Date post: | 29-Jan-2023 |
Category: |
Documents |
Upload: | kutahyamuzesi |
View: | 0 times |
Download: | 0 times |
T.C.
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ
KLASİK ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI
PERS HARPLERİ VE PELOPONNESOS HARPLERİ IŞIĞINDA ANTİK HELLEN'DE SİYASİ VE ASKERİ GELİŞMELER
LİSANS TEZİ
DANIŞMAN YRD. DOÇ. DR. FERİŞTAH SOYKAL
HAZIRLAYAN SERDAR ÜNAN
79.970.243
ESKİŞEHİR–2001
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.....................................................................................................................I-IV GİRİŞ................................................................................................................ .......1-2 I. M.Ö. V. YÜZYIL TARİHİNE YÖN VERENLER......................................... ....... 3-4 II. MÖ. V. YY.'IN SİYASİ VE ASKERİ OLAYLARINI ŞEKİLLENDİREN COĞRAFİ UNSURLAR..............................................................................................................5-6 II.A. ANADOLU......................................................................... ..................7-8 II.B. HELLAS...............................................................................................9-10 II.C. İTALYA........................................................................ ........................10 II.D. GİRİT..................................................................................................10-11 II.E. PERS-İRAN........................................................................................11-12 II.F. MISIR..................................................................................................12-13 II.G. SİCİLYA.............................................................................................13-14 II.H. MAKEDONYA....................................................................................14-15 III. PERS HARPLERİ VE PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SİYASİ DURUM......................................................................................................................16 III.A. PERS HARPLERİ.............................................................................16-18 III.A. I. ANADOLU'YA DOĞRU PERS YAYILMACILIĞININ NEDENLERİ..........................................................................................................18-19 III.A. II. HELLAS'A DOĞRU PERS YAYILMACILIĞININ NEDENLERİ......................................................................................................... 20-23 III.A. III. HELLAS SEFERİNİN PERSLER AÇISINDAN ETKİLERİ..............................................................................................................23-24 III.A. IV. PERS HARPLERİ'NİN HELLENLER AÇISINDAN GENEL ETKİLERİ..............................................................................................................24-25 III.B. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ATİNA……………….............26 III.B. I. PERS HARPLERİ'NİN ATİNA DEMOKRASİSİ AÇISINDAN SOSYAL ETKİLERİ............................................................................................... ..............26-31
III.B. II. PERS HARPLERİ'NİN ATİNA AÇISINDAN EKONOMİK ETKİLERİ.............................................................................................................31-32 III.B. III. ATİNA DEMOKRASİSİ VE EMPERYALİZMİ..............................32-39 III.C. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SPARTA................ ...............40 III.C. I. PERS HARPLERİ VE SPARTA.....................................................40-42 III.C. II. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SPARTA SOSYAL DÜZENİ.................................................................................................................43-46 III.C. III. SPARTA'DA EKONOMİK DURUM..............................................46-48 III.C. IV. SPARTA OLİGARŞİSİ VE SINIRLI TOPRAK POLİTİKASI..........................................................................................................49-52 IV. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ASKERİ DURUM.............................53-59 IV.A. ATİNA VE DENİZ STRATEJİSİ.......................................................59-65 IV.A. I. DONANMALAR.............................................................................65-69 IV.B. SPARTA VE KARA STRATEJİSİ.....................................................69-72 IV.B. I. HOPLİTESLER..............................................................................72-76 V. PELOPONNESOS HARPLERİ VE HELLAS AÇISINDAN GENEL SONUÇLARI.........................................................................................................76-78 KAYNAKÇA...........................................................................................................86-92 KISALTMALAR...........................................................................................................93 LEVHALAR LİSTESİ.............................................................................................94-96 HARİTALAR LİSTESİ.................................................................................................97 HARİTALAR LEVHALAR
ÖNSÖZ Arkeoloji Bölümü'nde okuyan öğrencilerin, genellikle verilen eğitimin bir hatası
olarak, tarihle ilgileri pek azdır. Söz gelimi, arkeolojik kazılarda Klasik yerleşmelere
giden öğrenciler, buradaki kültürel varlıkları ortaya çıkarırken, o yerleşmelerin arka
planında yatan tarihsel boyutu pek bilmezler. Böylece, ileride sahip oldukları bilgilerin
pek çoğu temel dayanaktan yoksun kalır. Oysa kanaatimce, bir arkeolog kendi
alanını kapsayan tarihsel süreci en az bir tarihçi kadar ve hatta ondan da daha iyi
bilmek zorundadır. Bu gerçekleştiğinde, gezilen ve çalışılan antik kentler, tüm tarihsel
kimlikleriyle, bakmasını değil, görmesini bilenlerin gözünde, ete kemiğe bürünüp
hayata kavuşacaktır. Bu noktada, Thukydides'in, sanki iki bin dört yüz yıl sonrasının,
biz arkeologlarına sesleniyormuşçasına, bir kehanet olarak kabul edebileceğimiz şu
cümlelerine yer vermek istiyorum şimdi: "(...) Lakedaimon'luların şehri bir gün
harabezara dönse ve ortada yalnız tapınaklarla bina temelleri kalsa, öyle sanıyorum
ki, bizden sonrakiler Lakedaimon'luların şan ve şöhretleri ile mütenasip kudret
büyüklüğü hakkında şüphede kalacaklardır. Hâlbuki Peleponnesos'un beşte ikisi
onların elindedir ve onlar bütün Peloponnesos'un ve bunun dışındaki birçok
müttefiklerin başında bulunuyorlar... Fakat faraza tersine, aynı şey Atina'lıların başına
gelse, insan burada şehrin harici manzarasına göre Atina'nın kudretini aslında
olduğundan iki misli fazla tahmin edecektir."(THUKYDİDES I. 10.) İşte, Thukydides'in
de belirttiği bu yanılgılara düşmemek için, arkeologların, özellikle önce kendi
yurtlarının ve daha sonra bu yurdun dış bağlantıları ile ilgili tarihsel süreci,
olabildiğince iyi öğrenmeleri gerektiği kanaatindeyim.
Bu amaçtan hareketle, çalışmamın konusu üzerinde incelemeler yaparken,
edebiyattan felsefeye, siyasal tarihten sosyal hayata, askeri tarihten mitolojiye...,
M.Ö. V. yüzyılın Hellen tarihini ilgilendiren pek çok konuda bilgiler edinerek, arkeoloji
eğitimi alırken zihnimde eksikliğini hissettiğim tarihsel boyutu biraz olsun
tamamlamaya çalıştım ve bu konulardaki incelemelerimi de bu çalışmanın çatısı
altında toplamaya gayret sarfettim. Bu bilgileri, kitabıma yansıtabildim mi?
Bilmiyorum, fakat bu tarihsel bilgileri öğrenmek, bana sadece geçmişte yaşanılan
olayları kafamda anlamlandırmaya yaramanın dışında, tıpkı Thukydides'in belirttiği
gibi, "Tarih; kişisel deneyimi arttırır, bilgiyi çoğaltır ve bunların doğal sonucu olarak
insanı muktedir olmaya götürür" sözünden hareketle, ben, günümüz olaylarının da
arka planını bu bilgiler doğrultusunda çok daha iyi anlamaya başladım. Çünkü,
birbirleriyle alakası yokmuş ve kesintiye uğramış gibi görünen insan eylemlerinin, ne
dereceye kadar devam ettiğini ve bu günü de şekillendirdiğini, bu çalışma süresince
daha iyi kavradım ve böylece beş yıla yayılan arkeoloji serüvenimde, öğrenmeye
gayret sarfettiğim arkeolojik bilgileri, bu tarihsel bilgiler ile tamamlama fırsatını
buldum. Söz gelimi, bugün Akdeniz ticaretini kontrol için girişilen mücadeleleri, M.Ö.
V. yüzyılda hem Persler ile Hellenler arasında ve hem de Hellenler'in kendileri
arasında, yine aynı amaç doğrultusunda girişilen mücadeleler ile karşılaştırdığımda,
bugünkü olaylarla şaşırtıcı benzerlikler olduğunu gördüm. Çünkü insanlar ve onların
tarih içersindeki eylemleri değişse de, coğrafya aynılığını koruyordu ve bugünün
insanları da aynı sorunlarla karşı karşıyaydı. İşte ileride bu çalışmamı, hazırladıkları
bir konu doğrultusunda inceleyecek veya merak sonucu okuyacak olanların da,
benim yakaladığım bu benzerlikleri yakalayarak, yukarıda açıkladığım amaç
doğrultusunda, hem tarihsel bilgilerini derinleştireceklerini, hem de bu benzerliklerin
farkına varacaklarını düşünüyorum.
Elbette ki bir yılı aşkın bir süredir uğraştığım bu konu hakkında, yardımsever
insanların desteğini almak, beni ziyadesiyle mutlu etti. Bu yardımsever insanları
burada anmak gerekirse, ilk sırayı Sayın Tolga Tek'e vermek istiyorum, çünkü bu
tezin yazılmasında ana kaynağı teşkil eden ve 1950 basım tarihli "Thukydides"in
eserini bana çalışmam amacıyla vermekten çekinmedi. Geçen senelerdeki
derslerinden oldukça büyük oranda faydalandığım bu değerli hocamın, gelecek
günlerde başarısının daha da fazla artmasını gönülden diliyorum.
Okumanın, incelemenin vazgeçilmez tadına varan ve ileride arkeoloji biliminde
olmasa dahi, yazınsal alanlarda değerli eserler bırakacağına inandığım ve bu
çalışma süresince çok sayıda kitabını ondan alıkoyduğum bir başka değerli kişi de,
Sayın Ufuk Demirbaş'tır ve kendisine müteşekkirim.
Geçen sene bölüm birincisi olmasına karşın, arkeoloji mesleğini yapabileceği
ve kanaatimce çok başarılı olabileceği halde, halen bir iş bulamamasına rağmen,
gönülden bağlı olduğu bu mesleği, benim gibi arkadaşlarına yardım ederek devam
ettirmeye çalışan, tanıma mutluluğuyla bahtiyar olduğum, sevgili arkadaşım,
kardeşim, Sayın Halil Ünal'a da, çalışmamın yazım aşamasında bana gösterdiği
yardımseverlikten dolayı bir selam göndermeyi adeta bir görev addediyorum.
Yine böyle başarılı bir insan olan, sevgili arkadaşım Sayın Asuman Selet'le
de, bu çalışmanın yazım sürecinde beraber olarak, oldukça geliştirici sohbetler yaptık
ve birbirimize yeni fikirler vererek, günlerimizi geleceğe dair umut içerisinde geçirdik.
Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Hem bu çalışma konusunda, hem de felsefi manada uzun tartışmalara
giriştiğimiz, özgür ruhlu fikirlerinden ve kitaplarından yararlandığım bir başka değerli
kişi olan, Sayın Orhan Kemal Yıldız'a da bu çalışma vesilesiyle teşekkürü borç
biliyorum.
Tezimin yazım aşaması sürerken, incelediğim tarihsel süreçte Spartalılar'la
ilgili sohbetlerimizde, konu, Spartalılar'ın askeri tarihlerine geldiğinde büyük bir
coşkuya kapılıp, beni de aynı coşkuya sürükleyen ve de Steven Pressfıeld'ın, M.Ö. V.
yüzyılın trajik harplerinden birisi olan, Thermopylai Harbi ile ilgili "Ateş Geçitleri" adlı
romanının, beyaz perdeye uyarlandığı haberini bana sevinçle bildiren, pek değerli
diğer bir arkadaşım olan Sayın Ogün Vatansever'in de, bu vesile ile adını anmak,
beni ziyadesiyle mutlu edecektir.
Uzun bir zaman dilimini kapsayan ve yorucu, stresli anlar yaşatan bu
çalışmanın en kritik anlarında, sevgili arkadaşım Sayın Erdal Çetindağ ile
sohbetlerimizde, arkeoloji bilimini mesleki manada devam ettirebilmek açısından,
ileriki günlere dair pek bir umudumuz olmasa da, sırf bu sohbetlerle gelecek için
birbirimize umut olmaya çalıştık. Bu nedenle ona da ayrıca teşekkür ediyorum.
Çalışmamı, pek çok işinin arasında kıymetli mesaisini bana ayırıp, en ufak
ayrıntısına dek kontrol ederek, okuma zahmetine katlanan ve bazı eksik yanları
düzeltip, çalışmayı bilimsel bir çerçeveye oturtan Sayın Feriştah Soykal'a da, değerli
uyarıları için, bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyorum.
Teşekkürlerin en sonuncusu ve en büyüğü; onların dünyaya gelmemden bu
yana bana verdikleri maddi ve manevi destekler karşısında, teşekkür kelimesi
kupkuru bir sözcükten öteye gitmez benim gözümde. Sevgili Ailem, şayet bu uzun
süreçte bir şeyler yapmaya çalıştıysam ve yapabildiysem, biliniz ki tüm bunlar sizlerin
desteği sayesinde oldu ve gelecekte hem arkeoloji bilimi açısından, hem de başka
açılardan, vatanım için çok daha faydalı şeyler yaparak, o mübarek yüzünüzü
güldürebilmekten başka, sizlere olan borcumu ödeyebilmemin mümkün olabileceğini
sanmıyorum.
Elinizde tuttuğunuz ve umarım ki okuma zahmetinde bulunduğunuz bu
çalışma, beş yıl boyunca arkeolojinin bilfiil göbeğinde yer alan ve mezun oluşunun
üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen halen işsiz olan ve bundan sonra da
mesleğiyle ilgili hiçbir iş alanında çalışamayacağını bilmesine rağmen, bu mesleği
çok sevmekten de vazgeçmeyen/vazgeçemeyen bir arkeologun, bu beş yıl sonunda
ulaştığı ilmi ve fikri neticenin bir yansıması olarak bu çalışmanın, içerisinde yer
alabilecek olan tüm hata ve eksiklikleri şahsıma, şayet yararlı olursa tüm yeterlilikleri
de sizlere ait olsun.
Lisans Tezimin yazım aşamasının bitmesi ile birlikte, uzun bir süredir meşgul
olduğum arkeoloji bilimine veda ederken, şayet bu bilime faydalı olabildiysem ki, bu
bilim için dört yıl boyunca gittiğim ve geceli gündüzlü çalıştığım arkeolojik kazı
çalışmalarına sağladığım katkıların dışında, bu tezi de Klasik Arkeoloji Bölümü
öğrencilerinin istifadesine sunmak için yazarak, son katkımı da yaptığım düşünülürse
faydalı olduğum kanaatindeyim, bu beş yılda fazla takdir edilmesem de, takdiri
gelecek kuşaklara bırakarak ne mutlu bana diyorum...
"Gençlik güzel şeydir; hayatın başlangıcında, Sicilya'yı ve o hoş Enna kırlarını fethe giden Atinalılar'ın donanması gibi, çiçeklere bürünmüş olarak yola çıkar. Neptunus rahibi yüksek sesle duasını okur; altın taslarla saçıkılınır; deniz kıyısını dolduran kalabalık, donanma kılavuzunun yakarışlarına hep bir ağızdan katılır; şafağın ilk ışıklarıyla ve ilk üfleyişleriyle birlikte yelkenler açılırken Pagan ilahisi okunur. Kızıllar giyinmiş, aşk kadar güzel Alkibiades, Olimpia koşu alanına sürdüğü yedi araba yüzünden koltukları kabarmış bir halde, bir kadırganın güvertesinde göze çarpmaktadır. Ama Alkinoos'un adası geride bırakılır bırakılmaz umutlar suya düşer: yurdundan kovulan Alkibiades gurbet elde ihtiyarlar ve Timandra'nın koynunda, oklarla delik deşik edilerek can verir. İlk umutlarını paylaşmış olan ayaktaşları Syracusa'da köleliğe mahkûm olmuşlardır ve zincirlerin acısını avutmak için Euripides'in beş on mısrasından başka bir şeycikleri yoktur."
'A. de CHATEAUBRIAND'
GİRİŞ
“Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri Işığında Antik Hellen'de Siyasi ve Askeri
Gelişmeler" başlıklı bu çalışmada, M.Ö. V. yüzyıla damgasını vuran Pers Harpleri ile
Hellas için trajik bir iç harp olarak kabul edilebilecek olan Peloponnesos Harpleri ele
alınarak, bu harplerin, Hellas üzerinde yarattığı siyasi ve askeri değişimler ile harp
süreçlerinin ve sonuçlarının, Hellen tarihinin değişimi üzerindeki etkilerine değinilmeye
çalışılacaktır. Özellikle Peloponnesos Harpleri'nin, Hellen dünyasında, zamanın iki
büyük askeri gücü olan Sparta ve Atina kent devletlerinin yönetim şekillerine, askeri
güçlerinin ne derece yön verdiği; sözgelimi, Peloponnesos Harpleri süresince büyük
bir donanmaya sahip olarak, içeride demokratik, dışarıda emperyalist olmaya çalışan
Atina ile militarist bir yapılanmaya dayanan Sparta arasında temel çelişkileri ve birinin
denizlerde güçlü olmayı hedefleyen "deniz stratejisi" ile karada güçlü olmayı
hedefleyen "kara stratejisi" arasındaki temel farklar bu çalışmada ortaya konulmaya
çalışılacaktır. Ayrıca, Atina'nın Hellas’da uygulamaya çalıştığı, "siyasi ve askeri
otoriteyi tek bir kent devletinin elinde toplama" girişiminin, çok uzun bir süre devam
eden Peloponnesos Harpleri sonucunda başarısızlığa uğraması ve de bunun daha
sonraki yüzyıllarda Hellen tarihini ne şekilde etkilediği de bu çalışmada incelenmeye
çalışılacaktır.
Bu amaçlar doğrultusunda, tezin ilk bölümünde, M.Ö. V. yüzyıl genel olarak
değerlendirilerek, bu yüzyıllık kesitin önemli siyasi, askeri, kültürel ve sanatsal simaları
ele alınmaya çalışılmıştır.
İkinci bölümde, siyasi ve askeri olayların vazgeçilmez ve en önemli
unsurlarından birisi olan coğrafya ele alınmış ve kitabın konusu doğrultusunda, M.Ö.
V. yüzyılın şekillendiği coğrafi bölgeler, hem coğrafi özellikleri, hem de bu coğrafi
bölgelerde gerçekleşen siyasi- askeri olaylara atıfta bulunularak incelenmeye
çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde, M.Ö. V. yüzyılın Persler ve Hellenler açısından siyasi ve
askeri gelişmeleri ele alınmış; bu doğrultuda, Persler'in Anadolu'ya ve oradan da
Hellas üzerine yaptıkları seferlerin nedenleri ve sonuçları üzerinde durularak, bu
seferlerin daha sonraki Hellas tarihine etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Buradan
hareketle, Peloponnesos Harpleri'ne geçiş süreci incelenmiş, hem Atina hem de
Sparta açısından, siyasi ve sosyal gelişmeler ele alınarak, süreç, Peloponnesos
Harpleri'nin başlangıcına dek takip edilmiştir.
Dördüncü bölümde, Pers Harpleri ile Peloponnesos Harpleri arasında kısa bir
karşılaştırma yapılarak, Pers Harpleri askeri açılardan incelenmeye çalışılmıştır.
Beşinci ve son bölümde ise Peloponnesos Harpleri askeri açılardan ele
alınarak, harp süreci sonuna dek incelenmiş ve tüm bu siyasi ve askeri olayların
Hellas açısından sonuçları üzerinde durularak, çalışma sona erdirilmiştir.
I. M.Ö. V. YÜZYIL TARİHİNE YÖN VERENLER
M.Ö. V. yüzyıl tarihinin yüz yıllık kesiti, Hellen tarihi açısından son derece
önemli ve "gelecek yüzyılları şekillendirecek" bir dizi siyasi, sosyal, ekonomik ve
kültürel olayların yaşandığı bir zaman dilimidir. Bu yüzyıl adeta bir çalkantılar, büyük
harpler, "uygarlık çatışmaları" ki, bunu "Hellenler'le Barbarlar arasındaki farkın
kesinleşmesi"1 olarak gören tarihçiler de vardır, büyük liderlikler, kaynaşmalar yüzyılı
olmasına rağmen, aynı zamanda kültür ve sanatta özellikle Atina'nın ön plana çıktığı
ve de tüm Ege dünyasında, bundan sonraki çağları biçimlendiren bir başlangıçlar ve
bitişler yüzyılı olmuş, tarihsel anlatımda "Hellen tarihinin klasik çağı"2 olarak kabul
edilmiştir.
M.Ö. V.yüzyılın trajik olaylarına damgasını vuran siyasi ve askeri aktörlerden;
Artapharnes, Hekataios, Hippias, Hipparhos, Themistokles (Bkz. Lev. I), Miltiades,
Datis, Kserkses I, Aristeides, Mardonios, Harpalos, Leonidas (Bkz. Lev. II 2),
Ksantippos, Pavsanias (Bkz. Lev. II.3), Leotihidas, Miltiades (Bkz.Lev.II.1), Hamilkar (
Bkz.Lev.III), Terillos, Gelon, Teron, Hieron, Artakserkses I, Kimon, Perikles
(Bkz.Lev.IV.1) , Efialtes, Megabizos, Klenias, Perdikkas, Arhidamos, Sitalkes, Kleon,
Hiperbolos, Demostenes, Brasidas, Pleistoanaks, Nikias, Alkibiades, Lamakos,
Hermokrates, Gilippos, Darios II, Tissaphernes (Bkz.Lev.IV.2), Peisandros,
Trasibulos, Trasillos, Teramenes, Kleofon, Kiros, Lisandros, Antihoyos, Kallikrates ve
Konon'u sayabilirken, yine yukarıdaki açıklamalara paralel olarak, bu yüzyılın
yetiştirdiği; Edebiyat alanında Frinihos, tragedyanın unutulmaz üçlüsü Aiskhylos
(Bkz.Lev.V.1), Sophokles (Bkz.Lev.V.2), Euripides (Bkz.Lev.V.3), komedya alanında
Aristophanes (Bkz.Lev.V.4), Kratinos, Eupolis, lirik şiirin unutulmaz temsilcisi
1 MANSEL 1999, 339. A.M. Mansel tarafından böyle bir yargıda bulunulsa da, özellikle 19. yy.ın Avrupa
toplumu, kendileri ile Perikles döneminin Atina'sı arasında ve genel olarak Hellen uygarlığı arasında ruhsal bir yakınlık duydukları için, Hellenler'in geçmişinde barbarlık unsurlarına rastlandığını bir türlü kabule yanaşmıyorlardı. Bunlara göre, M.Ö. V. yüzyılın Hellen dünyasında her şey birden bire bir 'mucize' şeklinde gerçekleşmiş, Atina kentinin koruyucu tanrıçası Athena'nın, babası Zeus'un kafasından, tüm zekâsı ve silahlarıyla donanmış vaziyette zuhur etmesi gibi, demokrasi, filozoflar, yasalar, tiyatro vb. unsurlarıyla kent-devleti de işte böyle, dünyada bir 'mucize' şeklinde ortaya çıkmıştı. Oysa Thukydides'in, daha eserinin başında (Thukydides I. 6.), "Hellenler'in bir zamanlar, bugün barbarların yaşadığı gibi yaşamış olduklarının sayısız kanıtı gösterilebilir" şeklinde konuya açıklama getirmesine, kendi zamanında bile halen bu şekilde yaşayan Hellenler olduğunu belirtmesine ve bu yargıyı destekler mahiyette Aristo’nun da eserlerinde açıklamalar yapmasına rağmen, bu çalışmaya göre A.M. Mansel, biraz da yukarda belirtilen tarihsel sürecin yanlı görüşünün fazla uzağında kalamadığından, böyle bir yargıda bulunmuş olsa gerektir. Hellenler'in erken ve sonraki dönemlerinde de basbayağı barbar unsurlara haiz olduklarını ve Avrupalılar'ın 19. yy. siyasi olayları gereği özellikle Thukydides’in eserine gösterdikleri düşkünlük hakkında daha detaylı bilgi alabilmek için bkz. THUKYDIDES I. 3 vdd.; THOMSON 1990, 223 vdd. ; ARİSTOTELES II. 8. ; KEEGAN 2001, 22 vdd.
2 MANSEL, a.g.e., 253.
Pindaros, yine şiir alanında Ksenophanes, Parmenides, Empedokles üçlüsünün yanı
sıra, Simonides, Bakhilides, Korinna; Filozofi alanında çağa damgasını vuran
Akragaslı Empedokles, Klazomenaili Anaksagoras, Atinalı Sokrates (Bkz.Lev.V.6),
Efesli Herakleitos, Eleialı Parmenides, Abderalı Demokritos, Anaksimandros, Atinalı
Platon; Sofizm akımının öncüleri Abderalı Protogoras, Leontinoilu Gorgias, Keoslu
Prodikos, Kalhedonlu Trasimahos, Elisli Hippias; Tarih alanında "tarihçiliğin babası"3
olarak adlandırılan Herodotos (Bkz.lev.V.5), objektif ve karşılaştırmalı tarihçiliğin
kurucusu ve Peloponnesos Harpleri'nin unutulmaz tarihçisi Thukydides (Bkz.Lev.VI),4
efsanevi Pers ülkesinde yaşanılan macerayı ölümsüzleştiren Ksenophon, Miletoslu
Diyonizos ve coğrafya eserleri de yazan Hekataios; Matematik alanında Sakızlı
Oinopides, aritmetik konusunda Timonides, astronomi alanında da eserler yazan
Arhitas ve Meton; Tıp alanında Krotonlu Demokedes, modern tıbbın kurucusu kabul
edilen İstanköylü Hippokrates; Mimaride Elisli Libon, Miletoslu Hippodamos, İktinos,
Kallikrates, Minesikles; Heykeltıraşlıkta bu yüzyılın dahi heykeltıraşı Pheidyas ve
onun öğrencileri Alkhamenes, Agorakritos ve Aresilas, Kritios, Nesiotes, Sodates,
Attikalı Miron, Argoslu Polikleitos, Mendeli Paionios; ve Resim alanında Polignotos,
Mikon, Panaios gibi , M.Ö. V. yüzyılın harplerle dolu Ege dünyasına damgasını vuran
Bilim, Kültür, Sanat ve Edebiyat alanlarının unutulmaz simalarını sayabiliriz.
Bu çalışmanın ana konusunun kapsamı dışında olsa da bilim, kültür, sanat ve
edebiyat alanında M.Ö. V.yüzyıla damgasını vuran yukarıdaki simaları sıraladıktan
sonra, özellikle konunun bütünlüğü açısından önem arz eden ve tüm V. yüzyıl siyasi
tarihinin şekillenmesinde ana nedenlerinden birisi olan, Ege dünyasının tarihi
coğrafyasına geçmek gerekir.
II- M.Ö. V. YÜZYILIN SİYASİ VE ASKERİ OLAYLARINI ŞEKİLLENDİREN COĞRAFİ UNSUR
3 Kimi yazarlarca da “yalanların babası” olarak kabul edilmiştir Heredot. Bu konuda bkz.:BERNAL 1998, 133.
vdd. 4 Thukydides için, “objektif ve karşılaştırmalı tarihin kurucusu” sıfatı uygun görülse de, eleştiriler ve diğer
konular için için bkz.: BERNAL 1998, 167. vdd.; ŞENEL 1971, 238. vdd.; THOMSON 1997, 227.; STARR 2000, 9.
Bilindiği gibi, M.Ö. V. yüzyılın Hellen (*) dünyasında, en önemli siyasi ve askeri
olayların geçtiği coğrafya parçası Ege dünyasıdır. Bu nedenle konumuz açısından,
coğrafi olarak neredeyse tüm V. yüzyıl tarihi boyunca özellikle Ege dünyasının göz
(*)Bu çalışmada "Yunan" kelimesi yerine 'Hellen' kelimesinin kullanılmasının özel bir nedeni vardır. Bugün,
doğu uluslarının 'Yunanlılar', batı uluslarının ise 'Grekler' olarak adlandırdığı ulusun adı için Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın yaptığı şu uyarıcı açıklamaya tam olarak katılınamasa bile ki, neden katılınamayacağı aşağıda izah edilmeye çalışılmıştır, biraz romantik bulunulabilecek olan bu Hellen kelimesinin kullanılması isteğini, tarihsel sürecin devamlılığına inanıp, biraz da haklı bulanarak aşağıdaki açıklamaya geçilecek olunursa, şöyle demektedir Akurgal: "(...) İonlar M.Ö. 1000 tarihlerinde Anadolu'ya yerleştikten sonra M.Ö. 650 sıralarından başlayarak Mısır'da ve Suriye kıyılarında ticaret kolonileri kurunca Doğu dünyasına en yakın Ellen boyları oldular. Böylece M.Ö. 650 tarihlerinden sonra Mısır ve Mezopotamya kavimleri Hellas'taki Hellenler'den çok İonlar'la alışveriş yaptılar. Bu yakın ilişki Roma Çağı'na değin sürdüğü için Mısır'da ve Yakındoğu'da Hellas ve Hellenler yerine Yunanistan ve Yunanlılar deyimleri kullanıldı. Örneğin İonlar'a Mısırlılar Yavon, Assurlular Yavani, Persler de İoanes diyorlardı. Tevrat'ta da Yavani sözcüğü yer almaktadır. Türkler M.S. 9. yüzyılda Yakındoğu'ya ve M.S. 11. yüzyılda Anadolu'ya geldiklerinde (Bu bilgi ne yazık ki doğru değildir; Türkler’in Doğu Roma/Bizans İmp.’luğuyla M.S.VI.y.y.’da kurdukları ilişkiler ve Sasaniler’e karşı Bizans’la yaptıkları ittifaklar için bkz. OSTROGORSKY, G., Bizans Devlet Tarihi, (ç. Prof. Dr. Fikret Işıltan), TTK., Basımevi, Ankara, 1999. ; ÖZTUNA, T.,Yılmaz, Türkiye Tarihi, İstanbul, 1963) Yunanistan ve Yunanlılar deyimlerini İranlılar'dan ve Araplar'dan öğrendiler. Ancak bugünkü Yunanlılar kendilerine Ellenler, ülkelerine de Ellas dememizi istiyorlar. Bizim bu çok doğal isteğe uymamız uluslararası görevimizdir" (AKURGAL 1997, 357.). Heredot da bu konuda şöyle bir açıklama yapar: "( ...) Bu dönemde zaten güçsüz olan Yunan soyunun en güçsüz olanları, en az hatırı sayılanları İonlar'dı; Atina dışında hiçbiri önemsenmiyordu. Bundan ötürü öbür İonlar ve özellikle Atinalılar bu adı kabul etmiyorlar, kendilerine İon denilmesini istemiyorlardı; bugün bile bana öyle gelir ki, bundan çoğunun yüzü kızarmaktadır" (HEREDOT I, 143). Tarihte ilk defa olarak Hellas kelimesinin İlyada'da ( II 683; IX 446, 478.; ayrıca bkz: Thukydides I. 3.) kullanıldığını görmekteyiz. Bugün, Yunanlılar olarak adlandırılan ulusun, Antik Çağ içerisinde Hellenler olarak adlandırılan ulusun tamamen ırksal soy kütüğünü devam ettirip ettirmediklerinin tartışmaya açık olur yanları varsa da; çünkü M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren Hellenistik dönemde, daha sonra özellikle M.Ö. 80'lerde Roma yönetiminde bulunan Sulla'nın Hellas seferinde, M.S. V. yüzyıla dek süren Batı Roma İmp.'nun yönetiminde ve Pagan dinlerin bırakılıp Hellas'ta Hristiyanlığın ve Ortodoks kültürünün yerleşmesi ile buna mukabil M.S. V. yüzyıldan itibaren Doğu Roma İmp.'nun yönetiminde, M.S. VI. yüzyılda kuzeyden gelen Avar istilalarında, M.S. VIII. yüzyıldan itibaren kuzey-doğudan gelen ve kalıcı etkiler bırakan Slav akınları ile ve de son olarak M.S.1400'lerden itibaren uzun bir süre devam eden Osmanlı yönetimi altında, bugünkü Yunanistan, M.Ö. V. yüzyıldaki Hellen soyu ve kültüründen çok şeyler yitirmiştir. Bu değişim, özellikle 1800'lü yıllarda, antik Hellen kültürüne hayranlık duyan ve kendi kültürel gelişiminin kökenini Hellenler'e bağlayan duygusal Avrupa çevrelerinde, Osmanlı yönetiminden kurtarmak amacıyla Yunanlılar'ı askeri olarak örgütlemeye çalışan, çoğu Napolyon savaşlarının artığı olan generallerin gözünde hayal kırıcı bir gerçek olarak canlanmıştır. Bunun nedeni, generallerin, 19. yüzyıldaki Yunanlılar'dan, M.Ö. V. yüzyıldaki Hellenler’in Persler'e karşı göstermiş oldukları kahramanlığı ve vatanlarını koruma azmini Osmanlı İmpraratorluğu'na karşı da göstermelerini beklediklerinde, hiç de ummadıkları cesaretsizliklerle karşılaşmış olmalarıdır. Daha sonra bu generallerden bazıları, "antik dünyanın Hellenleri ile o zamanki Yunanlılar arasında ırki bir kopukluğun olduğu düşüncesine kadar vardırmışlardır kanaatlerini." Ancak, bu ve benzeri görüşler, Avrupalılar tarafından dile getirilmiş olsa da, Yunan kopuntusunun (diaspora) etkinliği sayesinde ve de Hellen uygarlığını halen bir 'mucize' şeklinde algılayan Batı kamuoyunda, pek fazla dikkate alınmamıştır. Bu konularda bkz. MOLTKE, H.V., Türkiye'deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, TTK. Basımevi, Ankara, 1960. ; GOKCE, L., Çağlar Boyu Yunanlılar, Belge Yayınevi, İstanbul, 1986. ; İLDEM, A.E., Fransız Gezginlerinin Gözüyle Türkler ve Yunanlılar, Boyut Yayınları, İstanbul, 2000. ; BUCH, W., "14./15. yüzyılda Kudüs'e giden Alman Hacılarının Türkiye İzlenimleri", Belleten C. XLVI, Sayı 183, s.512. ; DERNSCHWAM, H., İstanbul ve Anadolu'ya Seyahat Günlüğü, (ç. Yaşar Önen), Kültür ve Turizm Bak. Yayınları:885, Ankara, 1987.; OSTROGORSKY, G., Bizans Devlet Tarihi, (ç. Prof. Dr. Fikret Işıltan), TTK., Basımevi, Ankara, 1999. Ancak yine de, bugünkü Yunanlılar'ın ulusal geçmiş bilinciyle benimsedikleri 'Hellen ve Hellas' adlandırmalarına saygı duyarak, bu kitapta Yunanlı ve Yunanistan kelimeleri yerine Hellen ve Hellas kelimeleri kullanılacaktır. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, Anadolu'nun bağrından çıkardığı bir Smyrnalı Homeros'un, Efesli Herakleitos'un, Halikarnaslı Heredotos'un ve özellikle Kynik düşünüşün mimarı olan Atinalı Antisthenes vb.’nin, bugün en az bir Hellen kadar sevilip, Anadolu tarihinin bütünselliği açısından benimsenmesi gerektiği konusu, gelecek kuşakların kültürel alt yapısının tamamlanması bakımından büyük önem arz etmektedir
önünde bulundurulması gerekecektir. 'Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Hellen
dünyasının sınırları, Ege dünyasının sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır. Göçler ve
kolonilerle Anadolu'nun kuzey ve güney kıyıları, Güney İtalya ve Sicilya, Güney
Fransa ve İspanya kıyıları, Kuzey Afrika da Hellen dünyasının etki alanı içinde
kalmıştır'5 (Harita I).
Ege dünyası, deniz ve kara öğeleriyle, Hellen dünyasını Pers istila girişimleri
ve daha sonraki elli yıllık süreçte şekillenen Peloponnesos Harpleri'nin neden - sonuç
ilişkisi içersinde oldukça belirleyici bir konuma sahiptir. Hatta bu siyasi ve askeri
olayların dışında, iklimsel oluşumlarıyla, sosyal ve kültürel alanlarda da öyle
belirleyicidir ki Heredot, kitabında, Ege dünyasının bir bölümünü teşkil eden
İonya'dan bahsederken şöyle bir açıklama yapma gereği duymuştur: '(...) İon'lar,
kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde
kurmuşlardır. Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar İonia ile bir
tutulamaz, hatta ne doğusu, ne de batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak
olur.' 6 Heredot'un bu açıklamaları tüm Ege dünyası için genelleştirilemese de, iklimin
yine de yaşamı olumlu yönden etkilediği muhakkak olmakla birlikte, M.Ö. V. yüzyılı
şekillendiren başlıca siyasi ve askeri olayların temel nedeni, elbette ki Ege
dünyasının yaşamaya son derece elverişli iklim koşulları değildir.
Dünya haritasına üstünkörü bir şekilde bakıldığında dahi, siyasi nedenlerle
Asya, Avrupa, Afrika şeklinde ayrılan kıtasal oluşum adlarının, coğrafi olarak bir
geçerliliklerinin olmadığı anlaşılır. Asya'nın, Avrupa'nın, Afrika'nın sınırları nerede
başlar, nerede biter? Bu ve benzeri sorulara bugün dahi net cevaplar verilemez. Bu
nedenle siyasi değil de coğrafi olarak dünyaya bakıldığında, Ege dünyası, Hellas ve
Anadolu anakarasını kapsayan bölümüyle, neredeyse dünyanın orta kuşağını teşkil
eden, son derece stratejik bir yapıyı ihtiva eden coğrafi kapsama sahiptir. Tıpkı
bugün olduğu gibi, Ege dünyasındaki ticari, sosyal, siyasal faaliyet her zaman önem
taşımış, özellikle Ege Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlayan boğazlar ve onun
üzerinde kurulan antik Byzantion ve Khalkedon kentleri, askeri ve ticari önemleriyle
M.Ö. V. yüzyılda, Pers Harpleri ve Peloponnesos Harpleri'nde, o zamanın en önemli
askeri, ticari, stratejik7 üslerinden birisini teşkil etmişlerdir.
5 TEKİN 1998, 14. 6 HEREDOT I. 142. 7 MÜTERCİMLER 1997, 3 vdd.; Strateji kavramı üzerine, ' Strateji sözcüğünün kökenini yazarlar, etimolojik
açıdan ele alındığında, 'generallik sanatı' anlamına gelen 'strategos' sözcüğüne bağlamaktadırlar. Strategos sözcüğü, eski Mısır'da Ptolemaioslar devrinde, Atina ve Roma'da askeri ve sivil yönetim başkanlarını ifade
Eskiçağ'da Ege neresiydi sorusuna, ' bugünkü Ellenler'in cedleri Hellenler gibi,
Aigaios Pontos (Ege Denizi) adını verdikleri denizin kuzeyini Makedonya ve Trakya,
doğu yönünü Anadolu çevirir, güney bölümü de Girit Adası'na değin uzanır' 8 şeklinde
bir cevap verilebilir.
M.Ö. V. yüzyılın siyasi-askeri olaylarının anlaşılabilmesi için, bu olayları
şekillendiren stratejinin, değişmez unsuru olan coğrafyanın kapsamlı olarak
incelenmesi gerekir. Bu açıklamaya paralel olarak, bundan sonraki bölümde, M.Ö. V.
yüzyılda önem arz eden tüm coğrafi dağılımlar ele alınarak, Anadolu'dan başlamak
üzere Hellas, İtalya, Girit, İran, Mısır, Sicilya ve Makedonya gibi önemli yerleşmelere
sahne olan yerlerin coğrafi perspektifleri sıralanmaya çalışılacaktır.
