da aşamalı bir geçiş sürecini savunan analizi üzerinden
olmuştur. Hem Menşevik kanadın hem de Bolşevik kanadın bir kısmının programlarına
yansıyan bu görüş, uzun yıllar, hatta ta ki Ekim Devrimi arifesine kadar, devrimcilerin
tartıştığı ana konu başlıklarından biri olmaya devam eder. Fakat, Lenin ve Bolşevik
kanadın kalan kısmı her ne kadar şartların olgunlaşmadığı Rusya gibi geç sanayileşen
ülkelerde demokratik devrim ile sosyalist devrimin aşamalı olarak hayata geçirilmesi
fikrine katılıyor olsalar da, bu aşamalı sürecin hayata geçirilmesinin selameti için
burjuvazi ile girişilecek bir uzlaşmaya karşı çıkıyorlardı. Onun yerine, Lenin, işçi sınıfının
köylülerle bir ittifaka girebileceği olanağını öne sürüyordu. Kuşkusuz ki köylülerin yoksul
yarı-proleter kesimiyle ve köylü hareketinin demokratik bir nitelik taşıdığı sürece bu
ittifak olasılığını mümkün görüyordu aynı zamanda. Proletaryanın esasen ittifak içinde
olması gerekenler ise, tabi ki başta Avrupa olmak üzere dünyanın diğer coğrafyalarındaki
işçi sınıfı idi, çünkü şüphesiz ki kapitalizmin ortadan kaldırılması ve sınıf savaşımına bir
10 Marks & Engels, 2003, 169-170.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
8
son verilebilmesi için nihai olarak yapılması gereken enternasyonel sosyalist bir devrime
lokomotiflik yapabilecek olan ancak ve ancak proletarya olabilirdi. Tüm bunların yanında,
Lenin, 1905 yılında yazdığı “Köylü Hareketi Karşısında Sosyal Demokrasinin Tutumu”
makalesinde ise, Marks’ın 1850’de dile getirdiği sürekli devrim kavramına atıfla, iki
devrim arasındaki sürecin sürekliliğine veya Lenin’in deyişiyle kesintisizliğine vurgu
yapan cümleleri ilk ve son kez kullandı, ta ki 1917 Nisan’ına kadar: “Demokratik devrimden
hareket ederek, derhal gücümüzün – bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücünün – yettiği ölçüde,
sosyalist devrime geçişi hazırlayacağız. Biz kesintisiz devrim istiyoruz. Yarı yolda
durmayacağız.”11
1917 yılına kadar sürekli devrim kavramına mesafeli duran ve İşçi-Köylü Devrimci
Demokratik Diktatörlüğü (İKDDD) formülünü savunan Lenin, 1917 yılında Şubat Devrimi
sonrası Çar II. Nikolay’ın devrilmesi ve geçici burjuva hükümetinin iktidara gelmesinin
ardından Nisan ayı itibariyle, kaleme aldığı Nisan Tezleri (Aprelskiye Tezisıy) çalışmasında
da açıkça görüleceği gibi, Şubat Devrimi sonucu elde edilen tecrübelerin ışığında,
proletaryanın hegemonya sorunu ve devrimin kontrolünün acilen proletaryanın
hakimiyetine geçmesi gerekliliği çerçevesinde yaptığı analizler, sürekli devrim nosyonuna
çok yakın bir tavır almasında etkin bir rol oynamıştır. Mesela, Lenin, Nisan Tezleri’nin ilk
maddesinde, ““[s]avaşı, devrimci amaçlarla sonuna kadar sürdürme” politikasını gerçekten haklı
gösterecek bir devrimci savaşa, bilinçli proletarya, ancak şu koşullarla rıza gösterir: a) iktidarın,
proletaryanın ve onun en yakını (apparentés) köylülüğün yoksul unsurlarının eline geçmesi; b) her
türlü ilhakın söz değil, gerçekten reddi; c) sermayenin bütün çıkarlarıyla bağların tam ve fiilen
koparılması”12, diyerek mevcut emperyalist savaşın proletarya önderliğinde bir devrime
dönüştürülmesi gerekliliğine vurgu yaparak aşamalı devrim fikri yerine sürekli devrim
fikrini benimsemenin o anki koşullar için uygun bir tutum olacağını da belirtmektedir. İlk
başta, Lenin’in bu tezleri, yıllardır işçi-köylü ittifakına dayalı bir demokratik devrim
fikrini benimseyen Bolşevikler arasında yoğun tartışmalara neden oldu. Çünkü Lenin
tezlerinde, burjuva devrimine gerek duymadan Rusya’da bir demokratik diktatörlük
yerine proletarya diktatörlüğünü kurulması, iktidarın bir an önce proletarya tarafından ele
geçirilmesi gerektiğini ve yakın gelecekte patlak verecek Avrupa devrimlerinin kendilerini
beklediğini savunmakta idi.
11 Lenin’den akt. Carr, 1989, 63. 12 Lenin, 2007, 10.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
9
Hatta, Şubat Devrimi sonrası İsviçre’den Rusya’ya gelmesinden hemen önce kaleme
aldığı “İsviçreli İşçilere Veda Mektubu”ndaki gelecekle ilgili umutlu sözleri, devrimin
sürekliliği ve dünya devrimi uğraklarını içeren sürekli devrim nosyonuna yakın bir tavır
değişikliğinin de belki de ilk nüvelerini içerir bir biçimde idi:
Emperyalist savaşın nesnel koşulları, devrimin birinci aşama olan Rus devriminde
durmayacağının, devrimin Rusya’da durmayacağının garantisi işlevi görür. Alman
proletaryası, Rus devriminin ve dünya çapındaki proleter devriminin en inançlı ve
güvenilir müttefikidir… Emperyalist savaşın iç savaşa dönüşmesi bir gerçek haline
gelmektedir. Yaşasın Avrupa’da başlamakta olan proleter devrimi.13
Ayrıca, başka bir açıdan da, Lenin, diyalektik yöntemi etkin bir biçiminde kullanması ile,
mekanik ve determinist öğelerden ıraksanmış somut durumun somut tahliline
ulaşılmasını da sağlamıştır, çünkü “[g]erçeğin farklı momentlerinin yalıtımı, sabitlenmesi,
ayrıştırılması ve soyut karşıtlığına karşı olarak, Lenin, diyalektiğin insan anlayışının neden
karşıtlıkları ölü ve taşlaşmış değil de canlı, koşullara uygun, değişken, birbirinin içine nüfuz eden
olarak aldığı bir teori olduğunu irdeleyerek, bu momentleri bütünlük kategorisi içinde
çözündürmekte ısrar eder.”14 Hatta, Lenin’in diyalektik yöntemi içselleştirmiş ve tarihsel
materyalizmle beraber kuramına derinlemesine yansıtmış olduğunu Nisan Tezleri’nde de
sarih bir şekilde görmek mümkündür. Bütünlük kategorisi ilkesi Rusya’yı emperyalist
zincirin en zayıf halkası görmesinden, karşıtların birliği ilkesi burjuva demokratik
devrimin sosyalist devrime evrilme sürecini ele almasından, diyalektik nedensellik ilkesi
de Ekim Devrimi’nin sadece Rusya’nın ekonomik geri kalmışlığı ve kapitalizmin
olgunlaşmaması üzerinden analiz edilmesini reddetmesinden rahatlıkça çıkarsanabilir.15
Bu açıdan, Lenin’in, daha öncesine göre Nisan 1917 itibariyle daha sosyalist ve daha
devrimci bir program oluşturmasının ve sürekli devrim nosyonuna yakın bir tutum içine
