Date post: | 03-May-2023 |
Category: |
Documents |
Upload: | khangminh22 |
View: | 0 times |
Download: | 0 times |
TÜRK İYE CUMHUR İYETİ
ANKARA ÜN İVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ
TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
GAZİ EVRENOS BEY
Doktora Tezi
AYŞEGÜL ÇALI
Ankara-2011
ii
TÜRK İYE CUMHUR İYETİ
ANKARA ÜN İVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ
TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
GAZİ EVRENOS BEY
Doktora Tezi
AYŞEGÜL ÇALI
Tez Danışmanı
Prof. Dr. MELEK DEL İLBAŞI
Ankara-2011
iii
TÜRK İYE CUMHUR İYETİ
ANKARA ÜN İVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ
TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
GAZİ EVRENOS BEY
Doktora Tezi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Melek DELİLBAŞI
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
…………………………... ............................
…………………………… ............................
............................................ ............................
............................................ ............................
............................................ ............................
Tez Sınav Tarihi .............................
iv
TÜRK İYE CUMHUR İYETİ
ANKARA ÜN İVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ’NE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve
etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan
ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait
olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını
gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(27/05/2010)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı
Ayşegül Çalı
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ------------------------------------------------------------------------------------------ 4
KISALTMALAR---------------------------------------- -------------------------------------- 6
GİRİŞ -------------------------------------------------------------------------------------------- 8
1. BÖLÜM
EVRENOS BEY KİMDİR?
1.1. Osmanlı ve Bizans Kaynaklarında Evrenos Bey ................................................ 25
1.2. Evrenos Bey Hakkında Araştırmalar, Tartışmalar ve Bazı Yeni Bulgular ......... 40
1.3. Pranko Lazarat ve Avraniz/Evraniz: Prankı İsa ve Evrenos’un Adına Dair Yeni
Bulgular...................................................................................................................... 59
1.4. Evrenos Bey’in Eşleri ve Çocukları (Evrenos Bey Şeceresi’nin Işığı Altında).. 63
2. BÖLÜM
EVRENOS BEY’İN ASKERÎ VE SİYÂSÎ FAAL İYETLER İ
2.1. Evrenos Bey’in İlk Askerî Faaliyetleri ............................................................... 70
2.2. Sultan I. Murad Döneminde Evrenos Bey .......................................................... 78
2.2.1 Evrenos Bey’in Mora’ya İlk Girişi (1387)................................................ 99
2.2.2. Evrenos Bey’in I. Kosova Savaşı’na Katkıları ...................................... 100
2.3. Yıldırım Bayezid Dönemi’nde (1389-1403) Evrenos Bey ............................... 109
2.3.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İkinci Girişi (1395)........................................ 116
2
2.3.2. Niğbolu Muharebesi’nde Evrenos Bey (1396) ...................................... 120
2.3.3. Evrenos Bey’in Yakup Paşa ile 1397’deki Mora-Makedonya-Epir
Faaliyetleri........................................................................................................ 122
2.4. Fetret Devrinde (1402-1413) Evrenos Bey....................................................... 126
2.5. I. Mehmed Döneminde Evrenos Bey................................................................ 141
2.6. Yenice-i Vardar’da İnziva: Evrenos Bey’in Vefatı (17 Kasım 1417) ve Türbesi
.................................................................................................................................. 143
3. BÖLÜM
EVRENOS BEY’İN VAKIFLARI
3.1. Osmanlı Sultanları Tarafından Evrenos Bey’e Tevcîh Edilen Mülkler ............ 150
3.2. Evrenos Bey Tarafından Kurulan Vakıflar ....................................................... 160
3.2.1. Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı ......................................................... 175
3.2.2. Serez’de Evrenos Bey Vakfı .................................................................. 189
3.2.3. Selanik’te Evrenos Bey Vakfı................................................................ 206
3.2.4. Evrenosoğulları’nın Merkezi Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey Vakfı ..... 226
3.3 Pranko İsa’nın Vakfı ve Türbesi ……………………………………...…… 243
3.4. Evrenos Bey Tarafından İnşa Edilen Diğer Eserler .......................................... 248
3.4.1. İpsala ......................................................................................................... 249
3.4.2. Kara Kaplıca/Ilıca (Loutra) .................................................................... 250
3.4.3. Vodina (Edessa) ..................................................................................... 252
3.4.4. Yanya ..................................................................................................... 253
3.4.5. Kesriye (Kastoria) .................................................................................. 255
3.4.6. Tırhala .................................................................................................... 256
3
3.5. Türk Edebiyatı’nda Evrenos Bey...................................................................... 257
SONUÇ --------------------------------------------------------------------------------------- 263
RESİMLER----------------------------------------------- ----------------------------------- 267
ÖZET ----------------------------------------------- ------------------------------------------ 304
ABSTRACT ------------------------------------------- -------------------------------------- 306
4
ÖNSÖZ
Evrenos Bey, nesli günümüze kadar varlığını koruyan bir akıncı beyidir.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecinde tarih sahnesine çıkmış,
ve başarıları ile ailesinin bu adla anılmasını sağlamıştır. Ancak bu önemli ailenin
kurucusu Evrenos Bey’in hayatı ve faaliyetleri şimdiye kadar kapsamlı bir
çalışmanın konusu olmamıştır. Hazırladığımız tez ile Evrenos Bey’in kim olduğunu,
hayatta bulunduğu dört Osmanlı Sultanı dönemlerindeki askeri ve siyasi faaliyetlerini
ve bu ünlü akıncı beyinin Gümülcine, Serez, Selanik ve ailenin merkezi konumuna
gelen Yenice-i Vardar’daki vakıflarını üç bölüm halinde inceleyerek ortaya
çıkaracağız.
Bir biyografi niteliğini taşıyan bu çalışmamızdan önce Evrenos Bey hakkında
yazılanlar bize yol göstermesine rağmen kısa birer ansiklopedi maddesi niteliğinde
idi. Son dönemlerde yayımlanan ve Yenice-i Vardar merkezli ele alınan
Evrenosoğulları şeceresi ise bizim çalışmamızı tamamlar nitelikte olmakla birlikte
daha çok geç dönemleri ihtiva etmektedir. Bizim açımızdan önemi ise Evrenos
Bey’in çocukları hakkında verdiği kısa bilgilerdir. Ancak Evrenos Bey’in tarih
sahnesine çıkışından itibaren vefatına kadar olan bütün askeri ve siyasi faaliyetleri
şimdiye kadar detaylı olarak çalışılmamıştır. Tezimiz bu açıdan önemli bir eksiği
tamamlayacaktır. Ayrıca Osmanlı sultanları tarafından kendisine “fetih hakkı” olarak
verilen mülkler ve bu mülkleri nasıl ve ne zaman vakfa dönüştürdüğü yukarıda
bahsettiğimiz her bir şehir için Osmanlı tahrir ve evkaf defterleri ışığı altında ayrı
ayrı incelenmiştir. Tezimiz, bu bağlamda ve özellikle de Bizans ve Osmanlı
5
kaynaklarının el verdiği ölçüde bu ailenin kökenine getireceğimiz yeni bakış açısı ile
de ayrı bir içerik ve öneme sahiptir.
Çalışmamız sırasında elbette pek çok kişinin emeği geçmiştir. Öncelikle,
bana Balkan tarihini sevdiren ve benden yardımlarını esirgemeyen kıymetli hocam
ve tez danışmanım Prof. Dr. Melek Delilbaşı’na teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca
çalışmam sırasında bana destek olan Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, Prof. Dr.
Yılmaz Kurt, Prof. Dr. Yavuz Ercan ve Prof. Dr. İlhan Erdem hocalarıma da
katkılarından ve anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Doktora süresince bana
yol gösteren Yrd. Doç. Dr. Hatice Oruç’a ve Yrd. Doç. Dr. Ferhan Kırlıdökme
Mollaoğlu’na da minnettarım. Çalışmam boyunca gösterdikleri ilgi, sabır ve iyi
niyetlerinden dolayı bütün hocalarıma teşekkürler.
Tezimin önemli bir bölümünde Yunanistan’da yaptığım araştırmaların katkısı
büyüktür. Bu süre içerisinde hep yanımda olan Prof. Dr. Angeliki
Konstantakopoulou’ya, Prof. Dr. Emilia Themapoulou’ya, Yunanca Hocalarıma,
Yanya Üniversite Kütüphanesi ve Atina Gennadius Kütüphanesi (American Schools
of Classical Studies) çalışanlarına da teşekkür borçluyum. Başbakanlık Osmanlı
Arşivi Çalışanlarına, Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanlarına ve Türk Tarih Kurumu
çalışanlarına özellikle de Mustafa Sönmez ve Serap Şimşek’e teşekkür etmek isterim.
Aslında yanımda olan bütün arkadaşlarıma; özellikle de maddi-manevi her zaman
yanımda olan anneme, babama, biricik kardeşime ve eşim Şahin Kılıç’a hem sabırları
hem de büyük destekleri için bütün kalbimle teşekkürler.
Ayşegül ÇALI
Ankara-2010
6
KISALTMALAR
a.g.b. : Adı geçen belge
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
A. DVN. : Divan (Beylikçi) Kalemi
A. MKT. DV : Sadaret Mektubî Kalemi De’âvî
A. MKT. MHM : Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası
A. MKT.MVL : Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ
A.MKT.UM : Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilâyet Yazışmaları
AE. SAMD. : Âl-i Emîri Tasnifi
Bkz. : Bakınız
BOA : İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C. EV. : Cevdet Evkaf Tasnifi
C. : Cilt
C.EV. : Cevdet Evkaf
Çev. : Çeviren
DH. MKT : Dahiliye Mektubî Kalemi Defterleri
DİA : Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
dn : Dipnot
DTCF : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Edit. : Editör
EI² : The Encyclopedia of Islam, Second Edition
EV. HMH. : Evkaf Muhasebe Kayıtları
EV. VKF : Vakıf Belgeleri
EV.d : Evkâf Defterleri
EVK : Evkaf Defteri
H. : Hicri
HAT : Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi
Haz. : Hazırlayan
İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi
İ.MVL : İrâde-i Meclis-i Vâlâ Kayıtları
7
İ.ŞD. : Şûra-yı Devlet Kayıtları
Matb. : Matbaası
ML.CRD.d.. : Cerîde Odası Defteri
Neşr. : Neşreden
ODB : Oxford Dictionary of Byzantium
OTAM : A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi
P.L.P. :Prosopographisches Lexicon Der Palaiologenzeit
s. : Sayfa
S. : Sayı
T.T.K. : Türk Tarih Kurumu
T.D.K. : Türk Dil Kurumu
TKGM : Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
TOEM : Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası
T.V.Y.Y. : Tarih Vakfı Yurt Yayınları
TT : Tapu Tahrir Defteri
v. : varak
VGM : Vakıflar Genel Müdürlüğü
WZKM :Wiener Zeitschrift Für die Kunde des Morgenlandes
Y.E.E : Yıldız Esas Evrak
Y.K.Y. : Yapı Kredi Yayınları
Y.PRK-ASK :Yıldız Tasnifi Perakende Evrakı Askerî Maruzât Kaydı
Y.T.Y. : Yeni Türkiye Yayınları
Yay. : Yayınlayan
8
GİRİŞ
Evrenos Bey ya da kaynaklarda sıkça hitap edildiği gibi “Gâzi Evrenos Bey”,
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki fetihlerinin en önemli komutanıdır. 17 Kasım 1417
tarihli türbe kitabesinde yazan Melikü’l-guzât ve’l-mücahidîn/Kâtilü’l-kefere ve’l-
müşrikîn ifadesi, onun Osmanlı tarihinde özel bir yere sahip olduğunun kanıtıdır1.
Osmanlı kaynaklarına bakıldığında, sıradan bir Osmanlı komutanı olmadığını
anladığımız Evrenos Bey, aynı zamanda bu kaynaklardaki en önemli kahraman
figürlerden biri olarak karşımıza çıkar. İstisnasız bütün erken dönem Osmanlı
kaynaklarında, Evrenos Bey’in askeri başarılarından bahsedildiği görülür. Özellikle
XIV. yüzyılın ikinci yarısı boyunca yapılan bütün Rumeli fetihlerinde onun önemli
roller üstlendiği açıkça anlaşılmaktadır. 1402’den sonra yaşanan Fetret Devri’nde
şehzadelerin sürekli onu taraflarına çekmeye çalışmaları, Evrenos Bey’in dengeleri
değiştiren tavırları, vefatından kısa süre önce artık onun en önemli askeri güç
odaklarından biri olduğunu göstermektedir.
Özellikle I. Murad döneminde Osmanlı uc teşkilâtı içinde gösterdiği başarılar
nedeniyle kendisine Ucların Beyi unvanı tevcih edilen Evrenos Bey’i bu kadar
1 Türbe kitabesi için bkz. Vasilis Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey at
Yenitsa and its Inscruption”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies,
v. XXXIX/I, London 1976, s. 331; H. Çetin Arslan, Türk Akıncı Beyleri ve
Balkanların İmarına Katkıları (1300-1451), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001, s.
90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve
Belgeler, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2010, s. 89.
9
önemli kılan sadece askeri başarıları değildir. Askeri gücüne paralel olarak,
ekonomik gücünü de Balkanlar için harcamıştır. Balkanlarda Osmanlı fetihlerinin
kalıcı olmasını sağlayan Evrenos Bey, Balkanlarda şehirleşmeye, Türk-İslam
nüfusunun artmasına da önemi katkıda bulunmuştur. Yaptığı imar faaliyetleri,
kurduğu vakıflarla fethettiği bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiştir.
Bu özelliği nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Malkoçoğulları,
Turahanoğulları gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış, yüzyıllarca devam
edecek bir ailenin köklerini fethettiği bölgeye salmıştır. Kılıç hakkı olarak edindiği
mülkleri ve zenginliği yine kendi fethettiği yerlerde kurduğu hayır siteleri
aracılığıyla vakfeden Evrenos Bey’den sonra oğulları da onun izinden gitmişlerdir.
Altı yüzyıldır bu adı taşıyan Evrenos Bey’in soyu, günümüzde bu adı gururla
sahiplenen torunlarıyla devam etmektedir. Bu ailenin şeceresi dahi bugün İstanbul’da
yaşayan torunlarının arşivinden çıkmıştır2.
Evrenos Bey’in bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yenice-i
Vardar’daki türbesinde yapılan yenileme çalışmaları sırasında mezarı açılmıştır.
2 İki Yürekli lâkabıyla bilinen Gazi Ali Bey’in soyundan gelen ve halen İstanbul’da
yaşayan G. Ersin Evrenos tarafından ilk olarak H. Lowry’ye ulaştırılan bu şecere
2008 yılında yayımlanmıştır. Bu yayından bir süre önce Sayın Ersin Evrenos ile
tanışmamızın ardından şecereyi bana da ulaştırma inceliğinden dolayı teşekkür
ederim. Şecere’nin yayımı için bkz. Heath W. Lowry-İsmail E. Erünsal, “The
Evrenos Dynasty of Yenice-i Vardar: Notes&Documents on Hacı Evrenos&the
Evrenosoğulları: A Newly Discovered Late-17th Century Şecere (Genealogical
Tree), Seven Inscriptions on Stone& Family Photographs”, The Journal of Ottoman
Studies XXXII, İstanbul 2008, s. 9-192; Bu şecere Türkçe olarak yeniden
yayımlanmıştır: Aynı yazarlar, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve
Belgeler, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2010.
10
Bulunan kemiklerin yaklaşık 1. 80 cm. boyunda bir insana ait olduğunun tespit
edilmesi Gelibolulu Âli’nin ifadesiyle “yakışıklı bir uc beyi” 3 ve “boylu poslu”4 olan
Evrenos Bey’in aynı zamanda Ortaçağ ölçülerine göre uzun boylu olduğunu
göstermektedir5. Ne var ki, birinci bölümde de göreceğimiz gibi, Bizans ve Osmanlı
kaynaklarına göre güçlü ve gözü kara bir komutan olan Evrenos Bey hakkında çok az
şey bildiğimizi görürüz. Üstelik Osmanlı tarihinin en önemli şahsiyetlerinde biri
olması nedeniyle araştırmacıların ilgisini çekmiş, önemi vurgulanmış, hatta biraz
popülarize dahi edilmiş bir tarihi kişilik olarak değerlendirilmiştir. Osmanlı
Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecini anlatan bütün eserlerde Evrenos
Bey’in askeri faaliyetlerine yer verildiği görülmektedir6. Bu çalışmalar
incelendiğinde Evrenos Bey’den bahsetmeden “Erken Osmanlı Tarihi” veya bir
“Balkan Tarihi” yazmanın mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Ayrıca Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi üzerine yapılan çalışmalarda da
Evrenos Bey hakkında bilgi bulunmaktadır. Bu çalışmalarda aşağıda detaylı bir
3 Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-ahbâr, c. I, Tıpkıbasım, T.T.K. Ankara 2009, v.
27b.
4 Âlî, a.g.e., v. 27b
5 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 59-60.
6 Bu eserlerden bazıları: İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, T.T.K. Ankara 1982;
J. V. Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi I-II, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983; Jorga,
Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1300-1451), c. I, Çev. Nilüfer Epçeli,
İstanbul 2005; Colin Imber, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, Çev. Şiar Yalçın,
İstanbul Bilgi Ünv. Yay., İstanbul 2006; M. Tayyip Gökbilgin, XV. ve XVI. Asırlarda
Edirne ve Paşa Livası, Vakıflar-Mülkler-Mukataalar, İşaret Yay., İstanbul 2007;
Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İş
Bankası Yay., İstanbul 2009.
11
şekilde bahsedeceğimiz gibi özellikle Evrenos Bey’in etnik kökenine dair yorumlar
mevcuttur7. Bunları incelediğimizde esasında Evrenos’un etnik köken tartışmalarının
Osmanlı Devleti’nin kuruluş teorilerinden bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır.
Evrenos Bey’in Müslüman veya ihtida etmiş bir Hristiyan olması, bu teorilerden her
birine olan inancı güçlendirecek bir argüman olarak görülmüştür.
Diğer taraftan Evrenos Bey üzerine bazı müstakil çalışmalar da yapılmıştır.
Ansiklopedi maddesi ve makalelerden oluşan bu çalışmaların değeri yadsınamaz ve
çalışmamızın referans kaynağı olmuşlardır8. Bugün Evrenos Bey hakkında
7 H. Adams Gibbons, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1998, s. 39-40;
J. V. Hammer, a.g.e., s. 114-115; P. Wittek, “Yazijioghlu Ali on the Christian Turks
of the Dobruja” Bulletin of the School of Oriental and African Studies, c. 14/3,
London 1952, s. 639-668; R. Paul Lindner, Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve
Osmanlılar, çev. Müfit Günay, İstanbul 2000, s. 80-81; Fuad Köprülü, Osmanlı
Devleti’nin Kuruluşu, T.T.K. Ankara 1999, s. 83; H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı
Devleti’nin Yapısı, İstanbul Bilgi Ünv. Yay., çev. Kıvanç Tanrıyar, İstanbul 2010, s.
61-72.
8 J. H. Mordtmann, “Ewrenos”, The Encyclopaedia of Islam, c. II, London 1927, s.
34-35; D. Salamanga, ‘Γαζή Έβρενόζ, ‘Ο Πρώτος Επικυρίαρχος των Γιάννινων’,
Ήπειρωτική Εστία, c. 2, Ioannina 1953, s. 163-165; I. Melikoff, “Ewrenos”, The
Encyclopedia of Islam, c. II, London 1965, s. 738-739; İ. Hakkı Uzunçarşılı,
“Evrenos”, İA, c. IV, İstanbul 1977, s. 414-418; K. Kâni, “Evrenos Bey”, Kaynak,
III, Balıkesir Halkevi, 3/4 yıl S. 36/37/38, Balıkesir 1936, s. 923-925, 17-22, 60-64;
Hamid Vehbi, “Gazi Evrenos Bey”, Meşâhir-i İslâm, c. II, cüz 26, İstanbul 1301, s.
801-843; Steven W Reinert, “Evrenos”, The Oxford Dictionary of Byzantium, ed.
Alexander P. Kazhdan, c. II, Oxford 1991, s. 765; Fahamettin Başar,
“Evrenosoğulları”, DİA, c. XI, İstanbul 1995, s. 539-541; H. Lowry, Osmanlı
Döneminde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550, Kuzey Yunanistan’ın Feth,
Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2008. Bu eserde ise
12
bildiklerimizi bu çalışmalara borçluyuz. Ancak, bütün bu çalışmalarda Evrenos
Bey’in hayatı ve faaliyetleri hakkında tatmin edici, kronolojik olarak tutarlı,
kaynaklara dayanan ayrıntılara ulaşmak mümkün değildir. Dolayısıyla, ortada
Evrenos Bey’in önemiyle orantısız ölçekte az bilgi olduğunu söyleyebiliriz.
Elbette, Evrenos Bey hakkında bilgilerimizin yetersiz olmasının bir sebebi
olmalıdır. Bunun ne olduğu sorusu da çalışmamızın asıl motivasyon kaynağı
olmuştur. Bu sorunun cevabını ilk olarak dönemin kaynaklarında aramak gerektiği
aşikârdır. Ancak bu kaynaklara bakıldığında, bilgilerin dağınık, birbiriyle çelişen,
kronolojik hatalarla dolu ve başka kaynaklardan doğrulanamayan hikâyelerle dolu
olduğu ortaya çıkmaktadır. Evrenos Bey hakkında en çok bilginin en erken Osmanlı
kroniklerinde olduğu bir gerçektir. Ancak bilindiği gibi Osmanlı kronikleri, eğer
Aşıkpaşazâde’nin naklettiği Yahşi Fakih’in kroniğini saymazsak, en erken XV.
yüzyılda yazılmış kaynaklardır. Ömrünün çoğunu XIV. yüzyılda yaşamış Evrenos
Bey hakkında en erken XV. yüzyılın şartlarında yazılmış hikâyelerden kesin ve
tutarlı bilgiler vermesini beklemek elbette mümkün değildir. Bu nedenle her
birindeki bilgilerin dikkatli bir şekilde eleştiri süzgecinden geçirilmesi şarttır. Ayrıca
Evrenos’un yaşadığı döneme ait vesikaların sayısı da yok denecek kadar azdır.
Ancak, şimdiye kadar bu konuda yeterli arşiv çalışmasının yapıldığı da söylenemez.
Dönemin Bizans ve diğer Batı kaynaklarındaki bilgi kırıntıları bazen Evrenos Bey
hakkında bize önemli bilgiler sunmaktadır. Örneğin şimdiye kadar Osmanlı
kronikleri ile karşılaştırmalı olarak kullanılmamış olan Bizans kronikleri bu
bakımdan önemlidir. Dolayısıyla, Evrenos Bey üzerine yapılacak bir çalışmada
Evrenos Bey’in Batı Trakya’da izlediği güzergah hakkında görsel malzemelerle bir
bölüm ayrılmıştır. Bkz. 16-64.
13
yukarıda saydığımız kaynak türlerindeki bilgilerin mukayeseli ve eleştirel bakış
açısıyla, titiz bir şekilde incelenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu metotla bir
çalışmanın şimdiye kadar yapılmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu sebeplerle ulaşabildiğimiz bütün Osmanlı, Bizans kaynaklarının yanı sıra,
en erken tarihli olandan başlayarak arşiv malzemeleriyle de onun hakkında
bulabildiğimiz her türlü kaynağı burada değerlendirmeye çalıştık. Çalışmaya
başlarken izlenecek metot konusunda bazı tereddütler yaşadık. Çünkü metodolojik
olarak örnek alabileceğimiz, bir uc beyi üzerine prosopografik bir çalışma şimdiye
kadar yapılmamıştı. Bu nedenle çalışmamızın metoduna, araştırma boyunca ortaya
çıkan bilgi ve belgelere göre karar verdik. Buna göre, ilk bölümü Evrenos Bey’in
kim olduğuna sorusuna ayırdık. Bu bağlamda Osmanlı ve Bizans kaynaklarındaki
bilgiler önemliydi. Öncelikle bu kaynakların Evrenos Bey hakkında verdiği bilgilerin
ortaya çıkarılması daha sonraki bölümlerin anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır. Aynı
bölümde Evrenos Bey üzerine yapılan modern araştırmaların görüşlerini de
tartıştığımız bir başlık eklemeyi uygun gördük. Her bir görüşü ve dayandığı
argümanları tartıştık. Ayrıca Evrenos Bey’in kökenine dair, babası İsa Bey hakkında
bulduğumuz yeni bilgiler ışığında yeniden bir değerlendirme yaptık.
İkinci bölüm ise, tamamen Evrenos Bey’in askeri ve siyasi faaliyetlerine
ayrıldı. Bu bölümün en zor tarafı, sürekli hareket halindeki Evrenos Bey’in ne zaman
nerede olduğuna dair bir kronolojik izlek çıkartmak oldu. Osmanlı kaynaklarındaki
kronoloji zaafiyeti ve anlatımlarındaki çelişkilere rağmen, bu bölümün şimdiye kadar
Evrenos Bey’in faaliyetlerinin en başından sonuna kadar izlenebildiği en kapsamlı
çalışma olduğunu söyleyebiliriz.
14
Üçüncü bölüm, Evrenos Bey tarafından kurulan vakıflara ayrıldı. Evrenos
Bey’in sırasıyla Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’da bizzat kurduğu
vakıflar incelendi. Bu vakıfların oğulları tarafından yaşatılmaya devam eden, hatta
yirminci yüzyıla kadar yaşayan vakıflar olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca
arşivlerde oğulları tarafından kurulan vakıflara ait belgelerin de olduğu
bilinmektedir. Buradaki amaçlarımızdan biri, bizzat Evrenos Bey tarafından
fethedildikten sonra yeni fethedilen yerde kurulan vakıfları tespit etmek ve bu Balkan
şehirlerinin birer Osmanlı kenti karakterine dönüşümünü görmektir. Ulaşabildiğimiz
arşiv belgelerindeki verilerden, kurduğu vakıflar hakkında önemli bilgiler elde
edilmiştir. Ayrıca, ikinci bölümde bir asker olarak incelediğimiz Evrenos Bey’in, bu
bölümde sadece yağma ve talan eden bir akıncı komutanı olmadığı, kurduğu imaret
siteleri ile hayır sahibi yönü de belgeler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.
Evrenos Bey hakkında yapılacak bir çalışmada onun Osmanlı Devleti’nin idari
ve askeri sistemindeki statüsünden bahsetmek gerekmektedir. Onun bir “Uc Beyi”
veya diğer bir deyişle “Akıncı Beyi” olduğu bilinmektedir. Onun, en güçlü
dönemlerinde dahi müstakil bir devlet kurma veya merkezi idareden bağımsızlaşma
eğilimine dair bir işaret yoktur. Bununla birlikte merkezle ilişkileri daima uyumlu
olmuş değildir. Bu nedenle Evrenos’un örneğinde Osmanlı’da Akıncı/Uc Beyi
statüsü hakkında temel kavramların ve terminolojinin ve hukukî meşruiyetinin
bilinmesi gerekir. Böylelikle onun faaliyetlerine anlam vermek kolaylaşacaktır9.
9 Uc kültürü ve merkez-uc ilişkisi hakkında bkz. Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde
Uc (Serhad)lar”, Doğu Batı, Makaleler II, İstanbul 2008, s. 45-60; H. Çetin Arslan,
“Erken Osmanlı’nın Fetih ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik
Önemi”, Türkler, c. IX, s. 217-225; Abdülkadir Özcan, “Akıncı”, DİA, C. II, İstanbul
1989, s. 249-250.
15
Bilindiği gibi akıncı, keşif, yağma veya tahrip amacıyla yabancı devlet
arazilerine seferler düzenleyen hafif süvari birliklerine verilen isimdir10. Akıncılık
esasında Orta Asya’dan beri süregelen bir gelenektir. Selçuklular zamanında da
akıncı beylerine “uc beyi” denilmiştir11. İran tarihine baktığımızda da “haşer” adı
verilen ve ordunun keşif kolu görevini yapan hafif silahlı süvarilerin olduğu
bilinmektedir12. Evrenos Bey’in faaliyetlerde bulunduğu Bizans topraklarında da X-
XI. yüzyıllara ait askeri bir terim olan akritas/akritai (Άκρίτας/Άκρίται) birlikleri de
aynı görevi üstlenmişlerdi13.
İyi binici atlılardan oluşan akıncılar, sınırlarda veya sınıra yakın yerlerde bir
plan ve program dâhilinde yaz-kış akın yaparlar, mal ve esir alırlar ve düşman
kuvvetleri hakkında önemli bilgiler getirirlerdi14. Savaş zamanında ordunun keşif
kolu hizmetini gören akıncılar, güzergâhları ordudan önce tespit ederek ordunun
yolunu açarlar, köprü ve geçitleri tutarak düşmanın pusu kurmasına mani olurlardı.
Zaten en önemli görevleri sınır güvenliğini sağlamak ve düşman topraklarına akınlar
yaparak bunları zayıflatmaktı15. Böylece Osmanlı Devleti komşu ülkeye savaş açtığı
10 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I,
İstanbul 1993, s. 36.
11 İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, İstanbul 1925, s. 71.
12 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, T.T.K. Ankara 1988, s.
233.
13 Alexander P. Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Volume 1, Oxford
1991, s. 47; F. Köprülü, a.g.e., s. 75; H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc
(Serhad)lar”, s. 49.
14 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 36.
15 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 54.
16
zaman bölge daha önce akıncılar tarafından tanınmış ve zayıflamış bir durumda
olurdu. Fetihten 4-5 gün önce yapılan keşif akınları sayesinde de orduyu haberdar
etme fırsatları olur ve düşmana yarayacak maddeleri ganimet olarak toplarlar, köprü
ve geçitleri de emniyet altına alarak ordunun sorunsuz bir biçimde ilerlemesini
sağlarlardı16. Örneğin Sultan Murad, Kosova Savaşı öncesinde Evrenos Gazi’yi kırk
kişilik bir grup ile Üsküp’e keşif akını yapma amacıyla göndermişti17.
Akıncılar, hafif süvari birliklerinden oluştukları için düşman topraklarında çok
hızlı ilerleyebilmişlerdir. Akıncıların başında ise “akıncı beyi/uc beyi” denilen ve
devlet tarafından seçilen liderleri bulunurdu. Bu unvan ise, herhangi bir surette
kuvvet kazanarak etrafına askerler toplamış reislere merkezî idare tarafından
verilirdi. Balkan fetihlerinde sol kol üzerinde önce Hacı İlbeyi, ve onun vefatıyla
Evrenos Bey’i akıncı lideri olarak görüyoruz18. Neşri bu konuda: “Lala Şahin’e
Rumili’nün beğlerbeği’li ğin virüp, Evrenoz’a ucların beğliğin verdi. Ol vakıt Hacı
İlbeği dahi Allah emrine vardı” diyerek, Hacı İlbeyi’nin ölümüyle ucların beyi
olarak Evrenos’un atandığını belirtmektedir19. Edirne’nin fethi için yapılan
hazırlıklar sırasında önce Keşan’ı ve ardından İpsala’yı fetheden Evrenos Bey’e de
16 İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s.239; H. İnalcık, a.g.m., s. 54.
17 Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, Neşrî Tarihi, c. I, Yay. Faik Reşit Unat-
Mehmed A. Köymen, T.T.K. Ankara 1999, s. 266; Halil İnalcık, “Bayezid I”, DİA, c.
V, İstanbul 1992, s. 232.
18 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna Savaşları
(1332-1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme, T.T.K. Ankara 1989, s. 88.
19 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198.
17
Uc beyi unvanı verilmiş ve kendisine İpsala’da uc tahsis edilmiştir20. Artık Osmanlı
sol kolu yani tarihi Via Egnatia yolu üzerinde fetihlerine devam edecek olan Evrenos
Bey’in güzergâhı çizilmiştir. Bilindiği gibi Osmanlı ordusunun fetihlerde izlediği
güzergâhlar: Sol Kol (Via Egnatia), Orta Kol (Via Militaris) ve Sağ Kol (Kırım-
Karadeniz ticaret yolu) olarak üçe ayrılır. Uc beyleri, üs merkezlerini fetihler
ilerledikçe sınıra yakın bir noktaya taşımışlar ve yaptıkları fetihlerde Roma
döneminde yapılan ve daha sonra Bizans’ın da kullandığı önemli yolları takip
etmişlerdir. Böylece uclar Osmanlı fetihlerine paralel olarak ileriye doğru yeni
merkezlere intikal etmiştir.21
Akıncıların oğulları da akıncı adayı sayılırlardı, bir nevi babadan oğula geçen
bir teşkilâttı22. Her isteyen akıncı olamazdı, akıncı olabilmenin de bazı şartları
vardı23. Eğer akıncı ailesinin yetişmiş erkek çocukları varsa onların öncelikleri vardı
ve akıncı olarak kaydedilmeleri kanundu24. Bunlar güçlü, yiğit delikanlılar arasından
seçilirlerdi. Babadan oğula geçerek genişleyen ve Osmanlı Devleti’ne büyük 20 Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul Matba’a-i Amire, Hicrî 1332, s. 54;
Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 196-197; Oruç Beğ Tarihi, (Osmanlı Tarihi 1288-
1502), Haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Yay., İstanbul 2008, s. 24.
21 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 55; Mariya Kyprovska, The
Military Organization of the Akıncıs in Ottoman Rumelia, Bilkent Üniversitesi
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2004 Ankara, s. 11.
22 Bu konuyla ilgili olarak A. Özcan, akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında
Evrenos Bey’in büyük emeğinin geçtiğini belirtmektedir, a.g.m., s. 249; İ. H.
Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239; H. Ç. Arslan, a.g.m., s. 218.
23 Necati Tacan, Akıncılar ve Mehmed II., Bayazıt II. Zamanlarında Akınlar, İstanbul
1936, s. 3; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239.
24 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 239.
18
yararlılıklar gösteren akıncılar aileleri arasında Evrenosoğulları dışında
Mihaloğulları, Turahanoğulları ve Malkoçoğulları gibi önemli aileler bulunmaktadır.
Bu aileler akıncılarının isimleri ile anılmaktaydılar. Neşri, babaları gibi akıncılık
yapan Evrenos Bey’in oğulları için, “Şimdi Evrenoz oğlanları kim vardur, anun
neslindendür. Evrenozlı dimeğe hikmet budur” demektedir25. Evrenos Bey’in
oğullarından özellikle Ali, Barak ve İsa Bey’lerin babalarının izinde gittiklerini yani
birer akıncı beyi olduklarını biliyoruz.
Akıncı beylerinin görevlendirilmeleri de sultan tarafından yapılmaktaydı.
Çıkarılan “akın fermanı” doğrultusunda hareket ederler ve akın yapılacak bölgeyi iyi
tanıyan “işbilir beyler” ve vezirler tarafından kararlaştırılırdı26. Örneğin Osmanlı sol
kolu üzerinde ilerleyen Evrenos Bey’in, Gümülcine’nin fethi için görevlendirilmesini
Hoca Saadeddin şu şekilde kaydetmiştir: “Evrenos Bey’i cânib-i cenûbda sahil-i
deryâda vâki’ olan vilâyet-i Gümülcine ve tevâbi’i gibi teshîr içün serdâr-ı sipâh
edüb ol cânibe revâne etdiler”27. Ayrıca kendisine “sancaklık” verildiği kaydolunan
1386 tarihli belgede, kendisinden Selanik kalesinin fethinin beklendiği
belirtilmektedir28. Evrenos Bey bu emri yerine getirmiş ve Selanik’in ilk fethi
25 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 257.
26 H. Çetin Arslan, “Erken Osmanlı Dönemi (1299-1453)’nde Akıncılar ve Akıncı
Beyleri”, Osmanlı, c. I, Ankara 1999, s. 220.
27 Hoca Saadeddin, Tâcü’t-tevârîh, c. I, İstanbul 1279, s. 73.
28 BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.
19
1387’de gerçekleşmiştir29. Görüldüğü gibi fetihler gelişigüzel değil, belli bir
güzergâh doğrultusunda ve sultanın izni ile yapılmıştır.
Evrenos Bey önemli fetihlerde bulunduğu gibi, fethettiği bölgelerin
gelişmesine, şehirleşmesine ve Türkleşmesine de önemli katkılar sağlamıştır. Bu
ünlü komutanın ismi ailesinden olmayan kişilere verildiği gibi adına kasaba ve
köyler de kurulmuştur. Örneğin XV. yüzyıla ait Gümülcine Tahrir Defterinde,
Evrenos Bey’in ailesinden olmayan sıradan timar sahiplerinin de bu ismi
kullandıklarını görüyoruz30. Ayrıca Diyarbekir eyaletine bağlı Hizan kazasında
bulunan Evranos karyesi31 ve Ordu Sancağı dâhilinde bulunan Evranos kazası32 da
bu akıncı beyinin kendisinin olmasa bile şöhretinin gittiği yerlerdendir.
Akıncılar, gazâ ruhu ile fetihlerini yaparlardı33. Bir taraftan sınırları düşman
işgaline karşı korumak ve diğer taraftan fırsat buldukça onların topraklarına akınlar
yaparak ganimet sağlayan akıncılara gaza yaptıkları için “gâzi” unvanı da
29 Melek Delilbaşı, Johannis Anagnostis, “Selânik (Thessaloniki)’in Son Zaptı
Hakkında Bir Tarih”, T.T.K. Ankara 1989, s. 3; Halil İnalcık, “I. Murad”, DİA, c.
XXXI, İstanbul 2006, s. 161.
30 İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, TT, No: 89 (Gümülcine Tahrir Defteri), v.
63a, 64a, 73a, 107a.
31 BOA, A. DVN. No: 133/35.
32 BOA, A. MKT. DV. No: 128/100.
33 Gaziliğin tanımı ve unsurları hakkında daha fazla için bkz. Şinasi Tekin, “XIV.
Yüzyılda Yazılmış Gazilik Tarikası ‘Gâziliğin Yolları’ Adlı Bir Eski Anadolu
Türkçesi Metni ve Gazâ/Cihâd Kavramları Hakkında”, Journal of Turkish Studies,
Volume XIII, Harvard 1989, s. 144-145.
20
verilmişti34. Evrenos Bey’in ismi de kaynaklarda gâzi unvanıyla geçmektedir.
Ahmedî tarafından XV. yüzyıl başlarında kaleme alınan İskendernâme’de, din
yolunda cihad etmenin önemi ve gazânın bir fazilet olduğu vurgulanmaktadır35.
Allah’ın emri olarak görülen gazâ, darül’l-harbe karşı daimi akınlarla savaş anlamına
geliyordu. Şer’î kanunlara göre bu akınlarda kâfirlerin malları ganimet olarak
alınabiliyor ve memleketleri tahrip edilebiliyordu. Böylece gâziler başarı gösteren
ünlü beyler etrafında toplanarak, hayati tehlike altında gazâ hareketlerine devam
ediyorlardı. XIV. yüzyıl Arap kaynakları Osmanlı beylerini de “sâhibü’l-ucât”
unvanıyla anmaktaydılar36.
Bu yerel güçlerin sadakatinin bazı vergilerden muaf olma gibi özel imtiyazlarla
teşvik edilmesi gerekiyordu. Bir anlamda bulundukları bölgelerin feodal beyleri
durumundaydılar. H. İnalcık’ın da belirttiği gibi merkezi idare daima bu güçlü uc
beylerine karşı hassas ve tedirgindi37. Esasında Balkanlarda siyasi iktidar fiili olarak
akıncı beylerinin elinde idi38. Özellikle de konumuz olan Evrenos Bey, Fetret Devri
süresince Osmanlı şehzadeleri tarafından önemli bir güç kaynağı olarak görülmüş ve
bu akıncı beyini kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır.
34 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III/I (1299-1451), Ankara 1964, s. 7; Cemal
Kafadar, “Gazâ”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996, s. 428.
35 Ahmedî, İskender-nâme, İnceleme-Tıpkıbasım: İsmail Ünver, TDK Ankara 1983,
v. 66a; ayrıca bkz. Nihad Sami Banarlı, “Ahmedi ve Dâsıtân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i
Osman”, Türkiyat Mecmuası, c. VI, 1936-39, İstanbul 1939, s. 112-113.
36 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 50.
37 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, İstanbul 2004, s.
196-197.
38 C. Imber, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, s. 18.
21
Akıncıları diğer süvari birliklerinden ayıran en önemli fark, yanlarında
mühimmat hatta erzak bile taşımadan bütün ihtiyaçlarını yaptıkları akınlardan
karşılamalarıdır39. Devlet adına çalıştıkları ve akınlar yaptıkları için halktan alınan
vergilerden ve angaryalardan muaf tutulmuşlardır40. Uzunçarşılı’nın belirttiği gibi
“elde ettikleri mal-ı ganimetle avdet eylerlerdi”41. Mustafa Nuri Paşa, akıncıların bu
ganimetlerle servet sahibi olduklarını vurgulamaktadır42. Evrenos Bey’in nüfuzu,
zenginliği ve imar faaliyetleri bunun en güzel göstergesidir. Akıncı beylerin
yaptıkları fetihler sonrasında “kılıç hakkı” olarak kendilerine verilen toprakların gelir
toplama hakkına sahip olmaları, onların imar faaliyetlerinin finansman kaynağı
olmuştur. Akıncı beyleri tarafından boş (hâlî) topraklarda kurulan cami, han, hamam,
kervansaray, zaviye ve bedesten gibi yapılar sayesinde yeni yerleşim yerleri ve hatta
şehirler oluşmuştur43. Yapılan yeni fetihlerle geride kalan ve birer Osmanlı kenti
haline gelen bu uc merkezleri arasında Evrenos Bey tarafından fethedilen ve
vakıflarıyla gelişen Gümülcine, Serez ve Yenice-i Vardar önemli örneklerdir.
Görüldüğü gibi Osmanlı fetih sisteminde akıncı beylerinin önemi oldukça
büyüktür. Akıncılık, yeni yerleşim yerlerinin fethedilmesi, yapılan göçlerle Osmanlı
kültürü ile bütünleştirilmesi ve devlet gücünün uc bölgelere taşınmasında önemli bir
39 M. Zeki, “Akınlar ve Akıncılar”, s. 292; N. Malkoç, “Tarihi Tetkikler, Akınlar,
Akıncılar ve Büyük Akınlar”, Süvari Mecmuası, S. 97(Nisan), İstanbul 1936, s. 76.
40 A. Özcan, “Akıncı”, s. 249.
41 İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti, s. 71; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239.
42 Mustafa Nuri Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât, c. I, İstanbul 1327, s.
147.
43 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 56.
22
kurum idi44. Akıncı kuvvetlerinin XV. yüzyıldaki mevcudu kırk bin kişi
civarındaydı45. Evrenosoğlu Ali Bey’in de katıldığı 1479-80 (H. 884) Transilvanya
seferinde de kırk ila kırk üç bin kişiden oluşan bir akıncı ordusundan bahsedilir46.
Osmanlı Devleti’nde akıncılık teşkilatı 1595 senesine kadar devam etmiştir. Bu
dönemde vezir-i âzâm olan Sinan Paşa’nın Eflak’ta yenilmesi ve akıncı
kuvvetlerinden pek azının kurtulabilmesi nedeniyle akıncı ocakları eski önemini ve
itibarını kaybetmiştir47. Peçevî Tarihi’nde, İslam askerinin daha önce böylesine bir
yenilgiyle karşılaşmadığı ve binlerce insanın telef olduğu kaydedilmiştir48. 1630’da
kaleme alınan Koçi Bey Risalesi’nde ise bu vazifede iki bin akıncının kaldığı
belirtilmektedir49. XVII. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, artık geri
hizmette kullanılmaya başlanmışlar ve yerlerini sınır kalelerindeki “serhad kulları”
almıştır. Yine bu yüzyıldan itibaren, öncülük hizmetinde Kırım hanlarının
44 N. Malkoç, a.g.m., s. 77-78.
45 Oruç Beğ Tarihi, s. 61; Aurel Decei, “Akindji”, The Encyclopaedia of Islam,
Volume I, A-B, 1960, s. 340.
46 M. Zeki, a.g.m., s. 297; Yılmaz Öztuna, “Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağı’nın
Sönmesi”, Hayat Tarih Mecmuası, S. V, İstanbul 1973, s. 14.
47 A. Decei, a.g.m., s. 340; M. Zeki, a.g.m., s. 299-301; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s.
240; Y. Öztuna, a.g.m., s. 15-16.
48 Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, c. II, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür
Bakanlığı Yay., Ankara 1999, s. 172.
49 Koçi Bey Risalesi, Yay. Yılmaz Kurt, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 50.
23
maiyetlerindeki Tatar askerlerinden faydalanılmış ve akıncılık zamanla yok
olmuştur50.
50 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II,
T.T.K. Ankara 1984, s. 255; A. Özcan, “Akıncı”, s. 250; N. Tacan, a.g.e., s. 10; M.
Kyprovska, The Military Organization of the Akıncıs in Ottoman Rumelia, s. 85.
1. BÖLÜM
EVRENOS BEY KİMDİR?
Evrenos Bey hakkında bildiklerimizin çoğunu dönemin Osmanlı ve Bizans
kaynaklarına borçluyuz. Ne zaman doğduğu, kaynaklarda ilk ortaya çıktığı zaman
kaç yaşlarında olduğu ve kaç yaşında iken öldüğüne dair bir bilgiye sahip değiliz.
Sadece ölüm tarihinin 17 Kasım 1417 olduğunu türbesinde bulunan kitabeden
biliyoruz51. Evrenos Bey’in nerede doğduğu, ne zaman bir Osmanlı akıncısı
olduğuna dair bilgi kırıntıları ise kaynakların tartışmaya açık kayıtlarından ibarettir.
Bu nedenle Evrenos Bey üzerine yapılan modern araştırmalarda onun bilinmeyenleri
hakkında farklı görüşler ifade edilmiştir. Bu çalışmalarda Evrenos’un kişisel hikâyesi
üzerine kaynaklardaki çok az bilginin doğru olduğu önkabuluyle bir kurgu yapıldığı
görülmektedir. Örneğin, onun öldüğünde yüz yaşını geçmiş olduğuna dair görüş,
Evrenos Bey hakkında yazılan tedkik eserlerde tekrar edilmektedir52. Ne zaman
doğduğu bilinmeyen Evrenos Bey’in yaşına dair bu tahminin, onun Karesi
ümerasından olduğunu kabul etmelerinden kaynaklandığı açıktır. Bu kayıtlar XVI.
yüzyılda yazan İbn-i Kemal ve Hoca Saadeddin gibi Osmanlı kronikleridir. Tedkik
51 V. Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 331; H. Ç. Arslan, a.g.e. s.
90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89
52 K. Kâni, a.g.m., s. 19; H. Vehbi, a.g.m., s. 833; İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s.
416; F. Başar, a.g.m., s. 540.
25
eserlerde, Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğu düşünülerek, - bu beylik 1335-
45 tarihleri arasında fethedildiğine göre- onun 1300’lü yılların başlarında doğmuş
olması gerektiğine dair bir varsayımla hareket edildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü
üzere bu görüşler, Evrenos Bey’in hem doğduğu yere, hem kökenine, hem de yaşına
dair bir varsayımdan ibarettir. Bu örneğe benzer pek çok konuda farklı görüşlerin
olması, öncelikle dönemin kaynaklarındaki somut bilgilerin yeniden yorumlanması
ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla daha önce de belirtiğimiz gibi bu
varsayımları tartışmak ve yeni bir yorum yapmak için öncelikle dönemin
kaynaklarındaki bilgileri bağımsız olarak ortaya koymanın doğru bir metot olacağı
kanaatindeyiz.
1.1. Osmanlı ve Bizans Kaynaklarında Evrenos Bey
İlk olarak Evrenos Bey hakkında en çok bilgi ihtiva eden Osmanlı
kaynaklarına bakmak gerekir. Osmanlı kaynaklarında Evrenos Bey hakkında övgü
dolu sözler ve kahramanlıkları ile başarılarını anlatan uzun hikâyeler yer almaktadır.
Bu kaynaklardan kronolojik olarak en erkeni olan Aşıkpaşazâde’de, Evrenos Bey ilk
defa “Gazi Evrenuz/Evrenoz (اور# ! ز) adıyla karşımıza çıkar. Burada Evrenos Bey,
Hacı İlbeyi ile birlikte anılmakta ve akıncı özelliği ön plana çıkartılmaktadır.
Dimetoka ve diğer vilayetlere yaptığı akınlarla Aşıkpaşazâde’nin ifadesiyle “çalub
çarpmağa başladığı” kaydedilmiştir53. Aşıkpaşazâde H. 758 (1356-57) tarihini
53Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, çev. Kemal
Yavuz- M. A. Yekta Saraç, İstanbul 2003, s. 378. Bu farklı elyazmasında ise
26
verdiği olayları aktarırken Evrenos Bey’e yaptığı gazâ hareketlerinden dolayı “Gâzi”
unvanıyla hitap etmektedir. Böylelikle Evrenos Bey’in 1356 tarihinden itibaren
“Gâzi” unvanıyla anıldığını Aşıkpaşazâde’den öğreniyoruz.
Neşri’de ise “Gazi Evrenoz/Evrenez ['!اور]” şeklinde kaydedilmiştir54.
Aşıkpaşazâde’den yararlandığı bilinen Neşri’nin eserinde de adı ilk defa Hacı İlbeyi
ile birlikte anılmıştır. Konurhisar’ın fethinden (1356-57) sonra buranın Hacı
İlbeyi’ne verildiği, kendisinin de ona “yarar yoldaş” bırakıldığı ve Aşıkpaşazâde’nin
de belirttiği gibi birlikte yağma akınları yaptıkları kaydedilmiştir55. Ancak
Aşıkpaşazâde’den farklı olarak Neşri Evrenos Bey’i şöyle anlatmaktadır:
“Rivâyet ederler ki Sultan Murad Gazi’nün Evrenoz adlı bir su-başısı varidi.
Gayet bahâdır ve ser-firâz Gazi kişiydi. Nice vilâyetler feth itmişdi. Sultan Murad’un
gayet toğrusı idi. Hicaz’a gitmişdi. Varub, Ka’be-i müşerrefeyi -şerrefeha’llâhü
te’alâ- tavâf idüb, ol esnâda yine gelüb, Hunkâr’a yitişdi. Hunkâr dahi buna gereği
gibi ‘izzet idüb, bir ‘âlî timar emr itdi.”56
Görüleceği üzere Aşıkpaşazâde, Evrenos Bey’in sedece “Gâzi” unvanını
kullanmış, hacca gitmesiyle ilgili herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Neşri ise
Evrenos Bey’in Sultan Murad’ın izniyle hacca gittiğini belirten tek Osmanlı
Evrenos’un ismi “Gâzi Evrenez” şeklinde geçmektedir; Âşık Paşaoğlu Tarihi, nşr. N.
Atsız, MEB Tarih Dizisi, İstanbul 1992, s. 49. Atsız neşrinde ise Evrenos Bey’e
“Gazi Evrenüz” denmiştir.
54 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184–185; Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ,
Menzel Nüshası, Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2008, s. 90.
55 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 185; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 85.
56 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 257.
27
kroniğidir. Neşri’nin verdiği bilgiler Sultan I. Murad’ın Evrenos’a gönderdiği 1386
tarihli mektuptaki şu ifadeyle doğrulanmaktadır: “Melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn
kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” yani ‘gazilerin ve
mücahidlerin sultanı, kâfirleri ezen Gazi Hacı Evrenos Bey’ şeklinde hitap
edilmektedir 57. Bu belgeden, Evrenos Bey’in 1386 tarihinden önce Hacı unvanını
aldığı anlaşılmaktadır58.
Evrenos Bey’in adı Oruç Beğ Tarihi’nde ilk defa Gelibolu’nun fethinden
bahsedilirken kaydedilmiştir: Evrenos Beğ dirlerdi, bir bahâdır, dilâver yiğit vardı.
Süleyman Paşa ile bile geçmişdi59. Bu eserde ayrıca Fetret Dönemi anlatılırken,
Musa Çelebi’nin Evrenos Bey’den nasıl çekindiği ise şöyle ifade edilmektedir: “Ve
illâ Musa Beğ, Evrenos Beğ’den gâyet havf iderdi. Ol vakt Evrenos Beğ hayatda idi.
İki üç bin yarar kulları vardı, kılıç erleri. Gümülcine’yi, İskete’yi, Marulya’yı ve
Siroz ve Selanik tarafın ol feth etmişdi. Kuvvetlü kişiydi” 60. Görüldüğü gibi
korkulacak kadar güce sahip olan Evrenos Bey, ömrünün son yıllarında artık
Osmanlı şehzadelerinin destek beklediği, önemli ve sözü geçen bir komutandı.
Başka bir XVI. yüzyıl kaynağı olan Gelibolulu Mustafa Âli’nin Künhü’l-ahbâr
adlı eserinde ise H. 758 (1357) yılı olayları anlatılırken adı ilk defa geçen Evrenos
Bey’in, Süleyman Paşa ile birlikte yanında Umur Bey, Ece Bey ve Gazi Fazıl Bey ile
57 BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.
58 Neşri’nin bu kaydından hareketle bazı çalışmalarda Evrenos Bey’in 1387-88
tarihlerinde hacca gitmiş olabileceği belirtilmektedir. Krş. H. Lowry-İ. Erünsal,
a.g.e., s. 15.
59 Oruç Beğ Tarihi, s. 20.
60 Oruç Beğ Tarihi, s. 44-45.
28
Rumeli’ye akınlarda bulunduğu belirtilmiştir61. Âli, Evrenos’un karakteristik
özelliklerinden bahseden nadir bilgiler kaydetmiştir:
“Evrenos Beğdir ki sâhib-i hayrât, râgıb-ı meberrât, şîr-merd pîşe-i cihâd,
şeh-levend-i kerâmet-nihâd bir emîr-i büzürgvâr idi. Rumili’nin iç ili hükmündeki
kura ve kasabât-ı ekseriyâ ânın fethidir. Kendinin ve evlâdının yedi yerde ‘amâyir-i
latîfesi vardır”62. Görüldüğü gibi Âli’ye göre Evrenos Bey, hayır sahibi, sevap
işleyen, cesur, cihad yapan, boylu-poslu, yüce gönüllü ve saygıdeğer bir emir idi.
Osmanlı tarihçileri arasında Evrenos Bey’in Karesi Beyliği ile ili şkisinden ilk
bahsedenler XVI. yüzyıl yazarlarından İbn-i Kemal ve Hoca Saadeddin’dir.
Ardından XVII. yüzyılda Müneccimbaşı onun Karesi ümerâsından olduğunu
kaydedecektir63. İbn-i Kemal, Evrenos Beyi Karesi ümerâsından iken Osmanlı
hâkimiyetine girmiş dört yiğit (Hacı İlbeyi, Ece Bey, Fazıl Bey ve Evrenos Bey)
arasında saymakta ve kılıçlarıyla dirilen yani yaşam gayesi fetih olan, bulduğunu
yiyen “Gâzi dilâverler” olarak tasvir etmektedir64. Hoca Saadeddin’in eserinde ise
Evrenos Bey hakkında: Husûsan Ece Beğ ve Gazi Fazıl ve Evrenos Beğ ki Karesi
61 Âlî, Künhü’l-ahbâr, v. 17a.
62 Âlî, a.g.e., v. 27b.
63 Bu konuda H. Lowry-İ. Erünsal, Evrenos Bey’in Karesi ile olan münasebeti
iddiasının ilk defa XVII. yüzyılda Müneccimbaşı tarafından belirtildiğini
gözlemleseler de araştırmamıza göre daha XVI. yüzyılda İbn-i Kemal ve Hoca
Saadeddin de Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğunu kaydetmişlerdir. Bkz.
Kemal Paşaoğlu Şemsüddin Ahmed İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter,
Yay. Şerafettin Turan, T.T.K. Ankara 1991, s. 110-111; Hoca Saadeddin, Tâcü’t-
tevârîh, c. I, s. 51, 53, 70. Krş. H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 8, dn. 27.
64 İbn-i Kemal, a.g.e., s. 110-111.
29
vilâyetinin ser-hayllerinden65 idiler denilmektedir66. XVI. yüzyılın diğer bi yazarı
İdris-i Bitlisî ise öncelikle Bursa’nın H. 706 (1306-1307) tarihlerindeki Rum
tekfurunun Evrenos Bey olduğundan bahsetmiş, daha sonraki kayıtlarında da diğer
Karesili beyler ile birlikte Evrenos’un da Osmanlı hizmetine girdiğini belirtmiştir67.
Solakzâde’nin Evrenos Bey ile ilgili ilk kaydı Rumeli’ye sallarla geçiş
hikâyesini anlatırken geçmektedir: “husûsen Ece Bey ve Fazıl Bey ve Evrenos Bey
bunlar Karesi vilâyetinin müte’ayyin adamlarından idiler”68. Solakzâde, Evrenos
Bey’in şecâ’atle şöhret bulduğunu belirtmiş ve dilaver gaziler arasında saydığı
Evrenos için övgü dolu sözler kullanmıştır69. Son üssü ve ailenin merkezi olarak
kabul ettiğimiz Yenice-i Vardar’da bulunan Evrenos Bey için Solakzâde, Evrenos
Bey’in nüfuzunu ve gücünü şu sözlerle dile getirmiştir:
“Rumili serhadlerinin yararı ve ekser memâlikin fâtih-i nâmdârı ve beş-altı bin
dilâver ve bahadır kulları ve mirliva oğulları ‘ki her biri bir külli kapuya mâlik ve
şehâmet ve celâdet tarîkına sâlikdir’ olan Evrenos Beğ ki Selanik etrafını feth edüb
Yenice-i Vardar’da mütemekkin idi” 70.
65 Ser-hayl: bir atlı bölüğünün veya bir kervanın başı.
66 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 53.
67 İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, c. I, Haz. M. Karataş-S. Kaya-Y. Baş, Betav Yay.,
Ankara 2008, s. 172, 263, 269.
68 Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, İstanbul 1298, s. 23.
69 Solakzâde, a.g.e., s. 29-, 45.
70 Solakzâde, a.g.e., s. 112.
30
Anonim Osmanlı Tarihi’nde de Süleyman Paşa ve akıncılarının Gelibolu’daki
faaliyetlerinden bahsedilirken: “Meğer bir beğ var idi. Adına Evrenos Beğ dirlerdi.
Gâyet bahâdır idi” şeklinde adı geçmektedir71.
Müneccimbaşı da, Evrenos’un Karesi hâkimi Aclan Bey’in yanında görev
aldığını, yani Osmanlı hâkimiyetine kadar Karesi ümerasından olduğunu
vurgulayanlar arasındadır72. Evrenos Bey’in Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya ve
ardından I. Murad’a hizmette bulunduğunu belirtmektedir. Evrenos’un yaptığı
fetihleri ve hayatını ise kısaca şöyle özetler:
“Rumili’nin garb tarafına olan bilâdın ekseri mûma ileyhin fethidir. Bir
müddet Gümülcine’de sâkin olub, sonra olduğu hâneyi ‘imâret ve han yapub
kendüsü Siroz’a nakl eyledi. Ba’dehu Vardar Yenicesin feth etdikde Siroz’da olan
hânesini dahi ‘imâret han yapub Yenice’ye nakl eyledi. Kendünün ve evlâdının
fütûhât-ı celîle ve hayrât-ı kesîresi olub, alâ yevmen hâza bâki ve evkâfın tevliyeti
anlardadır”73.
Osmanlı kaynakları arasında Evrenos Bey hakkında diğerlerinden farklı olarak
Mustafa Nuri Paşa tarafından kaleme alınan Netayicü’l-vukû’at’ın kaydı ise şöyledir:
“Mihal Bey ve Evrenos Bey gibi sonradan bârgâh-ı Osmanî’ye iltihâk eden
ümerâdan evlâd ü ahfâdından fenn-i harb ü kıtâlde mâhir bahadırlar yetişmekte
olduğu misillü..”74
71 Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2000, s. 22.
72 Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahâ’ifü’l-ahbâr, c. III, İstanbul 1321, s. 288.
73 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 305-306.
74 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c. I, s. 17.
31
Burada Mustafa Nuri Paşa’nın sonradan bârgâh-ı Osmanî’ye iltihâk eden
ümerâdan ifadesiyle, Evrenos Bey’in Mihal Bey gibi ihtida ettiğini mi, yoksa
Osmanlı idaresine katılan Karesi ümerasından biri olduğunu mu kastettiği
anlaşılmamaktadır. Eserde bu konuya dair bir açıklama bulunmasa da adının bir
zamanlar gayrimüslim olan Mihal Bey ile birlikte anılmış olması şüphe
uyandırmaktadır. Ayrıca bu kaynakta Evrenos Bey’in Osmanlı idaresine girmeden
önce Karesi ümerasından olduğuna dair herhangi bir kayıt yoktur ve adı ilk defa Lala
Şahin Paşa ile birlikte ümerâdan Evrenos Beğ şeklinde yani Osmanlı ümerası
kastedilerek zikredilmiştir75.
Evrenos Bey, uzun yıllara dayanan tecrübesi ve bölgeyi iyi tanıması nedeniyle
Osmanlı sultanlarına savaş meclislerinde yol göstermiştir. I. Kosova Savaşı için
yapılan hazırlıklarda özellikle Evrenos Bey’in fikrinin alınması buna güzel bir
örnektir. Ucların durumunu en iyi bilen kişi olarak Sultan I. Murad’ın en güvenilir
komutanıdır. Neşri’de Evrenos Bey’in Kosova Savaşı öncesi yapılan savaş
meclislerindeki önemli rolü ve sultanla olan yakın münasebeti ikinci bölümde
bahsedeceğimiz gibi uzun uzun anlatılmaktadır76.
Evrenos Bey’in nüfuzu kadar zenginliği de Osmanlı kaynaklarına konu
olmuştur. Yıldırım Bayezid’in Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah’ın kızı Sultan
Hatun ile evlendiği görkemli düğünde Evrenos Bey’in de adı geçmektedir77.
75 M. Nuri Paşa, a.g.e., s. 7.
76 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 294.
77 Âşıkpaşazâde’nin Yavuz-Saraç edisyonunda, Neşri, Müneccimbaşı, İdris-i
Bitlisi’nin eserlerinde bu düğünün tarihi H. 783 (1381/82) olarak geçmektedir. Bkz.
32
Bursa’da büyük merasimlerle düzenlenen düğüne, Anadolu Beyleri’nden
Karamanoğlu, Hamidoğlu, Menteşeoğlu, Tekeoğlu, Batı Anadolu’dan Saruhan ve
Aydınoğlu, Kastamonu’dan İsfendiyaroğlu, Memlük Sultanı ve “Evrenos Bey” davet
edilmişlerdir. Düğüne Murad’ın Rumeli’deki haraçgüzâr Hıristiyan knezleri de
çağırılmış ve düğün tam bir diplomatik amaç üzerine kurulmuştur. Kaynaklar,
düğüne katılanlar arasında en parlak hediyeyi getirenin Evrenos Bey olduğu
konusunda hemfikirdirler78. Rumeli’den düğüne katılan uc beyi Evrenos, Anadolu
beylerini de gölgede bırakan servetini getirdiği hediyeler ile göstermiştir. Düğüne
davetli listesi açıklanırken “Evrenoz’u dahi okudular” ya da “Evrenoz dahi” geldi
ifadeleri ile ünlü akıncı beyine verilen ayrıcalık ve önem özellikle zikredilmiştir79.
Özellikle de “kendi sancağı beyleri geldi, Evrenoz dahi geldi pîşkeşin çekti” ifadesi
Evrenos Bey’in sancak beylerinin de üzerinde bir öneme sahip olduğunu
göstermektedir. Evrenos Bey’in getirdiği hediyeleri Aşıkpaşazâde şöyle
anlatmaktadır: “yüz kul ve yüz kız oğlan cariye ve on oğlanın elinde on gümüş tepsi
içi dolu filori ve on oğlan elinde dahi on altun tepsi ve sekseninin elinde gümüş ibrik
ve gümüş maşraba80”.
Ayrıca Aşıkpaşazâde, Evrenos Bey’in hediyeleri karşısında civar beylerinin ve
elçilerin hayretler içerisinde kaldıklarını ve eğer sultanın bir beyi dahi bu kadar
Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 388; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 208-209;
Müneccimbaşı, a.g.e., s. 298; İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 342.
78 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 204-206; Hoca
Saadeddin, a.g.e., s. 96; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 298; M. Nuri Paşa, a.g.e., s. 19-20;
İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 349-350.
79 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 206.
80 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57.
33
zengin ise kendisi nasıl olmalı diye düşündüklerini kaydeder. Hoca Saadeddin de
Bayezid’in oğlunun düğününe ihtişamlı hediyelerle gelen Evrenos Bey’den
bahsederken, Rumeli ümerasının önde geleni ve baş tacı olarak nitelendirir. Bu
nedenle de düğünde sunduğu hediyelerini uzun uzun anlatmıştır. Ona göre herkes bu
yiğit beyin padişaha lâyık pîşkeşine hayran kalmış ve pek çok övmüştü81.
Görüldüğü üzere Osmanlı kaynaklarına baktığımızda Evrenos Bey büyük bir
kahraman/bahadır/dilâver olarak övülmüştür. Askeri başarıları, uzun yıllara dayanan
tecrübeleri, nüfuzu ve zenginliği Osmanlı kaynaklarına sık sık konu olmuş, adı
ailesine yadigâr kalarak Evrenosoğulları ya da Neşri’nin de belirttiği gibi
“Evrenozlu” diye anılmıştır. Dolayısıyla, Evrenos Bey’in artık tanınmış bir uc beyi
olduğu dönemle ilgili daha fazla bilginin olduğu açıkça görülür. Ancak en erken
Osmanlı kroniklerinde Evrenos Bey’in ne kökenine, ne ailesine dair hiçbir bilgi
bulunmamaktadır. Daha geç tarihli kroniklerde ise sadece Karesi bölgesinden
Osmanlılara katılan ümeradan olduğuna dair kayıtlar söz konusudur. En erkeni XVI.
yüzyıl başlarında yazılan kaynaklardaki bu görüşün nereden kaynaklandığı
bilinmemektedir. Ancak, Neşri ve Aşıkpaşazâde’de gerçekten Karesi’den olan Hacı
İlbeyi, Ece Bey, Fazıl Bey gibi akıncı beylerinin Rumeli’ye geçişteki rolleri
bilinmektedir. Bunların arasında Evrenos Bey’in adı sayılmamaktadır82. Geç tarihli
kroniklerde ise bu beylerin arasına Evrenos Bey’in de “eklendiği” açıkça
anlaşılmaktadır.
81 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 95-96.
82 Âşıkpaşazâde, s. 47-48; Neşri (Unat-Köymen), s. 173-175.
34
Yukarıda bahsettiğimiz bazı Osmanlı kaynakları dışında Bizans kaynaklarında
da Evrenos Bey adına sıkça rastlamaktayız. Bu kaynaklar daha çok onun askeri
faaliyetlerinden bahsederler. Bizans kaynaklarında Evrenos Bey’in adı değişik imla
biçimleriyle karşımıza çıkar. Örneğin Έβρενέζ (Evrenez), Άβρανέζης (Avranezēs),
Βρανέζης (Vranezēs), Βρανέτζης (Vranetzēs), Βρενέζ (Vrenez), Βρενέζης
(Vrenezēs), Βρενές (Vrenes) gibi farklı yazımlara rastlanır.83.
Bizans kaynaklarından Kısa Kronikler’de Evrenos’un adının geçtiği 4 kronik
mevcuttur. Bu kroniklerde adı Βρανέζες, Βρενέζες (Vranezes, Vrenezes) şeklinde
yazılmıştır. Kaynağın doğası gereği sadece Evrenos Bey’in yaptığı fetihler ve
tarihleri kaydedilmiştir. Örneğin 1387’de Mora üzerine akında bulunduğu84, 1394’te
tekrar gelerek Mora’yı yağmaladığı85, 1395 yılında da Mora despotunun Evrenos
Bey tarafından Korinthos (Gördüs) yakınlarında bozguna uğratıldığı86, aynı yılın 21
Şubat Pazar günü Romalılardan Akova’yı aldığı87 nakledilmiştir. Evrenos Bey’in
Mora akınları hakkındaki bilgiyi başta Kısa Kronikler olmak üzere aşağıda da
göreceğimiz Bizans kroniklerine borçluyuz.
Bir başka Bizans kaynağı olan, II. Manuel Palaiologos’un kardeşi Theodoros
için yazdığı Cenaze Nutku’nda ise Evrenos’un fetihlerinin yarattığı tepkiyi
83 Gyula Moravcsik, Byzantinoturcica II, Berlin 1958, s. 120-121; P.L.P., No: 5955.
84 Peter Schreiner, Die Byzantinischen Kleinchroniken, c.I, Wien 1975, s. 244 (Eylül
1387/6896, 11. İndiksiyon).
85 P. Schreiner, a.g.e., s. 292, 321 (Eylül 1394 – Eylül 1395 Eylül/6903, 3.
İndiksiyon).
86 P. Schreiner, a.g.e., s. 244 (25 Eylül 1394 – 21 Şubat 1395/6903, 3. İndiksiyon).
87 P. Schreiner, a.g.e., s. 244 (21 Şubat 1395/6903, 3. İndiksiyon).
35
izleyebiliriz. Bu eserde kendisinden “inançlı insanlara karşı [Hıristiyanlar] eşsiz
düşmanlık hisleri besleyen ve öfkeyle dolu” bir komutan olarak bahsedilmiştir88. Bu
“dindar” Bizans İmparatoru, Balkanlardaki Osmanlı ilerleyişinin öncüsü olan
Evrenos Bey’e duyduğu düşmanlığı gizlememiştir.
XV. yüzyıl Bizans kroniklerinden Doukas’ın Historia adlı eserinde Evrenos
Bey hakkında fazla bilgiye rastlanmaz. Türklerle sıkı temas halinde olan Doukas,
olaylara tarafsız bir şekilde yaklaşmaya çalışmış ancak eserinin bazı bölümlerinde
Müslümanlara ve Türklere olan düşmanlığını gizleyememiştir89. Eserinde, adını
Άβρανέζης (Avranezēs) olarak yazdığı Evrenos’tan “Zorba’nın komutanı” yani I.
Bayezid’in komutanı olarak bahseder. Doukas’a göre Evrenos Bey, Bayezid’in emri
ile Mora yarımadası üzerine gönderilmiş ve bütün Lakedaimon (Sparta Yöresi) ile
Akhaia’yı (Mora’nın kuzey batısı) yağma ve talan etmiştir90. Her ne kadar I.
Bayezid’den bahsederken “zorba” kelimesini kullansa da Evrenos Bey hakkında
herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Bir başka yerde, Aydınoğlu Hamza’nın,
ağabeyi Cüneyd ile yaptığı konuşmayı aktarırken, Evrenosoğulları’ndan ve
88 Juliana Chrysostomides, Manuel II. Palaeologous Funeral Oration on his Brother
Theodore, Corpus Frontium Historiae Byzantinae, Volume XXVI, Thessalonike
1985, s. 156-157; S. W. Reinert, a.g.m., s. 765.
89 Melek Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito Bizans, İstanbul
1999, s. 342-344. Doukas’ın eseri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Şerif Baştav,
“Türk Tarihi Bakımından Dukas’ın Eserinin Değeri”, Türk Kültürü Araştırmaları II,
1965, s. 177-194.
90 Mihail Doukas, Βυζαντινοτουρκική Ιστορία, Athina 1997, s. 143; aynı yazar,
Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, çev. Harry J. Magoulias,
Wayne State University Press, Detroit 1975, s. 83.
36
Turahanoğulları’ndan “Rumeli’nin ve Tuna sınırlarının bekçileri” olarak bahsetmeyi
de ihmal etmemiştir91.
XV. yüzyılın diğer bir Bizans kronik yazarı olan Sphrantzes’de (Minus
Kroniği) Evrenos Bey’in adı geçmez. Ancak Pseudo-Sphrantzes (Majus Kroniği)
olarak bilinen ve Monemvasia Metropoliti Makarios Melissenos’un zeyli olan
kaynakta, Evrenos Bey’den Βρενέζης (Brenezēs) olarak sadece Mora’ya yaptığı akın
nedeniyle bahsedilmiştir. Bizans’ı ilgilendirdiği müddetçe Türk tarihine değinen
Minus Kroniği’nin aksine, Pseudo-Sphrantzes’de Türklere ve Latinlere karşı
düşmanlık ifadelerine sıkça rastlandığı bilinmektedir.92. Bu nedenle Mora’ya yapılan
akınlardan ve dolayısıyla Evrenos’tan olumsuz bir şekilde bahsetmesi olağan kabul
edilebilir. Eserinde yapılan akınlar şöyle anlatılmaktadır: “Aynı sene [1405 yılı]
Eylül’ün 13’ünde Padişah Bayezid 50.000 askerle Yakup Paşa’yı ve Vrenezi’yi
(Βρενέζης) Mora’ya yolladı. Bunlar yolda giderlerken geçtikleri yerlerde ve
vardıkları Mora’nın içinde Hıristiyanlara pek çok fenalıklarda bulundular ve esirler
aldılar”93. Tarihçiye göre Evrenos, Osmanlı kroniklerinin aksine, geçtiği yerleri
91 M. Doukas a.g.e., s. 341.
92 M. Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, s. 346. Ayrıca Sphrantzes
hakkında daha fazla bilgi için bkz. Giorgio Sfranze, Cronaca, ed. Riccardo Maisano,
Roma 1990, s. 1-82.
93 Pseudo-Phrantzes, Memorii 1401-1477, In anexa Pseudo-Phrantzes: Macarie
Melissenos Cronica 1258-1481, ed. Vasile Grecu, Bucureşti 1966., s. 202. Ancak bu
eserde verilen 1405 tarihi yanlış olup, bu tarihte Sultan Bayezid tahtta olmadığı gibi,
Evrenos Bey ve Yakup Paşa’nın da herhangi bir Mora seferi bulunmamaktadır.
Büyük ihtimalle yukarıda Kısa Kroniklerde de bahsi geçen 1395 tarihli Mora
37
yakıp yıkan ve Hıristiyan halkı esir alarak onlara zor kullanan bir Osmanlı
komutanıdır.
Bizans tarihçileri arasında Evrenos Bey’den en çok bahseden
Chalkokondyles’tir. Türk rivayetlerinden istifade ettiği ve Mora’da yaşanan olayları
detaylı bir şekilde aktardığı için eserini Türk hâkimiyeti altında bir yerde yazdığı
düşünülmektedir94. Historiae adını taşıyan eseri 10 kitaptan oluşmaktadır. Kaynağın
daha çok 2. ve 4. kitaplarında Evrenos Bey’e dair bilgi bulunmaktadır. Eserde ismi
Bayezid’in komutanı Βρενέζης (Vrenezēs) olarak geçmektedir. Chalkokondyles,
diğer Bizans kaynaklarının aksine Evrenos’tan Osmanlı savaş meclisinde sözü
dinlenen ve sayesinde başarıya ulaşılan önemli bir komutan olarak bahseder.
Bahsettiği Niğbolu zaferidir ve bu zafer Chalkokondyles’e göre Evrenos’un başarılı
savaş taktikleri neticesinde kazanılmıştır. Evrenos bu tarihten sonra Sultan tarafından
büyük iltifat görerek onun gözdesi haline gelmiştir95. Daha sonra tarihçi, Evrenos
Bey’in Rumeli Beylerbeyi Yakup Paşa ile birlikte Mora’ya yaptıkları yağma
akınlarından bahsetmiş ancak hakkında herhangi bir yorumda bulunmamıştır96. Bir
seferinden bahsedilmektedir. Türkçe çevirisinde de aynı tarih hatası yapılmıştır. Bkz.
Vl. Mirmiroğlu, Yeoryios Francis’in Vekayinâmesi, T.T.K. Tercümeleri, 1949, s. 57.
94 M. Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, s. 344-345.
95 Laonici Chalcocandylae, Historiarum Demonstrationes, ed. Eugenius Darko,
Tomus I, Budapeştini 1922, c.I, II. Kitap, s. 74. Chalkokondyles’in hayatı ve eseri
hakkında bilgi için bkz. Şerif Baştav, “Laonikos Halkondilas”, Türk Kültürü
Araştırmaları, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Anısına Armağan, XXIII/1-2 (1985),
s. 127-134; Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, "Laonikos Chalkokondyles’in Hayatı ve
‘Tarih’i”, OTAM, S. 21/2007, Ankara 2009, s. 41-58.
