+ All Categories
Home > Documents > Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri Işığında Antik Hellen'de Siyasi ve Askeri Gelişmeler

Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri Işığında Antik Hellen'de Siyasi ve Askeri Gelişmeler

Date post: 29-Jan-2023
Category:
Upload: kutahyamuzesi
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
131
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ KLASİK ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI PERS HARPLERİ VE PELOPONNESOS HARPLERİ IŞIĞINDA ANTİK HELLEN'DE SİYASİ VE ASKERİ GELİŞMELER LİSANS TEZİ DANIŞMAN YRD. DOÇ. DR. FERİŞTAH SOYKAL HAZIRLAYAN SERDAR ÜNAN 79.970.243 ESKİŞEHİR–2001
Transcript

T.C.

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ

KLASİK ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI

PERS HARPLERİ VE PELOPONNESOS HARPLERİ IŞIĞINDA ANTİK HELLEN'DE SİYASİ VE ASKERİ GELİŞMELER

LİSANS TEZİ

DANIŞMAN YRD. DOÇ. DR. FERİŞTAH SOYKAL

HAZIRLAYAN SERDAR ÜNAN

79.970.243

ESKİŞEHİR–2001

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.....................................................................................................................I-IV GİRİŞ................................................................................................................ .......1-2 I. M.Ö. V. YÜZYIL TARİHİNE YÖN VERENLER......................................... ....... 3-4 II. MÖ. V. YY.'IN SİYASİ VE ASKERİ OLAYLARINI ŞEKİLLENDİREN COĞRAFİ UNSURLAR..............................................................................................................5-6 II.A. ANADOLU......................................................................... ..................7-8 II.B. HELLAS...............................................................................................9-10 II.C. İTALYA........................................................................ ........................10 II.D. GİRİT..................................................................................................10-11 II.E. PERS-İRAN........................................................................................11-12 II.F. MISIR..................................................................................................12-13 II.G. SİCİLYA.............................................................................................13-14 II.H. MAKEDONYA....................................................................................14-15 III. PERS HARPLERİ VE PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SİYASİ DURUM......................................................................................................................16 III.A. PERS HARPLERİ.............................................................................16-18 III.A. I. ANADOLU'YA DOĞRU PERS YAYILMACILIĞININ NEDENLERİ..........................................................................................................18-19 III.A. II. HELLAS'A DOĞRU PERS YAYILMACILIĞININ NEDENLERİ......................................................................................................... 20-23 III.A. III. HELLAS SEFERİNİN PERSLER AÇISINDAN ETKİLERİ..............................................................................................................23-24 III.A. IV. PERS HARPLERİ'NİN HELLENLER AÇISINDAN GENEL ETKİLERİ..............................................................................................................24-25 III.B. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ATİNA……………….............26 III.B. I. PERS HARPLERİ'NİN ATİNA DEMOKRASİSİ AÇISINDAN SOSYAL ETKİLERİ............................................................................................... ..............26-31

III.B. II. PERS HARPLERİ'NİN ATİNA AÇISINDAN EKONOMİK ETKİLERİ.............................................................................................................31-32 III.B. III. ATİNA DEMOKRASİSİ VE EMPERYALİZMİ..............................32-39 III.C. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SPARTA................ ...............40 III.C. I. PERS HARPLERİ VE SPARTA.....................................................40-42 III.C. II. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SPARTA SOSYAL DÜZENİ.................................................................................................................43-46 III.C. III. SPARTA'DA EKONOMİK DURUM..............................................46-48 III.C. IV. SPARTA OLİGARŞİSİ VE SINIRLI TOPRAK POLİTİKASI..........................................................................................................49-52 IV. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ASKERİ DURUM.............................53-59 IV.A. ATİNA VE DENİZ STRATEJİSİ.......................................................59-65 IV.A. I. DONANMALAR.............................................................................65-69 IV.B. SPARTA VE KARA STRATEJİSİ.....................................................69-72 IV.B. I. HOPLİTESLER..............................................................................72-76 V. PELOPONNESOS HARPLERİ VE HELLAS AÇISINDAN GENEL SONUÇLARI.........................................................................................................76-78 KAYNAKÇA...........................................................................................................86-92 KISALTMALAR...........................................................................................................93 LEVHALAR LİSTESİ.............................................................................................94-96 HARİTALAR LİSTESİ.................................................................................................97 HARİTALAR LEVHALAR

ÖNSÖZ Arkeoloji Bölümü'nde okuyan öğrencilerin, genellikle verilen eğitimin bir hatası

olarak, tarihle ilgileri pek azdır. Söz gelimi, arkeolojik kazılarda Klasik yerleşmelere

giden öğrenciler, buradaki kültürel varlıkları ortaya çıkarırken, o yerleşmelerin arka

planında yatan tarihsel boyutu pek bilmezler. Böylece, ileride sahip oldukları bilgilerin

pek çoğu temel dayanaktan yoksun kalır. Oysa kanaatimce, bir arkeolog kendi

alanını kapsayan tarihsel süreci en az bir tarihçi kadar ve hatta ondan da daha iyi

bilmek zorundadır. Bu gerçekleştiğinde, gezilen ve çalışılan antik kentler, tüm tarihsel

kimlikleriyle, bakmasını değil, görmesini bilenlerin gözünde, ete kemiğe bürünüp

hayata kavuşacaktır. Bu noktada, Thukydides'in, sanki iki bin dört yüz yıl sonrasının,

biz arkeologlarına sesleniyormuşçasına, bir kehanet olarak kabul edebileceğimiz şu

cümlelerine yer vermek istiyorum şimdi: "(...) Lakedaimon'luların şehri bir gün

harabezara dönse ve ortada yalnız tapınaklarla bina temelleri kalsa, öyle sanıyorum

ki, bizden sonrakiler Lakedaimon'luların şan ve şöhretleri ile mütenasip kudret

büyüklüğü hakkında şüphede kalacaklardır. Hâlbuki Peleponnesos'un beşte ikisi

onların elindedir ve onlar bütün Peloponnesos'un ve bunun dışındaki birçok

müttefiklerin başında bulunuyorlar... Fakat faraza tersine, aynı şey Atina'lıların başına

gelse, insan burada şehrin harici manzarasına göre Atina'nın kudretini aslında

olduğundan iki misli fazla tahmin edecektir."(THUKYDİDES I. 10.) İşte, Thukydides'in

de belirttiği bu yanılgılara düşmemek için, arkeologların, özellikle önce kendi

yurtlarının ve daha sonra bu yurdun dış bağlantıları ile ilgili tarihsel süreci,

olabildiğince iyi öğrenmeleri gerektiği kanaatindeyim.

Bu amaçtan hareketle, çalışmamın konusu üzerinde incelemeler yaparken,

edebiyattan felsefeye, siyasal tarihten sosyal hayata, askeri tarihten mitolojiye...,

M.Ö. V. yüzyılın Hellen tarihini ilgilendiren pek çok konuda bilgiler edinerek, arkeoloji

eğitimi alırken zihnimde eksikliğini hissettiğim tarihsel boyutu biraz olsun

tamamlamaya çalıştım ve bu konulardaki incelemelerimi de bu çalışmanın çatısı

altında toplamaya gayret sarfettim. Bu bilgileri, kitabıma yansıtabildim mi?

Bilmiyorum, fakat bu tarihsel bilgileri öğrenmek, bana sadece geçmişte yaşanılan

olayları kafamda anlamlandırmaya yaramanın dışında, tıpkı Thukydides'in belirttiği

gibi, "Tarih; kişisel deneyimi arttırır, bilgiyi çoğaltır ve bunların doğal sonucu olarak

insanı muktedir olmaya götürür" sözünden hareketle, ben, günümüz olaylarının da

arka planını bu bilgiler doğrultusunda çok daha iyi anlamaya başladım. Çünkü,

birbirleriyle alakası yokmuş ve kesintiye uğramış gibi görünen insan eylemlerinin, ne

dereceye kadar devam ettiğini ve bu günü de şekillendirdiğini, bu çalışma süresince

daha iyi kavradım ve böylece beş yıla yayılan arkeoloji serüvenimde, öğrenmeye

gayret sarfettiğim arkeolojik bilgileri, bu tarihsel bilgiler ile tamamlama fırsatını

buldum. Söz gelimi, bugün Akdeniz ticaretini kontrol için girişilen mücadeleleri, M.Ö.

V. yüzyılda hem Persler ile Hellenler arasında ve hem de Hellenler'in kendileri

arasında, yine aynı amaç doğrultusunda girişilen mücadeleler ile karşılaştırdığımda,

bugünkü olaylarla şaşırtıcı benzerlikler olduğunu gördüm. Çünkü insanlar ve onların

tarih içersindeki eylemleri değişse de, coğrafya aynılığını koruyordu ve bugünün

insanları da aynı sorunlarla karşı karşıyaydı. İşte ileride bu çalışmamı, hazırladıkları

bir konu doğrultusunda inceleyecek veya merak sonucu okuyacak olanların da,

benim yakaladığım bu benzerlikleri yakalayarak, yukarıda açıkladığım amaç

doğrultusunda, hem tarihsel bilgilerini derinleştireceklerini, hem de bu benzerliklerin

farkına varacaklarını düşünüyorum.

Elbette ki bir yılı aşkın bir süredir uğraştığım bu konu hakkında, yardımsever

insanların desteğini almak, beni ziyadesiyle mutlu etti. Bu yardımsever insanları

burada anmak gerekirse, ilk sırayı Sayın Tolga Tek'e vermek istiyorum, çünkü bu

tezin yazılmasında ana kaynağı teşkil eden ve 1950 basım tarihli "Thukydides"in

eserini bana çalışmam amacıyla vermekten çekinmedi. Geçen senelerdeki

derslerinden oldukça büyük oranda faydalandığım bu değerli hocamın, gelecek

günlerde başarısının daha da fazla artmasını gönülden diliyorum.

Okumanın, incelemenin vazgeçilmez tadına varan ve ileride arkeoloji biliminde

olmasa dahi, yazınsal alanlarda değerli eserler bırakacağına inandığım ve bu

çalışma süresince çok sayıda kitabını ondan alıkoyduğum bir başka değerli kişi de,

Sayın Ufuk Demirbaş'tır ve kendisine müteşekkirim.

Geçen sene bölüm birincisi olmasına karşın, arkeoloji mesleğini yapabileceği

ve kanaatimce çok başarılı olabileceği halde, halen bir iş bulamamasına rağmen,

gönülden bağlı olduğu bu mesleği, benim gibi arkadaşlarına yardım ederek devam

ettirmeye çalışan, tanıma mutluluğuyla bahtiyar olduğum, sevgili arkadaşım,

kardeşim, Sayın Halil Ünal'a da, çalışmamın yazım aşamasında bana gösterdiği

yardımseverlikten dolayı bir selam göndermeyi adeta bir görev addediyorum.

Yine böyle başarılı bir insan olan, sevgili arkadaşım Sayın Asuman Selet'le

de, bu çalışmanın yazım sürecinde beraber olarak, oldukça geliştirici sohbetler yaptık

ve birbirimize yeni fikirler vererek, günlerimizi geleceğe dair umut içerisinde geçirdik.

Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Hem bu çalışma konusunda, hem de felsefi manada uzun tartışmalara

giriştiğimiz, özgür ruhlu fikirlerinden ve kitaplarından yararlandığım bir başka değerli

kişi olan, Sayın Orhan Kemal Yıldız'a da bu çalışma vesilesiyle teşekkürü borç

biliyorum.

Tezimin yazım aşaması sürerken, incelediğim tarihsel süreçte Spartalılar'la

ilgili sohbetlerimizde, konu, Spartalılar'ın askeri tarihlerine geldiğinde büyük bir

coşkuya kapılıp, beni de aynı coşkuya sürükleyen ve de Steven Pressfıeld'ın, M.Ö. V.

yüzyılın trajik harplerinden birisi olan, Thermopylai Harbi ile ilgili "Ateş Geçitleri" adlı

romanının, beyaz perdeye uyarlandığı haberini bana sevinçle bildiren, pek değerli

diğer bir arkadaşım olan Sayın Ogün Vatansever'in de, bu vesile ile adını anmak,

beni ziyadesiyle mutlu edecektir.

Uzun bir zaman dilimini kapsayan ve yorucu, stresli anlar yaşatan bu

çalışmanın en kritik anlarında, sevgili arkadaşım Sayın Erdal Çetindağ ile

sohbetlerimizde, arkeoloji bilimini mesleki manada devam ettirebilmek açısından,

ileriki günlere dair pek bir umudumuz olmasa da, sırf bu sohbetlerle gelecek için

birbirimize umut olmaya çalıştık. Bu nedenle ona da ayrıca teşekkür ediyorum.

Çalışmamı, pek çok işinin arasında kıymetli mesaisini bana ayırıp, en ufak

ayrıntısına dek kontrol ederek, okuma zahmetine katlanan ve bazı eksik yanları

düzeltip, çalışmayı bilimsel bir çerçeveye oturtan Sayın Feriştah Soykal'a da, değerli

uyarıları için, bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyorum.

Teşekkürlerin en sonuncusu ve en büyüğü; onların dünyaya gelmemden bu

yana bana verdikleri maddi ve manevi destekler karşısında, teşekkür kelimesi

kupkuru bir sözcükten öteye gitmez benim gözümde. Sevgili Ailem, şayet bu uzun

süreçte bir şeyler yapmaya çalıştıysam ve yapabildiysem, biliniz ki tüm bunlar sizlerin

desteği sayesinde oldu ve gelecekte hem arkeoloji bilimi açısından, hem de başka

açılardan, vatanım için çok daha faydalı şeyler yaparak, o mübarek yüzünüzü

güldürebilmekten başka, sizlere olan borcumu ödeyebilmemin mümkün olabileceğini

sanmıyorum.

Elinizde tuttuğunuz ve umarım ki okuma zahmetinde bulunduğunuz bu

çalışma, beş yıl boyunca arkeolojinin bilfiil göbeğinde yer alan ve mezun oluşunun

üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen halen işsiz olan ve bundan sonra da

mesleğiyle ilgili hiçbir iş alanında çalışamayacağını bilmesine rağmen, bu mesleği

çok sevmekten de vazgeçmeyen/vazgeçemeyen bir arkeologun, bu beş yıl sonunda

ulaştığı ilmi ve fikri neticenin bir yansıması olarak bu çalışmanın, içerisinde yer

alabilecek olan tüm hata ve eksiklikleri şahsıma, şayet yararlı olursa tüm yeterlilikleri

de sizlere ait olsun.

Lisans Tezimin yazım aşamasının bitmesi ile birlikte, uzun bir süredir meşgul

olduğum arkeoloji bilimine veda ederken, şayet bu bilime faydalı olabildiysem ki, bu

bilim için dört yıl boyunca gittiğim ve geceli gündüzlü çalıştığım arkeolojik kazı

çalışmalarına sağladığım katkıların dışında, bu tezi de Klasik Arkeoloji Bölümü

öğrencilerinin istifadesine sunmak için yazarak, son katkımı da yaptığım düşünülürse

faydalı olduğum kanaatindeyim, bu beş yılda fazla takdir edilmesem de, takdiri

gelecek kuşaklara bırakarak ne mutlu bana diyorum...

"Gençlik güzel şeydir; hayatın başlangıcında, Sicilya'yı ve o hoş Enna kırlarını fethe giden Atinalılar'ın donanması gibi, çiçeklere bürünmüş olarak yola çıkar. Neptunus rahibi yüksek sesle duasını okur; altın taslarla saçıkılınır; deniz kıyısını dolduran kalabalık, donanma kılavuzunun yakarışlarına hep bir ağızdan katılır; şafağın ilk ışıklarıyla ve ilk üfleyişleriyle birlikte yelkenler açılırken Pagan ilahisi okunur. Kızıllar giyinmiş, aşk kadar güzel Alkibiades, Olimpia koşu alanına sürdüğü yedi araba yüzünden koltukları kabarmış bir halde, bir kadırganın güvertesinde göze çarpmaktadır. Ama Alkinoos'un adası geride bırakılır bırakılmaz umutlar suya düşer: yurdundan kovulan Alkibiades gurbet elde ihtiyarlar ve Timandra'nın koynunda, oklarla delik deşik edilerek can verir. İlk umutlarını paylaşmış olan ayaktaşları Syracusa'da köleliğe mahkûm olmuşlardır ve zincirlerin acısını avutmak için Euripides'in beş on mısrasından başka bir şeycikleri yoktur."

'A. de CHATEAUBRIAND'

GİRİŞ

“Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri Işığında Antik Hellen'de Siyasi ve Askeri

Gelişmeler" başlıklı bu çalışmada, M.Ö. V. yüzyıla damgasını vuran Pers Harpleri ile

Hellas için trajik bir iç harp olarak kabul edilebilecek olan Peloponnesos Harpleri ele

alınarak, bu harplerin, Hellas üzerinde yarattığı siyasi ve askeri değişimler ile harp

süreçlerinin ve sonuçlarının, Hellen tarihinin değişimi üzerindeki etkilerine değinilmeye

çalışılacaktır. Özellikle Peloponnesos Harpleri'nin, Hellen dünyasında, zamanın iki

büyük askeri gücü olan Sparta ve Atina kent devletlerinin yönetim şekillerine, askeri

güçlerinin ne derece yön verdiği; sözgelimi, Peloponnesos Harpleri süresince büyük

bir donanmaya sahip olarak, içeride demokratik, dışarıda emperyalist olmaya çalışan

Atina ile militarist bir yapılanmaya dayanan Sparta arasında temel çelişkileri ve birinin

denizlerde güçlü olmayı hedefleyen "deniz stratejisi" ile karada güçlü olmayı

hedefleyen "kara stratejisi" arasındaki temel farklar bu çalışmada ortaya konulmaya

çalışılacaktır. Ayrıca, Atina'nın Hellas’da uygulamaya çalıştığı, "siyasi ve askeri

otoriteyi tek bir kent devletinin elinde toplama" girişiminin, çok uzun bir süre devam

eden Peloponnesos Harpleri sonucunda başarısızlığa uğraması ve de bunun daha

sonraki yüzyıllarda Hellen tarihini ne şekilde etkilediği de bu çalışmada incelenmeye

çalışılacaktır.

Bu amaçlar doğrultusunda, tezin ilk bölümünde, M.Ö. V. yüzyıl genel olarak

değerlendirilerek, bu yüzyıllık kesitin önemli siyasi, askeri, kültürel ve sanatsal simaları

ele alınmaya çalışılmıştır.

İkinci bölümde, siyasi ve askeri olayların vazgeçilmez ve en önemli

unsurlarından birisi olan coğrafya ele alınmış ve kitabın konusu doğrultusunda, M.Ö.

V. yüzyılın şekillendiği coğrafi bölgeler, hem coğrafi özellikleri, hem de bu coğrafi

bölgelerde gerçekleşen siyasi- askeri olaylara atıfta bulunularak incelenmeye

çalışılmıştır.

Üçüncü bölümde, M.Ö. V. yüzyılın Persler ve Hellenler açısından siyasi ve

askeri gelişmeleri ele alınmış; bu doğrultuda, Persler'in Anadolu'ya ve oradan da

Hellas üzerine yaptıkları seferlerin nedenleri ve sonuçları üzerinde durularak, bu

seferlerin daha sonraki Hellas tarihine etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Buradan

hareketle, Peloponnesos Harpleri'ne geçiş süreci incelenmiş, hem Atina hem de

Sparta açısından, siyasi ve sosyal gelişmeler ele alınarak, süreç, Peloponnesos

Harpleri'nin başlangıcına dek takip edilmiştir.

Dördüncü bölümde, Pers Harpleri ile Peloponnesos Harpleri arasında kısa bir

karşılaştırma yapılarak, Pers Harpleri askeri açılardan incelenmeye çalışılmıştır.

Beşinci ve son bölümde ise Peloponnesos Harpleri askeri açılardan ele

alınarak, harp süreci sonuna dek incelenmiş ve tüm bu siyasi ve askeri olayların

Hellas açısından sonuçları üzerinde durularak, çalışma sona erdirilmiştir.

I. M.Ö. V. YÜZYIL TARİHİNE YÖN VERENLER

M.Ö. V. yüzyıl tarihinin yüz yıllık kesiti, Hellen tarihi açısından son derece

önemli ve "gelecek yüzyılları şekillendirecek" bir dizi siyasi, sosyal, ekonomik ve

kültürel olayların yaşandığı bir zaman dilimidir. Bu yüzyıl adeta bir çalkantılar, büyük

harpler, "uygarlık çatışmaları" ki, bunu "Hellenler'le Barbarlar arasındaki farkın

kesinleşmesi"1 olarak gören tarihçiler de vardır, büyük liderlikler, kaynaşmalar yüzyılı

olmasına rağmen, aynı zamanda kültür ve sanatta özellikle Atina'nın ön plana çıktığı

ve de tüm Ege dünyasında, bundan sonraki çağları biçimlendiren bir başlangıçlar ve

bitişler yüzyılı olmuş, tarihsel anlatımda "Hellen tarihinin klasik çağı"2 olarak kabul

edilmiştir.

M.Ö. V.yüzyılın trajik olaylarına damgasını vuran siyasi ve askeri aktörlerden;

Artapharnes, Hekataios, Hippias, Hipparhos, Themistokles (Bkz. Lev. I), Miltiades,

Datis, Kserkses I, Aristeides, Mardonios, Harpalos, Leonidas (Bkz. Lev. II 2),

Ksantippos, Pavsanias (Bkz. Lev. II.3), Leotihidas, Miltiades (Bkz.Lev.II.1), Hamilkar (

Bkz.Lev.III), Terillos, Gelon, Teron, Hieron, Artakserkses I, Kimon, Perikles

(Bkz.Lev.IV.1) , Efialtes, Megabizos, Klenias, Perdikkas, Arhidamos, Sitalkes, Kleon,

Hiperbolos, Demostenes, Brasidas, Pleistoanaks, Nikias, Alkibiades, Lamakos,

Hermokrates, Gilippos, Darios II, Tissaphernes (Bkz.Lev.IV.2), Peisandros,

Trasibulos, Trasillos, Teramenes, Kleofon, Kiros, Lisandros, Antihoyos, Kallikrates ve

Konon'u sayabilirken, yine yukarıdaki açıklamalara paralel olarak, bu yüzyılın

yetiştirdiği; Edebiyat alanında Frinihos, tragedyanın unutulmaz üçlüsü Aiskhylos

(Bkz.Lev.V.1), Sophokles (Bkz.Lev.V.2), Euripides (Bkz.Lev.V.3), komedya alanında

Aristophanes (Bkz.Lev.V.4), Kratinos, Eupolis, lirik şiirin unutulmaz temsilcisi

1 MANSEL 1999, 339. A.M. Mansel tarafından böyle bir yargıda bulunulsa da, özellikle 19. yy.ın Avrupa

toplumu, kendileri ile Perikles döneminin Atina'sı arasında ve genel olarak Hellen uygarlığı arasında ruhsal bir yakınlık duydukları için, Hellenler'in geçmişinde barbarlık unsurlarına rastlandığını bir türlü kabule yanaşmıyorlardı. Bunlara göre, M.Ö. V. yüzyılın Hellen dünyasında her şey birden bire bir 'mucize' şeklinde gerçekleşmiş, Atina kentinin koruyucu tanrıçası Athena'nın, babası Zeus'un kafasından, tüm zekâsı ve silahlarıyla donanmış vaziyette zuhur etmesi gibi, demokrasi, filozoflar, yasalar, tiyatro vb. unsurlarıyla kent-devleti de işte böyle, dünyada bir 'mucize' şeklinde ortaya çıkmıştı. Oysa Thukydides'in, daha eserinin başında (Thukydides I. 6.), "Hellenler'in bir zamanlar, bugün barbarların yaşadığı gibi yaşamış olduklarının sayısız kanıtı gösterilebilir" şeklinde konuya açıklama getirmesine, kendi zamanında bile halen bu şekilde yaşayan Hellenler olduğunu belirtmesine ve bu yargıyı destekler mahiyette Aristo’nun da eserlerinde açıklamalar yapmasına rağmen, bu çalışmaya göre A.M. Mansel, biraz da yukarda belirtilen tarihsel sürecin yanlı görüşünün fazla uzağında kalamadığından, böyle bir yargıda bulunmuş olsa gerektir. Hellenler'in erken ve sonraki dönemlerinde de basbayağı barbar unsurlara haiz olduklarını ve Avrupalılar'ın 19. yy. siyasi olayları gereği özellikle Thukydides’in eserine gösterdikleri düşkünlük hakkında daha detaylı bilgi alabilmek için bkz. THUKYDIDES I. 3 vdd.; THOMSON 1990, 223 vdd. ; ARİSTOTELES II. 8. ; KEEGAN 2001, 22 vdd.

2 MANSEL, a.g.e., 253.

Pindaros, yine şiir alanında Ksenophanes, Parmenides, Empedokles üçlüsünün yanı

sıra, Simonides, Bakhilides, Korinna; Filozofi alanında çağa damgasını vuran

Akragaslı Empedokles, Klazomenaili Anaksagoras, Atinalı Sokrates (Bkz.Lev.V.6),

Efesli Herakleitos, Eleialı Parmenides, Abderalı Demokritos, Anaksimandros, Atinalı

Platon; Sofizm akımının öncüleri Abderalı Protogoras, Leontinoilu Gorgias, Keoslu

Prodikos, Kalhedonlu Trasimahos, Elisli Hippias; Tarih alanında "tarihçiliğin babası"3

olarak adlandırılan Herodotos (Bkz.lev.V.5), objektif ve karşılaştırmalı tarihçiliğin

kurucusu ve Peloponnesos Harpleri'nin unutulmaz tarihçisi Thukydides (Bkz.Lev.VI),4

efsanevi Pers ülkesinde yaşanılan macerayı ölümsüzleştiren Ksenophon, Miletoslu

Diyonizos ve coğrafya eserleri de yazan Hekataios; Matematik alanında Sakızlı

Oinopides, aritmetik konusunda Timonides, astronomi alanında da eserler yazan

Arhitas ve Meton; Tıp alanında Krotonlu Demokedes, modern tıbbın kurucusu kabul

edilen İstanköylü Hippokrates; Mimaride Elisli Libon, Miletoslu Hippodamos, İktinos,

Kallikrates, Minesikles; Heykeltıraşlıkta bu yüzyılın dahi heykeltıraşı Pheidyas ve

onun öğrencileri Alkhamenes, Agorakritos ve Aresilas, Kritios, Nesiotes, Sodates,

Attikalı Miron, Argoslu Polikleitos, Mendeli Paionios; ve Resim alanında Polignotos,

Mikon, Panaios gibi , M.Ö. V. yüzyılın harplerle dolu Ege dünyasına damgasını vuran

Bilim, Kültür, Sanat ve Edebiyat alanlarının unutulmaz simalarını sayabiliriz.

Bu çalışmanın ana konusunun kapsamı dışında olsa da bilim, kültür, sanat ve

edebiyat alanında M.Ö. V.yüzyıla damgasını vuran yukarıdaki simaları sıraladıktan

sonra, özellikle konunun bütünlüğü açısından önem arz eden ve tüm V. yüzyıl siyasi

tarihinin şekillenmesinde ana nedenlerinden birisi olan, Ege dünyasının tarihi

coğrafyasına geçmek gerekir.

II- M.Ö. V. YÜZYILIN SİYASİ VE ASKERİ OLAYLARINI ŞEKİLLENDİREN COĞRAFİ UNSUR

3 Kimi yazarlarca da “yalanların babası” olarak kabul edilmiştir Heredot. Bu konuda bkz.:BERNAL 1998, 133.

vdd. 4 Thukydides için, “objektif ve karşılaştırmalı tarihin kurucusu” sıfatı uygun görülse de, eleştiriler ve diğer

konular için için bkz.: BERNAL 1998, 167. vdd.; ŞENEL 1971, 238. vdd.; THOMSON 1997, 227.; STARR 2000, 9.

Bilindiği gibi, M.Ö. V. yüzyılın Hellen (*) dünyasında, en önemli siyasi ve askeri

olayların geçtiği coğrafya parçası Ege dünyasıdır. Bu nedenle konumuz açısından,

coğrafi olarak neredeyse tüm V. yüzyıl tarihi boyunca özellikle Ege dünyasının göz

(*)Bu çalışmada "Yunan" kelimesi yerine 'Hellen' kelimesinin kullanılmasının özel bir nedeni vardır. Bugün,

doğu uluslarının 'Yunanlılar', batı uluslarının ise 'Grekler' olarak adlandırdığı ulusun adı için Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın yaptığı şu uyarıcı açıklamaya tam olarak katılınamasa bile ki, neden katılınamayacağı aşağıda izah edilmeye çalışılmıştır, biraz romantik bulunulabilecek olan bu Hellen kelimesinin kullanılması isteğini, tarihsel sürecin devamlılığına inanıp, biraz da haklı bulanarak aşağıdaki açıklamaya geçilecek olunursa, şöyle demektedir Akurgal: "(...) İonlar M.Ö. 1000 tarihlerinde Anadolu'ya yerleştikten sonra M.Ö. 650 sıralarından başlayarak Mısır'da ve Suriye kıyılarında ticaret kolonileri kurunca Doğu dünyasına en yakın Ellen boyları oldular. Böylece M.Ö. 650 tarihlerinden sonra Mısır ve Mezopotamya kavimleri Hellas'taki Hellenler'den çok İonlar'la alışveriş yaptılar. Bu yakın ilişki Roma Çağı'na değin sürdüğü için Mısır'da ve Yakındoğu'da Hellas ve Hellenler yerine Yunanistan ve Yunanlılar deyimleri kullanıldı. Örneğin İonlar'a Mısırlılar Yavon, Assurlular Yavani, Persler de İoanes diyorlardı. Tevrat'ta da Yavani sözcüğü yer almaktadır. Türkler M.S. 9. yüzyılda Yakındoğu'ya ve M.S. 11. yüzyılda Anadolu'ya geldiklerinde (Bu bilgi ne yazık ki doğru değildir; Türkler’in Doğu Roma/Bizans İmp.’luğuyla M.S.VI.y.y.’da kurdukları ilişkiler ve Sasaniler’e karşı Bizans’la yaptıkları ittifaklar için bkz. OSTROGORSKY, G., Bizans Devlet Tarihi, (ç. Prof. Dr. Fikret Işıltan), TTK., Basımevi, Ankara, 1999. ; ÖZTUNA, T.,Yılmaz, Türkiye Tarihi, İstanbul, 1963) Yunanistan ve Yunanlılar deyimlerini İranlılar'dan ve Araplar'dan öğrendiler. Ancak bugünkü Yunanlılar kendilerine Ellenler, ülkelerine de Ellas dememizi istiyorlar. Bizim bu çok doğal isteğe uymamız uluslararası görevimizdir" (AKURGAL 1997, 357.). Heredot da bu konuda şöyle bir açıklama yapar: "( ...) Bu dönemde zaten güçsüz olan Yunan soyunun en güçsüz olanları, en az hatırı sayılanları İonlar'dı; Atina dışında hiçbiri önemsenmiyordu. Bundan ötürü öbür İonlar ve özellikle Atinalılar bu adı kabul etmiyorlar, kendilerine İon denilmesini istemiyorlardı; bugün bile bana öyle gelir ki, bundan çoğunun yüzü kızarmaktadır" (HEREDOT I, 143). Tarihte ilk defa olarak Hellas kelimesinin İlyada'da ( II 683; IX 446, 478.; ayrıca bkz: Thukydides I. 3.) kullanıldığını görmekteyiz. Bugün, Yunanlılar olarak adlandırılan ulusun, Antik Çağ içerisinde Hellenler olarak adlandırılan ulusun tamamen ırksal soy kütüğünü devam ettirip ettirmediklerinin tartışmaya açık olur yanları varsa da; çünkü M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren Hellenistik dönemde, daha sonra özellikle M.Ö. 80'lerde Roma yönetiminde bulunan Sulla'nın Hellas seferinde, M.S. V. yüzyıla dek süren Batı Roma İmp.'nun yönetiminde ve Pagan dinlerin bırakılıp Hellas'ta Hristiyanlığın ve Ortodoks kültürünün yerleşmesi ile buna mukabil M.S. V. yüzyıldan itibaren Doğu Roma İmp.'nun yönetiminde, M.S. VI. yüzyılda kuzeyden gelen Avar istilalarında, M.S. VIII. yüzyıldan itibaren kuzey-doğudan gelen ve kalıcı etkiler bırakan Slav akınları ile ve de son olarak M.S.1400'lerden itibaren uzun bir süre devam eden Osmanlı yönetimi altında, bugünkü Yunanistan, M.Ö. V. yüzyıldaki Hellen soyu ve kültüründen çok şeyler yitirmiştir. Bu değişim, özellikle 1800'lü yıllarda, antik Hellen kültürüne hayranlık duyan ve kendi kültürel gelişiminin kökenini Hellenler'e bağlayan duygusal Avrupa çevrelerinde, Osmanlı yönetiminden kurtarmak amacıyla Yunanlılar'ı askeri olarak örgütlemeye çalışan, çoğu Napolyon savaşlarının artığı olan generallerin gözünde hayal kırıcı bir gerçek olarak canlanmıştır. Bunun nedeni, generallerin, 19. yüzyıldaki Yunanlılar'dan, M.Ö. V. yüzyıldaki Hellenler’in Persler'e karşı göstermiş oldukları kahramanlığı ve vatanlarını koruma azmini Osmanlı İmpraratorluğu'na karşı da göstermelerini beklediklerinde, hiç de ummadıkları cesaretsizliklerle karşılaşmış olmalarıdır. Daha sonra bu generallerden bazıları, "antik dünyanın Hellenleri ile o zamanki Yunanlılar arasında ırki bir kopukluğun olduğu düşüncesine kadar vardırmışlardır kanaatlerini." Ancak, bu ve benzeri görüşler, Avrupalılar tarafından dile getirilmiş olsa da, Yunan kopuntusunun (diaspora) etkinliği sayesinde ve de Hellen uygarlığını halen bir 'mucize' şeklinde algılayan Batı kamuoyunda, pek fazla dikkate alınmamıştır. Bu konularda bkz. MOLTKE, H.V., Türkiye'deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, TTK. Basımevi, Ankara, 1960. ; GOKCE, L., Çağlar Boyu Yunanlılar, Belge Yayınevi, İstanbul, 1986. ; İLDEM, A.E., Fransız Gezginlerinin Gözüyle Türkler ve Yunanlılar, Boyut Yayınları, İstanbul, 2000. ; BUCH, W., "14./15. yüzyılda Kudüs'e giden Alman Hacılarının Türkiye İzlenimleri", Belleten C. XLVI, Sayı 183, s.512. ; DERNSCHWAM, H., İstanbul ve Anadolu'ya Seyahat Günlüğü, (ç. Yaşar Önen), Kültür ve Turizm Bak. Yayınları:885, Ankara, 1987.; OSTROGORSKY, G., Bizans Devlet Tarihi, (ç. Prof. Dr. Fikret Işıltan), TTK., Basımevi, Ankara, 1999. Ancak yine de, bugünkü Yunanlılar'ın ulusal geçmiş bilinciyle benimsedikleri 'Hellen ve Hellas' adlandırmalarına saygı duyarak, bu kitapta Yunanlı ve Yunanistan kelimeleri yerine Hellen ve Hellas kelimeleri kullanılacaktır. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, Anadolu'nun bağrından çıkardığı bir Smyrnalı Homeros'un, Efesli Herakleitos'un, Halikarnaslı Heredotos'un ve özellikle Kynik düşünüşün mimarı olan Atinalı Antisthenes vb.’nin, bugün en az bir Hellen kadar sevilip, Anadolu tarihinin bütünselliği açısından benimsenmesi gerektiği konusu, gelecek kuşakların kültürel alt yapısının tamamlanması bakımından büyük önem arz etmektedir

önünde bulundurulması gerekecektir. 'Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Hellen

dünyasının sınırları, Ege dünyasının sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır. Göçler ve

kolonilerle Anadolu'nun kuzey ve güney kıyıları, Güney İtalya ve Sicilya, Güney

Fransa ve İspanya kıyıları, Kuzey Afrika da Hellen dünyasının etki alanı içinde

kalmıştır'5 (Harita I).

Ege dünyası, deniz ve kara öğeleriyle, Hellen dünyasını Pers istila girişimleri

ve daha sonraki elli yıllık süreçte şekillenen Peloponnesos Harpleri'nin neden - sonuç

ilişkisi içersinde oldukça belirleyici bir konuma sahiptir. Hatta bu siyasi ve askeri

olayların dışında, iklimsel oluşumlarıyla, sosyal ve kültürel alanlarda da öyle

belirleyicidir ki Heredot, kitabında, Ege dünyasının bir bölümünü teşkil eden

İonya'dan bahsederken şöyle bir açıklama yapma gereği duymuştur: '(...) İon'lar,

kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde

kurmuşlardır. Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar İonia ile bir

tutulamaz, hatta ne doğusu, ne de batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak

olur.' 6 Heredot'un bu açıklamaları tüm Ege dünyası için genelleştirilemese de, iklimin

yine de yaşamı olumlu yönden etkilediği muhakkak olmakla birlikte, M.Ö. V. yüzyılı

şekillendiren başlıca siyasi ve askeri olayların temel nedeni, elbette ki Ege

dünyasının yaşamaya son derece elverişli iklim koşulları değildir.

Dünya haritasına üstünkörü bir şekilde bakıldığında dahi, siyasi nedenlerle

Asya, Avrupa, Afrika şeklinde ayrılan kıtasal oluşum adlarının, coğrafi olarak bir

geçerliliklerinin olmadığı anlaşılır. Asya'nın, Avrupa'nın, Afrika'nın sınırları nerede

başlar, nerede biter? Bu ve benzeri sorulara bugün dahi net cevaplar verilemez. Bu

nedenle siyasi değil de coğrafi olarak dünyaya bakıldığında, Ege dünyası, Hellas ve

Anadolu anakarasını kapsayan bölümüyle, neredeyse dünyanın orta kuşağını teşkil

eden, son derece stratejik bir yapıyı ihtiva eden coğrafi kapsama sahiptir. Tıpkı

bugün olduğu gibi, Ege dünyasındaki ticari, sosyal, siyasal faaliyet her zaman önem

taşımış, özellikle Ege Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlayan boğazlar ve onun

üzerinde kurulan antik Byzantion ve Khalkedon kentleri, askeri ve ticari önemleriyle

M.Ö. V. yüzyılda, Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri'nde, o zamanın en önemli

askeri, ticari, stratejik7 üslerinden birisini teşkil etmişlerdir.

5 TEKİN 1998, 14. 6 HEREDOT I. 142. 7 MÜTERCİMLER 1997, 3 vdd.; Strateji kavramı üzerine, ' Strateji sözcüğünün kökenini yazarlar, etimolojik

açıdan ele alındığında, 'generallik sanatı' anlamına gelen 'strategos' sözcüğüne bağlamaktadırlar. Strategos sözcüğü, eski Mısır'da Ptolemaioslar devrinde, Atina ve Roma'da askeri ve sivil yönetim başkanlarını ifade

Eskiçağ'da Ege neresiydi sorusuna, ' bugünkü Ellenler'in cedleri Hellenler gibi,

Aigaios Pontos (Ege Denizi) adını verdikleri denizin kuzeyini Makedonya ve Trakya,

doğu yönünü Anadolu çevirir, güney bölümü de Girit Adası'na değin uzanır' 8 şeklinde

bir cevap verilebilir.