girmesinin sebebi muhtemel ki buna dayanmaktadır. Çünkü, Nisan 1917’den itibaren
edindiği tutum için, hakikatin o an itibariyle ortaya çıkan momentlerinin diyalektik ve
tarihsel materyalizmin organik ve bütünlükçü ilkeleri yardımıyla somut analizinden
13 Lenin’den akt. Carr, 2004, 525. 14 Löwy, 2007, 158. 15 Ibid., 158.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
10
çıkacak kavramsallaştırmaların an ile örtüşmesi gerekliliği, Lenin’i tavır değişikliğine
yöneltmiştir. Lenin, bu dönüşümünü daha sonra 1921 tarihli “Ulaştırma İşçileri Kongresi
Söylevi”nde de fiili nedenleriyle belirtmektedir:
Deneyimimiz bize, genelde küçük burjuvazinin ve özelde köylülüğün kendi gücüne
varmak için yaptığı bütün girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmış olduğunu öğretti. Ya
proletaryanın ya da kapitalistlerin yönetimi altında yer almak durumundadırlar. Ortası
yoktur. Ortayı düşleyenler, hayalperestler ve kuruntuculardır. Bu heryerde ve her
zaman böyle olmuştur. Dünyadaki tüm devrimlerin gelişiminde de, yeni çağ
diyebileceğimiz son yüzelli yıldır, bu gerçeğin doğrulanmasını buluyoruz.16
Diyalektik Yöntem
Diyalektik, gerçekliği bütünsel olarak anlamayı, dinamik ilişkiselliği ve karşılıklı
etkileşimleri sonucu geçirdiği değişim süreci bağlamında incelemeyi ve soyutlamalar
yardımıyla varolan/varolacak gerçeklik üzerine söz söyleyebilmeyi mümkün kılan bir
yöntemdir. Bununla beraber, herhangi bir olgusallığın içinde varolduğu/varolacağı somut
koşullar, nedensellikler, karşıtlıklar, etkileşimler, değişimler, dönüşümler,
etkilediği/etkilendiği ilişkiler yumağını organik bütünselliği içinde anlamaya da
yardımcıdır. Fakat hakikatte belirmeyen hiçbir olguyu üretmez ya da yaratmaz veya
gerçekliğe eklemelerde bulunmaz. Bertell Ollman’ın da belirttiği gibi, “[d]iyalektik, “şeye”
dair ortak-duyusal nosyonu (şeyin tarihe ve diğer şeylerle bağlantıya sahip olduğu nosyonunu)
“süreç” nosyonları (şeyin kendi tarihini ve gelecekteki olası görünümlerini içeren bir şey olarak
alan nosyonları) ve ilişki nosyonları (şeyin diğer şeylerle bağlarını o şeyin ne olduğunun bir parçası
olarak ele alan nosyonlar) ile ikame ederek bizim gerçeklik hakkındaki düşüncemizi yeniden
yapılandırır.”17
Buna inayeten, Trotskiy’nin sürekli devrim kuramı, bütünselliği ve organik
yapılanması üzerinden diyalektik yöntemi de özü itibariyle – tıpkı diğer birçok Marksist
kuram gibi – içermektedir aynı zamanda. Michael Löwy’ye göre, Trotskiy’nin fikirlerini
üstüne kurduğu zemin eleştirel, diyalektik ve anti-dogmatik bir kavrayıştır, ve beş temel
16 Lenin’den akt. Mandel, 1991, 82. 17 Ollman, a.g.e., 31.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
11
tez üzerinden Trotskiy’nin sürekli devrim kuramında diyalektik yöntemin izini
sürebiliriz.18 İlk olarak, Trotskiy, diyalektik yöntemin temel noktalarından biri olan,
zıtların birliği ilkesini kendine referans alıp, Bolşeviklerin işçi ve köylü ittifakının
demokratik diktatörlüğü kavramı ve proletaryanın sosyalist iktidarı kavramı arasında
yaptığı kesin ayrımı, tamamen mantıki ve biçimsel bir manevra olması üzerinden
eleştirir.19 İkinci olarak, Trotskiy’nin devrim kavramsallaştırmasının esas özünü oluşturan
husus tam da, diyalektiğin başka bir ana öğesi olan bütünsellik anlayışı ile kapitalizmi ve
sınıf savaşımını maddi - ve tabi ki tarihi– bir süreç olarak görmüş olmasıdır.20 Üçüncü
olarak, Trotskiy, diyalektik bir niteliğe sahip olmayan ekonomizmi bariz bir biçimde
reddeder, ve bu reddediş sürekli devrim kuramının yapılanmasında belirleyici bir adım
işlevi görmüştür.21 Trotskiy, Sürekli Devrim kitabında da bu hususu şu şekilde ele
almaktadır:
İşçilerin ileri bir ülkeden önce, ekonomik olarak geri bir ülkede iktidara gelmeleri
mümkündür. … Proletaryanın diktatörlüğünün teknik gelişmeye ve ülkenin
kaynaklarına şu veya bu şekilde otomatik olarak bağlı olduğunu düşünmek, saçmalığa
varıncaya kadar basitleştirilmiş “ekonomik” maddeciliğin önyargılarından biridir. Bu
bakış açısının Marksizmle bir ilişkisi yoktur. … Marksizm herşeyden önce bir analiz
yöntemidir; ama metinlerin analizi değil, toplumsal ilişkilerin analizi.22
Dördüncü olarak da, Trotskiy, diyalektik yönteme aykırı bir şekilde irdelenen determinist
evrim kavrayışına karşıdır. Bunun yerine, tarihsel gelişim çizgisinin yoğun ve diyalektik
bir hat üzerinden çelişkilerin ördüğü ve her an farklı bir seçeneğin ortaya çıkabileceği bir
sürecin ürünü olduğuna dair bir kavrayışı vardır. Buna ek olarak, nesnel nedenselliğe
dayalı bu tür bir sosyal tarihselcilik aynı zamanda Trotskiy’nin devrimci praksis temelli
kuramsal ve siyasal fikriyatını inşaa ederken kullandığı başlıca yapıtaşlarından da biridir
aynı zamanda.23 Bu hususta son olarak, Trotskiy, evrensel ile tikel olanın diyalektik bir
sentezini, kendi kuramında, Rus toplumunun mevcut özgün koşulları ile dünya
18 Löwy, a.g.e., 152. 19 Ibid., 152. 20 Ibid., 153. 21 Ibid., 153. 22 Troçki, 198-199. 23 Löwy, a.g.e., 153-154.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
12
kapitalizmini bir arada analiz ederek başarmıştır.24 Nihai olarak, bir başka deyişle,
Trotskiy, maharetle ördüğü binayı sağlamca ayakta tutan ana kolonlar olarak diyalektiğin
bu beş temel ilkesini, sürekli devrim kuramına içselleştirerek, kullanabilmiştir.
SÜREKLİ DEVRİM KURAMI
İşçi Sınıfının Önderliğinde Köylü İttifakı
Uzun yıllar Lenin ve Bolşevikler proletarya ve köylülerin devrimci-demokratik
diktatörlüğü aracılığıyla hayata geçirilecek demokratikleşme süreci sonucu sosyalist bir
devrim için uygun koşulların oluşacağı fikrini savunurken, Menşevikler ise burjuva ile
gidilecek bir ittifak ile ilk önce gerçekleştirilen bir burjuva demokratik devrimi
aşamasında belli başlı demokratik reformların hayata geçirilmesi ile sosyalizme yavaş,
aşamalı ve sakin bir geçiş yapılabileceği fikrini savunmaktaydı. Fakat, Trotskiy bu iki
kanattan da farklı ve bu iki fikri de eleştiren bir görüş ileri sürdü.
