+ All Categories
Transcript

TÜRK İYE CUMHUR İYETİ

ANKARA ÜN İVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ

TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

GAZİ EVRENOS BEY

Doktora Tezi

AYŞEGÜL ÇALI

Ankara-2011

ii

TÜRK İYE CUMHUR İYETİ

ANKARA ÜN İVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ

TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

GAZİ EVRENOS BEY

Doktora Tezi

AYŞEGÜL ÇALI

Tez Danışmanı

Prof. Dr. MELEK DEL İLBAŞI

Ankara-2011

iii

TÜRK İYE CUMHUR İYETİ

ANKARA ÜN İVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ

TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

GAZİ EVRENOS BEY

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Melek DELİLBAŞI

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

…………………………... ............................

…………………………… ............................

............................................ ............................

............................................ ............................

............................................ ............................

Tez Sınav Tarihi .............................

iv

TÜRK İYE CUMHUR İYETİ

ANKARA ÜN İVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve

etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan

ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait

olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını

gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(27/05/2010)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı

Ayşegül Çalı

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ------------------------------------------------------------------------------------------ 4

KISALTMALAR---------------------------------------- -------------------------------------- 6

GİRİŞ -------------------------------------------------------------------------------------------- 8

1. BÖLÜM

EVRENOS BEY KİMDİR?

1.1. Osmanlı ve Bizans Kaynaklarında Evrenos Bey ................................................ 25

1.2. Evrenos Bey Hakkında Araştırmalar, Tartışmalar ve Bazı Yeni Bulgular ......... 40

1.3. Pranko Lazarat ve Avraniz/Evraniz: Prankı İsa ve Evrenos’un Adına Dair Yeni

Bulgular...................................................................................................................... 59

1.4. Evrenos Bey’in Eşleri ve Çocukları (Evrenos Bey Şeceresi’nin Işığı Altında).. 63

2. BÖLÜM

EVRENOS BEY’İN ASKERÎ VE SİYÂSÎ FAAL İYETLER İ

2.1. Evrenos Bey’in İlk Askerî Faaliyetleri ............................................................... 70

2.2. Sultan I. Murad Döneminde Evrenos Bey .......................................................... 78

2.2.1 Evrenos Bey’in Mora’ya İlk Girişi (1387)................................................ 99

2.2.2. Evrenos Bey’in I. Kosova Savaşı’na Katkıları ...................................... 100

2.3. Yıldırım Bayezid Dönemi’nde (1389-1403) Evrenos Bey ............................... 109

2.3.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İkinci Girişi (1395)........................................ 116

2

2.3.2. Niğbolu Muharebesi’nde Evrenos Bey (1396) ...................................... 120

2.3.3. Evrenos Bey’in Yakup Paşa ile 1397’deki Mora-Makedonya-Epir

Faaliyetleri........................................................................................................ 122

2.4. Fetret Devrinde (1402-1413) Evrenos Bey....................................................... 126

2.5. I. Mehmed Döneminde Evrenos Bey................................................................ 141

2.6. Yenice-i Vardar’da İnziva: Evrenos Bey’in Vefatı (17 Kasım 1417) ve Türbesi

.................................................................................................................................. 143

3. BÖLÜM

EVRENOS BEY’İN VAKIFLARI

3.1. Osmanlı Sultanları Tarafından Evrenos Bey’e Tevcîh Edilen Mülkler ............ 150

3.2. Evrenos Bey Tarafından Kurulan Vakıflar ....................................................... 160

3.2.1. Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı ......................................................... 175

3.2.2. Serez’de Evrenos Bey Vakfı .................................................................. 189

3.2.3. Selanik’te Evrenos Bey Vakfı................................................................ 206

3.2.4. Evrenosoğulları’nın Merkezi Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey Vakfı ..... 226

3.3 Pranko İsa’nın Vakfı ve Türbesi ……………………………………...…… 243

3.4. Evrenos Bey Tarafından İnşa Edilen Diğer Eserler .......................................... 248

3.4.1. İpsala ......................................................................................................... 249

3.4.2. Kara Kaplıca/Ilıca (Loutra) .................................................................... 250

3.4.3. Vodina (Edessa) ..................................................................................... 252

3.4.4. Yanya ..................................................................................................... 253

3.4.5. Kesriye (Kastoria) .................................................................................. 255

3.4.6. Tırhala .................................................................................................... 256

3

3.5. Türk Edebiyatı’nda Evrenos Bey...................................................................... 257

SONUÇ --------------------------------------------------------------------------------------- 263

RESİMLER----------------------------------------------- ----------------------------------- 267

ÖZET ----------------------------------------------- ------------------------------------------ 304

ABSTRACT ------------------------------------------- -------------------------------------- 306

4

ÖNSÖZ

Evrenos Bey, nesli günümüze kadar varlığını koruyan bir akıncı beyidir.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecinde tarih sahnesine çıkmış,

ve başarıları ile ailesinin bu adla anılmasını sağlamıştır. Ancak bu önemli ailenin

kurucusu Evrenos Bey’in hayatı ve faaliyetleri şimdiye kadar kapsamlı bir

çalışmanın konusu olmamıştır. Hazırladığımız tez ile Evrenos Bey’in kim olduğunu,

hayatta bulunduğu dört Osmanlı Sultanı dönemlerindeki askeri ve siyasi faaliyetlerini

ve bu ünlü akıncı beyinin Gümülcine, Serez, Selanik ve ailenin merkezi konumuna

gelen Yenice-i Vardar’daki vakıflarını üç bölüm halinde inceleyerek ortaya

çıkaracağız.

Bir biyografi niteliğini taşıyan bu çalışmamızdan önce Evrenos Bey hakkında

yazılanlar bize yol göstermesine rağmen kısa birer ansiklopedi maddesi niteliğinde

idi. Son dönemlerde yayımlanan ve Yenice-i Vardar merkezli ele alınan

Evrenosoğulları şeceresi ise bizim çalışmamızı tamamlar nitelikte olmakla birlikte

daha çok geç dönemleri ihtiva etmektedir. Bizim açımızdan önemi ise Evrenos

Bey’in çocukları hakkında verdiği kısa bilgilerdir. Ancak Evrenos Bey’in tarih

sahnesine çıkışından itibaren vefatına kadar olan bütün askeri ve siyasi faaliyetleri

şimdiye kadar detaylı olarak çalışılmamıştır. Tezimiz bu açıdan önemli bir eksiği

tamamlayacaktır. Ayrıca Osmanlı sultanları tarafından kendisine “fetih hakkı” olarak

verilen mülkler ve bu mülkleri nasıl ve ne zaman vakfa dönüştürdüğü yukarıda

bahsettiğimiz her bir şehir için Osmanlı tahrir ve evkaf defterleri ışığı altında ayrı

ayrı incelenmiştir. Tezimiz, bu bağlamda ve özellikle de Bizans ve Osmanlı

5

kaynaklarının el verdiği ölçüde bu ailenin kökenine getireceğimiz yeni bakış açısı ile

de ayrı bir içerik ve öneme sahiptir.

Çalışmamız sırasında elbette pek çok kişinin emeği geçmiştir. Öncelikle,

bana Balkan tarihini sevdiren ve benden yardımlarını esirgemeyen kıymetli hocam

ve tez danışmanım Prof. Dr. Melek Delilbaşı’na teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca

çalışmam sırasında bana destek olan Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, Prof. Dr.

Yılmaz Kurt, Prof. Dr. Yavuz Ercan ve Prof. Dr. İlhan Erdem hocalarıma da

katkılarından ve anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Doktora süresince bana

yol gösteren Yrd. Doç. Dr. Hatice Oruç’a ve Yrd. Doç. Dr. Ferhan Kırlıdökme

Mollaoğlu’na da minnettarım. Çalışmam boyunca gösterdikleri ilgi, sabır ve iyi

niyetlerinden dolayı bütün hocalarıma teşekkürler.

Tezimin önemli bir bölümünde Yunanistan’da yaptığım araştırmaların katkısı

büyüktür. Bu süre içerisinde hep yanımda olan Prof. Dr. Angeliki

Konstantakopoulou’ya, Prof. Dr. Emilia Themapoulou’ya, Yunanca Hocalarıma,

Yanya Üniversite Kütüphanesi ve Atina Gennadius Kütüphanesi (American Schools

of Classical Studies) çalışanlarına da teşekkür borçluyum. Başbakanlık Osmanlı

Arşivi Çalışanlarına, Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanlarına ve Türk Tarih Kurumu

çalışanlarına özellikle de Mustafa Sönmez ve Serap Şimşek’e teşekkür etmek isterim.

Aslında yanımda olan bütün arkadaşlarıma; özellikle de maddi-manevi her zaman

yanımda olan anneme, babama, biricik kardeşime ve eşim Şahin Kılıç’a hem sabırları

hem de büyük destekleri için bütün kalbimle teşekkürler.

Ayşegül ÇALI

Ankara-2010

6

KISALTMALAR

a.g.b. : Adı geçen belge

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

A. DVN. : Divan (Beylikçi) Kalemi

A. MKT. DV : Sadaret Mektubî Kalemi De’âvî

A. MKT. MHM : Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası

A. MKT.MVL : Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ

A.MKT.UM : Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilâyet Yazışmaları

AE. SAMD. : Âl-i Emîri Tasnifi

Bkz. : Bakınız

BOA : İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. EV. : Cevdet Evkaf Tasnifi

C. : Cilt

C.EV. : Cevdet Evkaf

Çev. : Çeviren

DH. MKT : Dahiliye Mektubî Kalemi Defterleri

DİA : Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

dn : Dipnot

DTCF : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi

Edit. : Editör

EI² : The Encyclopedia of Islam, Second Edition

EV. HMH. : Evkaf Muhasebe Kayıtları

EV. VKF : Vakıf Belgeleri

EV.d : Evkâf Defterleri

EVK : Evkaf Defteri

H. : Hicri

HAT : Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi

Haz. : Hazırlayan

İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi

İ.MVL : İrâde-i Meclis-i Vâlâ Kayıtları

7

İ.ŞD. : Şûra-yı Devlet Kayıtları

Matb. : Matbaası

ML.CRD.d.. : Cerîde Odası Defteri

Neşr. : Neşreden

ODB : Oxford Dictionary of Byzantium

OTAM : A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi

Dergisi

P.L.P. :Prosopographisches Lexicon Der Palaiologenzeit

s. : Sayfa

S. : Sayı

T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

T.D.K. : Türk Dil Kurumu

TKGM : Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

TOEM : Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası

T.V.Y.Y. : Tarih Vakfı Yurt Yayınları

TT : Tapu Tahrir Defteri

v. : varak

VGM : Vakıflar Genel Müdürlüğü

WZKM :Wiener Zeitschrift Für die Kunde des Morgenlandes

Y.E.E : Yıldız Esas Evrak

Y.K.Y. : Yapı Kredi Yayınları

Y.PRK-ASK :Yıldız Tasnifi Perakende Evrakı Askerî Maruzât Kaydı

Y.T.Y. : Yeni Türkiye Yayınları

Yay. : Yayınlayan

8

GİRİŞ

Evrenos Bey ya da kaynaklarda sıkça hitap edildiği gibi “Gâzi Evrenos Bey”,

Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki fetihlerinin en önemli komutanıdır. 17 Kasım 1417

tarihli türbe kitabesinde yazan Melikü’l-guzât ve’l-mücahidîn/Kâtilü’l-kefere ve’l-

müşrikîn ifadesi, onun Osmanlı tarihinde özel bir yere sahip olduğunun kanıtıdır1.

Osmanlı kaynaklarına bakıldığında, sıradan bir Osmanlı komutanı olmadığını

anladığımız Evrenos Bey, aynı zamanda bu kaynaklardaki en önemli kahraman

figürlerden biri olarak karşımıza çıkar. İstisnasız bütün erken dönem Osmanlı

kaynaklarında, Evrenos Bey’in askeri başarılarından bahsedildiği görülür. Özellikle

XIV. yüzyılın ikinci yarısı boyunca yapılan bütün Rumeli fetihlerinde onun önemli

roller üstlendiği açıkça anlaşılmaktadır. 1402’den sonra yaşanan Fetret Devri’nde

şehzadelerin sürekli onu taraflarına çekmeye çalışmaları, Evrenos Bey’in dengeleri

değiştiren tavırları, vefatından kısa süre önce artık onun en önemli askeri güç

odaklarından biri olduğunu göstermektedir.

Özellikle I. Murad döneminde Osmanlı uc teşkilâtı içinde gösterdiği başarılar

nedeniyle kendisine Ucların Beyi unvanı tevcih edilen Evrenos Bey’i bu kadar

1 Türbe kitabesi için bkz. Vasilis Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey at

Yenitsa and its Inscruption”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies,

v. XXXIX/I, London 1976, s. 331; H. Çetin Arslan, Türk Akıncı Beyleri ve

Balkanların İmarına Katkıları (1300-1451), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001, s.

90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve

Belgeler, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2010, s. 89.

9

önemli kılan sadece askeri başarıları değildir. Askeri gücüne paralel olarak,

ekonomik gücünü de Balkanlar için harcamıştır. Balkanlarda Osmanlı fetihlerinin

kalıcı olmasını sağlayan Evrenos Bey, Balkanlarda şehirleşmeye, Türk-İslam

nüfusunun artmasına da önemi katkıda bulunmuştur. Yaptığı imar faaliyetleri,

kurduğu vakıflarla fethettiği bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiştir.

Bu özelliği nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Malkoçoğulları,

Turahanoğulları gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış, yüzyıllarca devam

edecek bir ailenin köklerini fethettiği bölgeye salmıştır. Kılıç hakkı olarak edindiği

mülkleri ve zenginliği yine kendi fethettiği yerlerde kurduğu hayır siteleri

aracılığıyla vakfeden Evrenos Bey’den sonra oğulları da onun izinden gitmişlerdir.

Altı yüzyıldır bu adı taşıyan Evrenos Bey’in soyu, günümüzde bu adı gururla

sahiplenen torunlarıyla devam etmektedir. Bu ailenin şeceresi dahi bugün İstanbul’da

yaşayan torunlarının arşivinden çıkmıştır2.

Evrenos Bey’in bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yenice-i

Vardar’daki türbesinde yapılan yenileme çalışmaları sırasında mezarı açılmıştır.

2 İki Yürekli lâkabıyla bilinen Gazi Ali Bey’in soyundan gelen ve halen İstanbul’da

yaşayan G. Ersin Evrenos tarafından ilk olarak H. Lowry’ye ulaştırılan bu şecere

2008 yılında yayımlanmıştır. Bu yayından bir süre önce Sayın Ersin Evrenos ile

tanışmamızın ardından şecereyi bana da ulaştırma inceliğinden dolayı teşekkür

ederim. Şecere’nin yayımı için bkz. Heath W. Lowry-İsmail E. Erünsal, “The

Evrenos Dynasty of Yenice-i Vardar: Notes&Documents on Hacı Evrenos&the

Evrenosoğulları: A Newly Discovered Late-17th Century Şecere (Genealogical

Tree), Seven Inscriptions on Stone& Family Photographs”, The Journal of Ottoman

Studies XXXII, İstanbul 2008, s. 9-192; Bu şecere Türkçe olarak yeniden

yayımlanmıştır: Aynı yazarlar, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve

Belgeler, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2010.

10

Bulunan kemiklerin yaklaşık 1. 80 cm. boyunda bir insana ait olduğunun tespit

edilmesi Gelibolulu Âli’nin ifadesiyle “yakışıklı bir uc beyi” 3 ve “boylu poslu”4 olan

Evrenos Bey’in aynı zamanda Ortaçağ ölçülerine göre uzun boylu olduğunu

göstermektedir5. Ne var ki, birinci bölümde de göreceğimiz gibi, Bizans ve Osmanlı

kaynaklarına göre güçlü ve gözü kara bir komutan olan Evrenos Bey hakkında çok az

şey bildiğimizi görürüz. Üstelik Osmanlı tarihinin en önemli şahsiyetlerinde biri

olması nedeniyle araştırmacıların ilgisini çekmiş, önemi vurgulanmış, hatta biraz

popülarize dahi edilmiş bir tarihi kişilik olarak değerlendirilmiştir. Osmanlı

Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecini anlatan bütün eserlerde Evrenos

Bey’in askeri faaliyetlerine yer verildiği görülmektedir6. Bu çalışmalar

incelendiğinde Evrenos Bey’den bahsetmeden “Erken Osmanlı Tarihi” veya bir

“Balkan Tarihi” yazmanın mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Ayrıca Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi üzerine yapılan çalışmalarda da

Evrenos Bey hakkında bilgi bulunmaktadır. Bu çalışmalarda aşağıda detaylı bir

3 Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-ahbâr, c. I, Tıpkıbasım, T.T.K. Ankara 2009, v.

27b.

4 Âlî, a.g.e., v. 27b

5 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 59-60.

6 Bu eserlerden bazıları: İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, T.T.K. Ankara 1982;

J. V. Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi I-II, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983; Jorga,

Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1300-1451), c. I, Çev. Nilüfer Epçeli,

İstanbul 2005; Colin Imber, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, Çev. Şiar Yalçın,

İstanbul Bilgi Ünv. Yay., İstanbul 2006; M. Tayyip Gökbilgin, XV. ve XVI. Asırlarda

Edirne ve Paşa Livası, Vakıflar-Mülkler-Mukataalar, İşaret Yay., İstanbul 2007;

Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İş

Bankası Yay., İstanbul 2009.

11

şekilde bahsedeceğimiz gibi özellikle Evrenos Bey’in etnik kökenine dair yorumlar

mevcuttur7. Bunları incelediğimizde esasında Evrenos’un etnik köken tartışmalarının

Osmanlı Devleti’nin kuruluş teorilerinden bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır.

Evrenos Bey’in Müslüman veya ihtida etmiş bir Hristiyan olması, bu teorilerden her

birine olan inancı güçlendirecek bir argüman olarak görülmüştür.

Diğer taraftan Evrenos Bey üzerine bazı müstakil çalışmalar da yapılmıştır.

Ansiklopedi maddesi ve makalelerden oluşan bu çalışmaların değeri yadsınamaz ve

çalışmamızın referans kaynağı olmuşlardır8. Bugün Evrenos Bey hakkında

7 H. Adams Gibbons, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1998, s. 39-40;

J. V. Hammer, a.g.e., s. 114-115; P. Wittek, “Yazijioghlu Ali on the Christian Turks

of the Dobruja” Bulletin of the School of Oriental and African Studies, c. 14/3,

London 1952, s. 639-668; R. Paul Lindner, Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve

Osmanlılar, çev. Müfit Günay, İstanbul 2000, s. 80-81; Fuad Köprülü, Osmanlı

Devleti’nin Kuruluşu, T.T.K. Ankara 1999, s. 83; H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı

Devleti’nin Yapısı, İstanbul Bilgi Ünv. Yay., çev. Kıvanç Tanrıyar, İstanbul 2010, s.

61-72.

8 J. H. Mordtmann, “Ewrenos”, The Encyclopaedia of Islam, c. II, London 1927, s.

34-35; D. Salamanga, ‘Γαζή Έβρενόζ, ‘Ο Πρώτος Επικυρίαρχος των Γιάννινων’,

Ήπειρωτική Εστία, c. 2, Ioannina 1953, s. 163-165; I. Melikoff, “Ewrenos”, The

Encyclopedia of Islam, c. II, London 1965, s. 738-739; İ. Hakkı Uzunçarşılı,

“Evrenos”, İA, c. IV, İstanbul 1977, s. 414-418; K. Kâni, “Evrenos Bey”, Kaynak,

III, Balıkesir Halkevi, 3/4 yıl S. 36/37/38, Balıkesir 1936, s. 923-925, 17-22, 60-64;

Hamid Vehbi, “Gazi Evrenos Bey”, Meşâhir-i İslâm, c. II, cüz 26, İstanbul 1301, s.

801-843; Steven W Reinert, “Evrenos”, The Oxford Dictionary of Byzantium, ed.

Alexander P. Kazhdan, c. II, Oxford 1991, s. 765; Fahamettin Başar,

“Evrenosoğulları”, DİA, c. XI, İstanbul 1995, s. 539-541; H. Lowry, Osmanlı

Döneminde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550, Kuzey Yunanistan’ın Feth,

Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2008. Bu eserde ise

12

bildiklerimizi bu çalışmalara borçluyuz. Ancak, bütün bu çalışmalarda Evrenos

Bey’in hayatı ve faaliyetleri hakkında tatmin edici, kronolojik olarak tutarlı,

kaynaklara dayanan ayrıntılara ulaşmak mümkün değildir. Dolayısıyla, ortada

Evrenos Bey’in önemiyle orantısız ölçekte az bilgi olduğunu söyleyebiliriz.

Elbette, Evrenos Bey hakkında bilgilerimizin yetersiz olmasının bir sebebi

olmalıdır. Bunun ne olduğu sorusu da çalışmamızın asıl motivasyon kaynağı

olmuştur. Bu sorunun cevabını ilk olarak dönemin kaynaklarında aramak gerektiği

aşikârdır. Ancak bu kaynaklara bakıldığında, bilgilerin dağınık, birbiriyle çelişen,

kronolojik hatalarla dolu ve başka kaynaklardan doğrulanamayan hikâyelerle dolu

olduğu ortaya çıkmaktadır. Evrenos Bey hakkında en çok bilginin en erken Osmanlı

kroniklerinde olduğu bir gerçektir. Ancak bilindiği gibi Osmanlı kronikleri, eğer

Aşıkpaşazâde’nin naklettiği Yahşi Fakih’in kroniğini saymazsak, en erken XV.

yüzyılda yazılmış kaynaklardır. Ömrünün çoğunu XIV. yüzyılda yaşamış Evrenos

Bey hakkında en erken XV. yüzyılın şartlarında yazılmış hikâyelerden kesin ve

tutarlı bilgiler vermesini beklemek elbette mümkün değildir. Bu nedenle her

birindeki bilgilerin dikkatli bir şekilde eleştiri süzgecinden geçirilmesi şarttır. Ayrıca

Evrenos’un yaşadığı döneme ait vesikaların sayısı da yok denecek kadar azdır.

Ancak, şimdiye kadar bu konuda yeterli arşiv çalışmasının yapıldığı da söylenemez.

Dönemin Bizans ve diğer Batı kaynaklarındaki bilgi kırıntıları bazen Evrenos Bey

hakkında bize önemli bilgiler sunmaktadır. Örneğin şimdiye kadar Osmanlı

kronikleri ile karşılaştırmalı olarak kullanılmamış olan Bizans kronikleri bu

bakımdan önemlidir. Dolayısıyla, Evrenos Bey üzerine yapılacak bir çalışmada

Evrenos Bey’in Batı Trakya’da izlediği güzergah hakkında görsel malzemelerle bir

bölüm ayrılmıştır. Bkz. 16-64.

13

yukarıda saydığımız kaynak türlerindeki bilgilerin mukayeseli ve eleştirel bakış

açısıyla, titiz bir şekilde incelenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu metotla bir

çalışmanın şimdiye kadar yapılmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu sebeplerle ulaşabildiğimiz bütün Osmanlı, Bizans kaynaklarının yanı sıra,

en erken tarihli olandan başlayarak arşiv malzemeleriyle de onun hakkında

bulabildiğimiz her türlü kaynağı burada değerlendirmeye çalıştık. Çalışmaya

başlarken izlenecek metot konusunda bazı tereddütler yaşadık. Çünkü metodolojik

olarak örnek alabileceğimiz, bir uc beyi üzerine prosopografik bir çalışma şimdiye

kadar yapılmamıştı. Bu nedenle çalışmamızın metoduna, araştırma boyunca ortaya

çıkan bilgi ve belgelere göre karar verdik. Buna göre, ilk bölümü Evrenos Bey’in

kim olduğuna sorusuna ayırdık. Bu bağlamda Osmanlı ve Bizans kaynaklarındaki

bilgiler önemliydi. Öncelikle bu kaynakların Evrenos Bey hakkında verdiği bilgilerin

ortaya çıkarılması daha sonraki bölümlerin anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır. Aynı

bölümde Evrenos Bey üzerine yapılan modern araştırmaların görüşlerini de

tartıştığımız bir başlık eklemeyi uygun gördük. Her bir görüşü ve dayandığı

argümanları tartıştık. Ayrıca Evrenos Bey’in kökenine dair, babası İsa Bey hakkında

bulduğumuz yeni bilgiler ışığında yeniden bir değerlendirme yaptık.

İkinci bölüm ise, tamamen Evrenos Bey’in askeri ve siyasi faaliyetlerine

ayrıldı. Bu bölümün en zor tarafı, sürekli hareket halindeki Evrenos Bey’in ne zaman

nerede olduğuna dair bir kronolojik izlek çıkartmak oldu. Osmanlı kaynaklarındaki

kronoloji zaafiyeti ve anlatımlarındaki çelişkilere rağmen, bu bölümün şimdiye kadar

Evrenos Bey’in faaliyetlerinin en başından sonuna kadar izlenebildiği en kapsamlı

çalışma olduğunu söyleyebiliriz.

14

Üçüncü bölüm, Evrenos Bey tarafından kurulan vakıflara ayrıldı. Evrenos

Bey’in sırasıyla Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’da bizzat kurduğu

vakıflar incelendi. Bu vakıfların oğulları tarafından yaşatılmaya devam eden, hatta

yirminci yüzyıla kadar yaşayan vakıflar olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca

arşivlerde oğulları tarafından kurulan vakıflara ait belgelerin de olduğu

bilinmektedir. Buradaki amaçlarımızdan biri, bizzat Evrenos Bey tarafından

fethedildikten sonra yeni fethedilen yerde kurulan vakıfları tespit etmek ve bu Balkan

şehirlerinin birer Osmanlı kenti karakterine dönüşümünü görmektir. Ulaşabildiğimiz

arşiv belgelerindeki verilerden, kurduğu vakıflar hakkında önemli bilgiler elde

edilmiştir. Ayrıca, ikinci bölümde bir asker olarak incelediğimiz Evrenos Bey’in, bu

bölümde sadece yağma ve talan eden bir akıncı komutanı olmadığı, kurduğu imaret

siteleri ile hayır sahibi yönü de belgeler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.

Evrenos Bey hakkında yapılacak bir çalışmada onun Osmanlı Devleti’nin idari

ve askeri sistemindeki statüsünden bahsetmek gerekmektedir. Onun bir “Uc Beyi”

veya diğer bir deyişle “Akıncı Beyi” olduğu bilinmektedir. Onun, en güçlü

dönemlerinde dahi müstakil bir devlet kurma veya merkezi idareden bağımsızlaşma

eğilimine dair bir işaret yoktur. Bununla birlikte merkezle ilişkileri daima uyumlu

olmuş değildir. Bu nedenle Evrenos’un örneğinde Osmanlı’da Akıncı/Uc Beyi

statüsü hakkında temel kavramların ve terminolojinin ve hukukî meşruiyetinin

bilinmesi gerekir. Böylelikle onun faaliyetlerine anlam vermek kolaylaşacaktır9.

9 Uc kültürü ve merkez-uc ilişkisi hakkında bkz. Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde

Uc (Serhad)lar”, Doğu Batı, Makaleler II, İstanbul 2008, s. 45-60; H. Çetin Arslan,

“Erken Osmanlı’nın Fetih ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik

Önemi”, Türkler, c. IX, s. 217-225; Abdülkadir Özcan, “Akıncı”, DİA, C. II, İstanbul

1989, s. 249-250.

15

Bilindiği gibi akıncı, keşif, yağma veya tahrip amacıyla yabancı devlet

arazilerine seferler düzenleyen hafif süvari birliklerine verilen isimdir10. Akıncılık

esasında Orta Asya’dan beri süregelen bir gelenektir. Selçuklular zamanında da

akıncı beylerine “uc beyi” denilmiştir11. İran tarihine baktığımızda da “haşer” adı

verilen ve ordunun keşif kolu görevini yapan hafif silahlı süvarilerin olduğu

bilinmektedir12. Evrenos Bey’in faaliyetlerde bulunduğu Bizans topraklarında da X-

XI. yüzyıllara ait askeri bir terim olan akritas/akritai (Άκρίτας/Άκρίται) birlikleri de

aynı görevi üstlenmişlerdi13.

İyi binici atlılardan oluşan akıncılar, sınırlarda veya sınıra yakın yerlerde bir

plan ve program dâhilinde yaz-kış akın yaparlar, mal ve esir alırlar ve düşman

kuvvetleri hakkında önemli bilgiler getirirlerdi14. Savaş zamanında ordunun keşif

kolu hizmetini gören akıncılar, güzergâhları ordudan önce tespit ederek ordunun

yolunu açarlar, köprü ve geçitleri tutarak düşmanın pusu kurmasına mani olurlardı.

Zaten en önemli görevleri sınır güvenliğini sağlamak ve düşman topraklarına akınlar

yaparak bunları zayıflatmaktı15. Böylece Osmanlı Devleti komşu ülkeye savaş açtığı

10 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I,

İstanbul 1993, s. 36.

11 İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, İstanbul 1925, s. 71.

12 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, T.T.K. Ankara 1988, s.

233.

13 Alexander P. Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Volume 1, Oxford

1991, s. 47; F. Köprülü, a.g.e., s. 75; H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc

(Serhad)lar”, s. 49.

14 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 36.

15 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 54.

16

zaman bölge daha önce akıncılar tarafından tanınmış ve zayıflamış bir durumda

olurdu. Fetihten 4-5 gün önce yapılan keşif akınları sayesinde de orduyu haberdar

etme fırsatları olur ve düşmana yarayacak maddeleri ganimet olarak toplarlar, köprü

ve geçitleri de emniyet altına alarak ordunun sorunsuz bir biçimde ilerlemesini

sağlarlardı16. Örneğin Sultan Murad, Kosova Savaşı öncesinde Evrenos Gazi’yi kırk

kişilik bir grup ile Üsküp’e keşif akını yapma amacıyla göndermişti17.

Akıncılar, hafif süvari birliklerinden oluştukları için düşman topraklarında çok

hızlı ilerleyebilmişlerdir. Akıncıların başında ise “akıncı beyi/uc beyi” denilen ve

devlet tarafından seçilen liderleri bulunurdu. Bu unvan ise, herhangi bir surette

kuvvet kazanarak etrafına askerler toplamış reislere merkezî idare tarafından

verilirdi. Balkan fetihlerinde sol kol üzerinde önce Hacı İlbeyi, ve onun vefatıyla

Evrenos Bey’i akıncı lideri olarak görüyoruz18. Neşri bu konuda: “Lala Şahin’e

Rumili’nün beğlerbeği’li ğin virüp, Evrenoz’a ucların beğliğin verdi. Ol vakıt Hacı

İlbeği dahi Allah emrine vardı” diyerek, Hacı İlbeyi’nin ölümüyle ucların beyi

olarak Evrenos’un atandığını belirtmektedir19. Edirne’nin fethi için yapılan

hazırlıklar sırasında önce Keşan’ı ve ardından İpsala’yı fetheden Evrenos Bey’e de

16 İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s.239; H. İnalcık, a.g.m., s. 54.

17 Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, Neşrî Tarihi, c. I, Yay. Faik Reşit Unat-

Mehmed A. Köymen, T.T.K. Ankara 1999, s. 266; Halil İnalcık, “Bayezid I”, DİA, c.

V, İstanbul 1992, s. 232.

18 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna Savaşları

(1332-1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme, T.T.K. Ankara 1989, s. 88.

19 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198.

17

Uc beyi unvanı verilmiş ve kendisine İpsala’da uc tahsis edilmiştir20. Artık Osmanlı

sol kolu yani tarihi Via Egnatia yolu üzerinde fetihlerine devam edecek olan Evrenos

Bey’in güzergâhı çizilmiştir. Bilindiği gibi Osmanlı ordusunun fetihlerde izlediği

güzergâhlar: Sol Kol (Via Egnatia), Orta Kol (Via Militaris) ve Sağ Kol (Kırım-

Karadeniz ticaret yolu) olarak üçe ayrılır. Uc beyleri, üs merkezlerini fetihler

ilerledikçe sınıra yakın bir noktaya taşımışlar ve yaptıkları fetihlerde Roma

döneminde yapılan ve daha sonra Bizans’ın da kullandığı önemli yolları takip

etmişlerdir. Böylece uclar Osmanlı fetihlerine paralel olarak ileriye doğru yeni

merkezlere intikal etmiştir.21

Akıncıların oğulları da akıncı adayı sayılırlardı, bir nevi babadan oğula geçen

bir teşkilâttı22. Her isteyen akıncı olamazdı, akıncı olabilmenin de bazı şartları

vardı23. Eğer akıncı ailesinin yetişmiş erkek çocukları varsa onların öncelikleri vardı

ve akıncı olarak kaydedilmeleri kanundu24. Bunlar güçlü, yiğit delikanlılar arasından

seçilirlerdi. Babadan oğula geçerek genişleyen ve Osmanlı Devleti’ne büyük 20 Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul Matba’a-i Amire, Hicrî 1332, s. 54;

Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 196-197; Oruç Beğ Tarihi, (Osmanlı Tarihi 1288-

1502), Haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Yay., İstanbul 2008, s. 24.

21 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 55; Mariya Kyprovska, The

Military Organization of the Akıncıs in Ottoman Rumelia, Bilkent Üniversitesi

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2004 Ankara, s. 11.

22 Bu konuyla ilgili olarak A. Özcan, akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında

Evrenos Bey’in büyük emeğinin geçtiğini belirtmektedir, a.g.m., s. 249; İ. H.

Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239; H. Ç. Arslan, a.g.m., s. 218.

23 Necati Tacan, Akıncılar ve Mehmed II., Bayazıt II. Zamanlarında Akınlar, İstanbul

1936, s. 3; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239.

24 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 239.

18

yararlılıklar gösteren akıncılar aileleri arasında Evrenosoğulları dışında

Mihaloğulları, Turahanoğulları ve Malkoçoğulları gibi önemli aileler bulunmaktadır.

Bu aileler akıncılarının isimleri ile anılmaktaydılar. Neşri, babaları gibi akıncılık

yapan Evrenos Bey’in oğulları için, “Şimdi Evrenoz oğlanları kim vardur, anun

neslindendür. Evrenozlı dimeğe hikmet budur” demektedir25. Evrenos Bey’in

oğullarından özellikle Ali, Barak ve İsa Bey’lerin babalarının izinde gittiklerini yani

birer akıncı beyi olduklarını biliyoruz.

Akıncı beylerinin görevlendirilmeleri de sultan tarafından yapılmaktaydı.

Çıkarılan “akın fermanı” doğrultusunda hareket ederler ve akın yapılacak bölgeyi iyi

tanıyan “işbilir beyler” ve vezirler tarafından kararlaştırılırdı26. Örneğin Osmanlı sol

kolu üzerinde ilerleyen Evrenos Bey’in, Gümülcine’nin fethi için görevlendirilmesini

Hoca Saadeddin şu şekilde kaydetmiştir: “Evrenos Bey’i cânib-i cenûbda sahil-i

deryâda vâki’ olan vilâyet-i Gümülcine ve tevâbi’i gibi teshîr içün serdâr-ı sipâh

edüb ol cânibe revâne etdiler”27. Ayrıca kendisine “sancaklık” verildiği kaydolunan

1386 tarihli belgede, kendisinden Selanik kalesinin fethinin beklendiği

belirtilmektedir28. Evrenos Bey bu emri yerine getirmiş ve Selanik’in ilk fethi

25 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 257.

26 H. Çetin Arslan, “Erken Osmanlı Dönemi (1299-1453)’nde Akıncılar ve Akıncı

Beyleri”, Osmanlı, c. I, Ankara 1999, s. 220.

27 Hoca Saadeddin, Tâcü’t-tevârîh, c. I, İstanbul 1279, s. 73.

28 BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.

19

1387’de gerçekleşmiştir29. Görüldüğü gibi fetihler gelişigüzel değil, belli bir

güzergâh doğrultusunda ve sultanın izni ile yapılmıştır.

Evrenos Bey önemli fetihlerde bulunduğu gibi, fethettiği bölgelerin

gelişmesine, şehirleşmesine ve Türkleşmesine de önemli katkılar sağlamıştır. Bu

ünlü komutanın ismi ailesinden olmayan kişilere verildiği gibi adına kasaba ve

köyler de kurulmuştur. Örneğin XV. yüzyıla ait Gümülcine Tahrir Defterinde,

Evrenos Bey’in ailesinden olmayan sıradan timar sahiplerinin de bu ismi

kullandıklarını görüyoruz30. Ayrıca Diyarbekir eyaletine bağlı Hizan kazasında

bulunan Evranos karyesi31 ve Ordu Sancağı dâhilinde bulunan Evranos kazası32 da

bu akıncı beyinin kendisinin olmasa bile şöhretinin gittiği yerlerdendir.

Akıncılar, gazâ ruhu ile fetihlerini yaparlardı33. Bir taraftan sınırları düşman

işgaline karşı korumak ve diğer taraftan fırsat buldukça onların topraklarına akınlar

yaparak ganimet sağlayan akıncılara gaza yaptıkları için “gâzi” unvanı da

29 Melek Delilbaşı, Johannis Anagnostis, “Selânik (Thessaloniki)’in Son Zaptı

Hakkında Bir Tarih”, T.T.K. Ankara 1989, s. 3; Halil İnalcık, “I. Murad”, DİA, c.

XXXI, İstanbul 2006, s. 161.

30 İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, TT, No: 89 (Gümülcine Tahrir Defteri), v.

63a, 64a, 73a, 107a.

31 BOA, A. DVN. No: 133/35.

32 BOA, A. MKT. DV. No: 128/100.

33 Gaziliğin tanımı ve unsurları hakkında daha fazla için bkz. Şinasi Tekin, “XIV.

Yüzyılda Yazılmış Gazilik Tarikası ‘Gâziliğin Yolları’ Adlı Bir Eski Anadolu

Türkçesi Metni ve Gazâ/Cihâd Kavramları Hakkında”, Journal of Turkish Studies,

Volume XIII, Harvard 1989, s. 144-145.

20

verilmişti34. Evrenos Bey’in ismi de kaynaklarda gâzi unvanıyla geçmektedir.

Ahmedî tarafından XV. yüzyıl başlarında kaleme alınan İskendernâme’de, din

yolunda cihad etmenin önemi ve gazânın bir fazilet olduğu vurgulanmaktadır35.

Allah’ın emri olarak görülen gazâ, darül’l-harbe karşı daimi akınlarla savaş anlamına

geliyordu. Şer’î kanunlara göre bu akınlarda kâfirlerin malları ganimet olarak

alınabiliyor ve memleketleri tahrip edilebiliyordu. Böylece gâziler başarı gösteren

ünlü beyler etrafında toplanarak, hayati tehlike altında gazâ hareketlerine devam

ediyorlardı. XIV. yüzyıl Arap kaynakları Osmanlı beylerini de “sâhibü’l-ucât”

unvanıyla anmaktaydılar36.

Bu yerel güçlerin sadakatinin bazı vergilerden muaf olma gibi özel imtiyazlarla

teşvik edilmesi gerekiyordu. Bir anlamda bulundukları bölgelerin feodal beyleri

durumundaydılar. H. İnalcık’ın da belirttiği gibi merkezi idare daima bu güçlü uc

beylerine karşı hassas ve tedirgindi37. Esasında Balkanlarda siyasi iktidar fiili olarak

akıncı beylerinin elinde idi38. Özellikle de konumuz olan Evrenos Bey, Fetret Devri

süresince Osmanlı şehzadeleri tarafından önemli bir güç kaynağı olarak görülmüş ve

bu akıncı beyini kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır.

34 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III/I (1299-1451), Ankara 1964, s. 7; Cemal

Kafadar, “Gazâ”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996, s. 428.

35 Ahmedî, İskender-nâme, İnceleme-Tıpkıbasım: İsmail Ünver, TDK Ankara 1983,

v. 66a; ayrıca bkz. Nihad Sami Banarlı, “Ahmedi ve Dâsıtân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i

Osman”, Türkiyat Mecmuası, c. VI, 1936-39, İstanbul 1939, s. 112-113.

36 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 50.

37 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, İstanbul 2004, s.

196-197.

38 C. Imber, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, s. 18.

21

Akıncıları diğer süvari birliklerinden ayıran en önemli fark, yanlarında

mühimmat hatta erzak bile taşımadan bütün ihtiyaçlarını yaptıkları akınlardan

karşılamalarıdır39. Devlet adına çalıştıkları ve akınlar yaptıkları için halktan alınan

vergilerden ve angaryalardan muaf tutulmuşlardır40. Uzunçarşılı’nın belirttiği gibi

“elde ettikleri mal-ı ganimetle avdet eylerlerdi”41. Mustafa Nuri Paşa, akıncıların bu

ganimetlerle servet sahibi olduklarını vurgulamaktadır42. Evrenos Bey’in nüfuzu,

zenginliği ve imar faaliyetleri bunun en güzel göstergesidir. Akıncı beylerin

yaptıkları fetihler sonrasında “kılıç hakkı” olarak kendilerine verilen toprakların gelir

toplama hakkına sahip olmaları, onların imar faaliyetlerinin finansman kaynağı

olmuştur. Akıncı beyleri tarafından boş (hâlî) topraklarda kurulan cami, han, hamam,

kervansaray, zaviye ve bedesten gibi yapılar sayesinde yeni yerleşim yerleri ve hatta

şehirler oluşmuştur43. Yapılan yeni fetihlerle geride kalan ve birer Osmanlı kenti

haline gelen bu uc merkezleri arasında Evrenos Bey tarafından fethedilen ve

vakıflarıyla gelişen Gümülcine, Serez ve Yenice-i Vardar önemli örneklerdir.

Görüldüğü gibi Osmanlı fetih sisteminde akıncı beylerinin önemi oldukça

büyüktür. Akıncılık, yeni yerleşim yerlerinin fethedilmesi, yapılan göçlerle Osmanlı

kültürü ile bütünleştirilmesi ve devlet gücünün uc bölgelere taşınmasında önemli bir

39 M. Zeki, “Akınlar ve Akıncılar”, s. 292; N. Malkoç, “Tarihi Tetkikler, Akınlar,

Akıncılar ve Büyük Akınlar”, Süvari Mecmuası, S. 97(Nisan), İstanbul 1936, s. 76.

40 A. Özcan, “Akıncı”, s. 249.

41 İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti, s. 71; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s. 239.

42 Mustafa Nuri Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât, c. I, İstanbul 1327, s.

147.

43 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 56.

22

kurum idi44. Akıncı kuvvetlerinin XV. yüzyıldaki mevcudu kırk bin kişi

civarındaydı45. Evrenosoğlu Ali Bey’in de katıldığı 1479-80 (H. 884) Transilvanya

seferinde de kırk ila kırk üç bin kişiden oluşan bir akıncı ordusundan bahsedilir46.

Osmanlı Devleti’nde akıncılık teşkilatı 1595 senesine kadar devam etmiştir. Bu

dönemde vezir-i âzâm olan Sinan Paşa’nın Eflak’ta yenilmesi ve akıncı

kuvvetlerinden pek azının kurtulabilmesi nedeniyle akıncı ocakları eski önemini ve

itibarını kaybetmiştir47. Peçevî Tarihi’nde, İslam askerinin daha önce böylesine bir

yenilgiyle karşılaşmadığı ve binlerce insanın telef olduğu kaydedilmiştir48. 1630’da

kaleme alınan Koçi Bey Risalesi’nde ise bu vazifede iki bin akıncının kaldığı

belirtilmektedir49. XVII. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, artık geri

hizmette kullanılmaya başlanmışlar ve yerlerini sınır kalelerindeki “serhad kulları”

almıştır. Yine bu yüzyıldan itibaren, öncülük hizmetinde Kırım hanlarının

44 N. Malkoç, a.g.m., s. 77-78.

45 Oruç Beğ Tarihi, s. 61; Aurel Decei, “Akindji”, The Encyclopaedia of Islam,

Volume I, A-B, 1960, s. 340.

46 M. Zeki, a.g.m., s. 297; Yılmaz Öztuna, “Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağı’nın

Sönmesi”, Hayat Tarih Mecmuası, S. V, İstanbul 1973, s. 14.

47 A. Decei, a.g.m., s. 340; M. Zeki, a.g.m., s. 299-301; İ. H. Uzunçarşılı, “Akıncı”, s.

240; Y. Öztuna, a.g.m., s. 15-16.

48 Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, c. II, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür

Bakanlığı Yay., Ankara 1999, s. 172.

49 Koçi Bey Risalesi, Yay. Yılmaz Kurt, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 50.

23

maiyetlerindeki Tatar askerlerinden faydalanılmış ve akıncılık zamanla yok

olmuştur50.

50 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II,

T.T.K. Ankara 1984, s. 255; A. Özcan, “Akıncı”, s. 250; N. Tacan, a.g.e., s. 10; M.

Kyprovska, The Military Organization of the Akıncıs in Ottoman Rumelia, s. 85.

1. BÖLÜM

EVRENOS BEY KİMDİR?

Evrenos Bey hakkında bildiklerimizin çoğunu dönemin Osmanlı ve Bizans

kaynaklarına borçluyuz. Ne zaman doğduğu, kaynaklarda ilk ortaya çıktığı zaman

kaç yaşlarında olduğu ve kaç yaşında iken öldüğüne dair bir bilgiye sahip değiliz.

Sadece ölüm tarihinin 17 Kasım 1417 olduğunu türbesinde bulunan kitabeden

biliyoruz51. Evrenos Bey’in nerede doğduğu, ne zaman bir Osmanlı akıncısı

olduğuna dair bilgi kırıntıları ise kaynakların tartışmaya açık kayıtlarından ibarettir.

Bu nedenle Evrenos Bey üzerine yapılan modern araştırmalarda onun bilinmeyenleri

hakkında farklı görüşler ifade edilmiştir. Bu çalışmalarda Evrenos’un kişisel hikâyesi

üzerine kaynaklardaki çok az bilginin doğru olduğu önkabuluyle bir kurgu yapıldığı

görülmektedir. Örneğin, onun öldüğünde yüz yaşını geçmiş olduğuna dair görüş,

Evrenos Bey hakkında yazılan tedkik eserlerde tekrar edilmektedir52. Ne zaman

doğduğu bilinmeyen Evrenos Bey’in yaşına dair bu tahminin, onun Karesi

ümerasından olduğunu kabul etmelerinden kaynaklandığı açıktır. Bu kayıtlar XVI.

yüzyılda yazan İbn-i Kemal ve Hoca Saadeddin gibi Osmanlı kronikleridir. Tedkik

51 V. Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 331; H. Ç. Arslan, a.g.e. s.

90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89

52 K. Kâni, a.g.m., s. 19; H. Vehbi, a.g.m., s. 833; İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s.

416; F. Başar, a.g.m., s. 540.

25

eserlerde, Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğu düşünülerek, - bu beylik 1335-

45 tarihleri arasında fethedildiğine göre- onun 1300’lü yılların başlarında doğmuş

olması gerektiğine dair bir varsayımla hareket edildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü

üzere bu görüşler, Evrenos Bey’in hem doğduğu yere, hem kökenine, hem de yaşına

dair bir varsayımdan ibarettir. Bu örneğe benzer pek çok konuda farklı görüşlerin

olması, öncelikle dönemin kaynaklarındaki somut bilgilerin yeniden yorumlanması

ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla daha önce de belirtiğimiz gibi bu

varsayımları tartışmak ve yeni bir yorum yapmak için öncelikle dönemin

kaynaklarındaki bilgileri bağımsız olarak ortaya koymanın doğru bir metot olacağı

kanaatindeyiz.

1.1. Osmanlı ve Bizans Kaynaklarında Evrenos Bey

İlk olarak Evrenos Bey hakkında en çok bilgi ihtiva eden Osmanlı

kaynaklarına bakmak gerekir. Osmanlı kaynaklarında Evrenos Bey hakkında övgü

dolu sözler ve kahramanlıkları ile başarılarını anlatan uzun hikâyeler yer almaktadır.

Bu kaynaklardan kronolojik olarak en erkeni olan Aşıkpaşazâde’de, Evrenos Bey ilk

defa “Gazi Evrenuz/Evrenoz (اور# ! ز) adıyla karşımıza çıkar. Burada Evrenos Bey,

Hacı İlbeyi ile birlikte anılmakta ve akıncı özelliği ön plana çıkartılmaktadır.

Dimetoka ve diğer vilayetlere yaptığı akınlarla Aşıkpaşazâde’nin ifadesiyle “çalub

çarpmağa başladığı” kaydedilmiştir53. Aşıkpaşazâde H. 758 (1356-57) tarihini

53Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, çev. Kemal

Yavuz- M. A. Yekta Saraç, İstanbul 2003, s. 378. Bu farklı elyazmasında ise

26

verdiği olayları aktarırken Evrenos Bey’e yaptığı gazâ hareketlerinden dolayı “Gâzi”

unvanıyla hitap etmektedir. Böylelikle Evrenos Bey’in 1356 tarihinden itibaren

“Gâzi” unvanıyla anıldığını Aşıkpaşazâde’den öğreniyoruz.

Neşri’de ise “Gazi Evrenoz/Evrenez ['!اور]” şeklinde kaydedilmiştir54.

Aşıkpaşazâde’den yararlandığı bilinen Neşri’nin eserinde de adı ilk defa Hacı İlbeyi

ile birlikte anılmıştır. Konurhisar’ın fethinden (1356-57) sonra buranın Hacı

İlbeyi’ne verildiği, kendisinin de ona “yarar yoldaş” bırakıldığı ve Aşıkpaşazâde’nin

de belirttiği gibi birlikte yağma akınları yaptıkları kaydedilmiştir55. Ancak

Aşıkpaşazâde’den farklı olarak Neşri Evrenos Bey’i şöyle anlatmaktadır:

“Rivâyet ederler ki Sultan Murad Gazi’nün Evrenoz adlı bir su-başısı varidi.

Gayet bahâdır ve ser-firâz Gazi kişiydi. Nice vilâyetler feth itmişdi. Sultan Murad’un

gayet toğrusı idi. Hicaz’a gitmişdi. Varub, Ka’be-i müşerrefeyi -şerrefeha’llâhü

te’alâ- tavâf idüb, ol esnâda yine gelüb, Hunkâr’a yitişdi. Hunkâr dahi buna gereği

gibi ‘izzet idüb, bir ‘âlî timar emr itdi.”56

Görüleceği üzere Aşıkpaşazâde, Evrenos Bey’in sedece “Gâzi” unvanını

kullanmış, hacca gitmesiyle ilgili herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Neşri ise

Evrenos Bey’in Sultan Murad’ın izniyle hacca gittiğini belirten tek Osmanlı

Evrenos’un ismi “Gâzi Evrenez” şeklinde geçmektedir; Âşık Paşaoğlu Tarihi, nşr. N.

Atsız, MEB Tarih Dizisi, İstanbul 1992, s. 49. Atsız neşrinde ise Evrenos Bey’e

“Gazi Evrenüz” denmiştir.

54 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184–185; Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ,

Menzel Nüshası, Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2008, s. 90.

55 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 185; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 85.

56 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 257.

27

kroniğidir. Neşri’nin verdiği bilgiler Sultan I. Murad’ın Evrenos’a gönderdiği 1386

tarihli mektuptaki şu ifadeyle doğrulanmaktadır: “Melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn

kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” yani ‘gazilerin ve

mücahidlerin sultanı, kâfirleri ezen Gazi Hacı Evrenos Bey’ şeklinde hitap

edilmektedir 57. Bu belgeden, Evrenos Bey’in 1386 tarihinden önce Hacı unvanını

aldığı anlaşılmaktadır58.

Evrenos Bey’in adı Oruç Beğ Tarihi’nde ilk defa Gelibolu’nun fethinden

bahsedilirken kaydedilmiştir: Evrenos Beğ dirlerdi, bir bahâdır, dilâver yiğit vardı.

Süleyman Paşa ile bile geçmişdi59. Bu eserde ayrıca Fetret Dönemi anlatılırken,

Musa Çelebi’nin Evrenos Bey’den nasıl çekindiği ise şöyle ifade edilmektedir: “Ve

illâ Musa Beğ, Evrenos Beğ’den gâyet havf iderdi. Ol vakt Evrenos Beğ hayatda idi.

İki üç bin yarar kulları vardı, kılıç erleri. Gümülcine’yi, İskete’yi, Marulya’yı ve

Siroz ve Selanik tarafın ol feth etmişdi. Kuvvetlü kişiydi” 60. Görüldüğü gibi

korkulacak kadar güce sahip olan Evrenos Bey, ömrünün son yıllarında artık

Osmanlı şehzadelerinin destek beklediği, önemli ve sözü geçen bir komutandı.

Başka bir XVI. yüzyıl kaynağı olan Gelibolulu Mustafa Âli’nin Künhü’l-ahbâr

adlı eserinde ise H. 758 (1357) yılı olayları anlatılırken adı ilk defa geçen Evrenos

Bey’in, Süleyman Paşa ile birlikte yanında Umur Bey, Ece Bey ve Gazi Fazıl Bey ile

57 BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.

58 Neşri’nin bu kaydından hareketle bazı çalışmalarda Evrenos Bey’in 1387-88

tarihlerinde hacca gitmiş olabileceği belirtilmektedir. Krş. H. Lowry-İ. Erünsal,

a.g.e., s. 15.

59 Oruç Beğ Tarihi, s. 20.

60 Oruç Beğ Tarihi, s. 44-45.

28

Rumeli’ye akınlarda bulunduğu belirtilmiştir61. Âli, Evrenos’un karakteristik

özelliklerinden bahseden nadir bilgiler kaydetmiştir:

“Evrenos Beğdir ki sâhib-i hayrât, râgıb-ı meberrât, şîr-merd pîşe-i cihâd,

şeh-levend-i kerâmet-nihâd bir emîr-i büzürgvâr idi. Rumili’nin iç ili hükmündeki

kura ve kasabât-ı ekseriyâ ânın fethidir. Kendinin ve evlâdının yedi yerde ‘amâyir-i

latîfesi vardır”62. Görüldüğü gibi Âli’ye göre Evrenos Bey, hayır sahibi, sevap

işleyen, cesur, cihad yapan, boylu-poslu, yüce gönüllü ve saygıdeğer bir emir idi.

Osmanlı tarihçileri arasında Evrenos Bey’in Karesi Beyliği ile ili şkisinden ilk

bahsedenler XVI. yüzyıl yazarlarından İbn-i Kemal ve Hoca Saadeddin’dir.

Ardından XVII. yüzyılda Müneccimbaşı onun Karesi ümerâsından olduğunu

kaydedecektir63. İbn-i Kemal, Evrenos Beyi Karesi ümerâsından iken Osmanlı

hâkimiyetine girmiş dört yiğit (Hacı İlbeyi, Ece Bey, Fazıl Bey ve Evrenos Bey)

arasında saymakta ve kılıçlarıyla dirilen yani yaşam gayesi fetih olan, bulduğunu

yiyen “Gâzi dilâverler” olarak tasvir etmektedir64. Hoca Saadeddin’in eserinde ise

Evrenos Bey hakkında: Husûsan Ece Beğ ve Gazi Fazıl ve Evrenos Beğ ki Karesi

61 Âlî, Künhü’l-ahbâr, v. 17a.

62 Âlî, a.g.e., v. 27b.

63 Bu konuda H. Lowry-İ. Erünsal, Evrenos Bey’in Karesi ile olan münasebeti

iddiasının ilk defa XVII. yüzyılda Müneccimbaşı tarafından belirtildiğini

gözlemleseler de araştırmamıza göre daha XVI. yüzyılda İbn-i Kemal ve Hoca

Saadeddin de Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğunu kaydetmişlerdir. Bkz.

Kemal Paşaoğlu Şemsüddin Ahmed İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter,

Yay. Şerafettin Turan, T.T.K. Ankara 1991, s. 110-111; Hoca Saadeddin, Tâcü’t-

tevârîh, c. I, s. 51, 53, 70. Krş. H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 8, dn. 27.

64 İbn-i Kemal, a.g.e., s. 110-111.

29

vilâyetinin ser-hayllerinden65 idiler denilmektedir66. XVI. yüzyılın diğer bi yazarı

İdris-i Bitlisî ise öncelikle Bursa’nın H. 706 (1306-1307) tarihlerindeki Rum

tekfurunun Evrenos Bey olduğundan bahsetmiş, daha sonraki kayıtlarında da diğer

Karesili beyler ile birlikte Evrenos’un da Osmanlı hizmetine girdiğini belirtmiştir67.

Solakzâde’nin Evrenos Bey ile ilgili ilk kaydı Rumeli’ye sallarla geçiş

hikâyesini anlatırken geçmektedir: “husûsen Ece Bey ve Fazıl Bey ve Evrenos Bey

bunlar Karesi vilâyetinin müte’ayyin adamlarından idiler”68. Solakzâde, Evrenos

Bey’in şecâ’atle şöhret bulduğunu belirtmiş ve dilaver gaziler arasında saydığı

Evrenos için övgü dolu sözler kullanmıştır69. Son üssü ve ailenin merkezi olarak

kabul ettiğimiz Yenice-i Vardar’da bulunan Evrenos Bey için Solakzâde, Evrenos

Bey’in nüfuzunu ve gücünü şu sözlerle dile getirmiştir:

“Rumili serhadlerinin yararı ve ekser memâlikin fâtih-i nâmdârı ve beş-altı bin

dilâver ve bahadır kulları ve mirliva oğulları ‘ki her biri bir külli kapuya mâlik ve

şehâmet ve celâdet tarîkına sâlikdir’ olan Evrenos Beğ ki Selanik etrafını feth edüb

Yenice-i Vardar’da mütemekkin idi” 70.

65 Ser-hayl: bir atlı bölüğünün veya bir kervanın başı.

66 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 53.

67 İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, c. I, Haz. M. Karataş-S. Kaya-Y. Baş, Betav Yay.,

Ankara 2008, s. 172, 263, 269.

68 Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, İstanbul 1298, s. 23.

69 Solakzâde, a.g.e., s. 29-, 45.

70 Solakzâde, a.g.e., s. 112.

30

Anonim Osmanlı Tarihi’nde de Süleyman Paşa ve akıncılarının Gelibolu’daki

faaliyetlerinden bahsedilirken: “Meğer bir beğ var idi. Adına Evrenos Beğ dirlerdi.

Gâyet bahâdır idi” şeklinde adı geçmektedir71.

Müneccimbaşı da, Evrenos’un Karesi hâkimi Aclan Bey’in yanında görev

aldığını, yani Osmanlı hâkimiyetine kadar Karesi ümerasından olduğunu

vurgulayanlar arasındadır72. Evrenos Bey’in Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya ve

ardından I. Murad’a hizmette bulunduğunu belirtmektedir. Evrenos’un yaptığı

fetihleri ve hayatını ise kısaca şöyle özetler:

“Rumili’nin garb tarafına olan bilâdın ekseri mûma ileyhin fethidir. Bir

müddet Gümülcine’de sâkin olub, sonra olduğu hâneyi ‘imâret ve han yapub

kendüsü Siroz’a nakl eyledi. Ba’dehu Vardar Yenicesin feth etdikde Siroz’da olan

hânesini dahi ‘imâret han yapub Yenice’ye nakl eyledi. Kendünün ve evlâdının

fütûhât-ı celîle ve hayrât-ı kesîresi olub, alâ yevmen hâza bâki ve evkâfın tevliyeti

anlardadır”73.

Osmanlı kaynakları arasında Evrenos Bey hakkında diğerlerinden farklı olarak

Mustafa Nuri Paşa tarafından kaleme alınan Netayicü’l-vukû’at’ın kaydı ise şöyledir:

“Mihal Bey ve Evrenos Bey gibi sonradan bârgâh-ı Osmanî’ye iltihâk eden

ümerâdan evlâd ü ahfâdından fenn-i harb ü kıtâlde mâhir bahadırlar yetişmekte

olduğu misillü..”74

71 Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2000, s. 22.

72 Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahâ’ifü’l-ahbâr, c. III, İstanbul 1321, s. 288.

73 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 305-306.

74 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c. I, s. 17.

31

Burada Mustafa Nuri Paşa’nın sonradan bârgâh-ı Osmanî’ye iltihâk eden

ümerâdan ifadesiyle, Evrenos Bey’in Mihal Bey gibi ihtida ettiğini mi, yoksa

Osmanlı idaresine katılan Karesi ümerasından biri olduğunu mu kastettiği

anlaşılmamaktadır. Eserde bu konuya dair bir açıklama bulunmasa da adının bir

zamanlar gayrimüslim olan Mihal Bey ile birlikte anılmış olması şüphe

uyandırmaktadır. Ayrıca bu kaynakta Evrenos Bey’in Osmanlı idaresine girmeden

önce Karesi ümerasından olduğuna dair herhangi bir kayıt yoktur ve adı ilk defa Lala

Şahin Paşa ile birlikte ümerâdan Evrenos Beğ şeklinde yani Osmanlı ümerası

kastedilerek zikredilmiştir75.

Evrenos Bey, uzun yıllara dayanan tecrübesi ve bölgeyi iyi tanıması nedeniyle

Osmanlı sultanlarına savaş meclislerinde yol göstermiştir. I. Kosova Savaşı için

yapılan hazırlıklarda özellikle Evrenos Bey’in fikrinin alınması buna güzel bir

örnektir. Ucların durumunu en iyi bilen kişi olarak Sultan I. Murad’ın en güvenilir

komutanıdır. Neşri’de Evrenos Bey’in Kosova Savaşı öncesi yapılan savaş

meclislerindeki önemli rolü ve sultanla olan yakın münasebeti ikinci bölümde

bahsedeceğimiz gibi uzun uzun anlatılmaktadır76.

Evrenos Bey’in nüfuzu kadar zenginliği de Osmanlı kaynaklarına konu

olmuştur. Yıldırım Bayezid’in Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah’ın kızı Sultan

Hatun ile evlendiği görkemli düğünde Evrenos Bey’in de adı geçmektedir77.

75 M. Nuri Paşa, a.g.e., s. 7.

76 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 294.

77 Âşıkpaşazâde’nin Yavuz-Saraç edisyonunda, Neşri, Müneccimbaşı, İdris-i

Bitlisi’nin eserlerinde bu düğünün tarihi H. 783 (1381/82) olarak geçmektedir. Bkz.

32

Bursa’da büyük merasimlerle düzenlenen düğüne, Anadolu Beyleri’nden

Karamanoğlu, Hamidoğlu, Menteşeoğlu, Tekeoğlu, Batı Anadolu’dan Saruhan ve

Aydınoğlu, Kastamonu’dan İsfendiyaroğlu, Memlük Sultanı ve “Evrenos Bey” davet

edilmişlerdir. Düğüne Murad’ın Rumeli’deki haraçgüzâr Hıristiyan knezleri de

çağırılmış ve düğün tam bir diplomatik amaç üzerine kurulmuştur. Kaynaklar,

düğüne katılanlar arasında en parlak hediyeyi getirenin Evrenos Bey olduğu

konusunda hemfikirdirler78. Rumeli’den düğüne katılan uc beyi Evrenos, Anadolu

beylerini de gölgede bırakan servetini getirdiği hediyeler ile göstermiştir. Düğüne

davetli listesi açıklanırken “Evrenoz’u dahi okudular” ya da “Evrenoz dahi” geldi

ifadeleri ile ünlü akıncı beyine verilen ayrıcalık ve önem özellikle zikredilmiştir79.