M.Ö. V. yüzyılın siyasi-askeri olaylarının anlaşılabilmesi için, bu olayları

şekillendiren stratejinin, değişmez unsuru olan coğrafyanın kapsamlı olarak

incelenmesi gerekir. Bu açıklamaya paralel olarak, bundan sonraki bölümde, M.Ö. V.

yüzyılda önem arz eden tüm coğrafi dağılımlar ele alınarak, Anadolu'dan başlamak

üzere Hellas, İtalya, Girit, İran, Mısır, Sicilya ve Makedonya gibi önemli yerleşmelere

sahne olan yerlerin coğrafi perspektifleri sıralanmaya çalışılacaktır.

II.A. Anadolu

Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu bir yarımadadır. Batıda Ege Denizi,

kuzeyinde Karadeniz, güneyinde ise Akdeniz yer alır. Anadolu'nun batı bölümünde

yer alan dağ sıraları doğu yönüne doğru tedricen yükselerek Anadolu'nun batı

bölümünü Orta ve Doğu Anadolu'dan ayrı bir duruma sokar. 'Anadolu, Antik Çağ'da

bir takım coğrafi bölgelere ayrılmıştır. Bunlar, batıda, kuzeyden güneye doğru Troas,

Mysia, Ailois, İonia, Lydia ve Karia; Karadeniz kıyısında, batıdan doğuya doğru

Bithynia, Paphlagonia ve Pontos; iç kesimde Phrygia ve Kapadokia; güneyde ise

Lykia, Pamphylia, Psidia, İsauria, Lykaonia ve Kilikia'dır.'9 Antik Çağ'da, Batı

etmekteydi. Eski Atina'da Strategosluklar, M.Ö. 501 -500 yıllarında Kleisthenes tarafından kurulmuş olup, bu mevkileri işgal eden kimseler, barışta diplomatik ve mali bazı fonksiyonlara sahiptiler. Savaşta rütbelerine göre çeşitli kumandanlık görevlerini yüklenen bu kişiler, devletin genel sevk ve idaresinde önemli roller oynamışlardır. (...) Ancak bu sözcüğün anlam ve kapsamı, uygulamada çok geniş bir çerçeve içersinde yer alan faktörler içermektedir. Bu açıdan bakıldığında strateji sözcüğü, bir ulusun yalnızca askeri kuvvetleri ile ilgili bir kavram olmaktan çıkmakta ve söz konusu ulusun politik, ekonomik ve psikolojik kaynaklarını ve bu kaynakların oluşturduğu sentezi de içeren bir kavramın ifadesi olmaktadır. ...Strateji hakkında günümüze kadar en eski yazılı eser, bundan yaklaşık 2050 yıl önce M.Ö. 51 yılında, Romalı büyük devlet adamı ve önemli komutan Gaius Jullius Caesar'ın yazmış olduğu 240 sayfalık Gallia Savaşı adlı kitaptır.' şeklinde açıklamalar yapılmıştır; THUKYDİDES II. 65. not.219.'da ise, 'Burada sırası gelmişken şunu söylemek lazımdır ki, bu 'strategos' kelimesini en iyi böyle 'başkumandan' olarak tercüme etmek lazım geldiği kanaatindeyiz. Gerçekten strategos'u çok defa yalnızca 'kumandan, general' anlamında tercüme mümkünse de, bunun bu sıralarda -M.Ö. 430'larda- bilhassa Atina'daki anlamı ve görevi bakımından ve anayasa hukukindeki yeri ve önemi dolayısıyla bu şekilde ifadesi doğru olacaktır. Gerçekten, Hellenler bununla, eski Venedik ve Ceneviz esas teşkilatında en yüksek görevlerle donanmış bulunan 'Doge'lere benzer ve bizde başbakan ve başkumandanın müşterek yetkilerine benzeyen bir memuriyet düşünmüşlerdir. Bu memuriyet genel olarak bağımsız değildir; meclise bağımlıdır. Fakat başkumandan olan bazan çok büyük yetkiler koparmıştır ki o zaman buna 'strategos autokrator' deniyordu' şeklinde bir açıklama getirilmiş, ayrıca PAUSANİAS VI. 15 ve KSENEPHON 1,4’e bakılması istenmiştir.

8 AKURGAL 1998, 309. 9 TEKİN 1998, 16.

kıyılarında yer alan ırmaklardan, Ege Denizi'ne dökülenler -kuzeyden güneye doğru-

Kaikos (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros (Küçük Menderes ) ve Maiandros (

Büyük Menderes ) çevresinde yer alan verimli ovalar etrafında İon, Dor, Aiol

yerleşmeleri yer almıştır. Heredot, Batı Anadolu'da, Aiol yerleşmeleri olarak şunları

sıralar: Lespos (Midilli Adası ), Pitane ( Çandarlı ), Eleea (Kazıkbağlar), Gryneion

(Şakran), Myrina (Aliağa-Kalabaktepe), Aigai (Nemrutkale), Kyme (Aliağa-Nemrut

Koyu), Neonteichos (Yanıkköy), Temnos (Görece- Kayacık Tepesi ), Larisa

(Buruncuk Köyü ) ve Smyrna (İzmir).10 'Ancak bu bölgedeki kentlerin sayısı bunun

çok üstündedir.' 11 Heredot, İon yerleşmesi olarak da şu 12 kentin adlarını sıralar:

Miletos (Balat), Myus (Avşar Köyü ), Priene (Güllübahçe), Ephesos (Selçuk ),

Kolophon (Değirmendere), Teos (Sığacık ), Lebedos (Gümüldür), Erythrai (Ildırı),

Klazomenai (Urla), Phokaia ( Foça), Samos (Sisam Adası) ve Khios (Sakız Adası).12

Karya Bölgesi'ndeki Dor yerleşmeleri olarak da şunları sıralayabiliriz: Halikarnassos

(Bodrum ), Knidos (Datça- Tekir), Mylasa, Alabanda, Alinda ve Keramos.13 Bu

yerleşmelerin dışında, Karadeniz'in sahil kesiminde yer alan Sinope (Sinop), Amisos

(Samsun) ve Trapezos (Trabzon) da, önemli Hellen kolonilerindendir.

Anadolu'nun M.Ö. V. yüzyıl sürecinde önce Pers yayılmacılığı önündeki

konumuna bakıldığında, Persler'in batıya doğru genişleyerek, Akdeniz limanları ile

Anadolu'dan geçen ticari doğu kervan yollarına hâkim olarak, bu kara ve deniz

yollarını birleştirip, ticari olarak Önasya'nın rakipsiz bir devleti olma mücadelesi

vermesi açısından önemi büyüktür.14

Bu amaç doğrultusunda Anadolu'ya akan Pers istila dalgaları, daha sonra

yukarda sıralanan Frigya, Lidya, Karya, gibi bölgelerde yer alan kent devletlerini

hâkimiyeti altına aldıktan sonra, Batı Anadolu'da yer alan İon ve Aiol kent devletlerini

de yönetimine katmış, Akdeniz ticaretinde Fenike ve Mısır'dan sonra bu bölgeleri de

yönetimine dâhil ederek, ticari hegemonyasını bu bölgelere de kabul ettirmiştir. Bu

sonuç, daha sonraki dönemde İon İhtilali girişimlerine neden olacak olan olaylar

dizisinin nedenini teşkil etmiş, batıdan yardım istemek üzere Hellas'a başvuran İon ve

Aiol kent devletlerinin girişimleri sonucu, Anadolu meselelerine Hellas da karışmak

10 HEREDOT I, 149. 11 YILDIRIM 1996, 153. 12 HEREDOT I, 142. 13 BAŞARAN 1998, 77. 14 SEVİN 1982, 322.

zorunda kalmış ve bu sürecin sonunda Persler'in Hellas'a yönelik askeri seferleri

başlamıştır.

Hellas'a doğru, aralıklarla devam eden Pers seferleri nedeniyle, Batı

Anadolu'daki kent devletleri, genel olarak donanma kuvvetleri ile Persler'e destek

vermişler ve bu nedenle, İhtilal girişimlerinin tam hilafına olarak Persler'e yardım

etmek zorunda kalmışlardır. Persler'in Hellas'dan geri çekiliş süreçlerinin

başlamasına karşın, Batı Anadolu'daki Pers hâkimiyeti, Pers Harpleri'nden başarılı

sonuçlar çıkaran Atina ve Sparta'nın, birbirlerine karşı nüfuz mücadelesi sonucu,

müttefikleriyle birlikte girdikleri Peloponnesos Harpleri nedeniyle devam etmiş, zaman

zaman İonya, Aiolya ve Karya'da yer alan kent devletleri ve hatta Kıbrıs gibi adalarda

yer alan yerleşmeler, Atina veya Sparta'nın tarafını tutmak ölçüsünde bağımsızlılarını

kazanmış veya kaybetmişlerdir. Peloponnesos Harpleri sonucunda ise, bu harbi

kazanmasına karşın Sparta, Pers İmparatorluğu'ndan oldukça büyük oranda para

almasına paralel olarak, Hellas'da tek askeri güç olarak kalmasına karşın, Batı

Anadolu'daki Pers hâkimiyetini yeniden tanımak zorunda kalmıştır.

II.B. Hellas

Hellas, tıpkı Anadolu gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Batısında

İon Denizi, doğusunda Ege Denizi, güneyinde ise Akdeniz vardır (Harita II). ' Oldukça

dağlık olan ülkenin en yüksek dağları arasında, ortada, kuzey-güney doğrultudaki

Pindos Dağları'nı; güneyde Parnassos'u; Orta Yunanistan'da doğu kıyısına yakın

Olympos Dağı'nı sayabiliriz.'15 Hellas'ın, yüksekliği yer yer 2500 metreyi bulan bu dağ

sıralarının dayattığı coğrafi parçalanmış durum, özellikle Hellen kent devletlerinin ve

siyasi oluşumlarının başlıca belirleyici öğelerinden birisi olmuştur. Dağların doğal

olarak böldüğü Hellas'da kuzeyden güneye doğru, batı kıyılarına yakın olan Epiros,

Akarnania; iç kesimlerde Tesalya; güneyde Korinthos Körfezi'nin kuzeyinde Aitolia,

Phokis, Boiotia; körfezin doğusuna doğru Attika; güneyde Peleponessos

Yarımadası'nda ise, kuzeyde Akhaia; batıda Elis; güneyde Messenia ve Lakonia; iç

kesimde Arkadia, doğuda ise Argolis yer almaktadır. ' Hellas'ın en ünlü kentleri, Orta

Yunanistan'da, Aitolia ile Attika arasında Atina, Delphoi, Thebai ve Megara; Euboia

Adası'nda Khalkis ve Eretria; Peleponessos'da, kuzey-doğuda Korinthos; iç kesimde

15 TEKİN 1998, 15.

Megalopolis, Mantineia ve Argos; batıda Olympia; güneyde Messene ve

Sparta'dır.'16

M.Ö. V. yüzyıl açısından Hellas'a bakıldığında, Attika'nın Ege ticareti için

elverişli konumundan yararlanan Atina, Pers Harpleri'nden sonra Pireus limanını

etkin bir ticari ve askeri hedeflere yönelik deniz üssü konumuna getirdikten sonra,

Hellas'da siyasi egemenlik yarışında Sparta ile mücadeleye girişmiştir. Hellas'ın

güneyinde kalan ve verimli tarımsal araziye sahip olarak devletini buna göre

şekillendiren Sparta'da ise, Atina'nın bu hegemonyasına engel olabilmek ve Hellas'da

daha önceden kurulu siyasi-askeri dengeleri muhafaza edebilmek amacıyla, Atina'ya

karşı girişilecek Peloponnesos Harpleri'nin hazırlıklarına, coğrafyasının elverdiği

ölçülerde giriştiği görülmektedir.

Hellas'ın adeta coğrafyasının dayattığı siyasal parçalanış, bu tarihten sonraki

olaylar sonucu da değişmeyecek, coğrafyanın parçalamasına paralel olarak,

Sparta'nın da üstünlük ile çıktığı Peloponnesos Harpleri neticesinde, siyasi ayrılık

daha da derinleşecek ve bu siyasi birliktelik ancak dış bir gücün Hellas'a müdahalesi

ile gerçekleştirilebilecektir.

II. C. İtalya

İtalya da, tıpkı Hellas ve Anadolu gibi denizlerle çevrili bir yarımada olup,

özellikle Orta Akdeniz'e uzanan coğrafi konumu ve Kuzey Afrika'ya olan nispi

yakınlığı nedeni ile, hem bugün ve hem de M.Ö. V.yüzyılda, Akdeniz’de son derece

önemli stratejik bir konuma sahiptir. İtalya'nın güneyinde yer alan Sicilya, batısında

yer alan Korsika ve Sardinya Adaları da, Akdeniz'in ticari, kültürel, siyasi ve askeri

alanlarında, Antik Çağ içerisinde son derece önemli coğrafi unsurlardır. '(...) Hellen

dünyası ile İtalya arasındaki münasebetler çok eski zamanlara kadar çıkmaktadır.

Hellen tarihinde ikinci Koloniler kurma devri denilen M.Ö. VIII. yüzyıl ile VI. yüzyıl

arasındaki iki-yüz yıllık zaman içerisinde bu Hellenler Güney ve Batı İtalya sahillerine

yerleşerek bir sıra koloni şehirleri kurdular.'17 Lisans tezinin ilerleyen bölümlerinde

görüleceği üzere, Peleponnessos Harplerinin sonlarına doğru, Atina'nın batı yönünde

Sicilya Adasına yaptığı, Sparta ve müttefiklerine, bu yönden gelecek yardımları

16 TEKİN, 1998, 15. 17 DEMİRCİOĞLU 1998, 14.

önlemeye yönelik seferde, İtalya ve Sicilya Adası son derece önemli ve savaşın

sonucunu şekillendirici bir rol oynamıştır (Harita III).

II. D. Girit

Asya ile Avrupa arasında köprübaşı niteliğinde bir coğrafi konuma sahip olan

Girit Adası, Hellas'ın 120 kilometre güney-doğusunda yer alır. Takribi 250 kilometre

uzunluğunda ve ortalama 50 kilometre genişliğinde olan Girit Adası, 8300 km.2'lik bir

yüzölçümüne sahiptir. 'En verimli ve büyük ovası, güneydeki Mesara Ovası'dır.

Dağlık bir yapıya sahip olan adanın önemli dağları arsında; batıda Beyaz Dağlar;

ortada İda Dağı; doğuya doğru 2500 metre ile en yükseği olan Dikte Dağı

sayılabilir.'18 Yerleşim birimi olarak adanın doğu bölümünde yoğunlaşılmış olup, en

önemli kentler olarak, adanın kuzeyinde Knossos; orta bölümde Gortin; doğuda

Dresos, Lato ve Karfi sayılabilir.

Akdeniz ticaretinin kontrolü açısından deniz ortasında doğal bir donanma üssü

olarak, önemini bugün dahi koruyan Girit adasındaki yerleşmeler, Pers Harpleri

esnasında, Delphoi'den gelen kehanete uygun olarak tarafsız kalmayı yeğlemişler,19

Peloponnesos Harpleri esnasında ise Atina tarafını tutmuşlar, özellikle harbin ikinci

yılında Atina'dan önemli donanma yardımları alarak, iç mücadelelere girişmişlerdir.20

II. E. Pers-İran

Çok geniş bir alanı kapsayan İran toprakları, 'Dicle ırmağının doğusundaki

dağlardan Afganistan'a kadar uzayan, kuzeyde Hazar denizi; Harezm bölgesi,

güneyde Umman denizi, güney-batıda Basra körfezi ile çevrilen alan, İran Platosunu

teşkil eder.21 ' Büyük sıradağların çevrelediği İran Platosu'nda en geniş ve yüksek

olan dağ silsilelerini Zagros'lar teşkil etmektedir. Kuzeyde kalan Elbruz dağları da,

oldukça yüksek ve geniştir. Bu dağ silsilelerinin yükseklik ve genişliklerine karşın,

bunlar geçit vermez nitelikte de değillerdir. 'Batıdaki Zagros dağları birçok ırmak 18 TEKİN 1998, 14. 19 HEREDOT VII. 169. vdd. 20 THUKYDİDES II. 9. 85. 21 GÜNALTAY 1987, 1.

vadisiyle Mezopotamya bölgesine açılır. İran yaylasının doğu kenarında bulunan

sıradağlar ise, İndüs vadisine iki doğal geçit verir: Bunlar Hayber (Kabil vadisine

açılır) ve güneydeki Bolan geçitleridir. Güney İran'daki sıradağlar, bölgenin Basra

körfezi ve Hint Okyanusu kıyılarına paralel olarak uzanırlar'22 (Harita IV).

Orta kısmı doğuya doğru daha çok genişleyen bir çölden ibaret olan İran

yaylasında, tarih boyunca yerleşmeye en büyük engel, yukarıdaki dağ silsileleri

olmayıp, bilakis hiç bir nehrin geçmediği ve iklimi de yumuşatmadığı platoda sert

iklim olmuştur. Buna karşın, eski çağlardan buyana yerleşmeye uygun olarak

görülmüş yerler, bitki örtüsünün en zengin olduğu batı taraflarıdır. 'Eski zamanlarda

bu bölgenin kuzey tarafı Medye, güney tarafı ise Elam ve Anşan adlarıyla anılıyordu.

Eski Medye bugünkü İran Azerbaycan'ı ile Irak-ı Acem’i kapsamakta idi.'23

Coğrafi olarak bir bütünlüğü varmış gibi görünen bu büyük karasal bölge, tarih

boyunca birçok Orta Asya'lı kavmi Akdeniz'e ulaştıran bir rol üstlenmiş, bu nedenle

İran'da merkezi güçlü krallıklar ne zaman zayıflamaya başlasa, bu durum doğu

uygarlığının siyasal bütünlüğünde büyük etkiler bırakan gelişmelere neden olmuştur.

M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarına bakıldığında, bu coğrafyanın

şekillendirdiği Pers İmparatorluğu, siyasal birliğini ilk önce Medler ile mücadele

ederek kazanmış, doğu ve kuzey yönündeki bazı göçebe kavimlere karşı, bunları

otoritesi altına almaya yönelik seferler yaptıktan sonra, daha önceki Asur

İmparatorluğu'nun düştüğü "bir kara devleti" olma hatasına düşmemek için, batı

yönünde ilerlemesini stratejik olanaklar ölçüsünde daha elverişli bulduğundan,

özellikle Akdeniz'e yönelerek, önce Fenike ve Mısır'ı egemenliği altına almış, bu

ülkelerden oluşturduğu büyük donanmasının da yardımı ile Batı Anadolu'ya yönelmiş

ve bu bölgeyi de egemenliği altına alarak, Akdeniz ticaretinde en önemli devlet

haline gelmiştir. İşte M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarını büyük oranda

şekillendirecek olan olay, yukarda izah edilmeye çalışılan coğrafyanın yarattığı ve

şekillendirdiği Pers İmparatorluğu'nun, tarih sahnesine çıkış aşamasıdır.

II. F. Mısır

Miletos'lu Hekataios'un ünlü sözü olan ve Heredot'un da kullandığı "ırmağın

armağanı"24 olan Mısır, Nil ve Güneş'in hayat verdiği ve tarihin en eski devirlerinden

22 YILDIRIM 1996, 113. 23 GÜNALTAY 1987, 3. 24 HEREDOT II. 5.

bu yana yerleşmeye sahne olmuş ve de Antik Çağ içersinde Akdeniz havzasının

siyasi olaylarına büyük etkisi olmuş bir coğrafi bölgedir. 6500 km. uzunluğundaki

Nil'in suladığı ve Akdeniz Mısır'ı ile Afrika Mısır'ı diye iki ayrı etki sahasına

ayırabileceğimiz bu bölgeyi, 'kuzeyde Akdeniz, doğuda çöl ve Kızıldeniz, batıda Libya

çölü, güneyde Nil şelalesi' 25 sınırlandırmıştır. Aşağı ve yukarı Mısır olarak iki ayrı

coğrafi bölgeye ayırabileceğimiz Mısır'da, bu iki bölgenin sınırları, Memfis'ten veya

Kahire'nin biraz güneyinden geçer (Harita V).

Heredot'un kitabının ikinci kısmında, Mısır'ın coğrafi yönleri açısından bugün

doğru olarak kabul edilebilecek açıklamalar olsa da, 'Mısır'ın antik dönemlerdeki

sınırlarını tanımlamak basit değildir. Ülkenin temel alanlarına Nil vadisi, deltası ve

Fayum'a çevre bazı kesimler ile maden bölgeleri de ekleniyordu. Ama Mısır'ın asıl

alanı, çölün içinde yer alan bir nehir vahasıdır. Böyle olmakla ülke, öteki büyük antik

devletlerden çok daha fazla yalıtlanmıştı. Olağanüstü dengeli ve sürekli bir devlet

olmasını da büyük çapta bu yalıtlanmaya borçluydu.'26

Mısır, M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının şekillenmesi açısından,

M.Ö. 460/59 yılları arasında, Atina'nın, Doğu Akdeniz ticaretini ele geçirmek ve

Atina'ya Mısır'dan gelen buğdayın geliş yolunu güvenceye almak için girişeceği

seferde büyük rol oynamış bir coğrafi bölgedir. Mısır'ın bu açılardan büyük önemine

rağmen, ilerde de görüleceği üzere Atina, Mısır seferinden istediği sonucu, özellikle

Pers İmparatorluğu'nun devreye girmesi ile elde edememiş, "Kallias Barışı" ile bu

seferden vazgeçerek, bundan sonraki olaylar açısından gözlerini kendi coğrafi

alanına dikmiştir.

II. G. Sicilya

Tarihin her döneminde, kaderi ve talihi İtalya yarımadasına paralel olarak

gelişen Sicilya, yarımadanın batısındaki bir uzantısını teşkil eder niteliktedir. Coğrafi

konumu gereği hem Kuzey Afrika, hem de Güney Avrupa kıyıları arasında doğal bir

sıçrama noktasını teşkil eden Sicilya Adası, Akdeniz'in ticari, askeri ve siyasi yönden

kontrolünde, son derece önemli bir konuma sahiptir. Pers Harpleri esnasında, Sicilya

adasının batısında kalan Syrakusai yerleşmesinin tiranı olan Gelon'un, büyük bir

donanma ve kara ordusu kurmasına paralel olarak, Pers tehlikesine karşı Sparta ve

25 AFETİNAN 1992, 3. 26 YILDIRIM 1999, 61.

Atina'nın yardım talebi ile karşılaşmıştır. Bu taleplere önce başkomutanlık yetkileri

istemesi, bunun verilmemesi sonucu donanma komutanlığını istemesi, bu talebinin

de Atina elçilerince reddedilmesi neticesince, Pers Harpleri'nde Hellas'a yardımdan

uzak durmuştur.27 Peloponnesos Harpleri'nde ise bu harplerin kaderini tayin edici

roller oynayan Sicilya Adasında '(...)önem kazanmış kentleri sayacak olursak: Adanın

batısında sahilde Drepanum, Lilybaeum; iç tarafta Segesta; güney sahilinde Selinus,

Heraclea, Agrigentum, Gela ve Camarina; güney-doğu sahilinde Syracusae, Leontini,

Catana, Tauromenium, Messana; kuzey sahilinde de Panormus. (Sicilya ve Güney

İtalya şehirlerinin çoğu Hellen kurmaları idi.)'28

II. H. Makedonya

Hellas'ın kuzeyinde yer alan ve önceden beri Hellenler'le münasebetleri

süren,29 İllirya'nın üç ana unsurlarından en önemlisini teşkil eden Makedonya, 'üç ayrı

bölüme ayrılmaktadır.'30

Bu üç bölümden ilkini teşkil eden, "Yukarı Makedonya" idi ve burada Lykustlar,

Elimiotlar, Grestler ve kısmen Paion adı verilen kavimler yer alıyordu. Makedonya'nın

bu bölümü, kuzey, kuzey-batı ve batı, tüm dağlık sayılabilecek bir araziyi bünyesinde

topluyordu.

Makedonya'nın ikinci bölümünü teşkil eden "Aşağı Makedonya", önce Strymon

ile Aksios nehirleri arasındaki sahada, sonra Aksios ve Kambunia dağları arasındaki

sahada ve en son olarak da Paionia, Endoia ve Alinopia'nın bazı bölümlerine ayrılmış

vaziyettedir. Kuzeydeki bu parça, Aksios nehri üzerinde olup, bünyesinde İdomene,

Gortynia, Atalanta ve Europos gibi şehirleri barındırmaktadır.

Makedonya'nın üçüncü bölümünü teşkil eden ve "sahil şeridi Makedonya'sı"

olarak adlandırabileceğimiz bu bölge ise, Bottiaia, Pieri ve Khalkidike gibi mıntıkalara

ayrılmaktadır.

27 HEREDOT VII. 158. 28 DEMİRCİOĞLU 1998, 8. 29 Makedonlar’ın ırki bakımdan Hellen olup olmadığı konusu, özellikle antik yazarların kafa yorduğu bir konu

olmuştur. Bu konuda bkz. Heredot V. 22.; Thukydides II. 99. Bu konu hakkında MANSEL 1999, 395'de Makedonlar'ın devlet teşkilatı, din, töre ve adetleri yönlerinden Hellen kabilesi olarak kabul edilebilecekleri belirtmiştir. Bu çalışma açısından, Makedonları'ın "Göçer Hellenler" olarak adlandırılması uygun bulunmuştur.

30 THUKYDİDES II. 99.

Makedonya, Pers Harpleri açısından, Pers süvarisinin bu topraklardaki geniş

ovalarda yeterli otlak alanlarını bulması ve imparatorluk ordularının Hellas'da

girişeceği seferde, bölge krallıklarının, bu coğrafyayı iyi bilmeleri ve Pers ordusuna

öncülük etmesi açısından önemliydi. Makedonya, özellikle Pers İmparatoru

Kserkses'in bu yöne doğru giriştiği seferde, istenmeyen sonuçlar elde edilmesi

üzerine, geride bıraktığı General Mardonios komutasındaki ordunun doğal bir

toplanma ve ikmal yeri olması açısından, o zamanki siyasi ve askeri olaylarda büyük

etkisi olmuş bir coğrafi bölgeydi. Nitekim buradaki yerel krallıklar, daha sonraki

olaylar bakımından da, Sparta ve Atina arasında girişilecek olan Peloponnesos

Harpleri'nde, iki taraf için bazen çok zaruri ve savaşın gidişatını etkileyecek

müdahaleler yaparak, M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının şekillenmesinde

doğrudan etkileri olmuşlardır. Hellas tarihini şekillendirme açısından, Makedonya'nın

ve Makedon krallıklarının bundan sonraki tarihler için bu yön verici etkisi devam

etmiş, zorunlu olarak olsa bile, Hellas'ın büyük oranda coğrafyasının böldüğü siyasi

birliğinin sağlanması için, Makedon krallarından Büyük İskender işe koyularak, yine

bu coğrafyanın, Hellas'ın gelecekteki siyasal biçimlenişinde ne derece etkili olduğunu

ortaya koymuştur.

III- PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SİYASİ DURUM

Thukydides, henüz eserinin başlangıcında, Peloponnesos Harbi için, 'O daha

başlangıçta derhal işe koyuldu; çünkü bunun büyük ve bundan önce olanlardan çok

önemli olacağına kanaat getirdi'31 diyerek, bu harbin önemini belirtmiştir.

Peloponnesos Harpleri'ni öncekilerden ayıran ve hatta sonraki çağlarda özellikle

Roma yayılmacılığına örnek olan ilkeleri ve kendine has özellikleri ile harp tarihine

geçen yanları açısından genel boyutu nelerdi? Bu ve benzeri sorulara doğru yanıt

bulabilmek için, biraz daha gerilere, özellikle Pers Harpleri'nin son dönemlerine

gitmek kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Peloponnesos

Harpleri'ni de kapsayan M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının başlangıcında ve

hatta bu harbi tetikleyici unsur olarak en başta, Hellen yarımadasına Pers istila

dalgasının yönelmesinin incelenmesi gerekmektedir. Ancak, bu noktada konu

bütünlüğü açısından bir güçlük ile karşılaşılmaktadır: M.Ö. V. yüzyılın bu önemli

olaylarına değinmeye çalışırken, her ne kadar harplerin askeri, siyasi, toplumsal,

ekonomik, kültürel vb. boyutları iç içe ve birbirini tamamlayıcı unsurları bünyesinde

barındırsa da, konunun "bir harp incelemesi" olması açısından, çalışmada yön

gösterici unsur olarak, bu başlıktan hareket edilerek incelemeler yapılmaya

çalışılacaktır.

31 THUKYDİDES I. 1. ; M.Ö. V. yüzyılın en önemli olaylarından birisini teşkil eden ve bu çalışmada ele alınacak

olan Peloponnesos Harpleri açısından, yukarda ortaya konulan görüşlerde büyük oranda doğruluk payı bulunup, Thukydides'de, bu harbin o zamanki dünyanın en büyük olayı olarak karşılık bulduğunu görsek de, yapılan şu eleştiriyi bu çalışmaya dâhil etmek önem arz etmektedir: '(...) aşılan mesafeler, harekâtların çapı ve büyük önem taşıyan uzun vadeli sonuçları, sadece Thukydides'in tarihince büyütülmüş, Peloponnesos Savaşları'nın aslında ne kadar önemsiz olduğunu gösterirdi.' BERNAL 1998, 168. Gerçekten, Peloponnesos Harpleri'nin en kalabalık çarpışmalarında dahi, özellikle büyük çoğunluğu piyadelerden oluşan Sparta ordusunun sayısı bile on bini geçmiyordu ki, bu durum, daha sonra yaşanan büyük harpler düşünüldüğünde, oldukça küçük oranlar olarak karşımıza çıkmaktadır. KEEGAN 1995, 202.

III. A. Pers Harpleri

M.Ö. V. yüzyılın başlarında, o zamanki dünyanın her açıdan en büyük devleti

olarak Pers İmparatorluğu'nu görmekteyiz. Bu devletin kuruluş aşamasını Heredot,

eserinde, efsanevi mahiyetini de kapsayacak şekilde uzun uzadıya anlatır.32 Kyros'un

bir araya getirdiği ve Medler'e karşı ayaklandırdığı boylar konusunda Heredot şu

bilgileri vermiştir: 'Persler çeşitli boylardan oluşmuşlardır; Kyros bunların içinden

bazılarını bir araya getirmiş ve Med'lere karşı ayaklandırmıştır; bunlar geri kalan

bütün öbür Perslerin de bağlı oldukları boylardır, demek istediğim, Pasargad'lar,

Mraph'lar, Masapai'lerdir; Pasargad'lar en soylu olanlarıdır, Perslerden gelen krallar

bu boyun kollarından biri olan Akhemenid'lerden çıkmışlardır. Öbür Persler,

Panthialai'lar, Derusia'lar, Germani'lerdir, hepsi de daha öncekiler gibi çiftçidirler,-

Dao'lar, Mardi'ler, Dropik'ler, Sagart'lar ise çobandırlar.'33 'Kiyros'tan Dareios'a kadar

tüm dünyaya egemen olmayı amaç edinen emperyalist bir siyaset izlemiş ve

sınırlarını sürekli olarak genişletmiş' 34 olarak görülen bu devletin sınırları batıda

Akdeniz, doğuda İndus, güneyde Mısır, kuzeyde ise Kafkaslara değin uzanıyordu.

Böylesine büyük bir imparatorluğu, askeri ve ekonomik nedenlerin hiç de elverişli

olmadığı Hellen yarımadası gibi kısır bir bölgeye yönelten nedenler nelerdi?35

(Bkz.Lev.VII).

32 HEREDOT II. 1. 33 HEREDOT I. 125. 34 MANSEL 1999, 256. 35 Hellas’ı her ne kadar Ege Dünyası içersinde etkin bir ticari alış veriş içersinde görsek de, imalat sanayisine

dayanan Hellas ticari hayatının göreceli zenginliği, Persler'in burayı istilası için hiç de geçerli ekonomik bir neden değildir. Bunun için başka nedenler aramak gereklidir. Nitekim HEREDOT IX. 82.'ye baktığımızda, Plataea Harbinden sonra, Sparta kralı Pausanias'ın emriyle, Persli ekmekçilerin ve aşçıların Pers Generali Mardonios için daha önce hazırladıkları gibi, Sparta kralı Pausanias'a da bir sofra hazırlamaları üzerine, Pausanias kendi hizmetçilerine de Sparta usulünce bir sofra hazırlamalarını buyurmuş, daha sonra diğer Hellen generallerini çağırarak, Pers sofrasının alabildiğine ihtişamı ile Sparta sofrasının yoksunluğunu karşılaştırmalarını istemiş ve "Hellaslı yurttaşlar, sizi buraya her gün böyle yemekler yiyebildikleri halde bizim zavallı aşımıza göz dikip buralara kadar gelen Persler'in budalalıklarını göstermek için topladım" sözüyle de, Persler'in Hellas'a yönelme nedenlerinin altında, toprak kazanmaya yönelik ekonomik temelli bir istila girişiminden ziyade, başka kaygıların ve hedeflerin güdülmüş olabileceği, bizzat Hellenli bir yazar tarafından ortaya konulmuştur. Bunun dışında, yine HEREDOT VII. 102'de, Pers kralı Kserkses'in bilgisine başvurduğu Lakedaimonlu sürgün Demoratos, Hellas için, 'Yunanistan yoksullukla sütkardeştir...' sözünü söyleyerek, yukarıdaki açıklamaların doğruluğunu ortaya koymuştur.

Bunların dışında, büyük Pers ordusunun Hellas'da uzun süre bir harbi devam ettirebilmesi için, elverişli lojistik olanakların olmadığı da bir başka önemli konudur ki, bunun için bkz. HEREDOT VII. 11.- VII. 49.

III. A.I. Anadolu'ya Doğru Pers Yayılmacılığının Nedenleri

Temelleri M.Ö. VI. yüzyılın ortalarında atılan Pers İmparatorluğu, aslında

kuruluşu ile birlikte, Önasya siyasal dengelerini temelinden altüst etmiştir. 'II. Kyros'un

Perslerin başına geçtiği yıllarda Önasya dünyası Med, Lidya, Babil ve Kilikya

devletleri arasında bölünmüştü. Doğu Akdeniz Mısır'ın 26. Sülale firavunlarının etkisi

altındaydı. Ege dünyası ise, küçük kent devletlerine bölünen Yunanlıların çekişme

alanıydı.'36

Önasya'yı ilk defa "tek otorite" altında toplayan Asurlular'dan sonra, bu elverişli

temeller üzerine devletlerini kuran Persler, bu sefer Önasya'da ilk defa "siyasi

birliği"37 gerçekleştirerek, M.Ö. VI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yayılma

siyasetleri gereğince, Anadolu'ya da yöneldiler. Bu dönemde, Heredot'tan

öğrendiğimize göre, Mısır Kıralı Amasis (M.Ö. 568–525), Lidya Kıralı Kroisos'un38

(M.Ö. 575–545?) teklif ettiği savunma ve saldırı anlaşmasını kabul etmiş, bu

anlaşmaya daha sonra Babil Kıralı Nebonid (M.Ö.555–539) de katılmış, Hellas'da ise

bu Önasya olaylarına ilk defa bu anlaşmaya katılarak Sparta da dâhil olmuştur.

Ancak, ortak tehlikeye karşı bu birleşme çabaları da sonuç vermemiş ve sonunda

Kyros II (M.Ö. 559–529), Persler'in hâkimiyet sahasını Ege sularına dek

ulaştırmıştır.39

36 MANSEL 1999, 256. 37 Önasya’da siyasi birliğe paralel olarak, tüm Pers yönetimi altında bulunan yerlerde "ortak para" sisteminin

uygulanmasına geçilmiş; "Kral Yolu" olarak adlandırılan, Anadolu'da Efesos'tan başlayarak, Sardes üzerinden Gordion'a ulaşan, buradan Kapadokya'da bulunan Pteria'ya yönelen, oradan Doğu Anadolu'nun yüksek ve engebeli arazisinden geçerek Dicle vadisini izleyip Mezopotamya'ya inen ve Susa'da son bulan, üzerinde 111 posta istasyonu inşa edilen bu Kral Yolu, askeri strateji açısından son derece önem arz etmiştir çünkü bu Kral Yolu üzerinden Persler, daha önce hiçbir devletin birlik altında toplayamadığı coğrafi bölgeleri birlik içersinde yönetme başarısını gösterebilmiştir. RAMSAY 1960, 36. vdd. verilen bilgilerde, M.Ö. 404'de, Alkibiades'in sığınmak üzere Pers kralı Artakserkses'e giderken geçtiği bu Pers yol sistemlerine dair geniş açıklamalar ve haritalar verilmiştir.

38 YILDIRIM 1996, 120. 39 M.Ö. VI. yüzyılın askeri tarihinde, bu Lidya Kıralı Kroisos ile Pers Kıralı Kyros arasında, M.Ö. 547

sonbaharında, Kızılırmak doğusunda yapılan neticesiz muharebeden sonra, Kyros'un o zamanki askeri strateji anlayışının tamamen dışına çıkarak, yapılan üç aylık mütarekeye rağmen, özellikle kış şartlarına uygun hareket edebilen Pers ülkesinin dağlık kesiminden topladığı ordusu ile Kroisos'un o zamanki klasik anlayışa uygun olarak toplayıp, mütareke yapılması üzerine ücretlerini ödeyip, bir dahaki ilkbahar mevsiminde yeniden toplayacağını düşündüğü ücretli ordusunu terhis etmesi sonucu, Kyros, Lidya üzerine başkent Sardes'e yürümüş ve böyle bir stratejiyi daha önce bilmeyen Lidyalılar'ı gafil avlamıştır. Lidya ordusunun bakiyelerinin bu "takip stratejisi" doğrultusunda izlenip imha edilmesi, Önasya siyasi tarihinin bambaşka bir yönde şekillenmesi açısından son derece etkili olmuştur. Bu tarihten sonra Perler'in Anadolu'ya hâkim olması ile birlikte, Balkanlar'dan gelebilecek tehlikelere karşı Boğazlar'da ve Anadolu'nun önemli bölgelerinde stratejik savunma hatları oluşturulmuş, buradan hareketle Balkanlar'a doğru sefer yapmak için ilk hazırlıklar başlatılmıştır. Persler'in Mısır' ele geçirirken de uyguladıkları bu "takip stratejisi" için bkz. İNAN 1992, 161.

M.Ö. 525 yılında Mısır'ın Persler'ce istilasından önce,40 imparatorluk ordusuna

dâhil edilen Hellen birlikleri, daha o zaman disiplinleri ve taktikleri ile çok başarılı

olmuşlardı. Bu tarihten sonra özellikle Batı Anadolu Hellenler'i, Pers ordusunun

vurucu birlikleri olarak görev aldılar.41 Anadolu'da ilk olarak Lidya devleti, Pers istila dalgalarına dayanamayarak

yıkılacak, daha sonra Batı Anadolu kent devletleri bu istila dalgasının etkisi altına

gireceklerdir. Kyros II'den (M.Ö. 559–529) Dareios I'e (M.Ö. 522–486) dek, devletin

amacı, "batıya doğru genişleyerek, Akdeniz limanları ve Anadolu ticaret yolları

üzerinde tam bir denetim sağlamaktı."42 Böylece karadan ve denizden, doğuyu batıya

birleştiren yolları ellerine geçirecek olan Persler, dolayısıyla da o zamanki dünyanın

önem arz eden tüm ticari potansiyelini Pers ülkesi bünyesinde toplamış olacaktı. İşte

bu amaç doğrultusundadır ki, yukarki bölümde Anadolu coğrafyasında sıralanan Aiol

ve İon yerleşmelerinden Miletos dışında kalanların tümü43 Pers ilerleyişinin ana

hedefleri olmuştur.