20. yüzyılın başlarında, Rusya’da kapitalizmin henüz tam olarak Batılı anlamda
gelişmiş bir halde olduğu söylenemez. Fakat, aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin de
baskısıyla bir gelişme seyri izlenmeye de başlanmıştı. Bu nedenle de, Trotskiy, Rusya gibi
kapitalizmin gelişmediği veya gelişmekte olduğu ülkelerin izlediği gelişim sürecinin
eşitsiz ve bileşik bir karakteristik taşıdığını belirtmektedir. Eşitsiz ve bileşik gelişmeyi,
Trotskiy, “yolculuğun farklı evrelerinin biraraya toplanması, münferit adımların birleştirilmesi,
arkaik ve daha çağdaş biçimlerin alaşımı”25 olarak niteler. Başka bir deyişle, kapitalizmin ve
emperyalizmin yayılma ve etki alanının hem yerel hem ulusal hem bölgesel hem de
uluslararası düzeyde farklılıklar göstermesi sonucu, bu mekansal düzlemlerde ortaya
çıkan zamansal ve uzamsal eşitsizlikler, organik ve dinamik bir yapıya da sahip olan
gelişim olgusunun bir yanını oluştururken, bir taraftan da tüm bu gelişim süreçlerinin
birbirine bağlı ve bağımlı olması da bileşik yanını oluşturmaktadır.26 Yani, bir anlamda,
kapitalizm, eşitsiz ve bileşik gelişme ile, bir taraftan dünya çapında tüm ülkelerin içinde
yer alacağı bütünselci ve ilişkisel bir iktisadi sistem oluştururken, diğer taraftan da en
24 Ibid., 154. 25 Trotsky’den akt. Davidson, 2006, 22. 26 Bkz. ibid., 21-23.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
13
gelişmiş kapitalist ülkelerden sömürge ve yarı-sömürgelere ülkelere kadar uzanan bir
skalanın oluşturduğu hiyerarşik bir yapılanma oluşturmakta, en güçlü halkadan en zayıf
halkaya kadar dünya kapitalist sistem zincirini vücuda getirmektedir. Yerel veya ulusal
bazda da, eşitsiz ve bileşik gelişmenin sonucunda, hem sınıfların birbirlerine göre
konumlanmaları ve karşılıklı ilişkisellikleri üzerinden sınıfsal çelişkiler daha fazla su
yüzüne çıkmakta, hem de gelişmekte olan/gelişmemiş sömürge ve yarı-sömürge ülkeler,
ya da başka bir deyişle, dünya kapitalist zincirinin zayıf halkaları iktisadi ve siyasi olarak
bağımlı oldukları gelişmiş ülkeleri yakalamaya çalışırken ekonomik, siyasal ve sosyal
istakrarsızlıklara da alan açmaktadırlar. Buna göre de, eşitsiz ve bileşik gelişim süreci
sonucunda, dünya kapitalist zincirinden halkaları kopartacak olan bir proleter devrimin
ortaya çıkması en muhtemel kısım güçlü halkalar değil de zayıf halkaları oluşturan
sömürge ve yarı-sömürge ülkeler olması daha ihtimal dahilindedir.27
Trotskiy de, 20. yüzyıl başlarından itibaren, kapitalizmin yerleşmeye başlaması ile,
Rusya’ya da tezahür eden eşitsiz ve bileşik gelişim süreci sebebiyle, “devrimin zorunlu
olarak birleşik bir karakteri olacağı anlamına gel[eceği için]…[p]roleterya ve köylüler mutlaka eski
rejime karşı birlikte hareket etmeli…[veya başka bir deyişle] işçi sınıfı “sürekli devrim” süreci
yaşamalı, böylece köylülere soylulara karşı mücadelelerinde yardım etmeli, aynı zamanda da
kapitalistlerin mallarına el koymalı”28 fikrini oluşturur. Toplumsal şartların bu şekilde ortaya
çıkması sonucu olarak da, Trotskiy’ye göre, “ekonomik bakımdan geri bir ülkede proletarya,
ileri kapitalist ülkeler proletaryasına oranla, daha önce iktidara gelebilirdi… [ve] Rusya’da, “işçi”,
“patron”dan önce iktidarı ele geçirebilirdi.”29 Çünkü, Trotskiy’e göre, kapitalizm Rusya’ya
devlet kontrolünde ve gelişmiş ülkelerin zoru ile tesis edildiği için, bir işçi sınıfı meydana
gelmişken henüz tam bir ulusal burjuvazinin de eşzamanlı olarak ortaya çıktığından
bahsedemeyiz.30 Bu nedenle de, burjuvazi ondan beklenen devrimci demokrat görevi dahi
pratiğe yansıtabilecek durumda değildir. Böylece de, bu görevi, tarihi rolü sebebiyle de
üstlenecek olan işçi sınıfı olabilir, ve tabi yarı-proleter köylülerin de desteğiyle. Çünkü,
Trotskiy, Rusya’da kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişiminin özgün bir nitelikte olması
27 Ibid., 23. 28 Callinicos, 2007, 304. 29 Troçki’den akt. Carr, 1989, 65. 30 Ibid., 64.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
14
sebebiyle, aynı zamanda toplumda bir uyuşma ve birleşme halinin de ortaya çıktığını31 ve
sonucunda da proletaryanın burjuvaziyi bu gelişim dolayısıyla geçtiğini de söylemektedir.
Lakin, Trotskiy’nin burada kastettiği işçi sınıfı ve köylülerin birlikte hareket etme
nosyonu, Lenin’in de bahsettiği türden bir işçi-köylü ittifakı değildir. Çünkü, Trotskiy için,
köylülük belli bir siyasal çizgiyi yakalayabilecek ve örgütlenebilecek homojen bir sınıf
değildi ki işçi sınıfı ile birlikte devrime gidecek yolda beraber örgütlenme imkanı
yakalanıp, proletarya diktatörlüğü yerine işçi ve köylü ittifakının iktidarından söz
edilebilinsin. Trotskiy’nin deyişiyle; “köylülük toplumsal ilişkilerinde de heterojendir: Kulak
[Gulag] tabakası (zengin köylüler) doğal olarak köylülüğü şehir burjuvazisi ile ittifakta götürmeye
bakar, öte yandan köyün alt tabakaları ise köylülüğü şehir işçilerinin yanına çeker. Bu şartlarda,
köylülük bu niteliğiyle iktidarı zaptetmekte tamamen yeteneksizdir. … Daha doğrusu, köylü
ayaklanmaları, ancak şehirdeki devrimci kesimin durumunu güçlendirmeyi başardığı oranda
muzaffer” olabilir.32 Bundan dolayı da, işçi sınıfı, köylüleri, bilhassa köylüler içindeki
burjuva veya küçük burjuva kesimleri değil de özellikle yarı-proleter kesimleri muhakkak
yanına çekip, desteklerini almalı ve önderliğinde tüm bu kitleyi devrime ve proletarya
diktatörlüğüne götürecek yola sokmalıdır.