96 L. Chalcocandylae, a.g.e., II. Kitap, s. 90.
38
başka kaydında ise Evrenos Bey’in Mora seferinden sonra Makedonya sahillerine ve
Arnavutluk’a yaptığı başarılı akınlar neticesinde “lider gibi gittiği yol takip edilen
ünlü bir komutan” olduğunu ifade etmiştir97. Chalkokondyles, eserinde ayrıca Fetret
Dönemi’nde Evrenos Bey’in rolünden de bahsetmiştir. İkinci bölümde ayrıntılı
olarak inceleyeciğimiz gibi Evrenos Bey’in siyasi ve askeri gücü Chalkokondyles’in
eserine de yansımıştır.
Chalkokondyles hiçbir Bizans kaynağında karşılaşmadığımız bir şekilde
Evrenos Bey’in hayatını kısaca özetleyerek, onun önemi hakkında bilgi vermiştir98.
Onun Rumeli’den başlayarak, Eflak’a, Arnavutluk’a ve Mora’ya zikredilmeye değer
seferler yaptığını ve ayrıca Evrenos’un ve onun soyundan gelen ve yolunu takip eden
oğullarının onun sayesinde büyük kazançlar ve ganimetler sağladıklarını
vurgulamıştır. Rumeli’nin dört bir tarafında Evrenos’un eserlerinin bulunduğunu
belirten Chalkokondyles, bunun sebebinin ise ardında iz bırakmak ve anılmak
istemesinden kaynaklandığını düşünmektedir. Oğullarından İsa, Barak ve Ali’nin de
aynı şekilde büyük üne sahip beyler olduklarından bahsetmiş ve Ίανιτζά (Yenice-i
Vardar)’ın Evrenos ve oğullarına ait olduğunu vurgulamıştır99. Ayrıca, Sultan
97 L. Chalcocandylae, a.g.e., II. Kitap, s. 92.
98 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 204.
99 Evrenosoğulları’nın merkezi olarak kabul edilen ve vakıflarının bulunduğu
Yenice-i Vardar hakkında bkz. Machiel Kiel, “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-
Gionnitsa) a Forgotten Turkish Cultural Centre of Macedonia of the 15th and 16th
Century”, Byzantina et Neoellenica Neerlandica, 1972, c. I, s. 300-329; Vassilis
Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες τών Χωριών τής Θεσσαλονίκης κατά την
Τουρκοκρατία”, Μακεδονικά, v.20, 1980, Thessaloniki, s. 407-412; aynı yazar,
“Problems of Land-owning and Population in the Area of Gazi Evrenos Bey’s
39
tarafından kendisine tahsis edildiğini belirten bu kentte Evrenos’un ikamet etmekte
olduğunu, Sultan’ın her ihtiyaç duyduğunda Evrenos’un ona yardım için gittiğini de
belirtmiştir. Chalkokondyles, Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey’e ait pek çok köy
olduğunu da kaydeder. Bunlar elbette Evrenos’un vakıf köyleridir. Ayrıca, I.
Mehmed döneminde Evrenos’un vefatından sonra Turahan Bey’in Türkler arasında
büyük ün sahibi olduğuna, yani onun yerini aldığına dair bir bilgiyi bize
sunmaktadır100.
Sonuç olarak, dönemin Bizans kaynaklarında Evrenos Bey hakkında
Chalkokondyles kadar ayrıntıya giren olmamıştır. Bu kaynaklar, Evrenos’un
kariyerinin en parlak zamanlarındaki fetihlerine dair önemli bilgiler verirler.
Özellikle Bizans kaynaklarının sağlam kronolojik kayıtları Evrenos’un faaliyetlerinin
kronolojisi bakımından son derece önemlidir. Osmanlı kaynaklarındaki bilgi
eksikliklerini tamamlamışlardır. Ancak Evrenos’un ilk yıllarına dair herhangi bir
bilginin olmadığı da anlaşılmaktadır.
Wakf”, Balkan Studies, 22/1 1981, s. 43-57; aynı yazar, “Via Egnatia Üzerindeki
Vakıflar”, Sol Kol, Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth
Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 92-104; A. Çalı, “Bir Osmanlı
Vakıf Şehri: Yenice-i Vardar”, Balkanlarda Bıraktıklarımız, II. Ulusal Mübadele ve
Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Kongresi, 22-23 Kasım 2008, Samsun 2009, s.
32-47; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e..
100 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 205.
40
1.2. Evrenos Bey Hakkında Araştırmalar, Tartı şmalar ve Bazı Yeni
Bulgular
Evrenos Bey üzerine yapılmış modern çalışmaların tarihçesi XIX. yüzyıla
kadar inmektedir. Bu çalışmalar ortaya çıkmadan önce ilk olarak J.V. Hammer-
Purgstall’ın on ciltlik Osmanlı Tarihi (Geschichte des Osmanischen Reiches) adlı
eserinde Evrenos Bey üzerine bazı görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. Osmanlı
kaynaklarına hakimiyeti tartışılmayan Hammer, Evrenos Bey’in Bursa’nın Rum
tekfuru iken ihtida ettiği görüşünü İdris-i Bitlisî’ye dayandırmaktadır. Evrenos
Bey’den bahsederken: “Karesi Hükümeti, Hacı İlbeği’ne verilerek, vezirleri Ece Beğ
ve Bursa’nın eski Rum kumandanı iken İslam’ı kabul etmiş olan Evrenos Beğ’i onun
maiyyetine verdiler” şeklinde kaydetmiştir101. Yani Hammer’e göre Evrenos Bey bir
mühtedîdir. Bursa komutanı iken Müslüman olarak Karesi ümerasına katılmıştır.
Ancak Hammer’in kaynak olarak gösterdiği İdris-i Bitlisi’nin eserinde: “ol tekvûr-ı
Bursa evvela Evrenos-ı bî-hayâ102 idi” şeklinde kaydedildiği görülür103. İdris-i
Bitlisî’nin bahsettiği dönem için verdiği H. 706 yılı (1306-1307) tarihin hatalı olduğu
açıktır. Yine de Evrenos Bey’in 1417’de vefat ettiğini hatırlarsak Bursa’nın 1326’da
fethedildiği tarihte kale tekfuru olabilmesi için en az 1300’lü yılların başında doğmuş
101 Hammer, a.g.e., c. I, s. 114-115.
102 Allah korkusu olmayan, günahtan kaçınmayan.
103 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 172.
41
olması gerekirdi. Ayrıca eserin ilerleyen sayfalarında Evrenos Bey’in Karesi
ümerasından olduğuna dair bir bilgi de bulunmaktadır104.
Ancak Hammer’in bu görüşünü, kuruluş teorisinde Bizanslı güçlerin etkili
olduğu düşüncesine dayandırmaya çalıştığı açıktır. Bu nedenle gösterdiği iki
kaynaktan Hoca Saadeddin yerine İdris-i Bitlisi’nin ilk kaydına inanmıştır. Bu
bağlamda Hammer’in Evrenos Bey hakkındaki yorumu daha da anlaşılır olmaktadır.
Kroniklerin, yazarların tarih görüşüne göre kullanılması eğilimi Hammer’den
sonra yapılan neredeyse bütün çalışmalarda izlenebilmektedir. Örneğin 1883-1884
yıllarında TOEM’de Evrenos Bey üzerine ilk müstakil çalışma sayılan Hamid
Vehbi’nin makalesi de bu açıdan dikkatle incelenmesi gereken eserlerden biridir105.
Bu makale, Evrenos’un gençliğinin de Karesi vilayetinde geçtiği, hatta bu dönemden
itibaren Osmanlı hizmetinde çalışmayı istediğine dair kaynağı olmayan hikayelerle
doludur106. Yine de verdiği önemli bilgilerin yanında Osmanlı kaynaklarındaki
bilgiler dönemin tarih yazımı üslûbuyla harmanlamış ve ortaya kaynakları
bilinmeyen bazı hikayeler çıkmıştır. Esasında Evrenos’un biyografisine dair
kapsamlı bir çalışma sayılan Vehbi’nin makalesi, 1927’de yayımlanan İslam
Ansiklopedisi’nin ilk yayınındaki “Ewrenos” maddesinin yazarı J. H. Mordtmann’ı
da etkilemiş görünüyor. Hammer gibi büyük bir tarihçinin aksine Mordtmann,
Evrenos’un Karesili beylerden iken Sultan Orhan zamanında Osmanlı hizmetine
girdiğini kaydetmiştir. Üstelik, Mordtmann’ın 1916’te yayımlanan H. A. Gibbons’un
Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu (The Foundation of Ottoman Empire) adlı 104 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 269
105 Hamid Vehbi, a.g.m., s. 801-842.
106 Hamid Vehbi, a.g.m., s. 803-804.
42
ünlü eserindeki iddialardan hiç bahsetmediği görülmektedir. Gibbons’un, Osmanlı
Devleti’nin nasıl kurulduğuna dair teorilerini burada yeniden tartışacak değiliz.
Gibbons’un, “400 çadırlık aşitetten” imparatorluğa geçişte Türklerin bunu becerecek
medeniyetten uzak olduğuna, mutlaka ihtida etmiş Bizanslıların rolü olması
gerektiğine olan inancı bilinmektedir. Yıllar içinde Fuad Köprülü, H. İnalcık gibi
bilim adamlarının çalışmaları sonucunda bugün kabul görmeyen bu görüşlerden
Evrenos Bey de payını almıştır. Gibbons’a göre Evrenos, Bizans’ın Bursa
tekfuruyken kuşatma sırasında yardım göndermeyen Bizans imparatoruna kızarak
Müslüman olmuş ve yanındakilerle beraber Osmanlılara katılmıştır107. Anlaşılacağı
gibi Evrenos Bey de tarih yazımının argümanlarından biri olarak kullanılmıştır.
Evrenos Bey’in bir Rum tekfur olduğu görüşü Gibbons’tan daha önce Hammer
tarafından da ileri sürüldüğünden yukarıda bahsetmiştik. Hatta, XIX. yüzyılın Batılı
tarihçilerinde kabul edilmesi doğal görünen bu görüşün Bursa tarihini yazan V.
Kandes adlı bir yerel bir Rum tarihçi tarafından tekrarlandığını da görmekteyiz108.
Kaynak zikretmeyen bu yazara göre Evrenos Bey aslında “Ornos” ya da “Evrenos”
adındaki Bizanslı Bursa tekfurudur ve kenti 1326’da Orhan’a teslim etmiştir. Kentin
teslim edilmesinin ardından bazı Hıristiyanların Bizans’a karşı yaşadıkları hayal
kırıklıkları ve çıkarlarını korumak amacıyla Müslüman olduğunu belirten Kandes,
Evrenos’un Bursa’nın eski kale kumandanı olduğunu anlatmaktadır.109 Görüldüğü
üzere Gibbons’un fikirleri esasında yeni değildir. Aslında Hammer’den sonra
107 H. A. Gibbons, a.g.e., s. 39, 63.
108 Vasielos I. Kandes, Kuruluşundan XIX. Yüzyılın Sonalarına Kadar Bursa, çev.
Dimitri Demirci-İbrahim Kelağa Ahmet, İstanbul 2008, s. 75, 87.
109 V. I. Kandes, a.g.e., s. 86-89.
43
yaygınlaşan bir anlatının giderek faraziyelerle süslenen bir hikâyeye dönüşmüş
şeklidir.
Evrenos’un hayatının ilk yılları, gerek müstakil çalışmalarda gerekse çeşitli
erken Osmanlı tarihinin konu edildiği eserlerde incelenmiştir. Bu eserlerdeki
görüşlerin ayrıntılarına girmeden önce bu çalışmaların genel özellikleri hakkında
birkaç noktayı belirtmek faydalı olacaktır. Öncelikle, XX. yüzyılın başlarında
yapılan çalışmalarda da Evrenos’un kökenine dair yapılan yorumlarda Hammer’in
görüşlerini benimseyenleri görürüz. Bunlardan bir kısmı, Gibbons gibi inançlarına
esir olarak bu görüşleri tekrarlamışlar bir kısmı da farklı bir görüş olmamasından
dolayı aynen kabul etmişlerdir. Zamanla Hammer’in görüşlerini bilinçli bir şekilde
reddeden yeni görüşler de ortaya çıkmıştır. Yani Evrenos’un Rum veya Hristiyan
kökenli olmadığını, aksine Türk kökenli olduğunu ileri sürenlerin ağırlık kazandığı
çalışmaların sayısı aşağıda da bahsedeceğimiz gibi zamanla artmıştır. Ancak bu
eserlerde Evrenos’un faaliyetleri hakkında herhangi bir görüş ayrılığı olmadığı
görülmektedir. Yine de Osmanlı hizmetine girmeden önceki dönemine dair birbirinin
zıddı görüşler zikredilmiştir. Bu nedenle söz konusu eserleri ikiye ayırarak,
Evrenos’un Türk olduğunu ve olmadığını iddia edenler olarak tarif etmek hatalı
olmayacaktır.
Kronolojik olarak sıralamak gerekirse, F. Köprülü’nün Gibbons’un görüşlerine
karşı yazdığı ünlü eserine baktığımızda, Evrenos’u isminin etimolojik kökeniyle
açıklamaya çalıştığını görürüz110. Köprülü, Evrenos adının Evren+uz’un
birleşmesinden kaynaklandığını belirterek, iddia edildiği gibi Rum dönmesi
110 F. Köprülü, a.g.e., s. 83.
44
olmadığını ve eski Türk aristokrasisine mensup olduğunu belirterek, Gibbons’un
aksine Bizans’tan ihtida edenlerin ancak birkaç kişiden ibaret olduğunu
vurgulamıştır. Türkçe’de bir isim eki olarak kulanılmayan sondaki –os ekini
çıkararak, “evren” kelimesinin anlamını açıklamaya çalışmıştır. Kutadgu Bilig’de
evren, kâinat, âlem, devrân, felek; uz ise usta, mâhir, sanatkâr anlamına
gelmektedir111. “Evren” ya da “evran”ın Türkçe anlamı ise ejderha, büyük
yılandır112. Bu açıdan bakanlar yukarıda bahsettiğimiz –os ya da Aşıkpaşazâde’nin
yazdığı şekilde “Evren”-uz, olarak okuyup, bu kelimeyi de Türkçeleştirerek anlam
kazandırmaya çalışmışlardır.
Evrenos Bey’in Türk kökenli olduğunu iddia edenlerden Kâni, özellikle Rum
kökenli olmadığını vurguladıktan sonra: “özbeöz Türkoğlu Türktür ve Akkoyunlu
Türklerindendir” demektedir113. Ona göre babası İsa Bey, Bozoklu Han’ın
oğullarından biridir. Evrenos’un büyükbabası Bozoklu Han, yedi oğluyla birlikte
Anadolu’ya geldikten sonra Ertuğrul Bey’in hizmetine girmiş ve ona silah
arkadaşlığı yapmıştır. Ancak bu konuyu destekleyen herhangi bir kaynak
göstermeyen Kâni’nin görüşleri, kendisinden sonraki araştırmacılar tarafından da
kabul görmemiş ve referans gösterilmemiştir. Onun da Evrenos’un Rum kökenli
olduğunu iddia edenlere karşı yazdığı, keskin ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde 1933’te yazan Ahmet Refik, Türk akıncılarını anlattığı
makalesinde “Evrenos Oğulları” adına bir başlık ayırmış ve meselenin ayrıntılarına
111 Reşid Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig III, İstanbul 1979, s. 164-165, 500.
112 Yeni Tarama Sözlüğü, Düzenleyen: Cem Dilçin, T.D.K. Yayınları, Ankara 1983,
s. 87.
113 K. Kâni, a.g.m., s. 923.
45
girmeden Evrenos’u Karesi Beyi Aclan Bey’in adamlarından biri olarak tarif
etmiştir114.
Uzunçarşılı’nın ve İ. Hamdi Danişmend’in 1947’de yazdıkları eserlerinde ise
Evrenos Bey’in Bursa’da kale muhafızı iken Bursa’nın fethinden sonra Orhan Bey
hizmetinde görev yaptığını ve sonradan Müslümanlaşan bir komutan olduğunu iddia
ettikleri görülmektedir115. Gibbons’a atıfta bulunan Uzunçarşılı, bu görüşünü
1977’de İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı “Evrenos” maddesinde düzelterek
Evrenos’un Karesi emirlerinden olduğunu belirtmiştir116. Benzer şekilde, I.
Mélikoff’un 1965’te Encyclopedia of Islam’daki “ Evrenos” maddesinde de kökeni
hakkında herhangi bir yorumda bulunulmamış, Karesi emiri olarak tarih sahnesine
çıkmasından bahsedilmiştir117. Meselenin kesin kanaatlerle ifade edilemeyecek kadar
basit olmadığının farkında oldukları açıktır. Ayrıca Uzunçarşılı makalesinde, ilk defa
Ö.L. Barkan tarafından tespit edilen bir vakıf kaydına dayanarak, Evrenos’un babası
İsa Bey’in, Pranko veya Frankı (Pırangı) lâkaplı İsa Bey adlı biri olduğunu ilk defa
duyurduğunu belirtmek gerekir118. Barkan’ın bu kayıtları, Evrenos’un kökenine dair
114 Ahmet Refik, Türk Akıncıları, İstanbul 1933, s. 20.
115 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. I, İstanbul 1947, s.
12; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 118. Uzunçarşılı da bu kitabında
Gibbons’dan naklen Bursa kalesini savunan Evrenos Bey’in Osmanlı himayesine
girdiğini kaydeder.
116 İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.
117 I. Melikoff, “Ewrenos”, s . 720.
118 Ö. Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu
Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, c. II, Ankara 1942, s. 342.
46
tartışmalara yeni bir boyut kazandırmış, ve bu tarihten sonraki tartışmaların bir
bakıma babasının lakabı ve Evrenos’un etnik kökeni üzerinden yürümüştür.
Uzunçarşılı’nın bu yeni bulguyu yazmasına rağmen yeni bir yorum yapmaması
ilginçtir. Sadece anmakla yetinmiş ve ardından Evrenos için “Karasi-oğullarının
emirlerinden idi” cümlesiyle devam etmiştir119.
Daha sonraki yıllarda, Evrenos üzerine özel bir çalışma yapmamalarına ve
kaynak göstermemelerine rağmen bazı bilim adamları kanaatlerini belirtmekten
çekinmemişlerdir. Örneğin Evrenos Bey’in sonradan Müslüman olduğunu belirten
Shaw, Fisher ve ondan naklen Goodwin de onun Rum kökenli olduğunu düşünenler
arasındadır120. Benzer şekilde D. Nicol, eserinde Evrenos Bey’i Osman Bey’in silah
arkadaşları arasında sayarak, Michael VIII. Paleologos (1225-1282) döneminde
yaşayan bir Türk komutanı olarak ifade etmiştir. Ancak 1417 yılında vefat ettiğini
bildiğimiz Evrenos’un tarih sahnesine çıkabileceği bir tarih olmadığı açıktır121.
Osmanlı tarihçisi C. Imber’in, Evrenos’la ilgili bir tartışmaya girmemiş olmasına
rağmen, onun Türk kökenli olduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Imber’e göre
Makedonya’nın fatihi Evrenos Bey, Türk asıllı iken, kuzeydoğu Bulgaristan’daki
Mihaloğlu ailesi ise Hıristiyanlıktan dönme idiler122.
119 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 415.
120 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. I, çev. Mehmet
Harmancı, İstanbul 1994, s. 37; N. Fisher, The Middle East, a History, New York
1959, s. 175; Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001, s.
25.
121 Donald M. Nicol, On The Origin of the Ottoman Emperors, Cambridge
University Press 1997, s. 15.
122 C. Imber, a.g.e., s. 17, 18-19.
47
Bazı Yunanlı tarihçiler tarafından kaleme alınan tedkik eserlere de Evrenos
Bey’in kökeni konu edilmiştir. Bunlara göre Evrenos, Hıristiyan kökenli bir Osmanlı
komutanıdır123. Bu yazarlardan Sideridi ve Salamanga’ya göre Evrenos Gazi, büyük
bir ihtimalle kökeni Epir bölgesinden olan Hıristiyan dönme bir aileye mensuptur.
XII. yüzyılda İslamiyet’i kabul eden ünlü Bizans ailelerinden Vranas (Βρανάς)’lar
üzerine yazdığı makalesinde Sideridi, Evrenos’un da bu aileden olabileceğine dair
bazı etimolojik açıklamalara girişmiştir124. Ancak bahsedilen ünlü aile ile Evrenos
Bey arasında somut bir bağlantı kurmaktan uzak bu hipotezin yine Hammer’den
hareketle Evrenos’u Bizans kökenine dayandırma çabası taşıdığı anlaşılmaktadır125.
Etimolojik açıklamalarla farklı bir görüş ileri süren P. Wittek’e göre, Evrenos
Bey’in II. İzzeddin Keykavus’la birlikte Bizans’a sığınan ve Dobruca bölgesine
yerleştirilen Gagavuz Türklerinden olma ihtimali yüksektir126. Gagavuzların bir
123 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ”, s. 164; Periklis Rodakis, Η Τουρκική
Κατάκτασης της Θράκης, Οι Θράκες Μουσουλµάνοι, Atina 1991, s. 153; Georgios
Mincis, “Η Κατάληψη της Έδεσσας από τους Τούρκους (1389)”, Μακεδονικά, c. 21,
1993-94, Thessaloniki 1994, s. 259.
124 A. Sideridou, “Κορτήσιος Βράνας Ο Ηπειρώτης”, Ηπειρωτικά Χρονικά, c. 3,
Ioannina 1928, s. 253.
125 Vranas ailesi için bkz. Du Cange, Historia Byzantina Illustrata, Bruxelles 1964,
XXXV Branarum Familia, s. 214-216. Bizanslı Vranas ailesi için ayrıca bkz. A.
Sideridou, a.g.m., s. 249-271. Makalede konu edilen Kortisios Vranas, XVII.
yüzyılda vefat etmiştir. Evrenos Bey’i Bizans kökenli çıkarma amacıyla kaleme
alınmış bir çalışmadır. Ayrıca Evrenos Bey’in faaliyette bulunduğu dönemle çağdaş
değildir.
126 P. Wittek, a.g.m., s. 666-667. P. Wittek’in ileri sürdüğü Evrenos’un Gagavuz
Türklerinden olduğuna dair görüş, Evrenos’un kökeni hakkında kaleme alınan bir
48
kısmının daha sonraki yıllarda Karesi bölgesine gelerek Türklerin hizmetinde
bulunduklarını belirten Wittek, Everenos’un bunlar arasında Varna’nın güneyindeki
Evran Dağı civarından gelmesi sebebiyle adını buradan almış olabileceğini
belirtmektedir. Aynı görüşü kendisi de Gagavuzlardan olan K. Karpat’ın da başka makaleye de konu olmuştur. Bkz. Levent Kayapınar, “Osmanlı Uç Beyi
Evrenos Bey Ailesinin Menşei, Yunanistan Coğrafyasındaki Faaliyetleri ve Eserler”,
Abant İzzet Baysal Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 2004-I, S. 8, Bolu
2004, s. 133-142. Yazar, Evrenos isminin etimolojik kökeninden hareketle Evrenos
adının Meriç nehrinin antik dönemdeki adı olan Έβρος/Evros kelimesinin kökünden
türetildiğini ifade etmektedir. Bu açıklamadan hareketle, Evrenos’un bu bölgede
yerleşmiş Gagavuz Türklerinden olduğuna dair yeni bir tez geliştirdiğini iddia
etmektedir. Ancak yazarın filolojik açıklaması sorunlu görünmektedir. Öncelikle
bugün Yunanistan’da bölge ve nehir adı olarak kullanılan Evros adının, (Latince’de
“Hebrus”) son dönem Bizans kaynaklarına bakıldığında kullanımının yaygın
olmadığını görüyoruz. Bu isim kaynaklarda daha çok Μαρίτσα/Maritza (Meriç)
olarak kullanılmaktadır. Yazar, antik Yunan yazarlarının terminolojisini kullanan
Kantakouzenos’un bu kelimeyi kullanmasını da iddiasına kanıt olarak göstermiştir.
Ancak dönemin kaynaklarına bakıldığında bu kelimeyi sadece Kantakouzenos gibi
yer isimlerinin antik dönemdeki adlarını kullanan Bizanslı yazarlarla sınırlı olduğunu
görüyoruz. Diğer yandan, bu kelime yazarın iddia ettiği gibi “Yunanca isimden isim
türeten ve bir kelimenin milliyet ve yöresine aidiyetini vurgulayan” –anos/-ανος
ekinin Έβρ-ος/Evr-os kelimesinin köküne eklenerek Meriçli manasına gelen Έβρ-
ανος/Evr-anos olamaz. Bu kelimeden Evros’lu (Meriçli) manasına gelen bir türetme
yapılacaksa ancak bugün Çağdaş Yunanca’da Evros’lu/Meriçli manasında
kullanılmakta olan eril biçimiyle Evritis/Εβρήτης, dişil biçimiyle Evritissa/Εβρίτισσα
şeklinde türetilebilir. Bkz. Georgios Babiniotis, Λεξικό της Νέας Ελληνικής Γλώσσας,
Kentro Leksikologias, Athina 2002, s. 541. Ayrıca, ne eski Yunanca’da ne de
Ortaçağ Yunancası’nda yazarın türettiği biçimiyle kullanıldığına dair hiçbir örnek
olmadığı gibi Yunanca sözlüklerde de yoktur. Dolayısıyla, yazar Yunanca’da
olmayan bir kelimeden hareketle, Wittek’in tezini Evros bölgesine uyarlayarak yeni
bir teori geliştirdiğini iddia etse de görüldüğü gibi ciddi bir kanıt gösterememiştir.
49
paylaştığını belirtmek gerekir127. Ancak bu açıklamayı doğrulayacak bir kaynak
yoktur.
Evrenos hakkında DİA’da yayımlanmış olan F. Başar’ın “Evrenosoğulları”
maddesi ise en son çalışmalardan biridir. Bu çalışmada ayrıntılara girilmemesine
rağmen hem babasının hem de Evrenos’un adına dair farklı görüşlerin özetlendiğini
görüyoruz. Diğer yandan yazarın, Evrenos’un Türk soyundan geldiğine inandığını
söyleyebiliriz.
Son on yılda Evrenos’a ayrılmış en kapsamlı çalışmaların H. Lowry tarafından
yapıldığını belirtmek gerekir. Aşağıda tartışma konusu yapacağımız görüşlerinin ve
tespitlerinin bir kısmına katılmasak da geçmişte yapılan çalışmaların üzerine bazı
yeni yorumlar getirmesi önemlidir. İlk olarak 2003 yılında yayımlanan Erken Dönem
Osmanlı Devleti’nin Yapısı adlı eserinde Evrenos Bey’in kökeni konusuna önemli bir
yer ayıran yazar, daha sonra iki ayrı kitap daha yayımlamıştır128. Kitaplarından biri
daha önce bahsettiğimiz, yeni bulunan şecerenin yayımından oluşur. Diğer eserinde
ise Balkanlarda Osmanlı yerleşmesi ve mimari eserleri üzerine kapsamlı
araştırmalarını yayımlamıştır. Yeri geldikçe sıkça faydalandığımız bu eserlerinde
doğrudan Evrenos Bey’in hayatı konu edilmemişse de Balkanlarda ona ait izlere dair
bilgiler bulunmaktadır. Ancak bizim için, Evrenos üzerine görüşlerini açıkladığı
eseri önemlidir. Lowry’nin bu eserini yazmaktaki asıl amacının Erken Osmanlı
Devleti’nin kuruluşuna dair teorileri yeniden değerlendirmek ve kendi teorisini
127 Kemal Karpat, “Gagauzların Tarihi Kökeni ve Folkloründen Parçalar”,
Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Yay., Ankara 2004, s. 385.
128 H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı adlı eserinde Evrenos Bey’in
kökeni hakkında yorumlarda bulunmuştur. Ayrıca bkz. H. Lowry, Balkanların
Şekillenmesi, s. 16-64; H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e. (şecerenin yayımlandığı eser).
50
kanıtlamak olduğu anlaşılmaktadır. Temel olarak P. Wittek’in ortaya attığı “gazâ”
teorisine karşı ileri sürdüğü “yağmacı konfederasyonu” teorisinin argümanlarını
tartıştığı eserinde, Evrenos’u da bu bağlamda ele almıştır. P. Wittek, F. Köprülü, H.
İnalcık gibi tarihçilerin görüşlerine karşı en temel itirazının erken dönem Osmanlı uc
toplumunu motive eden unsurun “gazâ” değil bir talan ekonomisi etrafında ittifak
yapan Hristiyan ve Müslümanların ortak çıkar ilişkileri olduğu kanısındadır129. Bu
teorilere konumuz dışında olduğu için yer vermiyoruz. Ancak eserin bütününe
bakıldığında, esasında Gibbons’un tezlerinin yüz yıl sonra yeniden daha güçlü bir
şekilde iddiası olarak görülebilir. Bir bakıma, modern tarihçilikte sıkça yapıldığı
üzere belirli bir kurgu yapıldıktan sonra kaynakların buna göre yorumlanması
yönteminin sınırlarını zorlamış görünüyor. Evrenos’a dair görüşlerinin de bu
kurgunun bir parçası olduğu açıktır. Lowry, Evrenos’a dair yorumlarına geçmeden
önce Spandugnino’nun eserinden yaptığı alıntı ile başlamaktadır130. Alıntıya göre
Mihal Bey, Evrenos Bey ve Turahan Bey’in Osman Bey ile birlikte Michael
Palaiologos (1261-1282) zamanında birer çete reisleri oldukları, ancak tek başlarına
başarılı olamayan bu dört kişinin aralarında lider olarak Osman’ı seçtikleri
belirtilmektedir. Ancak Osman bir bey değil eşitler arasında birinci bir ağabey
olacaktır131. Bu anlatı Lowry’nin teorisinin temelini oluşturmaktadır. Burada Lowry
çıkış noktası olarak Osmanlı ve Bizans yönetici elitlerine yakın bir ismin,
129 H. Lowry, a.g.e., s. 63. Ancak Âşıkpaşazâde’nin eserinden yola çıkarak
“toplumsal piramidin altında “istimâlet” ima edilmiş, Osmanlının Hırisitiyan köylü
halkın güvenini kazandığını” belirtmeyi de ihmal etmemiştir.
130 Theodore Spandounes on the Orijin of the Ottoman Emperors, Yay. D. Nicol,
Cambridge 1997. Naklen H. Lowry, a.g.e., s. 61.
131 H. Lowry, a.g.e., 61-72.
51
Spandugnino'nun geç XV. yüzyıla ait eserini kaynak almıştır. Bu teoriyi ise, Evrenos
Bey’in ve benzer şekilde Mihal Bey’in “melik” unvanlarıyla hitap edilmesiyle
desteklemeye çalışmış, bu unvanın tesadüfen verilmediğini ve “sadece hanedan
üyelerine verilen bir unvan olduğunu” belirtmiştir132. Lowry’nin Spandougnino’dan
aldığı bu dört-aile teorisini yeterince destekleyemediği görülmektedir.
Ayrıca Lowry’nin bu teori ile, M. Öz’ün de belirttiği gibi Osmanlı Devleti’nin
kurumlaşmasında ulema kökenli büyük ailelerin (Çandarlı gibi) katkılarını da göz
ardı ettiği anlaşılıyor. Yani, XV. yüzyıl Osmanlı kaynaklarına yöneltilen sıkı eleştirel
132 Giriş’te de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey’in türbe kitabesinde yaptığı başarılı
gaza akınları nedeniyle “melikü’l-guzât” yani gazilerin sultanı, başı olarak kayıtlı idi.
1386 tarihli Sultan Murad’ın Evrenos Bey’e gönderdiği fermanda ise kendisine
“cenâb-ı emâret-me’âb eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-
mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” olarak hitap
edilmiştir. Bkz. BOA, YEE, No: 91/49. Ancak yaptığımız araştırmada bu elkabın
bütününe rastlayamadık. Bu konuda en kapsamlı çalışma olan M. Kütükoğlu’nun
Osmanlı Belgelerinin Dili adlı kitabında konu edilmemiştir. Ancak elkabın girişinde
yer alan “cenâb-ı emâret-me’âb” şeklindeki hitap, Ramazanoğlu Piri Bey ve Kırım
Beyleri için de kullanılmaktaydı ve diğer beylerden üstünlüklerini belirtme amacını
taşıyordu. Bkz. Yılmaz Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Hacettepe Ünv. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992, I. Bölüm Dipnotları 8.
Ayrıca sonunda yer alan “melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-
müşrikîn” ifadesi de Musa Çelebi için kullanılmış olup, Evrenos Bey’in aynı unvana
sahip olması ona verilen büyük ayrıcalığın göstergesidir. Bkz. Osmanlı Tarihine Ait
Takvimler I, yay. Atsız, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961, s. 102. Elkap, Evrenos
Bey’e verilen büyük önemi, gaza faaliyetlerindeki başarısını ve sadece fethetmekle
kalmayıp bu yöreleri kalkındırmadaki etkisini de vurgulamaktadır.
52
süzgecin, Spandugnino’nun eserine uygulanmadığı görülmektedir133. Esasında
Lowry’nin Spandugnino’yu tanıtırken yazdıkları, bu kaynağın anlatısı üzerine bir
teori inşa edilemeyeceğini de ortaya koymaktadır. Bu kişinin Kantakouzenos
hanedanıyla akraba olduğunu ve Osmanlı meselelerine yabancı olmayan bu soylunun
uzun süre Osmanlı Serez’inde ve İstanbul’da yaşadığını anlatmaktadır. Sultan II.
Murad’ın karısı Sırp Prensesi Mara/Maria, Spandugnino’nun büyük teyzesidir. Bu
sayede Osmanlı hanedanıyla akrabalık bağları da olan Spandounes, Osmanlı tarihini
yazmak için yine akrabalarından olan iki Osmanlı paşasından da bilgi almıştır.
Lowry’nin tespitlerine göre bu akrabalar, kendileri de birer mühtedi olan Hersekzade
Ahmed Paşa ve Mesih Paşa’dır134. Spandugnino’nun bu paşaların anlatılarını doğru
kabul etmesi Lowry tarafından doğal karşılanmıştır. Ancak bu paşaların neden böyle
bir hikaye anlattıklarını sorgulamaz. Oysa, mühtedi olan paşaların “Evrenos Bey”
gibi ünlü bir komutanla kendilerini özdeşleştirmiş olma ihtimallerini göz ardı
etmemek gerekir. Keza Spandugnino’nun bahsettiği adı geçen dört kişinin 1261-
1282 yılları arasında bir dönemde bir arada olduklarına dair kronolojinin yazarın
kendisi tarafından da mantıklı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Lowry’nin bu yorumları ile yeniden Gibbons tezlerine döndüğü anlaşılıyor.
Gibbons’un aslında Bizans tarihçisi Nicephoros Gregoras’a dayanarak Bursa
133 Bu eserin eksiksiz bir tahlili ve bazı eleştirileri için bkz. Mehmet Öz, “Kimlik
Tartışmalarına Osmanlı Kimliği Vasıtasıyla Bir Katkı: Osmanlı Devleti Kimler
Tarafından ve Nasıl Kuruldu?”, [H. W. Lowry, The Nature of The Early Ottoman
State, New York Press, Albany 2003]”, Türkiye Günlüğü, S. 83 (Kış 2005), s. 57-64.
134 H. Lowry, a.g.e., s. 73-74.
53
muhafızı Saroz’u Evrenos olarak yazdığı bilinmektedir135. Gregoras’ta böyle bir
bilginin olmadığını belirten Lowry, Aşıkpaşazâde’de anlatılan Bursa kalesinin Orhan
Gazi’ye teslimi hikayesini bu teorinin dayanağı yapmaya çalışmıştır. Bu hikayede
Aşıkpaşazâde, Orhan ile Bursa’nın Bizanslı muhafızı Saroz arasında bir diyalog
aktarmıştır136. Bu diyaloğa göre Orhan, Rum Saroz’a neden kaleyi teslim ettiklerini
ve çok ceset olduğunu sorar. Saroz da Osmanlıların gücünün artması ve baskısından
dolayı zayıf düştüklerini, çevredeki halkın kendileri yerine Osmanlılara itaat
etmelerinden dolayı da zayıf düşerek teslim olduklarını anlatır. Direnmeyenlerin
rahata kavuştuklarını gördükleri için kendilerinin de buna heves ettiklerini ve
açlıktan insanların öldüklerinden ve bu nedenle de teslim olduklarından bahseder.
Aşıkpaşazâde’deki bu hayali diyalogdan yararlanan yazar, Bursa muhafızının ihtida
ederek Osmanlı tarafına geçtiğini ve bu kişinin de Evrenos olması gerektiğini
düşünmektedir. Ancak Lowry’nin, tekrar ilk olarak Hammer’in bahsettiği Bursa
tekfuru meselesine geri döndüğü açıktır. Ancak Saroz’un neden Evrenos sayılması
gerektiğine dair soruya kendisinin de bir cevap bulamadığını kabul etmektedir.
Ayrıca Saroz’un on yıl süren Bursa kuşatmasından sonra şehri teslim ettiği
bilinmektedir. Bu kişinin etraftaki koşulları ve süreci değerlendirecek kadar kalede
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, 1417 yılında öldüğü bilinen, hatta 1413
yılında halen savaş meydanında olan Evrenos’un yaklaşık yüz yaşında at sırtında
savaştığını kabul etmemiz gerekir.
135 H. A. Gibbons, a.g.e., s. 39.
136 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 30; Bu eserde Bursa tekfuru olarak geçmesine rağmen
tekfurun ismi verilmemiştir. Ancak farklı bir nüshada bu tekfurun adının Saroz
olduğu kaydedilmiştir. Bkz. Âşık Paşazâde, a.g.e., (Yavuz-Saraç), s. 85-86.
54
Lowry, Evrenos üzerine yapılan eski çalışmalar hakkında bazı yorumlarda da
bulunmuştur. Örneğin Uzunçarşılı ve Mélikoff gibi yazarların “Evrenos” isminin
Arapça, Farsça ya da Türkçe olmadığını yazdıklarını, bu ismin bir Müslüman ismi
olmadığını iddia ettiklerini belirten Lowry, bu durumun Evrenos’un Hristiyan
kökenli olduğuna bağlamaya çalışır. Oysa ki bu iki çalışmada da ismin etimolojik
kökenine dair bir ifadeye rastlayamadık. Yazarlar, sadece kaynaklarda isminin nasıl
yazıldığına dair örnekler vermişlerdir.
Yazarın bir diğer tezi, yukarıda bahsettiğimiz gibi Prangi/Pirangi lakabından
dolayı babası İsa Bey’in Katalan paralı askerlerinden olma ihtimalidir. Bu tez ile Ö.
L. Barkan’ın yayımladığı bu kayıtlardaki lakabın, Uzunçarşılı’nın da öne sürdüğü
gibi Frankı’yla olan ses benzerliği nedeniyle Katalanlarla ilgili olma ihtimalini
tartışmaktadır137. Katalan kronik yazarı Muntaner ve Pachymeres’i kaynak gösteren
Lowry, o dönemde Bizans için toplanan paralı askerler arasında Katalanların da
bulunduğunu kaydetmiş, hatta 1305’te Katalanlardan ayrılan bir grubun Osmanlı
hizmetine geçtiğini belirtmiştir138. Bu nedenle de Frenk İsa’nın ve oğlu Evrenos’un
Bizans, Karesi ya da Osmanlı hizmetine girmiş Katalanlardan olabileceği ihtimalini
137 Uzunçarşılı, başka bir eserinde “prankı” kelimesinin XV. yüzyıldan itibaren
kullanılan havan toplarına verilen isimlerden biri olduğunu belirtmiş, mahkumların
prankı topuna bağlanarak cezalandırıldıklarından bahsetmiştir. Bkz. İ. H.
Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II, s. 49, dn. 1;
ayrıca 1572 tarihinde Adana yöresindeki Ayas kalesinde “senk-i prankı” uzun havan
toplarına verilen mühimmat adı olarak tespit edilmiştir. bkz. Yılmaz Kurt, Çukurova
Tarihinin Kaynakları III, 1572 Tarihli Adana Sancağı Mufassal Tahrir Defteri,
T.T.K. Ankara 2005, s. 417; Eftal Şükrü Batmaz, “Osmanlı Devletinde Kale
Teşkilatına Genel Bir Bakış, OTAM, S. 7, Ankara 1997, s. 9.
138 H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı, s. 65.
55
belirtmiştir. Böylece Müslüman bir isim olmayan Evrenos’un kökenine açıklık
getirebileceğini savunan yazar, babası için de Rumların Katalanlara ‘Franki’
demesinden yola çıkarak Türk hizmetine girmiş Avrupalı paralı askerlerden biri
olma ihtimalini savunmuştur139. Eğer babasına lakap olan bu kelime Osmanlı defter
ve belgelerinde rastladığımız şekliyle sadece “Prankı” olsaydı bu ihtimali göz önüne
alabilirdik. Ancak aşağıda inceleyeciğimiz gibi Evrenos Bey Mülknâmesi’nde ve
torunu İsa Bey’in vakfiyesinde bu lakaba Branko/Pranko olarak da rastlıyoruz.
Ayrıca, İsa Bey gerçekten “Avrupalı” anlamına gelen bir Frengi olsaydı, geçtiğini
düşündüğümüz geçit ve köylere -anlam veremediğimiz ve yıllardır tartışılan- Prankı
kelimesini değil, ‘Frenk’ ismini bırakırdı. Osmanlı kâtiplerinin ısrarla Prankı hatta
bazı kayıtlarda Branko şeklinde kaydetmiş olması, bize bu kelimenin Frenk’den
gelmediğini düşündürmektedir. Ayrıca Osmanlıca’da ‘b’ ve ‘p’ harfleri
karıştırılabilecek kadar benzerdir. Pek çok kayıtta bu iki dişli harfin noktaları
belirsizdir. Ancak “p” ve “f” harfleri karıştırılmayacak kadar farklıdır. Bu lakap,
Prankı/Branko gibi versiyonları dışında hiçbir kayıtta Franki/Frenki şeklinde de
geçmemektedir. Bu nedenle bu lakabın Franki İsa ya da Frank İsa olarak
yorumlanabilmesi oldukça güç görünmektedir. Sonuç olarak Lowry’nin Evrenos’un
kökenleri veya adına dair nihaî bir önerisi yoktur. Ancak tezlerinde iddia ettiği gibi
Evrenos’un ister Katalan kökenli ister Rum olsun bir mühtedi olduğunu
düşünmektedir.
Görüldüğü gibi Evrenos’un kim olduğu, ne zaman tarih sahnesine çıktığı
konularında pek çok görüş ileri sürülmüştür. Anlaşılacağı üzere araştırmacıların onun
kim olduğuna dair merakları, aslında Evrenos’un erken Osmanlı döneminde oynadığı
139 H. Lowry, a.g.e., s. 65; H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 124.
56
rolün öneminden kaynaklanmaktadır. Lowry’de de açıkça görüldüğü gibi onun bir
mühtedi olması düşüncesi, kendi tezlerini güçlendiren bir kanıt olarak kullanılmıştır.
Diğer yandan, yukarıda sıkça zikrettiğimiz gibi Evrenos’un Karesi
ümerasından bir akıncı olduğuna dair görüşlerin de aynı bakış açısıyla sorgulanması
gerekmektedir. Esasında bu görüşün de sağlam kanıtlarının olmadığını rahatlıkla
söyleyebiliriz. Daha önce belirttiğimiz gibi Osmanlı kaynaklarına kronolojik olarak
bakıldığında Evrenos’un Karesi ümerasından bir akıncı beyi olduğunu yazan
kaynakların XVI. yüzyıldan sonra yazılmış olduklarını görürüz. Lowry, bu görüşün
herhangi bir kaynağa dayanmadığını söylese de yukarıda bahsettiğimiz geç dönem
kaynaklarında bu hikayenin oldukça yaygın olduğunu biliyoruz140. Ancak
Aşıkpaşazâde, Neşri ve İbn-i Kemal gibi erken dönem Osmanlı kaynaklarında
Rumeli’ye geçiş hikayesi anlatılırken, Karesili beylerden Ece ve Fazıl beylerin adı
verilmiş, Evrenos Bey’den hiç bahsedilmemiştir141.
Evrenos Bey’in adı Aşıkpaşazâde ve Neşri’de ilk defa 1357’deki Konurhisar’ın
fethi bahsinde zikredilmişti. Bu tarihte henüz Hacı İlbeyi’ne “yarar yoldaş”
bırakıldığını yazan bu kaynaklara bakıldığında, henüz askeri kariyerinin başlarında
olduğunu görürüz. Dolayısıyla geç dönem Osmanlı kaynaklarının Karesi beylerinin
yanına Evrenos’un adını da eklemiş olma ihtimali yüksektir. Çok geç tarihlerde
yazılmış olsalar dahi bu kaynakların tamamen gözardı edilemeyeceğini de belirtmek
gerekir. Buna rağmen, Mordtmann, Mélikoff, Uzunçarşılı ve Başar tarafından
yapılan çalışmalarda, neden Evrenos Bey’in hayatı anlatılırken Karesili beyler
140 H. Lowry, a.g.e., 66.
141 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 48-49; Neşrî, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 173-177; İbn-i
Kemâl, a.g.e., c. I, s. 162.
57
arasında olduğu kabul edilmiştir? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün değildir.
Gibbons’un erken Osmanlı tarihinin kurgusunun çelişkileri, bu yazarları Evrenos’un
hikayesini başka bir kurgu içinde değerlendirmeye yönlendirmiş olabilir. Bu noktada
Karesi kökeninden bahseden kaynaklar kurgulanabilecek en mantıklı hikayeyi
sağlamış görünüyor. En erken Osmanlı kaynaklarında Evrenos’un aniden ortaya
çıkan bir akıncı olması, Evrenos’un ilk yıllarında dair bir kurgu yapılmasına izin
vermemektedir.
Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğunu iddia eden araştırmalara
bakıldığında, karşımıza bu görüşü güçlendiren başka bir hikayenin hepsinde ortak
olduğu görülmektedir. Bu yazarlara göre 1352’de Stephan Dusan’a karşı destek
isteyen Bizans İmparatoru Kantakouzenos’a giden yardım kuvvetleri arasında
Süleyman Paşa’nın yanında Evrenos Bey’in de adı geçmektedir142. Bu bilgi doğru
olduğu takdirde, 1345’e doğru Osmanlı topraklarına katılmış olan bir Karesili beyin
Süleyman Paşa’nın yanında olması, Evrenos’un Karesi kökleriyle ilgili hikayesini
doğrulayacak bir kanıt olmaktadır. Ancak yaptığımız araştırmada biz böyle bir
bilgiye rastlayamadık. Üstelik İmparator Kantakouzenos’un kendi kaleme aldığı
eserini incelediğimizde, bütün olayları ayrıntılarıyla ve isimler vererek anlatan
imparatorun bu olayı anlatırken Süleyman Paşa’nın dışında bir isimden bahsetmediği
görülmektedir143. Dolayısıyla, Evrenos’un Karesi kökenli olduğunu ve bu bölgeden
142 I. Melikoff, a.g.m., s. 720, İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415; F. Başar,
a.g.m., s. 539.
143 Türkçe bildiği zannedilen Kantakouzenos’un, Süleyman Paşa’nın komutasındaki
yardıma giden Osmanlı kuvvetleri ve yaşanan gelişmeler hakkında kendi eserinde
58
Osmanlı uc kuvvetlerine katıldığını iddia etmek için elimizde yeterli bilgi olmadığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu tespitimiz, elbette bu görüşlerin tamamen ihtimal
dışı olduğunu iddia etmek anlamına gelmemektedir. Sadece mantıklı görünen tarihsel
bir kurgunun yeterli kanıtlarının olmadığına dair bir tespit sayılmalıdır.
Bu hikayeye inanırsak Uzunçarşılı’nın iddia ettiği gibi Evrenos Bey’in yüz
yaşından fazla yaşamış olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Onun bu hesabı neye
göre yaptığını bilmiyoruz. Ancak Evrenos’un 1317’den önce doğmuş olduğunu
düşündüğü açıktır. Kaynaklarda yaşıyla ilgili bir dayanağın olmadığını belirtmiştik.
Dolayısıyla ne zaman doğduğu veya kaç yıl yaşadığını sadece tahmin edebiliriz.
Evrenos Bey’in kökeni ve tarih sahnesine çıkışıyla ilgili kaynaklardaki
çelişkiler, Lowry’nin yaptığı gibi araştırmacıları babası İsa Bey hakkında yeni
yorumlar yapmaya yöneltmiştir. Barkan’ın yayımladığı belgede Pırangi İsâ Bey
olarak okuduğu ismi, Uzunçarşılı aktarırken: “babası sonradan Pranko veya Frankı
(Prangı) lakabını almış olan İsa Bey’dir” şeklinde aktarmıştır144. İsa Bey’in lakabını
sonunda “y” harfi ile Barkan’ın okuduğu gibi iki ayrı kayıtta daha “Prankı/Pırankı”
olarak karşımıza çıktığını görürüz145. Ancak İsa Bey’in lakabı olarak (=>ا!;:)
zikredilen bu isim, çalışmamız sırasında farklı telaffuzlar da karşımıza çıkmıştır146.
ayrıntılı bilgi vermektedir. Bkz. Ioannis Cantacuzeni, Historiarum, ed. Ludovici
Schopeni, vol. III, Boanne, 1832, s. 222-242.
144 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 414-415.
145 BOA, HAT 552-27283; 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri
(937/1530) I, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara 2003, v. 198.
146 Lowry-Erünsal, Evrenos Bey’in babasının lakabının sadece 1530 tarihli defterde
ve Barkan tarafından yayınlanan Kanuni dönemi Paşa İli Defteri’nde kaydedilmiş
olduğunu, bu belgeler olmadan babasının Prankı/Pırankı İsa Bey olarak bilmenin
59
Sonunda “vav” harfi ile “Branko ( ;!ا<>)147 ve ya Pranko ( ;!ا<=)148” şeklinde de
kaydedilmiştir. Hatta bazı belgelerde bu lakap kullanılmadan Gazi İsa Bey149 ya da
sadece İsa Bey150 şeklinde kaydedildiği de olmuştur.
1.3. Pranko Lazarat ve Avraniz/Evraniz: Prankı İsa ve Evrenos’un
Adına Dair Yeni Bulgular
İsa Bey’in bugüne kadar tespit edilmeyen farklı bir ismiyle de karşı karşıyayız.
İsa Bey için kullanılan bu isim, aynı adı taşıyan torununun yani Evrenos Bey’in oğlu
İsa Bey’in H. 861 (1457) tarihli Selanik vakfiyesinde yer almaktadır151. Bu vakfiyede
dikkati çeken ilk şey, Evrenos’un baba adı olarak bilinen ve her belgede karşımıza
çıkan “İsa Bey” adının kaydedilmemiş olmasıdır. Belgede Evrenos Bey’in babasının
ismi “Pranko Lazarat (ا!; @زارت<=)” olarak şimdiye kadar karşılaşmadığımız bir
şekilde geçmektedir. İlk defa rastlanılan bu bilginin, şimdiye kadar yapılan Evrenos
Bey ve babasının kökenine dair tartışmalar açısından önemi aşikardır. Bu nedenle
mümkün olamayacağını belirtmişlerdir. Aşağıda görüleceği üzere sadece bu iki
belgede değil, değişik yazım biçimleriyle farklı belgelerde de kaydedilmiştir. Krş.
için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 124.
147 TKGM, No: 195.
148 BOA, EV. VKF. No: 861.
149 BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6).
150 BOA, EV.d.. No: 11519; BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5). Bu belgelerde Evrenos
Bey’in atası İsa Bey olarak kaydedilmiştir. Evrenos Bey’in oğlu İsa Bey ile
karıştırılmamalıdır.
151 BOA, EV. VKF. No: 861.
60
başka bir belgede bu bilgiyi teyid edebilecek kanıtlara ulaşmak önemlidir. Bu
bağlamda yaptığımız araştırmalarda ilginç bir şekilde bu Lazarat ismine 1530 tarihli
Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili defterinde ve başka kayıtlarda da rastlıyoruz152. Bu
defterde Serfiçe (Servia) kazasına bağlı bir köy adı olarak geçen Lazarat adının
kullanımı, aynı isimle bir karyenin var oluşu nedeniyle tesadüfî bir okuma
olmadığının kanıtı olarak sayılabilir. Ayrıca bu kayıtta İsa adının bulunmaması da
oldukça düşündürücüdür. Yukarıda bahsettiğimiz belgelerde Branko/Prankı lakabı
farklı telaffuzlarla geçse de lakabın ardından mutlaka İsa Bey olarak kaydedilmiş
olduğunu biliyoruz. Burada ise sadece Pranko Lazarat olarak kaydedilmiştir. Ayrıca
aynı belgede Evrenos Bey’in isminin ilk defa “Evraniz/Avraniz” [ 'A!اورا] şeklinde
karşımıza çıkması da ilginçtir. Bu da bize yukarıda Bizans kaynaklarında geçen
Evrenos Bey isimlerini hatırlatmaktadır. Belki de ismin doğru telaffuzunun
Avranezis (Άβρανέζης) ya da Vranezis (Βρανέζης) şeklinde olabileceği ihtimalini
bize düşündürmektedir.
Diğer yandan, bu belgenin orijinal olduğuna dair bazı işaretler söz konusudur.
Evrenos’un oğlu Gazi İsa Bey’e ait 1457 tarihli Arapça vakfiyenin H. 1320 (1902-
1903) tarihinde aslından kopya edilmiş bir suret olduğu anlaşılmaktadır. Çok geç
tarihli bir suret olsa da belgenin orijinal olduğunu düşünmemizin sebebi, belgenin H.
861 (1456-57) tarihiyle son bulmasıdır. Bu tarihten sonrasına ait herhangi bir bilgi
eklenmemiştir. Burada dikkati çeken en önemli şeylerden biri, kopyalayan katibin
152 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, s. 75. Bu karye dışında da
Ohri Sancağı’na bağlı Lazara Nahiyesi ve Lazarat Karyesi bulunmaktadır. Bkz.
BOA, ML.CRD.d.., No: 1327; BOA, HAT, Dosya No: 1451, Gömlek No: 6. Ayrıca
Ergiri Kazası Lazarat Karyesi için bkz. BOA, MF.MKT, Dosya No: 1129, Gömlek
No: 35.
61
herhangi bir derkenar eklemeden, sadece bu tarihi taşıyan yani tahminimizce bir nevi
tecdid edildiğini gösteren bir pul yapıştırmış olmasıdır. Katibin belgeye herhangi bir
müdahelesi görülmemektedir. Öte yandan, dikkat çeken diğer bir nokta, şimdiye
kadar bütün Osmanlıca belgelerde Evrenos olarak gördüğümüz bu ismin katip
tarafından neden farklı yazıldığı sorusudur. Katibin, belgeyi kopyaladığı tarihte ünü
yüzyıllardır devam eden Evrenos’un adını yanlış yazma ihtimali çok düşük olmalıdır.
Saydığımız sebeplerden ötürü orijinal sayabileceğimiz bu belgenin bizim açımızdan
diğer bir önemi ise Osmanlı kronikleri gibi hanedan tarihlerinden farklı olarak
Selanik’te yani vakfın bulunduğu yerde kaydedilmiş olmasıdır. Ayrıca bu
kaynaklardan daha önce 1456-57 gibi erken bir tarihte, Osmanlı kroniklerinin henüz
yazılmadığı bir döneme ait nadir bir belge olarak daha farklı yorumlara kapı açma
ihtimalidir.
Yeniden Prankı İsa Bey ya da sözkonusu belgedeki adıyla Pranko Lazarat’ın
kökenlerine dair tartışmaya dönersek yeni varsayımlar üzerinde durabiliriz. Ancak
burada henüz başka bir belgeden teyid edemediğimiz bu bilgiden yola çıkarak kesin
sonuçlara ulaşmanın doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Ancak hakkında sadece
“Prangı” lakabı bilinirken kaleme alınan yorumların yanında biz de bu yeni bilgiyi
değerlendirmeye çalışacağız. Bu ismin hemen bize Balkan Slavları arasında yaygın
olan Lazar Brankoviç veya modern Sırp isimlerinde de görülen Branko Lazar’ı
hatırlattığını belirtmeliyiz. Kanaatimizce Lowry’nin ‘Frenk’ kelimesinden hareketle
ortaya çıkan varsayımlarından daha az zorlama gerektiren bir çıkarımdır. Üstelik bu
varsayımı destekleyen bazı işaretler vardır. Eğer yukarıda belirttiğimiz gibi bugün de
kullanılan Branko/Pranko Lazar ismini bir işaret saymazsak, tarihi metinlere
baktığımızda Brankoviç adının Pranko olarak yazıldığını görürüz. Örneğin Bizans
62
Kısa Kronikleri’nden birinde kronik yazarı Lazar Brankoviç’in babası ve Stefan
Lazareviç’in rakibi olan Vuk Brankoviç’in Vounko Pranko olarak yazıldığı
görülmektedir.153 Bu kanıtlar bize en azından İsa Bey’in lakabı olarak bildiğimiz
Pranko/Branko/Prangı gibi kelimelerin kökenine dair bir fikir verir. Elbette bu
kayıttan hareketle İsa Bey’in bir Sırp olduğu iddia edilemez. Şimdilik, bu yönde
yeteri kadar kaynağın olmadığı açıktır. Buna rağmen, elimizdeki kayıt bize Evrenos
Bey’in babasının kökenine dair kısır teorilere yeni bir tartışma sahası açma imkânı
sağlaması bakımından önemlidir.
Diğer önemli bir konu ise Barkan’ın da belirttiği gibi İsa Bey’in şehit düştüğü
köyün Balkanlarda bulunmasıdır. Ayrıca Meriç üzerindeki bir geçide ve birkaç köye
de bu ismi vermiş olması onun bu yörede şöhret sahibi olduğunu göstermektedir154.
Zira yukarıda belirttiğimiz gibi Evrenos Bey’in adı kaynaklarda, Balkanlarda yapılan
ilk fetihler sırasında geçmeye başlamış ve bu fetihlerin önderliğini yapmıştır.
Evrenos’un bu coğrafyayı iyi bildiği açıktır. Bu nedenle bize Evrenos Bey’in
Anadolu’dan çok Balkan kökenli olma ihitmalini düşündürür. Aksi takdirde
Barkan’ın da vurguladığı gibi oğluyla birlikte Batı Trakya’nın içlerine kadar yapılan
seferlerde savaşarak şehit düşen İsa Bey dururken, Osmanlı kaynaklarında Evrenos
153 P. Schreiner, a.g.e., c. I, s. 563. (No. 72a/17).
154 Ö. Lütfü Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuruluş Devrinin Toprak
Meseleleri I”, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 284.
Dimetoka’da bulunan Prankı geçidi için ayrıca bkz. M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa
Livası, s. 181, 247. Ayrıca, Karye-i Brankı bkz. BOA, TT 20, v. 245; ya da Dimetoka
Kazâsı’nda Prankı Köyü için bkz. BOA, C.EV. No: 66/3263.
63
Bey tarih sahnesine yalnız çıkmazdı ve bugün aileye verilen isim Evrenos Bey’in
ismi olmazdı155.
Aslında İsa Bey’in Makedonya’da şehit düşmüş olması isimleri konusunda
yaptığımız tahminleri güçlendirmektedir. 1354 yılından itibaren Osmanlıların
Rumeli’den hareket ettiklerini hatırlarsak, geç dönem Osmanlı kroniklerinde sallarla
geçtiği belirtilen Evrenos Bey’in yanında babası hiç zikredilmemiş idi ve Evrenos
Bey kaynaklara bölgeyi iyi tanıyan bir komutan olarak yansımıştı. Eğer Osmanlı
kayıtları doğrultusunda İsa Bey olarak tanıdığımız Evrenos Bey’in babasının
Makedonya’da öldüğünü kabul ediyorsak, onun bu dönemde hiç Anadolu’ya
gelmediğini de düşünebiliriz. Aynı şekilde Evrenos Bey’in kökenine dair
varsayımları bir kenara bırakırsak, Aşıkpaşazâde’de ilk defa adının zikredildiği yerin
yine Trakya’da olması düşündürücüdür. Evrenos Bey’in babası gibi kendisinin de
Osmanlılara Balkanlardan katılmış olması ihtimal dışında değildir.
1.4. Evrenos Bey’in Eşleri ve Çocukları (Evrenos Bey Şeceresi’nin
Işığı Altında)
Evrenos Bey hakkında şimdiye kadar İ. H. Uzunçarşılı, İrene Mélikoff,
Fehameddin Başar ve Yılmaz Öztuna tarafından hazırlanan aileye ait şecerenin
155 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 283-284.
64
çeşitli versiyonları bulunmaktaydı156. Bu büyük ailenin IV. Mehmed dönemine ait
şeceresinin 2008 yılında yayımlandığını daha önce belirtmiştik. Şecere, özellikle de
çalışmamıza konu ettiğimiz birinci dereceden nesli hakkında önemli bilgiler
içermektedir. Ancak maalesef, aileye ismini veren Evrenos Bey ile başlamakta olup,
babasının adı dahi zikredilmemiştir. Tezimizde orijinali de elimizde bulunan
şecerenin erken dönem bilgileri yani Evrenos Bey’in birinci nesli için
yararlanılacaktır. Elbette günümüze ulaşan diğer Osmanlı kayıtlarından çıkarılan
bilgiler doğrultusunda şecerenin de doğruluğunun zamanla ortaya çıkacağı
inancındayız.
Şimdiye kadar yukarıda da bahsettiğimiz Evrenos Bey ile ilgili yapılan
çalışmalarda, Evrenos Bey’in Barak, İsa, Ali, Beğce, Süleyman, Yakup ve Hızır Şah
isimlerinde yedi oğlunun ve Oğulbula Hatun ile Selçuk Hatun adlarında iki kızının
olduğunu biliyorduk. XVII. yüzyıla ait bu şecere ile Evrenos Bey’in dört eşinin
olduğunu öğreniyoruz. Fakat bu eşlerden sadece ikisinin ismi verilmiştir. İsmi
şecerede belirtilmeyen eşlerinden biri ise vakıf kayıtlarından en büyük oğlu olduğunu
bildiğimiz Barak Bey’in annesidir157. Şecerede Barak Bey’in Hacı Bey, Böğrü Hızır
Bey, İlyas Bey ve Süleyman Bey adlarında dört oğlu kayıtlıdır. Barak Bey hakkında
ise şu açıklama bulunmaktadır: “Hacı Barak Bey, Evrenos Bey’in ulu/evveli oğludur.
Yenişehir’de karyeler vakfedüb, ‘imâret binâ etmişdir. Mezar-ı şerîf-i merhûmun
156 H. Vehbi, “Gâzi Evrenos Beğ”, s. 836-837; K. Kâni, a.g.m., s. 20-22; İ. H.
Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 417; I. Melikoff, a.g.m., s. 720; F. Başar, a.g.m., s. 539;
Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996.
157 Örneğin Evrenos Bey’in H. 818 (1415) tarihli Serez Vakfiyesinde “gâzilerin ve
mücahitlerin padişahı Barak Bey denilen büyük oğlu” şeklinde geçmektedir. Bkz.
VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.
65
yanında uzun mermer direkler dikilmişdir. Evrenos Bey vakfına ibtidâ bunlar
mütevellî olmuşdur.” H. 818 (1415) tarihli Serez Vakfiyesine göre Barak Bey’in,
Evrenos Bey vakfının mütevellisi olduğunu biliyoruz158. Ayrıca şecerede Barak
Bey’in Yenişehir’de vakıfları olduğu belirtilmiştir ki İstanbul Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nde Barak Bey’in Yenişehir kazasındaki vakıfları hakkında tutulmuş kayıtlar
mevcuttur159. Ayrıca Barak Bey’in Yenice-i Vardar ve Serez’de vakıfları olduğunu
biliyoruz160. Barak Bey şecerede “Hacı” unvanıyla kaydedilmiştir161. 1204 tarihli
belgede şecerede olduğu gibi mezarının Yenice-i Vardar’da bulunduğu kaydedilmiş
ve kendisine: “medîne-i Yenice-i Vardar’da medfûn merhûm ve mağfûrün leh el-Hac
Barak Bey” şeklinde hitâb edilmiştir162.
Babası gibi akıncı beyi olan Barak Bey, Selanik’in fethine katılmış ve 13
Haziran 1422’de Selanik üzerine gönderilen kuvvetlerin komutanlığını yapmıştır163.
158 BOA, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.
159 BOA, Âl-i Emîri Tasnifi, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.
160 BOA, A.MKT.No: 2/99; BOA, AE. SAMD.II, No: 4/303.
161 Lowry-Erünsal, her ne kadar Barak Bey’in Hacı unvanının ilk defa şecerede
belirtildiğini kaydetseler de onun bu unvanına 20 Recep 1204 (3 Mart 1793) ve 2
Cemâziye’l-evvel 1209 (25 Kasım 1794) tarihli belgelerde de rastlıyoruz. İlk belgede
Barak Bey’e “El-hac Barak Bey” ikincisinde ise “Gazi El-hac Barak Bey” şeklinde
hitap edilmiştir. Bkz. BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303;
BOA. C.EV.. No: 470/23774. Krş. için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 8.
162 BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.
163 John Barker, Manuel II. Palaeologus (1391-1425), A Study in Late Byzantine
Statesmanship, Rutgers Unv. Press 1969, s. 360, dn. 109; M. Delilbaşı, Johannis
Anagnostis, s. 1.
66
Selanik Başpiskoposu Symeon’un nutkunda, Barak Bey’in Selanik’e yaptığı
saldırılar sırasında sakat kaldığı belirtilmektedir164.
Şecerede Barak Bey’in anne bir kardeşi olarak Evrenos Bey’in ikinci oğlu
Süleyman Bey’in ismi geçmektedir. Hızır Bey, Nasuh Bey ve İbrahim Bey adlarında
üç oğlu olan Süleyman Bey hakkında şu açıklama bulunmaktadır: “Süleyman Beğ
merhûm türbede medfûn değildir, vefâtları Yenice’de vâki’ olmamışdır. Barak Bey
merhûm ile anne bir karındaşlardır.” Ancak bu kardeşlerin annelerinin ismi ise
maalesef kayıtlı değildir.
Şecerede tek çocuk olarak gözüken Hızırşah Bey’in anne isimi de kayıtlı
değildir. Hızırşah Bey hakkında ise: “Hızırşah Beğ merhûm ‘âlem-i ‘ukbâya revân ve
şahbâz-ı cânı behişt-i câvidânda âşiyân eyledikde Evrenos Beğ’in türbesinde
defnetmişler. Mezâr-ı şerîfi türbe kapusu üzerinde olan yüksek yapulu mezardır”
bilgisi kayıtlıdır165. Hızırşah Bey’in ise Devatdar Yusuf Bey, Çelebi Mehmed Bey,
Kara Yakub Bey, Murad Bey, Davud Bey ve İlyas Bey adlarında altı oğlu olduğu
kayıtlıdır.
Evrenos Bey’in eşlerinden yukarıda bahsettiğimiz Barak ve Süleyman ile Hızır
Bey’in anne isimleri kayıtlı olmasa da diğer çocuklarının anne isimleri
kaydedilmiştir. Her iki eşinin de “cariye” oldukları ayrıca belirtilmiştir. Bilindiği gibi
cariye, aslı fâtihler tarafından savaş sırasında ganimetlerle birlikte alınan kadın ve
164 Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, Selanik Baş Piskoposu Symeon’un Tarihi Nutku,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
1998, Ankara, s. 118.
165 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 11.
67
kızlar için kullanılan bir tabirdir166. Adı yazılı eşlerinden ilki “Merih” olup, İsa Bey,
Yakup Bey ve Oğulbula Kadın’ın anneleridir. Merih ismi oldukça açık bir şekilde
geçmesine rağmen cariye denilmesi nedeniyle Lowry-Erünsal bu ismin Maria
olabileceğini ileri sürmüşlerdir167. Şecerede İsa Bey hakkında “hacı” unvanıyla
kaydedilmesinin dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Evrenos’un
oğullarından sadece Barak ve İsa “hacı” unvanıyla kaydedilmiştir168. İsa Bey, sancak
beyi olarak 1434-1438 yılları arasında Arnavutluk’a yapılan akınlara ve 1443’teki
Morova Savaşı’na katılmıştır169. İsa Bey’in Selanik’te ve mezarının bulunduğu
Yenice-i Vardar’da vakıfları vardır170.
Aynı cariyeden olan diğer bir oğlu ise Yakup Bey’dir. Umur Bey, Sarı Ali Bey
ve Hacı Hızır Bey adlarında üç oğlu kayıtlı olan Yakup Bey hakkında ise: “Merhûm
Yakub Beğ ve ‘İsa Beğ anne bir karındaşlardır. 845 [1441-1442] senesinde ‘azm-i
gülzâr-ı cinân etmişlerdir. Mezar-ı şerîfi İki Yüreklü Ali Beğ’in ardında büyük
daşlarla yapulu mezardır” kaydı mevcuttur171. Yakup Bey hakkında bunun dışında
herhangi bir bilgi ya da vakıf kaydına sahip değiliz.
166 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 259.
167 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 15.
168 İsa Bey’in hacı unvanı için bkz. EV.VKF 861 No: 10/1.
169 Oruç Beğ Tarihi, s. 114; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 417, 422; I
Melikoff, “Ewrenos Oghullari”, EI, c. II, London 1965, s. 721; F. Başar, a.g.m., s.
540.
170 BOA, Gazi İsa Bey Vakfiyesi (Selanik) H. 861 (1457) Eski No: 20/1.
171 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 14.
68
Merih adlı cariyeden olan İsa ve Yakup’un kardeşleri ise Oğulbula Kadın’dır.
Evrenos Bey’in bu kızı için şu önemli kayıt tutulmuştur: “Oğulbula Kadın ve İsa Beğ
ve Yakub Beğ Merih adlu cariyedendir. Oğulbula Kadın’ı Üsküb’de İshak Beğ’e
vermişlerdir”. Evrenos Bey’in de Osmanlı Sultanları gibi kızlarına politik amaçlı
evlilikler yaptırdığını görüyoruz.
Evrenos Bey’in adı bilinen ikinci eşi ise Ali Bey, Beğce Bey ve Selçuk
Kadın’ın anneleri olarak kaydedilen Kiria Anna (Κύρια Άννα) yani Bayan Anna’dır
ve kendi ismini koruyarak şecereye de bu şekilde kaydedilmesi dikkate değerdir172.
Şecerede Ali Bey için: “Merhûm Ali Beğ gâyetle şecî’ ve bahadır olmağın İki
Yüreklü Ali Beğ demişler. Mezar-ı şerîfi merhûm Evrenos Beğ’in baş ucunda olan
yapılu mezardır” denilmektedir. Şecerede İki Yürekli Ali Bey’in Evrenos Bey,
Hüseyin Bey, Hızır Bey ve Hacı Ahmed Bey olmak üzere dört oğlu kayıtlıdır. Babası
Evrenos’un adını oğullarından birine veren tek kişi ise Ali Bey’dir.
Ali Bey de Barak Bey gibi Selanik’in fethi sırasında görev almıştır ve Sultan
Murad’a yağma teklifinde bulunan kişidir173. Arnavutluk’un büyük bir kısmının Ali
Bey’in başarısı ile Osmanlı hâkimiyetine girdiği bilinmektedir174. Ayrıca H. 835
(1431-1432) tarihli Arvanid-ili defterine göre, Ali Bey idaresinde merkezi Ergirikasrı
172 Lowry-Erünsal’ın Kirane olarak okudukları cariye ismi tahminimize göre Kiria
Anna (Κύρια ΄Αννα)’dır.
173 Oruç Beğ Tarihi, s. 56; M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 55.
174 C. Imber, a.g.e., s. 31-32.
69
(Argyrokastro) olan bir Arvanid-ili sancağı mevcuttur175. Sancakbeyi olan Ali Bey’in
ayrıca Selanik’te de vakıflarının olduğunu biliyoruz176. Evrenos Bey’in oğullarından
Barak, İsa ve Ali Beyler babalarının ölümünden sonra başarılı uc beyleri olarak
faaliyetlerine devam etmişlerdir. Özellikle Ali ve İsa Beyler, Tuna üzerindeki
savaşlarda ve Arnavutluk’ta önemli başarılar kazanmışlardır177.
Bizanslı cariyeden olan diğer bir oğlu ise Beğce Bey’dir. Onun hakkında ise:
“Beğce Beğ merhûm türbede medfûn değildir. Vefâtları Yenice’de vâki’ olmamışdır.
Merhûm Ali Beğ ile bir annedendir” şeklinde bir kayıt mevcuttur. Beğce Bey’in
Musa Bey, Yusuf Bey ve Emre Bey adında üç oğlu vardır.
Evrenos Bey’in şecereye göre ikinci kızı ise Selçuk Kadın’dır. Bu kızı
hakkında: “Selçuk Kadın ve merhûm Ali Bey ve Beğce Bey Kiriana [Kiria Anna] adlu
bir cariyedendir. Merhûme Selçuk Kadın’ı Halil Paşa’ya vermişlerdir” şeklinde kısa
bir bilgi kaydedilmiştir. Ancak şecereyi yayınlayan yazarların da belirttikleri gibi
Evrenos Bey’in önemli ailelere gelin olarak gitmediği için kaydedilmeyen başka
kızlarının da olması ihtimali vardır178. Ayrıca iki kızının da politik evlilikler yaptığını
gördüğümüz Evrenos Bey’in kızlarının çocukları şecerede kaydedilmemiş, sadece
oğullarından olan erkek çocukların isimleri kaydedilmiştir.
175 H. İnalcık, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, T.T.K. Ankara
1987, s. 1b; aynı yazar, Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar I, T.T.K. Ankara
1995, s. 158; I. Melikoff, a.g.m., s. 721.
176 BOA, C. EV. No: 67/3350; BOA. C. EV. No: 118/5868.
177 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, s. 89, 91.
178 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 15.
2. BÖLÜM
EVRENOS BEY’İN ASKERÎ VE SİYÂSÎ FAAL İYETLER İ
2.1. Evrenos Bey’in İlk Askerî Faaliyetleri
Evrenos Bey’in tarih sahnesine ilk çıkışıyla ilgili kaynaklardaki bilgilerin
yetersiz olduğundan bahsetmiştik. Aşıkpaşazâde ve Neşri’nin verdiği bilgilere
baktığımızda, Evrenos’un adının zikredildiği ilk askeri faaliyetini Konurhisar’ın
fethiyle başlatmak gerekmektedir179. Aşıkpaşazâde ve Neşri, Evrenos Bey’in adını
ilk defa Gelibolu’nun fethinden sonra Konurhisar’ın Hacı İlbeyi’ne verilip,
kendisinin ise ona “yarar yoldaş” bırakıldığını anlatarak zikretmeye başlarlar180.
Dolayısıyla Evrenos Bey’in askeri hayatının, bilinen en erken kaynaklarda aslında
1357 civarında başladığı görülür. Elbette söz konusu kaynaklarda birden
Konurhisar’da görülen Evrenos’un, bu tarihten önceki faaliyetlerine dair bir bilgi
verilmemesi onun ilk defa bu olayla askeri faaliyetlerine başladığı anlamına gelmez.
Ancak kaynakların sessizliği, birinci bölümde de tartıştığımız gibi varsayımlar ortaya
koymak dışında bir alternatif bırakmıyor. Görüldüğü gibi aslında Evrenos, her ne
179 Amânla alınan Konurhisar’ın fethi hakkında kaynaklarda farklı tarihler
bulunmaktadır. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51 (H. 758/1357); Neşri ve Solakzâde’de ise
H. 760 (1358) olarak geçmektedir. Bkz. Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185;
Solakzâde, a.g.e., s. 25.
180 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185.
71
kadar bazı kaynaklarda Karesi vilayetinden gelenler arasında zikredilse de Çimpe’nin
alınması sürecinde, Bolayır’ın fethinden Süleyman Paşa’nın Trakya’daki Osmanlı
sınırlarını Tekfurdağı’ndan Malkara’ya genişletene kadar adı geçmemektedir. Hatta
bu süreç içerisinde Süleyman Paşa’nın yanında Ece Bey ve Gazi Fazıl’ın adı
geçerken Evrenos Bey’in hiçbir faaliyetinden bahsedilmemesi bir başka olasılığı da
düşündürmektedir. Acaba Evrenos Osmanlı kuvvetlerine Rumeli’den katılmış
olabilir mi?181 Bu ihtimal de Evrenos’un Karesi’den Osmanlılara katılması
varsayımından daha güçlü değildir. Karesi’nin 1345 yılındaki fethinden182
Konurhisar’ın fethine kadar yani yaklaşık 12 yıl boyunca kaynakların Evrenos’u
zikretmemesini açıklamak şimdilik mümkün görünmüyor. Bu nedenle eğer
“Karesi’den Rumeli’ye geçiş” hikayesinin aslında gerçekten bir “hikaye” olduğunu
kabul edersek Evrenos’un bir akıncı olarak Konurhisar’ın fethi sırasında ve
Rumeli’de tarih sahnesine çıktığını söyleyebiliriz. Bu olaydan sonra Evrenos’un
faaliyetleri daha açık izlenebilmektedir. Öte yandan Evrenos’un Konurhisar’da henüz
181 Rumeli’nin fethinde ve önemli uc merkezi olan Bolayır’ın alınmasında Karesili
beylerden olan Gazi Fazıl ve Ece Bey’in isimlerinin geçmesine rağmen Evrenos Bey
zikredilmediği kaynakların ilgili kısımları için bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 48-50;
Bu konunun anlatıldığı en yeni çalışma için bkz. H. İnalcık, , “Osmanlı Sultanı
Orhan, (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”, Belleten, c. 73, S. 266, T.T.K. Ankara
2009, s. 84-87.