40 Mısır, Kyros'un oğlu Kambizes (MÖ. 528–522) tarafından, M.Ö. 525'de Pers İmparatorluğu’na katılmıştır. 41 LLOYD 1997, 112. 42 Bu büyük stratejik planlara paralel olarak, Dareios I döneminde, Basra körfezinden hareket eden Pers

donanmasının, Akdeniz’de Fenike ve İonya yerleşmelerinde yer alan donanma üslerine bağımlı olmamak ve bu denizde denetimi ele geçirebilmek amacıyla, Kızıldeniz’i Nil aracılığıyla Akdeniz’e bağlayan Süveyş kanalının açılması hareketine girişilmiş ve bu girişim başarıya ulaştırılmıştır. Böylece, Pers yönetim merkezinin karasal unsurları, Akdeniz ile doğrudan bağlantı kurma olanağına kavuşmuştur.

43 HEREDOT I. 141. Miletos'un Persler'in Batı Anadolu'ya doğru ilk yayılma teşebbüslerinde, Persler'le bir ittifak girişiminde bulunup, ilk başlarda başarıya ulaşmalarına ve Pers istilasından korunmalarına rağmen, İon İhtilali esnasında, Miletos tiranı Aristagoras'ın yardım talebinde bulunmak amacıyla Hellen ana karasına gitmesine karşın (MÖ. 500/499), Hellenler'in Pers tehlikesine karşı tam bir siyasi-askeri öngörüsüzlükle Aristagoras'a istediği desteği vermemesi; yalnızca Atina ve Eretria'nın Miletos'a toplam 25 gemilik bir filo göndermesine rağmen, Aigina ve Korint gibi güçlü donanmaları bulunan şehir devletlerinin isyana karşı pasif durumda bulunmaları sonucu, ihtilal girişimi belli bir askeri otorite yoksunluğundan ötürü başarıya ulaşamamış, Persler'in burada uyguladıkları, kent devletleri arasındaki irtibatı ortadan kaldırarak, bir araya gelememelerini sağlayıp, bunları teker teker itaat altına almak stratejisinin başarıyla uygulanması neticesinde, ihtilal girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonra ise, Persler'in bu İon ihtilal girişimini bastırmalarına paralel olarak, Akdeniz'deki egemenliği ele almalarıyla, ihtilalin son dayanak noktası olan Miletos'u sadece karadan kuşatma altına alarak ele geçiremeyeceklerini bildiklerinden, Yunan donanmasına önce Lade adası açıklarında ilk darbeyi vurmuşlar ve Miletos'u hem karadan hem de denizden kuşatmışlardır. MÖ. 494 yılında Persler’ce ele geçirilip tahrip edilen Miletos, daha sonra boşaltılarak, halkı, Dicle'nin çıkış noktalarına yakın bir yere sürülmüştür.

III. A.II. Hellas'a Doğru Pers Yayılmacılığının Nedenleri

Dareios I'in (M.Ö. 522–486) çok enteresan bir şekilde tahtı, Med kökenlilerden

geri alması sonucunda,44 Kambyses (M.Ö. 529–522) zamanında zaten çok geniş

sınırlara ulaşan imparatorluğu daha da genişletmekten ziyade sağlam bir sisteme

oturmayan idari teşkilatını yeniden düzenleme işine girişmesi kaçınılmaz

görünüyordu.45 Zaten bu nedenle Dareios I, imparatorluğu yirmi üç satraplıktan

oluşan bir idari taksimata ayırdı. Ancak, daha sonra Dareios I'in 'güneydoğu

Avrupa'da giriştiği seferin açık amacı, '(...)ilkin Trakya'nın ele geçirilmesi, sonra

Karadeniz'in batı ve kuzey kıyılarında yeni toprakların kazanılması'46 olarak

açıklanmak istense de, özellikle M.Ö. 492'lerden itibaren Persler'in bu bölgeyle

ilgilenmesinin amacı bu değildir. Amaç bu şekilde kabul edilse bile, belki de Trakya'ya

ve Orta Avrupa'ya kuzeyden de inme stratejisinin bir parçası olarak

değerlendirilebilecek olan, Kyros I'in M.Ö. 529'larda, Kafkaslar'a yönelik, Hazar

Denizi çevresinde oturan Skyth kökenli Massagetler üzerine yaptığı sefer,47 kendi feci

akibeti ile sonuçlanmış, böylece bir zamanlar Assur ordularını da uğraştıran, yine

Kafkas kökenli Kimmerler ve Medler'in de yıkımına neden olan Skyth akınları

göstermiştir ki, Önasya'da ne kadar güçlü bir devlet olursa olsun, Kafkaslar üzerinden

Orta Avrupa'ya ilerlemek mümkün olmayacak, böylece Orta Avrupa'nın geniş

ovalarına hâkim olunabilmesi için ele geçirilmesi gereken Makedonya ve daha sonra

Tuna ve çevresinin istila edilmesi planının daima bir ayağı eksik kalacaktır. Nitekim

daha sonraları, Thukydides, eserinde Thrak devletini tanımlarken, bu açıklamanın

doğruluğunu destekler mahiyette, '(...)Gerçekten, bununla (Skythe'lerle) Avrupa

devletleri mukayese edilemedikten başka, teker teker alındığı takdirde, Asya'da dahi

hepsi birleşmiş bir halde hareket edecek Skyth'lere karşı durabilecek hiç bir kavim

yoktu. '48 açıklamasını getirmiştir. O halde Karadeniz'in kuzeyinde ilerlenemediğine

göre ve Hellas'a boğazlar üzerinden büyük ordular geçirilmesinin çeşitli sakıncaları

44 HEREDOT III. 80. vdd.'da, 'İran Sarayında Demokrasi Tartışması' başlığı altında, Dareios'un tahtı ele

geçirirken, Pers soyluları ile yaptığı siyasi sistem tartışmaları günümüze dahi ışık tutacak niteliktedir. Burada demokrasi, monarşi ve oligarşi arasındaki temel farklar, hangi sistemin daha iyi olduğu gibi konularının yanı sıra, doğunun bugün dahi demokrasiyi benimseyememesinin çarpıcı ipuçları vardır; ayrıca bkz: PLATON, Devlet,, VIII. 565. a. vdd.

45 Tıpkı daha sonraki imparatorluklardan Romalılar'da Tiberyus ve Hadrian'ın; Osmanlı İmparatorluğu'nda da II. Bayezit'in uyguladıkları iç ve dış siyaset gibi...

46 LLOYD 1997, 125. 47 HEREDOT I. 201.vdd. 48 THUKYDİDES II. 97.

olduğuna göre de,49 Persler'in Hellas seferinin daha zaruri sebepleri olsa gerektir.

(Harita V.1.2.)

Pers İmparatorluğu, esasında sürekli genişleyip, açık denizlere ulaştıktan ve

"kara imparatorluğu" hüviyetinden kurtulduktan sonra, özellikle deniz ticaretinde ve

denizcilikte yetkinleşmiş olan Fenike'yi egemenlikleri altına alıp, imparatorluğun

karasal unsurları ile Mısır ve Batı Anadolu gibi, doğu ticaretinin batıda iki önemli

durak noktasını denetimleri altına almakla, aslında ekonomik olarak son derece

gönençli hale gelmişlerdi. Ancak, sorun da işte tam bu noktada kendini göstermiştir.

Bir görüşe göre 'Pers muharebeleri, Karadeniz kıyısındaki Trabzon'dan Afrika

sahilindeki Barka'ya kadar yayılan Grek dünyasının üçte birine hakim olan mutlak bir

despotun fütuhat kaprisi ile metropolü de zapt ederek Avrupa'daki Grek dünyasını da

Asya'ya ilhak etmek hırsından ziyade, imparatorluğun huzur ve emniyetini düşünen

geniş görüşlü bir devlet adamının iç ihtilallerin hakiki kaynağını kurutmak amacı ile

açılmıştı(...)

Bir başka görüşe göre de, 'Pers'ler Anadolu'yu ele geçirmekle Avrupa ile karşı

karşıya gelmişler ve ister istemez Balkan Yarımadası'nın oldukça karışık durumuyla

ilgilenmek zorunda kalmışlardı. İşte bu suretle bunlar batı siyasetine karışmışlar ve

Boğazlar'dan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için Balkanlar'a bir sefer

yapmak lüzumunu duymuşlardır.'50

İşte bu ve benzeri sorunları daha başından bertaraf etmek için başlayan Pers

Harpleri'nin, bu çalışma açısından görülen asıl nedeni, İonya ihtilali öncesi, Miletos

tiranı Aristogaras'ın, uğradığı başarısızlıklar sonucu Persler'in onu cezasız

bırakmayacağı korkusu ile önce Sparta'ya gidip, Sparta kıralı Kleomenes'le konuşup,

onu Pers ülkesine doğru bir sefere ikna etmeye çalışması,51 onu ikna edemeyince

49 HEREDOT VII. 10. b. 50 MANSEL 1999, 255. 51 HEREDOT V. 49. vdd.da, Aristagoras’ın Pers ülkesi üzerine yapılmasını istediği sefer için ileri sürdüğü

nedenler oldukça önemlidir. Burada Aristagoras, Sparta'dan yardım isterken, "dil, din ve ırk" birlikteliği üzerinde durmuştur ki bu, daha önceki Hellen dünyası için Troya harbi dışında görülmeyen (bkz. Thukydides I. 3.), Pers harplerinin Hellen dünyasına kazandırdığı üç önemli "birleştirici" unsur olarak kabul edilebilinir. Bu noktada şu askeri nedenleri ileri sürmüştür Aristagoras: '(...)Barbarlar o kadar korkunç değildirler ve siz de savaşçı olarak en üstün noktaya yükselmiş bulunuyorsunuz. Onlar okla ve kısa kargıyla dövüşürler; savaşa ayaklarında bol poturlar, başlarında yüksek başlıklarla giderler; böyle kösteklenmiş oldukları için yenmek kolaydır.' Aristagoras, bundan sonra Pers ülkesinin ne denli zengin olduğuna ve bu ülkeyi ele geçirmek için Anadolu'da karşılaşılacak olası kolaylık ve güçlükleri sıralar. Bu arada, beraberinde getirdiği, bronz bir tablet üzerindeki dünya haritası, o çağ için oldukça enteresandır. Denilebilir ki, Aristagoras'ın bu stratejik görüşlerinin kısmen doğruluğu, MÖ. 334'lerde başlayan Büyük İskender'in fetihleri ile kanıtlanacaktır. Ancak, burada Aristagoras'ın hesaplamayıp, Sparta Kıralı Kloemenese'in gördüğü ve Spartalılar'ın da deniz aşırı seferlere karşı hoşnutsuzlukları gözönüne alınırsa, kabul edemeyeceği şey, "stratejik derinliktir" ki,

Atina'ya giderek bu sefer için destek istemesi, bu desteğin de verilmesi sonucu ve

Atina'nın da kışkırtması ile İonya ihtilalinin patlak vermesi ve de satraplık kenti

Sardes'in Atinalılar'ca tahrip edilmesi sonucu, Persler'in Atina gibi bir kent devletini,

yani "huzursuzluğun kaynağını" kendi topraklarında ezmek istemesi olarak

düşünülebilinir. Heredot'un, Persler'in aslında fazla da önemsemedikleri bir seferin,

Hellenler'in o zamanki dünyada önem ve kuvvetini büyük gösterebilmek amacıyla ileri

sürdüğü, Hellas'a yürüyen bir milyonluk Pers istila ordusu ise,52 elbette ki Hellenler'in

milliyetçi böbürlenmesinden başka bir gerçeklik taşımaz. Aslında, Salamis deniz

savaşında, Kserkses'i, Attika kıyılarında Salamis'in karşısına düşen yüksek bir

yerde, tahtı üzerinde deniz harbini izlerken görmekteyiz ki,53 harbi değil de adeta bir

tiyatro oyununu seyreder gibidir! Bu da gösteriyor ki, Persler'in Hellas'a yönelmesinin

nedeni, Hellas'ın hem coğrafi imkânlarının zenginliği ve hem de ticari olarak Persler

nezdinde istila edilmesi büyük getirileri olacak bir yer olması değil, asıl amaç,

Persler'in Batı Anadolu'da ele geçirdiği yerlerde bulunan diğer Hellen boylarının

sürekli isyanına neden olan ve destek veren, ana kıtadaki önemli güç merkezlerinin

denetim altına alınmak istenmesidir. Bunun dışında bir diğer önemli neden olarak da,

Fenike ile Hellen ticari rekabetini gösterebiliriz ki, Fenike, Persler'in eline geçerken

fazlaca bir mukavemet göstermemiş olmasına yönelik bir ihsan olarak, iç işlerinde

Persler’ce serbest bırakılmışlar, bu nedenle son derece etkin oldukları Akdeniz ticari

hayatında etkinliklerine devam ederken, başlıca rakipleri olan, Kıta Hellası'ındaki kent

devletlerini bertaraf edebilmek için, arkalarına aldıkları Persler gibi büyük bir gücü,

kışkırtmalar neticesinde bu sefere doğru yönlendirmiş olabilecekleri gerçeğidir ki,

Salamis deniz savaşında da görmekte olunacağı üzere, Hellenler'le canlarını

dişlerine takarak harp edenlerin başlıcaları Fenikeliler'dir.54

Kloemenes, Pers ülkesinin merkezine ulaşabilmek için üç aylık bir yürüyüş gerekli olduğunu öğrendiğinde, Aristagoras'ı artık dinlemek bile istememiştir!

52 HEREDOT VII. 184. 53 HEREDOT VIII. 90. 54 HEREDOT VIII. 90.; Fenike'nin M.Ö. 538'de Persler'in eline geçmesiyle, doğu ticaret yolları Fenike'deki

limanlara yönelmiş, bu durumda ilkönce İonya ve Hellas'daki şehir devletleri ticari kayba uğramışlardır. İonya İhtilali'nin de temelinde aslında bu ekonomik neden vardır: Pers hâkimiyeti nedeniyle siyasi bağımsızlıkların sona ermesi, tiranlık yönetimlerinin baskıları, Mısır'daki en büyük İon ticaret merkezi olan Naukratis'in M.Ö. 525'de ve aşağı İtalya'da Sabaris'in M.Ö. 511/510 yıllarında tahrip edilmesi ve yukarıda da izah edildiği üzere, doğu ticaret yolu üzerindeki Fenike'nin Persler'ce korunması ve böylece İonya ticaret sahasının daralması sonucu ve Anadolu'nun da Persler'ce ele geçirilmesi neticesinde Avrupa ile ticarette Byzantion, Kalkhedon ve Perintos'un Pers yönetim merkezine bağlanmış olması gibi ekonomik, siyasal ve ulusal sorunlar, İonya İhtilali'nin başlıca nedenleri arasındadır. Nitekim Atina’da İonya İhtilali sonucunda siyasi dalgalanmalar olmuş, buna paralel olarak, başarısız ihtilal girişiminin destekçisi olan Alkmaionidler partisi iktidardan uzaklaştırılmış, tiran taraftarları güçlenerek Hipparhos'u iktidara taşımışlar (M.Ö. 496/495) ; buna rağmen halkın siyasal baskıları sonucu Atina halkının nezdinde ailesinin siyasi geçmişinin büyük önemi bulunan

II.A.III. Hellas Seferinin Persler Açısından Etkileri

Persler'in, güçlü olmalarına, geniş olanaklarına ve büyük ordularına rağmen

Hellas Harpleri'ni kaybetmelerinin temelinde, aslında bambaşka iki askeri kültürün

karşı karşıya gelmesi yatmaktadır ki, Hellenler'in avantajsız durumlarına karşın, Pers

Harpleri'ni kazanmalarına neden olan bu konulara, ileriki bölümlerde değinilecektir.

M.Ö. V. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, Kserkses'in Hellas'da uğradığı bu

umulmadık başarısızlık sonucunda, imparatorluğun batı sınırlarında kargaşa devam

etmiş, özellikle Hellas Helenleri'nin kışkırtmaları sonucu55 , Batı Anadolu Hellenleri

hiç bir zaman rahat durmamış, imparatorluğun merkezi zayıfladığı zaman, M.Ö.

404'lerde Ksenephon'un yaptığı gibi, satrap Kyros ile hareket ederek, imparatorluğun

merkezine kadar ilerleyip, burada muharebeler verip, daha sonra da hiç bir devlet

müdahalesi ile karşılaşmadan, kuzeyde Trabzon kıyılarına dek ulaşabilmişlerdir.

'(...)Esasen İyonya'nın imparatorluk otoritesini atması ve Khşayarşa I'in katlinden

sonra Mısır'da başlayan isyan hareketi, Atina'lılarla Mısır'lıların M.Ö. 460'da

neticelenen ittifakları, yavaş yavaş Ahamaniş imparatorluğunun kıta ülkeleriyle deniz

kıyısı eyaletleri arasındaki bağların kesilmesi sonucunu vermişti. Gerçi Artahşatra,

Mısır'da yeniden hâkimiyetini kurmuştu. Fakat M.Ö. 449'da Atina'lılarla yapılan

muahede ile teessüs eden sulh sayesinde Mısır'ın Yunan alemiyle ticari

münasebetlerinin artmasına, Akdeniz ticaretinin git gide başlı başına gelişmesine yol

açtı. Bu bakımdan M.Ö. 449 sulhu, Ahamaniş imparatorluğu için siyasi

parçalanmanın başlangıcı sayılabilir.'56

İşte bu siyasi ve askeri gelişmeler sonucudur ki, Hellenler Önasya

coğrafyasının iklimini, tabiatını, doğal kaynaklarını, insan ve kültür yapılarını

öğrenmiş, buna rağmen, vaktiyle Sparta kralı Kleomenes'in, Miletos tiranı

Aristagoras'ın teklifini kabul etmemesi nedeniyle Önasya'da fütuhata girişilmemiş,

Temistokles, M.Ö. 493 yılında arhon seçilmiştir ki, bu siyasal sonuç, ilerde Temistokles'in Atina açısından ortaya koyacağı "deniz savunması" fikrine yol açması bakımından, Atina'nın denizciliğe yönelmesinde oldukça büyük etkilere neden olacaktır. Fenike’nin ve Fenikeliler içerisinde ticari alanda her zaman büyük rol oynamış bulunan Yahudiler’in, yukarıda açıklandığı şekilde Pers yayılmasını Hellas üzerine yönlendirmiş olabileceklerinde olduğu gibi, benzer bir durum M.S. XVI. yy. Osmanlı İmp. yönetiminde de yaşanmıştır. Devletin, kuruluşundan bu yana benimsediği strateji olan ‘batıya yönelik fetih hareketini’ değiştirip, özellikle İspanya’dan II. Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına yerleştirilen Sefarad Yahudileri’nin, İspanya’da uğradıkları ticari kayıpları gidermek ve Akdeniz ticaretinde önemli bir yere sahip olan Hellenler’e karşı üstünlük elde edip, ‘vaat edilmiş topraklar’ olarak kutsiyet atfettikleri Kudüs ve civarına Osmanlı İmp. eliyle ulaşmak amacıyla, Osmanlı İmp.’nun bu stratejisini I.Selim eliyle tamamen ve ters istikamette değiştirmiş, Memluklar ve İran üzerine yapılan seferin finans kaynaklarını sağlamışlardır.

55 HEREDOT VII. 11. 56 GÜNALTAY 1951, 40–41.

daha sonra Peloponnesos Harbi sonucu Atina ile mücadeleye girişilmiş ve Büyük

İskender'in askeri fetihleri yüz yıl sonraya bırakılmıştır.

III. A.IV. Pers Harpleri'nin Hellenler Açısından Genel Etkileri

Bilindiği gibi, Dor kökenli Spartalılar, M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren, askeri

üstünlüklerinin yanı sıra, bu askeri üstünlüklerinin temelini teşkil eden sosyal ve

siyasal düzenleri açısından da Hellenler'e örnek teşkil etmekteydi. Bu durum, M.Ö.

VI. yüzyılın son çeyreğinden başlamak üzere girişilen Pers Harpleri ile değişmeye

başladı. İon kökenli Atina, her ne kadar bu savaşlar öncesinde de Sparta ile üstünlük

mücadelelerine girişmiş olsa da, bu mücadelenin nihai noktası olan Peloponnesos

Harplerine gelinceye kadar, yine de üstünlük Dor kökenli Spartalılar'da kalmıştır.

Pers Harpleri elbette ki, Kıta Hellası'nda önceden kurulu olan ve kuralları da

bir şekilde daha önceden belli olan bu siyasal, sosyal ve askeri düzenlemeleri, bir

ölçüde Atina lehine altüst etmiştir. Denilebilir ki, Persler'i Hellas'a çağıranların

Argoslular olduğu rivayeti Heredot'a dahi gerçek dışı gelse de,57 bu savaşların

sonuçlarına bakıldığında, Atina'nın dahi bu istila dalgasını kendi çıkarları için

isteyebileceği düşünülebilir. Dış bir gücün, üstelik ayrı bir uygarlığın, ayrı bir siyasal

düzenin Hellas üzerine yürümesi, ayrışmanın mitolojik ve gerçekçi nedenlerinin doğu-

batı uygarlık çatışması ekseninde Troya harbi dönemlerine kadar gidebileceğini

düşünüldüğünde,58 Hellas yarımadası üzerindeki kent devletleri arasında daha fazla

söz söyleme gücüne sahip olan Sparta ve Atina siyasetlerini etkileyerek, bunlardan

birini veya her ikisini de "birleştirici" unsur olarak ön plana çıkaracağı ve bu manada

eski siyasi anlaşmazlıkları bertaraf ederek, yeni değerler üzerinde59 bir süre de olsa

uzlaşı sağlanarak, birine veya her ikisine birden üstünlük sağlayacağı kesindi.

'Yunanistan üzerine etkileri yönünden Pers Savaşı, insan toplumlarını yöneten genel

bir yasanın işleyişini gösteriyor. İster bir ulus, isterse bir ırk üzerine olsun, dışardan

gelen bir baskı, içerde birleşmeyi ve kaynaşmayı hızlandırır. Söz konusu olan bir

ulussa, yabancı saldırı tehlikesi tek tek yurttaşlar arasındaki birlik duygusunu

yükseltir ve merkezi iktidarı güçlendirir. Bir ırksa, tek tek toplulukları bir ulus ya da

57 HEREDOT VII. 152. 58 HEREDOT I. 4. 59 B.k.z., dipnot 36.

federasyon içinde birleşmeye götürür. Bu sonuncu durumda, tam ve kalıcı bir birlik

gerçekleştirme şansı, kısmen dış, kısmen de o zamana kadar politik atomların

birleşmesini önlemiş olan bağımsızlık içgüdüsünün gücüne bağlıdır.'60 Buna göre

denilebilir ki, Pers Harpleri sonunda aralarında siyasal ve sosyal düzen farklılıklarına

rağmen, Hellenler'in aynı dil61 ve aynı dinde62 olma duygularına dayanan milliyetçi bir

söylem geliştirdikleri görülmektedir. Doğu- Batı ikileminde bu siyasi milliyetçilik

gelişimi, daha sonraki yüzyıllarda askeri alanda Büyük İskender ile karşılığını

bulacak, siyaset alanında ise Hellenler arasındaki birleştirici ve fakat kendilerinden

olmayan ulusları "barbar" nitelemesi ile küçümseme anlayışı bakımından, çarpıcı

örneklerinden birisini Aristo'da bulacaktır.63

60 THOMSON 1990, 261. 61 HEREDOT I. 58’de bu durumu, ‘Hellen’lere gelince, bence bunlar baştan beri hep aynı dili

konuşmaktadırlar...’ cümlesiyle vurgulamıştır 62 HEREDOT V. 49’da, İon ayaklanmasının mimarı diyebileceğimiz Aristagoras, bu dini birlik durumunu, Sparta

kıralı Kleomenes’e başvururken, ‘Yunanistan tanrıları adına size geliyorum...’ şeklinde bir cümle ile ifade etmiştir

63 ARİSTOTELES III. 14'de, yönetim şekillerinden bahsederken şöyle bir ifadede bulunur: '(...) barbarlar doğal kişilikleri gereği, Yunanlılardan (ve Asyalılar, Avrupalılardan) daha köle ruhlu oldukları için, bu despotça yönetime gık demeden boyun eğerler.' Ayrıca, Hellenler'in yasalara, Persler'in ise baştaki krala bağımlı kişilikleri açısından bkz.: HEREDOT VII. 104.

III.B. Peloponnesos Harpleri Öncesi Atina

Peloponnesos Harpleri'nden önceki siyasi vaziyetler ele alınacaksa, elbetteki

Atina'nın durumunun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve bu harpteki rolünün

saptanması gerekir. Bu konu, pek çok ve iç içe olan diğer konuları da kapsadığından,

çalışmada konu bütünlüğü kaybedilmemeye çalışılarak açıklamalara devam

edilecektir.

Pers Harpleri'nde Hellen savunmasının başlıcalarından olan ve savunma

yapmayıp, gemileriyle çekip gitseler, tüm Hellen savunmasını çökertecek olan

Atinalılar,64 özellikle bu harplerden sonra, M.Ö. 404'deki çöküşlerine dek sürecek

olan, aşağı yukarı elli yıllık bir süreyi kapsayan üstünlük dönemlerinde

(Pentekontaeti), bu büyük siyasi ve askeri güce nasıl ulaşmıştı? Pers Harpleri

sonuçlarının Atina yaşamında siyasi ve askeri olarak getirdiği değişiklikler nelerdi?

İçerde demokratik, dışarıda emperyalist65 bir politika güden Atina, demokrasinin

özüne aykırı olan bu siyasetini nasıl yürütüyordu? Bu ve benzeri sorulara çalışmada

sırasıyla cevap aranmaya çalışılacaktır...

III.B.I. Pers Harpleri'nin Atina Demokrasisi Açısından Askeri ve Sosyal Etkileri

Pers Harpleri sonucunda Atina'nın pek de beklemediği galibiyetler alması

üzerine, bu durumun Atina'nın yönetim şekli olan "demokrasi"yi ön plana çıkaracağı,

dolayısıyla Atina siyasasını tüm Hellas üzerinde etkin kılmaya başlayacağı aşikârdı.

M.Ö. 507'lerde Kleisthenes reformları ile gelişim sağlayan Atina demokrasisinin,66

Pers Harpleri sonucunda daha da güçlendiği anlaşılmaktadır (Bkz.Lev.VIII.1).

64 HEREDOT VIII. 139. 65 ŞENEL 1971, 254, not: 224'de, "emperyalizm" terimi için şu önemli açıklamalar yapılmıştır: '(...) bazı yazarlara göre, "sanayi" gibi, "burjuvazi" "proleterya" "emperyalizm" terimleri de, İ.S. XVII. yüzyıl sonrası Avrupasının ekonomik ve sosyal koşullarını belirten terimler olup, daha önceki toplumlar için kullanılamazlar. Bazılarına göre ise, ticaret ve sanayi sermayesine sahip sınıf "burjuvazi"dir. Bir işverenin iş yerinde çalışanların ücret karşılığında emeklerini satarak, pazar için üretim yaptıkları üretim düzeni "sanayi"dir. Başkası yerinde emeğini ücret karşılığı satarak geçimini sağlayan ya da işsiz güçsüz kimselerden kurulu olan sınıf "proleterya"dır. Ve sermayenin uluslararası bir sömürü düzeni kurması "emperyalizm"dir. Bu koşullar ne zaman ve nerede varsa, orası için bu terimler kullanılabilir. Bu ekonomik ve sosyal koşullar Eski Yunanda vardı...' Buradan hareketle Şenel, bu ve benzeri terimlerin geniş anlamda kullanılabileceğini, çünkü Antik Hellen'in küçük polis siyasal biriminin, M.Ö. VIII. yüzyıldan M.Ö. III. yüzyıla dek, M.S. XVII. yüzyıl sonrası Avrupa'sının ekonomik ve sosyal aşamalarını, özellikle Atina'nın bir bir geçirdiği görüşünü savunmuş, iki devir arasındaki en başlıca farkın ise, Antik Hellen'de makinelerin yerine "canlı araç" sayılan kölelerin kullanıldığını belirmiştir ki, kanaatimizce bu doğru bir saptamadır. 66 AKURGAL 1998, 318.; ayrıca bkz.: THOMSON 1997, 247.

Buna göre, Pers Harpleri en başta ordu anlayışının yeniden ele alınmasını

sağladı. Hellenler açısından, daha Homeros'un İlyada'sında örneklerini

gördüğümüz67 ve Thuykdides'in de belirttiği gibi,68 aristokrat sınıfın öncülük ettiği

herhangi bir harp için kendisini zırhla ve daha başka araç ve gereçler ile

donatamayan, (Bkz.Lev. VIII.2; Lev.ıx.1.2) parası olmayan ve aristokrat sınıfa da

dahil edilmeyen sıradan vatandaşların, özellikle ordu komuta zincirinde söz sahibi

olamadıkları harp uygulamalarının, Pers Harpleri ile birlikte ortadan kalktığını

görmekteyiz.69 Buna göre, kalabalık Pers ordularının karşısına aynı ölçüde kalabalık

ordular çıkarma gereksinimi, daha önceki "sembolik" savaşlarda pek de

önemsenmeyen alt tabakaların önemini arttırmış ve onların büyük katkıları ile

kazanılan Pers Harpleri'nden sonra, yönetimde söz sahibi olma isteklerine neden

olmuştur.70 Themistokles'in uygulamaya koyduğu, Persler'e denizde karşı koyma

stratejisinin de etkisiyle,71 daha önceleri kendisini hafif piyade olarak dahi

silahlandıramayan fakir halk,72 etkin olarak gemilerde görev almaya başlamıştır73

(Bkz.Lev.X). Donanmalarda asil sınıflara çok da gereksinim duyulmadığı için, Atina

orta sınıfına dahil olan donanma çalışanlarının,74 zaman içersinde yargı ve yönetim

erki uygulamalarının, dolayısıyla demokrasinin bilfiil uygulayıcı etkinlik gücünü

oluşturmaları ve demokratik yönetim şeklini güçlendirmeleri kaçınılmazdı.75 Bu

67 HOMEROS, İlyada, I. 330. vdd. 68 THUKYDİDES I. 9. 69 KEEGAN 1995, 188. vdd., M.Ö. VII. ve VI. yüzyıllarda, özellikle Argos, Korinthos, Thebai, Atina ve Sparta

arasındaki çarpışmaların oldukça şiddetli ve acımasız geçmiş olmasına rağmen, bunların nedeninin, birbirleri üzerinde daimi egemenlik kurma isteğinden ziyade, müttefik sitelerin sayısını arttırmak amacıyla yapılan savaşlar olduğunu belirtir.

70 MANSEL 1999, 303.; ŞENEL 1971, 239. 71 MANSEL a.g.e., 277. 72 KEEGAN 1995, 191. 73 ARİSTOTELES IV. 4. vdd.’da, Atina halk sınıfının oldukça büyük bir kısmının donanma erlerinden

oluştuğunu belirtir. 74 PLUTARKHOS, Perikles, XI. 4.’den, ŞENEL 1971, 258.'de, Atina donanmasının her yılın sekiz ayında atmış

gemide on binden fazla kürekçi, altı yüz tayfa, dört yüz seksen memur çalıştırıldığını belirtir. 75 Peloponnesos Harpleri öncesi ve süresince gözlemlenen bu süreçlerin, benzer nitelikte olan bir başka örneğinin,

özellikle Peloponnesos Harplerinin en çetin ve tayin edici muharebelerinin geçtiği yer olan Sicilya Adası'nı ilgilendiren bir başka konuda yaşanmış olması oldukça enteresandır. M.Ö. 264'lerde, Akdeniz egemenliği için Roma ile Kartaca arasında girişilen mücadelede, Roma'dan Kartaca'ya karşı destek isteyen Sicilya adasındaki Mamertin yerleşmesinin talebinin kabul edilip edilmemesi, Roma senatosunda oldukça uzun ve tereddütlü müzakerelere neden olmuştur. Bunun nedeni, tıpkı Pers Harpleri sonucunda emperyalist deniz siyasetine iç sosyal nedenlerle neredeyse zorunlu olarak yönelen Atina gibi, işe küçük bir kent devleti olarak başlayıp, İtalya yarımadasında siyasal hegemonyasını kurduktan sonra deniz emperyalizmine yönelip yönelmeme konusunda tereddütlü bulunan senatoya dâhil aristokrat kesimin, Roma'nın sosyal yapısının, bu yöneliş sonucunda köklü olarak değişebileceğini sezmiş olmalarıdır. İşte bu noktada devreye Roma toplumunun "orta sınıfı" girmiş, bu yeni emperyalist yönelişe tam destek vererek; çünkü bağlı bulundukları sınıfın daha elverişli olanaklara sahip olabilmeleri için ve sosyal dengelerin onların lehine değişebilmesi için bu yönelişi zaruri görmüşler ve Roma'nın Sicilya Adası işlerine karışmasını sağlayarak Kartaca Harpleri'nin çıkmasında başlıca

süreçten sonra Atina demokrasisi tabandan gelen istek ve arzular yönünde bir

gelişim göstermiştir.76

İşte bu noktada, donanmaların siyasi sitemi neden demokratikleştirdiği

sorusunun irdelenmesi gerekmektedir. Atina'nın Attika coğrafyasındaki mevkiine

baktığımızda, Pireus limanı ile denize bağlanan bu kentin, M.Ö. 1200-1000'li yıllarda

denizcilik açısından önemli bir noktada olmadığı görülecektir. Thukydides'in de

tarihinde anlattığı gibi,77 bu erken dönemlerde, Hellas'ın kıyı kesimlerinde, yerleşim

yerleri sürekli korsan baskınlarıyla karşı karşıya kaldıkları için, yerleşim yerleri denize

otuz kırk kilometrelik mesafelerle iç kesimlerde yer almaktaydı. Nitekim Atina da,

Pireus limanı ile denize bağlanmadan önce bu şekilde bir yerleşim yeriydi ve

donanma açısından hiç de önemli bir varlığa sahip değildi ki, daha sonraları Pers

Harpleri esnasında dahi, Sparta ve Atina elçilerinin, Sicilya adasındaki Syrakusai

tiranı Gelon'a, Pers tehtidine karşı yardım istemek amacıyla başvurduklarında,

Gelon'un, Atina'nın bu tarihlerde donanma varlığının güçlü olmasına bakmaksızın,

kendi donanmasının onlarınkinden daha üstün olduğunu ileri sürerek, müttefik

donanma komutanlığının kendisine verilmesini şart koştuğunu görmekteyiz.78 Bu

zaman dilimi için, Atina'da demokrasinin dışında krallık veya tiranlık gibi,

demokrasinin karşı cephesinde yer alan yönetim şekillerini görmekteyiz. M.Ö.

1000'lerden itibaren, sahil şeridinde tahkimli küçük liman kentleri kurulmaya

başlanması ile, Atina açısından Pireus liman kenti önem kazanmış ve iç kesimde

kalan Atina, bu liman kentiyle olan bağlantısı oranında denizcilikle ilgilenmeye

başlamış, bu elverişli konumunu kullanarak dikkatlerini denize yöneltmiştir.79

Kuzeyden gelen Dor istila hareketlerini bu yönde kara ordusuyla başarıyla

savuşturmuş olan ve Dorlar'ın Attika'nın bu bölgesine girmesine izin vermeyen Atina,

daha sonraki dönemde Dorlar'ın kara ordusu açısından güçlerini göz önüne alarak,

ticari filolar ve donanmalar oluşturmaya başlamış ve denizci bir toplum olma yönünde

adımlar atmıştır. Denizle ilgilenilmesine paralel olarak, bu alandaki bilgi ve

tecrübesine güvenen Atina'nın, artık denizler üzerinde sahip olduğu güç,

hesaplamalarında ön planda yer almaya başladı.80 Donanmalarının sağladığı

etken olmuşlardır. İşte çok benzer olan bu yönelişin daha önceki senaryosu Hellen dünyasında, Atina toplumu açısından Peloponnesos Harpleri öncesinde görülmektedir. Bu konuda bkz.: DEMİRCİOĞLU 1998, 216, vdd.

76 ŞENEL 1971, 240. 77 THUKYDİDES I. 3. vdd. 78 HEREDOT VII. 160. 79 MANSEL 1999, 314. 80 THUKYDİDES I.18.19.

güvenlik oranında Ege Dünyası'nda zengin ticari olanaklara kavuştular. Bu

tarihlerden sonradır ki, Atina yönetim nizamı demokratik nitelik kazanma açısından

ilerlemeler kaydetmeye başladı. Kara orduları, gemiler üzerinde uzak yerlere

gönderilmekte ve oralardaki etkinlikleri, Atina'daki yönetimi veya Atina halkının

özgürlüklerini hiçbir tehlikeye atmamaktaydı. Pers Harpleri esnasında Themistokles'in

son derece gerçekçi olarak belirlediği askeri ve siyasi görüşlerine paralel olarak,

Atina'nın "kara savunması" fikrinden vazgeçerek, Persler'e karşı denizlerde güçlü

olunması stratejisinin uygulamaya geçirilmesi sonucu, Temistokles'in girişimleriyle

Pireus limanının bir gemi yapım atölyesi ve askeri üs haline getirilmesi ve bu

stratejinin başarılı bir diğer uygulayıcısı olan ve de Peloponnesos Harbi esnasında

Perikles tarafından ele alınan bu donanma ve yönetim kombinasyonu, adeta bir

formülasyona dökülerek, "ülke içersinde demokrasi, dışarıda ise emperyalizm"

şeklinde karşılığını buldu. Gerçi, bir ara Temistokles'in "deniz savunması" stratejisine

karşı çıkan ve "kara savunması" stratejisini ortaya atan Miltiades'in, Atina'da siyasi

ortama egemen olmasına (M.Ö. 495/492), Miltiades'in girişimleriyle bir kara ordusu

kurulmasına ve deniz savunması fikrinden vazgeçilmesine rağmen, Aigina'ya

düzenlenen ve Miltiades'in ölümüyle sonuçlanan başarısız seferin sonunda,

Themistokles M.Ö. 482/481 yıllarında bu "deniz savunması" stratejisini tekrar hayata

geçirmiş ve Atina tarafından yüz seksen gemilik bir donanma oluşturulmasına

girişilmiştir. Paradoksal bir şekilde, Atina, Pers Harpleri'nin de zaferle

sonuçlanmasının ve bu zaferde Atina donanmasının oynadığı büyük rolün de

etkisiyle, dışarıda daha emperyalist bir hale gelirken, ülke içersinde ise daha da

demokratikleşmekteydi. Atina'da bu paradoksal durum açısından tam bir uzlaşı

hâkimdi çünkü ticari olanakların artması açısından sanayici ve tüccar kesimi için

dışarıda emperyalizm, toplumun diğer kesimi için ise içerde demokrasi tatmin edici

sonuçlar doğurmaktaydı ki, geçici olan bu demokratik süreç, başarısını büyük oranda

donanma sayesinde denizlerde güçlü olunmasına borçluydu. Nitekim bundan daha

önce, M.Ö. 487/486 yıllarında, Atina yönetim nizamında değişikliklere gidilmesine

başlanmış, idari sistemi üstlenen dokuz arhonun seçiminde halk meclisinin yetkileri

kısıtlanmış, demoslar tarafından aday gösterilen beş yüz aday arasından seçimle

işbaşına gelme usulü kabul edilmiş ve buna paralel olarak, arhonların nufuzu

azalarak, deniz subayları sınıfı Atina'da hem askeri hem de siyasi roller üstlenmeye

başlamıştır. Bu büyük ölçüde donanmaya dayanan, "içerde demokratik, dışarıda

emperyalist olma" politikalarından büyük ölçüde dönüş ise, Peloponnesos Harbi'nin

yaşandığı süreçtir ki, Atina bu sürecin sonunda bu politikalardan yalnızca birini ve

hatta Lysandros tarafından zorlanan ve hiç de istenmeyecek olan "Otuz Tiranlar"

yönetimini tercih etmek zorunda bırakılacaktır. Bu arada halkın özgürlüklerini

sınırlamayan donanma da, Atina halkının gözünde, kara ordusundan her zaman için

daha fazla bir itibar kazanmaya başlamıştır. Çünkü onların gözünde Sparta kara

ordusu, oligarşik yönetimin bir uygulayıcısı, dolayısıyla özgürlüklerin kısıtlanmasının

despotik bir sembolü ve gücü; Atina donanması ise demokratik yönetimin bir

uygulayıcısı, sembolü ve özgürlüklerin devamının da adeta bir garantisiydi.