Ayrıca, “[g]ecikmiş bir burjuva gelişimi yaşayan ülkeler açısından, özellikle de sömürge ve
yarı sömürge ülkeler açısından, sürekli devrim teorisinin anlamı şudur: bu ülkelerde demokrasi ve
ulusal kurtuluş görevlerinin tam ve gerçek çözümü, ancak boyunduruk altındaki ulusun ve en
önemlisi de köylü kitlelerinin önderi olarak proletaryanın diktatörlüğü ile mümkündür.”33 Son
tahlilde, Trotskiy, köylülerin tarihsel ve sosyal konumlanmaları sonucunda, her iki ana
sınıfı, yani proletarya ve burjuvaziyi de takip etme potansiyelinin farkına varmış, ve bu
konuda işçi-köylü ittifakı yerine devrimci demokratik ilkelerin de hayata geçirilebileceği
proletarya diktatörlüğünü kuracak bir devrim için köylülerin de yer alacağı bir hareketin
işçi sınıfı önderliğinde örgütlenmesinin gerekliliği hususuna dikkatleri çekmiştir. Yani,
kısacası: “Tek tek ülkelerde devrimin ilk olayları, ilk bölük pörçük aşamaları ne olursa olsun,
proletarya ile köylülük arasındaki devrimci ittifakın gerçekleşmesi, Komünist Partisi içinde
örgütlenmiş proleter öncüsünün politik önderliği altında mümkündür ancak. Bu da demektir ki,
31 Callinicos, a.g.e., 310. 32 Troçki, 1991, 51. 33 Troçki, 157.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
15
demokratik devrimin zaferi, ancak, köylülükle ittifak temeline dayanan ve ilk önce demokratik
devrimin görevlerini yerine getiren proletarya diktatörlüğü ile mümkündür.”34
Devrimin Devamlılığı
20. yüzyılın başları itibariyle, hemen hemen neredeyse tüm Rus Marksistleri, kapitalizmin
gelişimi açısından geri kalmış bir ülke olan Rusya’da koşullar olgunlaşmadığı için işçi
sınıfının iktidara gelme kudretine haiz olmadığı düşünüyordu, ve bu nedenle de bir
burjuva demokratik devrim aşamasının gerekliliğini öngörüyordu. Fakat, bu demokratik
devrimi yine Rus devrimcilerinin yardımıyla işçi sınıfının gerçekleştirmesi halinde bile,
devrim sonrasında proletaryanın siyasi arenadan çekilip iktidarı burjuva partilerine
bırakması gerektiği ileri sürülüyordu. Çünkü sosyalist aşamaya, henüz
gerçekleştirilmemiş olan burjuva demokratik devrim aşamasının hayata geçirilmesinden
sonra ancak varılabileceği iddia ediliyordu. İşte, Trotskiy, bu görüşe tamamen karşı çıkar,
ve Trotskiy, “[s]osyal demokratlar’ın burjuva devrimini gerçekleştirerek yönetimi ele alacaklarını
sonra da, “meydanı burjuva partilerine bırakıp” geri çekileceklerini varsayma[nın], “ütopyacılığın
en kötüsü…, bir tür kaba devrimci ütopyacılık” ” olarak adlandırıp, “proletarya bir kez iktidara
geldi mi, “iktidarda kalmak için sonuna kadar mücadele edece[ğini]” ” imler.35
Esasen, Trotskiy’nin de ele aldığı gibi, küresel kapitalizmin ve emperyalizmin her
geçen gün dünyanın her yerinde etkisini arttırdığı bir dönemde, geç kapitalistleşmiş,
sömürge veya yarı-sömürge konumundaki ülkelerde gerçek anlamda bir demokrasi,
bağımsızlık ve ulusal kurtuluş formülasyonu getirecek olan proletaryanın önderliğinde
yapılacak ve nihai olarak sosyalizmi hedefine alan bir devrim olacaktır.36 Çünkü,
Trotskiy’e göre, esasen “sosyalist faaliyetin nihai amacının insanın insan üzerindeki
egemenliğinin… ortadan kaldırılması[dır]”37 ve tabi ki “işçilerin özgürleşmesi, yine bizzat
işçilerin eseri olabilir ancak.”38 Oysa, burjuva ve küçük burjuva kesimlerin getireceği ileri
sürülen demokrasi ve eşitlik ancak ve ancak uluslararası veya ulusal burjuvazinin çıkarları
sınırları içinde hayata geçebilecektir. Aristokrasinin hükmüne ve feodalizme karşı
34 Ibid., 158. 35 Troçki, 1991, 65. 36 Trotsky, 1975, 90-91. 37 Novack, 2000, 65. 38 Troçki, 2000, 40.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
16
yapılacak bir burjuva demokratik devrim sözkonusu iken ilerici bir misyona sahip
olabilecek burjuvazinin, iktidara gelir gelmez küresel kapitalizmle kuracağı kopmaz
bağlardan dolayı gerici yanları da su yüzüne çıkmaya başlayacaktır. Bunun sonucunda,
bir daha asla işçi sınıfı ile iktidarı paylaşma hususunu sözkonusu dahi etmeyip,
eşitsizliğin ve sömürünün katmerleşerek devam etmesini sağlayacaktır.
Halbuki, işçi sınıfının liderliğinde gerçekleştirilen bir devrim ile kurulacak proletarya
diktatörlüğü hem demokratik devrimci görevleri yerine getirebilecek istidata, hem de
sosyalizme geçiş sürecini gerçekleştirebilecek potansiyele sahiptir. Proletarya
diktatörlüğünün kurulmasının ardından bu sorumlulukların yerine getirilmesi
aşamasında da önüne çıkacak diğer bir mecburiyette mevcut toplumun tüm burjuva
öğelerinden temizlenmesi, mülkiyetin kollektivizasyonu ile özel mülkiyet nosyonunun ve
onun yarattığı sınıfsal ayrımların yokedilmesidir. Bu şekilde de devrim sürekli kılınarak
sosyalist bir devrime ve sonrasında da tam bir sosyalist sisteme geçiş mümkün
olabilecektir. Bu erk yalnız ve yalnız proletaryada mevcuttur. Böylece, Trotskiy’nin de
belirttiği gibi, “[d]emokratik devrimin önderi olarak iktidara yükselen proletaryanın diktatörlüğü,
hızla ve kaçınılmaz bir biçimde öyle görevlerle karşı karşıya kalır ki,… [d]emokratik devrim
büyüyerek doğrudan doğruya sosyalist devrime dönüşür ve dolayısıyla sürekli bir devrim olur.”39
Başka bir deyişle, proletarya diktatörlüğünün kurulması ile devrim nihayete ermez,
fakat başka bir uğrağa varır ve o da ulusal sınırlar içinde demokratik devrimci görevlerin
uygulamaya konmasıyla birlikte sosyalist devrime doğru dönüşüm sürecinin başlatılması
ve devamının sağlanmasıdır. Tüm sosyal, siyasi ve ekonomik yapılanmalarda sürekli bir
hat üzerinden bütünsel ve dinamik değişimler ve dönüşümler sürecinin devam etmesi ve
ilerlemesi korunmalıdır. Ancak, bu sürecin gelişimi ile sosyalist bir devrime doğru yol
alınabilinir, ve devrimin süreklilik niteliğini kaybetmesi de önlenmiş olur. Ulusal sınırlar
içinde başlayan ve toplumsal dönüşümlerle sürekli hale gelen devrimin bir sonraki uğrağı
da tabi ki devrimin uluslararasılaşması ve bir dünya devrimi olabilmesi imkanıdır.
39 Troçki, 159.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
17
Dünya Devrimi
Dünya pazarını yaratmış olan büyük sanayi, yeryüzündeki bütün halkları, ve özellikle
de uygar halkları öylesine birbirlerine bağlamıştır ki, her halkın başına gelecekler, bir
ötekine bağlıdır… bütün bu ülkelerde burjuvazi ve proletarya, toplumun iki belirleyici
sınıfı, ve bunlar arasındaki savaşım da, günün temel savaşımı olmuştur. Komünist
devrim, bu yüzden, hiç de salt ulusal bir devrim olmayacaktır;… ülkelerin herbirinde
devrim, o ülkenin daha gelişkin bir sanayiye, daha çok zenginliğe, ve daha hatırı sayılır
bir üretici güçler kitlesine sahip olup olmayışına bağlı olarak, daha çabuk ya da daha
yavaş gelişecektir. … Bunun, dünyanın öteki ülkeleri üzerinde de önemli etkileri
olacak ve bunların daha önceki gelişme biçimlerini tamamıyla değiştirecek ve büyük
çapta hızlandıracaktır. Bu, dünya çapında bir devrimdir, ve dolayısıyla kapsamı da
dünya çapında olacaktır.40
Engels’in yukarıdaki cümlelerinden de anlaşılacağı gibi, Marks ve Engels’in formüle ettiği
Marksist kuramı vücuda getiren ana bileşenlerden biri de dünya devrimi nosyonudur.