182 Karesi Beyliği’nin ilhâkı meselesi kaynaklarda farklı şekillerde geçmektedir ve
tartışmalı bir konudur. İnalcık ise bu beyliğin işgal sürecinin 1335-1345 tarihleri
arasında olduğunu belirtir. Bkz. H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler,
c. IX, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 84; Ayrıca bu konu ile ilgili tartışmalı
görüşler için bkz. Zerrin Günal Öden, Karası Beyliği, T.T.K., Ankara 1999, s. 60-62.
Hammer ise Karesi vilayetinin Osmanlı topraklarına katılma tarihini (736) 1336
olarak vermektedir. Bkz. Hammer, a.g.e., c.I, s. 115.
72
bir uc beyi olmadığı Hacı İlbeyi’nin yanından bir “yarar yoldaş” olarak bulunduğu
anlaşılmaktadır. Bu kayıtlar onun askeri kariyerinin henüz başlarında olduğunu
düşündürmektedir.
Kaynaklara göre Konurhisar’ın âmânla ele geçirilmesinin ardından Dimetoka
ve civarına akınlar yapan Hacı İlbeyi ve Evrenos Bey, üs olarak kabul ettikleri
Konurhisar’a geri dönerlerdi183. Bu sırada Orhan’ın 11 yaşındaki oğlu Halil’in H.
758 (1357)’de korsanlar tarafından kaçırılması, Trakya’da Osmanlı ilerlemesini
kesintiye uğratmıştır. Orhan Bey, Bizans ile anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Bu
anlaşmaya göre Orhan, Trakya’da Bizans topraklarına yapılan saldırıları durduracak,
oğlunu kurtarmak için Foça’ya gönderilecek gemilerin bütün masraflarını
karşılayacak, Bizans imparatorunun da o zamana kadar olan bütün borçlarını
silecekti184. Gerçekten H. 760 (1359) yılında Halil kurtarılıncaya kadar Rumeli’de
Osmanlı faaliyetleri durmuş ve bu durum Rumeli’deki akıncı beylerini hoşnutsuz
ederek ümitsizliğe düşürmüştür. Bu süre içerisinde Şehzade Süleyman’ın 1357
yılında vefat etmesi de Orhan Bey için yeni bir felaket olmuştur185. Çimpe kalesinin
183 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185.
184 Yanko İskender Hoci, “Şehzâde Halil’in Sergüzeşti”, TOEM, c. I-II, cüz. IV,
İstanbul 1328, s. 242; Bizans’ın tekrar Osmanlıya haraç ödemeye başlaması 1371’de
Meriç savaşı sonrasında gerçekleşecekti. Bkz. H. İnalcık, “Orhan”, s. 382.
185 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi” Edirne’nin 600. Fethi
Yıldönümü Armağan Kitabı, T.T.K., Ankara 1993, s. 141; Ş. Tekindağ, “Süleyman
Paşa”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 193; Oruç Bey de (H. 759) 1357-1358 tarihini
vermektedir. Bkz. Oruç Beğ Tarihi, s. 21. İnalcık, bir rivayete göre Süleyman’ın,
Rumeli’nin terk edilmesi gibi bir ihtimalin önüne geçebilmek amacıyla cesedinin
73
ve özellikle de Rumeli’nin alınmasından sonra Karesi yöresindeki halk Rumeli’ye
geçip yerleşmeye ve köyler kurmaya başlamışlardı ancak her şeye rağmen Rumeli
fetihlerinde ısrarcı olan Süleyman Paşa’nın da vefat etmiş olması gazilerin tamamen
ümitlerini kaybetmelerine sebep olmuştur. Süleyman Paşa vefât ettiğinde Trakya’da
Osmanlı sınırları, batıda Keşan-İpsala arasında Yayladağı’ndan, Marmara’da
Tekirdağı’nın güneyinde Bakacak Tepesi ve Hora’ya kadar uzanmaktaydı. Yani, H.
İnalcık’ın belirttiği gibi Paşa livasının yani Rumeli Beylerbeyiliğinin çekirdeği
Süleyman Paşa zamanında oluşturulmuştu186. Hatta Süleyman Paşa’nın vefatından
önce Bolayır’da fetih hareketlerini yönlendirmek amacıyla geleneksel Türk
stratejisine uygun biçimde üç ayrı koldan uc teşkilatı oluşturduğu bilinmektedir. Orta
kol önemli bir merkez olan Malkara, Hayrabolu ve Vize istikametinde; sağ kol,
Tekfurdağı istikametindeki ve sol kol187 ise İpsala, Dimetoka ve Edirne yolu
istikametinde teşkilatlandırılmıştır. Osmanlı kroniklerinde daha Orhan Bey
Bolayır’a gömülmesini ve yerinin belli edilmemesini vasiyet etmiştir. Bkz. H.
İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 94.
186 H. İnalcık, “Orhan”, s. 382-383.
187 Tarihi Via Egnatia Yolu (Osmanlı Sol Kolu) İstanbul ile Balkanları birbirine
bağlayan üç önemli tarihi yoldan biridir. Evrenos Bey’in bu yol üzerinde yaptığı
başarılı fetihler, kurduğu şehir ve kaleler ile bu güzergâhın gelişmesine ve yan
yollarında yeni güzergâhlar açılmasına vesile olduğu söylenebilir. İskeçe’nin
güneyinde yer alan Yenice-i Karasu (Genisea), Selanik ile Edessa arasındaki
Evrenosların merkezi olacak olan Yenice-i Vardar (Giannitsa) ve çok daha sonraları
İşkumbi ırmağı üzerindeki Elbasan’daki gibi yeni kaleler yapılmasıyla bu güzergâh
Osmanlı döneminde gelişme gösterecekti. Böylece Egnatia’nın batı kesimi Adriyatik
Denizi’ne kadar uzanarak deniz ticaretine de katkı sağlayacaktı. Bkz. Nicolas
Oikonomidis, “Ortaçağda Via Egnatia”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia
(1380-1699), Edt. Elizabeth A. Zachariadou, T.V.Y.Y., İstanbul 1999, s. 17.
74
zamanında Hacı İlbeyi ile birlikte “şecâ’atle şöhret” bulan Evrenos Bey’in,
Rumeli’de vilayet açmak amacıyla İpsala güzergâhındaki kalelerin fethi görevi
verilmişti188. Ancak Halil’in kaçırılması nedeniyle Rumeli’deki Osmanlı yayılma
faaliyetleri tam bir gerileme dönemine girmiş ve bu durum 1359’da (H. 760) onun
kurtarılmasına kadar devam etmiştir. Artık Bizans’ın Kantakouzenos zamanındaki
ılımlı Osmanlı politikası sona ermiş, Haçlı yardımıyla denizden boğazlara inerek
Rumeli’deki Osmanlı ilerleyişini durdurma politikası gütmeye başlamıştı189.
Orhan Bey, Süleyman Paşa’nın vefatıyla Rumeli’deki birliklerin başına ikinci
oğlu olan Şehzade Murad’ı tecrübeli komutanı Lala Şahin Paşa ile birlikte
Gelibolu’ya göndermiş, Halil esaretten 1359’da kurtulana kadar hareketsiz
beklemişlerdir190. 1357-1359 arası fetihlerde yaşanan durgunluk nedeniyle Çorlu ve
Malkara elden çıktıysa da 1359’da Rumeli’deki faaliyetlerin sistemli bir şekilde
tekrar başladığını görüyoruz. I. Murad, Halil’in fidye karşılığı kurtarılmasının
ardından Gelibolu’daki bekleyişini sona erdirmiş ve lalası Şahin Paşa, Evrenos Bey
ve Hacı İlbeyi ile birlikte Rumeli fetihlerine devam etmiştir.
Şehzade Murad’ın asıl amacı Edirne olsa da doğrudan Edirne üzerine
yürümemiş ve civar yerlerin fethine ve şehrin abluka altına alınmasına önem
vermiştir. Bu nedenle de 1359-60 tarihlerinde İstanbul-Edirne yolu üzerindeki Çorlu-
188 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 70-71; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 292; Solakzâde,
a.g.e., s. 29.
189 H. İnalcık, “Orhan”, s. 382.
190 H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 94.
75
Misini-Burgos191 (Lüle-Burgaz) kaleleri alınmıştır192. Osmanlı kroniklerinden sadece
Oruç Bey’in eserinde Burgos’u Hacı İlbeyi ile Evrenos Bey’in birlikte aldıkları
kaydedilmiştir193. Burgos’a yerleşen Hacı İlbeyi, Dimetoka’yı ele geçirmiş194;
Evrenos Bey ise bu sırada Malkara ve İpsala arasında bir bölgede yer alan ve
Osmanlı kaynaklarına yansıyan ilk askeri başarısı olarak Keşan’ı almıştır195.
Keşan’ın fetih tarihi hakkında Osmanlı kaynaklarında farklı tarihler bulunmaktadır.
Hoca Saadeddin ve Müneccimbaşı H. 762 (1360-61) tarihini; Solakzâde ise H. 760
(1359) tarihini vermektedir196. Ancak Şehzade Halil’in kurtarılmasının ardından
1359 tarihinden itibaren fetihlere devam edildiğini hatırlarsak, 1359-60 olarak
191 Bugün hala varlığını koruyan ve Dimetoka’nın doğusunda Edirne yolu üzerinde
Meriç kenarında bulunan İlbeyi Kalesi bugün Πύθιο (Pithio) olarak
adlandırılmaktadır. Oruç Bey bu kale için “İlbeyi oğlu Burgozı derler” demektedir.
Bkz: Oruç Beğ Tarihi, s. 23; Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 71; H. İnalcık,
“Edirne’nin Fethi”, s. 148; Athanasios Guridis, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka
1999, s. 38; H. Lowry, Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi, s. 18-20.
192 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 163; H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”,
s. 96.
193 Oruç Beğ Tarihi, s. 23.
194 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-195; Oruç Bey ve
Solakzâde, Dimetoka’nın fethi için (H. 760) 1359 tarihini vermektedir. Bkz. Oruç
Beğ Tarihi, s. 23; Solakzâde, a.g.e., s. 29; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.
195 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Âşıkpaşazade, a.g.e., (Yavuz-Saraç), s. 113; Neşri,
a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-195; Oruç Beğ Tarihi, s. 23; Hoca Saadeddin, a.g.e., s.
72; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 293; Solakzâde, a.g.e., s. 29.
196 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 71-72; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 292-293; Solakzâde,
a.g.e., s. 29-30.
76
düşünebiliriz197. Böylece Keşan ve Dimetoka’nın fetihleriyle, Osmanlıların elinde
bulunan Rumeli, bir yandan Ergene ve Meriç nehirlerinin diğer yandan ise Çorlu ve
Burgaz’dan oluşan bir daire içine alınmış oluyordu198.
Keşan’ın fethinden sonra yine kaynaklardan öğrendiğimize göre Evrenos Bey,
fethin ardından hediye ve ganimetleriyle birlikte “Asıtâne-i Devlet’e yüz sürmüş” ve
Hacı İlbeyi ile birlikte nice iltifata mazhar olmuşlardır199. Görüldüğü gibi Evrenos
Bey, ilk askeri başarısının ardından sultanın huzuruna çıkarak, ganimetlerini takdim
etmiştir.
Sol kolu kumanda edenler Evrenos Bey ve Hacı İlbeyi idi. Evrenos Bey, Meriç
vadisinde Trakya’nın yol kavşağında bulunan Keşan’ı ele geçirmesinin ardından
İpsala üzerine seferler düzenliyordu200. Aşıkpaşazâde ve Neşri’de İpsala’nın
fethinden sonra Evrenos Bey’in “yerli yerinde ucları beklediği” ya da “yerlü yerinde
uc beği olduğu” kaydedilmiştir201. Hatta Oruç Beğ Tarihi’nde ve Anonim Osmanlı
Kroniği’nde İpsala’nın fethiyle Evrenos Bey’in uc beyi olduğu açıkça
kaydedilmiştir202. İpsala böylece Evrenos Bey’in ilk “uc merkezi” olmuştur.
197 J. H. Mordtmann, “Ewrenos”, s. 34; Hammer, a.g.e., s. 153; H. İnalcık, “Osmanlı
Sultanı Orhan”, s. 96-97; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi” s. 159.
198 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 202.
199 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 72; Solakzâde, a.g.e., s. 29; Müneccimbaşı, a.g.e.,
s. 293.
200 Âşıkpaşazade, a.g.e., (Yavuz-Saraç) s. 113; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-
195; Oruç Beğ Tarihi, s. 23; H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 97.
201 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 54; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 196-197.
202 Oruç Beğ Tarihi, s. 24; Anonim Osmanlı Kroniği, s. 28.
77
Solakzâde İpsala’yı: “İpsala ki Malkara ve Gelibolu’ya üç konak yerdir, bağ ve
bahçesi firâvân203 ve mahsulü bi-pâyân şehr-i dilgüşâ ve makâm..” gibi övgü dolu
sözlerle anlatmaktadır204. İpsala’nın fetih tarihi Aşıkpaşazâde H. 761 (1359-60);
Neşri H. 762 (1360-61) ve Oruç Beğ H. 763 (1361-62) olarak kaydetmişlerdir. Her
ne kadar fetih tarihini tam olarak tespit edemesek de Evrenos Bey’in 1360’dan sonra
Gümülcine’nin fethine kadar ilk uc merkezinin İpsala olduğunu kaynakların bize
verdiği bilgiler doğrultusunda rahatlıkla söyleyebiliriz205. Bu tarihten itibaren
Evrenos Bey sıradan bir akıncı değil, artık bir “uc beyi” olmuştur.
Kaynaklar Evrenos Bey’in İpsala fethinin ardından, bölgede yapılan fetihler
neticesinde artan asker ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan askeri yenilikten
bahsetmişlerdir. Evrenos Bey ve Hacı İlbeyi’nin fetihleri sonucu savaş esirleri büyük
artış göstermişti206. Yaya ve müsellem teşkilatını oluşturan Çandarlı Halil’in
tavsiyeleri dinlenerek bu doğrultuda savaşlarda esir düşen genç Hıristiyan
askerlerden istifade etme kararı alınmıştır. Aşıkpaşazâde durumu şöyle
anlatmaktadır207: “bu ihdâs iki danişmendin tedbîridir. Biri Cenderelü Halil ve biri
Karamanlu Kara Rüstem’dir. Ve hem Gazi Evrenoz’a dahi ısmarladılar, ‘akından
çıkan esirin beşte birin al’ dediler. Anın kim esiri beş olmaya ‘her esirden yirmi beş
akça al’ dediler. Bu tertîb üzerine Evrenoz dahi bir kadı ta’yîn eyledi ve hayli
203 Pek çok bağ ve bahçesi var anlamındadır.
204 Solakzâde, a.g.e., s. 25.
205 Uzunçarşılı da Evrenos Bey’in İpsala’yı kendisine akın merkezi yaptığı bir
müstahkem mevki olarak bahseder. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.
206 H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s. 57-58.
207 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 54.
78
oğlanlar cem’ etdi.” Oruç Bey ve Neşri de aynı şekilde esir alımından bahsederken
Evrenos Bey’in adını vermekte ve onun önemini vurgulamaktadırlar208.
2.2. Sultan I. Murad Döneminde Evrenos Bey
Evrenos Bey, Edirne’nin fethi hazırlıklarında ismi kaynaklarda en sık geçen
akıncı beyidir. Şehzade Murad Edirne’ye 55 km uzaklıktaki Babaeski’ye ulaştığında
hisarı ele geçirerek karargâhını buraya kurmuş ve 1361’de aralarında Evrenos Bey’in
de bulunduğu uc beylerini orduya çağırarak, Lala Şahin’i de Edirne üzerine
göndermiştir209. Bir uc beyi olarak Evrenos Bey de Edirne sınırına yerleşmiş ve
“ordu komutanı” olarak akınlarda bulunmuştur210. H. İnalcık, Sazlıdere yenilgisinin
ardından Trakya’nın merkezi olan Edirne’nin teslim olduğunu belirtmektedir211.
Neşrî, Edirne’nin fethini Evrenos’un da aralarında bulunduğu gazilerle birlikte Lala
Şahin Paşa’ya atfetmektedir ve “Murad Han Gazi’ye dahi bir nice küffârdan baş
gönderdiler. Pes, Hacı İlbeyi ve Evrenoz, Murad Han Gazi’nin önüne düşüb,
208 Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 198; Oruç Beğ Tarihi, s. 25.
209 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194; İ. H. Uzunçarşılı,
Osmanlı Tarihi I, s. 163; H. İnalcık, “Orhan”, s. 383.
210 P.L.P., s. 90.
211 H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 97. İnalcık, Edirne’nin Osmanlı
hâkimiyetine girmesini 5 Mayıs 1361 (H. 28 Cemâziye’l-âhir 762) olarak tespit
etmiştir. Ayrıca bkz. H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi”, s. 137-159.
79
Edirne’ye getürdüler” demektedir212. Zira Evrenos Bey, Edirne fethi hazırlıklarında
yaptığı fetihler ile sultanın dikkatini çekmekte idi.
Fetih sonrasında Şehzade Murad, Şahin Paşa ile Edirne’nin güvenliğini
sağlamak amacıyla kuzeyde Bulgaristan’da bulunan Eski Zağra ve Filibe taraflarına
sefere çıktıysa da (H. Cemâziye’l-evvel 763) Şubat 1362’de babasının ölüm haberini
almış ve geri dönmüştür213. Artık sultan olan I. Murad, Anadolu’da hâkimiyetini
sağlama çabasına girişince, Rumeli’nin kontrolünü ve Balkan fetihlerinin
kumandasını Lala Şahin Bey ve Evrenos Bey’e devretmiştir214. Edirne’nin fethinde
gösterdikleri başarılar neticesinde Lala Şahin Paşa Rumeli Beylerbeyi215, Evrenos
Bey ise “ucların beyi” olarak atanmışlardır216. Hatırlayacağımız gibi sol kol
güzergâhında Evrenos Bey, Hacı İlbeyi ile fetih hareketlerine başlamış idi.
Evrenos’un Edirne fethi sırasında gösterdiği başarılar ve bu sırada Hacı İlbeyi’nin
212 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194. Âşıkpaşazâde ise, “Evrenoz’a bu etrâfın
uclarını verdiler” demektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55. Oruç Beğ ise,
“Evrenos Beğ’e uc beğliğini virdi” diye kaydetmiştir. Oruç Beğ Tarihi, s. 25; P.L.P.,
s. 90. Bu eserde ise 1362 tarihinden itibaren Evrenos Bey’in Trakya ucbeyi olduğu
kayıtlıdır.
213 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.
214 Hammer, a.g.e., s. 152-153; F. Başar, a.g.m., s. 539; Evangelu G. Strati, Ιστορία
της Πολέως Σερρών, Serez, 2000, s. 80.
215 Lala Şahin “Paşa” unvanını alan ilk Rumeli Beylerbeyidir. Bkz. H. İnalcık,
“Orhan”, s. 383; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 161.
216 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198-199; Oruç Beğ Tarihi, s. 25; Anonim
Osmanlı Kroniği, s. 29; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi”, s. 156.
80
vefat etmesi ona ucların kumandasını tek başına alma imkânını sağlamıştır217. Jorga,
bu dönemde güneyde kurulan uc beyliğinin yönetiminin genç Evrenos Bey’e
verildiğini onaylayarak, Lala Şahin’in ardından ikinci büyük komutan olarak
bahsetmektedir218. Jorga’ya göre Evrenos Bey, ucların beyi olarak atandığı 1361
tarihinde genç bir komutan idi.
Ucların beyi Evrenos’a, Batı Trakya’nın önemli bir kenti olan Gümülcine’nin
fethi görevi verilmiştir. Evrenos Bey, Gümülcine’den önce yine sol kol üzerinde
bulunan Mekri’yi Osmanlı topraklarına katmıştır219. Semadirek adasının karşısında
bulunan Mekri, Evliya Çelebi’ye göre de Evrenos Bey fethidir ve Gümülcine’den
önce buranın fethi gerçekleşmiştir220. Solakzâde, H. 760 (1359) tarihinde Evrenos
Bey’in bir ferman ile Gümülcine’nin fethi için görevlendirildiğini kaydetmiştir221.
Evrenos’un İpsala’dan sonraki uc merkezi olan Gümülcine’nin fethi de Osmanlı
kroniklerinde farklı tarihlerde kaydedilmiştir. Aşıkpaşazâde ve Neşri Gümülcine’nin
fethini H. 766 (1364) yılı olaylarından önce kaydetmişlerdir222. Hoca Saadeddin ise
H. 763 (1361-62) tarihini vermiştir223. Oruç Beğ ise H. 766 (1364) olarak
217 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55. Âşıkpaşazâde eserinde Hacı İlbeyi’nin ölüm tarihi
olarak 1364 (H. 761) tarihini vermektedir; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198; I.
Mélikoff, “Ewrenos”, s. 720.
218 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 205-206.
219 Jorga, a.g.e., c. I, s. 206; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 40-41.
220 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 35-36.
221 Solakzâde, a.g.e., s. 30.
222 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 200.
223 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 74; J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34.
81
kaydetmişlerdir224. Osmanlı kroniklerinden anlaşıldığına göre Gümülcine, Edirne
fethi sonrasında ve Çirmen savaşı öncesinde fethedilmiştir. Evliya Çelebi de eserinde
Gümülcine’nin Evrenos Bey tarafından H. 764 (1362-63) senesinde “Gazi Evrenos
Rum keferesi ile Yahudi elinden dest-i kahr” ile aldığını belirtmiştir225. Yunanlı
tarihçi Vakalopoulos Evrenos Bey’in Çandarlı Kara Halil ile birlikte Gümülcine’yi
1364-65 tarihlerinde Osmanlı hakimiyetine aldıklarını belirtmektedir226. Ancak Kiel,
son zamanlarda yapılan araştırmalarda buranın fethinin Osmanlıların Trakya’yı
kontrol altına aldıkları 1371 Meriç (Maritsa) savaşından hemen önce gerçekleştiği
üzerinde de durulduğunu belirtmektedir227. Aşıkpaşazâde ve Neşri’de Kiel’ın
ifadesini destekleyen bilgiler mevcuttur. Her iki kronikte de 1364 tarihinden evvel
fethedildiği belirtilen Gümülcine’nin, Evrenos Bey tarafından fethin ardından değil,
1380’lerde uc merkezi yapıldığı kaydedilmiştir. Bu konuda Aşıkpaşazâde: “Evrenoz,
Gümülcine’yi uc idüb oturdu” derken, Neşri de: “Evrenoz dahi, ol hînde
Gümülcine’yi uc idünüb, oturub” demektedir228. Ancak bilindiği gibi seçilen üs
merkezlerinin yeni fethedilen yerlerden uzak olmaması gerekiyordu ve fetihlere
224 Oruç Beğ Tarihi, s. 25.
225 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VIII. Kitap, s. 37-38.
226 Apostolos Vakalopoulos, Ιστορία της Μακεδονίας, Thessaloniki 1992, s. 35.
227 Machiel Kiel, “Gümülcine”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 268. Ayrıca bkz.
Turan Gökçe, “Gümülcine Kasabası Nüfusu Üzerine Bazı Tespitler (XV-XIX.
Yüzyıllar)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XX, S. 2, İzmir 2005, s. 80.
228 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 214-215.
82
paralel olarak gelişiyordu229. Bu doğrultuda Evrenos Bey’in bu iki kronik yazarına
göre fethin hemen sonrasında değil, yaklaşık yirmi yıl sonra burayı uc merkezi
yapması, Gümülcine’nin elden çıkarak ikinci defa fethedildiğini düşündürmektedir.
Ancak yine de bunu tespit edebilecek kaynaklardan yoksunuz. Bu nedenle de
Evrenos Bey’in Gümülcine’yi kaç yıl merkez üssü olarak kullandığını tespit etmek
oldukça güçtür230. Ancak bu konuda H. İnalcık’ın görüşleri oldukça önemlidir.
Kaynaklardaki bu bilgileri değerlendiren İnalcık, Gümülcine’nin 1373 yılında uc
merkezi olarak kullanıldığını belirtmektedir231. Bu doğrultuda Evrenos Bey, İpsala’yı
yaklaşık on iki yıl, Gümülcine’yi ise on yıl üs merkezi olarak kullanmıştır. Ayrıca
üçüncü bölümde bahsedeceğimiz gibi Evrenos Bey bu yeni uc merkezinde bir imaret
tahsis etmiş ve ardında günümüze kadar ulaşan eserler bırakmıştır. Hammer de
Evrenos Bey’in adının unutulmamasının sebebini yaptığı fetihlerden değil, arkasında
bıraktığı cami, kervansaray, han, hamam gibi hayratından kaynaklandığını
vurgulamaktadır232.
Bizans hâkimiyetinin son dönemlerinde sıkça meydana gelen iç savaşlar, veba
salgınları ve ilk Osmanlı akınlarının Batı Trakya nüfusunun azalmasına sebep olduğu
229 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 55; Vassilis Dimitriadis,
“Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, Osmanlı Beyliği (1380-1389),
ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 2000, s. 28.
230 Osmanlı kronik yazarlarından sadece Neşri’nin verdiği H. 763 (1361-1362)
tarihini kullanan Lowry, Evrenos Bey’in Gümülcine’yi 22 yıl üs merkezi olarak
kullandığını belirtmiştir. Bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 41.
231 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159.
232 Hammer, a.g.e., s. 154.
83
bilinmektedir233. Evrenos’un fethinin ardından da Osmanlı fetih geleneğine uygun
olarak bölgeye Anadolu’dan getirilen göçmenler ile Türkleşme sağlanmıştır. Bunu
Gümülcine’ye ait günümüze ulaşan 1456-57 tarihli tahrir defterinden de anlıyoruz.
Bu tarihte Gümülcine’de 424 Müslüman hane bulunurken, sadece 96 Hıristiyan hane
mevcuttu234.
İpsala ve Gümülcine’nin fethiyle Selanik’e giden yol böylece Evrenos Bey’in
başarılarıyla açılmış oluyordu. Bu dönemde Şahin Paşa ise Eski Zağra’yı ve daha
sonra uc merkezi olarak kullanacağı Filibe’yi uzun bir kuşatmanın ardından âmân ile
(H. 765) 1364 baharı veya yazında ele geçirmiş ve bu pirinç üretimiyle ünlü şehir
kendisine tevcih edilmiştir235. Evliya Çelebi her ne kadar Filibe kalesinin de Evrenos
Bey tarafından alındığını kaydetmiş olsa da diğer Osmanlı kaynakları sadece Lala
Şahin Paşa’nın adını vermektedir236.
Türklerin Trakya’daki bu hızlı ilerleyişi yeni bir Haçlı ittifakına sebep
olmuştur. Haçlı ordusu 1366 yılının Ağustos ayında (H. Zilhicce 767) Gelibolu’yu
ele geçirmiş ve 14 Haziran 1367’de de Bizans’a bırakmıştır237. Gelibolu’nun elden
233 Angeliki E. Laiou, Peasant Society in the Late Byzantine Empire: A Social and
Demographic Study, Princeton University Press 1977; M. Kiel, “Gümülcine”, s. 268.
234 TT, No: 89, v. 32b-34b; ayrıca bkz. M. Kiel, a.g.m., s. 268-269.
235 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 76-77; Solakzâde, a.g.e., s. 30; İ. H. Uzunçarşılı,
Osmanlı Tarihi I, s. 164, 167; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 205; H. İnalcık, “I. Murad”, s.
156.
236 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 53.
237 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 215; H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-
1522”, in K. Setton, general editor, A History of the Crusades, VI, edt. H. Hazard and
84
çıkması, Osmanlıların Balkanlarla olan bağlantısını kopardıysa da I. Murad’ın ısrarcı
politikası neticesinde Gelibolu, ilerleyen tarihlerde 1377’da ikinci bir fetihle bir daha
elden çıkmamak üzere Osmanlı topraklarına katılacaktır238.
I. Murad bu sırada Bulgaristan ve Bizans ile meşgul olurken, 1368-1369
tarihlerinde Timurtaş Bey ve Lala Şahin Paşa’yı Balkanlarda fetihle
görevlendirmiştir. Timurtaş Bey, Bulgar topraklarından güneyde Tunca Vadisi’nde
yer alan Kızılağaç Yenicesi (Elhovo) ve kuzeyde Yanbolu (Yamboli)’yu ele
geçirmiş239; Şahin Paşa ise H. 769 (1368) baharında gelen ferman üzerine Samakov
ve İhtiman’a gönderilmiştir240. Yani Osmanlı kuvvetlerinin Doğu Bulgaristan’da
gerçekleştirdikleri fetih hareketleri dikkat çekmektedir241. Lala Şahin Paşa,
Samakov’a242 ulaşmış, burada bulunan çok sayıdaki Sırp askerlerine karşı kazandığı
başarı sayesinde değerli demir madenleri bulunan İhtiman’ı Osmanlı hâkimiyetine
N. P. Zacour, Madison 1989, s. 241; H. İnalcık, a.g.m., s. 156; Feridun Emecen,
“Gelibolu”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 1
238 H. İnalcık, a.g.e., s. 244; krş. F. Emecen, a.g.m., s. 1.
239 Bizans Kısa Kronikleri’nde Yanbolu’nun 1361 tarihinde Sultan Orhan zamanında
alındığı kayıtlıdır. Bkz. P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik: 72a/2.
240 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 84-87; Solakzâde, a.g.e., s. 34; N. Jorga, a.g.e., c. I, s.
228-229. Ancak Jorga’da bu fetihlerin 1372 yılının bahar ayında yapıldığı belirtilse
de fetihlerin Sırpsındığı Savaşı’ndan önce yapıldığı tespit edilmiştir. Daha fazla bilgi
için bkz. H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157.
241 Solakzâde, a.g.e., s. 33. Eserde fethin ardından sultanın huzuruna gelerek
pişkeşlerin arz ettikleri ve padişahtan iltifat aldıkları belirtilmektedir.
242 Samakov, Sofya’ya bağlı bir kaza idi ve daha sonra Paşa Sancağı’na bağlanacaktı.
Bkz. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, T.V.Y.Y., İstanbul 2001, s. 139.
85
katmıştır243. Başarılı fetihlerinin ardından Lala Şahin, Filibe’deki üssüne geri
dönmüştür. Yapılan bu fetihlerle, güneyde Tunca Nehri kenarındaki Kızılağaç
Yenicesi, kuzeyde Yanbolu ve Meriç ile birleştiği yerde bulunan Edirne’den
Karacadağ’a kadar uzanan Tunca bölgesinin tamamı artık Türklerin eline geçmişti244.
Böylece Sofya’ya giden yol da açılmış oluyordu.
Balkan dağ eteklerinde Bulgarlara ait olan Aydos (Aetōs) ve ardından Karin
Ovası (Karinâbâd) üzerine yürüyen kuvvetler, Aydos’u âmân yoluyla ele
geçirmişlerdir. Karin Ovası da (H. 770) 1368-69 tarihinde alınmıştır245. Bu fetihlerin
ardından daha önce de kuşatılıp alınamayan Sozopol (Sözepoli) üzerine gidilmiş ve
kale âmân ile teslim olmuştur. İnalcık’ın da belirttiği gibi Osmanlı rivayetlerine göre
verilen (H.779) 1377 tarihi yanlıştır246. Daha sonra ise Bizans’ın elinde bulunan
Hayrabolu, (H. 770) 1369 baharında ise Pınarhisar ve Vize ve ardından da daha önce
alındığı halde elden çıkmış olan Kırkkilise (Kırklareli) de tekrar ele geçmiştir247.
Osmanlı’nın Trakya’da yaptığı bu fetihler İstanbul’da tedirginliğe sebep olmuş ve
İmparator V. Ioannis, Papa’dan yardım istemeye karar vermiştir.
243 Solakzâde, a.g.e., s. 34; H. İnalcık, a.g.m., s. 157.
244 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 229.
245 Solakzâde, a.g.e., s. 33; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 170; H. İnalcık, “I.
Murad”, s. 157.
246 H. İnalcık, a.g.m., s. 157.
247 Solakzâde, a.g.e., s. 33; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 170; Muhammed
Celal, Hüdâvendigâr Gazi veya Fetihler ve Kosova Sahrası, İstanbul 1308, s. 23. Bu
eserde yapılan fetihlerde Çirmen, Yanbolu, Aydos, Karinabad, Kırkkilise, Pınar
Hisarı, Vize ve Karadeniz kıyısındaki Süzebolu’nun (Burgaz İli) ele geçirildiği
kaydedilmiştir.
86
Amedeo’nun Gelibolu’yu Osmanlılardan alıp 14 Haziran 1367’de Bizans’a
teslim etmesi Osmanlıları Rumeli’de zor duruma düşürmüştü. Çirmen (Sırpsındığı)
Savaşı öncesinde Serez Despotu Ugleşa’ın elçilerinin İstanbul’a geldiği sırada I.
Murad, Bizans’a Gelibolu’yu teslim etmeleri karşılığında barış teklifinde
bulunmuştur248. I. Murad Gelibolu’nun iade edilmesi konusunda ısrarlıydı ve Bizans
ise anlaşmayı kabul etmiyordu. Sonuçta araya giren Sırpların ittifak teklifi kabul
edildi. Evrenos Bey’in güneyde ve Lala Şahin’in kuzeyde Meriç Vadisi’nde hızla
ilerlemeleri onları korkutuyordu. Çünkü Bizans İmparatoru V. Ioannis Palaeologos
ve Sırp Despotu Jovan Ugleşa, Türkleri daha da fazla ilerlemeden ve hazır
Gelibolu’yu da tekrar ele geçirmişken onları Trakya’dan çıkarmak istiyorlardı. Bu
nedenledir ki Sırp ve Bizans patriklikleri arasındaki problemi çözen iki taraf Mayıs
1371’de kiliselerin birliği üzerine anlaşma yaptılar249.
Serez’de toplanan Hıristiyan kuvvetler, karşılarında herhangi bir engel
bulunmadığından Rodop Dağları üzerinden Edirne’ye iki gün mesafede bulunan
Meriç’e sorunsuz bir şekilde ulaşmışlar, buradan da Meriç’in sol kıyısında bulunan
Çirmen’e kadar ilerlemişlerdi250. Edirne de tehdit altındaydı. Osmanlı savaş meclisi
Bursa-Lapseki yolu üzerinde bulunan ve denizden destek alan Karabiga (Pegae-
şimdi Biga) kalesinin alınmasına karar verdi251. Sırplara karşı düzenlenen bu meydan
savaşında Evrenos Bey’in de bir Osmanlı komutanı olarak fonksiyonunun olduğu
248 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157.
249 H. İnalcık, a.g.m., s. 157.
250 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 226.
251 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 241-242; Aynı
yazar, “I. Murad”, s. 157-158; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 226.
87
bilinmektedir252. Aydıncık (Edincik) deniz üssünden İldutan kumandasında bulunan
Osmanlı ordusu, denizden gelen desteği kesmekle görevlendirilmiş ve denizden ve
karadan saldırı emri verilmiştir. Biga kuşatması bu tarihte yani 1371’de
gerçekleştirilmi ştir253.
Savaş, gece baskını ile Çirmen kasabası yakınlarında (15 Rebî’ü’l-evvel 773)
26 Eylül 1371 tarihinde Osmanlıların ani saldırısı ile son bulmuş böylece Makedonya
fethine giden yol açılmıştır254. İnalcık, Çirmen üzerine kuvvet gönderildiğini ve
kalenin amân dileyerek teslim olduğunu kaydetmektedir255. Ancak Osmanlı
kroniklerinde Evrenos Bey’in bu savaş süresince varlığından bahsedilmemekte
sadece Lala Şahin’in gazilerle birlikte kâfirin gücünü kırdığı ve onları suya döktüğü
belirtilmektedir256. Bu da Balkanlarda I. Murad’ı üstün bir hükümdar durumuna
252 P.L.P., s. 90; Donald Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Tarih Vakfı
Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 305.
253 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157-158. Âşıkpaşazâde ve Neşrî Sırpsındığı
muharebesinden hemen önce gerçekleşen Biga kuşatmasını H. 766 (1364-65) olarak
verirlerken, Hoca Saadeddin ise bu kuşatmanın savaştan sonra gerçekleştiğini
kaydederek yine aynı tarihi vermektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55-56; Neşri,
a.g.e. (Unat-Köymen), s. 200; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 80.
254 Peter Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks,
1370-1402”, Byzantion (International Journal of Byzantine Studies), edt. Henri
Gregoire, v. XVI/1-2, 1942-43, Boston 1944, s. 292.
255 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.
256 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 202.
88
getiriyor ve bu siyasi gelişmeler neticesinde Tuna ve Adriyatik’e doğru yapılacak
fetihlerin yolunu açıyordu257.
Çirmen de daha sonra Balkanlarda yapılacak olan fetih hareketleri için önemli
bir askeri mevki olmuştur. Ayrıca bu tarihten itibaren Osmanlı kuvvetleri,
Rumeli’deki varlıklarını koruma çabası içine girmişlerdir. Osmanlı başkenti ise
Bursa’dan Edirne’ye taşınmıştır. Çirmen ya da Sırp Sındığı zaferi ile Edirne ve Batı
Trakya artık güvence altına alınmış oluyordu. Bizans Osmanlı Devleti’nin vassalı
durumuna gelmişti ve Filibe’nin alınmış olması da Sırbistan yolunu açarak,
Balkanlardaki Macar baskısına da ağır bir darbe indirmiş oluyordu258. 10 Nisan
1372’de ise Selanik ilk defa Türkler tarafından kuşatma altına alınmaya
başlanmıştır259.
Gelibolu’nun elden çıkmış olması ve bunu fırsat bilen Bizans İmparatoru’nun
Vize etrafını yağmalattığı haberinin alınması üzerine Sultan Murad, Evrenos Bey ve
Lala Şahin’i görevlendirmiştir. Aşıkpaşazâde Malkara’nın Evrenos Bey ve Lala
Şahin Paşa tarafından bu süreçte fethedildiğini kaydetmiş, H. 783 (1381-82) tarihini
257 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 158.
258 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 243; S. Shaw, a.g.e.,
s. 42.
259 M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 1; V. Dimitiriadis, “Devşirmenin Kökenleri
Üzerine Düşünceler”, s. 27.
89
vermiştir260. Daha sonra ise Şahin Paşa, İpsala civarındaki Ferecik Kalesi’nin
(Φέρραι) fethiyle görevlendirilmiştir261.
Evrenos Bey ise bu sırada büyük ihtimalle Ferecik’in birkaç km.
güneybatısında bulunan bugün Traianoupolis (Loutra) olarak bilinen Kara Kaplıca’yı
fethetmiştir. Çünkü ileride de bahsedeceğimiz gibi bu kentte Evrenos Bey tarafından
inşa edilen bir han/kervansarayın mevcut olduğu bilinmektedir262.
Makedonya yolunun Türklere açılması neticesinde Edirne’de bulunan Murad,
1373’te (H. 775) Evrenos Bey ve Çandarlı Hayreddin Paşa’yı Serez istikametinde
harekâtla görevlendirmiştir263. Ancak Hayreddin Paşa’nın Serez için görevlendirdiği
Kara (Delü) Balaban fethi gerçekleştirememiş, sadece abluka altında tutmuştur264.
260 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 60.
261 Neşri Ferecik’in fetih tarihini H. 784 (1382) olarak vermektedir. Bkz. Neşri, a.g.e.
(Unat-Köymen), s. 210; Solakzâde ise Ferecik’in fethini (H. 770) 1368-69
olaylarından sonra anlatmaktadır. Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 34. Öztürk ve ondan
naklen Lowry ise, Ferecik’in Süleyman Paşa ve Evrenos Bey tarafından 1357
tarihinde fethedildiğini kaydetmişlerdir. Bkz. N. Öztürk, “Ferecik’in Süleyman Paşa
Tarafından Fethine Dair”, Türklük Araştırmaları Dergisi, c. IV, 1989, s. 144; H.
Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 23, dn. 16. Ayrıca Mélikoff ve Mordtmann da
Ferecik’in Evrenos tarafından 1372’de alındığını kaydetmiştir. Bkz. J. H.
Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, a.g.m., s. 720.
262 H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 29-40; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 83.
263 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
264 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159; H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade,
1329-1522”, s. 243-246; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214. Neşri eserinde Delü
Balaban’ın Serez’in fethinde başarılı olduğunu belirtmiş ve fetih tarihi olarak da
1384 (H. 787) yılını vermiştir. Âşıkpaşazâde de fetih tarihini 1383 olarak doğru verse
90
Serez’in fethi ileride bahsedeceğimiz gibi 1383 yılında gerçekleşecektir. Selanik
valisi Manuel’in 1374 (H. 776) tarihinde yapacağı ani saldırı ise Serez’i tekrar ele
geçirmek amacıyla değil, kurulan ablukayı kaldırmak amacıyla olacaktır.
Evrenos Bey ise bu tarihte Gümülcine’den hareketle Buri265 (Borukale-
Βέρροια), İskeçe ve Gümülcine’nin sahil köylerinden Marulya’yi (Μαρωνεία)
fethetmiştir266. Buri ve İskeçe âmânla alınmıştır. Marulya’nın kale hâkiminin bir
prenses olması nedeniyle burası Türkler tarafından “Avrethisarı” olarak
adlandırılmıştır267. Aşıkpaşazâde ve Neşri yapılan fetihlerin ardından Evrenos’un
yeni fethedilen bölgelerin haracını Murad’a gönderdiğini kaydederler268. Kılıç hakkı
olarak Evrenos Bey’e verildiğini vakıf kayıtlarını incelerken öğrendiğimiz
de Serez’in fethi Delü Balaban tarafından gerçekleştirilmediği gibi, 1373 yılı
Evrenos Bey’in fetihleri anlatacağımız gibi Borukale, İskeçe ve Avretisarı’dır. Bkz.
Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
265 Evliya Çelebi, kalenin adının kurucusu Yunanlı Feylekos kızı Muri’den bozma
Buri olarak kullanıldığını kaydeder. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 8. Kitap, s.
42, 49. Buri hakkında ayrıca bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 49-55.
266 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214-215; Hoca
Saadeddin, a.g.e., s. 91; Oruç Beğ, a.g.e., s. 28; Solakzâde, a.g.e., s. 35. Ayrıca bkz.
M. Celal, a.g.e., s. 24-25; J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, a.g.m., s. 720;
İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 171; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159; M. Kiel,
“ İskeçe”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000, s. 553; E. G. Strati, a.g.e., s. 80-81.
267 H. İnalcık, a.g.m., s. 159; P. L. İnciciyan-H. D. Andreasyan, “Osmanlı Rumelisi
Tarih ve Coğrafyası”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 2-3, İstanbul
1974, s. s. 51. Evliya Çelebi bizzat Evrenos eli ile fethedilen kalenin Selanik’e bir
günde gidilebilecek mesafede olduğunu kaydetmektedir. Bkz. Evliya Çelebi
Seyahatnamesi, 8. Kitap, s. 46.
268 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214.
91
Avrethisarı, 1519 tarihinde Evrenos Bey vakfına ait sekiz adet Müslüman karyeden
oluşuyordu269. İnalcık’ın belirttiği gibi göç eden Müslüman Türkler Hıristiyanlarla
karışmıyorlar ve ayrı köyler kuruyorlardı270. Bu da Evrenos Bey’in sadece fetih
yapmakla kalmadığını, fethettiği yerlerin Türkleşmesine sağladığı katkının bir
göstergesidir.
Evrenos Bey, Gümülcine’de ikamet ettiği süre içerisinde kendi adını taşıyan ve
günümüze kadar ulaşan bir köyün de temellerini atmıştır. Bu gün Müslüman halkın
yaşadığı Evrenos Köyü, Gümülcine’nin yirmi beş km. güneydoğusunda
bulunmaktadır.
İskeçe’nin güneyinde bulunan ovanın ortasına kurulan Yenice-i Karasu da Gazi
Evrenos Bey fethidir. Dimitriadis, küçük bir kasaba iken Evrenos tarafından
fethedilen Yenice-i Vardar örneğinde göreceğimiz gibi bu kentin de isminin Evrenos
Bey tarafından verildiğini belirtmiştir271. Evliya Çelebi, kasabanın sadece dört
mahalleden oluştuğunu kaydetmektedir272. İskeçe, XVI. yüzyılın ilk yarısında bu
kazaya bağlı en büyük yerleşim yeridir. Evrenos’un yaptığı fetihler kadar bölge tarihi
için yapılan göçler de oldukça önemlidir. Bu bölgeye ait günümüze ulaşan en eski
tarihli H. 887 (1482) tarihli tahrir defterine göre, “İsketye” adıyla kaydedilen bu
yerleşim yerinin (kasabanın) nüfusunun 345 Hıristiyan ve 19 Müslüman haneden
269 BOA, TT, No: 70, s. 168-169.
270 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 52.
271 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.
272 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 49.
92
oluştuğu yani toplam 364 hanelik bir yerleşim yeri olduğu görülmektedir273. Kiel’ın
tespitine göre fetih sonrasından itibaren dokuz yıl içerisinde 19 Müslüman hane yani
yaklaşık 80-100 kişi göç etmiştir.
Bu sırada 1367 tarihinden itibaren Bizans’ın elinde bulunan Gelibolu, 1377’de
(H. 779) İmparator Andronikos’un iadesiyle tekrar Osmanlı idaresine girmiştir274. Bu
tarihlerde Evrenos Bey adına fetihlerde bir duraklama görülmektedir. İnalcık da
1371’den 1381’e kadar on yıl boyunca fetihlerin Serez ve Vidin hattı boyunca bir
duraklama yaşadığını belirtmektedir275. Yukarıda bahsettiğimiz fetihlerden sonra
Evrenos Bey ilk defa 1381-82 tarihlerinde Yıldırım Bayezid’in düğününe katılan
beyler arasında karşımıza çıkmaktadır. Askeri anlamda ise 1383 tarihinde Serez’in
fethi ile kaynaklarda zikredilmiştir. Yaklaşık on yıllık bu uzun süreç içerisinde
Gümülcine’de ikamet ettiğini bildiğimiz Evrenos Bey’in kurduğu vakıflarla
ilgilendiğini ve belki de hacca bu zaman zarfında gitmiş olabileceğini düşünebiliriz.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi 1386 tarihli belgede kendisine Hacı unvanı ile hitap
edildiğinden bu tarihten önce hacca gitmiş olabileceğinden bahsetmiştik. Neşri, her
ne kadar hacca gitmesini Kosova Savaşı’ndan önce anlatıyor olsa da 1383-89
tarihleri arasında askeri faaliyetleri aşağıda göreceğimiz gibi yoğun bir şekilde
273 M. Kiel, “İskeçe”, s. 553. Bu isim Solakzâde’de ise “İskete” olarak geçmektedir.
Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 35.
274 P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-
1402”, s. 296-299.
275 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.
93
devam eden Evrenos Bey’in Gümülcine’de ikamet ettiği bu süre zarfında hacca
gitmiş olabileceğini düşünüyoruz276.
1381-83 yılları arasında Anadolu’da bulunan Murad, Balkanlardaki fetihleri
kontrol etmek amacıyla H. 785’te (1383) Rumeli’ye geçmiştir. Sultan Murad’ın (H.
785) 1383’te tekrar Rumeli’ye geçmesi ile birlikte veziri Halil Hayreddin Paşa ile
Evrenos Bey’i Selanik ve Serez üzerine göndermiştir.277 Öncelikle Venedik’ten
yardım alamayan Kavala ve ardından 19 Eylül 1383 tarihinde Serez ele
geçirilmiştir278.
Fetih sonrası kaynaklarda şehir ve çevresinin zeâmet olarak Evrenos Bey’e
verildiği ve “vilayetlerin timar erlerine üleştirdiler, kâfirlerine harac ta’yîn
etdiler279” denilerek tahrir sisteminin uygulandığı belirtilmektedir280. Ayrıca “kanûn-
ı padişâhî neyse etdiler aldıkları yerlere. Hana göndermelisini gönderdiler, gâzilere
vermelisini verdiler281” ifadesinden de Osmanlı fetih yöntemlerine uygun olarak fetih
276 Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 256-257.
277 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 245.
278 İnalcık’a göre Serez şehrinin etrafı 1372’den sonra Delü Balaban komutasındaki
uc kuvvetleri tarafından kontrol altına alınmştı. Bkz. H. İnalcık, “The Ottoman Turks
and Crusade, 1329-1522”, s. 245-46; H. İnalcık, a.g.m., s. 160; Bu fethin tarihini
Bizans Kısa Kronikleri (Kronik 55/6 ) 19 Eylül 6892 (1383) olarak kaydetmiştir.
Bkz. P. Schreiner, a.g.e, c. I, s. 398 ve c. II, s. 326.
279 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
280 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214; Anonim Osmanlı
Kroniği, s. 32; Besim Darkot, “Serez”, İA, c. X, MEB. Yay., İstanbul 1967, s. 517;
P.L.P., s. 90.
281 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
94
sonrası ganimetin bölüştürüldüğü ve Sultana da gerekli miktarın gönderildiği açıkça
ifade edilmiştir. Serez fetih sonrasında Evrenos Bey’e uc merkezi olarak verilmiştir.
Evrenos Bey de E. Balta’nın tespit ettiği gibi şehrin ilk vakıf kurucularından
biridir282. Gümülcine’den Serez’e yani sol kol güzergâhındaki başka bir kente
yerleşen Evrenos Bey, 1383’ten sonraki fetihlerini bu merkez üssünden kumanda
etmiştir. Serez, Evrenos Bey’in İpsala ve Gümülcine’den sonraki üçüncü uc
merkezidir283.
Serez’in ele geçirilmesinin ardından Evrenos Bey Manastır vilayetine bağlı
Behişte ve Horpeşte’nin fethini gerçekleştirmiştir.1386 (H. 788) tarihinde I. Murad
tarafından kendisine gönderilen mektupta: “ kendi kılıcı ile feth eylediği kal’a-i
Gümülcine’den kal’a-i Siroz ve Behişte ve Horpeşte’ye varınca bir sancaklık yer
i’tibârıyla on kere binlerle verdim” denilmiştir284. Böylece Serez’in fetihten üç yıl
sonra Evrenos Bey’in mülkleri arasına girdiğini ve ayrıca 1383’te fethini
gerçekleştirdiği Manastır vilayetine bağlı olan Behişte ve Horpeşte’nin de Evrenos
mülkü olduğunu görüyoruz.
Belki de bu nedenle Manastır’ın fethinin Evrenos Bey tarafından yapıldığı bazı
kaynaklara konu olmuştur. Ancak Manastır, Lala Şahin’in vefatı nedeniyle 1383
tarihinden itibaren Rumeli Beylerbeyiliğine getirilen Timurtaş Paşa tarafından
fethedilmiştir285. Arnavutluk ve Bosna üzerine gönderilen Timurtaş Paşa Pirlepe,
282 Evangelia Balta, Les Vakıfs de Serrès et de sa Région (XVe et XVIe s.), Athina
1995, s. 51.
283 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 256.
284 BOA, Y.E.E., No: 91/49.
285 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61-62.
95
Manastır (Bitola) ve İştip’i ( Ştib) ele geçirmiştir. İnalcık, Manastır’ın zorlu bir fetih
sonrası alındığını belirtmektedir286. Uzunçarşılı, Timurtaş Paşa tarafından haraca
bağlanılarak daha sonra elden çıkan Manastır’ın 1385’te Evrenos Bey tarafından feth
edildiğini kaydeder287.
Evrenos Bey’in başarılı askeri faaliyetleri ile sol kol üzerindeki fetihleri büyük
hız kazanmış ve Yunanistan’ın Makedonya bölgesine kadar uzanmıştı. Merkez
üssünü de orta Makedonya bölgesinde bulunan Serez’e taşıyan Evrenos, 1384’te
Drama üzerine yürüyerek burayı ve ardından Zihne’yi Osmanlı topraklarına
katmıştır288. Evliya Çelebi de Drama’nın 1385 tarihinde (H. 787) I. Murad
döneminde Evrenos Bey tarafından “Rum ve Bulgar keferesi elinden dest-i kahr ile”
fethedildiği kaydetmektedir289. Zihne için ise hatalı olarak 1374-75 (H.776) tarihini
vermiştir290. 1385 yılında Osmanlı ordusunun I. Murad’ın komusında organize edilen
Balkanlara yönelik seferde Evrenos Gazi, Kara Halil Hayreddin Paşa ile birlikte
Makedonya tarafına doğru ilerlemiştir291. Selanik çevresini ele geçirdikten sonra
Kara-Ferye’yi (Verrai) fethetmişler ve Epir bölgesindeki Carlo Tocco’nun
286 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.
287 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 176.
288 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 39; Anonim Osmanlı Kroniği, s. 32-33.
289 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 54.
290 A.g.e., s. 56. Jorga da Drama, Zihne, Kavala ve Avrethisarı’nın 1373-74 tarihleri
arasında Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiştir. Bkz. N. Jorga, a.g.e., c.
I, s. 233.
291 E. Balta, a.g.e., s. 51; M. Celal, a.g.e., s. 24-25.
96
topraklarına kadar ilerlemişlerdir292. Bu tarihlerde Kastoria (Kesriye) ve Vodena
(Edessa) ele geçirilmiştir293. Makedonya bölgesinde olan bu kentleri de fetheden
Evrenos Bey’in, Arnavutluk sınırlarına kadar dayandığı görülmektedir.
Evrenos Bey’in Serez’den sonra yeni uc merkezini bir Müslüman kasaba
olarak kurduğu Yenice-i Vardar’a taşıdığını görüyoruz. Yenice-i Vardar’ın fetih
tarihi kesinleşmemiştir. Fethin 1383-1387 tarihleri arasında gerçekleşmiş olabileceği
kabul edilmektedir294. Selanik kuşatması da aynı tarihler arasında gerçekleşmiştir295.
Evrenos Bey’e 1386 tarihinde gönderilen mektupta da kendisinden Selanik’in
292 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 246; M. Delilbaşı-
M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Tırhala I, T.T.K. Ankara
2001, s. XX.
293 M. Kiel, “Yenice-i Vardar”, s. 303; A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 43; Semavi Eyice,
“Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”, Türkiyat Mecmuası, İstanbul Ünv. Türkiyat
Enstitüsü, c. XII, İstanbul 1955, s. 207; Neval Konuk, Yunanistan’da Osmanlı
Mimarisi I, (SAM) Kültür Yayınları, Ankara 2010, s. 134.
294 Anonim Osmanlı Kroniği, s. 32-33; Christos Chatzes, Γιαννίτσα, Giannitsa 2003,
s. 19; V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 50; aynı yazar, “Devşirmenin
Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28; A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 29; M. Kiel ise
Yenice-i Vardar’ın kuruluş tarihini 1383-1385 yılları arasında göstermektedir. Bkz.
M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 303; Uzunçarşılı ise 1385 tarihinde Hayraddin Paşa ile
birlikte önce Yenice-i Vardar’ın ve ardından da ikinci defa olarak Manastır’ın ele
geçirildiğini belirtir. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.
295 Melek Delilbaşı, “Balkanlarda Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın
Tutumu”, XIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999,
T.T.K. Ankara 2002, s. 31-38; P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And
The Ottoman Turks, 1370-1402”, s. 301.
97
fethinin beklendiği kaydedilmiş ve Selanik ilk defa 1387’de ele geçirilmiştir296.
Solakzâde ise, 1359 yılı olaylarını anlatırken, Yenice-i Vardar’ın da fethedildiğini
kaydetse de Evrenos Bey’in bu tarihlerde daha Trakya bölgesinde bulunduğunu
biliyoruz297. Adı Evrenos Bey tarafından verilen ve fethedildiğinde belki de küçük
bir köy ya da kasaba durumunda olan Yenice-i Vardar, büyük bir ihtimalle
Selanik’ten önce bu büyük kentin fethini kolaylaştırmak amacıyla alınmış olmalıdır.
Kılıcıyla fethettiği yerlerin kendisine tahsis edildiği de düşünülürse 1386 tarihinde
verilen topraklar arasında olmadığı için daha buraya girmemiş olduğunu da kabul
edebiliriz. Tahminimize göre 1386-87 tarihlerinde fethetmiş olabilir.
Evrenos Bey’in yeni uc merkezi olarak Yenice-i Vardar’ı seçmesinin sebebi ise
diğer üs merkezleri gibi sol kol güzergâhı üzerinde bulunmasından ve stratejik
öneminden kaynaklanmaktaydı. Makedonya bölgesinin merkezinde yer alan kent,
Selanik’e, Arnavutluk sınırlarına ve özellikle de Üsküp’e yakındı. Artık Makedonya
içlerine kadar uzanan Evrenos, bu bölge hâkimiyeti açısından Yenice-i Vardar’a
gereken önemi vermiş ve burayı uc merkezi olarak seçmiştir. Yenice-i Vardar’ın
fetih süreci Yunanlı yerel bir tarihçi tarafından şöyle efsaneleştirilmi ştir: “Orada
büyük bir savaş oldu ve çok kan kaybedildi. Yenice gölü kandan kıpkırmızı oldu!
Akşam kan içindeki göle hilal yansıdı. İşte o günden beri bu görüntü Osmanlı
Devleti’nin simgesi olarak kabul edilmiştir.” 298 Evrenos Bey, yeni uc bölgesi olan
296 BOA, (Y.E.E.), Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49; M. Delilbaşı, “Balkanlarda
Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, s. 31-38; P. Charanis, a.g.m., s.
301.
297 Solakzade, a.g.e., s. 30.
298 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ” s. 165.
98
Vardar’a ve Serez ovasına Saruhan’dan (Manisa) Yörükler getirterek
yerleştirmiştir299. Aşıkpaşazade, Saruhan’dan yapılan göçün Serez vilayetine
gerçekleştiğini kaydetmiştir300. Ailesinin merkezi konumuna gelen ve türbesinin de
bulunduğu Yenice-i Vardar, Evrenos’un son uc merkezi olmuştur301.
Evrenos’un I. Murad dönemindeki faaliyetlerine bakıldığında 1383’te Serez,
ardından 1386-87’de Yenice-i Vardar ve 1383-1387 yıllarında uzun kuşatma altında
tutulan Selanik’in Osmanlıların eline geçtiğini görüyoruz302. Böylece 1387 yılına
gelindiğinde Makedonya bölgesindeki bütün Osmanlı askeri faaliyetlerinde Evrenos
Bey’in liderlik ettiğini söyleyebiliriz303.
299 Ahmed Refik bu konuda Saruhanlıların yalnız Serez taraflarına değil, Belgrad,
Akça Hisar ve civarına da yerleştirildiklerini belirtmektedir. Hatta Çelebi Sultan
Mehmed devrinde de bu Saruhanlıların sürgün edildikleri bilinmektedir. Bkz. Ahmed
Refik, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1927, s. 296; M. Tayyib Gökbilgin,
Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul 1957, s. 14; A.
Vakalopoulos, a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s.
61.
300 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
301 P.L.P., III. Fasikül, s. 90; A. P. Kazhdan, a.g.e., s. 765; Evliya Çelebi
Seyahatnâmesi, s. 79; V. Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 328-
332.
302 Selanik, uzun kuşatmaların ardından 9 Nisan 1387’de ilk defa Türkler’e teslim
olmuştur. Bkz. M. Doukas, a.g.e., s.143; M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 3; H.
İnalcık, a.g.m., s. 161.
303 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 38-39.
99
2.2.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İlk Giri şi (1387)
Yenice-i Vardar’da ikamet eden Evrenos Bey, Makedonya fetihlerinin
ardından Mora’nın fethi ile görevlendirilmiştir. Bizans Kısa Kronikleri, 1387 yılında
Evrenos Bey’in, Despot Theodoros Palaiologos’un isteği üzerine Mora’ya girdiğini
kaydetmektedir304. Bizans kronik yazarlarından Doukas, I. Murad’ın komutanı
Evrenos’u Mora üzerine gönderdiğini ve bütün Lakedaimona (Sparta-güney Mora)
ile Achaia’nın (Patra) yağma edildiğini belirtir305. Imber de bunu destekleyerek
Evrenos Bey’in Mora’ya ilk girişinde de yağma hareketlerinde bulunarak, Venedik
kolonilerini hedef aldığını kaydetmiştir306. Aslında Despot Theodoros, Mora’daki iç
muhalefet yani Kefalonya Kontu ve Carlo Tocco ile anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle
onun elinden Korinthos’u (Gördüs) almak için Osmanlı’dan yardım istemişti. Bunu
destekleyen bilgiler mevcuttur. Yunanlı tarihçi Zakythinos, Türk generali olarak
ifade ettiği Evrenos Bey’in, Korinthos’tan, Timurtaş Paşa’nın ise Atina’dan
geçtiklerini kaydeder. Böylece Despotun topraklarına girilmiştir. Ancak bu iki
kumandanın neden Mora’ya girdiklerini belirtmez ve Evrenos’un tekrar aynı yere
geleceğini kaydeder. Yazara göre 1387-88’de Evrenos Bey, Modon ve Koron
304 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/14; Nevra Necipoğlu, Byzantium Between the
Ottomans and the Latins, Politics ans Society in the Late Empire, Cambridge 2009, s.
239. Imber ise yardım isteyenin Mistra Despotu Theodoros olduğunu belirtmiştir.
Bkz. C. Imber, a.g.e., s. 17.
305 M. Doukas, a.g.e., s. 143.
306 C. Imber, a.g.e., s. 17.
100
limanlarına kadar ülkeyi yakıp yıkarak tahrip etmiştir307. Evrenos Bey’in Mora’ya
ikinci büyük seferi Yakup Bey ile birlikte 1395 yılında gerçekleşmiştir. Ancak
Evrenos Bey bu süre zarfında pek çok defa Modon ve Koron’a ulaşacak kadar
Mora’ya saldırılarda bulunmuştur308.
2.2.2. Evrenos Bey’in I. Kosova Savaşı’na Katkıları
Kosova Savaşı, Evrenos Bey’in askeri tecrübelerini sergileyerek büyük rol
oynadığı ve adından en çok bahsedilen savaştır309. Osmanlı kronik yazarlarından
Neşri, Kosova Savaşı müzakerelerinde Evrenos Bey’in rolünü detaylı bir şekilde
anlatan tek tarihçidir310. Hatta bu dönemi anlatan en önemli Osmanlı kaynağı da
307 Dionysios. A. Zakythinos, Le Despotat Grec De Morée, Paris 1932, s. 155.
308 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 90; XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı
Tarihi, Giriş ve Metin (1373-1512), yay. Şerif Baştav, Ankara 1973, s. 102-103.
309 I. Kosova Savaşı’nın detaylı incelemeleri için bkz. M. Braun, Die Schalcht auf
dem Amselfelde in Geschcihtlicher und Epischer Uberlieferung, Leipzig 1937;
Kosovo, Legacy of a Medieval Battle, ed. W. Vucinich ve T. Emmert, Minneapolis,
1991; N. Malcolm, Kosova: Balkanları anlamak İçin, çev. Ö. Arıkan, İstanbul 1999;
W. Reinert, “A Byzantine Source on the Battles of Bileça (?) and Kosovo Polje”,
Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage, ed. C. Heywood-
C. Imber, İstanbul 1994, s. 249-272; S. W. Reinert, “Niş’ten Kosova’ya: I. Murad’ın
Son Yıllarına İlişkin Düşünceler”, Osmanlı Beyliği: 1300-1389, çev. G. Ç. Güven,
İstanbul 1997; Münir Aktepe, “Kosova” İA, c. VI, İstanbul 1993, s. 869-876; Feridun
Emecen, “Kosova Savaşları” DİA, c. 26, Ankara 2002, s. 221-224.
310 H. İnalcık’a göre Neşri, Kosova Savaşı’nı anlattığı kısımları Ahmedî’nin
Gazânâme’sinden almıştır. İnalcık, Neşri’nin  şıkpaşazâde, Takvimler gibi başka
101
denebilir311. I. Kosova Savaşı için yapılan hazırlıklarda özellikle Evrenos Bey’in
fikrinin alınması ve kaynaklarda bunun hikâyeleştirilerek aktarılması bize onun
önemini göstermektedir. Ucların durumundan en iyi anlayan kişi olarak ona güvenen
Sultan Murad, Evrenos Gazi’yi kırk kişi ile birlikte Üsküp312 hisarına göndermiş ve
birkaç esirle birlikte dönen Evrenos, sultanına yaptığı keşif akınını anlatmıştır313.
Böylece düşmanın Kosova’da toplandığı haberini getiren Evrenos Bey, Osmanlı
ordusunu haberdar ederek, hazırlıklara öncülük etmiştir. Diğer taraftan bu hazırlıkları
kaynakları az değişiklikle ve kendine göre bir kronoloji ile kendine birleştirerek
kronolojiyi de karıştırmıştır. Ona göre Ahmedî Gazânâme’yi yazarken Vezir
Çandarlı Ali Paşa, gazi Evrenos, Sultan Bayezid ve hatta Sırp tanıklardan
yararlanmıştır. H. İnalcık’ın Ahmedî’nin kaleme aldığı metnin Neşrîn’de aynen
tekrarlanmasını tespit etmesi nedeniyle Neşrî’nin anlatımı önem kazanmaktadır. Bkz.
H. İnalcık, Ahmedi’s Gazânâme on the Battle of Kosova”, Kosovo, Paris 2000, s. 21-
26; H. İnalcık, “Murad I”, DİA, s. 163.
311 S. W. Reinert, a.g.m., s. 184.
312 Üsküp, İstanbul-Arnavutluk yolu üzerinde olması ve Morova-Vardar su yolunu
elinde tutması bakımından Osmanlılar için önem taşımaktaydı. Bkz. S. Shaw, a.g.e.,
s. 40.
313 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 266; Binbaşı Mükerrem, Kosova 1389, İstanbul
1931, s. 17; H. Vehbi, a.g.m., s. 819. Evliya Çelebi belki de bu sebepten Üsküp
kalesinin Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiş olabilir. Ayrıca Çelebi’ye
göre Üsküp yakınlarındaki Kratova kasabası da Evrenos marifetiyle alınmıştır.
Ancak bilindiği gibi Üsküp, Paşa Yiğid tarafından alınmış ve kendisine uc olarak
tevcih edilmiştir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, V. Kitap, Haz. Yücel Dağlı-
Seyit A. Kahraman-İbrahim Sezgin, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2001, s. 295-296,
302; H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232.
102
haber alan Sırp Kralı Lazar da Hıristiyan âlemini toplayarak Macar, Venedik,
Arnavut, Hırvat, Bulgar ve Sırp prenslerinden oluşan bir ordu kurmuştur314.
Neşri’ye göre, toplanan savaş meclisinde Sultan Murad öncelikle Evrenos’un
fikirlerini sormuş, dua kılıp, yer öperek cevaplayan Evrenos ise: “ey Hüdâvendigâr,
ben kemîne kulum. Benüm fikrüm ve re’yüm ne ola! Süleyman yanunda karıncanun
ne fikri ola, ve ne mikdarı ola ki söz söyleye! Leşker yasamak ve cenk ahvâlin bilmek,
Sultanum hakkında gelmişdür” şeklinde yanıt vermiştir315. Bu cevap karşısında
müşaveret etmenin sünnet olduğunu belirten Sultan Murad, ittifak etmeleri
gerektiğini ve özellikle de “gönül berkidürmenin” yani fikirleri birleştirmenin önemli
olduğunu vurgular ve ardından ünlü komutanına dönerek316: “Nice zamandur ki seni
bu uca kodum. Bunlarun âyinin, erkânın bildün ve tecrübe itdün. Senün fikrün
kalanınun fikri gibi değildür. Kemîneye şöyle hoş gelür ki Hak tealâya tevekkül edüb,
erkenden varub yirün iyüsün alub, ol sonra gele. İveceklük itmeyavuz”. Hikâyeye
göre Evrenos Bey’e olan güvenini ve fikirlerine verdiği değeri belirtmiştir. Bu
konuşmanın ardından Murad, oğlu Bayezid’e fikrini sorduğunda ise Bayezid: “Söz
sultanımun gönlündeki ve Evrenos Bey dedüğidür” şeklinde cevaplamıştır317. Savaşa
katılan Yahşi Bey ve Timurtaş Paşa’nın da Evrenos’un fikirlerini kabul etmeleriyle
314 H. Vehbi, a.g.m., s. 818-819; F. Emecen, a.g.m., s. 222.
315 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 270.
316 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 270; F. Aliye, Tarih-i Osmanî’nin Bir Devre-i
Mühimmesi, s. 60; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III, s. 58; H. Vehbi, a.g.m., s.
819.
317 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 272; F. Aliye, a.g.e., s. 59.
103
yapılan savaş meclisinden çıkan karar böylece ünlü uc beyinin tecrübe ve tavsiyeleri
doğrultusunda şekillenmiştir.
Alınan kararla bir akıncılık geleneği olarak Evrenos Bey ve Paşa Yiğit, gazilere
yol açmak amacıyla birkaç bölük süvari ve yaklaşık yüz kişiden oluşan bir grupla
önden gönderilmişlerdir318. Evrenos ve Paşa Yiğit yanlarındaki öncü kuvvetlerle
birlikte Filibe, İhtiman, Köstendil, Eğri-Palanka ve Üsküp’ün kuzeyinden geçen yolu
takip ederek Kosova ovasının doğu yamaçlarından Piriştine’ye kadar ilerlemişler ve
böylece derbende varmışlardır319. Neşri’nin açıklamasına göre, “Lazlar dahi otuz
bahadır kâfir ile birlikte derbendde” bulunmaktaydılar. Bunlar gazileri görüp aniden
üzerlerine saldırdılar ve Evrenos Bey ise büyük bir kahramanlık gösterdi: “Evrenoz
Beğ üzerine hücûm edüp, Evrenoz Beğ âna mukâbil olub, kâfir süğü havâle kıldı.
Gazi Evrenoz dahi süğüsini def’ idüb, tirkeşinden bir ok çıkarub, ol kâfiri göğsünden
urup arkasından çıkub yıkıldı. Biri daha irdi. Evrenoz Beğ anı dahi helak etti.”320
Sonuçta yapılan bu ön sefer ile öldürdükleri kâfirlerin dışında sekiz esiri yanlarında
getirerek Sultan’a sunmuşlar. Yapılan bu ön hazırlıktan sonra alınan kararla da
Morova Irmağı’nı321 geçerek ilerlemeye devam etmişlerdir. Muharebeye katılanlar
arasında Şehzade Yıldırım Bayezid de bulunmaktaydı. Neşri’den öğrendiğimize göre
düşman kuvvetlerinin ilerlediğini gören Evrenos Bey, Sultana haber göndermiş ve I. 318 B. Mükerrem, a.g.e., s. 55; Ali Haydar, Kosova Meydan Muharebesi, İstanbul
1328, s. 26. Eserde Yiğit Paşa ve Evrenos Bey’in pîş-dâr kumandanlığına tayin
edildikleri belirtilmektedir; F. Başar, a.g.m., s. 540.
319 M. Aktepe, “Kosova”, s. 871.
320 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 272, 274.
321 Morova-Vardar yolu Belgrad’ı Selanik’e bağlarken; Morova-Meriç yolu ise
Tuna’yı İstanbul’a bağlamaktadır.
104
Murad hemen savaşa başlanılmasının uygun olacağını belirtmiştir. Bunun karşısında
Evrenos ise322: “Sultanum, şimdi gün kızgundur ve leşker yorgundur ve ‘adüvv
azgundur. Bugün ârâm idelüm. İrte gün Allah’a tevekkül idüb tekbîr getürüb,
sultanum önünde can ve baş oynıyavuz” diyerek beklemenin yerinde olacağını
belirtmiş ve Evrenos’u dinleyen Sultan, beklemeye karar vermiştir. Neşri’ye göre
savaş meydanına uzaktan Şehzade Bayezid ile bakan Sultan Murad, 500 atlı ve
yaklaşık 500.000 kişilik bir ordu görmüş ve hayrete kapılmışlardır323. Oysa Osmanlı
kuvvetleri ise 200.000 askerden oluşmaktaydı. Neşri’nin verdiği bu mübalağalı
rakamlar Enverî tarafından da kabul edilse de Ortaçağ imkânları için oldukça fazla
olduğu düşünülmektedir324. Savaş, Güney Sırbistan’da Mitroviçe ile Üsküp arasında
ve Piriştine’nin batısında yer alan Kosova’da yapılmıştır325.
322 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 276-278.
323 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 278.
324 Necdet Öztürk, Fatih Devri Kaynaklarından Düsturnâme-i Enverî, Osmanlı
Tarihi Kısmı (1299-1466), Kitabevi, İstanbul 2003, s. 31. I. Kosova Savaşı’ndaki
kuvvet dağılımı ve savaşa katılan tarafların kuvvet sayısı ile ilgili tartışmalar
hakkında daha fazla bilgi için bkz. N. Malcolm, a.g.e., s. 92-93; Ahmet Ağırakça, “I.
Kosova Savaşı İle İlgili Kaynaklar”, I. Kosova Zaferi’nin 600. Yıldönümü
Sempozyumu 26 Nisan 1989, T.T.K. Ankara 1992 s. 24-25. Muhtemelen iki tarafın
kuvvetleri de birbirine yakın olmakla birlikte otuz binden biraz fazla idi. Bkz. F.
Emecen, “Kosova Savaşları”, s. 222.
325 Savaşın hangi gün yapıldığına dair farklı görüşler mevcuttur. 15 Haziran 1389 (19
Cemâziye’l-âhir 791) tarihi kabul edilmekle birlikte, eski takvime dayalı olması
münasebetiyle 28 Haziran olduğu üzerinde de durulmaktadır. Bkz. F. Emecen,
a.g.m., s. 222. Savaş öncesi yaşanan tarihi gelişmeleri de içeren 1386-89 yılları
arasında Kosova Savaşı’na giden olayların bir kronolojisi için ayrıca bkz. S. W.
Reinert, a.g.m., s. 227-230.
105
Neşri, ordunun önünde deve bulundurma fikri ile ilgili Sultan Murad’ın
oğulları ve Evrenos Bey ile yaptığı konuşmaları detaylı bir şekilde vermektedir.
Buna göre Murad, Sırplar’ın atlarını ürkütmek amacıyla deve kullanmak istemiş ve
sonunda Evrenos’un sözleri ile develerin okçuların arka kısmına yerleştirilmesine
karar verilmiştir. Evrenos’un Sultan ile konuşmaları konumuz açısından oldukça
önemli olduğu gibi, Malcolm’a göre Ekim 1389 tarihli Floransa senatosunun Bosna
kralına gönderdiği mektupla da uyuşmaktadır326. Bahsi geçen mektuba yazılan
cevapta, Murad’ın ordusunun ön saflarına yerleştirilen zincirli develerden söz
edildiği belirtilmektedir. Neşri bu konuda eserinde Evrenos Bey ile Sultan arasındaki
konuşmaları aktarmaktadır. Murad, orduya deve yerleştirmek hakkında oğlu Bayezid
ve Ali Paşa’nın ardından ünlü komutanı Evrenos Bey’in de fikrini almak istemiştir.
Bu konuda Evrenos Bey: “Fikir sultanımundur. Bizüm gibi kişinin fikri ne ola?
Ammâ küstahlık idüb ben dahi bir söz söyliyeyim” demiş ve “Eğerçi öne deve
tutmağı Hünkâr hazreti iyü fikir itdi. Zira kâfirün atı deveye girmez. Deve bize penâh
olub kal’a gibi olur. Amma deve dahi belinleyüb ürkicek Tangrı savsun, katı ürker.
Eğer kâfir leşkerinün gürüldiyle geldüğin görüb ürkerse, bizi evvel sıyan ol olur.