Ancak bu noktada, aynı zaman dilimi içerisinde Ege Dünyası'nın farklı bir

ucunda yer alan Kartaca'ya bakıldığında, Kartaca'nın da güçlü bir ticari ve askeri

filoya sahip olmasına karşın, neden demokratikleşemediği sorusunun yanıtlanması

burada zaruri görülmektedir. 'Bazı başarılı demokrasilerin büyük deniz gücüne sahip

olduklarının ve bazı büyük deniz gücüne sahip ülkelerin de demokrasi olduklarının

öne sürülmesi doğrudur. Fakat büyük deniz gücüne sahip tüm ülkelerin demokratik

bir biçimde yönetilmiş olduklarını söylemek yanlış olacaktır. Denizde güçlü olunması

ile demokrasi üst üste düşmüşlerdir; hep bir arada gitmiş değillerdir. Bu noktaya kanıt

olarak, antik çağda Korint ve Kartaca, Orta Çağlarda Venedik, on altıncı yüzyılda da

Japonya gibi örnekleri hatırlamak yeterlidir. Bu örnekler, büyük deniz gücüne sahip

oldukları halde, içeride tüccar oligarşileri tarafından veya bir kral ile feodal

aristokrasiler tarafından yönetilmiş ülkelerin olduğunu ortaya koymaktadır. Karada

güçlü olma ile denizde güçlü olmanın siyasal sonuçları arasındaki fark, basitçe şudur:

Birincisi demokrasiye her zaman engel olmuştur, ikincisi ise demokrasiye ya da onun

tersine olanak verebilmektedir. İkinci olarak, deniz gücünün koruyucu kanadı altında

gelişen demokrasiler, aynı deniz gücünü bir imparatorluk elde etmek için

kullanmaktan çekinmemişlerdir-ki bu da, doğal olarak, imparatorluğun içerdiği

halklara demokrasinin tanınmaması demektir. Atinalıların emperyalizm macerası,

demokrasi deneyleri ile aynı zamanda yer almıştı. Kleon dinleyicilerini şaşırtmış olsa

da, Meclis'te söylediği şey acı gerçeği dile getirmekteydi: Üzerinde hüküm

sürdüğünüz şey, bir tiranlıktır. Atinalılar, kazançlarını koruma çabası içinde,

yayılmalarını aşırıya götürdüler ve imparatorluk ile birlikte demokrasiyi de yitirdiler...

Deniz gücünün demokrasi için sağladığı olanak şu basit, fakat hayırlı gerçeğe

dayanmaktadır: Donanmalar ülkeden uzakta iş görürler. Ülke içinde bir işlevleri

yoktur. Oysa kara gücünün içeride de, dışarıda da kullanılan, bir darbe girişimini

engellemenin ve bir yasama meclisinin kapısına kilit asmanın yolu, birliklerin iş

başına çağırılmasında bulunmuştur... Şurası kesindir ki, denizde güçlü olunması ile

demokrasi arasında herhangi bir uyum varsa, bu, donanmanın iç örgütlenmesinden

kaynaklanmaz. Bu durum, donanmada, subayların adamları ile olan ilişkileri ve

komuta hiyerarşisi dikkate alındığında, ordudan daha az yetkeci nitelikte değildir.'81

III.B.II. Pers Harpleri'nin Ekonomik Etkileri

Donanma kuruluşunda ve istihdamında ortaya çıkan bu durum, Atina

demokrasisi dışında en başta Atina ekonomisi üzerinde de olumlu tesirler yarattı

çünkü, orta sınıfa dâhil olan ve donanmalarda görev alan vatandaşların ücret

almaları,82 bunun ekonomiye yansıması, bunun dışında Persler'in sebep oldukları

yıkımların giderilmesi amacıyla, kent devletleri ve denizaşırı bölgelerle sıkı bir ticari

alışverişe girişilmesi, ekonomiyi canlandıran unsurlar arasındaydı. 'Diğer taraftan

Atina'nın büyük bir ticaret filosuna sahip oluşu, ağırlık ve para sistemlerinin

müttefikler tarafından kabullenilmesi ve birlik hazinesinin Atinalı memurların elinde

bulunması Atina'ya mali ve ekonomik alanlarda da üstünlük sağlıyordu.' 83 Bundan

daha önemli bir ekonomik gelişme ise, Laurion gümüş madenlerinin devlete gelir

getirecek şekilde yeniden düzenlenmesidir.84 Bu yeni ekonomik girdi öyle önemlidir

ki, kimi yazarlarca, Laurion'da yeni gümüş damarlarının bulunması ve bunun

Themistokles tarafından yüz seksen gemilik bir filonun oluşturulmasında finans

kaynağı olarak kullanılması, M.Ö. 482 tarihinin bu önemli ekonomik olayının, "Atina 81 MÜTERCİMLER 1997, 93. vdd.; burada yazarın Kleon'un söylediğini belirttiği, "Atina'nın dışarısı için

yönetim şeklinin çoktan bir tiranlığa dönüştüğü" yönündeki alıntı yaptığı söz, Kleon'a değil, Perikles'e aittir. Şöyle demiştir Perikles, Atina meclisindeki söylevinde: '(...) Siz yalnız bir şey için, yani hürriyet yerine zillet gelmesin diye, savaştığınızı sanmayınız. Belki aynı zamanda, hakimiyetin elden gitmesi ve, bu hakimiyet esnasında üzerinize çektiğiniz kin ve nefretten doğan tehlike uğrunda da savaştığınızı düşünmelisiniz... Yani o hâkimiyeti artık elden bırakamazsınız. Çünkü bu hâkimiyet çoktandır bir tiranlık haline gelmiştir. Bunu kurmak belki bir haksızlıktır; fakat bırakmak tehlikeli görünüyor.' THUKYDİDES II. 63.

82 MÜTERCİMLER a.g.e., 15, not:7’de, belirtildiği gibi, Atina emperyalizminde köleler hemen her zaman her işte çalıştırılırken, özellikle gemilerde, çok gerekli olmadıkça çalıştırılmıyordu. Atina donanmasında kürekçi olarak çalışanlar, genellikle bu iş için ücret alan vatandaşlardı. Buna karşın bkz.: THUKYDİDES I. 55. not:149.; I. 121. not:314.; I. 143.; VII. 13.

83 MANSEL 1999, 300. 84 THUKYDİDES II. 55. not:201. Attika'da Sunion burnuna yakın bir yerde olan ve M.Ö. V. yüzyılda en verimli

br işletmeye kavuşan Laurion gümüş madenleri, Hellen yarımadasının en geniş maden ocaklarıydı ve daha önceleri de işletilmekteydi. Themistokles'in yaptığı düzenlemeyle, bu madeni daha önce işleten şahısların işletme haklarına son verilmiş, maden çevresi genişletilerek daha verimli hale getirilmiş ve buradan elde edilen gelir, daha önceleri adam başına on drahmi iken, bu para tamamen yeni bir donanmanın inşasına ödenek olarak ayrılmıştır. Atina'nın hem donanmasının, hem ekonomisinin düzelip güçlenmesinde ve dolayısiyle Atina'nın emperyalizme yönelmesinde, bu madenlerden elde edilen gelirlerin büyük payı vardır. Bu nedenledir ki, THUKYDİDES II. 55.'de belirtildiği üzere, Peloponnesos Harpleri'nin M.Ö. 430'lardan sonraki bölümünde, Sparta'nın öncülük ettiği birlik askerleri bu mıntıkaya gelerek yağma ve tahrip işlerine girişmişlerdir. Bu konularda bkz.: HEREDOT VII. 144.; THUKYDİDES II. 55.; ŞENEL 1971, 267 vdd.

emperyalizminin başlangıç yılı" olarak kabul edilmesinde son derece uygun bir

tarihtir.85 Atina'nın bu ekonomik büyümesi, demokrasinin temelini teşkil eden sosyal

sınıflara da yansımış, iç ve dış siyasetin ve de çeşitli üretim sahalarında

uzmanlaşmaya neden olan harp sanayinin üretim şekline getirdiği yenilikler

sonucunda zanaatlar ve sanayi oldukça gelişmiştir. İşte bu noktada da, Atina'nın

emperyalist açılımını son safhasına getiren bu askeri, ekonomik ve sosyal şatlar,

Atina demokrasisi ile Atina emperyalizminin bir arada yürütülmesini adeta gerekli

kılıyordu.

III.B.III. Atina Demokrasisi ve Emperyalizmi

Atina demokrasisinin genel niteliklerini vurgulaması açısından, Perikles'in,

Peloponnesos Harpleri'nin ilk yılında, savaş şehitleri için düzenlenen anma töreninde

yaptığı "Cenaze Töreni Söylevi"ne86 değinilmesi, konu açısından oldukça yerinde

olacaktır çünkü Perikles'in bu söylevinde, Atina demokrasisinin hem genel bir

tanımını bulmaktayız, hem de onun özelliklerini, bu yönetimin Atina'da en parlak

uygulayıcısının söylevinden öğrenmek çalışma açısından oldukça önemlidir:

'İdare şeklimizin adı demokratikadır. Bu ad ona birkaç kişiye değil bütün

yurttaşlar dayandığı için verilmiştir. Yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakları

veriyor (yasa önünde eşitlik) devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu veya bu

soydan oluşuna değil, gösterdiği yüksek yetenekle kazandığı üne göredir (soyluluk

yerine başarı ölçütü)... Devlet işlerinde çok serbest düşünüyoruz. Bu serbest

düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyoruz (özgürlük)... Özel yaşayışımızda

hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde, yurttaşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey

yapmak korkusu ile çok sıkı davranıyoruz (sorumluluk).. baştakilerin, yasaların...

buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz (yasaya, yöneticiye uyma)... Bir

Atina yurttaşı kendi işlerine bakarken kamu sorunlarını savsaklamaz. Devletle

ilgilenmeyen bir kimseyi zararsız değil yararsız buluruz (siyasal ilgi ve katılma) ve bir

politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak

yetenekteyiz (her vatandaşın siyasal erdeme sahip olduğu varsayımı). Biz

tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın

vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız (demokratik danışma, özgür tartışma ve

85 ŞENEL 1971, 236. 86 THUKYDİDES II. 35.

eleştirme)... Kısaca söylersem, Atina şehri Hellen dünyasının bir okuludur. Burada

bana yaşam uğraşlarının bütün biçimlerinde, hem de incelikle birleşmiş büyük bir

beceriklikle herkes kendi kişiliğini, kendi vücudunu her şeye yetecek bir duruma

koyuyor gibi geliyor. (Demokrasi düzeninin bireysel yetenekleri en çok ortaya koyup

geliştirme olanağı veren düzen olduğu inancı)... yalnız bizim devletimiz... idaresi

altında olanların da değersiz kimselerin eline düştüklerinden yanıp yakınmalarına

sebep olmuyor (Atina demokrasisinin emperyalist yönünün itirafı)' 87

Atina demokrasisinin elini Peloponnesos Harpleri öncesinde güçlendiren

unsurlardan belki de en önemlilerinden bir tanesi de, kuşkusuz Pers tehlikesine karşı

kurulan Attik -Delos deniz birliğiydi. 'M.Ö. 478/77 yılında Atina, merkezi Yunan

dünyasının kutsal adası olan Delos olmak üzere, "Attika-Delos deniz birliği" adını

taşıyan siyasal bir birlik kurdu.'88 Atina'nın belirlediği stratejiye uygun olarak bu birliğin

amacı, Persler'e karşı sürekli mücadele ederek, Hellen kent devletlerinin ve özellikle

Atina açısından demokrasilerin bağımsızlığını sağlamak olarak gözükse de, gerçekte

temel strateji, Pers istila dalgalarının ana kıta Hellas'a daha yönelmeye fırsat

bulamadan, tehlikenin Batı Anadolu'da önlenmesine yönelikti. Thukydides'in,

eserinde, hem Sparta önderliğindeki "Peloponnesos Birliği"ne ve hem de Atina

önderliğindeki "Attik-Delos Deniz Birliği"ne girenlerin, bu iki güç tarafından nasıl idare

edildiklerine dair şu önemli bilgiler verilir: 'Lakedaimon'lular müttefiklerini, içlerinde

haraca bağlanan olmadan, bilakis, bunların sadece kendilerine uygun bir oligarkhia

idaresine malik olmalarına dikkat ederek idare ediyorlar, Atina'lılar ise devletlerin -

Khios'lularınkilerle Lesbos'lularınkiler müstesna - donanmalarını almak ve hepsine

para verme mecburiyetini yüklemek suretiyle idare ediyorlardı.'89 Birlik

antlaşmalarından birisi olan Attik-Delos birliğine baktığımızda, kent devletleri

açısından birlik üyeliği oldukça demokratik ilkelere dayanıyordu. Buna göre, Atina ile

ayrı ayrı antlaşmalar yaparak, Atina'nın dost ve düşmanlarını yine onun isteğine göre

dost ve düşman belleyecek olan, bu görünürde bağımsız kent devletleri, Persler'e

karşı yapılacak olan her türlü savunma girişimi için Atina'ya deniz ve kara ordusu

vermeyi taahhüt etmekten başka, birlik antlaşmasının en stratejik maddelerinden

birisi olan, Pers tehdidinde öncelikli olan yerlere Atina'nın garnizonlar yerleştirmesine

müsaade etmekteydiler. Görünüşte bu antlaşma, Pers istilasına karşı gelemeyecek

87 ŞENEL 1996, 139. 88 MANSEL 1999, 239. 89 THUKYDİDES I. 19.

küçük kent devletleri açısından oldukça elverişliydi çünkü kara ve donanma

vermeyecek olanlar, Atinalı Aristeides'in çok adilane bir şekilde belirlediği bir vergi ile

savunma işinin tüm cefasını Atina'nın üzerine yükleyerek, kendilerinin çok karlı olan

ticari ilişkilerine devam edebileceklerini zannediyorlardı.90 Oysa bu birlik

antlaşmasının, Atina'nın emperyalizme yönelmesinde büyük rolü olacaktı ki, bu birlik

antlaşması hem bu kent devletlerinin, hem Atina'nın ve hem de tüm Hellas'ın, kuruluş

amacının tam hilafına olarak, felaketlerine neden olacak sonun başlangıcından

önceki ilk adımdı. Atina, zaman içersine asker ve gemi yerine "phoros" denilen vergi

veya "haraç"ı91 almayı çeşitli nedenlerle92 uygun bulmuş, bu sayede kendi

donanmasını üstün bir güç olarak Ege sularında gezdirmeye başlayarak, Perikles'in

"Cenaze Töreni Söylevi"nde işaretlerini verdiği üzere, '(...) şehrin büyüklüğü dolayısı

ile her memleketten buraya mahsuller ithal edilir ve böylece, öyle olur ki, biz başka

halkların mahsullerini de, burada çıkanlardakinden daha az olmayan bir memleket

hissi ile telezzüz ederiz' 93 cümlesinden hareketle, birliğe dâhil olan kent devletlerinin

kereste, bakır, demir, keten vb. malları üzerinden yaptıkları denizaşırı ticareti,

paradoksal olarak, birlik bütçesinden beslenen donanması ile istediği gibi

yönlendirecek güce ulaşmıştır.

M.Ö. 454'lere gelindiğinde artık Attik-Delos birliğini hedefleri doğrultusunda

iyice denetim altına alan Atina, Perikles'in kararıyla, birlik haraçlarının toplandığı

Delos'daki hazineyi Atina'ya getirterek, denetim dışı kalmış bir güç olduğunu ortaya

koydu.94 Bu tarihlerden sonra Atina'nın, Perikles'in belirlediği "Hellas'ın tek bir şehir

devletinin hegemonyasında birleştirme" hedefi doğrultusunda ilerleyerek, adeta siyasi

ve askeri olarak fütursuzlaşmaya, imparatorluk fikrini "güçlü olan haklıdır"

çerçevesine oturtarak siyasasını meşru çizgiye çekmeye çalıştı. Bu konuda örneğin,

Atinalı elçilerin, Sparta meclisinde Korinthos'la olan ihtilaf dolayısıyla verdikleri

söylev, bu "güçlü olan haklıdır" anlayışını yansıtması açısından oldukça enteresandır.

Bu söylevde ilk önce Atinalı konuşmacı, Pers Harbi boyunca Atina'nın yaptıklarını ve

fedakârlıklarını, diğer kent devletlerinin ve özellikle Sparta'nın yaptıkları ile

karşılaştırdıktan sonra Atina'ya haklı bir üstünlük payı çıkararak şu şekilde konuşur:

90 MANSEL 1999, 299. 91 THUKYDİDES I. 96. not: 238. Attik-Delos birliğinin kuruluş aşamasında haraç (phoros) olarak belirlenen bu

vergi adı, Atina'nın ilerde bu vergiyi zorla alma girişimleri sonucu haklı tepkilerle karşılaşarak, M.Ö. 376 yılında "müşterek vergi" (syntaksis) olarak değitirilmiştir.

92 THUKYDİDES I. 98. vdd. 93 THUKYDİDES I. 38. 94 THUKYDİDES I. 96. not: 241.

'İmdi, ey Lakedaimon'lular, biz, gerek o zamanki nefis feragatimiz, gerekse basiret ve

geniş görüşümüz dolayısıyla, Hellen'lerden, sahip olduğumuz hakimiyet için, bu

kadar çok kıskançlık görmemeye layık değil miyiz?' 95 Konuşmacı, söylevinin bundan

sonraki bölümünde gelinen nokta hakkında yer yer gerçekçi beyanatlarda bulunursa

da, daha sonra emperyalist Atina siyasetini vurgulayan şu çarpıcı açıklamaları ortaya

kor: '(...) biz de işte, bize arz edilen hükümranlığı kabul ettikse ve onu bir daha

bırakmadıksa, her halde, göze batan yahut da, insan fikrine uzak olan bir şey yapmış

olmadık. Çünkü biz şeref, korku ve menfaat gibi çok büyük üç kuvvet tarafından

tahrik edildik. Ve sonra, böyle bir usulü ilk olarak da biz, ortaya koymuş değiliz,

bilakis, zayıf olanın daha kuvvetli tarafından baskı altında tutulması öteden beri

malum olan bir şeydir.' 96 Bundan daha çarpıcı olan görüşler ise, Attik-Delos birliğine

üye olanların Atina'ca nasıl görüldüğünü göstermesi açısından çok çarpıcıdır: '(...)

Fakat, onların hiçbiri, bunun, başka herhangi bir yerde hakimiyet süren ve,

tebaalarına karşı bizden daha az mutedil hareket edenlerin, niçin yüzlerine

vurulmadığını bir düşünmüyor: Çünkü, her kim ki kuvvet ve zor kullanmakta serbest

ise, o, dava açmaya lüzum görmez. Bunlar ise (Korinthliler'i kastederek), bizimle aynı

muamele görmeğe alıştıklarından, kendi akıllarınca olmaması lazım gelenin aksine,

mesela, ya bir mahkeme hükmü yahut da idari bakımdan bir zor ile her nasılsa zarara

uğradılar mı, başlarına daha büyüğü gelmedi diye, bize teşekkür etmesini bilmiyorlar

da, sanki biz ta baştan beri kanunu çiğneyerek (Attik-Delos Deniz Birliği'nin antlaşma

hükümlerine atıfta bulunuyor) onları açıkça istismar ediyormuşuz gibi, bu bağlılık

vaziyetlerine zor tahammül ediyorlar.' 97 Bu söylevden hareket edecek olursak, ilk

olarak görmekteyiz ki, Atina elçisi, hâkimiyetlerinin neden kabul görmediği

anlayamamakta, hatta şaşkınlık içersinde bunu itiraf eder görünmektedir. Bundan

sonra, onlara tevdi edildiğini iddia ettikleri hükümranlığı adeta "lutfen" kabul ettiklerini

açıklayarak, bu hâkimiyet meselesinin bir "hak" olduğuna kadar vardırır izahatını.

Harekete geçme nedenlerini "şeref" , "korku" ve "menfaat" gibi üç gerçekçi öğeye

dayandıran söylevci, başta da vurguladığımız üzere "güçlü olan haklıdır" anlayışını,

insanlığın ilk ortaya çıkışından bu yana var olmuş ve değişmez bir hükümmüş gibi

ileri sürerek, Atina emperyalizmine meşruiyet noktası kazandırmaya çalışmaktadır.

Söylevin en çarpıcı olan bölümü ise, Atina’nın Attik-Delos birliğine dâhil olanları

95 THUKYDİDES I. 75. 96 THUKYDİDES I. 76. 97 THUKYDİDES I. 77.

"tebaa" olarak kabul ettiğini ve onlardan adeta kayıtsız şartsız bu hükümranlığa razı

gelmeleri konusunda uyardığı bölümdür. Burada söylevci, Atina'nın gücüne ve bu

güce saygı duyulması gerektiği noktasından hareketle, geçmişte Atina'nın bu birlik

üyeleri ile aynı statüde olmayı kabul ettiğini ancak, bundan sonra Atina'nın bu statüyü

kabul etmeyeceğini vurgulayarak, adeta aba altından sopa göstererek, güçlü olanın

kendileri olduğunu ve bu güce saygı gösterilmesi, gösterilmezse sonuçlarına

katlanılması gerektiği konusunda muhataplarını uyarmaktadır.

Bu emperyalist siyasetin yaratıcısı olarak gördüğümüz ve aslen aristokrat bir

kökene dayanmasına rağmen, Atina'nın demokratik bir nizama kavuşmasında büyük

bir mesaiye sahip olan dayısı Kleistenes'in de etkisiyle, genç yaşından itibaren

demokrat parti saflarında siyasete atılan Perikles'in98 de benzer tarzda "gücü" haklı

bulur mahiyette söylevleri vardır. Bu söylevlerinden birinde Perikles, gelecek günlere

dair ülküsel ideallere atıfta bulunarak, bunun için Atina'nın göğüslemesi gereken

zorunluluklara değindikten sonra, bunun adeta bir "kader" şeklinde tecelli edeceğine

değinerek şöyle der: '(...) Zaten nefret ve kine uğramak ve sonra, insanlara bir an için

ağır gelmek, kendisine başkalarına hükmetme vazifesi verilmiş hisseden herkese

nasip olan bir kaderdir. Fakat her kim ki en yüksek menfaatler namına üzerine nefret

ve kin çekerse, o her halde, bir şeyler düşünmüş olmalıdır: Çünkü kin ve nefret çok

sürmez. Hâlbuki yaşanılan bu zamandaki şaşaa ve ihtişam ile istikbal için olan şan ve

şeref daimi olarak hatıralarda kalır.' 99 Peloponnesos Harbi öncesi siyasal olaylara

baktığımızda, aslında Perikles'in demokrat partiye mensup olmasına rağmen, Hellas'ı

harbe sürükleyen ve çok belirleyici olan ve de Perikles'in o zamanki siyasal çıkarları

için bu harbi körüklediği izlenimi veren politikaları vardır. 'Perikles halkı başa getirmiş,

siyasal düzeni hakçı yönde değiştirmiş, ama eski mülkiyet düzenine ilişmemiştir.

(Yani siyasi eşitliği sağlamış, ekonomik eşitsizliği olduğu gibi bırakmıştır.) Önceleri,

fakirleri bütçeden ödeneklerle besleyip, zengin-fakir düşmanlığını unutturmuştur.

Ancak zamanla, ödeneklerle yetinmez olan halk, Perikles'in demos yararına sistemli

bir politika gütmediği sanısı uyanmıştır. İ.Ö. 433'de yeniden başkumandan

seçilmeyişi, sonra yakınları (filozoflar Anaksagoras ve karısı Aspasia) hakkında

açılan davalar, Perikles için, olağanüstü bir şey yapmazsa, düşeceği konusunda

alarm zilleri olmuştur. Bunun üzerine Perikles, kaçınılmaz olarak çıkan savaşı fırsat

98 MANSEL 1999, 303. 99 THUKYDİDES II. 64.

bilip, bu savaşı körüklemiştir.' 100 Gerçekten, Perikles'in uygulamaya koyduğu iç ve

dış siyasa açısından Atina toplumuna baktığımızda, vatandaşlar arasında her ne

kadar tedrici bir eşitliğe doğru yöneliş bulunsa da ki, kadınlar, köleler ve yarı hürler

olarak tanımlayabileceğimiz metoikoslar halen Atina'nın bu garip demokrasi

anlayışının dışındadır ve tanım yapılması caizse, demokrasiyi, ayırım yapmaksızın

tüm reşit nüfus olarak kabul edilenlerin ülke yönetimine katılımının sağlandığı bir

siyasi sistem olarak tanımlarsak Atina'da demokrasi yoktur, buna mukabil, demokrasi

sadece "vatandaşların" yönetim erkini ellerinde bulundurduğu bir siyasi sistemse, o

halde Atina tarihte eşine benzerine rastlanılmayacak ölçüde demokratik bir toplumdu.

Ancak ekonomik olarak Atina toplumunun eşitsizliği devam etmekteydi. Pers

Harpleri'nin getirisi olarak emperyalizme yönelen Atina, Perikles'in uygulamaları ile

ekonomik olarak toplumun daha da ayrışmasını ve bir içsel çöküşün yaşanmasını

önleyebilmek için, zorunlu olarak bu emperyalizm getirilerini halkın alt sınıflarına pay

etmeye ve bu uygulamayı daha da geliştirerek, Atina emperyalizminin

azgınlaşmasına neden oluyordu. Buna karşın, Thukydides, Perikles ile ilgili olarak

değerlendirmesinde, Peloponnesos Harbi'ni ancak iki sene altı ay yaşayabilen ve bu

süre sonunda vebadan ölen Perikles'in uzak görüşlü bir siyaset adamı olduğuna

değinmiş, Atinalılar'a bildirdiği stratejiye uygun olarak şayet Atinalılar harp boyunca

sakin kalırlar, donanmaya önem verirler, harpte yeni hâkimiyet sahaları peşinde

koşmazlar ki, ilerdeki harp konularına değineceğimiz üzere, Atina'nın yenilgisinin

başlıca kaynaklarından birisi olan ve Perikles'in salıkladığı stratejinin hilafına girişilen

Sicilya seferi, Perikles'in bu stratejisinin doğruluğunu gösterir, Atina şehrini tehlikeye

sokmazlar ise, Atinalılar'ın bu harpten muzaffer olarak çıkacaklarını belirtir. Oysa

Thukydides, Perikles'den sonra bu stratejinin tam tersi olarak, iç siyasal çekişmeler

ve oligarklar ile demokratlar arasındaki siyasi çekişme neticesinde bu stratejiden

ayrılındığını vurgulayarak, belki de Hellas'ı her zaman çekişmeye ve kana boğan

"birinci kişi" olma hevesinin, sonunda isabetli kararlar verilmediği takdirde tüm ulusu

tehlikeye atacak sonuçlar doğurduğunu ki, bu bahsiyle büyük oranda harp

müddetince Atina siyasetinde etkili olmuş olan Alkibiades, Kimon, Nikias gibi

şahsiyetlerin uygulamalarına atıfta bulunmuş olsa gerektir, başarıya ulaşıldığı

takdirde zaferin sadece bu bir kişiye şan ve şeref kazandırdığına değinerek, bunun

Atina ve tüm Hellas'a felaket getirdiğini belirtmiştir. Yine de, Perikles'in dirayetli

100 ŞENEL 1971, 250.

siyaseti ile halka hükmettiğine, ondan sonra gelenlerin ise bu siyasetin aksine halka

hoş görünmek adına hem Peloponnesos Harbini körüklemiş olduklarına değinerek,

demokrasinin çok enteresan bir yönüne atıfta bulunmuş, Perikles'den sonra halkın alt

tabaka takımlarının yöneticilere hâkim olduğunu belirterek, "demokrasinin"

"okhlokrasia" ya dönüştüğünü ve Atina'da her ne kadar demokrasi hüküm sürse de,

Perikles yönetiminin bir "birinci adam" yönetimi olduğunu zekice ortaya koymuştur.101

Yine de, bu çalışmada Perikles hakkındaki genel görüşe gelinecek olunursa,

Aristo'nun bu tip kişilikler için uygun gördüğü tanımlamaya katılmamak mümkün

değildir: '(...) Fakat son derece üstün bir bütün geri kalanların iyiliği ve yeteneği

onunkiyle karşılaştırılamayacak üstün bir kimse varsa; böylelerini biz devletin bir

parçası sayamayız, onu aştığını kabul ederiz. Erdem ve siyasal yetenekçe o kadar

üstündürler ki, onları geri kalanlarla yalnızca eşit olmaya layık görmek adaletsizlik

olur. Böyle birinin insanlar arasında bir tanrı sayılması akla yakındır. Amacını

tartışmakta olduğumuz yasama kararları, açıktır ki, bu gibi durumlara ilişkin değildir;

çünkü yasalar doğum ve yetenekçe eşit olanları bağlar; bu olağanüstü kişileri

yönetebilecek yasa yoktur. Onlar kendileri yasadır ve onları bağlamak için yasa

yapmaya kalkışacak bir kimsenin çabaları boşa gider.'102

Konu başlığından bu yana açıklamaya çalışıldığı üzere, M.Ö.431'lerde Atina

deniz imparatorluğu, bu süreçlerin sonunda, iki milyonluk nüfusa sahip olarak,

Perikles yönetiminde, yirmi milyonluk bir kitleyi üzerinde barındıran beş ülkeyi

denetim altında bulundurmaya çalışan, dört yüzü aşkın şehri kendi yönetimine tabi

kılan, en uzak noktadaki toprakları kendisinden beş yüz kilometre uzakta bulunan,

etki ve eylem alanı yüz on iki kilometre ötesine uzanan bir imparatorluk olarak,

Peloponnesos Harplerine doğru sürükleniyordu103 (Harita VI).

101 THUKYDİDES II. 65. Burada tarihsel süreçte şahit olunan çok enteresan bir anekdot olarak şunu ortaya

koymalıyız: Thukydides'in belirttiği üzere, Perikles'in bu "birinci adam" yönetimine dayalı demokrasi uygulaması, aradan iki bin dört yüz yıl geçtikten sonra, yine bir Hellen olan ve çağdaş Hellas'ın tarih sahnesine çıkmasında ve de yakın dönemlerde Anadolu siyasetinde de etkili müdahaleleri olan Venizelos tarafından, Türkiye'de cumhuriyet ilanından sonra Atatürk'ün demokrasi uygulamaları ve devlet yönetimi ile paralelliği görülerek, Venizelos'un, Perikles ile Atatürk arasındaki benzerliğe değinip, bu yönetim şekline Atatürk'le kurduğu dostluğa binaen " birinci adam" yönetimi olarak değinmesine, kendi tarihsel şahsiyetleri olan Perikles'e duyduğu saygı çerçevesinde Atatürk'e de aynı saygıyı duymasına vesile olmuş ve bu "birinci adam" tanımlaması, daha sonra Atatürk'ün hayatını ölümsüz bir eser olarak kitap haline getiren Şevket Süreyya Aydemir tarafından da "Tek Adam" başlığı altında yayınlanmasında önemli bir faktör olmuştur.

102 ARİSTOTELES III. 13. 103 ŞENEL 1971, 257.

III.C. Peloponnesos Harpleri Öncesi Sparta

M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren Hellas'da beliren ve diğer tüm Hellen siyasi ve

sosyal örgütlenmelerinden farklı yanları olduğu bilinen, siyasi ve askeri güçlerden

birisi elbetteki Sparta'ydı. M.Ö. 1200’lü yıllarla birlikte kuzeyden Hellas'a akmaya

başlayan104 ve yerleşik Mykhen-Akha kültürünü sona erdiren Dor göçleri süreci

başlamıştı. Dor göçlerinin yayılım alanı içersinde bulunan Peloponnesos bölgesinde,

yerleşim kuran diğer Dor kavimlerinden Thebai, Megara, Korinthos gibi kent

devletlerinden farklı olarak, zaman içersinde hem sosyal, hem de askeri olarak

değişim gösterip, Pers Harpleri'nde liderlik görevini üstlenecek olan, İon kökenli Atina

ile sürekli mücadelesinde nihai zafere Peloponnesos Harpleri sonunda ulaşan, ancak

bu da bir "Kadmos Galibiyeti" olan, Peloponnesos'da Lakonia bölgesinde

yoğunlaşan Sparta kent devleti, nasıl bir sosyal düzeni içeriyordu? Spartalılar'ı diğer

Hellen kent devletlerinden farklı kılan yanlar nelerdi? Askeri üstünlüklerinin ve M.Ö.

371'lere dek sürecek olan "yenilmezliklerinin" temel nedenleri nelerdi? Peloponnesos

Harpleri öncesinde ve sonrasında Hellas’ın aldığı durumda siyasi ve askeri rolleri

nelerdi? Bu ve benzeri sorulara, konu bütünlüğü içersinde açıklamalar yaparak

çalışmada yanıt bulunmaya çalışılacaktır.

III.C.I. Pers Harpleri ve Sparta

M.Ö. VIII. Yüzyıl itibariyle Peloponnesos bölgesinde siyasi ve askeri

başarılarıyla kendini göstermeye başlayan Sparta kent devleti, yukarıdaki bölümde

de sıralanan Thebai, Korinthos, Megara gibi, topluca "Lakedaimon"105 adını alacak

olan Dor kökenli kent devletlerinden başta sosyal sistemiyle ayrılmaya başlayacaktır.

'Dorların egemen olduğu her bölge böyle toplumsal yapıya sahip olmadı. Korinthos,

Megara, Thebai gibi deniz ticaretine uygun yerlerde Dor unsur, zamanla tarımsal

düzenden ticaret düzenine geçilirken yerli halkla karıştı. Lakonia, Girit gibi tarımsal

niteliği egemen bölgelerde sosyal olaylar çok özel bir gelişim çizgisi izledi. Bunun

sonunda buralarda benzeri olmayan topluluklar belirdi.' 106 Bu topluluklardan en

önemlisi olan Sparta, Kroisos'un Persler üzerine yapacağı seferden önce, müttefik 104 MANSEL 1999, 114. 105 HEREDOT I. 65. not:22’de, Heredotos’un Lakedaimonlular’la Spartalılar’ı daima birbirinden ayrı tuttuğu

belirtilmiş olsa da, bugün Lakedaimon’la Sparta aynı anlama gelen kelimelerdir. 106 ŞENEL 1971, 172.

sağlamak amacıyla Hellas'da hangi merkezi güçlerin bulunduğuna dair yaptırdığı

soruşturma konusunda Heredot'dan öğrendiğimize göre,107 Tegea ile yaptıkları

mücadele sonucunda108 galip gelmeye başlayıp, Hellas'da aslında daha önce hiç de

uygar olmayan Dor boylarından birisiyken, özellikle M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren, yarı

hayali bir kişilik olan Lykurgos tarafından yapılan yasal düzenlemelerle yeni bir

kimliğe ve yaşayışa bürünmeye başlamıştır (Bkz.Lev. XI.1.).

Hellen dünyasında ilk olarak M.Ö. 720 olympiadlarına katılarak kendisini

gösteren Sparta, tarımsal bir nüfusa dayandığından, zaman içersinde, çevresinde

yaptığı toprak elde etmeye yönelik saldırılardan sonra, yine de nüfusun artmasına

yönelik olarak, başta Akdeniz ve özellikle Güney İtalya olmak üzere birinci

kolonizasyon hareketine girişmiştir. Çevresindeki özellikle Dor kökenli kent devletleri

ile yaptığı mücadele sonucu, bunları askeri olarak yenilgiye uğratmasına rağmen

topraklarını işgal etmeyip, onlarla antlaşmalar yaparak "müttefik"i olmalarını

sağlamıştır.109 M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren Hellas'da siyasi ve askeri üstünlüğüne

güvenerek, özellikle en büyük rakibi olan Atina'ya ve Argos'a karşı "Peloponnesos

Birliği"ni kuran Sparta, diğer yandan da doğu ufkunda beliren Pers tehlikesine karşı

tüm Hellen kent devletlerinin ortak savunma amacıyla oluşturdukları "Hellen

Birliği"nin kurucularından birisi olmak sıfatıyla, bu birliğin de başına geçmiştir.

M.Ö. 546'da Batı Anadolu'daki İon ve Aiol kent devletlerini, Pers istila

dalgalarından korunmak amacıyla, artık Hellas'ın en güçlü askeri devleti bulunan

Sparta'ya, aralarında seçtikleri Phokaia'lı ortak elçiyi gönderdiklerini görmekteyiz. 110

Sparta, başlangıçtan bu yana tarım toplumu olması sıfatıyla, büyük ticari olanaklar

gerektiren "deniz gücü" oluşturma konusunda isteksiz olduğundan ki, böyle bir şey

Lykurgos'un yerleştirdiği toplumsal düzeni altüst edecekti, özellikle deniz aşırı

seferlerden uzak durmaktaydı. Bu nedenle, İon ve Aiol kent devletlerinin yardım

çağrılarına Sparta'nın pek kulak asmadığını görsek de, İon ve Aioller'in Sparta'dan

olumsuz cevap almalarında Spartalılar'ın Dor kökenli olmasının büyük payı olduğu

düşünülse bile, Sparta bu koruyuculuk meselesi konusunda yine de geri planda

kalmayı uygun görmemiş olacak ki, Sparta'yı, Pers kralı Kyros'a elçi göndererek, tam

bir Hellenlik bilinciyle, herhangi bir kent devletinin yıkımının Spartalılar'ca mazur

görülemeyeceğini bildirirken görmekteyiz. Burada Kyros'un, Sparta elçilerine verdiği 107 HEREDOT I. 53. vdd. 108 HEREDOT I. 66. vdd. 109 MANSEL 1999, 208. vdd. 110 HEREDOT I.152. vdd.

cevap da, Hellenler'in dış bir güç tarafından dahi artık nasıl bir birlik olarak görüldüğü

konusunu aydınlatması açısından, burada anılmaya değer. Şöyle demiştir Kyros:

'Yalan yere yeminler ederek birbirlerini aldatmak için kentlerinin orta yerinde özel bir

buluşma yeri ayırmış olan insanlardan korkum yoktur. Ve eğer ölmez sağ kalırsam,

dedikodularının konusu, İonia'nın başına gelen felaketler değil de, kendi başlarına

gelecek olan felaketler olacaktır!'111

Bu karşılıklı tehditlere rağmen Sparta, M.Ö. 481'de kurulan "Hellen Birliği"nin

başına geçerek, Persler'e karşı Termophlai ve Plataia'da (Bkz.Lev. XII.1.2) başarılı

savaşlar vererek, savaşın Hellenler lehine sonuçlanmasında büyük rol oynamış,

savaştan sonra da, M.Ö. VI. yüzyılın sonlarından itibaren genel dış siyaseti olan

emperyalist maceralara girişmeme hareketine uygun olarak, Atina'nın Hellen

saldırısını doğuya yöneltme konusundaki fikrine katılmayarak, yeniden kendi

sınırlarına dönmüş ve bu şekilde "Hellen Birliği"nin liderliğini Atina'ya bırakmıştır.