II.A. Anadolu
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu bir yarımadadır. Batıda Ege Denizi,
kuzeyinde Karadeniz, güneyinde ise Akdeniz yer alır. Anadolu'nun batı bölümünde
yer alan dağ sıraları doğu yönüne doğru tedricen yükselerek Anadolu'nun batı
bölümünü Orta ve Doğu Anadolu'dan ayrı bir duruma sokar. 'Anadolu, Antik Çağ'da
bir takım coğrafi bölgelere ayrılmıştır. Bunlar, batıda, kuzeyden güneye doğru Troas,
Mysia, Ailois, İonia, Lydia ve Karia; Karadeniz kıyısında, batıdan doğuya doğru
Bithynia, Paphlagonia ve Pontos; iç kesimde Phrygia ve Kapadokia; güneyde ise
Lykia, Pamphylia, Psidia, İsauria, Lykaonia ve Kilikia'dır.'9 Antik Çağ'da, Batı
etmekteydi. Eski Atina'da Strategosluklar, M.Ö. 501 -500 yıllarında Kleisthenes tarafından kurulmuş olup, bu mevkileri işgal eden kimseler, barışta diplomatik ve mali bazı fonksiyonlara sahiptiler. Savaşta rütbelerine göre çeşitli kumandanlık görevlerini yüklenen bu kişiler, devletin genel sevk ve idaresinde önemli roller oynamışlardır. (...) Ancak bu sözcüğün anlam ve kapsamı, uygulamada çok geniş bir çerçeve içersinde yer alan faktörler içermektedir. Bu açıdan bakıldığında strateji sözcüğü, bir ulusun yalnızca askeri kuvvetleri ile ilgili bir kavram olmaktan çıkmakta ve söz konusu ulusun politik, ekonomik ve psikolojik kaynaklarını ve bu kaynakların oluşturduğu sentezi de içeren bir kavramın ifadesi olmaktadır. ...Strateji hakkında günümüze kadar en eski yazılı eser, bundan yaklaşık 2050 yıl önce M.Ö. 51 yılında, Romalı büyük devlet adamı ve önemli komutan Gaius Jullius Caesar'ın yazmış olduğu 240 sayfalık Gallia Savaşı adlı kitaptır.' şeklinde açıklamalar yapılmıştır; THUKYDİDES II. 65. not.219.'da ise, 'Burada sırası gelmişken şunu söylemek lazımdır ki, bu 'strategos' kelimesini en iyi böyle 'başkumandan' olarak tercüme etmek lazım geldiği kanaatindeyiz. Gerçekten strategos'u çok defa yalnızca 'kumandan, general' anlamında tercüme mümkünse de, bunun bu sıralarda -M.Ö. 430'larda- bilhassa Atina'daki anlamı ve görevi bakımından ve anayasa hukukindeki yeri ve önemi dolayısıyla bu şekilde ifadesi doğru olacaktır. Gerçekten, Hellenler bununla, eski Venedik ve Ceneviz esas teşkilatında en yüksek görevlerle donanmış bulunan 'Doge'lere benzer ve bizde başbakan ve başkumandanın müşterek yetkilerine benzeyen bir memuriyet düşünmüşlerdir. Bu memuriyet genel olarak bağımsız değildir; meclise bağımlıdır. Fakat başkumandan olan bazan çok büyük yetkiler koparmıştır ki o zaman buna 'strategos autokrator' deniyordu' şeklinde bir açıklama getirilmiş, ayrıca PAUSANİAS VI. 15 ve KSENEPHON 1,4’e bakılması istenmiştir.
8 AKURGAL 1998, 309. 9 TEKİN 1998, 16.
kıyılarında yer alan ırmaklardan, Ege Denizi'ne dökülenler -kuzeyden güneye doğru-
Kaikos (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros (Küçük Menderes ) ve Maiandros (
Büyük Menderes ) çevresinde yer alan verimli ovalar etrafında İon, Dor, Aiol
yerleşmeleri yer almıştır. Heredot, Batı Anadolu'da, Aiol yerleşmeleri olarak şunları
sıralar: Lespos (Midilli Adası ), Pitane ( Çandarlı ), Eleea (Kazıkbağlar), Gryneion
(Şakran), Myrina (Aliağa-Kalabaktepe), Aigai (Nemrutkale), Kyme (Aliağa-Nemrut
Koyu), Neonteichos (Yanıkköy), Temnos (Görece- Kayacık Tepesi ), Larisa
(Buruncuk Köyü ) ve Smyrna (İzmir).10 'Ancak bu bölgedeki kentlerin sayısı bunun
çok üstündedir.' 11 Heredot, İon yerleşmesi olarak da şu 12 kentin adlarını sıralar:
Miletos (Balat), Myus (Avşar Köyü ), Priene (Güllübahçe), Ephesos (Selçuk ),
Kolophon (Değirmendere), Teos (Sığacık ), Lebedos (Gümüldür), Erythrai (Ildırı),
Klazomenai (Urla), Phokaia ( Foça), Samos (Sisam Adası) ve Khios (Sakız Adası).12
Karya Bölgesi'ndeki Dor yerleşmeleri olarak da şunları sıralayabiliriz: Halikarnassos
(Bodrum ), Knidos (Datça- Tekir), Mylasa, Alabanda, Alinda ve Keramos.13 Bu
yerleşmelerin dışında, Karadeniz'in sahil kesiminde yer alan Sinope (Sinop), Amisos
(Samsun) ve Trapezos (Trabzon) da, önemli Hellen kolonilerindendir.
Anadolu'nun M.Ö. V. yüzyıl sürecinde önce Pers yayılmacılığı önündeki
konumuna bakıldığında, Persler'in batıya doğru genişleyerek, Akdeniz limanları ile
Anadolu'dan geçen ticari doğu kervan yollarına hâkim olarak, bu kara ve deniz
yollarını birleştirip, ticari olarak Önasya'nın rakipsiz bir devleti olma mücadelesi
vermesi açısından önemi büyüktür.14
Bu amaç doğrultusunda Anadolu'ya akan Pers istila dalgaları, daha sonra
yukarda sıralanan Frigya, Lidya, Karya, gibi bölgelerde yer alan kent devletlerini
hâkimiyeti altına aldıktan sonra, Batı Anadolu'da yer alan İon ve Aiol kent devletlerini
de yönetimine katmış, Akdeniz ticaretinde Fenike ve Mısır'dan sonra bu bölgeleri de
yönetimine dâhil ederek, ticari hegemonyasını bu bölgelere de kabul ettirmiştir. Bu
sonuç, daha sonraki dönemde İon İhtilali girişimlerine neden olacak olan olaylar
dizisinin nedenini teşkil etmiş, batıdan yardım istemek üzere Hellas'a başvuran İon ve
Aiol kent devletlerinin girişimleri sonucu, Anadolu meselelerine Hellas da karışmak
10 HEREDOT I, 149. 11 YILDIRIM 1996, 153. 12 HEREDOT I, 142. 13 BAŞARAN 1998, 77. 14 SEVİN 1982, 322.
zorunda kalmış ve bu sürecin sonunda Persler'in Hellas'a yönelik askeri seferleri
başlamıştır.
Hellas'a doğru, aralıklarla devam eden Pers seferleri nedeniyle, Batı
Anadolu'daki kent devletleri, genel olarak donanma kuvvetleri ile Persler'e destek
vermişler ve bu nedenle, İhtilal girişimlerinin tam hilafına olarak Persler'e yardım
etmek zorunda kalmışlardır. Persler'in Hellas'dan geri çekiliş süreçlerinin
başlamasına karşın, Batı Anadolu'daki Pers hâkimiyeti, Pers Harpleri'nden başarılı
sonuçlar çıkaran Atina ve Sparta'nın, birbirlerine karşı nüfuz mücadelesi sonucu,
müttefikleriyle birlikte girdikleri Peloponnesos Harpleri nedeniyle devam etmiş, zaman
zaman İonya, Aiolya ve Karya'da yer alan kent devletleri ve hatta Kıbrıs gibi adalarda
yer alan yerleşmeler, Atina veya Sparta'nın tarafını tutmak ölçüsünde bağımsızlılarını
kazanmış veya kaybetmişlerdir. Peloponnesos Harpleri sonucunda ise, bu harbi
kazanmasına karşın Sparta, Pers İmparatorluğu'ndan oldukça büyük oranda para
almasına paralel olarak, Hellas'da tek askeri güç olarak kalmasına karşın, Batı
Anadolu'daki Pers hâkimiyetini yeniden tanımak zorunda kalmıştır.
II.B. Hellas
Hellas, tıpkı Anadolu gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Batısında
İon Denizi, doğusunda Ege Denizi, güneyinde ise Akdeniz vardır (Harita II). ' Oldukça
dağlık olan ülkenin en yüksek dağları arasında, ortada, kuzey-güney doğrultudaki
Pindos Dağları'nı; güneyde Parnassos'u; Orta Yunanistan'da doğu kıyısına yakın
Olympos Dağı'nı sayabiliriz.'15 Hellas'ın, yüksekliği yer yer 2500 metreyi bulan bu dağ
sıralarının dayattığı coğrafi parçalanmış durum, özellikle Hellen kent devletlerinin ve
siyasi oluşumlarının başlıca belirleyici öğelerinden birisi olmuştur. Dağların doğal
olarak böldüğü Hellas'da kuzeyden güneye doğru, batı kıyılarına yakın olan Epiros,
Akarnania; iç kesimlerde Tesalya; güneyde Korinthos Körfezi'nin kuzeyinde Aitolia,
Phokis, Boiotia; körfezin doğusuna doğru Attika; güneyde Peleponessos
Yarımadası'nda ise, kuzeyde Akhaia; batıda Elis; güneyde Messenia ve Lakonia; iç
kesimde Arkadia, doğuda ise Argolis yer almaktadır. ' Hellas'ın en ünlü kentleri, Orta
Yunanistan'da, Aitolia ile Attika arasında Atina, Delphoi, Thebai ve Megara; Euboia
Adası'nda Khalkis ve Eretria; Peleponessos'da, kuzey-doğuda Korinthos; iç kesimde
15 TEKİN 1998, 15.
Megalopolis, Mantineia ve Argos; batıda Olympia; güneyde Messene ve
Sparta'dır.'16
M.Ö. V. yüzyıl açısından Hellas'a bakıldığında, Attika'nın Ege ticareti için
elverişli konumundan yararlanan Atina, Pers Harpleri'nden sonra Pireus limanını
etkin bir ticari ve askeri hedeflere yönelik deniz üssü konumuna getirdikten sonra,
Hellas'da siyasi egemenlik yarışında Sparta ile mücadeleye girişmiştir. Hellas'ın
güneyinde kalan ve verimli tarımsal araziye sahip olarak devletini buna göre
şekillendiren Sparta'da ise, Atina'nın bu hegemonyasına engel olabilmek ve Hellas'da
daha önceden kurulu siyasi-askeri dengeleri muhafaza edebilmek amacıyla, Atina'ya
karşı girişilecek Peloponnesos Harpleri'nin hazırlıklarına, coğrafyasının elverdiği
ölçülerde giriştiği görülmektedir.
Hellas'ın adeta coğrafyasının dayattığı siyasal parçalanış, bu tarihten sonraki
olaylar sonucu da değişmeyecek, coğrafyanın parçalamasına paralel olarak,
Sparta'nın da üstünlük ile çıktığı Peloponnesos Harpleri neticesinde, siyasi ayrılık
daha da derinleşecek ve bu siyasi birliktelik ancak dış bir gücün Hellas'a müdahalesi
ile gerçekleştirilebilecektir.
II. C. İtalya
İtalya da, tıpkı Hellas ve Anadolu gibi denizlerle çevrili bir yarımada olup,
özellikle Orta Akdeniz'e uzanan coğrafi konumu ve Kuzey Afrika'ya olan nispi
yakınlığı nedeni ile, hem bugün ve hem de M.Ö. V.yüzyılda, Akdeniz’de son derece
önemli stratejik bir konuma sahiptir. İtalya'nın güneyinde yer alan Sicilya, batısında
yer alan Korsika ve Sardinya Adaları da, Akdeniz'in ticari, kültürel, siyasi ve askeri
alanlarında, Antik Çağ içerisinde son derece önemli coğrafi unsurlardır. '(...) Hellen
dünyası ile İtalya arasındaki münasebetler çok eski zamanlara kadar çıkmaktadır.
Hellen tarihinde ikinci Koloniler kurma devri denilen M.Ö. VIII. yüzyıl ile VI. yüzyıl
arasındaki iki-yüz yıllık zaman içerisinde bu Hellenler Güney ve Batı İtalya sahillerine
yerleşerek bir sıra koloni şehirleri kurdular.'17 Lisans tezinin ilerleyen bölümlerinde
görüleceği üzere, Peleponnessos Harplerinin sonlarına doğru, Atina'nın batı yönünde
Sicilya Adasına yaptığı, Sparta ve müttefiklerine, bu yönden gelecek yardımları
16 TEKİN, 1998, 15. 17 DEMİRCİOĞLU 1998, 14.
önlemeye yönelik seferde, İtalya ve Sicilya Adası son derece önemli ve savaşın
sonucunu şekillendirici bir rol oynamıştır (Harita III).
II. D. Girit
Asya ile Avrupa arasında köprübaşı niteliğinde bir coğrafi konuma sahip olan
Girit Adası, Hellas'ın 120 kilometre güney-doğusunda yer alır. Takribi 250 kilometre
uzunluğunda ve ortalama 50 kilometre genişliğinde olan Girit Adası, 8300 km.2'lik bir
yüzölçümüne sahiptir. 'En verimli ve büyük ovası, güneydeki Mesara Ovası'dır.
Dağlık bir yapıya sahip olan adanın önemli dağları arsında; batıda Beyaz Dağlar;
ortada İda Dağı; doğuya doğru 2500 metre ile en yükseği olan Dikte Dağı
sayılabilir.'18 Yerleşim birimi olarak adanın doğu bölümünde yoğunlaşılmış olup, en
önemli kentler olarak, adanın kuzeyinde Knossos; orta bölümde Gortin; doğuda
Dresos, Lato ve Karfi sayılabilir.
Akdeniz ticaretinin kontrolü açısından deniz ortasında doğal bir donanma üssü
olarak, önemini bugün dahi koruyan Girit adasındaki yerleşmeler, Pers Harpleri
esnasında, Delphoi'den gelen kehanete uygun olarak tarafsız kalmayı yeğlemişler,19
Peloponnesos Harpleri esnasında ise Atina tarafını tutmuşlar, özellikle harbin ikinci
yılında Atina'dan önemli donanma yardımları alarak, iç mücadelelere girişmişlerdir.20
II. E. Pers-İran
Çok geniş bir alanı kapsayan İran toprakları, 'Dicle ırmağının doğusundaki
dağlardan Afganistan'a kadar uzayan, kuzeyde Hazar denizi; Harezm bölgesi,
güneyde Umman denizi, güney-batıda Basra körfezi ile çevrilen alan, İran Platosunu
teşkil eder.21 ' Büyük sıradağların çevrelediği İran Platosu'nda en geniş ve yüksek
olan dağ silsilelerini Zagros'lar teşkil etmektedir. Kuzeyde kalan Elbruz dağları da,
oldukça yüksek ve geniştir. Bu dağ silsilelerinin yükseklik ve genişliklerine karşın,
bunlar geçit vermez nitelikte de değillerdir. 'Batıdaki Zagros dağları birçok ırmak 18 TEKİN 1998, 14. 19 HEREDOT VII. 169. vdd. 20 THUKYDİDES II. 9. 85. 21 GÜNALTAY 1987, 1.
vadisiyle Mezopotamya bölgesine açılır. İran yaylasının doğu kenarında bulunan
sıradağlar ise, İndüs vadisine iki doğal geçit verir: Bunlar Hayber (Kabil vadisine
açılır) ve güneydeki Bolan geçitleridir. Güney İran'daki sıradağlar, bölgenin Basra
körfezi ve Hint Okyanusu kıyılarına paralel olarak uzanırlar'22 (Harita IV).
Orta kısmı doğuya doğru daha çok genişleyen bir çölden ibaret olan İran
yaylasında, tarih boyunca yerleşmeye en büyük engel, yukarıdaki dağ silsileleri
olmayıp, bilakis hiç bir nehrin geçmediği ve iklimi de yumuşatmadığı platoda sert
iklim olmuştur. Buna karşın, eski çağlardan buyana yerleşmeye uygun olarak
görülmüş yerler, bitki örtüsünün en zengin olduğu batı taraflarıdır. 'Eski zamanlarda
bu bölgenin kuzey tarafı Medye, güney tarafı ise Elam ve Anşan adlarıyla anılıyordu.
Eski Medye bugünkü İran Azerbaycan'ı ile Irak-ı Acem’i kapsamakta idi.'23
Coğrafi olarak bir bütünlüğü varmış gibi görünen bu büyük karasal bölge, tarih
boyunca birçok Orta Asya'lı kavmi Akdeniz'e ulaştıran bir rol üstlenmiş, bu nedenle
İran'da merkezi güçlü krallıklar ne zaman zayıflamaya başlasa, bu durum doğu
uygarlığının siyasal bütünlüğünde büyük etkiler bırakan gelişmelere neden olmuştur.
M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarına bakıldığında, bu coğrafyanın
şekillendirdiği Pers İmparatorluğu, siyasal birliğini ilk önce Medler ile mücadele
ederek kazanmış, doğu ve kuzey yönündeki bazı göçebe kavimlere karşı, bunları
otoritesi altına almaya yönelik seferler yaptıktan sonra, daha önceki Asur
İmparatorluğu'nun düştüğü "bir kara devleti" olma hatasına düşmemek için, batı
yönünde ilerlemesini stratejik olanaklar ölçüsünde daha elverişli bulduğundan,
özellikle Akdeniz'e yönelerek, önce Fenike ve Mısır'ı egemenliği altına almış, bu
ülkelerden oluşturduğu büyük donanmasının da yardımı ile Batı Anadolu'ya yönelmiş
ve bu bölgeyi de egemenliği altına alarak, Akdeniz ticaretinde en önemli devlet
haline gelmiştir. İşte M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarını büyük oranda
şekillendirecek olan olay, yukarda izah edilmeye çalışılan coğrafyanın yarattığı ve
şekillendirdiği Pers İmparatorluğu'nun, tarih sahnesine çıkış aşamasıdır.
II. F. Mısır
Miletos'lu Hekataios'un ünlü sözü olan ve Heredot'un da kullandığı "ırmağın
armağanı"24 olan Mısır, Nil ve Güneş'in hayat verdiği ve tarihin en eski devirlerinden
22 YILDIRIM 1996, 113. 23 GÜNALTAY 1987, 3. 24 HEREDOT II. 5.
bu yana yerleşmeye sahne olmuş ve de Antik Çağ içersinde Akdeniz havzasının
siyasi olaylarına büyük etkisi olmuş bir coğrafi bölgedir. 6500 km. uzunluğundaki
Nil'in suladığı ve Akdeniz Mısır'ı ile Afrika Mısır'ı diye iki ayrı etki sahasına
ayırabileceğimiz bu bölgeyi, 'kuzeyde Akdeniz, doğuda çöl ve Kızıldeniz, batıda Libya
çölü, güneyde Nil şelalesi' 25 sınırlandırmıştır. Aşağı ve yukarı Mısır olarak iki ayrı
coğrafi bölgeye ayırabileceğimiz Mısır'da, bu iki bölgenin sınırları, Memfis'ten veya
Kahire'nin biraz güneyinden geçer (Harita V).
Heredot'un kitabının ikinci kısmında, Mısır'ın coğrafi yönleri açısından bugün
doğru olarak kabul edilebilecek açıklamalar olsa da, 'Mısır'ın antik dönemlerdeki
sınırlarını tanımlamak basit değildir. Ülkenin temel alanlarına Nil vadisi, deltası ve
Fayum'a çevre bazı kesimler ile maden bölgeleri de ekleniyordu. Ama Mısır'ın asıl
alanı, çölün içinde yer alan bir nehir vahasıdır. Böyle olmakla ülke, öteki büyük antik
devletlerden çok daha fazla yalıtlanmıştı. Olağanüstü dengeli ve sürekli bir devlet
olmasını da büyük çapta bu yalıtlanmaya borçluydu.'26
Mısır, M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının şekillenmesi açısından,
M.Ö. 460/59 yılları arasında, Atina'nın, Doğu Akdeniz ticaretini ele geçirmek ve
Atina'ya Mısır'dan gelen buğdayın geliş yolunu güvenceye almak için girişeceği
seferde büyük rol oynamış bir coğrafi bölgedir. Mısır'ın bu açılardan büyük önemine
rağmen, ilerde de görüleceği üzere Atina, Mısır seferinden istediği sonucu, özellikle
Pers İmparatorluğu'nun devreye girmesi ile elde edememiş, "Kallias Barışı" ile bu
seferden vazgeçerek, bundan sonraki olaylar açısından gözlerini kendi coğrafi
alanına dikmiştir.
II. G. Sicilya
Tarihin her döneminde, kaderi ve talihi İtalya yarımadasına paralel olarak
gelişen Sicilya, yarımadanın batısındaki bir uzantısını teşkil eder niteliktedir. Coğrafi
konumu gereği hem Kuzey Afrika, hem de Güney Avrupa kıyıları arasında doğal bir
sıçrama noktasını teşkil eden Sicilya Adası, Akdeniz'in ticari, askeri ve siyasi yönden
kontrolünde, son derece önemli bir konuma sahiptir. Pers Harpleri esnasında, Sicilya
adasının batısında kalan Syrakusai yerleşmesinin tiranı olan Gelon'un, büyük bir
donanma ve kara ordusu kurmasına paralel olarak, Pers tehlikesine karşı Sparta ve
25 AFETİNAN 1992, 3. 26 YILDIRIM 1999, 61.
Atina'nın yardım talebi ile karşılaşmıştır. Bu taleplere önce başkomutanlık yetkileri
istemesi, bunun verilmemesi sonucu donanma komutanlığını istemesi, bu talebinin
de Atina elçilerince reddedilmesi neticesince, Pers Harpleri'nde Hellas'a yardımdan
uzak durmuştur.27 Peloponnesos Harpleri'nde ise bu harplerin kaderini tayin edici
roller oynayan Sicilya Adasında '(...)önem kazanmış kentleri sayacak olursak: Adanın
batısında sahilde Drepanum, Lilybaeum; iç tarafta Segesta; güney sahilinde Selinus,
Heraclea, Agrigentum, Gela ve Camarina; güney-doğu sahilinde Syracusae, Leontini,
Catana, Tauromenium, Messana; kuzey sahilinde de Panormus. (Sicilya ve Güney
İtalya şehirlerinin çoğu Hellen kurmaları idi.)'28
II. H. Makedonya
Hellas'ın kuzeyinde yer alan ve önceden beri Hellenler'le münasebetleri
süren,29 İllirya'nın üç ana unsurlarından en önemlisini teşkil eden Makedonya, 'üç ayrı
bölüme ayrılmaktadır.'30
Bu üç bölümden ilkini teşkil eden, "Yukarı Makedonya" idi ve burada Lykustlar,
Elimiotlar, Grestler ve kısmen Paion adı verilen kavimler yer alıyordu. Makedonya'nın
bu bölümü, kuzey, kuzey-batı ve batı, tüm dağlık sayılabilecek bir araziyi bünyesinde
topluyordu.
Makedonya'nın ikinci bölümünü teşkil eden "Aşağı Makedonya", önce Strymon
ile Aksios nehirleri arasındaki sahada, sonra Aksios ve Kambunia dağları arasındaki
sahada ve en son olarak da Paionia, Endoia ve Alinopia'nın bazı bölümlerine ayrılmış
vaziyettedir. Kuzeydeki bu parça, Aksios nehri üzerinde olup, bünyesinde İdomene,
Gortynia, Atalanta ve Europos gibi şehirleri barındırmaktadır.
Makedonya'nın üçüncü bölümünü teşkil eden ve "sahil şeridi Makedonya'sı"
olarak adlandırabileceğimiz bu bölge ise, Bottiaia, Pieri ve Khalkidike gibi mıntıkalara
ayrılmaktadır.
27 HEREDOT VII. 158. 28 DEMİRCİOĞLU 1998, 8. 29 Makedonlar’ın ırki bakımdan Hellen olup olmadığı konusu, özellikle antik yazarların kafa yorduğu bir konu
olmuştur. Bu konuda bkz. Heredot V. 22.; Thukydides II. 99. Bu konu hakkında MANSEL 1999, 395'de Makedonlar'ın devlet teşkilatı, din, töre ve adetleri yönlerinden Hellen kabilesi olarak kabul edilebilecekleri belirtmiştir. Bu çalışma açısından, Makedonları'ın "Göçer Hellenler" olarak adlandırılması uygun bulunmuştur.
30 THUKYDİDES II. 99.
Makedonya, Pers Harpleri açısından, Pers süvarisinin bu topraklardaki geniş
ovalarda yeterli otlak alanlarını bulması ve imparatorluk ordularının Hellas'da
girişeceği seferde, bölge krallıklarının, bu coğrafyayı iyi bilmeleri ve Pers ordusuna
öncülük etmesi açısından önemliydi. Makedonya, özellikle Pers İmparatoru
Kserkses'in bu yöne doğru giriştiği seferde, istenmeyen sonuçlar elde edilmesi
üzerine, geride bıraktığı General Mardonios komutasındaki ordunun doğal bir
toplanma ve ikmal yeri olması açısından, o zamanki siyasi ve askeri olaylarda büyük
etkisi olmuş bir coğrafi bölgeydi. Nitekim buradaki yerel krallıklar, daha sonraki
olaylar bakımından da, Sparta ve Atina arasında girişilecek olan Peloponnesos
Harpleri'nde, iki taraf için bazen çok zaruri ve savaşın gidişatını etkileyecek
müdahaleler yaparak, M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının şekillenmesinde
doğrudan etkileri olmuşlardır. Hellas tarihini şekillendirme açısından, Makedonya'nın
ve Makedon krallıklarının bundan sonraki tarihler için bu yön verici etkisi devam
etmiş, zorunlu olarak olsa bile, Hellas'ın büyük oranda coğrafyasının böldüğü siyasi
birliğinin sağlanması için, Makedon krallarından Büyük İskender işe koyularak, yine
bu coğrafyanın, Hellas'ın gelecekteki siyasal biçimlenişinde ne derece etkili olduğunu
ortaya koymuştur.
III- PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ SİYASİ DURUM
Thukydides, henüz eserinin başlangıcında, Peloponnesos Harbi için, 'O daha
başlangıçta derhal işe koyuldu; çünkü bunun büyük ve bundan önce olanlardan çok
önemli olacağına kanaat getirdi'31 diyerek, bu harbin önemini belirtmiştir.
Peloponnesos Harpleri'ni öncekilerden ayıran ve hatta sonraki çağlarda özellikle
Roma yayılmacılığına örnek olan ilkeleri ve kendine has özellikleri ile harp tarihine
geçen yanları açısından genel boyutu nelerdi? Bu ve benzeri sorulara doğru yanıt
bulabilmek için, biraz daha gerilere, özellikle Pers Harpleri'nin son dönemlerine
gitmek kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Peloponnesos
Harpleri'ni de kapsayan M.Ö. V. yüzyılın siyasi ve askeri olaylarının başlangıcında ve
hatta bu harbi tetikleyici unsur olarak en başta, Hellen yarımadasına Pers istila
dalgasının yönelmesinin incelenmesi gerekmektedir. Ancak, bu noktada konu
bütünlüğü açısından bir güçlük ile karşılaşılmaktadır: M.Ö. V. yüzyılın bu önemli
olaylarına değinmeye çalışırken, her ne kadar harplerin askeri, siyasi, toplumsal,
ekonomik, kültürel vb. boyutları iç içe ve birbirini tamamlayıcı unsurları bünyesinde
barındırsa da, konunun "bir harp incelemesi" olması açısından, çalışmada yön
gösterici unsur olarak, bu başlıktan hareket edilerek incelemeler yapılmaya
çalışılacaktır.
31 THUKYDİDES I. 1. ; M.Ö. V. yüzyılın en önemli olaylarından birisini teşkil eden ve bu çalışmada ele alınacak
olan Peloponnesos Harpleri açısından, yukarda ortaya konulan görüşlerde büyük oranda doğruluk payı bulunup, Thukydides'de, bu harbin o zamanki dünyanın en büyük olayı olarak karşılık bulduğunu görsek de, yapılan şu eleştiriyi bu çalışmaya dâhil etmek önem arz etmektedir: '(...) aşılan mesafeler, harekâtların çapı ve büyük önem taşıyan uzun vadeli sonuçları, sadece Thukydides'in tarihince büyütülmüş, Peloponnesos Savaşları'nın aslında ne kadar önemsiz olduğunu gösterirdi.' BERNAL 1998, 168. Gerçekten, Peloponnesos Harpleri'nin en kalabalık çarpışmalarında dahi, özellikle büyük çoğunluğu piyadelerden oluşan Sparta ordusunun sayısı bile on bini geçmiyordu ki, bu durum, daha sonra yaşanan büyük harpler düşünüldüğünde, oldukça küçük oranlar olarak karşımıza çıkmaktadır. KEEGAN 1995, 202.
III. A. Pers Harpleri
M.Ö. V. yüzyılın başlarında, o zamanki dünyanın her açıdan en büyük devleti
olarak Pers İmparatorluğu'nu görmekteyiz. Bu devletin kuruluş aşamasını Heredot,
eserinde, efsanevi mahiyetini de kapsayacak şekilde uzun uzadıya anlatır.32 Kyros'un
bir araya getirdiği ve Medler'e karşı ayaklandırdığı boylar konusunda Heredot şu
bilgileri vermiştir: 'Persler çeşitli boylardan oluşmuşlardır; Kyros bunların içinden
bazılarını bir araya getirmiş ve Med'lere karşı ayaklandırmıştır; bunlar geri kalan
bütün öbür Perslerin de bağlı oldukları boylardır, demek istediğim, Pasargad'lar,
Mraph'lar, Masapai'lerdir; Pasargad'lar en soylu olanlarıdır, Perslerden gelen krallar
bu boyun kollarından biri olan Akhemenid'lerden çıkmışlardır. Öbür Persler,
Panthialai'lar, Derusia'lar, Germani'lerdir, hepsi de daha öncekiler gibi çiftçidirler,-
Dao'lar, Mardi'ler, Dropik'ler, Sagart'lar ise çobandırlar.'33 'Kiyros'tan Dareios'a kadar
tüm dünyaya egemen olmayı amaç edinen emperyalist bir siyaset izlemiş ve
sınırlarını sürekli olarak genişletmiş' 34 olarak görülen bu devletin sınırları batıda
Akdeniz, doğuda İndus, güneyde Mısır, kuzeyde ise Kafkaslara değin uzanıyordu.
Böylesine büyük bir imparatorluğu, askeri ve ekonomik nedenlerin hiç de elverişli
olmadığı Hellen yarımadası gibi kısır bir bölgeye yönelten nedenler nelerdi?35
(Bkz.Lev.VII).
32 HEREDOT II. 1. 33 HEREDOT I. 125. 34 MANSEL 1999, 256. 35 Hellas’ı her ne kadar Ege Dünyası içersinde etkin bir ticari alış veriş içersinde görsek de, imalat sanayisine
dayanan Hellas ticari hayatının göreceli zenginliği, Persler'in burayı istilası için hiç de geçerli ekonomik bir neden değildir. Bunun için başka nedenler aramak gereklidir. Nitekim HEREDOT IX. 82.'ye baktığımızda, Plataea Harbinden sonra, Sparta kralı Pausanias'ın emriyle, Persli ekmekçilerin ve aşçıların Pers Generali Mardonios için daha önce hazırladıkları gibi, Sparta kralı Pausanias'a da bir sofra hazırlamaları üzerine, Pausanias kendi hizmetçilerine de Sparta usulünce bir sofra hazırlamalarını buyurmuş, daha sonra diğer Hellen generallerini çağırarak, Pers sofrasının alabildiğine ihtişamı ile Sparta sofrasının yoksunluğunu karşılaştırmalarını istemiş ve "Hellaslı yurttaşlar, sizi buraya her gün böyle yemekler yiyebildikleri halde bizim zavallı aşımıza göz dikip buralara kadar gelen Persler'in budalalıklarını göstermek için topladım" sözüyle de, Persler'in Hellas'a yönelme nedenlerinin altında, toprak kazanmaya yönelik ekonomik temelli bir istila girişiminden ziyade, başka kaygıların ve hedeflerin güdülmüş olabileceği, bizzat Hellenli bir yazar tarafından ortaya konulmuştur. Bunun dışında, yine HEREDOT VII. 102'de, Pers kralı Kserkses'in bilgisine başvurduğu Lakedaimonlu sürgün Demoratos, Hellas için, 'Yunanistan yoksullukla sütkardeştir...' sözünü söyleyerek, yukarıdaki açıklamaların doğruluğunu ortaya koymuştur.
Bunların dışında, büyük Pers ordusunun Hellas'da uzun süre bir harbi devam ettirebilmesi için, elverişli lojistik olanakların olmadığı da bir başka önemli konudur ki, bunun için bkz. HEREDOT VII. 11.- VII. 49.
III. A.I. Anadolu'ya Doğru Pers Yayılmacılığının Nedenleri
Temelleri M.Ö. VI. yüzyılın ortalarında atılan Pers İmparatorluğu, aslında
kuruluşu ile birlikte, Önasya siyasal dengelerini temelinden altüst etmiştir. 'II. Kyros'un
Perslerin başına geçtiği yıllarda Önasya dünyası Med, Lidya, Babil ve Kilikya
devletleri arasında bölünmüştü. Doğu Akdeniz Mısır'ın 26. Sülale firavunlarının etkisi
altındaydı. Ege dünyası ise, küçük kent devletlerine bölünen Yunanlıların çekişme
alanıydı.'36
Önasya'yı ilk defa "tek otorite" altında toplayan Asurlular'dan sonra, bu elverişli
temeller üzerine devletlerini kuran Persler, bu sefer Önasya'da ilk defa "siyasi
birliği"37 gerçekleştirerek, M.Ö. VI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yayılma
siyasetleri gereğince, Anadolu'ya da yöneldiler. Bu dönemde, Heredot'tan
öğrendiğimize göre, Mısır Kıralı Amasis (M.Ö. 568–525), Lidya Kıralı Kroisos'un38
(M.Ö. 575–545?) teklif ettiği savunma ve saldırı anlaşmasını kabul etmiş, bu
anlaşmaya daha sonra Babil Kıralı Nebonid (M.Ö.555–539) de katılmış, Hellas'da ise
bu Önasya olaylarına ilk defa bu anlaşmaya katılarak Sparta da dâhil olmuştur.
Ancak, ortak tehlikeye karşı bu birleşme çabaları da sonuç vermemiş ve sonunda
Kyros II (M.Ö. 559–529), Persler'in hâkimiyet sahasını Ege sularına dek
ulaştırmıştır.39
36 MANSEL 1999, 256. 37 Önasya’da siyasi birliğe paralel olarak, tüm Pers yönetimi altında bulunan yerlerde "ortak para" sisteminin
uygulanmasına geçilmiş; "Kral Yolu" olarak adlandırılan, Anadolu'da Efesos'tan başlayarak, Sardes üzerinden Gordion'a ulaşan, buradan Kapadokya'da bulunan Pteria'ya yönelen, oradan Doğu Anadolu'nun yüksek ve engebeli arazisinden geçerek Dicle vadisini izleyip Mezopotamya'ya inen ve Susa'da son bulan, üzerinde 111 posta istasyonu inşa edilen bu Kral Yolu, askeri strateji açısından son derece önem arz etmiştir çünkü bu Kral Yolu üzerinden Persler, daha önce hiçbir devletin birlik altında toplayamadığı coğrafi bölgeleri birlik içersinde yönetme başarısını gösterebilmiştir. RAMSAY 1960, 36. vdd. verilen bilgilerde, M.Ö. 404'de, Alkibiades'in sığınmak üzere Pers kralı Artakserkses'e giderken geçtiği bu Pers yol sistemlerine dair geniş açıklamalar ve haritalar verilmiştir.
38 YILDIRIM 1996, 120. 39 M.Ö. VI. yüzyılın askeri tarihinde, bu Lidya Kıralı Kroisos ile Pers Kıralı Kyros arasında, M.Ö. 547
sonbaharında, Kızılırmak doğusunda yapılan neticesiz muharebeden sonra, Kyros'un o zamanki askeri strateji anlayışının tamamen dışına çıkarak, yapılan üç aylık mütarekeye rağmen, özellikle kış şartlarına uygun hareket edebilen Pers ülkesinin dağlık kesiminden topladığı ordusu ile Kroisos'un o zamanki klasik anlayışa uygun olarak toplayıp, mütareke yapılması üzerine ücretlerini ödeyip, bir dahaki ilkbahar mevsiminde yeniden toplayacağını düşündüğü ücretli ordusunu terhis etmesi sonucu, Kyros, Lidya üzerine başkent Sardes'e yürümüş ve böyle bir stratejiyi daha önce bilmeyen Lidyalılar'ı gafil avlamıştır. Lidya ordusunun bakiyelerinin bu "takip stratejisi" doğrultusunda izlenip imha edilmesi, Önasya siyasi tarihinin bambaşka bir yönde şekillenmesi açısından son derece etkili olmuştur. Bu tarihten sonra Perler'in Anadolu'ya hâkim olması ile birlikte, Balkanlar'dan gelebilecek tehlikelere karşı Boğazlar'da ve Anadolu'nun önemli bölgelerinde stratejik savunma hatları oluşturulmuş, buradan hareketle Balkanlar'a doğru sefer yapmak için ilk hazırlıklar başlatılmıştır. Persler'in Mısır' ele geçirirken de uyguladıkları bu "takip stratejisi" için bkz. İNAN 1992, 161.
M.Ö. 525 yılında Mısır'ın Persler'ce istilasından önce,40 imparatorluk ordusuna
dâhil edilen Hellen birlikleri, daha o zaman disiplinleri ve taktikleri ile çok başarılı
olmuşlardı. Bu tarihten sonra özellikle Batı Anadolu Hellenler'i, Pers ordusunun
vurucu birlikleri olarak görev aldılar.41 Anadolu'da ilk olarak Lidya devleti, Pers istila dalgalarına dayanamayarak
yıkılacak, daha sonra Batı Anadolu kent devletleri bu istila dalgasının etkisi altına
gireceklerdir. Kyros II'den (M.Ö. 559–529) Dareios I'e (M.Ö. 522–486) dek, devletin
amacı, "batıya doğru genişleyerek, Akdeniz limanları ve Anadolu ticaret yolları
üzerinde tam bir denetim sağlamaktı."42 Böylece karadan ve denizden, doğuyu batıya
birleştiren yolları ellerine geçirecek olan Persler, dolayısıyla da o zamanki dünyanın
önem arz eden tüm ticari potansiyelini Pers ülkesi bünyesinde toplamış olacaktı. İşte
bu amaç doğrultusundadır ki, yukarki bölümde Anadolu coğrafyasında sıralanan Aiol
ve İon yerleşmelerinden Miletos dışında kalanların tümü43 Pers ilerleyişinin ana
hedefleri olmuştur.