Hatta, Trotskiy, dünya devrimi nosyonunun Marksist kuram açısından neden bu kadar
önemli olduğuna şu şekilde cevap verir: “Marksizm kendisine kalkış noktası olarak aldığı
dünya ekonomisine, ulusal parçaların basit bir toplamı olarak değil, iş-bölümünün uluslararası bir
nitelik kazanması ve bağımsız bir gerçeklik olarak bakar.”41
Trotskiy’nin de sürekli devrim kuramı, özü itibariyle, dünya devrimi kavramıyla
içiçe bir ilişki içindedir. Belli bir ülke sınırları içinde meydana gelen bir devrim sadece bu
sınırlar içinde başarıya ulaşamaz. Böylesi bir devrimin gerçekleşmesi, o ülkede
proletaryanın iktidarı ele geçirdiğini ve hegemonyasını kurma aşamasında olduğunu,
hatta toplumsal devrimci demokratik dönüşümlerin bile hayata geçirilmeye başladığını
gösterebilir. Fakat, asıl olarak devrimi nihayete erdirecek olan tek tek ülkelerdeki
proletarya diktatörlüğünün, tüm dünya üzerinde ortaya çıkacak bir sosyalist düzeni
yaratması imkanının yakalanmasıdır. İster kapitalizmin olgunlaştığı bir ülke olsun, isterse
de şartların olgunlaşmadığı bir ülke olsun, devrimin sürekliliğini sağlayacak son aşama
budur, yani bir dünya devriminin yaratımıdır.
40 Engels, 1993, 170. 41 Troçki, 27.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
18
Dünya ölçeğinde varolan ekonomik, siyasal ve sosyal eşitsiz ve bileşik gelişim olgusu
da, ulusal sınırlar dahilinde kalkışılan bir proleter devrimin sürekliliği gereği dünya
devrimine dönüşmesinin başka bir sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel kapitalist
sistem içinde ülkeler farklı ekonomik ve siyasal gelişmişlik düzeylerinde birbirlerine
karşılıklı olarak bağlıdır. Bu sebeple de, daha ileri kapitalistleşmiş ülkelerle çevresi sarılı
geri kalmış bir ülkede gerçekleşecek proletarya diktatörlüğü de ancak dünya işçi sınıfı ile
kurduğu ilişkiler ve dünyanın diğer yerlerinde gerçekleşecek diğer proletarya
diktatörlüğü pratikleri ile birlikte hareket ederek, sosyalist bir gelecek inşaa etme fırsatı
bulabilecektir.
Dünya ekonomisi, bütünlüğü içinde, elbette sosyalizm için olgunlaşmamıştır. Ama bu,
her ülkenin kendi başına olgunlaştığı anlamına gelmez. Öyleyse, çeşitli ülkelerdeki,
Çin’deki, Hindistan’daki, vs.deki proletarya diktatörlüğü ne olacak?... Her hangi bir
ülke, sadece sosyalizmin bağımsız kuruluşu için olgunlaşmadan önce deil, geniş çaplı
sosyalizasyon tedbirlerinin alınması için olgunlaşmadan önce de proletarya
diktatörlüğü için “olgun” bir hale gelebilir. Önceden tasarlanmış bir ahenkli toplumsal
gelişme düşüncesinden yola çıkmak yanlıştır.42
Ayrıca, Trotskiy, dünya üzerindeki ülkelerin ekonomik ve siyasal bazda eşitsiz ve bileşik
gelişim göstermiş olması nedeniyle, dünya devrimini getirecek tikel devrimlerin de aynı
nitelikte olmayacağını belirtir. Her ülkenin kendi özgül koşullarına göre bir devrim ile
dünya devriminin gerçekleşebileceğini de ilave eder. Bu hususta, kaba hatlarıyla,
kapitalizmin olgunlaştığı emperyalist ülkeleri doğrudan sosyalizme taşıyacak bir sosyalist
devrimden, geri kalmış sömürge veya yarı-sömürge ülkeleri proletarya diktatörlüğüne
götürecek bir sürekli devrimden, ve zamanında Sovyetler Birliği veya günümüzde Çin
gibi işçi devletlerine çekidüzen verecek bir politik devrimden de bahsetmektedir.43 Çünkü,
“[g]eçici alçalış ve yükselişlerine rağmen uluslararası devrim sürekli bir süreç oluşturur”44 ve bu
nedenle de dünya devrimini hayata geçirecek bu sürekli sürecin diyalektik doğası gereği
gelişiminin ulusal ve uluslararası koşulların bağlamında çok boyutlu, dinamik ve ilişkisel
bir güzergah izleyeceği de aşikardır.
42 Troçki’den akt. Frank, 1991, 28-29. 43 Bkz. Trotskiy, 2006, 329-355. 44 Troçki, 15.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
19
Dünya ekonomik yapılanmasının temelini oluşturan kapitalist üretim ilişkileri ve
emperyalizm olgusu göz önüne alınırsa, ulusal sınırlar içinde kalan bir devrimci
mücadelenin başarısız olmaya mahkum olduğu sonucu, diyalektiğin başlıca ilkeleri olan
bütünsellik, nedensellik ve karşılıklı ilişkisellik bağlamında dahi rahatça çıkarsanabilecek
bir durumdur. Tüm ülkelerin birbirine ekonomik ve siyasal olarak bağlı olduğu küresel
kapitalist sistemde, sosyalist bir devrim ile tek tek ülkelerdeki kapitalist düzeni yıkmaya
çalışmanın, o ülkelerdeki proletarya diktatörlüğünü tecrit etmek ve yalnız bırakmak
anlamına geleceği aşikardir. Bu yüzden de, devrimin sürekliliğini koruyacak ve nihai
olarak başarıya ulaştıracak diğer bir süreç de devrimin dünya devrimine evrilmesini
sağlamaktır. Trotskiy’nin de ifade ettiği gibi:
Sosyalist devrim ulusal sınırlar içinde başlar -fakat bu sınırlar içinde tamamlanamaz.