III.C.II. Peloponnesos Harpleri Öncesi Sparta Sosyal Düzeni

Peloponnesos Harpleri'nden önce Sparta sosyal düzenine bakıldığında,

özellikle Pers Harpleri'nde Sparta'nın "önderlik" konumuna yükselmesinde, sosyal

düzeninin büyük etkisi olduğu görülür. 'Esas amacı ulusun savaş gücünü arttırmak

olan Sparta'lıların sosyal teşkilatı bunların devlet teşkilatından çok daha dikkat çekici

özellikler taşır. Tüm sosyal töre ve kurullar kişilerin kayıtsız şartsız devlete tabi

olmalarını, kişisel menfaatlerini devlet uğruna feda etmelerini ve Sparta'lılar sınıfının

her an savaşa hazır büyük bir ordu halinde bulunmasını göz önünde

bulunduruyordu.' 112 Sürekli savaşa hazır olma durumu, aslında Sparta toplumunun

içinde bulunduğu bir paradokstan ileri gelmekteydi. Sparta'yı bir "garnizon devleti"

durumuna getiren neden, yarı ekonomik ve yarı oligarşik temelli sınıfsal bölünmeden

kaynaklanıyordu. Buna göre, Sparta toplumu ekonomik nedene bağlı olarak altı ara

sınıfa ayrılıyordu. Bu ayrıma göre ilk sırada soylu olarak kabul edilen Spartanlar'ı

görmekteyiz ki, bu sınıf tamamen askeri işlerle ilgilenmekteydi. "homoi" denilen 111 HEREDOT I.153. Burada, daha önce not:42’de de değinildiği üzere, hem Pers kralı Kyros’un verdiği

cevaptaki “kentlerinin orta yerinde özel bir buluşma yeri ayırmış olan insanlar... (Agora kastedilmektedir))" sözünden ki, bu dış bir gücün artık tüm Hellenleri nasıl gördüğü açısından önemlidir; Heredot'un, Kyros'un verdiği bu cevabın Hellenler'de ve kendisince de nasıl değerlendirildiği konusunda, 'Kyros bu hakareti bütün Yunanistan'ın yüzüne çarpıyordu...' sözüne izafeten diyebiliriz ki, Pers Harpleri öncesinde ve sonrasında, bu harplerin Hellenler'de bir ortak milliyet duygusunu yaratmış olması açısından son derece önemli etkileri vardır.

112 MANSEL 1999, 116.; THOMSON 1997, 234.

"eşitler" adıyla da anılan bu sınıf, Sparta toplumunda özgürlükleri kısıtlanmayan

topluluğu oluşturuyordu ve bunlar "spartiate" denilen kabile üyelerinin toplamını teşkil

ediyordu. İkinci olarak, zenginlerin topraklarında kira usulü ile çalışan sınıf ileri

geliyordu ki, bunlar özgürdüler ve "perioikos" olarak adlandırılıyorlardı. Spartanlar'ın

işgal ettikleri toprakların halklarını teşkil ediyorlardı ve devletin iç yönetiminde, yerel

konularda söz sahibi olsalar da, dış yönetimde söz hakları yoktu ve de bunlar zanaat

işleri ile de uğraşabiliyorlardı. Sparta toplumunun üçüncü sınıfını, toprağa bağlı köle

olarak çalıştırılan yerli çiftçiler oluşturuyordu ki, "helot" denilen bu sınıfın hiçbir sosyal

hakkı yoktu. Dördüncü sınıf olarak, özgür Spartalılar'ın, helotlarla ilişkileri sonucu

ortaya çıkan sınıftı ki, "parthenai" denilen bu sınıfa da hiçbir sosyal veya siyasal hak

tanınmıyordu. Beşinci sınıf olarak, yarı köle olarak kabul edebileceğimiz, toplum

içersinde özgürler açısından çeşitli başarıları görülen helotlardan bazılarının azat

edilmesi ile ortaya çıkan sınıfı görüyoruz ve bunlara "neodamodi" denilmekteydi.

Altıncı sınıf ise, yine bu azatlı helotların serbest bırakılan çocukları teşkil ediyordu ki,

"mothenes" adı verilen bu sınıf da, soylu gençlerin yardımcılık görevlerini

üstlenmekteydiler. Büyük ölçüde, bölge olarak Peloponnesos'un tarıma uygun olan

coğrafi yapısından kaynaklanan ve biraz da soylu sınıfın isteklerince beliren bu

ekonomik temelli sınıflanış, Dor kavimlerinden birisi olan Spartalılar'ın bu bölgeye

kuzeyden indikten sonra, yerli halkı, toprağa bağlı köle olan helot durumuna

getirmesi sonucu, "eşitsizlik" temeline oturuyor ve her zaman, çoğunluğu teşkil eden

helotların,113 azınlığı oluşturan Spartanlar'a karşı sürekli isyan teşebbüsü içersinde

olmalarına neden oluyordu.114 Bu sınıfsal ayrılış öyle bir hal almıştır ki, Plataea

Harbinde ölenler, bu sınıfsal ayrıma uygun olarak ayrı ayrı mezarlara

defnedilmiştir.115 Sınıfsal ayrıma yönelik olarak çıkan bu helot ayaklanmalarına karşı

Spartanlar, tarım vb. işlerle uğraşmayı köle çoğunluk olan helotların üzerine yıkarak, 113 B.k.z.: ŞENEL 1971, 188, not: 37. 114 Sparta’nın, daha önce dipnot.42'de de değinildiği üzere, askeri olarak dış seferlere karşı tahammülsüz

olmasının başlıca nedeni, çoğunluğu teşkil eden helotların, özgürlerden oluşan ordunun dış sefere gittiği takdirde, isyan çıkarmaları ve geride bırakılanları katletmeleri endişesinden kaynaklanıyordu. Bu endişe, sadece ülkede bırakılan helotların isyan etmesi açısından değil, özgür savaşçıların yanında yardımcı olarak sefere götürülen helotların da, bir gün düşman ile işbirliği yaparak, Spartanlar'ı arkadan vurmaları düşüncesinden de kaynaklanmaktaydı. İşte bu nedenle Spartanlar, helot ayaklanmalarına karşı her an tetikte olmak ve mümkün olduğunca dış seferlere çıkmamak zorundaydı. Sparta devletini, Atina gibi emperyalist amaçlarla dış seferlere sürüklenmekten alıkoyan en büyük iç neden buydu. Denilebilir ki, Spartalılar'ın azat edilmemiş köleleri, birlikte gelişebilecekleri ya da yok olacakları bir kılıç misali, ya özgürler bu kılıcı eşit haklarla ellerinde tutacaklardı ki, Peleponnesos Harbinin ilerleyen safhalarında Spartalı General Lysandros ve Brasidas, helotları kazanmaya yönelik girişimlerde bulunmuşlardır, ya da Sparta özgürler topluluğunun ölümü tümden bu kılıç eliyle gerçekleşecekti. Sparta’nın bu durumuna karşılık, Atina ve de tüm Hellas'da kölelik kurumu için bkz.: THOMSON 1997, 217 vdd.

115 HEREDOT IX. 85.

onların üzerinde militarist bir askeri yapılanma ile oligarşik bir yönetim tarzı

uygulamaya adeta zorunlu kalıyorlardı. Çünkü helotlara, tıpkı Atina'da "metoikoslar"a

tanınan yarı hakları tanısalar ve onları özgür bıraksalar, bu sefer kurulu sosyal

düzenin tamamen ortadan kalkacağı endişesini taşıyorlardı ki, Peloponnesos Harpleri

esnasında gerçekten de sosyal düzende çatlamalar görülerek, bu endişelerin haklı

yanlarının olduğu görülmüştür.

Özellikle Sparta'nın M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren işgal hareketlerine giriştiği

Messenia'da, yerel halkın Dor kökenli olmasına karşın helot durumuna sokulması,

sürekli olarak "Messenia Ayaklanmaları" adı ile tarihe geçen olaylara neden

olmaktaydı ki, bu durum, Sparta toplumunda özgürlerin, kendi aralarında daha fazla

askeri disiplin içersinde hareket etmelerine neden oldu. Bu amaca yönelik olarak, bir

"garnizon devleti"ne dönüşen Sparta'da, özgürlerin daha doğum anlarından itibaren,

düzenlemeler yapan devletin istek ve emirlerine göre, asker olarak yetiştirilmesine

çalışılıyordu (Bkz.Lev. XI.2.3). Sparta yurttaşlarının olabildiğince kalabalık olmasını

isteyen devlet, özgürleri çok çocuk yapmaya teşvik etmekteydi.116 Bunun da

temelinde asker yetiştirme kaygısı vardı ki, üç oğul babası olanlar askerlik

hizmetinden ve dört oğul babası olanlar da her türlü hizmetten bağışık tutuluyordu.117

'Erkek çocuklar yedi yaşına geldikleri zaman ailelerinden alınır ve genç Sparta'lıların

idare ettiği "sürü" adını taşıyan askeri birliklere verilirdi.' 118 Sadece erkekler değil,

Sparta'da kadınların da özellikle güçlü ve sağlıklı erkek çocukları doğurabilmeleri için

tıpkı erkekler gibi idman yapmaları zaruri tutulmuştur.119 Buna göre, tıpkı Platon'un

ideal devletinin anlatımında olduğu gibi,120 kadınlar da erkekler gibi harp eğitiminden

geçiriliyordu. Daha erken yaşlardan itibaren, Spartalı çocukların, ilerde

karşılaşacakları askeri zorunluluklara karşı cesaretlerini ve güçlerini arttırmaları için

değişik eğitim yöntemleri denenmekte, örneğin son derece sade yaşamaları gereken

gençler, ortak mekânlar içersinde, askeri açıdan daha tecrübeli olan yaşlı askerlerle

birlikte "sysstia" denilen ortak sofralarda yemek yemekte ve evli olanlar dahi aynı çatı

altında hep birlikte kalmaktaydılar. Böylece dayanışma güçleri arttırılan Spartalı

116 Sparta'da evlilik ilişkileri ve devletin "çok eşli evlilik" uygulamaları açısından bkz.: ENGELS 1992, 68.; yine

Hellenler'de evlilik ilişkisi açısından, "Dostlar arasında ortak" atasözünün geçtiği PLATON, Devlet, 424. a. 117 ARİSTOTELES II. 9. 118 MANSEL 1991, 116. 119 Sparta’da kadınların durumuyla ilgili olarak ARİSTOTELES II. 9.'da önemli açıklamalar yaparak, Spartalı

kadınların özellikle çok serbest olarak yetiştirilmesinden ve bu durumları ile erkekler üzerinde büyük yönetme güçlerinin olduğunu belirterek, bu durumun Sparta toplumu ve daha sonraki toplumlar için sakıncalarına değinir.

120 PLATON V. 456. b.

gençler, her an savaşa hazır bir vaziyette tutuluyor ve günlerini harp talimleri veya

spor yaparak geçiriyordu121 (Bkz.Lev. XI.4). Bunun dışında gençler, ilerde devlet

yönetiminde etkin olabilmek için, küçüklüklerinden itibaren yaşıtlarıyla bir yarışma

duygusu içersine sokuluyor ve kişisel olarak çok fazla "onurlu" ve "ünlü" olmaları

yönünde bir Sparta öğretisi ile yetiştiriliyorlardı.122 Bu şekilde militarize edilen Sparta

toplumunun, sosyal yaşayış açısından helotlardan hiçbir farkları kalmamakta, her an

çıkabilecek bir helot isyanına ve diğer dış saldırılara karşı hazırlıklı olunmakta ve

özgür Spartanlar, ömürlerinin tümünü askeri disiplin içersinde geçirerek, yaşamlarını

harp alanında "onurlu" bir şekilde noktalamayı, en üstün ve en erdemli yaşam şekli

olarak kabul etmekteydiler. 'Sonuç olarak Plutarkhos, idealize ettiği açıkça anlaşılan

bir biçimde, Sparta toplumunu, "..iç çatışmalardan, mahkemelerden uzak,

...zenginliğin ve fakirliğin bilinmediği...insanların arılar gibi tek bir güdü ile kamusal

yarar için hareket ettikleri ...tam bir eşitliğe sahip..." bir toplum olarak gösterir.' 123

Sparta toplumunun bu şekilde oligarşik temelli militarizasyonu, kültür alanında

M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren hiçbir varlık gösterememesinin de başlıca nedeni

olmaktaydı. M.Ö. VII. yüzyılın ilk yarısında, İonya'dan bazı şairler Sparta'ya gelip

uzun süre burada kalmış olsalar da,124 Sparta toplumu, M.Ö. V. yüzyıldan itibaren

Atina'nın kültürel alanda göstermiş olduğu büyük atılımların hiçbirisini, siyasal

yaşamlarının sonlarına dek gösteremedi. 'Spartalılar sınıfı içi eşitlikçi düzen ve her

Spartalının yalnızca iyi bir asker olarak yetiştirilmesi, kafa-kol işbölümünün

gelişmesini önledi. Sparta ne kendi içinde düşünürler, filozoflar yetiştirebildi ne de

dışarıdan gelen düşünürleri besledi. Bu nedenle Sparta toplumunun felsefeye,

siyasal düşünüşe bir katkısı olmadı. Sparta yalnızca şarkılarıyla orduya güç ve güven

veren bir kaç ozan yetiştirdi.' 125

III.C.III. Sparta'da Ekonomik Durum

Sparta toplumunu, M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren kendisine has kurallarıyla

şekillendiren en önemli unsurlardan birisi, elbette ki ekonomik durumudur. Sparta'da

"eşitler" arasında kurulan dengenin ekonomik nedenlerle bozulmaması için, Lykurgos

121 MANSEL 1991, 117. 122 PLUTARKHOS XXI. 2. 123 ŞENEL 1971, 187. 124 MANSEL 1999, 118. 125 ŞENEL 1996, 114.

tarafından esasları saptanan reformlar yapılmıştır. Çoğunluğu teşkil eden "helotlar"

ile "perioikos"lar üzerinde azınlığı teşkil eden Spartanlar'ın veya "eşitler"in, bu

egemenliklerini devam ettirebilmeleri için, gerekli olan birlik ve beraberliği oluşturmak

ve Spartanlar arasında zengin-fakir, asil-avam gibi, ekonomik temelli bölünmeleri

engelleyebilmek için Lykurgos, servet birikiminin en önemli dolaşım aracı olan, relatif

ve reel olarak değerli bulunan altın ve gümüş paraları yasaklayarak, bunların yerine,

gerek değer olarak gerekse ebat olarak ağırlık teşkil eden demir çubukları, ticari

değişim aracı olarak dolaşıma sokmuştur. Sparta sosyal düzeninin bozulmaması

açısından, gerek özgürler arasında, gerekse helotlarla özgürler arasında lüks tüketim

mallarının yol açacağı eşitsizliği ve dolayısıyla ortaya çıkacak sorunları baştan

engellemeye yönelik bu reformlardan sonra, Lakedaimon'da çalmak, rüşvet vermek

gibi, paraya bağlı olumsuzluklar da engellenmiştir. Ekonomik girdi olarak,

köleleştirilen Helotlar'ın özgür Spartanlar'a, kendi işlettikleri topraklardan getirisinden

verdikleri %60 oranındaki pay sayesinde, özgür Spartanlar'ın ekonomik nedenlerle

çalışmalarına gerek kalmıyor, zamanlarını sadece askeri eğitimlerle geçirmek için ve

paradoksal olarak bu askeri eğitimler sayesinde geliştirdikleri askeri üstünlüğü yine

bu eşitsizler üzerinde sürdürebilmeleri sağlanıyor ve de özgürler kendi aralarında

ilkel, sade ve militarist yapılanmalı bir hayat sürdürüyorlardı.126 Ancak, böylesine bir

ekonomik temel üzerine kurulmuş Sparta toplumunda, ekonomik gelişim yavaşlayıp

durma noktasına gelmiş, yaşam, periyodik askeri uğraşların dışında donuklaşmış,

deniz ticareti ile ilgili bir gelişme olmadığı için Sparta devletinin çevresindeki denizlere

olan ilgisi azalmış, Sparta bir kara devleti haline gelmiş ve zanaatlar, toplumun

durağanlaşmasına paralel olarak gerilemiştir. 'Bütün bu olaylar da, Sparta

toplumunun tarımsal niteliğini perçinleyip, paralı değişim yerine mal değişimini

sürdürerek, ticaret ve sanayi gelişmelerine set çekmiş, Sparta toplumunun tarımsal

niteliğini dondurmuştur.' 127

Harpler için para bulmak gerektiğinde, Platon'un Devlet'inde belirttiği128

yöntemlerin yanı sıra, Hellas'da büyük milli bankalar olarak kullanılan tapınaklarda

her türlü servet birikimi yapılabiliyordu. Örneğin, Peloponnesos Harbi başlamadan

önce ve sonra, hem Delphoi'deki, hem de Olympia'daki tapınakların servetleri,

buraları korumakla yükümlü halkların ya Sparta hegemonyasına girmesi ya da

126 ŞENEL 1971, 185. 127 ŞENEL, a.g.e., 185. 128 PLATON, Devlet, 422.d. vdd.

buralarda Sparta yönetim tarzına benzer oligarşik yönetim şekilleri kurulması

sayesinde Sparta denetimine geçmişti. Bu tapınaklara konulan para ve kıymetli eşya,

lüzumlu görüldüğü takdirde, "yerine koymak şartıyla" ihtiyacı olan devlet tarafından

kullanılabilirdi. Yerine koymak zaruriydi çünkü harcama yapan devlet en başta dini

nedenlerle bu harcamanın aynısını, tapınılan tanrı veya tanrıçaya geri sunmak

zorundaydı. Sparta'nın bu tapınaklardaki servetleri harp esnasında kullanması gibi,

Atina da Peloponnesos Harbi'nin ilerleyen safhalarında, Athena Parthenos heykelinin

üzerindeki altın kaplamaları söküp kullanmakta bir sakınca görmemiştir.129 İşte bu

nedenlerden dolayı, Sparta'nın kendi toprakları içersinde para bulundurmasına gerek

kalmıyor, bu nedenle sosyal dengeler korunmuş oluyor, herhangi bir savaş süresince

gerekli olan para, milli bankalar olarak kabul edilebilecek olan tapınak hazinelerinden

sağlanıyordu. Buna rağmen, bu durum harplerde olumsuz neticeler verebilmekteydi.

Peloponnesos Harbi öncesinde de bu durumu en yi teşhis eden Perikles'ti. Perikles,

Sparta'nın bu parayla ilgili durumu için şunları söylüyordu: '(...)Filhakika (doğrusu),

Peloponnesos'lular bizzat çalışarak el emeğiyle geçinen insanlardır; onlarda ne

hususi ellerde, ne de devlette para vardır. Sonra, onlar yoksulluk yüzünden,

birbirlerine karşı ancak kısa süren savaşlar yaptıkları için, uzun süren ve deniz aşırı

olan harpleri bilmezler. Böyle kimseler, ne mürettebat ile teçhiz ettikleri gemileri, ne

de kara ordularını öyle kesretle (çoklukla) dışarı yollayamazlar. Çünkü bu takdirde,

aynı zamanda hem mal ve mülklerinden uzak kalırlar, hem de masrafları kendi

ceplerinden öderler; üstelik denizden de kapatılırlar. Hâlbuki bol para, harpleri, zorla

toplanan ianelerden (yardımlardan) daha iyi yürütür.130 Bu açıdan, Atina'nın

Sparta'ya oranla para konusunda çok daha büyük imkânlara sahip olduğunu görerek,

Sparta'nın herhangi bir harp esnasında bu para bulma sorunu açısından

karşılaşacağı güçlüğü şu şekilde dile getirmektedir: 'Fakat en mühim nokta şudur:

Onlar parayı güçlükle tedarik ettikleri için gecikeceklerinden, para noksanlığı

yüzünden elleri kolları bağlanacaktır. Hâlbuki harbin müsait fırsatları beklemezler.' 131

Nitekim Peloponnesos Harbinden sonra, harpten galip çıkan Sparta'da, General

Lysandros, Sparta'nın parayla ilgili bu sorununu kökten çözmek amacıyla büyük

miktarda altın ve gümüşü Sparta'ya getirerek, bu parayı sadece devletin

kullanabilmesi ilkesine yönelik olarak tasarruf etmiş olmasına rağmen, devletin

129 THUKYDİDES I.121. not:313. 130 THUKYDİDES I. 141. 131 THUKYDİDES I. 142.

zenginleşmesi amacının tam zıttına, toplumda servete dayalı mevki kazanma hırsına

neden olmuş ve bu durum, Spartanlar'ın dört yüzyıl boyunca büyük bir titizlikle

korudukları sosyal düzenlerinin büyük oranda sarsılmasıyla sonuçlanmıştır.132

III.C.IV. Sparta Oligarşisi ve Sınırlı Toprak Politikası

Yukarda anlatılmaya çalışılan düzenlemelerle teşkilatlanan Sparta

toplumunda, M.Ö. X. yüzyıldan itibaren "göçebe" toplumsal düzenlemelerin

dayandığı, "eşitlikçi" kurum ve töreler, "homoi" denilen ve Sparta'da "eşitler"i, yani

"özgürler"i temsil eden sınıf arasında, Sparta siyasal yaşamı süresince, yerleşik

düzene geçilmesine rağmen bırakılmamış ve varlıkları korumuştur. M.Ö. VIII.

yüzyılda, Lakonia bölgesinde yoğunlaşan, Sparta şehrinde oturmaları nedeniyle

"Spartalı" adını alan ve aşağı yukarı 25000 kişi oldukları düşünülen ve "demos" adını

alan133 aileler topluluğunu oluşturan Spartanlar, güçlenmeye başlamalarından

itibaren, özellikle batılarında kalan Messenia'nın oldukça verimli arazilerine göz

diktiler. Tarihlere "I. ve II. Messenia Harbi" olarak geçen harplerde Spartalılar'ı

emperyalist yayılım amacı içersinde görmekteyiz ki, daha sonra bu hedeflerine

ulaşarak, Messenialılar'ı helot olarak toprağa bağlamışlar ve kitle halinde

çalışmadan, helotların emeği üzerinden geçinme yolunu bulmuşlardır. İşte bu

noktada Sparta'nın çevresindeki Dor veya Akha kökenli halklar üzerinde emperyalist

amaçlarla toprak kazanmaya yönelik dış siyasetleri, kendi kendini sınırlar bir vaziyet

almıştır. Messenia topraklarına girmekle birlikte, hiçbir zaman çoğunluğu teşkil

etmeyen Spartanlar, bu emperyalist dış siyasetlerini devam ettirecek olsalar bile,

gerilerinde her zaman için büyük tehlike olarak kalacak olan bu helotları düşünmek

ve bu duruma tedbir almak zorunda kalmışlardır. Bu tedbirler ise, Sparta devletinin

bundan önceki yayılmacı dış siyasetini temelden değiştirmiş ve elde edilen toprakları

korumaya yönelik olarak "var olanı koruma" politikasına dönüşmüştür. Bu nedenle,

Sparta'yı M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren yakın ve uzak düşmanları ile harp edip, onları

yense dahi, hiçbir zaman toprakların işgal etmeden, yine kendi sınırları içine

çekildiğini görmekteyiz. Çekilmek zorunda kalmıştır çünkü yukarda anlatılan, devletin

özgürler arasında erkek çocuklarının çoğaltılmasına yönelik tedbirlerine rağmen,

özgürler hiçbir zaman çoğunluğu teşkil edememiş, özgürlerin komutası altında

132 PLUTARKHOS XXI. 2. 133 MANSEL 1999, 114.

bulunan orduda da bu durum geçerliliğini koruduğu için, Sparta, harplerde başarı

elde etse dahi bu topraklarda güvendiği Spartanlar'a dayanan garnizonlar

bulunduramadığı için, geride kalan helot tehlikesine karşı geri çekilmek zorunda

kalmıştır. Bu durumun bir başka nedeni de, ' (...) tarımsal bir toplum olarak kalan

Sparta'nın Atina gibi ticaret ve sanayiye geçip, emperyalist bir yayılmayı zorlayan

sermaye birikimine hiçbir zaman sahip olamamış olmasıdır.' 134 Sparta'nın dış politika

konusunda belirlediği bu siyaset, zorunlu olarak gözlerin içeriye çevrilmesine neden

olmuş, sosyal kurumlarda Lykurgos'un belirlediği ve tanrısal kılıflar da yüklenen

kanunlarla, 135 eşitler, perioikoslar, helotlar... gibi toplumsal sınıflaşmalar arasında,

geçişkenliği önleyen, kastlaşmaya benzer düzenlemeler yapılmıştır. Bu

düzenlemelerle, ilk zamanlarda toprak elde etmeye yönelik olarak başta bulunan

"Agiadlar" hanedanından asker kralların yanında daha sonra "Evripontidler"

hanedanından bir ikinci kral, yine aynı yetkileri paylaşarak yan yana hüküm sürer

hale gelmiş, devletin yukarda belirtilen dış siyaset değişimine paralel olarak, daha

sonra bu iki kralın yetkilei kısıtlanıp, otuz üyeden oluşan "Gerousia" adını alan

"yaşlılar meclisi" kurulmuş ki bunlar, Sparta toplumunun başlıca aristokratik sınıfını

teşkil ederlerdi, en sonunda ise Spartalılar'ın göçebe oldukları dönemin izlerini

taşıyan bu iki kurumla mücadele eden, atlı veya yaya olarak savaşa katılan

Spartanlar'ın oluşturduğu "Apella" adlı "halk meclisi" kurulmuştur. Bu halk meclisinin

üyelerini seçenler ise, doğrudan doğruya halk olmayıp, bunları, halkın Gerusia'yı

teşkil eden aristokratlara ve ikili kral yönetimine karşı mücadelesini destekleyen

"Eferoslar" denilen grup seçmekteydi.136 İşte eferoslar denilen bu grup, zaman

içersine yönetim erkinde kralların dahi yetkilerini kısıtlayarak, ülke yönetiminde birinci

güç haline gelmiştir. Buna rağmen zaman içersinde bu kurum da yozlaşarak, halkın

çıkarlarını aristokratlar nezdinde koruması gereken bir kurum olmasına rağmen, başlı

başına oligarşik bir teşekkül haline gelmiş, sonraları devletin varlığını sarsan bir

oluşum durumunu almıştır.137 Sparta'nın geçirdiği işte bu idari yapılanma, oligarşik

üst kurumlar arasında, elde bulundurulanların yitirilmesi kaygısıyla, dış politikada "var

olanı koruma" endişesine yönelik olarak, Sparta devletini toprak kazanmaya yönelik

yayılmacı askeri seferlerden uzak tutmaya başlayarak, mevcut statükoyu korur hale

getirdi. Bu duruma paralel olarak, Sparta devleti, sadece kendi içersindeki statüko 134 ŞENEL 1971, 191. 135 HEREDOT I. 65.; MANSEL 1999, 113. 136 MANSEL 1999, 115. 137 PLUTARKHOS XXI. 2.

açısından değil, bu iç statükoyu sarsabilecek, çevresindeki kent devletlerinin yönetim

şekillerinden olan demokrasi ve tiranlık yönetimlerinin devrilmesinde ve buralarda da

oligarşik hükümetler kurulmasında da büyük rol oynadı.138 Buna rağmen Sparta'nın

bu statükocu dış siyaseti, Peloponnesos Harbi öncesinde, müttefikleri tarafından

büyük eleştirilerde bulunulmasına da neden oluyordu. Nitekim Peloponnesos

Harbi'nin başlıca kışkırtıcılarından birisi olan, Atina ile giriştikleri ticari kavgada

pazarlarını yitiren Korinthos 139 temsilcileri, Sparta meclisinde yaptıkları konuşmada,

Sparta'nın dış siyaset noksanlığı olarak gördükleri bu duruma büyük eleştirilerde

bulunuyorlardı. Bu konuda, Korinthoslu elçiler şu görüşleri ileri sürmüşlerdir: 'Ey

Lakedaimon'lular, resmi işlerinizin ve aranızdaki hususi münasebetin itimada

dayanan karakteri, sizi, biz başkalarına karşı, ne zaman bir şey söylemeye kalksak,

daha itimatsız yapıyor. Bununla siz, filvaki (gerçekten), itidal (soğukkanlılık) ve

basiret (akıllılık) gösteriyorsunuz, ama harici (dış) meselelerde çok daha büyük

acemilikle malul (sakat) kalıyorsunuz... Evet, Lakedaimon'lular, siz ağır

davranıyorsunuz; bütün Hellen'ler içinde yalnız siz, kuvvetinizle iş görerek değil, iş

yapmağa niyet etmekle kendinizi savunuyorsunuz. Yalnız siz; düşmanların

büyüyüşünü, başlangıçta değil, iki misli olduklarında bastırmağa kalkıyorsunuz...

Sizde ise, mevcudu muhafaza etmek, yeni hiç bir şey düşünmemek ve iş ile hatta

zaruri olanı dahi, yapmamak hali var. Onlar (Atinalılar) kudretleri üstünde cür'etli,

kendi görüşleri dışında atılgan ve tehlikelerde de hep ümit doludurlar. Sizin huyunuz

ise, iş yapmakta kuvvetinizin arkasında, geride kalmak ve hatta görüşünüzün kat'i

(kesin) ve emin sonuçlarına dahi itimat (güven) etmemek ve tehlikelerden, hiç bir

zaman, kurtulmayı mümkün görmemektir... Siz ise, bir taarruz ile mevcudu dahi

sarsacağınızı sanıyorsunuz.' 140 Burada görüldüğü üzere ve bu söylevin devamında

da, Peloponnesos Harbi öncesinde Sparta devleti ile Atina devleti arasındaki temel

dış siyaset farklılıklarını bulmanın yanı sıra, Sparta'nın mevcudu koruma politikası

gözler önüne serilmektedir. Ancak, burada Korinthoslu elçilerin görmediği veya

görmek istemediği, Sparta'nın böyle bir dış politika belirlemesindeki başlıca etken dış

değil, bilakis iç nedenlerdir ve Sparta'yı zorunlu olmadıkça dış müdahalelerde

bulunmaktan alıkoymuştur. Bu dış meseleler dışında, içerde de statükocu bir tutum

takınan Sparta devleti, Lykurgos'un ortaya koyduğu düzenlemelerle, ticaret

138 THUKYDİDES I. 18. not:76. 139 THUKYDİDES I. 67. 140 THUKYDİDES I. 68. vdd.

ilişkilerinin azalmasının yanı sıra, yabancıların da Sparta'ya girmelerini ve

Spartalılar'ın da diğer ülkeler gitmelerini yasaklayarak, yabancıların Sparta'ya yeni

fikirler getirmelerini, yeni isteklerle ileri sürmelerini; dışardan gelenlerin de Sparta'nın

disiplinli hayat tarzına uymayan, farklı uygulamaları içeren sosyal ve siyasal

isteklerde bulunmalarını engellemiştir.141 Bu durum, Perikles'in yaptığı ve Sparta ile

Atina devlet anlayışlarını karşılaştırdığı "Cenaze Merasimi Söylevi"nde; '(Bir defa) biz

şehrimizi müşterek bir mal olarak ortaya koyuyoruz ve hiç bir zaman bir kimseyi

(şehir hakkında) malumat toplamaktan veya fark edilmeden görülmeleri

düşmanlardan birine fayda sağlayabilecek olan, şehrin mühim yerlerini (görmekten),

yabancıları ihraç kararları ile men'etmiyoruz' 142 şeklindeki düşünceler ile açıkça

ifade olunmuştur.

Sparta'nın zaman içersinde kabullendiği veya kabullenmek zorunda kaldığı bu

oligarşik temelli sınırlı toprak politikası, çoğunlukla zararına olsa bile, bazen de

Peloponnesos Harbi öncesinde olduğu gibi, büyük bir psikolojik üstünlük

sağlamasına neden olacaktır. Buna göre, M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren yayılmacı

politikalarına son veren Sparta devleti, kent devletleri nezdinde itibarlı hale gelmiş,

daha önce Pers Harpleri nedeniyle takındığı "Hellas'ın kurtarıcılığı" rolünü, bu sefer,

Pers Harpleri'nden sonra elde ettiği avantajla yayılmacı bir politika izleyen Atina

karşısında takınarak, savaşın daha başlangıcında psikolojik bir üstünlük elde ederek,

bu dış siyasetinin ender de olsa faydasını görmüştür.143

141 ŞENEL 1971, 189. 142 THUKYDİDES II. 39. 143 THUKYDİDES II. 8.

IV. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ASKERİ DURUM

Thukydides, daha önce değinildiği üzere, Peloponnesos Harpleri'nden önce

yaşanan ve bir şekilde bu harplerin hazırlayıcısı olan Pers Harpleri'ni, Peloponnesos

Harpleri ile karşılaştırarak, farklılıkları ortaya koymaya çalışmıştır.144 Buna göre, M.Ö.

480 yılında Pers kralı Kserkses'in Hellas üzerine gerçekleştirdiği sefer sonucu

(Bkz.Lev. XIII.1) yapılan kara muharebelerinden, Termoplai ve Platia Harpleri ile

denizde gerçekleşen Artemision ve Salamis muharebelerine değinmiş, bunların kat-i

neticeli harpler olması açısından, uzun süre devam eden Pers Harpleri'nden farklı

olduklarını vurgulamıştır.145 Peloponnesos Harpleri'nin bir "iç harp" olması nedeniyle,

dış bir gücün yaptığı saldırıya karşın, Hellenler üzerinde çok daha fazla yıkıcı etkiler

bırakmış olması açısından Thukydides, şehirlerin yakıldığı ve sivillerin katledildiği,

insanların topluca yer değiştirdiği, parti kavgaları yüzünden pek çok insanın sürgün

edildiği ve o güne dek Hellen dünyasında eşi benzeri görülmemiş olayların yaşandığı

bir süreç olarak tanımlar Peloponnesos Harpleri'ni 146 (Harita VII). Bu harbe bağlı

askeri gelişmelere paralel olarak yaşanan olayların dışında, doğal afetler açısından

da bu zaman dilimi, çok enteresan gelişmelerin yaşandığı bir süreç olmuştur. Buna

göre, Thukydides'in, verdiği bilgilerde çekincesini belli etmiş olsa da, Hellas'da bu

tarihlerde baş gösteren depremler, güneş tutulmaları, kuraklıklar ve veba salgınları,

eski mitolojik kehanetlerin doğrulandığı olaylar olması bakımından Thukydides'in dahi

ilgisini çekmiştir. Bu doğa olaylarından olan veba salgını, Peloponnesos Harpleri

sürecini doğrudan etkilemesi ve Atina'nın önder kişiliği olan Perikles'in de canına

malolması açısından, denilebilir ki, Atina'da değeri tartışılamayacak ölçüde

benzerlerinden üstün olarak, siyasi ve askeri dehaya sahip olan147 ve belki de

yaşasaydı Peloponneos Harpleri'nin kaderini değiştirebilecek olan önderlerini ortadan

kaldırması ve orduya büyük zarar vermesi açısından, Sparta'nın yaptığı savaş

tahribatlarından çok daha büyük yıkımlara neden olmuştur. Hellas'daki bu veba

144 THUKYDİDES I. 23. 145 Thukydides, bu harpler için her ne kadar "kat-i neticeli" değerlendirmesini yapmış olsa da, özellikle Salamis

deniz muharebesi, Persler'in tam anlamıyla yenilip imha oldukları bir harp değildir. 23 Eylül M.Ö. 480 günü gerçekleşen bu deniz muharebesinde, 500 gemilik Hellen donanmasının karşısında, 700 gemilik Pers donanması yer almıştı. Bir tek gün süren bu muharebe sonunda, Atinalılar kırk gemi yitirmiş, Persler ise donanmalarının yarısını kaybetmiş olmalarına rağmen, diğer yarısıyla kuzeye doğru çekilmeyi başarabilmişlerdir. Bu deniz muharebesine rağmen, sonuçta her iki hasım donanmada da eşit sayıda savaş gemisi kalmıştı Bu konuda bkz. MANSEL 1999, 288.; HEREDOT VIII. 92.; buna karşın bkz.: KEEGAN 1995, 53.

146 Bu görüşe eleştiri için bkz.: dipnot. 31. 147 THUKYDİDES II. 65.

salgınının ilgi çekici ve çok enteresan yönü ise, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin

ikinci yılında (M.Ö. 430), Attika bölgesine tekrar taarruza geçen Sparta'nın bu

bölgede ordugâh kurmasına karşın,148 veba salgınının ne Sparta ordugâhına, ne de

Peloponnesos'a geçmemiş olmasıdır.149 Gerçekten, Sparta orduları kırk günlük bir

süre zarfında Attika topraklarında kalıp, özellikle Laurion gümüş madenleri

çevresinde tahribat yapmış olmalarına karşın, orduda veba salgınının etkilerinin

görülmemesi, buna karşın Atina'da bu hastalığın tüm askeri, siyasi ve sosyal düzeni

altüst ederek, neredeyse Atina'yı tüm gücüne karşın bu harbi daha başlangıcında

mağlubiyetle noktalayacak duruma getirmesi bakımından, askeri tarihin kaydetiği en

ilginç gelişmelerden birisi olarak kabul edilebilir. Tüm bunlara karşın, veba salgını,

Atina'nın Peloponnesos Harpleri için yaptığı planlara darbe vurmasına rağmen,

Sparta ordularının veba salgını nedeniyle Attika topraklarında daha fazla kalamaması

ve geri çekilmesi sonucunu doğurmuş, böylece Atina'nın büyük oranda Lauiron

gümüş madenleri üzerinden sağladığı harp masraflarının kaynağına yeniden

kavuşmasına neden olması açısından, Atina'nın yararına olan tek gelişmeye vesile

olmuştur.150

Buradan tekrar Peloponnesos Harpleri ile Pers Harpleri'nin karşılaştırılmasına

dönülecek olunursa, daha önce kısaca değinildiği üzere, Persler'in Hellenler'le

yapmış oldukları harplerde başarısız olma nedenleri oldukça düşündürücüdür.

Gerçekten, 'Ispartalıların Marathon'da olmayışları, Salamis'te deniz savaşından

önceki strateji konusundaki kavgalar; Plataiai'da arap saçına dönen eşgüdümsüz

taktikler; hepsi bir an düşünüldüğünde, Yunanlıların nasıl olup da bu çarpışmaları

zafere dönüştürdükleri hayret vericidir.' 151 Pers Harpleri'nde söz konusu olan, farklı

iki kültürün yarattığı, iki ayrı savaş disiplininin karşı karşıya gelmiş olmasıydı.