40 Mısır, Kyros'un oğlu Kambizes (MÖ. 528–522) tarafından, M.Ö. 525'de Pers İmparatorluğu’na katılmıştır. 41 LLOYD 1997, 112. 42 Bu büyük stratejik planlara paralel olarak, Dareios I döneminde, Basra körfezinden hareket eden Pers
donanmasının, Akdeniz’de Fenike ve İonya yerleşmelerinde yer alan donanma üslerine bağımlı olmamak ve bu denizde denetimi ele geçirebilmek amacıyla, Kızıldeniz’i Nil aracılığıyla Akdeniz’e bağlayan Süveyş kanalının açılması hareketine girişilmiş ve bu girişim başarıya ulaştırılmıştır. Böylece, Pers yönetim merkezinin karasal unsurları, Akdeniz ile doğrudan bağlantı kurma olanağına kavuşmuştur.
43 HEREDOT I. 141. Miletos'un Persler'in Batı Anadolu'ya doğru ilk yayılma teşebbüslerinde, Persler'le bir ittifak girişiminde bulunup, ilk başlarda başarıya ulaşmalarına ve Pers istilasından korunmalarına rağmen, İon İhtilali esnasında, Miletos tiranı Aristagoras'ın yardım talebinde bulunmak amacıyla Hellen ana karasına gitmesine karşın (MÖ. 500/499), Hellenler'in Pers tehlikesine karşı tam bir siyasi-askeri öngörüsüzlükle Aristagoras'a istediği desteği vermemesi; yalnızca Atina ve Eretria'nın Miletos'a toplam 25 gemilik bir filo göndermesine rağmen, Aigina ve Korint gibi güçlü donanmaları bulunan şehir devletlerinin isyana karşı pasif durumda bulunmaları sonucu, ihtilal girişimi belli bir askeri otorite yoksunluğundan ötürü başarıya ulaşamamış, Persler'in burada uyguladıkları, kent devletleri arasındaki irtibatı ortadan kaldırarak, bir araya gelememelerini sağlayıp, bunları teker teker itaat altına almak stratejisinin başarıyla uygulanması neticesinde, ihtilal girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonra ise, Persler'in bu İon ihtilal girişimini bastırmalarına paralel olarak, Akdeniz'deki egemenliği ele almalarıyla, ihtilalin son dayanak noktası olan Miletos'u sadece karadan kuşatma altına alarak ele geçiremeyeceklerini bildiklerinden, Yunan donanmasına önce Lade adası açıklarında ilk darbeyi vurmuşlar ve Miletos'u hem karadan hem de denizden kuşatmışlardır. MÖ. 494 yılında Persler’ce ele geçirilip tahrip edilen Miletos, daha sonra boşaltılarak, halkı, Dicle'nin çıkış noktalarına yakın bir yere sürülmüştür.
III. A.II. Hellas'a Doğru Pers Yayılmacılığının Nedenleri
Dareios I'in (M.Ö. 522–486) çok enteresan bir şekilde tahtı, Med kökenlilerden
geri alması sonucunda,44 Kambyses (M.Ö. 529–522) zamanında zaten çok geniş
sınırlara ulaşan imparatorluğu daha da genişletmekten ziyade sağlam bir sisteme
oturmayan idari teşkilatını yeniden düzenleme işine girişmesi kaçınılmaz
görünüyordu.45 Zaten bu nedenle Dareios I, imparatorluğu yirmi üç satraplıktan
oluşan bir idari taksimata ayırdı. Ancak, daha sonra Dareios I'in 'güneydoğu
Avrupa'da giriştiği seferin açık amacı, '(...)ilkin Trakya'nın ele geçirilmesi, sonra
Karadeniz'in batı ve kuzey kıyılarında yeni toprakların kazanılması'46 olarak
açıklanmak istense de, özellikle M.Ö. 492'lerden itibaren Persler'in bu bölgeyle
ilgilenmesinin amacı bu değildir. Amaç bu şekilde kabul edilse bile, belki de Trakya'ya
ve Orta Avrupa'ya kuzeyden de inme stratejisinin bir parçası olarak
değerlendirilebilecek olan, Kyros I'in M.Ö. 529'larda, Kafkaslar'a yönelik, Hazar
Denizi çevresinde oturan Skyth kökenli Massagetler üzerine yaptığı sefer,47 kendi feci
akibeti ile sonuçlanmış, böylece bir zamanlar Assur ordularını da uğraştıran, yine
Kafkas kökenli Kimmerler ve Medler'in de yıkımına neden olan Skyth akınları
göstermiştir ki, Önasya'da ne kadar güçlü bir devlet olursa olsun, Kafkaslar üzerinden
Orta Avrupa'ya ilerlemek mümkün olmayacak, böylece Orta Avrupa'nın geniş
ovalarına hâkim olunabilmesi için ele geçirilmesi gereken Makedonya ve daha sonra
Tuna ve çevresinin istila edilmesi planının daima bir ayağı eksik kalacaktır. Nitekim
daha sonraları, Thukydides, eserinde Thrak devletini tanımlarken, bu açıklamanın
doğruluğunu destekler mahiyette, '(...)Gerçekten, bununla (Skythe'lerle) Avrupa
devletleri mukayese edilemedikten başka, teker teker alındığı takdirde, Asya'da dahi
hepsi birleşmiş bir halde hareket edecek Skyth'lere karşı durabilecek hiç bir kavim
yoktu. '48 açıklamasını getirmiştir. O halde Karadeniz'in kuzeyinde ilerlenemediğine
göre ve Hellas'a boğazlar üzerinden büyük ordular geçirilmesinin çeşitli sakıncaları
44 HEREDOT III. 80. vdd.'da, 'İran Sarayında Demokrasi Tartışması' başlığı altında, Dareios'un tahtı ele
geçirirken, Pers soyluları ile yaptığı siyasi sistem tartışmaları günümüze dahi ışık tutacak niteliktedir. Burada demokrasi, monarşi ve oligarşi arasındaki temel farklar, hangi sistemin daha iyi olduğu gibi konularının yanı sıra, doğunun bugün dahi demokrasiyi benimseyememesinin çarpıcı ipuçları vardır; ayrıca bkz: PLATON, Devlet,, VIII. 565. a. vdd.
45 Tıpkı daha sonraki imparatorluklardan Romalılar'da Tiberyus ve Hadrian'ın; Osmanlı İmparatorluğu'nda da II. Bayezit'in uyguladıkları iç ve dış siyaset gibi...
46 LLOYD 1997, 125. 47 HEREDOT I. 201.vdd. 48 THUKYDİDES II. 97.
olduğuna göre de,49 Persler'in Hellas seferinin daha zaruri sebepleri olsa gerektir.
(Harita V.1.2.)
Pers İmparatorluğu, esasında sürekli genişleyip, açık denizlere ulaştıktan ve
"kara imparatorluğu" hüviyetinden kurtulduktan sonra, özellikle deniz ticaretinde ve
denizcilikte yetkinleşmiş olan Fenike'yi egemenlikleri altına alıp, imparatorluğun
karasal unsurları ile Mısır ve Batı Anadolu gibi, doğu ticaretinin batıda iki önemli
durak noktasını denetimleri altına almakla, aslında ekonomik olarak son derece
gönençli hale gelmişlerdi. Ancak, sorun da işte tam bu noktada kendini göstermiştir.
Bir görüşe göre 'Pers muharebeleri, Karadeniz kıyısındaki Trabzon'dan Afrika
sahilindeki Barka'ya kadar yayılan Grek dünyasının üçte birine hakim olan mutlak bir
despotun fütuhat kaprisi ile metropolü de zapt ederek Avrupa'daki Grek dünyasını da
Asya'ya ilhak etmek hırsından ziyade, imparatorluğun huzur ve emniyetini düşünen
geniş görüşlü bir devlet adamının iç ihtilallerin hakiki kaynağını kurutmak amacı ile
açılmıştı(...)
Bir başka görüşe göre de, 'Pers'ler Anadolu'yu ele geçirmekle Avrupa ile karşı
karşıya gelmişler ve ister istemez Balkan Yarımadası'nın oldukça karışık durumuyla
ilgilenmek zorunda kalmışlardı. İşte bu suretle bunlar batı siyasetine karışmışlar ve
Boğazlar'dan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için Balkanlar'a bir sefer
yapmak lüzumunu duymuşlardır.'50
İşte bu ve benzeri sorunları daha başından bertaraf etmek için başlayan Pers
Harpleri'nin, bu çalışma açısından görülen asıl nedeni, İonya ihtilali öncesi, Miletos
tiranı Aristogaras'ın, uğradığı başarısızlıklar sonucu Persler'in onu cezasız
bırakmayacağı korkusu ile önce Sparta'ya gidip, Sparta kıralı Kleomenes'le konuşup,
onu Pers ülkesine doğru bir sefere ikna etmeye çalışması,51 onu ikna edemeyince
49 HEREDOT VII. 10. b. 50 MANSEL 1999, 255. 51 HEREDOT V. 49. vdd.da, Aristagoras’ın Pers ülkesi üzerine yapılmasını istediği sefer için ileri sürdüğü
nedenler oldukça önemlidir. Burada Aristagoras, Sparta'dan yardım isterken, "dil, din ve ırk" birlikteliği üzerinde durmuştur ki bu, daha önceki Hellen dünyası için Troya harbi dışında görülmeyen (bkz. Thukydides I. 3.), Pers harplerinin Hellen dünyasına kazandırdığı üç önemli "birleştirici" unsur olarak kabul edilebilinir. Bu noktada şu askeri nedenleri ileri sürmüştür Aristagoras: '(...)Barbarlar o kadar korkunç değildirler ve siz de savaşçı olarak en üstün noktaya yükselmiş bulunuyorsunuz. Onlar okla ve kısa kargıyla dövüşürler; savaşa ayaklarında bol poturlar, başlarında yüksek başlıklarla giderler; böyle kösteklenmiş oldukları için yenmek kolaydır.' Aristagoras, bundan sonra Pers ülkesinin ne denli zengin olduğuna ve bu ülkeyi ele geçirmek için Anadolu'da karşılaşılacak olası kolaylık ve güçlükleri sıralar. Bu arada, beraberinde getirdiği, bronz bir tablet üzerindeki dünya haritası, o çağ için oldukça enteresandır. Denilebilir ki, Aristagoras'ın bu stratejik görüşlerinin kısmen doğruluğu, MÖ. 334'lerde başlayan Büyük İskender'in fetihleri ile kanıtlanacaktır. Ancak, burada Aristagoras'ın hesaplamayıp, Sparta Kıralı Kloemenese'in gördüğü ve Spartalılar'ın da deniz aşırı seferlere karşı hoşnutsuzlukları gözönüne alınırsa, kabul edemeyeceği şey, "stratejik derinliktir" ki,
Atina'ya giderek bu sefer için destek istemesi, bu desteğin de verilmesi sonucu ve
Atina'nın da kışkırtması ile İonya ihtilalinin patlak vermesi ve de satraplık kenti
Sardes'in Atinalılar'ca tahrip edilmesi sonucu, Persler'in Atina gibi bir kent devletini,
yani "huzursuzluğun kaynağını" kendi topraklarında ezmek istemesi olarak
düşünülebilinir. Heredot'un, Persler'in aslında fazla da önemsemedikleri bir seferin,
Hellenler'in o zamanki dünyada önem ve kuvvetini büyük gösterebilmek amacıyla ileri
sürdüğü, Hellas'a yürüyen bir milyonluk Pers istila ordusu ise,52 elbette ki Hellenler'in
milliyetçi böbürlenmesinden başka bir gerçeklik taşımaz. Aslında, Salamis deniz
savaşında, Kserkses'i, Attika kıyılarında Salamis'in karşısına düşen yüksek bir
yerde, tahtı üzerinde deniz harbini izlerken görmekteyiz ki,53 harbi değil de adeta bir
tiyatro oyununu seyreder gibidir! Bu da gösteriyor ki, Persler'in Hellas'a yönelmesinin
nedeni, Hellas'ın hem coğrafi imkânlarının zenginliği ve hem de ticari olarak Persler
nezdinde istila edilmesi büyük getirileri olacak bir yer olması değil, asıl amaç,
Persler'in Batı Anadolu'da ele geçirdiği yerlerde bulunan diğer Hellen boylarının
sürekli isyanına neden olan ve destek veren, ana kıtadaki önemli güç merkezlerinin
denetim altına alınmak istenmesidir. Bunun dışında bir diğer önemli neden olarak da,
Fenike ile Hellen ticari rekabetini gösterebiliriz ki, Fenike, Persler'in eline geçerken
fazlaca bir mukavemet göstermemiş olmasına yönelik bir ihsan olarak, iç işlerinde
Persler’ce serbest bırakılmışlar, bu nedenle son derece etkin oldukları Akdeniz ticari
hayatında etkinliklerine devam ederken, başlıca rakipleri olan, Kıta Hellası'ındaki kent
devletlerini bertaraf edebilmek için, arkalarına aldıkları Persler gibi büyük bir gücü,
kışkırtmalar neticesinde bu sefere doğru yönlendirmiş olabilecekleri gerçeğidir ki,
Salamis deniz savaşında da görmekte olunacağı üzere, Hellenler'le canlarını
dişlerine takarak harp edenlerin başlıcaları Fenikeliler'dir.54
Kloemenes, Pers ülkesinin merkezine ulaşabilmek için üç aylık bir yürüyüş gerekli olduğunu öğrendiğinde, Aristagoras'ı artık dinlemek bile istememiştir!
52 HEREDOT VII. 184. 53 HEREDOT VIII. 90. 54 HEREDOT VIII. 90.; Fenike'nin M.Ö. 538'de Persler'in eline geçmesiyle, doğu ticaret yolları Fenike'deki
limanlara yönelmiş, bu durumda ilkönce İonya ve Hellas'daki şehir devletleri ticari kayba uğramışlardır. İonya İhtilali'nin de temelinde aslında bu ekonomik neden vardır: Pers hâkimiyeti nedeniyle siyasi bağımsızlıkların sona ermesi, tiranlık yönetimlerinin baskıları, Mısır'daki en büyük İon ticaret merkezi olan Naukratis'in M.Ö. 525'de ve aşağı İtalya'da Sabaris'in M.Ö. 511/510 yıllarında tahrip edilmesi ve yukarıda da izah edildiği üzere, doğu ticaret yolu üzerindeki Fenike'nin Persler'ce korunması ve böylece İonya ticaret sahasının daralması sonucu ve Anadolu'nun da Persler'ce ele geçirilmesi neticesinde Avrupa ile ticarette Byzantion, Kalkhedon ve Perintos'un Pers yönetim merkezine bağlanmış olması gibi ekonomik, siyasal ve ulusal sorunlar, İonya İhtilali'nin başlıca nedenleri arasındadır. Nitekim Atina’da İonya İhtilali sonucunda siyasi dalgalanmalar olmuş, buna paralel olarak, başarısız ihtilal girişiminin destekçisi olan Alkmaionidler partisi iktidardan uzaklaştırılmış, tiran taraftarları güçlenerek Hipparhos'u iktidara taşımışlar (M.Ö. 496/495) ; buna rağmen halkın siyasal baskıları sonucu Atina halkının nezdinde ailesinin siyasi geçmişinin büyük önemi bulunan
II.A.III. Hellas Seferinin Persler Açısından Etkileri
Persler'in, güçlü olmalarına, geniş olanaklarına ve büyük ordularına rağmen
Hellas Harpleri'ni kaybetmelerinin temelinde, aslında bambaşka iki askeri kültürün
karşı karşıya gelmesi yatmaktadır ki, Hellenler'in avantajsız durumlarına karşın, Pers
Harpleri'ni kazanmalarına neden olan bu konulara, ileriki bölümlerde değinilecektir.
M.Ö. V. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, Kserkses'in Hellas'da uğradığı bu
umulmadık başarısızlık sonucunda, imparatorluğun batı sınırlarında kargaşa devam
etmiş, özellikle Hellas Helenleri'nin kışkırtmaları sonucu55 , Batı Anadolu Hellenleri
hiç bir zaman rahat durmamış, imparatorluğun merkezi zayıfladığı zaman, M.Ö.
404'lerde Ksenephon'un yaptığı gibi, satrap Kyros ile hareket ederek, imparatorluğun
merkezine kadar ilerleyip, burada muharebeler verip, daha sonra da hiç bir devlet
müdahalesi ile karşılaşmadan, kuzeyde Trabzon kıyılarına dek ulaşabilmişlerdir.
'(...)Esasen İyonya'nın imparatorluk otoritesini atması ve Khşayarşa I'in katlinden
sonra Mısır'da başlayan isyan hareketi, Atina'lılarla Mısır'lıların M.Ö. 460'da
neticelenen ittifakları, yavaş yavaş Ahamaniş imparatorluğunun kıta ülkeleriyle deniz
kıyısı eyaletleri arasındaki bağların kesilmesi sonucunu vermişti. Gerçi Artahşatra,
Mısır'da yeniden hâkimiyetini kurmuştu. Fakat M.Ö. 449'da Atina'lılarla yapılan
muahede ile teessüs eden sulh sayesinde Mısır'ın Yunan alemiyle ticari
münasebetlerinin artmasına, Akdeniz ticaretinin git gide başlı başına gelişmesine yol
açtı. Bu bakımdan M.Ö. 449 sulhu, Ahamaniş imparatorluğu için siyasi
parçalanmanın başlangıcı sayılabilir.'56
İşte bu siyasi ve askeri gelişmeler sonucudur ki, Hellenler Önasya
coğrafyasının iklimini, tabiatını, doğal kaynaklarını, insan ve kültür yapılarını
öğrenmiş, buna rağmen, vaktiyle Sparta kralı Kleomenes'in, Miletos tiranı
Aristagoras'ın teklifini kabul etmemesi nedeniyle Önasya'da fütuhata girişilmemiş,
Temistokles, M.Ö. 493 yılında arhon seçilmiştir ki, bu siyasal sonuç, ilerde Temistokles'in Atina açısından ortaya koyacağı "deniz savunması" fikrine yol açması bakımından, Atina'nın denizciliğe yönelmesinde oldukça büyük etkilere neden olacaktır. Fenike’nin ve Fenikeliler içerisinde ticari alanda her zaman büyük rol oynamış bulunan Yahudiler’in, yukarıda açıklandığı şekilde Pers yayılmasını Hellas üzerine yönlendirmiş olabileceklerinde olduğu gibi, benzer bir durum M.S. XVI. yy. Osmanlı İmp. yönetiminde de yaşanmıştır. Devletin, kuruluşundan bu yana benimsediği strateji olan ‘batıya yönelik fetih hareketini’ değiştirip, özellikle İspanya’dan II. Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına yerleştirilen Sefarad Yahudileri’nin, İspanya’da uğradıkları ticari kayıpları gidermek ve Akdeniz ticaretinde önemli bir yere sahip olan Hellenler’e karşı üstünlük elde edip, ‘vaat edilmiş topraklar’ olarak kutsiyet atfettikleri Kudüs ve civarına Osmanlı İmp. eliyle ulaşmak amacıyla, Osmanlı İmp.’nun bu stratejisini I.Selim eliyle tamamen ve ters istikamette değiştirmiş, Memluklar ve İran üzerine yapılan seferin finans kaynaklarını sağlamışlardır.
55 HEREDOT VII. 11. 56 GÜNALTAY 1951, 40–41.
daha sonra Peloponnesos Harbi sonucu Atina ile mücadeleye girişilmiş ve Büyük
İskender'in askeri fetihleri yüz yıl sonraya bırakılmıştır.
III. A.IV. Pers Harpleri'nin Hellenler Açısından Genel Etkileri
Bilindiği gibi, Dor kökenli Spartalılar, M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren, askeri
üstünlüklerinin yanı sıra, bu askeri üstünlüklerinin temelini teşkil eden sosyal ve
siyasal düzenleri açısından da Hellenler'e örnek teşkil etmekteydi. Bu durum, M.Ö.
VI. yüzyılın son çeyreğinden başlamak üzere girişilen Pers Harpleri ile değişmeye
başladı. İon kökenli Atina, her ne kadar bu savaşlar öncesinde de Sparta ile üstünlük
mücadelelerine girişmiş olsa da, bu mücadelenin nihai noktası olan Peloponnesos
Harplerine gelinceye kadar, yine de üstünlük Dor kökenli Spartalılar'da kalmıştır.
Pers Harpleri elbette ki, Kıta Hellası'nda önceden kurulu olan ve kuralları da
bir şekilde daha önceden belli olan bu siyasal, sosyal ve askeri düzenlemeleri, bir
ölçüde Atina lehine altüst etmiştir. Denilebilir ki, Persler'i Hellas'a çağıranların
Argoslular olduğu rivayeti Heredot'a dahi gerçek dışı gelse de,57 bu savaşların
sonuçlarına bakıldığında, Atina'nın dahi bu istila dalgasını kendi çıkarları için
isteyebileceği düşünülebilir. Dış bir gücün, üstelik ayrı bir uygarlığın, ayrı bir siyasal
düzenin Hellas üzerine yürümesi, ayrışmanın mitolojik ve gerçekçi nedenlerinin doğu-
batı uygarlık çatışması ekseninde Troya harbi dönemlerine kadar gidebileceğini
düşünüldüğünde,58 Hellas yarımadası üzerindeki kent devletleri arasında daha fazla
söz söyleme gücüne sahip olan Sparta ve Atina siyasetlerini etkileyerek, bunlardan
birini veya her ikisini de "birleştirici" unsur olarak ön plana çıkaracağı ve bu manada
eski siyasi anlaşmazlıkları bertaraf ederek, yeni değerler üzerinde59 bir süre de olsa
uzlaşı sağlanarak, birine veya her ikisine birden üstünlük sağlayacağı kesindi.
'Yunanistan üzerine etkileri yönünden Pers Savaşı, insan toplumlarını yöneten genel
bir yasanın işleyişini gösteriyor. İster bir ulus, isterse bir ırk üzerine olsun, dışardan
gelen bir baskı, içerde birleşmeyi ve kaynaşmayı hızlandırır. Söz konusu olan bir
ulussa, yabancı saldırı tehlikesi tek tek yurttaşlar arasındaki birlik duygusunu
yükseltir ve merkezi iktidarı güçlendirir. Bir ırksa, tek tek toplulukları bir ulus ya da
57 HEREDOT VII. 152. 58 HEREDOT I. 4. 59 B.k.z., dipnot 36.
federasyon içinde birleşmeye götürür. Bu sonuncu durumda, tam ve kalıcı bir birlik
gerçekleştirme şansı, kısmen dış, kısmen de o zamana kadar politik atomların
birleşmesini önlemiş olan bağımsızlık içgüdüsünün gücüne bağlıdır.'60 Buna göre
denilebilir ki, Pers Harpleri sonunda aralarında siyasal ve sosyal düzen farklılıklarına
rağmen, Hellenler'in aynı dil61 ve aynı dinde62 olma duygularına dayanan milliyetçi bir
söylem geliştirdikleri görülmektedir. Doğu- Batı ikileminde bu siyasi milliyetçilik
gelişimi, daha sonraki yüzyıllarda askeri alanda Büyük İskender ile karşılığını
bulacak, siyaset alanında ise Hellenler arasındaki birleştirici ve fakat kendilerinden
olmayan ulusları "barbar" nitelemesi ile küçümseme anlayışı bakımından, çarpıcı
örneklerinden birisini Aristo'da bulacaktır.63
60 THOMSON 1990, 261. 61 HEREDOT I. 58’de bu durumu, ‘Hellen’lere gelince, bence bunlar baştan beri hep aynı dili
konuşmaktadırlar...’ cümlesiyle vurgulamıştır 62 HEREDOT V. 49’da, İon ayaklanmasının mimarı diyebileceğimiz Aristagoras, bu dini birlik durumunu, Sparta
kıralı Kleomenes’e başvururken, ‘Yunanistan tanrıları adına size geliyorum...’ şeklinde bir cümle ile ifade etmiştir
63 ARİSTOTELES III. 14'de, yönetim şekillerinden bahsederken şöyle bir ifadede bulunur: '(...) barbarlar doğal kişilikleri gereği, Yunanlılardan (ve Asyalılar, Avrupalılardan) daha köle ruhlu oldukları için, bu despotça yönetime gık demeden boyun eğerler.' Ayrıca, Hellenler'in yasalara, Persler'in ise baştaki krala bağımlı kişilikleri açısından bkz.: HEREDOT VII. 104.
III.B. Peloponnesos Harpleri Öncesi Atina
Peloponnesos Harpleri'nden önceki siyasi vaziyetler ele alınacaksa, elbetteki
Atina'nın durumunun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve bu harpteki rolünün
saptanması gerekir. Bu konu, pek çok ve iç içe olan diğer konuları da kapsadığından,
çalışmada konu bütünlüğü kaybedilmemeye çalışılarak açıklamalara devam
edilecektir.
Pers Harpleri'nde Hellen savunmasının başlıcalarından olan ve savunma
yapmayıp, gemileriyle çekip gitseler, tüm Hellen savunmasını çökertecek olan
Atinalılar,64 özellikle bu harplerden sonra, M.Ö. 404'deki çöküşlerine dek sürecek
olan, aşağı yukarı elli yıllık bir süreyi kapsayan üstünlük dönemlerinde
(Pentekontaeti), bu büyük siyasi ve askeri güce nasıl ulaşmıştı? Pers Harpleri
sonuçlarının Atina yaşamında siyasi ve askeri olarak getirdiği değişiklikler nelerdi?
İçerde demokratik, dışarıda emperyalist65 bir politika güden Atina, demokrasinin
özüne aykırı olan bu siyasetini nasıl yürütüyordu? Bu ve benzeri sorulara çalışmada
sırasıyla cevap aranmaya çalışılacaktır...
III.B.I. Pers Harpleri'nin Atina Demokrasisi Açısından Askeri ve Sosyal Etkileri
Pers Harpleri sonucunda Atina'nın pek de beklemediği galibiyetler alması
üzerine, bu durumun Atina'nın yönetim şekli olan "demokrasi"yi ön plana çıkaracağı,
dolayısıyla Atina siyasasını tüm Hellas üzerinde etkin kılmaya başlayacağı aşikârdı.
M.Ö. 507'lerde Kleisthenes reformları ile gelişim sağlayan Atina demokrasisinin,66
Pers Harpleri sonucunda daha da güçlendiği anlaşılmaktadır (Bkz.Lev.VIII.1).
64 HEREDOT VIII. 139. 65 ŞENEL 1971, 254, not: 224'de, "emperyalizm" terimi için şu önemli açıklamalar yapılmıştır: '(...) bazı yazarlara göre, "sanayi" gibi, "burjuvazi" "proleterya" "emperyalizm" terimleri de, İ.S. XVII. yüzyıl sonrası Avrupasının ekonomik ve sosyal koşullarını belirten terimler olup, daha önceki toplumlar için kullanılamazlar. Bazılarına göre ise, ticaret ve sanayi sermayesine sahip sınıf "burjuvazi"dir. Bir işverenin iş yerinde çalışanların ücret karşılığında emeklerini satarak, pazar için üretim yaptıkları üretim düzeni "sanayi"dir. Başkası yerinde emeğini ücret karşılığı satarak geçimini sağlayan ya da işsiz güçsüz kimselerden kurulu olan sınıf "proleterya"dır. Ve sermayenin uluslararası bir sömürü düzeni kurması "emperyalizm"dir. Bu koşullar ne zaman ve nerede varsa, orası için bu terimler kullanılabilir. Bu ekonomik ve sosyal koşullar Eski Yunanda vardı...' Buradan hareketle Şenel, bu ve benzeri terimlerin geniş anlamda kullanılabileceğini, çünkü Antik Hellen'in küçük polis siyasal biriminin, M.Ö. VIII. yüzyıldan M.Ö. III. yüzyıla dek, M.S. XVII. yüzyıl sonrası Avrupa'sının ekonomik ve sosyal aşamalarını, özellikle Atina'nın bir bir geçirdiği görüşünü savunmuş, iki devir arasındaki en başlıca farkın ise, Antik Hellen'de makinelerin yerine "canlı araç" sayılan kölelerin kullanıldığını belirmiştir ki, kanaatimizce bu doğru bir saptamadır. 66 AKURGAL 1998, 318.; ayrıca bkz.: THOMSON 1997, 247.
Buna göre, Pers Harpleri en başta ordu anlayışının yeniden ele alınmasını
sağladı. Hellenler açısından, daha Homeros'un İlyada'sında örneklerini
gördüğümüz67 ve Thuykdides'in de belirttiği gibi,68 aristokrat sınıfın öncülük ettiği
herhangi bir harp için kendisini zırhla ve daha başka araç ve gereçler ile
donatamayan, (Bkz.Lev. VIII.2; Lev.ıx.1.2) parası olmayan ve aristokrat sınıfa da
dahil edilmeyen sıradan vatandaşların, özellikle ordu komuta zincirinde söz sahibi
olamadıkları harp uygulamalarının, Pers Harpleri ile birlikte ortadan kalktığını
görmekteyiz.69 Buna göre, kalabalık Pers ordularının karşısına aynı ölçüde kalabalık
ordular çıkarma gereksinimi, daha önceki "sembolik" savaşlarda pek de
önemsenmeyen alt tabakaların önemini arttırmış ve onların büyük katkıları ile
kazanılan Pers Harpleri'nden sonra, yönetimde söz sahibi olma isteklerine neden
olmuştur.70 Themistokles'in uygulamaya koyduğu, Persler'e denizde karşı koyma
stratejisinin de etkisiyle,71 daha önceleri kendisini hafif piyade olarak dahi
silahlandıramayan fakir halk,72 etkin olarak gemilerde görev almaya başlamıştır73
(Bkz.Lev.X). Donanmalarda asil sınıflara çok da gereksinim duyulmadığı için, Atina
orta sınıfına dahil olan donanma çalışanlarının,74 zaman içersinde yargı ve yönetim
erki uygulamalarının, dolayısıyla demokrasinin bilfiil uygulayıcı etkinlik gücünü
oluşturmaları ve demokratik yönetim şeklini güçlendirmeleri kaçınılmazdı.75 Bu
67 HOMEROS, İlyada, I. 330. vdd. 68 THUKYDİDES I. 9. 69 KEEGAN 1995, 188. vdd., M.Ö. VII. ve VI. yüzyıllarda, özellikle Argos, Korinthos, Thebai, Atina ve Sparta
arasındaki çarpışmaların oldukça şiddetli ve acımasız geçmiş olmasına rağmen, bunların nedeninin, birbirleri üzerinde daimi egemenlik kurma isteğinden ziyade, müttefik sitelerin sayısını arttırmak amacıyla yapılan savaşlar olduğunu belirtir.
70 MANSEL 1999, 303.; ŞENEL 1971, 239. 71 MANSEL a.g.e., 277. 72 KEEGAN 1995, 191. 73 ARİSTOTELES IV. 4. vdd.’da, Atina halk sınıfının oldukça büyük bir kısmının donanma erlerinden
oluştuğunu belirtir. 74 PLUTARKHOS, Perikles, XI. 4.’den, ŞENEL 1971, 258.'de, Atina donanmasının her yılın sekiz ayında atmış
gemide on binden fazla kürekçi, altı yüz tayfa, dört yüz seksen memur çalıştırıldığını belirtir. 75 Peloponnesos Harpleri öncesi ve süresince gözlemlenen bu süreçlerin, benzer nitelikte olan bir başka örneğinin,
özellikle Peloponnesos Harplerinin en çetin ve tayin edici muharebelerinin geçtiği yer olan Sicilya Adası'nı ilgilendiren bir başka konuda yaşanmış olması oldukça enteresandır. M.Ö. 264'lerde, Akdeniz egemenliği için Roma ile Kartaca arasında girişilen mücadelede, Roma'dan Kartaca'ya karşı destek isteyen Sicilya adasındaki Mamertin yerleşmesinin talebinin kabul edilip edilmemesi, Roma senatosunda oldukça uzun ve tereddütlü müzakerelere neden olmuştur. Bunun nedeni, tıpkı Pers Harpleri sonucunda emperyalist deniz siyasetine iç sosyal nedenlerle neredeyse zorunlu olarak yönelen Atina gibi, işe küçük bir kent devleti olarak başlayıp, İtalya yarımadasında siyasal hegemonyasını kurduktan sonra deniz emperyalizmine yönelip yönelmeme konusunda tereddütlü bulunan senatoya dâhil aristokrat kesimin, Roma'nın sosyal yapısının, bu yöneliş sonucunda köklü olarak değişebileceğini sezmiş olmalarıdır. İşte bu noktada devreye Roma toplumunun "orta sınıfı" girmiş, bu yeni emperyalist yönelişe tam destek vererek; çünkü bağlı bulundukları sınıfın daha elverişli olanaklara sahip olabilmeleri için ve sosyal dengelerin onların lehine değişebilmesi için bu yönelişi zaruri görmüşler ve Roma'nın Sicilya Adası işlerine karışmasını sağlayarak Kartaca Harpleri'nin çıkmasında başlıca
süreçten sonra Atina demokrasisi tabandan gelen istek ve arzular yönünde bir
gelişim göstermiştir.76
İşte bu noktada, donanmaların siyasi sitemi neden demokratikleştirdiği
sorusunun irdelenmesi gerekmektedir. Atina'nın Attika coğrafyasındaki mevkiine
baktığımızda, Pireus limanı ile denize bağlanan bu kentin, M.Ö. 1200-1000'li yıllarda
denizcilik açısından önemli bir noktada olmadığı görülecektir. Thukydides'in de
tarihinde anlattığı gibi,77 bu erken dönemlerde, Hellas'ın kıyı kesimlerinde, yerleşim
yerleri sürekli korsan baskınlarıyla karşı karşıya kaldıkları için, yerleşim yerleri denize
otuz kırk kilometrelik mesafelerle iç kesimlerde yer almaktaydı. Nitekim Atina da,
Pireus limanı ile denize bağlanmadan önce bu şekilde bir yerleşim yeriydi ve
donanma açısından hiç de önemli bir varlığa sahip değildi ki, daha sonraları Pers
Harpleri esnasında dahi, Sparta ve Atina elçilerinin, Sicilya adasındaki Syrakusai
tiranı Gelon'a, Pers tehtidine karşı yardım istemek amacıyla başvurduklarında,
Gelon'un, Atina'nın bu tarihlerde donanma varlığının güçlü olmasına bakmaksızın,
kendi donanmasının onlarınkinden daha üstün olduğunu ileri sürerek, müttefik
donanma komutanlığının kendisine verilmesini şart koştuğunu görmekteyiz.78 Bu
zaman dilimi için, Atina'da demokrasinin dışında krallık veya tiranlık gibi,
demokrasinin karşı cephesinde yer alan yönetim şekillerini görmekteyiz. M.Ö.
1000'lerden itibaren, sahil şeridinde tahkimli küçük liman kentleri kurulmaya
başlanması ile, Atina açısından Pireus liman kenti önem kazanmış ve iç kesimde
kalan Atina, bu liman kentiyle olan bağlantısı oranında denizcilikle ilgilenmeye
başlamış, bu elverişli konumunu kullanarak dikkatlerini denize yöneltmiştir.79
Kuzeyden gelen Dor istila hareketlerini bu yönde kara ordusuyla başarıyla
savuşturmuş olan ve Dorlar'ın Attika'nın bu bölgesine girmesine izin vermeyen Atina,
daha sonraki dönemde Dorlar'ın kara ordusu açısından güçlerini göz önüne alarak,
ticari filolar ve donanmalar oluşturmaya başlamış ve denizci bir toplum olma yönünde
adımlar atmıştır. Denizle ilgilenilmesine paralel olarak, bu alandaki bilgi ve
tecrübesine güvenen Atina'nın, artık denizler üzerinde sahip olduğu güç,
hesaplamalarında ön planda yer almaya başladı.80 Donanmalarının sağladığı
etken olmuşlardır. İşte çok benzer olan bu yönelişin daha önceki senaryosu Hellen dünyasında, Atina toplumu açısından Peloponnesos Harpleri öncesinde görülmektedir. Bu konuda bkz.: DEMİRCİOĞLU 1998, 216, vdd.
76 ŞENEL 1971, 240. 77 THUKYDİDES I. 3. vdd. 78 HEREDOT VII. 160. 79 MANSEL 1999, 314. 80 THUKYDİDES I.18.19.
güvenlik oranında Ege Dünyası'nda zengin ticari olanaklara kavuştular. Bu
tarihlerden sonradır ki, Atina yönetim nizamı demokratik nitelik kazanma açısından
ilerlemeler kaydetmeye başladı. Kara orduları, gemiler üzerinde uzak yerlere
gönderilmekte ve oralardaki etkinlikleri, Atina'daki yönetimi veya Atina halkının
özgürlüklerini hiçbir tehlikeye atmamaktaydı. Pers Harpleri esnasında Themistokles'in
son derece gerçekçi olarak belirlediği askeri ve siyasi görüşlerine paralel olarak,
Atina'nın "kara savunması" fikrinden vazgeçerek, Persler'e karşı denizlerde güçlü
olunması stratejisinin uygulamaya geçirilmesi sonucu, Temistokles'in girişimleriyle
Pireus limanının bir gemi yapım atölyesi ve askeri üs haline getirilmesi ve bu
stratejinin başarılı bir diğer uygulayıcısı olan ve de Peloponnesos Harbi esnasında
Perikles tarafından ele alınan bu donanma ve yönetim kombinasyonu, adeta bir
formülasyona dökülerek, "ülke içersinde demokrasi, dışarıda ise emperyalizm"
şeklinde karşılığını buldu. Gerçi, bir ara Temistokles'in "deniz savunması" stratejisine
karşı çıkan ve "kara savunması" stratejisini ortaya atan Miltiades'in, Atina'da siyasi
ortama egemen olmasına (M.Ö. 495/492), Miltiades'in girişimleriyle bir kara ordusu
kurulmasına ve deniz savunması fikrinden vazgeçilmesine rağmen, Aigina'ya
düzenlenen ve Miltiades'in ölümüyle sonuçlanan başarısız seferin sonunda,
Themistokles M.Ö. 482/481 yıllarında bu "deniz savunması" stratejisini tekrar hayata
geçirmiş ve Atina tarafından yüz seksen gemilik bir donanma oluşturulmasına
girişilmiştir. Paradoksal bir şekilde, Atina, Pers Harpleri'nin de zaferle
sonuçlanmasının ve bu zaferde Atina donanmasının oynadığı büyük rolün de
etkisiyle, dışarıda daha emperyalist bir hale gelirken, ülke içersinde ise daha da
demokratikleşmekteydi. Atina'da bu paradoksal durum açısından tam bir uzlaşı
hâkimdi çünkü ticari olanakların artması açısından sanayici ve tüccar kesimi için
dışarıda emperyalizm, toplumun diğer kesimi için ise içerde demokrasi tatmin edici
sonuçlar doğurmaktaydı ki, geçici olan bu demokratik süreç, başarısını büyük oranda
donanma sayesinde denizlerde güçlü olunmasına borçluydu. Nitekim bundan daha
önce, M.Ö. 487/486 yıllarında, Atina yönetim nizamında değişikliklere gidilmesine
başlanmış, idari sistemi üstlenen dokuz arhonun seçiminde halk meclisinin yetkileri
kısıtlanmış, demoslar tarafından aday gösterilen beş yüz aday arasından seçimle
işbaşına gelme usulü kabul edilmiş ve buna paralel olarak, arhonların nufuzu
azalarak, deniz subayları sınıfı Atina'da hem askeri hem de siyasi roller üstlenmeye
başlamıştır. Bu büyük ölçüde donanmaya dayanan, "içerde demokratik, dışarıda
emperyalist olma" politikalarından büyük ölçüde dönüş ise, Peloponnesos Harbi'nin
yaşandığı süreçtir ki, Atina bu sürecin sonunda bu politikalardan yalnızca birini ve
hatta Lysandros tarafından zorlanan ve hiç de istenmeyecek olan "Otuz Tiranlar"
yönetimini tercih etmek zorunda bırakılacaktır. Bu arada halkın özgürlüklerini
sınırlamayan donanma da, Atina halkının gözünde, kara ordusundan her zaman için
daha fazla bir itibar kazanmaya başlamıştır. Çünkü onların gözünde Sparta kara
ordusu, oligarşik yönetimin bir uygulayıcısı, dolayısıyla özgürlüklerin kısıtlanmasının
despotik bir sembolü ve gücü; Atina donanması ise demokratik yönetimin bir
uygulayıcısı, sembolü ve özgürlüklerin devamının da adeta bir garantisiydi.