İşitmedinüz mi? İskender-i Zü’l-Karneyn, Hindistan Padişahı Fur-i Hind ile cenk
idicek, Fur-i Hind önine filler turgurup kendüye kal’a kıldı. İskender Şah dahi bir
tasnif idüb, bir nice arabalara toplar yükledüb, içine güherçile koydurup filleri
ürküdüb, döndürüb, yine Hind leşkerin fillere helâk itdirdi. Bunda dahi nâ-gâh deve
ürküb, bir kezden leşker içine uğrarsa, bizüm sınmamuza ol ba’is olur327” diye cevap
veren Evrenos, böylelikle tecrübe ve bilgisini bir kere daha ifade ederek Sultanı
326 N. Malcolm, Kosova, s. 93-94.
327 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 282,285; H. Vehbi, a.g.m., s. 820-821.
106
etkilemiş ve son söz Evrenos Bey’in olmuştur. Çünkü Evrenos, tecrübeleri ile
düşman kuvvetlerinin ne şekilde taarruz edeceğini ve muharebe usullerini iyi bilmesi
nedeniyle sözüne güvenilir bir komutandı328. Evrenos Bey hakkında Hamid Vehbi:
“kanlı muharebenin hüsn-i tertîbi husûsunda Evrenos Bey’in ber vech-i muharrer
pek çok hıdmet-i mücâhidânesi sebk edüb meydan-ı kârzarde gösterdiği asâr-ı dilîri
ise akıllara [vel]vele virecek derecelerde idi” diyerek övgü dolu ifadeler
kullanmaktadır329. Böylece Evrenos’un kararıyla ordunun kanatlarına biner okçu
yerleştirilmi ş, gazilerin ise arkadan hücumuna karar verilmiştir330. Alınan bu tedbir
kaynaklara göre büyük yarar sağlamış ve düşman taarruza geçtikten sonra okçular
hücuma başlamışlardır331.
Savaş alanı hakkında fazla bilgi vermeyen Aşıkpaşazâde dışında diğer
kroniklerde Evrenos Bey’in muharebe sırasında sağ kanatta bulunduğu
belirtilmektedir332. Savaş sırasında orta kesimde Sultan Murad, ordunun sol
kanadında Timurtaş Paşa ve büyük oğlu Yakup Çelebi, Eyne Bey Subaşı, sağ 328 B. Mükerrem, a.g.e., s. 21; H. Vehbi, a.g.m., s. 820; A. Haydar, a.g.e., s. 35. Bu
eserde Evrenos Bey dışında Timurtaş Paşa ve Bayezid’in de ordunun önüne deve
koyma fikrini kabul etmedikleri belirtilmektedir.
329 H. Vehbi, a.g.m., s. 822.
330 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 284-285; F. Aliye, a.g.e., s. 55; A. Ağırakça,
a.g.m., s. 23-24.
331 H. Vehbi, a.g.m., s. 821.
332 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 290-291; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 121;
Solakzâde, a.g.e., s. 47; Solakzâde, a.g.e., s. 303; F. Aliye, a.g.e., s. 62.
Âşıkpaşazâde ise kısa bir şekilde bahsettiği Kosova Savaşı’nı anlatırken, Sultan
Murad’ın yanında Kütahya Sancağı hâkimi oğlu Bayezid ve Karesi Sancağı hâkimi
diğer oğlu Yakup Bey’in adını zikretmektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 62-63.
111
1389’da dönemin Yanya despotu Izaulos Boundelmonte, Tesalya Kralı ve
Bayezid ittifak yapmışlar ve Isaulos bu ittifakı güçlendirmek için Selanik’te bulunan
sultana hürmetlerini yollama ihtiyacı duymuştur. Böylece Yanya, Osmanlı vassalı
haline gelmiştir349. Daha sonra Yanya Kroniği’nde Sultan Bayezid’in izniyle Despot
Izaulos’un Evrenos Bey eşliğinde Yanya’ya döndükleri kayıtlıdır350. Kroniğe göre,
on dört ay sonra Evrenos Bey, Izaulos ve onun askerleriyle birlikte öncelikle Arta
yakınlarında bir nehir olan Aheleos’a varmışlardır. Burada Arta’nın Arnavut
despotunu itaat altına almışlar ve 4 Aralık 1390’da da Yanya’ya ulaşmışlardır351. Bu
nedenle de bu süreç içerisinde Yanya’ya yapılan herhangi bir Arnavut saldırısına
rastlanmamaktadır. Evrenos Bey’in Yanya’ya huzur ve barışı getirdiği Yanya
kroniğinde vurgulanmış ve bu huzurun 4 yıl boyunca devam ettiği belirtilmiştir.
Kroniğe göre Despot Izaulos, Evrenos Bey’e iyi ikramda bulunmuş ve neyi varsa
349 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, Ioannina 1984, s. 122; P.
Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, Athina, 1856, s. 153; D. Salamanga, “Γαζή
Έβρενόζ”, s. 163. Ancak Salamanga makalesinde Yanya’nın I. Murad döneminde
1388’de Osmanlı vassalı olduğunu hatta fethedildiğini belirtmektedir. Bkz. D.
Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, Ioannina, 1958, s. 81; Konstantinos
I. Koulidas, Τα Μουσουλµανικά Βακούφια της Πόλεως των Ιωαννίνων, Ioannina
2004, s. 74.
350 Bu kronikte Evrenos Bey’in adı Βρανέτζης (Vranecis) olarak geçmektedir.
351 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 98; P. Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153;
Historia Politica et Patriarchica Constantinopoleos, Epirotica, ed. Immanuel
Bekkerus, Bonnae 1849, s. 234; Mihail S. Kordosis, Τα Βυζαντινά Γιάννενα, Athens
2003, s. 50. Bu eserde de Evrenos’un adı Έβρηνός (Βρανέζη) olarak geçmektedir; D.
Salamanga, a.g.m., s. 163; aynı yazar, Περιπάτοι στα Γιάννινα, Ioannina 1965, s. 56;
D. Nicol, The Despotate of Epiros 1267-1479, s. 162.
112
kendisine takdim etmiştir. Vassal statüsüne geçen Yanya, Evrenos Bey’in ve
böylelikle Osmanlı Devleti’nin koruması altına girmiştir352.
Evrenos Bey’in Yanya’dan ayrılmadan önce yanındaki kuvvetlerden bazılarını
burada bıraktığı kaydedilmektedir. Yanya’da Türklerin imar ettiği ilk Müslüman
yapısı olan tekkenin de inşa edildiği bu bölgeye, ilk Türk yerleşiminin yapıldığı yer
anlamına gelen Turkopaliko (Τουρκοπάλικο) adı verilmiştir353. Aravantinos’a göre
de bu isim toponomik anlamda kullanılmıştır ve Yanya’ya yerleşen ilk Türkleri ifade
etmektedir354. Evliya Çelebi de 1670’lerde Yanya’da bu isimde bir mahalle
bulunduğunu kaydeder355.
Bugün Kuzey Yunanistan’da bulunan bu şehre girdiği belirtilen Evrenos için
bazı Yunanlı tarihçiler, Yanya kale ve çevresinin ilk hâkimi olan ünlü Osmanlı
kumandanı olarak bahsetmektedirler356. Ayrıca Yanya’daki Şeyh Haşim Tekkesi’nin
Evrenos Bey tarafından 1390’da yaptırıldığı düşünülmektedir357. Evliya Çelebi ise
352 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 98; P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s.
122.
353 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 74, 228.
354 P. Aravantinos, Χρονογραφία τής `Ηπείρου II, s. 223; Bu eserden naklen D.
Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, s. 77.
355 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 289.
356 D. Salamanga, a.g.m., s. 163. Bu makalede Evrenos Gazi’nin ismi farklı yerlerde
Βρανόζης/ Βρενόζ şeklinde de geçmektedir; K. I. Koulidas, a.g.e., s. 74.
357 Reşat Öngören, “Balkanlar’ın İslamlaşmasında Sûfîlerin Rolü”, IRCICA, Sofya,
21-23 Nisan 2000, s. 48. Bu eserden naklen Robert Eisie, “Islam and the Dervish
Sects of Albania: An Introduction to Their History, Development and Current
Situation”, The Islamic Quarterly, XLII, 1988, S. 4, s. 275.
113
Yanya’nın Gazi Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydederek bu bilgiyi XVII.
yüzyılda Yanya’da yaşayan halkın ağzından aktarmaktadır358. Her ne kadar biz
Yanya’nın 1430 yılında II. Murad döneminde fethedildiğini359 bilsek de XVII.
yüzyılda Yanya’dan geçen bir seyyahın buranın fethini Evrenos Bey’in
gerçekleştirmiş olduğunu söylemesi Yanya kroniğini desteklemektedir.
Ayrıca 14 Mayıs 1888 tarihli bir belgede Evrenos Bey’in : “ Siroz ve Manastır
feth ve Yanya cihetlerinde Horpeşte ve Behlişte’ye kadar ced ü nesl-i
çâkerânelerle360” fethettiği belirtilmiştir. Demek ki Evrenos Bey’in Serez’in
fethinden sonra Yanya’ya kadar uzandığını kabul edebiliriz. Bunların dışında bizim
için büyük önem taşıyan 3 Mart 1859 tarihli belge Yanya’nın Livazbot
Mahallesi’nde bulunan Gazi Evrenos Bey zaviyesi hakkındadır361. Üçüncü bölümde
ayrıntılı inceleyeceğimiz bu belgedeki bilgiler, bugün Yanya gölünün kıyısında
bulunan Evrenos Bey zaviyesinden bazı kalıntıların ayakta olmasıyla birlikte
değerlendirildiğinde Evrenos Bey’in Yanya’ya girmiş olduğun gösteren önemli
kanıtlardan biri sayılabilir.
Evrenos Bey’in 1389’dan sonraki faaliyetleri hakkında kaynaklardaki bilgiler
karışıktır. Özellikle de kronolojik bilgilerin tutarsızlığı, onun 1395’teki Mora seferine
kadar izini sürmeyi zorlaştırmaktadır. Evrenos Bey’in Epir’in ardından Arnavutluk
358 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 287.
359 Melek Delilbaşı, “Selânik ve Yanya’da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması”,
Belleten, LI/199 (1987), s. 75-106; aynı yazar, Johannis Anagnostis, s. 1-14.
360 BOA, Y.PRK-ASK, Dosya No: 16, Gömlek Sıra No: 38.
361 BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.
114
ve Tesalya’nın kuzeyine akınlar yapmaya başladığı bilinmektedir362. Osmanlı
kaynaklarına bakıldığında, Tesalya’nın Osmanlı hakimiyetine geçişi hakkında farklı
tarihler bulunmaktadır. Neşri’nin eserinde H. 791 (1388-89) yılında Evrenos Bey’in
Serez’den hareketle Vodina ve Çitros’u (Kitros) aldığı kaydedilmiştir363. Hoca
Saadeddin’in ilk kaydında ise Hayreddin Paşa ile Evrenos Bey’in H. 788 (1386)’da
Çitros (Kitros), Çayhisar ve Yenişehir kalelerinin fethi ile görevlendirildikleri
belirtilmektedir364. Ancak Hayreddin Paşa bu sırada vefat etmiştir. Hoca Saadeddin
daha sonra H. 792 (1390) yılı olaylarını aktarırken, Timurtaş’ın Laz vilayetine yani
Eflak’a, Paşa Yiğid Bey’in Üsküb’e, Firuz Bey’in Vidin üzerine
görevlendirildiklerini belirtmiş, Evrenos Bey’in de “kadîmden hükûmetgâhı olan
362 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160. Bazı araştırmalarda Evrenos Bey’in Vodina’ya
yaptığı seferin 1389 yılında olduğu belirtilmektedir. Bkz. Y. Mincis, a.g.m., s. 257;
A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 42-43. Vakalopoulos, Osmanlıların Vodina’ya (Edesa)
giriş tarihlerini 1389 olarak vermiş ve ardından ünlü Osmanlı komutanı olarak ifade
ettiği Evrenos Bey’in Kesriye (Kastoria)’yı fethettiğini belirtmiştir. Bazıları ise
Evrenos’un 1389-1391 tarihleri arasında iki yıl süresince daha sonra kendisine
zeamet olarak verilen Tesalya’yı işgal ettiğini belirtmiştir. Bkz. Steven Runciman,
Mistra, Byzantine Capital of the Peloponnese, London 1980, s. 61. İnalcık ise
Evrenos Bey’in Kitros ve Vodina’yı 1391’de fethederek Tesalya içlerine kadar
girdiği görüşündedir. Bkz. H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232.
363 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 310-311; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 141.
364 M. Delilbaşı-M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i defter-i Sancak-ı Tırhala I, s.
XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 132; Hoca
Saadedin, a.g.e., s. 103. Ayrıca bkz. N. Beldiceanu et. P. S. Nasturel, “La Thessalie
entre 1454/55 et 1506”, Byzantion, LIII (1983), s. 109.
115
Siroz’a irsâl” eylediği ve kendisine Vodina ve Çitros hisarlarının fethi görevinin
verildiğini kaydetmiştir365.
Tesalya, I. Bayezid’in tahta geçmesinin ardından Tesalya hakimi Aleksios
Angelos ile Selanik’te yapılan anlaşmayla Osmanlı hakimiyetine girmiştir366. Lavra
Manastırı’nda bulunan Aleksios Angelos’un fermanı ile Tırhala bölgesinin “dârü’l-
ahd” olduğu tespit edilmiştir367. Evrenos Bey’in 1389-91 civarında Tesalya’nın
kuzeyinde bir dizi fetihten sonra Hayreddin Paşa’nın vefatının ardından güneye olan
fetihlerine devam ettiği ve 1390-91 tarihlerinde Tesalya bölgesinde bulunduğu
anlaşılmaktadır368.
H. 859 (1454-55) tarihli Tırhala Sancak Defteri’nde, Evrenos Bey ile bu
bölgeye gelerek yerleşen gruplara ait bilgiler olup, fetih sonrası yapılan göçlerden
bahsedilmiştir369. İlyas ve Yusuf Bey adlı kişilerin dedelerinin Evrenos Bey’le
gelerek Fenâr’da timar tasarruf ettikleri kaydedilmiştir. Defterde özellikle Evrenos
Bey ve daha sonra Turahan Bey ile gelen Yörüklerin başta Yenişehir (Larissa) olmak
üzere Çayhisar ve Fenar bölgelerine yerleştikleri kayıtlıdır. Bu da bize Yanya
365 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 126; Solakzâde, a.g.e., s. 52, 65; Uzunçarşılı,
“Evrenos”, s. 415; M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX.
366 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XXI.
367 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XXI; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements
in Thessaly Region”, s. 133.
368 M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 132-133;
Theofanis Kalaitzakis, Η Ανατολική Στέρεα Έλλάδα και Βοιώτια στον Ύστερο
Μεσαίωνα (1400-1500), Athina 2002, s. 36.
369 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements
in Thessaly Region”, s. 132.
116
örneğinde gördüğümüz gibi Evrenos Bey’in yapılan fetih sonrasında yanında
bulunan bir gurubu yeni yerleşim yerine bıraktığını göstermektedir. Eserde, Evrenos
Bey ile gelenler 4 guruba ayrılarak ayrı başlıklar altında incelenmiştir370. Bunlar
Evrenos Bey ile gelen timar sahipleridir ve isimlerinin yanında “kadîmîdir” şeklinde
bir not bulunmaktadır371. Evrenos Bey’in akrabası olup da burada kalan ve timar
sahibi olanları yine yayımlanan bu defter sayesinde öğreniyoruz372. Defterdeki kayda
göre “toyca” olduğunu öğrendiğimiz Evrenos Bey’in akrabası olan Yusuf, bir
gayrımüslim karyede timar sahipliği yapmaktadır. Diğer iki grup ise babaları ve
dedeleri Evrenos Bey ile gelenlerdir. Böylelikle fetihten sonra 1454-55 yılına kadar
Tesalya’da iki neslin geçtiğini öğreniyoruz373.
2.3.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İkinci Giri şi (1395)
Evrenos Bey’in Mora akınları hakkında daha çok Bizans kaynaklarında bilgi
bulunmaktadır. Osmanlı kronik yazarlarından sadece Solakzâde ve Müneccimbaşı,
eserlerinde Evrenos Bey’in adını zikretmeseler de, Mora fethinin Chalkokondyles ve
Kısa Kroniklerdeki tarihle uyumlu olarak, 1395-1397 (H. 798-800) tarihleri arasında
gerçekleştiğini kaydetmişlerdir374.
370 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements
in Thessaly Region”, s. 132-133.
371 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX-XXI, v. 376a, v. 323a, v. 323b, v. 375a.
372 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX, v. 353a.
373 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX, v. 314a, v. 264b.
374 Solakzâde, a.g.e., s. 65; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 310.
117
1394 kışında Bayezid, bütün Balkan prenslerini ve Palaiologoslar’ı
Verrai/Veroia (Kara-ferye) veya Serrai (Serez)’de toplamış vassallarının
bağlılıklarını güçlendirmeye çalışmıştır375. Bayezid toplantıda özellikle Despot
Theodoros ve Manuel’den Mora’daki bazı yerleri istemiştir. Bu isteği kabul etmek
yerine kaçarak Venediklilerden yardım istemişlerdir376. Bunun üzerine Bayezid
öncelikle 1387’de fethedildikten sonra elden çıkan Selanik’i tekrar fethederek (1394)
Tesalya bölgesine inmiş, Evrenos Bey’i de Mora’ya göndermiştir377. Bayezid aynı yıl
İstanbul’u da kuşatma altına alırken, Mora’da Evrenos’un liderliğindeki Osmanlı
kuvvetlerinin bölgedeki gelişmelere müdahele etmesini sağlayacak gelişmeler
yaşanmıştır. Evrenos’un Mora’daki siyasi dengeleri değiştiren bu ikinci
müdahelesine 1387’deki aktörlerin aralarındaki sorunlar sebep olmuştur. Yukarıda da
bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey Mora’ya ilk defa 1387’de Despot Theodoros’un
yardım isteği üzerine girmişti. Ancak Theodoros, Türklerle arası açıldıktan sonra
Venedikliler ile yakınlaşmış ve Mora’ya Evrenos Bey’in ilk girişinde kurulan Türk
yerleşmelerine saldırılar yapmaya başlamıştır. Bu sırada Theodoros’un miras
meselesi nedeniyle bacanağı olan Kefalonya dükü Carlo Tocco ile arasının açılması
Mora’ya tekrar sefer düzenlemek isteyen Osmanlının işine yaramıştır. II. Manuel’in,
375 H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010, s.
114; aynı yazar, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 250. Bu
toplantının İnalcık’ın görüşünden farklı olarak Serrai/Serez’de yapıldığı görüşünde
olanlar vardır. Bkz. J. Barker, a.g.e., s. 114. Son zamanlarda yayımlanan
Necipoğlu’nun eserinde de bu görüşün kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bkz. N.
Necipoğlu, a.g.e., s. 242.
376 H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232; N. Necipoğlu, a.g.e., s. 240.
377 H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, s. 114.
118
kardeşi Theodoros için yazdığı cenaze nutkunda, 1394 Eylül’ünde Neri’nin ölmesi
nedeniyle varisleri Theodoros ve Carlo Tocco arasındaki düşmanlıktan
bahsedilmektedir. Bu çekişmeler sırasında Carlo Tocco, Navarinliler (Navaresse) ile
birlikte hareket ederek bu kez 1387’nin aksine Theodoros’ a karşı Türkleri yardıma
çağırmıştır378.
1394 yazı İstanbul muhasarası ile geçerken, sonrasında Bayezid Yunanistan
üzerine giderek Tırhala (Trikkala), Patra ve Yenişehir’in (Larissa) güneyinde yer
alan Çatalca’ya (Farsala) kadar uzanmış ve Evrenos’a bağlı birlikleri ise aynı yılın
bahar ayında Mora yarımadasına göndermiştir379. Despot Theodoros, 1395 yılında
Evrenos Bey tarafından Korinthos (Gördüs) surları yakınlarında bozguna
uğratılmıştır380. Böylece Evrenos Bey bu defa da Tocco’nun yardım isteği üzerine
1395 yılında ikinci defa Mora’da görülmüştür. Aynı yıl 21 Şubat tarihinde
Lakedaimon’a gelen Evrenos Bey, burada 15 gün kalmış ve sonra tekrar
Leontari’ye381 geçerek burada komutanla (Timurtaş Paşa olmalı) bir araya gelmiş ve
378 J. Chrysostomides, Manuel II. Palaeologous Funeral Oration on his Brother
Theodore, s. 19; M. Delilbaşı-M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i defter-i Sancak-ı
Tırhala I, s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s.
133; N. Necipoğlu, a.g.e., s. 243. Krş. Jo. Barker, a.g.e., s. 127, 451.
379 P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-
1402”, s. 313-314. İ. H. Uzunçarşılı, “Bayezid I”, İA, c. II, İstanbul 1993, s. 374.
380 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/16; J. Chrysostomides, a.g.e., s. 19; XVI.
Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, s. 60; M. Delilbaşı-M. Arıkan,
a.g.e., s. XXI.
381 Leondar ya da Karitena, XV. yüzyılın ikinci yarısında Mora’nın 17 nahiyesinden
birinin adıdır.
119
kroniğe göre Pazar günü yine komutanla beraber Akova’yı382 almışlardır383. Evrenos
Bey Mora’ya girdiğinde sadece Despota başkaldıranlara saldırmakla yetinmemiş,
Venedik kolonilerini de yağmalamıştır384. Zakythinos, Evrenos Bey’in bu ikinci
Mora seferinde ciddi bir tehlike ile karşılaşmadığını kaydetmektedir. Ona göre
Despot Theodoros, büyük bir orduyu kovacak savunma kuvvetinden mahrumdu.
Akova’yı alan Evrenos Bey, bu seferden sonra pek çok ganimet ele geçirmiştir385.
Venedik kalelerinin olduğu Modon ve Koron’a kadar geçtiği yerleri yakıp yıkarak
hızla ilerledi. Ayrıca Venedik kolonilerinin bahçe ve çiftliklerine zarar verdi.
Evrenos’un bu harekatın sonunda arkasında bir birlik bırakmadan ganimetleriyle
birlikte Tesalya’ya geri döndüğü tahmin edilmektedir386. Evrenos Bey Mora’dan
Niğbolu muharebesi nedeniyle çekilmek durumunda olduğundan harekât yarım
kalmıştır. Ancak Niğbolu’da yaşanan zaferin ardından 1397’den itibaren Türk tarihi
açısından Mora’da yeni bir dönem başlayacak ve Evrenos’u bölgede yeniden
göreceğiz.
382 Akova, XVI. yüzyılda Leondar nahiyesinde yer alan bir köydür.
383 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/17, c. II, s. 355-56; D. A. Zakythinos, Le
Despotat Grec De Morée, s. 155; R. J. Loenertz, “Pour l’histoire du Pélopponnese au
XIV siécle (1382-1404), Etudes Byzantines, c. I, 1944, s. 177-185; Georg
Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, T.T.K. Ankara 1999, s. 507;
M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 134; N. Necipoğlu,
a.g.e., s. 240.
384 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/16; C. Imber, a.g.e., s. 17.
385 D. A. Zakythinos, a.g.e., s. 155.
386 S. Runciman, Mistra, s. 63; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 263; Şerif Baştav, Bizans
İmparatorluğu Tarihi, Son Devir (1261-1461) Osmanlı Türk-Bizans Münasebetleri,
T.T.K. Ankara 1989, s. 86.
120
2.3.2. Niğbolu Muharebesi’nde Evrenos Bey (1396)
Evrenos Bey’in Niğbolu mücadelesinde akıncıların lideri olarak savaşa
katıldığını görüyoruz387. Sırbistan üzerinde hâkimiyetin kurulmasının ardından
Macaristan ile karşı karşıya kalınmıştı. Bu nedenle Bayezid, Lazar’ın oğlu ve halefi
olan Stefan Lazareviç’in kardeşi Olivera ile evlendi. Böylece Bulgaristan üzerine de
faaliyetler hızlandırıldı388. Ancak Türklerin Balkanlarda bu hızlı ilerlemelerine karşı
yeni bir Haçlı ittifakı oluşturuldu.
Bayezid tarafından görevlendirilen Evrenos Bey, Niğbolu Savaşı’nda da başarı
göstermiştir. Ancak kaynaklarda savaşın kumandanı olarak bulunmasının dışında
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin Aşıkpaşazâde, Bayezid’in Niğbolu ve
Silistre fethini konu etmekte ve ardından da Mora’ya girildiğini kaydetmektedir.
Mora’ya 1397’de tekrar giren kuvvetlerin aşağıda anlatacağımız üzere Evrenos ve
Yakup olduğunu bildiğimiz için Evrenos Bey’in de Niğbolu’ya katıldığını tahmin
edebiliyoruz389. Ancak Bizans kronik yazarlarından Chalkokondyles, savaş
meclisinde sözü dinlenen ve sayesinde başarıya ulaşılan önemli bir komutan olarak
bahsettiği Evrenos Bey’in, Niğbolu savaşına katıldığını ve onun savaş taktikleri
sonucunda kazanıldığını kaydetmiştir390. Jorga, Evrenos Bey’in hükümdarına eşlik
387 J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, “Ewrenos”, s. 720; İ. H. Uzunçarşılı,
a.g.e., s. 283.
388 C. Imber, a.g.e., s. 20-21.
389 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 68.
390 L. Chalcocandylae, a.g.e., c.I, II. Kitap, s. 74.
121
ederek 1397’de Eflak prenslerinin elinden Silistre’yi aldıklarını kaydetmektedir391.
Osmanlı kaynaklarında Niğbolu Savaşı öncesinde Evrenos hakkında anlatılan bir
rivayet bulunmaktadır. Osmanlı kaynaklarından Neşri ve Hoca Saadeddin’in
bahsettiği bu rivayete göre, düşmanın Eflak ilinden Tuna’yı geçerek ilerlediğini
duyan Sultan Bayezid, Evrenos Bey’i kaynaklarda geçtiği şekliyle dil almak üzere
görevlendirmiştir392. Ancak Evrenos Bey, sayısız düşman kuvvetleri karşısında ne
kaleye yaklaşabilmiş, ne de dil alabilmiş ve utanarak sultanın huzuruna çıkıp: “bu
kâfirden gâfil olmamak gerek” diye açıklama yapmıştır393. Feridun Bey’in eserinde
ise Niğbolu savaşından bahisle Evrenos Bey’in Sultan Bayezid’e sunduğu bir arzın
sûreti kaydedilmiştir. Bu kayda göre Evrenos bizzat kendi ağzından Niğbolu Savaş
meydanında yaşanan başarıları aktarmakta ve “aciz kulunuz Evrenos” diyerek
yazısına son vermektedir394.
Niğbolu sonrasında Evrenos Bey’in yarım kalan Mora seferine devam ettiğini
görüyoruz. Ardından Arnavutluk’a girdiği ve Adriyatik sahillerine kadar ulaştığı
391 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 271.
392 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 143; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 326.
393 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 326.
394 “Dergâh-ı mu’alla ve bargâh-ı a’lâya ‘arz-ı bende-i bî-mikdâr ve zerre-i üftâde-i
hâkisâr budur ki hala bu kulları İstanbul muhâsarasından ılgâr ile Niğbolu etrâfına
erişüb Kral-ı bed-fi’âl tevâbi’inden Janoya ve Teri nâm Ban oğlu ile buluşub ve bi-
‘inâyeti’l-llâhi ehl-i İslâm gâlib ve gürûh-ı kefere-i fecere mağlûb düşüb kesilen
başlar iki nefer tutulan dil ile irsâl olunub mevkib-i hümâyûn vusûlüne intizâr
çekilüb dün ve gün cân ve baş nisâr etmek üzere olunduğu vâki’ haldir. Bâb-ı a’lâya
‘arz olundu. Bâkî fermân devletlü padişahımızındır. Bende-i kem-ter Evrenos”.
Feridun Bey, Mecmû’a-i Münşe’âtü’s-selâtîn, İstanbul Matba’a-i Âmire, 1174, s.
122.
122
bilinmektedir395. Ayrıca Macaristan ve Eflak iline yapılan saldırılarda Sultan
Bayezid’in onu düşmanla anlaşması için gönderdiği de Mélikoff tarafından
belirtilmiştir396.
2.3.3. Evrenos Bey’in Yakup Paşa ile 1397’deki Mora-Makedonya-
Epir Faaliyetleri
Evrenos Bey 1397 yılında Mora istilasına, Sultan Bayezid’in komutanlarından
Yakup Paşa ile birlikte devam etmiştir. Evrenos’un Mora faaliyeti Niğbolu Savaşı’na
katılması nedeniyle yarım kalmış ve Yakup Paşa ile birlikte 1397 yılında Mora’ya
üçüncü defa girmiştir. Bu seferin sonucunda Chalkonondyles, Argos’u Yakup
Paşa’nın fethettiğini kaydetmektedir397. Pseudo-Sphrantzes’e ait Majus Kroniği’nde
Mora’ya yapılan akınları anlatırken: “Aynı sene Eylül’ün 13’ünde Padişah Bayezid
50.000 askerle Yakup Paşa’yı ve Vrenezi’yi (Βρενέζης) Mora’ya yolladı. Bunlar
yolda giderlerken geçtikleri yerlerde ve vardıkları Mora’nın içinde Hıristiyanlara
pek çok fenalıklarda bulundular ve esirler aldılar”398 şeklinde kaydedilmiştir.
Aravantinos ise eserinde, Bayezid’in ünlü komutanları olan Evrenos ve Yakup’un
395 İ. H. Uzunçarşılı, “Bayezid I”, s. 379.
396 I. Mélikoff, “Ewrenos Oghulları”, s. 720.
397 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 91.
398 Pseudo-Phrantzes, (ed. Grecu), s. 202. Ancak bu eserde verilen 1405 tarihi
hatalıdır. Bu tarihte Sultan Bayezid tahtta olmadığı gibi, Evrenos Bey ve Yakup
Paşa’nın da herhangi bir Mora seferi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle yukarıda
Kısa Kroniklerde de bahsi geçen 1395 tarihli Mora seferinden bahsedilmektedir. Krş.
Vl. Mirmiroğlu, a.g.e., s. 57.
123
56.000 askerle Mora’ya saldırdıklarını ve dönüşlerinde ise Argos’u yağmalayarak
fethettiklerini yazmıştır399. Despot Theodoros, 27 Aralık 1394’te Argos’u
Venedikliler’e vermişti400. Theodoros daha önce de Argos’un yanında bulunan
Nauplio’yu (Ναυπλίο) Venediklilere, Sparti’yi (Σπάρτης) de Rodos Şövalyelerine
bırakmıştı401. Chalkokondyles’e göre bunu Bizans ve Mora’nın iyiliği için yaptığını
düşünüyordu. Bayezid’in generali Yakup, şehri dört bir taraftan kuşatma altına aldı
ve şehrin duvarları yıkılınca halk paniğe kapıldı. Akıncılar duvarları tırmanarak şehri
talan ettiler ve eski ve azimetli Argos şehrinden pek çok esir aldılar. Yaklaşık 3.000
kişi olarak tahmin edilen esirlerin ise Sultan Bayezid tarafından Anadolu’ya
gönderildiği tahmin edilmektedir. Chalkokondyles ise bu konuda sultanın onları
Anadolu’da nereye naklettiği hakkında fikrinin olmadığını özellikle belirtmiştir402.
Yakup’un Argos fethinden sonra aynı yıl yani 1397’de Evrenos Bey ile birlikte
Arnavutlara karşı Makedonya, Dalmaçya kıyıları (İllirya) ve Epir’e karşı saldırıya
başladılar403. 1395 yılında Yanya Despotu Izaulos’un eşinin ölmesi nedeniyle,
399 P. Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153, dn. 1.
400 H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 233.
401 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 91; P. Aravantinos, a.g.e., s. 153, dn. 1.
402 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 92; P. Aravantinos, a.g.e., s. 153, dn, 1.
Chalkokondyles’te Anadolu’ya gönderilen esirlerin sayısının 30.000 olduğu
kayıtlıdır. Ancak Argos’lular tarafından 1451’de Venedik idaresine rapor edilen bir
capitula’da bu rakamın 14.000 olduğu kaydedilmiştir. Bkz. N. Necipoğlu, s. 241’den
naklen Monumenta Peloponnesiaca in the 14th and 15th Centuries, ed. J.
Chrysostomides, Camberley, 1995, No197, s. 392.
403 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 92; P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II,
s. 122. Grekçe Anonim Osmanlı Kroniği’nde ise Sultan Bayezid’in Yakup Paşa ve
124
Arta’nın Arnavut Despotu Spata ile barışın korunması amacıyla kızı Irini ile 1396
yılının Ocak ayında evlenmiştir. Yanya Kroniği’nde bu düğünden birkaç gün sonra
da Evrenos ve Yakup Beylerin tekrar Yanya’ya geldikleri belirtilmektedir404.
Zachariadou, Evrenos Bey’in bugün Arnavutluk sınırları içinde bulunan
Argyrokastron (Ergirikasrı) lorduna karşı bir sefer düzenlediğini ve ayrıca Spata ve
Arta lordları ile de çarpıştıklarını belirtmektedir405. Aynı kroniğe göre Evrenos ve
Yakup, Arnavut Göni’ye karşı idiler. Makedonya’yı geçtikten sonra Arnavut lider
Göni tarafından yönetilen toprakları ele geçirebilmek için Epir’e girdiler.
Aravantinos’un belirttiği üzere Göni, kabiliyetli ve korku verici bir düşmandı.
Osmanlı akıncıları tarafından yıkım sırasının kendisine geleceğini tahmin eden Göni,
onların Epir’de ilerlemesini durdurmak amacındaydı. Bütün kuvvetlerini bir araya
getirerek, Osmanlı akıncılarının yani Evrenos ve Yakup’un geçeceklerini tahmin
ettiği Driskos (∆ρίσκος) denen yerde mevki aldı. Osmanlıya karşı sürpriz bir atak
yaptı ve Evrenos ile Yakup’un kuvvetleri, bu hücum karşısında bozguna uğradılar.
Faneromeni (Φανερωµένη) denilen yere kadar Osmanlı akıncı güçlerini takip ettiler
Timurtaş Paşa idarelerinde 50-60.000 kişilik bir orduyu Mora yarımadasına
gönderdiğini kaydeder. Kronikte Türk akıncılarının Argos’u yağmalayarak, Venedik
idaresinde bulunan Modon ve Koron’u tahrip ettikleri belirtilmiştir. Ancak Evrenos
Bey’in bu Mora akınında adı geçmemektedir. Bkz. Ş. Baştav, XVI. Asırda Yazılmış
Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, s. 61. Uzunçarşılı ise Evrenos Bey ve Yakup Paşa
tarafından yapılan bu Mora çıkartmasının İstanbul muhasarası esnasında buraya
yardımı kesmek amacıyla 1399’da yaptıklarını kaydeder. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı,
Osmanlı Tarihi I, s. 146.
404 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99; P. Aravantinos, Χρονογραφία
της Ήπειρου I, s. 153.
405 E. Zachariadou, “Marginalia on the History of Epirus”, s. 207.
125
ve pek çoğunu da öldürdüler406. Hıristiyanlar onları Faneromeni kilisesinin dışına
attılar ve Arnavutlar savaş meydanında ölenleri yağmaladılar. Evrenos ve Yakup ise
yanlarında kalan 300 askeriyle geri dönmek zorunda kaldılar407. Yanya Kroniğinde,
Müslüman kuvvetlerin yani Evrenos’un kuvvetlerinin Pratoka’ya yaklaştıklarında
Hıristiyanları öldürerek ancak öyle kaçabildikleri kaydedilmiştir408.
Aravantinos’a göre eğer Osmanlı askerleri Pindus dağını geçmiş olsalardı,
hepsi telef olacaklar, Arnavut askerleri Evrenos ve Yakup’un kuvvetlerini öldürüp,
yağmalamaya devam edeceklerdi. Ancak tecrübeli iki Osmanlı generali bu
gecikmeyi avantaj haline getirmişler ve Arnavutlara karşı saldırıya başlamışlardır.
Onları zorlayarak çekilmelerini sağlamışlar ve bu sayede Evrenos ve Yakup,
Osmanlı askerlerini büyük bir felaketten kurtarmışlardır409.
Ancak bildiğimiz gibi Evrenos ve Yakub’un bu faaliyetleri uzun süreli
olmamıştır. 1407 yılında Carlo Tocco içlerinde Angelokastro’nun da olduğu daha
önceden Evrenos Bey’e teslim olmuş olan pek çok önemli kenti işgal etmiş ve 1411
yılında da Yanya lordu olmuştur410.
406 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s. 122; L. I. Vranousi, Το
Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99.
407 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99; Historia Politica et
Patriarchica Constantinopoleos, s. 236.
408 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 100.
409 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s. 123.
410 E. Zachariadou, “Marginalia on the History of Epirus”, s. 209.
126
2.4. Fetret Devrinde (1402-1413) Evrenos Bey
Bilindiği gibi 27 Temmuz 1402’deki Ankara Savaşı yenilgisi Osmanlı
Devleti’ni buhrana sürüklemiş ve 1413 yılında I. Mehmed (Çelebi)’nin tek başına
devletin kontrolünü alışına kadar devam etmiştir411. Bu dönemin tarihi, kaynaklarda
Bayezid’in oğulları arasında yaşanan bir iç savaşın karışık anlatılarından
kurgulanmış değişik yorumlarla karşımıza çıkar412. Osmanlı Devleti ve toplumunun
bir kaos içinde olduğu bu dönemde, Evrenos Bey’in tutumu ve faaliyetleri hakkında
kaynaklara yansıyan bilgilerden kronolojik bir kurgu yapmaya çalışacağız.
Osmanlı kroniklerinde Evrenos Bey’in Ankara Savaşı’na katıldığına dair
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Timurlu kaynaklarından Zafernâme’de
“Ebrenus” olarak kaydedilen Evrenos Bey’in Ankara Savaşı’na katıldığı belirtilmiş,
411 Ankara Savaşı üzerine bkz. Aleksandrescu-Dersca, La Campagne de Timur en
Anatolie (1402), Variorum Reprints London 1977.
412 Fetret Devri için bkz. H. İnalcık, “Mehemmed I”, EI, New Edition, c. VI, Brill
1683, s. 973-978; aynı yazar, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, s. 121-130; P.
Wittek, “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Fethine”, çev. H. İnalcık, Belleten, c.
XXVII, Ankara 1943, s. 557-589; E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili and
the Ottoman Chronicles”, Der Islam (Zeitschrift für Geschichte und Kultur des
Islamischen Orients), v. 60 (2), Berlin 1983, s. 268-296; Dimitris J. Kastritsis, The
Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of
1402-1413, Brill, Leiden, 2007; N. Öztürk, “Fetret Devri ve Osmanlı Hâkimiyetinin
Yeniden Tesisi”, Türkler, c. IX, Ankara 2002, s. 221-251; F. Başar, “Musa Çelebi”,
DİA, c. XXXI, İstanbul 2006.
127
ancak savaştaki rolü hakkında herhangi bir bilgi kaydedilmemiştir413. Diğer
kaynaklarla destekleyemediğimiz bu bilgi bizim için ayrı bir önem taşısa da savaş
sırasında Rumeli’nin savunmasıyla görevlendirilmiş olduğunu düşünmekteyiz.
Savaştan sonra ise Anadolu ve Rumeli’ye dağılan şehzadelerin saltanat mücadeleleri
sırasında oldukça etkin bir rol oynadığını görüyoruz.
Timur, Ankara Savaşı’nın ardından Anadolu beylerine ait toprakları eski
sahiplerine verdiği gibi geriye kalan yerleri de Bayezid’in dört şehzadesine vermiş ve
Mustafa Çelebi’yi de beraberinde Semerkand’a götürmüştü414. Şehzadelere
baktığımızda ise; Süleyman Çelebi’nin 20 Ağustos 1402’de İsa Bey ile birlikte
İstanbul üzerinden Gelibolu’ya geçtiğini görüyoruz415. Mehmed Çelebi Amasya’da
ve Musa Çelebi de Anadolu’dan ayrılana kadar Timur’un yanında esir olarak
bulumaktaydı. Timur daha sonra Musa’yı serbest bırakarak diğer kardeşlerine yaptığı
gibi hil’at vermiş ve en son hükümdarlığını tanıdığı şehzade olmuştur416. Timur’un
şehzadelere yönelik bu politikası başlarda Bursa üzerine yoğunlaşan mücadelenin
merkezini önce Anadolu’da, son olarak da Rumeli topraklarında nihai sonuca
ulaştırmıştır. Bu mücadelenin özellikle Rumeli bölümünde Evrenos Bey’i önemli bir
aktör olarak görüyoruz. Bu süreç içerisinde elbette bulundukları bölgelerin feodal
413 Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, çev. Necati Lugal, T.T.K. Ankara 1987, s. 305. 414 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 976.
415 Peter Schreiner, a.g.e., c. I, s. 634 (Kronik 95/3); E. Zachariadou, “Süleyman
Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”, s. 270.
416 Timur’un Osmanlı topraklarını şehzadeler arasında bölmesi ve şehzadelerin
saltanat iddialarını birbirine karşı desteklemesi hakkında bkz. H. İnalcık,
“Mehemmed I”, s. 974-975.
128
beylerinden de destek alan şehzadelerin, Evrenos Bey gibi tecrübe sahibi bir akıncı
komutanının da etkisi altında kaldıkları açıktır.
Evrenos Bey’i savaşın hemen ardından Rumeli’ye geçen Bayezid’in en büyük
oğlu Süleyman Çelebi’nin yanında görüyoruz417. Süleyman Çelebi’nin Rumeli’ye
geçişinden hemen bir ay kadar sonra Tomasso da Molino’nun 24 Eylül 1402 tarihli
mektubundan öğrendiğimiz bilgilere göre, Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi
Gelibolu’ya Alabasan (Çandarlı Ali Paşa), Lauranese (Evrenos) ve Tamar Taspar
(Timurtaş Paşa) ile birlikte gelmişti418. Evrenos Bey hakkındaki bu haberden sonra
kaynaklarda Süleyman Çelebi’nin imzaladığı 1403 Tarihli Bizans-Türk
Antlaşması’nın bazı şartlarına itirazları nedeniyle konu edildiğini görüyoruz.
Süleyman Çelebi, Gelibolu’ya geçtikten hemen sonra Bizans ve Rumeli’deki çeşitli
Hristiyan güçlerle barış müzakerelerine girişmiştir. Müzakereler sırasında bir ara
Gelibolu ve Selanik’in Bizans’a iadesi söz konusu idi. Süleyman Çelebi’nin bu
niyetine diğer beyler ile birlikte Evrenos Bey’in itiraz ettiği, Venedik’in baş
müzakerecisi Pietro Zeno’nun raporundan anlaşılmıştır419. Antlaşma’ya bakıldığında
sonuçta Selanik, Kalamarya, Halkidikya ve Selanik körfezinin sahil kısımlarını;
Marmara Denizinde Panidos’tan İstanbul’a ve ayrıca kuzeyde Karadeniz sahilinde
417 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, s. 89.
418 M. Alexandrescu–Dersca, La Campagne de Timur en Anatolie (1402), Variorum
Reprints London 1977, s. 139; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 91.
419 Bu rapor antlaşmanın ekinde yayımlanmıştır. Bkz. T. Dennis, “1403 Tarihli
Bizans-Türk Antlaşması”, Çev. Melek Delilbaşı, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi,
c. XXIX, S. 1-4, Ankara 1979, s. 164; E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili
and the Ottoman Chronicles”, s. 271; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 53.
129
Mesembria (Misivri)’ya kadar olan yerleri Bizans İmparatoru’na vermiştir420. Bunun
yanı sıra Venedik ve Ceneviz ile bazı ticari imtiyazlar vermek suretiyle anlaşmış ve
karşılığında Timur’un Rumeli’ye geçişini engellemelerini sağlamıştır421. Ancak,
Evrenos Bey ve diğer beylerin itirazının sonuç verdiği ve Gelibolu’nun antlaşmaya
dahil edilmediği anlaşılmaktadır. İnalcık’a göre 1366’da elden çıktıktan sonra
Osmanlıların temel zaafı olan bu şehir, deniz kuvvetleri için hayati önem taşıyordu.
Gelibolu’nun Çanakkale boğazına hakimiyeti nedeniyle Anadolu’dan Rumeli’ye
geçişler aksamış, şehir ancak 1376’da tekrar alınabilmiştir422. Dolayısıyla Fetret
dönemi boyunca Rumeli’deki en deneyimli beylerden biri olan Evrenos’un aynı
zamanda bölgede dengeleri değiştirecek kadar güçlü olduğu da düşünülebilir. Ancak
Gelibolu’nun Osmanlılarda kalmasına rağmen İnalcık ve Zachariadou’ya göre
boğazlardan geçişin denetimi Bizans’a bırakılmış sayılırdı423. Süleyman Çelebi’nin
bu kadar taviz vermesinin dışında Rumeli’deki Hristiyan güçlere yönelik izlediği
yumuşak siyaset hem beyler hem de uc toplumu arasında rahatsızlık yaratıyordu. Bu
rahatsızlık Osmanlı ve Bizans kaynaklarından ve Pietro Zeno’nun raporundan
anlaşılmaktadır424. Ancak şehzadelerin arasından Süleyman Çelebi’nin Rumeli’de
uzun süre rakibinin olmaması bu rahatsızlıkların somut olarak ortaya çıkmasına
420 Anlaşma hakkında daha fazla bilgi için bkz. T. Dennis, a.g.m., s. 153-166.
421 M. Tayyib Gökbilgin, “Süleyman Çelebi”, İA, c. XI, İstanbul 1993, s. 180; İ. H.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 328.
422 H. İnalcık, Klasik Çağ, s. 15-16.
423 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 975; Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili and
the Ottoman Chronicles”, s. 283.
424 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 975.
130
engel olmuş olabilir. Nitekim Evrenos Bey’in de rahatsız olanlardan biri olduğu,
aşağıda anlatacağımız gibi Süleyman’ın öldürülmesi olayında somutlaşacaktır.
Zachariadou’ya göre Evrenos Bey 1403 antlaşmasının müzakereleri sırasında
(Kasım 1402) Bodonitsa Markizi’nin topraklarını yağmalamıştır. 1403 antlaşmasına
dahil edilerek Bayezid zamanındaki eski imtiyazlarını isteyen Bodonitsa Markizi’nin
toprakları Pietro Zeno’nun raporuna göre Evrenos Bey tarafından saldırıya uğramış
ve yağmalanmıştı. Bu saldırıların ağır hasara sebep olduğunu belirten Markiz,
işgalleri engellemek için antlaşmanın içerisinde yer almayı istedi425.
Evrenos Bey’e kaynaklarda Karaman seferiyle ilgili olaylarda rastlıyoruz.
Süleyman Çelebi’nin Rumeli’de bulunmasını fırsat bilen Çelebi Mehmed, Bursa
üzerine yürümüş ve İsa’nın idaresindeki orduyu Ulubad Savaşı’nda (9 Mart-18
Mayıs 1403) yenmiştir. İsa Bey İstanbul’a kaçmış, İsa’nın generali Timurtaş ise
öldürülerek başı kesilmişti. İsa’nın yenilgisini göstermek isteyen Mehmed ise taraf
değiştiren Timurtaş’ın kesilmiş kafasını İsa’nın müttefiki Süleyman’a göndererek
kendi hükümdarlığını böylelikle ilan etmiş oluyordu426. Süleyman’ın durumu
Mehmed’e göre daha güçlü idi. Buna rağmen Mehmed’in bazı beyliklerle olan
ittifakı topraklarının Bursa’ya kadar genişlemesini sağlamıştı427.
Süleyman’ın Rumeli’de kaldığı sürede Anadolu tekrar Mehmed’in kontrolü
altına girmiş oldu. Fakat 1405 yazında Osmanlı şehzadeleri tekrar Anadolu’ya
425 T. Dennis, “1403 Tarihli Bizans-Türk Antlaşması”, s. 165; E. Zachariadou,
“Süleyman Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”, s. 272, 281-282.
426 H. İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, s. 86.
427 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 118.
131
girdiler. Aydın Emiri Cüneyd, Süleyman Çelebi’nin adına hareket ediyordu428. 1405
sonrasında da Süleyman, Aydın bölgesinde faaliyetlerine devam etti. Süleyman’ın
Anadolu’da bulunduğu süre içerisinde Aydın ve Menteşe dışında kaynaklardaki
bilgilere göre Karaman’a da sefer yaptığı bilinmektedir. Süleyman, Bursa ve
Ankara’yı Mehmed’den aldıktan kısa süre sonra, ordusunu toplayarak büyük bir
sefer düzenledi (Ulu sefer). Bu sırada Sivrihisar halkı Süleyman’a haber göndererek
kaleyi kendisine teslim edeceklerini bildirdiler. Kale Timur tarafından
Karamanoğlu’na geri verilmişti. Gelen haber üzerine Süleyman Sivrihisar’a gitse de
kale alınamadı. Bu sırada Karamanlı kuvvetler de Osmanlı ordusunun geldiğini
anladılar ve saldırıya karar verdiler. Karamanoğlu Mehmed Bey, Emir Süleyman’ın
Sivrihisar’ı muhasara ettiğini duyunca bastırmak istediyse de Süleyman bunu haber
almış ve Evrenos Bey’i Karaman diyarına göndermiştir. Ünlü Osmanlı komutanının
bu seferle ilişkisi Aksaray’a kadar Karaman kuvvetlerini takip etmesinden ve geçtiği
Karaman illerini yağmalamasından kaynaklanmaktadır429. Bu kayıt, Evrenos Bey’in
Anadolu topraklarına girdiğini gösteren ilk faaliyetidir.
1406 yılında Emir Süleyman’ın Evrenos komutasındaki ordusu hala
Aksaray’da iken, onuna tek başına karşı çıkamayacağını anlayan Karamanoğlu
Mehmed Bey, Kırşehir yakınlarına bulunan Çelebi Mehmed ile ittifak kurmaya karar
428 Doukas, a.g.e., s. 203-205; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 119.
429 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 220; Müneccimbaşı,
a.g.e., s. 320; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 334; Joseph Von Hammer,
Osmanlı Devleti Tarihi II, Üçdal Neşriyat İstanbul 1983, s. 392; Hatta Jorga eserinde
Evrenos Bey’in Karaman Beyini Akhisara kapanmaya ve Osmanlıların tek sultanına
(Emir Süleyman’a) tabi olduğunu ilan etmeye zorladığını belirtmektedir. Bkz. Jorga,
a.g.e., c. I, s. 305.
132
verdi. Bu nedenle Sultana bir mektup yazarak bir ulakla gönderdi. Kırşehir’de
Cemale kalesinde buluştular ve yapılan anlaşmaya göre, birbirlerinin dostlarına dost
ve düşmanlarına karşı destek olacaklardı. Eğer başarılı olurlarsa da Karamanoğlu
topraklarının yarısını Mehmed Çelebi’ye tevcih edecekti430. Müttefik olur olmaz
Emir Süleyman’ı ve böylelikle Evrenos’u Karaman topraklarından atmaya mecbur
edeceklerdi. Ancak bu anlaşmayı haber alan Evrenos Bey, durumu Süleyman’a
bildirmiş ve düşmanın kuvvetli olduğunu belirten ve kazanma ümidini kaybeden
Evrenos Bey’in kararıyla Ankara’ya çekilmişlerdir. Böylelikle Evrenos’un tedbiri
karşısında bir saldırıya maruz kalırlarsa şehri arkalarına alarak savaşmaya hazır
olacaklardı431.
Süleyman, kardeşi Mehmed’in yaklaştığını fark ettiğinde endişeye kapılmıştı.
Çünkü kuvvetleri, Mehmed’in kuvvetlerinden daha azdı. Süleyman her ne kadar
Rumeli’ye dönerek kuvvet toplamak istediyse de Ali Paşa onu kalmaya ikna etti.
Yenişehir yakınlarındaki Çakır Pınarı denilen mevkiye yerleştiler ve Süleyman, Gazi
Evrenos kumandanlığında bölgeye bir öncü birlik gönderdi. Osmanlı kaynaklarında
Evrenos’un “karavul / karagol” gönderildiği kayıtlıdır432. Mehmed ise Çiloğlu
Mehemmed ve Horosoğlu Ahmed’i karavul göndermişti. Ancak Evrenos Bey
komutasındaki Süleyman’ın öncü birlikleri her nasılsa Mehmed’in kuvvetleri
tarafından saldırıya uğrayarak kaçmışlar ve Emir Süleyman’a başka tedbirler almak
430 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 220; Solakzâde, a.g.e., s.
104; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 320; Hammer, a.g.e., c. II, s. 392.
431 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Solakzâde, a.g.e., s. 104; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s.
220; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 320.
432 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 216–218; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 242.
133
gerektiğini bildirmişlerdir. Hatta Solakzâde Tarihi’nde Evrenos’un yenilgisi şu
şekilde anlatılmaktadır: “İki karagol birbirine munzamm olub hayli cenk ü cidâl
oldu. Tarafeynden niceler mecrûh olub bi’l-âhire gülünc şâhinler, tülek şeh-bâzlar
gibi Koca Evrenos kumandasın cem’iyyetin perîşân etdiler ve firârîleri kovdular”433.
Bu bilgi Evrenos Bey’e ait kaynaklarda geçen Mora’dan sonra ikinci başarısızlık
örneğidir. Mehmed başlangıçtaki avantajına rağmen, Süleyman’ı yenilgiye
uğratamamış ve mücadele kaynaklardaki bilgiye bir hafta sürmüştür. Sonuçta
Mehmed Rumeli’ye dönmek zorunda kalmıştır434.
Süleyman şimdilik kazanıyor gibi görünse de Rumeli’deki durumu idare
edemeyeceği açıktı. Aslında Osmanlı Rumelisini kontrol eden en önemli güç ise
Evrenos Bey gibi akıncı beyleri idiler. Ancak bu dönemde güçlü uc beyi Evrenos da
Çandarlı Ali Paşa (ö. Aralık 1406) da Süleyman ile birlikte Anadolu’da idiler. Bu
durumda Rumeli, diğer uc beyleri özellikle Üsküplü İshak Bey ve Tırhala Beyi
Yusuf Bey tarafından idare ediliyordu. Ancak bu uc beyleri, Süleyman’ın 1403
antlaşmasından beri Hıristiyan devletlere karşı güttüğü barışçı politikadan hoşnut
değillerdi ve 1409 yılına gelindiğinde Musa, durumdan hoşnutsuz olan pek çok
akıncı beyini etrafına toplayacaktı. Çünkü onlar, ganimet için Hıristiyan topraklara
akın yaparak daha sert bir politika izlemeyi istiyorlardı435.
433 Solakzâde, a.g.e., s. 102.
434 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 216-218; H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 974; D. J.
Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 123.
435 E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi”, s. 291-292; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 124,
127.
134
Musa Çelebi cephesine baktığımızda ise, Musa’nın Eflak voyvodası Mircea,
Sırp Despotu Stefan Lazareviç ile kardeşi Vuk Lazareviç’in ve ayrıca Bulgar
boylarının da desteğini kazandığını görüyoruz. Buna karşılık Evrenos’un da yanında
bulunduğu Emir Süleyman ise Bizans’ın desteğini alıyordu. Sırp Despotunun
topraklarının yarısını talep eden kardeşi Vuk Lazareviç ile anlaşmazlığa düşmesi
nedeniyle Süleyman’dan yardım istemiş ve Konstantin’in eserinden öğrendiğimize
göre Süleyman da Vuk’a Evrenos Bey kumandasında büyük bir ordu tahsis
etmiştir436. Evrenos Bey ordusu ile birlikte boğazı geçerek, Sırbistan’da Stefan’ın
topraklarını yağmalamıştır. Sonuçta Vuk, bir Osmanlı vassalı olarak güneyi koruma
altına alabilmiş ve Stefan da Macar kralı Sigismund’un korumasında Belgrad’a iltica
etmek durumunda kalmıştır. Stefan ve Vuk arasındaki savaş, Sırbistan’ın iki kardeş
arasında bölünmesi ile sonuçlanmıştır.
Musa kendisine Edirne’ye kadar eşlik eden akıncılar ve timar erleri ile birlikte
Rumeli’nin yönetimini yavaş yavaş ele alırken, Süleyman’a kardeşinin bu faaliyeti
haber verilince çok geç olmadan Rumeli’ye dönerek onunla yüzleşmek istedi437.
Venedik arşivindeki 30 Mayıs 1410 tarihli Ragusa raporuna göre, Mircea’nın
elçisinin İstanbul’dan karaya çıkarılmadığı ve Bizans İmparatoru’nun Gelibolu’daki
mevkileri ve kaleleri ele geçirdiği belirtilerek, ateşkes yapmak istediği
kaydedilmiştir. Bu sırada Süleyman pek çok askeriyle kıyıda görünmüş ve yolunu
436 D. J. Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 125; Konstantin Kosteneçki, Stefan
Lazareviç, Yıldırım Bayezid’in Emrinde Bir Sırp Despotu, Çev. Hüseyin Mevsim,
İstanbul 2008, s. 72. Ancak bu eserde Süleyman’ın gönderdiği birliklerin başında
bulunan Evrenos Bey’in adı geçmemektedir.
437 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 82.
135
değiştirerek İmparatordan ve Cenevizlilerden onu karşıya geçirmelerini istemiş
ancak aldığı olumsuz cevap yüzünden geri dönerek kardeşi Mehmed tehlikesi ile
karşı karşıya kalmıştır. Ve bu sırada Süleyman’ın yanında bulunan Evrenos
(Avarnas) ve Süleyman’ın Gelibolu’ya gelen altı beyi Musa Çelebi tarafından
yakalanmışlardır438. Uzunçarşılı da Üsküp Sancak Beyi Paşa Yiğit’in adını vererek
ümeradan da bazı kişilerin Musa tarafından hapsedildiklerini ancak daha sonra
affedilerek salıverildiklerini kaydetmektedir. Ancak bu isimler arasında Evrenos
Bey’in olup olmadığı tam olarak bilinmiyor439.
Süleyman’ın Evrenos da dâhil olmak üzere kuvvetleri arasında sadakatini
kaybetmeden önce yaşanan son olay 11 Haziran 1410 tarihli Edirne Savaşı’dır. Bu
savaş Süleyman’ın kardeşi Musa ile son yüzleşmesidir ve Süleyman’ın ölümüyle
sonuçlanmıştır. 1410 yılının Haziran ayında Rumeli’ye geçmek durumunda kalmış
ve sonuçta 17 Şubat 1411’de Musa tarafından öldürülmüştür. Bizans Kısa
Kroniklerine göre, Musa Trakya’ya dönmüş ve Yanbol yakınlarındaki kaleyi
tutmuştu. Bunu duyan Süleyman, Musa’yı takip edebilmek için askerleriyle
Edirne’ye döndü. Kroniklerdeki bilgilere göre Süleyman, Evrenos da dahil olmak
üzere beylerin sadakatini kaybetti ve Musa’nın yanına kaçmalarına sebep oldu.
Süleyman acele ile İstanbul’a kaçmak istedi ancak yolda öldürüldü440.
438 Bu bilgi Osmanlı kroniklerinde yer almadığından bizim için ayrı bir önem
taşımaktadır. Kastritsis sayfa 146’dan naklen: Gelcich and Thalloczy,
Diplomatarium Relationum Reipublicae Ragusanae cum Regno Hungariae,
Budapest 1887, s. 195.
439 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 342.
440 P. Schreiner, a.g.e., c. II, s. 401. (17 Şubat 1411 Salı günü öldürüldü)
136
Osmanlı kroniklerine göre Süleyman Çelebi, kardeşi Musa’nın Edirne’ye
yaklaştığını hamamda içki âleminde iken haber almıştı. Osmanlı kronik
yazarlarından Neşri, Hoca Saadeddin, Solakzâde ve Müneccimbaşı hamam olayından
detaylı bir şekilde bahsetmektedirler441. Süleyman hamamda zevk ü sefa ederken
beylerinden birinin kardeşinin geldiğini haber vermesi üzerine ona kızdı. Kroniklere
göre vezirlerin isteği ile Evrenos Bey de Süleyman’ın yanına girerek aynı haberi
vermiş ancak bu ikazdan ve rahatsız edilmekten memnun olmayan Süleyman,
Musa’yı küçümseyen sözler söyleyerek Evrenos’u da göndermiştir.
Müneccimbaşı’nın kayıtlarına göre Emir Süleyman’ın yanından ağlayarak çıkan
Evrenos Bey’e: “Ey Hacı Lalam, beni zevk ü sefâdan ayırmak ve pâdişahlar
huzûrunda bu kötü sözler söylemek sana düşer mi? Musa kimdir ve ne oğlandır ki
üzerime gele ve beni ânınla korkudasın. Şübhem kalmadı bunamışsın” demiştir442.
Evrenos ise Yeniçeri Ağası Hasan Ağa’nın “senin sözünü dinler” demesiyle yanına
varan Hasan Ağa’nın da sakalını kestiren Süleyman, beyleri arasında tamamen
güvenini kaybetmiş oldu. Bu durumu diğerlerine bildiren Evrenos Bey ve Hasan
Ağa, Süleyman’ın kayıtsızlığına daha fazla dayanamayıp onu terk ettiler. Hatta
kaynaklarda Hasan Ağa’nın ümeraya seslenerek onları Musa Çelebi yanına geçmeye
çağırdığı ve Süleyman’ın yanında ise Karaca Bey, Kara Mukbil ve Oruç Bey’den
441 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 225; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 253; Solakzâde, a.g.e., s.
108; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321; H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s. 93.
442 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321.
137
başka adam kalmadığı kayıtlıdır443. Chalkokondyles’e göre de Süleyman, Evrenos ve
Hasan’ın onu terk etmeleri neticesinde yenilgisini kabullenmişti444.
Musa’nın Emir Süleyman üzerindeki başarısı, Süleyman’ın Hıristiyan güçler
ve Rumeli’ye karşı güttüğü uzlaştırıcı ve barışçı politikanın tersine dönmesi ile
sonuçlanmıştır. Akıncı güçlerden de destek alan Musa Çelebi Rumeli’ye hâkim iken,
kardeşi Mehmed ise Anadolu’da hakimiyetini sürdürmekteydi. Ancak Musa,
Rumeli’deki beylerinin sadakatine güvenmiyor, kardeşini terk ettikleri gibi kendisini
de bırakabileceklerini düşünüyordu. Ümeradan olanlara güvenemediği için onları
imtihan etmek amacıyla huzuruna çağırmıştır. Hatta Müneccimbaşı “ intikâm
sevdasına düşüp ekserîsini katl eyledi” diye belirtmektedir445. Her ne kadar Musa uc
beylerine güvenmese de onların Rumeli’de büyük bir gücü vardı ve Musa da bunun
bilincindeydi. Bu nedenle bu beylerden birinin desteğini almadan Rumeli’yi elinde
tutması mümkün değildi. Kastritsis’e göre, Musa’nın Edirne’de tahta çıktığı zaman
önemli bir uc beyi olan Mihaloğlu Mehmed’i Rumeli beylerbeyi ataması bunun açık
bir sonucudur446. Onu beylerbeyi atayarak, Süleyman için çalışan ve güçlü olan
özellikle Evrenos ve Paşa Yiğit’e karşı onu kullanmak istemiş olabilir447. Fakat
443 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 225; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 254; Solakzâde, a.g.e., s.
108; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321.
444 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164.
445 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322.
446 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 162.
447 Venedik, Rumeli uc beylerinin gücünün farkındaydı. Temmuz 1411 tarihli
Venedik senatosuna ait bir belgede, Mihal Bey’in Musa’nın en güçlü beylerinden biri
olduğu kayıtlıdır. Venedikliler ayrıca Osmanlı fetret döneminde uc beylerinin
gücünün bilincindeydiler. Aynı belgede, kendi elçilerine daha önce de temasa
138
Mihaloğlu Musa’ya uzun süre sadık kalmamış ve o da Evrenos gibi Mehmed
Çelebi’ye katılmıştır.
Evrenos’un neden Musa Çelebi’ye katılmadığı konusuna gelince; Hoca
Saadeddin ve Solakzâde’den öğrendiğimize göre Evrenos Bey, Musa Çelebi
maiyetindeki beylerin hakarete uğradıklarını duyduğu için Musa’nın davetine gitmek
istememişti448. Osmanlı kroniklerinde H. 814 (1411-1412) yılında Musa Çelebi’nin
“hayâle engîz” mektuplarla Evrenos Bey’e ısrarından bahsedilmektedir. Hatta Oruç
Bey, “ve illâ Musa Beğ, Evrenos Beğ’den gâyet havf iderdi. Ol vakt Evrenos Beğ
hayatda idi. İki üç bin yarar kulları vardı, kılıç erleri. Gümülcine’yi, İskete’yi,
Marulya’yı ve Siroz ve Selanik tarafın ol feth itmişdi. Kuvvetlü kişiydi. Musa Beğ
andan havf idüb Evrenos Beğ’i kapuya okudı” demektedir449. Sonunda ısrarlara
dayanamayan Evrenos, ‘hayatından da endişe ederek’ hediyeleriyle birlikte
Edirne’de Musa’nın huzuruna çıkmış, elinden kurtulabilmek için de kör taklidi
geçtikleri Evrenos ve Paşa Yiğit’in güçlerine yön vermeyi ve onların Arnavutluk’taki
durumlarını korumaları için rüşvet teklif etmelerini tavsiye etmişlerdir. D. J.
Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 162’den naklen dipnot 5, daha fazla bilgi için bkz.
Valentini, Giuseppe, Acta Albaniae Veneta Saeculorum XIV. et XV. vol. 21 Palermo:
Giuseppe Tosini; Milan : P.I.M.E. ; Munich, R. Trofenik, 1967, s. 154-155.
448 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 256, “Akdem-ı ümerâ olan Evrenos Beği dahi kesret-i
hadem ü haşem ile emsâlinden mümtâz olmağın ser-keşlik ihtimâli ile müttehem edüb
mülâyemet mevâ’îd-i lütf ile da’vet eyledi. Ol dahi Musa Çelebi’nin ümera ile
mu’âmelesin ve terk-i mücâmelesin bilmeğin fehvâsını ferce-i ferc edinüb…”; Ayrıca
bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 112, “Bazı evzâ’-ı etvârını pesend etmediğine binâ’en
da’vetine icâbet etmedi ve her kaçan ki taleb olundu” .
449 Oruç Beğ Tarihi, s. 44-45.
139
yapmıştır450. Kroniklerdeki hikayeye göre Musa Çelebi, Evrenos’un körlüğüne itimat
etmeyerek, yemekte kendisine pişmiş kurbağa kavurması hazırlatmış ve Evrenos Bey
de durumu açığa vurmamak ve inandırıcı olabilmek için birkaç kurbağa yemek
zorunda kalmıştır451. Bu suretle de Musa’yı ikna edebilmiş ve birkaç gün içerisinde
karargâhına dönebilmiştir. Müneccimbaşı “akdemü’l-ümerâ olan Evrenos Beği dahi
eyâleti olan Siroz’dan umûr-ı mülkde tedbîr ve istişârenize muhtâcız deyu” 1411-
12’de çağırıldığını belirtmektedir452. Solakzâde ise bu sırada Evrenos’un 5-6.000 kişi
ile Yenice-i Vardar’da bulunduğunu kaydeder453: “Rumili serhadlerinin yararı ve
ekser memâlikin fâtih-i namdârı ve beş altı bin dilâver ve bahadır kulları ve mirliva
oğulları (ki her biri bir külli kapuya mâlik ve şehâmet ü celâdet tarîkına sâlikdir)
olan Evrenos Beğ ki Selanik etrâfını feth edüb kurbundaki Yenice-i Vardar’da
mütemekkin idi”. Oruç Bey ise olayı kısaca aktardıktan sonra Evrenos’un
Gümülcine’ye döndüğünü ve döndükten sonra hile yaptığının ortaya çıktığını belirtir.
Musa tekrar onu çağırmak için adam göndermiş, ancak kroniğe göre Evrenos gelen
kulu döverek geri göndermiştir. Musa ise bu duruma hayıflanarak çok kızmıştır454.
450 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 257; Solakzâde, a.g.e., s. 112; Müneccimbaşı, a.g.e., s.
322.
451 Kurbağa hikâyesi için bkz Oruç Beğ Tarihi, s. 45; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 256-
257; Solakzâde, a.g.e., s. 112; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322. Neşri’de ise bu hikaye
geçmez, ancak Evrenos Bey’in Çelebi Mehmed’e mektup gönderdiğinden ve
Musa’dan uzak durduğundan bahseder. Bkz. Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; J. V.
Hammer, a.g.e., s. 400.
452 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322.
453 Solakzâde, a.g.e., s. 112.
454 Oruç Beğ Tarihi, s. 45.
140
Bu hikâyeden hiç bahsetmeyen Neşri ise, Evrenos Bey’in Musa’dan uzak durmaya
çalıştığını ve Çelebi Mehmed’e gönderdiği mektupta, yanında bulunan oğlu Barak
Bey’in, Paşa Yiğid’in ve Tırhala Bey’i Sinan’ın ona katılmak istediklerini
bildirdiğini kaydetmiştir455.
Osmanlı kroniklerinden farklı olarak Chalkokondyles, Evrenos Bey’in Fetret
Devri’nde kısa süreliğine de olsa Musa’nın yanında bulunduğundan
bahsetmektedir456. Ona göre, Yeniçeri Ağası Hasan ile Rumeli’deki sipahilerin
komutanı Evrenos, Musa’nın tarafına geçmişlerdir457. Ancak yine Chalkokondyles,
Musa Çelebi ile Mehmed Çelebi arasındaki mücadele döneminden bahsederken,
Mehmed’in haber salması üzerine Evrenos Bey’in onun yanına geçtiğini belirtmiştir.
Ona göre Mehmed’in başarısının yegâne sebebi, Evrenos Bey’in ve Yeniçeri Ağası
Hasan’ın onun tarafına geçmeleridir.
Diğer taraftan Venedik ise Paşa Yiğit ve Evrenos Bey’in yeni rejimdeki
yerlerini ve nüfuzlarını öğrenmeye çalışıyordu. Bilindiği üzere Venedik daha önce
Paşa Yiğit ile anlaşmak istemiş ve idaresindeki Osmanlı kuvvetlerinin Venedik
topraklarını koruma garantisini sağlamıştı. Bu nedenle Evrenos ve Paşa Yiğit gibi uc
beylerinin kuvveti merkezi hükümet için olduğu kadar Venedik gibi dış güçlerin de
455 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 191.
456 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164. Osmanlı kaynaklarında yukarıda da
bahsettiğimiz gibi Musa Çelebi, Evrenos Bey’e gönderdiği mektuplarla teklifte
bulunmuş, ancak Evrenos Bey davetine dahi gitmek istememişti.
457 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164. Osmanlı kaynaklarında ise Evrenos
Bey, Mehmed Çelebi’ye mektup göndererek onun yanına geçmek istediğini
bildirmiştir. Oruç Beğ Tarihi, s. 46; Neşrî, a.g.e., s. 236; Solakzâde, a.g.e., s. 118-
119; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 324.
141
dikkatinden kaçmıyordu. Zaten bu denli etkili olmasalardı, merkez bu uc beylerinden
ve yapabileceklerinden bu kadar tedirgin olmazdı458. Ancak yukarıda ve özellikle de
fetret devri süresince gördüğümüz gibi, şehzadeler bu tecrübe sahibi ve etkili nüfuz
alanları olan uc beylerinin desteğini almadan ilerleyememiş, bu beyler de
hanedandan olan şehzadelerden kendi çıkarına uygun olanları desteklemekten geri
kalmamışlardır.
2.5. I. Mehmed Döneminde Evrenos Bey
Musa’nın da teklifini reddeden ya da bir bakıma ondan kaçan Evrenos Bey’i 5
Temmuz 1413 tarihindeki Çamurlu Savaşı’nda Mehmed Çelebi’nin yanında
görüyoruz459. Amasya ve Tokat bu sırada Mehmed’in elinde idi. Ordu Trakya’da
Vize yakınlarında iken Evrenos Bey’den Mehmed’e mektup geldi460. Gelen haberde
Evrenos Bey, Mehmed’e katılacağını belirtirken bir taraftan da şehzadeye
tavsiyelerde bulunuyordu. Musa Çelebi’ye karşı acele davranılmaması gerektiğini,
Sırbistan tarafına gidilmesini tavsiye etmişti. Çünkü Evrenos’dan gelen habere göre
Barak Bey (Evrenos’un oğlu), Üsküp Beyi Paşa Yiğit ve Tırhala Beyi Sinan Bey de
Mehmed’e yardıma geleceklerdi. Evrenos Bey ordu Sofya yakınlarındaki Balkan
derbendine vardığında kendisine katılacaklarını bildirdi. Aslında Mehmed,
Evrenos’un ve onun vasıtasıyla kendisine katılacak diğer beylerin taraf
458 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 174.
459 J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 35.
460 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; Oruç Beğ Tarihi, s. 46; Solakzâde, a.g.e., s. 118-
119; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 324; H. Vehbi, a.g.m., s. 830-831.
142
değiştireceklerinden habersizdi. Evrenos Bey, yine tecrübesiyle hareket ederek
birlikleri toplamış, hatta oğlu Ali Bey’in de daha birlikler Edirne’ye varmadan onlara
katılmasını sağlamıştır461. Ayrıca Kör Tekvur-oğlu da Evrenos ile birlikte
Mehmed’in yanına geçenler arasında kaydedilmiştir462. Neşri “ Hacı Evrenos Beğ
dahi sancağın çeküp gelüp, sultana va’desini yirine getürdi” demektedir463.
Birliklerin toplanmasının ardından Niş tarafına hareket eden Mehmed, Tuna’ya
doğru çekilmeye çalışan Musa Çelebi’nin kuvvetlerine yetişerek onu muharebeye
mecbur bırakmıştır. Sofya’nın güneyinde Samakov kasabası civarında Çamurlu
Derbend mevkiinde yapılan savaşta, zaten az bir kuvveti bulunan Musa yenilmiş ve
aralarında Evrenos’un oğlu Barak Bey’in de bulunduğu bir gurup tarafından
461 Solakzâde, Evrenos Bey’in Şehzade Mehmed’e gönderdiği mektup hakkında en
detaylı bilgi veren Osmanlı kaynağıdır. Ona göre Evrenos’un mektubunda şunlar
kayıtlıydı: “mümkin oldukca Musa Çelebi’ye ol mertebeyi mukâbele etmede
‘aceleden ihtirâz olunub Las vilâyetine doğru teveccüh-i hümâyûn buyuralar, hudûd-
ı mezbûre ümerâsı teşrîflerine iştiyâk üzere müterakkıblar idüğü bu bendelerinin
ma’lûmu olmuşdur. Husûsen Budak [Barak] Beğ ve Paşa Yiğit ve Tırhala Beği Sinan
Beğ ve hâkim-i Las Sultan-ı gerdun-ı esâsı serîr-i saltanata iclâs bâbında
müttefıkü’l-kelime olmuşlardır. Musa Çelebi ‘askeri arada hâ’il olmağla dergâh-ı
felek-iştibâh tarafına mülâkata ikdâm edemezler. Devletle ol cânibe ki ‘azm oluna
mâni’ ve müzâhim kalmayub hâkipâya yüz sürmeleri müte’ayyen olmuşdur ve bu
‘abd-i kadîmlerinin dahi ol esnâlarda rikâb-ı sa’âdet nisâbları hıdmetine hâzır
bulunması mukarrerdir”. Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 119. Oruç Bey de Evrenos’un
oğlu Ali Bey’i İnceğüz (Çatalca) yakınlarındayken Mehmed’in yanına gönderdiğini
kaydetmiştir. Bkz. Oruç Beğ Tarihi, s. 47.
462 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 270; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 238; Solakzâde, a.g.e., s.
121.
463 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 238.
143
yakalanarak öldürülmüştür464. Böylelikle Evrenos Bey’in Mehmed’in yanında olması
ve onun tavsiyesiyle diğer beylerinde de katılımları ve nüfuzlarıyla Mehmed tahtı ele
geçirebilmiştir. Bu Evrenos’un Osmanlı’nın Balkan yayılmasına gösterdiği katkı
dışında diğer beyleri de teşvikle yeni bir Osmanlı sultanını tahta geçirme başarısıdır.
2.6. Yenice-i Vardar’da İnziva: Evrenos Bey’in Vefatı
(17 Kasım 1417) ve Türbesi
Evrenos Bey’in 1413 yılındaki Çamurlu Savaşı’nın ardından kaynaklarda
herhangi bir faaliyetine rastlamıyoruz. Evrenos Bey’in bugüne kadar yüz yaşından
fazla yaşamış olduğu belirtilse de elimizde bunu destekleyen herhangi bir kanıt
bulunmamaktadır. Onun nasıl öldüğüne dair de kaynaklar sessizdir. Bu kadar
deneyimli ve önemli bir şahsiyetin ölümünden kaynakların bahsetmemesi ilginçtir.