Pers ordularının temel dayanak noktası aslında süvarilerdi ve çok iyi

binicilerden meydana gelen Pers süvarisi, Pers İmparatorluğu'nun genişlemesinde ve

bu geniş ülkenin elde tutulmasında başlıca rolü üstleniyordu 152 (Bkz.Lev. XIV.1).

Süvarilerin yanı sıra, ok, yay ve mızrak taşıyan ve Persler arasında "ölümsüzler"

adıyla anılan on bin kişilik piyade de, Pers ordusunun çekirdeğini teşkil ediyor ve

bunlar yalnızca Medler ve Persler arasından seçiliyordu. Bu on bin kişilik seçme

148 THUKYDİDES II. 47. 149 THUKYDİDES II. 54 150 THUKYDİDES II. 57. 151 LLOYD 1997, 128. 152 YILDIRIM 1996, 126.

birlikten de yine bin kişi seçilerek, bunlar da büyük kralın korunmasına yönelik olarak

muhafız alayını meydana getiriyordu (Bkz.Lev. XIV.2). Bu birlik, "hazarapatis" adı

verilen bir yüzbaşı tarafından kumanda ediliyor ve bu yüzbaşı, görevinin ilerki

dönemlerinde üst mevkilere çıkmak için hak sahibi olabiliyordu. Süvari ve piyade

birliklerinin yanında, kara unsuru olarak, kaleler ve askeri üslerdeki garnizonlar,

herhangi bir harp çıktığında kralın buyruğu altına giren satraplar, yerli prenslerin ve

beylerin kuvvetlerinin yanı sıra, özellikle Batı Anadolu'dan toplanan ücretli Hellen ağır

piyadesi,153 büyük Pers ordularını meydana getiren başlıca birlikler olarak

sıralanabilir.154 Heredot'un, Kserkses döneminde Hellas seferine katılan Pers

ordusuna dair155 uzun uzadıya verdiği bilgiler burada özetlenecek olunursa, ordunun

donanımı ve hangi ulusları teşkil ettiği konusunda şu bilgileri vermek mümkündür: '

Atanes'in komutasındaki Persliler'in sırtında zırh, ayağında pantolon vardı, kalkanları

da hasırdandı; yayları büyük, kargıları kısaydı. Sonra tunç başlıkları, üstlerinde

kolsuz keten zırhları, çomakları, mızrakları ve kısa kılıçlarıyla Asurlular; kamış

yaylarıyla Baktrialılar; sivri külahları, ellerinde baltalarıyla Sakalar; pamuklu

giysileriyle Hintliler; keçi postlarıyla Hazarlılar; renkli giysileri ve uzun çizmeleriyle

Sarangialılar; aslan ya da leopar derisinden giysileri, temreni çakmaktaşından

oklarıyla Habeşler; kamaları ve kementleriyle Sagartialılar; tilki postundan

kalpaklarıyla Trakyalılar; sığır derisi kalkanlarıyla Kolkhisliler, Pamphylialılar,

Lykialılar, Karialılar ve Perslere bağımlı Yunanlılardan oluşuyordu...' 156 Bu

bilgilerden de anlaşıldığı gibi, Pers ordusunun ana birlikleri, Hellen ağır piyadesine

göre oldukça hafif zırhlar taşıyan piyadelerden ve hafif süvari birliklerinden

oluşuyordu. Başlangıçta olumsuzmuş gibi görünen ve bir istila ordusunda

düşünülemeyecek bu özellikler, aslında Pers ordusunun harekat menzilini arttırması

ve taarruz veya geri çekilme gibi taktik uygulamaları maharetle yapabilmesi

açısından, Pers ordusunun manevra kabiliyetini en üst noktalara taşıyordu ama bir

şartla: Bu taktik hareketler, Pers ordularının "kaçamak saldırı" biçimini

uygulayabildikleri ve atlı birliklerinin kolayca manevra yapabilecekleri geniş araziler

153 KEEGAN 1995, 179'da belirtildiği üzere, M.Ö. IV. yüzyılda Peloponnesos'daki Tainaron Burnu'ndaki ücretli

asker pazarı, özellikle M.Ö. V. yüzyılın sonunda Peloponnesos Harpleri'nin sona ermesiyle, açıkta kalan topraksız askerlerden oluşmuştu ve bu pazar, Pers Harpleri sürecinden sonra, Hellenizasyon hareketine girişilen Doğu'da profesyonel askerlere gerek duyulduğu sürece düzenli olarak çalışmıştır. Yine burada belirtildiği üzere, Büyük İskender M.Ö. 329'da böyle bir pazardan elli bin ücretli Hellen askerini ordusuna dâhil etmiştir. Bu konuda yine bkz. KEEGAN 2001, 35.

154 MANSEL 1999, 260. 155 HEREDOT VII. 60. 100. 156 LLOYD 1997, 131.

üzerinde yapılabiliyordu.157 Oysa Hellas'ın dağlık ve ulaşımı kolay olmayan arazisi

düşünüldüğünde, Persler'in daha önce alıştıkları ve maharetle uyguladıkları harp

taktiklerinin Hellas seferinde işe yaramayacağı aşikardı. Bunların dışında, özellikle

Persler'in yayılma siyasetleri gereğince taarruza yönelik olarak donattıkları bu

orduların yanısıra, savunmaya yönelik olarak da geliştirdikleri "stratejik savunma

hatları" uygulaması vardı ki, daha önce değinildiği üzere, Miletos tiranı Aristagoras'ın,

Pers ülkesinin kolayca ele geçirilebileceği öngörüsünün aksine, daha sonra bu işe

girişen Büyük İskender, M.Ö. 335 ve 325 yılları arasında en az yirmi kuşatma yapmış

olmasına karşın, bu çarpışmaların hiç birisi Pers İmparatorluğu'nun merkezini

tehlikeye atacak yerlerde yaşanmamıştı. Büyük bir imparatorluğa yaraşır biçimde,

Pers savunma hatları sınırlarının dışında başlıyordu.158

Heredot'un belirttiğine göre, Kserkses'in Hellas üzerine yapacağı seferden

önce, topladığı danışma meclisinde, generali Mardonios'un Hellen savaş taktikleri

konusundaki açıklamaları ve bir şekilde Hellen askeri gücünü küçümsemesi konu

açısından oldukça aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Hellen ordularına dair şöyle bir

açıklama getirmektedir Heredot'a göre Mardonios: '(...) Neden korkacağız? Kalabalık

orduları mı var? Tükenmez paraları mı var? Savaş yöntemlerini biliyoruz. Kaynakları

az, onu da biliyoruz... Ben kendim, denedim bu adamları, babanın emriyle üzerlerine

ordu götürdüm; Makedonya'ya kadar gittim; Atina'ya varmama ramak kaldı; kimse

bana karşı savaşmayı göze alamadı. Bununla beraber söylemeyi gerekli bulduğum

bir şey var; Yunanlılar çok düşüncesizce savaşırlar, hoppa, beceriksiz ve

ihtiyatsızdırlar; örnek mi, savaş açtıkları zaman en güzel ve en düz ovayı seçer, altını

üstüne getirirler; kaleden inip ovada savaşırlar; sonunda yenen de büyük zararla

çıkar; yenilenlere gelince, lafını bile etmiyorum; kökten yok olurlar... Diyelim ne olursa

olsun dövüşecekler, ozaman da en uygun yeri seçip orada savaşmaları gerekir. ' 159

Mardonios'un, Hellen ordularını pek önemsememiş olmasını ve Hellas üzerine

yapılacak olan seferi savunmuş olmasını, Persler'in o zamanki imkân ve olanakları

göz önüne getirildiğinde, fazla garipsememek gerekmektedir. Çünkü Perslerin Hellas

üzerine sürdükleri ordu hem sayı hem de nicelik olarak düşünüldüğünde, Hellenler'in

karşılarına çıkarabileceği ordulardan kat kat üstün durumdaydı. Tüm bunlara rağmen

Persler neden başarısız olmuştu? İlk olarak şunu söylemek gerekir ki, Persler, Hellen

157 Bu konuda bkz.: HEREDOT IX. 13.; KEEGAN 1995, 203. 158 MÜTERCİMLER 1997, 89.; KEEGAN 1995, 114. 159 HEREDOT VII. 9. a.b.c.

ordularını fazla önemsememişlerdir. Özellikle Hellen kent devletlerinin kendi

aralarındaki mücadelelerinden dolayı bir türlü bir araya gelememiş olmaları, Persler'in

bu harekatta, üzerlerine gelebilecek birleşik bir Hellen ordusunu düşünmemiş

olmalarını gerektirir. İhtiyaten bunu düşünmüş olsalar bile, karşılarına askeri açıdan

çıkabilecek Sparta ve Atina dışında bir güç bulunmadığı açıktı. İşte bu noktada

Persler'in yanılgıları ve yanlış stratejileri ortaya çıkıyordu. Sardes'te toplanan Pers

ordusu, Asya'nın tüm halklarını bünyesinde barındırmakla160 ve sayıca kalabalık

olmakla birlikte, en azından Hellas seferi için, gelişmiş lojistik olanaklardan

mahrumdu. Aynı şey donanmaları için de geçerliydi ve Kserkses'in amcası

Artabanos, bu stratejik noksanlıkları çok yerinde olarak görüp, çekincelerini ortaya

koymuştu.161 Buna rağmen, Persler, Hellenler'in bu ordunun muazzamlığını görerek,

daha baştan teslim olmayı düşünecekleri gibi bir fikre kapılmışlardı ki, bu durum,

askeri açıdan çok büyük olumsuzluklar içerebilecek "itibar harbi" örneğiydi.162 Oysa

bir harbi sonca götüren, orduların itibarı ve yenilmezliği düşüncesi değil, bu ordunun

savaşma gücü ve olanakları ile belirlenmekteydi. Bunların dışında, Hellenler

psikolojik olarak çok büyük bir avantaja sahiptiler çünkü Pers ordusu içersinde yer

alan ve farklı amaçlar ve hedefler doğrultusunda Pers kralına bağlı olan ulusların

aksine, Hellenler ortak bir amaç için bir araya gelmişlerdi: Vatanları uğruna! Askeri

açıdan ise, daha önceki Hellen harplerine bakıldığında, bu harpler eşit silahlara sahip

orduların harbiydi. ' Yunanlıların Perslerle yaptıkları savaşlar ise, yoğun bir cephe

halinde cenk eden hoplitlerle, uzaktan atılan silahlarla savaşan hafif piyadenin ve

süvarinin çarpışması idi; iki ayrı tekniği olan orduların karşılaşması idi bu. Zafer kendi

savaş tekniğine uygun alanda ve zamanda savaşı kabul etmekle sağlanırdı. Hoplit

ordusu yanlarını ve gerisini güven altına aldığı zaman en elverişli durumda olurdu.

Hoplit için en uygun savaş mevzii arkasını tepelere, ya da dağa vermekti. Ovada

karşılaşmak, süvarinin yandan ve arkadan vurmasına imkân veren, Perslerin

yararına olan bir durumdu.' 163 Persler'in Hellas'da yaptıkları kara harplarine

bakıldığında, bu harplerin tümünde Hellenler'in istedikleri ve Persler'i çektikleri

yerlerde harbi kabullenmiş oldukları görülecektir. Elbetteki bu durum, Hellenler'in

kendi arazilerini çok iyi biliyor olmalarından kaynaklanıyordu ve savunma harplerinde,

Hellenler gerçekten büyük başarılar gösterebiliyorlardı. Bu durumda, yanları ve 160 HEREDOT VII. 21. 161 HEREDOT VII. 10. b., 49. 162 HEREDOT VII. 24. 163 AKARCA 1987, 101.

arkası güvenlik altına alınan birleşik Hellen zırhlı piyadesi, önlerine çıkan Pers hafif

piyadesini her seferinde yenilgiye uğratmıştır.

Denizlerde de Hellenler, kendi kıyılarını bilmelerinin avantajlarını sonuna dek

kullanmışlardır. Dareios'un Hellas üzerine yaptığı ilk seferde, Temistokles kara

savaşının bu şekilde geçeceğini sezinleyerek, Miltiades'in "kara stratejisi"nin aksine,

"deniz stratejisi" fikrini ortaya atmıştı. Ancak, denizlerde durum bu derece içacıcı

değildi. ' Persler'in, belkemiğini Yunanlılar'dan çok daha iyi denizci olan Fenikeliler'in

meydana getirdiği 600'den fazla savaş gemisi vardı. Yine de, Persler'in istila planında

önemli bir zayıflık bulunuyordu ki, Themistokles'in keskin zekâsı bunu fark etmişti.

Pers ordusu kalabalık olduğundan denizden gelecek tahıl desteği için kıyıya yakın

ilerlemek zorundaydı. Donanmanın da erzak gemilerini korumak için sahile sokulması

gerekiyordu. Eğer Yunanlılar Pers donanmasını bozguna uğratabilirlerse, Kserkses'in

ordusunun yaratacağı tehlike azalacaktı. Bir deniz zaferine uygun zemin

hazırlanması için iki adım atılması gerekiyordu. İlk olarak Yunanlı müttefikler özellikle

de Atina, bütün güçlerini denize kaydırmalıydı. İkinci olarak Yunan amiralleri de sığ

sularda Pers donanmasını etkisiz hale getirebilecek yetenekte olmalıydılar. Zira

buralarda Fenike gemilerinin manevra kabiliyeti kısıtlanacaktı.'164 Burada da

görüleceği üzere, Pers donanması tıpkı kara orduları gibi, Hellenler'in savaşı kabul

ettikleri yerlere çekilmiş, böylece hem kara ve hem de denizde, araziyi ve kıyıları iyi

bilmelerine paralel olarak, Hellenler'in küçük ama vurucu gücü yüksek ordusu,

Persler'in büyük ama aynı oranda hantal olan ordularını yenmeyi başarmışlardır.

Persler, her şeye karşın, Hellas seferini başarıyla sonuçlandırabilirler miydi?

Bu soru her ne kadar tarihe dair bir spekülasyonu içerse de, konuya dünya tarihi

açısından bakıldığında, Persler'in bu seferi zaferle noktaladıkları takdirde, dünya

tarihinin ne derece yön değiştireceğine dair düşünceler üretilmesi, bu sorunun

yanıtsız bırakılmaması gerektiğini ortaya koyar. Bu soruya yine Heredot'un oldukça

detaylı stratejik planlarla yanıt vermiş olması da, bu sorunun diğer bir ilgi çekici

özelliğidir. 165

164 STARR 2000, 28. 165 Bkz.:HEREDOT VII. 10. 49. 51. 235., VIII. 68., IX. 2.

IV. A. Atina ve Deniz Stratejisi

Atina'nın dış siyasetinde Pers Harpleri'nin akabinde Temistokles ve

Miltiades'in etkilerinin silinmesinden sonra, Miltiades'in oğlu Kimon'un, Hellas için

"barışı", Persler için "savaşı" öngören dış siyaseti geçerlilik kazanmaya başlamıştır

(M.Ö. 466). Anadolu'da Karya ve Likya gibi bölgeleri Atina lehine birlik bünyesine

kazandıran Kimon'un, Sparta yanlısı iç siyaseti, M.Ö. V. yüzyılın çalkantılarla dolu

Atina politik sahnesine çok da fazla başarı kazanamayarak, yerini M.Ö. 461'lerden

itibaren Perikles'in politikalarına bırakmıştır. Bu tarihten, Peloponnesos Harpleri'nin

başlangıç yılı olan M.Ö. 431'lere dek, Atina'daki siyasal yaşama Perikles hâkim

olmuştur. Bu dönemin başlarında, Atina "iki cepheli harp stratejisi"ni benimseyerek,

doğuda ve güneyde Persler'le, batıda ise Sparta ile sonuçsuz harplere girişmiştir.

M.Ö. 460/59 yıllarında, Atinalılar, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin ilerleyen

safhalarında çok önemli bir sorun haline gelmeye başlayan Atina'nın tahıl ihtiyacı

problemini kalıcı bir çözüme ulaştırabilmek için, o zamanın büyük bir zahire deposu

olan Mısır üzerine seferler düzenleme işine giriştiler. Ancak, bu noktada, Mısır'a

hakim olan Persler'in etkin müdahalesi sonucu başarısız olmaları neticesinde,

Perikles'in daha sonraları Susa'ya gönderdiği elçinin adı ile anılacak olan "Kallias

Barış Antlaşması" sonucu, Atinalılar Mısır üzerindeki bu yıpratıcı harplerden

vazgeçip, Doğu Akdeniz'deki Pers hakimiyetini tanımış oldular. Perikles, daha sonra

M.Ö. 446/45 yıllarında Sparta ile de otuz yıllık bir saldırmazlık antlaşması yaparak,

Peloponnesos Harpleri'ne giden kaçınılmaz süreçte, Atina'ya güç kazandırma

politikalarına girişti. Atina ile Sparta arasındaki bu antlaşma, aslında sorunları

çözmekten ziyade, sorunların geçici bir süre ertelemesine ve daha da büyümesine

neden olmakla, her iki tarafın da Atina-İon ve Sparta-Dor blokları etrafında güç

toplama siyesetlerini benimsemeleriyle sonuçlanmıştı. M.Ö. 446 ile 431 yılları

arasında, Atina politikalarına tam olarak egemen olan Perikles, bu politikaların gereği

olan birleşik şehirler üzerinde tam bir hegemonya kurarak, deniz birliğini emperyalist

amaçlar güden bir "deniz imparatorluğu" haline sokma çalışmalarına girişmişti166

(Harita X).

Perikles'in bu amaç doğrultusunda çalışmaları neticesinde M.Ö. 431 tarihine

gelindiğinde, Atina'nın günden güne güç kazanmasından ve Hellas'da eskiden beri

var olan güç dengesi dağılımının, kendisi aleyhine bozulmaya başladığını sezen 166 MANSEL 1999, 309.

Sparta, Atina'nın bu hegemonyacı dış siyaseti karşısında daha fazla sessiz kalmanın,

ilerde telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacağını düşünerek, müttefiklerinin

de kışkırtmasıyla, Atina ile harp noktasına gelmenin yollarını aramaya başladı.167 Bu,

Peloponnesos Harpleri'nin görünen, ancak söylenmeyen ana nedeniydi.168 Aslında

daha Pers Harpleri'nden de önce Hellen ticari hayatına baktığımızda, Atinalı ticaret

erbabının, özellikle dış satımı büyük bir pazarı işgal eden ünlü siyah figürlü vazoların

ve M.Ö. VI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren de kırmızı figürlü vazoların dış

satımında, Atina'nın bu pazarlardan rakipleri Korinthos ve Lakonia'yı çıkarması

örneğinde olduğu gibi, Hellas'da ucu Peloponnesos Harpleri'ne dek varacak olan çok

keskin bir ticari rekabet ortamı hazırlanmıştı ve bu ticari rekabette Sparta ve

müttefikleri, artık sürekli kaybeden taraf olmaktan sıkılmışlardı.169 Atina'nın Persler

ile daha önce yaptığı Akdeniz'deki harpleri de, "Hellen Birliği" gibi siyasi söylemlerine

rağmen, tamamen Doğu Akdeniz ticari yolları üzerindeki rekabete dayanıyordu ki,

Temistokles'in Salamis deniz muharebesinden sonra (Bkz.Lev. XIII.2) Hellen

donanmalarının burada kalmayıp, Çanakkale'de kurulmuş olana Pers ulaşım

köprüsüne saldırı planı ile Batı Anadolu'daki İon ve Aiol kent devletlerini

ayaklandırma planı da170, Sparta tarafından zaten içerde siyasi, dışarıda ise bu ticari

nedene dayalı olarak kabul görmemişti. Çünkü Sparta tarım ekonomisine dayalı bir

toplum olmakla, bu denizaşırı askeri harekâtların ona sağlayabileceği ticari bir getiri

yoktu. Oysa Atina, özellikle Çanakkale Boğazı'ndan hareketle kuzey doğuya

yönelerek Byzantion'u ele geçirecek, dolayısıyla Kuzey Karadeniz'den gelecek olan

hububat yoluna daha bu aşamada egemen olabilecekti. Ancak bu stratejik planlar,

Sparta'nın araya girmesiyle Peloponnesos Harpleri sürecine dek ertelenmek zorunda

kalındı.

Bu, temelde ticari, görünürde ise siyasi mücadeleler sonucu, artık Sparta ve

Atina uzlaşmaz bir çizgiye gelmişler ve Sparta, kaçınılmaz harbi başlatmak için bir

"casus belli" aramaya başlamıştı ki, imdadına Korinthos ile onun daha önceleri bir

kolonisi olan Kerkyra arasındaki ihtilaf ve bu ihtilafa da, Atina'nın Kerkyra'yı tutmuş

167 THUKYDİDES I. 23. 168 Bu nedene rağmen, MANSEL 1999, 314'de de vurgulandığı üzere, Peloponnesos Harpleri'nin nedenleri

konusu, Eskiçağ'dan bu yana tartışma konusuydu ki, Aristofanes'in komedyaları ve Eferos'un tarihinde, Perikles bu harbin başlı başına sorumlu kişisi olarak gösteriliyordu. Daha önce değinilen bu konu için bkz.: s. 36.

169 STARR 2000, 25. 170 MANSEL 1999, 288.

olarak karışması yetişti.171 Kerkyra ile Epidamnos arasındaki ihtilafa,

Epidamnoslular'ın Korinthos'u dâhil etmesi ile yaşanan Kerkyra-Korinth deniz

savaşında, Korinthos'un mağlup olması neticesinde, Sparta'nın Korinthos'u, Atina'nın

ise Kerkyra'yı tutması ile saflar iyice belirginleşmeye başlamıştır.

Pers Harpleri döneminde tarafsız kalmayı yeğlemiş olan Krekyra'nın,172

karşılaştığı bu müşkülat karşısında, Atina'nın müttefikliğini kazanmak amacıyla

Atina'ya yolladıkları elçilerin, mecliste yaptıkları konuşma, Peloponnesos Harpleri'ne

giden süreci ve Kerkyralı elçilerin stratejik öngörülerini içermesi açısından, burada

anılmaya değerdir. Kerkyralı elçilerin söylevi, ilk olarak Pers Harpleri dönemindeki

tarafsız tutumlarına dair bir özürle ve bu politikanın yanlış olduğuna atıfla bulunarak

başlar ve de konu açısından şu önemli bölümleri ile devam eder: '(...) Fakat

ricamıza muvafakat ederseniz, yardıma muhtaç olmamız keyfiyeti, size birçok

cihetlerden istifadeli olacaktır... Nihayet, bizim de bir donanmamız vardır ve bu,

sizinkinden sonra en büyük donanmadır. Sonra bir düşününüz...Sizinle beraber

olmasını bir çok para ve iyilikle satın almış olacağınız bir kuvvet, kendini hiç tehlikesiz

ve masrafsız arz ederse, hangi saadet sizin için bundan daha nadir, düşman için ise

daha can sıkıcıdır?.. Uğrunda faydalı olacağımız harbe gelince: İçinizden her kim ki

işin oraya varmayacağını sanıyorsa görüşünde hata ediyor ve, farkına varmıyor ki,

Lakedaimon'lular sizden korkularından harbi arzu ediyorlar. Gene farkına varmıyor ki,

Korinthos'lular onlarda nüfuz sahibidirler ve sizin de düşmanınızdırlar... Buna karşı

bizim vazifemiz ise, size ittifak teklif etmemiz ve sizin bunu kabul etmeniz suretiyle

daha önceden davranmak ve, onlara, sonradan mukabil taarruz yapmaktan ise, daha

iyisi önce taarruz etmektir... Hem biz bu işte size, başta da işaret ettiğimiz gibi, bir

çok istifadeler gösteriyoruz. Bunlardan en büyüğü düşmanlarımızın aynı olmasıdır ki

bu da en kat'i teminattır... Nihayet, teklif edilen ittifak da bir kara kuvvetini değil, bir

deniz kuvvetinin ittifakı olduğu için, her halde redde layık değildir. Hayır, siz, en iyisi

eğer elinizden gelirse, hiç bir kimseyi gemi sahibi yaptırmamalısınız; bu da olmazsa,

en emniyetli olanı dost tutmalısınız... Aynı zamanda bilsin ki, kendisi (yani Atinalılar)

şimdi Kerkyra'nın mukadderatı üzerinde değil, daha ziyade, Atina'nınki üzerinde

müzakerede bulunuyor. Gene bilsin ki, sırf hali düşünerek, önümüzdeki, hatta hemen

hemen başlamış bile olan bu harp için, dostluğu ve düşmanlığı çok mühim neticeler

doğuracak bir yeri kazanmakta tereddüt ederse, bu şehre en iyi olan şeyi göz önünde

171 THUKYDİDES I. 31. vdd. 172 HEREDOT VII. 168.

tutmuş olmaz: Çünkü orası, (Kerkyra) hem İtalya ve Sicilya'ya olan gidiş geliş

bakımından, oradan Peloponnesos'lulara hiç bir donanma ulaştırmamağa,

buranınkilerini ise oraya götürmeye müsait bir haldedir... Siz eğer Hellas'daki üç

meşhur donanmadan, yani sizinki, bizimki ve Korinthos'lularınkinden, ikisinin

birleşmesine razı olacak olursanız ve, Korinthos'lular da biz önceden ele geçirecek

olursa, bu takdirde aynı zamanda hem Kerkyra'lılar hem de Peleponnesos'lularla

deniz muharebesi yapacaksınız. Fakat bizi kabul ederseniz, bizimki ile kuvvetlenmş

bir donanma ile onlara karşı çıkabileceksiniz.' 173 Kerkyralı elçilerin bu söylevleri,

oldukça etkileyici stratejik öngörülere dayanıyordu ve gerçekten Atina'nın bu ittifak

teşebbüsünü reddetmesi, Hellas'daki güç mücadelesi düşünüldüğünde mümkün

değildi. Nitekim bu söylevden hemen sonra Korinthoslu elçilerin de söz alıp, yine

inandırıcı delillerle Atina'nın bu ittifak girişimini reddetmesi isteklerine rağmen174,

Atinalılar, daha önce Perikles'in belirlediği dış politikaya paralel olan bu güçlü ittifak

arzusunu kabul etmekte sakınca görmediler. Oysa bu ittifak teşebbüsü, Sparta ile

girişilecek olan Peloponnesos Harpleri'nin ve de Atina’nın M.Ö. 404'lerdeki

yenilgisinin ilk başlangıç noktasını teşkil edecekti ki, tıpkı Kerkyralı elçilerin belirtmiş

olduğu gibi, Atina bununla kendi kaderini tayin etmiş oluyordu.

Atina ile Korinthos arasındaki bu Kerkyra hadisesinin akabinde, Trakya'da

daha önceleri bir Korinthos kolonisi olmakla birlikte, bu dönemde Atina'ya bağımlı

hale gelen Poteidaia kenti için, Atina yeni ve önemli tedbirler almaya başladı. Bu

kentin Atina açısından önemi büyüktü çünkü, Güney Trakya sahillerine bakan bu

kent, hem Çanakkale Boğazı'nın güvenliği, hem de Byzantion kentinden yönlendirilen

kuzey Karadeniz ticaret yolunun güvenlik altına alınabilmesi için, bu kentin mutlaka

Atina kontrolünde olması gerekiyordu. Ayrıca bu bölgede Poteiadai kentinin

kışkırtmaları ile Atina'nın kurduğu birlikten de kopmalar yaşanabilir ve bu bölge

Peloponnesoslular'ın eline geçebilirdi. Hem bu amalar doğrultusunda, hem de

Kerkyra olayları nedeniyle Korinthos’a bir darbe daha indirmek isteyen Atina, yeni

istekler ileri sürerek Poteidai’aya başvurdu.175 Bunun neticesinde, Poteidaia

Peloponnesoslular'ın kışkırtmaları ile Atina'nın kurduğu birlikten çıktı. Bundan daha

önemli olanı ise, daha önceki çeşitli meselelerden dolayı, Makedonya kralı

Perdikkas'ın da Atina ile arası bozulmasıydı.

173 THUKYDİDES I. 32. vdd. 174 THUKYDİDES I. 37. 43. 175 THUKYDİDES I. 56.

Atina ve Sparta arasındaki hadiselerde bardağı taşıran bu son olaylardan

sonra, özellikle Korinthos'un da kışkırtmaları ile176, Sparta'da Peloponnesos Birliği

toplantısı yapılmasına karar verildi. Sparta'da toplanan halk meclisi, son olaylarla

Atina ile Sparta arasında M.Ö. 446 yılnda varılan barış antlaşması şartlarının Atina

tarafından ihlal edildiğini ileri sürerek, Sparta kralı Arkhidamos'un itidali tavsiye eden

ve bu gerginliğin hakemler eli ile çözülmesi için yaptığı tüm uyarılara rağmen,177

Sparta halk meclisi M.Ö. 432 yılnda Atina ile harp kararı alarak, Peloponnesos

Harpleri'nin ateşini tutuşturacak adımı atmış oldu.178 Tüm bunlara rağmen, bu

anlaşmazlıkların çözümü bahanesiyle, Atina ve Sparta arasında, elçiler mekik

dokumaya devam ettiler. Fakat Sparta'nın çıkarları gereği, özellikle anlaşmaya

varılamaması için pek çok eski meseleyi ortaya dökmesine rağmen, çıkacak olan

harbin sorumluluğunu Atina'nın üzerine yıkamayacağını anlayınca, Attik-Delos

birliğinin dağıtılması gibi, Atina'nın kabul edemeyeceği bir ültimatomu ileri

sürmeleri179 ve Perikles'in girişimleri ile toplanan Atina halk meclisinin bu ültimatomu

reddetmesi sonucunda,180 M.Ö. 431 yılında Peloponnesos Harpleri'nin başlaması

kaçınılmaz oldu.

Atinalılar, sonunda patlak veren bu harp başladığında, elbette ki Pers

Harpleri'nde şöhret kazanan donanmalarına güvenecek ve stratejilerini bu gücün

imkan ve kabiliyetlerine göre şekillendireceklerdi. Bu amaç doğrultusunda Perikles bir

harp stratejisi hazırlamıştır. Perikles, "harpte zaferlerin çoğunun zekâ ve para ile

kazanıldığını"181 bildiğinden, Atina'nın bu harp esnasında maddi olarak sorun

yaşamaması için, devlet gelirlerini düzenleyerek, yıllık 1000 talenti bulan vergi

gelirleri, Attik-Delos birliğinin Atina'ya sağladığı yıllk 400 talent'i bulan geliri ve

tapınaklarda hazır bulunan adak hazinelerini güvence altına alarak, planını bu

gelirlere göre oluşturdu. Perikles'in hesap ettiği ve son derece akılcıl olan harp 176 THUKYDİDES I. 120. 124. 177 THUKYDİDES I. 79. 85. 178 THUKYDİDES I. 87. 88. 179 THUKYDİDES I. 139. 180 THUKYDİDES I. 145. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, çalışmada özellikle Thukydides incelenirken, II.

8. Bölümde vurgulanan '(...) her iki taraf da az şeyler tasarlamıyordu. Tersine her iki tarafın da harbe cesareti ve kat'i kararları vardı. Bu da pek tabii idi. Çünkü başlangıçta herkes çok ateşli bir halde işe sarılır. O vakit te işte, hem Peleponnesos''ta hem de Atina'da birçok gençler, hiç tanımadıkları harbe, istemeyerek değil, şevkle atıldılar.' cümlesi, toplum psikolojisi açısından oldukça ilginç gerçekleri içerir. "Harp çıkmasını isteyenler, harbin ne olduğunu bilmeyenlerdir" sözünde olduğu gibi, burada Atinalı ve Spartalı gençlerin, harp hakkında hiç bir fikirleri olmamalarına rağmen, gençliklerinin toyluklarıyla büyük bir harp için hevesli olduklarını görmekteyiz ki, bu durumun çok benzer bir örneğini I. Dünya Harbi öncesinde, Avrupa toplumunun gençlerinde gözlemleyebilmekteyiz. Çok çarpıcı ve düşündürücü benzerlikler içeren bu konu için bkz.: FROMM 1995, 12.; FROMKIN 1994, 9. vdd.

181 THUKYDİDES II. 13. Benzer bir sözü Sparta kralı Arkhidamos da söylemiştir; bkz.: THUKYDİDES I. 83.

stratejisine göre, Atinalılar ilk olarak, kara ordusu açısından çok güçlü olan Spartalılar

ile karada kesin sonuçlu bir muharebeden kesinlikle kaçınacaklardı. Spartalılar, daha

önceki harplerde uyguladıkları üzere verimli Attika topraklarını işgal ettiklerinde,

Atinalılar kentlerini ve Pire limanını çevreleyen güçlü surlar içerisine çekilecekler ve

dışarıdaki mallarının taşınabilir kısımlarını şehre getirecekler, ancak bu toprakların

Spartalılarca işgal edilmesini fazla önemsemeyeceklerdi.182 Bu arada önemli bir

donanma üssü haline gelen Pireus limanında donanma daha da güçlendirilecek ve

müttefiklerin durumu gözden geçirilerek, harbe her an hazır hale gelinecekti. Bu

plana göre, Atina'nın güney bölümünde Sparta işgaline uğramasına karşın kuzey

ikmal yolları, surları ve donanması sayesinde açık kalacak, buradan sürekli olarak

iaşesini sağlayabilecek ve Spartalılar Attika topraklarında ne kadar kalırlarsa

kalsınlar, Atinalılar bundan fazla etkilenmeyeceklerdi. Bu arada, güçlü Atina

donanması Pireus limanından hareket ederek, Peloponnesos'un güney kıyıları

boyunca dolaşarak, kıyı kesimlere ve mümkün olduğunca iç kesimlere sızmalar

yapıp, sürekli olarak Peloponnesoslular’a zarar verecekti.183

IV.A.I. Donanmalar

Peloponnesos Harpleri sürecinde siyasi, sosyal ve askeri açıdan tamamen

farklı olan güçlerden Atina'nın, siyasi sistemi ile paralel olarak gelişen donanmaları,

bu harbi sürdürmelerinde ve harp stratejilerinin oluşmasında başlıca etkendir. Atina

emperyalizminin dayanağı olan donanmalar, özellikle Pers Harpleri'ne paralel olarak

gelişmeye başlamıştı. Atina donanmasının gücü ve kentin donanmaya verdiği önem,

bundan önceki iki yüzyıl boyunca ekonomisinin ve dış ilişkilerinin gelişme yönünden

kaynaklanıyordu.184 Perikles'in ortaya koyduğu deniz egemenliği stratejisi

doğrultusunda, Peloponnesos Harpleri öncesinde donanmaya büyük önem verilerek,

182 THUKYDİDES II. 14. Taşrada yaşayan Atina halkının şehre doğru göç etmesi ile birlikte, Perikles'in önceden

hesap edemeyeceği bir şey vardı ki, o da M.Ö. 430/29 ve 427/26 yılları arasında yaşanacak olan veba salgınıydı. M.Ö. V. yüzyılın başlarında nüfus iki bin civarında iken, şehir merkezine göç nedeniyle nüfusu bir anda 120000 civarına fırlayan Atina'da, halkın bu göçler nedeniyle daha da sıkışık hale gelmesi ile veba salgını çok daha kolay bir yayılım alanı bulacaktı ki, sonunda bu afet Atina nüfusunun üçte biriyle birlikte Perikles'in de canına malolacaktı.

183 Perikles’in bu stratejisinin, M.S. XIX. yüzyılda Napolyon Fransası ile harbe giren ve tıpkı Atinalılar gibi denizci bir kavim olan İngilizler tarafından da, Napolyon'a karşı kullanılmış olması hayli ilginçtir. Bu konu için bkz.: STARR 2000, 39.; CLAUSEWİTZ 1999, 453.

184 KEEGAN 1995, 198.

özellikle Attik-Delos birliğinden sağlanan gelirlerin, donanmanın gelişimi için

harcanması sağlanmıştır.185

Atina'nın kıyı bakımından denizden içerde olduğu düşünülürse,186

donanmasını geliştirebilmesi için, sağlam ve tahkimli bir limana ihtiyacı vardı. Daha

önce Pers Harpleri sürecinde, Temistokles tarafından önemi sezinlenerek, bu amaç

doğrultusunda Pireus limanı hazırlanmaya başlanmıştır.187 Peloponnesos Harpleri'ne

gelinmeden önce ise, Perikles'in stratejisi gereği, çifte bir yarar doğrultusunda, M.Ö.

458/7 yıllarında, Pireus limanı Atina kenti ile "uzun bacaklar" adı verilen ve

güneyinden gelebilecek tehlikelere yönelik olarak da "Faleron surları" adı verilen çifte

iki sur ile çevrilmeye başlanmıştır. 9840 m. uzunluğunda olan ve Pireus limanını

çevreleyen surlar ile, 6560 m. uzunluğunda olup Atina kentini Pireus limanına

bağlayan surlar ve 5740 m. uzunluğunda olan güneydeki Faleron surları188

tamamlandığında, Akdeniz'le Karadeniz ticaretinin düğüm noktası haline gelen bu

liman, sadece Hellas'ın en büyük limanı olmakla kalmayıp, aynı zamanda

donanmanın da ihtiyaç duyduğu stratejik bir üs haline geldi189 (Bkz.Lev. XV).

Hazırlanan büyük donanma için gelişime açık liman meselesi bu şekilde

halledildikten sonra, elbetteki sıra donanmanın nitelik yönünden daha da

güçlendirilmesine gelecekti. ' Denizle içiçe olmanın kaçınılmaz biçimde teknolojiyle

ilgili önemli sonuçları vardı. Bir şehir devletinin egemenliğini koruması için gemilerinin

yalnız sayıca değil, aynı zamanda tasarım ve işleyiş bakımından da üstün olması

gerekiyordu. O dönemde, denizde savaşmanın başlıca yöntemi düşman gemisine

şiddetle çarpmaktı. Bu yöntemin bütün başarısı hıza ve manevra yeteneğine bağlıydı.

Bu iki nitelikten herhangi birindeki çok küçük bir üstünlük bile zafer

kazandırabiliyordu. Bu nedenle şehir devletlerinin yeni ve daha iyi gemiler için

parasal kaynaklar ayırması sonucu, Yunan tersanelerinde önemli bir bilgi birikiminin

meydana gelmesi, ya da tasarımda yüksek düzeyde bir ustalık ve başarıya erişilmesi

şaşırtıcı değildir.190 Atina'nın gelirlerinin artmasına paralel olarak güçlenen

185 MANSEL 1999, 314. 186 THUKYDİDES I. 30. dipnot 120. 187 THUKYDİDES I. 93.'de vurgulandığı üzere, Atinalılar'a denizlerde kuvvet ve kudret kazanmaları gerektiğini

ve Atinalılar'ın kaderinin denizlere, dolayısıyla donanmaya bağlı olduğunu söyleyen ilk kişi Temistokles'tir. Üç tarafı denizlerle çevrili günümüz Anadolu'su açısından benzer bir uyarı için bkz.: MÜTERCİMLER 1997, 166, 168. 648.