Ancak bu noktada, aynı zaman dilimi içerisinde Ege Dünyası'nın farklı bir
ucunda yer alan Kartaca'ya bakıldığında, Kartaca'nın da güçlü bir ticari ve askeri
filoya sahip olmasına karşın, neden demokratikleşemediği sorusunun yanıtlanması
burada zaruri görülmektedir. 'Bazı başarılı demokrasilerin büyük deniz gücüne sahip
olduklarının ve bazı büyük deniz gücüne sahip ülkelerin de demokrasi olduklarının
öne sürülmesi doğrudur. Fakat büyük deniz gücüne sahip tüm ülkelerin demokratik
bir biçimde yönetilmiş olduklarını söylemek yanlış olacaktır. Denizde güçlü olunması
ile demokrasi üst üste düşmüşlerdir; hep bir arada gitmiş değillerdir. Bu noktaya kanıt
olarak, antik çağda Korint ve Kartaca, Orta Çağlarda Venedik, on altıncı yüzyılda da
Japonya gibi örnekleri hatırlamak yeterlidir. Bu örnekler, büyük deniz gücüne sahip
oldukları halde, içeride tüccar oligarşileri tarafından veya bir kral ile feodal
aristokrasiler tarafından yönetilmiş ülkelerin olduğunu ortaya koymaktadır. Karada
güçlü olma ile denizde güçlü olmanın siyasal sonuçları arasındaki fark, basitçe şudur:
Birincisi demokrasiye her zaman engel olmuştur, ikincisi ise demokrasiye ya da onun
tersine olanak verebilmektedir. İkinci olarak, deniz gücünün koruyucu kanadı altında
gelişen demokrasiler, aynı deniz gücünü bir imparatorluk elde etmek için
kullanmaktan çekinmemişlerdir-ki bu da, doğal olarak, imparatorluğun içerdiği
halklara demokrasinin tanınmaması demektir. Atinalıların emperyalizm macerası,
demokrasi deneyleri ile aynı zamanda yer almıştı. Kleon dinleyicilerini şaşırtmış olsa
da, Meclis'te söylediği şey acı gerçeği dile getirmekteydi: Üzerinde hüküm
sürdüğünüz şey, bir tiranlıktır. Atinalılar, kazançlarını koruma çabası içinde,
yayılmalarını aşırıya götürdüler ve imparatorluk ile birlikte demokrasiyi de yitirdiler...
Deniz gücünün demokrasi için sağladığı olanak şu basit, fakat hayırlı gerçeğe
dayanmaktadır: Donanmalar ülkeden uzakta iş görürler. Ülke içinde bir işlevleri
yoktur. Oysa kara gücünün içeride de, dışarıda da kullanılan, bir darbe girişimini
engellemenin ve bir yasama meclisinin kapısına kilit asmanın yolu, birliklerin iş
başına çağırılmasında bulunmuştur... Şurası kesindir ki, denizde güçlü olunması ile
demokrasi arasında herhangi bir uyum varsa, bu, donanmanın iç örgütlenmesinden
kaynaklanmaz. Bu durum, donanmada, subayların adamları ile olan ilişkileri ve
komuta hiyerarşisi dikkate alındığında, ordudan daha az yetkeci nitelikte değildir.'81
III.B.II. Pers Harpleri'nin Ekonomik Etkileri
Donanma kuruluşunda ve istihdamında ortaya çıkan bu durum, Atina
demokrasisi dışında en başta Atina ekonomisi üzerinde de olumlu tesirler yarattı
çünkü, orta sınıfa dâhil olan ve donanmalarda görev alan vatandaşların ücret
almaları,82 bunun ekonomiye yansıması, bunun dışında Persler'in sebep oldukları
yıkımların giderilmesi amacıyla, kent devletleri ve denizaşırı bölgelerle sıkı bir ticari
alışverişe girişilmesi, ekonomiyi canlandıran unsurlar arasındaydı. 'Diğer taraftan
Atina'nın büyük bir ticaret filosuna sahip oluşu, ağırlık ve para sistemlerinin
müttefikler tarafından kabullenilmesi ve birlik hazinesinin Atinalı memurların elinde
bulunması Atina'ya mali ve ekonomik alanlarda da üstünlük sağlıyordu.' 83 Bundan
daha önemli bir ekonomik gelişme ise, Laurion gümüş madenlerinin devlete gelir
getirecek şekilde yeniden düzenlenmesidir.84 Bu yeni ekonomik girdi öyle önemlidir
ki, kimi yazarlarca, Laurion'da yeni gümüş damarlarının bulunması ve bunun
Themistokles tarafından yüz seksen gemilik bir filonun oluşturulmasında finans
kaynağı olarak kullanılması, M.Ö. 482 tarihinin bu önemli ekonomik olayının, "Atina 81 MÜTERCİMLER 1997, 93. vdd.; burada yazarın Kleon'un söylediğini belirttiği, "Atina'nın dışarısı için
yönetim şeklinin çoktan bir tiranlığa dönüştüğü" yönündeki alıntı yaptığı söz, Kleon'a değil, Perikles'e aittir. Şöyle demiştir Perikles, Atina meclisindeki söylevinde: '(...) Siz yalnız bir şey için, yani hürriyet yerine zillet gelmesin diye, savaştığınızı sanmayınız. Belki aynı zamanda, hakimiyetin elden gitmesi ve, bu hakimiyet esnasında üzerinize çektiğiniz kin ve nefretten doğan tehlike uğrunda da savaştığınızı düşünmelisiniz... Yani o hâkimiyeti artık elden bırakamazsınız. Çünkü bu hâkimiyet çoktandır bir tiranlık haline gelmiştir. Bunu kurmak belki bir haksızlıktır; fakat bırakmak tehlikeli görünüyor.' THUKYDİDES II. 63.
82 MÜTERCİMLER a.g.e., 15, not:7’de, belirtildiği gibi, Atina emperyalizminde köleler hemen her zaman her işte çalıştırılırken, özellikle gemilerde, çok gerekli olmadıkça çalıştırılmıyordu. Atina donanmasında kürekçi olarak çalışanlar, genellikle bu iş için ücret alan vatandaşlardı. Buna karşın bkz.: THUKYDİDES I. 55. not:149.; I. 121. not:314.; I. 143.; VII. 13.
83 MANSEL 1999, 300. 84 THUKYDİDES II. 55. not:201. Attika'da Sunion burnuna yakın bir yerde olan ve M.Ö. V. yüzyılda en verimli
br işletmeye kavuşan Laurion gümüş madenleri, Hellen yarımadasının en geniş maden ocaklarıydı ve daha önceleri de işletilmekteydi. Themistokles'in yaptığı düzenlemeyle, bu madeni daha önce işleten şahısların işletme haklarına son verilmiş, maden çevresi genişletilerek daha verimli hale getirilmiş ve buradan elde edilen gelir, daha önceleri adam başına on drahmi iken, bu para tamamen yeni bir donanmanın inşasına ödenek olarak ayrılmıştır. Atina'nın hem donanmasının, hem ekonomisinin düzelip güçlenmesinde ve dolayısiyle Atina'nın emperyalizme yönelmesinde, bu madenlerden elde edilen gelirlerin büyük payı vardır. Bu nedenledir ki, THUKYDİDES II. 55.'de belirtildiği üzere, Peloponnesos Harpleri'nin M.Ö. 430'lardan sonraki bölümünde, Sparta'nın öncülük ettiği birlik askerleri bu mıntıkaya gelerek yağma ve tahrip işlerine girişmişlerdir. Bu konularda bkz.: HEREDOT VII. 144.; THUKYDİDES II. 55.; ŞENEL 1971, 267 vdd.
emperyalizminin başlangıç yılı" olarak kabul edilmesinde son derece uygun bir
tarihtir.85 Atina'nın bu ekonomik büyümesi, demokrasinin temelini teşkil eden sosyal
sınıflara da yansımış, iç ve dış siyasetin ve de çeşitli üretim sahalarında
uzmanlaşmaya neden olan harp sanayinin üretim şekline getirdiği yenilikler
sonucunda zanaatlar ve sanayi oldukça gelişmiştir. İşte bu noktada da, Atina'nın
emperyalist açılımını son safhasına getiren bu askeri, ekonomik ve sosyal şatlar,
Atina demokrasisi ile Atina emperyalizminin bir arada yürütülmesini adeta gerekli
kılıyordu.
III.B.III. Atina Demokrasisi ve Emperyalizmi
Atina demokrasisinin genel niteliklerini vurgulaması açısından, Perikles'in,
Peloponnesos Harpleri'nin ilk yılında, savaş şehitleri için düzenlenen anma töreninde
yaptığı "Cenaze Töreni Söylevi"ne86 değinilmesi, konu açısından oldukça yerinde
olacaktır çünkü Perikles'in bu söylevinde, Atina demokrasisinin hem genel bir
tanımını bulmaktayız, hem de onun özelliklerini, bu yönetimin Atina'da en parlak
uygulayıcısının söylevinden öğrenmek çalışma açısından oldukça önemlidir:
'İdare şeklimizin adı demokratikadır. Bu ad ona birkaç kişiye değil bütün
yurttaşlar dayandığı için verilmiştir. Yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakları
veriyor (yasa önünde eşitlik) devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu veya bu
soydan oluşuna değil, gösterdiği yüksek yetenekle kazandığı üne göredir (soyluluk
yerine başarı ölçütü)... Devlet işlerinde çok serbest düşünüyoruz. Bu serbest
düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyoruz (özgürlük)... Özel yaşayışımızda
hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde, yurttaşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey
yapmak korkusu ile çok sıkı davranıyoruz (sorumluluk).. baştakilerin, yasaların...
buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz (yasaya, yöneticiye uyma)... Bir
Atina yurttaşı kendi işlerine bakarken kamu sorunlarını savsaklamaz. Devletle
ilgilenmeyen bir kimseyi zararsız değil yararsız buluruz (siyasal ilgi ve katılma) ve bir
politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak
yetenekteyiz (her vatandaşın siyasal erdeme sahip olduğu varsayımı). Biz
tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın
vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız (demokratik danışma, özgür tartışma ve
85 ŞENEL 1971, 236. 86 THUKYDİDES II. 35.
eleştirme)... Kısaca söylersem, Atina şehri Hellen dünyasının bir okuludur. Burada
bana yaşam uğraşlarının bütün biçimlerinde, hem de incelikle birleşmiş büyük bir
beceriklikle herkes kendi kişiliğini, kendi vücudunu her şeye yetecek bir duruma
koyuyor gibi geliyor. (Demokrasi düzeninin bireysel yetenekleri en çok ortaya koyup
geliştirme olanağı veren düzen olduğu inancı)... yalnız bizim devletimiz... idaresi
altında olanların da değersiz kimselerin eline düştüklerinden yanıp yakınmalarına
sebep olmuyor (Atina demokrasisinin emperyalist yönünün itirafı)' 87
Atina demokrasisinin elini Peloponnesos Harpleri öncesinde güçlendiren
unsurlardan belki de en önemlilerinden bir tanesi de, kuşkusuz Pers tehlikesine karşı
kurulan Attik -Delos deniz birliğiydi. 'M.Ö. 478/77 yılında Atina, merkezi Yunan
dünyasının kutsal adası olan Delos olmak üzere, "Attika-Delos deniz birliği" adını
taşıyan siyasal bir birlik kurdu.'88 Atina'nın belirlediği stratejiye uygun olarak bu birliğin
amacı, Persler'e karşı sürekli mücadele ederek, Hellen kent devletlerinin ve özellikle
Atina açısından demokrasilerin bağımsızlığını sağlamak olarak gözükse de, gerçekte
temel strateji, Pers istila dalgalarının ana kıta Hellas'a daha yönelmeye fırsat
bulamadan, tehlikenin Batı Anadolu'da önlenmesine yönelikti. Thukydides'in,
eserinde, hem Sparta önderliğindeki "Peloponnesos Birliği"ne ve hem de Atina
önderliğindeki "Attik-Delos Deniz Birliği"ne girenlerin, bu iki güç tarafından nasıl idare
edildiklerine dair şu önemli bilgiler verilir: 'Lakedaimon'lular müttefiklerini, içlerinde
haraca bağlanan olmadan, bilakis, bunların sadece kendilerine uygun bir oligarkhia
idaresine malik olmalarına dikkat ederek idare ediyorlar, Atina'lılar ise devletlerin -
Khios'lularınkilerle Lesbos'lularınkiler müstesna - donanmalarını almak ve hepsine
para verme mecburiyetini yüklemek suretiyle idare ediyorlardı.'89 Birlik
antlaşmalarından birisi olan Attik-Delos birliğine baktığımızda, kent devletleri
açısından birlik üyeliği oldukça demokratik ilkelere dayanıyordu. Buna göre, Atina ile
ayrı ayrı antlaşmalar yaparak, Atina'nın dost ve düşmanlarını yine onun isteğine göre
dost ve düşman belleyecek olan, bu görünürde bağımsız kent devletleri, Persler'e
karşı yapılacak olan her türlü savunma girişimi için Atina'ya deniz ve kara ordusu
vermeyi taahhüt etmekten başka, birlik antlaşmasının en stratejik maddelerinden
birisi olan, Pers tehdidinde öncelikli olan yerlere Atina'nın garnizonlar yerleştirmesine
müsaade etmekteydiler. Görünüşte bu antlaşma, Pers istilasına karşı gelemeyecek
87 ŞENEL 1996, 139. 88 MANSEL 1999, 239. 89 THUKYDİDES I. 19.
küçük kent devletleri açısından oldukça elverişliydi çünkü kara ve donanma
vermeyecek olanlar, Atinalı Aristeides'in çok adilane bir şekilde belirlediği bir vergi ile
savunma işinin tüm cefasını Atina'nın üzerine yükleyerek, kendilerinin çok karlı olan
ticari ilişkilerine devam edebileceklerini zannediyorlardı.90 Oysa bu birlik
antlaşmasının, Atina'nın emperyalizme yönelmesinde büyük rolü olacaktı ki, bu birlik
antlaşması hem bu kent devletlerinin, hem Atina'nın ve hem de tüm Hellas'ın, kuruluş
amacının tam hilafına olarak, felaketlerine neden olacak sonun başlangıcından
önceki ilk adımdı. Atina, zaman içersine asker ve gemi yerine "phoros" denilen vergi
veya "haraç"ı91 almayı çeşitli nedenlerle92 uygun bulmuş, bu sayede kendi
donanmasını üstün bir güç olarak Ege sularında gezdirmeye başlayarak, Perikles'in
"Cenaze Töreni Söylevi"nde işaretlerini verdiği üzere, '(...) şehrin büyüklüğü dolayısı
ile her memleketten buraya mahsuller ithal edilir ve böylece, öyle olur ki, biz başka
halkların mahsullerini de, burada çıkanlardakinden daha az olmayan bir memleket
hissi ile telezzüz ederiz' 93 cümlesinden hareketle, birliğe dâhil olan kent devletlerinin
kereste, bakır, demir, keten vb. malları üzerinden yaptıkları denizaşırı ticareti,
paradoksal olarak, birlik bütçesinden beslenen donanması ile istediği gibi
yönlendirecek güce ulaşmıştır.
M.Ö. 454'lere gelindiğinde artık Attik-Delos birliğini hedefleri doğrultusunda
iyice denetim altına alan Atina, Perikles'in kararıyla, birlik haraçlarının toplandığı
Delos'daki hazineyi Atina'ya getirterek, denetim dışı kalmış bir güç olduğunu ortaya
koydu.94 Bu tarihlerden sonra Atina'nın, Perikles'in belirlediği "Hellas'ın tek bir şehir
devletinin hegemonyasında birleştirme" hedefi doğrultusunda ilerleyerek, adeta siyasi
ve askeri olarak fütursuzlaşmaya, imparatorluk fikrini "güçlü olan haklıdır"
çerçevesine oturtarak siyasasını meşru çizgiye çekmeye çalıştı. Bu konuda örneğin,
Atinalı elçilerin, Sparta meclisinde Korinthos'la olan ihtilaf dolayısıyla verdikleri
söylev, bu "güçlü olan haklıdır" anlayışını yansıtması açısından oldukça enteresandır.
Bu söylevde ilk önce Atinalı konuşmacı, Pers Harbi boyunca Atina'nın yaptıklarını ve
fedakârlıklarını, diğer kent devletlerinin ve özellikle Sparta'nın yaptıkları ile
karşılaştırdıktan sonra Atina'ya haklı bir üstünlük payı çıkararak şu şekilde konuşur:
90 MANSEL 1999, 299. 91 THUKYDİDES I. 96. not: 238. Attik-Delos birliğinin kuruluş aşamasında haraç (phoros) olarak belirlenen bu
vergi adı, Atina'nın ilerde bu vergiyi zorla alma girişimleri sonucu haklı tepkilerle karşılaşarak, M.Ö. 376 yılında "müşterek vergi" (syntaksis) olarak değitirilmiştir.
92 THUKYDİDES I. 98. vdd. 93 THUKYDİDES I. 38. 94 THUKYDİDES I. 96. not: 241.
'İmdi, ey Lakedaimon'lular, biz, gerek o zamanki nefis feragatimiz, gerekse basiret ve
geniş görüşümüz dolayısıyla, Hellen'lerden, sahip olduğumuz hakimiyet için, bu
kadar çok kıskançlık görmemeye layık değil miyiz?' 95 Konuşmacı, söylevinin bundan
sonraki bölümünde gelinen nokta hakkında yer yer gerçekçi beyanatlarda bulunursa
da, daha sonra emperyalist Atina siyasetini vurgulayan şu çarpıcı açıklamaları ortaya
kor: '(...) biz de işte, bize arz edilen hükümranlığı kabul ettikse ve onu bir daha
bırakmadıksa, her halde, göze batan yahut da, insan fikrine uzak olan bir şey yapmış
olmadık. Çünkü biz şeref, korku ve menfaat gibi çok büyük üç kuvvet tarafından
tahrik edildik. Ve sonra, böyle bir usulü ilk olarak da biz, ortaya koymuş değiliz,
bilakis, zayıf olanın daha kuvvetli tarafından baskı altında tutulması öteden beri
malum olan bir şeydir.' 96 Bundan daha çarpıcı olan görüşler ise, Attik-Delos birliğine
üye olanların Atina'ca nasıl görüldüğünü göstermesi açısından çok çarpıcıdır: '(...)
Fakat, onların hiçbiri, bunun, başka herhangi bir yerde hakimiyet süren ve,
tebaalarına karşı bizden daha az mutedil hareket edenlerin, niçin yüzlerine
vurulmadığını bir düşünmüyor: Çünkü, her kim ki kuvvet ve zor kullanmakta serbest
ise, o, dava açmaya lüzum görmez. Bunlar ise (Korinthliler'i kastederek), bizimle aynı
muamele görmeğe alıştıklarından, kendi akıllarınca olmaması lazım gelenin aksine,
mesela, ya bir mahkeme hükmü yahut da idari bakımdan bir zor ile her nasılsa zarara
uğradılar mı, başlarına daha büyüğü gelmedi diye, bize teşekkür etmesini bilmiyorlar
da, sanki biz ta baştan beri kanunu çiğneyerek (Attik-Delos Deniz Birliği'nin antlaşma
hükümlerine atıfta bulunuyor) onları açıkça istismar ediyormuşuz gibi, bu bağlılık
vaziyetlerine zor tahammül ediyorlar.' 97 Bu söylevden hareket edecek olursak, ilk
olarak görmekteyiz ki, Atina elçisi, hâkimiyetlerinin neden kabul görmediği
anlayamamakta, hatta şaşkınlık içersinde bunu itiraf eder görünmektedir. Bundan
sonra, onlara tevdi edildiğini iddia ettikleri hükümranlığı adeta "lutfen" kabul ettiklerini
açıklayarak, bu hâkimiyet meselesinin bir "hak" olduğuna kadar vardırır izahatını.
Harekete geçme nedenlerini "şeref" , "korku" ve "menfaat" gibi üç gerçekçi öğeye
dayandıran söylevci, başta da vurguladığımız üzere "güçlü olan haklıdır" anlayışını,
insanlığın ilk ortaya çıkışından bu yana var olmuş ve değişmez bir hükümmüş gibi
ileri sürerek, Atina emperyalizmine meşruiyet noktası kazandırmaya çalışmaktadır.
Söylevin en çarpıcı olan bölümü ise, Atina’nın Attik-Delos birliğine dâhil olanları
95 THUKYDİDES I. 75. 96 THUKYDİDES I. 76. 97 THUKYDİDES I. 77.
"tebaa" olarak kabul ettiğini ve onlardan adeta kayıtsız şartsız bu hükümranlığa razı
gelmeleri konusunda uyardığı bölümdür. Burada söylevci, Atina'nın gücüne ve bu
güce saygı duyulması gerektiği noktasından hareketle, geçmişte Atina'nın bu birlik
üyeleri ile aynı statüde olmayı kabul ettiğini ancak, bundan sonra Atina'nın bu statüyü
kabul etmeyeceğini vurgulayarak, adeta aba altından sopa göstererek, güçlü olanın
kendileri olduğunu ve bu güce saygı gösterilmesi, gösterilmezse sonuçlarına
katlanılması gerektiği konusunda muhataplarını uyarmaktadır.
Bu emperyalist siyasetin yaratıcısı olarak gördüğümüz ve aslen aristokrat bir
kökene dayanmasına rağmen, Atina'nın demokratik bir nizama kavuşmasında büyük
bir mesaiye sahip olan dayısı Kleistenes'in de etkisiyle, genç yaşından itibaren
demokrat parti saflarında siyasete atılan Perikles'in98 de benzer tarzda "gücü" haklı
bulur mahiyette söylevleri vardır. Bu söylevlerinden birinde Perikles, gelecek günlere
dair ülküsel ideallere atıfta bulunarak, bunun için Atina'nın göğüslemesi gereken
zorunluluklara değindikten sonra, bunun adeta bir "kader" şeklinde tecelli edeceğine
değinerek şöyle der: '(...) Zaten nefret ve kine uğramak ve sonra, insanlara bir an için
ağır gelmek, kendisine başkalarına hükmetme vazifesi verilmiş hisseden herkese
nasip olan bir kaderdir. Fakat her kim ki en yüksek menfaatler namına üzerine nefret
ve kin çekerse, o her halde, bir şeyler düşünmüş olmalıdır: Çünkü kin ve nefret çok
sürmez. Hâlbuki yaşanılan bu zamandaki şaşaa ve ihtişam ile istikbal için olan şan ve
şeref daimi olarak hatıralarda kalır.' 99 Peloponnesos Harbi öncesi siyasal olaylara
baktığımızda, aslında Perikles'in demokrat partiye mensup olmasına rağmen, Hellas'ı
harbe sürükleyen ve çok belirleyici olan ve de Perikles'in o zamanki siyasal çıkarları
için bu harbi körüklediği izlenimi veren politikaları vardır. 'Perikles halkı başa getirmiş,
siyasal düzeni hakçı yönde değiştirmiş, ama eski mülkiyet düzenine ilişmemiştir.
(Yani siyasi eşitliği sağlamış, ekonomik eşitsizliği olduğu gibi bırakmıştır.) Önceleri,
fakirleri bütçeden ödeneklerle besleyip, zengin-fakir düşmanlığını unutturmuştur.
Ancak zamanla, ödeneklerle yetinmez olan halk, Perikles'in demos yararına sistemli
bir politika gütmediği sanısı uyanmıştır. İ.Ö. 433'de yeniden başkumandan
seçilmeyişi, sonra yakınları (filozoflar Anaksagoras ve karısı Aspasia) hakkında
açılan davalar, Perikles için, olağanüstü bir şey yapmazsa, düşeceği konusunda
alarm zilleri olmuştur. Bunun üzerine Perikles, kaçınılmaz olarak çıkan savaşı fırsat
98 MANSEL 1999, 303. 99 THUKYDİDES II. 64.
bilip, bu savaşı körüklemiştir.' 100 Gerçekten, Perikles'in uygulamaya koyduğu iç ve
dış siyasa açısından Atina toplumuna baktığımızda, vatandaşlar arasında her ne
kadar tedrici bir eşitliğe doğru yöneliş bulunsa da ki, kadınlar, köleler ve yarı hürler
olarak tanımlayabileceğimiz metoikoslar halen Atina'nın bu garip demokrasi
anlayışının dışındadır ve tanım yapılması caizse, demokrasiyi, ayırım yapmaksızın
tüm reşit nüfus olarak kabul edilenlerin ülke yönetimine katılımının sağlandığı bir
siyasi sistem olarak tanımlarsak Atina'da demokrasi yoktur, buna mukabil, demokrasi
sadece "vatandaşların" yönetim erkini ellerinde bulundurduğu bir siyasi sistemse, o
halde Atina tarihte eşine benzerine rastlanılmayacak ölçüde demokratik bir toplumdu.
Ancak ekonomik olarak Atina toplumunun eşitsizliği devam etmekteydi. Pers
Harpleri'nin getirisi olarak emperyalizme yönelen Atina, Perikles'in uygulamaları ile
ekonomik olarak toplumun daha da ayrışmasını ve bir içsel çöküşün yaşanmasını
önleyebilmek için, zorunlu olarak bu emperyalizm getirilerini halkın alt sınıflarına pay
etmeye ve bu uygulamayı daha da geliştirerek, Atina emperyalizminin
azgınlaşmasına neden oluyordu. Buna karşın, Thukydides, Perikles ile ilgili olarak
değerlendirmesinde, Peloponnesos Harbi'ni ancak iki sene altı ay yaşayabilen ve bu
süre sonunda vebadan ölen Perikles'in uzak görüşlü bir siyaset adamı olduğuna
değinmiş, Atinalılar'a bildirdiği stratejiye uygun olarak şayet Atinalılar harp boyunca
sakin kalırlar, donanmaya önem verirler, harpte yeni hâkimiyet sahaları peşinde
koşmazlar ki, ilerdeki harp konularına değineceğimiz üzere, Atina'nın yenilgisinin
başlıca kaynaklarından birisi olan ve Perikles'in salıkladığı stratejinin hilafına girişilen
Sicilya seferi, Perikles'in bu stratejisinin doğruluğunu gösterir, Atina şehrini tehlikeye
sokmazlar ise, Atinalılar'ın bu harpten muzaffer olarak çıkacaklarını belirtir. Oysa
Thukydides, Perikles'den sonra bu stratejinin tam tersi olarak, iç siyasal çekişmeler
ve oligarklar ile demokratlar arasındaki siyasi çekişme neticesinde bu stratejiden
ayrılındığını vurgulayarak, belki de Hellas'ı her zaman çekişmeye ve kana boğan
"birinci kişi" olma hevesinin, sonunda isabetli kararlar verilmediği takdirde tüm ulusu
tehlikeye atacak sonuçlar doğurduğunu ki, bu bahsiyle büyük oranda harp
müddetince Atina siyasetinde etkili olmuş olan Alkibiades, Kimon, Nikias gibi
şahsiyetlerin uygulamalarına atıfta bulunmuş olsa gerektir, başarıya ulaşıldığı
takdirde zaferin sadece bu bir kişiye şan ve şeref kazandırdığına değinerek, bunun
Atina ve tüm Hellas'a felaket getirdiğini belirtmiştir. Yine de, Perikles'in dirayetli
100 ŞENEL 1971, 250.
siyaseti ile halka hükmettiğine, ondan sonra gelenlerin ise bu siyasetin aksine halka
hoş görünmek adına hem Peloponnesos Harbini körüklemiş olduklarına değinerek,
demokrasinin çok enteresan bir yönüne atıfta bulunmuş, Perikles'den sonra halkın alt
tabaka takımlarının yöneticilere hâkim olduğunu belirterek, "demokrasinin"
"okhlokrasia" ya dönüştüğünü ve Atina'da her ne kadar demokrasi hüküm sürse de,
Perikles yönetiminin bir "birinci adam" yönetimi olduğunu zekice ortaya koymuştur.101
Yine de, bu çalışmada Perikles hakkındaki genel görüşe gelinecek olunursa,
Aristo'nun bu tip kişilikler için uygun gördüğü tanımlamaya katılmamak mümkün
değildir: '(...) Fakat son derece üstün bir bütün geri kalanların iyiliği ve yeteneği
onunkiyle karşılaştırılamayacak üstün bir kimse varsa; böylelerini biz devletin bir
parçası sayamayız, onu aştığını kabul ederiz. Erdem ve siyasal yetenekçe o kadar
üstündürler ki, onları geri kalanlarla yalnızca eşit olmaya layık görmek adaletsizlik
olur. Böyle birinin insanlar arasında bir tanrı sayılması akla yakındır. Amacını
tartışmakta olduğumuz yasama kararları, açıktır ki, bu gibi durumlara ilişkin değildir;
çünkü yasalar doğum ve yetenekçe eşit olanları bağlar; bu olağanüstü kişileri
yönetebilecek yasa yoktur. Onlar kendileri yasadır ve onları bağlamak için yasa
yapmaya kalkışacak bir kimsenin çabaları boşa gider.'102
Konu başlığından bu yana açıklamaya çalışıldığı üzere, M.Ö.431'lerde Atina
deniz imparatorluğu, bu süreçlerin sonunda, iki milyonluk nüfusa sahip olarak,
Perikles yönetiminde, yirmi milyonluk bir kitleyi üzerinde barındıran beş ülkeyi
denetim altında bulundurmaya çalışan, dört yüzü aşkın şehri kendi yönetimine tabi
kılan, en uzak noktadaki toprakları kendisinden beş yüz kilometre uzakta bulunan,
etki ve eylem alanı yüz on iki kilometre ötesine uzanan bir imparatorluk olarak,
Peloponnesos Harplerine doğru sürükleniyordu103 (Harita VI).
101 THUKYDİDES II. 65. Burada tarihsel süreçte şahit olunan çok enteresan bir anekdot olarak şunu ortaya
koymalıyız: Thukydides'in belirttiği üzere, Perikles'in bu "birinci adam" yönetimine dayalı demokrasi uygulaması, aradan iki bin dört yüz yıl geçtikten sonra, yine bir Hellen olan ve çağdaş Hellas'ın tarih sahnesine çıkmasında ve de yakın dönemlerde Anadolu siyasetinde de etkili müdahaleleri olan Venizelos tarafından, Türkiye'de cumhuriyet ilanından sonra Atatürk'ün demokrasi uygulamaları ve devlet yönetimi ile paralelliği görülerek, Venizelos'un, Perikles ile Atatürk arasındaki benzerliğe değinip, bu yönetim şekline Atatürk'le kurduğu dostluğa binaen " birinci adam" yönetimi olarak değinmesine, kendi tarihsel şahsiyetleri olan Perikles'e duyduğu saygı çerçevesinde Atatürk'e de aynı saygıyı duymasına vesile olmuş ve bu "birinci adam" tanımlaması, daha sonra Atatürk'ün hayatını ölümsüz bir eser olarak kitap haline getiren Şevket Süreyya Aydemir tarafından da "Tek Adam" başlığı altında yayınlanmasında önemli bir faktör olmuştur.
102 ARİSTOTELES III. 13. 103 ŞENEL 1971, 257.
III.C. Peloponnesos Harpleri Öncesi Sparta
M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren Hellas'da beliren ve diğer tüm Hellen siyasi ve
sosyal örgütlenmelerinden farklı yanları olduğu bilinen, siyasi ve askeri güçlerden
birisi elbetteki Sparta'ydı. M.Ö. 1200’lü yıllarla birlikte kuzeyden Hellas'a akmaya
başlayan104 ve yerleşik Mykhen-Akha kültürünü sona erdiren Dor göçleri süreci
başlamıştı. Dor göçlerinin yayılım alanı içersinde bulunan Peloponnesos bölgesinde,
yerleşim kuran diğer Dor kavimlerinden Thebai, Megara, Korinthos gibi kent
devletlerinden farklı olarak, zaman içersinde hem sosyal, hem de askeri olarak
değişim gösterip, Pers Harpleri'nde liderlik görevini üstlenecek olan, İon kökenli Atina
ile sürekli mücadelesinde nihai zafere Peloponnesos Harpleri sonunda ulaşan, ancak
bu da bir "Kadmos Galibiyeti" olan, Peloponnesos'da Lakonia bölgesinde
yoğunlaşan Sparta kent devleti, nasıl bir sosyal düzeni içeriyordu? Spartalılar'ı diğer
Hellen kent devletlerinden farklı kılan yanlar nelerdi? Askeri üstünlüklerinin ve M.Ö.
371'lere dek sürecek olan "yenilmezliklerinin" temel nedenleri nelerdi? Peloponnesos
Harpleri öncesinde ve sonrasında Hellas’ın aldığı durumda siyasi ve askeri rolleri
nelerdi? Bu ve benzeri sorulara, konu bütünlüğü içersinde açıklamalar yaparak
çalışmada yanıt bulunmaya çalışılacaktır.
III.C.I. Pers Harpleri ve Sparta
M.Ö. VIII. Yüzyıl itibariyle Peloponnesos bölgesinde siyasi ve askeri
başarılarıyla kendini göstermeye başlayan Sparta kent devleti, yukarıdaki bölümde
de sıralanan Thebai, Korinthos, Megara gibi, topluca "Lakedaimon"105 adını alacak
olan Dor kökenli kent devletlerinden başta sosyal sistemiyle ayrılmaya başlayacaktır.
'Dorların egemen olduğu her bölge böyle toplumsal yapıya sahip olmadı. Korinthos,
Megara, Thebai gibi deniz ticaretine uygun yerlerde Dor unsur, zamanla tarımsal
düzenden ticaret düzenine geçilirken yerli halkla karıştı. Lakonia, Girit gibi tarımsal
niteliği egemen bölgelerde sosyal olaylar çok özel bir gelişim çizgisi izledi. Bunun
sonunda buralarda benzeri olmayan topluluklar belirdi.' 106 Bu topluluklardan en
önemlisi olan Sparta, Kroisos'un Persler üzerine yapacağı seferden önce, müttefik 104 MANSEL 1999, 114. 105 HEREDOT I. 65. not:22’de, Heredotos’un Lakedaimonlular’la Spartalılar’ı daima birbirinden ayrı tuttuğu
belirtilmiş olsa da, bugün Lakedaimon’la Sparta aynı anlama gelen kelimelerdir. 106 ŞENEL 1971, 172.
sağlamak amacıyla Hellas'da hangi merkezi güçlerin bulunduğuna dair yaptırdığı
soruşturma konusunda Heredot'dan öğrendiğimize göre,107 Tegea ile yaptıkları
mücadele sonucunda108 galip gelmeye başlayıp, Hellas'da aslında daha önce hiç de
uygar olmayan Dor boylarından birisiyken, özellikle M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren, yarı
hayali bir kişilik olan Lykurgos tarafından yapılan yasal düzenlemelerle yeni bir
kimliğe ve yaşayışa bürünmeye başlamıştır (Bkz.Lev. XI.1.).
Hellen dünyasında ilk olarak M.Ö. 720 olympiadlarına katılarak kendisini
gösteren Sparta, tarımsal bir nüfusa dayandığından, zaman içersinde, çevresinde
yaptığı toprak elde etmeye yönelik saldırılardan sonra, yine de nüfusun artmasına
yönelik olarak, başta Akdeniz ve özellikle Güney İtalya olmak üzere birinci
kolonizasyon hareketine girişmiştir. Çevresindeki özellikle Dor kökenli kent devletleri
ile yaptığı mücadele sonucu, bunları askeri olarak yenilgiye uğratmasına rağmen
topraklarını işgal etmeyip, onlarla antlaşmalar yaparak "müttefik"i olmalarını
sağlamıştır.109 M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren Hellas'da siyasi ve askeri üstünlüğüne
güvenerek, özellikle en büyük rakibi olan Atina'ya ve Argos'a karşı "Peloponnesos
Birliği"ni kuran Sparta, diğer yandan da doğu ufkunda beliren Pers tehlikesine karşı
tüm Hellen kent devletlerinin ortak savunma amacıyla oluşturdukları "Hellen
Birliği"nin kurucularından birisi olmak sıfatıyla, bu birliğin de başına geçmiştir.
M.Ö. 546'da Batı Anadolu'daki İon ve Aiol kent devletlerini, Pers istila
dalgalarından korunmak amacıyla, artık Hellas'ın en güçlü askeri devleti bulunan
Sparta'ya, aralarında seçtikleri Phokaia'lı ortak elçiyi gönderdiklerini görmekteyiz. 110
Sparta, başlangıçtan bu yana tarım toplumu olması sıfatıyla, büyük ticari olanaklar
gerektiren "deniz gücü" oluşturma konusunda isteksiz olduğundan ki, böyle bir şey
Lykurgos'un yerleştirdiği toplumsal düzeni altüst edecekti, özellikle deniz aşırı
seferlerden uzak durmaktaydı. Bu nedenle, İon ve Aiol kent devletlerinin yardım
çağrılarına Sparta'nın pek kulak asmadığını görsek de, İon ve Aioller'in Sparta'dan
olumsuz cevap almalarında Spartalılar'ın Dor kökenli olmasının büyük payı olduğu
düşünülse bile, Sparta bu koruyuculuk meselesi konusunda yine de geri planda
kalmayı uygun görmemiş olacak ki, Sparta'yı, Pers kralı Kyros'a elçi göndererek, tam
bir Hellenlik bilinciyle, herhangi bir kent devletinin yıkımının Spartalılar'ca mazur
görülemeyeceğini bildirirken görmekteyiz. Burada Kyros'un, Sparta elçilerine verdiği 107 HEREDOT I. 53. vdd. 108 HEREDOT I. 66. vdd. 109 MANSEL 1999, 208. vdd. 110 HEREDOT I.152. vdd.
cevap da, Hellenler'in dış bir güç tarafından dahi artık nasıl bir birlik olarak görüldüğü
konusunu aydınlatması açısından, burada anılmaya değer. Şöyle demiştir Kyros:
'Yalan yere yeminler ederek birbirlerini aldatmak için kentlerinin orta yerinde özel bir
buluşma yeri ayırmış olan insanlardan korkum yoktur. Ve eğer ölmez sağ kalırsam,
dedikodularının konusu, İonia'nın başına gelen felaketler değil de, kendi başlarına
gelecek olan felaketler olacaktır!'111
Bu karşılıklı tehditlere rağmen Sparta, M.Ö. 481'de kurulan "Hellen Birliği"nin
başına geçerek, Persler'e karşı Termophlai ve Plataia'da (Bkz.Lev. XII.1.2) başarılı
savaşlar vererek, savaşın Hellenler lehine sonuçlanmasında büyük rol oynamış,
savaştan sonra da, M.Ö. VI. yüzyılın sonlarından itibaren genel dış siyaseti olan
emperyalist maceralara girişmeme hareketine uygun olarak, Atina'nın Hellen
saldırısını doğuya yöneltme konusundaki fikrine katılmayarak, yeniden kendi
sınırlarına dönmüş ve bu şekilde "Hellen Birliği"nin liderliğini Atina'ya bırakmıştır.