Proleter devrimin, Sovyetler Birliği deneyiminin de gösterdiği gibi, uzun bir süre için
dahi olsa, ulusal sınırlar içinde kalması ancak geçici bir durum olabilir. Tecrit edilmiş
bir proletarya diktatörlüğünde, ulaşılan başarıların yanısıra, kaçınılmaz olarak iç ve dış
çelişkiler de gelişir. Tecrit edilmişlik durumunun devam etmesi halinde proleter
devleti en sonunnda bu çelişkilerin kurbanı olur. Buradan tek kurtuluş yolu, gelişmiş
ülkelerin proletaryalarının iktidarı ellerine geçirmesidir. Bu açıdan bakıldığında ulusal
devrim kendi kendine yeterli bir bütün değildir; o, uluslararası zincirin yalnızca bir
halkasıdır.45
Sonuçta, Trotskiy, devrim sonrası süreçte belli bir ülkede kurulacak bir proletarya
diktatörlüğünün karşısına çıkacak iki alternatifin olduğunu da söyler: Ya bir dünya
devrimi ya da kapitalizme geri savrulma.46 Çünkü, ülke sınırları dahilinde ulusal bir
sosyalizm mümkün değildir. Rusya bağlamında da, esas meselenin dayandığı nokta, Ekim
Devrimi sonrası yürütülen sürecin, “Doğu’da kendine yeten sosyalist bir krallık kurmak” için
değil, “Batı’da sosyalist bir devrimle kurulacak bir ittifak” yardımıyla devrimin
uluslararasılaşmasının imkanını yaratılabilmesi idi.47
45 Ibid., 15. 46 Trotsky, 1932, 398. 47 Ibid., s. 398.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
20
ENTERNASYONALİZM NOSYONU
Ulusal bir devrimin bir dünya devrimine dönüşmesi sürecinde katettiği enternasyonalist
aşama hem Marksist kuram bağlamında hem de Trotskiy’nin sürekli devrim kuramı
bağlamında kuşkusuz ki mühim bir yere sahiptir. Açıktır ki, Ekim Devrimi sadece
Rusya’yı veya Sovyet halkını ilgilendiren bir olay değildir, veya herhangi bir devrim
sadece o devrimi gerçekleştiren tekil bir halkı da. Dünyanın herhangi bir coğrafyasında
vuku bulan bir proleter devrim, dünyanın diğer yerlerinde emeğini satarak hayatını
kazanan tüm proletaryayı yakından ilgilendirir. Enternasyonalizm, tüm dünya işçi
sınıfının birleşmesi ülküsünün hayata geçirilme çabasıdır. Çünkü bu uğurda
zincirlerinden başka kaybedeceği bir şey olmayan proletaryanın önünde kazanabileceği de
bir dünya var. Engels’in, Fransız sosyalist Paul Lafargue’ye hitaben yazdığı; “[a]ma
kapitalizmi ezme şerefi ne sadece Fransızların, ne İngilizlerin ne de Almanların olacaktır... [oysa
p]roletaryanın kurtuluşu ancak uluslararası bir yol olabilir; onu sırf Fransa’ya özgü bir olgu haline
getirmeye çalışırsanız, gerçekleşmesini olanaksızlaştırmış olursunuz”48 cümlelerinde de bu
enternasyonel ruhu görmek mümkündür.
Marksist gelenek içinde defalarca farklı Marksist düşünürler tarafından tekrarlandığı
gibi, sosyalizmi hedefleyen devrimci bir mücadele muhakkak ki enternasyonelist bir
karakteristiğe sahip olmalıdır. Mesela, Lenin, “Ekim Devrimi, Rusya’da uluslararası
emperyalizmin zincirinin en zayıf halkasını kopardı”49 derken esasen kastettiği, “işçi sınıfları,
zincirin daha başka halkalarını da koparmak zorunda”50 olmaları idi. Yani, Ekim Devrimi’nin
enternasyonel bir nitelik kazanması zorunluluğu idi. Trotskiy ise, geri kalmış Rusya’da
proletaryanın iktidarı ele geçirme ihtimali fikrini geliştiren, ve sosyalizm için Rusya’daki
koşulların henüz olgunlaşmamış olmasına rağmen, kurulacak bir proletarya diktatörlüğü
altında devrimin sürekli bir gelişim hattı izlerken, aynı zamanda ulusal bazdan
uluslararası arenaya taşınarak ve diğer ülkelerdeki işçi sınıfı ile ittifaklara da giderek,
devrimin enternasyonalist bir niteliğe büründürülmesiyle bir dünya devriminin mümkün
kılınabileceğini açıkça söyleyen belki de Marksist gelenek içindeki ilk kuramcıdır ama son
da değildir. Hatta, başka bir açıdan da, Ekim Devrimi arifesinde, genel temayül olarak
48 Akt. Deutscher, 1990, 94. 49 Ibid., 91. 50 Ibid., 91.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
21
Trotskiy’nin de aralarında olduğu Rus Marksistlerinin 1905 ve Şubat Devrimi tecrübeleri
üstünden, Batılı yoldaşlarına oranla, daha enternasyonalist bir tutum içine girdiği de
rahatça söylenebilinir:
Batı Avrupa’daki sosyal demokratlar başka yerlerde olup bitenleri pek dikkate
almadan, kendi ülkelerinde sosyalizmin nihai zafer kazanabileceğini makul bir
biçimde umabilir ve bunun için çalışabilirlerken, Rus sosyal demokratları, sosyalizmin
Rusya’da erken bir zafer kazanmasını, ancak ileri Avrupa ülkelerinin birkaç tanesinde
de zafer kazandığı takdirde umabilirlerdi. Zayıf kardeşler uluslararası proletaryanın
kardeşliğinden güçlü olanlardan daha fazla medet umuyordu. Rus sosyal demokrasisi,
Batı Avrupa’daki sosyal demokrasi için artık geçerli olmayan bir anlamda inatla ve
samimiyetle enternasyonalist kaldı.51
Hatta, birbirleri ile diyalektik bir ilişki içinde olan üç ana sacayağı üzerinden
kuramsallaştırdığı sürekli devrim teorisiyle ele aldığı devrimin sürekliliğinin dolayımı
üzerinden enternasyonelleşmesi tam da Trotskiy’nin kuramının nirengi noktalarından da
biridir. Çünkü, Trotskiy iyi biliyordu ki eğer devrim enternasyonel boyutlara taşınmazsa
başarısızlığa uğraması kaçınılmazdı. Trotskiy bu fikrini, devrimden hemen sonra, İkinci
Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nde (Vtoroy Vserossiyskiy S’yezd Sovetov) açıkça dile getirir:
“Eğer Avrupa halkları ayaklanıp emperyalizmi ezmezlerse, biz ezileceğiz – buna şüphe yok. Ya Rus
Devrimi batıdaki mücadele girdabını büyütecek ya da bütün ülkelerin kapitalistleri mücadelemizi
boğacak.”52
Ekim Devrimi sonrası, Trotskiy’nin de tahayyül ettiği gibi, Rus coğrafyasında ortaya
çıkan bu devrimin Avrupa’da da müteakip devrimler yaratacağı fikri genel bir kanı
halindeydi. Çünkü, birbirlerine kopmaz bağlarla bağlı küresel kapitalizmin içinden
doğacak devrimlerin bu ilişkisellik dolayımıyla birbirini tetikleyeceği düşünüyordu. Oysa,
Lenin’in de belirttiği gibi Rusya küresel kapitalizmini oluşturan zincirin zayıf
halkalarından biriydi, ve belki de Trotskiy’nin de belirttiği gibi işçi sınıfının burjuvaziden
daha önce ortaya çıkmış olması gibi bazı özgün koşulları sebebiyle devrim atağını zafere
çevirebildi. Fakat, Avrupa ülkeleri bu zincirin en güçlü halkalarını oluşturuyordu ve aynı
51 Carr, 2004, 519. 52 Troçki’den akt. ibid., 26.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
22
zamanda emperyalist/kapitalist burjuvazinin en kuvvetli olduğu yerlerdi. Bundan dolayı
da, beklenen proleter devrimler Avrupa’da gerçekleşemedi. Mamafih, proletaryanın
mücadelesini enternasyonal seviyelere çıkaracağı inancının boşa çıkması ile başka bir
gerçekle de karşı karşıya kalındı, Batı’da ortaya çıkmayacak devrimlerle Sovyetler
Birliği’nin tek başına kalacağı ve dünya kapitalizmi tarafından tecrit edileceği olgusu ile.