Özellikle de “kendi sancağı beyleri geldi, Evrenoz dahi geldi pîşkeşin çekti” ifadesi

Evrenos Bey’in sancak beylerinin de üzerinde bir öneme sahip olduğunu

göstermektedir. Evrenos Bey’in getirdiği hediyeleri Aşıkpaşazâde şöyle

anlatmaktadır: “yüz kul ve yüz kız oğlan cariye ve on oğlanın elinde on gümüş tepsi

içi dolu filori ve on oğlan elinde dahi on altun tepsi ve sekseninin elinde gümüş ibrik

ve gümüş maşraba80”.

Ayrıca Aşıkpaşazâde, Evrenos Bey’in hediyeleri karşısında civar beylerinin ve

elçilerin hayretler içerisinde kaldıklarını ve eğer sultanın bir beyi dahi bu kadar

Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 388; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 208-209;

Müneccimbaşı, a.g.e., s. 298; İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 342.

78 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 204-206; Hoca

Saadeddin, a.g.e., s. 96; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 298; M. Nuri Paşa, a.g.e., s. 19-20;

İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 349-350.

79 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 206.

80 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 57.

33

zengin ise kendisi nasıl olmalı diye düşündüklerini kaydeder. Hoca Saadeddin de

Bayezid’in oğlunun düğününe ihtişamlı hediyelerle gelen Evrenos Bey’den

bahsederken, Rumeli ümerasının önde geleni ve baş tacı olarak nitelendirir. Bu

nedenle de düğünde sunduğu hediyelerini uzun uzun anlatmıştır. Ona göre herkes bu

yiğit beyin padişaha lâyık pîşkeşine hayran kalmış ve pek çok övmüştü81.

Görüldüğü üzere Osmanlı kaynaklarına baktığımızda Evrenos Bey büyük bir

kahraman/bahadır/dilâver olarak övülmüştür. Askeri başarıları, uzun yıllara dayanan

tecrübeleri, nüfuzu ve zenginliği Osmanlı kaynaklarına sık sık konu olmuş, adı

ailesine yadigâr kalarak Evrenosoğulları ya da Neşri’nin de belirttiği gibi

“Evrenozlu” diye anılmıştır. Dolayısıyla, Evrenos Bey’in artık tanınmış bir uc beyi

olduğu dönemle ilgili daha fazla bilginin olduğu açıkça görülür. Ancak en erken

Osmanlı kroniklerinde Evrenos Bey’in ne kökenine, ne ailesine dair hiçbir bilgi

bulunmamaktadır. Daha geç tarihli kroniklerde ise sadece Karesi bölgesinden

Osmanlılara katılan ümeradan olduğuna dair kayıtlar söz konusudur. En erkeni XVI.

yüzyıl başlarında yazılan kaynaklardaki bu görüşün nereden kaynaklandığı

bilinmemektedir. Ancak, Neşri ve Aşıkpaşazâde’de gerçekten Karesi’den olan Hacı

İlbeyi, Ece Bey, Fazıl Bey gibi akıncı beylerinin Rumeli’ye geçişteki rolleri

bilinmektedir. Bunların arasında Evrenos Bey’in adı sayılmamaktadır82. Geç tarihli

kroniklerde ise bu beylerin arasına Evrenos Bey’in de “eklendiği” açıkça

anlaşılmaktadır.

81 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 95-96.

82 Âşıkpaşazâde, s. 47-48; Neşri (Unat-Köymen), s. 173-175.

34

Yukarıda bahsettiğimiz bazı Osmanlı kaynakları dışında Bizans kaynaklarında

da Evrenos Bey adına sıkça rastlamaktayız. Bu kaynaklar daha çok onun askeri

faaliyetlerinden bahsederler. Bizans kaynaklarında Evrenos Bey’in adı değişik imla

biçimleriyle karşımıza çıkar. Örneğin Έβρενέζ (Evrenez), Άβρανέζης (Avranezēs),

Βρανέζης (Vranezēs), Βρανέτζης (Vranetzēs), Βρενέζ (Vrenez), Βρενέζης

(Vrenezēs), Βρενές (Vrenes) gibi farklı yazımlara rastlanır.83.

Bizans kaynaklarından Kısa Kronikler’de Evrenos’un adının geçtiği 4 kronik

mevcuttur. Bu kroniklerde adı Βρανέζες, Βρενέζες (Vranezes, Vrenezes) şeklinde

yazılmıştır. Kaynağın doğası gereği sadece Evrenos Bey’in yaptığı fetihler ve

tarihleri kaydedilmiştir. Örneğin 1387’de Mora üzerine akında bulunduğu84, 1394’te

tekrar gelerek Mora’yı yağmaladığı85, 1395 yılında da Mora despotunun Evrenos

Bey tarafından Korinthos (Gördüs) yakınlarında bozguna uğratıldığı86, aynı yılın 21

Şubat Pazar günü Romalılardan Akova’yı aldığı87 nakledilmiştir. Evrenos Bey’in

Mora akınları hakkındaki bilgiyi başta Kısa Kronikler olmak üzere aşağıda da

göreceğimiz Bizans kroniklerine borçluyuz.

Bir başka Bizans kaynağı olan, II. Manuel Palaiologos’un kardeşi Theodoros

için yazdığı Cenaze Nutku’nda ise Evrenos’un fetihlerinin yarattığı tepkiyi

83 Gyula Moravcsik, Byzantinoturcica II, Berlin 1958, s. 120-121; P.L.P., No: 5955.

84 Peter Schreiner, Die Byzantinischen Kleinchroniken, c.I, Wien 1975, s. 244 (Eylül

1387/6896, 11. İndiksiyon).

85 P. Schreiner, a.g.e., s. 292, 321 (Eylül 1394 – Eylül 1395 Eylül/6903, 3.

İndiksiyon).

86 P. Schreiner, a.g.e., s. 244 (25 Eylül 1394 – 21 Şubat 1395/6903, 3. İndiksiyon).

87 P. Schreiner, a.g.e., s. 244 (21 Şubat 1395/6903, 3. İndiksiyon).

35

izleyebiliriz. Bu eserde kendisinden “inançlı insanlara karşı [Hıristiyanlar] eşsiz

düşmanlık hisleri besleyen ve öfkeyle dolu” bir komutan olarak bahsedilmiştir88. Bu

“dindar” Bizans İmparatoru, Balkanlardaki Osmanlı ilerleyişinin öncüsü olan

Evrenos Bey’e duyduğu düşmanlığı gizlememiştir.

XV. yüzyıl Bizans kroniklerinden Doukas’ın Historia adlı eserinde Evrenos

Bey hakkında fazla bilgiye rastlanmaz. Türklerle sıkı temas halinde olan Doukas,

olaylara tarafsız bir şekilde yaklaşmaya çalışmış ancak eserinin bazı bölümlerinde

Müslümanlara ve Türklere olan düşmanlığını gizleyememiştir89. Eserinde, adını

Άβρανέζης (Avranezēs) olarak yazdığı Evrenos’tan “Zorba’nın komutanı” yani I.

Bayezid’in komutanı olarak bahseder. Doukas’a göre Evrenos Bey, Bayezid’in emri

ile Mora yarımadası üzerine gönderilmiş ve bütün Lakedaimon (Sparta Yöresi) ile

Akhaia’yı (Mora’nın kuzey batısı) yağma ve talan etmiştir90. Her ne kadar I.

Bayezid’den bahsederken “zorba” kelimesini kullansa da Evrenos Bey hakkında

herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Bir başka yerde, Aydınoğlu Hamza’nın,

ağabeyi Cüneyd ile yaptığı konuşmayı aktarırken, Evrenosoğulları’ndan ve

88 Juliana Chrysostomides, Manuel II. Palaeologous Funeral Oration on his Brother

Theodore, Corpus Frontium Historiae Byzantinae, Volume XXVI, Thessalonike

1985, s. 156-157; S. W. Reinert, a.g.m., s. 765.

89 Melek Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito Bizans, İstanbul

1999, s. 342-344. Doukas’ın eseri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Şerif Baştav,

“Türk Tarihi Bakımından Dukas’ın Eserinin Değeri”, Türk Kültürü Araştırmaları II,

1965, s. 177-194.

90 Mihail Doukas, Βυζαντινοτουρκική Ιστορία, Athina 1997, s. 143; aynı yazar,

Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, çev. Harry J. Magoulias,

Wayne State University Press, Detroit 1975, s. 83.

36

Turahanoğulları’ndan “Rumeli’nin ve Tuna sınırlarının bekçileri” olarak bahsetmeyi

de ihmal etmemiştir91.

XV. yüzyılın diğer bir Bizans kronik yazarı olan Sphrantzes’de (Minus

Kroniği) Evrenos Bey’in adı geçmez. Ancak Pseudo-Sphrantzes (Majus Kroniği)

olarak bilinen ve Monemvasia Metropoliti Makarios Melissenos’un zeyli olan

kaynakta, Evrenos Bey’den Βρενέζης (Brenezēs) olarak sadece Mora’ya yaptığı akın

nedeniyle bahsedilmiştir. Bizans’ı ilgilendirdiği müddetçe Türk tarihine değinen

Minus Kroniği’nin aksine, Pseudo-Sphrantzes’de Türklere ve Latinlere karşı

düşmanlık ifadelerine sıkça rastlandığı bilinmektedir.92. Bu nedenle Mora’ya yapılan

akınlardan ve dolayısıyla Evrenos’tan olumsuz bir şekilde bahsetmesi olağan kabul

edilebilir. Eserinde yapılan akınlar şöyle anlatılmaktadır: “Aynı sene [1405 yılı]

Eylül’ün 13’ünde Padişah Bayezid 50.000 askerle Yakup Paşa’yı ve Vrenezi’yi

(Βρενέζης) Mora’ya yolladı. Bunlar yolda giderlerken geçtikleri yerlerde ve

vardıkları Mora’nın içinde Hıristiyanlara pek çok fenalıklarda bulundular ve esirler

aldılar”93. Tarihçiye göre Evrenos, Osmanlı kroniklerinin aksine, geçtiği yerleri

91 M. Doukas a.g.e., s. 341.

92 M. Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, s. 346. Ayrıca Sphrantzes

hakkında daha fazla bilgi için bkz. Giorgio Sfranze, Cronaca, ed. Riccardo Maisano,

Roma 1990, s. 1-82.

93 Pseudo-Phrantzes, Memorii 1401-1477, In anexa Pseudo-Phrantzes: Macarie

Melissenos Cronica 1258-1481, ed. Vasile Grecu, Bucureşti 1966., s. 202. Ancak bu

eserde verilen 1405 tarihi yanlış olup, bu tarihte Sultan Bayezid tahtta olmadığı gibi,

Evrenos Bey ve Yakup Paşa’nın da herhangi bir Mora seferi bulunmamaktadır.

Büyük ihtimalle yukarıda Kısa Kroniklerde de bahsi geçen 1395 tarihli Mora

37

yakıp yıkan ve Hıristiyan halkı esir alarak onlara zor kullanan bir Osmanlı

komutanıdır.

Bizans tarihçileri arasında Evrenos Bey’den en çok bahseden

Chalkokondyles’tir. Türk rivayetlerinden istifade ettiği ve Mora’da yaşanan olayları

detaylı bir şekilde aktardığı için eserini Türk hâkimiyeti altında bir yerde yazdığı

düşünülmektedir94. Historiae adını taşıyan eseri 10 kitaptan oluşmaktadır. Kaynağın

daha çok 2. ve 4. kitaplarında Evrenos Bey’e dair bilgi bulunmaktadır. Eserde ismi

Bayezid’in komutanı Βρενέζης (Vrenezēs) olarak geçmektedir. Chalkokondyles,

diğer Bizans kaynaklarının aksine Evrenos’tan Osmanlı savaş meclisinde sözü

dinlenen ve sayesinde başarıya ulaşılan önemli bir komutan olarak bahseder.

Bahsettiği Niğbolu zaferidir ve bu zafer Chalkokondyles’e göre Evrenos’un başarılı

savaş taktikleri neticesinde kazanılmıştır. Evrenos bu tarihten sonra Sultan tarafından

büyük iltifat görerek onun gözdesi haline gelmiştir95. Daha sonra tarihçi, Evrenos

Bey’in Rumeli Beylerbeyi Yakup Paşa ile birlikte Mora’ya yaptıkları yağma

akınlarından bahsetmiş ancak hakkında herhangi bir yorumda bulunmamıştır96. Bir

seferinden bahsedilmektedir. Türkçe çevirisinde de aynı tarih hatası yapılmıştır. Bkz.

Vl. Mirmiroğlu, Yeoryios Francis’in Vekayinâmesi, T.T.K. Tercümeleri, 1949, s. 57.

94 M. Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, s. 344-345.

95 Laonici Chalcocandylae, Historiarum Demonstrationes, ed. Eugenius Darko,

Tomus I, Budapeştini 1922, c.I, II. Kitap, s. 74. Chalkokondyles’in hayatı ve eseri

hakkında bilgi için bkz. Şerif Baştav, “Laonikos Halkondilas”, Türk Kültürü

Araştırmaları, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Anısına Armağan, XXIII/1-2 (1985),

s. 127-134; Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, "Laonikos Chalkokondyles’in Hayatı ve

‘Tarih’i”, OTAM, S. 21/2007, Ankara 2009, s. 41-58.

96 L. Chalcocandylae, a.g.e., II. Kitap, s. 90.

38

başka kaydında ise Evrenos Bey’in Mora seferinden sonra Makedonya sahillerine ve

Arnavutluk’a yaptığı başarılı akınlar neticesinde “lider gibi gittiği yol takip edilen

ünlü bir komutan” olduğunu ifade etmiştir97. Chalkokondyles, eserinde ayrıca Fetret

Dönemi’nde Evrenos Bey’in rolünden de bahsetmiştir. İkinci bölümde ayrıntılı

olarak inceleyeciğimiz gibi Evrenos Bey’in siyasi ve askeri gücü Chalkokondyles’in

eserine de yansımıştır.

Chalkokondyles hiçbir Bizans kaynağında karşılaşmadığımız bir şekilde

Evrenos Bey’in hayatını kısaca özetleyerek, onun önemi hakkında bilgi vermiştir98.

Onun Rumeli’den başlayarak, Eflak’a, Arnavutluk’a ve Mora’ya zikredilmeye değer

seferler yaptığını ve ayrıca Evrenos’un ve onun soyundan gelen ve yolunu takip eden

oğullarının onun sayesinde büyük kazançlar ve ganimetler sağladıklarını

vurgulamıştır. Rumeli’nin dört bir tarafında Evrenos’un eserlerinin bulunduğunu

belirten Chalkokondyles, bunun sebebinin ise ardında iz bırakmak ve anılmak

istemesinden kaynaklandığını düşünmektedir. Oğullarından İsa, Barak ve Ali’nin de

aynı şekilde büyük üne sahip beyler olduklarından bahsetmiş ve Ίανιτζά (Yenice-i

Vardar)’ın Evrenos ve oğullarına ait olduğunu vurgulamıştır99. Ayrıca, Sultan

97 L. Chalcocandylae, a.g.e., II. Kitap, s. 92.

98 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 204.

99 Evrenosoğulları’nın merkezi olarak kabul edilen ve vakıflarının bulunduğu

Yenice-i Vardar hakkında bkz. Machiel Kiel, “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-

Gionnitsa) a Forgotten Turkish Cultural Centre of Macedonia of the 15th and 16th

Century”, Byzantina et Neoellenica Neerlandica, 1972, c. I, s. 300-329; Vassilis

Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες τών Χωριών τής Θεσσαλονίκης κατά την

Τουρκοκρατία”, Μακεδονικά, v.20, 1980, Thessaloniki, s. 407-412; aynı yazar,

“Problems of Land-owning and Population in the Area of Gazi Evrenos Bey’s

39

tarafından kendisine tahsis edildiğini belirten bu kentte Evrenos’un ikamet etmekte

olduğunu, Sultan’ın her ihtiyaç duyduğunda Evrenos’un ona yardım için gittiğini de

belirtmiştir. Chalkokondyles, Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey’e ait pek çok köy

olduğunu da kaydeder. Bunlar elbette Evrenos’un vakıf köyleridir. Ayrıca, I.

Mehmed döneminde Evrenos’un vefatından sonra Turahan Bey’in Türkler arasında

büyük ün sahibi olduğuna, yani onun yerini aldığına dair bir bilgiyi bize

sunmaktadır100.

Sonuç olarak, dönemin Bizans kaynaklarında Evrenos Bey hakkında

Chalkokondyles kadar ayrıntıya giren olmamıştır. Bu kaynaklar, Evrenos’un

kariyerinin en parlak zamanlarındaki fetihlerine dair önemli bilgiler verirler.

Özellikle Bizans kaynaklarının sağlam kronolojik kayıtları Evrenos’un faaliyetlerinin

kronolojisi bakımından son derece önemlidir. Osmanlı kaynaklarındaki bilgi

eksikliklerini tamamlamışlardır. Ancak Evrenos’un ilk yıllarına dair herhangi bir

bilginin olmadığı da anlaşılmaktadır.

Wakf”, Balkan Studies, 22/1 1981, s. 43-57; aynı yazar, “Via Egnatia Üzerindeki

Vakıflar”, Sol Kol, Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth

Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 92-104; A. Çalı, “Bir Osmanlı

Vakıf Şehri: Yenice-i Vardar”, Balkanlarda Bıraktıklarımız, II. Ulusal Mübadele ve

Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Kongresi, 22-23 Kasım 2008, Samsun 2009, s.

32-47; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e..

100 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 205.

40

1.2. Evrenos Bey Hakkında Araştırmalar, Tartı şmalar ve Bazı Yeni

Bulgular

Evrenos Bey üzerine yapılmış modern çalışmaların tarihçesi XIX. yüzyıla

kadar inmektedir. Bu çalışmalar ortaya çıkmadan önce ilk olarak J.V. Hammer-

Purgstall’ın on ciltlik Osmanlı Tarihi (Geschichte des Osmanischen Reiches) adlı

eserinde Evrenos Bey üzerine bazı görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. Osmanlı

kaynaklarına hakimiyeti tartışılmayan Hammer, Evrenos Bey’in Bursa’nın Rum

tekfuru iken ihtida ettiği görüşünü İdris-i Bitlisî’ye dayandırmaktadır. Evrenos

Bey’den bahsederken: “Karesi Hükümeti, Hacı İlbeği’ne verilerek, vezirleri Ece Beğ

ve Bursa’nın eski Rum kumandanı iken İslam’ı kabul etmiş olan Evrenos Beğ’i onun

maiyyetine verdiler” şeklinde kaydetmiştir101. Yani Hammer’e göre Evrenos Bey bir

mühtedîdir. Bursa komutanı iken Müslüman olarak Karesi ümerasına katılmıştır.

Ancak Hammer’in kaynak olarak gösterdiği İdris-i Bitlisi’nin eserinde: “ol tekvûr-ı

Bursa evvela Evrenos-ı bî-hayâ102 idi” şeklinde kaydedildiği görülür103. İdris-i

Bitlisî’nin bahsettiği dönem için verdiği H. 706 yılı (1306-1307) tarihin hatalı olduğu

açıktır. Yine de Evrenos Bey’in 1417’de vefat ettiğini hatırlarsak Bursa’nın 1326’da

fethedildiği tarihte kale tekfuru olabilmesi için en az 1300’lü yılların başında doğmuş

101 Hammer, a.g.e., c. I, s. 114-115.

102 Allah korkusu olmayan, günahtan kaçınmayan.

103 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 172.

41

olması gerekirdi. Ayrıca eserin ilerleyen sayfalarında Evrenos Bey’in Karesi

ümerasından olduğuna dair bir bilgi de bulunmaktadır104.

Ancak Hammer’in bu görüşünü, kuruluş teorisinde Bizanslı güçlerin etkili

olduğu düşüncesine dayandırmaya çalıştığı açıktır. Bu nedenle gösterdiği iki

kaynaktan Hoca Saadeddin yerine İdris-i Bitlisi’nin ilk kaydına inanmıştır. Bu

bağlamda Hammer’in Evrenos Bey hakkındaki yorumu daha da anlaşılır olmaktadır.

Kroniklerin, yazarların tarih görüşüne göre kullanılması eğilimi Hammer’den

sonra yapılan neredeyse bütün çalışmalarda izlenebilmektedir. Örneğin 1883-1884

yıllarında TOEM’de Evrenos Bey üzerine ilk müstakil çalışma sayılan Hamid

Vehbi’nin makalesi de bu açıdan dikkatle incelenmesi gereken eserlerden biridir105.

Bu makale, Evrenos’un gençliğinin de Karesi vilayetinde geçtiği, hatta bu dönemden

itibaren Osmanlı hizmetinde çalışmayı istediğine dair kaynağı olmayan hikayelerle

doludur106. Yine de verdiği önemli bilgilerin yanında Osmanlı kaynaklarındaki

bilgiler dönemin tarih yazımı üslûbuyla harmanlamış ve ortaya kaynakları

bilinmeyen bazı hikayeler çıkmıştır. Esasında Evrenos’un biyografisine dair

kapsamlı bir çalışma sayılan Vehbi’nin makalesi, 1927’de yayımlanan İslam

Ansiklopedisi’nin ilk yayınındaki “Ewrenos” maddesinin yazarı J. H. Mordtmann’ı

da etkilemiş görünüyor. Hammer gibi büyük bir tarihçinin aksine Mordtmann,

Evrenos’un Karesili beylerden iken Sultan Orhan zamanında Osmanlı hizmetine

girdiğini kaydetmiştir. Üstelik, Mordtmann’ın 1916’te yayımlanan H. A. Gibbons’un

Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu (The Foundation of Ottoman Empire) adlı 104 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 269

105 Hamid Vehbi, a.g.m., s. 801-842.

106 Hamid Vehbi, a.g.m., s. 803-804.

42

ünlü eserindeki iddialardan hiç bahsetmediği görülmektedir. Gibbons’un, Osmanlı

Devleti’nin nasıl kurulduğuna dair teorilerini burada yeniden tartışacak değiliz.

Gibbons’un, “400 çadırlık aşitetten” imparatorluğa geçişte Türklerin bunu becerecek

medeniyetten uzak olduğuna, mutlaka ihtida etmiş Bizanslıların rolü olması

gerektiğine olan inancı bilinmektedir. Yıllar içinde Fuad Köprülü, H. İnalcık gibi

bilim adamlarının çalışmaları sonucunda bugün kabul görmeyen bu görüşlerden

Evrenos Bey de payını almıştır. Gibbons’a göre Evrenos, Bizans’ın Bursa

tekfuruyken kuşatma sırasında yardım göndermeyen Bizans imparatoruna kızarak

Müslüman olmuş ve yanındakilerle beraber Osmanlılara katılmıştır107. Anlaşılacağı

gibi Evrenos Bey de tarih yazımının argümanlarından biri olarak kullanılmıştır.

Evrenos Bey’in bir Rum tekfur olduğu görüşü Gibbons’tan daha önce Hammer

tarafından da ileri sürüldüğünden yukarıda bahsetmiştik. Hatta, XIX. yüzyılın Batılı

tarihçilerinde kabul edilmesi doğal görünen bu görüşün Bursa tarihini yazan V.

Kandes adlı bir yerel bir Rum tarihçi tarafından tekrarlandığını da görmekteyiz108.

Kaynak zikretmeyen bu yazara göre Evrenos Bey aslında “Ornos” ya da “Evrenos”

adındaki Bizanslı Bursa tekfurudur ve kenti 1326’da Orhan’a teslim etmiştir. Kentin

teslim edilmesinin ardından bazı Hıristiyanların Bizans’a karşı yaşadıkları hayal

kırıklıkları ve çıkarlarını korumak amacıyla Müslüman olduğunu belirten Kandes,

Evrenos’un Bursa’nın eski kale kumandanı olduğunu anlatmaktadır.109 Görüldüğü

üzere Gibbons’un fikirleri esasında yeni değildir. Aslında Hammer’den sonra

107 H. A. Gibbons, a.g.e., s. 39, 63.

108 Vasielos I. Kandes, Kuruluşundan XIX. Yüzyılın Sonalarına Kadar Bursa, çev.

Dimitri Demirci-İbrahim Kelağa Ahmet, İstanbul 2008, s. 75, 87.

109 V. I. Kandes, a.g.e., s. 86-89.

43

yaygınlaşan bir anlatının giderek faraziyelerle süslenen bir hikâyeye dönüşmüş

şeklidir.

Evrenos’un hayatının ilk yılları, gerek müstakil çalışmalarda gerekse çeşitli

erken Osmanlı tarihinin konu edildiği eserlerde incelenmiştir. Bu eserlerdeki

görüşlerin ayrıntılarına girmeden önce bu çalışmaların genel özellikleri hakkında

birkaç noktayı belirtmek faydalı olacaktır. Öncelikle, XX. yüzyılın başlarında

yapılan çalışmalarda da Evrenos’un kökenine dair yapılan yorumlarda Hammer’in

görüşlerini benimseyenleri görürüz. Bunlardan bir kısmı, Gibbons gibi inançlarına

esir olarak bu görüşleri tekrarlamışlar bir kısmı da farklı bir görüş olmamasından

dolayı aynen kabul etmişlerdir. Zamanla Hammer’in görüşlerini bilinçli bir şekilde

reddeden yeni görüşler de ortaya çıkmıştır. Yani Evrenos’un Rum veya Hristiyan

kökenli olmadığını, aksine Türk kökenli olduğunu ileri sürenlerin ağırlık kazandığı

çalışmaların sayısı aşağıda da bahsedeceğimiz gibi zamanla artmıştır. Ancak bu

eserlerde Evrenos’un faaliyetleri hakkında herhangi bir görüş ayrılığı olmadığı

görülmektedir. Yine de Osmanlı hizmetine girmeden önceki dönemine dair birbirinin

zıddı görüşler zikredilmiştir. Bu nedenle söz konusu eserleri ikiye ayırarak,

Evrenos’un Türk olduğunu ve olmadığını iddia edenler olarak tarif etmek hatalı

olmayacaktır.

Kronolojik olarak sıralamak gerekirse, F. Köprülü’nün Gibbons’un görüşlerine

karşı yazdığı ünlü eserine baktığımızda, Evrenos’u isminin etimolojik kökeniyle

açıklamaya çalıştığını görürüz110. Köprülü, Evrenos adının Evren+uz’un

birleşmesinden kaynaklandığını belirterek, iddia edildiği gibi Rum dönmesi

110 F. Köprülü, a.g.e., s. 83.

44

olmadığını ve eski Türk aristokrasisine mensup olduğunu belirterek, Gibbons’un

aksine Bizans’tan ihtida edenlerin ancak birkaç kişiden ibaret olduğunu

vurgulamıştır. Türkçe’de bir isim eki olarak kulanılmayan sondaki –os ekini

çıkararak, “evren” kelimesinin anlamını açıklamaya çalışmıştır. Kutadgu Bilig’de

evren, kâinat, âlem, devrân, felek; uz ise usta, mâhir, sanatkâr anlamına

gelmektedir111. “Evren” ya da “evran”ın Türkçe anlamı ise ejderha, büyük

yılandır112. Bu açıdan bakanlar yukarıda bahsettiğimiz –os ya da Aşıkpaşazâde’nin

yazdığı şekilde “Evren”-uz, olarak okuyup, bu kelimeyi de Türkçeleştirerek anlam

kazandırmaya çalışmışlardır.

Evrenos Bey’in Türk kökenli olduğunu iddia edenlerden Kâni, özellikle Rum

kökenli olmadığını vurguladıktan sonra: “özbeöz Türkoğlu Türktür ve Akkoyunlu

Türklerindendir” demektedir113. Ona göre babası İsa Bey, Bozoklu Han’ın

oğullarından biridir. Evrenos’un büyükbabası Bozoklu Han, yedi oğluyla birlikte

Anadolu’ya geldikten sonra Ertuğrul Bey’in hizmetine girmiş ve ona silah

arkadaşlığı yapmıştır. Ancak bu konuyu destekleyen herhangi bir kaynak

göstermeyen Kâni’nin görüşleri, kendisinden sonraki araştırmacılar tarafından da

kabul görmemiş ve referans gösterilmemiştir. Onun da Evrenos’un Rum kökenli

olduğunu iddia edenlere karşı yazdığı, keskin ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Aynı şekilde 1933’te yazan Ahmet Refik, Türk akıncılarını anlattığı

makalesinde “Evrenos Oğulları” adına bir başlık ayırmış ve meselenin ayrıntılarına

111 Reşid Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig III, İstanbul 1979, s. 164-165, 500.

112 Yeni Tarama Sözlüğü, Düzenleyen: Cem Dilçin, T.D.K. Yayınları, Ankara 1983,

s. 87.

113 K. Kâni, a.g.m., s. 923.

45

girmeden Evrenos’u Karesi Beyi Aclan Bey’in adamlarından biri olarak tarif

etmiştir114.

Uzunçarşılı’nın ve İ. Hamdi Danişmend’in 1947’de yazdıkları eserlerinde ise

Evrenos Bey’in Bursa’da kale muhafızı iken Bursa’nın fethinden sonra Orhan Bey

hizmetinde görev yaptığını ve sonradan Müslümanlaşan bir komutan olduğunu iddia

ettikleri görülmektedir115. Gibbons’a atıfta bulunan Uzunçarşılı, bu görüşünü

1977’de İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı “Evrenos” maddesinde düzelterek

Evrenos’un Karesi emirlerinden olduğunu belirtmiştir116. Benzer şekilde, I.

Mélikoff’un 1965’te Encyclopedia of Islam’daki “ Evrenos” maddesinde de kökeni

hakkında herhangi bir yorumda bulunulmamış, Karesi emiri olarak tarih sahnesine

çıkmasından bahsedilmiştir117. Meselenin kesin kanaatlerle ifade edilemeyecek kadar

basit olmadığının farkında oldukları açıktır. Ayrıca Uzunçarşılı makalesinde, ilk defa

Ö.L. Barkan tarafından tespit edilen bir vakıf kaydına dayanarak, Evrenos’un babası

İsa Bey’in, Pranko veya Frankı (Pırangı) lâkaplı İsa Bey adlı biri olduğunu ilk defa

duyurduğunu belirtmek gerekir118. Barkan’ın bu kayıtları, Evrenos’un kökenine dair

114 Ahmet Refik, Türk Akıncıları, İstanbul 1933, s. 20.

115 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. I, İstanbul 1947, s.

12; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 118. Uzunçarşılı da bu kitabında

Gibbons’dan naklen Bursa kalesini savunan Evrenos Bey’in Osmanlı himayesine

girdiğini kaydeder.

116 İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.

117 I. Melikoff, “Ewrenos”, s . 720.

118 Ö. Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu

Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve

Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, c. II, Ankara 1942, s. 342.

46

tartışmalara yeni bir boyut kazandırmış, ve bu tarihten sonraki tartışmaların bir

bakıma babasının lakabı ve Evrenos’un etnik kökeni üzerinden yürümüştür.

Uzunçarşılı’nın bu yeni bulguyu yazmasına rağmen yeni bir yorum yapmaması

ilginçtir. Sadece anmakla yetinmiş ve ardından Evrenos için “Karasi-oğullarının

emirlerinden idi” cümlesiyle devam etmiştir119.

Daha sonraki yıllarda, Evrenos üzerine özel bir çalışma yapmamalarına ve

kaynak göstermemelerine rağmen bazı bilim adamları kanaatlerini belirtmekten

çekinmemişlerdir. Örneğin Evrenos Bey’in sonradan Müslüman olduğunu belirten

Shaw, Fisher ve ondan naklen Goodwin de onun Rum kökenli olduğunu düşünenler

arasındadır120. Benzer şekilde D. Nicol, eserinde Evrenos Bey’i Osman Bey’in silah

arkadaşları arasında sayarak, Michael VIII. Paleologos (1225-1282) döneminde

yaşayan bir Türk komutanı olarak ifade etmiştir. Ancak 1417 yılında vefat ettiğini

bildiğimiz Evrenos’un tarih sahnesine çıkabileceği bir tarih olmadığı açıktır121.

Osmanlı tarihçisi C. Imber’in, Evrenos’la ilgili bir tartışmaya girmemiş olmasına

rağmen, onun Türk kökenli olduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Imber’e göre

Makedonya’nın fatihi Evrenos Bey, Türk asıllı iken, kuzeydoğu Bulgaristan’daki

Mihaloğlu ailesi ise Hıristiyanlıktan dönme idiler122.

119 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 415.

120 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. I, çev. Mehmet

Harmancı, İstanbul 1994, s. 37; N. Fisher, The Middle East, a History, New York

1959, s. 175; Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001, s.

25.

121 Donald M. Nicol, On The Origin of the Ottoman Emperors, Cambridge

University Press 1997, s. 15.

122 C. Imber, a.g.e., s. 17, 18-19.

47

Bazı Yunanlı tarihçiler tarafından kaleme alınan tedkik eserlere de Evrenos

Bey’in kökeni konu edilmiştir. Bunlara göre Evrenos, Hıristiyan kökenli bir Osmanlı

komutanıdır123. Bu yazarlardan Sideridi ve Salamanga’ya göre Evrenos Gazi, büyük

bir ihtimalle kökeni Epir bölgesinden olan Hıristiyan dönme bir aileye mensuptur.

XII. yüzyılda İslamiyet’i kabul eden ünlü Bizans ailelerinden Vranas (Βρανάς)’lar

üzerine yazdığı makalesinde Sideridi, Evrenos’un da bu aileden olabileceğine dair

bazı etimolojik açıklamalara girişmiştir124. Ancak bahsedilen ünlü aile ile Evrenos

Bey arasında somut bir bağlantı kurmaktan uzak bu hipotezin yine Hammer’den

hareketle Evrenos’u Bizans kökenine dayandırma çabası taşıdığı anlaşılmaktadır125.

Etimolojik açıklamalarla farklı bir görüş ileri süren P. Wittek’e göre, Evrenos

Bey’in II. İzzeddin Keykavus’la birlikte Bizans’a sığınan ve Dobruca bölgesine

yerleştirilen Gagavuz Türklerinden olma ihtimali yüksektir126. Gagavuzların bir

123 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ”, s. 164; Periklis Rodakis, Η Τουρκική

Κατάκτασης της Θράκης, Οι Θράκες Μουσουλµάνοι, Atina 1991, s. 153; Georgios

Mincis, “Η Κατάληψη της Έδεσσας από τους Τούρκους (1389)”, Μακεδονικά, c. 21,

1993-94, Thessaloniki 1994, s. 259.

124 A. Sideridou, “Κορτήσιος Βράνας Ο Ηπειρώτης”, Ηπειρωτικά Χρονικά, c. 3,

Ioannina 1928, s. 253.

125 Vranas ailesi için bkz. Du Cange, Historia Byzantina Illustrata, Bruxelles 1964,

XXXV Branarum Familia, s. 214-216. Bizanslı Vranas ailesi için ayrıca bkz. A.

Sideridou, a.g.m., s. 249-271. Makalede konu edilen Kortisios Vranas, XVII.

yüzyılda vefat etmiştir. Evrenos Bey’i Bizans kökenli çıkarma amacıyla kaleme

alınmış bir çalışmadır. Ayrıca Evrenos Bey’in faaliyette bulunduğu dönemle çağdaş

değildir.

126 P. Wittek, a.g.m., s. 666-667. P. Wittek’in ileri sürdüğü Evrenos’un Gagavuz

Türklerinden olduğuna dair görüş, Evrenos’un kökeni hakkında kaleme alınan bir

48

kısmının daha sonraki yıllarda Karesi bölgesine gelerek Türklerin hizmetinde

bulunduklarını belirten Wittek, Everenos’un bunlar arasında Varna’nın güneyindeki

Evran Dağı civarından gelmesi sebebiyle adını buradan almış olabileceğini

belirtmektedir. Aynı görüşü kendisi de Gagavuzlardan olan K. Karpat’ın da başka makaleye de konu olmuştur. Bkz. Levent Kayapınar, “Osmanlı Uç Beyi

Evrenos Bey Ailesinin Menşei, Yunanistan Coğrafyasındaki Faaliyetleri ve Eserler”,

Abant İzzet Baysal Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 2004-I, S. 8, Bolu

2004, s. 133-142. Yazar, Evrenos isminin etimolojik kökeninden hareketle Evrenos

adının Meriç nehrinin antik dönemdeki adı olan Έβρος/Evros kelimesinin kökünden

türetildiğini ifade etmektedir. Bu açıklamadan hareketle, Evrenos’un bu bölgede

yerleşmiş Gagavuz Türklerinden olduğuna dair yeni bir tez geliştirdiğini iddia

etmektedir. Ancak yazarın filolojik açıklaması sorunlu görünmektedir. Öncelikle

bugün Yunanistan’da bölge ve nehir adı olarak kullanılan Evros adının, (Latince’de

“Hebrus”) son dönem Bizans kaynaklarına bakıldığında kullanımının yaygın

olmadığını görüyoruz. Bu isim kaynaklarda daha çok Μαρίτσα/Maritza (Meriç)

olarak kullanılmaktadır. Yazar, antik Yunan yazarlarının terminolojisini kullanan

Kantakouzenos’un bu kelimeyi kullanmasını da iddiasına kanıt olarak göstermiştir.

Ancak dönemin kaynaklarına bakıldığında bu kelimeyi sadece Kantakouzenos gibi

yer isimlerinin antik dönemdeki adlarını kullanan Bizanslı yazarlarla sınırlı olduğunu

görüyoruz. Diğer yandan, bu kelime yazarın iddia ettiği gibi “Yunanca isimden isim

türeten ve bir kelimenin milliyet ve yöresine aidiyetini vurgulayan” –anos/-ανος

ekinin Έβρ-ος/Evr-os kelimesinin köküne eklenerek Meriçli manasına gelen Έβρ-

ανος/Evr-anos olamaz. Bu kelimeden Evros’lu (Meriçli) manasına gelen bir türetme

yapılacaksa ancak bugün Çağdaş Yunanca’da Evros’lu/Meriçli manasında

kullanılmakta olan eril biçimiyle Evritis/Εβρήτης, dişil biçimiyle Evritissa/Εβρίτισσα

şeklinde türetilebilir. Bkz. Georgios Babiniotis, Λεξικό της Νέας Ελληνικής Γλώσσας,

Kentro Leksikologias, Athina 2002, s. 541. Ayrıca, ne eski Yunanca’da ne de

Ortaçağ Yunancası’nda yazarın türettiği biçimiyle kullanıldığına dair hiçbir örnek

olmadığı gibi Yunanca sözlüklerde de yoktur. Dolayısıyla, yazar Yunanca’da

olmayan bir kelimeden hareketle, Wittek’in tezini Evros bölgesine uyarlayarak yeni

bir teori geliştirdiğini iddia etse de görüldüğü gibi ciddi bir kanıt gösterememiştir.

49

paylaştığını belirtmek gerekir127. Ancak bu açıklamayı doğrulayacak bir kaynak

yoktur.

Evrenos hakkında DİA’da yayımlanmış olan F. Başar’ın “Evrenosoğulları”

maddesi ise en son çalışmalardan biridir. Bu çalışmada ayrıntılara girilmemesine

rağmen hem babasının hem de Evrenos’un adına dair farklı görüşlerin özetlendiğini

görüyoruz. Diğer yandan yazarın, Evrenos’un Türk soyundan geldiğine inandığını

söyleyebiliriz.

Son on yılda Evrenos’a ayrılmış en kapsamlı çalışmaların H. Lowry tarafından

yapıldığını belirtmek gerekir. Aşağıda tartışma konusu yapacağımız görüşlerinin ve

tespitlerinin bir kısmına katılmasak da geçmişte yapılan çalışmaların üzerine bazı

yeni yorumlar getirmesi önemlidir. İlk olarak 2003 yılında yayımlanan Erken Dönem

Osmanlı Devleti’nin Yapısı adlı eserinde Evrenos Bey’in kökeni konusuna önemli bir

yer ayıran yazar, daha sonra iki ayrı kitap daha yayımlamıştır128. Kitaplarından biri

daha önce bahsettiğimiz, yeni bulunan şecerenin yayımından oluşur. Diğer eserinde

ise Balkanlarda Osmanlı yerleşmesi ve mimari eserleri üzerine kapsamlı

araştırmalarını yayımlamıştır. Yeri geldikçe sıkça faydalandığımız bu eserlerinde

doğrudan Evrenos Bey’in hayatı konu edilmemişse de Balkanlarda ona ait izlere dair

bilgiler bulunmaktadır. Ancak bizim için, Evrenos üzerine görüşlerini açıkladığı

eseri önemlidir. Lowry’nin bu eserini yazmaktaki asıl amacının Erken Osmanlı

Devleti’nin kuruluşuna dair teorileri yeniden değerlendirmek ve kendi teorisini

127 Kemal Karpat, “Gagauzların Tarihi Kökeni ve Folkloründen Parçalar”,

Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Yay., Ankara 2004, s. 385.

128 H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı adlı eserinde Evrenos Bey’in

kökeni hakkında yorumlarda bulunmuştur. Ayrıca bkz. H. Lowry, Balkanların

Şekillenmesi, s. 16-64; H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e. (şecerenin yayımlandığı eser).

50

kanıtlamak olduğu anlaşılmaktadır. Temel olarak P. Wittek’in ortaya attığı “gazâ”

teorisine karşı ileri sürdüğü “yağmacı konfederasyonu” teorisinin argümanlarını

tartıştığı eserinde, Evrenos’u da bu bağlamda ele almıştır. P. Wittek, F. Köprülü, H.

İnalcık gibi tarihçilerin görüşlerine karşı en temel itirazının erken dönem Osmanlı uc

toplumunu motive eden unsurun “gazâ” değil bir talan ekonomisi etrafında ittifak

yapan Hristiyan ve Müslümanların ortak çıkar ilişkileri olduğu kanısındadır129. Bu

teorilere konumuz dışında olduğu için yer vermiyoruz. Ancak eserin bütününe

bakıldığında, esasında Gibbons’un tezlerinin yüz yıl sonra yeniden daha güçlü bir

şekilde iddiası olarak görülebilir. Bir bakıma, modern tarihçilikte sıkça yapıldığı

üzere belirli bir kurgu yapıldıktan sonra kaynakların buna göre yorumlanması

yönteminin sınırlarını zorlamış görünüyor. Evrenos’a dair görüşlerinin de bu

kurgunun bir parçası olduğu açıktır. Lowry, Evrenos’a dair yorumlarına geçmeden

önce Spandugnino’nun eserinden yaptığı alıntı ile başlamaktadır130. Alıntıya göre

Mihal Bey, Evrenos Bey ve Turahan Bey’in Osman Bey ile birlikte Michael

Palaiologos (1261-1282) zamanında birer çete reisleri oldukları, ancak tek başlarına

başarılı olamayan bu dört kişinin aralarında lider olarak Osman’ı seçtikleri

belirtilmektedir. Ancak Osman bir bey değil eşitler arasında birinci bir ağabey

olacaktır131. Bu anlatı Lowry’nin teorisinin temelini oluşturmaktadır. Burada Lowry

çıkış noktası olarak Osmanlı ve Bizans yönetici elitlerine yakın bir ismin,

129 H. Lowry, a.g.e., s. 63. Ancak Âşıkpaşazâde’nin eserinden yola çıkarak

“toplumsal piramidin altında “istimâlet” ima edilmiş, Osmanlının Hırisitiyan köylü

halkın güvenini kazandığını” belirtmeyi de ihmal etmemiştir.

130 Theodore Spandounes on the Orijin of the Ottoman Emperors, Yay. D. Nicol,

Cambridge 1997. Naklen H. Lowry, a.g.e., s. 61.

131 H. Lowry, a.g.e., 61-72.

51

Spandugnino'nun geç XV. yüzyıla ait eserini kaynak almıştır. Bu teoriyi ise, Evrenos

Bey’in ve benzer şekilde Mihal Bey’in “melik” unvanlarıyla hitap edilmesiyle

desteklemeye çalışmış, bu unvanın tesadüfen verilmediğini ve “sadece hanedan

üyelerine verilen bir unvan olduğunu” belirtmiştir132. Lowry’nin Spandougnino’dan

aldığı bu dört-aile teorisini yeterince destekleyemediği görülmektedir.

Ayrıca Lowry’nin bu teori ile, M. Öz’ün de belirttiği gibi Osmanlı Devleti’nin

kurumlaşmasında ulema kökenli büyük ailelerin (Çandarlı gibi) katkılarını da göz

ardı ettiği anlaşılıyor. Yani, XV. yüzyıl Osmanlı kaynaklarına yöneltilen sıkı eleştirel

132 Giriş’te de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey’in türbe kitabesinde yaptığı başarılı

gaza akınları nedeniyle “melikü’l-guzât” yani gazilerin sultanı, başı olarak kayıtlı idi.

1386 tarihli Sultan Murad’ın Evrenos Bey’e gönderdiği fermanda ise kendisine

“cenâb-ı emâret-me’âb eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-

mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” olarak hitap

edilmiştir. Bkz. BOA, YEE, No: 91/49. Ancak yaptığımız araştırmada bu elkabın

bütününe rastlayamadık. Bu konuda en kapsamlı çalışma olan M. Kütükoğlu’nun

Osmanlı Belgelerinin Dili adlı kitabında konu edilmemiştir. Ancak elkabın girişinde

yer alan “cenâb-ı emâret-me’âb” şeklindeki hitap, Ramazanoğlu Piri Bey ve Kırım

Beyleri için de kullanılmaktaydı ve diğer beylerden üstünlüklerini belirtme amacını

taşıyordu. Bkz. Yılmaz Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Hacettepe Ünv. Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992, I. Bölüm Dipnotları 8.

Ayrıca sonunda yer alan “melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-

müşrikîn” ifadesi de Musa Çelebi için kullanılmış olup, Evrenos Bey’in aynı unvana

sahip olması ona verilen büyük ayrıcalığın göstergesidir. Bkz. Osmanlı Tarihine Ait

Takvimler I, yay. Atsız, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961, s. 102. Elkap, Evrenos

Bey’e verilen büyük önemi, gaza faaliyetlerindeki başarısını ve sadece fethetmekle

kalmayıp bu yöreleri kalkındırmadaki etkisini de vurgulamaktadır.

52

süzgecin, Spandugnino’nun eserine uygulanmadığı görülmektedir133. Esasında

Lowry’nin Spandugnino’yu tanıtırken yazdıkları, bu kaynağın anlatısı üzerine bir

teori inşa edilemeyeceğini de ortaya koymaktadır. Bu kişinin Kantakouzenos

hanedanıyla akraba olduğunu ve Osmanlı meselelerine yabancı olmayan bu soylunun

uzun süre Osmanlı Serez’inde ve İstanbul’da yaşadığını anlatmaktadır. Sultan II.

Murad’ın karısı Sırp Prensesi Mara/Maria, Spandugnino’nun büyük teyzesidir. Bu

sayede Osmanlı hanedanıyla akrabalık bağları da olan Spandounes, Osmanlı tarihini

yazmak için yine akrabalarından olan iki Osmanlı paşasından da bilgi almıştır.

Lowry’nin tespitlerine göre bu akrabalar, kendileri de birer mühtedi olan Hersekzade

Ahmed Paşa ve Mesih Paşa’dır134. Spandugnino’nun bu paşaların anlatılarını doğru

kabul etmesi Lowry tarafından doğal karşılanmıştır. Ancak bu paşaların neden böyle

bir hikaye anlattıklarını sorgulamaz. Oysa, mühtedi olan paşaların “Evrenos Bey”

gibi ünlü bir komutanla kendilerini özdeşleştirmiş olma ihtimallerini göz ardı

etmemek gerekir. Keza Spandugnino’nun bahsettiği adı geçen dört kişinin 1261-

1282 yılları arasında bir dönemde bir arada olduklarına dair kronolojinin yazarın

kendisi tarafından da mantıklı bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Lowry’nin bu yorumları ile yeniden Gibbons tezlerine döndüğü anlaşılıyor.

Gibbons’un aslında Bizans tarihçisi Nicephoros Gregoras’a dayanarak Bursa

133 Bu eserin eksiksiz bir tahlili ve bazı eleştirileri için bkz. Mehmet Öz, “Kimlik

Tartışmalarına Osmanlı Kimliği Vasıtasıyla Bir Katkı: Osmanlı Devleti Kimler

Tarafından ve Nasıl Kuruldu?”, [H. W. Lowry, The Nature of The Early Ottoman

State, New York Press, Albany 2003]”, Türkiye Günlüğü, S. 83 (Kış 2005), s. 57-64.

134 H. Lowry, a.g.e., s. 73-74.

53

muhafızı Saroz’u Evrenos olarak yazdığı bilinmektedir135. Gregoras’ta böyle bir

bilginin olmadığını belirten Lowry, Aşıkpaşazâde’de anlatılan Bursa kalesinin Orhan

Gazi’ye teslimi hikayesini bu teorinin dayanağı yapmaya çalışmıştır. Bu hikayede

Aşıkpaşazâde, Orhan ile Bursa’nın Bizanslı muhafızı Saroz arasında bir diyalog

aktarmıştır136. Bu diyaloğa göre Orhan, Rum Saroz’a neden kaleyi teslim ettiklerini

ve çok ceset olduğunu sorar. Saroz da Osmanlıların gücünün artması ve baskısından

dolayı zayıf düştüklerini, çevredeki halkın kendileri yerine Osmanlılara itaat

etmelerinden dolayı da zayıf düşerek teslim olduklarını anlatır. Direnmeyenlerin

rahata kavuştuklarını gördükleri için kendilerinin de buna heves ettiklerini ve

açlıktan insanların öldüklerinden ve bu nedenle de teslim olduklarından bahseder.

Aşıkpaşazâde’deki bu hayali diyalogdan yararlanan yazar, Bursa muhafızının ihtida

ederek Osmanlı tarafına geçtiğini ve bu kişinin de Evrenos olması gerektiğini

düşünmektedir. Ancak Lowry’nin, tekrar ilk olarak Hammer’in bahsettiği Bursa

tekfuru meselesine geri döndüğü açıktır. Ancak Saroz’un neden Evrenos sayılması

gerektiğine dair soruya kendisinin de bir cevap bulamadığını kabul etmektedir.

Ayrıca Saroz’un on yıl süren Bursa kuşatmasından sonra şehri teslim ettiği

bilinmektedir. Bu kişinin etraftaki koşulları ve süreci değerlendirecek kadar kalede

bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, 1417 yılında öldüğü bilinen, hatta 1413

yılında halen savaş meydanında olan Evrenos’un yaklaşık yüz yaşında at sırtında

savaştığını kabul etmemiz gerekir.

135 H. A. Gibbons, a.g.e., s. 39.

136 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 30; Bu eserde Bursa tekfuru olarak geçmesine rağmen

tekfurun ismi verilmemiştir. Ancak farklı bir nüshada bu tekfurun adının Saroz

olduğu kaydedilmiştir. Bkz. Âşık Paşazâde, a.g.e., (Yavuz-Saraç), s. 85-86.

54

Lowry, Evrenos üzerine yapılan eski çalışmalar hakkında bazı yorumlarda da

bulunmuştur. Örneğin Uzunçarşılı ve Mélikoff gibi yazarların “Evrenos” isminin

Arapça, Farsça ya da Türkçe olmadığını yazdıklarını, bu ismin bir Müslüman ismi

olmadığını iddia ettiklerini belirten Lowry, bu durumun Evrenos’un Hristiyan

kökenli olduğuna bağlamaya çalışır. Oysa ki bu iki çalışmada da ismin etimolojik

kökenine dair bir ifadeye rastlayamadık. Yazarlar, sadece kaynaklarda isminin nasıl

yazıldığına dair örnekler vermişlerdir.

Yazarın bir diğer tezi, yukarıda bahsettiğimiz gibi Prangi/Pirangi lakabından

dolayı babası İsa Bey’in Katalan paralı askerlerinden olma ihtimalidir. Bu tez ile Ö.

L. Barkan’ın yayımladığı bu kayıtlardaki lakabın, Uzunçarşılı’nın da öne sürdüğü

gibi Frankı’yla olan ses benzerliği nedeniyle Katalanlarla ilgili olma ihtimalini

tartışmaktadır137. Katalan kronik yazarı Muntaner ve Pachymeres’i kaynak gösteren

Lowry, o dönemde Bizans için toplanan paralı askerler arasında Katalanların da

bulunduğunu kaydetmiş, hatta 1305’te Katalanlardan ayrılan bir grubun Osmanlı

hizmetine geçtiğini belirtmiştir138. Bu nedenle de Frenk İsa’nın ve oğlu Evrenos’un

Bizans, Karesi ya da Osmanlı hizmetine girmiş Katalanlardan olabileceği ihtimalini

137 Uzunçarşılı, başka bir eserinde “prankı” kelimesinin XV. yüzyıldan itibaren

kullanılan havan toplarına verilen isimlerden biri olduğunu belirtmiş, mahkumların

prankı topuna bağlanarak cezalandırıldıklarından bahsetmiştir. Bkz. İ. H.

Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II, s. 49, dn. 1;

ayrıca 1572 tarihinde Adana yöresindeki Ayas kalesinde “senk-i prankı” uzun havan

toplarına verilen mühimmat adı olarak tespit edilmiştir. bkz. Yılmaz Kurt, Çukurova

Tarihinin Kaynakları III, 1572 Tarihli Adana Sancağı Mufassal Tahrir Defteri,

T.T.K. Ankara 2005, s. 417; Eftal Şükrü Batmaz, “Osmanlı Devletinde Kale

Teşkilatına Genel Bir Bakış, OTAM, S. 7, Ankara 1997, s. 9.

138 H. Lowry, Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı, s. 65.

55

belirtmiştir. Böylece Müslüman bir isim olmayan Evrenos’un kökenine açıklık

getirebileceğini savunan yazar, babası için de Rumların Katalanlara ‘Franki’

demesinden yola çıkarak Türk hizmetine girmiş Avrupalı paralı askerlerden biri

olma ihtimalini savunmuştur139. Eğer babasına lakap olan bu kelime Osmanlı defter

ve belgelerinde rastladığımız şekliyle sadece “Prankı” olsaydı bu ihtimali göz önüne

alabilirdik. Ancak aşağıda inceleyeciğimiz gibi Evrenos Bey Mülknâmesi’nde ve

torunu İsa Bey’in vakfiyesinde bu lakaba Branko/Pranko olarak da rastlıyoruz.

Ayrıca, İsa Bey gerçekten “Avrupalı” anlamına gelen bir Frengi olsaydı, geçtiğini

düşündüğümüz geçit ve köylere -anlam veremediğimiz ve yıllardır tartışılan- Prankı

kelimesini değil, ‘Frenk’ ismini bırakırdı. Osmanlı kâtiplerinin ısrarla Prankı hatta

bazı kayıtlarda Branko şeklinde kaydetmiş olması, bize bu kelimenin Frenk’den

gelmediğini düşündürmektedir. Ayrıca Osmanlıca’da ‘b’ ve ‘p’ harfleri

karıştırılabilecek kadar benzerdir. Pek çok kayıtta bu iki dişli harfin noktaları

belirsizdir. Ancak “p” ve “f” harfleri karıştırılmayacak kadar farklıdır. Bu lakap,

Prankı/Branko gibi versiyonları dışında hiçbir kayıtta Franki/Frenki şeklinde de

geçmemektedir. Bu nedenle bu lakabın Franki İsa ya da Frank İsa olarak

yorumlanabilmesi oldukça güç görünmektedir. Sonuç olarak Lowry’nin Evrenos’un

kökenleri veya adına dair nihaî bir önerisi yoktur. Ancak tezlerinde iddia ettiği gibi

Evrenos’un ister Katalan kökenli ister Rum olsun bir mühtedi olduğunu

düşünmektedir.

Görüldüğü gibi Evrenos’un kim olduğu, ne zaman tarih sahnesine çıktığı

konularında pek çok görüş ileri sürülmüştür. Anlaşılacağı üzere araştırmacıların onun

kim olduğuna dair merakları, aslında Evrenos’un erken Osmanlı döneminde oynadığı

139 H. Lowry, a.g.e., s. 65; H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 124.

56

rolün öneminden kaynaklanmaktadır. Lowry’de de açıkça görüldüğü gibi onun bir

mühtedi olması düşüncesi, kendi tezlerini güçlendiren bir kanıt olarak kullanılmıştır.

Diğer yandan, yukarıda sıkça zikrettiğimiz gibi Evrenos’un Karesi

ümerasından bir akıncı olduğuna dair görüşlerin de aynı bakış açısıyla sorgulanması

gerekmektedir. Esasında bu görüşün de sağlam kanıtlarının olmadığını rahatlıkla

söyleyebiliriz. Daha önce belirttiğimiz gibi Osmanlı kaynaklarına kronolojik olarak

bakıldığında Evrenos’un Karesi ümerasından bir akıncı beyi olduğunu yazan

kaynakların XVI. yüzyıldan sonra yazılmış olduklarını görürüz. Lowry, bu görüşün

herhangi bir kaynağa dayanmadığını söylese de yukarıda bahsettiğimiz geç dönem

kaynaklarında bu hikayenin oldukça yaygın olduğunu biliyoruz140. Ancak

Aşıkpaşazâde, Neşri ve İbn-i Kemal gibi erken dönem Osmanlı kaynaklarında

Rumeli’ye geçiş hikayesi anlatılırken, Karesili beylerden Ece ve Fazıl beylerin adı

verilmiş, Evrenos Bey’den hiç bahsedilmemiştir141.

Evrenos Bey’in adı Aşıkpaşazâde ve Neşri’de ilk defa 1357’deki Konurhisar’ın

fethi bahsinde zikredilmişti. Bu tarihte henüz Hacı İlbeyi’ne “yarar yoldaş”

bırakıldığını yazan bu kaynaklara bakıldığında, henüz askeri kariyerinin başlarında

olduğunu görürüz. Dolayısıyla geç dönem Osmanlı kaynaklarının Karesi beylerinin

yanına Evrenos’un adını da eklemiş olma ihtimali yüksektir. Çok geç tarihlerde

yazılmış olsalar dahi bu kaynakların tamamen gözardı edilemeyeceğini de belirtmek

gerekir. Buna rağmen, Mordtmann, Mélikoff, Uzunçarşılı ve Başar tarafından

yapılan çalışmalarda, neden Evrenos Bey’in hayatı anlatılırken Karesili beyler

140 H. Lowry, a.g.e., 66.

141 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 48-49; Neşrî, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 173-177; İbn-i

Kemâl, a.g.e., c. I, s. 162.

57

arasında olduğu kabul edilmiştir? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün değildir.

Gibbons’un erken Osmanlı tarihinin kurgusunun çelişkileri, bu yazarları Evrenos’un

hikayesini başka bir kurgu içinde değerlendirmeye yönlendirmiş olabilir. Bu noktada

Karesi kökeninden bahseden kaynaklar kurgulanabilecek en mantıklı hikayeyi

sağlamış görünüyor. En erken Osmanlı kaynaklarında Evrenos’un aniden ortaya

çıkan bir akıncı olması, Evrenos’un ilk yıllarında dair bir kurgu yapılmasına izin

vermemektedir.

Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğunu iddia eden araştırmalara

bakıldığında, karşımıza bu görüşü güçlendiren başka bir hikayenin hepsinde ortak

olduğu görülmektedir. Bu yazarlara göre 1352’de Stephan Dusan’a karşı destek

isteyen Bizans İmparatoru Kantakouzenos’a giden yardım kuvvetleri arasında

Süleyman Paşa’nın yanında Evrenos Bey’in de adı geçmektedir142. Bu bilgi doğru

olduğu takdirde, 1345’e doğru Osmanlı topraklarına katılmış olan bir Karesili beyin

Süleyman Paşa’nın yanında olması, Evrenos’un Karesi kökleriyle ilgili hikayesini

doğrulayacak bir kanıt olmaktadır. Ancak yaptığımız araştırmada biz böyle bir

bilgiye rastlayamadık. Üstelik İmparator Kantakouzenos’un kendi kaleme aldığı

eserini incelediğimizde, bütün olayları ayrıntılarıyla ve isimler vererek anlatan

imparatorun bu olayı anlatırken Süleyman Paşa’nın dışında bir isimden bahsetmediği

görülmektedir143. Dolayısıyla, Evrenos’un Karesi kökenli olduğunu ve bu bölgeden

142 I. Melikoff, a.g.m., s. 720, İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415; F. Başar,

a.g.m., s. 539.

143 Türkçe bildiği zannedilen Kantakouzenos’un, Süleyman Paşa’nın komutasındaki

yardıma giden Osmanlı kuvvetleri ve yaşanan gelişmeler hakkında kendi eserinde

58

Osmanlı uc kuvvetlerine katıldığını iddia etmek için elimizde yeterli bilgi olmadığını

rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu tespitimiz, elbette bu görüşlerin tamamen ihtimal

dışı olduğunu iddia etmek anlamına gelmemektedir. Sadece mantıklı görünen tarihsel

bir kurgunun yeterli kanıtlarının olmadığına dair bir tespit sayılmalıdır.

Bu hikayeye inanırsak Uzunçarşılı’nın iddia ettiği gibi Evrenos Bey’in yüz

yaşından fazla yaşamış olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Onun bu hesabı neye

göre yaptığını bilmiyoruz. Ancak Evrenos’un 1317’den önce doğmuş olduğunu

düşündüğü açıktır. Kaynaklarda yaşıyla ilgili bir dayanağın olmadığını belirtmiştik.

Dolayısıyla ne zaman doğduğu veya kaç yıl yaşadığını sadece tahmin edebiliriz.

Evrenos Bey’in kökeni ve tarih sahnesine çıkışıyla ilgili kaynaklardaki

çelişkiler, Lowry’nin yaptığı gibi araştırmacıları babası İsa Bey hakkında yeni

yorumlar yapmaya yöneltmiştir. Barkan’ın yayımladığı belgede Pırangi İsâ Bey

olarak okuduğu ismi, Uzunçarşılı aktarırken: “babası sonradan Pranko veya Frankı

(Prangı) lakabını almış olan İsa Bey’dir” şeklinde aktarmıştır144. İsa Bey’in lakabını

sonunda “y” harfi ile Barkan’ın okuduğu gibi iki ayrı kayıtta daha “Prankı/Pırankı”

olarak karşımıza çıktığını görürüz145. Ancak İsa Bey’in lakabı olarak (=>ا!;:)

zikredilen bu isim, çalışmamız sırasında farklı telaffuzlar da karşımıza çıkmıştır146.

ayrıntılı bilgi vermektedir. Bkz. Ioannis Cantacuzeni, Historiarum, ed. Ludovici

Schopeni, vol. III, Boanne, 1832, s. 222-242.

144 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 414-415.

145 BOA, HAT 552-27283; 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri

(937/1530) I, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara 2003, v. 198.