III.C.II. Peloponnesos Harpleri Öncesi Sparta Sosyal Düzeni
Peloponnesos Harpleri'nden önce Sparta sosyal düzenine bakıldığında,
özellikle Pers Harpleri'nde Sparta'nın "önderlik" konumuna yükselmesinde, sosyal
düzeninin büyük etkisi olduğu görülür. 'Esas amacı ulusun savaş gücünü arttırmak
olan Sparta'lıların sosyal teşkilatı bunların devlet teşkilatından çok daha dikkat çekici
özellikler taşır. Tüm sosyal töre ve kurullar kişilerin kayıtsız şartsız devlete tabi
olmalarını, kişisel menfaatlerini devlet uğruna feda etmelerini ve Sparta'lılar sınıfının
her an savaşa hazır büyük bir ordu halinde bulunmasını göz önünde
bulunduruyordu.' 112 Sürekli savaşa hazır olma durumu, aslında Sparta toplumunun
içinde bulunduğu bir paradokstan ileri gelmekteydi. Sparta'yı bir "garnizon devleti"
durumuna getiren neden, yarı ekonomik ve yarı oligarşik temelli sınıfsal bölünmeden
kaynaklanıyordu. Buna göre, Sparta toplumu ekonomik nedene bağlı olarak altı ara
sınıfa ayrılıyordu. Bu ayrıma göre ilk sırada soylu olarak kabul edilen Spartanlar'ı
görmekteyiz ki, bu sınıf tamamen askeri işlerle ilgilenmekteydi. "homoi" denilen 111 HEREDOT I.153. Burada, daha önce not:42’de de değinildiği üzere, hem Pers kralı Kyros’un verdiği
cevaptaki “kentlerinin orta yerinde özel bir buluşma yeri ayırmış olan insanlar... (Agora kastedilmektedir))" sözünden ki, bu dış bir gücün artık tüm Hellenleri nasıl gördüğü açısından önemlidir; Heredot'un, Kyros'un verdiği bu cevabın Hellenler'de ve kendisince de nasıl değerlendirildiği konusunda, 'Kyros bu hakareti bütün Yunanistan'ın yüzüne çarpıyordu...' sözüne izafeten diyebiliriz ki, Pers Harpleri öncesinde ve sonrasında, bu harplerin Hellenler'de bir ortak milliyet duygusunu yaratmış olması açısından son derece önemli etkileri vardır.
112 MANSEL 1999, 116.; THOMSON 1997, 234.
"eşitler" adıyla da anılan bu sınıf, Sparta toplumunda özgürlükleri kısıtlanmayan
topluluğu oluşturuyordu ve bunlar "spartiate" denilen kabile üyelerinin toplamını teşkil
ediyordu. İkinci olarak, zenginlerin topraklarında kira usulü ile çalışan sınıf ileri
geliyordu ki, bunlar özgürdüler ve "perioikos" olarak adlandırılıyorlardı. Spartanlar'ın
işgal ettikleri toprakların halklarını teşkil ediyorlardı ve devletin iç yönetiminde, yerel
konularda söz sahibi olsalar da, dış yönetimde söz hakları yoktu ve de bunlar zanaat
işleri ile de uğraşabiliyorlardı. Sparta toplumunun üçüncü sınıfını, toprağa bağlı köle
olarak çalıştırılan yerli çiftçiler oluşturuyordu ki, "helot" denilen bu sınıfın hiçbir sosyal
hakkı yoktu. Dördüncü sınıf olarak, özgür Spartalılar'ın, helotlarla ilişkileri sonucu
ortaya çıkan sınıftı ki, "parthenai" denilen bu sınıfa da hiçbir sosyal veya siyasal hak
tanınmıyordu. Beşinci sınıf olarak, yarı köle olarak kabul edebileceğimiz, toplum
içersinde özgürler açısından çeşitli başarıları görülen helotlardan bazılarının azat
edilmesi ile ortaya çıkan sınıfı görüyoruz ve bunlara "neodamodi" denilmekteydi.
Altıncı sınıf ise, yine bu azatlı helotların serbest bırakılan çocukları teşkil ediyordu ki,
"mothenes" adı verilen bu sınıf da, soylu gençlerin yardımcılık görevlerini
üstlenmekteydiler. Büyük ölçüde, bölge olarak Peloponnesos'un tarıma uygun olan
coğrafi yapısından kaynaklanan ve biraz da soylu sınıfın isteklerince beliren bu
ekonomik temelli sınıflanış, Dor kavimlerinden birisi olan Spartalılar'ın bu bölgeye
kuzeyden indikten sonra, yerli halkı, toprağa bağlı köle olan helot durumuna
getirmesi sonucu, "eşitsizlik" temeline oturuyor ve her zaman, çoğunluğu teşkil eden
helotların,113 azınlığı oluşturan Spartanlar'a karşı sürekli isyan teşebbüsü içersinde
olmalarına neden oluyordu.114 Bu sınıfsal ayrılış öyle bir hal almıştır ki, Plataea
Harbinde ölenler, bu sınıfsal ayrıma uygun olarak ayrı ayrı mezarlara
defnedilmiştir.115 Sınıfsal ayrıma yönelik olarak çıkan bu helot ayaklanmalarına karşı
Spartanlar, tarım vb. işlerle uğraşmayı köle çoğunluk olan helotların üzerine yıkarak, 113 B.k.z.: ŞENEL 1971, 188, not: 37. 114 Sparta’nın, daha önce dipnot.42'de de değinildiği üzere, askeri olarak dış seferlere karşı tahammülsüz
olmasının başlıca nedeni, çoğunluğu teşkil eden helotların, özgürlerden oluşan ordunun dış sefere gittiği takdirde, isyan çıkarmaları ve geride bırakılanları katletmeleri endişesinden kaynaklanıyordu. Bu endişe, sadece ülkede bırakılan helotların isyan etmesi açısından değil, özgür savaşçıların yanında yardımcı olarak sefere götürülen helotların da, bir gün düşman ile işbirliği yaparak, Spartanlar'ı arkadan vurmaları düşüncesinden de kaynaklanmaktaydı. İşte bu nedenle Spartanlar, helot ayaklanmalarına karşı her an tetikte olmak ve mümkün olduğunca dış seferlere çıkmamak zorundaydı. Sparta devletini, Atina gibi emperyalist amaçlarla dış seferlere sürüklenmekten alıkoyan en büyük iç neden buydu. Denilebilir ki, Spartalılar'ın azat edilmemiş köleleri, birlikte gelişebilecekleri ya da yok olacakları bir kılıç misali, ya özgürler bu kılıcı eşit haklarla ellerinde tutacaklardı ki, Peleponnesos Harbinin ilerleyen safhalarında Spartalı General Lysandros ve Brasidas, helotları kazanmaya yönelik girişimlerde bulunmuşlardır, ya da Sparta özgürler topluluğunun ölümü tümden bu kılıç eliyle gerçekleşecekti. Sparta’nın bu durumuna karşılık, Atina ve de tüm Hellas'da kölelik kurumu için bkz.: THOMSON 1997, 217 vdd.
115 HEREDOT IX. 85.
onların üzerinde militarist bir askeri yapılanma ile oligarşik bir yönetim tarzı
uygulamaya adeta zorunlu kalıyorlardı. Çünkü helotlara, tıpkı Atina'da "metoikoslar"a
tanınan yarı hakları tanısalar ve onları özgür bıraksalar, bu sefer kurulu sosyal
düzenin tamamen ortadan kalkacağı endişesini taşıyorlardı ki, Peloponnesos Harpleri
esnasında gerçekten de sosyal düzende çatlamalar görülerek, bu endişelerin haklı
yanlarının olduğu görülmüştür.
Özellikle Sparta'nın M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren işgal hareketlerine giriştiği
Messenia'da, yerel halkın Dor kökenli olmasına karşın helot durumuna sokulması,
sürekli olarak "Messenia Ayaklanmaları" adı ile tarihe geçen olaylara neden
olmaktaydı ki, bu durum, Sparta toplumunda özgürlerin, kendi aralarında daha fazla
askeri disiplin içersinde hareket etmelerine neden oldu. Bu amaca yönelik olarak, bir
"garnizon devleti"ne dönüşen Sparta'da, özgürlerin daha doğum anlarından itibaren,
düzenlemeler yapan devletin istek ve emirlerine göre, asker olarak yetiştirilmesine
çalışılıyordu (Bkz.Lev. XI.2.3). Sparta yurttaşlarının olabildiğince kalabalık olmasını
isteyen devlet, özgürleri çok çocuk yapmaya teşvik etmekteydi.116 Bunun da
temelinde asker yetiştirme kaygısı vardı ki, üç oğul babası olanlar askerlik
hizmetinden ve dört oğul babası olanlar da her türlü hizmetten bağışık tutuluyordu.117
'Erkek çocuklar yedi yaşına geldikleri zaman ailelerinden alınır ve genç Sparta'lıların
idare ettiği "sürü" adını taşıyan askeri birliklere verilirdi.' 118 Sadece erkekler değil,
Sparta'da kadınların da özellikle güçlü ve sağlıklı erkek çocukları doğurabilmeleri için
tıpkı erkekler gibi idman yapmaları zaruri tutulmuştur.119 Buna göre, tıpkı Platon'un
ideal devletinin anlatımında olduğu gibi,120 kadınlar da erkekler gibi harp eğitiminden
geçiriliyordu. Daha erken yaşlardan itibaren, Spartalı çocukların, ilerde
karşılaşacakları askeri zorunluluklara karşı cesaretlerini ve güçlerini arttırmaları için
değişik eğitim yöntemleri denenmekte, örneğin son derece sade yaşamaları gereken
gençler, ortak mekânlar içersinde, askeri açıdan daha tecrübeli olan yaşlı askerlerle
birlikte "sysstia" denilen ortak sofralarda yemek yemekte ve evli olanlar dahi aynı çatı
altında hep birlikte kalmaktaydılar. Böylece dayanışma güçleri arttırılan Spartalı
116 Sparta'da evlilik ilişkileri ve devletin "çok eşli evlilik" uygulamaları açısından bkz.: ENGELS 1992, 68.; yine
Hellenler'de evlilik ilişkisi açısından, "Dostlar arasında ortak" atasözünün geçtiği PLATON, Devlet, 424. a. 117 ARİSTOTELES II. 9. 118 MANSEL 1991, 116. 119 Sparta’da kadınların durumuyla ilgili olarak ARİSTOTELES II. 9.'da önemli açıklamalar yaparak, Spartalı
kadınların özellikle çok serbest olarak yetiştirilmesinden ve bu durumları ile erkekler üzerinde büyük yönetme güçlerinin olduğunu belirterek, bu durumun Sparta toplumu ve daha sonraki toplumlar için sakıncalarına değinir.
120 PLATON V. 456. b.
gençler, her an savaşa hazır bir vaziyette tutuluyor ve günlerini harp talimleri veya
spor yaparak geçiriyordu121 (Bkz.Lev. XI.4). Bunun dışında gençler, ilerde devlet
yönetiminde etkin olabilmek için, küçüklüklerinden itibaren yaşıtlarıyla bir yarışma
duygusu içersine sokuluyor ve kişisel olarak çok fazla "onurlu" ve "ünlü" olmaları
yönünde bir Sparta öğretisi ile yetiştiriliyorlardı.122 Bu şekilde militarize edilen Sparta
toplumunun, sosyal yaşayış açısından helotlardan hiçbir farkları kalmamakta, her an
çıkabilecek bir helot isyanına ve diğer dış saldırılara karşı hazırlıklı olunmakta ve
özgür Spartanlar, ömürlerinin tümünü askeri disiplin içersinde geçirerek, yaşamlarını
harp alanında "onurlu" bir şekilde noktalamayı, en üstün ve en erdemli yaşam şekli
olarak kabul etmekteydiler. 'Sonuç olarak Plutarkhos, idealize ettiği açıkça anlaşılan
bir biçimde, Sparta toplumunu, "..iç çatışmalardan, mahkemelerden uzak,
...zenginliğin ve fakirliğin bilinmediği...insanların arılar gibi tek bir güdü ile kamusal
yarar için hareket ettikleri ...tam bir eşitliğe sahip..." bir toplum olarak gösterir.' 123
Sparta toplumunun bu şekilde oligarşik temelli militarizasyonu, kültür alanında
M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren hiçbir varlık gösterememesinin de başlıca nedeni
olmaktaydı. M.Ö. VII. yüzyılın ilk yarısında, İonya'dan bazı şairler Sparta'ya gelip
uzun süre burada kalmış olsalar da,124 Sparta toplumu, M.Ö. V. yüzyıldan itibaren
Atina'nın kültürel alanda göstermiş olduğu büyük atılımların hiçbirisini, siyasal
yaşamlarının sonlarına dek gösteremedi. 'Spartalılar sınıfı içi eşitlikçi düzen ve her
Spartalının yalnızca iyi bir asker olarak yetiştirilmesi, kafa-kol işbölümünün
gelişmesini önledi. Sparta ne kendi içinde düşünürler, filozoflar yetiştirebildi ne de
dışarıdan gelen düşünürleri besledi. Bu nedenle Sparta toplumunun felsefeye,
siyasal düşünüşe bir katkısı olmadı. Sparta yalnızca şarkılarıyla orduya güç ve güven
veren bir kaç ozan yetiştirdi.' 125
III.C.III. Sparta'da Ekonomik Durum
Sparta toplumunu, M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren kendisine has kurallarıyla
şekillendiren en önemli unsurlardan birisi, elbette ki ekonomik durumudur. Sparta'da
"eşitler" arasında kurulan dengenin ekonomik nedenlerle bozulmaması için, Lykurgos
121 MANSEL 1991, 117. 122 PLUTARKHOS XXI. 2. 123 ŞENEL 1971, 187. 124 MANSEL 1999, 118. 125 ŞENEL 1996, 114.
tarafından esasları saptanan reformlar yapılmıştır. Çoğunluğu teşkil eden "helotlar"
ile "perioikos"lar üzerinde azınlığı teşkil eden Spartanlar'ın veya "eşitler"in, bu
egemenliklerini devam ettirebilmeleri için, gerekli olan birlik ve beraberliği oluşturmak
ve Spartanlar arasında zengin-fakir, asil-avam gibi, ekonomik temelli bölünmeleri
engelleyebilmek için Lykurgos, servet birikiminin en önemli dolaşım aracı olan, relatif
ve reel olarak değerli bulunan altın ve gümüş paraları yasaklayarak, bunların yerine,
gerek değer olarak gerekse ebat olarak ağırlık teşkil eden demir çubukları, ticari
değişim aracı olarak dolaşıma sokmuştur. Sparta sosyal düzeninin bozulmaması
açısından, gerek özgürler arasında, gerekse helotlarla özgürler arasında lüks tüketim
mallarının yol açacağı eşitsizliği ve dolayısıyla ortaya çıkacak sorunları baştan
engellemeye yönelik bu reformlardan sonra, Lakedaimon'da çalmak, rüşvet vermek
gibi, paraya bağlı olumsuzluklar da engellenmiştir. Ekonomik girdi olarak,
köleleştirilen Helotlar'ın özgür Spartanlar'a, kendi işlettikleri topraklardan getirisinden
verdikleri %60 oranındaki pay sayesinde, özgür Spartanlar'ın ekonomik nedenlerle
çalışmalarına gerek kalmıyor, zamanlarını sadece askeri eğitimlerle geçirmek için ve
paradoksal olarak bu askeri eğitimler sayesinde geliştirdikleri askeri üstünlüğü yine
bu eşitsizler üzerinde sürdürebilmeleri sağlanıyor ve de özgürler kendi aralarında
ilkel, sade ve militarist yapılanmalı bir hayat sürdürüyorlardı.126 Ancak, böylesine bir
ekonomik temel üzerine kurulmuş Sparta toplumunda, ekonomik gelişim yavaşlayıp
durma noktasına gelmiş, yaşam, periyodik askeri uğraşların dışında donuklaşmış,
deniz ticareti ile ilgili bir gelişme olmadığı için Sparta devletinin çevresindeki denizlere
olan ilgisi azalmış, Sparta bir kara devleti haline gelmiş ve zanaatlar, toplumun
durağanlaşmasına paralel olarak gerilemiştir. 'Bütün bu olaylar da, Sparta
toplumunun tarımsal niteliğini perçinleyip, paralı değişim yerine mal değişimini
sürdürerek, ticaret ve sanayi gelişmelerine set çekmiş, Sparta toplumunun tarımsal
niteliğini dondurmuştur.' 127
Harpler için para bulmak gerektiğinde, Platon'un Devlet'inde belirttiği128
yöntemlerin yanı sıra, Hellas'da büyük milli bankalar olarak kullanılan tapınaklarda
her türlü servet birikimi yapılabiliyordu. Örneğin, Peloponnesos Harbi başlamadan
önce ve sonra, hem Delphoi'deki, hem de Olympia'daki tapınakların servetleri,
buraları korumakla yükümlü halkların ya Sparta hegemonyasına girmesi ya da
126 ŞENEL 1971, 185. 127 ŞENEL, a.g.e., 185. 128 PLATON, Devlet, 422.d. vdd.
buralarda Sparta yönetim tarzına benzer oligarşik yönetim şekilleri kurulması
sayesinde Sparta denetimine geçmişti. Bu tapınaklara konulan para ve kıymetli eşya,
lüzumlu görüldüğü takdirde, "yerine koymak şartıyla" ihtiyacı olan devlet tarafından
kullanılabilirdi. Yerine koymak zaruriydi çünkü harcama yapan devlet en başta dini
nedenlerle bu harcamanın aynısını, tapınılan tanrı veya tanrıçaya geri sunmak
zorundaydı. Sparta'nın bu tapınaklardaki servetleri harp esnasında kullanması gibi,
Atina da Peloponnesos Harbi'nin ilerleyen safhalarında, Athena Parthenos heykelinin
üzerindeki altın kaplamaları söküp kullanmakta bir sakınca görmemiştir.129 İşte bu
nedenlerden dolayı, Sparta'nın kendi toprakları içersinde para bulundurmasına gerek
kalmıyor, bu nedenle sosyal dengeler korunmuş oluyor, herhangi bir savaş süresince
gerekli olan para, milli bankalar olarak kabul edilebilecek olan tapınak hazinelerinden
sağlanıyordu. Buna rağmen, bu durum harplerde olumsuz neticeler verebilmekteydi.
Peloponnesos Harbi öncesinde de bu durumu en yi teşhis eden Perikles'ti. Perikles,
Sparta'nın bu parayla ilgili durumu için şunları söylüyordu: '(...)Filhakika (doğrusu),
Peloponnesos'lular bizzat çalışarak el emeğiyle geçinen insanlardır; onlarda ne
hususi ellerde, ne de devlette para vardır. Sonra, onlar yoksulluk yüzünden,
birbirlerine karşı ancak kısa süren savaşlar yaptıkları için, uzun süren ve deniz aşırı
olan harpleri bilmezler. Böyle kimseler, ne mürettebat ile teçhiz ettikleri gemileri, ne
de kara ordularını öyle kesretle (çoklukla) dışarı yollayamazlar. Çünkü bu takdirde,
aynı zamanda hem mal ve mülklerinden uzak kalırlar, hem de masrafları kendi
ceplerinden öderler; üstelik denizden de kapatılırlar. Hâlbuki bol para, harpleri, zorla
toplanan ianelerden (yardımlardan) daha iyi yürütür.130 Bu açıdan, Atina'nın
Sparta'ya oranla para konusunda çok daha büyük imkânlara sahip olduğunu görerek,
Sparta'nın herhangi bir harp esnasında bu para bulma sorunu açısından
karşılaşacağı güçlüğü şu şekilde dile getirmektedir: 'Fakat en mühim nokta şudur:
Onlar parayı güçlükle tedarik ettikleri için gecikeceklerinden, para noksanlığı
yüzünden elleri kolları bağlanacaktır. Hâlbuki harbin müsait fırsatları beklemezler.' 131
Nitekim Peloponnesos Harbinden sonra, harpten galip çıkan Sparta'da, General
Lysandros, Sparta'nın parayla ilgili bu sorununu kökten çözmek amacıyla büyük
miktarda altın ve gümüşü Sparta'ya getirerek, bu parayı sadece devletin
kullanabilmesi ilkesine yönelik olarak tasarruf etmiş olmasına rağmen, devletin
129 THUKYDİDES I.121. not:313. 130 THUKYDİDES I. 141. 131 THUKYDİDES I. 142.
zenginleşmesi amacının tam zıttına, toplumda servete dayalı mevki kazanma hırsına
neden olmuş ve bu durum, Spartanlar'ın dört yüzyıl boyunca büyük bir titizlikle
korudukları sosyal düzenlerinin büyük oranda sarsılmasıyla sonuçlanmıştır.132
III.C.IV. Sparta Oligarşisi ve Sınırlı Toprak Politikası
Yukarda anlatılmaya çalışılan düzenlemelerle teşkilatlanan Sparta
toplumunda, M.Ö. X. yüzyıldan itibaren "göçebe" toplumsal düzenlemelerin
dayandığı, "eşitlikçi" kurum ve töreler, "homoi" denilen ve Sparta'da "eşitler"i, yani
"özgürler"i temsil eden sınıf arasında, Sparta siyasal yaşamı süresince, yerleşik
düzene geçilmesine rağmen bırakılmamış ve varlıkları korumuştur. M.Ö. VIII.
yüzyılda, Lakonia bölgesinde yoğunlaşan, Sparta şehrinde oturmaları nedeniyle
"Spartalı" adını alan ve aşağı yukarı 25000 kişi oldukları düşünülen ve "demos" adını
alan133 aileler topluluğunu oluşturan Spartanlar, güçlenmeye başlamalarından
itibaren, özellikle batılarında kalan Messenia'nın oldukça verimli arazilerine göz
diktiler. Tarihlere "I. ve II. Messenia Harbi" olarak geçen harplerde Spartalılar'ı
emperyalist yayılım amacı içersinde görmekteyiz ki, daha sonra bu hedeflerine
ulaşarak, Messenialılar'ı helot olarak toprağa bağlamışlar ve kitle halinde
çalışmadan, helotların emeği üzerinden geçinme yolunu bulmuşlardır. İşte bu
noktada Sparta'nın çevresindeki Dor veya Akha kökenli halklar üzerinde emperyalist
amaçlarla toprak kazanmaya yönelik dış siyasetleri, kendi kendini sınırlar bir vaziyet
almıştır. Messenia topraklarına girmekle birlikte, hiçbir zaman çoğunluğu teşkil
etmeyen Spartanlar, bu emperyalist dış siyasetlerini devam ettirecek olsalar bile,
gerilerinde her zaman için büyük tehlike olarak kalacak olan bu helotları düşünmek
ve bu duruma tedbir almak zorunda kalmışlardır. Bu tedbirler ise, Sparta devletinin
bundan önceki yayılmacı dış siyasetini temelden değiştirmiş ve elde edilen toprakları
korumaya yönelik olarak "var olanı koruma" politikasına dönüşmüştür. Bu nedenle,
Sparta'yı M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren yakın ve uzak düşmanları ile harp edip, onları
yense dahi, hiçbir zaman toprakların işgal etmeden, yine kendi sınırları içine
çekildiğini görmekteyiz. Çekilmek zorunda kalmıştır çünkü yukarda anlatılan, devletin
özgürler arasında erkek çocuklarının çoğaltılmasına yönelik tedbirlerine rağmen,
özgürler hiçbir zaman çoğunluğu teşkil edememiş, özgürlerin komutası altında
132 PLUTARKHOS XXI. 2. 133 MANSEL 1999, 114.
bulunan orduda da bu durum geçerliliğini koruduğu için, Sparta, harplerde başarı
elde etse dahi bu topraklarda güvendiği Spartanlar'a dayanan garnizonlar
bulunduramadığı için, geride kalan helot tehlikesine karşı geri çekilmek zorunda
kalmıştır. Bu durumun bir başka nedeni de, ' (...) tarımsal bir toplum olarak kalan
Sparta'nın Atina gibi ticaret ve sanayiye geçip, emperyalist bir yayılmayı zorlayan
sermaye birikimine hiçbir zaman sahip olamamış olmasıdır.' 134 Sparta'nın dış politika
konusunda belirlediği bu siyaset, zorunlu olarak gözlerin içeriye çevrilmesine neden
olmuş, sosyal kurumlarda Lykurgos'un belirlediği ve tanrısal kılıflar da yüklenen
kanunlarla, 135 eşitler, perioikoslar, helotlar... gibi toplumsal sınıflaşmalar arasında,
geçişkenliği önleyen, kastlaşmaya benzer düzenlemeler yapılmıştır. Bu
düzenlemelerle, ilk zamanlarda toprak elde etmeye yönelik olarak başta bulunan
"Agiadlar" hanedanından asker kralların yanında daha sonra "Evripontidler"
hanedanından bir ikinci kral, yine aynı yetkileri paylaşarak yan yana hüküm sürer
hale gelmiş, devletin yukarda belirtilen dış siyaset değişimine paralel olarak, daha
sonra bu iki kralın yetkilei kısıtlanıp, otuz üyeden oluşan "Gerousia" adını alan
"yaşlılar meclisi" kurulmuş ki bunlar, Sparta toplumunun başlıca aristokratik sınıfını
teşkil ederlerdi, en sonunda ise Spartalılar'ın göçebe oldukları dönemin izlerini
taşıyan bu iki kurumla mücadele eden, atlı veya yaya olarak savaşa katılan
Spartanlar'ın oluşturduğu "Apella" adlı "halk meclisi" kurulmuştur. Bu halk meclisinin
üyelerini seçenler ise, doğrudan doğruya halk olmayıp, bunları, halkın Gerusia'yı
teşkil eden aristokratlara ve ikili kral yönetimine karşı mücadelesini destekleyen
"Eferoslar" denilen grup seçmekteydi.136 İşte eferoslar denilen bu grup, zaman
içersine yönetim erkinde kralların dahi yetkilerini kısıtlayarak, ülke yönetiminde birinci
güç haline gelmiştir. Buna rağmen zaman içersinde bu kurum da yozlaşarak, halkın
çıkarlarını aristokratlar nezdinde koruması gereken bir kurum olmasına rağmen, başlı
başına oligarşik bir teşekkül haline gelmiş, sonraları devletin varlığını sarsan bir
oluşum durumunu almıştır.137 Sparta'nın geçirdiği işte bu idari yapılanma, oligarşik
üst kurumlar arasında, elde bulundurulanların yitirilmesi kaygısıyla, dış politikada "var
olanı koruma" endişesine yönelik olarak, Sparta devletini toprak kazanmaya yönelik
yayılmacı askeri seferlerden uzak tutmaya başlayarak, mevcut statükoyu korur hale
getirdi. Bu duruma paralel olarak, Sparta devleti, sadece kendi içersindeki statüko 134 ŞENEL 1971, 191. 135 HEREDOT I. 65.; MANSEL 1999, 113. 136 MANSEL 1999, 115. 137 PLUTARKHOS XXI. 2.
açısından değil, bu iç statükoyu sarsabilecek, çevresindeki kent devletlerinin yönetim
şekillerinden olan demokrasi ve tiranlık yönetimlerinin devrilmesinde ve buralarda da
oligarşik hükümetler kurulmasında da büyük rol oynadı.138 Buna rağmen Sparta'nın
bu statükocu dış siyaseti, Peloponnesos Harbi öncesinde, müttefikleri tarafından
büyük eleştirilerde bulunulmasına da neden oluyordu. Nitekim Peloponnesos
Harbi'nin başlıca kışkırtıcılarından birisi olan, Atina ile giriştikleri ticari kavgada
pazarlarını yitiren Korinthos 139 temsilcileri, Sparta meclisinde yaptıkları konuşmada,
Sparta'nın dış siyaset noksanlığı olarak gördükleri bu duruma büyük eleştirilerde
bulunuyorlardı. Bu konuda, Korinthoslu elçiler şu görüşleri ileri sürmüşlerdir: 'Ey
Lakedaimon'lular, resmi işlerinizin ve aranızdaki hususi münasebetin itimada
dayanan karakteri, sizi, biz başkalarına karşı, ne zaman bir şey söylemeye kalksak,
daha itimatsız yapıyor. Bununla siz, filvaki (gerçekten), itidal (soğukkanlılık) ve
basiret (akıllılık) gösteriyorsunuz, ama harici (dış) meselelerde çok daha büyük
acemilikle malul (sakat) kalıyorsunuz... Evet, Lakedaimon'lular, siz ağır
davranıyorsunuz; bütün Hellen'ler içinde yalnız siz, kuvvetinizle iş görerek değil, iş
yapmağa niyet etmekle kendinizi savunuyorsunuz. Yalnız siz; düşmanların
büyüyüşünü, başlangıçta değil, iki misli olduklarında bastırmağa kalkıyorsunuz...
Sizde ise, mevcudu muhafaza etmek, yeni hiç bir şey düşünmemek ve iş ile hatta
zaruri olanı dahi, yapmamak hali var. Onlar (Atinalılar) kudretleri üstünde cür'etli,
kendi görüşleri dışında atılgan ve tehlikelerde de hep ümit doludurlar. Sizin huyunuz
ise, iş yapmakta kuvvetinizin arkasında, geride kalmak ve hatta görüşünüzün kat'i
(kesin) ve emin sonuçlarına dahi itimat (güven) etmemek ve tehlikelerden, hiç bir
zaman, kurtulmayı mümkün görmemektir... Siz ise, bir taarruz ile mevcudu dahi
sarsacağınızı sanıyorsunuz.' 140 Burada görüldüğü üzere ve bu söylevin devamında
da, Peloponnesos Harbi öncesinde Sparta devleti ile Atina devleti arasındaki temel
dış siyaset farklılıklarını bulmanın yanı sıra, Sparta'nın mevcudu koruma politikası
gözler önüne serilmektedir. Ancak, burada Korinthoslu elçilerin görmediği veya
görmek istemediği, Sparta'nın böyle bir dış politika belirlemesindeki başlıca etken dış
değil, bilakis iç nedenlerdir ve Sparta'yı zorunlu olmadıkça dış müdahalelerde
bulunmaktan alıkoymuştur. Bu dış meseleler dışında, içerde de statükocu bir tutum
takınan Sparta devleti, Lykurgos'un ortaya koyduğu düzenlemelerle, ticaret
138 THUKYDİDES I. 18. not:76. 139 THUKYDİDES I. 67. 140 THUKYDİDES I. 68. vdd.
ilişkilerinin azalmasının yanı sıra, yabancıların da Sparta'ya girmelerini ve
Spartalılar'ın da diğer ülkeler gitmelerini yasaklayarak, yabancıların Sparta'ya yeni
fikirler getirmelerini, yeni isteklerle ileri sürmelerini; dışardan gelenlerin de Sparta'nın
disiplinli hayat tarzına uymayan, farklı uygulamaları içeren sosyal ve siyasal
isteklerde bulunmalarını engellemiştir.141 Bu durum, Perikles'in yaptığı ve Sparta ile
Atina devlet anlayışlarını karşılaştırdığı "Cenaze Merasimi Söylevi"nde; '(Bir defa) biz
şehrimizi müşterek bir mal olarak ortaya koyuyoruz ve hiç bir zaman bir kimseyi
(şehir hakkında) malumat toplamaktan veya fark edilmeden görülmeleri
düşmanlardan birine fayda sağlayabilecek olan, şehrin mühim yerlerini (görmekten),
yabancıları ihraç kararları ile men'etmiyoruz' 142 şeklindeki düşünceler ile açıkça
ifade olunmuştur.
Sparta'nın zaman içersinde kabullendiği veya kabullenmek zorunda kaldığı bu
oligarşik temelli sınırlı toprak politikası, çoğunlukla zararına olsa bile, bazen de
Peloponnesos Harbi öncesinde olduğu gibi, büyük bir psikolojik üstünlük
sağlamasına neden olacaktır. Buna göre, M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren yayılmacı
politikalarına son veren Sparta devleti, kent devletleri nezdinde itibarlı hale gelmiş,
daha önce Pers Harpleri nedeniyle takındığı "Hellas'ın kurtarıcılığı" rolünü, bu sefer,
Pers Harpleri'nden sonra elde ettiği avantajla yayılmacı bir politika izleyen Atina
karşısında takınarak, savaşın daha başlangıcında psikolojik bir üstünlük elde ederek,
bu dış siyasetinin ender de olsa faydasını görmüştür.143
141 ŞENEL 1971, 189. 142 THUKYDİDES II. 39. 143 THUKYDİDES II. 8.
IV. PELOPONNESOS HARPLERİ ÖNCESİ ASKERİ DURUM
Thukydides, daha önce değinildiği üzere, Peloponnesos Harpleri'nden önce
yaşanan ve bir şekilde bu harplerin hazırlayıcısı olan Pers Harpleri'ni, Peloponnesos
Harpleri ile karşılaştırarak, farklılıkları ortaya koymaya çalışmıştır.144 Buna göre, M.Ö.
480 yılında Pers kralı Kserkses'in Hellas üzerine gerçekleştirdiği sefer sonucu
(Bkz.Lev. XIII.1) yapılan kara muharebelerinden, Termoplai ve Platia Harpleri ile
denizde gerçekleşen Artemision ve Salamis muharebelerine değinmiş, bunların kat-i
neticeli harpler olması açısından, uzun süre devam eden Pers Harpleri'nden farklı
olduklarını vurgulamıştır.145 Peloponnesos Harpleri'nin bir "iç harp" olması nedeniyle,
dış bir gücün yaptığı saldırıya karşın, Hellenler üzerinde çok daha fazla yıkıcı etkiler
bırakmış olması açısından Thukydides, şehirlerin yakıldığı ve sivillerin katledildiği,
insanların topluca yer değiştirdiği, parti kavgaları yüzünden pek çok insanın sürgün
edildiği ve o güne dek Hellen dünyasında eşi benzeri görülmemiş olayların yaşandığı
bir süreç olarak tanımlar Peloponnesos Harpleri'ni 146 (Harita VII). Bu harbe bağlı
askeri gelişmelere paralel olarak yaşanan olayların dışında, doğal afetler açısından
da bu zaman dilimi, çok enteresan gelişmelerin yaşandığı bir süreç olmuştur. Buna
göre, Thukydides'in, verdiği bilgilerde çekincesini belli etmiş olsa da, Hellas'da bu
tarihlerde baş gösteren depremler, güneş tutulmaları, kuraklıklar ve veba salgınları,
eski mitolojik kehanetlerin doğrulandığı olaylar olması bakımından Thukydides'in dahi
ilgisini çekmiştir. Bu doğa olaylarından olan veba salgını, Peloponnesos Harpleri
sürecini doğrudan etkilemesi ve Atina'nın önder kişiliği olan Perikles'in de canına
malolması açısından, denilebilir ki, Atina'da değeri tartışılamayacak ölçüde
benzerlerinden üstün olarak, siyasi ve askeri dehaya sahip olan147 ve belki de
yaşasaydı Peloponneos Harpleri'nin kaderini değiştirebilecek olan önderlerini ortadan
kaldırması ve orduya büyük zarar vermesi açısından, Sparta'nın yaptığı savaş
tahribatlarından çok daha büyük yıkımlara neden olmuştur. Hellas'daki bu veba
144 THUKYDİDES I. 23. 145 Thukydides, bu harpler için her ne kadar "kat-i neticeli" değerlendirmesini yapmış olsa da, özellikle Salamis
deniz muharebesi, Persler'in tam anlamıyla yenilip imha oldukları bir harp değildir. 23 Eylül M.Ö. 480 günü gerçekleşen bu deniz muharebesinde, 500 gemilik Hellen donanmasının karşısında, 700 gemilik Pers donanması yer almıştı. Bir tek gün süren bu muharebe sonunda, Atinalılar kırk gemi yitirmiş, Persler ise donanmalarının yarısını kaybetmiş olmalarına rağmen, diğer yarısıyla kuzeye doğru çekilmeyi başarabilmişlerdir. Bu deniz muharebesine rağmen, sonuçta her iki hasım donanmada da eşit sayıda savaş gemisi kalmıştı Bu konuda bkz. MANSEL 1999, 288.; HEREDOT VIII. 92.; buna karşın bkz.: KEEGAN 1995, 53.
146 Bu görüşe eleştiri için bkz.: dipnot. 31. 147 THUKYDİDES II. 65.
salgınının ilgi çekici ve çok enteresan yönü ise, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin
ikinci yılında (M.Ö. 430), Attika bölgesine tekrar taarruza geçen Sparta'nın bu
bölgede ordugâh kurmasına karşın,148 veba salgınının ne Sparta ordugâhına, ne de
Peloponnesos'a geçmemiş olmasıdır.149 Gerçekten, Sparta orduları kırk günlük bir
süre zarfında Attika topraklarında kalıp, özellikle Laurion gümüş madenleri
çevresinde tahribat yapmış olmalarına karşın, orduda veba salgınının etkilerinin
görülmemesi, buna karşın Atina'da bu hastalığın tüm askeri, siyasi ve sosyal düzeni
altüst ederek, neredeyse Atina'yı tüm gücüne karşın bu harbi daha başlangıcında
mağlubiyetle noktalayacak duruma getirmesi bakımından, askeri tarihin kaydetiği en
ilginç gelişmelerden birisi olarak kabul edilebilir. Tüm bunlara karşın, veba salgını,
Atina'nın Peloponnesos Harpleri için yaptığı planlara darbe vurmasına rağmen,
Sparta ordularının veba salgını nedeniyle Attika topraklarında daha fazla kalamaması
ve geri çekilmesi sonucunu doğurmuş, böylece Atina'nın büyük oranda Lauiron
gümüş madenleri üzerinden sağladığı harp masraflarının kaynağına yeniden
kavuşmasına neden olması açısından, Atina'nın yararına olan tek gelişmeye vesile
olmuştur.150
Buradan tekrar Peloponnesos Harpleri ile Pers Harpleri'nin karşılaştırılmasına
dönülecek olunursa, daha önce kısaca değinildiği üzere, Persler'in Hellenler'le
yapmış oldukları harplerde başarısız olma nedenleri oldukça düşündürücüdür.
Gerçekten, 'Ispartalıların Marathon'da olmayışları, Salamis'te deniz savaşından
önceki strateji konusundaki kavgalar; Plataiai'da arap saçına dönen eşgüdümsüz
taktikler; hepsi bir an düşünüldüğünde, Yunanlıların nasıl olup da bu çarpışmaları
zafere dönüştürdükleri hayret vericidir.' 151 Pers Harpleri'nde söz konusu olan, farklı
iki kültürün yarattığı, iki ayrı savaş disiplininin karşı karşıya gelmiş olmasıydı.