Türbesindeki mezar kitabesi olmasaydı ne zaman öldüğünü de bugün bilmiyor
olacaktık. Evrenos Bey’in türbesi ise ailesinin merkezi konumuna getirdiği, bugün
Yunanistan’ın Makedonya bölgesinde Selanik’e 48 km uzaklıkta küçük bir şehir olan
Yenice-i Vardar’dadır. Bu şehir, Evrenos Gazi’nin İpsala, Gümülcine ve Serez’den
sonraki yeni uc merkezidir ve kaynaklarda Evrenosoğulları’nın vatanı olarak
464 Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, Neşrî Tarihi, c. II, Yay. Faik Reşit Unat-
Mehmed Altay Köymen, T.T.K. Ankara 1995, s. 514; Fahamettin Başar, “Mûsâ
Çelebi”, DİA, c. 31, İstanbul 2006, s. 217.
144
geçmektedir.465 Türbesindeki kitabeden 7 Şevval 820/17 Kasım 1417 Çarşamba günü
vefat ettiğini bildiğimiz Evrenos’un, Çamurlu Savaşı’ndan bu tarihe kadar Yenice-i
Vardar’da inzivaya çekildiği anlaşılmaktadır.
1668’de Yenice-i Vardar’dan geçen Evliya Çelebi, gördüğü Evrenos Bey
türbesi hakkında şu bilgileri vermektedir: “bu şehir içre bir kurşum örtülü kârgîr bir
kubbe-i ra’nâ içinde medfûndur. Ammâ bu kubbe-i müşebbekîn(?) içi iki kat meşhed-
i gâziyândır. Aşağı zîr-i zemîn yanına üç ayak taş nerdübân ile enilir kabr-i şerîfin
bir tûlânî mermer sanduka içinde Gâzî Evrenos me’nûs olub yatır bir muzlim zîr-i
zemîndir. Ammâ bu zîr-i zemîn üstündeki soffada yine ol kubbe içinde bir mermer
sandûka dahi vardır. Başı ve ayağı ucundaki hice taşındaki târîh budur: Netîce
târihi, li-sene ışrîn (ve) semân-mi’e tahrîr olunmuşdur, ammâ kendi bizzât na’ş-ı
şerîfleri aşağı zîr-i zemîndeki mermer sandûka içinde medfûndur466.” Evrenos Bey’in
türbesini bu şekilde detaylı aktaran Evliya Çelebi, hiçbir vilayette bu kadar güzel bir
türbe görmediğini de vurgulamaktadır. Ekte verilen Evrenos Bey’in türbe resminde
de görüleceği üzere pencerelerle dolu ve aydınlık bir yer olduğunu belirtir. Evliya
Çelebi’ye göre bu ünlü Osmanlı komutanı, o kadar başarılıdır ki 760 adet şehir ve
kasaba fethetmiştir467.
465 Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri, c. IV, İstanbul 1981,
s. 303, 306; İsmail Bıçakçı, Yunanistan’da Türk Mimarî Eserleri, İstanbul 2003, s.
411; Apostolos Vakalopoulos, a.g.e., s. 51; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s.
77.
466 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78-79.
467 A.g.e., s. 79.
145
Evrenos Bey’in ölüm tarihini öğrendiğimiz mezar kitabesini ilk olarak
yayımlayan V. Dimitriadis olmuştur468. Ancak bu kitabe uzun süredir koruma
amacıyla Selanik’teki Arkeoloji Servisi’nin deposu olan Rotunda’danın avlusunda
saklanmaktadır ve restorasyonu tamamlanmış olan türbeye orijinal kitabenin ne
zaman getirileceği bilinmemektedir469. Evrenos’un mezartaşı üzerindeki kitabenin
metni ise şöyledir:
Kad mâte ve nukile min dâri’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ el-merhûm
El-mağfûr es-sa’îd eş-şehîd melikü’l-guzât ve’l-mücahidîn
Kâtilü’l-kefere ve’l-müşrikîn ez-zâ’ir Beytu’llâhi’l-harâm
E’t-ta’îf beyne’r-rükn-i ve’l-makâm Hacı Evrenuz bin İsa
Nevvere Allahu kabrehu ve tâbe serâhu illâ rahmeti’l-llâhi te’âlâ
Ve’r-rıdvânihi fi’l-yevmi’l-erba’a es-sâbi’ min
Şehr-i Şevval li sene ‘ışrîn ve semâne mi’e el-hicriyye
Görüldüğü gibi bu kitabe sayesinde, ölüm tarihinin dışında 1386 tarihli belgede
olduğu gibi kendisine yine “gâzilerin ve mücâhitlerin sultanı, kâfirlerin ve
müşriklerin yok edicisi” diye hitap edildiğini görüyoruz470 Bu orijinal kitabenin
dışında türbenin XIX. yüzyıl başlarına ait tamir kitabelerinden iki tanesi, Evrenos
Bey’in soyundan gelen aile üyelerinin fotoğraf albümlerinde ortaya çıkmıştır. Bu
468 V. Dimitriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 331; H. Ç. Arslan, a.g.e., s.
90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89-90.
469 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89-90.
470 1386 tarihli belgede Evrenos Bey’e şöyle hitap edilmiş idi: “cenâb-ı emâret-me’âb
eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-
kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey”, bkz. BOA, YEE, Dosya No: 91,
Gömlek Sıra No: 49.
146
fotoğraflardan kitabeleri okuyan H. Lowry-İ. Erünsal tarafından tam metinleri
yayımlanan bu tamir kitabelerinin günümüze ulaşamayan ilki, H. 1302 (1884-85)
tarihli olup, bu tarihte yapılan bir restorasyon sırasında lahdin üzerine
yerleştirilmi ştir471. Evrenos Bey türbesine ait ve günümüze ulaşamayan diğer bir
kitabe ise yine H. 1302 (1884-85) tarihine ait olup, yapılan restorasyonu
anlatmaktadır472. Evrenos Bey’in türbesine ait olan son kitabe ise 1910 tarihli
restorasyon sonrasında hazırlanmış ve günümüze ulaşmış olan tek tamir kitabesidir.
Bu kitabe metinlerinin çeviri ve analizi Lowry-Erünsal tarafından yapılmıştır473.
471 Bu kitabe Lowry tarafından Evrenos Bey’in neslinden gelen Özer
Gazievrenosoğlu’nun aile albümünden alınarak gün ışığına çıkarılmıştır. Bkz. H.
Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89.
472 Bu kitabe de Özer Gazievrenosoğlu’nun aile albümünden alınarak gün ışığına
çıkarılmıştır. Bkz. Aynı yazarlar, a.g.e., s. 93-94.
473 Aynı yazarlar, a.g.e., s. 96.
3. BÖLÜM
EVRENOS BEY’İN VAKIFLARI
Evrenos Bey’in vakıflarına geçmeden önce, bir akıncı beyi olarak nasıl mülk
sahibi olduğunu ve bu mülklerinin nerelerde bulunduğunu kaynaklar el verdiği
müddetçe aktarmaya çalışacağız. Evrenos Bey’in mülklerinin tespitinin ardından da
bu mülklerden hangilerinin ne amaçla vakfa dönüştürüldüğünü vakıf sisteminden
kısaca bahsederek erken tarihli Osmanlı tahrir defrerlerinin ışığı altında tespit etmeye
çalışacağız.
İslâm memleketlerinde mülkiyeti devlete ait olan mîrî toprakların yanı sıra,
kişilere ait olan mülk topraklar da mevcuttur. Osmanlı Devleti’nde mülkiyet hakkı
elde edebilmek ya da diğer bir değişle mülknâme alabilmek için bazı koşulları yerine
getirmek gerekmekteydi. Mülknâme, hükümdar tarafından şer’î hukuka uygun
olarak, mal sahipliğinin bir veya birkaç şahsa verildiğini gösteren ferman ya da
vesika için kullanılmış bir tabirdir. Bunun yerine “mülknâme-i hümâyûn, temliknâme
veya temliknâme-i hümâyûn” da denilirdi474. Fethedilen topraklar ilk olarak mîrî
topraklar olarak kabul ve ilan edilir, daha sonra padişah tarafından temlîk edilirlerdi.
474 M. Z. Pakalın, a.g.e., c. II, s. 613. Bu başlık altındaki mülk toprakların tanımı ve
Evrenos Bey’in nasıl mülk aldığı ile ilgili kısım OTAM’da yayınlanan makalemizden
faydalanılmıştır. Bkz. A Çalı, “Akıncı Beyi Evrenos Bey’e Ait Mülknâme”, OTAM,
Sayı 20/Güz 2006, Ankara 2009, s. 59-79.
148
Mîrî araziden ayrılan bu tür topraklara “mülk topraklar” denilirdi. Bu topraklar
içerisinden fetih sonrasında fâtihlere verilen temlikler475, memleketi imâr ve iskân ile
devlete hizmeti geçen memur ve askerlere yapılan temlikler476 ve usulüne göre
satılarak parası tahsîs edilen topraklar şeklindeki temlikler sahîh temlikler
arasındaydı477.
Akıncı beylerine verilen temliklerle sınır boylarının müdafaası sağlanarak, yeni
feth edilen toprakların imâr ve iskânı ile şenlendirilmesi amaçlanıyordu. Böylelikle
ya yeni fethedilen yerler ya da genellikle ölü veya çorak topraklar tasarruf altına
sokularak, verilen temlikler ile malikâneler yaratılması sağlanmıştır478. Osmanlı
Devleti fetihlerle büyüyen topraklarını koruyabilmek için Rumeli fatihlerine feth
ettikleri topraklardan bol miktarlarda timarlar veriyor ancak bu timarlar kendi görev
ve hizmetleri devam ettiği sürece tasarruflarında kalıyordu479. Verilen timarları
malikâne şeklinde evlatlarına geçirebilmeleri için sultandan temliknâme almaları
475 Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, s. 8-
10; Yılmaz Kurt, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, c. III, Y.T.Y, Ankara 1999,
s. 61.
476 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât Tekmileleri (I-III), T.T.K. Ankara, 1961, s.
8.
477 Ömer Lütfi Barkan, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, Türkiye’de
Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 237.
478 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I, 1300-
1600, Eren Yay., İstanbul 2000, s. 163.
479 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 232.
149
gerekiyordu480. Her padişah değiştiğinde de hüccet ve mülknâmelerin yenilenme
mecburiyeti vardı. Yine uygulanan arazi tahrirlerinde her mülk ve vakfın teftişi
yapılarak yoklamalar alınıyordu. Yapılan bu gibi teftişlerle birtakım malikaneler eğer
daha önce evlatlık vakıf haline dönüştürülmemişlerse dağıtılarak mîrî araziye dahil
ediliyorlardı481. Ancak ileride de bahsedeceğimiz gibi Evrenos Bey vakıfları evlatlık
vakıflardan olup, XX yüzyılın başlarına kadar bu ailenin tasarrufunda kalmışlardır.
Osmanlı Devleti için temlîk sahibinin haklarının korunması kadar temlîk edilen
toprakların sorumluluklarının da yerine getiriliyor olması oldukça önemliydi. Aksi
takdirde yani koşullara uyulmadığı zaman verilen mülk geri alınabiliyordu. Örneğin
toprağın üç yıl üst üste ekilmemesi yani boz bırakılması halinde temlîk sahibi
mülkiyet hakkını yitiriyor ve kanûnen toprak başka birine teslim edilebiliyordu482.
Aslında temlikle amaçlanan ve mülkiyeti yasallaştıran tek koşul İnalcık’ın da
belirttiği gibi hâlî ya da terkedilmiş toprakların tarıma açılarak, ekilip-biçilmeye
başlanması ve böylece de bölgenin şenlendirilerek bayındırlık işleri için yeni gelir
kaynaklarının yaratılmasıydı483.
480 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisâdî ve İçtimâî Tarihi I (1243-1453), Ankara
1999, s. 298.
481 Ö. L. Barkan, “Malikâne-Divânî Sistemi”, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu
Eserler I, İstanbul 1980, s. 187-188.
482 H. İnalcık, a.g.e., s. 168.
483 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’at, c. IV, s. 24; H. İnalcık, a.g.e., s. 168-169.
150
3.1. Osmanlı Sultanları Tarafından Evrenos Bey’e Tevcîh Edilen
Mülkler
Temliknâme yoluyla mülk verilmesi hakkında yaptığımız kısa girişin ardından
şimdi Evrenos Bey’in kaynaklara ve Osmanlı kayıtlarına yansıyan mülklerinden
bahsedelim;
I. Bazı kaynaklarda Evrenos Bey’e (H. Muharrem 760) Aralık 1358 tarihinde
Keşan ve Dimetoka taraflarına akınlarda bulunduğu dönemde Rumeli’deki başarılı
fetihleri nedeniyle ilk olarak Orhan Bey tarafından gönderilen bir fermanla kılıç ve
kaftan hediye edildiği ve vakıf kurması için istediği yerlerin kendisine temlîk edildiği
belirtilmektedir484. Hoca Saadeddin bu konu hakkında: “Hacı İlbeği ve Evrenos Beğ,
Süleyman Paşa-yı Gazi zamanında ikâmet-i merâsim-i cihad ve teshîr-i memâlik ü
bilâd ile diyâr-ı küffârda iştihâr bulub, mezîd-i şecâ’at ve kemâl-i istitâ’at ile
imtiyazları sebebiyle Rumili cânibinde feth olunan bilâd ucunda her birine mahall
ta’yîn olunub tevsî’-i memâlik ile me’mûr olmuşlar idi” demekle Evrenos Bey’e daha
Orhan Bey zamanında yapılan bir merasimle mülk tevcih edildiğini ve kendisinin ‘uc
beyi’ olarak görevlendirdiğini destekleyici bilgiler vermektedir485. Hatta Evrenos
Bey’e tevcih edildiğini bildiğimiz ilk mülklerinin vakfa dönüştürme talebinden
bahsedilse de kendisinin “uc beyi” olarak görevlendirildi ğini kabul ediyor ancak ilk
484 Feridun Bey, a.g.e., s. 71; Selâtîn-i ‘İzâm Hazretleri Tarafından El-hac Gazi
Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, Sabah Matbaası, Basım yılı
yok., s. 15; H. Vehbi, a.g.m., s. 808; İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, s.
106; K. Kâni, a.g.m., s. 924, H. Vehbi, “Şehzâde Süleyman Paşa”, s. 1096-1097; F.
Başar, “Evrenosoğulları”, s. 539.
485 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 70-71.
151
vakfı hakkındaki bilgileri destekleyemediğimizden sadece burada belirtmekle
geçiyoruz. Çünkü kendisine tevcih edilen mülkün sınırları da tespit edilmemiştir.
Keşan ve Dimetoka taraflarına yaptığı akın sonrasında olması dolayısıyla sadece bu
yöre civarında olduğunu tahmin edebiliyoruz.
II. Evrenos Bey’in Osmanlı kayıtlarına geçerek günümüze ulaşan ve mülk
edindiğini ve ilk vakfını kurma talebini gösteren ilk belge, bir tür mülknâme
niteliğinde olan Sultan Murad tarafından gönderilen hatt-ı şerîftir486. Belge Ekim
1386 tarihini taşıdığından bu süreç içerisinde Evrenos Bey’in uc merkezini
Gümülcine’den 1383 yılında fethi gerçekleşen Serez’e taşıdığını ve orayı üs merkezi
olarak kullandığını biliyoruz. Sultan Murad tarafından gönderilen mektuptaki
bilgilerden yola çıkarak Evrenos Bey’e 1386 yılında; Gümülcine Kalesi’nden Serez
Kalesi’ne ve oradan da Behişte ve Horpeşte’ye487 kadar olan bölge sancak olarak
tevcih edilmiştir488.
Mektupta bir taraftan Evrenos Bey’e övgüler yağdırılırken bir taraftan da
öğütte bulunulmaktadır. Ayrıca bizim için önem taşıyan bilgiler de mevcuttur ve 486 BOA, Y.E.E., No: 91/49. Belgenin transkripsiyonu ekler kısmında yer almaktadır.
Bu belgenin sureti bir takım okuma faklılıklarıyla bazı eserlere de konu olmuştur.
Karşılaştırma için bkz. Feridun Bey, a.g.e., s. 87-89; El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ
Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 2-5. Ayrıca bkz. Ziya Hanhan, “Murad
Hüdavendigâr’ın Gazi Evrenos Bey’e Hak ve Adalet Öğüdü”, Tarih Konuşuyor, c.
VII, S. 37, İstanbul 1967, s. 3039-3042; Mehmed İnbaşı, “Sultan I. Murad’ın
Evrenos Bey’e Mektubu”, Atatürk Ünv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.
17, Erzurum 2001, s. 225-223.
487 Behişte (Bihlişte) ve Horpeşte (Hurpeşte), Manastır vilayetinin Görice kazasına
bağlı yerlerdir. Bkz. N. Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, s. 23, 76.
488 BOA, YEE, No: 91/49.
152
şimdiye kadar hakkıyla incelenmemiştir. Sultan Murad, belgede kendisine “cenâb-ı
emâret-me’âb eyâlet-intisâb489 iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-
mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” diye hitap
etmiştir. Murad, kardeşi ve veziri Süleyman Gazi ile Rumeli fetihlerine katılan
Evrenos Gazi’ye yüce emirlik sahibi, soylu emirlerin iftiharlı olanı, gazilerin ve
cihad edenlerin önde geleni-sultanı, kâfirleri ezen diye hitap etmektedir. H. İnalcık’ın
belirttiği gibi “iftihârü’l-mücâhidîn” ve “şerefü’l-guzzât” unvanları gazi uc-beyleri
için kullanılıyordu490. Bu durumda Evrenos Bey’e hitaben yazılan elkab sadece bir
uc beyinden değil, bir sancak beyinden de yüksek mertebede olduğunu ifade
etmektedir.
Evrenos Bey’e kendi kılıcı ile aldığı Gümülcine kalesi, Siroz kalesi, Behişte ve
Horpeşte’ye kadar olan bölge sancak olarak verilmiştir. “..bir sancaklık yer
i’tibârıyla on kere binlerle verdim ve ol vilâyetlere ‘âmmeten seni guzât-ı
mücâhidîne emîrü’l-mü’minîn nasb eyledim” demekle Evrenos Bey’in 10.000 kişilik
askeri birliği olan bir sancak beyi olduğunu belirtmektedir. Murad, yaptığı öğütlerde
onun eskisi gibi mutasarrıf olmasını ve aynı zamanda Allahın büyüklüğünü de
hatırlatarak bu yöreleri kendim fethettim diye gururlanmamasını vurgulamaktadır.
Çünkü kendisine verilen bu mülkler önce Allah’ın sonra Resulü’nün ve Hak-ı te’âla
emriyle resûlünden sonra halifesinin yani sultanındır. Böylece tahsis edilen
toprakların sadece tasarruf haklarının Evrenos’a verildiği belirtilmektedir. Çünkü
topraklar miridir ve devlete aittir.
489 Vilayetleri kalkındıran.
490 H. İnalcık, Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, s. XVI.
153
Sultan Murad tarafından kendisine: “sana ‘inâyet edüb bu üç tarîk ile ta’zîm491
ve terkîm eyledik olaki sana emîrü’l-mü’minîn hitâbıyla hitâb eyledik ikinci hil’at-ı
fâhire492 üçüncü tabl ü ‘alem-i resûl-i ekrem sallallahü te’âlâ ‘aleyhi vesellem ve
tuğ-ı pür-fürûğ gönderdim” diyerek üç yol ile itibar edilmiştir:
1- Kendisine emîrü’l-mü’minîn yani inananların emiri unvanı ile hitab
edilmiştir,
2- Hil’at verilmiştir. Yani Evrenos Bey’e hükümdarlık alameti olan hil’at-ı
fâhire verilmiştir. Bu çok ilginçtir, sancakbeyinin de üstünde bir yetkisi vardır,
3- Tabl ü ilm verilmiştir. Yani peygamberin bayrağını verdik, davul verdik
denilmiştir.
Evrenos Gazi’ye tuğ, tabl, alem, hil’at ve mülk verilmiştir. Ayrıca bundan daha
üstün daha önemli hediye olmaz diye de belirtilmiştir. Bu da Evrenos Gazi’nin ne
kadar önemli bir sancak beyi olduğunu göstermektedir. Hatta kendisine
sancakbeyinin de üzerinde bir yetki sanki hükümdarlık alametleri verilmiştir. Padişah
sarayının önünde 5 kez, vezirler ise 3 kez nevbet çaldırırlar. Sen hükümdar gibi
sarayında tabl çaldırabilirsin demek, artık bayrak sahibisin, oranın bağımsız
hükümdarısın demektir. Bulundukları bölgelerin yarı bağımsız feodal beyleri
konumunda olduklarını bildiğimiz akıncı beylerine verilen önem ve hissedilen
tedirginlik mektuptan da anlaşılmaktadır. Hem itaatini kaybetmemesi için kendisine
öğütte bulunulmakta, hem de gücünün büyüklüğü kabul edilerek sancak beyinin de
üzerinde övgülerle sanki hükümdarlık alameti verircesine ihsanda bulunulmaktadır.
491 Büyükleme, ululama
492 Çok değerli olan kaftan, gösterişli elbise.
154
Belge bir tür siyasetnâme, bir tür mülknâme niteliğindedir ve Evrenos’un
sancakbeyi olduğu yerlerde nasıl adilane uygulama yapması gerektiğini anlatır ve
padişah tarafından verilen öğütler uzunca yer almaktadır. Eğer kendisine belirtildiği
gibi Allah korkusu taşıyarak, adil olarak idare ederse 60 yıl ibadet etmiş kadar sevap
sayıldığı belirtilmiştir. Ayrıca adil ve zulümden kaçınan kimselerle çalışması
vurgulanmış, böylece re’âyanın da halinin iyi olacağı öğütlenmiştir.
Belgede Rumeli vilayetine tayin olunan Şeyhülislâm Elvan Fakih ile de iyi
geçinmesi gerektiği, zira kendisinin saygıya değer, hatırlı bir insan olduğu ifade
edilmektedir. Bu da bize Evrenos’a ulema ile de iyi geçinmesinin tembihlendiğini
gösterdiği gibi onun devlet içindeki yerinin, devletin sadrazamdan sonra gelen veya
hemen onun yanında bulunan ikinci şahsiyeti şeyhülislam ile yakın olduğunu
göstermektedir. Evrenos’un sancak beyinin de ötesinde bir şahsiyet olduğu gayet
açıktır.
Yiğitlerinden yürekli, bahadır olanlarını, atın ise hızlı gidenini sakla ve daima
mürüvvet ve ihsan eyle denilmiştir. Vilayetlerin gelirleri masraflara yetmez diye de
huzursuz olma yetmezse bana (yani sultana) bildir. Mümkün olduğu miktar
gönderilir denilmektedir493. II. Bölümde aktardığımız gibi Evrenos Bey’in zenginliği
kaynaklara da konu olmuştur. Burada kanaatimizce Sultan her ne kadar Evrenos
Bey’in zenginliğini bilse de bir bakıma “senden de üstün Devlet-i Aliyye var”
demekte yani kendi gücünü vurgulayarak, elindeki mülkler ve imkânlar dâhilinde
Evrenos Bey’e sıkıştığında yardımda bulunma büyüklüğünü göstereceğini
493 “kılıcın ile feth olan vilâyetin mahsûlü harcamaya vefâ etmez deyu bî-huzûr olma
ve zarûret vâki’ oldukda bu cânibe i’lân eyle bizde olandan dirîğ olunmaz mümkün
olduğu mikdârı gönderilür”.
155
belrtmektedir. Yani belgedeki nasihatler göz önüne alındığında şımarmaması
gerektiği tembihlenerek ve nefsine sahip çıkması beklenmektedir. Görüldüğü gibi her
ne kadar sınırların güvenliği ve yeni fethettiği yerlerin iskânı ve şenlendirilmesi için
Sultan, Evrenos Bey’e ihtiyaç duysa da Evrenos Bey’in de Sultana ihtiyacı olduğu
vurgulanmaktadır. Aslında bulunduğu yerlerin feodal beyi konumunda olan Evrenos
Bey’in gücünden tedirgin olduğu için bu mektupla hem mülk tevcih etmiş hem de
ona nasihatlerde bulunmuştur. Ayrıca metnin devamında da kendisinden Selanik’in
fethinin beklendiği bildirilmi ştir494.
Evrenos Bey’in bu mektup öncesinde Sultana talepte bulunarak, fethettiği
yerlerin bazı köylerini vakıf ederek kendisinden sonra oğullarına kalmasını istediği
belirtilmiştir. Sultan Murad ise bu konuda, “feth eylediğin vilâyetden ne kadar vakf
edersen vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet husûsu
başım üzeredir” diyerek bunu kabul eder. İyi dileklerin ardından da devletimin
devamı için dua etmeye devam et ve hıdemât-ı lâzımeye devam göster denilmektedir.
Görüldüğü gibi Evrenos Bey daha 1386’da mülklerini vakfa dönüştürme
talebinden bahsetmiş, hatta bunların evlatlarına kalmasını istediğini belirterek de
vakfının türünü belirlemiştir. Evrenos Bey’in bu mülkleri ne zaman vakfa
dönüştürdüğünü tespit edemesek de vakıf sınırının yukarıda da belirttiğimiz gibi
494 Lowry, Osmanlı sancağı altında rahat hareket edebilen uc beylerinin çabalarının,
merkezin rehberliği altında yürültüldüğüne ilişkin bir delil bulunmadığını
belirtmiştir. Bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 58. Ancak 1386 tarihli bu
mektup bu konuya güzel bir örnek teşkil etmektedir. Merkez bir taraftan bu güçlü uc
beyinden çekinerek tavsiyelerde bulunurken, diğer taraftan da uc beyinden Selanik’in
fethinin beklendiği kaydedilmiştir. Selanik ise bildiğimiz gibi ilk defa 1387’de yani
bu mektup ile Evrenos’a gelen haberden sonraki bir yıl içerisinde fethedilmiştir.
156
Gümülcine Kalesi ve Serez Kalesi’nden Manastır vilayetinde bulunan Behişte ve
Horpeşte’ye kadar olan yerleri ihtiva ettiği anlaşılmaktadır.
III. Evrenos Bey’e 1386 tarihinde tevcih edilen mülklerin ardından günümüze
ulaşan diğer bir mülknâmesi Temmuz 1413 (gurre-i Cemâziye’l-evvel 816) tarihini
taşımaktadır495. Belge, I. Mehmed’in tahta çıkmasıyla yenilenen bir tecdîdnâmedir.
Mülk sınırları belirtilmeden evvel, “Hacı Lalam” diye hitap ettiği Evrenos’a ait
mülkleri kardeşi Musa’nın da tanıyarak layık gördüğü belirtilmiştir. Bu mülkler
arasında 1386 tarihinde yer almayan ancak ileride Evrenosoğulları’nın merkezi
haline gelecek olan Yenice-i Vardar da bulunmaktadır. Mülk sınırlarını tespit etmek
amacıyla Selanik Kadısı Şemseddin ve yanında görevli bir kul, vilayet ayanlarından
yardım alarak mülk sınırlarını tespit etmişler ve ardından Musa Çelebi’ye
bildirmişlerdir. Ancak belgenin aslı elimizde bulunmamaktadır. 1949 yılında
Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı ile vakfın mütevellisi Süleyman Sami
Evrenosoğlu’ndan alınan bu belge kayd edilmiş ve söz konusu mütevelliye iade
edilmiştir. Dolayısıyla asıl metin ile karşılaştırma imkânımız bulunmamaktadır. Bu
sebeple Latin harflere aktarılmış olan nüshayı kullanacağız. Ancak ileride de
bahsedeceğimiz 1603 tarihli mülknâme ile yaptığımız mukayese sonucunda yer
isimlerinin aynı olduğu görülmüş ve bundan yola çıkılarak çeviri metindeki yer
isimlerinde ve transkripsiyonda tashih yoluna gidilmiştir.
Evrenos Bey’e Musa Çelebi tarafından tevcih edilen mülkler şu şekildedir:
“…Hacı Evranos lalam game ulâh hizmetlerine merhumeyn-i mağfureyn emrem ve
karındaşım Musa Çelebi nevverallahu merâkıdehüm erzani ve lâyık görüp Vardar tevabiinde
495 VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077, Sıra No: 78.
157
Valtos adlı hassımı ve Gülgü ve Malihayı (Maliçay’ı) cemi’i haraçla ve hudutları ve
sınırlariyle mülklük vermişler ve mezkûr köylerin sınurların etmeği Selanik Kadısı
Şemseddin hizmetlerini ve kul umuru vermişler anlar dahi ol vilayetin a'yanların hazır edüp
sınırların kat etmişler merkumeyn-i mağfureyn emreme ve Musa Çelebiye arzetmişler anlar
dahi müsellem tutmuşlar”
Yukarıda Musa Çelebi tarafından Evrenos Bey’e verilen mülkler yazıldıktan
sonra metnin altında ise Evrenos’a daha önceki sultanlar tarafından verilen ve Musa
Çelebi tarafından da onaylanan mülk sınırları kaydedilmiştir. Demek ki bu mülkler
de 1386 ile 1413 tarihleri arasında Evrenos Bey’e tevcih edilen mülkleri ifade
etmektedir496. Bu sınırlar daha çok değirmen ve çiftlik isimleri ile kayıtlı olduğundan
tespit etmek oldukça zordur. Ancak genel hatlarıyla Meriç Nehri’nin 15 km
batısından Vardar Gölü’ne kadar uzanan geniş bir araziyi kaplamaktadır. Selanik ve
Serez yolu boyunca ilerleyen sınır, Avrethisarı’nı da içine alarak Zihne suyuna kadar
uzanmaktadır.
I. Mehmed tahta çıkışıyla birlikte Evrenos’a Musa Çelebi tarafından tevcîh
edilen ve yukarıda adı geçen mülkleri onayladıktan sonra, kendisi de Evrenos Bey’e
Gümülcine’de bir çiftlik ve onun tüm gelirlerini vermiştir.
“andan ziyade Gümilcine tevabiinde Köstemezük çiftliğini ve bağlarını ve
değirmenlerini ve bostanlığın mülkliği bile verdim badel-yevm ber kararı sabık mutasarrıf
496 1413 tarihli mülknâmenin orijinal metni günümüze ulaşmadığından Evrenos
Bey’e bu tarihte tevcîh edilmiş mülklerin tespiti için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden
aldığımız çeviri metnini kullandık. Bkz. VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077,
Sıra No: 78.
158
olsun kesairil-müllâki fil-emlâk beyiden ve hibeden ve vakıftan her nice dilerse ala497
ferâğatil-hâl ve müreffehil bal tasarruf kıla badel-yevm benim evladımdan ve taallukatımdan
ve hiç aferide kâinen men kane keyfe mekân mezkûr emlak mülkiyetini tebdil ve tağyir
etmiyeler”.
Görüldüğü üzere Evrenos Bey mülkleri 1386 tarihinden itibaren devam ettiği
başarılı fetih hareketlerinin katkısıyla genişlediğini ve kendisine bu mülkname ile
Gümülcine ve Serez dışında Yenice’den ve Selanik’ten de mülk verildiğini bu belge
sayesinde görebiliyoruz. Ayrıca metnin başında Musa Çelebi tarafından kendisine
tahsis edilen mülkler belirtilirken, sonunda I. Mehmed tarafından eklenen diğer
mülklerin de kaydedilmiş olması bizim için ayrı bir önem taşımaktadır.
IV. Evrenos Bey’e verilen mülknâmelerden orijinal haliyle günümüze ulaşanı
ise tarafımızdan yayınlanan ve I. Ahmed tuğrasını taşıyan, 10 Ekim 1603 tarihli bir
tecdîdnâmedir498. Bilindiği üzere her padişah değiştiğinde hüccet ve mülknâmelerin
yenilenme mecburiyeti olduğundan arada günümüze ulaşamayan ve Evrenos Bey’e
ait pek çok mülknâmenin olduğunu tahmin edebiliriz.
497 Demek ki 1413 tarihli bu mülknameye göre Gümülcine’ye bağlı henüz
vakfedilmemiş bu yerler 1603 tarihli mülknameye baktığımızda ise şöyle
geçmektedir: “..yerlü kethüdalar bilürler ve bundan gayrı Gümülcine ve Ağırcan
tevâbi‘inden Köstebir çiftliği dimekle ma‘rûf olan Anbar Köy ve Küçecik Köyü ve
bağlarını ve değirmenlerini bile virüb temlîk etmişler…” Bkz. TKGM, No: 195.
(Evrenos Bey Mülknâmesi)
498 A.g.b. Ayrıca okuma farklılıklarına rağmen belgenin sûretinin yayımlandığı
makaleye karşılaştırma için bkz. Osman Ferid, “Evrenos Bey Hanedânına Âid
Temliknâme-i Hümâyûn”, TOEM, Cüz: 30-36, 1334, s. 432-438. Ancak tezimizde,
tarafımızdan yayımlanan orijinal metninden faydalanılmıştır.
159
1603 tarihinde Evrenos Bey’e verilen mülknameye baktığımızda ise yukarıda
bahsettiğimiz 1413 tarihli mülknamenin tecdid edildiğini ve Anbarköy ile Küçecik
köyünün mülkleri arasına katıldığını ve hatta I. Bayezid tarafından da bu
mülknâmenin onaylanmış olduğunu öğreniyoruz499:
“… Gümülcine ve Ağırcan tevâbi’inden Köstebir çiftliği demekle ma’rûf olan
Anbarköy ve Küçecik köyü ve bağlarını ve değirmenlerini bile virüb temlîk etmişler,
ba‘dehu ecdâd-ı ‘izâmımdan merhûm ve mağfûrun leh Sultan Bayezid Han -aleyhi’r-
rahmeti’l-gufrân- zamanında dahi ‘arz olundukda zikr olunan mahdûd sınur içinde ve defter-i
hâkânîde mukayyed ve mastûr olan vakıf köylerin haracını ve ispençesini ve gölünü500 ve
koyunu resmini ve Köstendil Sancağı’nda Koniçe nevâhîsinde Pranko nâm vakıf köyünü
vesâyir hâsıl olan fevâ‘idi bi’l-külliye cüz‘î ve küllî ne var ise mecmû‘unun vakfiyyeti
vakfiyye-i ma‘mûlün biha mûcebince mukarrer ve musaddak dutmuş ben dahi mezîd-i
avâtıf-ı501 aliyye-i şâhâneden bu cümleyi kemâ-kân müsellem ve muhakkak dutub bu hükm-i
şerîf-i vâcibü’l-ittibâ‘ve cihân mutâ’ı erzânî kılub verdüm”.
Ayrıca Evrenos Bey’e ait ferman sûretlerinin toplandığı bir kitapçıkta da Sultan
Bayezid tarafından Evrenos Bey’e gönderilen bir berattan bahsedilmektedir502. Ekim
1361 (763 Muharrem) tarihini taşıyan bu kayda göre ise, Evrenos Bey’in torunlarına
sancak vermek üzere yazılmış ve ancak isim verilmemiştir. Kayda göre: “Evrenos
499 TKGM, No: 195.
500 Evliya Çelebi de eserinde bu bilgiyi destekleyerek bu gölün bütün mahsulünün
Gazi Evrenos Bey’e ait olduğunu kaydetmiştir. Çelebi, gölün ayağının Vardar nehri
ile Söğütlü nehri arasında olduğunu ve Selanik’e yakın bir yerden Akdeniz suyuna
karıştığını kaydeder. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78.
501 Mezîd-i avâtıf: Karşılık beklemeden gösterilen sevginin artması
502 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 5.
160
lalamın evlâdına sancak beyliği verilüb ve min ba’d ma’zûl etmeyüb ri’âyet ve
himâyet ederler her kim bu bitiyi görüb makbûl tutmaya” denilmektedir.
3.2. Evrenos Bey Tarafından Kurulan Vakıflar
Evrenos Bey’in mülklerinin vakfa nasıl dönüştürdüğüne geçmeden önce,
Evrenos Bey vakıflarının hangi vakıf türüne ait olduğunu tespit edebilmek için vakıf
tasnifinden bahsetmemiz gerekmektedir. Daha sonra ise Evrenos Bey’in vakıflarını
ne amaçla ve nasıl kurduğunu, ayrıca bu vakıfların bölgenin gelişimindeki etkisini
aktarmaya çalışacağız.
Vakıf, herhangi bir kişinin mülkiyetine sahip olduğu menkul ve gayrimenkul
mallarından bir kısmını veya tamamını, Allah’ın rızasını kazanma amacıyla, halkın
herhangi bir ihtiyacını karşılamak için dini, hayri ve sosyal bir amaca yönelik
kurmasıyla ortaya çıkan kurumun adıdır503. Hukukî bir kurum olan vakfa mahiyeti
açısından baktığımızda vakıf kurumunu üç kısma ayırmak mümkündür504:
503 Halim Baki Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”,
Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara 1938, s. 104-105; Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlılar
Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât Sistemi”, Osmanlı, c.V, Y.T.Y.,
Ankara 1999, s. 17; B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir
Bakış”, Türkler, c.X, Y.T.Y., Ankara 2002, s. 206.
504 B. Yediyıldız, “Vakıf”, İA, c. XIII, Eskişehir 1977, s. 154; B. Yediyıldız, XVIII.
Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Bir Sosyal Tarih İncelemesi, T.T.K. Ankara
2003, s. 14-19.
161
I. Gelirin tamamının mutlak bir tarzda doğrudan doğruya nihai gayeye gittiği
vakf-ı hayrî;
II. Bütün gelirin asıl gayeye ulaşmadan önce vâkıf tarafından tayin edilen ve
genellikle vâkıfın ailesine mensup kişilerin elinde kaldığı vakf-ı ehlî;
III. Gelirlerin değişik tarzlarda vâkıf ve ailesiyle dini-hayri ve içtimai
müesseseler arasında paylaşıldığı yarı ailevi vakıf olarak ayrılmaktadır.
Evrenos Bey’in mülkleri ise “evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzere” vakf
edilmişlerdir505. Yani “evlatlık vakıf”lardandır. Bu tarz vakıflarda vâkıf, mallarının
bir kısmını veya tamamını kendi sağlığında bir daha geri alınamaz bir şeklilde yani
ebedî olarak tahsis etmektedir506. İlk Osmanlı sultanları mülk tevcih ederlerken, hem
bir hayır maksadını, hem de mescid, zaviye, tekke ve diğer tesislerle yeni fethedilen
yerlerin imarını düşünmekteydiler. Bu amaçla bazı kimselere Evrenos Bey
örneğindeki gibi doğrudan doğruya “vakf-ı evlâd” olarak vermişler, askeri veya idari
hizmetleri karşılığında kendilerine tevcih edilen yerlerdeki tesisleri de evlatlarına
“evlatlık vakıf” yoluyla intikal ettirerek bu mülk ve vakıfları teminat altına
alabilmişlerdir507. Sultan Murad’ın bu konuda Evrenos Bey’e: “bu cânibe gelen
mektûblarında ba’zı kurâ’ vakf etmek murâd edinüb ve evlâdlarına senden sonra
505 VKM, Defter No: 987, Sayfa No: 115, Sıra No:38. (3 Recep 1233); BOA, C. EV,
No 517/26134 (25 C 1117); BOA MV. 24/9 (22 Z 1304) Adı geçen kayıtlarda
Yenice-i Vardar, Gümülcine ve Siroz ve gayrıdaki vakıflarının evlâdiyyet ve
meşrûtiyyet üzere vakfedildikleri kayıtlıdır.
506 Nazif Öztürk, Menşe’i ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Vakıflar Genel
Müdürlüğü Yay., Ankara 1983, s. 84.
507 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 160.
162
ri’âyet olmak içün hükm-i şerîfim istemişsin imdi feth eylediğin vilâyetden ne kadar
vakf edersen vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet
husûsu başım üzeredir” diyerek Evrenos’un vakıf kurmasını ve mülklerinin de
çocuklarına intikal edeceğini kabul ettiğini beyan etmektedir508.
Evlatlık vakıflarda vakıf sahibi vakfın gelirlerini ölümünden sonra ailesine ve
nesline bırakmayı şart koşmakta ve hatta kendisinden sonraki vâkıfın da adını
belirtmektedir. Örneğin Evrenos Bey’e ait günümüze ulaşan 1415 (H. 818) tarihli
vakfiyede509, Evrenos Bey hayatta olduğu müddetçe vakfın mütevellisinin kendisi
olduğu, vefatından sonra ise büyük oğlu Barak Bey’in mütevelli olmasını şart
koştuğu kayıtlıdır510. Evrenos Bey vakıfları, mülkiyeti bakımından incelendiğinde ise
serbestiyyet üzere vakfedildiklerinden ayrı bir tasnife tabi tutulabilir. Bu açıdan idari
bağlamda toprak vakıflarını Barkan, üçe ayırmaktadır511:
a) Sahiplerinin mülkü olan öşrî veya haracî toprakların vakfedilmesiyle
meydana gelen toprak vakıfları. Bunlar aşağıda Evrenos ile münasabeti olan Kızıldeli
örneğinde bahsedeceğimiz gibi kolonizatör Türk dervişlerine kırlardaki zaviye
sahiplerine mülk olarak verilen boş toprakların vakfa dönüşmesidir.
508 BOA, YEE, No: 91/49.
509 Vakfiyeler, vakıfların nasıl işletileceğinin, gelirlerinin nasıl sağlanacağının
belirlendiği belgelerdir. Vakfiyeler hakkında bkz. H. B. Kunter, a.g.m., s. 116-117.
510 VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377.
511 Ö. L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak Vakıflarının İdarî-Malî
Muhtariyeti Meselesi”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, c. I, Ankara 1944, s. 15-21; B.
Yediyıldız, “Vakıf”, s. 157.
163
b) Malikâne-Divanî Sistemine ait toprakların vakfedilmesi durumunda
vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylülerden alınan vergiler
olmayıp, sadece toprağın kuru mülkiyet hakkıdır. Malikâne hissesi denilen toprak
kirası ise mahsulden alınan 1/5, 1/7 veya 1/10 miktardır. Pakalın ve ondan naklen N.
Öztürk, Osmanlılarda malikâne usulünün I. Murad tarafından Evrenos Bey’e sancak
verildiği zaman ita olunan bu berat ile başladığını belirtmektedirler512. Çünkü
malikâneler, yararlılıkları görülen komutanlara, memurlara ve sair emektarlara mülk
gibi tasarruf etmeleri üzere temlikname yoluyla verilen arazi ve çiftlikler hakkında
kullanılır bir tabirdir513. Pakalın, malikâne usulünün başlangıcını memleketler
fetheden kumandanlara, hizmetlerinin büyüklüğüne göre onları mükâfatlandırmak
üzere olduğunu ve bunların merkez tarafından kaydedildiğini belirtir514. Sonra da bu
işlere bakmak üzere Malikâne Müdürlüğü kurulmuştur. Elbette dönemin kaynak
sıkıntısı nedeniyle karşılaştırma yapamadığımız için Evrenos’a verilen mülkler ile
Osmanlı malikâne sisteminin başladığını söylemek oldukça iddialı olacaktır. Akıncı
beylerine ya da diğer asker veya kumandanlara 1386 tarihinden önce de mülkname
verilmiş olabilir. Şöyle ki her ne kadar doğruluğu tespit edilemese de Evrenos Bey’e
dahi daha Sultan Orhan zamanında istediği yerlerin kendisine mülk olarak verildiği
yukarıda bahsettiğimiz gibi bazı eserlere konu olmuştur. Gökbilgin ise ilk padişahlar
tarafından verilen mülkleri açıklarken hem bir hayır maksadı içerdiklerini, hem de
mescid, zaviye, tekke ve diğer tesislerin kurulmasıyla yeni fethedilen yerlerin imarını
512 M. Z. Pakalın, a.g.e., c. II, İstanbul 1993, s. 395; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme
Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1995, s. 121.
513 M. Z. Pakalın, age, c. II, s. 395.
514 M. Z. Pakalın, age, c. II, s. 396.
164
düşündüklerini belirtmektedir515. Verilen bu vakıf ve mülklerin ise özellikle evlatlık
olanlarını mülk olarak görmektedir. Ancak ne Barkan ne de Gökbilgin Malikâne
usulüne Evrenos Bey’e verilen mülkler ile geçildiğinden bahsetmezler516. Barkan
sadece Evrenos’un Selanik mülklerinin malikâne-divani sistemini izah edecek türden
vakıflar olduğunu belirtmekle yetinmiştir517.
c) Üçüncü tür toprak vakıflarında ise vakıf sahipleri hususi bir statüye tabi bir
devlet çalışanıdır. Bu tür vakıflar “bi’l-cümle hukûk-ı şer’iyye ve rüsûm-ı
örfiyyesiyle ve serbestiyyet üzere” vakfedilmişlerdir. Bu tarz mülk ve vakıf
sahiplerine yeni köyler kurmak hususunda izin verildiği gibi mülkleri içerisinde de
idari ve mali bakımdan tam bir istiklal içinde hareket etmelerine izin veriliyordu518.
Vakıf olan şey ne toprak sahipliği ne de tasarruf hakkıdır. Sadece toprak üzerinde
yaşayan kimselerden alınan vergilerin toplamından oluşmaktadır.
İslâm hukukuna göre bir şeyin vakfedilebilmesi için vâkıfın mutlak mülkiyeti
altında bulunması gerekiyordu519. Bu bağlamda sahîh vakıf, şer‘î kanuna uygun
olarak vakf olunan araziye denirdi ve şer’i kanuna uygun olarak alınan temliknâme
ile tasarruf hakkı sahibine aitti. Sahîh vakıflarda vakıf şartları yerine getirildiği
takdirde, herhangi bir kanuna tabi değillerdi yani serbestiyyet üzere tahsîs
515 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 160.
516 Ö. L. Barkan, “İmparatorluk Devrinde Toprak Mülk ve Vakıfların Hususiyeti”,
Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 249–266.
517 Ö. L. Barkan, “Malikâne-Divani Sistemi”, s. 174.
518 Ö. L. Barkan, “Toprak Vakıfları”, s. 19.
519 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi,
T.T.K. Ankara 1988, s. 129; B. Yediyıldız, “Vakıf”, s. 157.
165
edilirlerdi520. Vakıflara idari açıdan baktığımızda, Evrenos Bey gibi kendilerine
mülknâme-i hümayun ile araziler verilen ve devlet arazilerini vakfa çeviren gazilerin
vakıfları ise ayrı bir başlık altında müstesnâ vakıflar olarak değerlendirilmiştir521.
Doğrudan doğruya hususî mütevellileri tarafından idare edildikleri için Evrenos Bey
vakıfları müstesna vakıflardan kabul edilmektedir. Savaşta düşmana karşı başarı
kazanan ve barış zamanında ise iç huzur ve asayişi sağlayarak yararlılıklar gösteren
nüfuzlu gazilere verilmiş toprakların bu kişiler tarafından vakfa dönüştürülmesi ile
meydana gelen vakıflara guzât vakıfları denilmiştir522. Evrenos Bey vakıflarını da
kapsayan bu “guzât vakıfları” müstesna vakıflardan olup, yukarıda da bahsettiğimiz
gibi fetih hakkı olarak verilmiştir. 11 Eylül 1887 (22 Z 1304) tarihli Meclis-i Vükelâ
mazbata kayıtları arasındaki bir belgede Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar,
Gümülcine, Serez ve gayrıdaki vakıflarının müstesna vakıflardan oldukları
kayıtlıdır523. Ayrıca Evrenos örneğinde gördüğümüz gibi vakıf aileye mensup
kişilerin elinde kaldığı için hukuki bakımdan da “vakf-ı ehlî” yani ailevi vakıflar
sınıfına girmektedir. Barkan da Rumeli’deki vüzera ve selâtin vakıflarının hizmet
ettikleri amaç ve kuruluş maksatları dolayısıyla diğer vakıflardan ayırmak gerektiğini
520 Halis Eşref, Külliyât-ı Şerh-i Kânûn-ı Arâzî, İstanbul 1315, s. 96.
521 A. Akgündüz, age, s. 455.
522 N. Öztürk, a.g.e., s. 103-104.
523 BOA, MV. 24/9. Belgede müstesna vakıfların hangileri oldukları şu şekilde
aktarılmıştır: “evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzere mütevellîsine ‘â’id ve müstesnâ
evkâfdan Yenice-i Vardar ve Gümülcine ve Siroz ve gayrıda vâki’ merhûm Gazi Hacı
Evrenos Bey câmi’-i şerîf ve ‘imâreti ve Radovişte karyesinde medfûn pederi İsa Beğ
ve Yenişehir ve Yenice-i Vardar ve gayrıda vâki’ merhûm Barak Beğ mescid-i şerîfi
ve ‘imâreti vakıflarına …”.
166
belirtmektedir. Özellikle de iskân ve kolonizasyon maksadıyla amme hizmeti yapan
bu vakıflara devlet bütçesinden görülmesi lazım gelen işlere tahsis edilen hayır
tesisleri olarak bakmaktadır524. H. Yüksel de ekilebilir devlet topraklarından her
görevliye hizmetleri karşılığında belirli bir toprak parçası verildiğini belirttikten
sonra toprak idaresinde bazı istisnalar vardır diyerek Gazi Evrenos Bey ve Mihal Bey
örneklerini vermiştir. O’na göre, kuruluş esnasında fetihlere katılan bu beylere tevcih
edilen topraklar, herhangi bir statüde bulunmayıp, istisnaî yapıya sahiptiler525.
Akgündüz ise, din büyüklerine ve kuruluşta hizmeti geçen gazilere ait bu vakıflara
eskiden beri devletin idari açıdan karışmadığını belirterek, bedele bağlanma
usulünden de muaf tutulduklarını kaydetmektedir. Böylelikle hem idarî açıdan hem
de vergi tahsili açısından devletin müdahale edemeyeceği bu vakıflar “müstesna
vakıflar” adını almışlardır. Guzât vakıfları dört adet olup, Gazi Evrenos Bey, Gazi
Ali Bey, Gazi Mihal Bey ve Gazi Süleyman Bey vakıflarından oluşmaktadır526.
Yukarıdaki açıklamalara dayanarak Evrenos Bey’in vakıfları fetih hakkı
sonucu elde ettiği mülklerini vakfa dönüştürmesi açısından “müstesna vakıflar”dan
kabul edilmektedir. Bilindiği gibi miri arazi, sahih temlikler ile mülk arazi haline
getirilince sahih vakıf konumuna ulaşıyordu527. Muhtelif sınıf ve mesleklerdeki
kimselere Evrenos Bey örneğinde olduğu gibi hizmetleri karşılığında uclardaki
topraklardan temlikler veriliyor, kendilerinin tasarruf hakları sağlanıyor, muafiyetler
524 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 21.
525 Hasan Yüksel, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-
1683), Sivas 1998, s. 15.
526 A. Akgündüz, a.g.e., s. 455; N. Öztürk, a.g.e., s. 104.
527 A. Akgündüz, a.g.e., s. 445.
167
tanınıyor ve vakıflar kurularak bunların nesilden nesile aktarılması teminat altına
alınıyordu528. 1630’da kaleme alınan Koçibey Risâlesi’nde Evrenos Bey’e ait olan
vakıfların sahîh vakıflardan olduğu ve kendisine tahsîs edilen mülkleri vakfa
dönüştürülmesi şu şekilde anlatılmaktadır529: “Şer’an câ’iz olan evkâf anlardır ki
selâtîn-i mâziye feth ettikleri memâlikden âmme-i Müslimîn için vaz’ etdikleri evkâf-ı
cemîle ve hayrât ü hasenâtdır. Ve zamân-ı sâbıkda gâzi beyler ve beylerbeyiler –
hasbeten li’l-llâhi ta’âlâ- gazâlar edüb yümn-i Devlet-i Aliyye’de nice memleketler
feth edüb dîn ü devlete lâyık nice hıdmetlerde bulunmağın selâtîn-i izâm dahi
hıdmetleri mukâbelesinde feth ettikleri memleketden kendülere ba’zı kura ve mezâri’
temlîk edüb anlar dahi izn-i selâtîn ile âmme-i Müslimîne nâfi’ hayrât ü hasenât
edüb câmiler ve imâretler ve zâviyeler binâ edüb ol makûlelere vakf ederlerdi. Gâzî
Evrenos Bey ve Turhan Bey ve Mihaloğlu ve sâ’ir mücâhid-i fi sebili’l-llâh beyler ve
gâzîler gibi bu makûle vakıfları e’imme-i dîn tecvîz etmişlerdir. Bunlardan mâ’adâsı
meşrû değildir ”.
Osmanlının Balkanlara yerleşmesini kolaylaştırıcı etmenler arasında olan
istimâlet (gönül çekme / hoşgörü) politikasının yanı sıra vakıf sistemi de ayrı bir
hoşgörü kaynağını oluşturmaktaydı. Dil, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin herkese
hizmet sunan vakıflar, böylelikle Osmanlı hoşgörüsünün temsili olmuşlardır530.
528 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s.160.
529 Koçi Bey, Koçibey Risâlesi, s. 72-73; M. Fuad Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk
Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Akçağ Yay., Ankara 2005, s. 330-331.
530 Osmanlı devletinde vakıfların genel bütçesinin devlet bütçesinin üçte biri olması
bunun önemini açıkça göstermektedir. Daha fazla bilgi için bkz. B. Yediyıldız,
“Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, s. 208.
168
Fetihlerin ardından Anadolu’dan yapılan nüfus nakli ile hem bölgenin Türkleşmesi
sağlanmış, hem de yerleştikleri bölgelerin imarına katkıda bulunarak Balkanların
gelişmesine ve şehirleşmesine katkıda bulunulmuştur. Fetihlerin ardından yapılan
yerleşmeler ise bilindiği gibi boşalan Hıristiyan köylerine yapılmaktaydı531. Osmanlı
Devleti yaptığı iskân ile bir taraftan bu yeni yerleşim yerlerini şenlendirmeyi ve
Türkleştirmeyi hedeflerken, diğer taraftan da bölgenin güvenliğini sağlamaya
çalışıyordu. Örneğin Aşıkpaşazâde, Serez’in Evrenos Bey’e uc verilmesinin ardından
kente yapılan göçten bahsetmekte ve “Saruhan ilinde göçer il vardı. Anlaru sürdü
Siroz vilâyetine geçirdi” demektedir532. 1569-70 yıllarına ait olan Serez Evkaf
Defteri’ne baktığımızda bu Saruhanlu göçerlerin bir kısmının Gümülcine’de ikamet
ettiklerini, kendi adlarıyla kurdukları karyeden ve cemaat-i Saruhan’dan anlıyoruz533.
Evrenos Bey’in sadece fetih yapmakla kalmayıp, fethettiği yerlere Osmanlı
kültürünü ve geleneklerini de kurduğu vakıflar ile aktardığını söyleyebiliriz. Çünkü
Rumeli’de kurulan vakıflar ile Osmanlının bu bölgede yerleşmesi, Türk-İslam
nüfusunun artması ve iskân politikası doğru orantılıdır. İşte bu şekilde yapılan göçler
ile yeni fethedilen bölgelerin Türkleşmesi sağlanmış ve iskân sonucunda ihtiyaç
duyulacak imar faaliyetleri de kendi bölgelerinden topladıkları gelirler sayesinde
gerçekleştirilmi ştir. Şehirlerin kuruluş ve gelişmesi kadar, ülkenin sosyal ve
ekonomik hayatını da etkileyen imaret sitelerinin oluşumu genellikle bir cami
531 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 50-51.
532 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.
533 TKGM 577 nolu Siroz Evkâf Defteri, v. 202a, 202b.
169
etrafında kümeleşen yapılar bütünlüğü idi534. Evrenos Bey’in kurduğu vakıflar ile
şehirleşmeye katkısını ve yaşanılan nüfus naklini kurduğu Müslüman köyler
sayesinde ortaya koymaya çalışacağız. Özellikle de Yenice-i Vardar’ın oluşumu
buna en güzel örneklerden biridir. Şehirlerin oluşumunda ve devletin iktisadi ve
kültürel hayatının gelişmesinde bu vakıf yapılarının rolü oldukça önemliydi. Evrenos
Bey de gaza malından elde ettiği topraklar üzerinde vakıflar kurmuş ve gelişimine
katkı sağlamıştır. Vakıfların gelirleri ise bu sitelere vakfedilen köylerden ve arazi
hâsılatından karşılanan vergi gelirlerinden sağlanmaktaydı535. Evrenos Bey gibi
fütuhatla meşgul olan komutanlara fethettikleri memleketlerden büyük araziler ayırıp
temlik etmek genel bir adet idi536. Mustafa Nuri Paşa eserinde: “ Evâ’il-i devlette
Hıristiyanlıkdan feth olunan memâliğin ba’zı kurâsı selâtîn-i izâm hazerâtının
inşâsına muvaffak oldukları hayrat ü meberrât mesârifâtının tesviyesi içün vakf ve
tahsîs olunduğu misillü ba’zıları dahi Evrenos Bey, Mihal Bey ve Lala Şahin Paşa ve
Timurtaş Paşa gibi bi’z-zât hıdmet-i fetihde bulunan mücâhidîn-i Müslimîne ve ba’zı
e’azze-i kirâma temlîk buyurulduğundan anlar dahi vakf etmişlerdir537” şeklinde
belirtmektedir.
Akıncı beylerinin yaptıkları fetihlerde çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve
dervişlerin de önemli rolleri bulunmaktaydı. Dini ve sosyal fikirlerle halk kitleleri 534 Osmanlı Devleti’nde imaret siteleri çerçevesinde gelişen şehirlerin özelliklerine
ait bkz. Ömer Lütfü Barkan, , “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş
ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İstanbul Ünv. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 23,
No:1-2, İstanbul 1962, s. 239-296; B. Yediyıldız, a.g.m., s. 206-212.
535 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 240-241; B. Yediyıldız, Vakıf Müessesesi, s. 255.
536 Ö. L. Barkan, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, s. 246.
537 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c. IV, s. 25.
170
arasında faal bir yapı sergileyen misyoner dervişler, müsait kaynaşmayı yaratmakta
ve fütuhatı kolaylaştırmakta idiler. Yeni fethedilmiş bölgelerde özellikle de boş ve
tenha yerlerde kurdukları ve akınlarla beraber ilerleyen zaviyelerle Müslüman
nüfusunun artmasında önemli rol oynamışlardır538. Özellikle bunların talebeleri ve
müridleri de kendilerini takip etmişler ve Müslüman nüfusun artmasını
kolaylaştırmışlardır. Bilindiği gibi heterodoks akımlara mensup şeyh ve dervişler
şehirlerdeki tekkelerde toplanmak yerine daha XIII. yüzyıldan itibaren sınırlardaki
fetih hareketlerine katılmışlar ve yeni fethedilen topraklardaki gayrimüslimlerle
temasa geçerek İslâm kültürünü yaymışlardır539. Bu şeyh ve dervişlerin bir kısmı
gazilerle birlikte memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgul oldukları gibi bir
kısmı da müridleri ile beraber yeni fethedilen boş yerlerde ikamet etmişlerdir. Yeni
fethedilen Hıristiyan memlekete gelip dağ başlarına yerleşerek hem oraların imarına
katkıda bulunmuşlar hem de Türk dil ve dinini yaymaya başlayarak devletin önemli
bir gücünü oluşturmuşlardır540. Özellikle XV. yüzyılda Rumeli fetihlerinde Sarı
Saltuk, Otman Baba ve Kızıldeli lakaplı Seyyid Ali Sultan gibi Bektaşilik’e mal
olmuş kimselerin varlığı bilinmektedir. İleride de bahsedeceğimiz gibi Yıldırım
Bayezid’in izniyle Dimetoka’da zaviye açan Seyyid Ali Sultan, Bektaşilik’in önde
gelen isimlerinden olmakla birlikte, gerçekte bir Kalenderi şeyhi olarak Hıristiyan
538 Ö. Lütfü Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 283-285.
539 Ahmet Yaşar Ocak, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki
İhtidâlarda Heterodoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of the Ottoman
Studies II, İstanbul 1981, s. 37.
540 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 290, 294; B. Yediyıldız, Vakıf
Müessesesi, s. 255-256.
171
halkın ihtida etmesine sebep olmuşlardır541. Kızıldeli, Evrenos Bey ile sol kol
güzergâhındaki fetihlere katılmış ve kendisine Dimetoka’da zaviye açma izni
verildikten sonra Evrenos ile yolları ayrılmıştır542.
Vakıf kültürünün şehirleşmede etkisi oldukça iyi bilinmektedir. Evrenos’un da
amacı, yeni fethedilen bölgenin yani ucların imara ve iskâna açılmasını sağlayarak,
şehirleşmeyi gerçekleştirmekti. Yerleşilen yerlere önce bir cami ve onun etrafına
mektep, medrese gibi eğitim-öğretim kurumları ile misafirhane, aşevi, hamam, çeşme
gibi sosyal tesisler ayrıca han, kervansaray, dükkân, bedesten ve çarşı gibi ticari
kuruluşlar ve meskenlerin oluşumuyla mahalleler ve imaret siteleri ortaya
çıkıyordu543. Stratejik yollar boyunca kurulan kervan siteleri ile de din ve dil
birliğinin yanı sıra siyasi bütünlüğün sağlanması amacı taşınmaktaydı. Evrenos
Bey’in de tarihi Via Egnatia yani Osmanlı sol kolu üzerinde ilerlediğini ve bu yolun
önemini düşünecek olur isek, kurduğu vakıfların yerlerinin pek de tesadüfî yerler
olmadıklarını anlamış oluruz.
Vakıflar yoluyla külliyeler etrafında şekillenen bu yapılanma daha çok imâret
sitesi adı altında incelenmekte iken, Yediyıldız bunun için hayrât sistemi ifadesinin
541 A. Y. Ocak, a.g.m., s. 39-40.
542 R. Yıldırım, a.g.e., s. 93. Kızıldeli’nin Evladlık Vakıfları için bkz. M. T.
Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 183-187; Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk
Dervişleri”, s. 293.
543 Ö. L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş
Tarzına Ait Araştırmalar”, s. 239; Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi,
İstanbul 1939, s. 19; B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”,
Balkanlar’da İslâm Medeniyeti Milletlerarası Sempozyum Tebliğleri, IRCICA, 21-23
Nisan, Sofya 2000, s. 97.
172
kullanımını daha uygun görmektedir544. Bunu nedenini İslâm vakıflarının temelini
oluşturan iki unsurda aramak mümkündür. İlki, doğrudan hizmet sunan bina ve
kuruluşlardır ki bunlara hayrât denilmektedir; ikincisi ise, bu kuruluşların ebedi
olarak yaşamasını sağlayan ve topluma hizmet sunabilmesi için vakfedilen gelir
kaynaklarıdır ki bunlar da akarât adını taşımaktadır545. Hayır yaparken asıl amaç,
şahsî servetlerin, insanların ihtiyaçlarını karşılamak, sıkıntılarını gidermek üzere
sürekli fayda üretecek biçimde kurumsallaştırılması olduğu için bu mekanizmaya
“hayrat sistemi” adının daha çok yakıştığını düşünmektedir. Zira vakıf sahiplerine de
vakfiyelerinde “sâhibü’l-hayrât” denilmekteydi546.
Evrenos Bey’in kurduğu vakıflara ait günümüze ulaşan en erken tarihli
vakfiye, H. 818 (1415) tarihli Serez’deki zaviye vakfiyesidir547. Bu vakfiye ile
vefatından önce aldığı 1413 tarihli son mülknamede yer alan ve henüz vakfa
dönüştürülmemiş bazı yerlerin de iki yıl içerisinde Evrenos vakıfları arasına
katıldığını tespit edebiliyoruz. Muhammed bin Hâc tarafından Gelibolu’da kaleme
alınan vakfiyede hamd ü salâtdan sonra Evrenos Bey’e: “Büyük emirlerin ve kerem 544 Bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar ve hayrat sistemi hakkında bkz. B.
Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları”, s. 22; B. Yediyıldız, “Türk
Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, s. 101.
545 B. Yediyıldız, “agm”, s. 101; B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna
Genel Bir Bakış”, s. 207.
546 B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, s. 101.
547 Vakfiyenin Arapça metni için bkz. VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377;
Vakfiyenin Kıvameddin Burslan tarafından yapılan Türkçe çevrisi için bkz. VGM,
No: 2108, Sayfa No:0072, Sıra No: 77. Ayrıca bkz. Zeki Salih Zengin, “İlk Dönem
Osmanlı Vakfiyelerinden Serez’de Evrenuz Gazi’ye Ait Zâviye Vakfiyesi”, Vakıflar
Dergisi, c. 28, Ankara 2004, s. 103-120.
173
sahibi olanların iftihar edileni, gazilerin ve mücahitlerin padişahı, kâfirleri yok eden,
Müslümanlara ve İslâm’a yardım eden din sancağını yükselten, âlimleri ve talipleri
gözeten, zayıflara ve miskinlere kuvvet veren, iki yeşil meyil (meyleyn-i ahdareyn) ile
safe ve merve arasında tavaf eden Hacı Evrenoz bin İsa” şeklinde hitap edilmiştir548.
Henüz Evrenos Bey hayatta iken kaleme alınan bu Serez vakfiyesinde,
mallarının özünü ve emlakının en iyisini vakfettiği belirtildikten sonra, 1413 tarihli
mülknamede rastladığımız ve Musa Çelebi tarafından kendisine temlik edilen Vardar
nahiyesindeki Valtos adlı gölün bütün arazisini Gülgü ve Maliça köylerini ve bu
arazi üzerindeki binaları ve ne varsa hepsini Allah yolunda vakfettiği kaydedilmiştir.
Demek ki iki yıl içerisinde bu mülklerini vakfa dönüştürmüştür. Yeni vakfedilen bu
arazinin ve köylerin sınırları da Serez vakıflarını anlatırken bahsedeceğimiz gibi
ayrıntılı olarak verilmiştir.
Evrenos Bey vakfına ait 1416 (H. 819) tarihli belgede ise Evrenos Bey,
kurduğu vakfın iptal edilmesini talep etmiş, ancak bu talep vakfın sahih ve lüzumu
şer'i ile işlemesi nedeniyle alınan mahkeme kararı ile reddedilmiştir549. Osmanlı
vakıf hukukuna göre vakfın bağlayıcılık kazanması için öncelikle tescil olunması
gerekmektedir. Osmanlı Devleti, bir vakfın ayakta kalabilmesi için onun Evrenos
Bey vakfında olduğu gibi hem sahih hem de lazım olma tescilini şart koşmuştur. Bu
nedenle de vakfın tescili için farazi bir dava açılmaktadır550. Bu tescil işleminin
vâkıfın ölümünden sonra da yapıldığı bilinmektedir. Bu nedenle Evrenos Bey’in
548 VGM, No: 2108/0072/77.
549 VGM, No: 2113/5-6; Z. S. Zengin, a.g.m., s. 107.
550 A. Akgündüz, a.g.e., s. 101; Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili,
İstanbul 1994, s. 364.
174
vakfı da tescil ve hukuki bağlayıcılık kazanması adına mahkemeye taşınmış ve
mahkeme sonucunda vakfın sıhhatine ve iptal edilemeyeceğine karar verilmiştir.
Belgenin devamında yer alan 1418 tarihli kayda baktığımızda ise Evrenos’un
vefatının ardından Serez’deki vakfına aynı yılın Mart ayından itibaren oğlu Barak
Bey’in vakfiyede belirtilen şartlar çerçevesinde tasarruf hakkına sahip olduğu
görülmektedir551.
Evrenos’un vakfettiği bölgeleri tekrar hatırlarsak, 1386 tarihinde Gümülcine ve
Serez kalelerinden Behişte ve Horpeşte’ye kadar olan bölgenin kendisine verildiğini
ve fethettiği vilâyetden ne kadarını isterse vakfedebileceği kaydedilmişti. 1415 tarihli
vakfiyede ise Vardar nahiyesinde bulunan Valtos gölü, Gölkay ve Maliçay köyleri,
Zihne vilayetine bağlı Tumba köyü, Serez’deki menzil ve dükkânlar, Bulka köyü,
Karasu tarlası, Zekeriya bahçesi ile üzüm bağı ve değirmenlerinin vakfedildiğini
öğreniyoruz. Ayrıca oğlu İsa Bey’e ait H. 861 (1457) tarihli Selanik vakfiyesi552 ile
Ali Bey’den olan torunu Şemseddin Ahmed Bey’e ait H. 904 (1498) tarihli Yenice-i
Vardar vakfiyesi553 günümüze ulaşmıştır. Ancak Ahmed Bey’in Yenice-i Vardar
vakfiyesinde ise Evrenos Bey vakfına dair bir atıf bulunmamaktadır. İsa Bey
vakfiyesinde de Birgoz’daki Karpunca köyünün, Karye-i Misti/Mi şi’nin, Valtos
köyünün Evrenos’un vakıf köyleri arasında olduğu belirtilmektedir. Bu vakfedilen
yerlerin yanı sıra 1603’te daha önce bahsettiğimiz, Evrenos Bey’in babası İsa Bey’in
551 VGM, No: 2113/4-5.
552 BOA, EV.VKF. No: 861.
553 BOA. EV.VKF No: 19/11.
175
türbesinin bulunduğu Köstendil Sancağı’nda Koniçe nahiyesindeki Branko/Pranko
adlı köy de vakfedilen yerler arasındadır554.
Amacımız, Evrenos Bey’in Balkan şehirlerine özellikle de vakıflarının
bulunduğu ve Osmanlı sol kolu üzerinde bulunan Gümülcine, Serez, Selanik ve
Yenice-i Vardar’daki şehirleşmeye katkısını açıklamaya çalışmaktır. Kurduğu
vakıflarla bölgenin gelişimini ve Türkleşmesini sağlamış ve hatta Yenice-i Vardar
örneğinde olduğu gibi yeni bir şehir inşa ederek bu bölge tarihi ve Osmanlı dönemi
Balkan tarihi açısından büyük bir isim olmuştur. Aşağıda adı geçen yerleşim
yerlerinin vakıf yoluyla nasıl geliştiklerini ayrı birer başlık altında inceleyeceğiz.
Fetih sonrası yerleşmeyi ve şehirleşmeyi sağlamlaştıran bu vakıflardır ve ardından
yapılan göçlerle ve kolonizatör dervişlerin de etkisiyle bölgenin Türkleşmesi ve
İslâmlaşması sağlanmış, böylelikle zamanla birer Osmanlı kenti haline gelmişlerdir.
Kurulan hayrat siteleri ile gelişen kasaba ve şehirler Evrenos Bey’in ilerlediği sol kol
güzergâhında bu gün bile önemlerini koruyan birer iktisadî merkez konumuna
gelmişlerdir. Via Egnatia üzerindeki en etkili ve en büyük vakıfların temelini aşağıda
göreceğimiz üzere Evrenos Bey atmıştır.
3.2.1. Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı
Evrenos Bey tarafından 1360’larda ilk fethi gerçekleştirilen ancak daha sonra
elden çıkarak Çirmen savaşı sonrasında Osmanlı hâkimiyetine giren Gümülcine,
1383 yılında Serez’in fethine kadar Evrenos Bey’in uc merkezi olmuştur. Bu bilginin 554 TKGM, No: 195; 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 198.
176
ışığında Evrenos Bey’in on yıldan fazla Gümülcine’yi merkez üssü olarak
kullandığını söyleyebiliriz.
Balkanlardaki en eski külliye sahiplerinden biri olan Evrenos Bey,
Gümülcine’de büyük bir hayrât sitesi kurmuştur. Bunu Osmanlı tahrir ve evkaf
defterleri ile Osmanlı kronikleri ve Evliya Çelebi’nin anlatımından yola çıkarak
tespit etmek mümkündür. Osmanlı tarihçilerinden XVI. yüzyılda Gelibolulu Âlî ve
XVII. yüzyılda Müneccimbaşı, Evrenos Bey’in Gümülcine’deki imareti hakkında
bize önemli bilgiler vermektedirler. Öncelikle Âlî, Serez’e gitmeden önce yani 1383
yılı civarında Gümülcine’deki evlerini imaret tayin ettiğini belirtmektedir555.
Müneccimbaşı da Âlî ile aynı bilgiyi XVII. yüzyılda nakletmiş ve Evrenos Bey’in bir
müddet Gümülcine’de oturdurduğunu, buradan ayrılmadan önce “olduğu hâneyi
‘imâret ve han yapub kendüsü Siroz’a nakl eyledi” şeklinde belirtmiştir556. Bu
bilgilerden yola çıkarak Evrenos Bey’in Gümülcine’yi evvela bir askeri üs olarak
kullandığını ve ayrılmadan kısa bir süre önce önce evini bir hayır kurumu olan
imarete dönüştürdüğünü anlıyoruz. 8 Şubat 1900 (07 Ş 1317) tarihli bir belgede
imâretin Gümülcine’ye üç saat mesafede bulunduğu belirtilmiş ve “imâret nâm
555 “Menkûldür ki ol emîr-i nâm-dâr evvela Gümülcine’de temekkün itmiş, bir husûsa
incinüb Siroz’a göçdükde andağı evlerini ‘imâret ta’yîn itmiş ba’dehu Siroz’da dahi
hazz itmeyüb Vardar Yenicesi’nde ikâmet itmiş ve Siroz’daki evlerini ‘imârete
mülhak itmiş. Vaktâ ki sefer-i ahirete gitmiş Vardar’daki sarayı dahi ‘imâret itmiş
meşhûrdur ki mezbûrun evkâfta müsâ’ade kasdına birkaç karye-i mezbûre rica
itmiş.” Bkz. Âlî, a.g.e., v. 27b.
556 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 305.
177
çiftliğe” bir bayrak dikili olduğu kaydedilmiştir557. Bu belge de Evrenos’un evi
olarak bildiğimiz meskeninin bir çiftlik olduğunu ve bunu imârete dönüştürdüğünü
doğrulamaktadır. Ayrıca Evrenos Bey vakfın imaret adlı çiftli ğinde beşyüz yıldan
fazla zamandır bir bayrak çekili olduğunu ve bunun Müslüman ve Hıristiyan ahali
tarafından kutsal bir mekân sayıldığı kayıtlıdır. Demek ki bu imaret/aşevi bölge halkı
tarafından mübarek bir yer olarak görülmektedir ve bu nedenle bayrağa müdahale
edilmemesine karar verilmiştir558. Evrenos Bey imâreti, gerçek manada vasfına
yakışır bir şekilde stratejik bir yol olan Via Egnatia’nın Gümülcine yolu üzerinde
tesis edilmiş ve zamanla şehrin gelişimini sağlamıştır. Evliya Çelebi’nin bu imaretin
şehir çarşısında yani şehrin merkezinde bulunduğunu belirtmesi ve bugün hala orada
olması bunun en açık örneğidir. Diğer taraftan ise imaretin hem Müslüman hem
Hıristiyan ahali tarafından benimsenmiş olması ise amacına ulaştığını her iki din
mensubuna da yüzyıllarca eşit ölçüde hizmet verdiğinin bir kanıtı şeklindedir. Edirne
Salnâmesi’nde de imaretin çarşı içinde yer aldığı, kurucusu ve vâkıfının Gazi
Evrenos Bey olduğu, istisnai vakıflar arasında yer aldığı ve Gümülcine’nin fethinden
sonra bizzat Evrenos Bey tarafından inşa edilerek sonradan yenilendiği kayıtlıdır559.
557 BOA, DH. MKT No: 2282/88. Belge bir müsvette niteliğinde olup üzerinde
karalamalar mevcuttur.
558 “Gümülcine’ye üç saat mesâfede kâ’in Gazi Evrenos Beğ vakfından ‘imâret nâm
çiftlikde merkûz bayrağın altı yüz seneye karîb bir zamandan beri rekz eyleyegeldiği
İslam ve Hıristiyan ahâlîce teyemmün eylediği evrâk-ı melfûfe mündericâtından
anlaşılmasına nazaran vilâyetce bir gûne mahzûr görülmediği halde teberrük ve
teyemmün edildiğine …”. Bkz. DH. MKT No: 2282/88.
559 Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310 (1892-93), s. 418.