146 Lowry-Erünsal, Evrenos Bey’in babasının lakabının sadece 1530 tarihli defterde

ve Barkan tarafından yayınlanan Kanuni dönemi Paşa İli Defteri’nde kaydedilmiş

olduğunu, bu belgeler olmadan babasının Prankı/Pırankı İsa Bey olarak bilmenin

59

Sonunda “vav” harfi ile “Branko ( ;!ا<>)147 ve ya Pranko ( ;!ا<=)148” şeklinde de

kaydedilmiştir. Hatta bazı belgelerde bu lakap kullanılmadan Gazi İsa Bey149 ya da

sadece İsa Bey150 şeklinde kaydedildiği de olmuştur.

1.3. Pranko Lazarat ve Avraniz/Evraniz: Prankı İsa ve Evrenos’un

Adına Dair Yeni Bulgular

İsa Bey’in bugüne kadar tespit edilmeyen farklı bir ismiyle de karşı karşıyayız.

İsa Bey için kullanılan bu isim, aynı adı taşıyan torununun yani Evrenos Bey’in oğlu

İsa Bey’in H. 861 (1457) tarihli Selanik vakfiyesinde yer almaktadır151. Bu vakfiyede

dikkati çeken ilk şey, Evrenos’un baba adı olarak bilinen ve her belgede karşımıza

çıkan “İsa Bey” adının kaydedilmemiş olmasıdır. Belgede Evrenos Bey’in babasının

ismi “Pranko Lazarat (ا!; @زارت<=)” olarak şimdiye kadar karşılaşmadığımız bir

şekilde geçmektedir. İlk defa rastlanılan bu bilginin, şimdiye kadar yapılan Evrenos

Bey ve babasının kökenine dair tartışmalar açısından önemi aşikardır. Bu nedenle

mümkün olamayacağını belirtmişlerdir. Aşağıda görüleceği üzere sadece bu iki

belgede değil, değişik yazım biçimleriyle farklı belgelerde de kaydedilmiştir. Krş.

için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 124.

147 TKGM, No: 195.

148 BOA, EV. VKF. No: 861.

149 BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6).

150 BOA, EV.d.. No: 11519; BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5). Bu belgelerde Evrenos

Bey’in atası İsa Bey olarak kaydedilmiştir. Evrenos Bey’in oğlu İsa Bey ile

karıştırılmamalıdır.

151 BOA, EV. VKF. No: 861.

60

başka bir belgede bu bilgiyi teyid edebilecek kanıtlara ulaşmak önemlidir. Bu

bağlamda yaptığımız araştırmalarda ilginç bir şekilde bu Lazarat ismine 1530 tarihli

Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili defterinde ve başka kayıtlarda da rastlıyoruz152. Bu

defterde Serfiçe (Servia) kazasına bağlı bir köy adı olarak geçen Lazarat adının

kullanımı, aynı isimle bir karyenin var oluşu nedeniyle tesadüfî bir okuma

olmadığının kanıtı olarak sayılabilir. Ayrıca bu kayıtta İsa adının bulunmaması da

oldukça düşündürücüdür. Yukarıda bahsettiğimiz belgelerde Branko/Prankı lakabı

farklı telaffuzlarla geçse de lakabın ardından mutlaka İsa Bey olarak kaydedilmiş

olduğunu biliyoruz. Burada ise sadece Pranko Lazarat olarak kaydedilmiştir. Ayrıca

aynı belgede Evrenos Bey’in isminin ilk defa “Evraniz/Avraniz” [ 'A!اورا] şeklinde

karşımıza çıkması da ilginçtir. Bu da bize yukarıda Bizans kaynaklarında geçen

Evrenos Bey isimlerini hatırlatmaktadır. Belki de ismin doğru telaffuzunun

Avranezis (Άβρανέζης) ya da Vranezis (Βρανέζης) şeklinde olabileceği ihtimalini

bize düşündürmektedir.

Diğer yandan, bu belgenin orijinal olduğuna dair bazı işaretler söz konusudur.

Evrenos’un oğlu Gazi İsa Bey’e ait 1457 tarihli Arapça vakfiyenin H. 1320 (1902-

1903) tarihinde aslından kopya edilmiş bir suret olduğu anlaşılmaktadır. Çok geç

tarihli bir suret olsa da belgenin orijinal olduğunu düşünmemizin sebebi, belgenin H.

861 (1456-57) tarihiyle son bulmasıdır. Bu tarihten sonrasına ait herhangi bir bilgi

eklenmemiştir. Burada dikkati çeken en önemli şeylerden biri, kopyalayan katibin

152 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, s. 75. Bu karye dışında da

Ohri Sancağı’na bağlı Lazara Nahiyesi ve Lazarat Karyesi bulunmaktadır. Bkz.

BOA, ML.CRD.d.., No: 1327; BOA, HAT, Dosya No: 1451, Gömlek No: 6. Ayrıca

Ergiri Kazası Lazarat Karyesi için bkz. BOA, MF.MKT, Dosya No: 1129, Gömlek

No: 35.

61

herhangi bir derkenar eklemeden, sadece bu tarihi taşıyan yani tahminimizce bir nevi

tecdid edildiğini gösteren bir pul yapıştırmış olmasıdır. Katibin belgeye herhangi bir

müdahelesi görülmemektedir. Öte yandan, dikkat çeken diğer bir nokta, şimdiye

kadar bütün Osmanlıca belgelerde Evrenos olarak gördüğümüz bu ismin katip

tarafından neden farklı yazıldığı sorusudur. Katibin, belgeyi kopyaladığı tarihte ünü

yüzyıllardır devam eden Evrenos’un adını yanlış yazma ihtimali çok düşük olmalıdır.

Saydığımız sebeplerden ötürü orijinal sayabileceğimiz bu belgenin bizim açımızdan

diğer bir önemi ise Osmanlı kronikleri gibi hanedan tarihlerinden farklı olarak

Selanik’te yani vakfın bulunduğu yerde kaydedilmiş olmasıdır. Ayrıca bu

kaynaklardan daha önce 1456-57 gibi erken bir tarihte, Osmanlı kroniklerinin henüz

yazılmadığı bir döneme ait nadir bir belge olarak daha farklı yorumlara kapı açma

ihtimalidir.

Yeniden Prankı İsa Bey ya da sözkonusu belgedeki adıyla Pranko Lazarat’ın

kökenlerine dair tartışmaya dönersek yeni varsayımlar üzerinde durabiliriz. Ancak

burada henüz başka bir belgeden teyid edemediğimiz bu bilgiden yola çıkarak kesin

sonuçlara ulaşmanın doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Ancak hakkında sadece

“Prangı” lakabı bilinirken kaleme alınan yorumların yanında biz de bu yeni bilgiyi

değerlendirmeye çalışacağız. Bu ismin hemen bize Balkan Slavları arasında yaygın

olan Lazar Brankoviç veya modern Sırp isimlerinde de görülen Branko Lazar’ı

hatırlattığını belirtmeliyiz. Kanaatimizce Lowry’nin ‘Frenk’ kelimesinden hareketle

ortaya çıkan varsayımlarından daha az zorlama gerektiren bir çıkarımdır. Üstelik bu

varsayımı destekleyen bazı işaretler vardır. Eğer yukarıda belirttiğimiz gibi bugün de

kullanılan Branko/Pranko Lazar ismini bir işaret saymazsak, tarihi metinlere

baktığımızda Brankoviç adının Pranko olarak yazıldığını görürüz. Örneğin Bizans

62

Kısa Kronikleri’nden birinde kronik yazarı Lazar Brankoviç’in babası ve Stefan

Lazareviç’in rakibi olan Vuk Brankoviç’in Vounko Pranko olarak yazıldığı

görülmektedir.153 Bu kanıtlar bize en azından İsa Bey’in lakabı olarak bildiğimiz

Pranko/Branko/Prangı gibi kelimelerin kökenine dair bir fikir verir. Elbette bu

kayıttan hareketle İsa Bey’in bir Sırp olduğu iddia edilemez. Şimdilik, bu yönde

yeteri kadar kaynağın olmadığı açıktır. Buna rağmen, elimizdeki kayıt bize Evrenos

Bey’in babasının kökenine dair kısır teorilere yeni bir tartışma sahası açma imkânı

sağlaması bakımından önemlidir.

Diğer önemli bir konu ise Barkan’ın da belirttiği gibi İsa Bey’in şehit düştüğü

köyün Balkanlarda bulunmasıdır. Ayrıca Meriç üzerindeki bir geçide ve birkaç köye

de bu ismi vermiş olması onun bu yörede şöhret sahibi olduğunu göstermektedir154.

Zira yukarıda belirttiğimiz gibi Evrenos Bey’in adı kaynaklarda, Balkanlarda yapılan

ilk fetihler sırasında geçmeye başlamış ve bu fetihlerin önderliğini yapmıştır.

Evrenos’un bu coğrafyayı iyi bildiği açıktır. Bu nedenle bize Evrenos Bey’in

Anadolu’dan çok Balkan kökenli olma ihitmalini düşündürür. Aksi takdirde

Barkan’ın da vurguladığı gibi oğluyla birlikte Batı Trakya’nın içlerine kadar yapılan

seferlerde savaşarak şehit düşen İsa Bey dururken, Osmanlı kaynaklarında Evrenos

153 P. Schreiner, a.g.e., c. I, s. 563. (No. 72a/17).

154 Ö. Lütfü Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuruluş Devrinin Toprak

Meseleleri I”, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 284.

Dimetoka’da bulunan Prankı geçidi için ayrıca bkz. M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa

Livası, s. 181, 247. Ayrıca, Karye-i Brankı bkz. BOA, TT 20, v. 245; ya da Dimetoka

Kazâsı’nda Prankı Köyü için bkz. BOA, C.EV. No: 66/3263.

63

Bey tarih sahnesine yalnız çıkmazdı ve bugün aileye verilen isim Evrenos Bey’in

ismi olmazdı155.

Aslında İsa Bey’in Makedonya’da şehit düşmüş olması isimleri konusunda

yaptığımız tahminleri güçlendirmektedir. 1354 yılından itibaren Osmanlıların

Rumeli’den hareket ettiklerini hatırlarsak, geç dönem Osmanlı kroniklerinde sallarla

geçtiği belirtilen Evrenos Bey’in yanında babası hiç zikredilmemiş idi ve Evrenos

Bey kaynaklara bölgeyi iyi tanıyan bir komutan olarak yansımıştı. Eğer Osmanlı

kayıtları doğrultusunda İsa Bey olarak tanıdığımız Evrenos Bey’in babasının

Makedonya’da öldüğünü kabul ediyorsak, onun bu dönemde hiç Anadolu’ya

gelmediğini de düşünebiliriz. Aynı şekilde Evrenos Bey’in kökenine dair

varsayımları bir kenara bırakırsak, Aşıkpaşazâde’de ilk defa adının zikredildiği yerin

yine Trakya’da olması düşündürücüdür. Evrenos Bey’in babası gibi kendisinin de

Osmanlılara Balkanlardan katılmış olması ihtimal dışında değildir.

1.4. Evrenos Bey’in Eşleri ve Çocukları (Evrenos Bey Şeceresi’nin

Işığı Altında)

Evrenos Bey hakkında şimdiye kadar İ. H. Uzunçarşılı, İrene Mélikoff,

Fehameddin Başar ve Yılmaz Öztuna tarafından hazırlanan aileye ait şecerenin

155 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 283-284.

64

çeşitli versiyonları bulunmaktaydı156. Bu büyük ailenin IV. Mehmed dönemine ait

şeceresinin 2008 yılında yayımlandığını daha önce belirtmiştik. Şecere, özellikle de

çalışmamıza konu ettiğimiz birinci dereceden nesli hakkında önemli bilgiler

içermektedir. Ancak maalesef, aileye ismini veren Evrenos Bey ile başlamakta olup,

babasının adı dahi zikredilmemiştir. Tezimizde orijinali de elimizde bulunan

şecerenin erken dönem bilgileri yani Evrenos Bey’in birinci nesli için

yararlanılacaktır. Elbette günümüze ulaşan diğer Osmanlı kayıtlarından çıkarılan

bilgiler doğrultusunda şecerenin de doğruluğunun zamanla ortaya çıkacağı

inancındayız.

Şimdiye kadar yukarıda da bahsettiğimiz Evrenos Bey ile ilgili yapılan

çalışmalarda, Evrenos Bey’in Barak, İsa, Ali, Beğce, Süleyman, Yakup ve Hızır Şah

isimlerinde yedi oğlunun ve Oğulbula Hatun ile Selçuk Hatun adlarında iki kızının

olduğunu biliyorduk. XVII. yüzyıla ait bu şecere ile Evrenos Bey’in dört eşinin

olduğunu öğreniyoruz. Fakat bu eşlerden sadece ikisinin ismi verilmiştir. İsmi

şecerede belirtilmeyen eşlerinden biri ise vakıf kayıtlarından en büyük oğlu olduğunu

bildiğimiz Barak Bey’in annesidir157. Şecerede Barak Bey’in Hacı Bey, Böğrü Hızır

Bey, İlyas Bey ve Süleyman Bey adlarında dört oğlu kayıtlıdır. Barak Bey hakkında

ise şu açıklama bulunmaktadır: “Hacı Barak Bey, Evrenos Bey’in ulu/evveli oğludur.

Yenişehir’de karyeler vakfedüb, ‘imâret binâ etmişdir. Mezar-ı şerîf-i merhûmun

156 H. Vehbi, “Gâzi Evrenos Beğ”, s. 836-837; K. Kâni, a.g.m., s. 20-22; İ. H.

Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 417; I. Melikoff, a.g.m., s. 720; F. Başar, a.g.m., s. 539;

Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996.

157 Örneğin Evrenos Bey’in H. 818 (1415) tarihli Serez Vakfiyesinde “gâzilerin ve

mücahitlerin padişahı Barak Bey denilen büyük oğlu” şeklinde geçmektedir. Bkz.

VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.

65

yanında uzun mermer direkler dikilmişdir. Evrenos Bey vakfına ibtidâ bunlar

mütevellî olmuşdur.” H. 818 (1415) tarihli Serez Vakfiyesine göre Barak Bey’in,

Evrenos Bey vakfının mütevellisi olduğunu biliyoruz158. Ayrıca şecerede Barak

Bey’in Yenişehir’de vakıfları olduğu belirtilmiştir ki İstanbul Başbakanlık Osmanlı

Arşivi’nde Barak Bey’in Yenişehir kazasındaki vakıfları hakkında tutulmuş kayıtlar

mevcuttur159. Ayrıca Barak Bey’in Yenice-i Vardar ve Serez’de vakıfları olduğunu

biliyoruz160. Barak Bey şecerede “Hacı” unvanıyla kaydedilmiştir161. 1204 tarihli

belgede şecerede olduğu gibi mezarının Yenice-i Vardar’da bulunduğu kaydedilmiş

ve kendisine: “medîne-i Yenice-i Vardar’da medfûn merhûm ve mağfûrün leh el-Hac

Barak Bey” şeklinde hitâb edilmiştir162.

Babası gibi akıncı beyi olan Barak Bey, Selanik’in fethine katılmış ve 13

Haziran 1422’de Selanik üzerine gönderilen kuvvetlerin komutanlığını yapmıştır163.

158 BOA, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.

159 BOA, Âl-i Emîri Tasnifi, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.

160 BOA, A.MKT.No: 2/99; BOA, AE. SAMD.II, No: 4/303.

161 Lowry-Erünsal, her ne kadar Barak Bey’in Hacı unvanının ilk defa şecerede

belirtildiğini kaydetseler de onun bu unvanına 20 Recep 1204 (3 Mart 1793) ve 2

Cemâziye’l-evvel 1209 (25 Kasım 1794) tarihli belgelerde de rastlıyoruz. İlk belgede

Barak Bey’e “El-hac Barak Bey” ikincisinde ise “Gazi El-hac Barak Bey” şeklinde

hitap edilmiştir. Bkz. BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303;

BOA. C.EV.. No: 470/23774. Krş. için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 8.

162 BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.

163 John Barker, Manuel II. Palaeologus (1391-1425), A Study in Late Byzantine

Statesmanship, Rutgers Unv. Press 1969, s. 360, dn. 109; M. Delilbaşı, Johannis

Anagnostis, s. 1.

66

Selanik Başpiskoposu Symeon’un nutkunda, Barak Bey’in Selanik’e yaptığı

saldırılar sırasında sakat kaldığı belirtilmektedir164.

Şecerede Barak Bey’in anne bir kardeşi olarak Evrenos Bey’in ikinci oğlu

Süleyman Bey’in ismi geçmektedir. Hızır Bey, Nasuh Bey ve İbrahim Bey adlarında

üç oğlu olan Süleyman Bey hakkında şu açıklama bulunmaktadır: “Süleyman Beğ

merhûm türbede medfûn değildir, vefâtları Yenice’de vâki’ olmamışdır. Barak Bey

merhûm ile anne bir karındaşlardır.” Ancak bu kardeşlerin annelerinin ismi ise

maalesef kayıtlı değildir.

Şecerede tek çocuk olarak gözüken Hızırşah Bey’in anne isimi de kayıtlı

değildir. Hızırşah Bey hakkında ise: “Hızırşah Beğ merhûm ‘âlem-i ‘ukbâya revân ve

şahbâz-ı cânı behişt-i câvidânda âşiyân eyledikde Evrenos Beğ’in türbesinde

defnetmişler. Mezâr-ı şerîfi türbe kapusu üzerinde olan yüksek yapulu mezardır”

bilgisi kayıtlıdır165. Hızırşah Bey’in ise Devatdar Yusuf Bey, Çelebi Mehmed Bey,

Kara Yakub Bey, Murad Bey, Davud Bey ve İlyas Bey adlarında altı oğlu olduğu

kayıtlıdır.

Evrenos Bey’in eşlerinden yukarıda bahsettiğimiz Barak ve Süleyman ile Hızır

Bey’in anne isimleri kayıtlı olmasa da diğer çocuklarının anne isimleri

kaydedilmiştir. Her iki eşinin de “cariye” oldukları ayrıca belirtilmiştir. Bilindiği gibi

cariye, aslı fâtihler tarafından savaş sırasında ganimetlerle birlikte alınan kadın ve

164 Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, Selanik Baş Piskoposu Symeon’un Tarihi Nutku,

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,

1998, Ankara, s. 118.

165 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 11.

67

kızlar için kullanılan bir tabirdir166. Adı yazılı eşlerinden ilki “Merih” olup, İsa Bey,

Yakup Bey ve Oğulbula Kadın’ın anneleridir. Merih ismi oldukça açık bir şekilde

geçmesine rağmen cariye denilmesi nedeniyle Lowry-Erünsal bu ismin Maria

olabileceğini ileri sürmüşlerdir167. Şecerede İsa Bey hakkında “hacı” unvanıyla

kaydedilmesinin dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Evrenos’un

oğullarından sadece Barak ve İsa “hacı” unvanıyla kaydedilmiştir168. İsa Bey, sancak

beyi olarak 1434-1438 yılları arasında Arnavutluk’a yapılan akınlara ve 1443’teki

Morova Savaşı’na katılmıştır169. İsa Bey’in Selanik’te ve mezarının bulunduğu

Yenice-i Vardar’da vakıfları vardır170.

Aynı cariyeden olan diğer bir oğlu ise Yakup Bey’dir. Umur Bey, Sarı Ali Bey

ve Hacı Hızır Bey adlarında üç oğlu kayıtlı olan Yakup Bey hakkında ise: “Merhûm

Yakub Beğ ve ‘İsa Beğ anne bir karındaşlardır. 845 [1441-1442] senesinde ‘azm-i

gülzâr-ı cinân etmişlerdir. Mezar-ı şerîfi İki Yüreklü Ali Beğ’in ardında büyük

daşlarla yapulu mezardır” kaydı mevcuttur171. Yakup Bey hakkında bunun dışında

herhangi bir bilgi ya da vakıf kaydına sahip değiliz.

166 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 259.

167 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 15.

168 İsa Bey’in hacı unvanı için bkz. EV.VKF 861 No: 10/1.

169 Oruç Beğ Tarihi, s. 114; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 417, 422; I

Melikoff, “Ewrenos Oghullari”, EI, c. II, London 1965, s. 721; F. Başar, a.g.m., s.

540.

170 BOA, Gazi İsa Bey Vakfiyesi (Selanik) H. 861 (1457) Eski No: 20/1.

171 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 14.

68

Merih adlı cariyeden olan İsa ve Yakup’un kardeşleri ise Oğulbula Kadın’dır.

Evrenos Bey’in bu kızı için şu önemli kayıt tutulmuştur: “Oğulbula Kadın ve İsa Beğ

ve Yakub Beğ Merih adlu cariyedendir. Oğulbula Kadın’ı Üsküb’de İshak Beğ’e

vermişlerdir”. Evrenos Bey’in de Osmanlı Sultanları gibi kızlarına politik amaçlı

evlilikler yaptırdığını görüyoruz.

Evrenos Bey’in adı bilinen ikinci eşi ise Ali Bey, Beğce Bey ve Selçuk

Kadın’ın anneleri olarak kaydedilen Kiria Anna (Κύρια Άννα) yani Bayan Anna’dır

ve kendi ismini koruyarak şecereye de bu şekilde kaydedilmesi dikkate değerdir172.

Şecerede Ali Bey için: “Merhûm Ali Beğ gâyetle şecî’ ve bahadır olmağın İki

Yüreklü Ali Beğ demişler. Mezar-ı şerîfi merhûm Evrenos Beğ’in baş ucunda olan

yapılu mezardır” denilmektedir. Şecerede İki Yürekli Ali Bey’in Evrenos Bey,

Hüseyin Bey, Hızır Bey ve Hacı Ahmed Bey olmak üzere dört oğlu kayıtlıdır. Babası

Evrenos’un adını oğullarından birine veren tek kişi ise Ali Bey’dir.

Ali Bey de Barak Bey gibi Selanik’in fethi sırasında görev almıştır ve Sultan

Murad’a yağma teklifinde bulunan kişidir173. Arnavutluk’un büyük bir kısmının Ali

Bey’in başarısı ile Osmanlı hâkimiyetine girdiği bilinmektedir174. Ayrıca H. 835

(1431-1432) tarihli Arvanid-ili defterine göre, Ali Bey idaresinde merkezi Ergirikasrı

172 Lowry-Erünsal’ın Kirane olarak okudukları cariye ismi tahminimize göre Kiria

Anna (Κύρια ΄Αννα)’dır.

173 Oruç Beğ Tarihi, s. 56; M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 55.

174 C. Imber, a.g.e., s. 31-32.

69

(Argyrokastro) olan bir Arvanid-ili sancağı mevcuttur175. Sancakbeyi olan Ali Bey’in

ayrıca Selanik’te de vakıflarının olduğunu biliyoruz176. Evrenos Bey’in oğullarından

Barak, İsa ve Ali Beyler babalarının ölümünden sonra başarılı uc beyleri olarak

faaliyetlerine devam etmişlerdir. Özellikle Ali ve İsa Beyler, Tuna üzerindeki

savaşlarda ve Arnavutluk’ta önemli başarılar kazanmışlardır177.

Bizanslı cariyeden olan diğer bir oğlu ise Beğce Bey’dir. Onun hakkında ise:

“Beğce Beğ merhûm türbede medfûn değildir. Vefâtları Yenice’de vâki’ olmamışdır.

Merhûm Ali Beğ ile bir annedendir” şeklinde bir kayıt mevcuttur. Beğce Bey’in

Musa Bey, Yusuf Bey ve Emre Bey adında üç oğlu vardır.

Evrenos Bey’in şecereye göre ikinci kızı ise Selçuk Kadın’dır. Bu kızı

hakkında: “Selçuk Kadın ve merhûm Ali Bey ve Beğce Bey Kiriana [Kiria Anna] adlu

bir cariyedendir. Merhûme Selçuk Kadın’ı Halil Paşa’ya vermişlerdir” şeklinde kısa

bir bilgi kaydedilmiştir. Ancak şecereyi yayınlayan yazarların da belirttikleri gibi

Evrenos Bey’in önemli ailelere gelin olarak gitmediği için kaydedilmeyen başka

kızlarının da olması ihtimali vardır178. Ayrıca iki kızının da politik evlilikler yaptığını

gördüğümüz Evrenos Bey’in kızlarının çocukları şecerede kaydedilmemiş, sadece

oğullarından olan erkek çocukların isimleri kaydedilmiştir.

175 H. İnalcık, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, T.T.K. Ankara

1987, s. 1b; aynı yazar, Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar I, T.T.K. Ankara

1995, s. 158; I. Melikoff, a.g.m., s. 721.

176 BOA, C. EV. No: 67/3350; BOA. C. EV. No: 118/5868.

177 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, s. 89, 91.

178 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 15.

2. BÖLÜM

EVRENOS BEY’İN ASKERÎ VE SİYÂSÎ FAAL İYETLER İ

2.1. Evrenos Bey’in İlk Askerî Faaliyetleri

Evrenos Bey’in tarih sahnesine ilk çıkışıyla ilgili kaynaklardaki bilgilerin

yetersiz olduğundan bahsetmiştik. Aşıkpaşazâde ve Neşri’nin verdiği bilgilere

baktığımızda, Evrenos’un adının zikredildiği ilk askeri faaliyetini Konurhisar’ın

fethiyle başlatmak gerekmektedir179. Aşıkpaşazâde ve Neşri, Evrenos Bey’in adını

ilk defa Gelibolu’nun fethinden sonra Konurhisar’ın Hacı İlbeyi’ne verilip,

kendisinin ise ona “yarar yoldaş” bırakıldığını anlatarak zikretmeye başlarlar180.

Dolayısıyla Evrenos Bey’in askeri hayatının, bilinen en erken kaynaklarda aslında

1357 civarında başladığı görülür. Elbette söz konusu kaynaklarda birden

Konurhisar’da görülen Evrenos’un, bu tarihten önceki faaliyetlerine dair bir bilgi

verilmemesi onun ilk defa bu olayla askeri faaliyetlerine başladığı anlamına gelmez.

Ancak kaynakların sessizliği, birinci bölümde de tartıştığımız gibi varsayımlar ortaya

koymak dışında bir alternatif bırakmıyor. Görüldüğü gibi aslında Evrenos, her ne

179 Amânla alınan Konurhisar’ın fethi hakkında kaynaklarda farklı tarihler

bulunmaktadır. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51 (H. 758/1357); Neşri ve Solakzâde’de ise

H. 760 (1358) olarak geçmektedir. Bkz. Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185;

Solakzâde, a.g.e., s. 25.

180 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185.

71

kadar bazı kaynaklarda Karesi vilayetinden gelenler arasında zikredilse de Çimpe’nin

alınması sürecinde, Bolayır’ın fethinden Süleyman Paşa’nın Trakya’daki Osmanlı

sınırlarını Tekfurdağı’ndan Malkara’ya genişletene kadar adı geçmemektedir. Hatta

bu süreç içerisinde Süleyman Paşa’nın yanında Ece Bey ve Gazi Fazıl’ın adı

geçerken Evrenos Bey’in hiçbir faaliyetinden bahsedilmemesi bir başka olasılığı da

düşündürmektedir. Acaba Evrenos Osmanlı kuvvetlerine Rumeli’den katılmış

olabilir mi?181 Bu ihtimal de Evrenos’un Karesi’den Osmanlılara katılması

varsayımından daha güçlü değildir. Karesi’nin 1345 yılındaki fethinden182

Konurhisar’ın fethine kadar yani yaklaşık 12 yıl boyunca kaynakların Evrenos’u

zikretmemesini açıklamak şimdilik mümkün görünmüyor. Bu nedenle eğer

“Karesi’den Rumeli’ye geçiş” hikayesinin aslında gerçekten bir “hikaye” olduğunu

kabul edersek Evrenos’un bir akıncı olarak Konurhisar’ın fethi sırasında ve

Rumeli’de tarih sahnesine çıktığını söyleyebiliriz. Bu olaydan sonra Evrenos’un

faaliyetleri daha açık izlenebilmektedir. Öte yandan Evrenos’un Konurhisar’da henüz

181 Rumeli’nin fethinde ve önemli uc merkezi olan Bolayır’ın alınmasında Karesili

beylerden olan Gazi Fazıl ve Ece Bey’in isimlerinin geçmesine rağmen Evrenos Bey

zikredilmediği kaynakların ilgili kısımları için bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 48-50;

Bu konunun anlatıldığı en yeni çalışma için bkz. H. İnalcık, , “Osmanlı Sultanı

Orhan, (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”, Belleten, c. 73, S. 266, T.T.K. Ankara

2009, s. 84-87.

182 Karesi Beyliği’nin ilhâkı meselesi kaynaklarda farklı şekillerde geçmektedir ve

tartışmalı bir konudur. İnalcık ise bu beyliğin işgal sürecinin 1335-1345 tarihleri

arasında olduğunu belirtir. Bkz. H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler,

c. IX, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 84; Ayrıca bu konu ile ilgili tartışmalı

görüşler için bkz. Zerrin Günal Öden, Karası Beyliği, T.T.K., Ankara 1999, s. 60-62.

Hammer ise Karesi vilayetinin Osmanlı topraklarına katılma tarihini (736) 1336

olarak vermektedir. Bkz. Hammer, a.g.e., c.I, s. 115.

72

bir uc beyi olmadığı Hacı İlbeyi’nin yanından bir “yarar yoldaş” olarak bulunduğu

anlaşılmaktadır. Bu kayıtlar onun askeri kariyerinin henüz başlarında olduğunu

düşündürmektedir.

Kaynaklara göre Konurhisar’ın âmânla ele geçirilmesinin ardından Dimetoka

ve civarına akınlar yapan Hacı İlbeyi ve Evrenos Bey, üs olarak kabul ettikleri

Konurhisar’a geri dönerlerdi183. Bu sırada Orhan’ın 11 yaşındaki oğlu Halil’in H.

758 (1357)’de korsanlar tarafından kaçırılması, Trakya’da Osmanlı ilerlemesini

kesintiye uğratmıştır. Orhan Bey, Bizans ile anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Bu

anlaşmaya göre Orhan, Trakya’da Bizans topraklarına yapılan saldırıları durduracak,

oğlunu kurtarmak için Foça’ya gönderilecek gemilerin bütün masraflarını

karşılayacak, Bizans imparatorunun da o zamana kadar olan bütün borçlarını

silecekti184. Gerçekten H. 760 (1359) yılında Halil kurtarılıncaya kadar Rumeli’de

Osmanlı faaliyetleri durmuş ve bu durum Rumeli’deki akıncı beylerini hoşnutsuz

ederek ümitsizliğe düşürmüştür. Bu süre içerisinde Şehzade Süleyman’ın 1357

yılında vefat etmesi de Orhan Bey için yeni bir felaket olmuştur185. Çimpe kalesinin

183 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 184-185.

184 Yanko İskender Hoci, “Şehzâde Halil’in Sergüzeşti”, TOEM, c. I-II, cüz. IV,

İstanbul 1328, s. 242; Bizans’ın tekrar Osmanlıya haraç ödemeye başlaması 1371’de

Meriç savaşı sonrasında gerçekleşecekti. Bkz. H. İnalcık, “Orhan”, s. 382.

185 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi” Edirne’nin 600. Fethi

Yıldönümü Armağan Kitabı, T.T.K., Ankara 1993, s. 141; Ş. Tekindağ, “Süleyman

Paşa”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 193; Oruç Bey de (H. 759) 1357-1358 tarihini

vermektedir. Bkz. Oruç Beğ Tarihi, s. 21. İnalcık, bir rivayete göre Süleyman’ın,

Rumeli’nin terk edilmesi gibi bir ihtimalin önüne geçebilmek amacıyla cesedinin

73

ve özellikle de Rumeli’nin alınmasından sonra Karesi yöresindeki halk Rumeli’ye

geçip yerleşmeye ve köyler kurmaya başlamışlardı ancak her şeye rağmen Rumeli

fetihlerinde ısrarcı olan Süleyman Paşa’nın da vefat etmiş olması gazilerin tamamen

ümitlerini kaybetmelerine sebep olmuştur. Süleyman Paşa vefât ettiğinde Trakya’da

Osmanlı sınırları, batıda Keşan-İpsala arasında Yayladağı’ndan, Marmara’da

Tekirdağı’nın güneyinde Bakacak Tepesi ve Hora’ya kadar uzanmaktaydı. Yani, H.

İnalcık’ın belirttiği gibi Paşa livasının yani Rumeli Beylerbeyiliğinin çekirdeği

Süleyman Paşa zamanında oluşturulmuştu186. Hatta Süleyman Paşa’nın vefatından

önce Bolayır’da fetih hareketlerini yönlendirmek amacıyla geleneksel Türk

stratejisine uygun biçimde üç ayrı koldan uc teşkilatı oluşturduğu bilinmektedir. Orta

kol önemli bir merkez olan Malkara, Hayrabolu ve Vize istikametinde; sağ kol,

Tekfurdağı istikametindeki ve sol kol187 ise İpsala, Dimetoka ve Edirne yolu

istikametinde teşkilatlandırılmıştır. Osmanlı kroniklerinde daha Orhan Bey

Bolayır’a gömülmesini ve yerinin belli edilmemesini vasiyet etmiştir. Bkz. H.

İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 94.

186 H. İnalcık, “Orhan”, s. 382-383.

187 Tarihi Via Egnatia Yolu (Osmanlı Sol Kolu) İstanbul ile Balkanları birbirine

bağlayan üç önemli tarihi yoldan biridir. Evrenos Bey’in bu yol üzerinde yaptığı

başarılı fetihler, kurduğu şehir ve kaleler ile bu güzergâhın gelişmesine ve yan

yollarında yeni güzergâhlar açılmasına vesile olduğu söylenebilir. İskeçe’nin

güneyinde yer alan Yenice-i Karasu (Genisea), Selanik ile Edessa arasındaki

Evrenosların merkezi olacak olan Yenice-i Vardar (Giannitsa) ve çok daha sonraları

İşkumbi ırmağı üzerindeki Elbasan’daki gibi yeni kaleler yapılmasıyla bu güzergâh

Osmanlı döneminde gelişme gösterecekti. Böylece Egnatia’nın batı kesimi Adriyatik

Denizi’ne kadar uzanarak deniz ticaretine de katkı sağlayacaktı. Bkz. Nicolas

Oikonomidis, “Ortaçağda Via Egnatia”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia

(1380-1699), Edt. Elizabeth A. Zachariadou, T.V.Y.Y., İstanbul 1999, s. 17.

74

zamanında Hacı İlbeyi ile birlikte “şecâ’atle şöhret” bulan Evrenos Bey’in,

Rumeli’de vilayet açmak amacıyla İpsala güzergâhındaki kalelerin fethi görevi

verilmişti188. Ancak Halil’in kaçırılması nedeniyle Rumeli’deki Osmanlı yayılma

faaliyetleri tam bir gerileme dönemine girmiş ve bu durum 1359’da (H. 760) onun

kurtarılmasına kadar devam etmiştir. Artık Bizans’ın Kantakouzenos zamanındaki

ılımlı Osmanlı politikası sona ermiş, Haçlı yardımıyla denizden boğazlara inerek

Rumeli’deki Osmanlı ilerleyişini durdurma politikası gütmeye başlamıştı189.

Orhan Bey, Süleyman Paşa’nın vefatıyla Rumeli’deki birliklerin başına ikinci

oğlu olan Şehzade Murad’ı tecrübeli komutanı Lala Şahin Paşa ile birlikte

Gelibolu’ya göndermiş, Halil esaretten 1359’da kurtulana kadar hareketsiz

beklemişlerdir190. 1357-1359 arası fetihlerde yaşanan durgunluk nedeniyle Çorlu ve

Malkara elden çıktıysa da 1359’da Rumeli’deki faaliyetlerin sistemli bir şekilde

tekrar başladığını görüyoruz. I. Murad, Halil’in fidye karşılığı kurtarılmasının

ardından Gelibolu’daki bekleyişini sona erdirmiş ve lalası Şahin Paşa, Evrenos Bey

ve Hacı İlbeyi ile birlikte Rumeli fetihlerine devam etmiştir.

Şehzade Murad’ın asıl amacı Edirne olsa da doğrudan Edirne üzerine

yürümemiş ve civar yerlerin fethine ve şehrin abluka altına alınmasına önem

vermiştir. Bu nedenle de 1359-60 tarihlerinde İstanbul-Edirne yolu üzerindeki Çorlu-

188 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 70-71; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 292; Solakzâde,

a.g.e., s. 29.

189 H. İnalcık, “Orhan”, s. 382.

190 H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 94.

75

Misini-Burgos191 (Lüle-Burgaz) kaleleri alınmıştır192. Osmanlı kroniklerinden sadece

Oruç Bey’in eserinde Burgos’u Hacı İlbeyi ile Evrenos Bey’in birlikte aldıkları

kaydedilmiştir193. Burgos’a yerleşen Hacı İlbeyi, Dimetoka’yı ele geçirmiş194;

Evrenos Bey ise bu sırada Malkara ve İpsala arasında bir bölgede yer alan ve

Osmanlı kaynaklarına yansıyan ilk askeri başarısı olarak Keşan’ı almıştır195.

Keşan’ın fetih tarihi hakkında Osmanlı kaynaklarında farklı tarihler bulunmaktadır.

Hoca Saadeddin ve Müneccimbaşı H. 762 (1360-61) tarihini; Solakzâde ise H. 760

(1359) tarihini vermektedir196. Ancak Şehzade Halil’in kurtarılmasının ardından

1359 tarihinden itibaren fetihlere devam edildiğini hatırlarsak, 1359-60 olarak

191 Bugün hala varlığını koruyan ve Dimetoka’nın doğusunda Edirne yolu üzerinde

Meriç kenarında bulunan İlbeyi Kalesi bugün Πύθιο (Pithio) olarak

adlandırılmaktadır. Oruç Bey bu kale için “İlbeyi oğlu Burgozı derler” demektedir.

Bkz: Oruç Beğ Tarihi, s. 23; Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 71; H. İnalcık,

“Edirne’nin Fethi”, s. 148; Athanasios Guridis, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka

1999, s. 38; H. Lowry, Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi, s. 18-20.

192 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 163; H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”,

s. 96.

193 Oruç Beğ Tarihi, s. 23.

194 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-195; Oruç Bey ve

Solakzâde, Dimetoka’nın fethi için (H. 760) 1359 tarihini vermektedir. Bkz. Oruç

Beğ Tarihi, s. 23; Solakzâde, a.g.e., s. 29; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.

195 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Âşıkpaşazade, a.g.e., (Yavuz-Saraç), s. 113; Neşri,

a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-195; Oruç Beğ Tarihi, s. 23; Hoca Saadeddin, a.g.e., s.

72; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 293; Solakzâde, a.g.e., s. 29.

196 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 71-72; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 292-293; Solakzâde,

a.g.e., s. 29-30.

76

düşünebiliriz197. Böylece Keşan ve Dimetoka’nın fetihleriyle, Osmanlıların elinde

bulunan Rumeli, bir yandan Ergene ve Meriç nehirlerinin diğer yandan ise Çorlu ve

Burgaz’dan oluşan bir daire içine alınmış oluyordu198.

Keşan’ın fethinden sonra yine kaynaklardan öğrendiğimize göre Evrenos Bey,

fethin ardından hediye ve ganimetleriyle birlikte “Asıtâne-i Devlet’e yüz sürmüş” ve

Hacı İlbeyi ile birlikte nice iltifata mazhar olmuşlardır199. Görüldüğü gibi Evrenos

Bey, ilk askeri başarısının ardından sultanın huzuruna çıkarak, ganimetlerini takdim

etmiştir.

Sol kolu kumanda edenler Evrenos Bey ve Hacı İlbeyi idi. Evrenos Bey, Meriç

vadisinde Trakya’nın yol kavşağında bulunan Keşan’ı ele geçirmesinin ardından

İpsala üzerine seferler düzenliyordu200. Aşıkpaşazâde ve Neşri’de İpsala’nın

fethinden sonra Evrenos Bey’in “yerli yerinde ucları beklediği” ya da “yerlü yerinde

uc beği olduğu” kaydedilmiştir201. Hatta Oruç Beğ Tarihi’nde ve Anonim Osmanlı

Kroniği’nde İpsala’nın fethiyle Evrenos Bey’in uc beyi olduğu açıkça

kaydedilmiştir202. İpsala böylece Evrenos Bey’in ilk “uc merkezi” olmuştur.

197 J. H. Mordtmann, “Ewrenos”, s. 34; Hammer, a.g.e., s. 153; H. İnalcık, “Osmanlı

Sultanı Orhan”, s. 96-97; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi” s. 159.

198 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 202.

199 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 72; Solakzâde, a.g.e., s. 29; Müneccimbaşı, a.g.e.,

s. 293.

200 Âşıkpaşazade, a.g.e., (Yavuz-Saraç) s. 113; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194-

195; Oruç Beğ Tarihi, s. 23; H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 97.

201 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 54; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 196-197.

202 Oruç Beğ Tarihi, s. 24; Anonim Osmanlı Kroniği, s. 28.

77

Solakzâde İpsala’yı: “İpsala ki Malkara ve Gelibolu’ya üç konak yerdir, bağ ve

bahçesi firâvân203 ve mahsulü bi-pâyân şehr-i dilgüşâ ve makâm..” gibi övgü dolu

sözlerle anlatmaktadır204. İpsala’nın fetih tarihi Aşıkpaşazâde H. 761 (1359-60);

Neşri H. 762 (1360-61) ve Oruç Beğ H. 763 (1361-62) olarak kaydetmişlerdir. Her

ne kadar fetih tarihini tam olarak tespit edemesek de Evrenos Bey’in 1360’dan sonra

Gümülcine’nin fethine kadar ilk uc merkezinin İpsala olduğunu kaynakların bize

verdiği bilgiler doğrultusunda rahatlıkla söyleyebiliriz205. Bu tarihten itibaren

Evrenos Bey sıradan bir akıncı değil, artık bir “uc beyi” olmuştur.

Kaynaklar Evrenos Bey’in İpsala fethinin ardından, bölgede yapılan fetihler

neticesinde artan asker ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan askeri yenilikten

bahsetmişlerdir. Evrenos Bey ve Hacı İlbeyi’nin fetihleri sonucu savaş esirleri büyük

artış göstermişti206. Yaya ve müsellem teşkilatını oluşturan Çandarlı Halil’in

tavsiyeleri dinlenerek bu doğrultuda savaşlarda esir düşen genç Hıristiyan

askerlerden istifade etme kararı alınmıştır. Aşıkpaşazâde durumu şöyle

anlatmaktadır207: “bu ihdâs iki danişmendin tedbîridir. Biri Cenderelü Halil ve biri

Karamanlu Kara Rüstem’dir. Ve hem Gazi Evrenoz’a dahi ısmarladılar, ‘akından

çıkan esirin beşte birin al’ dediler. Anın kim esiri beş olmaya ‘her esirden yirmi beş

akça al’ dediler. Bu tertîb üzerine Evrenoz dahi bir kadı ta’yîn eyledi ve hayli

203 Pek çok bağ ve bahçesi var anlamındadır.

204 Solakzâde, a.g.e., s. 25.

205 Uzunçarşılı da Evrenos Bey’in İpsala’yı kendisine akın merkezi yaptığı bir

müstahkem mevki olarak bahseder. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.

206 H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s. 57-58.

207 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 54.

78

oğlanlar cem’ etdi.” Oruç Bey ve Neşri de aynı şekilde esir alımından bahsederken

Evrenos Bey’in adını vermekte ve onun önemini vurgulamaktadırlar208.

2.2. Sultan I. Murad Döneminde Evrenos Bey

Evrenos Bey, Edirne’nin fethi hazırlıklarında ismi kaynaklarda en sık geçen

akıncı beyidir. Şehzade Murad Edirne’ye 55 km uzaklıktaki Babaeski’ye ulaştığında

hisarı ele geçirerek karargâhını buraya kurmuş ve 1361’de aralarında Evrenos Bey’in

de bulunduğu uc beylerini orduya çağırarak, Lala Şahin’i de Edirne üzerine

göndermiştir209. Bir uc beyi olarak Evrenos Bey de Edirne sınırına yerleşmiş ve

“ordu komutanı” olarak akınlarda bulunmuştur210. H. İnalcık, Sazlıdere yenilgisinin

ardından Trakya’nın merkezi olan Edirne’nin teslim olduğunu belirtmektedir211.

Neşrî, Edirne’nin fethini Evrenos’un da aralarında bulunduğu gazilerle birlikte Lala

Şahin Paşa’ya atfetmektedir ve “Murad Han Gazi’ye dahi bir nice küffârdan baş

gönderdiler. Pes, Hacı İlbeyi ve Evrenoz, Murad Han Gazi’nin önüne düşüb,

208 Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 198; Oruç Beğ Tarihi, s. 25.

209 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 53; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194; İ. H. Uzunçarşılı,

Osmanlı Tarihi I, s. 163; H. İnalcık, “Orhan”, s. 383.

210 P.L.P., s. 90.

211 H. İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 97. İnalcık, Edirne’nin Osmanlı

hâkimiyetine girmesini 5 Mayıs 1361 (H. 28 Cemâziye’l-âhir 762) olarak tespit

etmiştir. Ayrıca bkz. H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi”, s. 137-159.

79

Edirne’ye getürdüler” demektedir212. Zira Evrenos Bey, Edirne fethi hazırlıklarında

yaptığı fetihler ile sultanın dikkatini çekmekte idi.

Fetih sonrasında Şehzade Murad, Şahin Paşa ile Edirne’nin güvenliğini

sağlamak amacıyla kuzeyde Bulgaristan’da bulunan Eski Zağra ve Filibe taraflarına

sefere çıktıysa da (H. Cemâziye’l-evvel 763) Şubat 1362’de babasının ölüm haberini

almış ve geri dönmüştür213. Artık sultan olan I. Murad, Anadolu’da hâkimiyetini

sağlama çabasına girişince, Rumeli’nin kontrolünü ve Balkan fetihlerinin

kumandasını Lala Şahin Bey ve Evrenos Bey’e devretmiştir214. Edirne’nin fethinde

gösterdikleri başarılar neticesinde Lala Şahin Paşa Rumeli Beylerbeyi215, Evrenos

Bey ise “ucların beyi” olarak atanmışlardır216. Hatırlayacağımız gibi sol kol

güzergâhında Evrenos Bey, Hacı İlbeyi ile fetih hareketlerine başlamış idi.

Evrenos’un Edirne fethi sırasında gösterdiği başarılar ve bu sırada Hacı İlbeyi’nin

212 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 194. Âşıkpaşazâde ise, “Evrenoz’a bu etrâfın

uclarını verdiler” demektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55. Oruç Beğ ise,

“Evrenos Beğ’e uc beğliğini virdi” diye kaydetmiştir. Oruç Beğ Tarihi, s. 25; P.L.P.,

s. 90. Bu eserde ise 1362 tarihinden itibaren Evrenos Bey’in Trakya ucbeyi olduğu

kayıtlıdır.

213 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.

214 Hammer, a.g.e., s. 152-153; F. Başar, a.g.m., s. 539; Evangelu G. Strati, Ιστορία

της Πολέως Σερρών, Serez, 2000, s. 80.

215 Lala Şahin “Paşa” unvanını alan ilk Rumeli Beylerbeyidir. Bkz. H. İnalcık,

“Orhan”, s. 383; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 161.

216 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198-199; Oruç Beğ Tarihi, s. 25; Anonim

Osmanlı Kroniği, s. 29; H. İnalcık, “Edirne’nin Fethi”, s. 156.

80

vefat etmesi ona ucların kumandasını tek başına alma imkânını sağlamıştır217. Jorga,

bu dönemde güneyde kurulan uc beyliğinin yönetiminin genç Evrenos Bey’e

verildiğini onaylayarak, Lala Şahin’in ardından ikinci büyük komutan olarak

bahsetmektedir218. Jorga’ya göre Evrenos Bey, ucların beyi olarak atandığı 1361

tarihinde genç bir komutan idi.

Ucların beyi Evrenos’a, Batı Trakya’nın önemli bir kenti olan Gümülcine’nin

fethi görevi verilmiştir. Evrenos Bey, Gümülcine’den önce yine sol kol üzerinde

bulunan Mekri’yi Osmanlı topraklarına katmıştır219. Semadirek adasının karşısında

bulunan Mekri, Evliya Çelebi’ye göre de Evrenos Bey fethidir ve Gümülcine’den

önce buranın fethi gerçekleşmiştir220. Solakzâde, H. 760 (1359) tarihinde Evrenos

Bey’in bir ferman ile Gümülcine’nin fethi için görevlendirildiğini kaydetmiştir221.

Evrenos’un İpsala’dan sonraki uc merkezi olan Gümülcine’nin fethi de Osmanlı

kroniklerinde farklı tarihlerde kaydedilmiştir. Aşıkpaşazâde ve Neşri Gümülcine’nin

fethini H. 766 (1364) yılı olaylarından önce kaydetmişlerdir222. Hoca Saadeddin ise

H. 763 (1361-62) tarihini vermiştir223. Oruç Beğ ise H. 766 (1364) olarak

217 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55. Âşıkpaşazâde eserinde Hacı İlbeyi’nin ölüm tarihi

olarak 1364 (H. 761) tarihini vermektedir; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 198; I.

Mélikoff, “Ewrenos”, s. 720.

218 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 205-206.

219 Jorga, a.g.e., c. I, s. 206; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 40-41.

220 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 35-36.

221 Solakzâde, a.g.e., s. 30.

222 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 200.

223 Hoca Saadeddin, a.g.e., c. I, s. 74; J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34.

81

kaydetmişlerdir224. Osmanlı kroniklerinden anlaşıldığına göre Gümülcine, Edirne

fethi sonrasında ve Çirmen savaşı öncesinde fethedilmiştir. Evliya Çelebi de eserinde

Gümülcine’nin Evrenos Bey tarafından H. 764 (1362-63) senesinde “Gazi Evrenos

Rum keferesi ile Yahudi elinden dest-i kahr” ile aldığını belirtmiştir225. Yunanlı

tarihçi Vakalopoulos Evrenos Bey’in Çandarlı Kara Halil ile birlikte Gümülcine’yi

1364-65 tarihlerinde Osmanlı hakimiyetine aldıklarını belirtmektedir226. Ancak Kiel,

son zamanlarda yapılan araştırmalarda buranın fethinin Osmanlıların Trakya’yı

kontrol altına aldıkları 1371 Meriç (Maritsa) savaşından hemen önce gerçekleştiği

üzerinde de durulduğunu belirtmektedir227. Aşıkpaşazâde ve Neşri’de Kiel’ın

ifadesini destekleyen bilgiler mevcuttur. Her iki kronikte de 1364 tarihinden evvel

fethedildiği belirtilen Gümülcine’nin, Evrenos Bey tarafından fethin ardından değil,

1380’lerde uc merkezi yapıldığı kaydedilmiştir. Bu konuda Aşıkpaşazâde: “Evrenoz,

Gümülcine’yi uc idüb oturdu” derken, Neşri de: “Evrenoz dahi, ol hînde

Gümülcine’yi uc idünüb, oturub” demektedir228. Ancak bilindiği gibi seçilen üs

merkezlerinin yeni fethedilen yerlerden uzak olmaması gerekiyordu ve fetihlere

224 Oruç Beğ Tarihi, s. 25.

225 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VIII. Kitap, s. 37-38.

226 Apostolos Vakalopoulos, Ιστορία της Μακεδονίας, Thessaloniki 1992, s. 35.

227 Machiel Kiel, “Gümülcine”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 268. Ayrıca bkz.

Turan Gökçe, “Gümülcine Kasabası Nüfusu Üzerine Bazı Tespitler (XV-XIX.

Yüzyıllar)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XX, S. 2, İzmir 2005, s. 80.

228 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 214-215.

82

paralel olarak gelişiyordu229. Bu doğrultuda Evrenos Bey’in bu iki kronik yazarına

göre fethin hemen sonrasında değil, yaklaşık yirmi yıl sonra burayı uc merkezi

yapması, Gümülcine’nin elden çıkarak ikinci defa fethedildiğini düşündürmektedir.

Ancak yine de bunu tespit edebilecek kaynaklardan yoksunuz. Bu nedenle de

Evrenos Bey’in Gümülcine’yi kaç yıl merkez üssü olarak kullandığını tespit etmek

oldukça güçtür230. Ancak bu konuda H. İnalcık’ın görüşleri oldukça önemlidir.

Kaynaklardaki bu bilgileri değerlendiren İnalcık, Gümülcine’nin 1373 yılında uc

merkezi olarak kullanıldığını belirtmektedir231. Bu doğrultuda Evrenos Bey, İpsala’yı

yaklaşık on iki yıl, Gümülcine’yi ise on yıl üs merkezi olarak kullanmıştır. Ayrıca

üçüncü bölümde bahsedeceğimiz gibi Evrenos Bey bu yeni uc merkezinde bir imaret

tahsis etmiş ve ardında günümüze kadar ulaşan eserler bırakmıştır. Hammer de

Evrenos Bey’in adının unutulmamasının sebebini yaptığı fetihlerden değil, arkasında

bıraktığı cami, kervansaray, han, hamam gibi hayratından kaynaklandığını

vurgulamaktadır232.

Bizans hâkimiyetinin son dönemlerinde sıkça meydana gelen iç savaşlar, veba

salgınları ve ilk Osmanlı akınlarının Batı Trakya nüfusunun azalmasına sebep olduğu

229 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 55; Vassilis Dimitriadis,

“Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, Osmanlı Beyliği (1380-1389),

ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 2000, s. 28.

230 Osmanlı kronik yazarlarından sadece Neşri’nin verdiği H. 763 (1361-1362)

tarihini kullanan Lowry, Evrenos Bey’in Gümülcine’yi 22 yıl üs merkezi olarak

kullandığını belirtmiştir. Bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 41.

231 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159.

232 Hammer, a.g.e., s. 154.

83

bilinmektedir233. Evrenos’un fethinin ardından da Osmanlı fetih geleneğine uygun

olarak bölgeye Anadolu’dan getirilen göçmenler ile Türkleşme sağlanmıştır. Bunu

Gümülcine’ye ait günümüze ulaşan 1456-57 tarihli tahrir defterinden de anlıyoruz.

Bu tarihte Gümülcine’de 424 Müslüman hane bulunurken, sadece 96 Hıristiyan hane

mevcuttu234.

İpsala ve Gümülcine’nin fethiyle Selanik’e giden yol böylece Evrenos Bey’in

başarılarıyla açılmış oluyordu. Bu dönemde Şahin Paşa ise Eski Zağra’yı ve daha

sonra uc merkezi olarak kullanacağı Filibe’yi uzun bir kuşatmanın ardından âmân ile

(H. 765) 1364 baharı veya yazında ele geçirmiş ve bu pirinç üretimiyle ünlü şehir

kendisine tevcih edilmiştir235. Evliya Çelebi her ne kadar Filibe kalesinin de Evrenos

Bey tarafından alındığını kaydetmiş olsa da diğer Osmanlı kaynakları sadece Lala

Şahin Paşa’nın adını vermektedir236.

Türklerin Trakya’daki bu hızlı ilerleyişi yeni bir Haçlı ittifakına sebep

olmuştur. Haçlı ordusu 1366 yılının Ağustos ayında (H. Zilhicce 767) Gelibolu’yu

ele geçirmiş ve 14 Haziran 1367’de de Bizans’a bırakmıştır237. Gelibolu’nun elden

233 Angeliki E. Laiou, Peasant Society in the Late Byzantine Empire: A Social and

Demographic Study, Princeton University Press 1977; M. Kiel, “Gümülcine”, s. 268.

234 TT, No: 89, v. 32b-34b; ayrıca bkz. M. Kiel, a.g.m., s. 268-269.

235 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 76-77; Solakzâde, a.g.e., s. 30; İ. H. Uzunçarşılı,

Osmanlı Tarihi I, s. 164, 167; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 205; H. İnalcık, “I. Murad”, s.

156.

236 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 53.

237 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 215; H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-

1522”, in K. Setton, general editor, A History of the Crusades, VI, edt. H. Hazard and

84

çıkması, Osmanlıların Balkanlarla olan bağlantısını kopardıysa da I. Murad’ın ısrarcı

politikası neticesinde Gelibolu, ilerleyen tarihlerde 1377’da ikinci bir fetihle bir daha

elden çıkmamak üzere Osmanlı topraklarına katılacaktır238.

I. Murad bu sırada Bulgaristan ve Bizans ile meşgul olurken, 1368-1369

tarihlerinde Timurtaş Bey ve Lala Şahin Paşa’yı Balkanlarda fetihle

görevlendirmiştir. Timurtaş Bey, Bulgar topraklarından güneyde Tunca Vadisi’nde

yer alan Kızılağaç Yenicesi (Elhovo) ve kuzeyde Yanbolu (Yamboli)’yu ele

geçirmiş239; Şahin Paşa ise H. 769 (1368) baharında gelen ferman üzerine Samakov

ve İhtiman’a gönderilmiştir240. Yani Osmanlı kuvvetlerinin Doğu Bulgaristan’da

gerçekleştirdikleri fetih hareketleri dikkat çekmektedir241. Lala Şahin Paşa,

Samakov’a242 ulaşmış, burada bulunan çok sayıdaki Sırp askerlerine karşı kazandığı

başarı sayesinde değerli demir madenleri bulunan İhtiman’ı Osmanlı hâkimiyetine

N. P. Zacour, Madison 1989, s. 241; H. İnalcık, a.g.m., s. 156; Feridun Emecen,

“Gelibolu”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 1

238 H. İnalcık, a.g.e., s. 244; krş. F. Emecen, a.g.m., s. 1.

239 Bizans Kısa Kronikleri’nde Yanbolu’nun 1361 tarihinde Sultan Orhan zamanında

alındığı kayıtlıdır. Bkz. P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik: 72a/2.

240 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 84-87; Solakzâde, a.g.e., s. 34; N. Jorga, a.g.e., c. I, s.

228-229. Ancak Jorga’da bu fetihlerin 1372 yılının bahar ayında yapıldığı belirtilse

de fetihlerin Sırpsındığı Savaşı’ndan önce yapıldığı tespit edilmiştir. Daha fazla bilgi

için bkz. H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157.

241 Solakzâde, a.g.e., s. 33. Eserde fethin ardından sultanın huzuruna gelerek

pişkeşlerin arz ettikleri ve padişahtan iltifat aldıkları belirtilmektedir.

242 Samakov, Sofya’ya bağlı bir kaza idi ve daha sonra Paşa Sancağı’na bağlanacaktı.

Bkz. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, T.V.Y.Y., İstanbul 2001, s. 139.

85

katmıştır243. Başarılı fetihlerinin ardından Lala Şahin, Filibe’deki üssüne geri

dönmüştür. Yapılan bu fetihlerle, güneyde Tunca Nehri kenarındaki Kızılağaç

Yenicesi, kuzeyde Yanbolu ve Meriç ile birleştiği yerde bulunan Edirne’den

Karacadağ’a kadar uzanan Tunca bölgesinin tamamı artık Türklerin eline geçmişti244.

Böylece Sofya’ya giden yol da açılmış oluyordu.

Balkan dağ eteklerinde Bulgarlara ait olan Aydos (Aetōs) ve ardından Karin

Ovası (Karinâbâd) üzerine yürüyen kuvvetler, Aydos’u âmân yoluyla ele

geçirmişlerdir. Karin Ovası da (H. 770) 1368-69 tarihinde alınmıştır245. Bu fetihlerin

ardından daha önce de kuşatılıp alınamayan Sozopol (Sözepoli) üzerine gidilmiş ve

kale âmân ile teslim olmuştur. İnalcık’ın da belirttiği gibi Osmanlı rivayetlerine göre

verilen (H.779) 1377 tarihi yanlıştır246. Daha sonra ise Bizans’ın elinde bulunan

Hayrabolu, (H. 770) 1369 baharında ise Pınarhisar ve Vize ve ardından da daha önce

alındığı halde elden çıkmış olan Kırkkilise (Kırklareli) de tekrar ele geçmiştir247.

Osmanlı’nın Trakya’da yaptığı bu fetihler İstanbul’da tedirginliğe sebep olmuş ve

İmparator V. Ioannis, Papa’dan yardım istemeye karar vermiştir.

243 Solakzâde, a.g.e., s. 34; H. İnalcık, a.g.m., s. 157.

244 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 229.

245 Solakzâde, a.g.e., s. 33; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 170; H. İnalcık, “I.

Murad”, s. 157.

246 H. İnalcık, a.g.m., s. 157.

247 Solakzâde, a.g.e., s. 33; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 170; Muhammed

Celal, Hüdâvendigâr Gazi veya Fetihler ve Kosova Sahrası, İstanbul 1308, s. 23. Bu

eserde yapılan fetihlerde Çirmen, Yanbolu, Aydos, Karinabad, Kırkkilise, Pınar

Hisarı, Vize ve Karadeniz kıyısındaki Süzebolu’nun (Burgaz İli) ele geçirildiği

kaydedilmiştir.

86

Amedeo’nun Gelibolu’yu Osmanlılardan alıp 14 Haziran 1367’de Bizans’a

teslim etmesi Osmanlıları Rumeli’de zor duruma düşürmüştü. Çirmen (Sırpsındığı)

Savaşı öncesinde Serez Despotu Ugleşa’ın elçilerinin İstanbul’a geldiği sırada I.

Murad, Bizans’a Gelibolu’yu teslim etmeleri karşılığında barış teklifinde

bulunmuştur248. I. Murad Gelibolu’nun iade edilmesi konusunda ısrarlıydı ve Bizans

ise anlaşmayı kabul etmiyordu. Sonuçta araya giren Sırpların ittifak teklifi kabul

edildi. Evrenos Bey’in güneyde ve Lala Şahin’in kuzeyde Meriç Vadisi’nde hızla

ilerlemeleri onları korkutuyordu. Çünkü Bizans İmparatoru V. Ioannis Palaeologos

ve Sırp Despotu Jovan Ugleşa, Türkleri daha da fazla ilerlemeden ve hazır

Gelibolu’yu da tekrar ele geçirmişken onları Trakya’dan çıkarmak istiyorlardı. Bu

nedenledir ki Sırp ve Bizans patriklikleri arasındaki problemi çözen iki taraf Mayıs

1371’de kiliselerin birliği üzerine anlaşma yaptılar249.

Serez’de toplanan Hıristiyan kuvvetler, karşılarında herhangi bir engel

bulunmadığından Rodop Dağları üzerinden Edirne’ye iki gün mesafede bulunan

Meriç’e sorunsuz bir şekilde ulaşmışlar, buradan da Meriç’in sol kıyısında bulunan

Çirmen’e kadar ilerlemişlerdi250. Edirne de tehdit altındaydı. Osmanlı savaş meclisi

Bursa-Lapseki yolu üzerinde bulunan ve denizden destek alan Karabiga (Pegae-

şimdi Biga) kalesinin alınmasına karar verdi251. Sırplara karşı düzenlenen bu meydan

savaşında Evrenos Bey’in de bir Osmanlı komutanı olarak fonksiyonunun olduğu

248 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157.

249 H. İnalcık, a.g.m., s. 157.

250 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 226.

251 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 241-242; Aynı

yazar, “I. Murad”, s. 157-158; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 226.