Pers ordularının temel dayanak noktası aslında süvarilerdi ve çok iyi
binicilerden meydana gelen Pers süvarisi, Pers İmparatorluğu'nun genişlemesinde ve
bu geniş ülkenin elde tutulmasında başlıca rolü üstleniyordu 152 (Bkz.Lev. XIV.1).
Süvarilerin yanı sıra, ok, yay ve mızrak taşıyan ve Persler arasında "ölümsüzler"
adıyla anılan on bin kişilik piyade de, Pers ordusunun çekirdeğini teşkil ediyor ve
bunlar yalnızca Medler ve Persler arasından seçiliyordu. Bu on bin kişilik seçme
148 THUKYDİDES II. 47. 149 THUKYDİDES II. 54 150 THUKYDİDES II. 57. 151 LLOYD 1997, 128. 152 YILDIRIM 1996, 126.
birlikten de yine bin kişi seçilerek, bunlar da büyük kralın korunmasına yönelik olarak
muhafız alayını meydana getiriyordu (Bkz.Lev. XIV.2). Bu birlik, "hazarapatis" adı
verilen bir yüzbaşı tarafından kumanda ediliyor ve bu yüzbaşı, görevinin ilerki
dönemlerinde üst mevkilere çıkmak için hak sahibi olabiliyordu. Süvari ve piyade
birliklerinin yanında, kara unsuru olarak, kaleler ve askeri üslerdeki garnizonlar,
herhangi bir harp çıktığında kralın buyruğu altına giren satraplar, yerli prenslerin ve
beylerin kuvvetlerinin yanı sıra, özellikle Batı Anadolu'dan toplanan ücretli Hellen ağır
piyadesi,153 büyük Pers ordularını meydana getiren başlıca birlikler olarak
sıralanabilir.154 Heredot'un, Kserkses döneminde Hellas seferine katılan Pers
ordusuna dair155 uzun uzadıya verdiği bilgiler burada özetlenecek olunursa, ordunun
donanımı ve hangi ulusları teşkil ettiği konusunda şu bilgileri vermek mümkündür: '
Atanes'in komutasındaki Persliler'in sırtında zırh, ayağında pantolon vardı, kalkanları
da hasırdandı; yayları büyük, kargıları kısaydı. Sonra tunç başlıkları, üstlerinde
kolsuz keten zırhları, çomakları, mızrakları ve kısa kılıçlarıyla Asurlular; kamış
yaylarıyla Baktrialılar; sivri külahları, ellerinde baltalarıyla Sakalar; pamuklu
giysileriyle Hintliler; keçi postlarıyla Hazarlılar; renkli giysileri ve uzun çizmeleriyle
Sarangialılar; aslan ya da leopar derisinden giysileri, temreni çakmaktaşından
oklarıyla Habeşler; kamaları ve kementleriyle Sagartialılar; tilki postundan
kalpaklarıyla Trakyalılar; sığır derisi kalkanlarıyla Kolkhisliler, Pamphylialılar,
Lykialılar, Karialılar ve Perslere bağımlı Yunanlılardan oluşuyordu...' 156 Bu
bilgilerden de anlaşıldığı gibi, Pers ordusunun ana birlikleri, Hellen ağır piyadesine
göre oldukça hafif zırhlar taşıyan piyadelerden ve hafif süvari birliklerinden
oluşuyordu. Başlangıçta olumsuzmuş gibi görünen ve bir istila ordusunda
düşünülemeyecek bu özellikler, aslında Pers ordusunun harekat menzilini arttırması
ve taarruz veya geri çekilme gibi taktik uygulamaları maharetle yapabilmesi
açısından, Pers ordusunun manevra kabiliyetini en üst noktalara taşıyordu ama bir
şartla: Bu taktik hareketler, Pers ordularının "kaçamak saldırı" biçimini
uygulayabildikleri ve atlı birliklerinin kolayca manevra yapabilecekleri geniş araziler
153 KEEGAN 1995, 179'da belirtildiği üzere, M.Ö. IV. yüzyılda Peloponnesos'daki Tainaron Burnu'ndaki ücretli
asker pazarı, özellikle M.Ö. V. yüzyılın sonunda Peloponnesos Harpleri'nin sona ermesiyle, açıkta kalan topraksız askerlerden oluşmuştu ve bu pazar, Pers Harpleri sürecinden sonra, Hellenizasyon hareketine girişilen Doğu'da profesyonel askerlere gerek duyulduğu sürece düzenli olarak çalışmıştır. Yine burada belirtildiği üzere, Büyük İskender M.Ö. 329'da böyle bir pazardan elli bin ücretli Hellen askerini ordusuna dâhil etmiştir. Bu konuda yine bkz. KEEGAN 2001, 35.
154 MANSEL 1999, 260. 155 HEREDOT VII. 60. 100. 156 LLOYD 1997, 131.
üzerinde yapılabiliyordu.157 Oysa Hellas'ın dağlık ve ulaşımı kolay olmayan arazisi
düşünüldüğünde, Persler'in daha önce alıştıkları ve maharetle uyguladıkları harp
taktiklerinin Hellas seferinde işe yaramayacağı aşikardı. Bunların dışında, özellikle
Persler'in yayılma siyasetleri gereğince taarruza yönelik olarak donattıkları bu
orduların yanısıra, savunmaya yönelik olarak da geliştirdikleri "stratejik savunma
hatları" uygulaması vardı ki, daha önce değinildiği üzere, Miletos tiranı Aristagoras'ın,
Pers ülkesinin kolayca ele geçirilebileceği öngörüsünün aksine, daha sonra bu işe
girişen Büyük İskender, M.Ö. 335 ve 325 yılları arasında en az yirmi kuşatma yapmış
olmasına karşın, bu çarpışmaların hiç birisi Pers İmparatorluğu'nun merkezini
tehlikeye atacak yerlerde yaşanmamıştı. Büyük bir imparatorluğa yaraşır biçimde,
Pers savunma hatları sınırlarının dışında başlıyordu.158
Heredot'un belirttiğine göre, Kserkses'in Hellas üzerine yapacağı seferden
önce, topladığı danışma meclisinde, generali Mardonios'un Hellen savaş taktikleri
konusundaki açıklamaları ve bir şekilde Hellen askeri gücünü küçümsemesi konu
açısından oldukça aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Hellen ordularına dair şöyle bir
açıklama getirmektedir Heredot'a göre Mardonios: '(...) Neden korkacağız? Kalabalık
orduları mı var? Tükenmez paraları mı var? Savaş yöntemlerini biliyoruz. Kaynakları
az, onu da biliyoruz... Ben kendim, denedim bu adamları, babanın emriyle üzerlerine
ordu götürdüm; Makedonya'ya kadar gittim; Atina'ya varmama ramak kaldı; kimse
bana karşı savaşmayı göze alamadı. Bununla beraber söylemeyi gerekli bulduğum
bir şey var; Yunanlılar çok düşüncesizce savaşırlar, hoppa, beceriksiz ve
ihtiyatsızdırlar; örnek mi, savaş açtıkları zaman en güzel ve en düz ovayı seçer, altını
üstüne getirirler; kaleden inip ovada savaşırlar; sonunda yenen de büyük zararla
çıkar; yenilenlere gelince, lafını bile etmiyorum; kökten yok olurlar... Diyelim ne olursa
olsun dövüşecekler, ozaman da en uygun yeri seçip orada savaşmaları gerekir. ' 159
Mardonios'un, Hellen ordularını pek önemsememiş olmasını ve Hellas üzerine
yapılacak olan seferi savunmuş olmasını, Persler'in o zamanki imkân ve olanakları
göz önüne getirildiğinde, fazla garipsememek gerekmektedir. Çünkü Perslerin Hellas
üzerine sürdükleri ordu hem sayı hem de nicelik olarak düşünüldüğünde, Hellenler'in
karşılarına çıkarabileceği ordulardan kat kat üstün durumdaydı. Tüm bunlara rağmen
Persler neden başarısız olmuştu? İlk olarak şunu söylemek gerekir ki, Persler, Hellen
157 Bu konuda bkz.: HEREDOT IX. 13.; KEEGAN 1995, 203. 158 MÜTERCİMLER 1997, 89.; KEEGAN 1995, 114. 159 HEREDOT VII. 9. a.b.c.
ordularını fazla önemsememişlerdir. Özellikle Hellen kent devletlerinin kendi
aralarındaki mücadelelerinden dolayı bir türlü bir araya gelememiş olmaları, Persler'in
bu harekatta, üzerlerine gelebilecek birleşik bir Hellen ordusunu düşünmemiş
olmalarını gerektirir. İhtiyaten bunu düşünmüş olsalar bile, karşılarına askeri açıdan
çıkabilecek Sparta ve Atina dışında bir güç bulunmadığı açıktı. İşte bu noktada
Persler'in yanılgıları ve yanlış stratejileri ortaya çıkıyordu. Sardes'te toplanan Pers
ordusu, Asya'nın tüm halklarını bünyesinde barındırmakla160 ve sayıca kalabalık
olmakla birlikte, en azından Hellas seferi için, gelişmiş lojistik olanaklardan
mahrumdu. Aynı şey donanmaları için de geçerliydi ve Kserkses'in amcası
Artabanos, bu stratejik noksanlıkları çok yerinde olarak görüp, çekincelerini ortaya
koymuştu.161 Buna rağmen, Persler, Hellenler'in bu ordunun muazzamlığını görerek,
daha baştan teslim olmayı düşünecekleri gibi bir fikre kapılmışlardı ki, bu durum,
askeri açıdan çok büyük olumsuzluklar içerebilecek "itibar harbi" örneğiydi.162 Oysa
bir harbi sonca götüren, orduların itibarı ve yenilmezliği düşüncesi değil, bu ordunun
savaşma gücü ve olanakları ile belirlenmekteydi. Bunların dışında, Hellenler
psikolojik olarak çok büyük bir avantaja sahiptiler çünkü Pers ordusu içersinde yer
alan ve farklı amaçlar ve hedefler doğrultusunda Pers kralına bağlı olan ulusların
aksine, Hellenler ortak bir amaç için bir araya gelmişlerdi: Vatanları uğruna! Askeri
açıdan ise, daha önceki Hellen harplerine bakıldığında, bu harpler eşit silahlara sahip
orduların harbiydi. ' Yunanlıların Perslerle yaptıkları savaşlar ise, yoğun bir cephe
halinde cenk eden hoplitlerle, uzaktan atılan silahlarla savaşan hafif piyadenin ve
süvarinin çarpışması idi; iki ayrı tekniği olan orduların karşılaşması idi bu. Zafer kendi
savaş tekniğine uygun alanda ve zamanda savaşı kabul etmekle sağlanırdı. Hoplit
ordusu yanlarını ve gerisini güven altına aldığı zaman en elverişli durumda olurdu.
Hoplit için en uygun savaş mevzii arkasını tepelere, ya da dağa vermekti. Ovada
karşılaşmak, süvarinin yandan ve arkadan vurmasına imkân veren, Perslerin
yararına olan bir durumdu.' 163 Persler'in Hellas'da yaptıkları kara harplarine
bakıldığında, bu harplerin tümünde Hellenler'in istedikleri ve Persler'i çektikleri
yerlerde harbi kabullenmiş oldukları görülecektir. Elbetteki bu durum, Hellenler'in
kendi arazilerini çok iyi biliyor olmalarından kaynaklanıyordu ve savunma harplerinde,
Hellenler gerçekten büyük başarılar gösterebiliyorlardı. Bu durumda, yanları ve 160 HEREDOT VII. 21. 161 HEREDOT VII. 10. b., 49. 162 HEREDOT VII. 24. 163 AKARCA 1987, 101.
arkası güvenlik altına alınan birleşik Hellen zırhlı piyadesi, önlerine çıkan Pers hafif
piyadesini her seferinde yenilgiye uğratmıştır.
Denizlerde de Hellenler, kendi kıyılarını bilmelerinin avantajlarını sonuna dek
kullanmışlardır. Dareios'un Hellas üzerine yaptığı ilk seferde, Temistokles kara
savaşının bu şekilde geçeceğini sezinleyerek, Miltiades'in "kara stratejisi"nin aksine,
"deniz stratejisi" fikrini ortaya atmıştı. Ancak, denizlerde durum bu derece içacıcı
değildi. ' Persler'in, belkemiğini Yunanlılar'dan çok daha iyi denizci olan Fenikeliler'in
meydana getirdiği 600'den fazla savaş gemisi vardı. Yine de, Persler'in istila planında
önemli bir zayıflık bulunuyordu ki, Themistokles'in keskin zekâsı bunu fark etmişti.
Pers ordusu kalabalık olduğundan denizden gelecek tahıl desteği için kıyıya yakın
ilerlemek zorundaydı. Donanmanın da erzak gemilerini korumak için sahile sokulması
gerekiyordu. Eğer Yunanlılar Pers donanmasını bozguna uğratabilirlerse, Kserkses'in
ordusunun yaratacağı tehlike azalacaktı. Bir deniz zaferine uygun zemin
hazırlanması için iki adım atılması gerekiyordu. İlk olarak Yunanlı müttefikler özellikle
de Atina, bütün güçlerini denize kaydırmalıydı. İkinci olarak Yunan amiralleri de sığ
sularda Pers donanmasını etkisiz hale getirebilecek yetenekte olmalıydılar. Zira
buralarda Fenike gemilerinin manevra kabiliyeti kısıtlanacaktı.'164 Burada da
görüleceği üzere, Pers donanması tıpkı kara orduları gibi, Hellenler'in savaşı kabul
ettikleri yerlere çekilmiş, böylece hem kara ve hem de denizde, araziyi ve kıyıları iyi
bilmelerine paralel olarak, Hellenler'in küçük ama vurucu gücü yüksek ordusu,
Persler'in büyük ama aynı oranda hantal olan ordularını yenmeyi başarmışlardır.
Persler, her şeye karşın, Hellas seferini başarıyla sonuçlandırabilirler miydi?
Bu soru her ne kadar tarihe dair bir spekülasyonu içerse de, konuya dünya tarihi
açısından bakıldığında, Persler'in bu seferi zaferle noktaladıkları takdirde, dünya
tarihinin ne derece yön değiştireceğine dair düşünceler üretilmesi, bu sorunun
yanıtsız bırakılmaması gerektiğini ortaya koyar. Bu soruya yine Heredot'un oldukça
detaylı stratejik planlarla yanıt vermiş olması da, bu sorunun diğer bir ilgi çekici
özelliğidir. 165
164 STARR 2000, 28. 165 Bkz.:HEREDOT VII. 10. 49. 51. 235., VIII. 68., IX. 2.
IV. A. Atina ve Deniz Stratejisi
Atina'nın dış siyasetinde Pers Harpleri'nin akabinde Temistokles ve
Miltiades'in etkilerinin silinmesinden sonra, Miltiades'in oğlu Kimon'un, Hellas için
"barışı", Persler için "savaşı" öngören dış siyaseti geçerlilik kazanmaya başlamıştır
(M.Ö. 466). Anadolu'da Karya ve Likya gibi bölgeleri Atina lehine birlik bünyesine
kazandıran Kimon'un, Sparta yanlısı iç siyaseti, M.Ö. V. yüzyılın çalkantılarla dolu
Atina politik sahnesine çok da fazla başarı kazanamayarak, yerini M.Ö. 461'lerden
itibaren Perikles'in politikalarına bırakmıştır. Bu tarihten, Peloponnesos Harpleri'nin
başlangıç yılı olan M.Ö. 431'lere dek, Atina'daki siyasal yaşama Perikles hâkim
olmuştur. Bu dönemin başlarında, Atina "iki cepheli harp stratejisi"ni benimseyerek,
doğuda ve güneyde Persler'le, batıda ise Sparta ile sonuçsuz harplere girişmiştir.
M.Ö. 460/59 yıllarında, Atinalılar, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin ilerleyen
safhalarında çok önemli bir sorun haline gelmeye başlayan Atina'nın tahıl ihtiyacı
problemini kalıcı bir çözüme ulaştırabilmek için, o zamanın büyük bir zahire deposu
olan Mısır üzerine seferler düzenleme işine giriştiler. Ancak, bu noktada, Mısır'a
hakim olan Persler'in etkin müdahalesi sonucu başarısız olmaları neticesinde,
Perikles'in daha sonraları Susa'ya gönderdiği elçinin adı ile anılacak olan "Kallias
Barış Antlaşması" sonucu, Atinalılar Mısır üzerindeki bu yıpratıcı harplerden
vazgeçip, Doğu Akdeniz'deki Pers hakimiyetini tanımış oldular. Perikles, daha sonra
M.Ö. 446/45 yıllarında Sparta ile de otuz yıllık bir saldırmazlık antlaşması yaparak,
Peloponnesos Harpleri'ne giden kaçınılmaz süreçte, Atina'ya güç kazandırma
politikalarına girişti. Atina ile Sparta arasındaki bu antlaşma, aslında sorunları
çözmekten ziyade, sorunların geçici bir süre ertelemesine ve daha da büyümesine
neden olmakla, her iki tarafın da Atina-İon ve Sparta-Dor blokları etrafında güç
toplama siyesetlerini benimsemeleriyle sonuçlanmıştı. M.Ö. 446 ile 431 yılları
arasında, Atina politikalarına tam olarak egemen olan Perikles, bu politikaların gereği
olan birleşik şehirler üzerinde tam bir hegemonya kurarak, deniz birliğini emperyalist
amaçlar güden bir "deniz imparatorluğu" haline sokma çalışmalarına girişmişti166
(Harita X).
Perikles'in bu amaç doğrultusunda çalışmaları neticesinde M.Ö. 431 tarihine
gelindiğinde, Atina'nın günden güne güç kazanmasından ve Hellas'da eskiden beri
var olan güç dengesi dağılımının, kendisi aleyhine bozulmaya başladığını sezen 166 MANSEL 1999, 309.
Sparta, Atina'nın bu hegemonyacı dış siyaseti karşısında daha fazla sessiz kalmanın,
ilerde telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacağını düşünerek, müttefiklerinin
de kışkırtmasıyla, Atina ile harp noktasına gelmenin yollarını aramaya başladı.167 Bu,
Peloponnesos Harpleri'nin görünen, ancak söylenmeyen ana nedeniydi.168 Aslında
daha Pers Harpleri'nden de önce Hellen ticari hayatına baktığımızda, Atinalı ticaret
erbabının, özellikle dış satımı büyük bir pazarı işgal eden ünlü siyah figürlü vazoların
ve M.Ö. VI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren de kırmızı figürlü vazoların dış
satımında, Atina'nın bu pazarlardan rakipleri Korinthos ve Lakonia'yı çıkarması
örneğinde olduğu gibi, Hellas'da ucu Peloponnesos Harpleri'ne dek varacak olan çok
keskin bir ticari rekabet ortamı hazırlanmıştı ve bu ticari rekabette Sparta ve
müttefikleri, artık sürekli kaybeden taraf olmaktan sıkılmışlardı.169 Atina'nın Persler
ile daha önce yaptığı Akdeniz'deki harpleri de, "Hellen Birliği" gibi siyasi söylemlerine
rağmen, tamamen Doğu Akdeniz ticari yolları üzerindeki rekabete dayanıyordu ki,
Temistokles'in Salamis deniz muharebesinden sonra (Bkz.Lev. XIII.2) Hellen
donanmalarının burada kalmayıp, Çanakkale'de kurulmuş olana Pers ulaşım
köprüsüne saldırı planı ile Batı Anadolu'daki İon ve Aiol kent devletlerini
ayaklandırma planı da170, Sparta tarafından zaten içerde siyasi, dışarıda ise bu ticari
nedene dayalı olarak kabul görmemişti. Çünkü Sparta tarım ekonomisine dayalı bir
toplum olmakla, bu denizaşırı askeri harekâtların ona sağlayabileceği ticari bir getiri
yoktu. Oysa Atina, özellikle Çanakkale Boğazı'ndan hareketle kuzey doğuya
yönelerek Byzantion'u ele geçirecek, dolayısıyla Kuzey Karadeniz'den gelecek olan
hububat yoluna daha bu aşamada egemen olabilecekti. Ancak bu stratejik planlar,
Sparta'nın araya girmesiyle Peloponnesos Harpleri sürecine dek ertelenmek zorunda
kalındı.
Bu, temelde ticari, görünürde ise siyasi mücadeleler sonucu, artık Sparta ve
Atina uzlaşmaz bir çizgiye gelmişler ve Sparta, kaçınılmaz harbi başlatmak için bir
"casus belli" aramaya başlamıştı ki, imdadına Korinthos ile onun daha önceleri bir
kolonisi olan Kerkyra arasındaki ihtilaf ve bu ihtilafa da, Atina'nın Kerkyra'yı tutmuş
167 THUKYDİDES I. 23. 168 Bu nedene rağmen, MANSEL 1999, 314'de de vurgulandığı üzere, Peloponnesos Harpleri'nin nedenleri
konusu, Eskiçağ'dan bu yana tartışma konusuydu ki, Aristofanes'in komedyaları ve Eferos'un tarihinde, Perikles bu harbin başlı başına sorumlu kişisi olarak gösteriliyordu. Daha önce değinilen bu konu için bkz.: s. 36.
169 STARR 2000, 25. 170 MANSEL 1999, 288.
olarak karışması yetişti.171 Kerkyra ile Epidamnos arasındaki ihtilafa,
Epidamnoslular'ın Korinthos'u dâhil etmesi ile yaşanan Kerkyra-Korinth deniz
savaşında, Korinthos'un mağlup olması neticesinde, Sparta'nın Korinthos'u, Atina'nın
ise Kerkyra'yı tutması ile saflar iyice belirginleşmeye başlamıştır.
Pers Harpleri döneminde tarafsız kalmayı yeğlemiş olan Krekyra'nın,172
karşılaştığı bu müşkülat karşısında, Atina'nın müttefikliğini kazanmak amacıyla
Atina'ya yolladıkları elçilerin, mecliste yaptıkları konuşma, Peloponnesos Harpleri'ne
giden süreci ve Kerkyralı elçilerin stratejik öngörülerini içermesi açısından, burada
anılmaya değerdir. Kerkyralı elçilerin söylevi, ilk olarak Pers Harpleri dönemindeki
tarafsız tutumlarına dair bir özürle ve bu politikanın yanlış olduğuna atıfla bulunarak
başlar ve de konu açısından şu önemli bölümleri ile devam eder: '(...) Fakat
ricamıza muvafakat ederseniz, yardıma muhtaç olmamız keyfiyeti, size birçok
cihetlerden istifadeli olacaktır... Nihayet, bizim de bir donanmamız vardır ve bu,
sizinkinden sonra en büyük donanmadır. Sonra bir düşününüz...Sizinle beraber
olmasını bir çok para ve iyilikle satın almış olacağınız bir kuvvet, kendini hiç tehlikesiz
ve masrafsız arz ederse, hangi saadet sizin için bundan daha nadir, düşman için ise
daha can sıkıcıdır?.. Uğrunda faydalı olacağımız harbe gelince: İçinizden her kim ki
işin oraya varmayacağını sanıyorsa görüşünde hata ediyor ve, farkına varmıyor ki,
Lakedaimon'lular sizden korkularından harbi arzu ediyorlar. Gene farkına varmıyor ki,
Korinthos'lular onlarda nüfuz sahibidirler ve sizin de düşmanınızdırlar... Buna karşı
bizim vazifemiz ise, size ittifak teklif etmemiz ve sizin bunu kabul etmeniz suretiyle
daha önceden davranmak ve, onlara, sonradan mukabil taarruz yapmaktan ise, daha
iyisi önce taarruz etmektir... Hem biz bu işte size, başta da işaret ettiğimiz gibi, bir
çok istifadeler gösteriyoruz. Bunlardan en büyüğü düşmanlarımızın aynı olmasıdır ki
bu da en kat'i teminattır... Nihayet, teklif edilen ittifak da bir kara kuvvetini değil, bir
deniz kuvvetinin ittifakı olduğu için, her halde redde layık değildir. Hayır, siz, en iyisi
eğer elinizden gelirse, hiç bir kimseyi gemi sahibi yaptırmamalısınız; bu da olmazsa,
en emniyetli olanı dost tutmalısınız... Aynı zamanda bilsin ki, kendisi (yani Atinalılar)
şimdi Kerkyra'nın mukadderatı üzerinde değil, daha ziyade, Atina'nınki üzerinde
müzakerede bulunuyor. Gene bilsin ki, sırf hali düşünerek, önümüzdeki, hatta hemen
hemen başlamış bile olan bu harp için, dostluğu ve düşmanlığı çok mühim neticeler
doğuracak bir yeri kazanmakta tereddüt ederse, bu şehre en iyi olan şeyi göz önünde
171 THUKYDİDES I. 31. vdd. 172 HEREDOT VII. 168.
tutmuş olmaz: Çünkü orası, (Kerkyra) hem İtalya ve Sicilya'ya olan gidiş geliş
bakımından, oradan Peloponnesos'lulara hiç bir donanma ulaştırmamağa,
buranınkilerini ise oraya götürmeye müsait bir haldedir... Siz eğer Hellas'daki üç
meşhur donanmadan, yani sizinki, bizimki ve Korinthos'lularınkinden, ikisinin
birleşmesine razı olacak olursanız ve, Korinthos'lular da biz önceden ele geçirecek
olursa, bu takdirde aynı zamanda hem Kerkyra'lılar hem de Peleponnesos'lularla
deniz muharebesi yapacaksınız. Fakat bizi kabul ederseniz, bizimki ile kuvvetlenmş
bir donanma ile onlara karşı çıkabileceksiniz.' 173 Kerkyralı elçilerin bu söylevleri,
oldukça etkileyici stratejik öngörülere dayanıyordu ve gerçekten Atina'nın bu ittifak
teşebbüsünü reddetmesi, Hellas'daki güç mücadelesi düşünüldüğünde mümkün
değildi. Nitekim bu söylevden hemen sonra Korinthoslu elçilerin de söz alıp, yine
inandırıcı delillerle Atina'nın bu ittifak girişimini reddetmesi isteklerine rağmen174,
Atinalılar, daha önce Perikles'in belirlediği dış politikaya paralel olan bu güçlü ittifak
arzusunu kabul etmekte sakınca görmediler. Oysa bu ittifak teşebbüsü, Sparta ile
girişilecek olan Peloponnesos Harpleri'nin ve de Atina’nın M.Ö. 404'lerdeki
yenilgisinin ilk başlangıç noktasını teşkil edecekti ki, tıpkı Kerkyralı elçilerin belirtmiş
olduğu gibi, Atina bununla kendi kaderini tayin etmiş oluyordu.
Atina ile Korinthos arasındaki bu Kerkyra hadisesinin akabinde, Trakya'da
daha önceleri bir Korinthos kolonisi olmakla birlikte, bu dönemde Atina'ya bağımlı
hale gelen Poteidaia kenti için, Atina yeni ve önemli tedbirler almaya başladı. Bu
kentin Atina açısından önemi büyüktü çünkü, Güney Trakya sahillerine bakan bu
kent, hem Çanakkale Boğazı'nın güvenliği, hem de Byzantion kentinden yönlendirilen
kuzey Karadeniz ticaret yolunun güvenlik altına alınabilmesi için, bu kentin mutlaka
Atina kontrolünde olması gerekiyordu. Ayrıca bu bölgede Poteiadai kentinin
kışkırtmaları ile Atina'nın kurduğu birlikten de kopmalar yaşanabilir ve bu bölge
Peloponnesoslular'ın eline geçebilirdi. Hem bu amalar doğrultusunda, hem de
Kerkyra olayları nedeniyle Korinthos’a bir darbe daha indirmek isteyen Atina, yeni
istekler ileri sürerek Poteidai’aya başvurdu.175 Bunun neticesinde, Poteidaia
Peloponnesoslular'ın kışkırtmaları ile Atina'nın kurduğu birlikten çıktı. Bundan daha
önemli olanı ise, daha önceki çeşitli meselelerden dolayı, Makedonya kralı
Perdikkas'ın da Atina ile arası bozulmasıydı.
173 THUKYDİDES I. 32. vdd. 174 THUKYDİDES I. 37. 43. 175 THUKYDİDES I. 56.
Atina ve Sparta arasındaki hadiselerde bardağı taşıran bu son olaylardan
sonra, özellikle Korinthos'un da kışkırtmaları ile176, Sparta'da Peloponnesos Birliği
toplantısı yapılmasına karar verildi. Sparta'da toplanan halk meclisi, son olaylarla
Atina ile Sparta arasında M.Ö. 446 yılnda varılan barış antlaşması şartlarının Atina
tarafından ihlal edildiğini ileri sürerek, Sparta kralı Arkhidamos'un itidali tavsiye eden
ve bu gerginliğin hakemler eli ile çözülmesi için yaptığı tüm uyarılara rağmen,177
Sparta halk meclisi M.Ö. 432 yılnda Atina ile harp kararı alarak, Peloponnesos
Harpleri'nin ateşini tutuşturacak adımı atmış oldu.178 Tüm bunlara rağmen, bu
anlaşmazlıkların çözümü bahanesiyle, Atina ve Sparta arasında, elçiler mekik
dokumaya devam ettiler. Fakat Sparta'nın çıkarları gereği, özellikle anlaşmaya
varılamaması için pek çok eski meseleyi ortaya dökmesine rağmen, çıkacak olan
harbin sorumluluğunu Atina'nın üzerine yıkamayacağını anlayınca, Attik-Delos
birliğinin dağıtılması gibi, Atina'nın kabul edemeyeceği bir ültimatomu ileri
sürmeleri179 ve Perikles'in girişimleri ile toplanan Atina halk meclisinin bu ültimatomu
reddetmesi sonucunda,180 M.Ö. 431 yılında Peloponnesos Harpleri'nin başlaması
kaçınılmaz oldu.
Atinalılar, sonunda patlak veren bu harp başladığında, elbette ki Pers
Harpleri'nde şöhret kazanan donanmalarına güvenecek ve stratejilerini bu gücün
imkan ve kabiliyetlerine göre şekillendireceklerdi. Bu amaç doğrultusunda Perikles bir
harp stratejisi hazırlamıştır. Perikles, "harpte zaferlerin çoğunun zekâ ve para ile
kazanıldığını"181 bildiğinden, Atina'nın bu harp esnasında maddi olarak sorun
yaşamaması için, devlet gelirlerini düzenleyerek, yıllık 1000 talenti bulan vergi
gelirleri, Attik-Delos birliğinin Atina'ya sağladığı yıllk 400 talent'i bulan geliri ve
tapınaklarda hazır bulunan adak hazinelerini güvence altına alarak, planını bu
gelirlere göre oluşturdu. Perikles'in hesap ettiği ve son derece akılcıl olan harp 176 THUKYDİDES I. 120. 124. 177 THUKYDİDES I. 79. 85. 178 THUKYDİDES I. 87. 88. 179 THUKYDİDES I. 139. 180 THUKYDİDES I. 145. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, çalışmada özellikle Thukydides incelenirken, II.
8. Bölümde vurgulanan '(...) her iki taraf da az şeyler tasarlamıyordu. Tersine her iki tarafın da harbe cesareti ve kat'i kararları vardı. Bu da pek tabii idi. Çünkü başlangıçta herkes çok ateşli bir halde işe sarılır. O vakit te işte, hem Peleponnesos''ta hem de Atina'da birçok gençler, hiç tanımadıkları harbe, istemeyerek değil, şevkle atıldılar.' cümlesi, toplum psikolojisi açısından oldukça ilginç gerçekleri içerir. "Harp çıkmasını isteyenler, harbin ne olduğunu bilmeyenlerdir" sözünde olduğu gibi, burada Atinalı ve Spartalı gençlerin, harp hakkında hiç bir fikirleri olmamalarına rağmen, gençliklerinin toyluklarıyla büyük bir harp için hevesli olduklarını görmekteyiz ki, bu durumun çok benzer bir örneğini I. Dünya Harbi öncesinde, Avrupa toplumunun gençlerinde gözlemleyebilmekteyiz. Çok çarpıcı ve düşündürücü benzerlikler içeren bu konu için bkz.: FROMM 1995, 12.; FROMKIN 1994, 9. vdd.
181 THUKYDİDES II. 13. Benzer bir sözü Sparta kralı Arkhidamos da söylemiştir; bkz.: THUKYDİDES I. 83.
stratejisine göre, Atinalılar ilk olarak, kara ordusu açısından çok güçlü olan Spartalılar
ile karada kesin sonuçlu bir muharebeden kesinlikle kaçınacaklardı. Spartalılar, daha
önceki harplerde uyguladıkları üzere verimli Attika topraklarını işgal ettiklerinde,
Atinalılar kentlerini ve Pire limanını çevreleyen güçlü surlar içerisine çekilecekler ve
dışarıdaki mallarının taşınabilir kısımlarını şehre getirecekler, ancak bu toprakların
Spartalılarca işgal edilmesini fazla önemsemeyeceklerdi.182 Bu arada önemli bir
donanma üssü haline gelen Pireus limanında donanma daha da güçlendirilecek ve
müttefiklerin durumu gözden geçirilerek, harbe her an hazır hale gelinecekti. Bu
plana göre, Atina'nın güney bölümünde Sparta işgaline uğramasına karşın kuzey
ikmal yolları, surları ve donanması sayesinde açık kalacak, buradan sürekli olarak
iaşesini sağlayabilecek ve Spartalılar Attika topraklarında ne kadar kalırlarsa
kalsınlar, Atinalılar bundan fazla etkilenmeyeceklerdi. Bu arada, güçlü Atina
donanması Pireus limanından hareket ederek, Peloponnesos'un güney kıyıları
boyunca dolaşarak, kıyı kesimlere ve mümkün olduğunca iç kesimlere sızmalar
yapıp, sürekli olarak Peloponnesoslular’a zarar verecekti.183
IV.A.I. Donanmalar
Peloponnesos Harpleri sürecinde siyasi, sosyal ve askeri açıdan tamamen
farklı olan güçlerden Atina'nın, siyasi sistemi ile paralel olarak gelişen donanmaları,
bu harbi sürdürmelerinde ve harp stratejilerinin oluşmasında başlıca etkendir. Atina
emperyalizminin dayanağı olan donanmalar, özellikle Pers Harpleri'ne paralel olarak
gelişmeye başlamıştı. Atina donanmasının gücü ve kentin donanmaya verdiği önem,
bundan önceki iki yüzyıl boyunca ekonomisinin ve dış ilişkilerinin gelişme yönünden
kaynaklanıyordu.184 Perikles'in ortaya koyduğu deniz egemenliği stratejisi
doğrultusunda, Peloponnesos Harpleri öncesinde donanmaya büyük önem verilerek,
182 THUKYDİDES II. 14. Taşrada yaşayan Atina halkının şehre doğru göç etmesi ile birlikte, Perikles'in önceden
hesap edemeyeceği bir şey vardı ki, o da M.Ö. 430/29 ve 427/26 yılları arasında yaşanacak olan veba salgınıydı. M.Ö. V. yüzyılın başlarında nüfus iki bin civarında iken, şehir merkezine göç nedeniyle nüfusu bir anda 120000 civarına fırlayan Atina'da, halkın bu göçler nedeniyle daha da sıkışık hale gelmesi ile veba salgını çok daha kolay bir yayılım alanı bulacaktı ki, sonunda bu afet Atina nüfusunun üçte biriyle birlikte Perikles'in de canına malolacaktı.
183 Perikles’in bu stratejisinin, M.S. XIX. yüzyılda Napolyon Fransası ile harbe giren ve tıpkı Atinalılar gibi denizci bir kavim olan İngilizler tarafından da, Napolyon'a karşı kullanılmış olması hayli ilginçtir. Bu konu için bkz.: STARR 2000, 39.; CLAUSEWİTZ 1999, 453.
184 KEEGAN 1995, 198.
özellikle Attik-Delos birliğinden sağlanan gelirlerin, donanmanın gelişimi için
harcanması sağlanmıştır.185
Atina'nın kıyı bakımından denizden içerde olduğu düşünülürse,186
donanmasını geliştirebilmesi için, sağlam ve tahkimli bir limana ihtiyacı vardı. Daha
önce Pers Harpleri sürecinde, Temistokles tarafından önemi sezinlenerek, bu amaç
doğrultusunda Pireus limanı hazırlanmaya başlanmıştır.187 Peloponnesos Harpleri'ne
gelinmeden önce ise, Perikles'in stratejisi gereği, çifte bir yarar doğrultusunda, M.Ö.
458/7 yıllarında, Pireus limanı Atina kenti ile "uzun bacaklar" adı verilen ve
güneyinden gelebilecek tehlikelere yönelik olarak da "Faleron surları" adı verilen çifte
iki sur ile çevrilmeye başlanmıştır. 9840 m. uzunluğunda olan ve Pireus limanını
çevreleyen surlar ile, 6560 m. uzunluğunda olup Atina kentini Pireus limanına
bağlayan surlar ve 5740 m. uzunluğunda olan güneydeki Faleron surları188
tamamlandığında, Akdeniz'le Karadeniz ticaretinin düğüm noktası haline gelen bu
liman, sadece Hellas'ın en büyük limanı olmakla kalmayıp, aynı zamanda
donanmanın da ihtiyaç duyduğu stratejik bir üs haline geldi189 (Bkz.Lev. XV).
Hazırlanan büyük donanma için gelişime açık liman meselesi bu şekilde
halledildikten sonra, elbetteki sıra donanmanın nitelik yönünden daha da
güçlendirilmesine gelecekti. ' Denizle içiçe olmanın kaçınılmaz biçimde teknolojiyle
ilgili önemli sonuçları vardı. Bir şehir devletinin egemenliğini koruması için gemilerinin
yalnız sayıca değil, aynı zamanda tasarım ve işleyiş bakımından da üstün olması
gerekiyordu. O dönemde, denizde savaşmanın başlıca yöntemi düşman gemisine
şiddetle çarpmaktı. Bu yöntemin bütün başarısı hıza ve manevra yeteneğine bağlıydı.
Bu iki nitelikten herhangi birindeki çok küçük bir üstünlük bile zafer
kazandırabiliyordu. Bu nedenle şehir devletlerinin yeni ve daha iyi gemiler için
parasal kaynaklar ayırması sonucu, Yunan tersanelerinde önemli bir bilgi birikiminin
meydana gelmesi, ya da tasarımda yüksek düzeyde bir ustalık ve başarıya erişilmesi
şaşırtıcı değildir.190 Atina'nın gelirlerinin artmasına paralel olarak güçlenen
185 MANSEL 1999, 314. 186 THUKYDİDES I. 30. dipnot 120. 187 THUKYDİDES I. 93.'de vurgulandığı üzere, Atinalılar'a denizlerde kuvvet ve kudret kazanmaları gerektiğini
ve Atinalılar'ın kaderinin denizlere, dolayısıyla donanmaya bağlı olduğunu söyleyen ilk kişi Temistokles'tir. Üç tarafı denizlerle çevrili günümüz Anadolu'su açısından benzer bir uyarı için bkz.: MÜTERCİMLER 1997, 166, 168. 648.