Velakin, buna yönelik olarak, Lenin şöyle bir soru sorar: “Ya durumun bütünüyle
umutsuz oluşu, işçilerin ve köylülerin gayretleri on misli arttırarak bize, uygarlığın temel
gereçlerini Batı Avrupa ülkelerinde olduğundan farklı bir biçimde yaratma fırsatını sunduysa?”53
Yine bu minvalde, Trotskiy de, ulusal bazda devrimin sürekliliğinin korunup, sosyalist
devrimin inşaası proletarya diktatörlüğünün hegemonyası altında devam ederken,
uluslararası bazda da dünyanın diğer bölgelerindeki ülkelerin işçi sınıfı mücadelelerinin
desteklenip, enternasyonal bir dayanışma ruhunun yaratılmasını salık veriyordu,
“bürokratik olarak soyutlanmış bir enternasyonalizm ile tamamlanmış mesihci bir ulusalcılık”54
yerine. Velhasıl, ister proletarya diktatörlüğü olsun, ister sosyalizm olsun, belirli bir
ülkede bir devrim sonrası kurulacak işçi sınıfı hegemonyasına dayalı bir yönetimin
dünyadan kendini yalıtmış ya da kapitalist sistem tarafından yalıtılmış bir şekilde ne
ayakta durması ve ulusal hedeflerini yerine getirmesi ne de dünya devrimini
gerçekleştirecek adımları atması mümkündür. Bu sorunsalın çözümü de ulusal düzeyde
başlayan ve sürdürülen devrimin uluslararası düzeye taşınmasında ve enternasyonalist
bir mücadeleye dönüştürülmesinde yatmaktadır. Nihai olarak da; “[s]osyalist devrimin
ulusal sınırlar içinde tamamlanması olanaksızdır. … Sosyalist devrim ulusal arenada başlar,
uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin
daha yeni ve daha geniş bir anlamında da sürekli bir devrim haline gelir: Sosyalist devrim, ancak
yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır.”55
SONUÇ
Kapitalizm, her geçen gün daha fazla küresel bazda etkinliğini arttırıyor. Sermaye
küreselleşiyor, ulusal sınırların etkisi azalıyor, büyük şirketlerin ekonomik ve siyasi
53 Zizek, 2008, 27. 54 Bensaid, 2006, 64. 55 Troçki, 159-160.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
23
faaliyetleri üzerinden etki alanları gittikçe ulusöteleşiyor. Fakat, dünya üzerinde yaşayan
insanların çoğu için bu dönüşümün eşzamanlı ve eşgüdümlü olarak ilerlediğini söylemek
biraz zor. Bir yandan günümüz toplumsal yapısının kültürel ve sosyo-ekonomik olarak
kozmopolitleştiği ileri sürülürken, diğer yandan da yerkürenin hala büyük bir kısmında
insanlar gündelik hayatlarında kısıtlı fiziki koşullar altında yaşamlarını idame ettirmeye
çalışıyor. Küresel köy benzetmeleri ile tüm dünyanın sanki yekpare bir gelişim izlediği ve
bu tek boyutlu gelişim sürecinin de tüm insanlara eşit oranda refah, eşitlik, özgürlük ve
demokrasi getirdiği biçimindeki imgelemler esasen tam da eşitsiz ve bileşik gelişim
olgusunun üstünü örtmeye çalışan bir işlev görmekte. İşçi sınıfının ve tüm ezilen
kesimlerin, küreselleşme anlatılarından medet ummak yerine kendi öz sınıf bilinçleri ile
örülecek enternasyonalist bir tutum benimsemelerinin gerekliliği aşikardır. Küreselleşme
anlatısı, yalnız ve yalnızca bu anlatının mimarı ve devam ettiricisi olan yerel ve küresel
burjuvazinin yararına, çıkarınadır. Burjuvazinin kendi-için-sınıf olgusunu gerçekleştirdiği
bir anlatıdır. Proletaryanın da aynı biçimde, kendi-için-sınıf nosyonuna dayanarak kendi
anlatısını yaratması da şarttır. Şüphesiz ki, ister ulusal düzeyde olsun isterse de
uluslararası düzeyde olsun işçi sınıfının ve tüm ezilen kesimlerin kurtuluşunun
enternasyonel dayanışma ruhuyla tüm yeryüzü üzerinde yaratılacak devrim odaklı
mücadelelerden geçtiği tarihsel ve olgusal bir gerçekliktir. Bu sebeple de, ta ki Marks’tan
Trotskiy’e kadar, sürekli devrim nosyonu üzerine fikir ve söz üretilmesi boşa değildir.
Ekim Devrimi deneyiminin de gösterdiği gibi, ister proleter devrim olsun, ister sosyalist
devrim, isterse de politik devrim, devrimin sürekliliğinin sağlanması ve ulusaldan
uluslararasına taşınması gereği reddedilemeyecek bir öneme sahiptir.
Sonuçta, “inatla anti-Bolşevik bir yazar olan ve 1920’lerin sonlarında genç bir delikanlı
olarak Petrograd’da yaşayan Leonard Shapiro’nun [bile nitelediği gibi yaşamın]… yeni ve umut
dolu, bir büyük geleceğe doğru ilerlemekte”56 olduğu Ekim Devrimi, Zizek’in de ifade ettiği
gibi, hakikaten de “zihinsel güneşin görkemli bir doğuşuydu… [ve d]üşünen varlıkların hepsi bu
dönemi alkışladı.”57 Lakin, Ekim Devrimi sonrasında, Sovyetler Birliği’nde
enternasyonalizmin sadece bir zamanların resmi marşının58 adında kalması, proletarya
56 Mandel, 1997, 125-126. 57 Zizek, a.g.e., 37. 58 19. yüzyılın sonunda Fransa’da bestelenen Enternasyonel marşının, Ekim Devrimi sonrası sözlerinin Rusça’ya çevrilmiş hali S.S.C.B.’nin 1918 ve 1944 arasında resmi marşı olmuştur. 1944 sonrasında da, enternasyonalizm vurgusu
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
24
diktatörlüğünün sadece ismen ama cismen katı bir bürokratik hegemonya kurulması, işçi
sınıfının elinden erkin alınması ve hatta söz hakkı bile tanınmaması ile sekteye uğrayan
sosyalist devrim, diyalektik ve tarihsel materyalizmin yeniden ve yeniden hatırlattığı gibi
yokolmayıp, küresel kapitalizmin bağrında organik varlığını sürdürmektedir ve günü
geldiğinde proletaryanın sınıf savaşımı içinde edineceği bütünselci bilincin çelişkilere
dayalı nedensel özü dolayımıyla filizleneceği enternasyonelist lahzayı beklemektedir. Son
olarak da, Rusya coğrafyasında tüm bu dün ve bugün olan biteni bizzat deneyimleyen
Boris Kagarlitskiy’nin, Trotskiy’nin Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği tecrübeleri
üzerinden devrimin doğasına dair yaptığı saptamaların, kuramsallaştırdığı analizlerin
ispatı niteliğindeki sözlerine kulak vermekte fayda var:
Bu dejenere işçi devleti, artık herhangi bir işçi devleti formu olmayan bir şey yarattı. Bu
tür statokrasi, veya totaliter sistem, dejenere işçi devletinin bir ürünü idi; hala işçi
devletinin bazı belirli özelliklerini koruyordu. Hatta varlığının son anlarına kadar da
sahip olduğu bir miraz idi bu. Dejenere işçi devleti teorisine göre, işçi sınıfı hala
ülkenin gelişmesini belirleyen ana güç olarak kaldı, ama deforme olmuş bir halde.