87

bilinmektedir252. Aydıncık (Edincik) deniz üssünden İldutan kumandasında bulunan

Osmanlı ordusu, denizden gelen desteği kesmekle görevlendirilmiş ve denizden ve

karadan saldırı emri verilmiştir. Biga kuşatması bu tarihte yani 1371’de

gerçekleştirilmi ştir253.

Savaş, gece baskını ile Çirmen kasabası yakınlarında (15 Rebî’ü’l-evvel 773)

26 Eylül 1371 tarihinde Osmanlıların ani saldırısı ile son bulmuş böylece Makedonya

fethine giden yol açılmıştır254. İnalcık, Çirmen üzerine kuvvet gönderildiğini ve

kalenin amân dileyerek teslim olduğunu kaydetmektedir255. Ancak Osmanlı

kroniklerinde Evrenos Bey’in bu savaş süresince varlığından bahsedilmemekte

sadece Lala Şahin’in gazilerle birlikte kâfirin gücünü kırdığı ve onları suya döktüğü

belirtilmektedir256. Bu da Balkanlarda I. Murad’ı üstün bir hükümdar durumuna

252 P.L.P., s. 90; Donald Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Tarih Vakfı

Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 305.

253 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 157-158. Âşıkpaşazâde ve Neşrî Sırpsındığı

muharebesinden hemen önce gerçekleşen Biga kuşatmasını H. 766 (1364-65) olarak

verirlerken, Hoca Saadeddin ise bu kuşatmanın savaştan sonra gerçekleştiğini

kaydederek yine aynı tarihi vermektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 55-56; Neşri,

a.g.e. (Unat-Köymen), s. 200; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 80.

254 Peter Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks,

1370-1402”, Byzantion (International Journal of Byzantine Studies), edt. Henri

Gregoire, v. XVI/1-2, 1942-43, Boston 1944, s. 292.

255 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 156.

256 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 202.

88

getiriyor ve bu siyasi gelişmeler neticesinde Tuna ve Adriyatik’e doğru yapılacak

fetihlerin yolunu açıyordu257.

Çirmen de daha sonra Balkanlarda yapılacak olan fetih hareketleri için önemli

bir askeri mevki olmuştur. Ayrıca bu tarihten itibaren Osmanlı kuvvetleri,

Rumeli’deki varlıklarını koruma çabası içine girmişlerdir. Osmanlı başkenti ise

Bursa’dan Edirne’ye taşınmıştır. Çirmen ya da Sırp Sındığı zaferi ile Edirne ve Batı

Trakya artık güvence altına alınmış oluyordu. Bizans Osmanlı Devleti’nin vassalı

durumuna gelmişti ve Filibe’nin alınmış olması da Sırbistan yolunu açarak,

Balkanlardaki Macar baskısına da ağır bir darbe indirmiş oluyordu258. 10 Nisan

1372’de ise Selanik ilk defa Türkler tarafından kuşatma altına alınmaya

başlanmıştır259.

Gelibolu’nun elden çıkmış olması ve bunu fırsat bilen Bizans İmparatoru’nun

Vize etrafını yağmalattığı haberinin alınması üzerine Sultan Murad, Evrenos Bey ve

Lala Şahin’i görevlendirmiştir. Aşıkpaşazâde Malkara’nın Evrenos Bey ve Lala

Şahin Paşa tarafından bu süreçte fethedildiğini kaydetmiş, H. 783 (1381-82) tarihini

257 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 158.

258 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 243; S. Shaw, a.g.e.,

s. 42.

259 M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 1; V. Dimitiriadis, “Devşirmenin Kökenleri

Üzerine Düşünceler”, s. 27.

89

vermiştir260. Daha sonra ise Şahin Paşa, İpsala civarındaki Ferecik Kalesi’nin

(Φέρραι) fethiyle görevlendirilmiştir261.

Evrenos Bey ise bu sırada büyük ihtimalle Ferecik’in birkaç km.

güneybatısında bulunan bugün Traianoupolis (Loutra) olarak bilinen Kara Kaplıca’yı

fethetmiştir. Çünkü ileride de bahsedeceğimiz gibi bu kentte Evrenos Bey tarafından

inşa edilen bir han/kervansarayın mevcut olduğu bilinmektedir262.

Makedonya yolunun Türklere açılması neticesinde Edirne’de bulunan Murad,

1373’te (H. 775) Evrenos Bey ve Çandarlı Hayreddin Paşa’yı Serez istikametinde

harekâtla görevlendirmiştir263. Ancak Hayreddin Paşa’nın Serez için görevlendirdiği

Kara (Delü) Balaban fethi gerçekleştirememiş, sadece abluka altında tutmuştur264.

260 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 60.

261 Neşri Ferecik’in fetih tarihini H. 784 (1382) olarak vermektedir. Bkz. Neşri, a.g.e.

(Unat-Köymen), s. 210; Solakzâde ise Ferecik’in fethini (H. 770) 1368-69

olaylarından sonra anlatmaktadır. Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 34. Öztürk ve ondan

naklen Lowry ise, Ferecik’in Süleyman Paşa ve Evrenos Bey tarafından 1357

tarihinde fethedildiğini kaydetmişlerdir. Bkz. N. Öztürk, “Ferecik’in Süleyman Paşa

Tarafından Fethine Dair”, Türklük Araştırmaları Dergisi, c. IV, 1989, s. 144; H.

Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 23, dn. 16. Ayrıca Mélikoff ve Mordtmann da

Ferecik’in Evrenos tarafından 1372’de alındığını kaydetmiştir. Bkz. J. H.

Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, a.g.m., s. 720.

262 H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 29-40; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 83.

263 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

264 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159; H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade,

1329-1522”, s. 243-246; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214. Neşri eserinde Delü

Balaban’ın Serez’in fethinde başarılı olduğunu belirtmiş ve fetih tarihi olarak da

1384 (H. 787) yılını vermiştir. Âşıkpaşazâde de fetih tarihini 1383 olarak doğru verse

90

Serez’in fethi ileride bahsedeceğimiz gibi 1383 yılında gerçekleşecektir. Selanik

valisi Manuel’in 1374 (H. 776) tarihinde yapacağı ani saldırı ise Serez’i tekrar ele

geçirmek amacıyla değil, kurulan ablukayı kaldırmak amacıyla olacaktır.

Evrenos Bey ise bu tarihte Gümülcine’den hareketle Buri265 (Borukale-

Βέρροια), İskeçe ve Gümülcine’nin sahil köylerinden Marulya’yi (Μαρωνεία)

fethetmiştir266. Buri ve İskeçe âmânla alınmıştır. Marulya’nın kale hâkiminin bir

prenses olması nedeniyle burası Türkler tarafından “Avrethisarı” olarak

adlandırılmıştır267. Aşıkpaşazâde ve Neşri yapılan fetihlerin ardından Evrenos’un

yeni fethedilen bölgelerin haracını Murad’a gönderdiğini kaydederler268. Kılıç hakkı

olarak Evrenos Bey’e verildiğini vakıf kayıtlarını incelerken öğrendiğimiz

de Serez’in fethi Delü Balaban tarafından gerçekleştirilmediği gibi, 1373 yılı

Evrenos Bey’in fetihleri anlatacağımız gibi Borukale, İskeçe ve Avretisarı’dır. Bkz.

Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

265 Evliya Çelebi, kalenin adının kurucusu Yunanlı Feylekos kızı Muri’den bozma

Buri olarak kullanıldığını kaydeder. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 8. Kitap, s.

42, 49. Buri hakkında ayrıca bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 49-55.

266 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214-215; Hoca

Saadeddin, a.g.e., s. 91; Oruç Beğ, a.g.e., s. 28; Solakzâde, a.g.e., s. 35. Ayrıca bkz.

M. Celal, a.g.e., s. 24-25; J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, a.g.m., s. 720;

İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 171; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 159; M. Kiel,

“ İskeçe”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000, s. 553; E. G. Strati, a.g.e., s. 80-81.

267 H. İnalcık, a.g.m., s. 159; P. L. İnciciyan-H. D. Andreasyan, “Osmanlı Rumelisi

Tarih ve Coğrafyası”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 2-3, İstanbul

1974, s. s. 51. Evliya Çelebi bizzat Evrenos eli ile fethedilen kalenin Selanik’e bir

günde gidilebilecek mesafede olduğunu kaydetmektedir. Bkz. Evliya Çelebi

Seyahatnamesi, 8. Kitap, s. 46.

268 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214.

91

Avrethisarı, 1519 tarihinde Evrenos Bey vakfına ait sekiz adet Müslüman karyeden

oluşuyordu269. İnalcık’ın belirttiği gibi göç eden Müslüman Türkler Hıristiyanlarla

karışmıyorlar ve ayrı köyler kuruyorlardı270. Bu da Evrenos Bey’in sadece fetih

yapmakla kalmadığını, fethettiği yerlerin Türkleşmesine sağladığı katkının bir

göstergesidir.

Evrenos Bey, Gümülcine’de ikamet ettiği süre içerisinde kendi adını taşıyan ve

günümüze kadar ulaşan bir köyün de temellerini atmıştır. Bu gün Müslüman halkın

yaşadığı Evrenos Köyü, Gümülcine’nin yirmi beş km. güneydoğusunda

bulunmaktadır.

İskeçe’nin güneyinde bulunan ovanın ortasına kurulan Yenice-i Karasu da Gazi

Evrenos Bey fethidir. Dimitriadis, küçük bir kasaba iken Evrenos tarafından

fethedilen Yenice-i Vardar örneğinde göreceğimiz gibi bu kentin de isminin Evrenos

Bey tarafından verildiğini belirtmiştir271. Evliya Çelebi, kasabanın sadece dört

mahalleden oluştuğunu kaydetmektedir272. İskeçe, XVI. yüzyılın ilk yarısında bu

kazaya bağlı en büyük yerleşim yeridir. Evrenos’un yaptığı fetihler kadar bölge tarihi

için yapılan göçler de oldukça önemlidir. Bu bölgeye ait günümüze ulaşan en eski

tarihli H. 887 (1482) tarihli tahrir defterine göre, “İsketye” adıyla kaydedilen bu

yerleşim yerinin (kasabanın) nüfusunun 345 Hıristiyan ve 19 Müslüman haneden

269 BOA, TT, No: 70, s. 168-169.

270 H. İnalcık, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, s. 52.

271 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.

272 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 49.

92

oluştuğu yani toplam 364 hanelik bir yerleşim yeri olduğu görülmektedir273. Kiel’ın

tespitine göre fetih sonrasından itibaren dokuz yıl içerisinde 19 Müslüman hane yani

yaklaşık 80-100 kişi göç etmiştir.

Bu sırada 1367 tarihinden itibaren Bizans’ın elinde bulunan Gelibolu, 1377’de

(H. 779) İmparator Andronikos’un iadesiyle tekrar Osmanlı idaresine girmiştir274. Bu

tarihlerde Evrenos Bey adına fetihlerde bir duraklama görülmektedir. İnalcık da

1371’den 1381’e kadar on yıl boyunca fetihlerin Serez ve Vidin hattı boyunca bir

duraklama yaşadığını belirtmektedir275. Yukarıda bahsettiğimiz fetihlerden sonra

Evrenos Bey ilk defa 1381-82 tarihlerinde Yıldırım Bayezid’in düğününe katılan

beyler arasında karşımıza çıkmaktadır. Askeri anlamda ise 1383 tarihinde Serez’in

fethi ile kaynaklarda zikredilmiştir. Yaklaşık on yıllık bu uzun süreç içerisinde

Gümülcine’de ikamet ettiğini bildiğimiz Evrenos Bey’in kurduğu vakıflarla

ilgilendiğini ve belki de hacca bu zaman zarfında gitmiş olabileceğini düşünebiliriz.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi 1386 tarihli belgede kendisine Hacı unvanı ile hitap

edildiğinden bu tarihten önce hacca gitmiş olabileceğinden bahsetmiştik. Neşri, her

ne kadar hacca gitmesini Kosova Savaşı’ndan önce anlatıyor olsa da 1383-89

tarihleri arasında askeri faaliyetleri aşağıda göreceğimiz gibi yoğun bir şekilde

273 M. Kiel, “İskeçe”, s. 553. Bu isim Solakzâde’de ise “İskete” olarak geçmektedir.

Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 35.

274 P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-

1402”, s. 296-299.

275 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.

93

devam eden Evrenos Bey’in Gümülcine’de ikamet ettiği bu süre zarfında hacca

gitmiş olabileceğini düşünüyoruz276.

1381-83 yılları arasında Anadolu’da bulunan Murad, Balkanlardaki fetihleri

kontrol etmek amacıyla H. 785’te (1383) Rumeli’ye geçmiştir. Sultan Murad’ın (H.

785) 1383’te tekrar Rumeli’ye geçmesi ile birlikte veziri Halil Hayreddin Paşa ile

Evrenos Bey’i Selanik ve Serez üzerine göndermiştir.277 Öncelikle Venedik’ten

yardım alamayan Kavala ve ardından 19 Eylül 1383 tarihinde Serez ele

geçirilmiştir278.

Fetih sonrası kaynaklarda şehir ve çevresinin zeâmet olarak Evrenos Bey’e

verildiği ve “vilayetlerin timar erlerine üleştirdiler, kâfirlerine harac ta’yîn

etdiler279” denilerek tahrir sisteminin uygulandığı belirtilmektedir280. Ayrıca “kanûn-

ı padişâhî neyse etdiler aldıkları yerlere. Hana göndermelisini gönderdiler, gâzilere

vermelisini verdiler281” ifadesinden de Osmanlı fetih yöntemlerine uygun olarak fetih

276 Neşri, a.g.e., (Unat-Köymen), s. 256-257.

277 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 245.

278 İnalcık’a göre Serez şehrinin etrafı 1372’den sonra Delü Balaban komutasındaki

uc kuvvetleri tarafından kontrol altına alınmştı. Bkz. H. İnalcık, “The Ottoman Turks

and Crusade, 1329-1522”, s. 245-46; H. İnalcık, a.g.m., s. 160; Bu fethin tarihini

Bizans Kısa Kronikleri (Kronik 55/6 ) 19 Eylül 6892 (1383) olarak kaydetmiştir.

Bkz. P. Schreiner, a.g.e, c. I, s. 398 ve c. II, s. 326.

279 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

280 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 214; Anonim Osmanlı

Kroniği, s. 32; Besim Darkot, “Serez”, İA, c. X, MEB. Yay., İstanbul 1967, s. 517;

P.L.P., s. 90.

281 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

94

sonrası ganimetin bölüştürüldüğü ve Sultana da gerekli miktarın gönderildiği açıkça

ifade edilmiştir. Serez fetih sonrasında Evrenos Bey’e uc merkezi olarak verilmiştir.

Evrenos Bey de E. Balta’nın tespit ettiği gibi şehrin ilk vakıf kurucularından

biridir282. Gümülcine’den Serez’e yani sol kol güzergâhındaki başka bir kente

yerleşen Evrenos Bey, 1383’ten sonraki fetihlerini bu merkez üssünden kumanda

etmiştir. Serez, Evrenos Bey’in İpsala ve Gümülcine’den sonraki üçüncü uc

merkezidir283.

Serez’in ele geçirilmesinin ardından Evrenos Bey Manastır vilayetine bağlı

Behişte ve Horpeşte’nin fethini gerçekleştirmiştir.1386 (H. 788) tarihinde I. Murad

tarafından kendisine gönderilen mektupta: “ kendi kılıcı ile feth eylediği kal’a-i

Gümülcine’den kal’a-i Siroz ve Behişte ve Horpeşte’ye varınca bir sancaklık yer

i’tibârıyla on kere binlerle verdim” denilmiştir284. Böylece Serez’in fetihten üç yıl

sonra Evrenos Bey’in mülkleri arasına girdiğini ve ayrıca 1383’te fethini

gerçekleştirdiği Manastır vilayetine bağlı olan Behişte ve Horpeşte’nin de Evrenos

mülkü olduğunu görüyoruz.

Belki de bu nedenle Manastır’ın fethinin Evrenos Bey tarafından yapıldığı bazı

kaynaklara konu olmuştur. Ancak Manastır, Lala Şahin’in vefatı nedeniyle 1383

tarihinden itibaren Rumeli Beylerbeyiliğine getirilen Timurtaş Paşa tarafından

fethedilmiştir285. Arnavutluk ve Bosna üzerine gönderilen Timurtaş Paşa Pirlepe,

282 Evangelia Balta, Les Vakıfs de Serrès et de sa Région (XVe et XVIe s.), Athina

1995, s. 51.

283 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 256.

284 BOA, Y.E.E., No: 91/49.

285 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61-62.

95

Manastır (Bitola) ve İştip’i ( Ştib) ele geçirmiştir. İnalcık, Manastır’ın zorlu bir fetih

sonrası alındığını belirtmektedir286. Uzunçarşılı, Timurtaş Paşa tarafından haraca

bağlanılarak daha sonra elden çıkan Manastır’ın 1385’te Evrenos Bey tarafından feth

edildiğini kaydeder287.

Evrenos Bey’in başarılı askeri faaliyetleri ile sol kol üzerindeki fetihleri büyük

hız kazanmış ve Yunanistan’ın Makedonya bölgesine kadar uzanmıştı. Merkez

üssünü de orta Makedonya bölgesinde bulunan Serez’e taşıyan Evrenos, 1384’te

Drama üzerine yürüyerek burayı ve ardından Zihne’yi Osmanlı topraklarına

katmıştır288. Evliya Çelebi de Drama’nın 1385 tarihinde (H. 787) I. Murad

döneminde Evrenos Bey tarafından “Rum ve Bulgar keferesi elinden dest-i kahr ile”

fethedildiği kaydetmektedir289. Zihne için ise hatalı olarak 1374-75 (H.776) tarihini

vermiştir290. 1385 yılında Osmanlı ordusunun I. Murad’ın komusında organize edilen

Balkanlara yönelik seferde Evrenos Gazi, Kara Halil Hayreddin Paşa ile birlikte

Makedonya tarafına doğru ilerlemiştir291. Selanik çevresini ele geçirdikten sonra

Kara-Ferye’yi (Verrai) fethetmişler ve Epir bölgesindeki Carlo Tocco’nun

286 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.

287 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 176.

288 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 39; Anonim Osmanlı Kroniği, s. 32-33.

289 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 54.

290 A.g.e., s. 56. Jorga da Drama, Zihne, Kavala ve Avrethisarı’nın 1373-74 tarihleri

arasında Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiştir. Bkz. N. Jorga, a.g.e., c.

I, s. 233.

291 E. Balta, a.g.e., s. 51; M. Celal, a.g.e., s. 24-25.

96

topraklarına kadar ilerlemişlerdir292. Bu tarihlerde Kastoria (Kesriye) ve Vodena

(Edessa) ele geçirilmiştir293. Makedonya bölgesinde olan bu kentleri de fetheden

Evrenos Bey’in, Arnavutluk sınırlarına kadar dayandığı görülmektedir.

Evrenos Bey’in Serez’den sonra yeni uc merkezini bir Müslüman kasaba

olarak kurduğu Yenice-i Vardar’a taşıdığını görüyoruz. Yenice-i Vardar’ın fetih

tarihi kesinleşmemiştir. Fethin 1383-1387 tarihleri arasında gerçekleşmiş olabileceği

kabul edilmektedir294. Selanik kuşatması da aynı tarihler arasında gerçekleşmiştir295.

Evrenos Bey’e 1386 tarihinde gönderilen mektupta da kendisinden Selanik’in

292 H. İnalcık, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 246; M. Delilbaşı-

M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Tırhala I, T.T.K. Ankara

2001, s. XX.

293 M. Kiel, “Yenice-i Vardar”, s. 303; A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 43; Semavi Eyice,

“Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”, Türkiyat Mecmuası, İstanbul Ünv. Türkiyat

Enstitüsü, c. XII, İstanbul 1955, s. 207; Neval Konuk, Yunanistan’da Osmanlı

Mimarisi I, (SAM) Kültür Yayınları, Ankara 2010, s. 134.

294 Anonim Osmanlı Kroniği, s. 32-33; Christos Chatzes, Γιαννίτσα, Giannitsa 2003,

s. 19; V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 50; aynı yazar, “Devşirmenin

Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28; A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 29; M. Kiel ise

Yenice-i Vardar’ın kuruluş tarihini 1383-1385 yılları arasında göstermektedir. Bkz.

M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 303; Uzunçarşılı ise 1385 tarihinde Hayraddin Paşa ile

birlikte önce Yenice-i Vardar’ın ve ardından da ikinci defa olarak Manastır’ın ele

geçirildiğini belirtir. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı, “Evrenos”, s. 415.

295 Melek Delilbaşı, “Balkanlarda Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın

Tutumu”, XIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999,

T.T.K. Ankara 2002, s. 31-38; P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And

The Ottoman Turks, 1370-1402”, s. 301.

97

fethinin beklendiği kaydedilmiş ve Selanik ilk defa 1387’de ele geçirilmiştir296.

Solakzâde ise, 1359 yılı olaylarını anlatırken, Yenice-i Vardar’ın da fethedildiğini

kaydetse de Evrenos Bey’in bu tarihlerde daha Trakya bölgesinde bulunduğunu

biliyoruz297. Adı Evrenos Bey tarafından verilen ve fethedildiğinde belki de küçük

bir köy ya da kasaba durumunda olan Yenice-i Vardar, büyük bir ihtimalle

Selanik’ten önce bu büyük kentin fethini kolaylaştırmak amacıyla alınmış olmalıdır.

Kılıcıyla fethettiği yerlerin kendisine tahsis edildiği de düşünülürse 1386 tarihinde

verilen topraklar arasında olmadığı için daha buraya girmemiş olduğunu da kabul

edebiliriz. Tahminimize göre 1386-87 tarihlerinde fethetmiş olabilir.

Evrenos Bey’in yeni uc merkezi olarak Yenice-i Vardar’ı seçmesinin sebebi ise

diğer üs merkezleri gibi sol kol güzergâhı üzerinde bulunmasından ve stratejik

öneminden kaynaklanmaktaydı. Makedonya bölgesinin merkezinde yer alan kent,

Selanik’e, Arnavutluk sınırlarına ve özellikle de Üsküp’e yakındı. Artık Makedonya

içlerine kadar uzanan Evrenos, bu bölge hâkimiyeti açısından Yenice-i Vardar’a

gereken önemi vermiş ve burayı uc merkezi olarak seçmiştir. Yenice-i Vardar’ın

fetih süreci Yunanlı yerel bir tarihçi tarafından şöyle efsaneleştirilmi ştir: “Orada

büyük bir savaş oldu ve çok kan kaybedildi. Yenice gölü kandan kıpkırmızı oldu!

Akşam kan içindeki göle hilal yansıdı. İşte o günden beri bu görüntü Osmanlı

Devleti’nin simgesi olarak kabul edilmiştir.” 298 Evrenos Bey, yeni uc bölgesi olan

296 BOA, (Y.E.E.), Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49; M. Delilbaşı, “Balkanlarda

Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, s. 31-38; P. Charanis, a.g.m., s.

301.

297 Solakzade, a.g.e., s. 30.

298 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ” s. 165.

98

Vardar’a ve Serez ovasına Saruhan’dan (Manisa) Yörükler getirterek

yerleştirmiştir299. Aşıkpaşazade, Saruhan’dan yapılan göçün Serez vilayetine

gerçekleştiğini kaydetmiştir300. Ailesinin merkezi konumuna gelen ve türbesinin de

bulunduğu Yenice-i Vardar, Evrenos’un son uc merkezi olmuştur301.

Evrenos’un I. Murad dönemindeki faaliyetlerine bakıldığında 1383’te Serez,

ardından 1386-87’de Yenice-i Vardar ve 1383-1387 yıllarında uzun kuşatma altında

tutulan Selanik’in Osmanlıların eline geçtiğini görüyoruz302. Böylece 1387 yılına

gelindiğinde Makedonya bölgesindeki bütün Osmanlı askeri faaliyetlerinde Evrenos

Bey’in liderlik ettiğini söyleyebiliriz303.

299 Ahmed Refik bu konuda Saruhanlıların yalnız Serez taraflarına değil, Belgrad,

Akça Hisar ve civarına da yerleştirildiklerini belirtmektedir. Hatta Çelebi Sultan

Mehmed devrinde de bu Saruhanlıların sürgün edildikleri bilinmektedir. Bkz. Ahmed

Refik, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1927, s. 296; M. Tayyib Gökbilgin,

Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul 1957, s. 14; A.

Vakalopoulos, a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s.

61.

300 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

301 P.L.P., III. Fasikül, s. 90; A. P. Kazhdan, a.g.e., s. 765; Evliya Çelebi

Seyahatnâmesi, s. 79; V. Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 328-

332.

302 Selanik, uzun kuşatmaların ardından 9 Nisan 1387’de ilk defa Türkler’e teslim

olmuştur. Bkz. M. Doukas, a.g.e., s.143; M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 3; H.

İnalcık, a.g.m., s. 161.

303 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 38-39.

99

2.2.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İlk Giri şi (1387)

Yenice-i Vardar’da ikamet eden Evrenos Bey, Makedonya fetihlerinin

ardından Mora’nın fethi ile görevlendirilmiştir. Bizans Kısa Kronikleri, 1387 yılında

Evrenos Bey’in, Despot Theodoros Palaiologos’un isteği üzerine Mora’ya girdiğini

kaydetmektedir304. Bizans kronik yazarlarından Doukas, I. Murad’ın komutanı

Evrenos’u Mora üzerine gönderdiğini ve bütün Lakedaimona (Sparta-güney Mora)

ile Achaia’nın (Patra) yağma edildiğini belirtir305. Imber de bunu destekleyerek

Evrenos Bey’in Mora’ya ilk girişinde de yağma hareketlerinde bulunarak, Venedik

kolonilerini hedef aldığını kaydetmiştir306. Aslında Despot Theodoros, Mora’daki iç

muhalefet yani Kefalonya Kontu ve Carlo Tocco ile anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle

onun elinden Korinthos’u (Gördüs) almak için Osmanlı’dan yardım istemişti. Bunu

destekleyen bilgiler mevcuttur. Yunanlı tarihçi Zakythinos, Türk generali olarak

ifade ettiği Evrenos Bey’in, Korinthos’tan, Timurtaş Paşa’nın ise Atina’dan

geçtiklerini kaydeder. Böylece Despotun topraklarına girilmiştir. Ancak bu iki

kumandanın neden Mora’ya girdiklerini belirtmez ve Evrenos’un tekrar aynı yere

geleceğini kaydeder. Yazara göre 1387-88’de Evrenos Bey, Modon ve Koron

304 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/14; Nevra Necipoğlu, Byzantium Between the

Ottomans and the Latins, Politics ans Society in the Late Empire, Cambridge 2009, s.

239. Imber ise yardım isteyenin Mistra Despotu Theodoros olduğunu belirtmiştir.

Bkz. C. Imber, a.g.e., s. 17.

305 M. Doukas, a.g.e., s. 143.

306 C. Imber, a.g.e., s. 17.

100

limanlarına kadar ülkeyi yakıp yıkarak tahrip etmiştir307. Evrenos Bey’in Mora’ya

ikinci büyük seferi Yakup Bey ile birlikte 1395 yılında gerçekleşmiştir. Ancak

Evrenos Bey bu süre zarfında pek çok defa Modon ve Koron’a ulaşacak kadar

Mora’ya saldırılarda bulunmuştur308.

2.2.2. Evrenos Bey’in I. Kosova Savaşı’na Katkıları

Kosova Savaşı, Evrenos Bey’in askeri tecrübelerini sergileyerek büyük rol

oynadığı ve adından en çok bahsedilen savaştır309. Osmanlı kronik yazarlarından

Neşri, Kosova Savaşı müzakerelerinde Evrenos Bey’in rolünü detaylı bir şekilde

anlatan tek tarihçidir310. Hatta bu dönemi anlatan en önemli Osmanlı kaynağı da

307 Dionysios. A. Zakythinos, Le Despotat Grec De Morée, Paris 1932, s. 155.

308 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 90; XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı

Tarihi, Giriş ve Metin (1373-1512), yay. Şerif Baştav, Ankara 1973, s. 102-103.

309 I. Kosova Savaşı’nın detaylı incelemeleri için bkz. M. Braun, Die Schalcht auf

dem Amselfelde in Geschcihtlicher und Epischer Uberlieferung, Leipzig 1937;

Kosovo, Legacy of a Medieval Battle, ed. W. Vucinich ve T. Emmert, Minneapolis,

1991; N. Malcolm, Kosova: Balkanları anlamak İçin, çev. Ö. Arıkan, İstanbul 1999;

W. Reinert, “A Byzantine Source on the Battles of Bileça (?) and Kosovo Polje”,

Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage, ed. C. Heywood-

C. Imber, İstanbul 1994, s. 249-272; S. W. Reinert, “Niş’ten Kosova’ya: I. Murad’ın

Son Yıllarına İlişkin Düşünceler”, Osmanlı Beyliği: 1300-1389, çev. G. Ç. Güven,

İstanbul 1997; Münir Aktepe, “Kosova” İA, c. VI, İstanbul 1993, s. 869-876; Feridun

Emecen, “Kosova Savaşları” DİA, c. 26, Ankara 2002, s. 221-224.

310 H. İnalcık’a göre Neşri, Kosova Savaşı’nı anlattığı kısımları Ahmedî’nin

Gazânâme’sinden almıştır. İnalcık, Neşri’nin  şıkpaşazâde, Takvimler gibi başka

101

denebilir311. I. Kosova Savaşı için yapılan hazırlıklarda özellikle Evrenos Bey’in

fikrinin alınması ve kaynaklarda bunun hikâyeleştirilerek aktarılması bize onun

önemini göstermektedir. Ucların durumundan en iyi anlayan kişi olarak ona güvenen

Sultan Murad, Evrenos Gazi’yi kırk kişi ile birlikte Üsküp312 hisarına göndermiş ve

birkaç esirle birlikte dönen Evrenos, sultanına yaptığı keşif akınını anlatmıştır313.

Böylece düşmanın Kosova’da toplandığı haberini getiren Evrenos Bey, Osmanlı

ordusunu haberdar ederek, hazırlıklara öncülük etmiştir. Diğer taraftan bu hazırlıkları

kaynakları az değişiklikle ve kendine göre bir kronoloji ile kendine birleştirerek

kronolojiyi de karıştırmıştır. Ona göre Ahmedî Gazânâme’yi yazarken Vezir

Çandarlı Ali Paşa, gazi Evrenos, Sultan Bayezid ve hatta Sırp tanıklardan

yararlanmıştır. H. İnalcık’ın Ahmedî’nin kaleme aldığı metnin Neşrîn’de aynen

tekrarlanmasını tespit etmesi nedeniyle Neşrî’nin anlatımı önem kazanmaktadır. Bkz.

H. İnalcık, Ahmedi’s Gazânâme on the Battle of Kosova”, Kosovo, Paris 2000, s. 21-

26; H. İnalcık, “Murad I”, DİA, s. 163.

311 S. W. Reinert, a.g.m., s. 184.

312 Üsküp, İstanbul-Arnavutluk yolu üzerinde olması ve Morova-Vardar su yolunu

elinde tutması bakımından Osmanlılar için önem taşımaktaydı. Bkz. S. Shaw, a.g.e.,

s. 40.

313 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 266; Binbaşı Mükerrem, Kosova 1389, İstanbul

1931, s. 17; H. Vehbi, a.g.m., s. 819. Evliya Çelebi belki de bu sebepten Üsküp

kalesinin Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiş olabilir. Ayrıca Çelebi’ye

göre Üsküp yakınlarındaki Kratova kasabası da Evrenos marifetiyle alınmıştır.

Ancak bilindiği gibi Üsküp, Paşa Yiğid tarafından alınmış ve kendisine uc olarak

tevcih edilmiştir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, V. Kitap, Haz. Yücel Dağlı-

Seyit A. Kahraman-İbrahim Sezgin, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2001, s. 295-296,

302; H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232.

102

haber alan Sırp Kralı Lazar da Hıristiyan âlemini toplayarak Macar, Venedik,

Arnavut, Hırvat, Bulgar ve Sırp prenslerinden oluşan bir ordu kurmuştur314.

Neşri’ye göre, toplanan savaş meclisinde Sultan Murad öncelikle Evrenos’un

fikirlerini sormuş, dua kılıp, yer öperek cevaplayan Evrenos ise: “ey Hüdâvendigâr,

ben kemîne kulum. Benüm fikrüm ve re’yüm ne ola! Süleyman yanunda karıncanun

ne fikri ola, ve ne mikdarı ola ki söz söyleye! Leşker yasamak ve cenk ahvâlin bilmek,

Sultanum hakkında gelmişdür” şeklinde yanıt vermiştir315. Bu cevap karşısında

müşaveret etmenin sünnet olduğunu belirten Sultan Murad, ittifak etmeleri

gerektiğini ve özellikle de “gönül berkidürmenin” yani fikirleri birleştirmenin önemli

olduğunu vurgular ve ardından ünlü komutanına dönerek316: “Nice zamandur ki seni

bu uca kodum. Bunlarun âyinin, erkânın bildün ve tecrübe itdün. Senün fikrün

kalanınun fikri gibi değildür. Kemîneye şöyle hoş gelür ki Hak tealâya tevekkül edüb,

erkenden varub yirün iyüsün alub, ol sonra gele. İveceklük itmeyavuz”. Hikâyeye

göre Evrenos Bey’e olan güvenini ve fikirlerine verdiği değeri belirtmiştir. Bu

konuşmanın ardından Murad, oğlu Bayezid’e fikrini sorduğunda ise Bayezid: “Söz

sultanımun gönlündeki ve Evrenos Bey dedüğidür” şeklinde cevaplamıştır317. Savaşa

katılan Yahşi Bey ve Timurtaş Paşa’nın da Evrenos’un fikirlerini kabul etmeleriyle

314 H. Vehbi, a.g.m., s. 818-819; F. Emecen, a.g.m., s. 222.

315 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 270.

316 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 270; F. Aliye, Tarih-i Osmanî’nin Bir Devre-i

Mühimmesi, s. 60; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III, s. 58; H. Vehbi, a.g.m., s.

819.

317 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 272; F. Aliye, a.g.e., s. 59.

103

yapılan savaş meclisinden çıkan karar böylece ünlü uc beyinin tecrübe ve tavsiyeleri

doğrultusunda şekillenmiştir.

Alınan kararla bir akıncılık geleneği olarak Evrenos Bey ve Paşa Yiğit, gazilere

yol açmak amacıyla birkaç bölük süvari ve yaklaşık yüz kişiden oluşan bir grupla

önden gönderilmişlerdir318. Evrenos ve Paşa Yiğit yanlarındaki öncü kuvvetlerle

birlikte Filibe, İhtiman, Köstendil, Eğri-Palanka ve Üsküp’ün kuzeyinden geçen yolu

takip ederek Kosova ovasının doğu yamaçlarından Piriştine’ye kadar ilerlemişler ve

böylece derbende varmışlardır319. Neşri’nin açıklamasına göre, “Lazlar dahi otuz

bahadır kâfir ile birlikte derbendde” bulunmaktaydılar. Bunlar gazileri görüp aniden

üzerlerine saldırdılar ve Evrenos Bey ise büyük bir kahramanlık gösterdi: “Evrenoz

Beğ üzerine hücûm edüp, Evrenoz Beğ âna mukâbil olub, kâfir süğü havâle kıldı.

Gazi Evrenoz dahi süğüsini def’ idüb, tirkeşinden bir ok çıkarub, ol kâfiri göğsünden

urup arkasından çıkub yıkıldı. Biri daha irdi. Evrenoz Beğ anı dahi helak etti.”320

Sonuçta yapılan bu ön sefer ile öldürdükleri kâfirlerin dışında sekiz esiri yanlarında

getirerek Sultan’a sunmuşlar. Yapılan bu ön hazırlıktan sonra alınan kararla da

Morova Irmağı’nı321 geçerek ilerlemeye devam etmişlerdir. Muharebeye katılanlar

arasında Şehzade Yıldırım Bayezid de bulunmaktaydı. Neşri’den öğrendiğimize göre

düşman kuvvetlerinin ilerlediğini gören Evrenos Bey, Sultana haber göndermiş ve I. 318 B. Mükerrem, a.g.e., s. 55; Ali Haydar, Kosova Meydan Muharebesi, İstanbul

1328, s. 26. Eserde Yiğit Paşa ve Evrenos Bey’in pîş-dâr kumandanlığına tayin

edildikleri belirtilmektedir; F. Başar, a.g.m., s. 540.

319 M. Aktepe, “Kosova”, s. 871.

320 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 272, 274.

321 Morova-Vardar yolu Belgrad’ı Selanik’e bağlarken; Morova-Meriç yolu ise

Tuna’yı İstanbul’a bağlamaktadır.

104

Murad hemen savaşa başlanılmasının uygun olacağını belirtmiştir. Bunun karşısında

Evrenos ise322: “Sultanum, şimdi gün kızgundur ve leşker yorgundur ve ‘adüvv

azgundur. Bugün ârâm idelüm. İrte gün Allah’a tevekkül idüb tekbîr getürüb,

sultanum önünde can ve baş oynıyavuz” diyerek beklemenin yerinde olacağını

belirtmiş ve Evrenos’u dinleyen Sultan, beklemeye karar vermiştir. Neşri’ye göre

savaş meydanına uzaktan Şehzade Bayezid ile bakan Sultan Murad, 500 atlı ve

yaklaşık 500.000 kişilik bir ordu görmüş ve hayrete kapılmışlardır323. Oysa Osmanlı

kuvvetleri ise 200.000 askerden oluşmaktaydı. Neşri’nin verdiği bu mübalağalı

rakamlar Enverî tarafından da kabul edilse de Ortaçağ imkânları için oldukça fazla

olduğu düşünülmektedir324. Savaş, Güney Sırbistan’da Mitroviçe ile Üsküp arasında

ve Piriştine’nin batısında yer alan Kosova’da yapılmıştır325.

322 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 276-278.

323 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 278.

324 Necdet Öztürk, Fatih Devri Kaynaklarından Düsturnâme-i Enverî, Osmanlı

Tarihi Kısmı (1299-1466), Kitabevi, İstanbul 2003, s. 31. I. Kosova Savaşı’ndaki

kuvvet dağılımı ve savaşa katılan tarafların kuvvet sayısı ile ilgili tartışmalar

hakkında daha fazla bilgi için bkz. N. Malcolm, a.g.e., s. 92-93; Ahmet Ağırakça, “I.

Kosova Savaşı İle İlgili Kaynaklar”, I. Kosova Zaferi’nin 600. Yıldönümü

Sempozyumu 26 Nisan 1989, T.T.K. Ankara 1992 s. 24-25. Muhtemelen iki tarafın

kuvvetleri de birbirine yakın olmakla birlikte otuz binden biraz fazla idi. Bkz. F.

Emecen, “Kosova Savaşları”, s. 222.

325 Savaşın hangi gün yapıldığına dair farklı görüşler mevcuttur. 15 Haziran 1389 (19

Cemâziye’l-âhir 791) tarihi kabul edilmekle birlikte, eski takvime dayalı olması

münasebetiyle 28 Haziran olduğu üzerinde de durulmaktadır. Bkz. F. Emecen,

a.g.m., s. 222. Savaş öncesi yaşanan tarihi gelişmeleri de içeren 1386-89 yılları

arasında Kosova Savaşı’na giden olayların bir kronolojisi için ayrıca bkz. S. W.

Reinert, a.g.m., s. 227-230.

105

Neşri, ordunun önünde deve bulundurma fikri ile ilgili Sultan Murad’ın

oğulları ve Evrenos Bey ile yaptığı konuşmaları detaylı bir şekilde vermektedir.

Buna göre Murad, Sırplar’ın atlarını ürkütmek amacıyla deve kullanmak istemiş ve

sonunda Evrenos’un sözleri ile develerin okçuların arka kısmına yerleştirilmesine

karar verilmiştir. Evrenos’un Sultan ile konuşmaları konumuz açısından oldukça

önemli olduğu gibi, Malcolm’a göre Ekim 1389 tarihli Floransa senatosunun Bosna

kralına gönderdiği mektupla da uyuşmaktadır326. Bahsi geçen mektuba yazılan

cevapta, Murad’ın ordusunun ön saflarına yerleştirilen zincirli develerden söz

edildiği belirtilmektedir. Neşri bu konuda eserinde Evrenos Bey ile Sultan arasındaki

konuşmaları aktarmaktadır. Murad, orduya deve yerleştirmek hakkında oğlu Bayezid

ve Ali Paşa’nın ardından ünlü komutanı Evrenos Bey’in de fikrini almak istemiştir.

Bu konuda Evrenos Bey: “Fikir sultanımundur. Bizüm gibi kişinin fikri ne ola?

Ammâ küstahlık idüb ben dahi bir söz söyliyeyim” demiş ve “Eğerçi öne deve

tutmağı Hünkâr hazreti iyü fikir itdi. Zira kâfirün atı deveye girmez. Deve bize penâh

olub kal’a gibi olur. Amma deve dahi belinleyüb ürkicek Tangrı savsun, katı ürker.

Eğer kâfir leşkerinün gürüldiyle geldüğin görüb ürkerse, bizi evvel sıyan ol olur.

İşitmedinüz mi? İskender-i Zü’l-Karneyn, Hindistan Padişahı Fur-i Hind ile cenk

idicek, Fur-i Hind önine filler turgurup kendüye kal’a kıldı. İskender Şah dahi bir

tasnif idüb, bir nice arabalara toplar yükledüb, içine güherçile koydurup filleri

ürküdüb, döndürüb, yine Hind leşkerin fillere helâk itdirdi. Bunda dahi nâ-gâh deve

ürküb, bir kezden leşker içine uğrarsa, bizüm sınmamuza ol ba’is olur327” diye cevap

veren Evrenos, böylelikle tecrübe ve bilgisini bir kere daha ifade ederek Sultanı

326 N. Malcolm, Kosova, s. 93-94.

327 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 282,285; H. Vehbi, a.g.m., s. 820-821.

106

etkilemiş ve son söz Evrenos Bey’in olmuştur. Çünkü Evrenos, tecrübeleri ile

düşman kuvvetlerinin ne şekilde taarruz edeceğini ve muharebe usullerini iyi bilmesi

nedeniyle sözüne güvenilir bir komutandı328. Evrenos Bey hakkında Hamid Vehbi:

“kanlı muharebenin hüsn-i tertîbi husûsunda Evrenos Bey’in ber vech-i muharrer

pek çok hıdmet-i mücâhidânesi sebk edüb meydan-ı kârzarde gösterdiği asâr-ı dilîri

ise akıllara [vel]vele virecek derecelerde idi” diyerek övgü dolu ifadeler

kullanmaktadır329. Böylece Evrenos’un kararıyla ordunun kanatlarına biner okçu

yerleştirilmi ş, gazilerin ise arkadan hücumuna karar verilmiştir330. Alınan bu tedbir

kaynaklara göre büyük yarar sağlamış ve düşman taarruza geçtikten sonra okçular

hücuma başlamışlardır331.

Savaş alanı hakkında fazla bilgi vermeyen Aşıkpaşazâde dışında diğer

kroniklerde Evrenos Bey’in muharebe sırasında sağ kanatta bulunduğu

belirtilmektedir332. Savaş sırasında orta kesimde Sultan Murad, ordunun sol

kanadında Timurtaş Paşa ve büyük oğlu Yakup Çelebi, Eyne Bey Subaşı, sağ 328 B. Mükerrem, a.g.e., s. 21; H. Vehbi, a.g.m., s. 820; A. Haydar, a.g.e., s. 35. Bu

eserde Evrenos Bey dışında Timurtaş Paşa ve Bayezid’in de ordunun önüne deve

koyma fikrini kabul etmedikleri belirtilmektedir.

329 H. Vehbi, a.g.m., s. 822.

330 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 284-285; F. Aliye, a.g.e., s. 55; A. Ağırakça,

a.g.m., s. 23-24.

331 H. Vehbi, a.g.m., s. 821.

332 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 290-291; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 121;

Solakzâde, a.g.e., s. 47; Solakzâde, a.g.e., s. 303; F. Aliye, a.g.e., s. 62.

Âşıkpaşazâde ise kısa bir şekilde bahsettiği Kosova Savaşı’nı anlatırken, Sultan

Murad’ın yanında Kütahya Sancağı hâkimi oğlu Bayezid ve Karesi Sancağı hâkimi

diğer oğlu Yakup Bey’in adını zikretmektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 62-63.

111

1389’da dönemin Yanya despotu Izaulos Boundelmonte, Tesalya Kralı ve

Bayezid ittifak yapmışlar ve Isaulos bu ittifakı güçlendirmek için Selanik’te bulunan

sultana hürmetlerini yollama ihtiyacı duymuştur. Böylece Yanya, Osmanlı vassalı

haline gelmiştir349. Daha sonra Yanya Kroniği’nde Sultan Bayezid’in izniyle Despot

Izaulos’un Evrenos Bey eşliğinde Yanya’ya döndükleri kayıtlıdır350. Kroniğe göre,

on dört ay sonra Evrenos Bey, Izaulos ve onun askerleriyle birlikte öncelikle Arta

yakınlarında bir nehir olan Aheleos’a varmışlardır. Burada Arta’nın Arnavut

despotunu itaat altına almışlar ve 4 Aralık 1390’da da Yanya’ya ulaşmışlardır351. Bu

nedenle de bu süreç içerisinde Yanya’ya yapılan herhangi bir Arnavut saldırısına

rastlanmamaktadır. Evrenos Bey’in Yanya’ya huzur ve barışı getirdiği Yanya

kroniğinde vurgulanmış ve bu huzurun 4 yıl boyunca devam ettiği belirtilmiştir.

Kroniğe göre Despot Izaulos, Evrenos Bey’e iyi ikramda bulunmuş ve neyi varsa

349 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, Ioannina 1984, s. 122; P.

Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, Athina, 1856, s. 153; D. Salamanga, “Γαζή

Έβρενόζ”, s. 163. Ancak Salamanga makalesinde Yanya’nın I. Murad döneminde

1388’de Osmanlı vassalı olduğunu hatta fethedildiğini belirtmektedir. Bkz. D.

Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, Ioannina, 1958, s. 81; Konstantinos

I. Koulidas, Τα Μουσουλµανικά Βακούφια της Πόλεως των Ιωαννίνων, Ioannina

2004, s. 74.

350 Bu kronikte Evrenos Bey’in adı Βρανέτζης (Vranecis) olarak geçmektedir.

351 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 98; P. Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153;

Historia Politica et Patriarchica Constantinopoleos, Epirotica, ed. Immanuel

Bekkerus, Bonnae 1849, s. 234; Mihail S. Kordosis, Τα Βυζαντινά Γιάννενα, Athens

2003, s. 50. Bu eserde de Evrenos’un adı Έβρηνός (Βρανέζη) olarak geçmektedir; D.

Salamanga, a.g.m., s. 163; aynı yazar, Περιπάτοι στα Γιάννινα, Ioannina 1965, s. 56;

D. Nicol, The Despotate of Epiros 1267-1479, s. 162.

112

kendisine takdim etmiştir. Vassal statüsüne geçen Yanya, Evrenos Bey’in ve

böylelikle Osmanlı Devleti’nin koruması altına girmiştir352.

Evrenos Bey’in Yanya’dan ayrılmadan önce yanındaki kuvvetlerden bazılarını

burada bıraktığı kaydedilmektedir. Yanya’da Türklerin imar ettiği ilk Müslüman

yapısı olan tekkenin de inşa edildiği bu bölgeye, ilk Türk yerleşiminin yapıldığı yer

anlamına gelen Turkopaliko (Τουρκοπάλικο) adı verilmiştir353. Aravantinos’a göre

de bu isim toponomik anlamda kullanılmıştır ve Yanya’ya yerleşen ilk Türkleri ifade

etmektedir354. Evliya Çelebi de 1670’lerde Yanya’da bu isimde bir mahalle

bulunduğunu kaydeder355.

Bugün Kuzey Yunanistan’da bulunan bu şehre girdiği belirtilen Evrenos için

bazı Yunanlı tarihçiler, Yanya kale ve çevresinin ilk hâkimi olan ünlü Osmanlı

kumandanı olarak bahsetmektedirler356. Ayrıca Yanya’daki Şeyh Haşim Tekkesi’nin

Evrenos Bey tarafından 1390’da yaptırıldığı düşünülmektedir357. Evliya Çelebi ise

352 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 98; P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s.

122.

353 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 74, 228.

354 P. Aravantinos, Χρονογραφία τής `Ηπείρου II, s. 223; Bu eserden naklen D.

Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, s. 77.

355 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 289.

356 D. Salamanga, a.g.m., s. 163. Bu makalede Evrenos Gazi’nin ismi farklı yerlerde

Βρανόζης/ Βρενόζ şeklinde de geçmektedir; K. I. Koulidas, a.g.e., s. 74.

357 Reşat Öngören, “Balkanlar’ın İslamlaşmasında Sûfîlerin Rolü”, IRCICA, Sofya,

21-23 Nisan 2000, s. 48. Bu eserden naklen Robert Eisie, “Islam and the Dervish

Sects of Albania: An Introduction to Their History, Development and Current

Situation”, The Islamic Quarterly, XLII, 1988, S. 4, s. 275.

113

Yanya’nın Gazi Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydederek bu bilgiyi XVII.

yüzyılda Yanya’da yaşayan halkın ağzından aktarmaktadır358. Her ne kadar biz

Yanya’nın 1430 yılında II. Murad döneminde fethedildiğini359 bilsek de XVII.

yüzyılda Yanya’dan geçen bir seyyahın buranın fethini Evrenos Bey’in

gerçekleştirmiş olduğunu söylemesi Yanya kroniğini desteklemektedir.

Ayrıca 14 Mayıs 1888 tarihli bir belgede Evrenos Bey’in : “ Siroz ve Manastır

feth ve Yanya cihetlerinde Horpeşte ve Behlişte’ye kadar ced ü nesl-i

çâkerânelerle360” fethettiği belirtilmiştir. Demek ki Evrenos Bey’in Serez’in

fethinden sonra Yanya’ya kadar uzandığını kabul edebiliriz. Bunların dışında bizim

için büyük önem taşıyan 3 Mart 1859 tarihli belge Yanya’nın Livazbot

Mahallesi’nde bulunan Gazi Evrenos Bey zaviyesi hakkındadır361. Üçüncü bölümde

ayrıntılı inceleyeceğimiz bu belgedeki bilgiler, bugün Yanya gölünün kıyısında

bulunan Evrenos Bey zaviyesinden bazı kalıntıların ayakta olmasıyla birlikte

değerlendirildiğinde Evrenos Bey’in Yanya’ya girmiş olduğun gösteren önemli

kanıtlardan biri sayılabilir.

Evrenos Bey’in 1389’dan sonraki faaliyetleri hakkında kaynaklardaki bilgiler

karışıktır. Özellikle de kronolojik bilgilerin tutarsızlığı, onun 1395’teki Mora seferine

kadar izini sürmeyi zorlaştırmaktadır. Evrenos Bey’in Epir’in ardından Arnavutluk

358 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 287.

359 Melek Delilbaşı, “Selânik ve Yanya’da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması”,

Belleten, LI/199 (1987), s. 75-106; aynı yazar, Johannis Anagnostis, s. 1-14.

360 BOA, Y.PRK-ASK, Dosya No: 16, Gömlek Sıra No: 38.

361 BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.

114

ve Tesalya’nın kuzeyine akınlar yapmaya başladığı bilinmektedir362. Osmanlı

kaynaklarına bakıldığında, Tesalya’nın Osmanlı hakimiyetine geçişi hakkında farklı

tarihler bulunmaktadır. Neşri’nin eserinde H. 791 (1388-89) yılında Evrenos Bey’in

Serez’den hareketle Vodina ve Çitros’u (Kitros) aldığı kaydedilmiştir363. Hoca

Saadeddin’in ilk kaydında ise Hayreddin Paşa ile Evrenos Bey’in H. 788 (1386)’da

Çitros (Kitros), Çayhisar ve Yenişehir kalelerinin fethi ile görevlendirildikleri

belirtilmektedir364. Ancak Hayreddin Paşa bu sırada vefat etmiştir. Hoca Saadeddin

daha sonra H. 792 (1390) yılı olaylarını aktarırken, Timurtaş’ın Laz vilayetine yani

Eflak’a, Paşa Yiğid Bey’in Üsküb’e, Firuz Bey’in Vidin üzerine

görevlendirildiklerini belirtmiş, Evrenos Bey’in de “kadîmden hükûmetgâhı olan

362 H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160. Bazı araştırmalarda Evrenos Bey’in Vodina’ya

yaptığı seferin 1389 yılında olduğu belirtilmektedir. Bkz. Y. Mincis, a.g.m., s. 257;

A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 42-43. Vakalopoulos, Osmanlıların Vodina’ya (Edesa)

giriş tarihlerini 1389 olarak vermiş ve ardından ünlü Osmanlı komutanı olarak ifade

ettiği Evrenos Bey’in Kesriye (Kastoria)’yı fethettiğini belirtmiştir. Bazıları ise

Evrenos’un 1389-1391 tarihleri arasında iki yıl süresince daha sonra kendisine

zeamet olarak verilen Tesalya’yı işgal ettiğini belirtmiştir. Bkz. Steven Runciman,

Mistra, Byzantine Capital of the Peloponnese, London 1980, s. 61. İnalcık ise

Evrenos Bey’in Kitros ve Vodina’yı 1391’de fethederek Tesalya içlerine kadar

girdiği görüşündedir. Bkz. H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232.

363 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 310-311; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 141.

364 M. Delilbaşı-M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i defter-i Sancak-ı Tırhala I, s.

XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 132; Hoca

Saadedin, a.g.e., s. 103. Ayrıca bkz. N. Beldiceanu et. P. S. Nasturel, “La Thessalie

entre 1454/55 et 1506”, Byzantion, LIII (1983), s. 109.

115

Siroz’a irsâl” eylediği ve kendisine Vodina ve Çitros hisarlarının fethi görevinin

verildiğini kaydetmiştir365.

Tesalya, I. Bayezid’in tahta geçmesinin ardından Tesalya hakimi Aleksios

Angelos ile Selanik’te yapılan anlaşmayla Osmanlı hakimiyetine girmiştir366. Lavra

Manastırı’nda bulunan Aleksios Angelos’un fermanı ile Tırhala bölgesinin “dârü’l-

ahd” olduğu tespit edilmiştir367. Evrenos Bey’in 1389-91 civarında Tesalya’nın

kuzeyinde bir dizi fetihten sonra Hayreddin Paşa’nın vefatının ardından güneye olan

fetihlerine devam ettiği ve 1390-91 tarihlerinde Tesalya bölgesinde bulunduğu

anlaşılmaktadır368.

H. 859 (1454-55) tarihli Tırhala Sancak Defteri’nde, Evrenos Bey ile bu

bölgeye gelerek yerleşen gruplara ait bilgiler olup, fetih sonrası yapılan göçlerden

bahsedilmiştir369. İlyas ve Yusuf Bey adlı kişilerin dedelerinin Evrenos Bey’le

gelerek Fenâr’da timar tasarruf ettikleri kaydedilmiştir. Defterde özellikle Evrenos

Bey ve daha sonra Turahan Bey ile gelen Yörüklerin başta Yenişehir (Larissa) olmak

üzere Çayhisar ve Fenar bölgelerine yerleştikleri kayıtlıdır. Bu da bize Yanya

365 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 126; Solakzâde, a.g.e., s. 52, 65; Uzunçarşılı,

“Evrenos”, s. 415; M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX.

366 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XXI.

367 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XXI; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements

in Thessaly Region”, s. 133.

368 M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 132-133;

Theofanis Kalaitzakis, Η Ανατολική Στέρεα Έλλάδα και Βοιώτια στον Ύστερο

Μεσαίωνα (1400-1500), Athina 2002, s. 36.

369 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements

in Thessaly Region”, s. 132.

116

örneğinde gördüğümüz gibi Evrenos Bey’in yapılan fetih sonrasında yanında

bulunan bir gurubu yeni yerleşim yerine bıraktığını göstermektedir. Eserde, Evrenos

Bey ile gelenler 4 guruba ayrılarak ayrı başlıklar altında incelenmiştir370. Bunlar

Evrenos Bey ile gelen timar sahipleridir ve isimlerinin yanında “kadîmîdir” şeklinde

bir not bulunmaktadır371. Evrenos Bey’in akrabası olup da burada kalan ve timar

sahibi olanları yine yayımlanan bu defter sayesinde öğreniyoruz372. Defterdeki kayda

göre “toyca” olduğunu öğrendiğimiz Evrenos Bey’in akrabası olan Yusuf, bir

gayrımüslim karyede timar sahipliği yapmaktadır. Diğer iki grup ise babaları ve

dedeleri Evrenos Bey ile gelenlerdir. Böylelikle fetihten sonra 1454-55 yılına kadar

Tesalya’da iki neslin geçtiğini öğreniyoruz373.

2.3.1. Evrenos Bey’in Mora’ya İkinci Giri şi (1395)

Evrenos Bey’in Mora akınları hakkında daha çok Bizans kaynaklarında bilgi

bulunmaktadır. Osmanlı kronik yazarlarından sadece Solakzâde ve Müneccimbaşı,

eserlerinde Evrenos Bey’in adını zikretmeseler de, Mora fethinin Chalkokondyles ve

Kısa Kroniklerdeki tarihle uyumlu olarak, 1395-1397 (H. 798-800) tarihleri arasında

gerçekleştiğini kaydetmişlerdir374.

370 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements

in Thessaly Region”, s. 132-133.

371 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX-XXI, v. 376a, v. 323a, v. 323b, v. 375a.

372 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX, v. 353a.

373 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., s. XX, v. 314a, v. 264b.

374 Solakzâde, a.g.e., s. 65; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 310.

117

1394 kışında Bayezid, bütün Balkan prenslerini ve Palaiologoslar’ı

Verrai/Veroia (Kara-ferye) veya Serrai (Serez)’de toplamış vassallarının

bağlılıklarını güçlendirmeye çalışmıştır375. Bayezid toplantıda özellikle Despot

Theodoros ve Manuel’den Mora’daki bazı yerleri istemiştir. Bu isteği kabul etmek

yerine kaçarak Venediklilerden yardım istemişlerdir376. Bunun üzerine Bayezid

öncelikle 1387’de fethedildikten sonra elden çıkan Selanik’i tekrar fethederek (1394)

Tesalya bölgesine inmiş, Evrenos Bey’i de Mora’ya göndermiştir377. Bayezid aynı yıl

İstanbul’u da kuşatma altına alırken, Mora’da Evrenos’un liderliğindeki Osmanlı

kuvvetlerinin bölgedeki gelişmelere müdahele etmesini sağlayacak gelişmeler

yaşanmıştır. Evrenos’un Mora’daki siyasi dengeleri değiştiren bu ikinci

müdahelesine 1387’deki aktörlerin aralarındaki sorunlar sebep olmuştur. Yukarıda da

bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey Mora’ya ilk defa 1387’de Despot Theodoros’un

yardım isteği üzerine girmişti. Ancak Theodoros, Türklerle arası açıldıktan sonra

Venedikliler ile yakınlaşmış ve Mora’ya Evrenos Bey’in ilk girişinde kurulan Türk

yerleşmelerine saldırılar yapmaya başlamıştır. Bu sırada Theodoros’un miras

meselesi nedeniyle bacanağı olan Kefalonya dükü Carlo Tocco ile arasının açılması

Mora’ya tekrar sefer düzenlemek isteyen Osmanlının işine yaramıştır. II. Manuel’in,

375 H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010, s.

114; aynı yazar, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, s. 250. Bu

toplantının İnalcık’ın görüşünden farklı olarak Serrai/Serez’de yapıldığı görüşünde

olanlar vardır. Bkz. J. Barker, a.g.e., s. 114. Son zamanlarda yayımlanan

Necipoğlu’nun eserinde de bu görüşün kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bkz. N.

Necipoğlu, a.g.e., s. 242.

376 H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 232; N. Necipoğlu, a.g.e., s. 240.

377 H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, s. 114.

118

kardeşi Theodoros için yazdığı cenaze nutkunda, 1394 Eylül’ünde Neri’nin ölmesi

nedeniyle varisleri Theodoros ve Carlo Tocco arasındaki düşmanlıktan

bahsedilmektedir. Bu çekişmeler sırasında Carlo Tocco, Navarinliler (Navaresse) ile

birlikte hareket ederek bu kez 1387’nin aksine Theodoros’ a karşı Türkleri yardıma

çağırmıştır378.

1394 yazı İstanbul muhasarası ile geçerken, sonrasında Bayezid Yunanistan

üzerine giderek Tırhala (Trikkala), Patra ve Yenişehir’in (Larissa) güneyinde yer

alan Çatalca’ya (Farsala) kadar uzanmış ve Evrenos’a bağlı birlikleri ise aynı yılın

bahar ayında Mora yarımadasına göndermiştir379. Despot Theodoros, 1395 yılında

Evrenos Bey tarafından Korinthos (Gördüs) surları yakınlarında bozguna

uğratılmıştır380. Böylece Evrenos Bey bu defa da Tocco’nun yardım isteği üzerine

1395 yılında ikinci defa Mora’da görülmüştür. Aynı yıl 21 Şubat tarihinde

Lakedaimon’a gelen Evrenos Bey, burada 15 gün kalmış ve sonra tekrar

Leontari’ye381 geçerek burada komutanla (Timurtaş Paşa olmalı) bir araya gelmiş ve

378 J. Chrysostomides, Manuel II. Palaeologous Funeral Oration on his Brother

Theodore, s. 19; M. Delilbaşı-M. Arıkan, Hicrî 859 Tarihli Sûret-i defter-i Sancak-ı

Tırhala I, s. XX; M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s.

133; N. Necipoğlu, a.g.e., s. 243. Krş. Jo. Barker, a.g.e., s. 127, 451.

379 P. Charanis, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-

1402”, s. 313-314. İ. H. Uzunçarşılı, “Bayezid I”, İA, c. II, İstanbul 1993, s. 374.

380 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/16; J. Chrysostomides, a.g.e., s. 19; XVI.

Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, s. 60; M. Delilbaşı-M. Arıkan,

a.g.e., s. XXI.

381 Leondar ya da Karitena, XV. yüzyılın ikinci yarısında Mora’nın 17 nahiyesinden

birinin adıdır.

119

kroniğe göre Pazar günü yine komutanla beraber Akova’yı382 almışlardır383. Evrenos

Bey Mora’ya girdiğinde sadece Despota başkaldıranlara saldırmakla yetinmemiş,

Venedik kolonilerini de yağmalamıştır384. Zakythinos, Evrenos Bey’in bu ikinci

Mora seferinde ciddi bir tehlike ile karşılaşmadığını kaydetmektedir. Ona göre

Despot Theodoros, büyük bir orduyu kovacak savunma kuvvetinden mahrumdu.

Akova’yı alan Evrenos Bey, bu seferden sonra pek çok ganimet ele geçirmiştir385.