178
Evrenos Bey imaretini, XIV. yüzyıla ait Osmanlı konut mimarisinin bilinen ve
ayakta kalabilmiş “tek” örneği olarak iddialı bir şekilde nitelendiren Lowry, binanın
başlangıçta Evrenos Bey’in evi olduğunu hesap etmiş ve binanın dış dekorasyonu
hakkında da bazı yorumlarda bulunmuştur. Dış dekorun parçası olarak kullanılan ve
günümüzde de var olan Roma baş heykelinin böylelikle varlığını ve bir imaret binası
üzerinde yer alışını anlamlandırmak kolaylaşmaktadır560. Aksi takdirde bir imarete
uygun düşmezmiş gibi görünen bu heykel başının varlığını kendi evi olarak inşa
ettirdiğinde kullanmış olması makul görünmektedir. Eğer Evrenos Bey sonradan
Müslüman olan bir Hıristiyan ise bu heykele evinin giriş cephesinin sol duvarında
yervermesi daha anlamlı olmaktadır561.
1456-1457 tarihli tahrir defterinde “evkāf-ı vilâyet-i Gümülcine” kaydı altında
Evrenos Bey’in Gümülcine’deki “vakf-ı zaviyesi” kaydedilmiştir562. Bu deftere göre
Gümülcine’de Evrenos Bey tarafından inşa edilen tekke, hamam, kervansaray
bulunduğu gibi Evrenos Bey sayesinde oluşan Müslüman karyeler de bulunmaktaydı.
Bu vakfın gelir kalemleri yani akarâtı arasında Evrenos Bey’in burada ayrıca hamam,
kervansaray ve dükkânlarından da bahsedilmektedir. Hamam’dan 8000 akçe, 40 adet
560 Heath W. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, Kuzey Yunanistan’da Mukaddes
Mekânlar ve Mimarî Eserleri Arayış Yolculukları, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul
2009, s. 42. Ayrıca bu imaretin özellikleri ve mimari planı hakkında daha fazla bilgi
için Bkz. M. Kiel, agm, s. 127-133; E. H. Ayverdi, a.g.e., c. IV, s. 220; İ. Bıçakçı,
a.g.e., s. 148-152.
561 H. Lowry, a.g.e., s. 42.
562 TT 89, v. 30.
179
dükkândan 1500 akçe, kervansaraydan 1000 akçe gelir elde edilmektedir563. Bostan,
bağ, tarla, zemin (Kostemir), çiftlik (Nalband Ahmed) ve bir köy diğer gelir
kalemlerini oluşturmakta ve hâsılı “gayr-i ez galle” 15.000 akçe etmektedir. Burada
adı geçen karye-i Helvâcı Çiftliği nâm-ı diğer Evrenos Beğ’de sakin olanlar için
şöyle bir kayıt bulunmaktadır: “azadsuz kulları oğullarıdır, hâsılların üçe bölüb
ikisin tekye içün alurlarmuş birisi anlara konurmuş”. Dolayısıyla bir vakıf köyü olan
Helvacı’nın Evrenos Bey tarafından kurulduğu ve adamları tarafından iskân edildiği
tahmin edilebilir. Hâsıllarının 2/3’sini tekye için verdiklerinden, bir anlamda Evrenos
Bey vakfının anbarı vazifesini görüyor olmasından dolayı bu köye daha sonra
“Anbar Köyü” denmiş olmalıdır. Ancak 1456 tarihli bu defterde Helvacı karyesi
“nâm-ı diğer Evrenos Beğ” olarak geçmektedir. Anbar vazifesini görmesi nedeniyle
adı Anbar Köy olarak 1519 tarihli defterde kaydedilse de günümüze kadar ulaşan ve
Gümülcine’nin 25 km güneydoğusunda yer alan küçük Evrenos Köyü burası
olmalıdır. Zira Ayverdi de Anbarköy’ün Gümülcine’nin güneydoğusunda
bulunduğunu kaydetmiştir564. Kurucusu bugünkü halk tarafından dahi bilinen
Evrenos Köyü, 1456 tarihli defterde kayıtlı olduğu üzere “Helvacı Köyü nâm-ı diğer
Evrenos Beğ”in olması büyük olasılıktır565.
563 Aynı defterdeki Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakıf gelirlerinin kaydı M. Kiel
ve H. Lowry tarafından da incelenmiştir. Krş. İçin bkz. M. Kiel, “The Oldest
Monuments”, s. 124-138; H. Lowry, a.g.e., s. 45.
564 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 223.
565 TT 89, v. 30. 2007 yılında Evrenos köyünü ziyaret ettiğimde daha önceleri 400-
500 hane olan bu köyün Gümülcine’nin en eski köyü olduğunu belirten köyün
imamı, şimdi (yani 2007’de) 140-150 haneden oluşan bir köy olduğunu belirtmişti ve
köy halkının Evrenos Bey’i ünlü bir Osmanlı paşası olarak bildiklerini anlatmıştı.
180
Ayrıca yine aynı defterde “ta’allukât-ı Evrenosluyân” başlığı altında Evrenos
Bey’in yakınlarının ikamet ettiği 16 haneden oluşan bir kayıt daha bulunmaktadır.
Bunlar ise tahminimizce Evrenos Bey’in akıncı kuvvetleri olmalıdır.
1519 tarihli tahrir defterinde, Evrenos Bey’in Gümülcine nefsindeki vakıf
eserleri için yine hamam, kervansaray ve diğer akarın gelirleri ile yine Gümülcine’de
yukarıda bahsettiğimiz ama bu defa diğer ismi Anbarköy olarak karşımıza çıkan
karye-i Helvacı (nâm-ı diğer Evrenos Beğ), Bakkal Ahmed’in çiftliği ve Kostemir
isimli zeminin gelirlerinin vakfa bağlandığı görülmektedir. Bu gelirin toplam hâsılı
ise 55.902 akçe akçedir566. Vakıf gelirleri 1456 yılında mahsullerden alınan vergi
haricinde 15.000 iken 53 yıl sonrasında tutulan kayıtta toplam gelirin artışındaki
miktar oldukça önemlidir.
Vakfın 1528 tarihindeki durumuna baktığımızda ise, yine aynı vergi
kalemlerinin yer aldığını görüyoruz. Bu defa toplam gelir 47.249 akçedir. Bu
defterde farklı olarak Evrenos Bey’in Gümülcine merkezindeki imâretinde çalışan
görevlilerinin 27 neferden oluştukları kaydedilmiştir567.
1530 tarihli Rumili Vilâyeti Muhasebe kayıtlarını içeren defterde de Evrenos
Bey’in Gümülcine’deki vakfının kayıtlı olduğunu görüyoruz. Burada yine karye-i
Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köy’de Evrenos Bey’in azadsuz kullarının (kölelerinin)
sakin oldukları kaydedilmiş ve sayıları 9 hâne, 2 mücerred olarak verilmiştir. Bu
sakinler yanında aynı karyede 62 hâne ve 9 mücerred Müslim ile 15 hane
gayrimüslim “vakf-ı mezbûrun re‛âyası” olarak kaydedilmişlerdir. Kul ve re‛âya
566 BOA, TT. 70, s. 32.
567 BOA, TT. 143, s. 24.
181
olarak sınıflandırılan bu iki grubun hâsılı da ayrı olarak hesaplanmıştır. Evrenos
kullarının hâsılı 1.550 iken re‛âyânın hâsılı 9.785 akçedir. Burada diğer gelirler
yanında çifte hâmamdan 4.243 akçe ve 55 bâb dükkândan 6.132 akçe gelir elde
edilirken, kervansaray için “harâb” kaydı düşülmüştür. Bundan önce 1528 ve
sonrasında 1569-70 tahrirlerinde vakıf kayıtları arasında kervansarayın zikredilmiyor
olmasının sebebi de bu olmalıdır. Asiyâb, ağnâm gibi diğer gelirlerin arasında
Evrenos Bey’in Edirne’deki dükkânlarından 150 akçe geldiği de anlaşılmaktadır.
Toplam hâsıl 35.381 akçedir.568 Gelirin iki yıl öncesine nazaran biraz azaldığını
görüyoruz. 1530 tarihinde hüddâm-ı imâret olarak da 22 hâne ve 5 mücerred
kaydedilmiştir.
Bu defter kayıtlarındaki bilgiler bize Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiyi
sağlamlama ve Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakıf eserlerini ortaya koyma imkânı
sunmaktadır. Dolayısıyla Evrenos Bey’in Gümülcine merkezde imaret, tekke/zaviye,
kervansaray, han (dükkânlar) ve çifte hamamdan oluşan bir “hayrât sistemi”
kurduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bir de Gazi
Evrenos Mescidi’nden söz edilmektedir569. Tahrir defterindeki vakıf kayıtlarında
mescid ya da camiye dair herhangi bir kayıt bulunamamakla birlikte Evrenos Bey’in
bunca bina arasında bir şehir için en öncelikli yapılardan biri olan bir camiyi
yaptırmamış olduğunu düşünemeyiz. Şehirlerin gelişme sürecinde, sosyal ve
ekonomik hayatında büyük rol oynayan bu imaret siteleri genellikle bir cami
568 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 11-12
569 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VIII. Kitap, s. 38.
182
etrafında kümelenmiş yapılar bütünlüğünden oluşmaktaydı570. Belki de Gazi Evrenos
Bey Camii İmareti olduğundan sadece Gümülcine’de Evrenos Bey imareti şeklinde
de kaydedilmiş olabilir. Zira tespit edebildiğimiz dört belgede Gümülcine’deki
vakfına “Gazi Evrenos Camii/Mescidi (ve) İmâreti” ibaresi kaydedilmiştir571. Ayrıca
bunlardan başka Evrenos Bey Mescidi olarak 1705 tarihli bir belgede572, 1714 tarihli
bir muhasebe kaydında573; 1724-25 tarihli diğer bir muhasebe defterinde ve cami
olarak da 339 nolu bir ahkam defterinde574 Evrenos Bey’in yaptırmış olduğu camiyi
tespit edebiliyoruz575. Ayrıca Ayverdi de Gazi Evrenos Bey mescidinden
bahsetmektedir576. Kiel’a göre bugün Eski Cami olarak nitelendirilen caminin
570 B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış” s. 206; agy,
“Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları”, s. 27; ayrıca imaret yapıları hakkında bkz.
Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul Cumhuriyet matb, 1939, s.
19-53.
571 BOA C. Ev, 584/29478 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Camii Evkafı); BOA C.
Ev. 481/24329 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Mescidi Vakfı); BOA C. Ev.
556/28063 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Camii ve İmareti); BOA Mv. 24/9
(Gümülcine’de Gazi Hacı Evrenos Bey Cami-i Şerîfi ve İmareti); EV. HMH. d. 1714
(Gümülcine’de Hacı Gazi Evrenos Bey Camii ve İmareti Evkâfı).
572 Bu belgede Gümülcine’deki Evrenos Gazi evkâfınıın mescidinde müezzinlik
cihetinin tevcihi ile ilgili bir kayıt mevcuttur. Bkz. BOA C. Ev. 517/26134.
573 BOA, EV. HMH.d 1714.
574 VGM, Kuyûdât-ı Emr-i Âlişân Bayağı Ahkâm, Defter 339. Gazi Evrenos Camii
(Gümülcine) Atik Esas.
575 BOA, EV.HMH, 28888.
576 E. H. Ayverdi, a.g.e. c. IV, s. 220.
183
orijinal bölümü Evrenos Bey camisidir577. Her ne kadar İ. Bıçakçı, Evrenos Bey
Camii’nin daha da eski olduğunu belirtse de bu caminin Evrenos Bey imareti ve
hamamına da yakın olması Kiel’ın fikrini kuvvetlendirmektedir578. XVI. yüzyıl
yazarlarından İdris-i Bitlisi Evrenos Bey’in Gümülcine eyaletinde kurduğu âsâr-ı
hayrât’tan hala birkaç aded “buk’a-yı zîbâ” yani süslü binanın kaydedildiğini
belirtmiştir579.
1569-70 tarihli (H. 977) Siroz sancağı evkâf defterinde Gümülcine’ye ait vakıf
kayıtları da yer almaktadır.580 Bu defterde “Evkāf-ı merhûm Evrenos Bey” başlığı
altında Evrenos Bey’in “Gümülcine’de olan imâretine sarf olunur” gelir kalemleri
yani akarâtı mufassal olarak kaydedilmiştir:
Karye-i Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köyü için defterde şu kayıt yer almaktadır:
“Karye-i Helvacı nâm-ı diğer Anbarköyü ‘an vakf-ı mezkûr, zikr olan karyenin
cizyesi ve ispençesi ve sâ’ir mersûmâtı ve yavası ve kaçgunu ve mâl-ı gâ’ibi ve mâl-ı
mefkûdu ve gallâtı ve fi’l-cümle hukûk-ı şer‛iyye ve rüsûm-ı örfiyesi vakf içün zabt
ü tasarruf olunur ve evkâf-ı mezkûre halkı ulaktan ve suhreden ve cerehordan ve
nüzulden ve ‘arpadan ve salgundan ve kürekciden ve bi’l-cümle avârız-ı divaniye ve
tekâlif-i ’örfiyyeden mu’âf ve müsellem olmak içün ellerinde hükm-i şerîfleri
olmağın deftere kayd olundu” denilmektedir. Görüldüğü gibi Evrenos Bey vakıf
toprağında ikamet ettiğini bildiğimiz bu karye sakinleri görevleri gereği vergiden
577 Evrenos Bey Camii’nin mimari yapısı ve planı hakkında daha fazla bilgi için bkz.
M. Kiel, “The Oldest Monuments”, s. 124-127.
578 İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 139.
579 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 309.
580 TKGM, EVK. 577, v. 199b-202b.
184
muaflardır ve karye gelirleri de vakfa tahsis olunmuştur. Bu köyde mütemekkin olan
Müslim ve Gayrimüslimler için daha önce de gördüğümüz “Evrenos Bey’in azadsız
kullarıdır” kaydı bulunmaktadır. Müslim çift sayısı 40, bennak 42 ve mücerred sayısı
12’dir. Gayrimüslimler 107 nefer olarak kaydedilmiştir. Bu köyden elde edilen gelir
13.585 akçedir.
Daha önceki defterlerde çiftlik-i Nalband Ahmed nâm-ı diğer Küçük Köy
olarak kaydedilmiş olan çiftlik bu defterde karşımıza “Bakkal Ahmed nâm-ı diğer
Küçük Köy” olarak çıkmaktadır. Bu çiftlikte nüfus 2 çift, 30 bennak, 13 mücerred
Müslim ve 59 nefer Gayrimüslimden oluşmaktadır. Bu çiftlikten vakfın geliri 5.036
akçedir. Zemin-i Kostemir’de de 2 çift Müslim kayıtlıdır ve 774 akçe geliri
bulunmaktadır. Bu zemin Gümülcine nefsine yakın bir yerde olup tahrir zamanında
burada “hâricden Koyunlar ve Hacı Köy ve Haslar nâm karyeler halkı zirâ’at”
etmekte ve öşürlerini ödemektedirler. Söz konusu zemin-i Kostemir’de kayıtlı iki
çiftten birinin imaretin vekil-i harcı olan Mustafa adlı kişiye ait olduğu
görülmektedir.
Tablo 3: 1569-70 Tarihinde Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı’nın Akarâtı
Müslim Gayrimüslim
Akarât Çift Bennâk Mücerred Nefer
Yekûn Akçe (Gelir)
Karye-i Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köyü
40 42 12 107 13.585
Çiftlik-i Bakkal Ahmed nâm-ı diğer Küçük Köy
2 30 13 59 5.036
Zemîn-i Kostemir 2 774
Emlâk der nefs-i Gümülcine (Çifte hamâm, 55 bâb dekâkîn ve diğer mahsûlât)
25838
TOPLAM GEL İR 45.233
185
1569-70 tarihli defterde vakıfta Yörük kaydı da görülmektedir: “Cemâ’at-i
yörügân-ı perakende-i evkāf-ı merhûm el-mezbûr, mezkûrîn Yörükler her müzevvec
onikişer akçe ve her mücerred altışar akçe ve resm-i ağnâmdan ve yavalardan ve
kaçgunlardan ve beytü’l-mâl ve niyâbet ve resm-i arûsânelerin vakf-ı mezbûra edâ
ederler”. Bu cemâ‛atin Saruhân yörükleri olduğu “Cemâ’at-i Saruhan Viranı”
ifadesinden anlaşılmaktadır. Yukarıda da Aşıkpaşazâde’nin Saruhan ilinden Serez’e
yapılan nüfus naklinden bahsettiğini ancak bu göçerlerin sadece Serez’e değil
gördüğümüz gibi Gümülcine’ye de yerleştiklerini belirtmiştik. Bunlara Evrenos Bey
ile geldikleri için de “Evrenos Bey Yörükleri” denmektedir. Ayrıca XV. yüzyılda
Gümülcine nüfusuna baktığımız zaman %78’inin581 ve XVI. yüzyılda ise kentin
%82’sinin Müslümanlardan oluştuğunu görüyoruz582.
1530 tarihli Rumili muhasebe defterinde de Gümülcine kazâsına ait vakıflar
kaydedilirken, merhûm Evrenos Bey imaretinin hüddâm sayısı yine 27 nefer olarak
kaydedilmiştir583. Ancak 1569-70 tarihli evkaf defterinde, geçen kırk yıl içerisinde
imaretin büyüyerek çalışan sayısının da arttığını ve 41’e yükseldiğini görüyoruz.
Bunların kim oldukları ve görevleri de ilk defa bu defterde karşımıza çıkmaktadır584:
581 Turan Gökçe, a.g.m., s. 81-82.
582 M. Kiel, “Observations on the History of Northern Greece During the Turkish
Rule, The Turkish Monuments of Komotini and Serres”, Balkan Studies, 12/2
Selanik 1971, s. 418; agy, “The Oldest Monuments”, s. 123; E. H. Ayverdi, a.g.e., s.
219.
583 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 18.
584 TKGM, EVK 577. Bu defterde Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakfına ait
kayıtlar 199b ile 208a varakları arasındadır. İmaret çalışanları ise v. 202a’da
kayıtlıdır.
186
Tablo 4: 1569-70 Tarihinde Hademe-i İmâret-i Evrenos Beğ der nefs-i
Gümülcine
Adı Görevi Mustafa bin İsa Şeyh-i imâret Memi bin Göçeri El-kâtip Mevlana Ahmed Halife El-imam Alaaddin Halife El-müezzin Hasan bin Göçeri Kilâri İsa Balı bin Memi En-nakîb Ahmed bin Yusuf Şem‛dâr Mehmed bin Mustafa Anbârî Ahmed bin Mustafa Meremmâti Mehmed bin Mustafa Kâtib-i meremmât Hasan bin Mehmed El-câbi Osman bin Ali Kâtib Bekir bin Ali El-câbi Ali bin Karabalı El-câbi-i dekâkîn Mehmed bin İsa Balı Câbi-i Dobruca Yusuf bin Abdullah Ser-tabbâhîn Kurd bin Yahşi Tabbâh Hüseyin bin Abdullah Tabbâh Ahmed bin Kāsım Tabbâh Mustafa bin Mehmed Tabbâh Mustafa bin Hasan Tabbâh İlyâs bin Abdullah Habbâz Mustafa bin Abdullah Habbâz Kara Ali bin Musa Habbâz Memi bin Balaban Habbâz Hacı İri bin Musa Ferrâş Ahmed bin Ramazan Ferrâş Musa bin Hacı İri Ferrâş Kurd Ali bin Ramazan Bevvâb Derviş Abdullah [hizmet türü belirtilmemiş] Mahmud bin Mehmed [hizmet türü belirtilmemiş] Mustafa bin Mahmud Ferrâş Yakub bin Abdullah Vezzân Mehmed bin Kara Balı Bevvâb Mustafa bin Hacı Gendüm-kûb Karaca bin Abdullah Arabaî Kurd bin Abdullah …. Mustafa bin Mehmed …. Mevlana Ali bin Murâd [hizmet türü belirtilmemiş] Mehemmed bin Ali [hizmet türü belirtilmemiş] Ergirü Hademe-i en-neccâr
187
Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Gümülcine için: “Amma bir şirin şehr-i
mu’azzamdır. Hala Rumeli eyâletinde yüz elli akçe şerîf kazâdır. Ve nâhiyesi iki yüz
pâre ma’mûr kuralardır. Şeyhü’l-islâmı ve nakîbü’l-eşrâfı ve a’yân-ı eşrâfı ve sipah
kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve muhtesibi ve şehir emîni ve harac emîni ve
çingane beği var” demektedir. Çelebi ayrıca Evrenos Bey’in Gümülcine vakfının
“evkâf-ı azîm” olduğunu belirtmiştir585.
Günümüze ulaşan Evrenos Bey’in imareti bugün Gümülcine şehir merkezine
yakındır ve Eski Cami’nin arkasında kalmaktadır. Avrupa’da ayakta kalabilmiş en
eski Osmanlı yapılarından biri olarak da ayrı bir öneme sahiptir. Camisi, mektebi ve
hamamı ile Evliya Çelebi’nin de belirttiği gibi büyük bir hayrât sitesi inşa etmiştir.
Evrenos Bey hamamı 1970’te askeri cunta dönemi sırasında ortadan kaldırılmıştır586.
Yaklaşık beş yüz yıl boyunca seyyahların ikâmetgahı, fakirlerin karınlarını
doyurdukları bu imaret, Yunanistan elektrik idaresi tarafından santral olarak
kullanılmış ve büyük hasar görmüştür. Minaresinin bu süreçte yok olduğu ve beton
takviyelerle değişerek az da olsa orjinalliğini yitirdi ği düşünülmektedir. Bugün ise
Gümülcine Rum Ortodoks Kilisesi’nin müzesi olarak kullanılmaktadır587.
Evrenos Bey’in imaretinde yer alan iki kitabenin varlığı bilinmektedir.
Bunlardan biri imaret girişinde yer alan Bulgarca kitabe ve diğeri ise imaret girişinin
sağ üst bölümünde yer alıp son elli yıldır Gümülcine Arkeoloji Müzesi’nde 585 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 37.
586 M. Kiel, “The Oldest Monuments”, s. 124.
587http://batitrakyadakiosmanli.blogspot.com/2009/12/gazi-evrenos-bey-imareti-
gumulcine.html; H. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, s. 32.
188
bulunduğu tespit edilen kitabedir588. Eserde, ilk kitabenin bir Osmanlı kitabesi
üzerine II. Balkan Savaşı sırasında işgalci kuvvetlerin, Evrenos Bey imaretini Bulgar
kralına adadıkları bir kilise haline dönüştürdükleri kayıtlıdır589.
Evliya Çelebi ayrıca Gümülcine’de Evrenos Bey’e ait Gazi Evrenos mescidi,
tekkesi, imareti ve hamamı bulunduğunu belirtmektedir. Çelebi’den öğrendiğimize
göre Evrenos Bey imareti sabah akşam türlü türlü lezzetli yemekler sunulan, üç-beş
kişilik guruplar için ayrı bakır tepsilerde yemeklerin hazırlandığı ve vakfın
mütevellisi tarafından misafirlerin atlarına arpa tahsis edildiği büyük bir hayır
vakfıdır590. Evliya Çelebi tarafından övgüye layık büyük bir vakıf olduğu ortadadır.
II. Bölümde bir asker olarak incelediğimiz Evrenos Bey’in şimdi bir hayırsever
olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Elbette bu faaliyetler, Osmanlı Devleti’nin
Balkanlara yerleşme amacıyla geldiğini destekleyen ve maalesef sadece bazıları
günümüze kadar ulaşabilen yapılardır. Bir akıncı beyi olarak stratejik öneme sahip
olan Gümülcine’yi sadece fethetmekle kalmamış, büyük bir imaret sitesi kurarak tam
bir Osmanlı kenti haline getirmiştir. Dil ve din birliğinin ve siyasi bütünlüğün
sağlanması amacıyla buraya cami, mektep, zaviye, han, kervansaray gibi dini ve
kültürel merkezler ile imaret gibi sosyal yardım müessesesi ile bu siteyi
tamamlamıştır. Bilindiği gibi bu süreç içerisinde tekke ve zaviyelerin rolü oldukça 588 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 86-87.
589 Aynı yazarlar, a.g.e., s. 86.
590 “Gazi Evrenos imaretinin subh (u) mesâ gûnâ-gûn ni’met-i nefîsesi hâss ü âmma
mâh u sâl bi’l-guduvvi ve’l-âsâl üç âdeme ve beş âdeme birer sini ta’âm dâimdir. Ve
her müsâfirînin atlarının başlarına birer ‘alef cânib-i vakfdan mütevellî verir, gâyet
ma’mûr evkâf-ı azîmdir” demektedir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 38;
ayrıca bkz. H. Lowry, a.g.e., s. 46.
189
büyüktü ve dervişler Rumeli’ne geçiş sürecinde dahi Balkan fatihlerinin yanında
bulunmaktaydılar591. Örneğin aşağıda da bahsedeceğimiz Kızıl Deli Sultan, bir
dönem Evrenos Bey’e eşlik etmiştir. Bir akıncı beyi olarak fetih hakkı ile
mülkiyetine aldığı topraklardan yani ganimetinden elde ettiği gelirleri böyle bir site
için sarf eden Evrenos Bey, yukarıda da bahsettiğimiz akarâtı ile de bu vakfın
işleyişini sağlamıştır. Elbette Gümülcine’ye bu kadar önem vermesinin sebebi uzun
yıllar askeri üs olarak kullanmasından da kaynaklanmıştır. Kurduğu bu hayrât sitesi
ile Gümülcine’de Osmanlı hâkimiyeti kökleşmiş ve şehrin gelişerek bir Türk-
Müslüman kenti haline gelmesini sağlamıştır.
3.2.2. Serez’de Evrenos Bey Vakfı
Bir önceki bölümde bahsettiğimiz gibi Serez, Evrenos Bey ve Halil Hayreddin
Paşa tarafından 19 Eylül 1383 tarihinde ele geçirilmiş ve fethin ardından burası
Evrenos Bey’e üs olarak verilmiştir. 1386 tarihli belgeden anlaşılacağı üzere
591 Zaviyeler hem ücretsiz konaklama yerleri, hem kuruldukları yer itibarıyla
bölgenin asayişini ve gelişmesini sağlayan merkezler ve hem de tarikat mensubu
şeyh ve dervişlerin barınak yerleridir. Balkanlarda Türk-İslam nüfusunun artmasında
şeyh ve dervişlerin rolü hakkında bkz. Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”,
s. 279-365; A. Yaşar Ocak, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki
İhtidâlarda Heteredoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of Ottoman Studies,
c. II, İstanbul 1981, s. 31-42; Saim Savaş, “Zâviyelerin Türk Kültürünün
Gelişmesindeki Rolü”, Osmanlı, c. IX, Ankara 1999, s. 72-78.
190
kendisine fetih hakkı olarak verilen yerler arasındadır ve böylece Evrenos Bey yeni
uc merkezi olan Serez’i mülkleri arasına katmıştır592.
XV-XVI. yüzyıl Serez vakıflarını inceleyen kitabında Balta, Serez’deki Türk
vakıflarının buraya ilk gelen gaziler tarafından kurulduğunu tespit etmiştir. Fethin
ardından stratejik noktalara yeni tesisler kurulmuş, bunlar da yeni vakıflarla
desteklenmiştir. Balta’nın Serez örneğinde tespit ettiği gibi Türkler, Osmanlı
hâkimiyetindeki Balkan şehirlerinin kalkınmasına katkıda bulunmuşlar ve özellikle
de şehirlerin gelişmesine büyük önem vermişlerdir593. Serez’deki en eski vakıf
sahiplerinden biri de Evrenos Bey’dir594. Fetih sonrasında bölgeye yeni gelenler
tarafından zaten stratejik bir öneme sahip olan Serez’e yeni tesisler kurulmuş ve
bunlar vakıflarla desteklenmiştir. Bu vakıflar yerli halkın İslamlaşmasında etkili
olduğu kadar, kiliselerin varlığını sürdürmesinde de rol oynamıştır595. Serez’deki
Evrenos Bey vakfına ait günümüze ulaşan ilk kayıt 1415 tarihli Serez vakfiyesidir596.
592 BOA, YEE, No: 91/49.
593 E. Balta, a.g.e., s. 50-51; B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan
Şehirleri”, s. 99.
594 E. Balta, age, s. 35. Balta eserinde Serez’deki en eski vakfın 1388 tarihinde Molla
Bahaeddin Paşa tarafından kurulduğunu belirtmiştir. Daha sonra ise Halil Hayreddin
Paşa, Evrenos Bey ve ardından da II. Murad döneminde Turahan Bey, Serez’de vakıf
kuran isimlerdir. Ayrıca bkz. M. Kiel, “The Turkish Monuments of Komotini and
Serres”, s. 430-431.
595 E. Balta, a.g.e., s. 36-37; B. Yediyıldız, a.g.m., s. 99.
596 VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377; VGM, Defter No: 2108, Sayfa No:
0072, Sıra No: 77 (Türkçe’ye çevrilmiş nüshası). Ayrıca bkz. Z. S. Zengin, “Serez’de
Evrenuz Gazi’ye Ait Zâviye Vakfiyesi”, s. 103-120; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 277-
278.
191
Böylelikle Evrenos Bey’e ait Serez mülkleri sınırlarıyla birlikte ortaya çıkmaktadır.
Biz de bu başlık altında Serez’de Evrenos Bey vakfının kurulmasının şehre olan
katkısını ve nasıl bir Türk-Müslüman şehir haline geldiğini aktarmaya çalışacağız.
Evrenos Bey’in vefatından iki yıl önce kaleme alınan ve günümüze ulaşan
1415 tarihli Serez vakfiyesinden, merkez üssünü değiştirmeden önce buradaki evini
imarete dönüştürerek vakfettiğini öğreniyoruz597. Mallarının özü ve emlâkının en
iyisini vakfettiğini bildiğimiz Evrenos Bey, Gümülcine’deki evini de ayrılmadan
önce imaret tayin etmişti. Âli’ye göre Serez’den ayrılmadan önce buradaki evlerini
de kurmuş olduğu imarete bağışlamıştır598. Yani Âlî, Evrenos Bey’in evini var olan
vakfına verdiğini/bağışladığını belirtse de Serez vakfiyesine göre evini bir zaviyeye
dönüştürerek vakfetmiştir599. Bu bilgilerden yola çıkarak aslında bir asker olarak
Evrenos’un üs merkezi olarak kullandığı kentlerdeki evlerini ayrılmadan kısa bir süre
önce imarete veya zaviyeye dönüştürerek vakıf kompeksini tamamladığını
söylememiz mümkündür. Fethederek yanındaki akıncıları ile birlikte yerleşmiş,
camiler, hanlar, hamamlar inşa ettirmiş, böylelikle Türk-İslam nüfusunun bölgede
artmasını sağlamış ve bir sonraki üssüne geçmeden önce kendi evini de imarete
çevirtip, şehirden ayrılmıştır. Demek ki Evrenos kendisine üs olarak seçtiği kentleri
terk etmeden önce buraları tam bir Osmanlı kentine çevirmeyi amaçlamış ve kurduğu
597 VGM. Defter No: 2113/949/1377.
598 Âlî, a.g.e., v. 27b.
599 Bu konu hakkında ayrıca bkz. Machiel Kiel, “The Oldest Monuments of
Ottoman-Turkish Architecture in the Balkans”, Sanat Tarihi Yıllığı, XII, İstanbul
1983, s. 117-144; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 41-44.
192
hayrât siteleri ile de bunu gerçekleştirdikten sonra yeni fethettiği uc merkezine
taşınarak yeni fetihlere ve yeni imar faaliyetlerine yönelmiştir.
Serez vakfiyesinde, öncelikle kendisine iki yıl önce temlik edilen mülklerden
Vardar nahiyesindeki Valtos gölünün bulunduğu tüm araziyi, Gülgü ve Maliça
köylerini ve bu arazideki bütün binaları vakfettiği kayıtlıdır. Demek ki Evrenos
Bey’in Selanik’teki vakıf köyleri arasında karşımıza çıkan bu Gülgü ve Maliça
köylerinin akarâtı Serez’deki vakfa geliyordu.
Vakfiyedeki kayda göre bu sınırlar ilk önce tafsilatlı olarak Bayezid’in oğlu
Musa’nın kısa süren saltanatı sırasında da onaylanmıştır600. Bu bilginin verilmesinin
ardından vakfiyenin devamında ise vakfın hudutları dikili taşlarla tasvir edilerek
detaylı olarak çizilmiştir. Zihne vilayetine bağlı Tumba adlı köyün tamamı vakfiyede
belirtilen bütün sınırları ve hudutlarıyla vakfedilmiştir. Bu köyün hâsılat-ı aşarı
Serez’deki imaretine tevcih edilmiştir601. Serez’deki menzilinin tamamı da
vakfedilenler arasındadır.. Vakfiyede Serez menzilinin tarife gerek olmadığı çünkü
zaten Evrenos namıyla meşhur bir yer olduğu kayıtlıdır. Bu menzil fakirlere,
miskinlere ve gelip geçenlere mesken yapmıştır. Bunun yanında Serez kasabasındaki
bütün dükkânlar ve Polka/Bulka adlı köyün tamamı da vakfedilmiştir602. Yine Serez
halkı tarafından Evrenos’a ait olduğu bilinen Karasu adlı tarla vakfedilen mülkler 600 “Sultan Musa bini Bayezid –Allah onun mülkünü mü’ebbed kılsın- Han’ın emri
ile yazılan mezkûr vesîkadaki vechle zikr edilecektir”. Demek ki bilgiler bir önceki
kayıttan naklen alınmıştır. Bkz. VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No:
77.
601 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 7.
602 Ancak adı geçen bu köy tahrir defterlerinde ve Serez evkâf defterinde despit
edilememiştir.
193
arasındadır. Bunun yanı sıra Serez’de Zekeriya Bahçesi demekle meşhur olan bahçe,
yanındaki üzüm bağı, bu bahçe ve üzüm bağı arasında bulunan bütün evler ve
Serez’de tepe üzerinde bulunan iki adet üzüm bağı, değirmen, Zekeriya bahçesinin
yanında bulunan tarla, Ulubahçe adıyla tanınan ve meyve ağaçları bulunan üzüm
bağı vakfedilenler arasındadır.
Evrenos Bey’in 1415 tarihli bu vakfiyesinde Serez’de bulunan zaviyesine ait
akarât kaydedildikten sonra, bu mülklerin hiçbir şekilde satılamayacağı ya da hibe
edilemeyeceği ve kıyamet gününe kadar bu vakfın baki kalacağı belirtilmektedir.
Aksi takdirde bütün vakfiyelerde olduğu gibi vakfı bozacaklar için ağır beddualar
kaydedilmiştir. Vakfedilen bütün mallar ise Serez’de bina edilmiş zaviyenin ehli olan
mütevelli, imam, müezzin, hadim, misafir, mücavir ve diğerlerine vakfiyede
belirlenen şekliyle “sahîh ve şer’î sûrette” vakfedildiği belirtilmektedir. Vakfiyede,
vakıf gelirlerinin öncelikle vakfın işleyişi, eğer varsa eksiklerinin tamamlanması ve
gerekli görülen yerlerin tamiri için kullanılması şart koşulmuştur. Vakfın gelirinin
1/10’i ise vakfın mütevellisine ayrılmıştır. Evrenos Bey henüz o tarihte hayatta
olduğundan kendisi mütevellidir, ancak vefatından sonra ise “gazilerin ve
mücâhidlerin padişahı” büyük oğlu Barak Bey’in mütevelli olmasını şart koşmuştur.
Vakfiyeye göre mütevelli vakfın gelirinin kendisine düşen payı olan tevliyet hakkını
alır ve onu kendi masrafları için istediği şekilde kullanabilir.
Evrenos Bey, görüldüğü üzere vakfiyesinde hayatta olduğu sürece kendisinin,
ölümünden sonra ise büyük oğlu Barak Bey’in ve onun vefatından sonra ise
194
oğullarından603 en iyisi ve evkaf işleri için en emininin mütevelli olmasını şart
etmiştir. Eğer kendi oğulları arasında salih olanı kalmazsa tevliyyet hakkı oğullarının
oğullarından evkaf için en uygun olanına intikal eder. Bu durum vâkıfın sülalesi sona
erinceye kadar derece derece devam edecek ve onlardan sonra gelen oğullara intikal
edecektir. Ancak Evrenos her ne kadar tevliyet hakkının, kızlarına ve ne kadar aşağı
giderse gitsin, evlâdının kızlarına, her ne kadar salih olsalar da kızlarının
oğullarından da hiç bir kimseye verilmemesini şart koşmuştur. Evrenos’un istediği
şartlara uygun kimse kalmadığında ise ister vâkıfın akrabaları olsun ister olmasın
kasaba kadısı tarafından görevlendirilecek kişi tevliyet hakkını kazanacaktı.
Vakfiyede Evrenos Bey vakfının kimler tarafından yürütülebileceği kısmı uzun
uzun aktarıldıktan ve Evrenos Bey’in şartları belirtildikten sonra vakfın işleyişinden
bahsedilmektedir. Buna göre, vakıf gelirlerinin 9/10’ndan, vâkıfın evladına ve
evladının evladına hisse verilmemesini, yalnız fakir ve muhtaç olduklarında zamanın
mütevellisi izniyle diğer fakirler gibi istifade edebilmelerini şart koşmuştur. Vakıf
görevlilerinin aldığı maaşlara baktığımızda ise, mütevelli vakıf gelirinin 1/10’unu
alırken, Serez kadısı günde 1 dirhem alacaktı. “Ahi” olarak adlandırdığı vekîl-i harç
yani satın alma müdürü için ise günde dört kap yemek ve 3 dirhem tahsis
olunmuştur. Bu kişi zaviye çalışanları ve pişen yemekler ile ilgilenmektedir. Vakıf,
zaviyenin imamına iki dirhem yevmiye tahsis etmiştir. Zaviyenin kâtibi için ise
yevmiye 2 dirhem uygun görülmüştür. Bunların dışında ise zaviyenin müezzinine
yevmiye 1 dirhem ve “feke” denilen nakibine ise yine yevmiye 1 dirhem uygun
görülmüştür. Vâkıfın ruhu için Kuran okuyup bağışlayan hafızlar için de 4 dirhem
603 Evrenos Bey’in şeceresine göre Barak Bey’in oğulları şunlardır: Hacı Bey, Böğrü
Hızır Bey, Süleyman Bey ve İlyas Bey’dir.
195
gündelik tahsis edilmiştir. Bütün bu gelirlerin sahiplerine tahsis edilmesinden sonra,
vakfın geriye kalan gallesi, diğer zaviyelerdeki örf ve adet üzere, sabah ve akşam o
zaviyede yapılan yemeklere harcanır ki bu yemekler, ister zengin ister fakir olsun,
gelip orada kalan misafirlere ve civar yerlerde yemeğe muhtaç kimselere de
zaviyeden arttığı takdirde yemek verilecekti.
Evrenos Bey’in Serez’deki vakfına ait vakfiyyesi dışında günümüze ulaşan ilk
kayıt 1510-12 tarihli bir tahrir defterinde yer almaktadır. Bu gün Bulgaristan’ın
Sofya Osmanlı Arşivi’nde bulunmaktadır604. Bu defterde “evkâf-ı ‘imâret-i merhûm
Evrenos Bey, der Siroz” başlığı altında Evrenos Bey’in Serez’deki imareti vakfının
kayıtları tutulmuştur. Bu vakfın gelir kalemleri yani akarâtı arasında Tumba
Köyü’nde meskûn Evrenos Bey’in gayrimüslim cemaatinden alınan vergiler, Yörük
cemaatinin vergi gelirleri, Serez’in merkezinde bulunan dükkânlar, değirmen ve
bağlar ve bir çiftlik (Kameniça) kaydedilmiştir. 1510-12 tarihinde Tumba köyünde
99 hane kayıtlı olup, vakıf için buradan elde edilen gelir toplamı 26.290’dır. Bu 99
604 Bu defterden Evangelia Balta’nın Serez Vakıfları hakkında hazırladığı kitabı
sayesinde faydalanabiliyoruz. Bkz. E. Balta, a.g.e., Defter No: 122A, 427,
transkripsiyon s. 223-226; tıpkıbasım v. 4b-6a, s. 283-284. Balta eserinde Serez
vakıflarını anlatırken elbette Evrenos Bey vakıflarına da yer vermiş ve
bahsedeceğimiz üzere önemli tespitlerde de bulunmuştur. Biz çalışmamızda Sofya
arşivindeki belge için E. Balta’nın sözkonusu kitabından faydalandık. Ayrıca
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden aldığımız ve Balta’nın da kullanmış olduğu TT 70,
TT 143 numaralı tahrir defterlerinden de yararlandık. Balta’nın çalışmasına ek olarak
da Evrenos Bey’in 1415 tarihli Serez vakfiyesinden ve daha önce kullanılmamış olan
1569-70 tarihli 577 Numaralı Serez Evkaf Defteri’nden yararlanarak Evrenos Bey
vakıflarını günümüze ulaşan en erken tarihli bu defterlerle ortaya çıkarmaya
çalışacağız.
196
haneden sadece ikisi Müslim, diğerleri gayrımüslimdir. Yörügân cemaati 24 hane ve
4 mücerredden oluşmaktadır. Yörüklerden ise toplam 555 akça alınmaktadır. Aynı
defterde Evrenos Bey’in kölelerinden oluşan bir cemaat de mevcut olup “Mezkûrlar
ispençesinden ve sâ’ir rüsûmundan gayrı cizyeleri bedeli her biri yılda altışar akça
maktû’ verirler” şeklinde altı gayrımüslim ismi ile kaydedilmiştir605. Siroz nefsinden
ise Evrenos Bey’in 52 bâb dükkân, hassa bağ, resm-i dönüm-i bagât ve iki göz
değirmeninden toplam 7.440 akça elde edilmektedir. Kameniça çiftliğinden elde
edilen gelir miktarı ise 5.450 akçadır. Vakfın toplam geliri 39.735 akçadır.
Serez’in fethedilmesinden 2 yıl sonra Saruhan’dan (Manisa) getirtilen göçer
evler denilen Yörükler, I. Murad zamanında bu bölgeye yerleştirilmi şlerdi606.
Bilindiği gibi yapılan bu sürgünlerle Rumeli’nin zengin topraklarına yerleşen
göçerleri teşvik etmek amacıyla yurtluk toprak, timar ve imtiyazlar verilmiş böylece
yeni fethedilen yerlerin iskânı ve şenlendirilmesi amaçlanmıştır607. Yukarıda bir
kısmının Gümülcine’ye yerleştirildi ğini belirttiğimiz bu yörüklerin bir kısmının da
Serez’deki Tumba köyüne yerleştiklerini görüyoruz.
605 E. Balta, age, s. 283, v. 5a.
606 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Ahmed Refik bu konuda Saruhanlıların yalnız Serez
taraflarına değil, Belgrad, Akça Hisar ve civarına da yerleştirildiklerini
belirtmektedir. Hatta Çelebi Sultan Mehmed devrinde de bu Saruhanlıların sürgün
edildikleri bilinmektedir. Bkz. Ahmed Refik, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul
1927, s. 296; M. T. Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar, s. 14; A. Vakalopoulos,
a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.
607 Ömer Lütfi Barkan, “Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 152; M. Aktepe, “XIV ve XV.
Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına Dair”, Türkiyat Mecmuası, c. X,
İstanbul 1953, s. 311-312.
197
Aynı defterde Serez’de Evrenos Bey imaretine hizmet veren görevlilerin listesi
de kaydedilmiştir. İmarette çalışan toplam hademe sayısı 18 olarak verilmişse de bu
hademelerin isimlerinin yazıldığı yerde ayrıca cüzhânân başlığı altında dört isim
daha kaydedilmiştir. İmaret hademesinden beşinin kul oldukları kayıtlıdır. Böylece
Evrenos Bey’in kendi kölelerini imaretinde istihdam ettiği anlayabiliyoruz. Ayrıca
imaret çalışanları belirtildikten sonra altına şöyle bir not düşülmüştür: “Mezkûrların
içinden yevmiyyesi olmayanlarun me’ûneti her ne ise mütevelli608 ma’rifetiyle olunur
ve ellerinde fermân-ı hümâyûnları vardır ki ‘avârızdan mu’âf ve müsellem olalar.
Hâne: 18”. Böylece yevmiyyesi belirtilmeyen hademelerin ise imarette karın
tokluğuna çalıştıkları anlaşılmaktadır ki bunlardan üçü aşçı, dördü ekmekçi olarak
zaten mutfak çalışanları oldukları da görülmektedir. Ayrıca cüzhânân olarak
kaydedilen ve hane sayısına dâhil edilmeyen dört kişi de karın tokluğuna
çalışmaktaydılar.
608 Balta bu kelimeyi “mu’ârif” olarak okumuştur. Bkz. E. Balta, a.g.e., s. 226.
198
Tablo 5: 1510-12 Tarihinde Evrenos Bey İmareti’nin Çalı şanları
Adı Görevi Ücreti
(fî yevm)
Ömer Fakih İmam-ı mescid-i ‘imâret 5 akça
Hacı Ali Mü’ezzin 3 akça
Davud bin Murad Şeyh-i İmâret 7 akça
Eyüb veled-i İlyas Kâtib 6 akça
Yusuf, kuldur Nakîb 5 akça
Eyne Beyi Kilârî 5 akça
İsa Anbârdâr 3 akça
Mustafa, kuldur (hizmet türü belirtilmemiş) 2 akça
Hızır Çerağcı 3 akça
Mehmed, kuldur Tabbâh -
Mahmud, kuldur Tabbâh -
Hasan, kuldur Tabbâh -
Hamza Habbâz -
Hasan Habbâz -
Hasan-ı diğer Habbâz -
Alagöz Habbâz -
Hacı Mustafa Câbi-i Tumba 3 akça
Bayezid Câbi-i Mezra’a 3 akça
Ali, Salih, Mustafa, Mehemmed Cüzhânân -
1519 tarihli tahrir defterinde de Evrenos Bey’in Serez’de bulunan imareti vakfı
kaydedilmiştir609. Bu vakıf gelirleri arasında Tumba köyünün yanı sıra 1510-12
tarihli kayıtta yer almayan 4.332 akçalık geliri olan Kalohorit köyü de vakfa
eklenmiştir. Ayrıca daha önce çiftlik olarak geçen Kameniça bu defterde bir mezraa
olarak yer almış “hâlî ez-ra’iyyet” şeklinde 1.861 hâsıl ile kaydedilmiştir. Nüfustan
hali olan bu mezra, Serez nefsine yakın bulunmaktadır (muttasıl-ı şehr-i Siroz). Bu
609 BOA, TT 70, s.91.
199
defterde de Evrenos Bey’in Yörükleri yer almaktadır ve kaza sınırında yerleşmiş
oldukları kayıtlıdır. 1519 tarihli deftere göre Evrenos Bey’in imareti vakfının
gelirleri yekün 43.664 akça olarak kaydedilmiştir. Vakfın gelirinin 8-10 yıl içerisinde
bir artış gösterdiğini görüyoruz. Bu da büyüyen Evrenos Bey vakfına Kalohorit
karyesinin katılmasından kaynaklanmaktadır.
Tablo 6: Evrenos Bey’in 1519 Tarihinde Serez’deki Vakıf Köyleri
Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz
Hâne-i Müslim: 2 Mücerred: 1
Hâne-i Gebr: 78 Mücerred: 13 Bîve: 4
Hâsıl-ı ma’a kâvmişân ve mâdiyânân: 36.439
Karye-i Kalohorit, tâbi’-i Siroz
Hâne-i Müslim: 1
Hâne-i Gebr: 31 Mücerred: 5 Bîve: 4
Hâsıl: 4.332
Mezra’a-i Kameniça, tâbi’-i Siroz, hâlî ez-ra’iyyet, muttasıl-ı şehr-i Siroz
Hâsıl: 1.861
Cemâ’at-i Yörügân, tâbi’-i Siroz, der kaza-i sınur
Hâne: 28 Mücerred: 23
Hâsıl: 1.032
YEKÜN: 43.664
1528 tarihli tahrir defterine göre, Evrenos Bey’in Serez’deki vakf-ı imareti
geliri 43.786 akçadır610. Yaklaşık on yıllık aradan sonra vakıf gelirinde kaydadeğer
bir artış olmadığını görüyoruz. Defter icmal olduğu için sadece gelir kalemlerinin
ismi ve hâsılları kaydedilmiştir. Tumba karyesinin hâsılatı, Serez merkezdeki
dükkânların hâsılatı ile beraber 36.180 akça hesaplanmıştır. 1519 yılında Kalohorit
610 BOA, TT 143, s. 122.
200
olarak geçen karye ise bu defa Kalomiran olarak 3.970 gelir ile kaydedilmiştir.
Bunun dışında önceleri çiftlik, daha sonra mezra’a olarak kaydedilen Serez merkezi
yakınlarındaki Kameniça, bu defterde karye olarak kaydedilmiştir ve hâsılı 2.080
akçadır. Defterde hane sayısı belirtilmemekle birlikte, mezra’adan karye statüsüne
geçmiş olması burada bir iskânın başladığına işaret etmektedir. Vakıf sınırında
yerleşen Yörük cemaatinin ise hâsılı ise 1.556 akçadır.
Tablo 7: 1528 tarihinde Evrenos Bey’in Serez’deki Vakfı
Vakf-ı ‘imâret-i Evrenos Bey, el-merhûm
Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz, ma’a mahsûl-i dekâkîn, nefs-i Siroz
Hâsıl: 36.180
Karye-i Kalomiran, tâbi’-i Siroz
Hâsıl: 3.970
Karye-i Kameniça, der kurb-ı nefs-i Siroz
Hâsıl: 2.080
Cemâ’at-i Yörügân, der sınur-ı vakf-ı el-mezbûr
Hâsıl: 1.556
YEKÜN: 43.786
1530 tarihli Rumeli defterine baktığımızda vakıf gelirinin iki yıl önceki kayıtla
tamamen aynı olduğunu görüyoruz611. Ancak bu defterin farkı ise hane ve mücerred
sayılarını kaydetmiş olmasıdır. Ayrıca daha önceki kayıtta isminin değiştiğini fark
ettiğimiz Kalomiran karyesi, şimdi ise “nâm-ı diğer Küçük Köy” şeklinde farklı bir
isimle daha karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu defterde “Koca Evrenos” olarak
611 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 72.
201
zikredilen Evrenos Bey’in genç köleleri 12 nefer “gılmânân” olarak kaydedilmiştir ki
ispençe ve diğer vergilerin yanında her yıl cizye bedeli olarak 50’şer akça
vermekteydiler. Bir önceki tahrirde mezraadan köye dönüşen ve bu defterde Küçük
Köy olarak da isimlendirilen Kameniça’nın, Evrenos Bey’in köleleri ile iskân
edildiği sonucu çıkarılabilir. Dolayısıyla Evrenos Bey’in vakıflar kurarak şehirlerin
gelişimine katkısı yanında bölgenin yerleşimi ve şenlendirilmesi konusunda da
etkisinden bahsedilebilir. Ayrıca 1530 tarihli bu defterde Serez’in merkezinde yer
alan Müslüman mahalleleri arasında “Mahalle-i ‘İmâret-i Evrenos Bey” adında 8
hâne, 4 mücerred ve ayrıca 5 nefer gebrân ile 22 kişiden oluşan imaret çalışanlarının
bulunduğu bir mahalle kaydedilmiştir612. Böylelikle Evrenos Bey’in imaret
çalışanlarının ikamet ettiği yeri de tespit etmiş oluyoruz.
Tablo: 8: 167 Numaralı Vilâyet-i Rumili Defteri (937/1530)613
Vakf-ı ‘İmâret-i Evrenos Bey, el-merhûm
Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz
Hâne-i Müslim: 3 Mücerred: 1
Gebrân: Hâne: 81 Mücerred: 14 Bîve: 5
Hâsıl-ı ma’a mahsûl-i dekâkîn ve kâvmiyân ve mâdiyân: 36.180
Dekâkîn-i der nefs-i Siroz
Aded: 52
Hâsıl-ı fî sene: 6.797
An mahsûlât-ı kâvmişân, fî sene: 5.870
Karye-i Kalomiran nâm-ı di ğer Küçük Köy, tâbi’-i m .
Hâne: 38 Mücerred:2 Bîve:3
Hâsıl: 3.970
Karye-i Kameniça, tâbi’-i el-mezbûr
612 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 64.
613 Age, v. 72.
202
Hâne-i Müslim: 3
Gebrân: hâne: 5 Mücerred: 1
Hâsıl: 2.080
Cemâ’at-i Yörügân, tâbi’-i Siroz
Hâne: 48 Mücerred: 42
Hâsıl: 1.556
Gılmânân-ı Koca Evrenos Bey ki ispençeden ve sâ’ir mersûmâtdan gayrı cizye bedeli her sâl ellişer akça virürler
Neferen: 12
YEKÜN-İ VAKF-I EVRENOS BEY el-merhûm: 43.786
1569-70 yılında Siroz evkâf defterinde Evrenos Bey imareti evkâfı mufassal
olarak verilmiş ve imarete ait bütün vergi kalemleri tek tek kaydedilmiştir614. Tumba
karyesinde ise bir önceki deftere göre Müslüman hane sayısında sadece bir artış
gözlenirken, gebran hanenin 81’den 94’e çıktığını tespit ediyoruz. Karyenin mahsulât
vergileri ile birlikte toplam hâsılı 39.483 akçadır.
Hıristiyan karye olan Kalomiran’da ise 40 hâne ve 21 mücerred bulunuyordu
ve alınan vergilerle birlikte hâsılı 5.445 akça idi. Görüldüğü gibi Evrenos Bey’in
Serez’deki imaret vakfının gelirleri nüfuslarını daha çok Hıristiyanların oluşturduğu
karyelerden sağlanıyordu. Bu karyelerin gayrımüslim nüfuslarında ise herhangi bir
azalma değil, aksine artış gözlemliyoruz.
1569-70 yılına ait Serez evkâf defterine baktığımızda, yirmi bir kişinin Evrenos
Bey’in Serez’deki imaretinde çalıştığına rastlıyoruz. Ancak bu defa çalışanların
yevmiyyesi belirtilmemiştir. Ayrıca çalışanlardan yedisinin babasının Abdullah
614 TKGM EVK, 577, v. 130a-135a.
203
ismini taşıyor olması da bu kişilerin muhtedi olduğunu göstermektedir. Çalışanların
isimleri ve görevleri ise şöyledir:615
Tablo 9: 1569-70 Tarihinde Evrenos Bey İmareti’nin Çalı şanları
İmaret Çalışanları Görevleri
Derviş bin Ali Şeyh-i imâret
Mustafa bin Cafer Kâtip
Vefâ bin Alagöz Câbi
Ali bin Hızır Câbi
Osmân bin Üveys Câbi
Hasan bin Hızır Nakîb
Memi bin Ramazan Kilâri
Yahya bin Mahmud Anbârî
Abdi bin Hüseyin Şem‛dâr
Yusuf bin Mustafa [hizmet türü belirtilmemiş]
Hamza bin Abdullah Tabbâh
Memi bin Hüseyin Tabbâh
Hasan bin Aydın Tabbâh
Mustafa bin Cafer Tabbâh
Haydar bin Abdullah Ferrâş
Haydar bin Abdullah Bevvâb
Kāsım bin Abdullah Ferrâş
Hasan bin Abdullah Ferrâş
Mehmed bin Abdullah Habbâz
Ali bin Abdullah Habbâz
Nurullah bin Lütfi [hizmet türü belirtilmemiş]
Serez merkezi yakınlarındaki Kameniça karyesi ise 1570 yılında üç Müslüman
hâne ile dokuz gayrımüslim hâne ve dört mücerredden oluşmaktaydı. Alınan
vergilerle birlikte hâsılı 3.073 akça idi. Bu defterde de Evrenos Bey Yörükleri 313
615 TKGM EVK, 577, v. 131a-131b.
204
bennâk ve 168 mücerred ile kaydedilmişler ve alınan vergiler ile beraber hâsılları
8.094 akça olarak kaydedilmiştir.
Hoca Saadeddin Gümülcine ve Yenice-i Vardar’da bulunan Evrenos Bey
hayrâtı için: “ol iki şehirde nice âsâr-ı hüsne ve vücûh-ı hayr ihdâs idüb vârıdeyn ve
sâdıreyn içün imâret ve misâfirhâneler tertîb eyledi ve her gün enva’ etame-i nefîse
matbahında tabh olunub, ri’âyet-i misâfirînde dakîka fevt olunmaz nüzûl iden fukara
ne denlü ikâmet eyleseler men’ olunmasun deyu vakfiyesinde mukarrer etmişdir”
demektedir616.
Evliya Çelebi, Evrenos eliyle fethedildiğini belirttiği Serez’e bağlı Zihne için
“yüz elli akçe pâyesiyle şerîf kazâdır” derken, Serez için ise “üç yüz akçe pâyesinde
şerîf kazâsı vardır” demektedir617. Çelebi, şehrin Zihne tarafında Evrenos Bey ile
birlikte Serez’e gelen on sekiz gazinin atlarını bağladıkları kazıkların kendi ziyareti
sırasında büyük birer çınar haline geldiklerinden bahseder. Çelebi’ye göre bu on
sekiz çınar uzunlukları semaya erişen bir mesirgâh yeri oluşturmuşlardır618. İlginçtir
ki ne Osmanlı tahrir ve evkaf defterlerinde ne belgelerinde ne de Evliya Çelebi’de
Evrenos Bey Camii ve imaretinin dışında şehre han, hamam ya da kervansaray gibi
diğer vakıflarında gördüğümüz hayır binalarının inşasına dair herhangi bir kayda
rastlamamaktayız. Sadece “Gazi Evrenos Bey Medresesi” olarak kayıtlara geçen H.
13 Ra. 1322 (27 Haziran 1904) tarihli belgeden, Serez’de bulunan medresenin
mütevellisi tarafından tamir ettirildikten sonra açılış mesrasimi yapıldığına dair bir
616 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 74.
617 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 56-57.
618 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 60.
205
belge bulunmaktdır619. Böylelikle mederesenin XX. yüzyıl başlarında dahi ayakta
olduğunu ve tadilat sonrası işlevini yerine getirdiğini öğrenebiliyoruz.
Müstesna vakıflardan olduğunu daha önce zikrettiğimiz Evrenos Bey
vakıflarının XX. yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Tanzimat’ın ilanı
sırasında sadece manevi din büyükleri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş
Veli, Abdülkadir Geylani ve Hacı Bayram vakıfları ile yaptıkları fetihlerle devlete
büyük yararlılıklar gösteren başta Gazi Evrenos Bey, oğlu Gazi Ali Bey, diğer bir
akıncı beyi olan Gazi Mihal Bey ve Gazi Süleyman Bey vakıflarının müstesna
vakıflardan olduğu kabul edilmiştir620. Evrenos Bey’e tevcih edilen fermanları içeren
kitapçıktaki (1257 Receb 5) 8 Ağustos 1841 tarihli kayda göre de, Tanzimat
sonrasında Evrenos Bey evkâf-ı şerîfinin ona hürmeten müstesna tutulduğu
belirtilmiş ve bu nedenle de kendileri tarafından idare edileceği kaydedilmiştir621.
Daha sonra yapılan başvurular nedeniyle diğer bazı vakıflar da müstesna vakıflar
arasına alınsalar da Evrenos’un ve nesli günümüze kadar ulaşan oğlu Gazi Ali Bey’in
vakıfları Tanzimat döneminde de müstesna vakıflar arasında yer almışlardır. Zira
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin İrade Şura-yı Devlet kayıtları arasında 31 Aralık
1868 tarihli bir dosyada Evrenos Bey’in Serez sancağı dâhilindeki vakfının “taht-ı
imtiyâz ve istisnâda” olarak kaydedildiğini ve evlâd-ı vâkıf tarafından idare olunan
bu vakfa mahalli evkaf müdürlüğünce yapılan müdahalenin men’i konusunda kaleme
alınan belgelerle karşılaşıyoruz622.
619 N. Konuk, a.g.e., s. 269.
620 N. Öztürk, Vakıf Müessesesi, s. 110-111.
621 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 6-10.
622 BOA, İ.ŞD. 6/334; BOA, A. MKT. MHM, 338/21; BOA, A.MKT.MHM 398/21.
206
3.2.3. Selanik’te Evrenos Bey Vakfı
Evrenos Bey ve Halil Hayreddin Paşa tarafından ilk fethi 1387’de
gerçekleştirilen Selanik, Evrenos Bey’in vakıf kurduğu yerler arasındadır. Evrenos
Bey’in Selanik vakfı Gümülcine ve Serez’deki vakıfları gibi müstesna
vakıflardandır623. Dimitiriadis’in de belirttiği gibi Evrenos Bey’in Selanik vakfı
Balkanlardaki en büyük vakıflardan biridir624. Ancak Evrenos Bey’in Selanik
vakfiyesi günümüze ulaşmamıştır. Fethin ardından Evrenos Bey’e kılıç hakkı olarak
Selanik’ten de toprak bağışlanmıştır. Biliyoruz ki 1603 tarihli tecdîdnâmede Evrenos
Bey mülklerinin sınırları çizilirken Selanik kadısı görevliydi ve Selanik vakıf köyleri
arasında bulunan Gülgü, Maliça, gibi karyeler daha I. Murad döneminde kendisine
verilmişti625. Büyük ihtimalle bu vakfın temelleri, fethi müteakiben yani daha I.
Murad zamanında Evrenos Bey tarafından atılmıştır.
Selanik vakfına ait en erken tarihli olandan başlamak kaydıyla, 1519 (TT 70),
1530 (TT 167), 1568 (553 Nolu Selanik Evkâf Defteri) ve 1692 (BOA. CEV, 67)
tarihlerine ait kayıtlardan yararlandık. Belgeler doğrultusunda Selanik’te Evrenos
Bey tarafından kurulan vakfı incelemeye çalışacağız. Bu konuda erken XVIII. yüzyıl
623 BOA, DH. MKT. No: 1478/69; BOA, İ.MVL, No: 26/406. El-hâc Gazi Evrenos
Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 11.
624 Dimitriadis, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki en eski ve en geniş
vakıflardan biri Evrenos Bey’in Selanik vakfı olduğunu kaydetmiştir. Bkz. V.
Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 26.
625 A. Çalı, “Akıncı Beyi Evrenos Bey’e Ait Mülknâme”, s. 71.
207
belgelerine dayanarak Evrenos Bey’in Selanik vakfını inceleyen V. Dimitriadis’in
çalışmalarını tamamlar nitelikte olduğunu düşünmekteyiz626.
TT 70 numaralı ve 1519 tarihli defterde vakıf gelirlerinin nereye ait oldukları
belirtilmeksizin “Evkâf-ı Evrenos Bey, el-merhûm” başlığı altında Evrenos Bey’in bu
tarihte tespit edilen bütün vakıf köyleri, gelirleri ve bu köylerin nereye bağlı
oldukları kaydedilmiştir. Ancak 1530 tarihli ve 167 numaralı tapu tahrir defterinde
ise bu vakıf köyleri bağlı bulundukları nahiye ve kazalara göre ayrıldığından
Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan Evrenos Vakfı köyleri ise ayrı birer başlık
altında incelenmiştir627. Yine aynı şekilde ayrı başlıklar halinde 1568 tarihli Selanik
Evkaf defterinde de Selanik vakfından ayrı tutulmuşlar, “an vakf-ı merhûm Evrenos
Bey” başlığı altında Selanik’e bağlı vakıf köylerinden 28 varak sonra
kaydedilmişlerdir. Bu nedenle biz de gelirlerinin büyük ihtimalle Selanik’teki vakfa
bağlı olduğunu tahmin edebildiğimiz ancak kaynak yetersizliği nedeniyle tam olarak
tespit edemediğimiz Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan Evrenos’a ait vakıf
köylerini bu kazalara ait ayrı tablolarda vermeyi uygun gördük.
Selanik’teki vakfın, en belirgin özelliği ise karyelerin gelirlerinin cizye vergisi
de dâhil olmak üzere vakfa ait olmasıdır628. 1519 (TTD 70) tarihli defterde vakfın
626 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”; aynı yazar, “Problems of Land-
owning”; aynı yazar, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 23-33; aynı
yazar, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92-104.
627 “Vakf-ı Evrenos Bey el-merhûm, tâbi’-i kazâ-i Karaverye” başlığı altında
Karaferye’de yer alan vakıf köyleri verilmiştir. A.g.e., v. 143; “Vakf-ı merhûm
Evrenos Bey” başılığı altında ise Avret Hisarı kazasında yer alan vakıf köylerinin
isimleri kaydedilmiştir. A.g.e., v. 120.
628 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.
208
cizye gelirlerine dair herhangi bir açıklama bulunmamasına rağmen, 1530 tarihli
defterde Evrenos Bey’in Selanik vakfının kaydedilirken “cizyeleri dahi vakfa
müte’allikdir” şeklinde bir bilgi bulunmaktadır629. 1568 tarihli Selanik Evkaf
Defteri’nde de Evrenos Bey’in Selanik kazasına bağlı vakfı kaydedilirken, “evkâfın
cizyesi ve ispençesi vesâyir mersûmâtı ve yavası ve kaçgunu ve mal-ı gâyibi ve mal-ı
mefkûdu ve gallâtı fi’l-cümle hukûk-ı şer’iyye ve rüsûm-ı‘örfiyyesi vakf içün zabt ve
tasarruf olunduğu” belirtilmi ştir630. 1692 tarihli belgeyi kullanmamızın amacı ise,
Evrenos Bey evkâfından Selanik’teki karyelerin miri tarafından tahsil olunan cizye
miktarlarının vakfa iade edildiğini göstermesidir. Demek ki bir süreliğine cizye
gelirleri devlete ödenmiştir. Bu bakımından bizim için önem taşıdığından bu belgede
yer alan gayrımüslim köyleri de bütünlük kazanması açısından tabloya eklemeyi
uygun gördük.
Bilindiği gibi cizye vergisi, buluğa erişmiş gayrımüslim erkekten alınan ve
şahıs başına toplanan bir vergidir ve vilayet kanunnâmelerine göre gayrımüslim bir
reayadan cizye resmi alabilmek için üç yüz akça tutarında malı olması şarttı631.
İslami bir vergi olan cizye, İnalcık’ın da belirttiği gibi daima nakit olarak alınır ve
doğrudan merkezî hazineye aktarılırdı632. Cizye gelirinin dirlik olarak verilmesi
629 167 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 99.
630 VGM 553 Nolu Selanik Evkaf, v. 12b.
631 Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Re’âyâdan Alınan Vergi ve
Resimler”, Ankara Ünv., DTC Fakülte Dergisi, c. V, S. 5, Ankara 1947, s. 493-494;
H. İnalcık, “Cizye”, DİA, c. VIII, İstanbul 1993, s. 45-48.
632 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s. 107.
209
istisnai bir durumdu633. Eğer cizye geliri merkezi hazine dışında herhangi bir vakıf
idaresi tarafından toplanıyorsa, Barkan’ın da belirttiği gibi bunlar bazı büyük sultan
ve vüzera evkâfı olabilirdi634. Bu durumda Evrenos Bey’in Selanik vakfındaki
karyelerde gayrımüslim halkın ödedikleri cizye vergisininin vakfa ait olması da
istisnai bir durumdur. 1530 tarihli Selanik Evkâf Defterinden tutulan “cizyeleri dahi
vakfa müte’allikdir” kaydı da bu durumun istisnai olduğunu ifade etmektedir. Bu
istisnai durum büyük ihtimalle Evrenos Bey’in devletin gözündeki öneminden
kaynaklanıyordu. Ayrıca kendisinin sıradan bir uc beyi değil vüzera değerinde bir
öneme sahip olduğunu görüyoruz.
Barkan, 1488-89 (H. 894) yılı muhasebe bilançolarında Selanik’teki Gazi
Evrenos Bey vakfından 199 Hıristiyan hanenin 12.749 akça cizye ödediklerini
belirtmiştir635. Ödenen ortalama cizye miktarını ise 64 akça olarak tespit etmiştir. Bu
rakam H. 893-894 ve 895 yıllarında aynı iken H. 896 (1491-92) yıllarında ise hane
miktarı 219’a yükselmiştir636. Ancak ne Barkan’ın belirttiği tarihlerde, ne de bizim
kullandığımız 1519 tarihli defterde cizye hakkında herhangi bir not bulunmadığından
vakıf gelirleri arasında olduğunu tahmin ediyoruz. Vakfa ait cizye gelirlerinin
zikredildiği elimizdeki en erken tarihli kayıt ise yukarıda bahsettiğimiz 1530 tarihli
633 H. İnalcık, a.g.e., s. 107.
634 Ö. L. Barkan, “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe
Bilânçoları”, Belgeler, c. 1 (1964) T.T.K. Ankara 1993, s. 3.
635 Ö. L. Barkan, “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe
Bilânçoları”, s. 49; V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 408.
636 Ö. L. Barkan, a.g.m., Ek Cedvel No: 1.
210
Rumili Muhasebe Defteri’dir637. Bu deftere baktığımızda Selanik vakfına bağlı
toplam 37 karye ismine rastlıyoruz. Bunlardan 25 tanesi Müslüman karyeler iken 12
tanesi de gayrımüslim karyelerdir. Gayrımüslim karyeler kaydedilirken yanlarında
tutulan notlardan hangi karyelerin cizyelerinin vakfa ait olduğunu hangilerinin ise
devlete gönderildiği kaydedilmiştir. Defterdeki kayda göre bu karyelerden sadece
üçü Grobişiça, Livadiça ve Remil’in cizyeleri miri tarafından zabt olunmaktaydı.
1568 ve 1692 tarihlerinde tutulan ve cizye miktarlarının belirtildiği kayıtlara
bakarsak ikisinde de cizye ödeyen hane halkının 2872 hane olduğunu görüyoruz.
Elbette 124 yıl boyunca vakfın Hıristiyan köylerinde nüfus rakamlarının aynı
kalması mümkün değildir. 1568 tarihli defterde yukarıda da bahsettiğimiz gibi vakfa
ait karyelerin cizye ve ispençe dâhil bütün vergilerinin vakfa ödendiğini belirtmiştik.
1692 yılına ait belgede ise Selanik’te vakfa ait bulunan karyelerin cizye gelirlerinin
yeniden Evrenos Bey vakfına iade edildiği belirtilmektedir. Demek ki 1692
tarihinden önce vakfın cizye gelirleri miri tarafından tahsil edilmiştir. Bunun sebebini
ise aynı tarihli belgenin arka yüzündeki 15 Receb 1103 (2 Nisan 1692) tarihli
kayıttan anlamak mümkündür638. Bu belgeye göre, Selanik kadısının talebiyle
Evrenos Bey evkâfından Selanik’te bulunan bazı karyelerin cizye gelirleri “cizyeleri
vakfa hâsıl olunmuş iken” bir yıllı ğına mahsus olmak üzere H. 1102 senesinde (1690-
91) devlet hazinesine ödenmiştir. Ve mezkûr yıla ait cizye geliri ise 75.780 akça
olarak tespit edilmiştir. Demek ki cizye gelirleri istisnai bir durum da olsa Evrenos
Bey vakfına aittir ve bu belgeden de anlaşılacağı üzere “şart-ı vâkıf” olarak her yıl
637 167 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 99-100.
638 BOA, C. EV. 67/3345. (Belge ekte verilmiştir)
211
vakfa ödendiği anlaşılmaktadır639. Bir seneliğine devlete ödenmesinin nedenini ise
Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılın sonlarında yaşadığı mali sıkıntıda aramak
mümkündür. 1683 Viyana yenilgisi ve ardından yaşanan savaşlar nedeniyle devlet
hazinesinde yaşanan mali güçlüğü gidermek adına çareler aranırken, 1689-1691
yılları arasında Köprülüzâde Mustafa Paşa’nın yaptığı cizye reformu bu duruma
açıklık kazandırmaktadır640. Bu reform gereğince vakıflara ait cizye gelirleri de
hazineye aktarılmış ve devlet bütçesinde yer almalarına karar verilmiştir641. Elbette
belgemizle aynı tarihi taşıması bu durumun açıklığa kavuşması açısından bizim için
büyük önem taşımaktadır ve böylece 1691 tarihinde bir yıl süre ile Selanik vakfının
cizye gelirlerinin neden miriye ödendiği anlaşılır olmaktadır. Ancak müstesna bir
vakıf olan Evrenos Bey vakfının cizye gelirleri şart-ı vâkıf olduğundan bir yıl süre ile
miriye ödenmiş ve 1692 tarihli belgeden öğrendiğimize göre de bu gelir vakfa iade
edilerek, karye isimleri cizye gelirleriyle birlikte kaydedilmiştir.
1692 tarihli belgede tutulan bir derkenarda, Evrenos Bey’in vakıflarının cizye
gelirleri şöyle kaydedilmiştir:
Kaza-i Selanik Neferen Hâne: 975
Kaza-i Yenice-i Vardar Neferen Hâne: 183
Kaza-i Gümülcine Neferen Hâne: 218
639 Evrenos Bey’in Selanik vakfının “şart-ı vâkıf” üzere idare edildiğine dair H. 1252
(1836-37) tarihli bir hat bulunmaktadır. HAT 552-27202.
640 Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergah Yay.,
İstanbul 1985, s. 137.
641 Aynı yazar, a.g.e., s. 139-140. Aynı eserde Selanik Sancağı ve tevabiindeki
Hıristiyan ve Yahudi nüfusa ait cizye miktarlarının da 2’şer şerifi altın olduğu
belirtilmektedir. Bkz. dn. 53.
212
Kaza-i Kara Verye Neferen Hâne: 8
TOPLAM HÂNE: 1384 hâne ve toplam 276.800 akça alınmıştır ve cizyedarın
kaydına göre bu gelirlerden ;
Nâhiye-i Vardar-ı Kebîr, tâbi-i Selanik Neferen:911
Nâhiye-i Vardar-ı Sagîr, tâbi-i Selanik: Neferen: 255
Nâhiye-i Langada, der kaza-i Selanik, Neferen: 163
Nâhiye-i Yenice-i Vardar, Neferen: 129
Yekün neferen: Ala: 240
Evsat: 499
Edna: 719
TOPLAM: 1458 akça miriye tahsis olunmuştur. Yazılan belge ile de bir
yıla mahsus tahsis edilen bu gelir vakfa iade edilmiştir.
Görüldüğü üzere, cizye gelirleri vakfa ait olup, ihtiyaç durumunda belirli
süreler içerisinde bu gelirlerden elde edilen nakit para devlet hazinesine ödenmiş,
diğer durumlarda ise tamamen vakfa ait olmuştur. 1530 yılında sadece Grobişiça,
Livadiça ve Remil’in cizyeleri devlet tarafından tahsis olunurken, maddi sıkıntının
çoğalması nedeniyle de 1691’de bir yıl boyunca bütün gayrımüslim köylerin cizye
vergileri devlet tarafından toplanmıştır. 1530’da sadece adı geçen üç karyeden bu
verginin alınması da tesadüf olmamalıdır. Dönemin Selanik kazasının batı sınırında
ard arda yer alan (güneyden kuzeye sırasıyla Livadiça-Remil-Grobişiça) ve Vardar
Nehri’nin batı yakasında bulunan bu köyler Via Egnatia üzerinde bulunan Selanik’in
213
askeri güzergâhının üzerinde olabilir. Nakit olarak alınan bu vergi tahminimizce yine
ordunun ihitiyaçları için Kanuni’nin Budin seferi sırasında kullanılmış olabilir642.
1530 tarihli defterde geriye kalan ve Vardar Nehri’nin doğu yakasında bulunan
Maliça, Gülgü, Bağluca nâm-ı diğer Dibek, Gönine, Nariş, Dermiflave, Luluvad,
Girdebor ve Kamara’nın cizyeleri ise vakfa aitti. Ancak cizye geliri vakfa ait olan bu
dokuz karyenin hâsıllarının “hâsıl ma’a cizye” şeklinde toplanması nedeniyle ve
diğer gelirler tam olarak belirtilmediğinden ne miktarda cizye ödediklerini maalesef
tespit edemiyoruz. Ancak re’ayanın durumuna göre de a’lâ (48 akça), evsat (24akça)
ve ednâ (12 akça) olarak (bazen değişiklik gösterse de) farklı miktarlarda alındığı
642 Dimitriadis, bu konuda Makedonya Arşivi’nde yaptığı çalışmalarda 1528 yılına
ait bir defterde Yenice-i Vardar’da bulunan beş adet köyün cizye gelirlerinin vakfa
ait olunduğunu belirtmiştir. Ancak 1702’den 1704’e kadar olan dönem için
incelenmek üzere Selanik kadısına sunulan hesap defterlerinde cizye gelirinin
bulunmadığını kaydeder. Ve söz ettiği tarihler arasında bir zamanda Sultanın bu
imtiyazı vakfın elinden aldığı sonucunu çıkarmıştır. Bu ayrımın sebebini ise Osmanlı
Devleti’nin tek tip bir vergi sistemi uygulama kaygısının olmadığına bağlamıştır.