188 AKARCA 1987, 193. 189 MANSEL 1999, 314. 190 LANDELS 1996, 146.

donanmada,191yeni model savaş gemilerinin yapımına girişilmiştir. Daha önce

kullanılan savaş gemilerinden "Pentekontoros" sınıfı, iki yanına yirmi beşer kürek

yerleştirilmiş elli kürekli donanma gemisi yerine,192 her iki yanında üç kat kürek sırası

olan ve içinde iki yüz kişilik mürettebat barındırabilen, "Trieres" sınıfı savaş

gemilerinin yapımına başlanmıştır 193 (Bkz.Lev. XVI.1.2). 'Trireme, 'düşman gemisini

sivri burnu ile delip geçebilecek insanlı bir torpidoydu... Triremeyi, savaş

gemilerinden çok yarış tekneleri ile karşılaştırabiliriz. Kısa mesafelerde yedi denzi mili

(Bir deniz mili, uzunluk olarak 1852 metreye eşittir) hıza ulaşabiliyordu. Savaş

sırasında indirilen tek büyük yelkeniyle filolar, iki deniz milinin üzerine çıkamıyorlardı.

En alttaki kürek lombarları su seviyesinin fazla üzerinde değillerdi. Deri örtülerle

kaplanmalarına rağmen, savaş filoları kötü hava koşullarında kıyıya demir atıyor,

böylece mürettebat dinlenme fırsatı buluyordu. Kuşatanların, civarda dost bir üssü

olmadıkça düşman limanlarını abluka altına alması mümkün değildi.'194 Daha önce

de değinildiği üzere, bu sınıf savaş gemilerinde mürettebat açısından, özgür Atina

vatandaşları kolayca kürekçi olarak çalışabildikleri gibi, tıpkı o dönemde, donanma

gücü olarak Atina'dan hemen sonra gelen Kerkyra donanmasında olduğu gibi,

köleler de donanmalarda mürettebat olarak yoğunlukla kullanılabilmekteydi 195

(Bkz.Lev. XVII.1.2). Bu sınıf savaş gemilerinin her birinde, "trierarkh" denilen gemi

kaptanı bulunmakta ve bu kişiler, generaller kurulu tarafından her gemide ayrı ayrı

görevlendirilmekteydi. Trierarkhlar, savaş esnasında bu gemileri yönetmenin

yanısıra, barış döneminde de bu gemilerin her an savaşa hazır durumda

bulundurulmalarında da sorumlu kişilerdi. 'İ.Ö. 431'den sonra yaşanan sıkıntılar,

görevi iki varlıklı kişinin almasını gerektirecek kadar ağırlaşmıştı ve bu uygulama İ.Ö.

4. yüzyıl boyunca da geçerli kaldı.' 196

191 THUKYDİDES I. 13. 192 THUKYDİDES I. 14. dipnot: 60. Burada belirtildiğine göre, Pentekontoroslar Hellas'a ilk defa Mısırlı

Danaus'un adamları tarafından Argos'a getirilmiştir. Bu sınıf gemiler, ekseriyetle Pers Harpleri zamanında yoğun olarak kullanılmıştır; bkz.: HEREDOT I. 163.

193 Hellenler’de savaş ve ticari gemilerin tarihsel gelişimi için bkz.: LANDELS 1996, 145 vdd. 194 STARR 2000, 20. 195 THUKYDİDES I. 55. dipnot: 149.; I. 121. dipnot: 314. Burada belirtildiğine göre, Atina, donanmasında her ne

kadar hür denizcileri mürettebat olarak kullanılmış olsa da, barbarlardan ve savaş esirlerinden oluşan diğer gemi erlerini, çoğunlukla ticari münasebette bulunduğu Karadeniz sahillerinden, Trakya, Anadolu, Anadolu, Suriye, Mısır, Afrika, İtalya, Sardinya, Korsika, İspanya ve Gallia'dan tedarik etmekteydi. Buna karşın, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin sonlarına doğru, Sparta generali Lysandros, Pers satrapı ve prensi Kyros'tan aldığı mali desteği, Atina'nın donanmasında çalışan mürettebatın, daha fazla para veren Sparta donanmasında çalışmaları yönünde kullanması gösteriyor ki, Atina donanmasında daha çok ücretli kişiler çalışmaktaydı. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 5, 4.; PLUTARKHOS XXI, 4.

196 STARR 2000, 44.

Üç sıra kürekli triremelerin deniz harbi esnasında üstünlüklerini ortaya çıkaran

hızlarına ve manevra kabiliyetlerine karşın, çok önemli dezavantajları vardı ve bu

dezavantajlar, Peloponnesos Harpleri boyunca çeşitli kritik anlarında kendisini

gösterecekti. Bu dezavantajları ilki, bu gemilerin yapım malzemesiyle ilgili olanıydı ki,

triremeler, yapıldıkları meşe, çam ve köknar ağaçlarının su emmesi nedeniyle, su

alan gövdenin kurutulabilmesi için, oldukça sık aralıklarla, fiziki güç kullanılarak

karaya çekilmeleri gerekiyordu.197 Bu da harp esnasında oldukça tehlikeli olabiliyordu

ki, hem Syracusai kuşatmasında, hem de Lampsakos deniz muharebesinde,

triremelerin bu özelliğinin, bu harplerin yitirilmesinde büyük rolü vardı. 198 İkinci

olarak, triremelerin hızlı olmaları amacıyla, üç sıra kürekli yapılmalarına rağmen, bu

özellikleri fırtınalı, dalgalı denizde ve uzun süreli kuşatmalarda olumsuz durumlara

düşülmesine neden olabiliyordu. Bu nedenle de, savaşlarda zaman zaman triremeler

yerine ticari yük gemileri kullanılabiliyordu ki,199 bu gemiler, hem hızları200 hem de

hafif donanımlı harp gemilerine çok kolay av olabilmekteydiler. Üçüncü olarak ise,

triremeler hız amacına yönelik olarak oldukça hafif yapıldıkları için, herhangi bir

tarafından mahmuz darbesi almasına karşın batmıyordu. Dolayısıyla, triremeler, bir

deniz muharebesinde hasar aldıklarında dahi batmayarak, düşman güçlerin

yedeklerinde limanlara çekilip, bakım ve onarım gördükten sonra, harplerde kolayca

yeniden kullanılabiliyordu ki, M.Ö. 429 yılında gerçekleşen Naupaktos'taki deniz

muharebelerinde, Atina triremeleri, Korinthoslular tarafından mahmuzlandıktan sonra

yedekte çekilmiş ve daha sonra yeniden kullanılmıştır.201 Tüm bunlara karşın, 197 THUKYDİDES I. 50. dipnot 143.'de belirtildiği gibi, bir deniz muharebesinde hasara uğrayan ve yukarda

anlatıldığı üzere, su alan gemileri kurutmak amacıyla, deniz muharebesinin yapıldığı yerde, sahile yakın bir yer daima donanmanın kullanımı için emniyet altına alınmaktaydı. Syracusai kuşatmasındaki büyük limanın güneyinde kalan Plemmiryon müstahkem mevkii, böyle bir yerdi ve Atina donanması ilk olarak burayı zapt etmiş, Sparta generali Glippos ise, adaya geldikten sonra ilk olarak bu yerin ele Syracusaililer tarafından ele geçirilmesine çalışmıştır. Zaten donanmalar, M.S. XVI. yüzyıla dek kıyılardan fazla uzaklaşmadan çarpışmaları gerçekleştirmişler ve deniz muharebelerinin bu kısıtlayıcı nedeni, bu muharebelerin genel harp üzerinde hiç bir zaman kesin netice üzerinde etkili olamamasına neden olmuştur. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 1, 3, 6.

198 Bkz.: PLUTARKHOS,XXI, 33. 199 THUKYDİDES II. 56. Burada anlatıldığına göre, Perikles Peloponnesos'a karşı uyguladığı yıpratma

stratejisine paralel olarak, yüz gemilik donanması ile sefere çıkarken, donanmada ilk defa olarak eski ticari yük gemileri kullanılmış ve bunlarla nakliye yapılmıştır.

200 Yelkenli tüccar gemileri, uzun ve kürekli olan harp gemilerinin tam zıttına, çok yük taşıyabilmesi için yuvarlak olarak yapılmaktaydı. Bu gemiler, yelkenli olduklarından, hava rüzgarlı olduğu müddetçe hem gece, hem de gündüz seyredebilmekteydi. Buna karşın harp gemileri, yalnızca kürekle seyredebildikleri ve içlerinde mürettebatı barındıracak olanakları bulunduramadıkları için, yalnızca gündüz seyredebilmekteydiler. THUKYDİDES I. 48. dipnot: 139'da belirtildiğine göre, bir deniz muharebesine hazırlanan donanma mürettebatı, gemilerdeki gerekli olmayan malzemeyi ve yelkenleri uygun bir yere bırakmak zorundaydı çünkü muharebe başladığında yalnızca küreklerle hareket edilip manevra yapılmaktaydı. HEREDOT IV. 86.'dan öğrendiğimize göre de, ticari gemiler gündüzleri yedi yüz, geceleri ise altı yüz stadion yapabilmekteydiler.

201 Bkz.: THUKYDİDES II. 83-92.; KSENEPHON I. 1, 7, 18.

denizlerde büyük bir hızla ilerleyen , görünümü korku ve hayranlık uyandıran202,

mahmuzları ile düşman gemileri üzerinde etkisi oldukça yıkıcı olan trireme filoları,

inşa üstünlükleri, büyük oranda onarıma ve yeni donanıma olanak vermeleri

ölçüsünde ve de yaklaşık yirmi yılı bulan kullanım süreleri nedeniyle, Peloponnesos

Harpleri sırasında, Atina'ya denizlerde önemli bir üstünlük sağlıyordu. 203

IV.B. Sparta ve Kara Stratejisi Atina'nın, donanmasına dayanarak denizlerde güçlü olması ve Peloponnesos

Harpleri'nde stratejisini buna göre belirlemesi gibi, Sparta da karada güçlü hoplit

ordusuna güvenmekte ve stratejisini buna göre şekillendirmekteydi. Sparta, kara

ordusu düşünüldüğünde, aslında Atina ile daha önce girişilen muharebelerde

uyguladığı geleneksel harp stratejisini, Peloponnesos Harpleri'nin ortalarına dek

uygulamaya devam etmiştir. 'Atina'yı açlığa mahkûm etmeye çalışan Sparta

neredeyse her yıl tarım alanlarını işgal etmeye başladı. Atina da buna karşılık kırsal

kesimde yaşayan nüfusundan vazgeçip Karadeniz yakınlarındaki tahıl

merkezlerinden deniz yoluyla getirdikleri ile yetinmeye çabaladı.204 Buna göre,

Peloponnesos'dan hareket eden Sparta ordusu, Korinthos kıstağından kuzeye

yönelerek Atina surları önünde beliriyor, buradan hareketle güneydeki verimli Attika

topraklarına girip, kırsalda yaşayan Atinalılar'ın ekili arazilerini ve diğer mallarını

tahrip ederek, Atina'yı zor durumda bırakıyordu. Atina ise, bu saldırıya karşılık olarak

kırsalda yaşayan vatandaşlarını surların içersine çekerek, kentin tahıl gereksinimini

deniz yolu ile sağlamaya çalışıyordu. Bu strateji, özellikle Faleron surları ve Pireus

limanı çevresinin güçlü surlar ile çevrilmesi ile mümkün olmuştu ki, bu stratejinin

başlıca uygulayıcısı Perikles'ti. Perikles, genel stratejisini açıklayıp, Atina halkına

öğütler verdikten sonra205 Atinalılar, '(...) onun tavsiyesine göre hareket ettiler ve

dışardan kadınları, çocukları ve evde kullandıkları aletleri içeri getirdiler. Hatta bu

arada evlerdeki tahta kısımları bile söktüler. Küçükbaş hayvanlarla koşum

hayvanlarını ise Euboia ile diğer adalara gönderdiler. Fakat tabiiyetiyle göç 202 HEREDOT III. 58.'de yazdığına göre, eskiden gemilerin etkileyiciliğinin arttırılması için parlak kırmızıya

boyanıyorlardı. Burada Hellenler'in mimari ve heykel sanatında da kullandıkları parlak renklere ne derece düşkün olduklarını ve bu renkleri göz alıcı olarak mümkün olan her yerde kullandıklarını görmekteyiz. Yine HEREDOT III. 59.'dan öğrendiğimize göre, gemilerin pruvasına domuz şekli verilmiş bronz mahmuzlar takılmaktaydı.

203 LANDELS 1996, 163–164. 204 KEEGAN 1995, 199. 205 THUKYDİDES II. 13.

kendilerine ağır geldi; çünkü pek çoğu daima taşrada yaşamaya alışmıştı.' 206

Spartalılar, stratejilerinin bu bilinen yönlerine ve bunlara karşı Atina'nın, liman kenti

ve ana kent arasına güçlü surlar çekerek kendisini emniyet altına almış olmasına

rağmen, Peloponnesos Harpleri'nin ilk yılında Spartalılar bu stratejiyi yine aynen

uyguladılar.207 Ancak, Spartalılar’ın güçlü kara ordularına güvenmelerine rağmen, bu

stratejisinin başlayan bu yeni harp sürecinde pek de sonuç verici olamayacağını

görenler de vardı. Bu kişilerden birisi bizzat Sparta ordusunun başında olan kral

Arkhidamos'tu. Arkhidamos, Sparta meclisinde müttefiklerinin toplandığı esnada,

Korinthoslular'ın Atina aleyhine harp açılması için yaptıkları yoğun baskıya rağmen,

çıkacak bu harbin daha öncekilere benzemeyeceğini gerçekçi bir gözlemle görerek

şu şekilde konuşmuştur: ' Ey Lakedaimon'lular, ben kendim şahsen birçok savaş

tecrübesi olan birisiyim. İçimizde aynı yaşta olanlar arasında da böylelerini

görüyorum... Yani, üzerinde müzakerede olduğunuz bu harbi, şuurlu bir surette

teemmül (etraflıca düşünme) edildiği takdirde, herhalde pek küçümsemeyeceksiniz.

Gerçekten, Peloponnesos'lulara, daha doğrusu komşu devletlere karşı bizim

savaşımız hep aynı tarzdadır ve biz, her noktaya çabucak erişecek durumdayız.

Fakat memleketleri uzakta bulunan ve ayrıca, bu kadar iyi denzci olan ve bütün diğer

şeylerle, yani hususi (özel) ve umumi (genel) zenginlikle, gemiler, atlar, silahlar ve,

başka hiç bir Hellen şehrinde olmadığı kadar büyük insan kalabalığı ile en iyi bir

surette mücehhez (hazır olmak) olan ve, üstelik de, kendilerine haraç veren

müttefikleri bulunan adamlara karşı, evet, böyle adamlara karşı insan, nasıl olur da,

kolayca harp isteyebilir? Ve neye güvenerek insan hazırlıksız, alelacele işe

kalkabilir?.. Belki de her hangi bir kimse, silahlarımız ve sayıca çokluğumuzla onlara

üstün olduğumuz için, memleketlerini mükerrer (tekrar eden) baskınlarla tahrip

edebiliriz diye cesaretlenebilir. Fakat onların ayrıca, üstünde hüküm sürdükleri geniş 206 THUKYDİDES II. 14. Sparta saldırılarının, tahılın kaldırılmaya başlandığı yaz aylarında yoğunlaştığını

düşünecek olursak, bu mevsimlerde Atina halkının şehir içersinde oturmayıp, ekip biçtikleri tarlalarının yakınlarındaki evlerde kalmaları, onlar açısından büyük tehlike teşkil ediyordu. Yine de hem şehir yaşantısının sıkıcılığından, hem de arazilerine her gün şehirden gelip gitmenin zorluğundan olsa gerek, Atina halkının çoğunluğu yaz aylarını taşradaki evlerinde geçirmekteydi. Gerçekten, günümüz Ege'sini düşündüğümüzde, bugün dahi buralardaki çiftçi halkın yaşam tarzının, M.Ö. V. yüzyılın kırsal kesim Atinalıları'nın yaşam tarzından pek de farklı olmadığı görülecektir.

207 Militarist bir yapılanmaya dayanan Sparta'da, her alanda görülen tutuculuğa paralel olarak, askeri konularda da bu tutuculuğun örneklerine rastlanmaktadır. Buna göre, Sparta ordusu daha önceki harplerde ona zafer kazandıran taktikleri aynen uygulamaya her koşulda devam etmişler ve yeni harp stratejileri geliştirmeye fazla önem vermemişlerdir. Nitekim M.Ö. 371'de Sparta ve Thebai arasında gerçekleşen Leuktra meydan muharebesinde, Thebaili komutan Epameinondas'ın uyguladığı yeni harp stratejisi karşısında çaresiz kalan Sparta ordusu harbi kaybederek, askeri alandaki yenilmezliklerini yitirmişler ve buna paralel olarak da kentleri işgale açık hale gelmiştir. Bu konu hakkında bkz.: KSENEPHON VII. 1, 20.; bu yenilginin sosyal nedenleri için ŞENEL 1971, 208.; yenilginin askeri nedenleri için KEEGAN 1995, 200.

arazileri vardır ve, ihtiyaçlarını denizden temin edeceklerdir... O halde, bizimki nasıl

bir harp olacak? Çünkü eğer onları donanma ile mağlup etmezsek, veyahut da, deniz

kuvvetlerini ayakta tuttukları gelirlerden onları mahrum bırakmazsak, bir çok

hususlarda zarar göreceğiz... Gerçekten, onların memleketini tahrip ettiğimiz

takdirde, harp derhal bitmiş olacaktır gibi bir ümitle kendimizi kat'iyen aldatamayız.

Tersine, ben daha ziyade, bu harbi çocuklarımıza bile miras bırakacağımızdan

korkuyorum... Mamafih (zaten) onlar, bizim artık başlamakta olan hazırlığımızı ve

buna uygun olanı ima eden sözlerimizi duyarlarsa, ellerinde henüz yakılıp yıkılmamış

yerler varken, mevcut ve henüz tahrip edilmemiş mal ve mülkü düşünerek, belki de

razı olurlar. Filhakika (gerçekten), onların toprağını elde bir rehinden başka bir şey

olarak düşünmeyiniz: hem de, ne kadar iyi işlenmiş ise, o kadar kıymetli bir rehin.

Onları ümitsizliğe sokmamak ve binnetice (sonuçta) daha yenilmez yapmamak için,

bu rehin mümkün olduğu kadar uzun bir zaman korunmalıdır.'208

Buradan da anlaşılacağı üzere, daha harbin başlangıcında Sparta'nın kara

stratejisinin pek de bir işe yaramayacağı ortadaydı. Zaten, harbin yirmi yedi yıl gibi

uzun bir süreye yayılmasında ve sekene değiştirerek, sıklet merkezinin Hellas

üzerinden Anadolu, Mısır, Adalar ve Boğazlar gibi savaşın kenar kuşak cephelerine

sıçramasında bu stratejiler etkili olmuş, bu nedenle taraflar ana cephe üzerinde

kesin sonuca ulaştıracak kuvvet tasarrufunda bulunamadıkları için, sürekli olarak

denk kuvvetlerle çarpışarak birbirlerini yıpratıp durmuşlardır. Durum böyle olunca,

harbin M.Ö. 431'den M.Ö. 421'e kadar süren ilk safhası, bir fil ile bir balinanın

mücadelesi şeklinde geçti. 209

IV.B. I. Hoplitesler Peloponnesos Harpleri esnasında Sparta kara ordularının vurucu gücünü

oluşturan ve ordunun belkemiği olan sınıf, elbette ki "hoplitesler"di. Hoplites,

Sparta'nın ve Hellas'daki diğer orduların kullandığı ağır zırhlı piyadeye verilen genel

addır. Hopliteslerin silahlarını "hoplon" denilen ve piyadenin vücudunun, omuz

hizasından dizlere kadarki bölümünü kapatan bir kalkan oluşturuyordu ki, hoplites

kelimesi buradan türetilmiştir, tunçtan bir miğfer, yine tunçtan dizlikler, kısa ve

208 THUKYDİDES I. 80. 81. 209 STARR 2000, 39.

genellikle saplamaya yarayan bir kılıç,210 ve de üç metre uzunluğunda, ucunda demir

uc takılı olan bir mızrak oluşturuyordu 211 (Bkz.Lev.XVIII.1.2.3.; Lev.XIX.1.2). 'Omuz

omuza ve birleşik bir kitle halinde dövüşen ve çevirme fırsatı vermeyen hoplit

ordusunun yenilmesi hemen hemen imkânsızdı.' 212 Tek bir vücut gibi hareket eden

hoplit sıralarında düzen, bir askerin diğer bir askerin yerini almasıyla sağlanıyordu.

Dört, sekiz, on iki veya on altı derinlikte ve her safta bir yaşlı fakat deneyimli, bir de

genç olmak üzere sıralanan hoplites safları, düşmanla karşılaştıklarında sıranın baş

tarafından ancak ilk altı sıra harbe dâhil olabiliyordu çünkü kullanılan uzun mızraklar

nedeniyle arka sıralardakilerin dahi mızrakları ön sıraya doğru uzanıyordu. Bu

nedenle, çarpışma esnasında ilk sırada yer alan bir asker düşüp öldüğünde veya

yaralandığında, onun yerine hemen ikinci sıradaki hoplit alıyordu. İkinci sırada boş

kalan o hoplitin yerine üçüncü sıradaki bir başka hoplit geçiyor, bu durum böylece

devam ederek, sıralar hiç boş kalmamacasına arka sıradaki hoplitler tarafından

dolduruluyordu. Sadece son sıradaki hoplitlerin gücü, kendi sıralarında açılan

boşlukları dolduracak hoplit olmadığı için gitgide zayıflardı. İlk sıranın uğradığı zarar

büyükse, bu durum son sıralardaki hoplit saflarının gücünün zayıflamasına neden

olurdu ki, ilk sıralardaki hoplit sayısı sabit tutuluyor, ancak bu yöntemi kullanan hoplit

sıralarının, parçalanmalarına değil, tüketilmelerine ve dolayısıyla çok zayiat

vermelerine neden oluyordu. 213 Bu olumsuzluğun giderilebilmesi için hoplit sıraları

kare veya dikdörtgen bir kütle halinde 214 sıralanıyor ve hoplit safları sıklaştırılıyordu.

Ancak, böyle bir düzenleme önemli bir taktiksel zafiyet oluşturuyordu ki bu da, hoplit

sıraları ile istenilen manevranın yapılamamasıydı. ' Hoplit sıralarının manevra

kabiliyeti yok denecek kadar azdı. Ancak her cenkçi sağında dövüşen arkadaşının

kalkanına himaye aradığından savaşta ilerleyen hoplit safında sağa doğru bir kayma

olurdu. Sparta ordusu safın aldığı bu tabii şekli bir çevirme hareketi şeklinde

geliştirmiştir. Sparta ordusu şiddetle saldırmaz, güven içinde, ağır ağır ilerlerdi.' 215

Hoplitesler, M.Ö. VI. yüzyılın sonuna dek çan şeklinde, karına kadar inen tunç

bir zırh giymişlerdir. Bu zırh, iki parçadan oluşmakta ve bu parçalar yan taraflarındaki

210 MACHİAVELLİ 1999, 127'de belirtildiğine göre, Hellaslı ve Romalı askerler, düşman askerlerini keserek

değil, silahlarını saplayarak yaralıyorlardı. Bunun nedeni, böyle bir yaranın daha ölümcül sonuçlar doğurmasıydı. Yaraladıkları düşmanlarının daha az savunma göstermesiyle birlikte, düşman askeri daha az savunma gösteriyor, böylece ikinci bir hamle için zaman kazanılmış oluyordu.

211 THUKYDİDES I. 27. dipnot: 116. 212 AKARCA 1987, 101. 213 MACHİAVELLİ 1999, 154. 214 LEQUENNE 1979, 11. 215 AKARCA 1987, 101.

kancalardan ve omuz üzerinden birbirleri ile birleştirilmekteydi. Boyu 43–50 cm.

Arasında değişen zırhın bel kısmı ince, alt kenarı ise geniş tutuluyordu. M.Ö. VI.

yüzyıldan itibaren, hopliteslerin manevra yeteneklerini arttırmak için, üzeri madeni

pullarla kaplanmış deri zırhlar kullanılmaya başlanmıştır. Bu tip deri zırhların,

vücudun belden aşağısını da koruyabilmesi için, dilimli küçük bir etekliği de vardı. Bu

zırhın altına, bacaklara kadar inen ince bir gömlek giyilirdi.216 ' Hoplites sözcüğü özel

biçimli kalkanın isminden türetilmiştir. Demirle kuvvetlendirilmiş tahta kalkanın çapı

doksan santimdi ve deri askıyla omuza asılıyordu. Sol eliyle kavrayabileceği bir

tutamağı vardı. Böylece sağ eli mızrağını kaburga kemikleriyle dirseği arasına

sıkıştırıp var gücüyle düşmanına saplamak için boşta kalıyordu... Yaklaşık 135 metre

genişliğindeki boş arazide otuz beş kiloluk silah ve zırh yükü altında koştuktan sonra

doğruca birbirlerinin üstüne atılıyorlardı. Her asker hedef olarak iki kalkan arasında

kalan, boyun, koltuk altı, kasık gibi korumasız bölgeyi seçer ve yüz yüze geldikleri

anda mızrağını saplamaya çalışırdı. Karşısına çıkan fırsatı değerlendirmek

zorundaydı. Ön sıranın ani duruşu geride kalan yedi sıranın bir anda düşmanla

karşılaşan askerlerin üzerine yığılmasına neden oluyordu. Bu yığılma nedeniyle

bazılarının ölü ya da yaralı olarak yere yıkılması kaçınılmazdı. Böylece kalkan

duvarının arasında belki de bir delik açılabilirdi. İkinci ve üçüncü sıradakiler daha

korunmalı yerlerinden mızraklarını uzatıp bu gediği büyütmek için çabalarlardı. Eğer

başarabilirlerse othismos yani kalkanla itmek işlemi başlardı. Gedik yeterince

büyüyünce, hopliteslere, ikinci silahları olan kılıçlarını kullanıp düşmanın bacaklarını

kesme olanağı doğuyordu. Othismos son derece etkili yöntemdi ve

pararrexis'e(kırılma) neden oluyordu. Düşman baskısını üzerinde hisseden askerlerin

arasında kaçma duygusu yayılıyor veya arka sıralar çözülüyor ya da öndekiler utanç

verici bir biçimde gerileyerek arkadaşlarını da paniğe sokuyorlardı... Önlerinde boşluk

bulan' hoplites'ler sırtlarını dönenleri yaralayıp öldürmek için gerekli fırsatı yakalamış

oluyorlardı. Süvarilerin ve hafif silahlı piyadelerin işe karışmalarının yarattığı daha

büyük tehlike söz konusuydu... Esas çarpışmadan önceki önemsiz itiş kakışmadan

sonra piyadelerin tekrar savaş alanına girmesi ve umarsız kalmış düşmanı etkin bir

biçimde yok etmesi her şeye karşın yetenekli savaşçılar olduklarını kanıtlamaları

anlamına geliyordu. Hafif silahlı askerlerden kaçmak çok zordu. Hoplites'ler

kalkanlarını atıp kaçabilirlerdi ama koşarken zırhlarından sıyrılmaları olanaksızdı...

Yalnızca yarım saat ya da bir saat süren çarpışma, hoplites'leri fiziksel açıdan çok 216 AKARCA 1987, 99.

yoruyordu ve kas gücü kadar korku da bu yorgunluğu arttırıyordu... Hoplites savaşları

genellikle savaşı ve öldürmeyi tek, kısa, karabasanvari bir çarpışma ile yapıp

bitirmeye ortak karar veren küçük toprak sahiplerinin arasındaki çekişmelerden

çıkıyordu. ' 217

Hoplites harp sistemi, Sparta toplumunun sınıfsal özelliklerinin belirlenmesinde

de oldukça güçlü bir etkiye sahipti. Troya harpleri dönemindeki, Orta Çağ'ın

şövalyelerini andıran kahramanlık gösterileri, Sparta askeri sınıfında da M.Ö. VIII.

yüzyılda görülmüş olsa da, toplumsal eşitlik kavramı özellikle M.Ö. V. yüzyılda

yaşanan Peloponnesos Harpleri ile daha da belirginleşerek, hoplitesler arasındaki

eşitliği de perçinlemiştir. Buna göre, Sparta ordularında hoplites saflarından koparak,

kişisel kahramanlık gösterileri için öne atılmaların yerine, tam bir eşitlik ve dayanışma

duygusuyla, hoplit saflarının yarılmaması için eşit askeri yetenekte yetiştirilen Sparta

piyadeleri, omuz omuza mücadele ederek düşman saflarına atılıyorlardı. Hoplit

düzeni, Sparta toplumuna M.Ö. VII. yüzyılda, yani klasik Sparta düzeninin

belirginleşmeye başladığı dönemde girmiştir. "Phalanks" düzeni ile sekiz sıra

derinliğindeki saflar halinde sıralanan hoplitesler, herhangi bir muharebeyi

kazanabilmek için, safları arasında yarılmalara neden olmayacak bir biçimde

mücadele etmeleri gerekiyordu. Bu nedenle de, bu hopliteslerin eşit askeri yetenekte

yetiştirilmeleri gerekiyordu. Böylece, muharebe kazanıldığında, zafer bir tek kişi veya

gruptan ziyade, her hoplitin phalanksının başarısına dayandığı için, orduda eşitlik

kavramını daha da güçlendiriyordu. Bu eşitliği devam ettirebilmenin yolu, tüm Sparta

vatandaşlarının hoplit sınıflarında aynı askeri eğitimi almalarını gerektiriyordu. Sparta

ordusunun en etkili gücü hoplitler olunca, bu sınıfa seçilenler de elbetteki "spartanlar"

sınıfından oluyordu. Okçular ve ordunun diğer sınıfları "perioikos" ve "helotlar"dan

seçiliyorlar ve bunlar asla hoplitlerin aldığı eğitimden geçirilmiyorlardı. Spartanlar

arasında ağır piyade veya hafif piyade eğitimi gözetilmeksizin, hepsi aynı sınıftan

kabul ediliyor ve buna göre yetiştiriliyorlardı. Vatandaşların ordudaki bu eşit

durumundan toplumsal düzen de direkt olarak etkileniyor, harp esnasında aynı safta

eşit olarak mücadele eden hoplit sınıfı, toplumsal sorunlarda da belirgin bir eşitliği

paylaşıyordu. Diğer yandan, çok zahmetli bir eğitim gören hoplites sınıfına dâhil

edilmeyen perioikos ve helot sınıfları hiçbir zaman hoplitler kadar iyi savaşçı

217 KEEGAN 1995, 192–194.

olamadıkları için, Sparta'daki bu toplumsal düzen, Spartanlar'ın lehine yıllarca

değişmeden sürüp gidiyordu.218

V. PELOPONNESOS HARPLERİ VE HELLAS AÇISINDAN GENEL SONUÇLARI

Atina ve Sparta'nın bu genel statejileri doğrultusunda Peloponnesos

Harpleri'nin M.Ö. 431'de başlamasıyla birlikte, iki tarafın da kendileriyle dost olan ve

hedeflerini paylaşan müttefikleri belirginleşti ve tüm Hellas bu kutuplaşmaya paralel

olarak hasım güçler arasındaki yerlerini aldı (Harita VIII). Bu müttefiklerden, Atina'nın

yanında yer alanlardan, adalarda ve Hellas'da Khioslular, Lesboslular, Platailılar,

Messenialılar, Akarnanlar, Kerkyralılar, Zakynthoslular; Anadolu'da Karialılar, Dorlar,

İonialılar, Hellespontuslular, Trakya sahillerindeki yerleşimler, Peloponnesos ile Girit

arasında doğuya doğru bütün adalar, Melos ve Thera hariç tüm Kykladlılar

oluşturuyordu. Bu müttefik ve dost devletlerden Khioslular, Lesboslular ve

Kerkyralılar, Atina'ya donanmaları ile diğerleri ise piyade erleri ile Atina ordusunun

yardımcı kuvvetlerini oluşturuyorlardı. Buna karşın Sparta ve daha genel olarak

Lakedaimonlular'ın kara gücü ile yardımda bulunan müttefiklerini Argoslular,

Akhaialılar dışında İsthmos dahilindeki bütün Peloponnesoslular, bunun dışında

Megaralılar, Phoklular, Lokrisliler, Boiotlar, Amprakialılar, Leukaslılar,

Anaktorionlular,; donanma gücü itibariyle Korinthoslular, Megaralılar, Sikyonlular,

Pelleneliler, Elisliler, Amprakialılar, Leukaslılar; süvari gücü itibariyle Boiotlular,

Phoklular ve Lokrisliler oluşturuyordu.219

Tarihlere "Arkhidamos Harbi" olarak geçen ve M.Ö. 431 ile M.Ö. 421 yılları

arasındaki on yıllık süreyi kapsayan harbin ilk döneminde, her iki taraf da gerçek

güçlerini saklayarak, Spartalılar denizde, Atinalılar ise karada kesin sonuç alıcı

muharebelerden kaçınarak, adeta birbirlerinin harp sahasında neler yapabileceğini

ölçer vaziyette kaçamak harplerle yetindiler. Bu dönemde, harbin sıklet merkezi üçe

bölünerek, Spartalılar'ın gelenek haline getirdikleri stratejileri nedeniyle işgal ettikleri

Attika toprakları,220 kuzeydeki boğazların güvenliği için her iki taraf açısından da

218 ŞENEL 1971, 205. Sparta'daki bu sınıfsal düzenleniş, özellikle Peloponnesos Harpleri sürecinden sonra

sarsılmaya başlamış, çıkan helot isyanlarını bastırabilmek için Spartanlar helotları, daha önceleri olduğu gibi baskı altına almaktan ve onları Kyrptia denilen, 1940'ların Nazi Almanya'sında görülen Gestapo teşkilatına benzer gizli polis örgütünün kıyımına uğratmak yerine, onlarla anlaşma yoluna gitmişlerdir. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 2, 14.

219 THUKYDİDES II. 9. 220 THUKYDİDES I. 18. 20.

önem arzaden Poteidai kenti ve çevresi ve Perikles'in ortaya koyduğu "yıpratma

stratejisi" gereği, Peloponnesos'un batıyla olan bağlantısının kesilmesine yönelik

olarak Peloponnesos'un güney sahilleri harbin geçtiği temel noktaları oluşturdu.221

Harbin bu döneminde, Atina donanması yeniliği ve mürettebatının tecrübeli olması

sayesinde222 '(...) Lakonya ve Elis kıyılarını tahrip ettikten sonra batıda Korint'in kalesi

Sollion'u (Akarnanya'da), doğuda Atalante adası'nı işgal ettiler ve Aiginalı'ları

adalarından çıkardılar. Bundan başka Trakya'da Odris'ler kıralı Sitalkes'le ittifak,

Makedonya kıralı Perdikkas'la barış aktettiler.'223 Bu dönemde harbin sevk ve seyri

Atina'nın lehi yönünde ilerliyor gibi gözükse de, Pireus limanı vasıtasıyla, Atina'ya

Sparta donanmasından çok daha büyük bir tehlike girecek, Atina halkının üçte birinin

canına malolacak bu tehlike, Atinalılar'ın yaptığı tüm harp planlarını altüst ederek,

onları Peloponnesos Harpleri'ne dair umutsuzluğa düşürerek, Sparta'dan barış

istenmelerine neden olacaktı. Bu tehlike, Habeşistan üzerinden Mısır, Libya Pers

İmparatorluğu ve en sonunda Pireus limanını takip eden veba afetiydi.224 Vebanın

Atina üzerindeki yıkıcı etkisi M.Ö. 430/29 ve 427/26 yılları arasında aralıklarla

sürecek, bu salgın hastalık Atina halkının tüm maddi manevi direncini kırarak, Atina

sosyal, siyasal ve askeri düzenini temelden sarsacaktır225 (Bkz.Lev. XX). Veba

salgınının tüm yıkıcı etkisine rağmen, Sparta'nın ileri sürdüğü barış koşulları Atina'da

hoşnutsuzluk yarattığı için geri çevrilecektir ki, belkide Sparta Atina'nın bu olumsuz

durumundan gereği gibi faydalanarak, tüm gücü ile harbi sonuçlandırmaya kalksa,

Peloponnesos Harpleri çok erken bir tarihte neticelenebilecekti. Ancak Sparta bu

fırsatı kaçırdığı gibi, Atina da barış için beliren bu ilk umudu harcamakla, ileride yine

böyle değerlendiremeyeceği dört barış girişiminden ilkini kullanmış oluyordu.

Vebanın, Atina açısından en büyük ve en yıkıcı etkisi ise, Atina nüfusunun

üçte birinin telef olması değil, Atina'yı girmiş olduğu ölüm kalım harbinde tüm

stratejileri hesaplayan ve belki de Atina’yı zafere götürebilecek olan "tek adam"ın

hayatının son bulmuş olmasıdır ki, bu kişi Perikles'ten başkası değildi.226 Perikles'ten

221 THUKYDİDES II. 56 222 THUKYDİDES I. 142'de Perikles, deniz işlerinden ve donanmalardan anlayabilmenin ve de tecrübe edinmenin

ne denli zor olduğundan bahsettiği konuşmasında, Atina donanmasının özellikle Pers Harpleri ile birlikte tecrübe kazanmaya başladığını, buna rağmen yine de eksikleri bulunduğunu kabullenir.

223 MANSEL 1999, 320. 224 THUKYDİDES II. 48. 225 THUKYDİDES II. 51. 53.; ayrıca bkz.: dipnot: 182. 226 THUKYDİDES II. 56. 65.'de Thukydides, Perikles'in büyük devlet adamlığına dair görüşlerinin bildirirken

şöyle bir ifadede bulunur: ' Fakat, Perikles'in, daha ziyade birbirleri ile aynı ayarda olan ve her biri "birinci " olmağa çalışan halefleri, devlet idaresini de arzuya göre halkın eline vermek istikametini tuttular.' Bu, Hellas açısından son derece önemli olan "birinci adam olma" yarışı konusuna KSENEPHON I. 3, 14. ve

sonra Atina'da iktidarı ele alan, deri tüccarı Kleon ve onun mensup olduğu "radikal

demokratlar", Atina'nın Perikles döneminde belirlenen ve aslında savunmaya yönelik

bir planı içeren genel stratejisini,227 kendi sınıfsal çıkarları uğruna, bir fetih

politikasına dönüştüreceklerdir. Bu durum, Atina'nın yavaş yavaş güç kaybetmeye ve

müttefikler nezdinde itibarının zedelenmeye başlamasının ilk aşamasıydı (Bkz.Lev.

XXI.1.2).