Venedik kalelerinin olduğu Modon ve Koron’a kadar geçtiği yerleri yakıp yıkarak

hızla ilerledi. Ayrıca Venedik kolonilerinin bahçe ve çiftliklerine zarar verdi.

Evrenos’un bu harekatın sonunda arkasında bir birlik bırakmadan ganimetleriyle

birlikte Tesalya’ya geri döndüğü tahmin edilmektedir386. Evrenos Bey Mora’dan

Niğbolu muharebesi nedeniyle çekilmek durumunda olduğundan harekât yarım

kalmıştır. Ancak Niğbolu’da yaşanan zaferin ardından 1397’den itibaren Türk tarihi

açısından Mora’da yeni bir dönem başlayacak ve Evrenos’u bölgede yeniden

göreceğiz.

382 Akova, XVI. yüzyılda Leondar nahiyesinde yer alan bir köydür.

383 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/17, c. II, s. 355-56; D. A. Zakythinos, Le

Despotat Grec De Morée, s. 155; R. J. Loenertz, “Pour l’histoire du Pélopponnese au

XIV siécle (1382-1404), Etudes Byzantines, c. I, 1944, s. 177-185; Georg

Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, T.T.K. Ankara 1999, s. 507;

M. Delilbaşı, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, s. 134; N. Necipoğlu,

a.g.e., s. 240.

384 P. Schreiner, a.g.e., c. I, Kronik 33/16; C. Imber, a.g.e., s. 17.

385 D. A. Zakythinos, a.g.e., s. 155.

386 S. Runciman, Mistra, s. 63; N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 263; Şerif Baştav, Bizans

İmparatorluğu Tarihi, Son Devir (1261-1461) Osmanlı Türk-Bizans Münasebetleri,

T.T.K. Ankara 1989, s. 86.

120

2.3.2. Niğbolu Muharebesi’nde Evrenos Bey (1396)

Evrenos Bey’in Niğbolu mücadelesinde akıncıların lideri olarak savaşa

katıldığını görüyoruz387. Sırbistan üzerinde hâkimiyetin kurulmasının ardından

Macaristan ile karşı karşıya kalınmıştı. Bu nedenle Bayezid, Lazar’ın oğlu ve halefi

olan Stefan Lazareviç’in kardeşi Olivera ile evlendi. Böylece Bulgaristan üzerine de

faaliyetler hızlandırıldı388. Ancak Türklerin Balkanlarda bu hızlı ilerlemelerine karşı

yeni bir Haçlı ittifakı oluşturuldu.

Bayezid tarafından görevlendirilen Evrenos Bey, Niğbolu Savaşı’nda da başarı

göstermiştir. Ancak kaynaklarda savaşın kumandanı olarak bulunmasının dışında

herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin Aşıkpaşazâde, Bayezid’in Niğbolu ve

Silistre fethini konu etmekte ve ardından da Mora’ya girildiğini kaydetmektedir.

Mora’ya 1397’de tekrar giren kuvvetlerin aşağıda anlatacağımız üzere Evrenos ve

Yakup olduğunu bildiğimiz için Evrenos Bey’in de Niğbolu’ya katıldığını tahmin

edebiliyoruz389. Ancak Bizans kronik yazarlarından Chalkokondyles, savaş

meclisinde sözü dinlenen ve sayesinde başarıya ulaşılan önemli bir komutan olarak

bahsettiği Evrenos Bey’in, Niğbolu savaşına katıldığını ve onun savaş taktikleri

sonucunda kazanıldığını kaydetmiştir390. Jorga, Evrenos Bey’in hükümdarına eşlik

387 J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 34; I. Mélikoff, “Ewrenos”, s. 720; İ. H. Uzunçarşılı,

a.g.e., s. 283.

388 C. Imber, a.g.e., s. 20-21.

389 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 68.

390 L. Chalcocandylae, a.g.e., c.I, II. Kitap, s. 74.

121

ederek 1397’de Eflak prenslerinin elinden Silistre’yi aldıklarını kaydetmektedir391.

Osmanlı kaynaklarında Niğbolu Savaşı öncesinde Evrenos hakkında anlatılan bir

rivayet bulunmaktadır. Osmanlı kaynaklarından Neşri ve Hoca Saadeddin’in

bahsettiği bu rivayete göre, düşmanın Eflak ilinden Tuna’yı geçerek ilerlediğini

duyan Sultan Bayezid, Evrenos Bey’i kaynaklarda geçtiği şekliyle dil almak üzere

görevlendirmiştir392. Ancak Evrenos Bey, sayısız düşman kuvvetleri karşısında ne

kaleye yaklaşabilmiş, ne de dil alabilmiş ve utanarak sultanın huzuruna çıkıp: “bu

kâfirden gâfil olmamak gerek” diye açıklama yapmıştır393. Feridun Bey’in eserinde

ise Niğbolu savaşından bahisle Evrenos Bey’in Sultan Bayezid’e sunduğu bir arzın

sûreti kaydedilmiştir. Bu kayda göre Evrenos bizzat kendi ağzından Niğbolu Savaş

meydanında yaşanan başarıları aktarmakta ve “aciz kulunuz Evrenos” diyerek

yazısına son vermektedir394.

Niğbolu sonrasında Evrenos Bey’in yarım kalan Mora seferine devam ettiğini

görüyoruz. Ardından Arnavutluk’a girdiği ve Adriyatik sahillerine kadar ulaştığı

391 N. Jorga, a.g.e., c. I, s. 271.

392 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 143; Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 326.

393 Neşri, a.g.e. (Unat-Köymen), s. 326.

394 “Dergâh-ı mu’alla ve bargâh-ı a’lâya ‘arz-ı bende-i bî-mikdâr ve zerre-i üftâde-i

hâkisâr budur ki hala bu kulları İstanbul muhâsarasından ılgâr ile Niğbolu etrâfına

erişüb Kral-ı bed-fi’âl tevâbi’inden Janoya ve Teri nâm Ban oğlu ile buluşub ve bi-

‘inâyeti’l-llâhi ehl-i İslâm gâlib ve gürûh-ı kefere-i fecere mağlûb düşüb kesilen

başlar iki nefer tutulan dil ile irsâl olunub mevkib-i hümâyûn vusûlüne intizâr

çekilüb dün ve gün cân ve baş nisâr etmek üzere olunduğu vâki’ haldir. Bâb-ı a’lâya

‘arz olundu. Bâkî fermân devletlü padişahımızındır. Bende-i kem-ter Evrenos”.

Feridun Bey, Mecmû’a-i Münşe’âtü’s-selâtîn, İstanbul Matba’a-i Âmire, 1174, s.

122.

122

bilinmektedir395. Ayrıca Macaristan ve Eflak iline yapılan saldırılarda Sultan

Bayezid’in onu düşmanla anlaşması için gönderdiği de Mélikoff tarafından

belirtilmiştir396.

2.3.3. Evrenos Bey’in Yakup Paşa ile 1397’deki Mora-Makedonya-

Epir Faaliyetleri

Evrenos Bey 1397 yılında Mora istilasına, Sultan Bayezid’in komutanlarından

Yakup Paşa ile birlikte devam etmiştir. Evrenos’un Mora faaliyeti Niğbolu Savaşı’na

katılması nedeniyle yarım kalmış ve Yakup Paşa ile birlikte 1397 yılında Mora’ya

üçüncü defa girmiştir. Bu seferin sonucunda Chalkonondyles, Argos’u Yakup

Paşa’nın fethettiğini kaydetmektedir397. Pseudo-Sphrantzes’e ait Majus Kroniği’nde

Mora’ya yapılan akınları anlatırken: “Aynı sene Eylül’ün 13’ünde Padişah Bayezid

50.000 askerle Yakup Paşa’yı ve Vrenezi’yi (Βρενέζης) Mora’ya yolladı. Bunlar

yolda giderlerken geçtikleri yerlerde ve vardıkları Mora’nın içinde Hıristiyanlara

pek çok fenalıklarda bulundular ve esirler aldılar”398 şeklinde kaydedilmiştir.

Aravantinos ise eserinde, Bayezid’in ünlü komutanları olan Evrenos ve Yakup’un

395 İ. H. Uzunçarşılı, “Bayezid I”, s. 379.

396 I. Mélikoff, “Ewrenos Oghulları”, s. 720.

397 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 91.

398 Pseudo-Phrantzes, (ed. Grecu), s. 202. Ancak bu eserde verilen 1405 tarihi

hatalıdır. Bu tarihte Sultan Bayezid tahtta olmadığı gibi, Evrenos Bey ve Yakup

Paşa’nın da herhangi bir Mora seferi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle yukarıda

Kısa Kroniklerde de bahsi geçen 1395 tarihli Mora seferinden bahsedilmektedir. Krş.

Vl. Mirmiroğlu, a.g.e., s. 57.

123

56.000 askerle Mora’ya saldırdıklarını ve dönüşlerinde ise Argos’u yağmalayarak

fethettiklerini yazmıştır399. Despot Theodoros, 27 Aralık 1394’te Argos’u

Venedikliler’e vermişti400. Theodoros daha önce de Argos’un yanında bulunan

Nauplio’yu (Ναυπλίο) Venediklilere, Sparti’yi (Σπάρτης) de Rodos Şövalyelerine

bırakmıştı401. Chalkokondyles’e göre bunu Bizans ve Mora’nın iyiliği için yaptığını

düşünüyordu. Bayezid’in generali Yakup, şehri dört bir taraftan kuşatma altına aldı

ve şehrin duvarları yıkılınca halk paniğe kapıldı. Akıncılar duvarları tırmanarak şehri

talan ettiler ve eski ve azimetli Argos şehrinden pek çok esir aldılar. Yaklaşık 3.000

kişi olarak tahmin edilen esirlerin ise Sultan Bayezid tarafından Anadolu’ya

gönderildiği tahmin edilmektedir. Chalkokondyles ise bu konuda sultanın onları

Anadolu’da nereye naklettiği hakkında fikrinin olmadığını özellikle belirtmiştir402.

Yakup’un Argos fethinden sonra aynı yıl yani 1397’de Evrenos Bey ile birlikte

Arnavutlara karşı Makedonya, Dalmaçya kıyıları (İllirya) ve Epir’e karşı saldırıya

başladılar403. 1395 yılında Yanya Despotu Izaulos’un eşinin ölmesi nedeniyle,

399 P. Aravantinos, Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153, dn. 1.

400 H. İnalcık, “Bayezid I”, s. 233.

401 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 91; P. Aravantinos, a.g.e., s. 153, dn. 1.

402 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 92; P. Aravantinos, a.g.e., s. 153, dn, 1.

Chalkokondyles’te Anadolu’ya gönderilen esirlerin sayısının 30.000 olduğu

kayıtlıdır. Ancak Argos’lular tarafından 1451’de Venedik idaresine rapor edilen bir

capitula’da bu rakamın 14.000 olduğu kaydedilmiştir. Bkz. N. Necipoğlu, s. 241’den

naklen Monumenta Peloponnesiaca in the 14th and 15th Centuries, ed. J.

Chrysostomides, Camberley, 1995, No197, s. 392.

403 L. Chalcocandylae, a.g.e., s. 92; P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II,

s. 122. Grekçe Anonim Osmanlı Kroniği’nde ise Sultan Bayezid’in Yakup Paşa ve

124

Arta’nın Arnavut Despotu Spata ile barışın korunması amacıyla kızı Irini ile 1396

yılının Ocak ayında evlenmiştir. Yanya Kroniği’nde bu düğünden birkaç gün sonra

da Evrenos ve Yakup Beylerin tekrar Yanya’ya geldikleri belirtilmektedir404.

Zachariadou, Evrenos Bey’in bugün Arnavutluk sınırları içinde bulunan

Argyrokastron (Ergirikasrı) lorduna karşı bir sefer düzenlediğini ve ayrıca Spata ve

Arta lordları ile de çarpıştıklarını belirtmektedir405. Aynı kroniğe göre Evrenos ve

Yakup, Arnavut Göni’ye karşı idiler. Makedonya’yı geçtikten sonra Arnavut lider

Göni tarafından yönetilen toprakları ele geçirebilmek için Epir’e girdiler.

Aravantinos’un belirttiği üzere Göni, kabiliyetli ve korku verici bir düşmandı.

Osmanlı akıncıları tarafından yıkım sırasının kendisine geleceğini tahmin eden Göni,

onların Epir’de ilerlemesini durdurmak amacındaydı. Bütün kuvvetlerini bir araya

getirerek, Osmanlı akıncılarının yani Evrenos ve Yakup’un geçeceklerini tahmin

ettiği Driskos (∆ρίσκος) denen yerde mevki aldı. Osmanlıya karşı sürpriz bir atak

yaptı ve Evrenos ile Yakup’un kuvvetleri, bu hücum karşısında bozguna uğradılar.

Faneromeni (Φανερωµένη) denilen yere kadar Osmanlı akıncı güçlerini takip ettiler

Timurtaş Paşa idarelerinde 50-60.000 kişilik bir orduyu Mora yarımadasına

gönderdiğini kaydeder. Kronikte Türk akıncılarının Argos’u yağmalayarak, Venedik

idaresinde bulunan Modon ve Koron’u tahrip ettikleri belirtilmiştir. Ancak Evrenos

Bey’in bu Mora akınında adı geçmemektedir. Bkz. Ş. Baştav, XVI. Asırda Yazılmış

Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, s. 61. Uzunçarşılı ise Evrenos Bey ve Yakup Paşa

tarafından yapılan bu Mora çıkartmasının İstanbul muhasarası esnasında buraya

yardımı kesmek amacıyla 1399’da yaptıklarını kaydeder. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı,

Osmanlı Tarihi I, s. 146.

404 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99; P. Aravantinos, Χρονογραφία

της Ήπειρου I, s. 153.

405 E. Zachariadou, “Marginalia on the History of Epirus”, s. 207.

125

ve pek çoğunu da öldürdüler406. Hıristiyanlar onları Faneromeni kilisesinin dışına

attılar ve Arnavutlar savaş meydanında ölenleri yağmaladılar. Evrenos ve Yakup ise

yanlarında kalan 300 askeriyle geri dönmek zorunda kaldılar407. Yanya Kroniğinde,

Müslüman kuvvetlerin yani Evrenos’un kuvvetlerinin Pratoka’ya yaklaştıklarında

Hıristiyanları öldürerek ancak öyle kaçabildikleri kaydedilmiştir408.

Aravantinos’a göre eğer Osmanlı askerleri Pindus dağını geçmiş olsalardı,

hepsi telef olacaklar, Arnavut askerleri Evrenos ve Yakup’un kuvvetlerini öldürüp,

yağmalamaya devam edeceklerdi. Ancak tecrübeli iki Osmanlı generali bu

gecikmeyi avantaj haline getirmişler ve Arnavutlara karşı saldırıya başlamışlardır.

Onları zorlayarak çekilmelerini sağlamışlar ve bu sayede Evrenos ve Yakup,

Osmanlı askerlerini büyük bir felaketten kurtarmışlardır409.

Ancak bildiğimiz gibi Evrenos ve Yakub’un bu faaliyetleri uzun süreli

olmamıştır. 1407 yılında Carlo Tocco içlerinde Angelokastro’nun da olduğu daha

önceden Evrenos Bey’e teslim olmuş olan pek çok önemli kenti işgal etmiş ve 1411

yılında da Yanya lordu olmuştur410.

406 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s. 122; L. I. Vranousi, Το

Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99.

407 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών, s. 99; Historia Politica et

Patriarchica Constantinopoleos, s. 236.

408 L. I. Vranousi, a.g.e., s. 100.

409 P. Aravantinos, Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, s. 123.

410 E. Zachariadou, “Marginalia on the History of Epirus”, s. 209.

126

2.4. Fetret Devrinde (1402-1413) Evrenos Bey

Bilindiği gibi 27 Temmuz 1402’deki Ankara Savaşı yenilgisi Osmanlı

Devleti’ni buhrana sürüklemiş ve 1413 yılında I. Mehmed (Çelebi)’nin tek başına

devletin kontrolünü alışına kadar devam etmiştir411. Bu dönemin tarihi, kaynaklarda

Bayezid’in oğulları arasında yaşanan bir iç savaşın karışık anlatılarından

kurgulanmış değişik yorumlarla karşımıza çıkar412. Osmanlı Devleti ve toplumunun

bir kaos içinde olduğu bu dönemde, Evrenos Bey’in tutumu ve faaliyetleri hakkında

kaynaklara yansıyan bilgilerden kronolojik bir kurgu yapmaya çalışacağız.

Osmanlı kroniklerinde Evrenos Bey’in Ankara Savaşı’na katıldığına dair

herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Timurlu kaynaklarından Zafernâme’de

“Ebrenus” olarak kaydedilen Evrenos Bey’in Ankara Savaşı’na katıldığı belirtilmiş,

411 Ankara Savaşı üzerine bkz. Aleksandrescu-Dersca, La Campagne de Timur en

Anatolie (1402), Variorum Reprints London 1977.

412 Fetret Devri için bkz. H. İnalcık, “Mehemmed I”, EI, New Edition, c. VI, Brill

1683, s. 973-978; aynı yazar, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, s. 121-130; P.

Wittek, “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Fethine”, çev. H. İnalcık, Belleten, c.

XXVII, Ankara 1943, s. 557-589; E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili and

the Ottoman Chronicles”, Der Islam (Zeitschrift für Geschichte und Kultur des

Islamischen Orients), v. 60 (2), Berlin 1983, s. 268-296; Dimitris J. Kastritsis, The

Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of

1402-1413, Brill, Leiden, 2007; N. Öztürk, “Fetret Devri ve Osmanlı Hâkimiyetinin

Yeniden Tesisi”, Türkler, c. IX, Ankara 2002, s. 221-251; F. Başar, “Musa Çelebi”,

DİA, c. XXXI, İstanbul 2006.

127

ancak savaştaki rolü hakkında herhangi bir bilgi kaydedilmemiştir413. Diğer

kaynaklarla destekleyemediğimiz bu bilgi bizim için ayrı bir önem taşısa da savaş

sırasında Rumeli’nin savunmasıyla görevlendirilmiş olduğunu düşünmekteyiz.

Savaştan sonra ise Anadolu ve Rumeli’ye dağılan şehzadelerin saltanat mücadeleleri

sırasında oldukça etkin bir rol oynadığını görüyoruz.

Timur, Ankara Savaşı’nın ardından Anadolu beylerine ait toprakları eski

sahiplerine verdiği gibi geriye kalan yerleri de Bayezid’in dört şehzadesine vermiş ve

Mustafa Çelebi’yi de beraberinde Semerkand’a götürmüştü414. Şehzadelere

baktığımızda ise; Süleyman Çelebi’nin 20 Ağustos 1402’de İsa Bey ile birlikte

İstanbul üzerinden Gelibolu’ya geçtiğini görüyoruz415. Mehmed Çelebi Amasya’da

ve Musa Çelebi de Anadolu’dan ayrılana kadar Timur’un yanında esir olarak

bulumaktaydı. Timur daha sonra Musa’yı serbest bırakarak diğer kardeşlerine yaptığı

gibi hil’at vermiş ve en son hükümdarlığını tanıdığı şehzade olmuştur416. Timur’un

şehzadelere yönelik bu politikası başlarda Bursa üzerine yoğunlaşan mücadelenin

merkezini önce Anadolu’da, son olarak da Rumeli topraklarında nihai sonuca

ulaştırmıştır. Bu mücadelenin özellikle Rumeli bölümünde Evrenos Bey’i önemli bir

aktör olarak görüyoruz. Bu süreç içerisinde elbette bulundukları bölgelerin feodal

413 Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, çev. Necati Lugal, T.T.K. Ankara 1987, s. 305. 414 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 976.

415 Peter Schreiner, a.g.e., c. I, s. 634 (Kronik 95/3); E. Zachariadou, “Süleyman

Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”, s. 270.

416 Timur’un Osmanlı topraklarını şehzadeler arasında bölmesi ve şehzadelerin

saltanat iddialarını birbirine karşı desteklemesi hakkında bkz. H. İnalcık,

“Mehemmed I”, s. 974-975.

128

beylerinden de destek alan şehzadelerin, Evrenos Bey gibi tecrübe sahibi bir akıncı

komutanının da etkisi altında kaldıkları açıktır.

Evrenos Bey’i savaşın hemen ardından Rumeli’ye geçen Bayezid’in en büyük

oğlu Süleyman Çelebi’nin yanında görüyoruz417. Süleyman Çelebi’nin Rumeli’ye

geçişinden hemen bir ay kadar sonra Tomasso da Molino’nun 24 Eylül 1402 tarihli

mektubundan öğrendiğimiz bilgilere göre, Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi

Gelibolu’ya Alabasan (Çandarlı Ali Paşa), Lauranese (Evrenos) ve Tamar Taspar

(Timurtaş Paşa) ile birlikte gelmişti418. Evrenos Bey hakkındaki bu haberden sonra

kaynaklarda Süleyman Çelebi’nin imzaladığı 1403 Tarihli Bizans-Türk

Antlaşması’nın bazı şartlarına itirazları nedeniyle konu edildiğini görüyoruz.

Süleyman Çelebi, Gelibolu’ya geçtikten hemen sonra Bizans ve Rumeli’deki çeşitli

Hristiyan güçlerle barış müzakerelerine girişmiştir. Müzakereler sırasında bir ara

Gelibolu ve Selanik’in Bizans’a iadesi söz konusu idi. Süleyman Çelebi’nin bu

niyetine diğer beyler ile birlikte Evrenos Bey’in itiraz ettiği, Venedik’in baş

müzakerecisi Pietro Zeno’nun raporundan anlaşılmıştır419. Antlaşma’ya bakıldığında

sonuçta Selanik, Kalamarya, Halkidikya ve Selanik körfezinin sahil kısımlarını;

Marmara Denizinde Panidos’tan İstanbul’a ve ayrıca kuzeyde Karadeniz sahilinde

417 H. İnalcık, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, s. 89.

418 M. Alexandrescu–Dersca, La Campagne de Timur en Anatolie (1402), Variorum

Reprints London 1977, s. 139; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 91.

419 Bu rapor antlaşmanın ekinde yayımlanmıştır. Bkz. T. Dennis, “1403 Tarihli

Bizans-Türk Antlaşması”, Çev. Melek Delilbaşı, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi,

c. XXIX, S. 1-4, Ankara 1979, s. 164; E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili

and the Ottoman Chronicles”, s. 271; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 53.

129

Mesembria (Misivri)’ya kadar olan yerleri Bizans İmparatoru’na vermiştir420. Bunun

yanı sıra Venedik ve Ceneviz ile bazı ticari imtiyazlar vermek suretiyle anlaşmış ve

karşılığında Timur’un Rumeli’ye geçişini engellemelerini sağlamıştır421. Ancak,

Evrenos Bey ve diğer beylerin itirazının sonuç verdiği ve Gelibolu’nun antlaşmaya

dahil edilmediği anlaşılmaktadır. İnalcık’a göre 1366’da elden çıktıktan sonra

Osmanlıların temel zaafı olan bu şehir, deniz kuvvetleri için hayati önem taşıyordu.

Gelibolu’nun Çanakkale boğazına hakimiyeti nedeniyle Anadolu’dan Rumeli’ye

geçişler aksamış, şehir ancak 1376’da tekrar alınabilmiştir422. Dolayısıyla Fetret

dönemi boyunca Rumeli’deki en deneyimli beylerden biri olan Evrenos’un aynı

zamanda bölgede dengeleri değiştirecek kadar güçlü olduğu da düşünülebilir. Ancak

Gelibolu’nun Osmanlılarda kalmasına rağmen İnalcık ve Zachariadou’ya göre

boğazlardan geçişin denetimi Bizans’a bırakılmış sayılırdı423. Süleyman Çelebi’nin

bu kadar taviz vermesinin dışında Rumeli’deki Hristiyan güçlere yönelik izlediği

yumuşak siyaset hem beyler hem de uc toplumu arasında rahatsızlık yaratıyordu. Bu

rahatsızlık Osmanlı ve Bizans kaynaklarından ve Pietro Zeno’nun raporundan

anlaşılmaktadır424. Ancak şehzadelerin arasından Süleyman Çelebi’nin Rumeli’de

uzun süre rakibinin olmaması bu rahatsızlıkların somut olarak ortaya çıkmasına

420 Anlaşma hakkında daha fazla bilgi için bkz. T. Dennis, a.g.m., s. 153-166.

421 M. Tayyib Gökbilgin, “Süleyman Çelebi”, İA, c. XI, İstanbul 1993, s. 180; İ. H.

Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 328.

422 H. İnalcık, Klasik Çağ, s. 15-16.

423 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 975; Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili and

the Ottoman Chronicles”, s. 283.

424 H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 975.

130

engel olmuş olabilir. Nitekim Evrenos Bey’in de rahatsız olanlardan biri olduğu,

aşağıda anlatacağımız gibi Süleyman’ın öldürülmesi olayında somutlaşacaktır.

Zachariadou’ya göre Evrenos Bey 1403 antlaşmasının müzakereleri sırasında

(Kasım 1402) Bodonitsa Markizi’nin topraklarını yağmalamıştır. 1403 antlaşmasına

dahil edilerek Bayezid zamanındaki eski imtiyazlarını isteyen Bodonitsa Markizi’nin

toprakları Pietro Zeno’nun raporuna göre Evrenos Bey tarafından saldırıya uğramış

ve yağmalanmıştı. Bu saldırıların ağır hasara sebep olduğunu belirten Markiz,

işgalleri engellemek için antlaşmanın içerisinde yer almayı istedi425.

Evrenos Bey’e kaynaklarda Karaman seferiyle ilgili olaylarda rastlıyoruz.

Süleyman Çelebi’nin Rumeli’de bulunmasını fırsat bilen Çelebi Mehmed, Bursa

üzerine yürümüş ve İsa’nın idaresindeki orduyu Ulubad Savaşı’nda (9 Mart-18

Mayıs 1403) yenmiştir. İsa Bey İstanbul’a kaçmış, İsa’nın generali Timurtaş ise

öldürülerek başı kesilmişti. İsa’nın yenilgisini göstermek isteyen Mehmed ise taraf

değiştiren Timurtaş’ın kesilmiş kafasını İsa’nın müttefiki Süleyman’a göndererek

kendi hükümdarlığını böylelikle ilan etmiş oluyordu426. Süleyman’ın durumu

Mehmed’e göre daha güçlü idi. Buna rağmen Mehmed’in bazı beyliklerle olan

ittifakı topraklarının Bursa’ya kadar genişlemesini sağlamıştı427.

Süleyman’ın Rumeli’de kaldığı sürede Anadolu tekrar Mehmed’in kontrolü

altına girmiş oldu. Fakat 1405 yazında Osmanlı şehzadeleri tekrar Anadolu’ya

425 T. Dennis, “1403 Tarihli Bizans-Türk Antlaşması”, s. 165; E. Zachariadou,

“Süleyman Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”, s. 272, 281-282.

426 H. İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, s. 86.

427 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 118.

131

girdiler. Aydın Emiri Cüneyd, Süleyman Çelebi’nin adına hareket ediyordu428. 1405

sonrasında da Süleyman, Aydın bölgesinde faaliyetlerine devam etti. Süleyman’ın

Anadolu’da bulunduğu süre içerisinde Aydın ve Menteşe dışında kaynaklardaki

bilgilere göre Karaman’a da sefer yaptığı bilinmektedir. Süleyman, Bursa ve

Ankara’yı Mehmed’den aldıktan kısa süre sonra, ordusunu toplayarak büyük bir

sefer düzenledi (Ulu sefer). Bu sırada Sivrihisar halkı Süleyman’a haber göndererek

kaleyi kendisine teslim edeceklerini bildirdiler. Kale Timur tarafından

Karamanoğlu’na geri verilmişti. Gelen haber üzerine Süleyman Sivrihisar’a gitse de

kale alınamadı. Bu sırada Karamanlı kuvvetler de Osmanlı ordusunun geldiğini

anladılar ve saldırıya karar verdiler. Karamanoğlu Mehmed Bey, Emir Süleyman’ın

Sivrihisar’ı muhasara ettiğini duyunca bastırmak istediyse de Süleyman bunu haber

almış ve Evrenos Bey’i Karaman diyarına göndermiştir. Ünlü Osmanlı komutanının

bu seferle ilişkisi Aksaray’a kadar Karaman kuvvetlerini takip etmesinden ve geçtiği

Karaman illerini yağmalamasından kaynaklanmaktadır429. Bu kayıt, Evrenos Bey’in

Anadolu topraklarına girdiğini gösteren ilk faaliyetidir.

1406 yılında Emir Süleyman’ın Evrenos komutasındaki ordusu hala

Aksaray’da iken, onuna tek başına karşı çıkamayacağını anlayan Karamanoğlu

Mehmed Bey, Kırşehir yakınlarına bulunan Çelebi Mehmed ile ittifak kurmaya karar

428 Doukas, a.g.e., s. 203-205; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 119.

429 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 220; Müneccimbaşı,

a.g.e., s. 320; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 334; Joseph Von Hammer,

Osmanlı Devleti Tarihi II, Üçdal Neşriyat İstanbul 1983, s. 392; Hatta Jorga eserinde

Evrenos Bey’in Karaman Beyini Akhisara kapanmaya ve Osmanlıların tek sultanına

(Emir Süleyman’a) tabi olduğunu ilan etmeye zorladığını belirtmektedir. Bkz. Jorga,

a.g.e., c. I, s. 305.

132

verdi. Bu nedenle Sultana bir mektup yazarak bir ulakla gönderdi. Kırşehir’de

Cemale kalesinde buluştular ve yapılan anlaşmaya göre, birbirlerinin dostlarına dost

ve düşmanlarına karşı destek olacaklardı. Eğer başarılı olurlarsa da Karamanoğlu

topraklarının yarısını Mehmed Çelebi’ye tevcih edecekti430. Müttefik olur olmaz

Emir Süleyman’ı ve böylelikle Evrenos’u Karaman topraklarından atmaya mecbur

edeceklerdi. Ancak bu anlaşmayı haber alan Evrenos Bey, durumu Süleyman’a

bildirmiş ve düşmanın kuvvetli olduğunu belirten ve kazanma ümidini kaybeden

Evrenos Bey’in kararıyla Ankara’ya çekilmişlerdir. Böylelikle Evrenos’un tedbiri

karşısında bir saldırıya maruz kalırlarsa şehri arkalarına alarak savaşmaya hazır

olacaklardı431.

Süleyman, kardeşi Mehmed’in yaklaştığını fark ettiğinde endişeye kapılmıştı.

Çünkü kuvvetleri, Mehmed’in kuvvetlerinden daha azdı. Süleyman her ne kadar

Rumeli’ye dönerek kuvvet toplamak istediyse de Ali Paşa onu kalmaya ikna etti.

Yenişehir yakınlarındaki Çakır Pınarı denilen mevkiye yerleştiler ve Süleyman, Gazi

Evrenos kumandanlığında bölgeye bir öncü birlik gönderdi. Osmanlı kaynaklarında

Evrenos’un “karavul / karagol” gönderildiği kayıtlıdır432. Mehmed ise Çiloğlu

Mehemmed ve Horosoğlu Ahmed’i karavul göndermişti. Ancak Evrenos Bey

komutasındaki Süleyman’ın öncü birlikleri her nasılsa Mehmed’in kuvvetleri

tarafından saldırıya uğrayarak kaçmışlar ve Emir Süleyman’a başka tedbirler almak

430 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 220; Solakzâde, a.g.e., s.

104; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 320; Hammer, a.g.e., c. II, s. 392.

431 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 245; Solakzâde, a.g.e., s. 104; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s.

220; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 320.

432 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 216–218; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 242.

133

gerektiğini bildirmişlerdir. Hatta Solakzâde Tarihi’nde Evrenos’un yenilgisi şu

şekilde anlatılmaktadır: “İki karagol birbirine munzamm olub hayli cenk ü cidâl

oldu. Tarafeynden niceler mecrûh olub bi’l-âhire gülünc şâhinler, tülek şeh-bâzlar

gibi Koca Evrenos kumandasın cem’iyyetin perîşân etdiler ve firârîleri kovdular”433.

Bu bilgi Evrenos Bey’e ait kaynaklarda geçen Mora’dan sonra ikinci başarısızlık

örneğidir. Mehmed başlangıçtaki avantajına rağmen, Süleyman’ı yenilgiye

uğratamamış ve mücadele kaynaklardaki bilgiye bir hafta sürmüştür. Sonuçta

Mehmed Rumeli’ye dönmek zorunda kalmıştır434.

Süleyman şimdilik kazanıyor gibi görünse de Rumeli’deki durumu idare

edemeyeceği açıktı. Aslında Osmanlı Rumelisini kontrol eden en önemli güç ise

Evrenos Bey gibi akıncı beyleri idiler. Ancak bu dönemde güçlü uc beyi Evrenos da

Çandarlı Ali Paşa (ö. Aralık 1406) da Süleyman ile birlikte Anadolu’da idiler. Bu

durumda Rumeli, diğer uc beyleri özellikle Üsküplü İshak Bey ve Tırhala Beyi

Yusuf Bey tarafından idare ediliyordu. Ancak bu uc beyleri, Süleyman’ın 1403

antlaşmasından beri Hıristiyan devletlere karşı güttüğü barışçı politikadan hoşnut

değillerdi ve 1409 yılına gelindiğinde Musa, durumdan hoşnutsuz olan pek çok

akıncı beyini etrafına toplayacaktı. Çünkü onlar, ganimet için Hıristiyan topraklara

akın yaparak daha sert bir politika izlemeyi istiyorlardı435.

433 Solakzâde, a.g.e., s. 102.

434 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 216-218; H. İnalcık, “Mehemmed I”, s. 974; D. J.

Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 123.

435 E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi”, s. 291-292; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 124,

127.

134

Musa Çelebi cephesine baktığımızda ise, Musa’nın Eflak voyvodası Mircea,

Sırp Despotu Stefan Lazareviç ile kardeşi Vuk Lazareviç’in ve ayrıca Bulgar

boylarının da desteğini kazandığını görüyoruz. Buna karşılık Evrenos’un da yanında

bulunduğu Emir Süleyman ise Bizans’ın desteğini alıyordu. Sırp Despotunun

topraklarının yarısını talep eden kardeşi Vuk Lazareviç ile anlaşmazlığa düşmesi

nedeniyle Süleyman’dan yardım istemiş ve Konstantin’in eserinden öğrendiğimize

göre Süleyman da Vuk’a Evrenos Bey kumandasında büyük bir ordu tahsis

etmiştir436. Evrenos Bey ordusu ile birlikte boğazı geçerek, Sırbistan’da Stefan’ın

topraklarını yağmalamıştır. Sonuçta Vuk, bir Osmanlı vassalı olarak güneyi koruma

altına alabilmiş ve Stefan da Macar kralı Sigismund’un korumasında Belgrad’a iltica

etmek durumunda kalmıştır. Stefan ve Vuk arasındaki savaş, Sırbistan’ın iki kardeş

arasında bölünmesi ile sonuçlanmıştır.

Musa kendisine Edirne’ye kadar eşlik eden akıncılar ve timar erleri ile birlikte

Rumeli’nin yönetimini yavaş yavaş ele alırken, Süleyman’a kardeşinin bu faaliyeti

haber verilince çok geç olmadan Rumeli’ye dönerek onunla yüzleşmek istedi437.

Venedik arşivindeki 30 Mayıs 1410 tarihli Ragusa raporuna göre, Mircea’nın

elçisinin İstanbul’dan karaya çıkarılmadığı ve Bizans İmparatoru’nun Gelibolu’daki

mevkileri ve kaleleri ele geçirdiği belirtilerek, ateşkes yapmak istediği

kaydedilmiştir. Bu sırada Süleyman pek çok askeriyle kıyıda görünmüş ve yolunu

436 D. J. Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 125; Konstantin Kosteneçki, Stefan

Lazareviç, Yıldırım Bayezid’in Emrinde Bir Sırp Despotu, Çev. Hüseyin Mevsim,

İstanbul 2008, s. 72. Ancak bu eserde Süleyman’ın gönderdiği birliklerin başında

bulunan Evrenos Bey’in adı geçmemektedir.

437 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 82.

135

değiştirerek İmparatordan ve Cenevizlilerden onu karşıya geçirmelerini istemiş

ancak aldığı olumsuz cevap yüzünden geri dönerek kardeşi Mehmed tehlikesi ile

karşı karşıya kalmıştır. Ve bu sırada Süleyman’ın yanında bulunan Evrenos

(Avarnas) ve Süleyman’ın Gelibolu’ya gelen altı beyi Musa Çelebi tarafından

yakalanmışlardır438. Uzunçarşılı da Üsküp Sancak Beyi Paşa Yiğit’in adını vererek

ümeradan da bazı kişilerin Musa tarafından hapsedildiklerini ancak daha sonra

affedilerek salıverildiklerini kaydetmektedir. Ancak bu isimler arasında Evrenos

Bey’in olup olmadığı tam olarak bilinmiyor439.

Süleyman’ın Evrenos da dâhil olmak üzere kuvvetleri arasında sadakatini

kaybetmeden önce yaşanan son olay 11 Haziran 1410 tarihli Edirne Savaşı’dır. Bu

savaş Süleyman’ın kardeşi Musa ile son yüzleşmesidir ve Süleyman’ın ölümüyle

sonuçlanmıştır. 1410 yılının Haziran ayında Rumeli’ye geçmek durumunda kalmış

ve sonuçta 17 Şubat 1411’de Musa tarafından öldürülmüştür. Bizans Kısa

Kroniklerine göre, Musa Trakya’ya dönmüş ve Yanbol yakınlarındaki kaleyi

tutmuştu. Bunu duyan Süleyman, Musa’yı takip edebilmek için askerleriyle

Edirne’ye döndü. Kroniklerdeki bilgilere göre Süleyman, Evrenos da dahil olmak

üzere beylerin sadakatini kaybetti ve Musa’nın yanına kaçmalarına sebep oldu.

Süleyman acele ile İstanbul’a kaçmak istedi ancak yolda öldürüldü440.

438 Bu bilgi Osmanlı kroniklerinde yer almadığından bizim için ayrı bir önem

taşımaktadır. Kastritsis sayfa 146’dan naklen: Gelcich and Thalloczy,

Diplomatarium Relationum Reipublicae Ragusanae cum Regno Hungariae,

Budapest 1887, s. 195.

439 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 342.

440 P. Schreiner, a.g.e., c. II, s. 401. (17 Şubat 1411 Salı günü öldürüldü)

136

Osmanlı kroniklerine göre Süleyman Çelebi, kardeşi Musa’nın Edirne’ye

yaklaştığını hamamda içki âleminde iken haber almıştı. Osmanlı kronik

yazarlarından Neşri, Hoca Saadeddin, Solakzâde ve Müneccimbaşı hamam olayından

detaylı bir şekilde bahsetmektedirler441. Süleyman hamamda zevk ü sefa ederken

beylerinden birinin kardeşinin geldiğini haber vermesi üzerine ona kızdı. Kroniklere

göre vezirlerin isteği ile Evrenos Bey de Süleyman’ın yanına girerek aynı haberi

vermiş ancak bu ikazdan ve rahatsız edilmekten memnun olmayan Süleyman,

Musa’yı küçümseyen sözler söyleyerek Evrenos’u da göndermiştir.

Müneccimbaşı’nın kayıtlarına göre Emir Süleyman’ın yanından ağlayarak çıkan

Evrenos Bey’e: “Ey Hacı Lalam, beni zevk ü sefâdan ayırmak ve pâdişahlar

huzûrunda bu kötü sözler söylemek sana düşer mi? Musa kimdir ve ne oğlandır ki

üzerime gele ve beni ânınla korkudasın. Şübhem kalmadı bunamışsın” demiştir442.

Evrenos ise Yeniçeri Ağası Hasan Ağa’nın “senin sözünü dinler” demesiyle yanına

varan Hasan Ağa’nın da sakalını kestiren Süleyman, beyleri arasında tamamen

güvenini kaybetmiş oldu. Bu durumu diğerlerine bildiren Evrenos Bey ve Hasan

Ağa, Süleyman’ın kayıtsızlığına daha fazla dayanamayıp onu terk ettiler. Hatta

kaynaklarda Hasan Ağa’nın ümeraya seslenerek onları Musa Çelebi yanına geçmeye

çağırdığı ve Süleyman’ın yanında ise Karaca Bey, Kara Mukbil ve Oruç Bey’den

441 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 225; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 253; Solakzâde, a.g.e., s.

108; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321; H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s. 93.

442 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321.

137

başka adam kalmadığı kayıtlıdır443. Chalkokondyles’e göre de Süleyman, Evrenos ve

Hasan’ın onu terk etmeleri neticesinde yenilgisini kabullenmişti444.

Musa’nın Emir Süleyman üzerindeki başarısı, Süleyman’ın Hıristiyan güçler

ve Rumeli’ye karşı güttüğü uzlaştırıcı ve barışçı politikanın tersine dönmesi ile

sonuçlanmıştır. Akıncı güçlerden de destek alan Musa Çelebi Rumeli’ye hâkim iken,

kardeşi Mehmed ise Anadolu’da hakimiyetini sürdürmekteydi. Ancak Musa,

Rumeli’deki beylerinin sadakatine güvenmiyor, kardeşini terk ettikleri gibi kendisini

de bırakabileceklerini düşünüyordu. Ümeradan olanlara güvenemediği için onları

imtihan etmek amacıyla huzuruna çağırmıştır. Hatta Müneccimbaşı “ intikâm

sevdasına düşüp ekserîsini katl eyledi” diye belirtmektedir445. Her ne kadar Musa uc

beylerine güvenmese de onların Rumeli’de büyük bir gücü vardı ve Musa da bunun

bilincindeydi. Bu nedenle bu beylerden birinin desteğini almadan Rumeli’yi elinde

tutması mümkün değildi. Kastritsis’e göre, Musa’nın Edirne’de tahta çıktığı zaman

önemli bir uc beyi olan Mihaloğlu Mehmed’i Rumeli beylerbeyi ataması bunun açık

bir sonucudur446. Onu beylerbeyi atayarak, Süleyman için çalışan ve güçlü olan

özellikle Evrenos ve Paşa Yiğit’e karşı onu kullanmak istemiş olabilir447. Fakat

443 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 225; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 254; Solakzâde, a.g.e., s.

108; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 321.

444 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164.

445 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322.

446 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 162.

447 Venedik, Rumeli uc beylerinin gücünün farkındaydı. Temmuz 1411 tarihli

Venedik senatosuna ait bir belgede, Mihal Bey’in Musa’nın en güçlü beylerinden biri

olduğu kayıtlıdır. Venedikliler ayrıca Osmanlı fetret döneminde uc beylerinin

gücünün bilincindeydiler. Aynı belgede, kendi elçilerine daha önce de temasa

138

Mihaloğlu Musa’ya uzun süre sadık kalmamış ve o da Evrenos gibi Mehmed

Çelebi’ye katılmıştır.

Evrenos’un neden Musa Çelebi’ye katılmadığı konusuna gelince; Hoca

Saadeddin ve Solakzâde’den öğrendiğimize göre Evrenos Bey, Musa Çelebi

maiyetindeki beylerin hakarete uğradıklarını duyduğu için Musa’nın davetine gitmek

istememişti448. Osmanlı kroniklerinde H. 814 (1411-1412) yılında Musa Çelebi’nin

“hayâle engîz” mektuplarla Evrenos Bey’e ısrarından bahsedilmektedir. Hatta Oruç

Bey, “ve illâ Musa Beğ, Evrenos Beğ’den gâyet havf iderdi. Ol vakt Evrenos Beğ

hayatda idi. İki üç bin yarar kulları vardı, kılıç erleri. Gümülcine’yi, İskete’yi,

Marulya’yı ve Siroz ve Selanik tarafın ol feth itmişdi. Kuvvetlü kişiydi. Musa Beğ

andan havf idüb Evrenos Beğ’i kapuya okudı” demektedir449. Sonunda ısrarlara

dayanamayan Evrenos, ‘hayatından da endişe ederek’ hediyeleriyle birlikte

Edirne’de Musa’nın huzuruna çıkmış, elinden kurtulabilmek için de kör taklidi

geçtikleri Evrenos ve Paşa Yiğit’in güçlerine yön vermeyi ve onların Arnavutluk’taki

durumlarını korumaları için rüşvet teklif etmelerini tavsiye etmişlerdir. D. J.

Kastritsis, The Sons of Bayezid, s. 162’den naklen dipnot 5, daha fazla bilgi için bkz.

Valentini, Giuseppe, Acta Albaniae Veneta Saeculorum XIV. et XV. vol. 21 Palermo:

Giuseppe Tosini; Milan : P.I.M.E. ; Munich, R. Trofenik, 1967, s. 154-155.

448 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 256, “Akdem-ı ümerâ olan Evrenos Beği dahi kesret-i

hadem ü haşem ile emsâlinden mümtâz olmağın ser-keşlik ihtimâli ile müttehem edüb

mülâyemet mevâ’îd-i lütf ile da’vet eyledi. Ol dahi Musa Çelebi’nin ümera ile

mu’âmelesin ve terk-i mücâmelesin bilmeğin fehvâsını ferce-i ferc edinüb…”; Ayrıca

bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 112, “Bazı evzâ’-ı etvârını pesend etmediğine binâ’en

da’vetine icâbet etmedi ve her kaçan ki taleb olundu” .

449 Oruç Beğ Tarihi, s. 44-45.

139

yapmıştır450. Kroniklerdeki hikayeye göre Musa Çelebi, Evrenos’un körlüğüne itimat

etmeyerek, yemekte kendisine pişmiş kurbağa kavurması hazırlatmış ve Evrenos Bey

de durumu açığa vurmamak ve inandırıcı olabilmek için birkaç kurbağa yemek

zorunda kalmıştır451. Bu suretle de Musa’yı ikna edebilmiş ve birkaç gün içerisinde

karargâhına dönebilmiştir. Müneccimbaşı “akdemü’l-ümerâ olan Evrenos Beği dahi

eyâleti olan Siroz’dan umûr-ı mülkde tedbîr ve istişârenize muhtâcız deyu” 1411-

12’de çağırıldığını belirtmektedir452. Solakzâde ise bu sırada Evrenos’un 5-6.000 kişi

ile Yenice-i Vardar’da bulunduğunu kaydeder453: “Rumili serhadlerinin yararı ve

ekser memâlikin fâtih-i namdârı ve beş altı bin dilâver ve bahadır kulları ve mirliva

oğulları (ki her biri bir külli kapuya mâlik ve şehâmet ü celâdet tarîkına sâlikdir)

olan Evrenos Beğ ki Selanik etrâfını feth edüb kurbundaki Yenice-i Vardar’da

mütemekkin idi”. Oruç Bey ise olayı kısaca aktardıktan sonra Evrenos’un

Gümülcine’ye döndüğünü ve döndükten sonra hile yaptığının ortaya çıktığını belirtir.

Musa tekrar onu çağırmak için adam göndermiş, ancak kroniğe göre Evrenos gelen

kulu döverek geri göndermiştir. Musa ise bu duruma hayıflanarak çok kızmıştır454.

450 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 257; Solakzâde, a.g.e., s. 112; Müneccimbaşı, a.g.e., s.

322.

451 Kurbağa hikâyesi için bkz Oruç Beğ Tarihi, s. 45; Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 256-

257; Solakzâde, a.g.e., s. 112; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322. Neşri’de ise bu hikaye

geçmez, ancak Evrenos Bey’in Çelebi Mehmed’e mektup gönderdiğinden ve

Musa’dan uzak durduğundan bahseder. Bkz. Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; J. V.

Hammer, a.g.e., s. 400.

452 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 322.

453 Solakzâde, a.g.e., s. 112.

454 Oruç Beğ Tarihi, s. 45.

140

Bu hikâyeden hiç bahsetmeyen Neşri ise, Evrenos Bey’in Musa’dan uzak durmaya

çalıştığını ve Çelebi Mehmed’e gönderdiği mektupta, yanında bulunan oğlu Barak

Bey’in, Paşa Yiğid’in ve Tırhala Bey’i Sinan’ın ona katılmak istediklerini

bildirdiğini kaydetmiştir455.

Osmanlı kroniklerinden farklı olarak Chalkokondyles, Evrenos Bey’in Fetret

Devri’nde kısa süreliğine de olsa Musa’nın yanında bulunduğundan

bahsetmektedir456. Ona göre, Yeniçeri Ağası Hasan ile Rumeli’deki sipahilerin

komutanı Evrenos, Musa’nın tarafına geçmişlerdir457. Ancak yine Chalkokondyles,

Musa Çelebi ile Mehmed Çelebi arasındaki mücadele döneminden bahsederken,

Mehmed’in haber salması üzerine Evrenos Bey’in onun yanına geçtiğini belirtmiştir.

Ona göre Mehmed’in başarısının yegâne sebebi, Evrenos Bey’in ve Yeniçeri Ağası

Hasan’ın onun tarafına geçmeleridir.

Diğer taraftan Venedik ise Paşa Yiğit ve Evrenos Bey’in yeni rejimdeki

yerlerini ve nüfuzlarını öğrenmeye çalışıyordu. Bilindiği üzere Venedik daha önce

Paşa Yiğit ile anlaşmak istemiş ve idaresindeki Osmanlı kuvvetlerinin Venedik

topraklarını koruma garantisini sağlamıştı. Bu nedenle Evrenos ve Paşa Yiğit gibi uc

beylerinin kuvveti merkezi hükümet için olduğu kadar Venedik gibi dış güçlerin de

455 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 191.

456 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164. Osmanlı kaynaklarında yukarıda da

bahsettiğimiz gibi Musa Çelebi, Evrenos Bey’e gönderdiği mektuplarla teklifte

bulunmuş, ancak Evrenos Bey davetine dahi gitmek istememişti.

457 L. Chalcocandylae, a.g.e., IV. Kitap, s. 164. Osmanlı kaynaklarında ise Evrenos

Bey, Mehmed Çelebi’ye mektup göndererek onun yanına geçmek istediğini

bildirmiştir. Oruç Beğ Tarihi, s. 46; Neşrî, a.g.e., s. 236; Solakzâde, a.g.e., s. 118-

119; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 324.

141

dikkatinden kaçmıyordu. Zaten bu denli etkili olmasalardı, merkez bu uc beylerinden

ve yapabileceklerinden bu kadar tedirgin olmazdı458. Ancak yukarıda ve özellikle de

fetret devri süresince gördüğümüz gibi, şehzadeler bu tecrübe sahibi ve etkili nüfuz

alanları olan uc beylerinin desteğini almadan ilerleyememiş, bu beyler de

hanedandan olan şehzadelerden kendi çıkarına uygun olanları desteklemekten geri

kalmamışlardır.

2.5. I. Mehmed Döneminde Evrenos Bey

Musa’nın da teklifini reddeden ya da bir bakıma ondan kaçan Evrenos Bey’i 5

Temmuz 1413 tarihindeki Çamurlu Savaşı’nda Mehmed Çelebi’nin yanında

görüyoruz459. Amasya ve Tokat bu sırada Mehmed’in elinde idi. Ordu Trakya’da

Vize yakınlarında iken Evrenos Bey’den Mehmed’e mektup geldi460. Gelen haberde

Evrenos Bey, Mehmed’e katılacağını belirtirken bir taraftan da şehzadeye

tavsiyelerde bulunuyordu. Musa Çelebi’ye karşı acele davranılmaması gerektiğini,

Sırbistan tarafına gidilmesini tavsiye etmişti. Çünkü Evrenos’dan gelen habere göre

Barak Bey (Evrenos’un oğlu), Üsküp Beyi Paşa Yiğit ve Tırhala Beyi Sinan Bey de

Mehmed’e yardıma geleceklerdi. Evrenos Bey ordu Sofya yakınlarındaki Balkan

derbendine vardığında kendisine katılacaklarını bildirdi. Aslında Mehmed,

Evrenos’un ve onun vasıtasıyla kendisine katılacak diğer beylerin taraf

458 D. J. Kastritsis, a.g.e., s. 174.

459 J. H. Mordtmann, a.g.m., s. 35.

460 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 236; Oruç Beğ Tarihi, s. 46; Solakzâde, a.g.e., s. 118-

119; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 324; H. Vehbi, a.g.m., s. 830-831.

142

değiştireceklerinden habersizdi. Evrenos Bey, yine tecrübesiyle hareket ederek

birlikleri toplamış, hatta oğlu Ali Bey’in de daha birlikler Edirne’ye varmadan onlara

katılmasını sağlamıştır461. Ayrıca Kör Tekvur-oğlu da Evrenos ile birlikte

Mehmed’in yanına geçenler arasında kaydedilmiştir462. Neşri “ Hacı Evrenos Beğ

dahi sancağın çeküp gelüp, sultana va’desini yirine getürdi” demektedir463.

Birliklerin toplanmasının ardından Niş tarafına hareket eden Mehmed, Tuna’ya

doğru çekilmeye çalışan Musa Çelebi’nin kuvvetlerine yetişerek onu muharebeye

mecbur bırakmıştır. Sofya’nın güneyinde Samakov kasabası civarında Çamurlu

Derbend mevkiinde yapılan savaşta, zaten az bir kuvveti bulunan Musa yenilmiş ve

aralarında Evrenos’un oğlu Barak Bey’in de bulunduğu bir gurup tarafından

461 Solakzâde, Evrenos Bey’in Şehzade Mehmed’e gönderdiği mektup hakkında en

detaylı bilgi veren Osmanlı kaynağıdır. Ona göre Evrenos’un mektubunda şunlar

kayıtlıydı: “mümkin oldukca Musa Çelebi’ye ol mertebeyi mukâbele etmede

‘aceleden ihtirâz olunub Las vilâyetine doğru teveccüh-i hümâyûn buyuralar, hudûd-

ı mezbûre ümerâsı teşrîflerine iştiyâk üzere müterakkıblar idüğü bu bendelerinin

ma’lûmu olmuşdur. Husûsen Budak [Barak] Beğ ve Paşa Yiğit ve Tırhala Beği Sinan

Beğ ve hâkim-i Las Sultan-ı gerdun-ı esâsı serîr-i saltanata iclâs bâbında

müttefıkü’l-kelime olmuşlardır. Musa Çelebi ‘askeri arada hâ’il olmağla dergâh-ı

felek-iştibâh tarafına mülâkata ikdâm edemezler. Devletle ol cânibe ki ‘azm oluna

mâni’ ve müzâhim kalmayub hâkipâya yüz sürmeleri müte’ayyen olmuşdur ve bu

‘abd-i kadîmlerinin dahi ol esnâlarda rikâb-ı sa’âdet nisâbları hıdmetine hâzır

bulunması mukarrerdir”. Bkz. Solakzâde, a.g.e., s. 119. Oruç Bey de Evrenos’un

oğlu Ali Bey’i İnceğüz (Çatalca) yakınlarındayken Mehmed’in yanına gönderdiğini

kaydetmiştir. Bkz. Oruç Beğ Tarihi, s. 47.

462 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 270; Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 238; Solakzâde, a.g.e., s.

121.

463 Neşri, a.g.e., (Öztürk), s. 238.

143

yakalanarak öldürülmüştür464. Böylelikle Evrenos Bey’in Mehmed’in yanında olması

ve onun tavsiyesiyle diğer beylerinde de katılımları ve nüfuzlarıyla Mehmed tahtı ele

geçirebilmiştir. Bu Evrenos’un Osmanlı’nın Balkan yayılmasına gösterdiği katkı

dışında diğer beyleri de teşvikle yeni bir Osmanlı sultanını tahta geçirme başarısıdır.

2.6. Yenice-i Vardar’da İnziva: Evrenos Bey’in Vefatı

(17 Kasım 1417) ve Türbesi

Evrenos Bey’in 1413 yılındaki Çamurlu Savaşı’nın ardından kaynaklarda

herhangi bir faaliyetine rastlamıyoruz. Evrenos Bey’in bugüne kadar yüz yaşından

fazla yaşamış olduğu belirtilse de elimizde bunu destekleyen herhangi bir kanıt

bulunmamaktadır. Onun nasıl öldüğüne dair de kaynaklar sessizdir. Bu kadar

deneyimli ve önemli bir şahsiyetin ölümünden kaynakların bahsetmemesi ilginçtir.

Türbesindeki mezar kitabesi olmasaydı ne zaman öldüğünü de bugün bilmiyor

olacaktık. Evrenos Bey’in türbesi ise ailesinin merkezi konumuna getirdiği, bugün

Yunanistan’ın Makedonya bölgesinde Selanik’e 48 km uzaklıkta küçük bir şehir olan

Yenice-i Vardar’dadır. Bu şehir, Evrenos Gazi’nin İpsala, Gümülcine ve Serez’den

sonraki yeni uc merkezidir ve kaynaklarda Evrenosoğulları’nın vatanı olarak

464 Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, Neşrî Tarihi, c. II, Yay. Faik Reşit Unat-

Mehmed Altay Köymen, T.T.K. Ankara 1995, s. 514; Fahamettin Başar, “Mûsâ

Çelebi”, DİA, c. 31, İstanbul 2006, s. 217.

144

geçmektedir.465 Türbesindeki kitabeden 7 Şevval 820/17 Kasım 1417 Çarşamba günü

vefat ettiğini bildiğimiz Evrenos’un, Çamurlu Savaşı’ndan bu tarihe kadar Yenice-i

Vardar’da inzivaya çekildiği anlaşılmaktadır.

1668’de Yenice-i Vardar’dan geçen Evliya Çelebi, gördüğü Evrenos Bey

türbesi hakkında şu bilgileri vermektedir: “bu şehir içre bir kurşum örtülü kârgîr bir

kubbe-i ra’nâ içinde medfûndur. Ammâ bu kubbe-i müşebbekîn(?) içi iki kat meşhed-

i gâziyândır. Aşağı zîr-i zemîn yanına üç ayak taş nerdübân ile enilir kabr-i şerîfin

bir tûlânî mermer sanduka içinde Gâzî Evrenos me’nûs olub yatır bir muzlim zîr-i

zemîndir. Ammâ bu zîr-i zemîn üstündeki soffada yine ol kubbe içinde bir mermer

sandûka dahi vardır. Başı ve ayağı ucundaki hice taşındaki târîh budur: Netîce

târihi, li-sene ışrîn (ve) semân-mi’e tahrîr olunmuşdur, ammâ kendi bizzât na’ş-ı

şerîfleri aşağı zîr-i zemîndeki mermer sandûka içinde medfûndur466.” Evrenos Bey’in

türbesini bu şekilde detaylı aktaran Evliya Çelebi, hiçbir vilayette bu kadar güzel bir

türbe görmediğini de vurgulamaktadır. Ekte verilen Evrenos Bey’in türbe resminde

de görüleceği üzere pencerelerle dolu ve aydınlık bir yer olduğunu belirtir. Evliya

Çelebi’ye göre bu ünlü Osmanlı komutanı, o kadar başarılıdır ki 760 adet şehir ve

kasaba fethetmiştir467.

465 Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri, c. IV, İstanbul 1981,

s. 303, 306; İsmail Bıçakçı, Yunanistan’da Türk Mimarî Eserleri, İstanbul 2003, s.

411; Apostolos Vakalopoulos, a.g.e., s. 51; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s.

77.

466 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78-79.

467 A.g.e., s. 79.

145

Evrenos Bey’in ölüm tarihini öğrendiğimiz mezar kitabesini ilk olarak

yayımlayan V. Dimitriadis olmuştur468. Ancak bu kitabe uzun süredir koruma

amacıyla Selanik’teki Arkeoloji Servisi’nin deposu olan Rotunda’danın avlusunda

saklanmaktadır ve restorasyonu tamamlanmış olan türbeye orijinal kitabenin ne

zaman getirileceği bilinmemektedir469. Evrenos’un mezartaşı üzerindeki kitabenin

metni ise şöyledir:

Kad mâte ve nukile min dâri’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ el-merhûm

El-mağfûr es-sa’îd eş-şehîd melikü’l-guzât ve’l-mücahidîn

Kâtilü’l-kefere ve’l-müşrikîn ez-zâ’ir Beytu’llâhi’l-harâm

E’t-ta’îf beyne’r-rükn-i ve’l-makâm Hacı Evrenuz bin İsa

Nevvere Allahu kabrehu ve tâbe serâhu illâ rahmeti’l-llâhi te’âlâ

Ve’r-rıdvânihi fi’l-yevmi’l-erba’a es-sâbi’ min

Şehr-i Şevval li sene ‘ışrîn ve semâne mi’e el-hicriyye

Görüldüğü gibi bu kitabe sayesinde, ölüm tarihinin dışında 1386 tarihli belgede

olduğu gibi kendisine yine “gâzilerin ve mücâhitlerin sultanı, kâfirlerin ve

müşriklerin yok edicisi” diye hitap edildiğini görüyoruz470 Bu orijinal kitabenin

dışında türbenin XIX. yüzyıl başlarına ait tamir kitabelerinden iki tanesi, Evrenos

Bey’in soyundan gelen aile üyelerinin fotoğraf albümlerinde ortaya çıkmıştır. Bu

468 V. Dimitriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 331; H. Ç. Arslan, a.g.e., s.

90-91; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89-90.

469 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89-90.

470 1386 tarihli belgede Evrenos Bey’e şöyle hitap edilmiş idi: “cenâb-ı emâret-me’âb

eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-

kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey”, bkz. BOA, YEE, Dosya No: 91,

Gömlek Sıra No: 49.

146

fotoğraflardan kitabeleri okuyan H. Lowry-İ. Erünsal tarafından tam metinleri

yayımlanan bu tamir kitabelerinin günümüze ulaşamayan ilki, H. 1302 (1884-85)

tarihli olup, bu tarihte yapılan bir restorasyon sırasında lahdin üzerine

yerleştirilmi ştir471. Evrenos Bey türbesine ait ve günümüze ulaşamayan diğer bir

kitabe ise yine H. 1302 (1884-85) tarihine ait olup, yapılan restorasyonu

anlatmaktadır472. Evrenos Bey’in türbesine ait olan son kitabe ise 1910 tarihli

restorasyon sonrasında hazırlanmış ve günümüze ulaşmış olan tek tamir kitabesidir.

Bu kitabe metinlerinin çeviri ve analizi Lowry-Erünsal tarafından yapılmıştır473.

471 Bu kitabe Lowry tarafından Evrenos Bey’in neslinden gelen Özer

Gazievrenosoğlu’nun aile albümünden alınarak gün ışığına çıkarılmıştır. Bkz. H.

Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 89.

472 Bu kitabe de Özer Gazievrenosoğlu’nun aile albümünden alınarak gün ışığına

çıkarılmıştır. Bkz. Aynı yazarlar, a.g.e., s. 93-94.

473 Aynı yazarlar, a.g.e., s. 96.

3. BÖLÜM

EVRENOS BEY’İN VAKIFLARI

Evrenos Bey’in vakıflarına geçmeden önce, bir akıncı beyi olarak nasıl mülk

sahibi olduğunu ve bu mülklerinin nerelerde bulunduğunu kaynaklar el verdiği

müddetçe aktarmaya çalışacağız. Evrenos Bey’in mülklerinin tespitinin ardından da

bu mülklerden hangilerinin ne amaçla vakfa dönüştürüldüğünü vakıf sisteminden

kısaca bahsederek erken tarihli Osmanlı tahrir defrerlerinin ışığı altında tespit etmeye

çalışacağız.