Aynı dönemde [1528 tarihli defterde tespit ettiği 5 karyenin cizyesinden bahsediyor]
vakfa ait hanelerden yalnızca küçük bir bölümünün cizyeyi devlete ödemiş olmasını
ancak bu şekilde açıklanabileceğini belirtmiş ve bunun tespitinin de önemli olacağını
vurgulamıştır. Bkz., “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 95, dn. 9. Ancak
kanaatimizce bunu Osmanlı Devleti’nin tek tip vergi sistemi uygulama kaygısı
olmadığı ile açıklamak yeterli olmadığı gibi yukarıda da belirttiğimiz gibi dönemin
mali şartlarında aramak gerekmektedir. XVI. yüzyılda Balkanlarda yaşanan askeri
faaliyetlerin yoğun olması nedeniyle bazı karye gelirlerinin alınması veya 1691
yılında alınan karar ile bir yıla mahsus cizye gelirinin devlete ödenmesi bu duruma
örnektir. Cizye gelirinin vakfa ait olduğunu bildiğimize göre, bu durumda imtiyazın
vakfın elinden alındığını belirtmek doğru olmayacaktır.
214
bilinmektedir643. Burada dikkatimizi çeken ise Gülgü ve Maliça köyleridir. Çünkü bu
köyler, XIV. yüzyılın sonundan itibaren Evrenos Bey’in mülkleri arasındadır ve daha
o dönemden itibaren belgede geçen şekliyle “Gülgü ve Maliça nâm köylerin haracı
ve ispençesi ve koyunu resmini ve gölüyle ve haddleri ve sınurlarıyla hîbe ve temlîk”
edilmişlerdir.
Selanik’te bulunan Makedonya Arşivi’nde Makedonya’nın çeşitli yörelerindeki
Evrenos Bey vakfına ait 1845-1912 tarihleri arasında oluşturulmuş 111 adet defter
bulunmaktadır. Dimitriadis, bu belgeler ışığında yaptığı çalışmalar ile Evrenos
Bey’in Selanik, Kara Ferye ve Avrethisarı kazalarında da büyüklüğü 1200 km²’yi
geçen bir bölgede vakıf kurduğunu ve 59 adet köyün sahibi olduğunu tespit
etmiştir644. Dimitriadis’in belirttiği bölgede Evrenos Bey vakfına ait karyelerin
bulunduğu tablolarımıza baktığımızda Selanik’te 46, Avrethisarı’nda 9 ve
Karaferye’de 9 adet köyün yani toplam 64 adet köyün var olduğunu tespit ediyoruz.
Bu bölge Karasu (Άλιάκµονα) ile Vardar (Άξιό) nehirleri arasında yer almaktadır ve
Yenice’den Selanik’in kıyısının bulunduğu körfez olan Selanik Körfezi’ne
(Thermaiko Kolpo) kadar uzanmaktaydı.
Selanik’te bulunan vakıf köyleri tablosuna baktığımızda 1519 tarihinde vakıf
karyeleri arasında yer almayan ancak daha sonra ortaya çıkan bazı köylerle
karşılaşıyoruz. Bunlardan 1530 tarihinde karşımıza çıkan 3 Müslüman (Yahşi Balı-
Davudcu-Cirikci) ve 2 Hıristiyan (Girdebor-Bağluca) karyeleri vakfa yeni
643 B. Christoff Nedkoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, çev.
Şinasi Altundağ, Belleten, c. VIII/32, Ankara 1994, s. 621.
644 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 407-412; Aynı yazar, “Via Egnatia
Üzerindeki Vakıflar”, s. 94.
215
eklenmişlerdir. 1568 tarihli evkâf defterinde ise biri Müslüman (Voştani) ve diğeri
Hıristiyan (Ilgar ma’a Todora nâm-ı diğer Turka) olmak üzere 2 karyenin daha vakfa
eklendiğini görüyoruz. Gördüğümüz üzere vakfa bölgede bulunan gayrimüslim
köyler eklenirken, bir taraftan da hem vakfın büyümesini hem de Müslüman nüfusun
artmasını sağlayan Müslüman köyler eklenmiştir. Tahmin edeceğimiz gibi bunlar
bölgeye yapılan göçler ile sağlanan Müslüman nüfus olup, vakıf yoluyla hayır işleri
sürdürülürken, diğer taraftan da Balkanlardaki Müslüman nüfusun artması
sağlanmıştır.
Dimitriadis, Selanik vakıflarının da aralarında bulunduğu Via Egnatia
üzerindeki Osmanlı vakıflarını incelerken, vakıf sahiplerinin Osmanlı yönetiminden
daha fazla kamu hizmeti ile ilgilendiklerini belirtmiştir645. Önemli kentlerde
yolcuların ihtiyaçlarını karşılayan kervansaraylar, vakıfların desteğiyle beslenen
cami, bedesten, imaret, hamam ve çeşme gibi hayır işleriyle ise daha çok vakıf
sahiplerinin uğraştıklarını belirtmiştir. Evrenos Bey de böylelikle hem elde ettiği
mülkleri vakfa dönüştürerek kalıcı olmasını sağlamış, hem de bu vakıfların işleyişini
oğullarına devrederek yüzyıllarca ayakta kalmalarına vesile olmuştur. Vakıf
karyelerindeki Müslüman nüfusun Hıristiyan ahali tarafından terk edilen köylere
yerleştiklerini belirten Dimitriadis, böylelikle Anadolu’dan gelen göçerlerin önemli
güzergâhlarda zorunlu iskâna tabi tutulmalarıyla ileride yaşanabilecek düşman
saldırılarına karşı önlem aldıklarını belirtmektedir646. Burada bahsedilen önemli
güzergâh ise elbette Evrenos Bey’in fetih sırasında takip ettiği, üzerinde vakıflar inşa
ederek hayır sitelerinin temellerini attığı Via Egnatia yani Osmanlı sol koludur.
645 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92.
646 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92-93.
216
Makedonya Tarih Arşivi’nde bulunan 1707 yılına ait Selanik kadı siciline
kaydedilmiş bir fermandan yola çıkan Dimitriadis, Selanik’te bulunan Gazi Evrenos
Bey vakfına ait bazı Hıristiyan köylerin korucıyan köyleri olduklarını ve bunların
bazı vergilerden muaf tutulduklarını tespit etmiştir647. Yine aynı arşivden elde ettiği
bilgilere dayanarak 1771 yılında Selanik yöresi korucıyan köyleri olarak Yundcılar,
Hanlu-Arablu, Bınarca, Bostanlu-Arablu, Tekyelü, Yeniköy ve Davudbalı köylerinin
adlarını vermiştir648. Selanik kentine yakın olan yukarıda bahsi geçen korucıyan
köyleri, Dimitiriadis’e göre sakinleri arasından pençik oğlanı verme
yükümlülüğünden muafiyet karşılığında gazilerin at ve develerini beslemek gibi
belirli koşullar altında Gazi Evrenos’un vakfına bağlı köylerdi649.
Dimitriadis, XIX. yüzyılın başlarından itibaren Gazi Evrenos Bey vakfı
içerisinde bulunan köylerin uzun süreç içerisinde çiftliklere dönüşümünden
bahsetmiştir650. Vakfa ait defterlerde 19. yüzyılın sonunda 92 adet çiftlik ve köyün de
vakfa ait olduğunu tespit etmiştir651. Bu da yeni köy ve çiftliklerin ortaya çıktığını
göstermektedir. XIX. yüzyıl kayıtlarına göre bir çiftlik genelde tarla, bağ, meyve
bahçeleri, otlak ve çayırdan oluşuyordu. Osmanlı hakimiyetinin son dönemlerinde
Evrenos Bey’in vakıf arazisi üzerinde 500’den 5000 dönüme kadar 21 çiftlik;
5000’den 10.000 dönüme kadar 14 çiftlik; 10.000-20.000 dönüm arası 10 çiftlik; 20-
30.000 dönüm arası 2 çiftlik ve 51.000 dönümlük ile 82.000 dönümlük birer çiftlik
647 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 24-25.
648 Aynı yazar, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 420-422.
649 Aynı yazar, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 29.
650 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 44.
651 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 45.
217
bulunmaktaydı652. Sonuç olarak ise Dimitriadis, Selanik’teki Gazi Evrenos Bey vakfı
arazisinde XVII. yüzyılın sonlarından XIX. yüzyıl sonlarına kadar çiftlik sayısında
artış olduğunu kaydetmiştir. Dimitiriadis’in yaptığı bu değerlendirme sonucunda
elimizdeki verilere dayanarak karşılaştırma yaptığımızda, Evrenos Bey’in Selanik
vakıf köylerinden Dimitriadis tarafından tespit edilen 10 çiftlik isminin
hazırladığımız tabloda daha XVI. yüzyılda karye olarak geçtiğini görüyoruz. Karye
sayısında artış tespit ettiğimiz 1530 tarihli defterdeki bilgilere dayanarak, Kilidi,
Yaylacı, Plati, Kırcalar, Kayalu, İlhanlu, Davudcu, Hızır Balı, Kamara ve Davud Balı
bu tarihte birer karye iken, XVIII. yüzyılda çiftliğe dönüşmüşlerdir653.
Ayrıca elimizdeki belgelerde adı bulunmayan ve XVII. yüzyıldan sonra vakfa
eklenen karyeler de mevcuttur. Vakfın XX. yüzyıla kadar varolduğunu bildiğimize
göre, gelişme göstermesi, büyümesi elbette normaldir. Evrenos Bey’in Selanik
vakfına eklenen bu karyeler ise, Yundoğanlı, Suyabakıcı, Yemişli, Kurbeş, Dırmil,
Köleke, Yundcılar ve Kuru Yeni Köy’dür654.
652 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 54.
653 XVIII. yüzyılda Evrenos Bey vakfında bulunan çiftlikler için bkz. V. Dimitriades,
“Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 409-410.
654 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 409-410.
Tablo 10: EVRENOS BEY’İN SELANİK’TEK İ VAKIF KÖYLER İ
1519 Tarihinde (TTD 70) 1530 Tarihinde (TTD 167) 1568 Tarihinde (Selânik Evkaf 553) 1692 Tarihinde (BOA. C.EV. 67 (33 45)
Müslim Gayrimüslim Müslim Gayrimüslim Müslim Gayrımüslim Gayrımüslim
Karye H
ane
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ha
ne
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ha
sıl
Ha
ne
Mü
cerr
ed
Biv
e
Açı
kla
ma
Ha
ne
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ha
sıl
Çift
Be
nna
k
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ha
ne
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ha
sıl
Ha
ne
Mü
cerr
ed
Biv
e
Ciz
ye-i
Ge
brâ
n
Ha
sıl
Kilidi (1519'da tâbi-i Karaverye, 1530 sonrası tâbi-i Selanik)
41 15 10 15854 64 4 21099 * 175 70 26 19551 175 70 2130 19551
Korfi 24 5 5 17029 38 3 12051 * 79 48 16390 79 48 2500 16390
İnehor (1519'da tabi-i Kilidi) 1530 sonrası İnehor nâmı diğer Yeniköy, tâbi-i Selanik)
22 5 1992 42 24 7536 3 95 43 16 9214 95 43 1500 9214
Plati 64 12 17 18673 45 10210 * 21 18 4205 21 18 1000 4205
Grobişica 31 4 3 3426 16 17 5 3989 ** 37 27 4 5866
Livadiça 21 4 1 3406 21 3 2196 ** 24 19 2805
Kurşapalu 32 11 3853 33 9 4 yörük
3023
Hızır Balı 47 10 4200 40 4 3052 19 8 21 2844 Remil 79 7 8 7721 89 14 4 6258 ** 95 47 4 7354
**
Maliça 75 6 11798 106 4 11135 ***
104 36 5 10840 104 36 3700 10840
Kulkallu 58 13 7216 61 12 5890 36 12 19 5736
219
Kılıç Eri 12 1788 10 3 1581 15 3 11 1804 Yahşi Balı 22 2 1
yamak 2057 12 2 16 1932
Davudcu 33 4 7 yamak
2843 28 4 24 2800
Menteşelü 28 6 3290 29 4 1887 16 9 18 1893 Yaylacı 11 3 2477 12 1898 11 5 8 2054 Cirikci çiftlik
4 463 1 266
Kayağlu ve Hacı Hamzalu ve Kara Hisar (1530'dan itibaren Kayağlu)
43 11 6432 35 13 3398 30 5 15 3465
Mustafaca 42 14 6240 34 24 3838 40 16 16 4778 Karakoçlu nam-ı diğer Golinci ve nam-ı diğer Melahir (1530'dan itibaren Cüllahlu nâm-ı diğer Karakoçlu)
28 8 3363 26 20 3328 13 6 19 3132
Kırcalar nam-ı diğer Çukalu (1530'dan itibaren Kırcalar nâm-ı diğer Mesudlu)
24 9 4633 30 12 2506 23 9 4 2658
İlhanlu 11 5 2751 12 1042 7 2 6 1006 Sunkurlar 33 17 4649 31 21 3045 25 10 17 3802 Sarucı 21 2 2754 26 14 1455 21 13 12 1680
Kargalu Öyük 22 9 3100 22 10 1754 18 4 9 1768 Sasalu 29 12 3525 36 8 2304 16 4 3 2162 Gülgü 188 31 20 35616 180 1 25623
*** 140 93 33659 140 93 7000 33659
220
Canbazlu (1530'dan itibaren Canbazlar)
17 10 2908 17 11 1388 15 5 15 1490
İdrislü 11 1 1860 8 1196 7 2 1128 Kapucılar ve Deve Kovan (1530'dan sonra Kapucılar)
28 5 4098 31 5 2957 22 7 12 2443
Gönine 186 20 10 28822 213 12 27116 ***
241 88 31515 241 88 12000 31515
Nariş 52 13 17 11249 65 14 2 9633 ***
91 41 8632 91 41 3000 9785
Dermiflave 3 1 44 11 1 9546 53 5 8445 ***
91 32 9535 91 32 3000 9535
Luluvad (1530'dan sonra Lulugod)
96 8 6 16091 102 15 1 13101 ***
112 54 11220 112 54 11220
Girdebor/ Girdeboz655
58 12 10231 ***
70 31 11050 70 31 3000 11054
Kamara (1530'dan sonra Hamza)
31 6 1 5653 40 5 1 5472 ***
49 17 5860 49 17 2300 5860
Akça Kilise 78 7 5 7942 Ilgar ma'a Todora nâm-ı diğer Turka
91 28 8632
Bağluca ve nâm-ı diğer Dibek
169 10 2 23730 ***
168 73 25070 168 73 9000 25070
Voştani 36 3 20 3518
655 9 Ocak 1780 (2 Muharrem 194) tarihli bir belgede, Selanik sancağında Vardar-ı Kebîr nahiyesinde bulunan Gazi Evrenos evkafı
karyelerinden olan Girdebor’un ahalileri tarafından Divan-ı Ali’ye sunulan arzıhalde Selanik baruthanesinin ihtiyacı olan suyollarının
tamir ve temizlenmesi görevine yıllardır memur oldukları kayıtlıdır. Bkz. BOA, CEV. No: 386/18697.
221
Buduk/Yuluk 25 1 5 3876 Kemerlübor? 47 15 7 11896
Grusik nam-ı diğer Biyeloça
140 17 5 25211
Vardiça 29 5 3695 Peltek Yahşi 25 6 3480 Burkusa nam-ı diğer Anbar Köy
8 5 8 8998
YEKÜN 302438 248730 273757
* hâsıl ma'a dalyan baha
** Cizyesi miriye zabt olunur
*** hâsıl ma'a cizye
222
Selanik XVI ve XVII. yüzyıllarda mühimmat deposu olarak kullanılan bir
yerdi ve Osmanlı donanması için bir lojistik merkez olarak kullanılmıştı656. Örneğin
Mertzios, 1531 yılının Şubat ayında Osmanlı Sultanının emriyle Selanik halkından
düzenli vergilerin dışında ayrıca 25’er akça fazladan vergi toplandığını ve donanma
için Selanik halkından kıyafet alındığını belirtmektedir657. Ayrıca ihtiyaç zamanında
Selanik’ten çok sayıda kürekçi tahsis edildiği de olmuştu658.
Ne yazık ki Evliya Çelebi de Evrenos Bey’in Selanik’teki vakfına ait
eserlerden bahsetmemiştir. Sadece “be-dest-i Gazi Evrenos Beğ kefere-i Rum elinden
dest-i kahr ile aldı” demekle yetinmiştir659.
Aşağıda ise gelirlerinin daha önce bahsettiğimiz gibi gelirlerinin Selanik
vakfına bağlı olduğunu tahmin ettiğimiz Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan vakıf
köyleri yer almaktadır. Daha Sultan Murad zamanında Evrenos eliyle fethedilen
Avrethisar’daki vakıf karyeleri ise tamamı Müslüman karyeler olup, aşağıdaki
tablodan da anlaşılacağı üzere 1568 tarihinde bunlara “Beliçerkova nâm-ı diğer
Aspro Kilise” adı altında bir Hıristiyan karye daha eklenmiştir. Karaferye’ye ise
herhangi bir nüfus naklinin yapılmamış olduğunu vakıf karyeleri arasında bulunan ve
tamamı Hıristiyan olan 9 karyeden anlıyoruz.
656 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96; Konstantinos D.
Mertzios, Μνήµεια Μακεδονικής Ιστορίας, Thessaloniki 1947, s. 117,119, 120, 150.
657 K. Mertzios, a.g.e., s. 120.
658 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96; K. Mertzios, a.g.e., s.
121 (1532’de), 124 (1533’te).
659 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 64. Fetih yılını ise H. 792 olarak
vermiştir.
223
Selanik sancağına bağlı olan Avrethisarı kazası, Selanik’in kuzey batısındadır.
Evliya Çelebi yine Evrenos eliyle fethedildiğini belirttiği Avrethisarı’nı, kiremit
binalarla örtülü, bağı ve bahçesi bulunan ab-ı hayat sulu bir şehircik olarak tarif
etmektedir660. XVII. yüzyılda ahalisinin çoğunun tüccar olduğunu belirten Çelebi,
reayanın da Rum, Bulgar ve Sırp’tan oluştuğunu kaydeder. Şehirde, medrese, sıbyan
mektebi, tekke, han, hamam ve kervansaray görmüştür661. Hatta eserinde
Karaferye’de bulunan Avusdos kasabasınından bahsederken, bu gayrımüslim
kasabanın da Gazi Evrenos Bey evkâfından olduğunu kaydetmiştir662.
Ayverdi ise eserinde 758 nolu defter kaydından yola çıkarak Evrenos Bey’in
Gümülcine, Serez ve Yenice-i Vardar’daki cami ve imaretleri ile beraber Selanik’in
de işaret edildiğinden yola çıkarak Selanik’te “Gazi Evrenos Bey Camii” olduğunu
belirtmiştir663.
Görüldüğü üzere şart-ı vâkıf olarak Evrenos Bey’in Selanik, Karaferye ve
Avrethisar’ında bulunan karyelerin gelirlerinin tamamı Gazi Evrenos Bey vakfına
aittir664. Öyle ki 1826’da imparatorluğun tüm vakıfları Evkaf Nezareti’nin
yönetimine bırakıldığında Gazi Evrenos Bey’in vakfı bu düzenlemenin dışında
bırakılmıştır665.
660 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 46.
661 A.g.e., s. 46.
662 A.g.e., s. 81.
663 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 258.
664 VGM 553, Selanik Evkaf, v. 12b.
665 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.
Tablo 11: EVRENOS BEY'İN AVRETH İSARI’NDAK İ VAKIF KÖYLER İ
1519 Tarihinde (TTD 70) 1530 Tarihinde (TTD 167) 1568 Tarihinde (Selanik Evkaf 553)
Müslim Müslim Müslim Gayrımüslim
Karye Hane Mücerred Bive Hasıl Hane Mücerred Yamak Hasıl Çift Bennak Mücerred Açıklama Hane Mücerred Açıklama Yekün
Karaca Hisarlu 51 38 7473 42 21 3706 24 5 19 Çift: 22;
Bennak: 11;
Müc. 6 akça
3392
Karapınarlu
nâm-ı diğer
Hisarlu
65 50 9373 62 30 6703 22 47 50 5971
Salmanlu 13 4 4260 7 1 4 1394 7 6 13 1538
Yaycılar 41 19 7575 29 4 3069 28 17 12 3360
Kavaklu 25 15 2898 21 6 1965 14 14 9 2151
Gün Obası 30 16 3553 30 20 3117 15 18 7 2980
Müslümancık 46 22 5666 44 22 3738 7 36 44 2265
Hasancı 57 31 7455 66 24 6227 40 56 67 6808
Beliçerkova
nâm-ı diğer
Aspro Kilise
104 23 İspençe
hane ve
müc. 25'er
akça
6524
TOPLAM 48253 29919 34989
225
Tablo 12: EVRENOS BEY' İN KARAVERYE'DEK İ VAKIF KÖYLER İ
1519 Tarihinde (TTD
70) 1530 Tarihinde (TTD
167) 1568 Tarihinde (Selanik Evkaf 553) 8 Şubat 1692 (BOA C..EV.. 67/3345)
Karye Hane Müc. Bive Hasıl Hane Müc. Bive Hasıl İspençe Hane
İspençe Mücerred
İspençe Bive Açıklama Yekün Hane Müc. Bive
Cizye-i Gebrân Açıklama Hasıl
Edri-i Birun 47 9 3 17456
Edri-i Enderun 39 5 4 6771
78
8
19163
83
27
1
Edri ma'a Edri-i diğer
19306
83
27
4000
Edri ma'a Edri-i diğer
19306
Leziko 20 1 3 7946 22 2 13414 25 10 9075 25 10 1800 9075 Anya 20 4 3 6983 28 4 8506 42 7 8725 42 7 1000 8725 Furun 52 10 4 9784 Kilidi 41 15 10 15854
Plati 64 12 17 18673 3 708
Hâlî-ez re'âya (köyün halkı dağılmış)
Pilişo 8 630
Korfi 63 6 3 15850 49 20 İspençe Hane 25 akça; müc. 25 akça 16790 49 20 3260 16790
YEKÜN 84097 57641 53896 53896
3.2.4. Evrenosoğulları’nın Merkezi Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey
Vakfı 666
Evrenos Gazi’nin Serez’den sonraki yeni uc merkezi olan Yenice-i Vardar aynı
zamanda Evrenosoğulları ailesinin de merkezidir667. Evrenos Bey marifetiyle
Osmanlı döneminde önemli bir Türk askeri-kültür merkezi şeklinde gelişen Yenice-i
Vardar, özellikle de Trakya ve Makedonya’da seferler yapan Evrenos’un takipçileri
gazilerin merkezi haline gelmiştir. XVII. yüzyılda Vardar Yenicesi’nden geçen
Evliya Çelebi, burası için “tâ Gâzi Evrenos zamânından berü binâ olunmuş câmi’leri
ve dükkânları ve hânları ve mesâcidleri ve bir aded hammâmı olub ‘öşr-i âdet-i
ağnâmı mü’ebbedü’d-devrân’ deyü hatt-ı şerîfler ile bu yayla Gazi Evrenos
evkâfıdır” demektedir668.
Yenice-i Vardar’ın uc merkezi olarak seçilmesinin sebebi ise stratejik önemini
belirleyen coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Kent, tarihi Via Egnatia
666 Bu başlık altındaki bilgilerin bir kısmı 22-23 Kasım 2008 tarihlerinde Samsun’da
düzenlenen Balkanlarda Bıraktıklarımız, II. Ulusal Mübadele ve Balkan Türk
Kültürü Araştırmaları Kongresi’nde sunulmuş ve 2009 yılında yayımlanmıştır. Bkz.
A. Çalı, “Bir Osmanlı Vakıf Şehri: Yenice-i Vardar”, 22-23 Kasım 2008, Samsun
2009, s. 32-47.
667 E. H. Ayverdi, a.g.e. c. IV, s. 303, 306; İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 411; A. Vakalopoulos,
a.g.e., s. 51; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 77; V. Dimitriadis,
“Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28. Yenice-i Vardar, Evrenos
Bey’in fethinden ve yerleşmesinden itibaren 1923 tarihine kadar yaklaşık beşyüz
yıldan fazla Evrenosoğulları ailesinin merkezi konumunda idi.
668 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78. 1668 tarihinden sonra Rumeli’ye
geçmiştir.
227
yolundan Teselya ve Güney Yunanistan’a ayrılan sapakta bulunması nedeniyle
önemli bir yere sahiptir669. II. Bölümde detaylı olarak bahsettiğimiz gibi Evrenos
Bey, sol kol üzerinde ilerleyerek Batı Trakya ve Güney Makedonya üzerinde fetihler
yapmış, Serez, Manastır ve ardından Ohri yolunu takip ederek Arnavutluk sınırlarına
kadar dayanmıştır670. Büyük bir ihtimalle Evrenos Bey, Selanik’e, Arnavutluk
sınırlarına ve özellikle de Üsküp’e yakın olması nedeniyle burayı tercih etmiştir.
Makedonya’nın merkezinde yer alması ise bu bölge hâkimiyeti açısından ayrı bir
önem taşımaktadır. Çünkü seçilen üslerin yani uc merkezlerinin yeni fethedilen
kentlerden çok uzak olmaması gerekiyordu671. Evrenos Bey’in kendisine üs olarak
seçtiği yerlerin tesadüfî yerler olmadıkları ve askeri ya da stratejik öneme sahip
yerler olmaları elbette önemli bir durumdur.
Geniş bir ovanın ortasında ve Vardar ile Karasu ırmaklarının yakınında
bulunan kent, akıncı birliklerinin yanı sıra daha sonraki dönemlerde İstanbul’daki
süvari birliklerine de at yetiştiren yer olması bakımından ayrı bir öneme sahiptir.
Ayrıca Yunanistan da dâhil, Sırbistan ve Arnavutluk’a yapılan seferlerde Osmanlı
ordusunun toplanma noktası idi. Ayverdi burada askerî bir kışlanın da yer aldığını
belirtmektedir672. At yetiştirilmesine elverişli olduğu gibi av hayvanları bakımından
da zengin olan kente Osmanlı sultanları sık sık avlanma amacıyla gelmekteydiler673.
669 V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 95.
670 H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s. 17.
671 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 28.
672 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 306.
673 V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96.
228
Evliya Çelebi, Yenice-i Vardar’dan bahsederken şimşir, karaçalı, erik ve
kızılcık gibi ağaçların köklerinden kaşıklar yapıldığını ve şehir halkının meşhur olan
bu kaşıklarını vilayet vilayet gezerek sattıklarını yazmaktadır. Ayrıca daha önce hiç
tütün kullanmadığını belirten Evliya Çelebi: “misk ü amber kokulu” tütünlerinden
bahsederek hiç içmediği halde buradaki tütünden haz aldığını belirtmiştir674.
Dimitriadis de bu konuda Yenice’de pamuk ve (meşhur Yenice tütünü) tütün
üretildiğini hatta 18. yüzyılda yapılan pamuk ihracatının Makedonya Arşivi’nde yıl
be yıl kayıtların bulunduğundan bahseder675.
Yenice-i Vardar’ın tarihi ile ilgili kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır.
Şehre ilk Türk yerleşmesi “Vardariotes” denilen Vardar Türkleri’nin IX. yüzyılda
İmparator Teofil döneminde gerçekleşmiş ve Hıristiyanlaşmış bu Türk kabilesi
buradaki nehre de adını vermiştir676. Yenice ismi ise şehri kuran ve ailesinin merkezi
haline getiren Evrenos Bey tarafından verilmiştir677. Bu isim günümüze kadar
674 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 78.
675 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 53.
676 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 183; Machiel Kiel, “Yenice Vardar”, s.
303-304.
677 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 28. Yazar
ayrıca İskeçe (Ξάνθη) bölgesinde bu ismin Yenice-i Karasu şeklinde farklılaştırılarak
verildiğini, ayrıca Gümülcine, Serez ve daha çok Selanik’te aynı ismin vakfına ait
mahallelerde de sık sık kullanıldığını belirtmektedir. Özellikle bu ismin seçilmiş
olması ise kurulan mahallenin yeni yerleşimler sonucunda oluştuğunu
düşündürmektedir.
229
gelmiştir ve bugün şehir halkı dahi “Giannitsa” isminin Yenice’den bozma Türkçe
bir isim olduğunu kabul etmektedirler678.
Fethedildiği zaman belki de küçük bir site, köy durumunda olan Yenice-i
Vardar’da Evrenos Bey’in faaliyetleri ile bir şehirleşme başlamış ve zamanla askeri
ve kültürel bir merkez haline gelmiştir. Özellikle de ailenin merkez üssü olmuştur679.
Burada Evrenos Bey dışında oğullarından İsa, Ahmed ve Barak Beylerin de imar
faaliyetleri bulunmaktadır. Kent, Evrenosoğulları’nın burada yaptırmış olduğu vakıf
eserleri çerçevesinde gelişmiş, kısa zamanda bir Türk-İslâm şehri niteliği
kazanmıştır.
Tarihte bir köprü çevresinde, bir kale etrafında oluşan kasaba ve şehirler
görüldüğü gibi, Vardar Yenicesi gibi bir vakıf külliyesi etrafında gelişen şehirler de
vardır. Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey’e ait vakıf köyleri ve bu köylerden
karşılanan gelirler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. 1568 tarihli defterdeki bir
vasaleye göre bu köylerden sadece Burgaz’ın gelirleri Gümülcine’deki Evrenos Bey
imaretine gönderilmekteydi680. Diğer karye gelirleri ise Yenice-i Vardar’daki vakfa
678 Görüldüğü üzere şehrin bugün kullanılan ismi Osmanlı döneminden kalma olup,
Evrenos Bey tarafından verilen ismidir. Ancak Ümit Kılıç’ın makalesinde bunun tam
tersi iddia edilerek, şehrin isminin Rumca’dan bozma bir isim olduğu belirtilmiştir.
Krş. için bkz. Ümit Kılıç, “Osmanlı Hakimiyetinde Yenice-i Vardar Şehri (1520-
1566), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. V, S. 34, Erzurum 2005, s.
174.
679 M. Kiel, a.g.m., s. 304; V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 94.
680 TKGM, 553 Nolu Selânik Evkaf Defteri, v. 68b-70b.
230
aitti. Ayrıca Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar vakfı, diğer vakıfları gibi “evlâdiyyet
ve meşrûtiyyet üzere” vakfedilmişlerdir yani evlatlık vakıflardandır681.
XVI. yüzylda vakıf arasizi üzerinde 6 adet köy ismi bulunurken, Dimitriadis
1702-1704 tarihleri arasında yani erken XVIII. yüzyıl kayıtlarında Evrenos Bey’in
Yenice-i Vardar’daki vakıf arazisinde 60 adet çiftlik ve karye ismi bulunduğunu
belirtmektedir682. Bunlardan 29’u karye, 4’ü çiftlik, 2’si mezra’a ve kalan 25
tanesinin ise herhangi bir açıklama yapılmaksızın kaydedildiğini belirtmiştir. Ancak
Evrenos Bey’in oğullarının da Yenice-i Vardar’da imaret vakıfları inşa ettiklerini
bildiğimize göre, karye sayısındaki artışın sadece Evrenos Bey vakfında mı yoksa
Evrenosoğulları’nın Yenice-i Vardar’daki tüm vakıf karyelerinde mi olduğunu tespit
etmek gerekmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Evrenos Bey’in dışında
oğullarından Barak ve İsa Beylerin ve torunu Ahmed Bey’in Yenice-i Vardar’da
imaretler vakıfları olduğu bilinmektedir. Örneğin Evrenos Bey’in torunu Ahmed
Bey’e ait (H. 904) 1498 tarihli Yenice-i Vardar vakfiyesinde kendisine “Mücahit ve
Hacı Şemseddin Ahmed Bey” şeklinde hitap edilen Ahmed Bey’in, Yenice-i Vardar,
Vodina ve Tatarpazarı’nda birer imaret yaptırdığı ve bunları vakfa dönüştürdüğü
kayıtlıdır683.
681 BOA, C.EV, No: 288/14678; BOA, C.EV, No: 104/5182; BOA, C.EV, No:
649/32711.
682 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 44.
683 BOA, EV.VKF No: 19/11. Vakfiyenin özeti için bkz. E. H. Ayverdi, a.g.e., s.
303-304.
231
Tablo 13: EVRENOS BEY’İN YENİCE-İ VARDAR'DAK İ VAKIF KÖYLER İ VE GELİRLERİ
1519 Tarihinde (TTD 70 ) 1529 Tarihinde (TTD 424) 1568 Tarihinde (EVK. 553)
Müslim Gebran Gebran Müslim Gebran
Karye Hane Hane Müc. Bive Gelir Hane Müc. Gelir Çift Hane Müc. Cizye-i Gebrân
Gelir
Burgaz (1519'da Pirgos)
65 21 12 20526 62 15 9680 67 26 3350 10185
Çakire nâm-ı diğer Çalık 1568)
1 18 9 1 1865 21 7 3609 3 21 20 1000 3981
Avrasto 45 16 9 9877 71 11 13998 63 38 2800 14830
Cirikci (Çiftlik-i Ayas Bey)
863
Hasbetlü nâm-ı diğer Mandrol
1 11 881 Karye-i Eftelya ile birleşmiştir
Eftelya 19 8 2 6071 44 6 14401 44 23 2500 13475
TOPLAM 40083 41688 42471
232
Ayrıca Selanik vakfında olduğu gibi Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar vakfının
cizye gelirleri de 1692 tarihinde yukarıda belirttiğimiz yaşanan mali sıkıntılar
nedeniyle bir yıl süre ile devlet hazinesine ödenmiştir684. Tablodan anlaşılacağı üzere
Yenice-i Vardar’daki vakıf köylerinden hazineye toplam 9800 akça tahsis edilmiştir.
Cizyesi miri için tahsil edilen karyeler ve gelirleri aşağıdaki gibidir:
Tablo 14: Cizyesi 1692’de devlete ödenen Yenice-i Vardar Karyeleri
Karye İsimleri Hane Mücerred Cizye-i Gebrân
Burgaz 67 26 3350
Çake, nam-ı diğer
Çalık
21 20 1000
Avrasto 63 38 2800
Eftelya ma’a Mandrol 44 23 2500
YEKÜN 9800
XV. yüzyıl ortalarına kadar şehir hayatında askeri karakter baskın iken, bu
tarihten itibaren özellikle de Evrenos Bey’in torunu Ahmed Bey ile birlikte şehrin
kültürel kimliği gelişme göstermiştir685. Burada doğmuş olan ya da burada yolu
kesişen 20’ye yakın şaire ev sahipliği yapmıştır686. Bu isimlerden en önemlisi ise
684 BOA. C.. EV.. 67/3345 Tarih 20 C. 1103 (8 Şubat 1692)
685 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 305.
686 Bu şehirde çoğu XVI. yüzyıla ait olmak üzere, Abdülganî Âgehî (ö. 1577), Aşkî
(ö. 1592), Derunî (ö. 1650), Garibî (ö. 1547), Günahî (ö. 1677), Hayretî, Hayalî (ö.
1577), İlahî (ö. 1491), Mehmed, Râzî (ö. 1617), Sıdkî, Selman (ö. 1564), Sırrî (ö.
233
Nakşibendi tarikatının Rumeli’de yayılmasında etkili olan Şeyh Abdullah İlahî’dir687.
Hoca Semerkandi’den Nakşibendi dervişlerini ve İslâm’ın mistik yönünü öğrenen
İlahî’nin ünü Evrenosoğlu Ahmed Bey’in kulağına kadar gitmiş ve Şeyh İlahi sadece
Yenice-i Vardar’da değil, Makedonya’nın tamamında etkili olmuştur688.
Osmanlı Devleti yeni fethedilen bölgelerin güvenliğini ve Türkleşmesini
sağlayabilmek için iskân ve toplu sürgün yöntemini kullanarak Türk nüfusunun
yerleştirilmesine büyük önem vermiştir689. Yenice-i Vardar’ın fethi de Serez’in
ardından gerçekleştirildi ğine göre bu bölgeye de XIV. yüzyılın sonlarında
Anadolu’dan göçler yapıldığı söylenilebilir. Ünlü Rum tarihçi Vakalopoulos da
Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’a yapılan Yörük naklinin 1385 sonrasında ya da I.
Bayezid zamanında yapılmış olabileceğini belirtir690. Timur felaketinden sonra
Rumeli’nin bir kısmı elden çıkmasına rağmen, Türklerin yaşadığı pek çok bölge
mevcuttu. Zira 1430’da Selanik’in fethinin ardından buranın Türkleşmesini sağlamak
amacıyla Yenice-i Vardar’dan Türkmen nüfus Selanik’e yerleştirilmi şti691. Bu da
1585), Şânî, Tâbî, Usûlî, (ö. 1538), Yusuf Sineçâk (ö. 1564) ve Zarî (ö. 1617) gibi
yirmi şair Osmanlı kültür coğrafyası içinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bkz.
Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Yay., Mustafa İsen-Muhsin Macit-Osman Horata-Filiz
Kılıç-İ. Hakkı Aksoyak, Ankara 2002, s. 90; M. Kiel, a.g.m., s. 308.
687 İlahî hakkında bkz. Mustafa Kara-Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, c. 1,
İstanbul 1988, s. 110-112.
688 M. Kiel, a.g.m., s. 309.
689 Halil İnalcık, “Osmanlı Fetih Metodları”, Cogito Osmanlılar Özel Sayısı, YKY.
İstanbul 1999, s. 127.
690 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 49.
691 M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 18-19; Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 118-119.
234
Yenice-i Vardar’da nakil yapacak kadar yeterli derecede Türkmen nüfus olduğunu
bize göstermektedir. 1529 tarihli mufassal bir defterde Yenice-i Vardar kazasında 18
Müslüman mahalleye rağmen sadece 1 Hıristiyan mahallesi bulunmaktaydı692. Yani
yaklaşık 2640 nüfuslu orta ölçekli bir Türk şehriydi. Aşağıdaki tablodan da
anlaşılacağı üzere 1529 yılında sadece bir gayrımüslim mahalle bulunmaktaydı ki
adının da “Eski” olması bize Yenice-i Vardar’ın eski sakinlerinden oluşan bir
mahalle olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca vakıf yoluyla bir kentin nasıl bir
Müslüman yapıya sahip oluşunun da göstermesi açısından önemlidir.
M. Kiel, XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Türk köylerinin yanında
özellikle Makedonya’nın kuzey batısından gelen ve etnik kökenleri Bulgar olan
Hıristiyan köylerinin oluşmaya başladığını belirtmektedir693. Evliya Çelebi ise XVII.
yüzyılda yaklaşık 1500 nüfuslu bir kaza olarak zikreder694. Semavi Eyice de XX.
yüzyıl başlarında çoğu Türk olan 9700 nüfuslu Yenice-i Vardar’da 6000 Türk,
yaklaşık 3000 Bulgar ve 700 Rum bulunduğunu belirtir695.
692 TTD. 424, s. 4-12.
693 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 304-305. Ayrıca Kiel, bölgede XVII. yüzyıldan
itibaren halkın İslâma girdiğini belirtir.
694 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 76.
695 Semavi Eyice, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996,
s. 450.
235
Tablo 15: 1529'DA YENİCE-İ VARDAR MAHALLELER İ (TTD 424)
Müslim Gayri
Müslim Sayı Mahalle Adı Hane Mücerred Hane
1 İsa Beğ el-merhûm 35 5 2 Yakup Beğ 43 6 3 Hacı Mustafa 19 4 4 Mescid-i Hacı Lala 41 11 5 Hacı Resul 20 5 6 Zaviye-i İsa Beğ 31 7 Cami-i Evrenos Beğ el-merhûm 43 4 8 Hızır Beğ 36 5 9 Tabbâgân tâbi-i Mahalle-i Cami 15 8 10 Ali Beğ 25 11
11 Ahmed Beğ 47
14 (ütekâ∗) 12 Hacı Uğurlu 13 5 13 Mehmed Beğ veled-i Hızır Beğ 21 14 Hüseyin 14 15 Şehreküsti 10 5 16 Davud Beğ 33 17 Hüseyin Beğ nâm-ı diğer Çınar 16 8 18 Acem Kadı 25 7
19 Eski (Gebrân-ı nefs-i Yenice-i Vardar) 24
TOPLAM 487 84 24
1529 tarihinde Yenice-i Vardar’da 487 hane, 84 mücerreden oluşan Müslüman
nüfus ve 24 hanelik gebran nüfus mevcut iken, yapılan bir çalışmada 1555 tarihinde
568 Müslüman ve 45 gebran haneden oluşan bir Yenice-i Vardar tespit edilmiştir696.
∗ Ütekâ-i merhûm Ahmed Beğ bin Evrenos Beğ. Demek ki Ahmed Beğ Mahallesi’nde
47 hanenin yanı sıra Ahmed Bey’in azaldı köleleri olan 14 kişi daha yaşamaktaydı.
696 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 116.
236
26 yıl içerisinde kentin nüfusunda Müslüman haneden çok gebran hane sayısında
%100’e yakın bir artış yaşanmıştır.
Evrenos Bey Yenice-i Vardar’da cami, imaret, medrese, kervansaray ve
hamamdan oluşan bir külliye kurmuş ve şehir bu imaret sitesi etrafında gelişmiştir.
Ayrıca Evrenos Bey’in dışında torunu Ahmed Bey de burada inşa ettirdiği cami,
mescid ve imaretten oluşan külliyesini 1498 (H. 904) yılında vakfetmiştir697. Daha
önce bahsettiğimiz Şeyh İlahî’nin de Yenice-i Vardar’da bir külliyesi mevcuttur.
Görüldüğü gibi Evrenos Bey külliyesi etrafında gelişen Yenice-i Vardar, daha sonra
torunu Ahmed Bey’in ve Şeyh İlahî’nin külliyeleriyle gelişimini sürdürmüştür.
Yenice-i Vardar örneğinde olduğu gibi kurulan imaret siteleri, din ve dil birliği
ile imparatorluk içerisinde siyasi bütünlüğü koruyabilmek amacıyla cami, mektep,
tekke, zaviye, han, kervansaray gibi bir takım faal kültür merkezlerinin oluşumunu
sağlamıştır. Bu şekilde yeni kurulacak olan şehrin oluşumu sağlanmakta ya da yeni
bir semtin temelleri atılmaktaydı698. Ayrıca bu vakıf imaret siteleri sayesinde aynı
kültür değerini paylaşan halk ortak bir kimliğe kavuşmaktaydı. Sosyal teşkilatlar
bütünlüğü olarak ifade edilen imaret siteleri (külliyeler) üç ana bölümden
oluşuyordu. Birinci bölüm çeşme, sebil, türbe, imaret vb. yapılardan oluşan hayrât,
ikinci bölüm dükkân, han, hamam, bedesten gibi hayrâtların işleyişine gelir temin
eden akarâtlardı. İmaret sitesinin üçüncü bölümünü ise meskenler
oluşturmaktaydı699. Yenice-i Vardar ailenin merkezi olduğu ve oğullarından Barak
ve İsa Bey ile torunlarından Musa ve Ahmed Bey’e ait vakıflar da bulunduğu için 697 BOA, Vakfiye No: 19/11; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 303-304.
698 B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, s. 206-207.
699 B. Yediyıldız, a.g.m., s. 209.
237
tabloda hepsini vermeyi uygun gördük. İşte Evrenos Bey ve oğulları marifetiyle
kurulan Yenice-i Vardar’daki yapılar aşağıdaki tabloda yer almaktadır700:
Tablo 16: YENİCE-İ VARDAR'DA İNŞA EDİLEN EVRENOSOĞULLARI
YAPILARI (XIV-XVII. YY.)
CAM İ / MESCİD İMARET MEDRESE / MEKTEP
HAN / KERVANSARAY HAMAM
Gazi Hacı Evrenos Bey Camii
Gazi Evrenos Bey İmareti
Gazi Hacı Evrenos Bey Medresesi
Gazi Evrenos Bey Kervansarayı
Gazi Evrenos Bey Hamamı
Barak Bey Mescidi
Barak Bey İmareti
Ahmed Bey Medresesi Ahmed Bey Hanı Ahmed Bey Hamamı
Ahmed Bey Camii
Ahmed Bey İmareti
İki Yürekli Ali Bey Mektebi
Gazi Hacı isa Bey Camii
Gazi Hacı İsa Bey İmareti
İsa Bey Mektebi
Musa Bey Camii
Musa Bey Medresesi
Maalesef bugün bu eserlerin pek çoğu yok olmuştur. Bu tahribat özellikle
Balkan Savaşları sırasında ve daha sonra da II. Dünya Savaşı zamanında yaşanmıştır.
Evrenosoğulları’na ait yapıların sadece bir kısmı halen daha ayaktadır. Bunlar
arasında II. Bölümde bahsettiğimiz Evrenos Bey Türbesi yer almaktadır. Türbenin
üzerinde 1910 (H. 1326) tarihinde restore edildiği döneme ait bir kitabe
700 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 76-79; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 303-306; H.
Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 71-72, 105; M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 300-
329, İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 413-416.
238
bulunmaktadır. Evliya Çelebi daha önce görmediği güzellikte bir türbe olduğundan
bahseder701. Türbenin son restorsayonu ise 2008 yılında tamamlanmıştır.
Bugün Yenice-i Vardar’da Evrenosoğulları’na ait iki caminin varlığı tespit
edilmiştir. Bunlardan ilki Evrenos Bey tarafından inşa ettirilen ancak daha sonra Ali
Bey’in torunlarından olan ve vakfın mütevelliliğini yapan İskender Bey tarafından
yıkılıp yeniden yaptırılan camidir. Ayrıca şeceredeki bilgilere dayanarak 26 Şubat
1519’da vefat eden İskender Bey’in Evrenos Bey vakfının da mütevellisi olduğu
bilinmektedir702. Bugün İskender Beğ Camii olarak bilinen cami, yapanın ismiyle
değil, yeniden inşa ettirenin ismiyle anılmaktadır. Yazarların yorumlarına göre, bu
caminin Evrenos’un imaret camii olma ihtimali yüksektir ve gerçekten de belirtildiği
gibi Evrenos Bey’in hamam kalıntıları da bu caminin oldukça yakınındadır. Bu da
oranın imaret olma ihtimalini yükseltmektedir. Ayrıca yapısal itibarıyla da
Gümülcine’deki imaretine benzerliğine dikkat çeken yazarların, buranın Evrenos’un
da vefatından önce kullanığı ikametgâhı olma fikri üzerinde haklı olarak
durmaktadırlar703. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey, üs olarak kullandığı
Gümülcine ve Serez’deki evlerini de imarete çevirmiş idi.
Şehirde Evrenoslardan kalma olduğu bilinen ikinci cami ise Evrenos Bey’in
torunu Ahmed Bey tarafından yaptırılan camidir ve yeni bilgilere göre kendi 701 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 79. Evrenos Bey türbesi hakkında bkz. V.
Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 328-332.; H. Lowry-İ. Erünsal,
a.g.e., s. 87-102.
702 H. Lowry- İ. Erünsal, a.g.e., s. 30.
703 Bu bilgiler doğrultusunda da Evrenos Bey’in kentte inşa ettirdiği ilk camiyi,
evinin arkasına yaptırdığını yorumlamışlardır. Bkz. H. Lowry- İ. Erünsal, a.g.e., s.
32-33.
239
türbesinin de burada bulunduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi açık sarı renkte
taşlardan inşa edilmiş olan ve üzeri kubbe ile çevirili kare şeklinde iki katlı bir yapı
daha önceleri Ahmed Bey’in türbesi olarak anılmaktaydı. Ancak yayımlanan
şecere’de Evliya Çelebi’nin verdiği bilgileri doğrulayan yeni görüşler ortaya
çıkmıştır704. Bu doğrultuda (H. 908) 1502-1503 tarihinde vefat eden Ahmed Bey’in,
Şeyh İlahi’nin yanına, şehre yukarıdan bakan bir tepe üzerine yaptırdığı cami
yanındaki türbeye defn edildiği ortaya çıkmıştır705. Ahmed Bey’in türbesi olduğu
sanılan diğer mimari yapı ise aslında Ayverdi’nin de tahmin yürüttüğü gibi sıbyan
mektebi olduğu düşünülmektedir706. Semavi Eyice, bu yapının XIV-XV. yüzyılların
Türk duvar tekniğine uygun tuğlalarla çevrilen ve kesme taşlarla örgülü gösterişli bir
bina olduğunu belirtir707.
Evrenos Bey tarafından inşa ettirilen medrese ise 1912 tarihli eski bir fotoğraf
karesinden tespit edilmiştir708. Evliya Çelebi, Evrenos Bey medresesi hakkında: “ve
cümle bir aded medrese-i âlimândır. Ol dahi Gâzi Evrenos Beğ’in kurşum
örtülükubâblar ile tezyîn olmuş bir dâru’t-tedrîs-i tahsîl-i ulûmîdir” demektedir.709
Ancak medrese XX. yüzyıl başarına kadar varlığını koruyabilmiştir. Evrenos Bey’in
704 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77; Ahmed Bey’in türbesi hakkında
değerlendirmeler için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 24-28.
705 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 24.
706 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 304; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 24.
707 S. Eyice, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, s. 450.
708 Yazarlar bahsi geçen fotoğrafın Yenice-i Vardar’ın 1912’deki Yunan işgali
sırasında çekilmiş olduğu fikrindedirler. Bkz. H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 136.
709 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77; Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 136.
240
han/kervansarayı hakkındaki bilgiler ise yine Evliya Çelebi’ye aittir. Eleni
Mavrokefalidou’nun bu kentin tarihine dair verdiği erken dönem fotoğrafları
arasında tespit edilen bu han/kervansarayın, Balkan Savaşları sırasında ya da 18
Eylül 1944’te II. Dünya Savaşı sırasında şehrin iki defa yakılması sonucunda yok
olduğu düşünülmektedir710. Evliya Çelebi ise Evrenos Bey hayrâtından olan
kervansarayı şu şekilde tarif etmektedir: “kimşeb (ü) rûz beşer yüz altışar yüz kadar
atlılar konup her ocak başına birer bakır sini ta’âm ve âdem başına birer nân ve
birer şem’-i revgan ile birer şem’dân ve her at başına birer torba alîk-i esbân gelüp
cemî’-i âyende ve revendegâna ta’âm-ı bî-minneti tenâvül edüp def’-i cî’ân etdikde
sâhibü’l-hayrâta her âdem birer Fatiha tilâvet edüb rûh-ı hayrâtı şâd ederler. Hakkâ
ki hayrât-ı azîmedir.711”
Şehirdeki üç hamamdan birinin Evrenos Bey’e diğeri ise torunu Ahmed Bey’e
ait olduğunu belirten Evliya Çelebi, Evrenos Bey hamamını: “âb (u) hevâsı ve binâsı
ve hüddâmları ve bisâtları memddûhdur” diye tarif etmektedir. Çarşı içindeki Ahmed
Bey hamamının da oldukça ferah olduğunu kaydetmiştir712. Evrenos Bey hamamı ise
bugün tanınmayacak durumdadır. Ayrıca Yenice-i Vardar’da 22 çeşme ve bir de su
kemeri bulunmaktaydı713. Bu su kemerinin inşası ise Evrenos Bey döneminde
yapılmış olup, torunu Şemseddin Ahmed Bey de vakfiyesinde belirtildiği gibi
buradaki su kanallarını vakfetmiş ve gerektiğinde tamiratını yaptırmıştır714. Adı
710 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 104.
711 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi s. 77.
712 A.g.e., s. 77.
713 A.g.e., s. 77; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 306;
714 BOA, EV.VKF No: 19/11.
241
geçen suyolu XVIII. yüzyılda da Evrenosoğulları soyundan gelen Şerif Ahmed Bey
tarafından yenilenmiştir715. Evliya Çelebi özellikle mistik yönü de güçlü olan Şeyh
İlahî hamamından uzun uzun bahsederken, bu hamama giren herkesin şifa
bulduğunu, ancak şiddetinden ve sıcağından bir saat dahi durulmadığını
belirtmektedir716. Yenice-i Vardar bugün dahi hamamları ile meşhurdur.
Yenice-i Vardar’da Şerif Ahmed Bey tarafından, vakfın mütevelliliğini
yürüttüğü dönemde inşa ettirilen ve günümüze ulaşan saat kulesi yer almaktadır.
Sadece bir kule görünümünde olup, kitabesinde Şerif Ahmed Evrenos Bey tarafından
H. 1167 (1753-54) tarihinde yaptırıldığı kayıtlıdır717. Saat kitabesinde ise şu bilgiler
bulunmaktadır718:
Şerif Ahmed zi nesl-i Evrenos ol mîr-i zi-şânın
Hemişe hüsn-i sa’yi verdi vakf-ı cedde-pîrâye
Yine bir sa’at ihdâs eyleyüb evkâtı bildirdi
Müheyyâdur meğer pençgâne-i İslâmı imâye
Sevâbın vâlid ü mâder ile ervâh-i gâzîye
Hulûs-ı niyyet ile hâzır etmiş tuhfe ihdâye
Ferîda birbirin pâmâl edüb geldi dile târîh
Hele söz yok bu zîbâ sâ’at-i vâlâ u ra’nâya
Sene 1167 (1753-54)
715 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 38.
716 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77.
717 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 322; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 38-39.
718 M. Kiel, a.g.m., s. 322; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 38-39.
242
Kitabeden de anlaşılacağı üzere Şanlı Emir Evrenos’un soyundan gelen Şerif
Ahmed, mütevellisi olduğu atasının vakfını güzelleştirmek amacıyla bu saat kulesini
yaptırmıştır. Görüldüğü üzere Evrenos Bey ve onun izinden gelen oğullarının yanı
sıra vakıflarını yüzyıllarca ayakta tutmayı başaran torunları, merkezleri olarak kabul
ettikleri Yenice-i Vardar kentini geliştirme çabası içinde olmuşlardır. Ancak bu
kulenin de II. Dünya Savaşı sırasında Alman topçu ateşinin izlerini taşıdığı
bilinmektedir719.
3.3. Pranko [İsa]’nın Vakfı ve Türbesi
Evrenos Bey’in Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’daki
vakıflarından başka, babası adına inşa ettirdiği türbenin bulunduğu karye de vakıf
kurduğu yerler arasındadır. İsa Bey olarak bilinen Pranko Lazarat’ın faaliyetlerine
dair günümüze ulaşan herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak gerçek olan tek
şey, oğlu Evrenos’un bizzat babası adına türbe inşa ettirerek vakıf kurduğu köyün
isminin, bu güne kadar lakabı olarak bilinen “Prangı” adı ile aynı oluşudur720.
Evrenos Bey’in Prangı karyesini vakfettiğini ilk defa Barkan tarafından yayımlanan
belgeden öğrenmiştik721. Gazi İsa Bey vakfına ait diğer bir kayıt ise 1530 tarihine
719 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 39.
720 F. Başar, a.g.m., s. 539; İ.H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 414-415; K. Kâni, a.g.m., s.
923.
721 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 342.
243
aittir ve Lowry-Erünsal tarafından kullanılmıştır722. Biz ise burada bahsi geçen
kayıtların yanı sıra, Evrenos Bey’in 1603 tarihli mülknâmesinde de karşımıza çıkan
bu vakfın, XVII. yüzyıla ait gelir ve giderlerinin kaydedildiği yani vakfın özellikleri
hakkında daha ayrıntılı ve yeni bilgilere sahip olmamızı sağlayan iki ayrı belgeyi de
incelemeye çalışacağız. Ayrıca Evrenos Bey tarafından babası için inşa ettirilmiş
olan türbenin bugüne kadar bilinmeyen özelliklerini, adı geçen vakfın masraflarını
karşıladığı tadilat nedeniyle hazırlanan bir kayıttan yararlanacağız.
Prangı isimli vakıf karyesinin diğer adına dair bazı farklılıklar göze
çarpmaktadır. Barkan bu adın, “Karye-i Sırcık nâm-ı diğer Prangı” olarak 282
numaralı Paşaili Defteri’nde geçtiğini kaydetmiştir. Lowry-Erünsal, bu karyenin
adını 1530 tarihli deftere göre “Hayırcık” olarak okumuşlarsa da aynı kayda iki ayrı
belgede çok açık bir şekilde “Kırçova” şeklinde rastladık723.
1530 tarihinde İsa Bey’in vakıf köyü, Köstendil livasında İvranya kazasına
bağlı olarak geçmektedir724:
“Vakf-ı sa’îdü’l-hayât ve şehîdü’l-memât merhûm Gâzi Evrenos Beğ mezkûrun atası
Prankı İsa Beğ mahall-i mezkûrda şehîd olub türbesi karye-i mezbûrededir. Karye-i mezkûru
722 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 124.
723 123. Aynı karye H. 58 (1648) tarihinde, “Köstendil Sancağı’nda Radovişte
kazâsında Kırçova nâm-ı diğer Brankı tâbi’-i Koniçe karyesi” olarak geçer. Bkz.
BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5); H. 79 (1668-69) tarihli başka bir kayıtta ise:
“Köstendil Sancağı’nda Radovişte’de Kırçova nâm-ı diğer Koniçe karyesinde”
şeklinde geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6). Bu kayıtlardaki açıkça
yazılmış karye isminden sonra 1530 tarihli defterdeki kaydın da Kırçova olarak
okunabildiğini görüyoruz.
724 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 198.
244
atası ruhıçün vakf edüb mahsûlü âyendeye ve revende me’kûlâtına sarf olunur. Tevliyeti ve
zabtı ve ‘azli ve nasbı Yenice-i Vardar ve sâyir ‘amâyirine mütevellî olanlara meşrûtdur.”
Karye-i Kırçova nâm-ı diğer Prankı
Hâne: 40
Mücerred: 11
Hâsıl: 3389
Ayrıca kaydın devamında “mahsûl-i evkâf-ı kazâ-yı mezkûre” başlığı altında
vakfa kazadan gelen 1080 akçalık dükkân gelirleri ve 3960 akçalık mahsûlât gelirleri
kaydedilmiştir. Vakfın toplam gelirleri ise 17.246 akça verilmiştir. Kayıttan da
anlaşılacağı üzere, Prankı karyesinin mahsulat gelirleri vakfa aittir ve gelirler
Evrenos Bey’in babasının türbesi ve gelip gidenlerin yiyecek masrafları için yani bir
zaviye için harcanacaktır.
Barkan tarafından kullanılan Kanuni Devri Paşaili Defteri’nde yukarıdaki
kaydın benzerinin yanı sıra gelirlerin tamamına sahip olan bir zaviyenin de
varlığından açıkça söz edilmektedir725. Bu kayda göre:
“Mezkûr zâviyenin zikrolunan bağçelerinden ve bağlarından ve çayırlarından ve
tarlalarından rüsûm-ı ‘örfiyyeden ve hukûk-ı şer’iyyeden erbâb-ı timardan ve gayrıdan
kimesne taleb etmeye ve bir habbelerin almayalar deyu Sultan Bayezid Han zâviye-i
mezbûrede sâkin olub âyende ve revendeye hıdmet iden dervişler elinde mu’âfiyetnâmelerin
olub (defter-i atîk)de zâviye-i mezbûrenin bağından ve bağçesinden ve çayırlarından ve
tarlalarından ve koyun hakkından kimesneye hâsıl kaydolunmamışlardır. (İvraniye Kazası).
725 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 342. Ayrıca aynı kayıt Ayverdi
tarafından da kullanılmıştır. Bkz. E. H. Ayverdi, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri,
Ertuğrul, Osman, Orhan Gazîler Hüdavendigâr ve Yıldırım Bayezid 630-805 (1230-
1402)I, İstanbul 1989, s. 506.
245
Yukarıdaki kayda göre, daha Sultan Bayezid Han zamanından itibaren varlığı
anlaşılan bu zaviyenin, gelen misafirlere hizmet ettiği ve tüm gelirlerin ise sultanın
izniyle bu zaviyeye ait olduğu anlaşılmaktadır.
İsa Bey’in şehit düştüğü köyün ismi 1603 tarihli Evrenos Bey Mülknâmesi’nde
de “Köstendil726 sancağında Koniçe nevâhîsinde Branko nâm vakıf köyü” olarak
bağlı bulunduğu sancak ismiyle birlikte kayıtlıdır727.
Görüldüğü gibi Evrenos Bey, babasının vefat ettiği yerde onun adına bir türbe
yaptırmış ve buraya yine babasının ruhu için bir vakıf kurmuştur. Karye
mahsulünden gelen gelir ile de zaviyenin masrafları karşılanmıştır. Vakfın idaresi ve
korunması ise Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar ve diğer yerlerdeki mütevellilerinin
görevidir. Vakfın gelir kalemleri ve masrafları ise 1648 ve 1658 tarihli Hacı Evrenos
Bey vakfının vâridât ve mesârifât kayıtları içerisinde geçmektedir:
1648 tarihli kayıtta: “Vâkıf-ı müşârün ileyhin Köstendil Sancağı’nda Radovişte
Kazâsı’nda Kırçova nâm-ı diğer Prankı728 tâbi’-i Koniçe Karyesi’nde atası İsa Beğ729
merhûmun ruhuçün şart ü vâkıf etdikleri karye ve mezra’a a’şârından işbu elli sekiz
senesi Martı ibtidâsından bir sene-i kâmile zarfında vukû’ bulan hâsılât ve
726 Köstendil, XVI. yüzyılda Rumeli bölgesinde bir sancak adıdır. Bkz. Tahir Sezen,
Osmanlı Yer Adları, Ankara 2006, s. 333.
727 TKGM, No:195 (Eski No: 2272/2273).
728 1658 tarihli kayıtta ise “Kırçova nâm-ı diğer Koniçe Karyesi” şeklinde
geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6).
729 1658 tarihli kayıtta “atası Gâzi İsa Beğ” şeklinde geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d..
No: 15003 (3/6).
246
mesârifâtının defteridir ki zikr olunur”730. H. 1252 (1836-37) tarihli başka bir kayıtta
da buradaki vakfın adı “Radovişte kazâsında Prankı İsa Bey Vakfı” olarak
geçmektedir731.
Tablo 1: İsa Bey Vakfı’nın 1648 ve 1658 Tarihlerindeki Gelirleri
Hâsılât-ı Vakf-ı Gazi İsa Bey
1648 Yılı (akça)
1658 Yılı (akça)
Hınta 1128 1560 Şa'ir 265 252 Çavdar 583 595 Alef 43 187 Mısır 380 288
TOPLAM HASIL 2399 2882
Tablo 2: İsa Bey Vakfı’nın 1648 ve 1658 Tarihlerindeki Giderleri
Mesârıfât-ı Vakf-ı Gazi İsa Beğ
1648 Yılı (akça)
1658 Yılı (akça)
Baha-i hınta vazîfe-i Mü'ezzin-i Câmi'-i Şerîf 20 65
Baha-i hınta vazîfe-i kayyım-ı câmi-i mezkûr 30 65
Baha-i hınta vazîfe-i türbedâr-ı İsa Beğ merhûm 216 468 Baha-i kisve ve ma'âş-ı türbedâr 120 120
Baha-i şirügân lâzıme-i türbe-i mezkûre 96 120 Baha-i süpürge ve hasır ve desti ve bardak 53 45 Baha-i kisve-i türbe-i şerîfe 40
Mesârıf-i fazla-i zehâ'ir-i vakf-ı şerîf-i mezkûr 252 Vazîfe-i kâ'im-makâm-ı vakf-ı şerîf 120 460
Nakliyye-i aş'âr-ı mezkûre derûn-ı kazâ-i mezkûre 363
YEKÛN-I MESARIFÂT 1058 1595
730 BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5).
731 BOA, HAT 552-27283.
247
İsa Bey’in mezarı bugün Makedonya’da Radovişte (Radoviš) şehrinin
güneybatısında, Kriva Lakavica Nehri (Lakoviçe Deresi) kıyısındadır. Bölgede artık
bir köy olmadığı gibi türbe kalıntıları ise Dedino ve Koniçe yerleşimleri arasında yer
almaktadır732. Evrenos Bey’in babası için yaptırdığı türbenin H. 1068 (1658)
tarihinde yapılan tadilatı ve çıkan masrafların kaydı gereğince düzenlenen bir
belgede, türbenin ve vakıf arazisinin bugüne kadar bilinmeyen özellikleri ortaya
çıkmaktadır733. Belgede Radovişte kazasının Koniçe köyü sahrasında defnedilmiş
olan Gazi İsa Bey’in türbesinin tam bir ziyaretgâh halinde olup, bu nedenle de harap
halde bulunduğu belirtilmiştir. Demek ki İsa Bey’in türbesi yöre halkı tarafından
kutsal bir mekan olarak addedilmiş ve sık sık ziyaretçilerin akınına uğramıştır. Bu
gerekçe ile de “müşrif-i harâb olduğundan esâsından hedm734 olunub” yani türbenin
yıkılarak yeniden inşa edildiği kaydedilmiştir. Görülüyor ki bugün kalıntıları bulunan
türbe, 1670 yılının Temmuz ayında inşası tamamlanan yeni türbeden ayakta kalan
kısımdır. Kayda göre türbenin boyu on zirâ’735 altı parmak (yaklaşık 8 m.), eni dokuz
zirâ’ (yaklaşık 7.5 m.), dört köşeli, doksan iki buçuk zirâ’ toplamında (yani yaklaşık
732 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 123. Eserde ayrıca 19. yüzyıl haritalarından
Osmanlı Erkân-ı Harp Haritası’nda sadece türbe olarak Radovişte kasabasının
güneybatısında Lakoviçe Deresi kenarında bulunduğu kayıtlıdır. Ayrıca Avusturya-
Macaristan Askeri Haritası’nda da “Gazi Evrenos Bey Türbesi” olarak 1910
tarihinde kaydedildiği tespit edilmiştir. Bkz. aynı yazarlar, a.g.e., s. 123, dn. 248.
733 BOA, EV.d.., No: 15003 (5/6).
734 Yıkma, harap etme.
735 Zirâ’: Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü. 75-90 cm.
arasında değişir. Biz burada bir zirâ’yı 80 cm. olarak aldık.
248
74 m²736) ve on iki zirâ’ (yaklaşık 9.6 m.) çapında bir kayanın üzerine taştan/tuğladan
inşa edilerek oturtulmuştur. Ve toplam 5600 zirâ’yı (yaklaşık 4.480 m.) içine alan
meydanın dört bir tarafı kârgir duvarla örülmüştür. Yakınına türbedarın ikameti için
ve gelen ziyaretçiler için bir kaç odadan oluşan bir bâb menzil ve pek çok odadan
oluşan üç bâb mesken inşa olunmuştur. Ayrıca civarında bulunan yerlere de
görevliler iskân ettirilmiştir. Türbe dere kenarında bulunduğundan akan sel suyunun
türbeye zarar vermemesi için dere boyunca harç ile kârgir rıhtım yaptırılmıştır.
Bu belge ile ilk defa İsa Bey’e ait türbenin özellikleri ortaya çıkmıştır.
Türbenin inşasına 1658 yılında başlandığı ve ayrıca yeniden inşası için kullanılan
bütün malzemeler ve yapılan bütün masraflar belgede kayıtlıdır. Türbe-i şerîfin
tadilat masrafları ve çalışanların ücretleri toplam 92.594 buçuk akça olarak
kaydedilmiştir.
3.4. Evrenos Bey Tarafından İnşa Edilen Diğer Eserler
Bu başlık altında ise Evrenos Bey vakıfları ile bağlantısını bulamadığımız ya
da bağlantısı olmayan ve kendisi tarafından inşa ettirildiği bilinen diğer mimari
yapıları inceleyeceğiz. Aslında burada da Via Egnatia yolu üzerinde fetihlerini
sürdüren Evrenos Bey’in ihtiyaç dolayısıyla ve elbette kalıcı olmak adına inşa
ettirdiği yapıları görüyoruz. Evrenos Bey’in gittiği güzergâhı hatırlayacak olursak
önce İpsala’dan geçmiştir. Ardından ise Kara Kaplıca’da bir han inşa ettirdiğini
736 Belgede her ne kadar türbenin alanı 74 m² olarak verilmişse de boyu 8 m. ve eni
7.5 m. olarak belirtildiğine göre alanı yaklaşık 64 m² olmalıdır.
249
görüyoruz. Vodina’daki yapısı ise büyük ihtimalle Yenice-i Vardar’daki vakfa bağlı
olmalıdır. Yanya’da bulunan zaviyesinden daha önce II. Bölüm’de de bahsetmiştik.
Bilindiği gibi Evrenos Bey, yaptığı fetihlerle Arnavutluk sınırlarına kadar uzanmıştır.
3.3.1. İpsala
Tarihi Via Egnatia yani Osmanlı Sol Kolu üzerinde bulunan İpsala, II.
Bölüm’de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey tarafından fethedilmiş, fetih sonrasında ise
İpsala’dan itibaren Meriç sınırına kadar olan hisarların muhafazası ve kalelerin fethi
ile görevlendirilmiş idi737. Hatta Evrenos Bey, Gümülcine’den önce bir süreliğine
İpsala’yı merkez üssü olarak kullanmıştır. Bazı eserlerde kendisinin burada bir
imâret inşa ettiği belirtilse de bahsi geçen kaynaklarda böyle bir bilgiye
rastlamadık738. Evliya Çelebi’nin ise İpsala’da bulunan imaretten bahsederken
imaretin kimin tarafından inşa ettirildiğinden bahsetmemektedir. Hatta Lala Şahin
Paşa tarafından İpsala’nın fethedildiğini kaydeden Evliya Çelebi, Evrenos Bey’in
737 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 71.
738 H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 79-80; aynı yazar, Osmanlıların Ayak
İzlerinde, s. 41. Ancak yazarın dipnot olarak gösterdiği Ayverdi’nin Avrupa’da
Osmanlı Mimari Eserleri eserinin bahsi geçen 5. Yunanistan cildinde verilen sayfada
ve yaptığımız araştırmada Evrenos Bey’in İpsala’da bir imaret kurduğuna dair
herhangi bir kayda rastlamadık. Ayrıca Ayverdi tarafından Evrenos Bey’in imaret
vakıflarından bahsedilirken, Yenice-i Vardar, Gümülcine, Selanik, Serez ve
Vodina’nın adı geçmekte olup, İpsala ismi kullanılmamıştır. Bkz. Ayverdi, a.g.e., s.
220. Ayverdi’nin kullanmış olduğu Evkaf Sicili 757 nolu kayıtta ise Vodina
imaretinin bahsi geçmektedir. Belki bu bilgi ile karıştırılmış olabilir.
250
adını dahi zikretmemiştir. Bu nedenle de burada tek bulunan imaretin Evliya’ya göre
de Evrenos Bey tarafından inşa ettirildiğini düşünmek kanaatimizce doğru
olmayacaktır. Ayrıca yaptığımız çalışma sırasında kullandığımız tahrir ve evkaf
defterleri ya da geç dönem belgelerinde Evrenos Bey’in İpsala’da bir imaret
kurduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır.
3.3.2. Kara Kaplıca/Ilıca (Loutra)
Bugünkü adı Loutra/Traianoupoleos olan Kara Kaplıca, Meriç nehrinin batı
yakasında, Dedeağaç’ın 15 km doğusunda ve Ferecik’in birkaç km güneybatısında
yer almaktadır. Burada Evrenos Bey tarafından yaptırıldığı bilinen bir
han/kervansaraya ait kitabenin günümüze kalan parçaları tespit edilebilmiştir.
Kitabenin kalan parçalarında şu bilgiler kayıtlıdır739:
[Emere bi-binâ-i hâza’l] hân el-emîri’l-a’zâm el-Hâc Evrenos bin İsa
(----) [ilâ] rûhihi’l-azîz li-yeskune fihi’l-vâridûn
Yani “Büyük Emir” olarak hitap edilen İsa’nın oğlu Hacı Evrenos tarafından
gelip-geçenler konaklasın diye bu hanın yaptırılma emrinin verildiği kayıtlıdır. 1310
(1892-93) tarihli Edirne Vilâyeti Salnâmesi’nde Dedeağaç’a iki saat mesafede
739 Naklen H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 83. Loutra hakkında ayrıca bkz. H. Lowry,
Balkanların Şekillenmesi, s. 29-40.
251
bulunan iki hamamdan bahsedilirken, bunların yanında bulunan Evrenos Bey hanının
da adı geçmektedir740.
Evrenos Bey’e ait bu hanın iki ayrı bölümden oluştuğundan bahseden Kiel,
80’lerde yazdığı makalesinde ilk bölümünüm harap, yıkılmış bir durumda
olduğundan bahseder ve inşasının ise 1375-1385 tarihleri arasında olabileceğini
belirtir741. Evrenos Bey hanının bugün koruma altına alınmış eserler arasında
bulunduğu belirten Lowry, 1960’lı yıllarda bir ön restorasyon geçirdiğinden
bahsetmektedir742. Ancak Evrenos Bey’in bu hanı tüccarları ve dönemin ticari
faaliyetlerini düşünmekten çok, takip ettiği güzergâh üzerinde kale amaçlı
düşünerek yaptırdığı kanaatindeyiz. Çünkü bilindiği gibi kervansaraylar, alış veriş,
740 Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310 (1892-93), s. 566; M. Kiel, “The Oldest
Monuments”, s. 134. XV. yüzyılın ünlü seyyahlarından Bertrandon de la
Broquière’nin seyahatnâmesinde de suyu kutsal olarak kabul edilen hamamdan
bahsedilmiştir. Bkz. Bertrandon de la Broquière, Bertrandon de la Broquière’nin
Denizaşırı Seyahati, ed. CH. Schefer, Sunuş: S. Eyice, Çev. İ. Arda, Eren Yay.,
İstanbul 2000, s. 237, dn 2. Her iki eserde de Katip Çelebi’nin eserinden şu alıntı
nakledilmiştir. Adı geçen makale ve seyahatnâmeden naklen: “Hamamların yanında
yükselen kervansaray ise Evrenos Bey tarafından inşa edilmiştir”. Kâtip Çelebi,
Rumeli und Bosna, çev. V. Hammer, Wien 1812, s. 67-68.
741 M. Kiel, a.g.m., s. 135, 137. H. Lowry ise eserinde hanın 1390’lı yıllarda inşa
edildiğinden bahseder. Bkz. H. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, s. 134. Ancak
kanaatimizce bu hanın inşası Kiel’ın belirttiği gibi 1385 önesine ait olmalıdır.
Bilindiği gibi 1383 tarihinde Evrenos Bey, Serez’e kadar uzanmış ve burayı üs
merkezi olarak kullanarak ardından Yenice-i Vardar’a geçmiştir. Geriye dönerek
buraya han yaptırmış olması pek mümkün görünmüyor. Büyük ihtimalle Batı
Trakya’da bulunduğu döneme ait bir yapı olmalıdır.
742 H. Lowry, a.g.e., s. 134-135.
252
göç ya da elçilik için gidip gelen kervan yolları üzerinde konaklamayı sağlayan
sadece bir otel değil, aynı zamanda güçlü birer kale görevini de görüyorlardı. Aynı
zamanda ani yapılan baskınlara karşı korunaklı ve kuşatma uzadığı takdirde erzak
dolu bir sığınak haline gelebiliyorlardı743.
3.3.3. Vodina (Edessa)
Vodina, Yunanistan’ın Makedonya bölgesinde ve Selanik’in kuzey batısında
yer almaktadır. Ayverdi, Evrenos Bey’in Vodina’da bir cami imareti inşa ettirdiğini
kaydetmiştir744. Elimizde bulunan H. 1142 (1729-30) tarihli bir belgede geçen kayda
göre: merhûm Hacı ve Gâzi Evrenos Beğ evkâfı müzâfâtından kasaba-i Vodina’da
binâ eylediği câmi’-i şerîfesinde” şeklinde geçen kayıt ile de bu cami imaretinin
XVIII. yüzyılda da ayakta olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Evrenos Bey’in vakıfları
hakkında yaptığımız araştırma sırasında Evrenos Bey’in Vodina’daki imaretine dair
daha fazla bilgiye rastlayamadık. Ayrıca yine aynı arşivden temin ettiğimiz ve
Ayverdi tarafından özeti de kaydedilen Evrenos Bey’in torunlarından Ahmed Bey’e
ait H. 904 (1498) tarihli Evrenoszâde Ahmed Beğ Vakfiyesi’nde kendisinin Vodina
kasabasında yeniden bir imaret ve mescid bina ettiği kayıtlıdır745. Bu cümleden
Vodina’da zaten bir imaretin var olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Ahmed Beğ’in
743 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 245-246.
744 Ayverdi, EV.K.K. 757. defterdeki bir kayda göre Evrenos Bey’in Vodiana’da bir
cami ve imaret olduğunu belirtmiştir. Bkz. E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 220, 290; naklen
H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 91.