Bürokrasi, işçileri istimar etmeye ve kendi çıkarları için gelişimi kullanmaya
çalışıyordu, ama gelişimi belirleyecek ana güç olarak değil. İşçi sınıfının çıkarları ise
gelişmenin ana itici gücü olarak kalmalarıydı. Bu geçici bir görüngü idi. Sonunda,
bürokrasi, işçi sınıfının kendi sosyal gelişimini çokça da belirleyen, kendini idame
ettiren bir mekanizma halini aldı. Bürokrasi, kendi taleplerine, çıkarlarına ve
tasarımlarına uyacak biçimde bu sosyal gelişimi şekillendirdi. Çoğunlukla gözardı
edilen bir bakış açısı da, işçi sınıfının gelişimi nasıl da devlet sisteminin bir parçası
oldu. Bu açıdan, işçi sınıfı – yıllardır ve yıllardır – kendi çıkarlarını geliştirme
kabiliyetini tamamen kaybetti. Sistemin istikrarı için bir sebep idi bu. Şimdi, yine aynı
bürokrasinin yürürlülüğe soktuğu, yeni piyasa güçleri, işçi sınıfını yeniden
şekillendiriyor. Daha fazla bir sınıf bilinci ve hatta beş yıl gibi bir yakın geçmişteki işçi
sınıfından daha militan bir işçi sınıfı yaratıyorlar.59
olan Enternasyonel yerine, daha Sovyetler Birliği vurgusu taşıyan ve Bolşevik Parti Marşı’ndan esinlenilerek yapılmış yeni bir marşı, resmi marş olarak kabul edildi. 59 Kagarlitsky, 1992, 18.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
25
KAYNAKÇA
Aprelenko, M., “Prominent Russians: Leon Trotsky (Lev Bronstein)”, in: Russiapedia,
http://russiapedia.rt.com/prominent-russians/politics-and-society/leon-trotsky-lev-
bronstein/
Bensaid, D., 2006. “The Baggage of Exodus”, in: Dunn, B. & Radice, H. (eds.): 100 Years of
Permanent Revolution – Results and Prospects. London: Pluto Press.
Callinicos, A., 2007. Toplum Kuramı. Çev. Yasemin Tezgiden. İstanbul: İletişim Yayınları.
Carr, E. H., 1989. Bolşevik Devrimi: 1917-1923, Cilt 1. Çev. Orhan Suda. İstanbul: Metis Yayınları.
----------------, 2004, Bolşevik Devrimi: 1917-1923, Cilt 3. Çev. Tuncay Birkan. İstanbul: Metis
Yayınları.
Davidson, N., 2006. “From Uneven to Combined Development”, in: Dunn, B. & Radice, H. (eds.):
100 Years of Permanent Revolution – Results and Prospects. London: Pluto Press.
Deutscher, İ.,1990. Bitmemiş Devrim : Rusya 1917-1967. Çev. Orhan Koçak. İstanbul: Belge Yayınları.
Engels, F., 1993. “Komünizmin İlkeleri”, içinde: Marx, K. Ve Engels, F.: Komünist Manifesto ve
Komünizmin İlkeleri. Ankara: Sol Yayınları.
Frank, P., 1991. “Sürekli Devrim Teorisi”, içinde: Eren, F. (der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul:
Yazın Yayıncılık.
Gramsci, A., 2010. Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar, 1916-1935. Forgacs, D. (haz.). Çev. Yıldız, İ.
Ankara: Dipnot Yayınları.
Heidegger, M., 1998. Tekniğe İlişkin Soruşturma. Çev. Özlem, D. İstanbul: Paradigma Yayınları.
Kagarlitsky, B., “Socialism Has Not Failed”, in: Workers’ Liberty, Feb. 16 1992, s. 18-19.
Lenin, V. İ., 2007. Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi. Çev. Ardos, M. Eriş Yayınları.
Löwy, M., 2007. “Dialectics and Revolution: Trotsky, Lenin, Lukacs”, in: Ollman, B. & Smith, T.
(eds.): Dialectics: The New Frontier. New York : Palgrave Macmillan.
Mandel, E., 1991. “Rus Devriminin Tabiatı ve Perspektifleri Üzerine Tartışmalar” ”, içinde: Eren, F.
(der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul: Yazın Yayıncılık.
---------------, 1997. Ekim 1917: Darbe Mi, Sosyal Devrim Mi?. Çev. Emre, O. İstanbul: Yazın Yayıncılık.
Marks, K., 1993. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Çev. Belli, S. Ankara: Sol Yayınları.
-------------, 2003. Fransa'da Sınıf Savaşımları: 1848-1850. Çev. Belli, S. Eriş Yayınları.
Marks, K. & Engels, F., 2003. Seçme Yapıtlar, Birinci Cilt. Çev. Ardos, M.; Belli, S.; Kardam, A. ve
Somer, K. Eriş Yayınları.
Novack, G., 2000. “Liberal Ahlak”, içinde: Troçki, L.: Onların Ahlakı, Bizim Ahlakımız. Çev.
Canpolat, S. İstanbul: Özne Yayınları.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
26
Ollman, B., 2011. Diyalektiğin Dansı. Çev. Saraçoğlu, C. İstanbul: Yordam Kitap.
Troçki, L. Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar. Çev. Muhittin, A. İstanbul: Yazın Yayıncılık.
------------, 1991. “Rus Devrimi Üç Anlayışı” ”, içinde: Eren, F. (der.): Sürekli Devrim Teorisi. İstanbul:
Yazın Yayıncılık.
------------, 2000. Onların Ahlakı, Bizim Ahlakımız. Çev. Canpolat, S. İstanbul: Özne Yayınları.
Trotskiy, L., 2006. İhanete Uğrayan Devrim. Çev. Kollektif. İstanbul: Alef Yayınevi.
Trotsky, L., 1932. The History of the Russian Revolution, Vol. III: The Triumph of the Soviets. Trans. Max
Eastman. Ann Arbor: The University of Michigan Press.
---------------, 1975. Social Democracy and the Wars of Intervention in Russia, 1918-1921. London: New
Park Publications.
Zizek, S., 2008. “Önsöz: Trotskiy’nin Terörizm ve Komünizm’i ya da Fırtınalı 1920 Yılında
Umutsuzluk ve Ütopya”, içinde: Trotskiy, L. Terörizm ve Komünizm. Çev. Koyunlu, O.
Ankara: Epos Yayınları.
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II / der. Hilal Onur İnce /Doğu-Batı Yayınları / 2015
27
DİZİN
Berlin Duvarı, 1
Blanqui, Auguste, 6
Bolşevik, 5, 7, 8, 11, 12, 23
burjuvazi, 5, 6, 7, 10, 13, 14, 15, 16, 17, 21, 22, 23
Büyükada, 3
Çar II. Nikolay, 8
Çin, 18
diyalektik ve tarihsel materyalizm, 9, 24
Ekim Devrimi, 2, 3, 4, 5, 7, 9, 19, 20, 21, 23, 24
emperyalizm, 12, 15, 19, 20, 21
Engels, Friedrich, 3, 4, 6, 7, 17, 20
enternasyonalizm, 3, 20, 22, 24
eşitsiz ve bileşik gelişim, 13, 18, 23
Gramsci, Antonio, 4, 5
Heidegger, Martin, 1
İKDD, 8
köylü, 7, 8, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 22
Lafargue, Paul, 20
Lenin, Vladimir İlyiç, 1, 2, 3, 7, 8, 9, 10, 12, 14, 19, 20, 22
Lukacs, Georg, 5
Marks, Karl, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 17, 23
Menşevik, 7, 12
nomenklatura, 1
Plekhanov, Georgiy, 7
proletarya, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24
proletarya diktatörlüğü, 6, 8, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 22, 24
Rusya, 4, 5, 7, 8, 9, 12, 13, 15, 19, 20, 21, 22, 24
Sovyetler Birliği, 1, 2, 3, 18, 19, 22, 24
S.S.C.B., 2
sürekli devrim, 3, 5, 6, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 20, 21, 23
Şubat Devrimi, 8, 9, 21
Trotskiy, Lev, 2, 3, 5, 6, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24,
ütopya, 15
Varşova Paktı, 1, 2