İslâm memleketlerinde mülkiyeti devlete ait olan mîrî toprakların yanı sıra,

kişilere ait olan mülk topraklar da mevcuttur. Osmanlı Devleti’nde mülkiyet hakkı

elde edebilmek ya da diğer bir değişle mülknâme alabilmek için bazı koşulları yerine

getirmek gerekmekteydi. Mülknâme, hükümdar tarafından şer’î hukuka uygun

olarak, mal sahipliğinin bir veya birkaç şahsa verildiğini gösteren ferman ya da

vesika için kullanılmış bir tabirdir. Bunun yerine “mülknâme-i hümâyûn, temliknâme

veya temliknâme-i hümâyûn” da denilirdi474. Fethedilen topraklar ilk olarak mîrî

topraklar olarak kabul ve ilan edilir, daha sonra padişah tarafından temlîk edilirlerdi.

474 M. Z. Pakalın, a.g.e., c. II, s. 613. Bu başlık altındaki mülk toprakların tanımı ve

Evrenos Bey’in nasıl mülk aldığı ile ilgili kısım OTAM’da yayınlanan makalemizden

faydalanılmıştır. Bkz. A Çalı, “Akıncı Beyi Evrenos Bey’e Ait Mülknâme”, OTAM,

Sayı 20/Güz 2006, Ankara 2009, s. 59-79.

148

Mîrî araziden ayrılan bu tür topraklara “mülk topraklar” denilirdi. Bu topraklar

içerisinden fetih sonrasında fâtihlere verilen temlikler475, memleketi imâr ve iskân ile

devlete hizmeti geçen memur ve askerlere yapılan temlikler476 ve usulüne göre

satılarak parası tahsîs edilen topraklar şeklindeki temlikler sahîh temlikler

arasındaydı477.

Akıncı beylerine verilen temliklerle sınır boylarının müdafaası sağlanarak, yeni

feth edilen toprakların imâr ve iskânı ile şenlendirilmesi amaçlanıyordu. Böylelikle

ya yeni fethedilen yerler ya da genellikle ölü veya çorak topraklar tasarruf altına

sokularak, verilen temlikler ile malikâneler yaratılması sağlanmıştır478. Osmanlı

Devleti fetihlerle büyüyen topraklarını koruyabilmek için Rumeli fatihlerine feth

ettikleri topraklardan bol miktarlarda timarlar veriyor ancak bu timarlar kendi görev

ve hizmetleri devam ettiği sürece tasarruflarında kalıyordu479. Verilen timarları

malikâne şeklinde evlatlarına geçirebilmeleri için sultandan temliknâme almaları

475 Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, s. 8-

10; Yılmaz Kurt, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, c. III, Y.T.Y, Ankara 1999,

s. 61.

476 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât Tekmileleri (I-III), T.T.K. Ankara, 1961, s.

8.

477 Ömer Lütfi Barkan, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, Türkiye’de

Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 237.

478 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I, 1300-

1600, Eren Yay., İstanbul 2000, s. 163.

479 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 232.

149

gerekiyordu480. Her padişah değiştiğinde de hüccet ve mülknâmelerin yenilenme

mecburiyeti vardı. Yine uygulanan arazi tahrirlerinde her mülk ve vakfın teftişi

yapılarak yoklamalar alınıyordu. Yapılan bu gibi teftişlerle birtakım malikaneler eğer

daha önce evlatlık vakıf haline dönüştürülmemişlerse dağıtılarak mîrî araziye dahil

ediliyorlardı481. Ancak ileride de bahsedeceğimiz gibi Evrenos Bey vakıfları evlatlık

vakıflardan olup, XX yüzyılın başlarına kadar bu ailenin tasarrufunda kalmışlardır.

Osmanlı Devleti için temlîk sahibinin haklarının korunması kadar temlîk edilen

toprakların sorumluluklarının da yerine getiriliyor olması oldukça önemliydi. Aksi

takdirde yani koşullara uyulmadığı zaman verilen mülk geri alınabiliyordu. Örneğin

toprağın üç yıl üst üste ekilmemesi yani boz bırakılması halinde temlîk sahibi

mülkiyet hakkını yitiriyor ve kanûnen toprak başka birine teslim edilebiliyordu482.

Aslında temlikle amaçlanan ve mülkiyeti yasallaştıran tek koşul İnalcık’ın da

belirttiği gibi hâlî ya da terkedilmiş toprakların tarıma açılarak, ekilip-biçilmeye

başlanması ve böylece de bölgenin şenlendirilerek bayındırlık işleri için yeni gelir

kaynaklarının yaratılmasıydı483.

480 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisâdî ve İçtimâî Tarihi I (1243-1453), Ankara

1999, s. 298.

481 Ö. L. Barkan, “Malikâne-Divânî Sistemi”, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu

Eserler I, İstanbul 1980, s. 187-188.

482 H. İnalcık, a.g.e., s. 168.

483 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’at, c. IV, s. 24; H. İnalcık, a.g.e., s. 168-169.

150

3.1. Osmanlı Sultanları Tarafından Evrenos Bey’e Tevcîh Edilen

Mülkler

Temliknâme yoluyla mülk verilmesi hakkında yaptığımız kısa girişin ardından

şimdi Evrenos Bey’in kaynaklara ve Osmanlı kayıtlarına yansıyan mülklerinden

bahsedelim;

I. Bazı kaynaklarda Evrenos Bey’e (H. Muharrem 760) Aralık 1358 tarihinde

Keşan ve Dimetoka taraflarına akınlarda bulunduğu dönemde Rumeli’deki başarılı

fetihleri nedeniyle ilk olarak Orhan Bey tarafından gönderilen bir fermanla kılıç ve

kaftan hediye edildiği ve vakıf kurması için istediği yerlerin kendisine temlîk edildiği

belirtilmektedir484. Hoca Saadeddin bu konu hakkında: “Hacı İlbeği ve Evrenos Beğ,

Süleyman Paşa-yı Gazi zamanında ikâmet-i merâsim-i cihad ve teshîr-i memâlik ü

bilâd ile diyâr-ı küffârda iştihâr bulub, mezîd-i şecâ’at ve kemâl-i istitâ’at ile

imtiyazları sebebiyle Rumili cânibinde feth olunan bilâd ucunda her birine mahall

ta’yîn olunub tevsî’-i memâlik ile me’mûr olmuşlar idi” demekle Evrenos Bey’e daha

Orhan Bey zamanında yapılan bir merasimle mülk tevcih edildiğini ve kendisinin ‘uc

beyi’ olarak görevlendirdiğini destekleyici bilgiler vermektedir485. Hatta Evrenos

Bey’e tevcih edildiğini bildiğimiz ilk mülklerinin vakfa dönüştürme talebinden

bahsedilse de kendisinin “uc beyi” olarak görevlendirildi ğini kabul ediyor ancak ilk

484 Feridun Bey, a.g.e., s. 71; Selâtîn-i ‘İzâm Hazretleri Tarafından El-hac Gazi

Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, Sabah Matbaası, Basım yılı

yok., s. 15; H. Vehbi, a.g.m., s. 808; İ. H. Uzunçarşılı, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, s.

106; K. Kâni, a.g.m., s. 924, H. Vehbi, “Şehzâde Süleyman Paşa”, s. 1096-1097; F.

Başar, “Evrenosoğulları”, s. 539.

485 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 70-71.

151

vakfı hakkındaki bilgileri destekleyemediğimizden sadece burada belirtmekle

geçiyoruz. Çünkü kendisine tevcih edilen mülkün sınırları da tespit edilmemiştir.

Keşan ve Dimetoka taraflarına yaptığı akın sonrasında olması dolayısıyla sadece bu

yöre civarında olduğunu tahmin edebiliyoruz.

II. Evrenos Bey’in Osmanlı kayıtlarına geçerek günümüze ulaşan ve mülk

edindiğini ve ilk vakfını kurma talebini gösteren ilk belge, bir tür mülknâme

niteliğinde olan Sultan Murad tarafından gönderilen hatt-ı şerîftir486. Belge Ekim

1386 tarihini taşıdığından bu süreç içerisinde Evrenos Bey’in uc merkezini

Gümülcine’den 1383 yılında fethi gerçekleşen Serez’e taşıdığını ve orayı üs merkezi

olarak kullandığını biliyoruz. Sultan Murad tarafından gönderilen mektuptaki

bilgilerden yola çıkarak Evrenos Bey’e 1386 yılında; Gümülcine Kalesi’nden Serez

Kalesi’ne ve oradan da Behişte ve Horpeşte’ye487 kadar olan bölge sancak olarak

tevcih edilmiştir488.

Mektupta bir taraftan Evrenos Bey’e övgüler yağdırılırken bir taraftan da

öğütte bulunulmaktadır. Ayrıca bizim için önem taşıyan bilgiler de mevcuttur ve 486 BOA, Y.E.E., No: 91/49. Belgenin transkripsiyonu ekler kısmında yer almaktadır.

Bu belgenin sureti bir takım okuma faklılıklarıyla bazı eserlere de konu olmuştur.

Karşılaştırma için bkz. Feridun Bey, a.g.e., s. 87-89; El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ

Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 2-5. Ayrıca bkz. Ziya Hanhan, “Murad

Hüdavendigâr’ın Gazi Evrenos Bey’e Hak ve Adalet Öğüdü”, Tarih Konuşuyor, c.

VII, S. 37, İstanbul 1967, s. 3039-3042; Mehmed İnbaşı, “Sultan I. Murad’ın

Evrenos Bey’e Mektubu”, Atatürk Ünv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.

17, Erzurum 2001, s. 225-223.

487 Behişte (Bihlişte) ve Horpeşte (Hurpeşte), Manastır vilayetinin Görice kazasına

bağlı yerlerdir. Bkz. N. Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, s. 23, 76.

488 BOA, YEE, No: 91/49.

152

şimdiye kadar hakkıyla incelenmemiştir. Sultan Murad, belgede kendisine “cenâb-ı

emâret-me’âb eyâlet-intisâb489 iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm melikü’l-guzât ve’l-

mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos Bey” diye hitap

etmiştir. Murad, kardeşi ve veziri Süleyman Gazi ile Rumeli fetihlerine katılan

Evrenos Gazi’ye yüce emirlik sahibi, soylu emirlerin iftiharlı olanı, gazilerin ve

cihad edenlerin önde geleni-sultanı, kâfirleri ezen diye hitap etmektedir. H. İnalcık’ın

belirttiği gibi “iftihârü’l-mücâhidîn” ve “şerefü’l-guzzât” unvanları gazi uc-beyleri

için kullanılıyordu490. Bu durumda Evrenos Bey’e hitaben yazılan elkab sadece bir

uc beyinden değil, bir sancak beyinden de yüksek mertebede olduğunu ifade

etmektedir.

Evrenos Bey’e kendi kılıcı ile aldığı Gümülcine kalesi, Siroz kalesi, Behişte ve

Horpeşte’ye kadar olan bölge sancak olarak verilmiştir. “..bir sancaklık yer

i’tibârıyla on kere binlerle verdim ve ol vilâyetlere ‘âmmeten seni guzât-ı

mücâhidîne emîrü’l-mü’minîn nasb eyledim” demekle Evrenos Bey’in 10.000 kişilik

askeri birliği olan bir sancak beyi olduğunu belirtmektedir. Murad, yaptığı öğütlerde

onun eskisi gibi mutasarrıf olmasını ve aynı zamanda Allahın büyüklüğünü de

hatırlatarak bu yöreleri kendim fethettim diye gururlanmamasını vurgulamaktadır.

Çünkü kendisine verilen bu mülkler önce Allah’ın sonra Resulü’nün ve Hak-ı te’âla

emriyle resûlünden sonra halifesinin yani sultanındır. Böylece tahsis edilen

toprakların sadece tasarruf haklarının Evrenos’a verildiği belirtilmektedir. Çünkü

topraklar miridir ve devlete aittir.

489 Vilayetleri kalkındıran.

490 H. İnalcık, Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, s. XVI.

153

Sultan Murad tarafından kendisine: “sana ‘inâyet edüb bu üç tarîk ile ta’zîm491

ve terkîm eyledik olaki sana emîrü’l-mü’minîn hitâbıyla hitâb eyledik ikinci hil’at-ı

fâhire492 üçüncü tabl ü ‘alem-i resûl-i ekrem sallallahü te’âlâ ‘aleyhi vesellem ve

tuğ-ı pür-fürûğ gönderdim” diyerek üç yol ile itibar edilmiştir:

1- Kendisine emîrü’l-mü’minîn yani inananların emiri unvanı ile hitab

edilmiştir,

2- Hil’at verilmiştir. Yani Evrenos Bey’e hükümdarlık alameti olan hil’at-ı

fâhire verilmiştir. Bu çok ilginçtir, sancakbeyinin de üstünde bir yetkisi vardır,

3- Tabl ü ilm verilmiştir. Yani peygamberin bayrağını verdik, davul verdik

denilmiştir.

Evrenos Gazi’ye tuğ, tabl, alem, hil’at ve mülk verilmiştir. Ayrıca bundan daha

üstün daha önemli hediye olmaz diye de belirtilmiştir. Bu da Evrenos Gazi’nin ne

kadar önemli bir sancak beyi olduğunu göstermektedir. Hatta kendisine

sancakbeyinin de üzerinde bir yetki sanki hükümdarlık alametleri verilmiştir. Padişah

sarayının önünde 5 kez, vezirler ise 3 kez nevbet çaldırırlar. Sen hükümdar gibi

sarayında tabl çaldırabilirsin demek, artık bayrak sahibisin, oranın bağımsız

hükümdarısın demektir. Bulundukları bölgelerin yarı bağımsız feodal beyleri

konumunda olduklarını bildiğimiz akıncı beylerine verilen önem ve hissedilen

tedirginlik mektuptan da anlaşılmaktadır. Hem itaatini kaybetmemesi için kendisine

öğütte bulunulmakta, hem de gücünün büyüklüğü kabul edilerek sancak beyinin de

üzerinde övgülerle sanki hükümdarlık alameti verircesine ihsanda bulunulmaktadır.

491 Büyükleme, ululama

492 Çok değerli olan kaftan, gösterişli elbise.

154

Belge bir tür siyasetnâme, bir tür mülknâme niteliğindedir ve Evrenos’un

sancakbeyi olduğu yerlerde nasıl adilane uygulama yapması gerektiğini anlatır ve

padişah tarafından verilen öğütler uzunca yer almaktadır. Eğer kendisine belirtildiği

gibi Allah korkusu taşıyarak, adil olarak idare ederse 60 yıl ibadet etmiş kadar sevap

sayıldığı belirtilmiştir. Ayrıca adil ve zulümden kaçınan kimselerle çalışması

vurgulanmış, böylece re’âyanın da halinin iyi olacağı öğütlenmiştir.

Belgede Rumeli vilayetine tayin olunan Şeyhülislâm Elvan Fakih ile de iyi

geçinmesi gerektiği, zira kendisinin saygıya değer, hatırlı bir insan olduğu ifade

edilmektedir. Bu da bize Evrenos’a ulema ile de iyi geçinmesinin tembihlendiğini

gösterdiği gibi onun devlet içindeki yerinin, devletin sadrazamdan sonra gelen veya

hemen onun yanında bulunan ikinci şahsiyeti şeyhülislam ile yakın olduğunu

göstermektedir. Evrenos’un sancak beyinin de ötesinde bir şahsiyet olduğu gayet

açıktır.

Yiğitlerinden yürekli, bahadır olanlarını, atın ise hızlı gidenini sakla ve daima

mürüvvet ve ihsan eyle denilmiştir. Vilayetlerin gelirleri masraflara yetmez diye de

huzursuz olma yetmezse bana (yani sultana) bildir. Mümkün olduğu miktar

gönderilir denilmektedir493. II. Bölümde aktardığımız gibi Evrenos Bey’in zenginliği

kaynaklara da konu olmuştur. Burada kanaatimizce Sultan her ne kadar Evrenos

Bey’in zenginliğini bilse de bir bakıma “senden de üstün Devlet-i Aliyye var”

demekte yani kendi gücünü vurgulayarak, elindeki mülkler ve imkânlar dâhilinde

Evrenos Bey’e sıkıştığında yardımda bulunma büyüklüğünü göstereceğini

493 “kılıcın ile feth olan vilâyetin mahsûlü harcamaya vefâ etmez deyu bî-huzûr olma

ve zarûret vâki’ oldukda bu cânibe i’lân eyle bizde olandan dirîğ olunmaz mümkün

olduğu mikdârı gönderilür”.

155

belrtmektedir. Yani belgedeki nasihatler göz önüne alındığında şımarmaması

gerektiği tembihlenerek ve nefsine sahip çıkması beklenmektedir. Görüldüğü gibi her

ne kadar sınırların güvenliği ve yeni fethettiği yerlerin iskânı ve şenlendirilmesi için

Sultan, Evrenos Bey’e ihtiyaç duysa da Evrenos Bey’in de Sultana ihtiyacı olduğu

vurgulanmaktadır. Aslında bulunduğu yerlerin feodal beyi konumunda olan Evrenos

Bey’in gücünden tedirgin olduğu için bu mektupla hem mülk tevcih etmiş hem de

ona nasihatlerde bulunmuştur. Ayrıca metnin devamında da kendisinden Selanik’in

fethinin beklendiği bildirilmi ştir494.

Evrenos Bey’in bu mektup öncesinde Sultana talepte bulunarak, fethettiği

yerlerin bazı köylerini vakıf ederek kendisinden sonra oğullarına kalmasını istediği

belirtilmiştir. Sultan Murad ise bu konuda, “feth eylediğin vilâyetden ne kadar vakf

edersen vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet husûsu

başım üzeredir” diyerek bunu kabul eder. İyi dileklerin ardından da devletimin

devamı için dua etmeye devam et ve hıdemât-ı lâzımeye devam göster denilmektedir.

Görüldüğü gibi Evrenos Bey daha 1386’da mülklerini vakfa dönüştürme

talebinden bahsetmiş, hatta bunların evlatlarına kalmasını istediğini belirterek de

vakfının türünü belirlemiştir. Evrenos Bey’in bu mülkleri ne zaman vakfa

dönüştürdüğünü tespit edemesek de vakıf sınırının yukarıda da belirttiğimiz gibi

494 Lowry, Osmanlı sancağı altında rahat hareket edebilen uc beylerinin çabalarının,

merkezin rehberliği altında yürültüldüğüne ilişkin bir delil bulunmadığını

belirtmiştir. Bkz. H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 58. Ancak 1386 tarihli bu

mektup bu konuya güzel bir örnek teşkil etmektedir. Merkez bir taraftan bu güçlü uc

beyinden çekinerek tavsiyelerde bulunurken, diğer taraftan da uc beyinden Selanik’in

fethinin beklendiği kaydedilmiştir. Selanik ise bildiğimiz gibi ilk defa 1387’de yani

bu mektup ile Evrenos’a gelen haberden sonraki bir yıl içerisinde fethedilmiştir.

156

Gümülcine Kalesi ve Serez Kalesi’nden Manastır vilayetinde bulunan Behişte ve

Horpeşte’ye kadar olan yerleri ihtiva ettiği anlaşılmaktadır.

III. Evrenos Bey’e 1386 tarihinde tevcih edilen mülklerin ardından günümüze

ulaşan diğer bir mülknâmesi Temmuz 1413 (gurre-i Cemâziye’l-evvel 816) tarihini

taşımaktadır495. Belge, I. Mehmed’in tahta çıkmasıyla yenilenen bir tecdîdnâmedir.

Mülk sınırları belirtilmeden evvel, “Hacı Lalam” diye hitap ettiği Evrenos’a ait

mülkleri kardeşi Musa’nın da tanıyarak layık gördüğü belirtilmiştir. Bu mülkler

arasında 1386 tarihinde yer almayan ancak ileride Evrenosoğulları’nın merkezi

haline gelecek olan Yenice-i Vardar da bulunmaktadır. Mülk sınırlarını tespit etmek

amacıyla Selanik Kadısı Şemseddin ve yanında görevli bir kul, vilayet ayanlarından

yardım alarak mülk sınırlarını tespit etmişler ve ardından Musa Çelebi’ye

bildirmişlerdir. Ancak belgenin aslı elimizde bulunmamaktadır. 1949 yılında

Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı ile vakfın mütevellisi Süleyman Sami

Evrenosoğlu’ndan alınan bu belge kayd edilmiş ve söz konusu mütevelliye iade

edilmiştir. Dolayısıyla asıl metin ile karşılaştırma imkânımız bulunmamaktadır. Bu

sebeple Latin harflere aktarılmış olan nüshayı kullanacağız. Ancak ileride de

bahsedeceğimiz 1603 tarihli mülknâme ile yaptığımız mukayese sonucunda yer

isimlerinin aynı olduğu görülmüş ve bundan yola çıkılarak çeviri metindeki yer

isimlerinde ve transkripsiyonda tashih yoluna gidilmiştir.

Evrenos Bey’e Musa Çelebi tarafından tevcih edilen mülkler şu şekildedir:

“…Hacı Evranos lalam game ulâh hizmetlerine merhumeyn-i mağfureyn emrem ve

karındaşım Musa Çelebi nevverallahu merâkıdehüm erzani ve lâyık görüp Vardar tevabiinde

495 VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077, Sıra No: 78.

157

Valtos adlı hassımı ve Gülgü ve Malihayı (Maliçay’ı) cemi’i haraçla ve hudutları ve

sınırlariyle mülklük vermişler ve mezkûr köylerin sınurların etmeği Selanik Kadısı

Şemseddin hizmetlerini ve kul umuru vermişler anlar dahi ol vilayetin a'yanların hazır edüp

sınırların kat etmişler merkumeyn-i mağfureyn emreme ve Musa Çelebiye arzetmişler anlar

dahi müsellem tutmuşlar”

Yukarıda Musa Çelebi tarafından Evrenos Bey’e verilen mülkler yazıldıktan

sonra metnin altında ise Evrenos’a daha önceki sultanlar tarafından verilen ve Musa

Çelebi tarafından da onaylanan mülk sınırları kaydedilmiştir. Demek ki bu mülkler

de 1386 ile 1413 tarihleri arasında Evrenos Bey’e tevcih edilen mülkleri ifade

etmektedir496. Bu sınırlar daha çok değirmen ve çiftlik isimleri ile kayıtlı olduğundan

tespit etmek oldukça zordur. Ancak genel hatlarıyla Meriç Nehri’nin 15 km

batısından Vardar Gölü’ne kadar uzanan geniş bir araziyi kaplamaktadır. Selanik ve

Serez yolu boyunca ilerleyen sınır, Avrethisarı’nı da içine alarak Zihne suyuna kadar

uzanmaktadır.

I. Mehmed tahta çıkışıyla birlikte Evrenos’a Musa Çelebi tarafından tevcîh

edilen ve yukarıda adı geçen mülkleri onayladıktan sonra, kendisi de Evrenos Bey’e

Gümülcine’de bir çiftlik ve onun tüm gelirlerini vermiştir.

“andan ziyade Gümilcine tevabiinde Köstemezük çiftliğini ve bağlarını ve

değirmenlerini ve bostanlığın mülkliği bile verdim badel-yevm ber kararı sabık mutasarrıf

496 1413 tarihli mülknâmenin orijinal metni günümüze ulaşmadığından Evrenos

Bey’e bu tarihte tevcîh edilmiş mülklerin tespiti için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden

aldığımız çeviri metnini kullandık. Bkz. VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077,

Sıra No: 78.

158

olsun kesairil-müllâki fil-emlâk beyiden ve hibeden ve vakıftan her nice dilerse ala497

ferâğatil-hâl ve müreffehil bal tasarruf kıla badel-yevm benim evladımdan ve taallukatımdan

ve hiç aferide kâinen men kane keyfe mekân mezkûr emlak mülkiyetini tebdil ve tağyir

etmiyeler”.

Görüldüğü üzere Evrenos Bey mülkleri 1386 tarihinden itibaren devam ettiği

başarılı fetih hareketlerinin katkısıyla genişlediğini ve kendisine bu mülkname ile

Gümülcine ve Serez dışında Yenice’den ve Selanik’ten de mülk verildiğini bu belge

sayesinde görebiliyoruz. Ayrıca metnin başında Musa Çelebi tarafından kendisine

tahsis edilen mülkler belirtilirken, sonunda I. Mehmed tarafından eklenen diğer

mülklerin de kaydedilmiş olması bizim için ayrı bir önem taşımaktadır.

IV. Evrenos Bey’e verilen mülknâmelerden orijinal haliyle günümüze ulaşanı

ise tarafımızdan yayınlanan ve I. Ahmed tuğrasını taşıyan, 10 Ekim 1603 tarihli bir

tecdîdnâmedir498. Bilindiği üzere her padişah değiştiğinde hüccet ve mülknâmelerin

yenilenme mecburiyeti olduğundan arada günümüze ulaşamayan ve Evrenos Bey’e

ait pek çok mülknâmenin olduğunu tahmin edebiliriz.

497 Demek ki 1413 tarihli bu mülknameye göre Gümülcine’ye bağlı henüz

vakfedilmemiş bu yerler 1603 tarihli mülknameye baktığımızda ise şöyle

geçmektedir: “..yerlü kethüdalar bilürler ve bundan gayrı Gümülcine ve Ağırcan

tevâbi‘inden Köstebir çiftliği dimekle ma‘rûf olan Anbar Köy ve Küçecik Köyü ve

bağlarını ve değirmenlerini bile virüb temlîk etmişler…” Bkz. TKGM, No: 195.

(Evrenos Bey Mülknâmesi)

498 A.g.b. Ayrıca okuma farklılıklarına rağmen belgenin sûretinin yayımlandığı

makaleye karşılaştırma için bkz. Osman Ferid, “Evrenos Bey Hanedânına Âid

Temliknâme-i Hümâyûn”, TOEM, Cüz: 30-36, 1334, s. 432-438. Ancak tezimizde,

tarafımızdan yayımlanan orijinal metninden faydalanılmıştır.

159

1603 tarihinde Evrenos Bey’e verilen mülknameye baktığımızda ise yukarıda

bahsettiğimiz 1413 tarihli mülknamenin tecdid edildiğini ve Anbarköy ile Küçecik

köyünün mülkleri arasına katıldığını ve hatta I. Bayezid tarafından da bu

mülknâmenin onaylanmış olduğunu öğreniyoruz499:

“… Gümülcine ve Ağırcan tevâbi’inden Köstebir çiftliği demekle ma’rûf olan

Anbarköy ve Küçecik köyü ve bağlarını ve değirmenlerini bile virüb temlîk etmişler,

ba‘dehu ecdâd-ı ‘izâmımdan merhûm ve mağfûrun leh Sultan Bayezid Han -aleyhi’r-

rahmeti’l-gufrân- zamanında dahi ‘arz olundukda zikr olunan mahdûd sınur içinde ve defter-i

hâkânîde mukayyed ve mastûr olan vakıf köylerin haracını ve ispençesini ve gölünü500 ve

koyunu resmini ve Köstendil Sancağı’nda Koniçe nevâhîsinde Pranko nâm vakıf köyünü

vesâyir hâsıl olan fevâ‘idi bi’l-külliye cüz‘î ve küllî ne var ise mecmû‘unun vakfiyyeti

vakfiyye-i ma‘mûlün biha mûcebince mukarrer ve musaddak dutmuş ben dahi mezîd-i

avâtıf-ı501 aliyye-i şâhâneden bu cümleyi kemâ-kân müsellem ve muhakkak dutub bu hükm-i

şerîf-i vâcibü’l-ittibâ‘ve cihân mutâ’ı erzânî kılub verdüm”.

Ayrıca Evrenos Bey’e ait ferman sûretlerinin toplandığı bir kitapçıkta da Sultan

Bayezid tarafından Evrenos Bey’e gönderilen bir berattan bahsedilmektedir502. Ekim

1361 (763 Muharrem) tarihini taşıyan bu kayda göre ise, Evrenos Bey’in torunlarına

sancak vermek üzere yazılmış ve ancak isim verilmemiştir. Kayda göre: “Evrenos

499 TKGM, No: 195.

500 Evliya Çelebi de eserinde bu bilgiyi destekleyerek bu gölün bütün mahsulünün

Gazi Evrenos Bey’e ait olduğunu kaydetmiştir. Çelebi, gölün ayağının Vardar nehri

ile Söğütlü nehri arasında olduğunu ve Selanik’e yakın bir yerden Akdeniz suyuna

karıştığını kaydeder. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78.

501 Mezîd-i avâtıf: Karşılık beklemeden gösterilen sevginin artması

502 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 5.

160

lalamın evlâdına sancak beyliği verilüb ve min ba’d ma’zûl etmeyüb ri’âyet ve

himâyet ederler her kim bu bitiyi görüb makbûl tutmaya” denilmektedir.

3.2. Evrenos Bey Tarafından Kurulan Vakıflar

Evrenos Bey’in mülklerinin vakfa nasıl dönüştürdüğüne geçmeden önce,

Evrenos Bey vakıflarının hangi vakıf türüne ait olduğunu tespit edebilmek için vakıf

tasnifinden bahsetmemiz gerekmektedir. Daha sonra ise Evrenos Bey’in vakıflarını

ne amaçla ve nasıl kurduğunu, ayrıca bu vakıfların bölgenin gelişimindeki etkisini

aktarmaya çalışacağız.

Vakıf, herhangi bir kişinin mülkiyetine sahip olduğu menkul ve gayrimenkul

mallarından bir kısmını veya tamamını, Allah’ın rızasını kazanma amacıyla, halkın

herhangi bir ihtiyacını karşılamak için dini, hayri ve sosyal bir amaca yönelik

kurmasıyla ortaya çıkan kurumun adıdır503. Hukukî bir kurum olan vakfa mahiyeti

açısından baktığımızda vakıf kurumunu üç kısma ayırmak mümkündür504:

503 Halim Baki Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”,

Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara 1938, s. 104-105; Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlılar

Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât Sistemi”, Osmanlı, c.V, Y.T.Y.,

Ankara 1999, s. 17; B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir

Bakış”, Türkler, c.X, Y.T.Y., Ankara 2002, s. 206.

504 B. Yediyıldız, “Vakıf”, İA, c. XIII, Eskişehir 1977, s. 154; B. Yediyıldız, XVIII.

Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Bir Sosyal Tarih İncelemesi, T.T.K. Ankara

2003, s. 14-19.

161

I. Gelirin tamamının mutlak bir tarzda doğrudan doğruya nihai gayeye gittiği

vakf-ı hayrî;

II. Bütün gelirin asıl gayeye ulaşmadan önce vâkıf tarafından tayin edilen ve

genellikle vâkıfın ailesine mensup kişilerin elinde kaldığı vakf-ı ehlî;

III. Gelirlerin değişik tarzlarda vâkıf ve ailesiyle dini-hayri ve içtimai

müesseseler arasında paylaşıldığı yarı ailevi vakıf olarak ayrılmaktadır.

Evrenos Bey’in mülkleri ise “evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzere” vakf

edilmişlerdir505. Yani “evlatlık vakıf”lardandır. Bu tarz vakıflarda vâkıf, mallarının

bir kısmını veya tamamını kendi sağlığında bir daha geri alınamaz bir şeklilde yani

ebedî olarak tahsis etmektedir506. İlk Osmanlı sultanları mülk tevcih ederlerken, hem

bir hayır maksadını, hem de mescid, zaviye, tekke ve diğer tesislerle yeni fethedilen

yerlerin imarını düşünmekteydiler. Bu amaçla bazı kimselere Evrenos Bey

örneğindeki gibi doğrudan doğruya “vakf-ı evlâd” olarak vermişler, askeri veya idari

hizmetleri karşılığında kendilerine tevcih edilen yerlerdeki tesisleri de evlatlarına

“evlatlık vakıf” yoluyla intikal ettirerek bu mülk ve vakıfları teminat altına

alabilmişlerdir507. Sultan Murad’ın bu konuda Evrenos Bey’e: “bu cânibe gelen

mektûblarında ba’zı kurâ’ vakf etmek murâd edinüb ve evlâdlarına senden sonra

505 VKM, Defter No: 987, Sayfa No: 115, Sıra No:38. (3 Recep 1233); BOA, C. EV,

No 517/26134 (25 C 1117); BOA MV. 24/9 (22 Z 1304) Adı geçen kayıtlarda

Yenice-i Vardar, Gümülcine ve Siroz ve gayrıdaki vakıflarının evlâdiyyet ve

meşrûtiyyet üzere vakfedildikleri kayıtlıdır.

506 Nazif Öztürk, Menşe’i ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Vakıflar Genel

Müdürlüğü Yay., Ankara 1983, s. 84.

507 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 160.

162

ri’âyet olmak içün hükm-i şerîfim istemişsin imdi feth eylediğin vilâyetden ne kadar

vakf edersen vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet

husûsu başım üzeredir” diyerek Evrenos’un vakıf kurmasını ve mülklerinin de

çocuklarına intikal edeceğini kabul ettiğini beyan etmektedir508.

Evlatlık vakıflarda vakıf sahibi vakfın gelirlerini ölümünden sonra ailesine ve

nesline bırakmayı şart koşmakta ve hatta kendisinden sonraki vâkıfın da adını

belirtmektedir. Örneğin Evrenos Bey’e ait günümüze ulaşan 1415 (H. 818) tarihli

vakfiyede509, Evrenos Bey hayatta olduğu müddetçe vakfın mütevellisinin kendisi

olduğu, vefatından sonra ise büyük oğlu Barak Bey’in mütevelli olmasını şart

koştuğu kayıtlıdır510. Evrenos Bey vakıfları, mülkiyeti bakımından incelendiğinde ise

serbestiyyet üzere vakfedildiklerinden ayrı bir tasnife tabi tutulabilir. Bu açıdan idari

bağlamda toprak vakıflarını Barkan, üçe ayırmaktadır511:

a) Sahiplerinin mülkü olan öşrî veya haracî toprakların vakfedilmesiyle

meydana gelen toprak vakıfları. Bunlar aşağıda Evrenos ile münasabeti olan Kızıldeli

örneğinde bahsedeceğimiz gibi kolonizatör Türk dervişlerine kırlardaki zaviye

sahiplerine mülk olarak verilen boş toprakların vakfa dönüşmesidir.

508 BOA, YEE, No: 91/49.

509 Vakfiyeler, vakıfların nasıl işletileceğinin, gelirlerinin nasıl sağlanacağının

belirlendiği belgelerdir. Vakfiyeler hakkında bkz. H. B. Kunter, a.g.m., s. 116-117.

510 VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377.

511 Ö. L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak Vakıflarının İdarî-Malî

Muhtariyeti Meselesi”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, c. I, Ankara 1944, s. 15-21; B.

Yediyıldız, “Vakıf”, s. 157.

163

b) Malikâne-Divanî Sistemine ait toprakların vakfedilmesi durumunda

vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylülerden alınan vergiler

olmayıp, sadece toprağın kuru mülkiyet hakkıdır. Malikâne hissesi denilen toprak

kirası ise mahsulden alınan 1/5, 1/7 veya 1/10 miktardır. Pakalın ve ondan naklen N.

Öztürk, Osmanlılarda malikâne usulünün I. Murad tarafından Evrenos Bey’e sancak

verildiği zaman ita olunan bu berat ile başladığını belirtmektedirler512. Çünkü

malikâneler, yararlılıkları görülen komutanlara, memurlara ve sair emektarlara mülk

gibi tasarruf etmeleri üzere temlikname yoluyla verilen arazi ve çiftlikler hakkında

kullanılır bir tabirdir513. Pakalın, malikâne usulünün başlangıcını memleketler

fetheden kumandanlara, hizmetlerinin büyüklüğüne göre onları mükâfatlandırmak

üzere olduğunu ve bunların merkez tarafından kaydedildiğini belirtir514. Sonra da bu

işlere bakmak üzere Malikâne Müdürlüğü kurulmuştur. Elbette dönemin kaynak

sıkıntısı nedeniyle karşılaştırma yapamadığımız için Evrenos’a verilen mülkler ile

Osmanlı malikâne sisteminin başladığını söylemek oldukça iddialı olacaktır. Akıncı

beylerine ya da diğer asker veya kumandanlara 1386 tarihinden önce de mülkname

verilmiş olabilir. Şöyle ki her ne kadar doğruluğu tespit edilemese de Evrenos Bey’e

dahi daha Sultan Orhan zamanında istediği yerlerin kendisine mülk olarak verildiği

yukarıda bahsettiğimiz gibi bazı eserlere konu olmuştur. Gökbilgin ise ilk padişahlar

tarafından verilen mülkleri açıklarken hem bir hayır maksadı içerdiklerini, hem de

mescid, zaviye, tekke ve diğer tesislerin kurulmasıyla yeni fethedilen yerlerin imarını

512 M. Z. Pakalın, a.g.e., c. II, İstanbul 1993, s. 395; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme

Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1995, s. 121.

513 M. Z. Pakalın, age, c. II, s. 395.

514 M. Z. Pakalın, age, c. II, s. 396.

164

düşündüklerini belirtmektedir515. Verilen bu vakıf ve mülklerin ise özellikle evlatlık

olanlarını mülk olarak görmektedir. Ancak ne Barkan ne de Gökbilgin Malikâne

usulüne Evrenos Bey’e verilen mülkler ile geçildiğinden bahsetmezler516. Barkan

sadece Evrenos’un Selanik mülklerinin malikâne-divani sistemini izah edecek türden

vakıflar olduğunu belirtmekle yetinmiştir517.

c) Üçüncü tür toprak vakıflarında ise vakıf sahipleri hususi bir statüye tabi bir

devlet çalışanıdır. Bu tür vakıflar “bi’l-cümle hukûk-ı şer’iyye ve rüsûm-ı

örfiyyesiyle ve serbestiyyet üzere” vakfedilmişlerdir. Bu tarz mülk ve vakıf

sahiplerine yeni köyler kurmak hususunda izin verildiği gibi mülkleri içerisinde de

idari ve mali bakımdan tam bir istiklal içinde hareket etmelerine izin veriliyordu518.

Vakıf olan şey ne toprak sahipliği ne de tasarruf hakkıdır. Sadece toprak üzerinde

yaşayan kimselerden alınan vergilerin toplamından oluşmaktadır.

İslâm hukukuna göre bir şeyin vakfedilebilmesi için vâkıfın mutlak mülkiyeti

altında bulunması gerekiyordu519. Bu bağlamda sahîh vakıf, şer‘î kanuna uygun

olarak vakf olunan araziye denirdi ve şer’i kanuna uygun olarak alınan temliknâme

ile tasarruf hakkı sahibine aitti. Sahîh vakıflarda vakıf şartları yerine getirildiği

takdirde, herhangi bir kanuna tabi değillerdi yani serbestiyyet üzere tahsîs

515 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 160.

516 Ö. L. Barkan, “İmparatorluk Devrinde Toprak Mülk ve Vakıfların Hususiyeti”,

Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 249–266.

517 Ö. L. Barkan, “Malikâne-Divani Sistemi”, s. 174.

518 Ö. L. Barkan, “Toprak Vakıfları”, s. 19.

519 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi,

T.T.K. Ankara 1988, s. 129; B. Yediyıldız, “Vakıf”, s. 157.

165

edilirlerdi520. Vakıflara idari açıdan baktığımızda, Evrenos Bey gibi kendilerine

mülknâme-i hümayun ile araziler verilen ve devlet arazilerini vakfa çeviren gazilerin

vakıfları ise ayrı bir başlık altında müstesnâ vakıflar olarak değerlendirilmiştir521.

Doğrudan doğruya hususî mütevellileri tarafından idare edildikleri için Evrenos Bey

vakıfları müstesna vakıflardan kabul edilmektedir. Savaşta düşmana karşı başarı

kazanan ve barış zamanında ise iç huzur ve asayişi sağlayarak yararlılıklar gösteren

nüfuzlu gazilere verilmiş toprakların bu kişiler tarafından vakfa dönüştürülmesi ile

meydana gelen vakıflara guzât vakıfları denilmiştir522. Evrenos Bey vakıflarını da

kapsayan bu “guzât vakıfları” müstesna vakıflardan olup, yukarıda da bahsettiğimiz

gibi fetih hakkı olarak verilmiştir. 11 Eylül 1887 (22 Z 1304) tarihli Meclis-i Vükelâ

mazbata kayıtları arasındaki bir belgede Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar,

Gümülcine, Serez ve gayrıdaki vakıflarının müstesna vakıflardan oldukları

kayıtlıdır523. Ayrıca Evrenos örneğinde gördüğümüz gibi vakıf aileye mensup

kişilerin elinde kaldığı için hukuki bakımdan da “vakf-ı ehlî” yani ailevi vakıflar

sınıfına girmektedir. Barkan da Rumeli’deki vüzera ve selâtin vakıflarının hizmet

ettikleri amaç ve kuruluş maksatları dolayısıyla diğer vakıflardan ayırmak gerektiğini

520 Halis Eşref, Külliyât-ı Şerh-i Kânûn-ı Arâzî, İstanbul 1315, s. 96.

521 A. Akgündüz, age, s. 455.

522 N. Öztürk, a.g.e., s. 103-104.

523 BOA, MV. 24/9. Belgede müstesna vakıfların hangileri oldukları şu şekilde

aktarılmıştır: “evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzere mütevellîsine ‘â’id ve müstesnâ

evkâfdan Yenice-i Vardar ve Gümülcine ve Siroz ve gayrıda vâki’ merhûm Gazi Hacı

Evrenos Bey câmi’-i şerîf ve ‘imâreti ve Radovişte karyesinde medfûn pederi İsa Beğ

ve Yenişehir ve Yenice-i Vardar ve gayrıda vâki’ merhûm Barak Beğ mescid-i şerîfi

ve ‘imâreti vakıflarına …”.

166

belirtmektedir. Özellikle de iskân ve kolonizasyon maksadıyla amme hizmeti yapan

bu vakıflara devlet bütçesinden görülmesi lazım gelen işlere tahsis edilen hayır

tesisleri olarak bakmaktadır524. H. Yüksel de ekilebilir devlet topraklarından her

görevliye hizmetleri karşılığında belirli bir toprak parçası verildiğini belirttikten

sonra toprak idaresinde bazı istisnalar vardır diyerek Gazi Evrenos Bey ve Mihal Bey

örneklerini vermiştir. O’na göre, kuruluş esnasında fetihlere katılan bu beylere tevcih

edilen topraklar, herhangi bir statüde bulunmayıp, istisnaî yapıya sahiptiler525.

Akgündüz ise, din büyüklerine ve kuruluşta hizmeti geçen gazilere ait bu vakıflara

eskiden beri devletin idari açıdan karışmadığını belirterek, bedele bağlanma

usulünden de muaf tutulduklarını kaydetmektedir. Böylelikle hem idarî açıdan hem

de vergi tahsili açısından devletin müdahale edemeyeceği bu vakıflar “müstesna

vakıflar” adını almışlardır. Guzât vakıfları dört adet olup, Gazi Evrenos Bey, Gazi

Ali Bey, Gazi Mihal Bey ve Gazi Süleyman Bey vakıflarından oluşmaktadır526.

Yukarıdaki açıklamalara dayanarak Evrenos Bey’in vakıfları fetih hakkı

sonucu elde ettiği mülklerini vakfa dönüştürmesi açısından “müstesna vakıflar”dan

kabul edilmektedir. Bilindiği gibi miri arazi, sahih temlikler ile mülk arazi haline

getirilince sahih vakıf konumuna ulaşıyordu527. Muhtelif sınıf ve mesleklerdeki

kimselere Evrenos Bey örneğinde olduğu gibi hizmetleri karşılığında uclardaki

topraklardan temlikler veriliyor, kendilerinin tasarruf hakları sağlanıyor, muafiyetler

524 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 21.

525 Hasan Yüksel, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-

1683), Sivas 1998, s. 15.

526 A. Akgündüz, a.g.e., s. 455; N. Öztürk, a.g.e., s. 104.

527 A. Akgündüz, a.g.e., s. 445.

167

tanınıyor ve vakıflar kurularak bunların nesilden nesile aktarılması teminat altına

alınıyordu528. 1630’da kaleme alınan Koçibey Risâlesi’nde Evrenos Bey’e ait olan

vakıfların sahîh vakıflardan olduğu ve kendisine tahsîs edilen mülkleri vakfa

dönüştürülmesi şu şekilde anlatılmaktadır529: “Şer’an câ’iz olan evkâf anlardır ki

selâtîn-i mâziye feth ettikleri memâlikden âmme-i Müslimîn için vaz’ etdikleri evkâf-ı

cemîle ve hayrât ü hasenâtdır. Ve zamân-ı sâbıkda gâzi beyler ve beylerbeyiler –

hasbeten li’l-llâhi ta’âlâ- gazâlar edüb yümn-i Devlet-i Aliyye’de nice memleketler

feth edüb dîn ü devlete lâyık nice hıdmetlerde bulunmağın selâtîn-i izâm dahi

hıdmetleri mukâbelesinde feth ettikleri memleketden kendülere ba’zı kura ve mezâri’

temlîk edüb anlar dahi izn-i selâtîn ile âmme-i Müslimîne nâfi’ hayrât ü hasenât

edüb câmiler ve imâretler ve zâviyeler binâ edüb ol makûlelere vakf ederlerdi. Gâzî

Evrenos Bey ve Turhan Bey ve Mihaloğlu ve sâ’ir mücâhid-i fi sebili’l-llâh beyler ve

gâzîler gibi bu makûle vakıfları e’imme-i dîn tecvîz etmişlerdir. Bunlardan mâ’adâsı

meşrû değildir ”.

Osmanlının Balkanlara yerleşmesini kolaylaştırıcı etmenler arasında olan

istimâlet (gönül çekme / hoşgörü) politikasının yanı sıra vakıf sistemi de ayrı bir

hoşgörü kaynağını oluşturmaktaydı. Dil, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin herkese

hizmet sunan vakıflar, böylelikle Osmanlı hoşgörüsünün temsili olmuşlardır530.

528 M. T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s.160.

529 Koçi Bey, Koçibey Risâlesi, s. 72-73; M. Fuad Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk

Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Akçağ Yay., Ankara 2005, s. 330-331.

530 Osmanlı devletinde vakıfların genel bütçesinin devlet bütçesinin üçte biri olması

bunun önemini açıkça göstermektedir. Daha fazla bilgi için bkz. B. Yediyıldız,

“Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, s. 208.

168

Fetihlerin ardından Anadolu’dan yapılan nüfus nakli ile hem bölgenin Türkleşmesi

sağlanmış, hem de yerleştikleri bölgelerin imarına katkıda bulunarak Balkanların

gelişmesine ve şehirleşmesine katkıda bulunulmuştur. Fetihlerin ardından yapılan

yerleşmeler ise bilindiği gibi boşalan Hıristiyan köylerine yapılmaktaydı531. Osmanlı

Devleti yaptığı iskân ile bir taraftan bu yeni yerleşim yerlerini şenlendirmeyi ve

Türkleştirmeyi hedeflerken, diğer taraftan da bölgenin güvenliğini sağlamaya

çalışıyordu. Örneğin Aşıkpaşazâde, Serez’in Evrenos Bey’e uc verilmesinin ardından

kente yapılan göçten bahsetmekte ve “Saruhan ilinde göçer il vardı. Anlaru sürdü

Siroz vilâyetine geçirdi” demektedir532. 1569-70 yıllarına ait olan Serez Evkaf

Defteri’ne baktığımızda bu Saruhanlu göçerlerin bir kısmının Gümülcine’de ikamet

ettiklerini, kendi adlarıyla kurdukları karyeden ve cemaat-i Saruhan’dan anlıyoruz533.

Evrenos Bey’in sadece fetih yapmakla kalmayıp, fethettiği yerlere Osmanlı

kültürünü ve geleneklerini de kurduğu vakıflar ile aktardığını söyleyebiliriz. Çünkü

Rumeli’de kurulan vakıflar ile Osmanlının bu bölgede yerleşmesi, Türk-İslam

nüfusunun artması ve iskân politikası doğru orantılıdır. İşte bu şekilde yapılan göçler

ile yeni fethedilen bölgelerin Türkleşmesi sağlanmış ve iskân sonucunda ihtiyaç

duyulacak imar faaliyetleri de kendi bölgelerinden topladıkları gelirler sayesinde

gerçekleştirilmi ştir. Şehirlerin kuruluş ve gelişmesi kadar, ülkenin sosyal ve

ekonomik hayatını da etkileyen imaret sitelerinin oluşumu genellikle bir cami

531 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 50-51.

532 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61.

533 TKGM 577 nolu Siroz Evkâf Defteri, v. 202a, 202b.

169

etrafında kümeleşen yapılar bütünlüğü idi534. Evrenos Bey’in kurduğu vakıflar ile

şehirleşmeye katkısını ve yaşanılan nüfus naklini kurduğu Müslüman köyler

sayesinde ortaya koymaya çalışacağız. Özellikle de Yenice-i Vardar’ın oluşumu

buna en güzel örneklerden biridir. Şehirlerin oluşumunda ve devletin iktisadi ve

kültürel hayatının gelişmesinde bu vakıf yapılarının rolü oldukça önemliydi. Evrenos

Bey de gaza malından elde ettiği topraklar üzerinde vakıflar kurmuş ve gelişimine

katkı sağlamıştır. Vakıfların gelirleri ise bu sitelere vakfedilen köylerden ve arazi

hâsılatından karşılanan vergi gelirlerinden sağlanmaktaydı535. Evrenos Bey gibi

fütuhatla meşgul olan komutanlara fethettikleri memleketlerden büyük araziler ayırıp

temlik etmek genel bir adet idi536. Mustafa Nuri Paşa eserinde: “ Evâ’il-i devlette

Hıristiyanlıkdan feth olunan memâliğin ba’zı kurâsı selâtîn-i izâm hazerâtının

inşâsına muvaffak oldukları hayrat ü meberrât mesârifâtının tesviyesi içün vakf ve

tahsîs olunduğu misillü ba’zıları dahi Evrenos Bey, Mihal Bey ve Lala Şahin Paşa ve

Timurtaş Paşa gibi bi’z-zât hıdmet-i fetihde bulunan mücâhidîn-i Müslimîne ve ba’zı

e’azze-i kirâma temlîk buyurulduğundan anlar dahi vakf etmişlerdir537” şeklinde

belirtmektedir.

Akıncı beylerinin yaptıkları fetihlerde çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve

dervişlerin de önemli rolleri bulunmaktaydı. Dini ve sosyal fikirlerle halk kitleleri 534 Osmanlı Devleti’nde imaret siteleri çerçevesinde gelişen şehirlerin özelliklerine

ait bkz. Ömer Lütfü Barkan, , “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş

ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İstanbul Ünv. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 23,

No:1-2, İstanbul 1962, s. 239-296; B. Yediyıldız, a.g.m., s. 206-212.

535 Ö. L. Barkan, a.g.m., s. 240-241; B. Yediyıldız, Vakıf Müessesesi, s. 255.

536 Ö. L. Barkan, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, s. 246.

537 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., c. IV, s. 25.

170

arasında faal bir yapı sergileyen misyoner dervişler, müsait kaynaşmayı yaratmakta

ve fütuhatı kolaylaştırmakta idiler. Yeni fethedilmiş bölgelerde özellikle de boş ve

tenha yerlerde kurdukları ve akınlarla beraber ilerleyen zaviyelerle Müslüman

nüfusunun artmasında önemli rol oynamışlardır538. Özellikle bunların talebeleri ve

müridleri de kendilerini takip etmişler ve Müslüman nüfusun artmasını

kolaylaştırmışlardır. Bilindiği gibi heterodoks akımlara mensup şeyh ve dervişler

şehirlerdeki tekkelerde toplanmak yerine daha XIII. yüzyıldan itibaren sınırlardaki

fetih hareketlerine katılmışlar ve yeni fethedilen topraklardaki gayrimüslimlerle

temasa geçerek İslâm kültürünü yaymışlardır539. Bu şeyh ve dervişlerin bir kısmı

gazilerle birlikte memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgul oldukları gibi bir

kısmı da müridleri ile beraber yeni fethedilen boş yerlerde ikamet etmişlerdir. Yeni

fethedilen Hıristiyan memlekete gelip dağ başlarına yerleşerek hem oraların imarına

katkıda bulunmuşlar hem de Türk dil ve dinini yaymaya başlayarak devletin önemli

bir gücünü oluşturmuşlardır540. Özellikle XV. yüzyılda Rumeli fetihlerinde Sarı

Saltuk, Otman Baba ve Kızıldeli lakaplı Seyyid Ali Sultan gibi Bektaşilik’e mal

olmuş kimselerin varlığı bilinmektedir. İleride de bahsedeceğimiz gibi Yıldırım

Bayezid’in izniyle Dimetoka’da zaviye açan Seyyid Ali Sultan, Bektaşilik’in önde

gelen isimlerinden olmakla birlikte, gerçekte bir Kalenderi şeyhi olarak Hıristiyan

538 Ö. Lütfü Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 283-285.

539 Ahmet Yaşar Ocak, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki

İhtidâlarda Heterodoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of the Ottoman

Studies II, İstanbul 1981, s. 37.

540 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 290, 294; B. Yediyıldız, Vakıf

Müessesesi, s. 255-256.

171

halkın ihtida etmesine sebep olmuşlardır541. Kızıldeli, Evrenos Bey ile sol kol

güzergâhındaki fetihlere katılmış ve kendisine Dimetoka’da zaviye açma izni

verildikten sonra Evrenos ile yolları ayrılmıştır542.

Vakıf kültürünün şehirleşmede etkisi oldukça iyi bilinmektedir. Evrenos’un da

amacı, yeni fethedilen bölgenin yani ucların imara ve iskâna açılmasını sağlayarak,

şehirleşmeyi gerçekleştirmekti. Yerleşilen yerlere önce bir cami ve onun etrafına

mektep, medrese gibi eğitim-öğretim kurumları ile misafirhane, aşevi, hamam, çeşme

gibi sosyal tesisler ayrıca han, kervansaray, dükkân, bedesten ve çarşı gibi ticari

kuruluşlar ve meskenlerin oluşumuyla mahalleler ve imaret siteleri ortaya

çıkıyordu543. Stratejik yollar boyunca kurulan kervan siteleri ile de din ve dil

birliğinin yanı sıra siyasi bütünlüğün sağlanması amacı taşınmaktaydı. Evrenos

Bey’in de tarihi Via Egnatia yani Osmanlı sol kolu üzerinde ilerlediğini ve bu yolun

önemini düşünecek olur isek, kurduğu vakıfların yerlerinin pek de tesadüfî yerler

olmadıklarını anlamış oluruz.

Vakıflar yoluyla külliyeler etrafında şekillenen bu yapılanma daha çok imâret

sitesi adı altında incelenmekte iken, Yediyıldız bunun için hayrât sistemi ifadesinin

541 A. Y. Ocak, a.g.m., s. 39-40.

542 R. Yıldırım, a.g.e., s. 93. Kızıldeli’nin Evladlık Vakıfları için bkz. M. T.

Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 183-187; Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk

Dervişleri”, s. 293.

543 Ö. L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş

Tarzına Ait Araştırmalar”, s. 239; Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi,

İstanbul 1939, s. 19; B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”,

Balkanlar’da İslâm Medeniyeti Milletlerarası Sempozyum Tebliğleri, IRCICA, 21-23

Nisan, Sofya 2000, s. 97.

172

kullanımını daha uygun görmektedir544. Bunu nedenini İslâm vakıflarının temelini

oluşturan iki unsurda aramak mümkündür. İlki, doğrudan hizmet sunan bina ve

kuruluşlardır ki bunlara hayrât denilmektedir; ikincisi ise, bu kuruluşların ebedi

olarak yaşamasını sağlayan ve topluma hizmet sunabilmesi için vakfedilen gelir

kaynaklarıdır ki bunlar da akarât adını taşımaktadır545. Hayır yaparken asıl amaç,

şahsî servetlerin, insanların ihtiyaçlarını karşılamak, sıkıntılarını gidermek üzere

sürekli fayda üretecek biçimde kurumsallaştırılması olduğu için bu mekanizmaya

“hayrat sistemi” adının daha çok yakıştığını düşünmektedir. Zira vakıf sahiplerine de

vakfiyelerinde “sâhibü’l-hayrât” denilmekteydi546.

Evrenos Bey’in kurduğu vakıflara ait günümüze ulaşan en erken tarihli

vakfiye, H. 818 (1415) tarihli Serez’deki zaviye vakfiyesidir547. Bu vakfiye ile

vefatından önce aldığı 1413 tarihli son mülknamede yer alan ve henüz vakfa

dönüştürülmemiş bazı yerlerin de iki yıl içerisinde Evrenos vakıfları arasına

katıldığını tespit edebiliyoruz. Muhammed bin Hâc tarafından Gelibolu’da kaleme

alınan vakfiyede hamd ü salâtdan sonra Evrenos Bey’e: “Büyük emirlerin ve kerem 544 Bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar ve hayrat sistemi hakkında bkz. B.

Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları”, s. 22; B. Yediyıldız, “Türk

Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, s. 101.

545 B. Yediyıldız, “agm”, s. 101; B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna

Genel Bir Bakış”, s. 207.

546 B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, s. 101.

547 Vakfiyenin Arapça metni için bkz. VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377;

Vakfiyenin Kıvameddin Burslan tarafından yapılan Türkçe çevrisi için bkz. VGM,

No: 2108, Sayfa No:0072, Sıra No: 77. Ayrıca bkz. Zeki Salih Zengin, “İlk Dönem

Osmanlı Vakfiyelerinden Serez’de Evrenuz Gazi’ye Ait Zâviye Vakfiyesi”, Vakıflar

Dergisi, c. 28, Ankara 2004, s. 103-120.

173

sahibi olanların iftihar edileni, gazilerin ve mücahitlerin padişahı, kâfirleri yok eden,

Müslümanlara ve İslâm’a yardım eden din sancağını yükselten, âlimleri ve talipleri

gözeten, zayıflara ve miskinlere kuvvet veren, iki yeşil meyil (meyleyn-i ahdareyn) ile

safe ve merve arasında tavaf eden Hacı Evrenoz bin İsa” şeklinde hitap edilmiştir548.

Henüz Evrenos Bey hayatta iken kaleme alınan bu Serez vakfiyesinde,

mallarının özünü ve emlakının en iyisini vakfettiği belirtildikten sonra, 1413 tarihli

mülknamede rastladığımız ve Musa Çelebi tarafından kendisine temlik edilen Vardar

nahiyesindeki Valtos adlı gölün bütün arazisini Gülgü ve Maliça köylerini ve bu

arazi üzerindeki binaları ve ne varsa hepsini Allah yolunda vakfettiği kaydedilmiştir.

Demek ki iki yıl içerisinde bu mülklerini vakfa dönüştürmüştür. Yeni vakfedilen bu

arazinin ve köylerin sınırları da Serez vakıflarını anlatırken bahsedeceğimiz gibi

ayrıntılı olarak verilmiştir.

Evrenos Bey vakfına ait 1416 (H. 819) tarihli belgede ise Evrenos Bey,

kurduğu vakfın iptal edilmesini talep etmiş, ancak bu talep vakfın sahih ve lüzumu

şer'i ile işlemesi nedeniyle alınan mahkeme kararı ile reddedilmiştir549. Osmanlı

vakıf hukukuna göre vakfın bağlayıcılık kazanması için öncelikle tescil olunması

gerekmektedir. Osmanlı Devleti, bir vakfın ayakta kalabilmesi için onun Evrenos

Bey vakfında olduğu gibi hem sahih hem de lazım olma tescilini şart koşmuştur. Bu

nedenle de vakfın tescili için farazi bir dava açılmaktadır550. Bu tescil işleminin

vâkıfın ölümünden sonra da yapıldığı bilinmektedir. Bu nedenle Evrenos Bey’in

548 VGM, No: 2108/0072/77.

549 VGM, No: 2113/5-6; Z. S. Zengin, a.g.m., s. 107.

550 A. Akgündüz, a.g.e., s. 101; Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili,

İstanbul 1994, s. 364.

174

vakfı da tescil ve hukuki bağlayıcılık kazanması adına mahkemeye taşınmış ve

mahkeme sonucunda vakfın sıhhatine ve iptal edilemeyeceğine karar verilmiştir.

Belgenin devamında yer alan 1418 tarihli kayda baktığımızda ise Evrenos’un

vefatının ardından Serez’deki vakfına aynı yılın Mart ayından itibaren oğlu Barak

Bey’in vakfiyede belirtilen şartlar çerçevesinde tasarruf hakkına sahip olduğu

görülmektedir551.

Evrenos’un vakfettiği bölgeleri tekrar hatırlarsak, 1386 tarihinde Gümülcine ve

Serez kalelerinden Behişte ve Horpeşte’ye kadar olan bölgenin kendisine verildiğini

ve fethettiği vilâyetden ne kadarını isterse vakfedebileceği kaydedilmişti. 1415 tarihli

vakfiyede ise Vardar nahiyesinde bulunan Valtos gölü, Gölkay ve Maliçay köyleri,

Zihne vilayetine bağlı Tumba köyü, Serez’deki menzil ve dükkânlar, Bulka köyü,

Karasu tarlası, Zekeriya bahçesi ile üzüm bağı ve değirmenlerinin vakfedildiğini

öğreniyoruz. Ayrıca oğlu İsa Bey’e ait H. 861 (1457) tarihli Selanik vakfiyesi552 ile

Ali Bey’den olan torunu Şemseddin Ahmed Bey’e ait H. 904 (1498) tarihli Yenice-i

Vardar vakfiyesi553 günümüze ulaşmıştır. Ancak Ahmed Bey’in Yenice-i Vardar

vakfiyesinde ise Evrenos Bey vakfına dair bir atıf bulunmamaktadır. İsa Bey

vakfiyesinde de Birgoz’daki Karpunca köyünün, Karye-i Misti/Mi şi’nin, Valtos

köyünün Evrenos’un vakıf köyleri arasında olduğu belirtilmektedir. Bu vakfedilen

yerlerin yanı sıra 1603’te daha önce bahsettiğimiz, Evrenos Bey’in babası İsa Bey’in

551 VGM, No: 2113/4-5.

552 BOA, EV.VKF. No: 861.

553 BOA. EV.VKF No: 19/11.

175

türbesinin bulunduğu Köstendil Sancağı’nda Koniçe nahiyesindeki Branko/Pranko

adlı köy de vakfedilen yerler arasındadır554.

Amacımız, Evrenos Bey’in Balkan şehirlerine özellikle de vakıflarının

bulunduğu ve Osmanlı sol kolu üzerinde bulunan Gümülcine, Serez, Selanik ve

Yenice-i Vardar’daki şehirleşmeye katkısını açıklamaya çalışmaktır. Kurduğu

vakıflarla bölgenin gelişimini ve Türkleşmesini sağlamış ve hatta Yenice-i Vardar

örneğinde olduğu gibi yeni bir şehir inşa ederek bu bölge tarihi ve Osmanlı dönemi

Balkan tarihi açısından büyük bir isim olmuştur. Aşağıda adı geçen yerleşim

yerlerinin vakıf yoluyla nasıl geliştiklerini ayrı birer başlık altında inceleyeceğiz.