745 BOA. EV.VKF No: 19/11.
253
babası yani Evrenos’un oğullarından Ali Bey’in de Vodina’da akaratı yani gayr-ı
menkulleri, dükkânları ve köylerinin bulunduğu vakfiyede belirtilmiştir. Ahmed Bey
vakfiyesinden anlaşıldığı kadarıyla babası Ali Bey’e ait Vodina’da bir imaret mevcut
idi ve ikincisini de oğlu Şemseddin Ahmed Bey yaptırmıştı. Ancak vakfiyede dedesi
Evrenos Bey’in Vodina’da yaptırmış olduğu imaret hakkında herhangi bir bilgi
bulunmamaktadır.
3.3.4. Yanya
Bugün Arnavutluk sınırında ve Yunanistan’ın kuzeyinde yer alan Yanya’da
Evrenos Bey’in zaviye yaptırmış olduğunu biliyoruz746. II. Bölüm’de de
bahsettiğimiz gibi Yanya Kroniği’ne baktığımızda 1390 yılı sonlarında Evrenos
Bey’in Yanya’da olduğunu görüyoruz747. Evliya Çelebi eserinde tekkeden
bahsetmese de Yanya’nın Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiştir748.
Bir Osmanlı komutanı olarak Evrenos Bey, Yanya’ya girdiğinde egemenliğinin
alameti olarak -kalenin dışında- inşa faaliyetlerine başlamış ve şehrin yazlık
kaplıcasının biraz üst kısmında bulunan ve bu gün de adı Gazi Evrenos Tekkesi
olarak bilinen tekkeyi inşa ettirmiştir749. Bu gün bu tekke Livadioti mahallesinde
746 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 296.
747 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών , s. 98; ondan naklen P. Aravantinos,
Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153.
748 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 287.
749 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ”, s. 163; D. Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά
Μελετήµατα, s. 81; K. I. Koulidas, a.g.e., s. 227.
254
(aşağıda belgede geçen Livazbot ismi buradan geliyor olmalı) Mavili Meydanı’nda
göl kıyısında bir kafeteryanın bahçesinde yer almaktadır ve sadece yıkıntılar arasında
ayakta kalan duvarlardan ibarettir. Hıristiyan halk bir Türk ismini zikretmektense
“Livadioti Tekkesi” demeyi tercih etmişlerdir. Livadioti, tekkenin inşa edildiği
Yanya semtinin adıdır750. Bugün tekke kalıntılarının önünde bulunan levhada ise
(Τεκές Του Έβρενόζ Πασά) yani “Evrenos Paşa Tekkesi” yazılıdır. Levhada,
tekkenin XIV. yüzyılda yaşadığı belirtilen ünlü Osmanlı komutanı Gazi Evrenos’un
adını taşıdığı belirtilse de bu binanın şehrin gerçek fethi olan 1430’dan kısa bir süre
önce Aya Triada isimli Bizans tapınağının yerine yapılmış olabileceği yazılıdır. Yine
levhada büyük bir bahçenin içerisine inşa edilmiş tekkenin, girişte beş oda ve dini
ibadetin yapıldığı büyük yuvarlak bir salondan oluştuğu belirtilmektedir. Osmanlı
kaynaklarında bu bilgilerle karşılaşamasak da 3 Mart 1859 tarihli bir belgede,
Livazbot Mahallesi’nde bulunan Gazi Evrenos Bey zaviyesi vakfına ait hanenin
arsasına yapılacak bir tadilat talebiyle ilgili bir belgeye rastlamaktayız751. Belgemizin
tarihi geç de olsa isminin “Gazi Evrenos Bey Zâviyesi” olarak kaydedilmesi ise
Evrenos Bey’in Yanya’ya girişini ve yukarıdaki bilgileri desteklemesi açısından
büyük önem taşımaktadır. Evrenos Bey tekke/zaviyenin yanı sıra bir de cami
yaptırmıştır ancak bu cami günümüze kadar ulaşamamıştır752.
Evliya Çelebi, 1430’daki fethinden sonra inşa edildiği düşünülen Fetihiye
Cami’ini Evrenos’un Yanya’ya girdiğini düşündüğümüz dönemin sultanı olan
750 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 227. Bugün tekkenin bulunduğu meydanın adı ise Mavili
Meydanı’dır. (Πλατεία Μαβιλή).
751 BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.
752 D. Salamanga, Περιπάτοι στα Γιάννινα, s. 56.
255
“Sultan Bayezid Camii” olarak ifade etmektedir753. Yunanlı tarihçi Lamprides ise
bahsi geçen tekke için şu bilgileri vermektedir754: “Gölün batı kıyısında Livadioti
denen yerde eskinden bir Hıristiyan tapınağı olan Ayos Triados’un bulunduğu yere
Gazi Evrenos inşa etti ve dar geçitlerden geçerek sonrasında Mora’ya ulaştı.” Bu
tekke Yanya’da Türklerin imar ettiği ilk Müslüman yapısıdır. Bulunduğu bölgeye ise
ilk Türk yerleşimlerini ifade eden bir kelime olan “Tourkopalouko” denilmiştir755.
Yani ilk Türk askerlerinin bulunduğu, yerleştiği yer olan bölgeye yapılmıştır.
3.3.5. Kesriye (Kastoria)
Kastoria, Makedonya bölgesinde olup, Yanya’nın kuzeyinde Arnavutluk
sınırındadır. Kentin 1385’te Evrenos Bey tarafından fethedildiğinden yukarıda
bahsetmiştik. Yakın zamanda N. Konuk tarafından hazırlanan bir eserde, Kastoria
Metropolit Binası’nın Evrenos Bey’in inşa ettirdiği camiden bozma bir yapı olduğu
kaydedilmiştir756. İnşa edilen camilerin çoğunun Bizans kiliseleri üzerine yapıldığını
belirten Vakalopoulos ise şehrin fethinden sonra Evrenos Bey’in adına şehir
merkezine bir cami yapıldığını belirtmiştir. Bu cami bir Bizans kilisesi üzerine
yapıldığı için muhtemelen şehrin metropolitliğidir diyen Vakolopoulos, Konuk’u
destekler nitelikte bilgi vermektedir. Vakolopoulos’a göre Evrenos Bey, fetih
753 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 288.
754 Ioannes Lamprides, Ηπειροτικά Μελετήµατα Β, Ioannina 1971, s. 74.
755 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 228.
756 N. Konuk, a.g.e., s. 148.
256
sembolü olarak camiyi şehrin en önemli yerinde olan bu binanın üzerine inşa ettirmiş
olabilir.757. Semavi Eyice ise 1955 yılında yaptığı saha araştırmasında, kasabanın en
yüksek yerinde olması gereken Gazi Evrenos Camii’ne tesadüf etmediğini
kaydetmiştir758. Ancak tespit edilen bu binanın Evrenos Bey’e ait bir XIV. yüzyıl
camisi olup olmadığı Vakolopoulos’un da belirttiği gibi kesin değildir. Ayrıca
Osmanlı kayıtlarında Evrenos Bey’e ait Kesriye’de herhangi bir cami kaydı da
bulunmamaktadır.
3.3.6. Tırhala
II. Bölümde bahsettiğimiz gibi, I. Bayezid, tahta çıktıktan bir süre sonra
Evrenos Bey’i Tırhala, Ali Paşa’yı ise Yenişehir üzerine gönderdiğinden
bahsetmiştik. H. 859 (1454-55) tarihli Tırhala Sancak Defteri’nde Evrenos Bey ile
gelip yerleşen sekiz kişinin isimleri “Evrenos Beğ ile gelmiş, kadîmîdir” şeklinde
belirtilmiştir759. Bu bilgileri doğrular şekilde H. 1278 (1861-62) tarihli bir belgede
geçen bilgiler dikkatimizi çekmektedir. Bu belgeye göre, Gazi Evrenos Bey’in
Tırhala Sancağı’nda bulunan vakfına ait üç adet karyeden alınan resm-i duhan
hakkında yazılmış bir belge olup, öteden beri müstesna olarak mütevellileri
757 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 43-44.
758 S. Eyice, a.g.m., s. 208.
759 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., v. 264b, 323a, 323b, 353a, 375a, 376a.
257
tarafından idare edilen bir vakıf olduğundan bahsedilmektedir. Bu belge, Evrenos
Bey’in Tırhala Sancağı’nda da bir vakfı olduğuna işaret etmektedir760.
II. Bölümde başarılı bir komutan ve gözükara bir uc beyi olarak gördüğümüz
Evrenos Bey’i bu bölümde vakıf sahibi bir hayırsever olarak incelemeye çalıştık.
Uzun hayatını süresince büyük başarılara imza atan bu akıncı beyi, kurduğu vakıflar
sayesinde arkasında izler bırakarak da Osmanlı Devleti’nin Balkan tarihinde önemli
bir rol oynamıştır. Kurduğu vakıflar ile hem bölgenin gelişerek Türk-Müslüman
kimliği kazanmasına yardımcı olmuş, hem de yaptığı imar faaliyetleri ile de
insanların ihtiyaçlarına cevap vererek, Balkan şehirlerinin gelişme ve şenlenmesine
katkıda bulunmuştur. Edirne’nin fethi ile başarısını Osmanlı sultanına kanıtlayan
Evrenos Bey, Yenice-i Vardar’da inzivaya çekilene kadar faaliyetlerine devam
etmiştir. Bu gün maalesef eserlerinin büyük bir kısmı yok olmuştur.
3.4. Türk Edebiyatı’nda Evrenos Bey
Akıncı aileleri bulundukları bölgelerde sadece akıncılığın gereklerini yapmakla
kalmamışlar, İnalcık’ın da belirttiği gibi birer feodal güç olarak da bulundukları
yerlerin yöneticileri olmuşlardır. Askeri ve idari görevlerinin dışında yöneticisi
oldukları çevrelerde çeşitli sanatçıların da yer almasına özen göstermişlerdir.
Böylece akıncılık aynı zamanda kültür ve sanatı da besleyen ayrı bir rol daha
760 BOA, A. MKT.MVL, No: 143/31.
258
kazanmıştır761. Her ne kadar ülkenin uc bölgelerinde bulunsalar ve hayatlarını
akınlarla geçirseler de onların da kendi konumlarına göre kurdukları ya da
geliştirerek üs konumuna getirdikleri merkezleri vardı. Evrenosoğulları’nın merkezi
de yukarıda bahsettiğimiz gibi Yenice-i Vardar idi. Seçilen bu merkezler işlerini
kolaylaştırması bakımından faaliyet alanlarına yakın yerlerdi. Akıncı beyleri
akınlardan elde edilen ganimetleri gaziler arasında paylaştırdıktan sonra önemli bir
kısmını da bulundukları yörenin kültürel bakımdan gelişmesi için bilim ve sanata
ayırmışlardır. Aile gelirlerinin bir kısmını yukarıda bahsettiğimiz vakıfların kuruluşu,
gelişmesi ve işletilmesinde ve bir kısmını da kültürel yatırımlar yapmak amacıyla
bilim ve sanata destek olmak için ayırmaktaydılar. Özellikle XVII. yüzyıldan itibaren
akıncılığın etkisinin azalması üzerine Rumeli’de yer alan şair sayısının da
azalmasında paralellik görülmesi bu konuda dikkate değerdir, çünkü bilim adamları,
mutasavvıflar, şair ve aydınlar akıncıların yani Rumeli’nin koruyucularının etrafında
idiler762. Bu nedenledir ki Yenice-i Vardar, yetiştirdiği şairler, mutasavvıflar ve
Evrenoslar için ayrı bir anlam taşımaktadır.
Evrenos Bey’in Rumeli’de ve Balkanlar’da yaptığı faaliyetler Türk edebiyatına
da konu olmuştur. Velâyetnamesine göre Rumeli’ye geçiş sürecinde yer alan ve daha
sonra Sultan Bayezid tarafından kendisine vakıf tahsis edilmiş olan Kızıldeli lakaplı
761 Mustafa İsen, “Rumeli’de Türk Kültür ve Sanatını Besleyen Bir Kaynak Olarak
Akıncılık” Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası
Sempozyumu, Şumnu 2000, Ankara 2001, s. 392; Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, s.
95.
762 Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, s. 95.
259
Seyyid Ali Sultan763, Yanbolu fethinden sonra gazilerin güneye Kırcaali taraflarına
indiklerini ve oradaki güçlü bir hisarın fetih hikâyesini bize aktarmaktadır. Hisarın
fethi görevi Seyyid Ali Sultan tarafından gaziler arasında nam salmış olan Evrenos
Bey’e verilmiştir764:
Var idi asker içinde bir kişi,
Dün ü gün dâim gaza olmuş işi.
Nâmına Gazi Evrenus dirler idi,
Pes niceler nîmetin yirler idi,
Anı ser’asker ider ol şâh-ı dîn,
Didi azm eyle sana hakdır mu’în…
Evrenos Bey’i hisara göndermeden önce de zorlanırsa kendisinden yardım
talep etmesini tembihleşmiştir. Velâyetnameye göre atını hisara süren Evrenos,
meydana geldiğinde savaşmak üzere kendisine rakip olabilecek bir pehlivan talep
etmiştir. Gayet dilâver bir kâfir olduğunu belirten velâyetname, Evrenos’un da
yorgun olduğunu zikreder ve Seyyid Ali’den yardım umar. Aslında o sırada savaş
meydanında bulunmayan şeyh, velâyetnamelerdeki mucizeler gibi Evrenos’a yardım
elini uzatır ve kâfirin boynu birden kopar765:
Bunda yorgun idi Gazi ol zemân,
Cenk iderken kâfirle kâr-zâr,
Kaldı Gazi Evrenus bî-iktidâr.
Didi ol dem kandesin Kızıldeli,
763 T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 183.
764 R. Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 78, 175.
765 R. Yıldırım, a.g.e., s. 79, 176.
260
Gel yetiş imdâdıma Seyyid Ali…
Velâyetnamede, fetih sonrasında Seyyid Ali Sultan’ın gazileri etrafına
toplayarak bir vaaz vermesinden bahsedilir. Artık fetihlere bundan böyle gazilerin
devam edeceği ve erenlerin ise kendilerine manen bildirilen yerlerde ikamet
edecekleri bildirilir. Velâyetnamenin bizim açımızdan önemi ise Seyyid Ali Sultan’ın
askerin başına bizzat Evrenos Bey’i bırakmasıdır ve aşağıda ifade edildiği gibi Ege
denizi tarafına yönelerek gaza ile meşgul olmasını belirtmiştir766:
Kaldı Gazi Evrenus askeri,
Hem dahi Seyyid Ali din serveri,
Eyledi Gazi Evrenus’a hitâb,
Bu mahalde kal olasın kâm-yâb.
Askeri virdi yine âna temam,
Serteser kıldı nizâmın ol Hümâm
Didi kılmazlar zafer şimden giru,
Hiç sana düşman olamaz rû-be-rû.
Didi kılmazlar zafer şimden giru,
Hiç sana düşman olamaz rû-be-rû.
Akdeniz767 semtine imdi yürü var,
Gelmeye karşu sana İsfendiyar.
Feth idüb etrafını it gel gaza,
Tâ ki senden öyle hoşnud Mustafa…
766 R. Yıldırım, a.g.e., s. 178.
767 Velâyetnamenin analiz kısmında da belirtildiği gibi Akdeniz tarafına ifadesi ile
aslında Ege denizi kastedilmektedir. Bkz. R. Yıldırım, a.g.e., s. 79.
261
Yukarıdaki dizelerden de anlaşılacağı üzere derviş Seyyid Ali Sultan, gâzilerin
başı olarak Evrenos’un adını vermektedir ve Yıldırım’ın da belirttiği gibi
velâyetnamenin en dikkat çekici isimlerinden biridir. Derviş bu ifadelerden sonra
metinde adı geçmeyen bir bölgeye yerleşir ve Evrenos Bey ile yolları burada
ayrılmaktadır. Metinde geçen Evrenos’un başarısızlığı dervişin mistik gücünü
açıklamak için kullanılmış olmalıdır. Yıldırım’ın da belirttiği gibi velâyetnamede
hiyerarşi farklı olup, Evrenos Bey fetih yaptığı için Seyyid Ali Sultan’ın emrinde
gözükmektedir768. Çünkü velâyetnameye göre erenler, maddi fetihlerden çok manevi
fetihlerle uğraşmaya başlamışlar ve ordunun başında Evrenos Bey’i bırakmışlardır.
Bizim için önemli nokta ise dervişten yardım dileyen, aslında yenilmeyecek kadar
güçlü tasvir edilen gâzinin “Evrenos Bey” olmasıdır. Bu da aslında bize Evrenos’un
gücünün mistik hikâyelere taşınacak kadar zikre değer olduğunu göstermektedir.
Yıldırım’a göre, velâyetnamenin fetih güzergâhına bakıldığında Seyyid Ali
Sultan ve arkadaşlarının da Evrenos Bey ile birlikte sol kolda mücadele verdikleri
vurgulanmaktadır769. Ayrıca Şeyh Kızıldeli’nin Balkan fütûhatı sırasında Evrenos
Bey ile ilişkisinin olduğunu gösteren kaynaklar arasında kendi velâyetnamesi dışında
Alevi-Bektaşi sözlü kültürüne ait nefesler de yer almaktadır. Bunlardan Doğan Kaya
tarafından yayınlanan ve XVI-XVII. yüzyıllarda yaşadığı düşünülen Geda Muslî’ye
ait şiir de bunu destekler niteliktedir770:
768 R. Yıldırım, a.g.e. , s. 83.
769 R. Yıldırım, a.g.e., s. 83, 146.
770 Doğan Kaya, “Sivas Kaynaklı Cönklerde Kızıldeli”, Uluslararası Türk Dünyası
İnanç Önderleri Kongresi (23-28 Kasım 2001), bildiri metni için bkz.
http://www.alewiten.com/index7.htm.
262
Seyyid Ali Sultan Kırkların başı,
Gazi Evrenoz Bey beğlerin yarı yoldaşı..
Baba Muslî dışında da Kızıldeli ile ilgili yazılan şiirlerde Evrenos Bey’in adını
görmek mümkündür ki bu şiirler, aynı dönemde birlikte olduklarını güçlendirir
nitelikte sözlü edebi eserler arasında yer alırlar. Bunlar arasında, şiirinde
Kızıldeli’nin Gazi Evrenos Bey ile küffâra karşı mücadelesini vurgulayan Baba
İbrahim de bulunmaktadır771:
Bir atın kavm ile deryaya girdi,
Hiç aman vermedi küffârı kıldı.
Gazi Evrenoz Beğlerin Muhsin’e saldı,
Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir..
Görüldüğü gibi Evrenos Bey yaptığı başarılı fetihler ile sadece tarihe adını
yazdırmakla kalmamış, aynı zamanda edebi eserlere de konu olmuştur.
771 D. Kaya, a.g.m., s. 3.
263
SONUÇ
Evrenos Bey, bir Osmanlı generali, akıncı beyi ve gazâ hareketlerinde
bulunduğu için “gâzi” olarak da anılmaktadır. Fetihler sırasında Via Egnatia yolunu
yani Osmanlı Sol Kol’unu takip eden Evrenos Bey, Orhan Bey döneminde tarih
sahnesine çıkmış, I. Murad, I. Bayezid dönemlerinde Osmanlı Devleti’nin
Balkanlarda yaptığı fetih hareketlerine ve savaşlara katılmıştır. Başarılı fetihleri başta
Trakya bölgesi ve ardından Makedonya ile devam etmiş, Balkanları Kuzey
Yunanistan ve Adriyatik’e bağlayan güzergâh üzerinde Arnavutluk sınırlarına kadar
dayanmıştır. Fetret Dönemi boyunca şehzadeler tarafından desteği aranan bir isim
olmuş ve I. Mehmed’in tahtı ele geçirmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecini anlatan bütün
eserlerde Evrenos Bey’in askeri faaliyetlerine yer verildiği görülmektedir. Bu
çalışmalar incelendiğinde Evrenos Bey’den bahsetmeden “Erken Osmanlı Tarihi”
veya bir “Balkan Tarihi” yazmanın mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ancak,
bugüne kadar yapılan çalışmalarda Evrenos Bey’in hayatı ve faaliyetleri hakkında
tatmin edici, kronolojik olarak tutarlı, kaynaklara dayanan ayrıntılara ulaşmak
mümkün değildir. Çalışmamız, ulaşabildiğimiz bütün Bizans kaynakları ve erken
dönem Osmanlı kaynaklarının yanı sıra, en erken tarihli olandan başlayarak arşiv
malzemelerin de kullanıldığı Evrenos Bey hakkında hazırlanmış en geniş kapsamlı
araştırmadır ve bu konuda büyük bir eksikliği gidermektedir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi üzerine yapılan çalışmalarda da adı
geçen Evrenos Bey’in, etnik kökeni üzerine yapılan yorumlar değerlendirilmiştir. Bu
264
çalışmalarda Evrenos Bey’in kökeninin kuruluş teorilerini desteklemek amacıyla
kullanıldığı tespit edilmiştir. Evrenos Bey’in Müslüman veya ihtida etmiş bir
Hıristiyan olması, bu teorilerden her birine olan inancı güçlendirecek bir kanıt olarak
görülmüştür.
Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğuna dair görüşlerin bazı
makalelerde de nakledildiği ancak sorgulanmadığı ortaya çıkarılmıştır. Aşıkpaşazâde
ve Neşri’de Karesi beyleri arasında Evrenos bey’in adı geçmemektedir. Geç dönem
Osmanlı kroniklerine ise sonradan eklendiği açıktır. Bu bilgiden yola çıkılarak da
Evrenos Bey’in 100 yaşından fazla yaşadığı kabul edilmiştir. Ancak araştırmamıza
göre 1357’de tarih sahnesine çıkan Evrenos Bey’in beyliğin fethinden bu tarihe kadar
herhangi bir faaliyetinin olmaması bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır. Evrenos
Bey’in Trakya’dan Osmanlı fetihlerine katılmış olabileceği ihtimali tahminimizce
daha yüksektir.
Evrenos Bey, 1357’de Hacı İlbeyi ile birlikte tarih sahnesine çıkarken, ilk
merkez üssü olan İpsala’nın fethinden sonra da (1359-60) uc beyi olarak atanmıştır.
Evrenos Bey’in ilk uc merkezi İpsala’dır. Daha sonra Gümülcine, Serez ve Yenice-i
Vardar olacaktır. Her bir Osmanlı sultanı dönemindeki faaliyetleri ayrı başlıklar
altında ilk defa detaylı olarak hazırladığımız tez ile incelenmiştir. Batı Trakya’dan
başlamak üzere, Makedonya, Mora, Epir ve Arnavutluk sınırlarına kadar yaptığı
akınlar anlatılmıştır. Evrenos Bey’in faaliyetlerinin başından sonuna kadar
izlenebildiği en kapsamlı çalışma olduğunu söyleyebiliriz.
265
Tezimizde Ö. L. Barkan tarafından tespit edilen ve Evrenos Bey’in babası
olarak bilinen İsa Bey’in Prangı lakabı üzerine yapılan yorumlar aktarılmıştır.
Ardından İsa Bey olarak bilinen Evrenos’un babasının günümüze ulaşan belgelerde
hangi isim ve lakapla geçtiği tespit edilmiştir. Evrenos Bey’in torununa ait Selanik
vakfiyesinde babasının isminin ilk defa “Pranko Lazarat” şeklinde geçtiği tespit
edilmiştir. Karşımıza çıkan bu ismin diğer önemli özelliği ise, babasının adı olarak
bilinen “İsa” isminin ilk defa kullanılmamış olmasıdır. Bu ismin tespitiyle, Evrenos
Bey’in kökenine dair yapılan yorum ve tartışmaların yeni bir boyut kazandırdığımız
inancındayız. Ayrıca tezimizde, Evrenos Bey tarafından babası için inşa ettirilmiş
olan türbenin bugüne kadar bilinmeyen özellikleri, adı geçen vakfın masraflarını
karşıladığı tadilat nedeniyle hazırlanan bir kayıttan yola çıkılarak aktarılmıştır. Bu
belge ile ilk defa Evrenos Bey’in babasının türbesi hakkında yeni bilgiler ortaya
çıkmış oldu.
Bir akıncı komutanı olarak Evrenos Bey’in gelişigüzel hareket etmediği,
kendisine verilen görevlerle yani akın fermanları doğrultusunda –sol kol üzerinde-
fetihlerine devam ettiği örneklerle aktarılmıştır. Hacı İlbeyi’nin vefatıyla Evrenos’un
“ucların beyi” olduğu Osmanlı kaynaklarındaki bilgiye göre nakledilmiştir. 1386
tarihli belgede kendisine sancak verildiği belirtildiğinden Evrenos Bey’in bir sancak
beyi de olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı sultanları tarafından Evrenos Bey’e “kılıç hakkı” olarak verilen
mülkler tespit edilmiştir. Daha sonra ise Evrenos Bey’in bu mülkleri nasıl ve
nerelerde vakfa dönüştürdüğü ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Evrenos Bey
tarafından kurulan Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar vakıfları ayrı birer
başlık halinde incelenmiş, Evrenos Bey’in bölgenin Türkleşmesine, imarına ve
266
şenlenmesine katkısı vurgulanmıştır. Evrenos Bey’in vakıf kurduğu kentler, Via
Egnatia yani Osmanlı sol kolu üzerindedir. Osmanlı arşiv belgelerindeki kayıtlardan
Evrenos Bey vakıflarının müstesna vakıflardan olduğu tespit edilmiştir. Böylece
Evrenos Bey’in, sadece yağma ve talan eden bir akıncı komutanı olmadığı, kurduğu
imaret siteleri ile hayır sahibi yönü de belgeler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.
Evrenos Bey, yaptığı akınlarla elde ettiği zenginliği, kurduğu vakıflar için harcamış
ve ardında Osmanlı kültürü ve mimarisi ile zenginleşen Balkan şehirleri bırakmıştır.
Fethettiği bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiştir. Bu özelliği
nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Malkoçoğulları, Turahanoğulları
gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış, yüzyıllarca devam edecek bir ailenin
köklerini fethettiği bölgeye salmıştır.
267
RESİMLER
Resim-1: Gümülcine’deki Evrenos Bey İmaretinin şehir meydanından görünümü
Resim-2: Gümülcine’deki İmaret’in avlusundan görünüm.
268
Resim-3: Gümülcine’deki İmaret’in içeriden görünümü.
Resim-4: Gümülcine’deki imaretin dışarıdan görünümü.
270
Resim-6: Gümülcine’de Evrenos Bey’in yaptırdığı düşünülen Eski Camii.
Resim-7: Gümülcine’de Evrenos Köyü.
271
Resim-8: Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey Hamamı’nın Kalıntıları.
Resim-9: Yenice-i Vardar’daki Evrenos Bey Türbesi’nin 2007 yılındaki ziyaretimizde restorasyon sırasındaki görünümü.
272
Resim-10: Restorasyon sırasında türbenin arka cephesi.
RResim-10: Restorasyon sırasında Türbenin giriş kısmı ve kapı üstünde 1910’daki restorasyon kitabesi
273
Resim-11: 1910 tarihli restorasyon kitabesi .
Resim-12: Türbenin son hali (Neval Konuk arşivinden)
274
Resim-13: Yanya’da bulunan Evrenos Bey Tekkesi’inin içeriden görünümü.
Resim-14: Yanya’daki Tekke’nin bir başka görünümü.
275
Resim-15: Tekkenin bir bölümü yanındaki kafenin bahçesi olarak kullanılıyor.
Resim-16: Tekkenin dış görünümü.
277
EKLER
1) BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49 (Sultan Murad’ın Evrenos Bey’e Mektubu) Tarih: 788 L. 10 (1386)
Hüve
Hüdâvendigâr Sultan Murad Hân-ı Evvel tâbe serâhu Hazretlerinin merhûm
ve mağfûrün leh Gazi Evrenos Bey Hazretlerine isrâ ü ihsân buyurdukları hatt-ı şerîf-
i şevket-redîf sûret-i münîfesidir.
Karındaşım ve emîrim Gazi Süleyman ile vilâyet-i Rumiline gidüb
vilâyetler feth eden cenâb-ı emâret-me’âb eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm
melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos
Bey hizmetleri devâm-ı ikbâl kendi kılıcı ile feth eylediği kal’a-i Gümülcine’den
kal’a-i Siroz ve Behişte ve Horpeşte’ye varınca bir sancaklık yer i’tibârıyla on kere
binlerle verdim ve ol vilâyetlere ‘âmmeten seni guzât-ı mücâhidîne emîrü’l-
mü’minîn nasb eyledim buyurdum ki kemâ-kân mutasarrıf olasın amma sakın sana
Rumili vilayetlerin kendi kılıcım ile açdım ve feth eyledim deyu gurûr gelmesün
belki bunu tahkîk bilki yer, Allahü te’âla hazretlerinin ki andan sonra Resûlün andan
Hak-ı te’âla emriyle resûlünden sonra halifesinindir. Eğerçi sen de bize doğruluk ve
iyilik etdin biz de senin iyilük mukâbelesinde sana ‘inâyet edüb bu üç tarîk ile ta’zîm
ve terkîm eyledik olaki sana emîrü’l-mü’minîn hitâbıyla hitâb eyledik ikinci hil’at-ı
fâhire üçüncü tabl ü ‘alem-i resûl-i ekrem sallallahü te’âlâ ‘aleyhi vesellem ve tuğ-ı
pür-fürûğ gönderdim hiç bunun üzerine ihsân olmaz sende bu ni’metlere şükr eyle
andan Allahu te’âlâ hazretlerinin ve resûl-i mükerreminin buyurduğundan taşra olma
ve bunu da bilki bir memlekete beğ olmak iki kefelü bir terâzüdür ki bir kefesi cennet
ve bir kefesi cehennemdir dinler isen eyle şunlardan ola gör ki anların gözleri uyur
ise kalbleri uyanıkdır cümlenin başı ‘adldir anı öyle gör ki Peygamber hazretleri anın
bir günde altmış yıl ‘ibâdetden saymıştır ve bundan bilki ol Rumili vilâyetleri uzak
yerlerdir anların tedbîr ve tedârükleri o siyâset-i emrinle elbetde seyf ü kalem
ehlinden nice kimesnelere muhtâc olursuz sakın siz hiç halkı mal sevmekden özge
azdırıcı olmaz dünya içün din emrinden göz yumar Allah korkusun unutur bu
278
husûslarda ve meğer bir kimesneye i’tikâd ve i’timâd etmeyesiz çok olur ba’zı
kimesneler gündüz sâ’im ve gice kâ’im görünür amma hadd-ı zâtında puta tapar.
Anın gibilerden sakınasın zinhar ve zinhar bir kimesnenin zâhir haline aldanmayasın.
Nitekim Hazret-i Ömer-i hattâb-ı radiyallahü anhu Bekir bin Ziyâd’ın zâhirî haline
bakub aldandığı gibi anlardan hisse alasın ve her kaçan bir kimesneye bir hayli vekîl
edüb göndermek ve kullanmak istedikde anın evvelden bildiğin haline i’timâd
eyleme câ’iz sonradan bir dürlü dahi ola zira ki benî Adem bir halden bir hale intikâl
edüb ber-karâr olmadığı gibi hûy-ı hafîlere bir karâr değildir. Elbette bir halden bir
hale intikâl etmekdedir. Pes vekîl edüb işe kullandığın kimesnenin ahvâline muttasıl
göz kulak tut. Gör şimdiki hali eski haline uyar mı ana göre sözüne ‘amel eyle
kimseye garaz eylemesün ve bunu da bil ki kaçan bir memlekete koyduğun vekîlin
eyü kimseler olsa re’âyânın da hali eyü olur ve beğler ve vekîlleri re’âyâya çerâğ
gibidir her kimin çerâğı diklenür ‘âlem ayân olur ve her birine ısmarlar eli altına olan
Müslümanları karındaşları gibi bilüb vesâ’ir re’âyâyı dahi rıfk ile tutsunlar zulm ü
ta’addî üzerine olmasunlar kıyâmet gününde gökden kar gibi kütüb-i a’mâl yağdığı
günü ansunlar ve halkın fukarasını gözlesünler anlara kifâyet mikdâr-ı zahîreleri
tedârik eylesünler fukara Allahü te’âlâ hazretlerinin sevgilüleridir. Fakirlik belâsına
sabr ederler. Elinde dünyası çok olana dünyasına nazar etmezler. Kendü hallerine
şâkirlerdir şükr ederler. Husûsen ve ‘umûmen Rumili vilâyetine şeyhü’l-islâm ta’yîn
olunan fahrü’l-fuzelâ Elvan Fakîh zîde ‘ilm-i kân ve ri’âyet eylese gözle ’alîmen
‘izâmına vereset-i seyyidü’l-enâmdır kemâl-i lütf ve şefkat ile mer’î ve mahmî tutub
ibkâ-i dîn-i mübîn ve icrâ-yı şer’-i metîn anların vücûd-i şerîf-i enfâs-ı latîfleri
berekâtında bilüb luhûmü’l-‘alîyyi mesmûmetü muktezâsınca hâtır-ı ‘âtırın rencîde
etmekden begâyet hazer edesin ve tâ’ife-i sipâhiye vazîfe ve ihsân-ı ebvâbın güşâde
kılub ifrât ve tefrîtden ihtirâz edüb sipahi olan kimesneden menâsıb men’ ve ne
anlardan mukâbelede bir habbe aldırasın ve ne almağa cevâz gösteresin ve ‘asker
emrinde ikdâm eyle ve ihtimâm et yiğidin bahâdırın sakla ve kılıcın keskîn dut ve
atın yüğrüğün besle himmetin mebzûl eyle dâ’imen mürüvvet ve ihsân eylemeden
hâlî olma ve kılıcın ile feth olan vilâyetin mahsûlü harcamaya vefâ etmez deyu bî-
huzûr olma zarûret vâki’ oldukda bu cânibe i’lân eyle bizde olandan dirîğ olunmaz
mümkün olduğu mikdârı gönderilür ve dahi ikdâm eyle olaki Selanik kal’asın feth
edesin mahallin küffarı olaki dâ’imen ihrâk edesin ve bu cânibe gelen mektûblarında
279
ba’zı kurâ’ vakf etmek murâd edinüb ve evlâdlarına senden sonra ri’âyet olmak içün
hükm-i şerîfim istemişsin imdi feth eylediğin vilâyetden ne kadar vakf edersen
vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet husûsu başım
üzeredir. Bundan sonra Devlet-i Osmaniye evlâdımdan her kime müyesser olur ise
sana ve senin evlâdına ri’âyet olmayınca la’netullah ve’l-melâ’iketihi ve’n-nâs
‘aleyhim ecma’în üzerine olsun yarın kıyâmet gününde dîvân-ı mahşerde da’vâcı
olub husûmet ederim bu husûsda hatrına şübhe getürmeyesin heman Allahü te’âlâ
hazretleri uğurun açık ve kılıcın keskin edüb a’dâ-yı dîn üzerine dâ’imen gâlib ve
muzaffer eyleye âmin ve dâ’imen huzûr-ı kalble uğur açıklığına ‘avn-i ilâhi ve
mu’cizât-ı risâlet-penâhiyye pâyend eyle ve hâzır ve gâ’ib erenlerin ve zâhir ve batın
erenlerin himmetleri ve benim hayır du’âm birle kendüne bedreka ve kafadar hazır
(mülâhaza) eyleyüb (idde’û) rabbiküm tazarru’an ve hafiyyeten kelimât-ı tayyibâtını
deviş-i merkez deliğine hamâ’il salub hasbi Allahu ni’me’l-vekîl virdini ve ni’me’l-
mevla ve ni’me’n-nasîr zikrini tekrâr kılmadan hâli olmayub devâm-ı devletim
bekâsına du’â etmeğe mesâ’î-i celîle huzûra getürüb hıdemât-ı lâzımeye devâm
gösteresün. Tahrîren fî evâ’il-i Şevvali’l-mükerrem sene semâne ve semânîn seb’a
mi’e. (sene evâ’il-i Şevval 788)
280
2) 1692 Tarihinde (BOA. C.EV. 67 (33 45) Evrenos Bey evkâfından
Selanik’teki karyelerin miri tarafından tahsil olun an cizye miktarlarının vakfa
iade edildiğini gösteren belge.
283
KAYNAKÇA
ARŞİV BELGELER İ
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi
TKGM, 553 Nolu Selânik Evkaf Defteri.
TKGM 577 nolu Siroz Evkâf Defteri.
TKGM, Tapu Arşiv Dairesi Başkanlığı, Kuyûd-ı Kadîme Arşivi, No:195 (Eski No:
2272/2273). (Evrenos Bey Mülknâmesi)
Vakıflar Genel Müdürlüğü
VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377.
VGM, Kuyûdât-ı Emr-i Âlişân Bayağı Ahkâm, Defter 339.
VKM, Defter No: 987, Sayfa No: 115, Sıra No:38.
VGM, Defter No: 2113/1-6
VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.
VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077, Sıra No: 78.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri
BOA, TT. 143 BOA, TT. 424
BOA, TT. 70 BOA, TT. 20
İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı
TT, No: 89.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cevdet Evkaf Tasnifi
BOA, C. EV, 584/29478 BOA, C. EV. 481/24329
BOA, C. EV. 517/26134. BOA, C. EV. 556/28063
BOA, C. EV, No 517/26134 BOA, C. EV. 67/3345.
BOA, C. EV. No: 67/3350 BOA, C.EV, No: 104/5182.
284
BOA. C. EV. No: 118/5868. BOA, C.EV, No: 288/14678
BOA, C.EV, No: 649/32711. BOA, C.EV. No: 66/3263.
BOA, CEV. No: 386/18697. BOA. C.. EV.. 67/3345.
BOA. C.EV.. No: 470/23774.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Vakıf Belgeleri
BOA, EV. VKF. No: 861
BOA, EV. VKF. No: 10/1
BOA, EV. VKF. No: 19/11.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Evkâf Defterleri
BOA, EV.d.. No: 11519.
BOA, EV.d.. No: 11796.
BOA, EV.d.. No: 15003.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Esas Evrak
BOA, (Y.E.E.), Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Âl-i Emîri Tasnifi
BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Divan (Beylikçi) Kalemi Kayıtları
BOA, A. DVN. No: 133/35.
Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilâyet Yazışmalarına Ait Belge
BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.
Sadaret Mektubî Kalemi De’âvî Yazışmalarına Ait Belgeler
BOA, A. MKT. DV. No: 128/100.
BOA, A.MKT. No: 2/99.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Mektubî Kalemi Defterleri
285
BOA, DH. MKT No: 2282/88.
BOA, DH. MKT No: 2282/88.
BOA, DH. MKT. No: 1478/69
BOA, MF.MKT, No: 1129/35
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası Belgeleri
BOA, A. MKT. MHM, 338/21.
BOA, A.MKT.MHM 398/21.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmalarına
Ait Belge
BOA, A. MKT.MVL, No: 143/31.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Evkaf Muhasebe Kayıtları
BOA, EV. HMH.d 1714.
BOA, EV. HMH, 28888.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi
BOA, HAT No: 552-27283.
BOA, HAT, No: 1451-6
BOA, HAT 552-27202.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrâde-i Meclis-i Vâlâ Kayıtları
BOA, İ.MVL, No: 26/406
BOA, MV. No: 24/9
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Şûra-yı Devlet Kaydı
BOA, İ.ŞD. 6/334.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cerîde Odası Defteri
BOA, ML.CRD.d.., No: 1327.
286
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi Perakende Evrakı Askerî Maruzât
Kaydı
BOA, Y.PRK-ASK, No: 16/38
Yayımlanmış Arşiv Defterleri
167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri (937/1530) I, Dizin ve
Tıpkıbasım, Ankara 2003.
Hicrî 859 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Tırhala I, neşr. Melek Delilbaşı-Muzaffer
Arıkan, T.T.K. Ankara 2001.
Salnâme
Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310, 1892-93.
BİZANS KAYNAKLARI
Chalkokondyles, Laonici Chalcocandylae, Historiarum Demonstrationes, ed.
Eugenius Darko, Tomus I, Budapeştini 1922.
Chrysostomides, J., Manuel II. Palaeologus Funeral Oration on his Brother
Theodore, Thessalonike 1985.
Doukas, Michael, Βυζαντινοτουρκική Ιστορία, Athina 1997.
Doukas, Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, çev. Harry J.
Magoulias, Wayne State University Pres, Detroit 1975.
Historia Politica et Patriarchica Constantinopoleos, Epirotica, ed. Immanuel
Bekkerus, Bonnae 1849.
Kantakouzenos, Ioannis Cantacuzeni, Historiarum, ed. Ludovici Schopeni, vol. III,
Boanne, 1832.
Schreiner, Peter, Die Byzantinischen Kleinchroniken, c.I-II, Wien 1975.
Sphrantzes, Georgios, Memorii 1401-1477, In anexa Pseudo-Phrantzes: Macarie
Melissenos Cronica 1258-1481, ed. Vasile Grecu, Bucureşti 1966.
287
Sfranze, Giorgio, Cronaca, ed. Riccardo Maisano, Roma 1990.
Το Χρονικόν των Ιοαννινών Κατ’ Ανεκδότον ∆ηµώδη Επιτοµήν, Έπετηρίς
Μεσαιώνικού Άρχείου 12, yay. L. I. Branousi, Ioannina 1962.
OSMANLI KAYNAKLARI
Ahmedî, İskender-nâme, İnceleme-Tıpkıbasım: İsmail Ünver, TDK Ankara 1983.
Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2000.
Âşık Paşaoğlu Tarihi, nşr. N. Atsız, MEB Tarih Dizisi, İstanbul 1992.
Âşıkpaşazâde, Osmanoğulları’nın Tarihi, Haz. Kemal Yavuz-M. A. Yekta Saraç,
İstanbul 2003.
Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul Matba’a-i Amire, Hicrî 1332.
Düsturnâme-i Enverî, Osmanlı Tarihi Kısmı (1299-1466), Haz. Nejdet Öztürk,
Kitabevi, İstanbul 2003.
Gelibolulu Mustafa Ali, Künhü’l-Ahbâr, IV. Rükn, c. I, Tıpkıbasım, T.T.K. Ankara
2009.
Hoca Saadeddin, Tâcü’t-tevârîh, c. I, İstanbul 1279.
İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, I. Defter, Haz. Şerafettin Turan, T.T.K., Ankara
1991.
İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, c. I, Haz. Mehmet Karataş-Selim Kaya-Yaşar Baş, Bitlis
Eğitim ve Tanıtma Vakfı Yay., Ankara 2008.
Kemal Paşaoğlu Şemsüddin Ahmed İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter,
Yay. Şerafettin Turan, T.T.K. Ankara 1991.
Lütfi Paşa, Tevârih-i Al-i Osman, (Ali Bey Neşri), İstanbul 1341.
Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, İstanbul 1298.
Mehmed Neşrî, Neşri Tarihi (Kitâb-ı Cihan-nümâ), I, Haz. F. R. Unat-M. A.
Köymen, T.T.K. Ankara 1995.
288
Mevlâna Mehmed Neşrî, Cihânnümâ (Osmanlı Tarihi 1288-1485), Haz. Necdet
Öztürk, İstanbul 2008.
Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’at, c. I/IV, İstanbul 1327.
Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahâ’ifü’l-ahbâr, c. III, İstanbul 1321.
Oruç Beğ Tarihi, (Osmanlı Tarihi 1288-1502), Haz Necdet Öztürk, Çamlıca Yay.,
İstanbul 2008.
Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, c. II, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür
Bakanlığı Yay., Ankara 1999.
TEDK İK ESERLER
Ağırakça, Ahmet, “I. Kosova Savaşı İle İlgili Kaynaklar”, I. Kosova Zaferi’nin 600.
Yıldönümü Sempozyumu 26 Nisan 1989, T.T.K. Ankara 1992, 21-27.
Akbayar, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2001.
Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisâdî ve İçtimâî Tarihi I (1243-1453), Ankara 1999.
Akgündüz, Ahmet, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi,
T.T.K. Ankara 1988.
Aktepe, Münir, “XIV ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına
Dair”, Türkiyat Mecmuası, c. X, İstanbul 1953, s. 299-312.
----------, “Kosova”, İA, c. VI, İstanbul 1993, s. 869-876.
Arat, Reşid Rahmeti, Kutadgu Bilig III, İstanbul 1979.
Aravantinos, P., Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, Ioannina 1984.
----------, Χρονογραφία της Ήπειρου I, Athina, 1856.
Arslan, H. Çetin, “Erken Osmanlı’nın Fetih ve Yerleşim Sisteminde Akıncı
Beylerinin Stratejik Önemi”, Türkler, c. IX, s. 217-225.
----------, Türk Akıncı Beyleri ve Balkanların İmarına Katkıları (1300-1451), Kültür
Bakanlığı Yay., Ankara 2001.
289
----------, “Erken Osmanlı Dönemi (1299-1453)’nde Akıncılar ve Akıncı Beyleri”,
Osmanlı, c. I, Ankara 1999.
Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri, Bulgaristan-
Yunanistan-Arnavutluk, c. IV, İstanbul 1981.
----------, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri, Ertuğrul, Osman, Orhan Gazîler
Hüdavendigâr ve Yıldırım Bayezid 630-805 (1230-1402)I, İstanbul 1989.
Babiniotis, Georgios, Λεξικό της Νέας Ελληνικής Γλώσσας, Kentro Leksikologias,
Athina 2002.
Balta, Evangelia, Les Vakıfs De Serres Et De Sa Region (XVe et XVIle s.), Athenes
1995.
Banarlı, Nihad Sami, “Ahmedi ve Dâsıtân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman”, Türkiyat
Mecmuası, c. VI, 1936-39, İstanbul 1939.
Barkan, Ömer Lütfi., “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe
Bilânçoları”, Belgeler, c. 1 , S. 1, (1964) T.T.K. Ankara 1993.
----------, “Malikane-Divani Sistemi”, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I,
İstanbul 1980, s. 151-205.
----------, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, Türkiye’de Toprak
Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 231-247.
----------, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuruluş Devrinin Toprak Meseleleri I,
Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, İstanbul 1980.
-----------, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak Vakıflarının İdarî-Malî Muhtariyeti
Meselesi”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, c. I, Ankara 1944, s. 15-21
-----------, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, c. II, Ankara 1942, s. 279-365.
-----------, “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına
Ait Araştırmalar”, İstanbul Ünv. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 23, No:1-2,
İstanbul 1962, s. 239-296.
290
-----------, “İmparatorluk Devrinde Toprak Mülk ve Vakıfların Hususiyeti”,
Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 249-266.
Barker, John, Manuel II. Palaeologus (1391-1425), A Study in Late Byzantine
Statesmanship, Rutgers Unv. Press 1969.
Başar, Fahamettin, “Evrenosoğulları”, DİA, c. XI, İstanbul 1995, s. 539-541.
-----------, “Mûsâ Çelebi”, DİA, c. 31, İstanbul 2006, s. 216-217.
Baştav, Şerif, XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, Giriş ve Metin
(1373-1512), Ankara 1973.
-----------, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Son Devir (1261-1461) Osmanlı Türk-
Bizans Münasebetleri, T.T.K. Ankara 1989.
Batmaz, Eftal Şükrü, “Osmanlı Devletinde Kale Teşkilatına Genel Bir Bakış, OTAM,
S. 7, Ankara 1997, s. 3-9.
Bertrandon de la Broquière, Bertrandon de la Broquière’nin Denizaşırı Seyahati, ed.
CH. Schefer, Sunuş: S. Eyice, Çev. İ. Arda, Eren Yay., İstanbul 2000.
Bıçakçı, İsmail, Yunanistan’da Türk Mimarî Eserleri, İstanbul 2003.
Binbaşı Mükerrem, Kosova 1389, İstanbul 1931.
Charanis, Peter, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-
1402”, Byzantion (International Journal of Byzantine Studies), edt. Henri
Gregoire, v. XVI/1-2, 1942-43, Boston 1944.
Chatzes, Christos, Γιαννίτσα, Giannitsa 2003.
Cin, Halil, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, s. 8-10;
Çağatay, Neşet, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Re’âyâdan Alınan Vergi ve Resimler”,
Ankara Ünv., DTC Fakülte Dergisi, c. V, S. 5, Ankara 1947, s. 483-511.
Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. I, İstanbul 1947.
Darkot, Besim, “Serez”, İA, c. X, MEB. Yay., İstanbul 1967, s. 517-510.
Decei, Aurel, “Akindji”, The Encyclopaedia of Islam, Volume I, A-B, 1960, s. 340.
291
Delilbaşı, Melek, “Bizans İmparatorluğu’nun Çöküşündeki Ekonomik Faktörler”,
Belleten, XLVIII/191-192, Ankara 1985, s. 163-168.
----------, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, Association
Internationale d’Etudes du Sud-Est Européen Bulletin, 35-39 (2005)
Bucarest, s. 131-137.
----------, “Selânik ve Yanya’da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması”, Belleten,
LI/199 (1987), s. 75-106.
----------, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito (Bizans), İstanbul 1999, s.
339-351.
----------, Johannis Anagnostis, “Selanik’in Son Zaptı Hakkında Bir Tarih” , T.T.K.
Ankara, 1989.
----------, “Balkanlar’da Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, XIII.
Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler , T.T.K.,
Ankara 2002, 31-38.
Demetriades, Vassilis, “Φορολογικές Κατηγορίες των Χωριών της Θεσσαλονίκης
κατά της Τουρκοκρατία”, Μακεδονικά, 20, 1980, s. 375-462.
----------, “Problems of Land-owning and Population in the Aera of Gazi Evrenos
Bey’s Wakf”, Balkan Studies, vol. XXII, Thessaloniki 1981, s.43-57.
----------, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey at Yenitsa and its Inscruption”, Bulletin
of the School of Oriental and African Studies, v. XXXIX/I, London 1976, s.
328-332.
Dimitriadis, Vassilis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, Sol Kol, Osmanlı
Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih
Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 92-104.
----------, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, Osmanlı Beyliği
(1380-1389), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yayınları
İstanbul 2000, s. 23-33.
292
Dennis, George, T., “1403 Tarihli Bizans-Türk Antlaşması”, Çev. Melek Delilbaşı,
Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, c. XXIX, S. 1-4, Ankara 1979, s. 153-
166.
Dersca, M. M. Alexandrescu, La Campagne de Timur en Anatolie (1402), Variorum
Reprints London 1977.
Du Cange, Historia Byzantina Illustrata, Bruxelles 1964.
Emecen, Feridun., “Gelibolu”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 1-6.
----------, “Kosova Savaşları”, DİA, c. 26, Ankara 2002, s. 221-224.
Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan Tanzimata Kadar
Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara 2001.
Ergin, Osman, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul 1939.
Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Yay., Mustafa İsen-Muhsin Macit-Osman Horata-Filiz
Kılıç-İ. Hakkı Aksoyak, Ankara 2002.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, V. Kitap, Haz. Yücel Dağlı-Seyit A. Kahraman-
İbrahim Sezgin, Y.K.Y., İstanbul 2001.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, Haz. Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı-
Robert Dankoff, Y.K.Y., İstanbul 2003.
Eyice, Semavi, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996, s.
450-452.
Fatma Aliye, Tarih-i Osmanî’nin Bir Devre-i Mühimmesi, Kosova Zaferi ve Ankara
Hezimeti, Kanaat Matb., İstanbul 1331.
Feridun Bey, Mecmû’a-i Münşe’âtü’s-selâtîn, İstanbul Matba’a-i Âmire, 1174.
Fisher, N., The Middle East, a History, New York 1959, s. 175; Godfrey Goodwin,
Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001.
Gibbons, H. Adams, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1998.
Goodwin, Godfrey, Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001.
Gökbilgin, M. Tayyib., Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul
1957.
293
----------, XV. ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası, Vakıflar-Mülkler-Mukataalar,
İstanbul 2007.
----------, “Süleyman Çelebi”, İA, c. XI, İstanbul 1993, s. 179-182.
Gökçe, Turan, “Gümülcine Kasabasının Nüfusu Üzerine Bazı Tespitler” (XV-XIX.
Yüzyıllar)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XX, S. 2, İzmir 2005, s. 79-111.
Guridis, Athanasios, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka 1999.
Günal Öden, Zerrin, Karası Beyliği, T.T.K., Ankara 1999.
Günay, Vehbi, “Balkanlara Ait Siciller ve Karaferye Karası Şeriye Sicilleri”, Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi 2, 1998, s. 103-113.
Halis Eşref, Külliyât-ı Şerh-i Kânûn-ı Arâzî, İstanbul 1315.
Hamid Vehbi, “Gazi Evrenos Bey”, Meşâhir-i İslâm, c. II, cüz 26, İstanbul 1301,
s.801-843.
----------, “Şehzâde Süleyman Paşa”, Meşâhir-i İslam, c. III, cüz. 27, İstanbul 1301
(1895).
Hammer, J. V., Osmanlı Devleti Tarihi I-II, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983.
Hanhan, Ziya, “Murad Hüdavendigâr’ın Gazi Evrenos Bey’e Hak ve Adalet Öğüdü”,
Tarih Konuşuyor, c. VII, S. 37, İstanbul 1967, s. 3039-3042.
Haydar, Ali, Kosova Meydan Muharebesi, İstanbul 1328.
Heywood, Colin, “Osmanlı Döneminde Via Egnatia: 17. Yüzyıl Sonu ve 18. Yüzyıl
Başında Sol Kol’daki Menzilhaneler”, Sol Kol, Osmanlı Döneminde Via
Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yay.,
İstanbul 1999, s. 138-160.
http://batitrakyadakiosmanli.blogspot.com/2009/12/gazi-evrenos-bey-imareti-
gumulcine.html
Imber, Colin, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, Çev. Şiar Yalçın, İstanbul Bilgi
Ünv. Yay., İstanbul 2006.
İnalcık, Halil, “Edirne’nin Fethi”, Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı,
T.T.K., Ankara 1993.
294
----------, “Arnawutluk”, EI, New Edition, c. I, Brill 1958, s. 650-658.
----------, “Orhan”, DİA, c. XXXIII, İstanbul 2007, s. 375-385.
----------, “I. Murad”, DİA, c. XXXI, İstanbul 2006, s. 156-164.
----------, “Bayezid I”, DİA, c. V, İstanbul 1992, s. 232-240.
----------, “Mehemmed I”, EI, New Edition, c. VI, Brill 1683, s. 973-978.
----------, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, Doğu Batı, Makaleler II, İstanbul
2008, s. 45-60.
----------, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler, c. IX, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, s. 66-88.
----------, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito: Osmanlı Özel Sayısı, Y.K.Y.,
İstanbul 1999, s. 115-135.
----------, “Osmanlı Sultanı Orhan, (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”, Belleten, c.
73, S. 266, T.T.K. Ankara 2009, s. 77-107.
----------, “Rumeli”, İA, c. IX, İstanbul 1964, s. 766-773.
----------, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, in K. Setton, general
editor, A History of the Crusades, VI, eds. H. Hazard and N. P. Zacour,
Madison 1989.
----------, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İş
Bankası Yay., İstanbul 2009.
----------, Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar I, T.T.K. Ankara 1995.
----------, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna Savaşları
(1332-1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme, T.T.K. Ankara 1989.
----------, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, T.T.K. Ankara 1987.
----------, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010.
----------, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), YKY, İstanbul 2004.
----------, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I, 1300-1600, Eren
Yay., İstanbul 2000.
295
İnbaşı, Mehmed, “Sultan I. Murad’ın Evrenos Bey’e Mektubu”, Atatürk Ünv.
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 17, Erzurum 2001, s. 225-223.
İnciciyan, P. L.-Andreasyan, H. D., “Osmanlı Rumelisi Tarih ve Coğrafyası”,
Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 2-3, İstanbul 1974, s. 11-88.
İsen, Mustafa, “Rumeli’de Türk Kültür ve Sanatını Besleyen Bir Kaynak Olarak
Akıncılık” Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası
Sempozyumu, Şumnu 2000, Ankara 2001.
Jorga, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1300-1451), c. I, Çev. Nilüfer Epçeli,
İstanbul 2005.
Kafadar, Cemal, “Gazâ”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996.
Kalaicakis, Theofanis E., Η Ανατολική Στερεά Ελλάδα και Η Βοιωτία στον Ύστερο
Μεσαίωνα (1400-1500), Η Μετάβαση από Ύστερη Φραγκοκρατία στην
Πρώιµη Τουρκοκρατία, Ηρόδοτος Athina 2002.
Kandes, Vasielos I., Kuruluşundan XIX. Yüzyılın Sonalarına Kadar Bursa, çev.
Dimitri Demirci-İbrahim Kelağa Ahmet, İstanbul 2008.
Kâni, K., “Evrenos Bey”, Kaynak, III, Balıkesir Halkevi, 3/4 yıl, S. 36/37/38,
Balıkesir 1936, s. 923-925, 17-22, 60-64.
Kara, Mustafa – Algar, Hamid, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, c. 1, İstanbul 1988, s. 110-
112.
Kastritsis, Dimitris J., The Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in
the Ottoman Civil War of 1402-1413, Brill, Leiden, 2007.
Kaya, Doğan, “Sivas Kaynaklı Cönklerde Kızıldeli”, Uluslar arası Türk Dünyası
İnanç Önderleri Kongresi (23-28 Kasım 2001), bildiri metni için bkz.
http://www.alewiten.com/index7.htm.
Kazhdan, Alexander P., The Oxford Dictionary of Byzantium, Volume 1, Oxford
1991.
Kırlıdökme M., Ferhan., "Laonikos Chalkokondyles’in Hayatı ve ‘Tarih’i”, OTAM,
S. 21/2007, Ankara 2009, s. 41-58.
296
----------, “Bir Tarihi Olayın Açıklanması ile İlgili Sorunlar: Gelibolu’nun Fethi ve
Laonikos Chalkokondyles” Tarih Araştırmaları Dergisi, c. XXVII, S. 44,
Ankara 2008.
----------, Selanik Baş Piskoposu Symeon’un Tarihi Nutku, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1998.
Kiel, Machiel., “Gümülcine”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 268-270.
----------, “Observations on the History of Northern Greece During the Turkish Rule,
The Turkish Monuments of Komotini and Serres”, Balkan Studies, 12/2
Selanik 1971, s. 415-462.
----------, “The Oldest Monuments of Ottoman-Turkish Architecture in the Balkans,
The Imaret and the Mosque of Ghazi Evrenos Bey in Gümülcine and the
Evrenos Bey Khan in Ilıca/Loura in Greek Thrace”, STY, XII, (1983), s.
117-144.
----------, “Two Little Known Monuments of Early and Classical Ottoman
Architecture in Greek Thrace”, Balkan Studies, 22/1 (1981), s. 127-146.
----------, “Via Egnatia Üzerinde Osmanlı Bayındırlık Faaliyetleri: Pazargâh, Kavala
ve Ferecik Örnekleri”, Sol Kol, s. 161-177.
----------, “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-Gionnitsa) a Forgotten Turkish
Cultural Centre of Macedonia of the 15th and 16th Century”, Byzantina et
Neoellenica Neerlandica, 1972, c. I, s. 300-329.
----------, “İskeçe”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000, s. 533-555.
Kiprovska, Mariya, The Military Organization of the Akincis in Ottoman Rumelia,
Bilkent Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
Koçi Bey Risalesi, Yay. Yılmaz Kurt, Akçağ Yay. Ankara 1998.
Konstantinos D. Mertzios, Μνήµεια Μακεδονικής Ιστορίας, Thessaloniki 1947.
Konuk, Neval, Yunanistan’da Osmanlı Mimarisi I, (SAM) Kültür Yayınları, Ankara
2010.
Kordosis, Mihail S., Τα Βυζαντινά Γιάννενα, Athens 2003.
297
Kosteneçki, Konstantin, Stefan Lazareviç, Yıldırım Bayezid’in Emrinde Bir Sırp
Despotu, Çev. Hüseyin Mevsim, İstanbul 2008.
Koulidas, Konstantinos I., Τα Μουσουλµανικά Βακούφια της Πόλεως των Ιωαννίνων,
Ioannina 2004.
Köprülü, M. Fuad., Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, T.T.K. Ankara 1999.
----------, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Akçağ
Yay., Ankara 2005.
Kunter, Halim Baki, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”,
Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara 1938, s. 103-129.
Kurt, Yılmaz, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, c. III, Y.T.Y, Ankara 1999. s.
69-65.
----------, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Hacettepe Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992.
----------, Çukurova Tarihinin Kaynakları III, 1572 Tarihli Adana Sancağı Mufassal
Tahrir Defteri, T.T.K. Ankara 2005.
Kütükoğlu, Mübahat, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul 1994.
Lamprides, I. , Ηπειροτικά Μελετήµατα Β, Ioannina 1971.
Lessing, Ferdinand D., Moğolca-Türkçe Sözlük I, Çev. Günay Karaağaç, T.D.K.,
Ankara 2003.
Lindner, R. Paul, Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar, çev. Müfit
Günay, İstanbul 2000.
Lonertz, Raymond, J., “Pour l’histoire du Pelopponnese au XIV siecle (1382-1404),
Etudes Byzantines, c. I, 1944, s. 177-185.
Lowry, Heat. W.–Erünsal, İsmail. E., “The Evrenos Dynasty of Yenice-i Vardar:
Notes&Documents on Hacı Evrenos&the Evrenosoğulları: A Newly
Discovered Late-17th Century Şecere (Genealogical Tree), Seven
Inscriptions on Stone& Family Photographs”, The Journal of Ottoman
Studies XXXII, İstanbul 2008, s. 9-192.
298
----------, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve Belgeler, Bahçeşehir
Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010.
Lowry, Heat W., Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı, İstanbul Bilgi Ünv.
Yay., çev. Kıvanç Tanrıyar, İstanbul 2010.
----------, Osmanlıların Ayak İzlerinde, Kuzey Yunanistan’da Mukaddes Mekânlar ve
Mimarî Eserleri Arayış Yolculukları, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2009.
----------, Osmanlı Dönemi’nde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550, Kuzey
Yunanistan’ın Fetih, Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Ünv. Yay.,
İstanbul 2008.
Malcolm, Noel, Kosova, Balkanları Anlamak İçin, çev. Özden Arıkan, İstanbul 1999.
Malkoç, Nami, “Tarihi Tetkikler, Akınlar, Akıncılar ve Büyük Akınlar”, Süvari
Mecmuası, S. 97(Nisan), İstanbul 1936, s. 68-89.
Mélikoff, Irene, “Ewrenos”, The Encyclopedia of Islam, Volume II, London 1965, s.
738-739.
Mélikoff, I., “Ewrenos Oghullari”, EI, c. II, London 1965, s. 739.
Mintsis, Georgios, “Η Κατάληψη της Έδεσσας από τους Τούρκους (1389)”,
Μακεδονικά, Τόµος 21, 1993-94, Thessaloniki 1994, s. . 257-261.
Mirmiroğlu, Vl., Yeoryios Francis’in Vekayinâmesi, T.T.K. Tercümeleri,1949.
Moravcsik, Gyula, Byzantinoturcica I-II, Berlin 1958.
Mordtmann, J. H., “Ewrenos”, The Encyclopaedia of Islam, c. II, London 1927, s.
34-35.
Muhammed Celal, Hüdâvendigâr Gazi veya Fetihler ve Kosova Sahrası, İstanbul
1308.
Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât Tekmileleri (I-III), Ankara T.T.K., 1961.
Necipoğlu, Nevra, Byzantium Between the Ottomans and the Latins, Politics ans
Society in the Late Empire, Cambridge 2009.
Nedkoff, B. Christoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, çev. Şinasi
Altundağ, Belleten, c. VIII/32, Ankara 1994, s. 599-649.
299
Nicol, Donald M., Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Tarih Vakfı Yurt Yay.,
İstanbul 1999.
----------, On The Origin of the Ottoman Emperors, Cambridge University Press
1997.
----------, The Despotate of Epiros 1267-1479, Cambridge University Press, London
1984.
Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, çev. Necati Lugal, T.T.K. Ankara 1987.
Ocak, Ahmet Yaşar, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki
İhtidâlarda Heterodoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of the
Ottoman Studies II, İstanbul 1981, s. s. 31-42.
Oğuzoğlu, Yusuf, “Evkaf Defterlerine Göre Balkanlardaki Türk Vakıf Eserleri”,
Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, (29-31
Mayıs 1995), s. 29-49.
Oikonomides, Nicolas, “Ortaçağda Via Egnatia”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde
Via Egnatia (1380-1699), Editör: Elizabeth A. Zachariadou, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul 1999, s. 8-17.
Osman Ferid, , “Evrenos Bey Hanedânına Âid Temliknâme-i Hümâyûn”, TOEM,
Cüz: 30-36, 1334, s. 432-438.
Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, yay. Atsız, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961.
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, T.T.K. Ankara 1999.
Öngören, Reşat, “Balkanlar’ın İslamlaşmasında Sûfîlerin Rolü”, IRCICA, Sofya, 21-
23 Nisan 2000, s. 47-73.
Öz, Mehmet, “Kimlik Tartışmalarına Osmanlı Kimliği Vasıtasıyla Bir Katkı:
Osmanlı Devleti Kimler Tarafından ve Nasıl Kuruldu?”, [H. W. Lowry, The
Nature of The Early Ottoman State, New York Press, Albany 2003]”,
Türkiye Günlüğü, S. 83 (Kış 2005), s. 57-64.
Özcan, Abdülkadir, “Akıncı”, DİA, C. II, İstanbul 1989, s. 249-250.
Öztuna, Yılmaz, “Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağı’nın Sönmesi”, Hayat Tarih
Mecmuası, S. V, İstanbul 1973, s. 13-16.
300
----------, Devletler ve Hanedanlar, c. II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996.
Öztürk, Nazif, Menşe’i ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Vakıflar Genel
Müdürlüğü Yay., Ankara 1983.
----------, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 1995.
Öztürk, Necdet, “Ferecik’in Süleyman Paşa Tarafından Fethine Dair”, Türklük
Araştırmaları Dergisi, c. IV, 1989, s. 135-145.
Pakalın, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I-II,
İstanbul 1993.
Prosopographisches Lexicon Der Palaiologenzeit, Edit. Erich Trapp, III. Fasikül,
Wien 1978.
Refik, Ahmed, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1927.
----------, Türk Akıncıları, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul 1933.
Reinert, Steven W., “Evrenos”, The Oxford Dictionary of Byzantium, ed. Alexander
P. Kazhdan, c.II, Oxford 1991, s. 765.
Rodakis, Periklis, Η Τουρκική Κατάκτασης της Θράκης, Οι Θράκες Μουσουλµάνοι,
Athina 1991.
Runciman, Steven, Mistra, Byzantine Capital of the Peloponnese, London 1980.
Salamanga, D., ‘Γαζή Έβρενόζ, ‘Ο Πρώτος Επικυρίαρχος των Γιάννινων’,
Ήπειρωτική Εστία, c. 2, Ioannina 1953, s. 163-165.
----------, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, Ioannina, 1958.
----------, Περιπάτοι στα Γιάννινα, Ioannina 1965.
Savaş, Saim, “Zâviyelerin Türk Kültürünün Gelişmesindeki Rolü”, Osmanlı, c. IX,
Ankara 1999, s. 72-78.
Selâtîn-i ‘İzâm Hazretleri Tarafından El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan
Fermân-ı Âliye Sûretleri, Sabah Matbaası, Basım yılı yok.
Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları, Ankara 2006.
301
Sezgin, İbrahim, “Osmanlıların Rumeli’ye Geçişi ve İlk Fetihler”, Osmanlı, c. I,
Yeni Türkiye Yay. Ankara 1999, s. 212-216.
Shaw, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. I, çev. Mehmet
Harmancı, İstanbul 1994.
Sideridou, Ks. A., “Κορτήσιος Βράνας Ο Ηπειρώτης”, Ηπειρωτικά Χρονικά, Τ. 3,
Ιωάννινα 1928, s. 249-271.
Strati, Evangelou G., Ιστορία της Πολέως Σερρών, Serez, 2000.
Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmani, C. II, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.
Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve
Gaziler”, Türkler, c. IX, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 99-105.
Gregory, Timothy E.- Ševčenko, Nancy P. “Serres”, The Oxford Dictionary of
Byzantium, Edt. Alexander P. Kazhdan, Volume 3, Oxford 1991, s. 1881-
1882.
Tabakoğlu, Ahmet, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergah Yay.,
İsrtanbul 1985.
Tacan, Necati, Akıncılar ve Mehmed II., Bayazıt II. Zamanlarında Akınlar, İstanbul
1936.
Tekin, Şinasi, “XIV. Yüzyılda Yazılmış Gazilik Tarikası ‘Gâziliğin Yolları’ Adlı Bir
Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Gazâ/Cihâd Kavramları Hakkında”,
Journal of Turkish Studies, Volume XIII, Harvard 1989, s. 139-204.
Tekindağ, Şehabeddin, “Orhan”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 399-407.
----------, “Süleyman Paşa”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 190-195.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III/I (1299-1451), Ankara 1964.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Bayezid I, İA, c. II, İstanbul 1993, s. 369-397.
----------, “Bayezid I”, İA, MEB, c. II, İstanbul 1993, s. 369-392.
----------, “Evrenos”, İA, c. IV, İstanbul 1977, s. 414-418.
----------, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, İstanbul 1925.
302
----------, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, T.T.K. Ankara 1988.
----------, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II, T.T.K. Ankara
1984.
----------, Osmanlı Tarihi, c. I, T.T.K. Ankara 1982.
----------, “Akıncı”, İA, c. I, MEB., İstanbul 1993, s. 239-240.
Vakalopoulos, Apostolos, Ιστορία της Μακεδονίας 1354-1833, Thessaloniki 1992.
Voyacis, Georgios, Η Πρώιµη Οθωµανοκρατία στη Θράκη, Άµεσες ∆ηµογραφικές
Συνέπειες, Ιστορία Ηρόδοτος, 1998.
Wittek, Paul, “Yazijioghlu Ali on the Christian Turks of the Dobruja” Bulletin of the
School of Oriental and African Studies, c. 14/3, London 1952, s. 639-668.
XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, Giriş ve Metin (1373-1512),
yay. Şerif Baştav, Ankara 1973.
Yanko İskender Hoci, “Şehzâde Halil’in Sergüzeşti”, TOEM, c. I-II, cüz. IV, İstanbul
1328.
Yediyıldız Bahaeddin, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât
Sistemi”, Osmanlı, c.V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 17-33.
----------, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, Türkler, c.X, YTY,
Ankara 2002, s. 183-215.
----------, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, Balkanlar’da İslâm Medeniyeti
Milletlerarası Sempozyum Tebliğleri, IRCICA, 21-23 Nisan, Sofya 2000, s.
97-106.
----------, “Vakıf”, İA, c. XIII, Eskişehir 1977, s. 154, s. 153-172.
----------, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Bir Sosyal Tarih İncelemesi,
T.T.K. Ankara 2003.
Yeni Tarama Sözlüğü, Düzenleyen: Cem Dilçin, T.D.K. Yayınları, Ankara 1983.
Yenişehirlioğlu, Filiz, “Erken Osmanlı Dönemi’nde Balkanlar’da Kent Oluşumu
veya Değişimi”, Balkanlarda Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslar
303
arası Sempozyumu Bildirileri, c. II, Şumnu 2000, Atatürk Kültür Merkezi
Başkanlığı Yay., Ankara 2001, s. 888-892.
Yıldırım, Rıza, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, T.T.K. Ankara 2007.
Yuridis, Athanasios, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka 1999.
Yücel, Yaşar, Balkanlarda Türk Yerleşmesi ve Sonuçları, Ankara T.T.K. 1985.
Yüksel, Hasan, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-
1683), Sivas 1998.
Zachariadou, Elizabeth., “Süleyman Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”,
Der Islam (Zeitschrift für Geschichte und Kultur des Islamischen Orients),
v. 60 (2), Berlin 1983, s. 268-296.
----------, “Marginalia on the History of Epirus and Albania (1380-1418), WZKM,
78, Wien 1988, s. 195-210.
Zakythinos, Dionysios. A., Le Despotat Grec de Moree, Paris 1932.
Zeki, Mehmed, “Akınlar ve Akıncılar”, TOEM, c. 8, n. 46, Teşrîn-i Evvel 1333,
İstanbul 1989, s. 286-305.
Zengin, Zeki Salih, “İlk Dönem Osmanlı Vakfiyelerinden Serez’de Evrenuz Gazi’ye
Ait Zâviye Vakfiyesi”, Vakıflar Dergisi, c. 28, Ankara 2004, s. 103-120.
304
ÖZET
Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş sürecinde tarih sahnesine çıkan
Evrenos Bey, Edirne fethi sürecinde büyük başarılar göstermiş ve kendisine “İpsala”
uc merkezi olarak tahsis edilmiştir. Sol kol üzerinde fetihlerine devam eden Evrenos
Bey’e Hacı İlbeyi’nin de ölümüyle “ucların beyi” unvanı verilmiştir. Evrenos Bey’in
İpsala’dan sonraki uc merkezleri sırasıyla Gümülcine, Serez ve ailesinin merkezi
konumuna gelen Yenice-i Vardar’dır. Büyük askeri başarılara imza atan Evrenos
Bey, Trakya ve Makedonya’da fetihlerini sürdürmüş ve Osmanlı sınırlarının
Arnavutluk’a kadar uzanmasını sağlamıştır.
Tezimizde, Balkanların fatihi diyebileceğimiz Evrenos Bey’in kökenine dair
yeni tartışma konuları açılmış; kimliği incelenmiştir. Askeri ve siyasi faaliyetleri
kaynakların el verdiği ölçüde bir bütün halinde ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kendisine
Osmanlı sultanları tarafından “fetih hakkı” olarak verilen mülkleri, bu mülkleri nasıl,
ne zaman ve nerelerde vakfa dönüştürdüğü ortaya çıkarılmıştır. Evrenos Bey’in
Balkanların fethinde olduğu kadar imarında ve Türkleşmesinde oynadığı büyük rol
incelenmiştir.
Evrenos Bey’in uzun yıllara dayanan tecrübeleri Osmanlı sultanları için
büyük önem taşımış, yapılan savaş meclislerinde en çok sözü dinlenen komutan
olmuştur. Yaptığı akınlarla elde ettiği zenginliği, kurduğu vakıflar için harcamıştır.
Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’da vakıflar kurmuştur. Sadece yağma
ve talan eden bir akıncı beyi değil, aynı zamanda kurduğu bu vakıflarla bir hayır
305
sahibidir ve bu şehirlerin birer Osmanlı kenti haline gelmesine büyük katkı
sağlamıştır. Bu özelliği nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları,
Malkoçoğulları, Turahanoğulları gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış,
yüzyıllarca devam edecek bir ailenin köklerini fethettiği bölgeye salmıştır. 17 Kasım
1417 yılında bugün Yunanistan toprakları üzerinde bulunan Yenice-i Vardar’da
(Giannitsa) vefat etmiştir. Hayatının son dönemlerini türbesinin de bulunduğu bu
şehirde geçirmiştir.
306
ABSTRACT
Evrenos Beg, who appeared on the stage of history during Ottomans' the
expansion and settlement process into Balkans, displayed outstanding achievement in
the conquest of the Edirne. Upon this success he was granted "İpsala" as center of uc
(march). After the death of Hacı İlbeyi, Evrenos Beg was entitled to the beg of
marches (march-lord) while he was progressing his conquests in the road of Via
Egnatia. The center of marches after İpsala chronologically were Gümülcine, Serez
and Yenice-i Vardar which was to be the center of his family later. Evrenos Beg who
made a breakthrough military success, maintained the conquests of Thrace and
Macedonia and later he provided the expansion of the Ottoman borders up to the
Albania.
In this thesis, new topics on the origin of Evrenos Beg, who we can call as the
conqueror of the Balkans, were provided for the discussion. His military and political
activities were brought to light intact as long as the Ottoman and Byzantine historical
sources provided. Furthermore, Evrenos Beg's wakfs that were built from the estates,
which were granted by the Ottoman Sultan's as the right of his sword upon his
conquests, revealed in detail such as how, when and where these lands were
transformed to the wakf. His great role in development and Turkification of the
Balkans as well as his conquests was examined.
His wide experiences had a importance for the Ottoman Sultans and as a
commander his advice was the most followed one in the quarters' councils. He
expended all his wealth, which he acquired upon his raids, for his wakfs established
307
in Gümülcine, Serez, Selanik and Yenice-i Vardar. He was an influencial
philanthropist by his charitable activities he contributed the advancement of the cities
into an Ottoman city and made a name for his family likewise Mihaloğulları,
Malkoçoğulları, Turahanoğulları. He passed away in his last uc (march) Yenice-i
Vardar (Giannitsa) in 17th November, 1417. His tomb was built in this city which is
situated in Greece today.