Atina'nın, kuzey doğuda uzun süredir devam ettirdiği Poteidaia kuşatmasının

zaferle sonuçlanmasına karşın,228 bu zafer, Atina'ya iki bin talanton229 gibi ağır bir

mali yük getirmişti ki, bunun sonucunda kuşatmanın kaldırılması için Poteidailılar'la

anlaşmaya varan generaller, Atina'da hoşnutsuzlukla karşılanacaklardı. Sonuçta,

kuzey doğu cephesinde Atina, her ne kadar boğazlara yönelik ikmal yolunu güvence

altına almış olsa da, bu güvence ona çok pahalıya malolmuştu. Sparta'nın bu

galibiyete cevap vermesi uzun sürmeyecektir; M.Ö. 427'lere gelindiğinde Sparta'yı

alışılageldiği gibi, Attika topraklarına saldırarak buraları hem tahrip edip hem de elde

bulundurarak, Atina üzerinde baskı kurmaya yönelik olan genel stratejisinden

vazgeçerek, bu sefer Atina'nın kuzeyindeki yolların çok önemli bir noktasında

bulunan ve Atina'nın sadık bir müttefiki olan Plataia kentini, iki yıl gibi uzun süren bir

kuşatmadan sonra ele geçirirken görmekteyiz.230

Harbin üçüncü senesinde Sparta ve müttefikleri, Pireus limanına yapılabilecek

öylesine elverişli bir baskın teşebbüsünü kaçırmışlardır ki, Atina'nın donanma

kuvvetlerine güvenerek askeri korumadan mahrum bıraktığı bu liman, şayet

Spartalılar tarafından ele geçirilebilseydi, Peloponnesos Harpleri daha üçüncü

senesinde Sparta'nın galibiyetiyle sonuçlanabilecekti çünkü Pireus gibi, Atina

HEREDOT VI. 98’de de değinilerek, Hellas’ın başına gelen belaların ilkinin Persler, diğerinin ise sitelerin başında iktidar mücadelesi yapanlar yüzünden geldiğini belirtilmiştir. Burada enteresan olan diğer bir ifade ise Thukydides'in 'devlet idaresinin arzuya göre halkın eline verilmesi' ifadesidir ki burada, Thukydides'in arsitokrat kimliği düşünüldüğünde, bu ifadesi yadırganmasa bile, Atina'da demokrasi olması ve bu nedenle yönetimi elbette ki halkın üstlenmesi gerektiği düşüncesine karşın, Thukydides'in de haklı olarak belirttiği gibi, Sicilya seferiyle başlayan felaketler silsilesi, hep bu "halk dalkavukluğu" yaparak, halka takip edilmesi gereken yolu göstermeyen ve gerçekte iktidarsız olan iktidar mensupları tarafından, Atina'nın başına musallat edilmiştir. Buradan çıkarılacak sonuç şudur ki, Perikles zamanında "halka rağmen halk için" anlayışının egemen olduğu Atina demokrasisinde Perikles döneminde ulaşılan seviye ile Perikles'den sonra "halk dalkavukluğu" siyaseti ile Atina'nın düştüğü seviye arasındaki fark, günümüz demokrasi uygulamaları için tarihsel boyuttan çıkarılacak çok büyük dersler içermektedir.

227 THUKYDİDES II. 65.'de, Thukydides'in '(...) Atina'lılar sakin kalırlar, donanmaya iyi ihtimam gösterirler, harpte başka yeni hiç bir hâkimiyet peşinde koşmazlar ve nihayet, şehri tehlikeye sokmazlarsa, muhakkak muzaffer olacaklarını söylemiş idi' sözlerini söylemiş olduğu belirtilir. Ancak, bu ifadeler biraz Perikles'i korur mahiyette söylenmiştir çünkü Perikles'in THUKYDİDES II. 63.'de söylemiş ve de kabullenmiş olduğu sözlerle, buradaki ifade bir çelişki arz etmektedir.

228 THUKYDİDES II. 70 229 Talanton için bkz.: THUKYDİDSE II. 24. dipnot: 119 230 THUKYDİDES II. 78.

donanmasının ana üssünü teşkil eden bir limanın elden gitmesiyle, Atina'nın

donanma üzerine kurduğu tüm planlar altüst olabilecekti. Üstelik kuzeyde Plataia

kentinin Spartalılar'ca ele geçirilmesinden sonra Pireus limanında da yaşanacak

böyle bir başarısızlık, Atina'yı iki yandan da taarruza açık bir halde bırakacaktı ki, bu

noktalara şiddetle ve tüm gücüyle saldırabilecek Sparta'nın taarruzlarına, Atina'nın

karşılık verebilmesi bu noktada mümkün olmayacaktı. Ancak, Spartalı komutanların

yanlış kararlarıyla Salamis adasına yönlendirilen ani baskın teşebbüsü, Atinalılar'ca

zamanında fark edilerek, bu harekât engellenmiş ve harp de böylece yirmi dört yıl

daha uzatılmış oldu.231

Bu arada, Atinalılar'ın da M.Ö. 425'lere gelindiğinde, Peloponnesos'un güney

batısındaki Pylos liman kentini işgal ettiklerini görmekteyiz. Bu harekât sonunda

Atinalılar'ın, Mesenya bölgesine bu derece sokulmasına yol açan böyle bir teşebbüs,

helotlaştırılan Mesenyalılar'ın isyan etmesinden korkan Spartalılar'da endişeye yol

açacak ve Atinalılar'dan barış istemelerine neden olacaktır. Generallerin, bir

mütareke yaparak Sparta'nın barış istemelerine yönelik yolu açmalarına rağmen,

emperyalist emelleri açısından bu sonuçla yetinmek istemeyen Atina'da, iktidar

mevkiindeki radikal demokrat kesim, bu mütarekeyi Sparta ile kalıcı bir barışa

dönüştürmek şansını yitirerek, yalnızca Peloponnesos Harbi'ni sona erdirmek için

değil, tüm Hellas için de kalıcı bir barış ve huzur ortamı doğması neticesini kaçırmış

oldular. Bu harekât sonucunda Atina'nın kaçırdığı fırsat sadece barışa yönelik

umutlar ile sınırlı kalmayıp, askeri açıdan da bazı fırsatlar kaçırılmıştır. Bu önemli

fırsat şuydu: Peloponnesos'a yönelik harekâtlarda öyle stratejik bir nokta vardı ki,

buranın askeri açıdan değeri özellikle Pers Harpleri döneminde ön plana çıkmıştı. Bu

stratejik mevkinin önemi, bir zamanlar Kserkses'in elinde esir olmak sıfatıyla, onun

danışmanlar meclisinde görev alan Spartalı Demoratos tarafından, Kserkses'in

Hellas üzerine yapacağı seferin stratejisinin saptanması bakımından, ona verdiği

bilgilerde ortaya konulmaktaydı. Peloponnesos üzerine düzenlenecek bu harekâtın

nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamaktaydı Demoratos: 'Kral, mademki

benimle görüşmeye bu kadar önem veriyorsun, benim de sana en iyi fikirleri açmam

doğru olur. Gemilerinden üç yüzünü Lakonia'ya gönder. Onun kıyılarına uzak

düşmeyen bir yerde Kythera derler bir ada vardır, bizde gelmiş geçmiş adamların en

akıllısı olan Khilon, bu adayı suyun üstünde görmektense altında görmenin Sparta

için çok daha iyi olacağını söylemiştir, çünkü o, hep bu adanın bir gün Sparta'ya 231 THUKYDİDES II. 93. 96.

karşı, şimdi sana söyleyeceğim bir saldırıda bir üs olarak kullanılmasından

çekiniyordu; o, bunu elbette senin donanman için söylemiyordu, denizden gelebilecek

bütün saldırılar için konuşuyordu. Bu adadan yola çıkacak denizcilerin,

Lakedaimon'luları yıldırabilir. Onlar eğer doğrudan doğruya kendi kapılarında

savaşmak zorunda kalırsa, Yunanistan'ın geri kalan bölümü kara ordusu ile alınabilir;

onların yardımına koşmaları korkusu kalmaz. Yunanistan'ın geri kalan bölümü bir

kere sıkıya alındıktan sonra geriye sadece gücünü yitirmiş bir Lakonia kalır.' 232 İşte,

tıpkı Spartalılar'ın Plataia'da yaptıkları, kara harbini Atina'nın kapılarına dek

taşımaları gibi, Atinalılar da Pylos'un ele geçirilmesinden sonra Kythera adasını güçlü

bir donanma üssü haline getirerek, bu iki noktadaki güçlerini birleştirip, kara

harekâtını Sprata'nın güneyine yönlendirebilselerdi, burada mutlaka Mesenyalılar'dan

görecekleri destek sayesinde Peloponnesos Harpleri'nde galip gelebilme açısından

çok büyük bir avantaj elde etmiş olacaklardı. Fakat, Atinalılar'ın güçlü donanmalarına

rağmen, harbin genel seyri itibariyle son derece stratejik bir planı içeren böyle bir

uygulamayı başaramayarak, Peloponnesos'un güneyinde daha başka bir iki önemli

noktayı ele geçirmelerine rağmen, Peloponnesos'un batı yönünden ablukaya

alınması planını bir sonuca ulaştıramamışlardır.

Atina'nın bu şekildeki bir harekât planını seçmeyip, Trakya'da, kuzey hububat

yolunun elde tutulmasına ve buradaki hâkimiyet alanının daha da genişletilmesine

yönelik, M.Ö. 424'lerde Delion'da giriştiği kara harekâtlarının yenilgiyle son bulması

üzerine, bundan cesaret alan Sparta'nın, bu noktalara Makedonya kralı Perdikkas ile

birleşerek yaptıkları taarruz sonucunda Atina, boğazların denetiminin sağlanması

bakımından son derece önemli bir nokta olan Amphipolis kentini elden çıkarmak

zorunda kaldı. Bu karşılıklı galibiyet ve yenilgiler, her iki tarafta da yorgunluğa ve

harbin devamına yönelik bir isteksizliğe yol açması sonucunda, M.Ö. 423 yılında iki

taraf arasında bir mütareke imzalandı.233 Ancak, Atina'da iç siyasal dengelerin çok

çabuk bir taraftan diğer bir tarafa değişmesi sonucunda, dış politikadaki ihtiraslar

kendini göstermekte gecikmedi ve M.Ö. 422 yılında Trakya'daki Amphipolis kentinin

yeniden Atina hâkimiyetine alınması amaçlanan kara harekâtı sonucu bu harekât,

kumandan Kleon'un da canına malolarak, Atina açısından büyük bir bozguna

dönüştü. Sparta'nın bu galibiyetine rağmen, onun da iç siyasal dengeleri harbin daha

fazla devam ettirilmesine engel olmuştur. Sonuçta her iki tarafın politikalarının

232 HEREDOT VII. 235. 233 MANSEL 1999, 323.

belirlenmesinde etkin olan barış taraftarlarının da iktidara gelmesiyle birlikte, harpten

önceki mevcut durumun (statükonun) aynen devam ettirilmesiyle sonuçlanan, elli

yıllık bir süreyi kapsayan ve tarihlere "Nikias Barışı" olarak geçen antlaşmayı

M.Ö.412 yılında imzalayarak, harplerin bu ilk on yıllık evresine son vermişlerdir.

Harbin bu noktasında, Atina saflarında önemli bir şahsiyet olan Perikles'in

yeğeni Alkibiades, tarih sahnesine çıkarak, Atina'yı yeni ve tehlikeli maceralara

sürüklemeye başladı. Alkibiades'in, çevirdiği siyasi manevralarla Argos, Elis ve

Mantineia gibi Sparta müttefiklerini Atina tarafına çekmesine paralel olarak girişilen

Mantineia muharebesinde Atina, kara gücünü Argos ile birleştirmesine rağmen

yenilgiden kurtulamamıştır. Spartalılar'ın elinde bulunan Amphipolis kentinin,

Atinalılar'ca yeniden ele geçirilmesi hedefi güdülen Nikias'ın yaptığı kuzey seferi

başarısızlığa uğrayınca, Atina, Sparta müttefiki Melos adasında vahşi bir katliam

yaparak, Hellas'daki kalıtsal ayrışmayı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecek

adımı atmış oldu.

Alkibiades, bu noktada Atina'nın bu durumu ile yetinmeyerek, Sicilya'nın ve

hatta Kartaca'nın dahi ele geçirilmesi gibi, Doğu ve Batı Akdeniz’de tam bir hâkimiyet

kurma teşebbüslerini içeren büyük stratejik planlarını ortaya atarak, Atina halkını ve

bu planlara bel bağlayarak daha da zenginleşmek isteyen büyük tüccar kesimin

iştahını kabarttı. Aslında Alkibiades'in planı son derece iyi düşünülmüştü ve başarısı

halinde, Atina'yı Peloponnesos Harpleri'nde galip noktasına getirmesinin yanı sıra,

Akdeniz ticaretinin kontrol edilmesi açısından da Atina'ya büyük avantajlar

sağlayacaktı. Alkibiades'in bu planı çok iyi düşünülmüş bir fikirdi ancak Atina'nın, bu

büyük stratejik planı uygulayacak güçten yoksun olduğu, Sicilya adasına doğru M.Ö.

415 yılında girişilen seferin başarısızlıkla sonuçlanması sonucu ortaya çıkmıştı. Atina

bu başarısız Sicilya seferi ile Peloponnesos Harpleri'ni kazanmayı amaçlayan

hedeflerinde dört önemli ve telafisi mümkün olmayan zafiyete düşmüş oldu böylece.

Bunlardan birincisi, Alkibiades gibi, harbin seyrini Atina lehine değiştirebilecek bir

kişiyi, ezeli düşmanıyla mücadelesinde, iç siyasi çekişmeleri nedeniyle büyük bir

siyasi öngörüsüzlükle, Sparta ile dost hale getirecekti ki, Atina'nın harple ilgili bundan

sonra atacağı tüm adımlar ve Sicilya Seferi'nin akıbeti, Alkibiades'in Sparta'ya

aktardığı bilgiler sayesinde sonuçsuz kalmaya mahkûm olacaktı. İkinci olarak, Atina

hem kara kuvveti, hem de donanma kuvveti olarak, Sicilya seferinde oldukça büyük

ve ileride telafisi mümkün olmayan kayıplara uğrayacaktı ki, bunun sonuçları az bir

zaman sonra kendisini göstermekte gecikmeyecekti. Üçüncü olarak ise Sicilya

Seferi’nin Atina'ya büyük mali külfet yüklemesi bakımından, Sparta'nın büyük oranda

Pers İmparatorluğu'ndan mali yardım aldığı ve donanmasını bu paralarla oluşturduğu

düşünülürse,234 Atina donanmasının bu seferde büyük darbe yemesi ile birlikte,

kontrol ettikleri ticari saha biraz daha daralacak ve Atina her geçen gün daha fazla

mali bir krizin içine düşecekti. Bunun neticesinde daha sonra Atina'nın bu kayıpları

telafi etmek için, en azından boğazları kontrol altına alarak, Atina için yaşamsal olan

kuzeyden gelen ikmal yolunu güvence altına almak amacıyla, Alkibiades'e yeniden

yetki verilmesi ile girişilen Byzantion muhasarasının235 başta iyi sonuçlar vermesine

karşın ve hatta bu başarılar üzerine Sparta'nın barış teklif etmesine rağmen,

Atinalılar'ın harbin gidişatını görememeleri neticesinde kaçan bu üçüncü barış

umudundan sonra, Alkibiades'in Efesos'ta Spartalı General Lysandros karşısında

aldığı deniz muharebesi mağlubiyeti neticesi,236 harbin gidişatını artık Atina açısından

geri döndürülemez bir noktaya getirmiştir (Bkz.Lev. XXII.1.2).

Sparta'nın doğuda kazandığı bu başarılarda, elbette ki geleneksel milliyetçi

anlayışa sahip dış politikasını değiştirmelerinin ve Termopylai'de tüm Hellenler'in

özgürlüğü için kahramanca ölen kralları Leonidas'ın kemiklerinin sızlatırcasına, daha

önceki baş düşmanları Persler'den mali yardım istemelerinin büyük rolü vardır.

"Düşmanımın düşmanı, kim olursa olsun benim dostumdur" mantığından hareket

eden Sparta, Lysandros'un da büyük siyasi ve askeri manevralarıyla Persler'den bu

yardımları almalarına paralel olarak, Atina'nın tükenen mali olanakları neticesinde,

başta donanma kuvveti olarak da Atina'ya üstün gelmeye başlamıştır. Ancak, burada

gözönüne getirilmesi gereken şey, Sparta'nın Persler'den bu mali yardımı alırken,

"Hellenlik" bilincinin ve onurunun yediği büyük darbedir ki, Sardes'te Pers sarayına

para talep etmek amacıyla giden Spartalı Kallikrates, burada prens Kyros’tan ağır bir

hakaret görmüş, bunun neticesinde Hellenler'i kendi aralarında barıştırmak ülküsüne

yeniden sarılarak, Efesos'a dönmesine rağmen, bu amacında muvaffak

olamamıştır.237 Bu kişisel hakaretin dışında, Sparta'nın, Persler'den aldığı mali

yardıma karşılık olarak Batı Anadolu'daki kent devletleri üzerinde Pers hâkimiyetini

tümüyle tanımış oluyordu ki, Sparta kendi çıkarları için, geçmişteki atalarının da

yaptıklarına ihanet edercesine, tüm Hellenlik bilincini ayaklar altına alacak böyle bir

teşebbüsle, M.Ö. 546'lardan bu yana Persler'e karşı verilen kent devletlerinin 234 KSENEPHON I 6, 7.; PLUTARKHOS XXI, 6. 235 KSENEPHON I 3, 4. 236 KSENEPHON I 2, 8, 9, 10.; PLUTARKHOS XXI, 5. 237 KSENEPHON I 6, 7.; PLUTARKHOS XXI. 6.;

bağımsızlık mücadelesi, böylece sonuçtan mahrum bırakılmış oluyordu.238 Elbette ki

Persler ile anlaşarak onların büyük mali olanaklarından yararlanmak isteyen sadece

Sparta değildi. Bu tip teşebbüslerde Atina da bulunmuştur239 ancak, Persler'in genel

stratejileri bakımından Atinalılar'a böyle bir mali destek sağlamalarının çıkarlarına

ters düşmesi nedeniyle, bu mali destek Atina'dan esirgenmiştir. Gerçi, Persler'in

"hiçbir Hellen devletinin güç kazanmamasını amaç edinen"240 genel stratejileri,

Peloponnesos Harpleri'nden sonra da yürürlükte kalarak, bu sefer Spartalılar'a karşı

Atina'nın desteklenmesine yol açmıştır ancak, bundan daha önce Hellas

Hellenleri'nin ulusal bilinç açısından ne derece ciddi ve bilinçli oldukları, Persler

tarafından bu şekilde kullanılmalarına izin vermeleri neticesinde ortaya çıkmıştır.

Peloponnesos Harpleri'nde artık son noktayı koymak üzere harekete geçen

Lysandros, Atina'nın son bir gayretle donattığı yüz elli trieresi kapsayan

donanmasının, Midilli adasının güneyinde kalan Arginusai Adaları (Acan Adaları)

civarında, yüz yirmi trieresten ibaret Sparta donanmasına karşı kazandığı büyük

zafere karşın, daha sonra çıkan fırtınadan etkilenerek büyük oranda elden gitmesine

engel olamaması neticesinde, donanmadan geride kalanların Çanakkale boğazının

girişindeki Lapmsakos (Lâpseki) bölgesine sığındığını öğrenir öğrenmez, genel

karargâhı ve donanma üssü olan Efesos'tan buraya doğru hareket etmiştir. Ancak,

daha önce Sparta'nın uğradığı Argunisai yenilgisi neticesinde Atina'ya son derece

elverişli bir barış antlaşması teklifinde bulunmasına karşılık, Atina politik hayatına

hükmedebilmeleri için harbin ne olursa olsun devamına ihtiyaç duyan radikal

demokratlar tarafından, Hellas için bu son barış umudu da kabul edilmeyerek genel

barış umudu ortadan kaldırılmış ve Atina, az bir süre sonra kaçınılmaz akıbetini

Lysandros eli ile tatmıştır. Lapmsakos civarında herhangi bir liman veya yakınlarda

donanmanın ihtiyacını giderecek bir kent olmadığı için, iç bölgelere doğru buğday ve

diğer erzak ihtiyaçları için daha fazla dalan mürettebatın bu büyük gafleti sonucu

Lysandros, Atina'ya artık son darbesini indirerek, Atina'nın son olanakları ile mevcuda

getirdiği donanmasını da ortadan kaldırmıştır.241

Artık Sparta'nın dayattığı barış koşullarını242 kabul etmemesi için dayanak

noktası olacak hiç bir askeri gücü kalmayan Atina, hem karadan, hem de denizden

238 MANSEL 1999, 335.; ayrıca genel kronolojik liste için bkz.: YILDIRIM 1998, 286-292. 239 KSENEPHON I 3, 8. 240 KSENEPHON I 5, 9. 241 PLUTARKHOS XXI. 11. 242 KSENEPHON II 2, 20.

Pireus limanı vasıtasıyla kuşatma altına alınarak, açlığa mahkûm edilmiş, bunun

sonucunda iç politik dengelerin radikal demokratlardan ılımlı oligarşi taraftarlarına

kayması neticesinde Atina, Sparta'nın ileri sürdüğü tüm şartları kabul ederek, barış

antlaşmasını imzalamıştır.

M.Ö. 404'de Peloponnesos Harpleri'nin bu şekilde sona ermesi ile birlikte,

Atina'nın M.Ö. 450'lerden bu yana Hellas'da sürdürdüğü siyasi hegemonyası böylece

sona eriyordu. Sparta'nın Atina karşısında böylesine büyük bir zafer kazanması

elbette çok önemliydi ancak, bu zaferin elde edilebilmesi için Sparta'nın katlanmak

zorunda kaldığı şartlar ve harp neticesinde yaşanan gelişmeler, Sparta'nın da sosyal

düzenini öylesine büyük oranda sarsacaktır ki bu süreç sonunda, Sparta'nın M.Ö.

371'de Leuktra meydan muharebesinde Thebai'ye yenilgisine ve gücünü büyük

oranda kaybetmesine neden olacak siyasal gelişmelerin başlangıç evresi olacaktır.

Hellas'ın yaşadığı bu siyasi parçalanmışlık ve harplerin getirdiği büyük

perişanlık, Peloponnesos Harpleri'nden sonra dahi Hellenler'ce tam olarak

kavranamamış ve daha sonra Sparta ve Atina arasındaki mücadeleye Thebai'nin de

katılması ile Hellas'da siyasal birlik için girişilen tüm çabalar, içinden çıkılmaz bir hal

almıştır.243 Peloponnesos Harrpleri'nin sonuçları yalnızca bir büyük güce yaramıştır ki

bu güç, Hellas üzerine düzenledikleri seferlerde başarıya ulaşamayan Persler'den

başkası değildir. Persler, Hellas üzerine orduları ile doğrudan doğruya yürümek gibi

yanlış bir stratejiye bir daha düşmeyerek, bunun yerine ince diplomasi

manevralarıyla, Hellas'daki güç dengeleri ile oynayarak, bu dengeleri kendi amaçları

doğrultusunda kullanmış ve Peloponnesos Harpleri neticesinde, Batı Anadolu'daki ve

Akdeniz'deki egemenliklerini, Hellas üzerinde tatbik ettikleri "böl, parçala, yönet"

stratejisinin başarıya ulaşması sonucu, bir yüz yıl daha güvence altına almışlardır.

Askeri olarak Peloponnesos Harpleri sonuçlarına baktığımızda, Spartalılar'ın

uyguladığı "kara stratejisi"nin de, Atina'nın uyguladığı "deniz stratejisi"nin de, farklı

askeri kültürlere sahip iki güç karşısında fazla bir değer taşımadığı ortaya çıkmış,

Atina'nın yalnızca donamasına güvenerek, karada da güçlü olmayı veya en azından

karada güçlü bir müttefik bulmayı başaramamış olması, bu harpleri kaybetmesinde

başlıca etken olmuştur. Ne zamanki Sparta denizlerde de Atina'ya üstünlük kurmaya

başlamıştır ki, donanması ile uyumlu hareket etmeye başlayan kara ordusu, harplerin

sonucunu tayin edecek önemli zaferlere imza atmaya başlamıştır. Ancak, yeneni de

243 KSENEPHON VII 2, 26, 27.

mahvetmesi bakımından bir "Kadmos Galibiyeti" olan Sparta'nın zaferi, Hellas'daki

siyasi ve askeri çıkmazların çözümüne yardımcı olmayacaktır. Bu çıkmazları çözmek

için kuzeyden gelen, kara ve deniz ordularının uyumunu çok iyi bir şekilde sağlayan

ve siyasi dehaya da sahip olan güçlü bir zekânın, karşı konulmaz bir irade ve

cesaretin, Hellas tarihine müdahale etmesi gerekecektir ki, bu kişi Büyük

İskender'den başkası değildir.

KAYNAKÇA

Antik Kaynaklar

ARİSTOTELES Politika, (ç. Mete Tuncay),

Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.

HEREDOTOS Heredot Tarihi,(ç.

Müntekin Ökmen), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.

HOMEROS İlyada, Can Yayınları, (ç. A.

Erhat - A. Kadir), İstanbul, 1997.

HOMEROS Odysseia, Can Yayınları,

(ç. A. Erhat - A. Kadir), İstanbul, 1998.

KSENEPHON Yunan Tarihi, (ç. S.

Sinanoğlu), TTK. Basımevi, Ankara, 1999.

KSENEPHON Lasedomonyalılar ve

Atinalılar Cumhuriyeti, 1935.

PLATON Devlet, (ç. Selahattin

Eyüboğlu - M. A. Cimboz), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995.

PLATON Yasalar, Cilt 2, (ç. C.

Şentuna-S. Babür), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1998.

PULUTARKHOS Yaşamlar, XXI, (ç. A.

Sarıgöllü - N. Gürsoy), İstanbul, 1999.

STRABON Coğrafya, Kitap XII, İst. Üniv. Ed. Fak. Yayınları, (ç. A. Pekman), İstanbul, 1969.

THUKYDİDES Peloponnessos'lularla

Atina'lıların Savaşı I-II, (ç. H. Demircioğlu), AÜ. DTCF. Yayınları, Ankara, 1958

Antik Hellen Orduları, Harp Taktiği ve Stratejisi Üzerine: ADCOCK 1967 ADCOCK, F. E., The Greek

And Macedonian Art of War, 1967.

DELBRÜCK 1908 DELBRÜCK,H., Geschichte

der Kriegskuntst im Rahmen der politischen Geschiste, I: Das Altertum, 1908.

GEORGİADİS 1951 GEORGİADİS, G. N.,

L'art de la guerre d'Home'rea'Alexandre le Grand, 1951.

KYOMAYER - VEİTH 1931 KYOMAYER, J. - VEİTH,

G., Antike Schlachtfelder (Schlachtenatlas zur antiken Kriegsgeschichte), IV. Cilt, 1931.

KYOMAYER - VEİTH 1963 KYOMAYER,J.-VEİTH,

G.,Heerwesen und Kriegsführung der Griechen ud Römer Handbuchder Altertumswissenschaft, Tıpkıbasım, 1963.

PARKE 1970 PARKE, H. W., Greek mercenary soldiers from the earliest times to the battle of Ipsus, 1970.

RÜSTOW - KOCHLY 1969 RÜSTOW, W. - KOCHLY,

H., Geschichte des griechischen Kriegswesens von der altesten Zeit bis auf Pyrrrhos, 1969.

Genel Kaynakça AKARCA 1987 AKARCA, A. , Şehir ve

Savunması, TTK Basımevi, Ankara, 1987.

AKŞİT 1976 AKŞİT, O., Roma İmpara-

torluk Tarihi, Cilt I-II, İstanbul, 1976.

AKURGAL 1998 AKURGAL, E. ,Anadolu

Kültür Tarihi, Tübitak Yayınları, Ankara, 1998.

AKURGAL 1998 AKURGAL, E., Anadolu

Uygarlıkları, Net Yayınları, İstanbul, 1998.

AKURGAL 1997 AKURGAL, M., Korint

Seramiği, İstanbul, 1997. BAŞARAN 1998 BAŞARAN, C., Arkeolojiye

Giriş, Erzurum, 1998. BENGTSON 1994 BENGTSON, H.,

Grıechısche Geschıchte: von den Anfangen bis in die römische Kaiserzeit, Sonderausg., 8. Aufl.-München: Beck, 1994.

BERNAL 1998 BERNAL, M. ,Kara Atena, (ç. Özcan Buze), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998.

BOARDMAN 1989 BOARDMAN, J., Athenian

Red Figure Vases The Classical Period, London, 1989.

BOARDMAN 1996 BOARDMAN, J., Greek

Art, Thomson and Hudson, London, 1996.

BOARDMAN 1991 BOARDMAN, J., Greek

Sculpture The Classical Period, London, 1991.

CLAUSEWİTZ 1999 CLAUSEWİTZ, C.V., Savaş

Üzerine, (ç. H. F. Çeliker), Özne Yayınları, İstanbul, 1999.

CHATEAUBRIAND 1969 CHATEAUBRIAND, A. De,

Mezar Ötesinden Anılar Napoleon Bonaparte, (ç. Y. Nabi), Varlık Yayınevi, İstanbul, 1969.

DEMİRCİOĞLU 1998 DEMİRCİOĞLU, H.,Roma

Tarihi, Cilt I, TTK Basımevi, Ankara, 1998.

ENGELS 1992 ENGELS, F., Ailenin, Özel

Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, (ç. Kenan Somer), Sol Yayınları, Ankara, 1992.

FROMM 1995 FROMM, E., İnsandaki

Yıkıcılığın Kökenleri, (ç. Ş. Alpagut), Panel Yayınları, İstanbul,1995.

GÜNALTAY 1937 GÜNALTAY, Ş., Yakın

Şark I (Elam-Mezopo- tamya), TTK Basımevi, Ankara, 1937.

GÜNALTAY 1951 GÜNALTAY, Ş., Yakın

Şark IV I. Bölüm Persler'den Romalılar'a Kadar Selevkoslar, Nabatiler, Galatlar, Bitinya ve Bergama Krallıkları, TTK Basımevi, Ankara, 1951.

GÜNALTAY 1987 GÜNALTAY, Ş., İran

Tarihi, Cilt II, TTK Yayınevi, Ankara, 1987.

İNAN 1992 İNAN, A., Eski Mısır Tarih

ve Medeniyeti, TTK Basımevi, Ankara, 1992.

İPLİKÇİOĞLU 1990 İPLİKÇİOĞLU, B., Eski

Çağ Tarihinin Ana Hatları I, Marmara Üniv. Ed. Fak. Yayınları, İstanbul , 1990.

KEEGAN 2001 KEEGAN, J., 2500 Yıllık

Savaş Tarihi, (ç. A. Çakıroğlu), Aykırı Yayınları, İstanbul, 2001.

KEEGAN 1995 KEEGAN, J., Savaş Sanatı Tarihi, (ç. F. Doruker), Sabah Kitapları, İstanbul, 1995.

KENNDEY 1990 KENNDEY, P., Büyük

Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1990.

KENNDEY 1995 KENNDEY, P., Savaşta ve

Barışta Büyük Stratejiler, Eti Yayınevi, İstanbul, 1995.

KINAL 1983 KINAL, F., Eski

Mezopotamya Tarihi, AÜ. DTCF. Yayını, Ankara, 1983.

KRETZSCHMER 2000 KRETZSCHMER,F., Antik

Roma'da Mimarlık ve Mühendislik,(ç. Z. Z. İlkgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2000.

LANDELS 1996 LANDELS, J. G., Eski

Yunan ve Roma'da Mühendislik, (ç. B. Bıçakçı), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1996.

LLYOD 1997 LLYOD, S., Türkiye'nin

Tarihi, (ç. E. Varinlioğlu), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1997.

LEQUENNE 1979 LEQUENNE, F., Galatlar,

(ç. S. Albek), TTK Basımevi, Ankara, 1979.

MACHİAVELLİ 1999 MACHİAVELLİ, N., Savaş

Sanatı, (ç. A. B. Hasan), Özne Yayınları, İstanbul, 1999.

MANSEL 1999 MANSEL, A. M., Ege ve

Yunan Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1999.

MÜTERCİMLER 1997 MÜTERCİMLER, E., 21.

Yüzyıl ve Türkiye "Yüksek Strateji", Erciyaş Yayınları, İstanbul, 1997.

RAMSAY 1960 RAMSAY, W. M.,

Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası, (ç. M. Pektaş), İstanbul, 1960.

RİCHTER 1987 Richter, G.M..A., Greek

Art, London, 1987. ROBERTSON 1975 ROBERTSON, M., A

History Of Greek Art, Cambridge University Prees, 1975.

SALTUK 1997 SALTUK, S., Arkeoloji

Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1997.

SEVİN 1982 SEVİN, V., "Anadolu'da Pers Egemenliği", Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, 1982.

SKİRA 1996 SKİRA, A., Sculpture, Cilt I, Köln, 1996.

SPİVEY 1997 SPİVEY, N.,

Understanding Greek Sculpture, London, 1997.

STARR 2000 STARR, G. C., Antik

Çağ'da Deniz Gücü, (ç. G. Ergin), Homer Kitabevi, İstanbul, 2000.

ŞENEL 1971 ŞENEL, A., Eski Yunan'da

Eşitlik ve Eşitliksizlik Üstüne, AÜ. SBF. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1971.

ŞENEL 1995 ŞENEL, A., İlkel

Uygarlıktan Uygar Topluma, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1995.

TEKİN 1997 TEKİN, O., Ege ve Yunan

Tarihi, İstanbul, 1997. THOMSON 1991 THOMSON, G., Tarih

Öncesi Ege, (ç. C. Üster), Payel Yayınevi, İstanbul, 1991.

THOMSON 1997 THOMSON, G., İlk

Filozoflar, (ç. M.H.Doğan), Payel Yayınevi, 1997.

THOMSON 1990 THOMSON, G., Aiskhylos

ve Atina, (ç. M.H.Doğan),

Payel Yayınevi, İstanbul, 1990.

YILDIRIM 1996 YILDIRIM, R., Eskiçağ'da

Anadolu, İzmir, 1996. YILDIRIM 1996 YILDIRIM, R., Önasya

Tarih ve Uygarlıkları, İzmir,

ZİMMERN1952

ZİMMERN, A., The Greek Commonwealth, Politics and Economics in Fifth-Century Athens, London, 1952.

KISALTMALAR LİSTESİ Bkz. Bakınız Çev. Çeviren Cm. Santimetre J.h.s. Suppl Journal of Hellenistic Studies Supplement Lev. Levha M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra m. Metre N.H. Naturalis Historia Res. Resim TTK. Türk Tarih Kurumu yy. Yüzyıl

LEVHALAR LİSTESİ Levha I Temistokles, (Richter 1987, Res.122). Levha II Res.1 Miltiades, (Mansel 1999, Res.155). Res.2 Leonidas, (Bordman 1991, Res.31). Res.3 Pavsanias, (Mansel 1999, Res.169). Levha III Hamilkar, (Demircioğlu, 1998, Res.18). Levha IV Res.1 Perikles, (Bordman 1996, Res.187). Res.2 Tisapharnes, (Bordman 1996, Res.245). Levha V Res.1 Aiskhylos, (Mansel 1999, Res.193). Res.2 Sophokles, 8mansel 1999, Res.194). Res.3 Euripides, (Mansel 1999, Res.195). Res.4 Aristophanes, (Mansel 1999, Res.197). Res.5 Heredot, (Mansel 1999, Res.199). Res.6 Sokrates, (Mansel 1999, Res.192). Levha VI Thukydides, (Mansel 1999, Res.200). Levha VII Res.1. Persopolis sarayından bir görünüm, (Spivey 1997, Şek. 98). Res.2. Persopolis sarayından bir görünüm, (Spivey 1997, Şek. 10). Levha VIII Res.1 Atina Akropolisi, (Spivey 1997, Res.94). Res.2 Herakles heykeli üzerinde, M.Ö. V. yy.a ait zırh modeli, (Richter 1987, Res.450). Levha IX Res.1 Zırh kuşanarak Pers Harpleri'ne gidecek olan Hellas ağır piyadesi ,(Mansel 1999, Res. 159). Res.2. Kalkanı, zırhı ve mızrağı ile donanımlı Hellen ağır piyadesi, (Mansel 1999, Res. 160). Levha X Donanma erleri, (Akurgal 1997, Res.42). Levha XI 1. Sparta'dan genel bir görünüm, (Mansel 1999, Res. 59). 2. Sparta erleri ölü arkadaşlarını taşıyor, (Mansel 1999, Res. 60). 3. Spartalılar'a ait yelkenli bir savaş gemisi, (Mansel 1999, Res. 91). 4. Sparta hoplitleri savaş durumunda, (Bordman 1996, Şek. 44). Levha XII 1. Thermopylai muharebesini açıklayan kroki, (Mansel 1999, Res. 164). 2. Plataia muharebesini gösteren kroki, (Mansel 1999, Res. 175). Levha XIII 1. Pers kralı Kserkses'in Sardes'ten Atina'ya kadar izlediği yolu gösteren harita, (Mansel 1999, Res. 162). 2. Salamis deniz muharebesini açıklayan harita, (Mansel 1999, Res. 167). Levha XIV 1. Bir Pers süvarisi av sırasında, (Richter 1984, Şek.356). 2. Bir Pers muhafız askeri ve donanımı, (Lloyd 1997, Şek. 45). Levha XV Atina'yı Pireus'a bağlayan Uzun Surlar ve Faleron Suru, (Akarca 1987, Şek. 138).

Levha XVI 1. Hellen Triremesi, (Landels 1996, Şek. 159). 2. Triremeler'in manevra şekilleri, (Landels 1996, Şek. 165). Levha XVII 1. Erken dönem Hellas harp gemisi modeli, (Landels 1996, Şek.48). 2. Hellen triremeleri'nden örnek alınarak yapılmış bir Roma triremi'nin taş kabartma üzerinde baskısı, (Keegan 1995, Şek. 6). Levha XVIII 1. M.Ö. VIII. yy.a ait, en erken Hoplites zırhı, (Keegan 1995, Şek. 4). 2.M.Ö.V. yy.a ait Hoplites örneği; kalkanı henüz yaralıları taşımak için oval duruma getirilmemiş, (Keegan 1995, Şek. 8). 3. Kalkanı, mızrakları ve miğferi ile M.Ö. V. yy.ın sonlarına ait bir Hellen hafif piyadesi, (Richter 1984, Şek. 88). Levha XIX 1. Atinalı hoplitesler yürüyüş halinde, (Mansel 1999, Res. 160). 2. Atinalı bir hoplites askeri, (Richter 1987, Res. 62). Levha XX Atina'da veba salgını dönemine ait bir mezar steli (Boardman 1996, Şek. 182). Levha XXI 1. Peloponnesos Harpleri dönemine ait bir süvari saldırı anında, (Boardman 1991, Res. 190). 2. Peloponnesos Harpleri dönemine ait Atinalı bir süvari, (Boardman 1997, Res. 196). Levha XXII 1. Peloponnesos Harpleri'nde ölen iki savaşçının mezar steli, (Boardman 1991, Res. 152). 2. Peloponnesos Harpleri dönemine ait bir mezar steli, (Skira 1996, sayfa 85).

HARİTALAR LİSTESİ Harita I Hellen Uygarlığı'nın M.Ö. V. yy.da yayılım alanı, (Starr 2000, 16-17). Harita II Hellas ve Batı Anadolu haritası, (Richter 1987, 391). Harita III İtalya haritası, (Akarca 1987, Harita 81). Harita IV Pers-İran haritası, (Altıntaş 2001, Harita V). Harita V Mısır haritası, (Afetinan 1987, Harita 4). Harita VI M.Ö.440'larda Atina İmparatorluğu, (Starr 2000, s.34.) Harita VII Peloponnesos Harpleri öncesinde Attik-Delos ve Peloponnesos birliklerinin alanı, (Bengtson 1994, 248). Harita VIII Peloponnesos Harpleri'nin başında tarafların durumu, (Thukydides I., 1950).


Recommended