Fetih sonrası yerleşmeyi ve şehirleşmeyi sağlamlaştıran bu vakıflardır ve ardından

yapılan göçlerle ve kolonizatör dervişlerin de etkisiyle bölgenin Türkleşmesi ve

İslâmlaşması sağlanmış, böylelikle zamanla birer Osmanlı kenti haline gelmişlerdir.

Kurulan hayrat siteleri ile gelişen kasaba ve şehirler Evrenos Bey’in ilerlediği sol kol

güzergâhında bu gün bile önemlerini koruyan birer iktisadî merkez konumuna

gelmişlerdir. Via Egnatia üzerindeki en etkili ve en büyük vakıfların temelini aşağıda

göreceğimiz üzere Evrenos Bey atmıştır.

3.2.1. Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı

Evrenos Bey tarafından 1360’larda ilk fethi gerçekleştirilen ancak daha sonra

elden çıkarak Çirmen savaşı sonrasında Osmanlı hâkimiyetine giren Gümülcine,

1383 yılında Serez’in fethine kadar Evrenos Bey’in uc merkezi olmuştur. Bu bilginin 554 TKGM, No: 195; 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 198.

176

ışığında Evrenos Bey’in on yıldan fazla Gümülcine’yi merkez üssü olarak

kullandığını söyleyebiliriz.

Balkanlardaki en eski külliye sahiplerinden biri olan Evrenos Bey,

Gümülcine’de büyük bir hayrât sitesi kurmuştur. Bunu Osmanlı tahrir ve evkaf

defterleri ile Osmanlı kronikleri ve Evliya Çelebi’nin anlatımından yola çıkarak

tespit etmek mümkündür. Osmanlı tarihçilerinden XVI. yüzyılda Gelibolulu Âlî ve

XVII. yüzyılda Müneccimbaşı, Evrenos Bey’in Gümülcine’deki imareti hakkında

bize önemli bilgiler vermektedirler. Öncelikle Âlî, Serez’e gitmeden önce yani 1383

yılı civarında Gümülcine’deki evlerini imaret tayin ettiğini belirtmektedir555.

Müneccimbaşı da Âlî ile aynı bilgiyi XVII. yüzyılda nakletmiş ve Evrenos Bey’in bir

müddet Gümülcine’de oturdurduğunu, buradan ayrılmadan önce “olduğu hâneyi

‘imâret ve han yapub kendüsü Siroz’a nakl eyledi” şeklinde belirtmiştir556. Bu

bilgilerden yola çıkarak Evrenos Bey’in Gümülcine’yi evvela bir askeri üs olarak

kullandığını ve ayrılmadan kısa bir süre önce önce evini bir hayır kurumu olan

imarete dönüştürdüğünü anlıyoruz. 8 Şubat 1900 (07 Ş 1317) tarihli bir belgede

imâretin Gümülcine’ye üç saat mesafede bulunduğu belirtilmiş ve “imâret nâm

555 “Menkûldür ki ol emîr-i nâm-dâr evvela Gümülcine’de temekkün itmiş, bir husûsa

incinüb Siroz’a göçdükde andağı evlerini ‘imâret ta’yîn itmiş ba’dehu Siroz’da dahi

hazz itmeyüb Vardar Yenicesi’nde ikâmet itmiş ve Siroz’daki evlerini ‘imârete

mülhak itmiş. Vaktâ ki sefer-i ahirete gitmiş Vardar’daki sarayı dahi ‘imâret itmiş

meşhûrdur ki mezbûrun evkâfta müsâ’ade kasdına birkaç karye-i mezbûre rica

itmiş.” Bkz. Âlî, a.g.e., v. 27b.

556 Müneccimbaşı, a.g.e., s. 305.

177

çiftliğe” bir bayrak dikili olduğu kaydedilmiştir557. Bu belge de Evrenos’un evi

olarak bildiğimiz meskeninin bir çiftlik olduğunu ve bunu imârete dönüştürdüğünü

doğrulamaktadır. Ayrıca Evrenos Bey vakfın imaret adlı çiftli ğinde beşyüz yıldan

fazla zamandır bir bayrak çekili olduğunu ve bunun Müslüman ve Hıristiyan ahali

tarafından kutsal bir mekân sayıldığı kayıtlıdır. Demek ki bu imaret/aşevi bölge halkı

tarafından mübarek bir yer olarak görülmektedir ve bu nedenle bayrağa müdahale

edilmemesine karar verilmiştir558. Evrenos Bey imâreti, gerçek manada vasfına

yakışır bir şekilde stratejik bir yol olan Via Egnatia’nın Gümülcine yolu üzerinde

tesis edilmiş ve zamanla şehrin gelişimini sağlamıştır. Evliya Çelebi’nin bu imaretin

şehir çarşısında yani şehrin merkezinde bulunduğunu belirtmesi ve bugün hala orada

olması bunun en açık örneğidir. Diğer taraftan ise imaretin hem Müslüman hem

Hıristiyan ahali tarafından benimsenmiş olması ise amacına ulaştığını her iki din

mensubuna da yüzyıllarca eşit ölçüde hizmet verdiğinin bir kanıtı şeklindedir. Edirne

Salnâmesi’nde de imaretin çarşı içinde yer aldığı, kurucusu ve vâkıfının Gazi

Evrenos Bey olduğu, istisnai vakıflar arasında yer aldığı ve Gümülcine’nin fethinden

sonra bizzat Evrenos Bey tarafından inşa edilerek sonradan yenilendiği kayıtlıdır559.

557 BOA, DH. MKT No: 2282/88. Belge bir müsvette niteliğinde olup üzerinde

karalamalar mevcuttur.

558 “Gümülcine’ye üç saat mesâfede kâ’in Gazi Evrenos Beğ vakfından ‘imâret nâm

çiftlikde merkûz bayrağın altı yüz seneye karîb bir zamandan beri rekz eyleyegeldiği

İslam ve Hıristiyan ahâlîce teyemmün eylediği evrâk-ı melfûfe mündericâtından

anlaşılmasına nazaran vilâyetce bir gûne mahzûr görülmediği halde teberrük ve

teyemmün edildiğine …”. Bkz. DH. MKT No: 2282/88.

559 Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310 (1892-93), s. 418.

178

Evrenos Bey imaretini, XIV. yüzyıla ait Osmanlı konut mimarisinin bilinen ve

ayakta kalabilmiş “tek” örneği olarak iddialı bir şekilde nitelendiren Lowry, binanın

başlangıçta Evrenos Bey’in evi olduğunu hesap etmiş ve binanın dış dekorasyonu

hakkında da bazı yorumlarda bulunmuştur. Dış dekorun parçası olarak kullanılan ve

günümüzde de var olan Roma baş heykelinin böylelikle varlığını ve bir imaret binası

üzerinde yer alışını anlamlandırmak kolaylaşmaktadır560. Aksi takdirde bir imarete

uygun düşmezmiş gibi görünen bu heykel başının varlığını kendi evi olarak inşa

ettirdiğinde kullanmış olması makul görünmektedir. Eğer Evrenos Bey sonradan

Müslüman olan bir Hıristiyan ise bu heykele evinin giriş cephesinin sol duvarında

yervermesi daha anlamlı olmaktadır561.

1456-1457 tarihli tahrir defterinde “evkāf-ı vilâyet-i Gümülcine” kaydı altında

Evrenos Bey’in Gümülcine’deki “vakf-ı zaviyesi” kaydedilmiştir562. Bu deftere göre

Gümülcine’de Evrenos Bey tarafından inşa edilen tekke, hamam, kervansaray

bulunduğu gibi Evrenos Bey sayesinde oluşan Müslüman karyeler de bulunmaktaydı.

Bu vakfın gelir kalemleri yani akarâtı arasında Evrenos Bey’in burada ayrıca hamam,

kervansaray ve dükkânlarından da bahsedilmektedir. Hamam’dan 8000 akçe, 40 adet

560 Heath W. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, Kuzey Yunanistan’da Mukaddes

Mekânlar ve Mimarî Eserleri Arayış Yolculukları, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul

2009, s. 42. Ayrıca bu imaretin özellikleri ve mimari planı hakkında daha fazla bilgi

için Bkz. M. Kiel, agm, s. 127-133; E. H. Ayverdi, a.g.e., c. IV, s. 220; İ. Bıçakçı,

a.g.e., s. 148-152.

561 H. Lowry, a.g.e., s. 42.

562 TT 89, v. 30.

179

dükkândan 1500 akçe, kervansaraydan 1000 akçe gelir elde edilmektedir563. Bostan,

bağ, tarla, zemin (Kostemir), çiftlik (Nalband Ahmed) ve bir köy diğer gelir

kalemlerini oluşturmakta ve hâsılı “gayr-i ez galle” 15.000 akçe etmektedir. Burada

adı geçen karye-i Helvâcı Çiftliği nâm-ı diğer Evrenos Beğ’de sakin olanlar için

şöyle bir kayıt bulunmaktadır: “azadsuz kulları oğullarıdır, hâsılların üçe bölüb

ikisin tekye içün alurlarmuş birisi anlara konurmuş”. Dolayısıyla bir vakıf köyü olan

Helvacı’nın Evrenos Bey tarafından kurulduğu ve adamları tarafından iskân edildiği

tahmin edilebilir. Hâsıllarının 2/3’sini tekye için verdiklerinden, bir anlamda Evrenos

Bey vakfının anbarı vazifesini görüyor olmasından dolayı bu köye daha sonra

“Anbar Köyü” denmiş olmalıdır. Ancak 1456 tarihli bu defterde Helvacı karyesi

“nâm-ı diğer Evrenos Beğ” olarak geçmektedir. Anbar vazifesini görmesi nedeniyle

adı Anbar Köy olarak 1519 tarihli defterde kaydedilse de günümüze kadar ulaşan ve

Gümülcine’nin 25 km güneydoğusunda yer alan küçük Evrenos Köyü burası

olmalıdır. Zira Ayverdi de Anbarköy’ün Gümülcine’nin güneydoğusunda

bulunduğunu kaydetmiştir564. Kurucusu bugünkü halk tarafından dahi bilinen

Evrenos Köyü, 1456 tarihli defterde kayıtlı olduğu üzere “Helvacı Köyü nâm-ı diğer

Evrenos Beğ”in olması büyük olasılıktır565.

563 Aynı defterdeki Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakıf gelirlerinin kaydı M. Kiel

ve H. Lowry tarafından da incelenmiştir. Krş. İçin bkz. M. Kiel, “The Oldest

Monuments”, s. 124-138; H. Lowry, a.g.e., s. 45.

564 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 223.

565 TT 89, v. 30. 2007 yılında Evrenos köyünü ziyaret ettiğimde daha önceleri 400-

500 hane olan bu köyün Gümülcine’nin en eski köyü olduğunu belirten köyün

imamı, şimdi (yani 2007’de) 140-150 haneden oluşan bir köy olduğunu belirtmişti ve

köy halkının Evrenos Bey’i ünlü bir Osmanlı paşası olarak bildiklerini anlatmıştı.

180

Ayrıca yine aynı defterde “ta’allukât-ı Evrenosluyân” başlığı altında Evrenos

Bey’in yakınlarının ikamet ettiği 16 haneden oluşan bir kayıt daha bulunmaktadır.

Bunlar ise tahminimizce Evrenos Bey’in akıncı kuvvetleri olmalıdır.

1519 tarihli tahrir defterinde, Evrenos Bey’in Gümülcine nefsindeki vakıf

eserleri için yine hamam, kervansaray ve diğer akarın gelirleri ile yine Gümülcine’de

yukarıda bahsettiğimiz ama bu defa diğer ismi Anbarköy olarak karşımıza çıkan

karye-i Helvacı (nâm-ı diğer Evrenos Beğ), Bakkal Ahmed’in çiftliği ve Kostemir

isimli zeminin gelirlerinin vakfa bağlandığı görülmektedir. Bu gelirin toplam hâsılı

ise 55.902 akçe akçedir566. Vakıf gelirleri 1456 yılında mahsullerden alınan vergi

haricinde 15.000 iken 53 yıl sonrasında tutulan kayıtta toplam gelirin artışındaki

miktar oldukça önemlidir.

Vakfın 1528 tarihindeki durumuna baktığımızda ise, yine aynı vergi

kalemlerinin yer aldığını görüyoruz. Bu defa toplam gelir 47.249 akçedir. Bu

defterde farklı olarak Evrenos Bey’in Gümülcine merkezindeki imâretinde çalışan

görevlilerinin 27 neferden oluştukları kaydedilmiştir567.

1530 tarihli Rumili Vilâyeti Muhasebe kayıtlarını içeren defterde de Evrenos

Bey’in Gümülcine’deki vakfının kayıtlı olduğunu görüyoruz. Burada yine karye-i

Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köy’de Evrenos Bey’in azadsuz kullarının (kölelerinin)

sakin oldukları kaydedilmiş ve sayıları 9 hâne, 2 mücerred olarak verilmiştir. Bu

sakinler yanında aynı karyede 62 hâne ve 9 mücerred Müslim ile 15 hane

gayrimüslim “vakf-ı mezbûrun re‛âyası” olarak kaydedilmişlerdir. Kul ve re‛âya

566 BOA, TT. 70, s. 32.

567 BOA, TT. 143, s. 24.

181

olarak sınıflandırılan bu iki grubun hâsılı da ayrı olarak hesaplanmıştır. Evrenos

kullarının hâsılı 1.550 iken re‛âyânın hâsılı 9.785 akçedir. Burada diğer gelirler

yanında çifte hâmamdan 4.243 akçe ve 55 bâb dükkândan 6.132 akçe gelir elde

edilirken, kervansaray için “harâb” kaydı düşülmüştür. Bundan önce 1528 ve

sonrasında 1569-70 tahrirlerinde vakıf kayıtları arasında kervansarayın zikredilmiyor

olmasının sebebi de bu olmalıdır. Asiyâb, ağnâm gibi diğer gelirlerin arasında

Evrenos Bey’in Edirne’deki dükkânlarından 150 akçe geldiği de anlaşılmaktadır.

Toplam hâsıl 35.381 akçedir.568 Gelirin iki yıl öncesine nazaran biraz azaldığını

görüyoruz. 1530 tarihinde hüddâm-ı imâret olarak da 22 hâne ve 5 mücerred

kaydedilmiştir.

Bu defter kayıtlarındaki bilgiler bize Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiyi

sağlamlama ve Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakıf eserlerini ortaya koyma imkânı

sunmaktadır. Dolayısıyla Evrenos Bey’in Gümülcine merkezde imaret, tekke/zaviye,

kervansaray, han (dükkânlar) ve çifte hamamdan oluşan bir “hayrât sistemi”

kurduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bir de Gazi

Evrenos Mescidi’nden söz edilmektedir569. Tahrir defterindeki vakıf kayıtlarında

mescid ya da camiye dair herhangi bir kayıt bulunamamakla birlikte Evrenos Bey’in

bunca bina arasında bir şehir için en öncelikli yapılardan biri olan bir camiyi

yaptırmamış olduğunu düşünemeyiz. Şehirlerin gelişme sürecinde, sosyal ve

ekonomik hayatında büyük rol oynayan bu imaret siteleri genellikle bir cami

568 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 11-12

569 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VIII. Kitap, s. 38.

182

etrafında kümelenmiş yapılar bütünlüğünden oluşmaktaydı570. Belki de Gazi Evrenos

Bey Camii İmareti olduğundan sadece Gümülcine’de Evrenos Bey imareti şeklinde

de kaydedilmiş olabilir. Zira tespit edebildiğimiz dört belgede Gümülcine’deki

vakfına “Gazi Evrenos Camii/Mescidi (ve) İmâreti” ibaresi kaydedilmiştir571. Ayrıca

bunlardan başka Evrenos Bey Mescidi olarak 1705 tarihli bir belgede572, 1714 tarihli

bir muhasebe kaydında573; 1724-25 tarihli diğer bir muhasebe defterinde ve cami

olarak da 339 nolu bir ahkam defterinde574 Evrenos Bey’in yaptırmış olduğu camiyi

tespit edebiliyoruz575. Ayrıca Ayverdi de Gazi Evrenos Bey mescidinden

bahsetmektedir576. Kiel’a göre bugün Eski Cami olarak nitelendirilen caminin

570 B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış” s. 206; agy,

“Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları”, s. 27; ayrıca imaret yapıları hakkında bkz.

Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul Cumhuriyet matb, 1939, s.

19-53.

571 BOA C. Ev, 584/29478 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Camii Evkafı); BOA C.

Ev. 481/24329 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Mescidi Vakfı); BOA C. Ev.

556/28063 (Gümülcine’de Gazi Evrenos Bey Camii ve İmareti); BOA Mv. 24/9

(Gümülcine’de Gazi Hacı Evrenos Bey Cami-i Şerîfi ve İmareti); EV. HMH. d. 1714

(Gümülcine’de Hacı Gazi Evrenos Bey Camii ve İmareti Evkâfı).

572 Bu belgede Gümülcine’deki Evrenos Gazi evkâfınıın mescidinde müezzinlik

cihetinin tevcihi ile ilgili bir kayıt mevcuttur. Bkz. BOA C. Ev. 517/26134.

573 BOA, EV. HMH.d 1714.

574 VGM, Kuyûdât-ı Emr-i Âlişân Bayağı Ahkâm, Defter 339. Gazi Evrenos Camii

(Gümülcine) Atik Esas.

575 BOA, EV.HMH, 28888.

576 E. H. Ayverdi, a.g.e. c. IV, s. 220.

183

orijinal bölümü Evrenos Bey camisidir577. Her ne kadar İ. Bıçakçı, Evrenos Bey

Camii’nin daha da eski olduğunu belirtse de bu caminin Evrenos Bey imareti ve

hamamına da yakın olması Kiel’ın fikrini kuvvetlendirmektedir578. XVI. yüzyıl

yazarlarından İdris-i Bitlisi Evrenos Bey’in Gümülcine eyaletinde kurduğu âsâr-ı

hayrât’tan hala birkaç aded “buk’a-yı zîbâ” yani süslü binanın kaydedildiğini

belirtmiştir579.

1569-70 tarihli (H. 977) Siroz sancağı evkâf defterinde Gümülcine’ye ait vakıf

kayıtları da yer almaktadır.580 Bu defterde “Evkāf-ı merhûm Evrenos Bey” başlığı

altında Evrenos Bey’in “Gümülcine’de olan imâretine sarf olunur” gelir kalemleri

yani akarâtı mufassal olarak kaydedilmiştir:

Karye-i Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köyü için defterde şu kayıt yer almaktadır:

“Karye-i Helvacı nâm-ı diğer Anbarköyü ‘an vakf-ı mezkûr, zikr olan karyenin

cizyesi ve ispençesi ve sâ’ir mersûmâtı ve yavası ve kaçgunu ve mâl-ı gâ’ibi ve mâl-ı

mefkûdu ve gallâtı ve fi’l-cümle hukûk-ı şer‛iyye ve rüsûm-ı örfiyesi vakf içün zabt

ü tasarruf olunur ve evkâf-ı mezkûre halkı ulaktan ve suhreden ve cerehordan ve

nüzulden ve ‘arpadan ve salgundan ve kürekciden ve bi’l-cümle avârız-ı divaniye ve

tekâlif-i ’örfiyyeden mu’âf ve müsellem olmak içün ellerinde hükm-i şerîfleri

olmağın deftere kayd olundu” denilmektedir. Görüldüğü gibi Evrenos Bey vakıf

toprağında ikamet ettiğini bildiğimiz bu karye sakinleri görevleri gereği vergiden

577 Evrenos Bey Camii’nin mimari yapısı ve planı hakkında daha fazla bilgi için bkz.

M. Kiel, “The Oldest Monuments”, s. 124-127.

578 İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 139.

579 İdris-i Bitlisî, a.g.e., s. 309.

580 TKGM, EVK. 577, v. 199b-202b.

184

muaflardır ve karye gelirleri de vakfa tahsis olunmuştur. Bu köyde mütemekkin olan

Müslim ve Gayrimüslimler için daha önce de gördüğümüz “Evrenos Bey’in azadsız

kullarıdır” kaydı bulunmaktadır. Müslim çift sayısı 40, bennak 42 ve mücerred sayısı

12’dir. Gayrimüslimler 107 nefer olarak kaydedilmiştir. Bu köyden elde edilen gelir

13.585 akçedir.

Daha önceki defterlerde çiftlik-i Nalband Ahmed nâm-ı diğer Küçük Köy

olarak kaydedilmiş olan çiftlik bu defterde karşımıza “Bakkal Ahmed nâm-ı diğer

Küçük Köy” olarak çıkmaktadır. Bu çiftlikte nüfus 2 çift, 30 bennak, 13 mücerred

Müslim ve 59 nefer Gayrimüslimden oluşmaktadır. Bu çiftlikten vakfın geliri 5.036

akçedir. Zemin-i Kostemir’de de 2 çift Müslim kayıtlıdır ve 774 akçe geliri

bulunmaktadır. Bu zemin Gümülcine nefsine yakın bir yerde olup tahrir zamanında

burada “hâricden Koyunlar ve Hacı Köy ve Haslar nâm karyeler halkı zirâ’at”

etmekte ve öşürlerini ödemektedirler. Söz konusu zemin-i Kostemir’de kayıtlı iki

çiftten birinin imaretin vekil-i harcı olan Mustafa adlı kişiye ait olduğu

görülmektedir.

Tablo 3: 1569-70 Tarihinde Gümülcine’de Evrenos Bey Vakfı’nın Akarâtı

Müslim Gayrimüslim

Akarât Çift Bennâk Mücerred Nefer

Yekûn Akçe (Gelir)

Karye-i Helvâcı nâm-ı diğer Anbar Köyü

40 42 12 107 13.585

Çiftlik-i Bakkal Ahmed nâm-ı diğer Küçük Köy

2 30 13 59 5.036

Zemîn-i Kostemir 2 774

Emlâk der nefs-i Gümülcine (Çifte hamâm, 55 bâb dekâkîn ve diğer mahsûlât)

25838

TOPLAM GEL İR 45.233

185

1569-70 tarihli defterde vakıfta Yörük kaydı da görülmektedir: “Cemâ’at-i

yörügân-ı perakende-i evkāf-ı merhûm el-mezbûr, mezkûrîn Yörükler her müzevvec

onikişer akçe ve her mücerred altışar akçe ve resm-i ağnâmdan ve yavalardan ve

kaçgunlardan ve beytü’l-mâl ve niyâbet ve resm-i arûsânelerin vakf-ı mezbûra edâ

ederler”. Bu cemâ‛atin Saruhân yörükleri olduğu “Cemâ’at-i Saruhan Viranı”

ifadesinden anlaşılmaktadır. Yukarıda da Aşıkpaşazâde’nin Saruhan ilinden Serez’e

yapılan nüfus naklinden bahsettiğini ancak bu göçerlerin sadece Serez’e değil

gördüğümüz gibi Gümülcine’ye de yerleştiklerini belirtmiştik. Bunlara Evrenos Bey

ile geldikleri için de “Evrenos Bey Yörükleri” denmektedir. Ayrıca XV. yüzyılda

Gümülcine nüfusuna baktığımız zaman %78’inin581 ve XVI. yüzyılda ise kentin

%82’sinin Müslümanlardan oluştuğunu görüyoruz582.

1530 tarihli Rumili muhasebe defterinde de Gümülcine kazâsına ait vakıflar

kaydedilirken, merhûm Evrenos Bey imaretinin hüddâm sayısı yine 27 nefer olarak

kaydedilmiştir583. Ancak 1569-70 tarihli evkaf defterinde, geçen kırk yıl içerisinde

imaretin büyüyerek çalışan sayısının da arttığını ve 41’e yükseldiğini görüyoruz.

Bunların kim oldukları ve görevleri de ilk defa bu defterde karşımıza çıkmaktadır584:

581 Turan Gökçe, a.g.m., s. 81-82.

582 M. Kiel, “Observations on the History of Northern Greece During the Turkish

Rule, The Turkish Monuments of Komotini and Serres”, Balkan Studies, 12/2

Selanik 1971, s. 418; agy, “The Oldest Monuments”, s. 123; E. H. Ayverdi, a.g.e., s.

219.

583 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 18.

584 TKGM, EVK 577. Bu defterde Evrenos Bey’in Gümülcine’deki vakfına ait

kayıtlar 199b ile 208a varakları arasındadır. İmaret çalışanları ise v. 202a’da

kayıtlıdır.

186

Tablo 4: 1569-70 Tarihinde Hademe-i İmâret-i Evrenos Beğ der nefs-i

Gümülcine

Adı Görevi Mustafa bin İsa Şeyh-i imâret Memi bin Göçeri El-kâtip Mevlana Ahmed Halife El-imam Alaaddin Halife El-müezzin Hasan bin Göçeri Kilâri İsa Balı bin Memi En-nakîb Ahmed bin Yusuf Şem‛dâr Mehmed bin Mustafa Anbârî Ahmed bin Mustafa Meremmâti Mehmed bin Mustafa Kâtib-i meremmât Hasan bin Mehmed El-câbi Osman bin Ali Kâtib Bekir bin Ali El-câbi Ali bin Karabalı El-câbi-i dekâkîn Mehmed bin İsa Balı Câbi-i Dobruca Yusuf bin Abdullah Ser-tabbâhîn Kurd bin Yahşi Tabbâh Hüseyin bin Abdullah Tabbâh Ahmed bin Kāsım Tabbâh Mustafa bin Mehmed Tabbâh Mustafa bin Hasan Tabbâh İlyâs bin Abdullah Habbâz Mustafa bin Abdullah Habbâz Kara Ali bin Musa Habbâz Memi bin Balaban Habbâz Hacı İri bin Musa Ferrâş Ahmed bin Ramazan Ferrâş Musa bin Hacı İri Ferrâş Kurd Ali bin Ramazan Bevvâb Derviş Abdullah [hizmet türü belirtilmemiş] Mahmud bin Mehmed [hizmet türü belirtilmemiş] Mustafa bin Mahmud Ferrâş Yakub bin Abdullah Vezzân Mehmed bin Kara Balı Bevvâb Mustafa bin Hacı Gendüm-kûb Karaca bin Abdullah Arabaî Kurd bin Abdullah …. Mustafa bin Mehmed …. Mevlana Ali bin Murâd [hizmet türü belirtilmemiş] Mehemmed bin Ali [hizmet türü belirtilmemiş] Ergirü Hademe-i en-neccâr

187

Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Gümülcine için: “Amma bir şirin şehr-i

mu’azzamdır. Hala Rumeli eyâletinde yüz elli akçe şerîf kazâdır. Ve nâhiyesi iki yüz

pâre ma’mûr kuralardır. Şeyhü’l-islâmı ve nakîbü’l-eşrâfı ve a’yân-ı eşrâfı ve sipah

kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve muhtesibi ve şehir emîni ve harac emîni ve

çingane beği var” demektedir. Çelebi ayrıca Evrenos Bey’in Gümülcine vakfının

“evkâf-ı azîm” olduğunu belirtmiştir585.

Günümüze ulaşan Evrenos Bey’in imareti bugün Gümülcine şehir merkezine

yakındır ve Eski Cami’nin arkasında kalmaktadır. Avrupa’da ayakta kalabilmiş en

eski Osmanlı yapılarından biri olarak da ayrı bir öneme sahiptir. Camisi, mektebi ve

hamamı ile Evliya Çelebi’nin de belirttiği gibi büyük bir hayrât sitesi inşa etmiştir.

Evrenos Bey hamamı 1970’te askeri cunta dönemi sırasında ortadan kaldırılmıştır586.

Yaklaşık beş yüz yıl boyunca seyyahların ikâmetgahı, fakirlerin karınlarını

doyurdukları bu imaret, Yunanistan elektrik idaresi tarafından santral olarak

kullanılmış ve büyük hasar görmüştür. Minaresinin bu süreçte yok olduğu ve beton

takviyelerle değişerek az da olsa orjinalliğini yitirdi ği düşünülmektedir. Bugün ise

Gümülcine Rum Ortodoks Kilisesi’nin müzesi olarak kullanılmaktadır587.

Evrenos Bey’in imaretinde yer alan iki kitabenin varlığı bilinmektedir.

Bunlardan biri imaret girişinde yer alan Bulgarca kitabe ve diğeri ise imaret girişinin

sağ üst bölümünde yer alıp son elli yıldır Gümülcine Arkeoloji Müzesi’nde 585 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 37.

586 M. Kiel, “The Oldest Monuments”, s. 124.

587http://batitrakyadakiosmanli.blogspot.com/2009/12/gazi-evrenos-bey-imareti-

gumulcine.html; H. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, s. 32.

188

bulunduğu tespit edilen kitabedir588. Eserde, ilk kitabenin bir Osmanlı kitabesi

üzerine II. Balkan Savaşı sırasında işgalci kuvvetlerin, Evrenos Bey imaretini Bulgar

kralına adadıkları bir kilise haline dönüştürdükleri kayıtlıdır589.

Evliya Çelebi ayrıca Gümülcine’de Evrenos Bey’e ait Gazi Evrenos mescidi,

tekkesi, imareti ve hamamı bulunduğunu belirtmektedir. Çelebi’den öğrendiğimize

göre Evrenos Bey imareti sabah akşam türlü türlü lezzetli yemekler sunulan, üç-beş

kişilik guruplar için ayrı bakır tepsilerde yemeklerin hazırlandığı ve vakfın

mütevellisi tarafından misafirlerin atlarına arpa tahsis edildiği büyük bir hayır

vakfıdır590. Evliya Çelebi tarafından övgüye layık büyük bir vakıf olduğu ortadadır.

II. Bölümde bir asker olarak incelediğimiz Evrenos Bey’in şimdi bir hayırsever

olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Elbette bu faaliyetler, Osmanlı Devleti’nin

Balkanlara yerleşme amacıyla geldiğini destekleyen ve maalesef sadece bazıları

günümüze kadar ulaşabilen yapılardır. Bir akıncı beyi olarak stratejik öneme sahip

olan Gümülcine’yi sadece fethetmekle kalmamış, büyük bir imaret sitesi kurarak tam

bir Osmanlı kenti haline getirmiştir. Dil ve din birliğinin ve siyasi bütünlüğün

sağlanması amacıyla buraya cami, mektep, zaviye, han, kervansaray gibi dini ve

kültürel merkezler ile imaret gibi sosyal yardım müessesesi ile bu siteyi

tamamlamıştır. Bilindiği gibi bu süreç içerisinde tekke ve zaviyelerin rolü oldukça 588 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 86-87.

589 Aynı yazarlar, a.g.e., s. 86.

590 “Gazi Evrenos imaretinin subh (u) mesâ gûnâ-gûn ni’met-i nefîsesi hâss ü âmma

mâh u sâl bi’l-guduvvi ve’l-âsâl üç âdeme ve beş âdeme birer sini ta’âm dâimdir. Ve

her müsâfirînin atlarının başlarına birer ‘alef cânib-i vakfdan mütevellî verir, gâyet

ma’mûr evkâf-ı azîmdir” demektedir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 38;

ayrıca bkz. H. Lowry, a.g.e., s. 46.

189

büyüktü ve dervişler Rumeli’ne geçiş sürecinde dahi Balkan fatihlerinin yanında

bulunmaktaydılar591. Örneğin aşağıda da bahsedeceğimiz Kızıl Deli Sultan, bir

dönem Evrenos Bey’e eşlik etmiştir. Bir akıncı beyi olarak fetih hakkı ile

mülkiyetine aldığı topraklardan yani ganimetinden elde ettiği gelirleri böyle bir site

için sarf eden Evrenos Bey, yukarıda da bahsettiğimiz akarâtı ile de bu vakfın

işleyişini sağlamıştır. Elbette Gümülcine’ye bu kadar önem vermesinin sebebi uzun

yıllar askeri üs olarak kullanmasından da kaynaklanmıştır. Kurduğu bu hayrât sitesi

ile Gümülcine’de Osmanlı hâkimiyeti kökleşmiş ve şehrin gelişerek bir Türk-

Müslüman kenti haline gelmesini sağlamıştır.

3.2.2. Serez’de Evrenos Bey Vakfı

Bir önceki bölümde bahsettiğimiz gibi Serez, Evrenos Bey ve Halil Hayreddin

Paşa tarafından 19 Eylül 1383 tarihinde ele geçirilmiş ve fethin ardından burası

Evrenos Bey’e üs olarak verilmiştir. 1386 tarihli belgeden anlaşılacağı üzere

591 Zaviyeler hem ücretsiz konaklama yerleri, hem kuruldukları yer itibarıyla

bölgenin asayişini ve gelişmesini sağlayan merkezler ve hem de tarikat mensubu

şeyh ve dervişlerin barınak yerleridir. Balkanlarda Türk-İslam nüfusunun artmasında

şeyh ve dervişlerin rolü hakkında bkz. Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”,

s. 279-365; A. Yaşar Ocak, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki

İhtidâlarda Heteredoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of Ottoman Studies,

c. II, İstanbul 1981, s. 31-42; Saim Savaş, “Zâviyelerin Türk Kültürünün

Gelişmesindeki Rolü”, Osmanlı, c. IX, Ankara 1999, s. 72-78.

190

kendisine fetih hakkı olarak verilen yerler arasındadır ve böylece Evrenos Bey yeni

uc merkezi olan Serez’i mülkleri arasına katmıştır592.

XV-XVI. yüzyıl Serez vakıflarını inceleyen kitabında Balta, Serez’deki Türk

vakıflarının buraya ilk gelen gaziler tarafından kurulduğunu tespit etmiştir. Fethin

ardından stratejik noktalara yeni tesisler kurulmuş, bunlar da yeni vakıflarla

desteklenmiştir. Balta’nın Serez örneğinde tespit ettiği gibi Türkler, Osmanlı

hâkimiyetindeki Balkan şehirlerinin kalkınmasına katkıda bulunmuşlar ve özellikle

de şehirlerin gelişmesine büyük önem vermişlerdir593. Serez’deki en eski vakıf

sahiplerinden biri de Evrenos Bey’dir594. Fetih sonrasında bölgeye yeni gelenler

tarafından zaten stratejik bir öneme sahip olan Serez’e yeni tesisler kurulmuş ve

bunlar vakıflarla desteklenmiştir. Bu vakıflar yerli halkın İslamlaşmasında etkili

olduğu kadar, kiliselerin varlığını sürdürmesinde de rol oynamıştır595. Serez’deki

Evrenos Bey vakfına ait günümüze ulaşan ilk kayıt 1415 tarihli Serez vakfiyesidir596.

592 BOA, YEE, No: 91/49.

593 E. Balta, a.g.e., s. 50-51; B. Yediyıldız, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan

Şehirleri”, s. 99.

594 E. Balta, age, s. 35. Balta eserinde Serez’deki en eski vakfın 1388 tarihinde Molla

Bahaeddin Paşa tarafından kurulduğunu belirtmiştir. Daha sonra ise Halil Hayreddin

Paşa, Evrenos Bey ve ardından da II. Murad döneminde Turahan Bey, Serez’de vakıf

kuran isimlerdir. Ayrıca bkz. M. Kiel, “The Turkish Monuments of Komotini and

Serres”, s. 430-431.

595 E. Balta, a.g.e., s. 36-37; B. Yediyıldız, a.g.m., s. 99.

596 VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377; VGM, Defter No: 2108, Sayfa No:

0072, Sıra No: 77 (Türkçe’ye çevrilmiş nüshası). Ayrıca bkz. Z. S. Zengin, “Serez’de

Evrenuz Gazi’ye Ait Zâviye Vakfiyesi”, s. 103-120; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 277-

278.

191

Böylelikle Evrenos Bey’e ait Serez mülkleri sınırlarıyla birlikte ortaya çıkmaktadır.

Biz de bu başlık altında Serez’de Evrenos Bey vakfının kurulmasının şehre olan

katkısını ve nasıl bir Türk-Müslüman şehir haline geldiğini aktarmaya çalışacağız.

Evrenos Bey’in vefatından iki yıl önce kaleme alınan ve günümüze ulaşan

1415 tarihli Serez vakfiyesinden, merkez üssünü değiştirmeden önce buradaki evini

imarete dönüştürerek vakfettiğini öğreniyoruz597. Mallarının özü ve emlâkının en

iyisini vakfettiğini bildiğimiz Evrenos Bey, Gümülcine’deki evini de ayrılmadan

önce imaret tayin etmişti. Âli’ye göre Serez’den ayrılmadan önce buradaki evlerini

de kurmuş olduğu imarete bağışlamıştır598. Yani Âlî, Evrenos Bey’in evini var olan

vakfına verdiğini/bağışladığını belirtse de Serez vakfiyesine göre evini bir zaviyeye

dönüştürerek vakfetmiştir599. Bu bilgilerden yola çıkarak aslında bir asker olarak

Evrenos’un üs merkezi olarak kullandığı kentlerdeki evlerini ayrılmadan kısa bir süre

önce imarete veya zaviyeye dönüştürerek vakıf kompeksini tamamladığını

söylememiz mümkündür. Fethederek yanındaki akıncıları ile birlikte yerleşmiş,

camiler, hanlar, hamamlar inşa ettirmiş, böylelikle Türk-İslam nüfusunun bölgede

artmasını sağlamış ve bir sonraki üssüne geçmeden önce kendi evini de imarete

çevirtip, şehirden ayrılmıştır. Demek ki Evrenos kendisine üs olarak seçtiği kentleri

terk etmeden önce buraları tam bir Osmanlı kentine çevirmeyi amaçlamış ve kurduğu

597 VGM. Defter No: 2113/949/1377.

598 Âlî, a.g.e., v. 27b.

599 Bu konu hakkında ayrıca bkz. Machiel Kiel, “The Oldest Monuments of

Ottoman-Turkish Architecture in the Balkans”, Sanat Tarihi Yıllığı, XII, İstanbul

1983, s. 117-144; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 41-44.

192

hayrât siteleri ile de bunu gerçekleştirdikten sonra yeni fethettiği uc merkezine

taşınarak yeni fetihlere ve yeni imar faaliyetlerine yönelmiştir.

Serez vakfiyesinde, öncelikle kendisine iki yıl önce temlik edilen mülklerden

Vardar nahiyesindeki Valtos gölünün bulunduğu tüm araziyi, Gülgü ve Maliça

köylerini ve bu arazideki bütün binaları vakfettiği kayıtlıdır. Demek ki Evrenos

Bey’in Selanik’teki vakıf köyleri arasında karşımıza çıkan bu Gülgü ve Maliça

köylerinin akarâtı Serez’deki vakfa geliyordu.

Vakfiyedeki kayda göre bu sınırlar ilk önce tafsilatlı olarak Bayezid’in oğlu

Musa’nın kısa süren saltanatı sırasında da onaylanmıştır600. Bu bilginin verilmesinin

ardından vakfiyenin devamında ise vakfın hudutları dikili taşlarla tasvir edilerek

detaylı olarak çizilmiştir. Zihne vilayetine bağlı Tumba adlı köyün tamamı vakfiyede

belirtilen bütün sınırları ve hudutlarıyla vakfedilmiştir. Bu köyün hâsılat-ı aşarı

Serez’deki imaretine tevcih edilmiştir601. Serez’deki menzilinin tamamı da

vakfedilenler arasındadır.. Vakfiyede Serez menzilinin tarife gerek olmadığı çünkü

zaten Evrenos namıyla meşhur bir yer olduğu kayıtlıdır. Bu menzil fakirlere,

miskinlere ve gelip geçenlere mesken yapmıştır. Bunun yanında Serez kasabasındaki

bütün dükkânlar ve Polka/Bulka adlı köyün tamamı da vakfedilmiştir602. Yine Serez

halkı tarafından Evrenos’a ait olduğu bilinen Karasu adlı tarla vakfedilen mülkler 600 “Sultan Musa bini Bayezid –Allah onun mülkünü mü’ebbed kılsın- Han’ın emri

ile yazılan mezkûr vesîkadaki vechle zikr edilecektir”. Demek ki bilgiler bir önceki

kayıttan naklen alınmıştır. Bkz. VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No:

77.

601 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 7.

602 Ancak adı geçen bu köy tahrir defterlerinde ve Serez evkâf defterinde despit

edilememiştir.

193

arasındadır. Bunun yanı sıra Serez’de Zekeriya Bahçesi demekle meşhur olan bahçe,

yanındaki üzüm bağı, bu bahçe ve üzüm bağı arasında bulunan bütün evler ve

Serez’de tepe üzerinde bulunan iki adet üzüm bağı, değirmen, Zekeriya bahçesinin

yanında bulunan tarla, Ulubahçe adıyla tanınan ve meyve ağaçları bulunan üzüm

bağı vakfedilenler arasındadır.

Evrenos Bey’in 1415 tarihli bu vakfiyesinde Serez’de bulunan zaviyesine ait

akarât kaydedildikten sonra, bu mülklerin hiçbir şekilde satılamayacağı ya da hibe

edilemeyeceği ve kıyamet gününe kadar bu vakfın baki kalacağı belirtilmektedir.

Aksi takdirde bütün vakfiyelerde olduğu gibi vakfı bozacaklar için ağır beddualar

kaydedilmiştir. Vakfedilen bütün mallar ise Serez’de bina edilmiş zaviyenin ehli olan

mütevelli, imam, müezzin, hadim, misafir, mücavir ve diğerlerine vakfiyede

belirlenen şekliyle “sahîh ve şer’î sûrette” vakfedildiği belirtilmektedir. Vakfiyede,

vakıf gelirlerinin öncelikle vakfın işleyişi, eğer varsa eksiklerinin tamamlanması ve

gerekli görülen yerlerin tamiri için kullanılması şart koşulmuştur. Vakfın gelirinin

1/10’i ise vakfın mütevellisine ayrılmıştır. Evrenos Bey henüz o tarihte hayatta

olduğundan kendisi mütevellidir, ancak vefatından sonra ise “gazilerin ve

mücâhidlerin padişahı” büyük oğlu Barak Bey’in mütevelli olmasını şart koşmuştur.

Vakfiyeye göre mütevelli vakfın gelirinin kendisine düşen payı olan tevliyet hakkını

alır ve onu kendi masrafları için istediği şekilde kullanabilir.

Evrenos Bey, görüldüğü üzere vakfiyesinde hayatta olduğu sürece kendisinin,

ölümünden sonra ise büyük oğlu Barak Bey’in ve onun vefatından sonra ise

194

oğullarından603 en iyisi ve evkaf işleri için en emininin mütevelli olmasını şart

etmiştir. Eğer kendi oğulları arasında salih olanı kalmazsa tevliyyet hakkı oğullarının

oğullarından evkaf için en uygun olanına intikal eder. Bu durum vâkıfın sülalesi sona

erinceye kadar derece derece devam edecek ve onlardan sonra gelen oğullara intikal

edecektir. Ancak Evrenos her ne kadar tevliyet hakkının, kızlarına ve ne kadar aşağı

giderse gitsin, evlâdının kızlarına, her ne kadar salih olsalar da kızlarının

oğullarından da hiç bir kimseye verilmemesini şart koşmuştur. Evrenos’un istediği

şartlara uygun kimse kalmadığında ise ister vâkıfın akrabaları olsun ister olmasın

kasaba kadısı tarafından görevlendirilecek kişi tevliyet hakkını kazanacaktı.

Vakfiyede Evrenos Bey vakfının kimler tarafından yürütülebileceği kısmı uzun

uzun aktarıldıktan ve Evrenos Bey’in şartları belirtildikten sonra vakfın işleyişinden

bahsedilmektedir. Buna göre, vakıf gelirlerinin 9/10’ndan, vâkıfın evladına ve

evladının evladına hisse verilmemesini, yalnız fakir ve muhtaç olduklarında zamanın

mütevellisi izniyle diğer fakirler gibi istifade edebilmelerini şart koşmuştur. Vakıf

görevlilerinin aldığı maaşlara baktığımızda ise, mütevelli vakıf gelirinin 1/10’unu

alırken, Serez kadısı günde 1 dirhem alacaktı. “Ahi” olarak adlandırdığı vekîl-i harç

yani satın alma müdürü için ise günde dört kap yemek ve 3 dirhem tahsis

olunmuştur. Bu kişi zaviye çalışanları ve pişen yemekler ile ilgilenmektedir. Vakıf,

zaviyenin imamına iki dirhem yevmiye tahsis etmiştir. Zaviyenin kâtibi için ise

yevmiye 2 dirhem uygun görülmüştür. Bunların dışında ise zaviyenin müezzinine

yevmiye 1 dirhem ve “feke” denilen nakibine ise yine yevmiye 1 dirhem uygun

görülmüştür. Vâkıfın ruhu için Kuran okuyup bağışlayan hafızlar için de 4 dirhem

603 Evrenos Bey’in şeceresine göre Barak Bey’in oğulları şunlardır: Hacı Bey, Böğrü

Hızır Bey, Süleyman Bey ve İlyas Bey’dir.

195

gündelik tahsis edilmiştir. Bütün bu gelirlerin sahiplerine tahsis edilmesinden sonra,

vakfın geriye kalan gallesi, diğer zaviyelerdeki örf ve adet üzere, sabah ve akşam o

zaviyede yapılan yemeklere harcanır ki bu yemekler, ister zengin ister fakir olsun,

gelip orada kalan misafirlere ve civar yerlerde yemeğe muhtaç kimselere de

zaviyeden arttığı takdirde yemek verilecekti.

Evrenos Bey’in Serez’deki vakfına ait vakfiyyesi dışında günümüze ulaşan ilk

kayıt 1510-12 tarihli bir tahrir defterinde yer almaktadır. Bu gün Bulgaristan’ın

Sofya Osmanlı Arşivi’nde bulunmaktadır604. Bu defterde “evkâf-ı ‘imâret-i merhûm

Evrenos Bey, der Siroz” başlığı altında Evrenos Bey’in Serez’deki imareti vakfının

kayıtları tutulmuştur. Bu vakfın gelir kalemleri yani akarâtı arasında Tumba

Köyü’nde meskûn Evrenos Bey’in gayrimüslim cemaatinden alınan vergiler, Yörük

cemaatinin vergi gelirleri, Serez’in merkezinde bulunan dükkânlar, değirmen ve

bağlar ve bir çiftlik (Kameniça) kaydedilmiştir. 1510-12 tarihinde Tumba köyünde

99 hane kayıtlı olup, vakıf için buradan elde edilen gelir toplamı 26.290’dır. Bu 99

604 Bu defterden Evangelia Balta’nın Serez Vakıfları hakkında hazırladığı kitabı

sayesinde faydalanabiliyoruz. Bkz. E. Balta, a.g.e., Defter No: 122A, 427,

transkripsiyon s. 223-226; tıpkıbasım v. 4b-6a, s. 283-284. Balta eserinde Serez

vakıflarını anlatırken elbette Evrenos Bey vakıflarına da yer vermiş ve

bahsedeceğimiz üzere önemli tespitlerde de bulunmuştur. Biz çalışmamızda Sofya

arşivindeki belge için E. Balta’nın sözkonusu kitabından faydalandık. Ayrıca

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden aldığımız ve Balta’nın da kullanmış olduğu TT 70,

TT 143 numaralı tahrir defterlerinden de yararlandık. Balta’nın çalışmasına ek olarak

da Evrenos Bey’in 1415 tarihli Serez vakfiyesinden ve daha önce kullanılmamış olan

1569-70 tarihli 577 Numaralı Serez Evkaf Defteri’nden yararlanarak Evrenos Bey

vakıflarını günümüze ulaşan en erken tarihli bu defterlerle ortaya çıkarmaya

çalışacağız.

196

haneden sadece ikisi Müslim, diğerleri gayrımüslimdir. Yörügân cemaati 24 hane ve

4 mücerredden oluşmaktadır. Yörüklerden ise toplam 555 akça alınmaktadır. Aynı

defterde Evrenos Bey’in kölelerinden oluşan bir cemaat de mevcut olup “Mezkûrlar

ispençesinden ve sâ’ir rüsûmundan gayrı cizyeleri bedeli her biri yılda altışar akça

maktû’ verirler” şeklinde altı gayrımüslim ismi ile kaydedilmiştir605. Siroz nefsinden

ise Evrenos Bey’in 52 bâb dükkân, hassa bağ, resm-i dönüm-i bagât ve iki göz

değirmeninden toplam 7.440 akça elde edilmektedir. Kameniça çiftliğinden elde

edilen gelir miktarı ise 5.450 akçadır. Vakfın toplam geliri 39.735 akçadır.

Serez’in fethedilmesinden 2 yıl sonra Saruhan’dan (Manisa) getirtilen göçer

evler denilen Yörükler, I. Murad zamanında bu bölgeye yerleştirilmi şlerdi606.

Bilindiği gibi yapılan bu sürgünlerle Rumeli’nin zengin topraklarına yerleşen

göçerleri teşvik etmek amacıyla yurtluk toprak, timar ve imtiyazlar verilmiş böylece

yeni fethedilen yerlerin iskânı ve şenlendirilmesi amaçlanmıştır607. Yukarıda bir

kısmının Gümülcine’ye yerleştirildi ğini belirttiğimiz bu yörüklerin bir kısmının da

Serez’deki Tumba köyüne yerleştiklerini görüyoruz.

605 E. Balta, age, s. 283, v. 5a.

606 Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 61; Ahmed Refik bu konuda Saruhanlıların yalnız Serez

taraflarına değil, Belgrad, Akça Hisar ve civarına da yerleştirildiklerini

belirtmektedir. Hatta Çelebi Sultan Mehmed devrinde de bu Saruhanlıların sürgün

edildikleri bilinmektedir. Bkz. Ahmed Refik, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul

1927, s. 296; M. T. Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar, s. 14; A. Vakalopoulos,

a.g.e., s. 51; H. İnalcık, “I. Murad”, s. 160.

607 Ömer Lütfi Barkan, “Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 152; M. Aktepe, “XIV ve XV.

Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına Dair”, Türkiyat Mecmuası, c. X,

İstanbul 1953, s. 311-312.

197

Aynı defterde Serez’de Evrenos Bey imaretine hizmet veren görevlilerin listesi

de kaydedilmiştir. İmarette çalışan toplam hademe sayısı 18 olarak verilmişse de bu

hademelerin isimlerinin yazıldığı yerde ayrıca cüzhânân başlığı altında dört isim

daha kaydedilmiştir. İmaret hademesinden beşinin kul oldukları kayıtlıdır. Böylece

Evrenos Bey’in kendi kölelerini imaretinde istihdam ettiği anlayabiliyoruz. Ayrıca

imaret çalışanları belirtildikten sonra altına şöyle bir not düşülmüştür: “Mezkûrların

içinden yevmiyyesi olmayanlarun me’ûneti her ne ise mütevelli608 ma’rifetiyle olunur

ve ellerinde fermân-ı hümâyûnları vardır ki ‘avârızdan mu’âf ve müsellem olalar.

Hâne: 18”. Böylece yevmiyyesi belirtilmeyen hademelerin ise imarette karın

tokluğuna çalıştıkları anlaşılmaktadır ki bunlardan üçü aşçı, dördü ekmekçi olarak

zaten mutfak çalışanları oldukları da görülmektedir. Ayrıca cüzhânân olarak

kaydedilen ve hane sayısına dâhil edilmeyen dört kişi de karın tokluğuna

çalışmaktaydılar.

608 Balta bu kelimeyi “mu’ârif” olarak okumuştur. Bkz. E. Balta, a.g.e., s. 226.

198

Tablo 5: 1510-12 Tarihinde Evrenos Bey İmareti’nin Çalı şanları

Adı Görevi Ücreti

(fî yevm)

Ömer Fakih İmam-ı mescid-i ‘imâret 5 akça

Hacı Ali Mü’ezzin 3 akça

Davud bin Murad Şeyh-i İmâret 7 akça

Eyüb veled-i İlyas Kâtib 6 akça

Yusuf, kuldur Nakîb 5 akça

Eyne Beyi Kilârî 5 akça

İsa Anbârdâr 3 akça

Mustafa, kuldur (hizmet türü belirtilmemiş) 2 akça

Hızır Çerağcı 3 akça

Mehmed, kuldur Tabbâh -

Mahmud, kuldur Tabbâh -

Hasan, kuldur Tabbâh -

Hamza Habbâz -

Hasan Habbâz -

Hasan-ı diğer Habbâz -

Alagöz Habbâz -

Hacı Mustafa Câbi-i Tumba 3 akça

Bayezid Câbi-i Mezra’a 3 akça

Ali, Salih, Mustafa, Mehemmed Cüzhânân -

1519 tarihli tahrir defterinde de Evrenos Bey’in Serez’de bulunan imareti vakfı

kaydedilmiştir609. Bu vakıf gelirleri arasında Tumba köyünün yanı sıra 1510-12

tarihli kayıtta yer almayan 4.332 akçalık geliri olan Kalohorit köyü de vakfa

eklenmiştir. Ayrıca daha önce çiftlik olarak geçen Kameniça bu defterde bir mezraa

olarak yer almış “hâlî ez-ra’iyyet” şeklinde 1.861 hâsıl ile kaydedilmiştir. Nüfustan

hali olan bu mezra, Serez nefsine yakın bulunmaktadır (muttasıl-ı şehr-i Siroz). Bu

609 BOA, TT 70, s.91.

199

defterde de Evrenos Bey’in Yörükleri yer almaktadır ve kaza sınırında yerleşmiş

oldukları kayıtlıdır. 1519 tarihli deftere göre Evrenos Bey’in imareti vakfının

gelirleri yekün 43.664 akça olarak kaydedilmiştir. Vakfın gelirinin 8-10 yıl içerisinde

bir artış gösterdiğini görüyoruz. Bu da büyüyen Evrenos Bey vakfına Kalohorit

karyesinin katılmasından kaynaklanmaktadır.

Tablo 6: Evrenos Bey’in 1519 Tarihinde Serez’deki Vakıf Köyleri

Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz

Hâne-i Müslim: 2 Mücerred: 1

Hâne-i Gebr: 78 Mücerred: 13 Bîve: 4

Hâsıl-ı ma’a kâvmişân ve mâdiyânân: 36.439

Karye-i Kalohorit, tâbi’-i Siroz

Hâne-i Müslim: 1

Hâne-i Gebr: 31 Mücerred: 5 Bîve: 4

Hâsıl: 4.332

Mezra’a-i Kameniça, tâbi’-i Siroz, hâlî ez-ra’iyyet, muttasıl-ı şehr-i Siroz

Hâsıl: 1.861

Cemâ’at-i Yörügân, tâbi’-i Siroz, der kaza-i sınur

Hâne: 28 Mücerred: 23

Hâsıl: 1.032

YEKÜN: 43.664

1528 tarihli tahrir defterine göre, Evrenos Bey’in Serez’deki vakf-ı imareti

geliri 43.786 akçadır610. Yaklaşık on yıllık aradan sonra vakıf gelirinde kaydadeğer

bir artış olmadığını görüyoruz. Defter icmal olduğu için sadece gelir kalemlerinin

ismi ve hâsılları kaydedilmiştir. Tumba karyesinin hâsılatı, Serez merkezdeki

dükkânların hâsılatı ile beraber 36.180 akça hesaplanmıştır. 1519 yılında Kalohorit

610 BOA, TT 143, s. 122.

200

olarak geçen karye ise bu defa Kalomiran olarak 3.970 gelir ile kaydedilmiştir.

Bunun dışında önceleri çiftlik, daha sonra mezra’a olarak kaydedilen Serez merkezi

yakınlarındaki Kameniça, bu defterde karye olarak kaydedilmiştir ve hâsılı 2.080

akçadır. Defterde hane sayısı belirtilmemekle birlikte, mezra’adan karye statüsüne

geçmiş olması burada bir iskânın başladığına işaret etmektedir. Vakıf sınırında

yerleşen Yörük cemaatinin ise hâsılı ise 1.556 akçadır.

Tablo 7: 1528 tarihinde Evrenos Bey’in Serez’deki Vakfı

Vakf-ı ‘imâret-i Evrenos Bey, el-merhûm

Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz, ma’a mahsûl-i dekâkîn, nefs-i Siroz

Hâsıl: 36.180

Karye-i Kalomiran, tâbi’-i Siroz

Hâsıl: 3.970

Karye-i Kameniça, der kurb-ı nefs-i Siroz

Hâsıl: 2.080

Cemâ’at-i Yörügân, der sınur-ı vakf-ı el-mezbûr

Hâsıl: 1.556

YEKÜN: 43.786

1530 tarihli Rumeli defterine baktığımızda vakıf gelirinin iki yıl önceki kayıtla

tamamen aynı olduğunu görüyoruz611. Ancak bu defterin farkı ise hane ve mücerred

sayılarını kaydetmiş olmasıdır. Ayrıca daha önceki kayıtta isminin değiştiğini fark

ettiğimiz Kalomiran karyesi, şimdi ise “nâm-ı diğer Küçük Köy” şeklinde farklı bir

isimle daha karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu defterde “Koca Evrenos” olarak

611 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 72.

201

zikredilen Evrenos Bey’in genç köleleri 12 nefer “gılmânân” olarak kaydedilmiştir ki

ispençe ve diğer vergilerin yanında her yıl cizye bedeli olarak 50’şer akça

vermekteydiler. Bir önceki tahrirde mezraadan köye dönüşen ve bu defterde Küçük

Köy olarak da isimlendirilen Kameniça’nın, Evrenos Bey’in köleleri ile iskân

edildiği sonucu çıkarılabilir. Dolayısıyla Evrenos Bey’in vakıflar kurarak şehirlerin

gelişimine katkısı yanında bölgenin yerleşimi ve şenlendirilmesi konusunda da

etkisinden bahsedilebilir. Ayrıca 1530 tarihli bu defterde Serez’in merkezinde yer

alan Müslüman mahalleleri arasında “Mahalle-i ‘İmâret-i Evrenos Bey” adında 8

hâne, 4 mücerred ve ayrıca 5 nefer gebrân ile 22 kişiden oluşan imaret çalışanlarının

bulunduğu bir mahalle kaydedilmiştir612. Böylelikle Evrenos Bey’in imaret

çalışanlarının ikamet ettiği yeri de tespit etmiş oluyoruz.

Tablo: 8: 167 Numaralı Vilâyet-i Rumili Defteri (937/1530)613

Vakf-ı ‘İmâret-i Evrenos Bey, el-merhûm

Karye-i Tumba, tâbi’-i Siroz

Hâne-i Müslim: 3 Mücerred: 1

Gebrân: Hâne: 81 Mücerred: 14 Bîve: 5

Hâsıl-ı ma’a mahsûl-i dekâkîn ve kâvmiyân ve mâdiyân: 36.180

Dekâkîn-i der nefs-i Siroz

Aded: 52

Hâsıl-ı fî sene: 6.797

An mahsûlât-ı kâvmişân, fî sene: 5.870

Karye-i Kalomiran nâm-ı di ğer Küçük Köy, tâbi’-i m .

Hâne: 38 Mücerred:2 Bîve:3

Hâsıl: 3.970

Karye-i Kameniça, tâbi’-i el-mezbûr

612 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri, v. 64.

613 Age, v. 72.

202

Hâne-i Müslim: 3

Gebrân: hâne: 5 Mücerred: 1

Hâsıl: 2.080

Cemâ’at-i Yörügân, tâbi’-i Siroz

Hâne: 48 Mücerred: 42

Hâsıl: 1.556

Gılmânân-ı Koca Evrenos Bey ki ispençeden ve sâ’ir mersûmâtdan gayrı cizye bedeli her sâl ellişer akça virürler

Neferen: 12

YEKÜN-İ VAKF-I EVRENOS BEY el-merhûm: 43.786

1569-70 yılında Siroz evkâf defterinde Evrenos Bey imareti evkâfı mufassal

olarak verilmiş ve imarete ait bütün vergi kalemleri tek tek kaydedilmiştir614. Tumba

karyesinde ise bir önceki deftere göre Müslüman hane sayısında sadece bir artış

gözlenirken, gebran hanenin 81’den 94’e çıktığını tespit ediyoruz. Karyenin mahsulât

vergileri ile birlikte toplam hâsılı 39.483 akçadır.

Hıristiyan karye olan Kalomiran’da ise 40 hâne ve 21 mücerred bulunuyordu

ve alınan vergilerle birlikte hâsılı 5.445 akça idi. Görüldüğü gibi Evrenos Bey’in

Serez’deki imaret vakfının gelirleri nüfuslarını daha çok Hıristiyanların oluşturduğu

karyelerden sağlanıyordu. Bu karyelerin gayrımüslim nüfuslarında ise herhangi bir

azalma değil, aksine artış gözlemliyoruz.

1569-70 yılına ait Serez evkâf defterine baktığımızda, yirmi bir kişinin Evrenos

Bey’in Serez’deki imaretinde çalıştığına rastlıyoruz. Ancak bu defa çalışanların

yevmiyyesi belirtilmemiştir. Ayrıca çalışanlardan yedisinin babasının Abdullah

614 TKGM EVK, 577, v. 130a-135a.

203

ismini taşıyor olması da bu kişilerin muhtedi olduğunu göstermektedir. Çalışanların

isimleri ve görevleri ise şöyledir:615

Tablo 9: 1569-70 Tarihinde Evrenos Bey İmareti’nin Çalı şanları

İmaret Çalışanları Görevleri

Derviş bin Ali Şeyh-i imâret

Mustafa bin Cafer Kâtip

Vefâ bin Alagöz Câbi

Ali bin Hızır Câbi

Osmân bin Üveys Câbi

Hasan bin Hızır Nakîb

Memi bin Ramazan Kilâri

Yahya bin Mahmud Anbârî

Abdi bin Hüseyin Şem‛dâr

Yusuf bin Mustafa [hizmet türü belirtilmemiş]

Hamza bin Abdullah Tabbâh

Memi bin Hüseyin Tabbâh

Hasan bin Aydın Tabbâh

Mustafa bin Cafer Tabbâh

Haydar bin Abdullah Ferrâş

Haydar bin Abdullah Bevvâb

Kāsım bin Abdullah Ferrâş

Hasan bin Abdullah Ferrâş

Mehmed bin Abdullah Habbâz

Ali bin Abdullah Habbâz

Nurullah bin Lütfi [hizmet türü belirtilmemiş]

Serez merkezi yakınlarındaki Kameniça karyesi ise 1570 yılında üç Müslüman

hâne ile dokuz gayrımüslim hâne ve dört mücerredden oluşmaktaydı. Alınan

vergilerle birlikte hâsılı 3.073 akça idi. Bu defterde de Evrenos Bey Yörükleri 313

615 TKGM EVK, 577, v. 131a-131b.

204

bennâk ve 168 mücerred ile kaydedilmişler ve alınan vergiler ile beraber hâsılları

8.094 akça olarak kaydedilmiştir.

Hoca Saadeddin Gümülcine ve Yenice-i Vardar’da bulunan Evrenos Bey

hayrâtı için: “ol iki şehirde nice âsâr-ı hüsne ve vücûh-ı hayr ihdâs idüb vârıdeyn ve

sâdıreyn içün imâret ve misâfirhâneler tertîb eyledi ve her gün enva’ etame-i nefîse

matbahında tabh olunub, ri’âyet-i misâfirînde dakîka fevt olunmaz nüzûl iden fukara

ne denlü ikâmet eyleseler men’ olunmasun deyu vakfiyesinde mukarrer etmişdir”

demektedir616.