188 AKARCA 1987, 193. 189 MANSEL 1999, 314. 190 LANDELS 1996, 146.
donanmada,191yeni model savaş gemilerinin yapımına girişilmiştir. Daha önce
kullanılan savaş gemilerinden "Pentekontoros" sınıfı, iki yanına yirmi beşer kürek
yerleştirilmiş elli kürekli donanma gemisi yerine,192 her iki yanında üç kat kürek sırası
olan ve içinde iki yüz kişilik mürettebat barındırabilen, "Trieres" sınıfı savaş
gemilerinin yapımına başlanmıştır 193 (Bkz.Lev. XVI.1.2). 'Trireme, 'düşman gemisini
sivri burnu ile delip geçebilecek insanlı bir torpidoydu... Triremeyi, savaş
gemilerinden çok yarış tekneleri ile karşılaştırabiliriz. Kısa mesafelerde yedi denzi mili
(Bir deniz mili, uzunluk olarak 1852 metreye eşittir) hıza ulaşabiliyordu. Savaş
sırasında indirilen tek büyük yelkeniyle filolar, iki deniz milinin üzerine çıkamıyorlardı.
En alttaki kürek lombarları su seviyesinin fazla üzerinde değillerdi. Deri örtülerle
kaplanmalarına rağmen, savaş filoları kötü hava koşullarında kıyıya demir atıyor,
böylece mürettebat dinlenme fırsatı buluyordu. Kuşatanların, civarda dost bir üssü
olmadıkça düşman limanlarını abluka altına alması mümkün değildi.'194 Daha önce
de değinildiği üzere, bu sınıf savaş gemilerinde mürettebat açısından, özgür Atina
vatandaşları kolayca kürekçi olarak çalışabildikleri gibi, tıpkı o dönemde, donanma
gücü olarak Atina'dan hemen sonra gelen Kerkyra donanmasında olduğu gibi,
köleler de donanmalarda mürettebat olarak yoğunlukla kullanılabilmekteydi 195
(Bkz.Lev. XVII.1.2). Bu sınıf savaş gemilerinin her birinde, "trierarkh" denilen gemi
kaptanı bulunmakta ve bu kişiler, generaller kurulu tarafından her gemide ayrı ayrı
görevlendirilmekteydi. Trierarkhlar, savaş esnasında bu gemileri yönetmenin
yanısıra, barış döneminde de bu gemilerin her an savaşa hazır durumda
bulundurulmalarında da sorumlu kişilerdi. 'İ.Ö. 431'den sonra yaşanan sıkıntılar,
görevi iki varlıklı kişinin almasını gerektirecek kadar ağırlaşmıştı ve bu uygulama İ.Ö.
4. yüzyıl boyunca da geçerli kaldı.' 196
191 THUKYDİDES I. 13. 192 THUKYDİDES I. 14. dipnot: 60. Burada belirtildiğine göre, Pentekontoroslar Hellas'a ilk defa Mısırlı
Danaus'un adamları tarafından Argos'a getirilmiştir. Bu sınıf gemiler, ekseriyetle Pers Harpleri zamanında yoğun olarak kullanılmıştır; bkz.: HEREDOT I. 163.
193 Hellenler’de savaş ve ticari gemilerin tarihsel gelişimi için bkz.: LANDELS 1996, 145 vdd. 194 STARR 2000, 20. 195 THUKYDİDES I. 55. dipnot: 149.; I. 121. dipnot: 314. Burada belirtildiğine göre, Atina, donanmasında her ne
kadar hür denizcileri mürettebat olarak kullanılmış olsa da, barbarlardan ve savaş esirlerinden oluşan diğer gemi erlerini, çoğunlukla ticari münasebette bulunduğu Karadeniz sahillerinden, Trakya, Anadolu, Anadolu, Suriye, Mısır, Afrika, İtalya, Sardinya, Korsika, İspanya ve Gallia'dan tedarik etmekteydi. Buna karşın, özellikle Peloponnesos Harpleri'nin sonlarına doğru, Sparta generali Lysandros, Pers satrapı ve prensi Kyros'tan aldığı mali desteği, Atina'nın donanmasında çalışan mürettebatın, daha fazla para veren Sparta donanmasında çalışmaları yönünde kullanması gösteriyor ki, Atina donanmasında daha çok ücretli kişiler çalışmaktaydı. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 5, 4.; PLUTARKHOS XXI, 4.
196 STARR 2000, 44.
Üç sıra kürekli triremelerin deniz harbi esnasında üstünlüklerini ortaya çıkaran
hızlarına ve manevra kabiliyetlerine karşın, çok önemli dezavantajları vardı ve bu
dezavantajlar, Peloponnesos Harpleri boyunca çeşitli kritik anlarında kendisini
gösterecekti. Bu dezavantajları ilki, bu gemilerin yapım malzemesiyle ilgili olanıydı ki,
triremeler, yapıldıkları meşe, çam ve köknar ağaçlarının su emmesi nedeniyle, su
alan gövdenin kurutulabilmesi için, oldukça sık aralıklarla, fiziki güç kullanılarak
karaya çekilmeleri gerekiyordu.197 Bu da harp esnasında oldukça tehlikeli olabiliyordu
ki, hem Syracusai kuşatmasında, hem de Lampsakos deniz muharebesinde,
triremelerin bu özelliğinin, bu harplerin yitirilmesinde büyük rolü vardı. 198 İkinci
olarak, triremelerin hızlı olmaları amacıyla, üç sıra kürekli yapılmalarına rağmen, bu
özellikleri fırtınalı, dalgalı denizde ve uzun süreli kuşatmalarda olumsuz durumlara
düşülmesine neden olabiliyordu. Bu nedenle de, savaşlarda zaman zaman triremeler
yerine ticari yük gemileri kullanılabiliyordu ki,199 bu gemiler, hem hızları200 hem de
hafif donanımlı harp gemilerine çok kolay av olabilmekteydiler. Üçüncü olarak ise,
triremeler hız amacına yönelik olarak oldukça hafif yapıldıkları için, herhangi bir
tarafından mahmuz darbesi almasına karşın batmıyordu. Dolayısıyla, triremeler, bir
deniz muharebesinde hasar aldıklarında dahi batmayarak, düşman güçlerin
yedeklerinde limanlara çekilip, bakım ve onarım gördükten sonra, harplerde kolayca
yeniden kullanılabiliyordu ki, M.Ö. 429 yılında gerçekleşen Naupaktos'taki deniz
muharebelerinde, Atina triremeleri, Korinthoslular tarafından mahmuzlandıktan sonra
yedekte çekilmiş ve daha sonra yeniden kullanılmıştır.201 Tüm bunlara karşın, 197 THUKYDİDES I. 50. dipnot 143.'de belirtildiği gibi, bir deniz muharebesinde hasara uğrayan ve yukarda
anlatıldığı üzere, su alan gemileri kurutmak amacıyla, deniz muharebesinin yapıldığı yerde, sahile yakın bir yer daima donanmanın kullanımı için emniyet altına alınmaktaydı. Syracusai kuşatmasındaki büyük limanın güneyinde kalan Plemmiryon müstahkem mevkii, böyle bir yerdi ve Atina donanması ilk olarak burayı zapt etmiş, Sparta generali Glippos ise, adaya geldikten sonra ilk olarak bu yerin ele Syracusaililer tarafından ele geçirilmesine çalışmıştır. Zaten donanmalar, M.S. XVI. yüzyıla dek kıyılardan fazla uzaklaşmadan çarpışmaları gerçekleştirmişler ve deniz muharebelerinin bu kısıtlayıcı nedeni, bu muharebelerin genel harp üzerinde hiç bir zaman kesin netice üzerinde etkili olamamasına neden olmuştur. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 1, 3, 6.
198 Bkz.: PLUTARKHOS,XXI, 33. 199 THUKYDİDES II. 56. Burada anlatıldığına göre, Perikles Peloponnesos'a karşı uyguladığı yıpratma
stratejisine paralel olarak, yüz gemilik donanması ile sefere çıkarken, donanmada ilk defa olarak eski ticari yük gemileri kullanılmış ve bunlarla nakliye yapılmıştır.
200 Yelkenli tüccar gemileri, uzun ve kürekli olan harp gemilerinin tam zıttına, çok yük taşıyabilmesi için yuvarlak olarak yapılmaktaydı. Bu gemiler, yelkenli olduklarından, hava rüzgarlı olduğu müddetçe hem gece, hem de gündüz seyredebilmekteydi. Buna karşın harp gemileri, yalnızca kürekle seyredebildikleri ve içlerinde mürettebatı barındıracak olanakları bulunduramadıkları için, yalnızca gündüz seyredebilmekteydiler. THUKYDİDES I. 48. dipnot: 139'da belirtildiğine göre, bir deniz muharebesine hazırlanan donanma mürettebatı, gemilerdeki gerekli olmayan malzemeyi ve yelkenleri uygun bir yere bırakmak zorundaydı çünkü muharebe başladığında yalnızca küreklerle hareket edilip manevra yapılmaktaydı. HEREDOT IV. 86.'dan öğrendiğimize göre de, ticari gemiler gündüzleri yedi yüz, geceleri ise altı yüz stadion yapabilmekteydiler.
201 Bkz.: THUKYDİDES II. 83-92.; KSENEPHON I. 1, 7, 18.
denizlerde büyük bir hızla ilerleyen , görünümü korku ve hayranlık uyandıran202,
mahmuzları ile düşman gemileri üzerinde etkisi oldukça yıkıcı olan trireme filoları,
inşa üstünlükleri, büyük oranda onarıma ve yeni donanıma olanak vermeleri
ölçüsünde ve de yaklaşık yirmi yılı bulan kullanım süreleri nedeniyle, Peloponnesos
Harpleri sırasında, Atina'ya denizlerde önemli bir üstünlük sağlıyordu. 203
IV.B. Sparta ve Kara Stratejisi Atina'nın, donanmasına dayanarak denizlerde güçlü olması ve Peloponnesos
Harpleri'nde stratejisini buna göre belirlemesi gibi, Sparta da karada güçlü hoplit
ordusuna güvenmekte ve stratejisini buna göre şekillendirmekteydi. Sparta, kara
ordusu düşünüldüğünde, aslında Atina ile daha önce girişilen muharebelerde
uyguladığı geleneksel harp stratejisini, Peloponnesos Harpleri'nin ortalarına dek
uygulamaya devam etmiştir. 'Atina'yı açlığa mahkûm etmeye çalışan Sparta
neredeyse her yıl tarım alanlarını işgal etmeye başladı. Atina da buna karşılık kırsal
kesimde yaşayan nüfusundan vazgeçip Karadeniz yakınlarındaki tahıl
merkezlerinden deniz yoluyla getirdikleri ile yetinmeye çabaladı.204 Buna göre,
Peloponnesos'dan hareket eden Sparta ordusu, Korinthos kıstağından kuzeye
yönelerek Atina surları önünde beliriyor, buradan hareketle güneydeki verimli Attika
topraklarına girip, kırsalda yaşayan Atinalılar'ın ekili arazilerini ve diğer mallarını
tahrip ederek, Atina'yı zor durumda bırakıyordu. Atina ise, bu saldırıya karşılık olarak
kırsalda yaşayan vatandaşlarını surların içersine çekerek, kentin tahıl gereksinimini
deniz yolu ile sağlamaya çalışıyordu. Bu strateji, özellikle Faleron surları ve Pireus
limanı çevresinin güçlü surlar ile çevrilmesi ile mümkün olmuştu ki, bu stratejinin
başlıca uygulayıcısı Perikles'ti. Perikles, genel stratejisini açıklayıp, Atina halkına
öğütler verdikten sonra205 Atinalılar, '(...) onun tavsiyesine göre hareket ettiler ve
dışardan kadınları, çocukları ve evde kullandıkları aletleri içeri getirdiler. Hatta bu
arada evlerdeki tahta kısımları bile söktüler. Küçükbaş hayvanlarla koşum
hayvanlarını ise Euboia ile diğer adalara gönderdiler. Fakat tabiiyetiyle göç 202 HEREDOT III. 58.'de yazdığına göre, eskiden gemilerin etkileyiciliğinin arttırılması için parlak kırmızıya
boyanıyorlardı. Burada Hellenler'in mimari ve heykel sanatında da kullandıkları parlak renklere ne derece düşkün olduklarını ve bu renkleri göz alıcı olarak mümkün olan her yerde kullandıklarını görmekteyiz. Yine HEREDOT III. 59.'dan öğrendiğimize göre, gemilerin pruvasına domuz şekli verilmiş bronz mahmuzlar takılmaktaydı.
203 LANDELS 1996, 163–164. 204 KEEGAN 1995, 199. 205 THUKYDİDES II. 13.
kendilerine ağır geldi; çünkü pek çoğu daima taşrada yaşamaya alışmıştı.' 206
Spartalılar, stratejilerinin bu bilinen yönlerine ve bunlara karşı Atina'nın, liman kenti
ve ana kent arasına güçlü surlar çekerek kendisini emniyet altına almış olmasına
rağmen, Peloponnesos Harpleri'nin ilk yılında Spartalılar bu stratejiyi yine aynen
uyguladılar.207 Ancak, Spartalılar’ın güçlü kara ordularına güvenmelerine rağmen, bu
stratejisinin başlayan bu yeni harp sürecinde pek de sonuç verici olamayacağını
görenler de vardı. Bu kişilerden birisi bizzat Sparta ordusunun başında olan kral
Arkhidamos'tu. Arkhidamos, Sparta meclisinde müttefiklerinin toplandığı esnada,
Korinthoslular'ın Atina aleyhine harp açılması için yaptıkları yoğun baskıya rağmen,
çıkacak bu harbin daha öncekilere benzemeyeceğini gerçekçi bir gözlemle görerek
şu şekilde konuşmuştur: ' Ey Lakedaimon'lular, ben kendim şahsen birçok savaş
tecrübesi olan birisiyim. İçimizde aynı yaşta olanlar arasında da böylelerini
görüyorum... Yani, üzerinde müzakerede olduğunuz bu harbi, şuurlu bir surette
teemmül (etraflıca düşünme) edildiği takdirde, herhalde pek küçümsemeyeceksiniz.
Gerçekten, Peloponnesos'lulara, daha doğrusu komşu devletlere karşı bizim
savaşımız hep aynı tarzdadır ve biz, her noktaya çabucak erişecek durumdayız.
Fakat memleketleri uzakta bulunan ve ayrıca, bu kadar iyi denzci olan ve bütün diğer
şeylerle, yani hususi (özel) ve umumi (genel) zenginlikle, gemiler, atlar, silahlar ve,
başka hiç bir Hellen şehrinde olmadığı kadar büyük insan kalabalığı ile en iyi bir
surette mücehhez (hazır olmak) olan ve, üstelik de, kendilerine haraç veren
müttefikleri bulunan adamlara karşı, evet, böyle adamlara karşı insan, nasıl olur da,
kolayca harp isteyebilir? Ve neye güvenerek insan hazırlıksız, alelacele işe
kalkabilir?.. Belki de her hangi bir kimse, silahlarımız ve sayıca çokluğumuzla onlara
üstün olduğumuz için, memleketlerini mükerrer (tekrar eden) baskınlarla tahrip
edebiliriz diye cesaretlenebilir. Fakat onların ayrıca, üstünde hüküm sürdükleri geniş 206 THUKYDİDES II. 14. Sparta saldırılarının, tahılın kaldırılmaya başlandığı yaz aylarında yoğunlaştığını
düşünecek olursak, bu mevsimlerde Atina halkının şehir içersinde oturmayıp, ekip biçtikleri tarlalarının yakınlarındaki evlerde kalmaları, onlar açısından büyük tehlike teşkil ediyordu. Yine de hem şehir yaşantısının sıkıcılığından, hem de arazilerine her gün şehirden gelip gitmenin zorluğundan olsa gerek, Atina halkının çoğunluğu yaz aylarını taşradaki evlerinde geçirmekteydi. Gerçekten, günümüz Ege'sini düşündüğümüzde, bugün dahi buralardaki çiftçi halkın yaşam tarzının, M.Ö. V. yüzyılın kırsal kesim Atinalıları'nın yaşam tarzından pek de farklı olmadığı görülecektir.
207 Militarist bir yapılanmaya dayanan Sparta'da, her alanda görülen tutuculuğa paralel olarak, askeri konularda da bu tutuculuğun örneklerine rastlanmaktadır. Buna göre, Sparta ordusu daha önceki harplerde ona zafer kazandıran taktikleri aynen uygulamaya her koşulda devam etmişler ve yeni harp stratejileri geliştirmeye fazla önem vermemişlerdir. Nitekim M.Ö. 371'de Sparta ve Thebai arasında gerçekleşen Leuktra meydan muharebesinde, Thebaili komutan Epameinondas'ın uyguladığı yeni harp stratejisi karşısında çaresiz kalan Sparta ordusu harbi kaybederek, askeri alandaki yenilmezliklerini yitirmişler ve buna paralel olarak da kentleri işgale açık hale gelmiştir. Bu konu hakkında bkz.: KSENEPHON VII. 1, 20.; bu yenilginin sosyal nedenleri için ŞENEL 1971, 208.; yenilginin askeri nedenleri için KEEGAN 1995, 200.
arazileri vardır ve, ihtiyaçlarını denizden temin edeceklerdir... O halde, bizimki nasıl
bir harp olacak? Çünkü eğer onları donanma ile mağlup etmezsek, veyahut da, deniz
kuvvetlerini ayakta tuttukları gelirlerden onları mahrum bırakmazsak, bir çok
hususlarda zarar göreceğiz... Gerçekten, onların memleketini tahrip ettiğimiz
takdirde, harp derhal bitmiş olacaktır gibi bir ümitle kendimizi kat'iyen aldatamayız.
Tersine, ben daha ziyade, bu harbi çocuklarımıza bile miras bırakacağımızdan
korkuyorum... Mamafih (zaten) onlar, bizim artık başlamakta olan hazırlığımızı ve
buna uygun olanı ima eden sözlerimizi duyarlarsa, ellerinde henüz yakılıp yıkılmamış
yerler varken, mevcut ve henüz tahrip edilmemiş mal ve mülkü düşünerek, belki de
razı olurlar. Filhakika (gerçekten), onların toprağını elde bir rehinden başka bir şey
olarak düşünmeyiniz: hem de, ne kadar iyi işlenmiş ise, o kadar kıymetli bir rehin.
Onları ümitsizliğe sokmamak ve binnetice (sonuçta) daha yenilmez yapmamak için,
bu rehin mümkün olduğu kadar uzun bir zaman korunmalıdır.'208
Buradan da anlaşılacağı üzere, daha harbin başlangıcında Sparta'nın kara
stratejisinin pek de bir işe yaramayacağı ortadaydı. Zaten, harbin yirmi yedi yıl gibi
uzun bir süreye yayılmasında ve sekene değiştirerek, sıklet merkezinin Hellas
üzerinden Anadolu, Mısır, Adalar ve Boğazlar gibi savaşın kenar kuşak cephelerine
sıçramasında bu stratejiler etkili olmuş, bu nedenle taraflar ana cephe üzerinde
kesin sonuca ulaştıracak kuvvet tasarrufunda bulunamadıkları için, sürekli olarak
denk kuvvetlerle çarpışarak birbirlerini yıpratıp durmuşlardır. Durum böyle olunca,
harbin M.Ö. 431'den M.Ö. 421'e kadar süren ilk safhası, bir fil ile bir balinanın
mücadelesi şeklinde geçti. 209
IV.B. I. Hoplitesler Peloponnesos Harpleri esnasında Sparta kara ordularının vurucu gücünü
oluşturan ve ordunun belkemiği olan sınıf, elbette ki "hoplitesler"di. Hoplites,
Sparta'nın ve Hellas'daki diğer orduların kullandığı ağır zırhlı piyadeye verilen genel
addır. Hopliteslerin silahlarını "hoplon" denilen ve piyadenin vücudunun, omuz
hizasından dizlere kadarki bölümünü kapatan bir kalkan oluşturuyordu ki, hoplites
kelimesi buradan türetilmiştir, tunçtan bir miğfer, yine tunçtan dizlikler, kısa ve
208 THUKYDİDES I. 80. 81. 209 STARR 2000, 39.
genellikle saplamaya yarayan bir kılıç,210 ve de üç metre uzunluğunda, ucunda demir
uc takılı olan bir mızrak oluşturuyordu 211 (Bkz.Lev.XVIII.1.2.3.; Lev.XIX.1.2). 'Omuz
omuza ve birleşik bir kitle halinde dövüşen ve çevirme fırsatı vermeyen hoplit
ordusunun yenilmesi hemen hemen imkânsızdı.' 212 Tek bir vücut gibi hareket eden
hoplit sıralarında düzen, bir askerin diğer bir askerin yerini almasıyla sağlanıyordu.
Dört, sekiz, on iki veya on altı derinlikte ve her safta bir yaşlı fakat deneyimli, bir de
genç olmak üzere sıralanan hoplites safları, düşmanla karşılaştıklarında sıranın baş
tarafından ancak ilk altı sıra harbe dâhil olabiliyordu çünkü kullanılan uzun mızraklar
nedeniyle arka sıralardakilerin dahi mızrakları ön sıraya doğru uzanıyordu. Bu
nedenle, çarpışma esnasında ilk sırada yer alan bir asker düşüp öldüğünde veya
yaralandığında, onun yerine hemen ikinci sıradaki hoplit alıyordu. İkinci sırada boş
kalan o hoplitin yerine üçüncü sıradaki bir başka hoplit geçiyor, bu durum böylece
devam ederek, sıralar hiç boş kalmamacasına arka sıradaki hoplitler tarafından
dolduruluyordu. Sadece son sıradaki hoplitlerin gücü, kendi sıralarında açılan
boşlukları dolduracak hoplit olmadığı için gitgide zayıflardı. İlk sıranın uğradığı zarar
büyükse, bu durum son sıralardaki hoplit saflarının gücünün zayıflamasına neden
olurdu ki, ilk sıralardaki hoplit sayısı sabit tutuluyor, ancak bu yöntemi kullanan hoplit
sıralarının, parçalanmalarına değil, tüketilmelerine ve dolayısıyla çok zayiat
vermelerine neden oluyordu. 213 Bu olumsuzluğun giderilebilmesi için hoplit sıraları
kare veya dikdörtgen bir kütle halinde 214 sıralanıyor ve hoplit safları sıklaştırılıyordu.
Ancak, böyle bir düzenleme önemli bir taktiksel zafiyet oluşturuyordu ki bu da, hoplit
sıraları ile istenilen manevranın yapılamamasıydı. ' Hoplit sıralarının manevra
kabiliyeti yok denecek kadar azdı. Ancak her cenkçi sağında dövüşen arkadaşının
kalkanına himaye aradığından savaşta ilerleyen hoplit safında sağa doğru bir kayma
olurdu. Sparta ordusu safın aldığı bu tabii şekli bir çevirme hareketi şeklinde
geliştirmiştir. Sparta ordusu şiddetle saldırmaz, güven içinde, ağır ağır ilerlerdi.' 215
Hoplitesler, M.Ö. VI. yüzyılın sonuna dek çan şeklinde, karına kadar inen tunç
bir zırh giymişlerdir. Bu zırh, iki parçadan oluşmakta ve bu parçalar yan taraflarındaki
210 MACHİAVELLİ 1999, 127'de belirtildiğine göre, Hellaslı ve Romalı askerler, düşman askerlerini keserek
değil, silahlarını saplayarak yaralıyorlardı. Bunun nedeni, böyle bir yaranın daha ölümcül sonuçlar doğurmasıydı. Yaraladıkları düşmanlarının daha az savunma göstermesiyle birlikte, düşman askeri daha az savunma gösteriyor, böylece ikinci bir hamle için zaman kazanılmış oluyordu.
211 THUKYDİDES I. 27. dipnot: 116. 212 AKARCA 1987, 101. 213 MACHİAVELLİ 1999, 154. 214 LEQUENNE 1979, 11. 215 AKARCA 1987, 101.
kancalardan ve omuz üzerinden birbirleri ile birleştirilmekteydi. Boyu 43–50 cm.
Arasında değişen zırhın bel kısmı ince, alt kenarı ise geniş tutuluyordu. M.Ö. VI.
yüzyıldan itibaren, hopliteslerin manevra yeteneklerini arttırmak için, üzeri madeni
pullarla kaplanmış deri zırhlar kullanılmaya başlanmıştır. Bu tip deri zırhların,
vücudun belden aşağısını da koruyabilmesi için, dilimli küçük bir etekliği de vardı. Bu
zırhın altına, bacaklara kadar inen ince bir gömlek giyilirdi.216 ' Hoplites sözcüğü özel
biçimli kalkanın isminden türetilmiştir. Demirle kuvvetlendirilmiş tahta kalkanın çapı
doksan santimdi ve deri askıyla omuza asılıyordu. Sol eliyle kavrayabileceği bir
tutamağı vardı. Böylece sağ eli mızrağını kaburga kemikleriyle dirseği arasına
sıkıştırıp var gücüyle düşmanına saplamak için boşta kalıyordu... Yaklaşık 135 metre
genişliğindeki boş arazide otuz beş kiloluk silah ve zırh yükü altında koştuktan sonra
doğruca birbirlerinin üstüne atılıyorlardı. Her asker hedef olarak iki kalkan arasında
kalan, boyun, koltuk altı, kasık gibi korumasız bölgeyi seçer ve yüz yüze geldikleri
anda mızrağını saplamaya çalışırdı. Karşısına çıkan fırsatı değerlendirmek
zorundaydı. Ön sıranın ani duruşu geride kalan yedi sıranın bir anda düşmanla
karşılaşan askerlerin üzerine yığılmasına neden oluyordu. Bu yığılma nedeniyle
bazılarının ölü ya da yaralı olarak yere yıkılması kaçınılmazdı. Böylece kalkan
duvarının arasında belki de bir delik açılabilirdi. İkinci ve üçüncü sıradakiler daha
korunmalı yerlerinden mızraklarını uzatıp bu gediği büyütmek için çabalarlardı. Eğer
başarabilirlerse othismos yani kalkanla itmek işlemi başlardı. Gedik yeterince
büyüyünce, hopliteslere, ikinci silahları olan kılıçlarını kullanıp düşmanın bacaklarını
kesme olanağı doğuyordu. Othismos son derece etkili yöntemdi ve
pararrexis'e(kırılma) neden oluyordu. Düşman baskısını üzerinde hisseden askerlerin
arasında kaçma duygusu yayılıyor veya arka sıralar çözülüyor ya da öndekiler utanç
verici bir biçimde gerileyerek arkadaşlarını da paniğe sokuyorlardı... Önlerinde boşluk
bulan' hoplites'ler sırtlarını dönenleri yaralayıp öldürmek için gerekli fırsatı yakalamış
oluyorlardı. Süvarilerin ve hafif silahlı piyadelerin işe karışmalarının yarattığı daha
büyük tehlike söz konusuydu... Esas çarpışmadan önceki önemsiz itiş kakışmadan
sonra piyadelerin tekrar savaş alanına girmesi ve umarsız kalmış düşmanı etkin bir
biçimde yok etmesi her şeye karşın yetenekli savaşçılar olduklarını kanıtlamaları
anlamına geliyordu. Hafif silahlı askerlerden kaçmak çok zordu. Hoplites'ler
kalkanlarını atıp kaçabilirlerdi ama koşarken zırhlarından sıyrılmaları olanaksızdı...
Yalnızca yarım saat ya da bir saat süren çarpışma, hoplites'leri fiziksel açıdan çok 216 AKARCA 1987, 99.
yoruyordu ve kas gücü kadar korku da bu yorgunluğu arttırıyordu... Hoplites savaşları
genellikle savaşı ve öldürmeyi tek, kısa, karabasanvari bir çarpışma ile yapıp
bitirmeye ortak karar veren küçük toprak sahiplerinin arasındaki çekişmelerden
çıkıyordu. ' 217
Hoplites harp sistemi, Sparta toplumunun sınıfsal özelliklerinin belirlenmesinde
de oldukça güçlü bir etkiye sahipti. Troya harpleri dönemindeki, Orta Çağ'ın
şövalyelerini andıran kahramanlık gösterileri, Sparta askeri sınıfında da M.Ö. VIII.
yüzyılda görülmüş olsa da, toplumsal eşitlik kavramı özellikle M.Ö. V. yüzyılda
yaşanan Peloponnesos Harpleri ile daha da belirginleşerek, hoplitesler arasındaki
eşitliği de perçinlemiştir. Buna göre, Sparta ordularında hoplites saflarından koparak,
kişisel kahramanlık gösterileri için öne atılmaların yerine, tam bir eşitlik ve dayanışma
duygusuyla, hoplit saflarının yarılmaması için eşit askeri yetenekte yetiştirilen Sparta
piyadeleri, omuz omuza mücadele ederek düşman saflarına atılıyorlardı. Hoplit
düzeni, Sparta toplumuna M.Ö. VII. yüzyılda, yani klasik Sparta düzeninin
belirginleşmeye başladığı dönemde girmiştir. "Phalanks" düzeni ile sekiz sıra
derinliğindeki saflar halinde sıralanan hoplitesler, herhangi bir muharebeyi
kazanabilmek için, safları arasında yarılmalara neden olmayacak bir biçimde
mücadele etmeleri gerekiyordu. Bu nedenle de, bu hopliteslerin eşit askeri yetenekte
yetiştirilmeleri gerekiyordu. Böylece, muharebe kazanıldığında, zafer bir tek kişi veya
gruptan ziyade, her hoplitin phalanksının başarısına dayandığı için, orduda eşitlik
kavramını daha da güçlendiriyordu. Bu eşitliği devam ettirebilmenin yolu, tüm Sparta
vatandaşlarının hoplit sınıflarında aynı askeri eğitimi almalarını gerektiriyordu. Sparta
ordusunun en etkili gücü hoplitler olunca, bu sınıfa seçilenler de elbetteki "spartanlar"
sınıfından oluyordu. Okçular ve ordunun diğer sınıfları "perioikos" ve "helotlar"dan
seçiliyorlar ve bunlar asla hoplitlerin aldığı eğitimden geçirilmiyorlardı. Spartanlar
arasında ağır piyade veya hafif piyade eğitimi gözetilmeksizin, hepsi aynı sınıftan
kabul ediliyor ve buna göre yetiştiriliyorlardı. Vatandaşların ordudaki bu eşit
durumundan toplumsal düzen de direkt olarak etkileniyor, harp esnasında aynı safta
eşit olarak mücadele eden hoplit sınıfı, toplumsal sorunlarda da belirgin bir eşitliği
paylaşıyordu. Diğer yandan, çok zahmetli bir eğitim gören hoplites sınıfına dâhil
edilmeyen perioikos ve helot sınıfları hiçbir zaman hoplitler kadar iyi savaşçı
217 KEEGAN 1995, 192–194.
olamadıkları için, Sparta'daki bu toplumsal düzen, Spartanlar'ın lehine yıllarca
değişmeden sürüp gidiyordu.218
V. PELOPONNESOS HARPLERİ VE HELLAS AÇISINDAN GENEL SONUÇLARI
Atina ve Sparta'nın bu genel statejileri doğrultusunda Peloponnesos
Harpleri'nin M.Ö. 431'de başlamasıyla birlikte, iki tarafın da kendileriyle dost olan ve
hedeflerini paylaşan müttefikleri belirginleşti ve tüm Hellas bu kutuplaşmaya paralel
olarak hasım güçler arasındaki yerlerini aldı (Harita VIII). Bu müttefiklerden, Atina'nın
yanında yer alanlardan, adalarda ve Hellas'da Khioslular, Lesboslular, Platailılar,
Messenialılar, Akarnanlar, Kerkyralılar, Zakynthoslular; Anadolu'da Karialılar, Dorlar,
İonialılar, Hellespontuslular, Trakya sahillerindeki yerleşimler, Peloponnesos ile Girit
arasında doğuya doğru bütün adalar, Melos ve Thera hariç tüm Kykladlılar
oluşturuyordu. Bu müttefik ve dost devletlerden Khioslular, Lesboslular ve
Kerkyralılar, Atina'ya donanmaları ile diğerleri ise piyade erleri ile Atina ordusunun
yardımcı kuvvetlerini oluşturuyorlardı. Buna karşın Sparta ve daha genel olarak
Lakedaimonlular'ın kara gücü ile yardımda bulunan müttefiklerini Argoslular,
Akhaialılar dışında İsthmos dahilindeki bütün Peloponnesoslular, bunun dışında
Megaralılar, Phoklular, Lokrisliler, Boiotlar, Amprakialılar, Leukaslılar,
Anaktorionlular,; donanma gücü itibariyle Korinthoslular, Megaralılar, Sikyonlular,
Pelleneliler, Elisliler, Amprakialılar, Leukaslılar; süvari gücü itibariyle Boiotlular,
Phoklular ve Lokrisliler oluşturuyordu.219
Tarihlere "Arkhidamos Harbi" olarak geçen ve M.Ö. 431 ile M.Ö. 421 yılları
arasındaki on yıllık süreyi kapsayan harbin ilk döneminde, her iki taraf da gerçek
güçlerini saklayarak, Spartalılar denizde, Atinalılar ise karada kesin sonuç alıcı
muharebelerden kaçınarak, adeta birbirlerinin harp sahasında neler yapabileceğini
ölçer vaziyette kaçamak harplerle yetindiler. Bu dönemde, harbin sıklet merkezi üçe
bölünerek, Spartalılar'ın gelenek haline getirdikleri stratejileri nedeniyle işgal ettikleri
Attika toprakları,220 kuzeydeki boğazların güvenliği için her iki taraf açısından da
218 ŞENEL 1971, 205. Sparta'daki bu sınıfsal düzenleniş, özellikle Peloponnesos Harpleri sürecinden sonra
sarsılmaya başlamış, çıkan helot isyanlarını bastırabilmek için Spartanlar helotları, daha önceleri olduğu gibi baskı altına almaktan ve onları Kyrptia denilen, 1940'ların Nazi Almanya'sında görülen Gestapo teşkilatına benzer gizli polis örgütünün kıyımına uğratmak yerine, onlarla anlaşma yoluna gitmişlerdir. Bu konuda bkz.: KSENEPHON I. 2, 14.
219 THUKYDİDES II. 9. 220 THUKYDİDES I. 18. 20.
önem arzaden Poteidai kenti ve çevresi ve Perikles'in ortaya koyduğu "yıpratma
stratejisi" gereği, Peloponnesos'un batıyla olan bağlantısının kesilmesine yönelik
olarak Peloponnesos'un güney sahilleri harbin geçtiği temel noktaları oluşturdu.221
Harbin bu döneminde, Atina donanması yeniliği ve mürettebatının tecrübeli olması
sayesinde222 '(...) Lakonya ve Elis kıyılarını tahrip ettikten sonra batıda Korint'in kalesi
Sollion'u (Akarnanya'da), doğuda Atalante adası'nı işgal ettiler ve Aiginalı'ları
adalarından çıkardılar. Bundan başka Trakya'da Odris'ler kıralı Sitalkes'le ittifak,
Makedonya kıralı Perdikkas'la barış aktettiler.'223 Bu dönemde harbin sevk ve seyri
Atina'nın lehi yönünde ilerliyor gibi gözükse de, Pireus limanı vasıtasıyla, Atina'ya
Sparta donanmasından çok daha büyük bir tehlike girecek, Atina halkının üçte birinin
canına malolacak bu tehlike, Atinalılar'ın yaptığı tüm harp planlarını altüst ederek,
onları Peloponnesos Harpleri'ne dair umutsuzluğa düşürerek, Sparta'dan barış
istenmelerine neden olacaktı. Bu tehlike, Habeşistan üzerinden Mısır, Libya Pers
İmparatorluğu ve en sonunda Pireus limanını takip eden veba afetiydi.224 Vebanın
Atina üzerindeki yıkıcı etkisi M.Ö. 430/29 ve 427/26 yılları arasında aralıklarla
sürecek, bu salgın hastalık Atina halkının tüm maddi manevi direncini kırarak, Atina
sosyal, siyasal ve askeri düzenini temelden sarsacaktır225 (Bkz.Lev. XX). Veba
salgınının tüm yıkıcı etkisine rağmen, Sparta'nın ileri sürdüğü barış koşulları Atina'da
hoşnutsuzluk yarattığı için geri çevrilecektir ki, belkide Sparta Atina'nın bu olumsuz
durumundan gereği gibi faydalanarak, tüm gücü ile harbi sonuçlandırmaya kalksa,
Peloponnesos Harpleri çok erken bir tarihte neticelenebilecekti. Ancak Sparta bu
fırsatı kaçırdığı gibi, Atina da barış için beliren bu ilk umudu harcamakla, ileride yine
böyle değerlendiremeyeceği dört barış girişiminden ilkini kullanmış oluyordu.
Vebanın, Atina açısından en büyük ve en yıkıcı etkisi ise, Atina nüfusunun
üçte birinin telef olması değil, Atina'yı girmiş olduğu ölüm kalım harbinde tüm
stratejileri hesaplayan ve belki de Atina’yı zafere götürebilecek olan "tek adam"ın
hayatının son bulmuş olmasıdır ki, bu kişi Perikles'ten başkası değildi.226 Perikles'ten
221 THUKYDİDES II. 56 222 THUKYDİDES I. 142'de Perikles, deniz işlerinden ve donanmalardan anlayabilmenin ve de tecrübe edinmenin
ne denli zor olduğundan bahsettiği konuşmasında, Atina donanmasının özellikle Pers Harpleri ile birlikte tecrübe kazanmaya başladığını, buna rağmen yine de eksikleri bulunduğunu kabullenir.
223 MANSEL 1999, 320. 224 THUKYDİDES II. 48. 225 THUKYDİDES II. 51. 53.; ayrıca bkz.: dipnot: 182. 226 THUKYDİDES II. 56. 65.'de Thukydides, Perikles'in büyük devlet adamlığına dair görüşlerinin bildirirken
şöyle bir ifadede bulunur: ' Fakat, Perikles'in, daha ziyade birbirleri ile aynı ayarda olan ve her biri "birinci " olmağa çalışan halefleri, devlet idaresini de arzuya göre halkın eline vermek istikametini tuttular.' Bu, Hellas açısından son derece önemli olan "birinci adam olma" yarışı konusuna KSENEPHON I. 3, 14. ve
sonra Atina'da iktidarı ele alan, deri tüccarı Kleon ve onun mensup olduğu "radikal
demokratlar", Atina'nın Perikles döneminde belirlenen ve aslında savunmaya yönelik
bir planı içeren genel stratejisini,227 kendi sınıfsal çıkarları uğruna, bir fetih
politikasına dönüştüreceklerdir. Bu durum, Atina'nın yavaş yavaş güç kaybetmeye ve
müttefikler nezdinde itibarının zedelenmeye başlamasının ilk aşamasıydı (Bkz.Lev.
XXI.1.2).
Atina'nın, kuzey doğuda uzun süredir devam ettirdiği Poteidaia kuşatmasının
zaferle sonuçlanmasına karşın,228 bu zafer, Atina'ya iki bin talanton229 gibi ağır bir
mali yük getirmişti ki, bunun sonucunda kuşatmanın kaldırılması için Poteidailılar'la
anlaşmaya varan generaller, Atina'da hoşnutsuzlukla karşılanacaklardı. Sonuçta,
kuzey doğu cephesinde Atina, her ne kadar boğazlara yönelik ikmal yolunu güvence
altına almış olsa da, bu güvence ona çok pahalıya malolmuştu. Sparta'nın bu
galibiyete cevap vermesi uzun sürmeyecektir; M.Ö. 427'lere gelindiğinde Sparta'yı
alışılageldiği gibi, Attika topraklarına saldırarak buraları hem tahrip edip hem de elde
bulundurarak, Atina üzerinde baskı kurmaya yönelik olan genel stratejisinden
vazgeçerek, bu sefer Atina'nın kuzeyindeki yolların çok önemli bir noktasında
bulunan ve Atina'nın sadık bir müttefiki olan Plataia kentini, iki yıl gibi uzun süren bir
kuşatmadan sonra ele geçirirken görmekteyiz.230
Harbin üçüncü senesinde Sparta ve müttefikleri, Pireus limanına yapılabilecek
öylesine elverişli bir baskın teşebbüsünü kaçırmışlardır ki, Atina'nın donanma
kuvvetlerine güvenerek askeri korumadan mahrum bıraktığı bu liman, şayet
Spartalılar tarafından ele geçirilebilseydi, Peloponnesos Harpleri daha üçüncü
senesinde Sparta'nın galibiyetiyle sonuçlanabilecekti çünkü Pireus gibi, Atina
HEREDOT VI. 98’de de değinilerek, Hellas’ın başına gelen belaların ilkinin Persler, diğerinin ise sitelerin başında iktidar mücadelesi yapanlar yüzünden geldiğini belirtilmiştir. Burada enteresan olan diğer bir ifade ise Thukydides'in 'devlet idaresinin arzuya göre halkın eline verilmesi' ifadesidir ki burada, Thukydides'in arsitokrat kimliği düşünüldüğünde, bu ifadesi yadırganmasa bile, Atina'da demokrasi olması ve bu nedenle yönetimi elbette ki halkın üstlenmesi gerektiği düşüncesine karşın, Thukydides'in de haklı olarak belirttiği gibi, Sicilya seferiyle başlayan felaketler silsilesi, hep bu "halk dalkavukluğu" yaparak, halka takip edilmesi gereken yolu göstermeyen ve gerçekte iktidarsız olan iktidar mensupları tarafından, Atina'nın başına musallat edilmiştir. Buradan çıkarılacak sonuç şudur ki, Perikles zamanında "halka rağmen halk için" anlayışının egemen olduğu Atina demokrasisinde Perikles döneminde ulaşılan seviye ile Perikles'den sonra "halk dalkavukluğu" siyaseti ile Atina'nın düştüğü seviye arasındaki fark, günümüz demokrasi uygulamaları için tarihsel boyuttan çıkarılacak çok büyük dersler içermektedir.
227 THUKYDİDES II. 65.'de, Thukydides'in '(...) Atina'lılar sakin kalırlar, donanmaya iyi ihtimam gösterirler, harpte başka yeni hiç bir hâkimiyet peşinde koşmazlar ve nihayet, şehri tehlikeye sokmazlarsa, muhakkak muzaffer olacaklarını söylemiş idi' sözlerini söylemiş olduğu belirtilir. Ancak, bu ifadeler biraz Perikles'i korur mahiyette söylenmiştir çünkü Perikles'in THUKYDİDES II. 63.'de söylemiş ve de kabullenmiş olduğu sözlerle, buradaki ifade bir çelişki arz etmektedir.
228 THUKYDİDES II. 70 229 Talanton için bkz.: THUKYDİDSE II. 24. dipnot: 119 230 THUKYDİDES II. 78.
donanmasının ana üssünü teşkil eden bir limanın elden gitmesiyle, Atina'nın
donanma üzerine kurduğu tüm planlar altüst olabilecekti. Üstelik kuzeyde Plataia
kentinin Spartalılar'ca ele geçirilmesinden sonra Pireus limanında da yaşanacak
böyle bir başarısızlık, Atina'yı iki yandan da taarruza açık bir halde bırakacaktı ki, bu
noktalara şiddetle ve tüm gücüyle saldırabilecek Sparta'nın taarruzlarına, Atina'nın
karşılık verebilmesi bu noktada mümkün olmayacaktı. Ancak, Spartalı komutanların
yanlış kararlarıyla Salamis adasına yönlendirilen ani baskın teşebbüsü, Atinalılar'ca
zamanında fark edilerek, bu harekât engellenmiş ve harp de böylece yirmi dört yıl
daha uzatılmış oldu.231
Bu arada, Atinalılar'ın da M.Ö. 425'lere gelindiğinde, Peloponnesos'un güney
batısındaki Pylos liman kentini işgal ettiklerini görmekteyiz. Bu harekât sonunda
Atinalılar'ın, Mesenya bölgesine bu derece sokulmasına yol açan böyle bir teşebbüs,
helotlaştırılan Mesenyalılar'ın isyan etmesinden korkan Spartalılar'da endişeye yol
açacak ve Atinalılar'dan barış istemelerine neden olacaktır. Generallerin, bir
mütareke yaparak Sparta'nın barış istemelerine yönelik yolu açmalarına rağmen,
emperyalist emelleri açısından bu sonuçla yetinmek istemeyen Atina'da, iktidar
mevkiindeki radikal demokrat kesim, bu mütarekeyi Sparta ile kalıcı bir barışa
dönüştürmek şansını yitirerek, yalnızca Peloponnesos Harbi'ni sona erdirmek için
değil, tüm Hellas için de kalıcı bir barış ve huzur ortamı doğması neticesini kaçırmış
oldular. Bu harekât sonucunda Atina'nın kaçırdığı fırsat sadece barışa yönelik
umutlar ile sınırlı kalmayıp, askeri açıdan da bazı fırsatlar kaçırılmıştır. Bu önemli
fırsat şuydu: Peloponnesos'a yönelik harekâtlarda öyle stratejik bir nokta vardı ki,
buranın askeri açıdan değeri özellikle Pers Harpleri döneminde ön plana çıkmıştı. Bu
stratejik mevkinin önemi, bir zamanlar Kserkses'in elinde esir olmak sıfatıyla, onun
danışmanlar meclisinde görev alan Spartalı Demoratos tarafından, Kserkses'in
Hellas üzerine yapacağı seferin stratejisinin saptanması bakımından, ona verdiği
bilgilerde ortaya konulmaktaydı. Peloponnesos üzerine düzenlenecek bu harekâtın
nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamaktaydı Demoratos: 'Kral, mademki
benimle görüşmeye bu kadar önem veriyorsun, benim de sana en iyi fikirleri açmam
doğru olur. Gemilerinden üç yüzünü Lakonia'ya gönder. Onun kıyılarına uzak
düşmeyen bir yerde Kythera derler bir ada vardır, bizde gelmiş geçmiş adamların en
akıllısı olan Khilon, bu adayı suyun üstünde görmektense altında görmenin Sparta
için çok daha iyi olacağını söylemiştir, çünkü o, hep bu adanın bir gün Sparta'ya 231 THUKYDİDES II. 93. 96.
karşı, şimdi sana söyleyeceğim bir saldırıda bir üs olarak kullanılmasından
çekiniyordu; o, bunu elbette senin donanman için söylemiyordu, denizden gelebilecek
bütün saldırılar için konuşuyordu. Bu adadan yola çıkacak denizcilerin,
Lakedaimon'luları yıldırabilir. Onlar eğer doğrudan doğruya kendi kapılarında
savaşmak zorunda kalırsa, Yunanistan'ın geri kalan bölümü kara ordusu ile alınabilir;
onların yardımına koşmaları korkusu kalmaz. Yunanistan'ın geri kalan bölümü bir
kere sıkıya alındıktan sonra geriye sadece gücünü yitirmiş bir Lakonia kalır.' 232 İşte,
tıpkı Spartalılar'ın Plataia'da yaptıkları, kara harbini Atina'nın kapılarına dek
taşımaları gibi, Atinalılar da Pylos'un ele geçirilmesinden sonra Kythera adasını güçlü
bir donanma üssü haline getirerek, bu iki noktadaki güçlerini birleştirip, kara
harekâtını Sprata'nın güneyine yönlendirebilselerdi, burada mutlaka Mesenyalılar'dan
görecekleri destek sayesinde Peloponnesos Harpleri'nde galip gelebilme açısından
çok büyük bir avantaj elde etmiş olacaklardı. Fakat, Atinalılar'ın güçlü donanmalarına
rağmen, harbin genel seyri itibariyle son derece stratejik bir planı içeren böyle bir
uygulamayı başaramayarak, Peloponnesos'un güneyinde daha başka bir iki önemli
noktayı ele geçirmelerine rağmen, Peloponnesos'un batı yönünden ablukaya
alınması planını bir sonuca ulaştıramamışlardır.
Atina'nın bu şekildeki bir harekât planını seçmeyip, Trakya'da, kuzey hububat
yolunun elde tutulmasına ve buradaki hâkimiyet alanının daha da genişletilmesine
yönelik, M.Ö. 424'lerde Delion'da giriştiği kara harekâtlarının yenilgiyle son bulması
üzerine, bundan cesaret alan Sparta'nın, bu noktalara Makedonya kralı Perdikkas ile
birleşerek yaptıkları taarruz sonucunda Atina, boğazların denetiminin sağlanması
bakımından son derece önemli bir nokta olan Amphipolis kentini elden çıkarmak
zorunda kaldı. Bu karşılıklı galibiyet ve yenilgiler, her iki tarafta da yorgunluğa ve
harbin devamına yönelik bir isteksizliğe yol açması sonucunda, M.Ö. 423 yılında iki
taraf arasında bir mütareke imzalandı.233 Ancak, Atina'da iç siyasal dengelerin çok
çabuk bir taraftan diğer bir tarafa değişmesi sonucunda, dış politikadaki ihtiraslar
kendini göstermekte gecikmedi ve M.Ö. 422 yılında Trakya'daki Amphipolis kentinin
yeniden Atina hâkimiyetine alınması amaçlanan kara harekâtı sonucu bu harekât,
kumandan Kleon'un da canına malolarak, Atina açısından büyük bir bozguna
dönüştü. Sparta'nın bu galibiyetine rağmen, onun da iç siyasal dengeleri harbin daha
fazla devam ettirilmesine engel olmuştur. Sonuçta her iki tarafın politikalarının
232 HEREDOT VII. 235. 233 MANSEL 1999, 323.
belirlenmesinde etkin olan barış taraftarlarının da iktidara gelmesiyle birlikte, harpten
önceki mevcut durumun (statükonun) aynen devam ettirilmesiyle sonuçlanan, elli
yıllık bir süreyi kapsayan ve tarihlere "Nikias Barışı" olarak geçen antlaşmayı
M.Ö.412 yılında imzalayarak, harplerin bu ilk on yıllık evresine son vermişlerdir.
Harbin bu noktasında, Atina saflarında önemli bir şahsiyet olan Perikles'in
yeğeni Alkibiades, tarih sahnesine çıkarak, Atina'yı yeni ve tehlikeli maceralara
sürüklemeye başladı. Alkibiades'in, çevirdiği siyasi manevralarla Argos, Elis ve
Mantineia gibi Sparta müttefiklerini Atina tarafına çekmesine paralel olarak girişilen
Mantineia muharebesinde Atina, kara gücünü Argos ile birleştirmesine rağmen
yenilgiden kurtulamamıştır. Spartalılar'ın elinde bulunan Amphipolis kentinin,
Atinalılar'ca yeniden ele geçirilmesi hedefi güdülen Nikias'ın yaptığı kuzey seferi
başarısızlığa uğrayınca, Atina, Sparta müttefiki Melos adasında vahşi bir katliam
yaparak, Hellas'daki kalıtsal ayrışmayı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecek
adımı atmış oldu.
Alkibiades, bu noktada Atina'nın bu durumu ile yetinmeyerek, Sicilya'nın ve
hatta Kartaca'nın dahi ele geçirilmesi gibi, Doğu ve Batı Akdeniz’de tam bir hâkimiyet
kurma teşebbüslerini içeren büyük stratejik planlarını ortaya atarak, Atina halkını ve
bu planlara bel bağlayarak daha da zenginleşmek isteyen büyük tüccar kesimin
iştahını kabarttı. Aslında Alkibiades'in planı son derece iyi düşünülmüştü ve başarısı
halinde, Atina'yı Peloponnesos Harpleri'nde galip noktasına getirmesinin yanı sıra,
Akdeniz ticaretinin kontrol edilmesi açısından da Atina'ya büyük avantajlar
sağlayacaktı. Alkibiades'in bu planı çok iyi düşünülmüş bir fikirdi ancak Atina'nın, bu
büyük stratejik planı uygulayacak güçten yoksun olduğu, Sicilya adasına doğru M.Ö.
415 yılında girişilen seferin başarısızlıkla sonuçlanması sonucu ortaya çıkmıştı. Atina
bu başarısız Sicilya seferi ile Peloponnesos Harpleri'ni kazanmayı amaçlayan
hedeflerinde dört önemli ve telafisi mümkün olmayan zafiyete düşmüş oldu böylece.
Bunlardan birincisi, Alkibiades gibi, harbin seyrini Atina lehine değiştirebilecek bir
kişiyi, ezeli düşmanıyla mücadelesinde, iç siyasi çekişmeleri nedeniyle büyük bir
siyasi öngörüsüzlükle, Sparta ile dost hale getirecekti ki, Atina'nın harple ilgili bundan
sonra atacağı tüm adımlar ve Sicilya Seferi'nin akıbeti, Alkibiades'in Sparta'ya
aktardığı bilgiler sayesinde sonuçsuz kalmaya mahkûm olacaktı. İkinci olarak, Atina
hem kara kuvveti, hem de donanma kuvveti olarak, Sicilya seferinde oldukça büyük
ve ileride telafisi mümkün olmayan kayıplara uğrayacaktı ki, bunun sonuçları az bir
zaman sonra kendisini göstermekte gecikmeyecekti. Üçüncü olarak ise Sicilya
Seferi’nin Atina'ya büyük mali külfet yüklemesi bakımından, Sparta'nın büyük oranda
Pers İmparatorluğu'ndan mali yardım aldığı ve donanmasını bu paralarla oluşturduğu
düşünülürse,234 Atina donanmasının bu seferde büyük darbe yemesi ile birlikte,
kontrol ettikleri ticari saha biraz daha daralacak ve Atina her geçen gün daha fazla
mali bir krizin içine düşecekti. Bunun neticesinde daha sonra Atina'nın bu kayıpları
telafi etmek için, en azından boğazları kontrol altına alarak, Atina için yaşamsal olan
kuzeyden gelen ikmal yolunu güvence altına almak amacıyla, Alkibiades'e yeniden
yetki verilmesi ile girişilen Byzantion muhasarasının235 başta iyi sonuçlar vermesine
karşın ve hatta bu başarılar üzerine Sparta'nın barış teklif etmesine rağmen,
Atinalılar'ın harbin gidişatını görememeleri neticesinde kaçan bu üçüncü barış
umudundan sonra, Alkibiades'in Efesos'ta Spartalı General Lysandros karşısında
aldığı deniz muharebesi mağlubiyeti neticesi,236 harbin gidişatını artık Atina açısından
geri döndürülemez bir noktaya getirmiştir (Bkz.Lev. XXII.1.2).
Sparta'nın doğuda kazandığı bu başarılarda, elbette ki geleneksel milliyetçi
anlayışa sahip dış politikasını değiştirmelerinin ve Termopylai'de tüm Hellenler'in
özgürlüğü için kahramanca ölen kralları Leonidas'ın kemiklerinin sızlatırcasına, daha
önceki baş düşmanları Persler'den mali yardım istemelerinin büyük rolü vardır.
"Düşmanımın düşmanı, kim olursa olsun benim dostumdur" mantığından hareket
eden Sparta, Lysandros'un da büyük siyasi ve askeri manevralarıyla Persler'den bu
yardımları almalarına paralel olarak, Atina'nın tükenen mali olanakları neticesinde,
başta donanma kuvveti olarak da Atina'ya üstün gelmeye başlamıştır. Ancak, burada
gözönüne getirilmesi gereken şey, Sparta'nın Persler'den bu mali yardımı alırken,
"Hellenlik" bilincinin ve onurunun yediği büyük darbedir ki, Sardes'te Pers sarayına
para talep etmek amacıyla giden Spartalı Kallikrates, burada prens Kyros’tan ağır bir
hakaret görmüş, bunun neticesinde Hellenler'i kendi aralarında barıştırmak ülküsüne
yeniden sarılarak, Efesos'a dönmesine rağmen, bu amacında muvaffak
olamamıştır.237 Bu kişisel hakaretin dışında, Sparta'nın, Persler'den aldığı mali
yardıma karşılık olarak Batı Anadolu'daki kent devletleri üzerinde Pers hâkimiyetini
tümüyle tanımış oluyordu ki, Sparta kendi çıkarları için, geçmişteki atalarının da
yaptıklarına ihanet edercesine, tüm Hellenlik bilincini ayaklar altına alacak böyle bir
teşebbüsle, M.Ö. 546'lardan bu yana Persler'e karşı verilen kent devletlerinin 234 KSENEPHON I 6, 7.; PLUTARKHOS XXI, 6. 235 KSENEPHON I 3, 4. 236 KSENEPHON I 2, 8, 9, 10.; PLUTARKHOS XXI, 5. 237 KSENEPHON I 6, 7.; PLUTARKHOS XXI. 6.;
bağımsızlık mücadelesi, böylece sonuçtan mahrum bırakılmış oluyordu.238 Elbette ki
Persler ile anlaşarak onların büyük mali olanaklarından yararlanmak isteyen sadece
Sparta değildi. Bu tip teşebbüslerde Atina da bulunmuştur239 ancak, Persler'in genel
stratejileri bakımından Atinalılar'a böyle bir mali destek sağlamalarının çıkarlarına
ters düşmesi nedeniyle, bu mali destek Atina'dan esirgenmiştir. Gerçi, Persler'in
"hiçbir Hellen devletinin güç kazanmamasını amaç edinen"240 genel stratejileri,
Peloponnesos Harpleri'nden sonra da yürürlükte kalarak, bu sefer Spartalılar'a karşı
Atina'nın desteklenmesine yol açmıştır ancak, bundan daha önce Hellas
Hellenleri'nin ulusal bilinç açısından ne derece ciddi ve bilinçli oldukları, Persler
tarafından bu şekilde kullanılmalarına izin vermeleri neticesinde ortaya çıkmıştır.
Peloponnesos Harpleri'nde artık son noktayı koymak üzere harekete geçen
Lysandros, Atina'nın son bir gayretle donattığı yüz elli trieresi kapsayan
donanmasının, Midilli adasının güneyinde kalan Arginusai Adaları (Acan Adaları)
civarında, yüz yirmi trieresten ibaret Sparta donanmasına karşı kazandığı büyük
zafere karşın, daha sonra çıkan fırtınadan etkilenerek büyük oranda elden gitmesine
engel olamaması neticesinde, donanmadan geride kalanların Çanakkale boğazının
girişindeki Lapmsakos (Lâpseki) bölgesine sığındığını öğrenir öğrenmez, genel
karargâhı ve donanma üssü olan Efesos'tan buraya doğru hareket etmiştir. Ancak,
daha önce Sparta'nın uğradığı Argunisai yenilgisi neticesinde Atina'ya son derece
elverişli bir barış antlaşması teklifinde bulunmasına karşılık, Atina politik hayatına
hükmedebilmeleri için harbin ne olursa olsun devamına ihtiyaç duyan radikal
demokratlar tarafından, Hellas için bu son barış umudu da kabul edilmeyerek genel
barış umudu ortadan kaldırılmış ve Atina, az bir süre sonra kaçınılmaz akıbetini
Lysandros eli ile tatmıştır. Lapmsakos civarında herhangi bir liman veya yakınlarda
donanmanın ihtiyacını giderecek bir kent olmadığı için, iç bölgelere doğru buğday ve
diğer erzak ihtiyaçları için daha fazla dalan mürettebatın bu büyük gafleti sonucu
Lysandros, Atina'ya artık son darbesini indirerek, Atina'nın son olanakları ile mevcuda
getirdiği donanmasını da ortadan kaldırmıştır.241
Artık Sparta'nın dayattığı barış koşullarını242 kabul etmemesi için dayanak
noktası olacak hiç bir askeri gücü kalmayan Atina, hem karadan, hem de denizden
238 MANSEL 1999, 335.; ayrıca genel kronolojik liste için bkz.: YILDIRIM 1998, 286-292. 239 KSENEPHON I 3, 8. 240 KSENEPHON I 5, 9. 241 PLUTARKHOS XXI. 11. 242 KSENEPHON II 2, 20.
Pireus limanı vasıtasıyla kuşatma altına alınarak, açlığa mahkûm edilmiş, bunun
sonucunda iç politik dengelerin radikal demokratlardan ılımlı oligarşi taraftarlarına
kayması neticesinde Atina, Sparta'nın ileri sürdüğü tüm şartları kabul ederek, barış
antlaşmasını imzalamıştır.
M.Ö. 404'de Peloponnesos Harpleri'nin bu şekilde sona ermesi ile birlikte,
Atina'nın M.Ö. 450'lerden bu yana Hellas'da sürdürdüğü siyasi hegemonyası böylece
sona eriyordu. Sparta'nın Atina karşısında böylesine büyük bir zafer kazanması
elbette çok önemliydi ancak, bu zaferin elde edilebilmesi için Sparta'nın katlanmak
zorunda kaldığı şartlar ve harp neticesinde yaşanan gelişmeler, Sparta'nın da sosyal
düzenini öylesine büyük oranda sarsacaktır ki bu süreç sonunda, Sparta'nın M.Ö.
371'de Leuktra meydan muharebesinde Thebai'ye yenilgisine ve gücünü büyük
oranda kaybetmesine neden olacak siyasal gelişmelerin başlangıç evresi olacaktır.
Hellas'ın yaşadığı bu siyasi parçalanmışlık ve harplerin getirdiği büyük
perişanlık, Peloponnesos Harpleri'nden sonra dahi Hellenler'ce tam olarak
kavranamamış ve daha sonra Sparta ve Atina arasındaki mücadeleye Thebai'nin de
katılması ile Hellas'da siyasal birlik için girişilen tüm çabalar, içinden çıkılmaz bir hal
almıştır.243 Peloponnesos Harrpleri'nin sonuçları yalnızca bir büyük güce yaramıştır ki
bu güç, Hellas üzerine düzenledikleri seferlerde başarıya ulaşamayan Persler'den
başkası değildir. Persler, Hellas üzerine orduları ile doğrudan doğruya yürümek gibi
yanlış bir stratejiye bir daha düşmeyerek, bunun yerine ince diplomasi
manevralarıyla, Hellas'daki güç dengeleri ile oynayarak, bu dengeleri kendi amaçları
doğrultusunda kullanmış ve Peloponnesos Harpleri neticesinde, Batı Anadolu'daki ve
Akdeniz'deki egemenliklerini, Hellas üzerinde tatbik ettikleri "böl, parçala, yönet"
stratejisinin başarıya ulaşması sonucu, bir yüz yıl daha güvence altına almışlardır.
Askeri olarak Peloponnesos Harpleri sonuçlarına baktığımızda, Spartalılar'ın
uyguladığı "kara stratejisi"nin de, Atina'nın uyguladığı "deniz stratejisi"nin de, farklı
askeri kültürlere sahip iki güç karşısında fazla bir değer taşımadığı ortaya çıkmış,
Atina'nın yalnızca donamasına güvenerek, karada da güçlü olmayı veya en azından
karada güçlü bir müttefik bulmayı başaramamış olması, bu harpleri kaybetmesinde
başlıca etken olmuştur. Ne zamanki Sparta denizlerde de Atina'ya üstünlük kurmaya
başlamıştır ki, donanması ile uyumlu hareket etmeye başlayan kara ordusu, harplerin
sonucunu tayin edecek önemli zaferlere imza atmaya başlamıştır. Ancak, yeneni de
243 KSENEPHON VII 2, 26, 27.
mahvetmesi bakımından bir "Kadmos Galibiyeti" olan Sparta'nın zaferi, Hellas'daki
siyasi ve askeri çıkmazların çözümüne yardımcı olmayacaktır. Bu çıkmazları çözmek
için kuzeyden gelen, kara ve deniz ordularının uyumunu çok iyi bir şekilde sağlayan
ve siyasi dehaya da sahip olan güçlü bir zekânın, karşı konulmaz bir irade ve
cesaretin, Hellas tarihine müdahale etmesi gerekecektir ki, bu kişi Büyük
İskender'den başkası değildir.
KAYNAKÇA
Antik Kaynaklar
ARİSTOTELES Politika, (ç. Mete Tuncay),
Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.
HEREDOTOS Heredot Tarihi,(ç.
Müntekin Ökmen), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.
HOMEROS İlyada, Can Yayınları, (ç. A.
Erhat - A. Kadir), İstanbul, 1997.
HOMEROS Odysseia, Can Yayınları,
(ç. A. Erhat - A. Kadir), İstanbul, 1998.
KSENEPHON Yunan Tarihi, (ç. S.
Sinanoğlu), TTK. Basımevi, Ankara, 1999.
KSENEPHON Lasedomonyalılar ve
Atinalılar Cumhuriyeti, 1935.
PLATON Devlet, (ç. Selahattin
Eyüboğlu - M. A. Cimboz), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995.
PLATON Yasalar, Cilt 2, (ç. C.
Şentuna-S. Babür), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1998.
PULUTARKHOS Yaşamlar, XXI, (ç. A.
Sarıgöllü - N. Gürsoy), İstanbul, 1999.
STRABON Coğrafya, Kitap XII, İst. Üniv. Ed. Fak. Yayınları, (ç. A. Pekman), İstanbul, 1969.
THUKYDİDES Peloponnessos'lularla
Atina'lıların Savaşı I-II, (ç. H. Demircioğlu), AÜ. DTCF. Yayınları, Ankara, 1958
Antik Hellen Orduları, Harp Taktiği ve Stratejisi Üzerine: ADCOCK 1967 ADCOCK, F. E., The Greek
And Macedonian Art of War, 1967.
DELBRÜCK 1908 DELBRÜCK,H., Geschichte
der Kriegskuntst im Rahmen der politischen Geschiste, I: Das Altertum, 1908.
GEORGİADİS 1951 GEORGİADİS, G. N.,
L'art de la guerre d'Home'rea'Alexandre le Grand, 1951.
KYOMAYER - VEİTH 1931 KYOMAYER, J. - VEİTH,
G., Antike Schlachtfelder (Schlachtenatlas zur antiken Kriegsgeschichte), IV. Cilt, 1931.
KYOMAYER - VEİTH 1963 KYOMAYER,J.-VEİTH,
G.,Heerwesen und Kriegsführung der Griechen ud Römer Handbuchder Altertumswissenschaft, Tıpkıbasım, 1963.
PARKE 1970 PARKE, H. W., Greek mercenary soldiers from the earliest times to the battle of Ipsus, 1970.
RÜSTOW - KOCHLY 1969 RÜSTOW, W. - KOCHLY,
H., Geschichte des griechischen Kriegswesens von der altesten Zeit bis auf Pyrrrhos, 1969.
Genel Kaynakça AKARCA 1987 AKARCA, A. , Şehir ve
Savunması, TTK Basımevi, Ankara, 1987.
AKŞİT 1976 AKŞİT, O., Roma İmpara-
torluk Tarihi, Cilt I-II, İstanbul, 1976.
AKURGAL 1998 AKURGAL, E. ,Anadolu
Kültür Tarihi, Tübitak Yayınları, Ankara, 1998.
AKURGAL 1998 AKURGAL, E., Anadolu
Uygarlıkları, Net Yayınları, İstanbul, 1998.
AKURGAL 1997 AKURGAL, M., Korint
Seramiği, İstanbul, 1997. BAŞARAN 1998 BAŞARAN, C., Arkeolojiye
Giriş, Erzurum, 1998. BENGTSON 1994 BENGTSON, H.,
Grıechısche Geschıchte: von den Anfangen bis in die römische Kaiserzeit, Sonderausg., 8. Aufl.-München: Beck, 1994.
BERNAL 1998 BERNAL, M. ,Kara Atena, (ç. Özcan Buze), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998.
BOARDMAN 1989 BOARDMAN, J., Athenian
Red Figure Vases The Classical Period, London, 1989.
BOARDMAN 1996 BOARDMAN, J., Greek
Art, Thomson and Hudson, London, 1996.
BOARDMAN 1991 BOARDMAN, J., Greek
Sculpture The Classical Period, London, 1991.
CLAUSEWİTZ 1999 CLAUSEWİTZ, C.V., Savaş
Üzerine, (ç. H. F. Çeliker), Özne Yayınları, İstanbul, 1999.
CHATEAUBRIAND 1969 CHATEAUBRIAND, A. De,
Mezar Ötesinden Anılar Napoleon Bonaparte, (ç. Y. Nabi), Varlık Yayınevi, İstanbul, 1969.
DEMİRCİOĞLU 1998 DEMİRCİOĞLU, H.,Roma
Tarihi, Cilt I, TTK Basımevi, Ankara, 1998.
ENGELS 1992 ENGELS, F., Ailenin, Özel
Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, (ç. Kenan Somer), Sol Yayınları, Ankara, 1992.
FROMM 1995 FROMM, E., İnsandaki
Yıkıcılığın Kökenleri, (ç. Ş. Alpagut), Panel Yayınları, İstanbul,1995.
GÜNALTAY 1937 GÜNALTAY, Ş., Yakın
Şark I (Elam-Mezopo- tamya), TTK Basımevi, Ankara, 1937.
GÜNALTAY 1951 GÜNALTAY, Ş., Yakın
Şark IV I. Bölüm Persler'den Romalılar'a Kadar Selevkoslar, Nabatiler, Galatlar, Bitinya ve Bergama Krallıkları, TTK Basımevi, Ankara, 1951.
GÜNALTAY 1987 GÜNALTAY, Ş., İran
Tarihi, Cilt II, TTK Yayınevi, Ankara, 1987.
İNAN 1992 İNAN, A., Eski Mısır Tarih
ve Medeniyeti, TTK Basımevi, Ankara, 1992.
İPLİKÇİOĞLU 1990 İPLİKÇİOĞLU, B., Eski
Çağ Tarihinin Ana Hatları I, Marmara Üniv. Ed. Fak. Yayınları, İstanbul , 1990.
KEEGAN 2001 KEEGAN, J., 2500 Yıllık
Savaş Tarihi, (ç. A. Çakıroğlu), Aykırı Yayınları, İstanbul, 2001.
KEEGAN 1995 KEEGAN, J., Savaş Sanatı Tarihi, (ç. F. Doruker), Sabah Kitapları, İstanbul, 1995.
KENNDEY 1990 KENNDEY, P., Büyük
Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1990.
KENNDEY 1995 KENNDEY, P., Savaşta ve
Barışta Büyük Stratejiler, Eti Yayınevi, İstanbul, 1995.
KINAL 1983 KINAL, F., Eski
Mezopotamya Tarihi, AÜ. DTCF. Yayını, Ankara, 1983.
KRETZSCHMER 2000 KRETZSCHMER,F., Antik
Roma'da Mimarlık ve Mühendislik,(ç. Z. Z. İlkgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2000.
LANDELS 1996 LANDELS, J. G., Eski
Yunan ve Roma'da Mühendislik, (ç. B. Bıçakçı), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1996.
LLYOD 1997 LLYOD, S., Türkiye'nin
Tarihi, (ç. E. Varinlioğlu), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1997.
LEQUENNE 1979 LEQUENNE, F., Galatlar,
(ç. S. Albek), TTK Basımevi, Ankara, 1979.
MACHİAVELLİ 1999 MACHİAVELLİ, N., Savaş
Sanatı, (ç. A. B. Hasan), Özne Yayınları, İstanbul, 1999.
MANSEL 1999 MANSEL, A. M., Ege ve
Yunan Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1999.
MÜTERCİMLER 1997 MÜTERCİMLER, E., 21.
Yüzyıl ve Türkiye "Yüksek Strateji", Erciyaş Yayınları, İstanbul, 1997.
RAMSAY 1960 RAMSAY, W. M.,
Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası, (ç. M. Pektaş), İstanbul, 1960.
RİCHTER 1987 Richter, G.M..A., Greek
Art, London, 1987. ROBERTSON 1975 ROBERTSON, M., A
History Of Greek Art, Cambridge University Prees, 1975.
SALTUK 1997 SALTUK, S., Arkeoloji
Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1997.
SEVİN 1982 SEVİN, V., "Anadolu'da Pers Egemenliği", Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, 1982.
SKİRA 1996 SKİRA, A., Sculpture, Cilt I, Köln, 1996.
SPİVEY 1997 SPİVEY, N.,
Understanding Greek Sculpture, London, 1997.
STARR 2000 STARR, G. C., Antik
Çağ'da Deniz Gücü, (ç. G. Ergin), Homer Kitabevi, İstanbul, 2000.
ŞENEL 1971 ŞENEL, A., Eski Yunan'da
Eşitlik ve Eşitliksizlik Üstüne, AÜ. SBF. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1971.
ŞENEL 1995 ŞENEL, A., İlkel
Uygarlıktan Uygar Topluma, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1995.
TEKİN 1997 TEKİN, O., Ege ve Yunan
Tarihi, İstanbul, 1997. THOMSON 1991 THOMSON, G., Tarih
Öncesi Ege, (ç. C. Üster), Payel Yayınevi, İstanbul, 1991.
THOMSON 1997 THOMSON, G., İlk
Filozoflar, (ç. M.H.Doğan), Payel Yayınevi, 1997.
THOMSON 1990 THOMSON, G., Aiskhylos
ve Atina, (ç. M.H.Doğan),
Payel Yayınevi, İstanbul, 1990.
YILDIRIM 1996 YILDIRIM, R., Eskiçağ'da
Anadolu, İzmir, 1996. YILDIRIM 1996 YILDIRIM, R., Önasya
Tarih ve Uygarlıkları, İzmir,
ZİMMERN1952
ZİMMERN, A., The Greek Commonwealth, Politics and Economics in Fifth-Century Athens, London, 1952.
KISALTMALAR LİSTESİ Bkz. Bakınız Çev. Çeviren Cm. Santimetre J.h.s. Suppl Journal of Hellenistic Studies Supplement Lev. Levha M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra m. Metre N.H. Naturalis Historia Res. Resim TTK. Türk Tarih Kurumu yy. Yüzyıl
LEVHALAR LİSTESİ Levha I Temistokles, (Richter 1987, Res.122). Levha II Res.1 Miltiades, (Mansel 1999, Res.155). Res.2 Leonidas, (Bordman 1991, Res.31). Res.3 Pavsanias, (Mansel 1999, Res.169). Levha III Hamilkar, (Demircioğlu, 1998, Res.18). Levha IV Res.1 Perikles, (Bordman 1996, Res.187). Res.2 Tisapharnes, (Bordman 1996, Res.245). Levha V Res.1 Aiskhylos, (Mansel 1999, Res.193). Res.2 Sophokles, 8mansel 1999, Res.194). Res.3 Euripides, (Mansel 1999, Res.195). Res.4 Aristophanes, (Mansel 1999, Res.197). Res.5 Heredot, (Mansel 1999, Res.199). Res.6 Sokrates, (Mansel 1999, Res.192). Levha VI Thukydides, (Mansel 1999, Res.200). Levha VII Res.1. Persopolis sarayından bir görünüm, (Spivey 1997, Şek. 98). Res.2. Persopolis sarayından bir görünüm, (Spivey 1997, Şek. 10). Levha VIII Res.1 Atina Akropolisi, (Spivey 1997, Res.94). Res.2 Herakles heykeli üzerinde, M.Ö. V. yy.a ait zırh modeli, (Richter 1987, Res.450). Levha IX Res.1 Zırh kuşanarak Pers Harpleri'ne gidecek olan Hellas ağır piyadesi ,(Mansel 1999, Res. 159). Res.2. Kalkanı, zırhı ve mızrağı ile donanımlı Hellen ağır piyadesi, (Mansel 1999, Res. 160). Levha X Donanma erleri, (Akurgal 1997, Res.42). Levha XI 1. Sparta'dan genel bir görünüm, (Mansel 1999, Res. 59). 2. Sparta erleri ölü arkadaşlarını taşıyor, (Mansel 1999, Res. 60). 3. Spartalılar'a ait yelkenli bir savaş gemisi, (Mansel 1999, Res. 91). 4. Sparta hoplitleri savaş durumunda, (Bordman 1996, Şek. 44). Levha XII 1. Thermopylai muharebesini açıklayan kroki, (Mansel 1999, Res. 164). 2. Plataia muharebesini gösteren kroki, (Mansel 1999, Res. 175). Levha XIII 1. Pers kralı Kserkses'in Sardes'ten Atina'ya kadar izlediği yolu gösteren harita, (Mansel 1999, Res. 162). 2. Salamis deniz muharebesini açıklayan harita, (Mansel 1999, Res. 167). Levha XIV 1. Bir Pers süvarisi av sırasında, (Richter 1984, Şek.356). 2. Bir Pers muhafız askeri ve donanımı, (Lloyd 1997, Şek. 45). Levha XV Atina'yı Pireus'a bağlayan Uzun Surlar ve Faleron Suru, (Akarca 1987, Şek. 138).
Levha XVI 1. Hellen Triremesi, (Landels 1996, Şek. 159). 2. Triremeler'in manevra şekilleri, (Landels 1996, Şek. 165). Levha XVII 1. Erken dönem Hellas harp gemisi modeli, (Landels 1996, Şek.48). 2. Hellen triremeleri'nden örnek alınarak yapılmış bir Roma triremi'nin taş kabartma üzerinde baskısı, (Keegan 1995, Şek. 6). Levha XVIII 1. M.Ö. VIII. yy.a ait, en erken Hoplites zırhı, (Keegan 1995, Şek. 4). 2.M.Ö.V. yy.a ait Hoplites örneği; kalkanı henüz yaralıları taşımak için oval duruma getirilmemiş, (Keegan 1995, Şek. 8). 3. Kalkanı, mızrakları ve miğferi ile M.Ö. V. yy.ın sonlarına ait bir Hellen hafif piyadesi, (Richter 1984, Şek. 88). Levha XIX 1. Atinalı hoplitesler yürüyüş halinde, (Mansel 1999, Res. 160). 2. Atinalı bir hoplites askeri, (Richter 1987, Res. 62). Levha XX Atina'da veba salgını dönemine ait bir mezar steli (Boardman 1996, Şek. 182). Levha XXI 1. Peloponnesos Harpleri dönemine ait bir süvari saldırı anında, (Boardman 1991, Res. 190). 2. Peloponnesos Harpleri dönemine ait Atinalı bir süvari, (Boardman 1997, Res. 196). Levha XXII 1. Peloponnesos Harpleri'nde ölen iki savaşçının mezar steli, (Boardman 1991, Res. 152). 2. Peloponnesos Harpleri dönemine ait bir mezar steli, (Skira 1996, sayfa 85).
HARİTALAR LİSTESİ Harita I Hellen Uygarlığı'nın M.Ö. V. yy.da yayılım alanı, (Starr 2000, 16-17). Harita II Hellas ve Batı Anadolu haritası, (Richter 1987, 391). Harita III İtalya haritası, (Akarca 1987, Harita 81). Harita IV Pers-İran haritası, (Altıntaş 2001, Harita V). Harita V Mısır haritası, (Afetinan 1987, Harita 4). Harita VI M.Ö.440'larda Atina İmparatorluğu, (Starr 2000, s.34.) Harita VII Peloponnesos Harpleri öncesinde Attik-Delos ve Peloponnesos birliklerinin alanı, (Bengtson 1994, 248). Harita VIII Peloponnesos Harpleri'nin başında tarafların durumu, (Thukydides I., 1950).