Evliya Çelebi, Evrenos eliyle fethedildiğini belirttiği Serez’e bağlı Zihne için

“yüz elli akçe pâyesiyle şerîf kazâdır” derken, Serez için ise “üç yüz akçe pâyesinde

şerîf kazâsı vardır” demektedir617. Çelebi, şehrin Zihne tarafında Evrenos Bey ile

birlikte Serez’e gelen on sekiz gazinin atlarını bağladıkları kazıkların kendi ziyareti

sırasında büyük birer çınar haline geldiklerinden bahseder. Çelebi’ye göre bu on

sekiz çınar uzunlukları semaya erişen bir mesirgâh yeri oluşturmuşlardır618. İlginçtir

ki ne Osmanlı tahrir ve evkaf defterlerinde ne belgelerinde ne de Evliya Çelebi’de

Evrenos Bey Camii ve imaretinin dışında şehre han, hamam ya da kervansaray gibi

diğer vakıflarında gördüğümüz hayır binalarının inşasına dair herhangi bir kayda

rastlamamaktayız. Sadece “Gazi Evrenos Bey Medresesi” olarak kayıtlara geçen H.

13 Ra. 1322 (27 Haziran 1904) tarihli belgeden, Serez’de bulunan medresenin

mütevellisi tarafından tamir ettirildikten sonra açılış mesrasimi yapıldığına dair bir

616 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 74.

617 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 56-57.

618 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 60.

205

belge bulunmaktdır619. Böylelikle mederesenin XX. yüzyıl başlarında dahi ayakta

olduğunu ve tadilat sonrası işlevini yerine getirdiğini öğrenebiliyoruz.

Müstesna vakıflardan olduğunu daha önce zikrettiğimiz Evrenos Bey

vakıflarının XX. yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Tanzimat’ın ilanı

sırasında sadece manevi din büyükleri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş

Veli, Abdülkadir Geylani ve Hacı Bayram vakıfları ile yaptıkları fetihlerle devlete

büyük yararlılıklar gösteren başta Gazi Evrenos Bey, oğlu Gazi Ali Bey, diğer bir

akıncı beyi olan Gazi Mihal Bey ve Gazi Süleyman Bey vakıflarının müstesna

vakıflardan olduğu kabul edilmiştir620. Evrenos Bey’e tevcih edilen fermanları içeren

kitapçıktaki (1257 Receb 5) 8 Ağustos 1841 tarihli kayda göre de, Tanzimat

sonrasında Evrenos Bey evkâf-ı şerîfinin ona hürmeten müstesna tutulduğu

belirtilmiş ve bu nedenle de kendileri tarafından idare edileceği kaydedilmiştir621.

Daha sonra yapılan başvurular nedeniyle diğer bazı vakıflar da müstesna vakıflar

arasına alınsalar da Evrenos’un ve nesli günümüze kadar ulaşan oğlu Gazi Ali Bey’in

vakıfları Tanzimat döneminde de müstesna vakıflar arasında yer almışlardır. Zira

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin İrade Şura-yı Devlet kayıtları arasında 31 Aralık

1868 tarihli bir dosyada Evrenos Bey’in Serez sancağı dâhilindeki vakfının “taht-ı

imtiyâz ve istisnâda” olarak kaydedildiğini ve evlâd-ı vâkıf tarafından idare olunan

bu vakfa mahalli evkaf müdürlüğünce yapılan müdahalenin men’i konusunda kaleme

alınan belgelerle karşılaşıyoruz622.

619 N. Konuk, a.g.e., s. 269.

620 N. Öztürk, Vakıf Müessesesi, s. 110-111.

621 El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 6-10.

622 BOA, İ.ŞD. 6/334; BOA, A. MKT. MHM, 338/21; BOA, A.MKT.MHM 398/21.

206

3.2.3. Selanik’te Evrenos Bey Vakfı

Evrenos Bey ve Halil Hayreddin Paşa tarafından ilk fethi 1387’de

gerçekleştirilen Selanik, Evrenos Bey’in vakıf kurduğu yerler arasındadır. Evrenos

Bey’in Selanik vakfı Gümülcine ve Serez’deki vakıfları gibi müstesna

vakıflardandır623. Dimitiriadis’in de belirttiği gibi Evrenos Bey’in Selanik vakfı

Balkanlardaki en büyük vakıflardan biridir624. Ancak Evrenos Bey’in Selanik

vakfiyesi günümüze ulaşmamıştır. Fethin ardından Evrenos Bey’e kılıç hakkı olarak

Selanik’ten de toprak bağışlanmıştır. Biliyoruz ki 1603 tarihli tecdîdnâmede Evrenos

Bey mülklerinin sınırları çizilirken Selanik kadısı görevliydi ve Selanik vakıf köyleri

arasında bulunan Gülgü, Maliça, gibi karyeler daha I. Murad döneminde kendisine

verilmişti625. Büyük ihtimalle bu vakfın temelleri, fethi müteakiben yani daha I.

Murad zamanında Evrenos Bey tarafından atılmıştır.

Selanik vakfına ait en erken tarihli olandan başlamak kaydıyla, 1519 (TT 70),

1530 (TT 167), 1568 (553 Nolu Selanik Evkâf Defteri) ve 1692 (BOA. CEV, 67)

tarihlerine ait kayıtlardan yararlandık. Belgeler doğrultusunda Selanik’te Evrenos

Bey tarafından kurulan vakfı incelemeye çalışacağız. Bu konuda erken XVIII. yüzyıl

623 BOA, DH. MKT. No: 1478/69; BOA, İ.MVL, No: 26/406. El-hâc Gazi Evrenos

Bey’e İ‘tâ Buyurulan Fermân-ı Âliye Sûretleri, s. 11.

624 Dimitriadis, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki en eski ve en geniş

vakıflardan biri Evrenos Bey’in Selanik vakfı olduğunu kaydetmiştir. Bkz. V.

Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 26.

625 A. Çalı, “Akıncı Beyi Evrenos Bey’e Ait Mülknâme”, s. 71.

207

belgelerine dayanarak Evrenos Bey’in Selanik vakfını inceleyen V. Dimitriadis’in

çalışmalarını tamamlar nitelikte olduğunu düşünmekteyiz626.

TT 70 numaralı ve 1519 tarihli defterde vakıf gelirlerinin nereye ait oldukları

belirtilmeksizin “Evkâf-ı Evrenos Bey, el-merhûm” başlığı altında Evrenos Bey’in bu

tarihte tespit edilen bütün vakıf köyleri, gelirleri ve bu köylerin nereye bağlı

oldukları kaydedilmiştir. Ancak 1530 tarihli ve 167 numaralı tapu tahrir defterinde

ise bu vakıf köyleri bağlı bulundukları nahiye ve kazalara göre ayrıldığından

Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan Evrenos Vakfı köyleri ise ayrı birer başlık

altında incelenmiştir627. Yine aynı şekilde ayrı başlıklar halinde 1568 tarihli Selanik

Evkaf defterinde de Selanik vakfından ayrı tutulmuşlar, “an vakf-ı merhûm Evrenos

Bey” başlığı altında Selanik’e bağlı vakıf köylerinden 28 varak sonra

kaydedilmişlerdir. Bu nedenle biz de gelirlerinin büyük ihtimalle Selanik’teki vakfa

bağlı olduğunu tahmin edebildiğimiz ancak kaynak yetersizliği nedeniyle tam olarak

tespit edemediğimiz Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan Evrenos’a ait vakıf

köylerini bu kazalara ait ayrı tablolarda vermeyi uygun gördük.

Selanik’teki vakfın, en belirgin özelliği ise karyelerin gelirlerinin cizye vergisi

de dâhil olmak üzere vakfa ait olmasıdır628. 1519 (TTD 70) tarihli defterde vakfın

626 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”; aynı yazar, “Problems of Land-

owning”; aynı yazar, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 23-33; aynı

yazar, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92-104.

627 “Vakf-ı Evrenos Bey el-merhûm, tâbi’-i kazâ-i Karaverye” başlığı altında

Karaferye’de yer alan vakıf köyleri verilmiştir. A.g.e., v. 143; “Vakf-ı merhûm

Evrenos Bey” başılığı altında ise Avret Hisarı kazasında yer alan vakıf köylerinin

isimleri kaydedilmiştir. A.g.e., v. 120.

628 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.

208

cizye gelirlerine dair herhangi bir açıklama bulunmamasına rağmen, 1530 tarihli

defterde Evrenos Bey’in Selanik vakfının kaydedilirken “cizyeleri dahi vakfa

müte’allikdir” şeklinde bir bilgi bulunmaktadır629. 1568 tarihli Selanik Evkaf

Defteri’nde de Evrenos Bey’in Selanik kazasına bağlı vakfı kaydedilirken, “evkâfın

cizyesi ve ispençesi vesâyir mersûmâtı ve yavası ve kaçgunu ve mal-ı gâyibi ve mal-ı

mefkûdu ve gallâtı fi’l-cümle hukûk-ı şer’iyye ve rüsûm-ı‘örfiyyesi vakf içün zabt ve

tasarruf olunduğu” belirtilmi ştir630. 1692 tarihli belgeyi kullanmamızın amacı ise,

Evrenos Bey evkâfından Selanik’teki karyelerin miri tarafından tahsil olunan cizye

miktarlarının vakfa iade edildiğini göstermesidir. Demek ki bir süreliğine cizye

gelirleri devlete ödenmiştir. Bu bakımından bizim için önem taşıdığından bu belgede

yer alan gayrımüslim köyleri de bütünlük kazanması açısından tabloya eklemeyi

uygun gördük.

Bilindiği gibi cizye vergisi, buluğa erişmiş gayrımüslim erkekten alınan ve

şahıs başına toplanan bir vergidir ve vilayet kanunnâmelerine göre gayrımüslim bir

reayadan cizye resmi alabilmek için üç yüz akça tutarında malı olması şarttı631.

İslami bir vergi olan cizye, İnalcık’ın da belirttiği gibi daima nakit olarak alınır ve

doğrudan merkezî hazineye aktarılırdı632. Cizye gelirinin dirlik olarak verilmesi

629 167 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 99.

630 VGM 553 Nolu Selanik Evkaf, v. 12b.

631 Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Re’âyâdan Alınan Vergi ve

Resimler”, Ankara Ünv., DTC Fakülte Dergisi, c. V, S. 5, Ankara 1947, s. 493-494;

H. İnalcık, “Cizye”, DİA, c. VIII, İstanbul 1993, s. 45-48.

632 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s. 107.

209

istisnai bir durumdu633. Eğer cizye geliri merkezi hazine dışında herhangi bir vakıf

idaresi tarafından toplanıyorsa, Barkan’ın da belirttiği gibi bunlar bazı büyük sultan

ve vüzera evkâfı olabilirdi634. Bu durumda Evrenos Bey’in Selanik vakfındaki

karyelerde gayrımüslim halkın ödedikleri cizye vergisininin vakfa ait olması da

istisnai bir durumdur. 1530 tarihli Selanik Evkâf Defterinden tutulan “cizyeleri dahi

vakfa müte’allikdir” kaydı da bu durumun istisnai olduğunu ifade etmektedir. Bu

istisnai durum büyük ihtimalle Evrenos Bey’in devletin gözündeki öneminden

kaynaklanıyordu. Ayrıca kendisinin sıradan bir uc beyi değil vüzera değerinde bir

öneme sahip olduğunu görüyoruz.

Barkan, 1488-89 (H. 894) yılı muhasebe bilançolarında Selanik’teki Gazi

Evrenos Bey vakfından 199 Hıristiyan hanenin 12.749 akça cizye ödediklerini

belirtmiştir635. Ödenen ortalama cizye miktarını ise 64 akça olarak tespit etmiştir. Bu

rakam H. 893-894 ve 895 yıllarında aynı iken H. 896 (1491-92) yıllarında ise hane

miktarı 219’a yükselmiştir636. Ancak ne Barkan’ın belirttiği tarihlerde, ne de bizim

kullandığımız 1519 tarihli defterde cizye hakkında herhangi bir not bulunmadığından

vakıf gelirleri arasında olduğunu tahmin ediyoruz. Vakfa ait cizye gelirlerinin

zikredildiği elimizdeki en erken tarihli kayıt ise yukarıda bahsettiğimiz 1530 tarihli

633 H. İnalcık, a.g.e., s. 107.

634 Ö. L. Barkan, “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe

Bilânçoları”, Belgeler, c. 1 (1964) T.T.K. Ankara 1993, s. 3.

635 Ö. L. Barkan, “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe

Bilânçoları”, s. 49; V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 408.

636 Ö. L. Barkan, a.g.m., Ek Cedvel No: 1.

210

Rumili Muhasebe Defteri’dir637. Bu deftere baktığımızda Selanik vakfına bağlı

toplam 37 karye ismine rastlıyoruz. Bunlardan 25 tanesi Müslüman karyeler iken 12

tanesi de gayrımüslim karyelerdir. Gayrımüslim karyeler kaydedilirken yanlarında

tutulan notlardan hangi karyelerin cizyelerinin vakfa ait olduğunu hangilerinin ise

devlete gönderildiği kaydedilmiştir. Defterdeki kayda göre bu karyelerden sadece

üçü Grobişiça, Livadiça ve Remil’in cizyeleri miri tarafından zabt olunmaktaydı.

1568 ve 1692 tarihlerinde tutulan ve cizye miktarlarının belirtildiği kayıtlara

bakarsak ikisinde de cizye ödeyen hane halkının 2872 hane olduğunu görüyoruz.

Elbette 124 yıl boyunca vakfın Hıristiyan köylerinde nüfus rakamlarının aynı

kalması mümkün değildir. 1568 tarihli defterde yukarıda da bahsettiğimiz gibi vakfa

ait karyelerin cizye ve ispençe dâhil bütün vergilerinin vakfa ödendiğini belirtmiştik.

1692 yılına ait belgede ise Selanik’te vakfa ait bulunan karyelerin cizye gelirlerinin

yeniden Evrenos Bey vakfına iade edildiği belirtilmektedir. Demek ki 1692

tarihinden önce vakfın cizye gelirleri miri tarafından tahsil edilmiştir. Bunun sebebini

ise aynı tarihli belgenin arka yüzündeki 15 Receb 1103 (2 Nisan 1692) tarihli

kayıttan anlamak mümkündür638. Bu belgeye göre, Selanik kadısının talebiyle

Evrenos Bey evkâfından Selanik’te bulunan bazı karyelerin cizye gelirleri “cizyeleri

vakfa hâsıl olunmuş iken” bir yıllı ğına mahsus olmak üzere H. 1102 senesinde (1690-

91) devlet hazinesine ödenmiştir. Ve mezkûr yıla ait cizye geliri ise 75.780 akça

olarak tespit edilmiştir. Demek ki cizye gelirleri istisnai bir durum da olsa Evrenos

Bey vakfına aittir ve bu belgeden de anlaşılacağı üzere “şart-ı vâkıf” olarak her yıl

637 167 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 99-100.

638 BOA, C. EV. 67/3345. (Belge ekte verilmiştir)

211

vakfa ödendiği anlaşılmaktadır639. Bir seneliğine devlete ödenmesinin nedenini ise

Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılın sonlarında yaşadığı mali sıkıntıda aramak

mümkündür. 1683 Viyana yenilgisi ve ardından yaşanan savaşlar nedeniyle devlet

hazinesinde yaşanan mali güçlüğü gidermek adına çareler aranırken, 1689-1691

yılları arasında Köprülüzâde Mustafa Paşa’nın yaptığı cizye reformu bu duruma

açıklık kazandırmaktadır640. Bu reform gereğince vakıflara ait cizye gelirleri de

hazineye aktarılmış ve devlet bütçesinde yer almalarına karar verilmiştir641. Elbette

belgemizle aynı tarihi taşıması bu durumun açıklığa kavuşması açısından bizim için

büyük önem taşımaktadır ve böylece 1691 tarihinde bir yıl süre ile Selanik vakfının

cizye gelirlerinin neden miriye ödendiği anlaşılır olmaktadır. Ancak müstesna bir

vakıf olan Evrenos Bey vakfının cizye gelirleri şart-ı vâkıf olduğundan bir yıl süre ile

miriye ödenmiş ve 1692 tarihli belgeden öğrendiğimize göre de bu gelir vakfa iade

edilerek, karye isimleri cizye gelirleriyle birlikte kaydedilmiştir.

1692 tarihli belgede tutulan bir derkenarda, Evrenos Bey’in vakıflarının cizye

gelirleri şöyle kaydedilmiştir:

Kaza-i Selanik Neferen Hâne: 975

Kaza-i Yenice-i Vardar Neferen Hâne: 183

Kaza-i Gümülcine Neferen Hâne: 218

639 Evrenos Bey’in Selanik vakfının “şart-ı vâkıf” üzere idare edildiğine dair H. 1252

(1836-37) tarihli bir hat bulunmaktadır. HAT 552-27202.

640 Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergah Yay.,

İstanbul 1985, s. 137.

641 Aynı yazar, a.g.e., s. 139-140. Aynı eserde Selanik Sancağı ve tevabiindeki

Hıristiyan ve Yahudi nüfusa ait cizye miktarlarının da 2’şer şerifi altın olduğu

belirtilmektedir. Bkz. dn. 53.

212

Kaza-i Kara Verye Neferen Hâne: 8

TOPLAM HÂNE: 1384 hâne ve toplam 276.800 akça alınmıştır ve cizyedarın

kaydına göre bu gelirlerden ;

Nâhiye-i Vardar-ı Kebîr, tâbi-i Selanik Neferen:911

Nâhiye-i Vardar-ı Sagîr, tâbi-i Selanik: Neferen: 255

Nâhiye-i Langada, der kaza-i Selanik, Neferen: 163

Nâhiye-i Yenice-i Vardar, Neferen: 129

Yekün neferen: Ala: 240

Evsat: 499

Edna: 719

TOPLAM: 1458 akça miriye tahsis olunmuştur. Yazılan belge ile de bir

yıla mahsus tahsis edilen bu gelir vakfa iade edilmiştir.

Görüldüğü üzere, cizye gelirleri vakfa ait olup, ihtiyaç durumunda belirli

süreler içerisinde bu gelirlerden elde edilen nakit para devlet hazinesine ödenmiş,

diğer durumlarda ise tamamen vakfa ait olmuştur. 1530 yılında sadece Grobişiça,

Livadiça ve Remil’in cizyeleri devlet tarafından tahsis olunurken, maddi sıkıntının

çoğalması nedeniyle de 1691’de bir yıl boyunca bütün gayrımüslim köylerin cizye

vergileri devlet tarafından toplanmıştır. 1530’da sadece adı geçen üç karyeden bu

verginin alınması da tesadüf olmamalıdır. Dönemin Selanik kazasının batı sınırında

ard arda yer alan (güneyden kuzeye sırasıyla Livadiça-Remil-Grobişiça) ve Vardar

Nehri’nin batı yakasında bulunan bu köyler Via Egnatia üzerinde bulunan Selanik’in

213

askeri güzergâhının üzerinde olabilir. Nakit olarak alınan bu vergi tahminimizce yine

ordunun ihitiyaçları için Kanuni’nin Budin seferi sırasında kullanılmış olabilir642.

1530 tarihli defterde geriye kalan ve Vardar Nehri’nin doğu yakasında bulunan

Maliça, Gülgü, Bağluca nâm-ı diğer Dibek, Gönine, Nariş, Dermiflave, Luluvad,

Girdebor ve Kamara’nın cizyeleri ise vakfa aitti. Ancak cizye geliri vakfa ait olan bu

dokuz karyenin hâsıllarının “hâsıl ma’a cizye” şeklinde toplanması nedeniyle ve

diğer gelirler tam olarak belirtilmediğinden ne miktarda cizye ödediklerini maalesef

tespit edemiyoruz. Ancak re’ayanın durumuna göre de a’lâ (48 akça), evsat (24akça)

ve ednâ (12 akça) olarak (bazen değişiklik gösterse de) farklı miktarlarda alındığı

642 Dimitriadis, bu konuda Makedonya Arşivi’nde yaptığı çalışmalarda 1528 yılına

ait bir defterde Yenice-i Vardar’da bulunan beş adet köyün cizye gelirlerinin vakfa

ait olunduğunu belirtmiştir. Ancak 1702’den 1704’e kadar olan dönem için

incelenmek üzere Selanik kadısına sunulan hesap defterlerinde cizye gelirinin

bulunmadığını kaydeder. Ve söz ettiği tarihler arasında bir zamanda Sultanın bu

imtiyazı vakfın elinden aldığı sonucunu çıkarmıştır. Bu ayrımın sebebini ise Osmanlı

Devleti’nin tek tip bir vergi sistemi uygulama kaygısının olmadığına bağlamıştır.

Aynı dönemde [1528 tarihli defterde tespit ettiği 5 karyenin cizyesinden bahsediyor]

vakfa ait hanelerden yalnızca küçük bir bölümünün cizyeyi devlete ödemiş olmasını

ancak bu şekilde açıklanabileceğini belirtmiş ve bunun tespitinin de önemli olacağını

vurgulamıştır. Bkz., “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 95, dn. 9. Ancak

kanaatimizce bunu Osmanlı Devleti’nin tek tip vergi sistemi uygulama kaygısı

olmadığı ile açıklamak yeterli olmadığı gibi yukarıda da belirttiğimiz gibi dönemin

mali şartlarında aramak gerekmektedir. XVI. yüzyılda Balkanlarda yaşanan askeri

faaliyetlerin yoğun olması nedeniyle bazı karye gelirlerinin alınması veya 1691

yılında alınan karar ile bir yıla mahsus cizye gelirinin devlete ödenmesi bu duruma

örnektir. Cizye gelirinin vakfa ait olduğunu bildiğimize göre, bu durumda imtiyazın

vakfın elinden alındığını belirtmek doğru olmayacaktır.

214

bilinmektedir643. Burada dikkatimizi çeken ise Gülgü ve Maliça köyleridir. Çünkü bu

köyler, XIV. yüzyılın sonundan itibaren Evrenos Bey’in mülkleri arasındadır ve daha

o dönemden itibaren belgede geçen şekliyle “Gülgü ve Maliça nâm köylerin haracı

ve ispençesi ve koyunu resmini ve gölüyle ve haddleri ve sınurlarıyla hîbe ve temlîk”

edilmişlerdir.

Selanik’te bulunan Makedonya Arşivi’nde Makedonya’nın çeşitli yörelerindeki

Evrenos Bey vakfına ait 1845-1912 tarihleri arasında oluşturulmuş 111 adet defter

bulunmaktadır. Dimitriadis, bu belgeler ışığında yaptığı çalışmalar ile Evrenos

Bey’in Selanik, Kara Ferye ve Avrethisarı kazalarında da büyüklüğü 1200 km²’yi

geçen bir bölgede vakıf kurduğunu ve 59 adet köyün sahibi olduğunu tespit

etmiştir644. Dimitriadis’in belirttiği bölgede Evrenos Bey vakfına ait karyelerin

bulunduğu tablolarımıza baktığımızda Selanik’te 46, Avrethisarı’nda 9 ve

Karaferye’de 9 adet köyün yani toplam 64 adet köyün var olduğunu tespit ediyoruz.

Bu bölge Karasu (Άλιάκµονα) ile Vardar (Άξιό) nehirleri arasında yer almaktadır ve

Yenice’den Selanik’in kıyısının bulunduğu körfez olan Selanik Körfezi’ne

(Thermaiko Kolpo) kadar uzanmaktaydı.

Selanik’te bulunan vakıf köyleri tablosuna baktığımızda 1519 tarihinde vakıf

karyeleri arasında yer almayan ancak daha sonra ortaya çıkan bazı köylerle

karşılaşıyoruz. Bunlardan 1530 tarihinde karşımıza çıkan 3 Müslüman (Yahşi Balı-

Davudcu-Cirikci) ve 2 Hıristiyan (Girdebor-Bağluca) karyeleri vakfa yeni

643 B. Christoff Nedkoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, çev.

Şinasi Altundağ, Belleten, c. VIII/32, Ankara 1994, s. 621.

644 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 407-412; Aynı yazar, “Via Egnatia

Üzerindeki Vakıflar”, s. 94.

215

eklenmişlerdir. 1568 tarihli evkâf defterinde ise biri Müslüman (Voştani) ve diğeri

Hıristiyan (Ilgar ma’a Todora nâm-ı diğer Turka) olmak üzere 2 karyenin daha vakfa

eklendiğini görüyoruz. Gördüğümüz üzere vakfa bölgede bulunan gayrimüslim

köyler eklenirken, bir taraftan da hem vakfın büyümesini hem de Müslüman nüfusun

artmasını sağlayan Müslüman köyler eklenmiştir. Tahmin edeceğimiz gibi bunlar

bölgeye yapılan göçler ile sağlanan Müslüman nüfus olup, vakıf yoluyla hayır işleri

sürdürülürken, diğer taraftan da Balkanlardaki Müslüman nüfusun artması

sağlanmıştır.

Dimitriadis, Selanik vakıflarının da aralarında bulunduğu Via Egnatia

üzerindeki Osmanlı vakıflarını incelerken, vakıf sahiplerinin Osmanlı yönetiminden

daha fazla kamu hizmeti ile ilgilendiklerini belirtmiştir645. Önemli kentlerde

yolcuların ihtiyaçlarını karşılayan kervansaraylar, vakıfların desteğiyle beslenen

cami, bedesten, imaret, hamam ve çeşme gibi hayır işleriyle ise daha çok vakıf

sahiplerinin uğraştıklarını belirtmiştir. Evrenos Bey de böylelikle hem elde ettiği

mülkleri vakfa dönüştürerek kalıcı olmasını sağlamış, hem de bu vakıfların işleyişini

oğullarına devrederek yüzyıllarca ayakta kalmalarına vesile olmuştur. Vakıf

karyelerindeki Müslüman nüfusun Hıristiyan ahali tarafından terk edilen köylere

yerleştiklerini belirten Dimitriadis, böylelikle Anadolu’dan gelen göçerlerin önemli

güzergâhlarda zorunlu iskâna tabi tutulmalarıyla ileride yaşanabilecek düşman

saldırılarına karşı önlem aldıklarını belirtmektedir646. Burada bahsedilen önemli

güzergâh ise elbette Evrenos Bey’in fetih sırasında takip ettiği, üzerinde vakıflar inşa

ederek hayır sitelerinin temellerini attığı Via Egnatia yani Osmanlı sol koludur.

645 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92.

646 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 92-93.

216

Makedonya Tarih Arşivi’nde bulunan 1707 yılına ait Selanik kadı siciline

kaydedilmiş bir fermandan yola çıkan Dimitriadis, Selanik’te bulunan Gazi Evrenos

Bey vakfına ait bazı Hıristiyan köylerin korucıyan köyleri olduklarını ve bunların

bazı vergilerden muaf tutulduklarını tespit etmiştir647. Yine aynı arşivden elde ettiği

bilgilere dayanarak 1771 yılında Selanik yöresi korucıyan köyleri olarak Yundcılar,

Hanlu-Arablu, Bınarca, Bostanlu-Arablu, Tekyelü, Yeniköy ve Davudbalı köylerinin

adlarını vermiştir648. Selanik kentine yakın olan yukarıda bahsi geçen korucıyan

köyleri, Dimitiriadis’e göre sakinleri arasından pençik oğlanı verme

yükümlülüğünden muafiyet karşılığında gazilerin at ve develerini beslemek gibi

belirli koşullar altında Gazi Evrenos’un vakfına bağlı köylerdi649.

Dimitriadis, XIX. yüzyılın başlarından itibaren Gazi Evrenos Bey vakfı

içerisinde bulunan köylerin uzun süreç içerisinde çiftliklere dönüşümünden

bahsetmiştir650. Vakfa ait defterlerde 19. yüzyılın sonunda 92 adet çiftlik ve köyün de

vakfa ait olduğunu tespit etmiştir651. Bu da yeni köy ve çiftliklerin ortaya çıktığını

göstermektedir. XIX. yüzyıl kayıtlarına göre bir çiftlik genelde tarla, bağ, meyve

bahçeleri, otlak ve çayırdan oluşuyordu. Osmanlı hakimiyetinin son dönemlerinde

Evrenos Bey’in vakıf arazisi üzerinde 500’den 5000 dönüme kadar 21 çiftlik;

5000’den 10.000 dönüme kadar 14 çiftlik; 10.000-20.000 dönüm arası 10 çiftlik; 20-

30.000 dönüm arası 2 çiftlik ve 51.000 dönümlük ile 82.000 dönümlük birer çiftlik

647 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 24-25.

648 Aynı yazar, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 420-422.

649 Aynı yazar, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 29.

650 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 44.

651 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 45.

217

bulunmaktaydı652. Sonuç olarak ise Dimitriadis, Selanik’teki Gazi Evrenos Bey vakfı

arazisinde XVII. yüzyılın sonlarından XIX. yüzyıl sonlarına kadar çiftlik sayısında

artış olduğunu kaydetmiştir. Dimitiriadis’in yaptığı bu değerlendirme sonucunda

elimizdeki verilere dayanarak karşılaştırma yaptığımızda, Evrenos Bey’in Selanik

vakıf köylerinden Dimitriadis tarafından tespit edilen 10 çiftlik isminin

hazırladığımız tabloda daha XVI. yüzyılda karye olarak geçtiğini görüyoruz. Karye

sayısında artış tespit ettiğimiz 1530 tarihli defterdeki bilgilere dayanarak, Kilidi,

Yaylacı, Plati, Kırcalar, Kayalu, İlhanlu, Davudcu, Hızır Balı, Kamara ve Davud Balı

bu tarihte birer karye iken, XVIII. yüzyılda çiftliğe dönüşmüşlerdir653.

Ayrıca elimizdeki belgelerde adı bulunmayan ve XVII. yüzyıldan sonra vakfa

eklenen karyeler de mevcuttur. Vakfın XX. yüzyıla kadar varolduğunu bildiğimize

göre, gelişme göstermesi, büyümesi elbette normaldir. Evrenos Bey’in Selanik

vakfına eklenen bu karyeler ise, Yundoğanlı, Suyabakıcı, Yemişli, Kurbeş, Dırmil,

Köleke, Yundcılar ve Kuru Yeni Köy’dür654.

652 Aynı yazar, “Problems of Land-owning”, s. 54.

653 XVIII. yüzyılda Evrenos Bey vakfında bulunan çiftlikler için bkz. V. Dimitriades,

“Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 409-410.

654 V. Dimitriades, “Φορολογικές Κατηγορίες”, s. 409-410.

Tablo 10: EVRENOS BEY’İN SELANİK’TEK İ VAKIF KÖYLER İ

1519 Tarihinde (TTD 70) 1530 Tarihinde (TTD 167) 1568 Tarihinde (Selânik Evkaf 553) 1692 Tarihinde (BOA. C.EV. 67 (33 45)

Müslim Gayrimüslim Müslim Gayrimüslim Müslim Gayrımüslim Gayrımüslim

Karye H

ane

cerr

ed

Biv

e

Ha

ne

cerr

ed

Biv

e

Ha

sıl

Ha

ne

cerr

ed

Biv

e

Açı

kla

ma

Ha

ne

cerr

ed

Biv

e

Ha

sıl

Çift

Be

nna

k

cerr

ed

Biv

e

Ha

ne

cerr

ed

Biv

e

Ha

sıl

Ha

ne

cerr

ed

Biv

e

Ciz

ye-i

Ge

brâ

n

Ha

sıl

Kilidi (1519'da tâbi-i Karaverye, 1530 sonrası tâbi-i Selanik)

41 15 10 15854 64 4 21099 * 175 70 26 19551 175 70 2130 19551

Korfi 24 5 5 17029 38 3 12051 * 79 48 16390 79 48 2500 16390

İnehor (1519'da tabi-i Kilidi) 1530 sonrası İnehor nâmı diğer Yeniköy, tâbi-i Selanik)

22 5 1992 42 24 7536 3 95 43 16 9214 95 43 1500 9214

Plati 64 12 17 18673 45 10210 * 21 18 4205 21 18 1000 4205

Grobişica 31 4 3 3426 16 17 5 3989 ** 37 27 4 5866

Livadiça 21 4 1 3406 21 3 2196 ** 24 19 2805

Kurşapalu 32 11 3853 33 9 4 yörük

3023

Hızır Balı 47 10 4200 40 4 3052 19 8 21 2844 Remil 79 7 8 7721 89 14 4 6258 ** 95 47 4 7354

**

Maliça 75 6 11798 106 4 11135 ***

104 36 5 10840 104 36 3700 10840

Kulkallu 58 13 7216 61 12 5890 36 12 19 5736

219

Kılıç Eri 12 1788 10 3 1581 15 3 11 1804 Yahşi Balı 22 2 1

yamak 2057 12 2 16 1932

Davudcu 33 4 7 yamak

2843 28 4 24 2800

Menteşelü 28 6 3290 29 4 1887 16 9 18 1893 Yaylacı 11 3 2477 12 1898 11 5 8 2054 Cirikci çiftlik

4 463 1 266

Kayağlu ve Hacı Hamzalu ve Kara Hisar (1530'dan itibaren Kayağlu)

43 11 6432 35 13 3398 30 5 15 3465

Mustafaca 42 14 6240 34 24 3838 40 16 16 4778 Karakoçlu nam-ı diğer Golinci ve nam-ı diğer Melahir (1530'dan itibaren Cüllahlu nâm-ı diğer Karakoçlu)

28 8 3363 26 20 3328 13 6 19 3132

Kırcalar nam-ı diğer Çukalu (1530'dan itibaren Kırcalar nâm-ı diğer Mesudlu)

24 9 4633 30 12 2506 23 9 4 2658

İlhanlu 11 5 2751 12 1042 7 2 6 1006 Sunkurlar 33 17 4649 31 21 3045 25 10 17 3802 Sarucı 21 2 2754 26 14 1455 21 13 12 1680

Kargalu Öyük 22 9 3100 22 10 1754 18 4 9 1768 Sasalu 29 12 3525 36 8 2304 16 4 3 2162 Gülgü 188 31 20 35616 180 1 25623

*** 140 93 33659 140 93 7000 33659

220

Canbazlu (1530'dan itibaren Canbazlar)

17 10 2908 17 11 1388 15 5 15 1490

İdrislü 11 1 1860 8 1196 7 2 1128 Kapucılar ve Deve Kovan (1530'dan sonra Kapucılar)

28 5 4098 31 5 2957 22 7 12 2443

Gönine 186 20 10 28822 213 12 27116 ***

241 88 31515 241 88 12000 31515

Nariş 52 13 17 11249 65 14 2 9633 ***

91 41 8632 91 41 3000 9785

Dermiflave 3 1 44 11 1 9546 53 5 8445 ***

91 32 9535 91 32 3000 9535

Luluvad (1530'dan sonra Lulugod)

96 8 6 16091 102 15 1 13101 ***

112 54 11220 112 54 11220

Girdebor/ Girdeboz655

58 12 10231 ***

70 31 11050 70 31 3000 11054

Kamara (1530'dan sonra Hamza)

31 6 1 5653 40 5 1 5472 ***

49 17 5860 49 17 2300 5860

Akça Kilise 78 7 5 7942 Ilgar ma'a Todora nâm-ı diğer Turka

91 28 8632

Bağluca ve nâm-ı diğer Dibek

169 10 2 23730 ***

168 73 25070 168 73 9000 25070

Voştani 36 3 20 3518

655 9 Ocak 1780 (2 Muharrem 194) tarihli bir belgede, Selanik sancağında Vardar-ı Kebîr nahiyesinde bulunan Gazi Evrenos evkafı

karyelerinden olan Girdebor’un ahalileri tarafından Divan-ı Ali’ye sunulan arzıhalde Selanik baruthanesinin ihtiyacı olan suyollarının

tamir ve temizlenmesi görevine yıllardır memur oldukları kayıtlıdır. Bkz. BOA, CEV. No: 386/18697.

221

Buduk/Yuluk 25 1 5 3876 Kemerlübor? 47 15 7 11896

Grusik nam-ı diğer Biyeloça

140 17 5 25211

Vardiça 29 5 3695 Peltek Yahşi 25 6 3480 Burkusa nam-ı diğer Anbar Köy

8 5 8 8998

YEKÜN 302438 248730 273757

* hâsıl ma'a dalyan baha

** Cizyesi miriye zabt olunur

*** hâsıl ma'a cizye

222

Selanik XVI ve XVII. yüzyıllarda mühimmat deposu olarak kullanılan bir

yerdi ve Osmanlı donanması için bir lojistik merkez olarak kullanılmıştı656. Örneğin

Mertzios, 1531 yılının Şubat ayında Osmanlı Sultanının emriyle Selanik halkından

düzenli vergilerin dışında ayrıca 25’er akça fazladan vergi toplandığını ve donanma

için Selanik halkından kıyafet alındığını belirtmektedir657. Ayrıca ihtiyaç zamanında

Selanik’ten çok sayıda kürekçi tahsis edildiği de olmuştu658.

Ne yazık ki Evliya Çelebi de Evrenos Bey’in Selanik’teki vakfına ait

eserlerden bahsetmemiştir. Sadece “be-dest-i Gazi Evrenos Beğ kefere-i Rum elinden

dest-i kahr ile aldı” demekle yetinmiştir659.

Aşağıda ise gelirlerinin daha önce bahsettiğimiz gibi gelirlerinin Selanik

vakfına bağlı olduğunu tahmin ettiğimiz Avrethisarı ve Karaferye’de bulunan vakıf

köyleri yer almaktadır. Daha Sultan Murad zamanında Evrenos eliyle fethedilen

Avrethisar’daki vakıf karyeleri ise tamamı Müslüman karyeler olup, aşağıdaki

tablodan da anlaşılacağı üzere 1568 tarihinde bunlara “Beliçerkova nâm-ı diğer

Aspro Kilise” adı altında bir Hıristiyan karye daha eklenmiştir. Karaferye’ye ise

herhangi bir nüfus naklinin yapılmamış olduğunu vakıf karyeleri arasında bulunan ve

tamamı Hıristiyan olan 9 karyeden anlıyoruz.

656 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96; Konstantinos D.

Mertzios, Μνήµεια Μακεδονικής Ιστορίας, Thessaloniki 1947, s. 117,119, 120, 150.

657 K. Mertzios, a.g.e., s. 120.

658 V. Dimitriadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96; K. Mertzios, a.g.e., s.

121 (1532’de), 124 (1533’te).

659 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 64. Fetih yılını ise H. 792 olarak

vermiştir.

223

Selanik sancağına bağlı olan Avrethisarı kazası, Selanik’in kuzey batısındadır.

Evliya Çelebi yine Evrenos eliyle fethedildiğini belirttiği Avrethisarı’nı, kiremit

binalarla örtülü, bağı ve bahçesi bulunan ab-ı hayat sulu bir şehircik olarak tarif

etmektedir660. XVII. yüzyılda ahalisinin çoğunun tüccar olduğunu belirten Çelebi,

reayanın da Rum, Bulgar ve Sırp’tan oluştuğunu kaydeder. Şehirde, medrese, sıbyan

mektebi, tekke, han, hamam ve kervansaray görmüştür661. Hatta eserinde

Karaferye’de bulunan Avusdos kasabasınından bahsederken, bu gayrımüslim

kasabanın da Gazi Evrenos Bey evkâfından olduğunu kaydetmiştir662.

Ayverdi ise eserinde 758 nolu defter kaydından yola çıkarak Evrenos Bey’in

Gümülcine, Serez ve Yenice-i Vardar’daki cami ve imaretleri ile beraber Selanik’in

de işaret edildiğinden yola çıkarak Selanik’te “Gazi Evrenos Bey Camii” olduğunu

belirtmiştir663.

Görüldüğü üzere şart-ı vâkıf olarak Evrenos Bey’in Selanik, Karaferye ve

Avrethisar’ında bulunan karyelerin gelirlerinin tamamı Gazi Evrenos Bey vakfına

aittir664. Öyle ki 1826’da imparatorluğun tüm vakıfları Evkaf Nezareti’nin

yönetimine bırakıldığında Gazi Evrenos Bey’in vakfı bu düzenlemenin dışında

bırakılmıştır665.

660 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 46.

661 A.g.e., s. 46.

662 A.g.e., s. 81.

663 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 258.

664 VGM 553, Selanik Evkaf, v. 12b.

665 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28.

Tablo 11: EVRENOS BEY'İN AVRETH İSARI’NDAK İ VAKIF KÖYLER İ

1519 Tarihinde (TTD 70) 1530 Tarihinde (TTD 167) 1568 Tarihinde (Selanik Evkaf 553)

Müslim Müslim Müslim Gayrımüslim

Karye Hane Mücerred Bive Hasıl Hane Mücerred Yamak Hasıl Çift Bennak Mücerred Açıklama Hane Mücerred Açıklama Yekün

Karaca Hisarlu 51 38 7473 42 21 3706 24 5 19 Çift: 22;

Bennak: 11;

Müc. 6 akça

3392

Karapınarlu

nâm-ı diğer

Hisarlu

65 50 9373 62 30 6703 22 47 50 5971

Salmanlu 13 4 4260 7 1 4 1394 7 6 13 1538

Yaycılar 41 19 7575 29 4 3069 28 17 12 3360

Kavaklu 25 15 2898 21 6 1965 14 14 9 2151

Gün Obası 30 16 3553 30 20 3117 15 18 7 2980

Müslümancık 46 22 5666 44 22 3738 7 36 44 2265

Hasancı 57 31 7455 66 24 6227 40 56 67 6808

Beliçerkova

nâm-ı diğer

Aspro Kilise

104 23 İspençe

hane ve

müc. 25'er

akça

6524

TOPLAM 48253 29919 34989

225

Tablo 12: EVRENOS BEY' İN KARAVERYE'DEK İ VAKIF KÖYLER İ

1519 Tarihinde (TTD

70) 1530 Tarihinde (TTD

167) 1568 Tarihinde (Selanik Evkaf 553) 8 Şubat 1692 (BOA C..EV.. 67/3345)

Karye Hane Müc. Bive Hasıl Hane Müc. Bive Hasıl İspençe Hane

İspençe Mücerred

İspençe Bive Açıklama Yekün Hane Müc. Bive

Cizye-i Gebrân Açıklama Hasıl

Edri-i Birun 47 9 3 17456

Edri-i Enderun 39 5 4 6771

78

8

19163

83

27

1

Edri ma'a Edri-i diğer

19306

83

27

4000

Edri ma'a Edri-i diğer

19306

Leziko 20 1 3 7946 22 2 13414 25 10 9075 25 10 1800 9075 Anya 20 4 3 6983 28 4 8506 42 7 8725 42 7 1000 8725 Furun 52 10 4 9784 Kilidi 41 15 10 15854

Plati 64 12 17 18673 3 708

Hâlî-ez re'âya (köyün halkı dağılmış)

Pilişo 8 630

Korfi 63 6 3 15850 49 20 İspençe Hane 25 akça; müc. 25 akça 16790 49 20 3260 16790

YEKÜN 84097 57641 53896 53896

3.2.4. Evrenosoğulları’nın Merkezi Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey

Vakfı 666

Evrenos Gazi’nin Serez’den sonraki yeni uc merkezi olan Yenice-i Vardar aynı

zamanda Evrenosoğulları ailesinin de merkezidir667. Evrenos Bey marifetiyle

Osmanlı döneminde önemli bir Türk askeri-kültür merkezi şeklinde gelişen Yenice-i

Vardar, özellikle de Trakya ve Makedonya’da seferler yapan Evrenos’un takipçileri

gazilerin merkezi haline gelmiştir. XVII. yüzyılda Vardar Yenicesi’nden geçen

Evliya Çelebi, burası için “tâ Gâzi Evrenos zamânından berü binâ olunmuş câmi’leri

ve dükkânları ve hânları ve mesâcidleri ve bir aded hammâmı olub ‘öşr-i âdet-i

ağnâmı mü’ebbedü’d-devrân’ deyü hatt-ı şerîfler ile bu yayla Gazi Evrenos

evkâfıdır” demektedir668.

Yenice-i Vardar’ın uc merkezi olarak seçilmesinin sebebi ise stratejik önemini

belirleyen coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Kent, tarihi Via Egnatia

666 Bu başlık altındaki bilgilerin bir kısmı 22-23 Kasım 2008 tarihlerinde Samsun’da

düzenlenen Balkanlarda Bıraktıklarımız, II. Ulusal Mübadele ve Balkan Türk

Kültürü Araştırmaları Kongresi’nde sunulmuş ve 2009 yılında yayımlanmıştır. Bkz.

A. Çalı, “Bir Osmanlı Vakıf Şehri: Yenice-i Vardar”, 22-23 Kasım 2008, Samsun

2009, s. 32-47.

667 E. H. Ayverdi, a.g.e. c. IV, s. 303, 306; İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 411; A. Vakalopoulos,

a.g.e., s. 51; H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 77; V. Dimitriadis,

“Devşirmenin Kökenleri Üzerine Düşünceler”, s. 28. Yenice-i Vardar, Evrenos

Bey’in fethinden ve yerleşmesinden itibaren 1923 tarihine kadar yaklaşık beşyüz

yıldan fazla Evrenosoğulları ailesinin merkezi konumunda idi.

668 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 78. 1668 tarihinden sonra Rumeli’ye

geçmiştir.

227

yolundan Teselya ve Güney Yunanistan’a ayrılan sapakta bulunması nedeniyle

önemli bir yere sahiptir669. II. Bölümde detaylı olarak bahsettiğimiz gibi Evrenos

Bey, sol kol üzerinde ilerleyerek Batı Trakya ve Güney Makedonya üzerinde fetihler

yapmış, Serez, Manastır ve ardından Ohri yolunu takip ederek Arnavutluk sınırlarına

kadar dayanmıştır670. Büyük bir ihtimalle Evrenos Bey, Selanik’e, Arnavutluk

sınırlarına ve özellikle de Üsküp’e yakın olması nedeniyle burayı tercih etmiştir.

Makedonya’nın merkezinde yer alması ise bu bölge hâkimiyeti açısından ayrı bir

önem taşımaktadır. Çünkü seçilen üslerin yani uc merkezlerinin yeni fethedilen

kentlerden çok uzak olmaması gerekiyordu671. Evrenos Bey’in kendisine üs olarak

seçtiği yerlerin tesadüfî yerler olmadıkları ve askeri ya da stratejik öneme sahip

yerler olmaları elbette önemli bir durumdur.

Geniş bir ovanın ortasında ve Vardar ile Karasu ırmaklarının yakınında

bulunan kent, akıncı birliklerinin yanı sıra daha sonraki dönemlerde İstanbul’daki

süvari birliklerine de at yetiştiren yer olması bakımından ayrı bir öneme sahiptir.

Ayrıca Yunanistan da dâhil, Sırbistan ve Arnavutluk’a yapılan seferlerde Osmanlı

ordusunun toplanma noktası idi. Ayverdi burada askerî bir kışlanın da yer aldığını

belirtmektedir672. At yetiştirilmesine elverişli olduğu gibi av hayvanları bakımından

da zengin olan kente Osmanlı sultanları sık sık avlanma amacıyla gelmekteydiler673.

669 V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 95.

670 H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s. 17.

671 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 28.

672 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 306.

673 V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 96.

228

Evliya Çelebi, Yenice-i Vardar’dan bahsederken şimşir, karaçalı, erik ve

kızılcık gibi ağaçların köklerinden kaşıklar yapıldığını ve şehir halkının meşhur olan

bu kaşıklarını vilayet vilayet gezerek sattıklarını yazmaktadır. Ayrıca daha önce hiç

tütün kullanmadığını belirten Evliya Çelebi: “misk ü amber kokulu” tütünlerinden

bahsederek hiç içmediği halde buradaki tütünden haz aldığını belirtmiştir674.

Dimitriadis de bu konuda Yenice’de pamuk ve (meşhur Yenice tütünü) tütün

üretildiğini hatta 18. yüzyılda yapılan pamuk ihracatının Makedonya Arşivi’nde yıl

be yıl kayıtların bulunduğundan bahseder675.

Yenice-i Vardar’ın tarihi ile ilgili kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır.

Şehre ilk Türk yerleşmesi “Vardariotes” denilen Vardar Türkleri’nin IX. yüzyılda

İmparator Teofil döneminde gerçekleşmiş ve Hıristiyanlaşmış bu Türk kabilesi

buradaki nehre de adını vermiştir676. Yenice ismi ise şehri kuran ve ailesinin merkezi

haline getiren Evrenos Bey tarafından verilmiştir677. Bu isim günümüze kadar

674 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 78.

675 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 53.

676 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 183; Machiel Kiel, “Yenice Vardar”, s.

303-304.

677 V. Dimitriadis, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 28. Yazar

ayrıca İskeçe (Ξάνθη) bölgesinde bu ismin Yenice-i Karasu şeklinde farklılaştırılarak

verildiğini, ayrıca Gümülcine, Serez ve daha çok Selanik’te aynı ismin vakfına ait

mahallelerde de sık sık kullanıldığını belirtmektedir. Özellikle bu ismin seçilmiş

olması ise kurulan mahallenin yeni yerleşimler sonucunda oluştuğunu

düşündürmektedir.

229

gelmiştir ve bugün şehir halkı dahi “Giannitsa” isminin Yenice’den bozma Türkçe

bir isim olduğunu kabul etmektedirler678.

Fethedildiği zaman belki de küçük bir site, köy durumunda olan Yenice-i

Vardar’da Evrenos Bey’in faaliyetleri ile bir şehirleşme başlamış ve zamanla askeri

ve kültürel bir merkez haline gelmiştir. Özellikle de ailenin merkez üssü olmuştur679.

Burada Evrenos Bey dışında oğullarından İsa, Ahmed ve Barak Beylerin de imar

faaliyetleri bulunmaktadır. Kent, Evrenosoğulları’nın burada yaptırmış olduğu vakıf

eserleri çerçevesinde gelişmiş, kısa zamanda bir Türk-İslâm şehri niteliği

kazanmıştır.

Tarihte bir köprü çevresinde, bir kale etrafında oluşan kasaba ve şehirler

görüldüğü gibi, Vardar Yenicesi gibi bir vakıf külliyesi etrafında gelişen şehirler de

vardır. Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey’e ait vakıf köyleri ve bu köylerden

karşılanan gelirler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. 1568 tarihli defterdeki bir

vasaleye göre bu köylerden sadece Burgaz’ın gelirleri Gümülcine’deki Evrenos Bey

imaretine gönderilmekteydi680. Diğer karye gelirleri ise Yenice-i Vardar’daki vakfa

678 Görüldüğü üzere şehrin bugün kullanılan ismi Osmanlı döneminden kalma olup,

Evrenos Bey tarafından verilen ismidir. Ancak Ümit Kılıç’ın makalesinde bunun tam

tersi iddia edilerek, şehrin isminin Rumca’dan bozma bir isim olduğu belirtilmiştir.

Krş. için bkz. Ümit Kılıç, “Osmanlı Hakimiyetinde Yenice-i Vardar Şehri (1520-

1566), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. V, S. 34, Erzurum 2005, s.

174.

679 M. Kiel, a.g.m., s. 304; V. Dimirtiadis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, s. 94.

680 TKGM, 553 Nolu Selânik Evkaf Defteri, v. 68b-70b.

230

aitti. Ayrıca Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar vakfı, diğer vakıfları gibi “evlâdiyyet

ve meşrûtiyyet üzere” vakfedilmişlerdir yani evlatlık vakıflardandır681.

XVI. yüzylda vakıf arasizi üzerinde 6 adet köy ismi bulunurken, Dimitriadis

1702-1704 tarihleri arasında yani erken XVIII. yüzyıl kayıtlarında Evrenos Bey’in

Yenice-i Vardar’daki vakıf arazisinde 60 adet çiftlik ve karye ismi bulunduğunu

belirtmektedir682. Bunlardan 29’u karye, 4’ü çiftlik, 2’si mezra’a ve kalan 25

tanesinin ise herhangi bir açıklama yapılmaksızın kaydedildiğini belirtmiştir. Ancak

Evrenos Bey’in oğullarının da Yenice-i Vardar’da imaret vakıfları inşa ettiklerini

bildiğimize göre, karye sayısındaki artışın sadece Evrenos Bey vakfında mı yoksa

Evrenosoğulları’nın Yenice-i Vardar’daki tüm vakıf karyelerinde mi olduğunu tespit

etmek gerekmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Evrenos Bey’in dışında

oğullarından Barak ve İsa Beylerin ve torunu Ahmed Bey’in Yenice-i Vardar’da

imaretler vakıfları olduğu bilinmektedir. Örneğin Evrenos Bey’in torunu Ahmed

Bey’e ait (H. 904) 1498 tarihli Yenice-i Vardar vakfiyesinde kendisine “Mücahit ve

Hacı Şemseddin Ahmed Bey” şeklinde hitap edilen Ahmed Bey’in, Yenice-i Vardar,

Vodina ve Tatarpazarı’nda birer imaret yaptırdığı ve bunları vakfa dönüştürdüğü

kayıtlıdır683.

681 BOA, C.EV, No: 288/14678; BOA, C.EV, No: 104/5182; BOA, C.EV, No:

649/32711.

682 V. Demetriades, “Problems of Land-owning”, s. 44.

683 BOA, EV.VKF No: 19/11. Vakfiyenin özeti için bkz. E. H. Ayverdi, a.g.e., s.

303-304.

231

Tablo 13: EVRENOS BEY’İN YENİCE-İ VARDAR'DAK İ VAKIF KÖYLER İ VE GELİRLERİ

1519 Tarihinde (TTD 70 ) 1529 Tarihinde (TTD 424) 1568 Tarihinde (EVK. 553)

Müslim Gebran Gebran Müslim Gebran

Karye Hane Hane Müc. Bive Gelir Hane Müc. Gelir Çift Hane Müc. Cizye-i Gebrân

Gelir

Burgaz (1519'da Pirgos)

65 21 12 20526 62 15 9680 67 26 3350 10185

Çakire nâm-ı diğer Çalık 1568)

1 18 9 1 1865 21 7 3609 3 21 20 1000 3981

Avrasto 45 16 9 9877 71 11 13998 63 38 2800 14830

Cirikci (Çiftlik-i Ayas Bey)

863

Hasbetlü nâm-ı diğer Mandrol

1 11 881 Karye-i Eftelya ile birleşmiştir

Eftelya 19 8 2 6071 44 6 14401 44 23 2500 13475

TOPLAM 40083 41688 42471

232

Ayrıca Selanik vakfında olduğu gibi Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar vakfının

cizye gelirleri de 1692 tarihinde yukarıda belirttiğimiz yaşanan mali sıkıntılar

nedeniyle bir yıl süre ile devlet hazinesine ödenmiştir684. Tablodan anlaşılacağı üzere

Yenice-i Vardar’daki vakıf köylerinden hazineye toplam 9800 akça tahsis edilmiştir.

Cizyesi miri için tahsil edilen karyeler ve gelirleri aşağıdaki gibidir:

Tablo 14: Cizyesi 1692’de devlete ödenen Yenice-i Vardar Karyeleri

Karye İsimleri Hane Mücerred Cizye-i Gebrân

Burgaz 67 26 3350

Çake, nam-ı diğer

Çalık

21 20 1000

Avrasto 63 38 2800

Eftelya ma’a Mandrol 44 23 2500

YEKÜN 9800

XV. yüzyıl ortalarına kadar şehir hayatında askeri karakter baskın iken, bu

tarihten itibaren özellikle de Evrenos Bey’in torunu Ahmed Bey ile birlikte şehrin

kültürel kimliği gelişme göstermiştir685. Burada doğmuş olan ya da burada yolu

kesişen 20’ye yakın şaire ev sahipliği yapmıştır686. Bu isimlerden en önemlisi ise

684 BOA. C.. EV.. 67/3345 Tarih 20 C. 1103 (8 Şubat 1692)

685 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 305.

686 Bu şehirde çoğu XVI. yüzyıla ait olmak üzere, Abdülganî Âgehî (ö. 1577), Aşkî

(ö. 1592), Derunî (ö. 1650), Garibî (ö. 1547), Günahî (ö. 1677), Hayretî, Hayalî (ö.

1577), İlahî (ö. 1491), Mehmed, Râzî (ö. 1617), Sıdkî, Selman (ö. 1564), Sırrî (ö.

233

Nakşibendi tarikatının Rumeli’de yayılmasında etkili olan Şeyh Abdullah İlahî’dir687.

Hoca Semerkandi’den Nakşibendi dervişlerini ve İslâm’ın mistik yönünü öğrenen

İlahî’nin ünü Evrenosoğlu Ahmed Bey’in kulağına kadar gitmiş ve Şeyh İlahi sadece

Yenice-i Vardar’da değil, Makedonya’nın tamamında etkili olmuştur688.

Osmanlı Devleti yeni fethedilen bölgelerin güvenliğini ve Türkleşmesini

sağlayabilmek için iskân ve toplu sürgün yöntemini kullanarak Türk nüfusunun

yerleştirilmesine büyük önem vermiştir689. Yenice-i Vardar’ın fethi de Serez’in

ardından gerçekleştirildi ğine göre bu bölgeye de XIV. yüzyılın sonlarında

Anadolu’dan göçler yapıldığı söylenilebilir. Ünlü Rum tarihçi Vakalopoulos da

Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’a yapılan Yörük naklinin 1385 sonrasında ya da I.

Bayezid zamanında yapılmış olabileceğini belirtir690. Timur felaketinden sonra

Rumeli’nin bir kısmı elden çıkmasına rağmen, Türklerin yaşadığı pek çok bölge

mevcuttu. Zira 1430’da Selanik’in fethinin ardından buranın Türkleşmesini sağlamak

amacıyla Yenice-i Vardar’dan Türkmen nüfus Selanik’e yerleştirilmi şti691. Bu da

1585), Şânî, Tâbî, Usûlî, (ö. 1538), Yusuf Sineçâk (ö. 1564) ve Zarî (ö. 1617) gibi

yirmi şair Osmanlı kültür coğrafyası içinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bkz.

Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Yay., Mustafa İsen-Muhsin Macit-Osman Horata-Filiz

Kılıç-İ. Hakkı Aksoyak, Ankara 2002, s. 90; M. Kiel, a.g.m., s. 308.

687 İlahî hakkında bkz. Mustafa Kara-Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, c. 1,

İstanbul 1988, s. 110-112.

688 M. Kiel, a.g.m., s. 309.

689 Halil İnalcık, “Osmanlı Fetih Metodları”, Cogito Osmanlılar Özel Sayısı, YKY.

İstanbul 1999, s. 127.

690 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 49.

691 M. Delilbaşı, Johannis Anagnostis, s. 18-19; Âşıkpaşazâde, a.g.e., s. 118-119.

234

Yenice-i Vardar’da nakil yapacak kadar yeterli derecede Türkmen nüfus olduğunu

bize göstermektedir. 1529 tarihli mufassal bir defterde Yenice-i Vardar kazasında 18

Müslüman mahalleye rağmen sadece 1 Hıristiyan mahallesi bulunmaktaydı692. Yani

yaklaşık 2640 nüfuslu orta ölçekli bir Türk şehriydi. Aşağıdaki tablodan da

anlaşılacağı üzere 1529 yılında sadece bir gayrımüslim mahalle bulunmaktaydı ki

adının da “Eski” olması bize Yenice-i Vardar’ın eski sakinlerinden oluşan bir

mahalle olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca vakıf yoluyla bir kentin nasıl bir

Müslüman yapıya sahip oluşunun da göstermesi açısından önemlidir.

M. Kiel, XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Türk köylerinin yanında

özellikle Makedonya’nın kuzey batısından gelen ve etnik kökenleri Bulgar olan

Hıristiyan köylerinin oluşmaya başladığını belirtmektedir693. Evliya Çelebi ise XVII.

yüzyılda yaklaşık 1500 nüfuslu bir kaza olarak zikreder694. Semavi Eyice de XX.

yüzyıl başlarında çoğu Türk olan 9700 nüfuslu Yenice-i Vardar’da 6000 Türk,

yaklaşık 3000 Bulgar ve 700 Rum bulunduğunu belirtir695.

692 TTD. 424, s. 4-12.

693 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 304-305. Ayrıca Kiel, bölgede XVII. yüzyıldan

itibaren halkın İslâma girdiğini belirtir.

694 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 76.

695 Semavi Eyice, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996,

s. 450.

235

Tablo 15: 1529'DA YENİCE-İ VARDAR MAHALLELER İ (TTD 424)

Müslim Gayri

Müslim Sayı Mahalle Adı Hane Mücerred Hane

1 İsa Beğ el-merhûm 35 5 2 Yakup Beğ 43 6 3 Hacı Mustafa 19 4 4 Mescid-i Hacı Lala 41 11 5 Hacı Resul 20 5 6 Zaviye-i İsa Beğ 31 7 Cami-i Evrenos Beğ el-merhûm 43 4 8 Hızır Beğ 36 5 9 Tabbâgân tâbi-i Mahalle-i Cami 15 8 10 Ali Beğ 25 11

11 Ahmed Beğ 47

14 (ütekâ∗) 12 Hacı Uğurlu 13 5 13 Mehmed Beğ veled-i Hızır Beğ 21 14 Hüseyin 14 15 Şehreküsti 10 5 16 Davud Beğ 33 17 Hüseyin Beğ nâm-ı diğer Çınar 16 8 18 Acem Kadı 25 7

19 Eski (Gebrân-ı nefs-i Yenice-i Vardar) 24

TOPLAM 487 84 24

1529 tarihinde Yenice-i Vardar’da 487 hane, 84 mücerreden oluşan Müslüman

nüfus ve 24 hanelik gebran nüfus mevcut iken, yapılan bir çalışmada 1555 tarihinde

568 Müslüman ve 45 gebran haneden oluşan bir Yenice-i Vardar tespit edilmiştir696.

∗ Ütekâ-i merhûm Ahmed Beğ bin Evrenos Beğ. Demek ki Ahmed Beğ Mahallesi’nde

47 hanenin yanı sıra Ahmed Bey’in azaldı köleleri olan 14 kişi daha yaşamaktaydı.

696 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 116.

236

26 yıl içerisinde kentin nüfusunda Müslüman haneden çok gebran hane sayısında

%100’e yakın bir artış yaşanmıştır.

Evrenos Bey Yenice-i Vardar’da cami, imaret, medrese, kervansaray ve

hamamdan oluşan bir külliye kurmuş ve şehir bu imaret sitesi etrafında gelişmiştir.

Ayrıca Evrenos Bey’in dışında torunu Ahmed Bey de burada inşa ettirdiği cami,

mescid ve imaretten oluşan külliyesini 1498 (H. 904) yılında vakfetmiştir697. Daha

önce bahsettiğimiz Şeyh İlahî’nin de Yenice-i Vardar’da bir külliyesi mevcuttur.

Görüldüğü gibi Evrenos Bey külliyesi etrafında gelişen Yenice-i Vardar, daha sonra

torunu Ahmed Bey’in ve Şeyh İlahî’nin külliyeleriyle gelişimini sürdürmüştür.

Yenice-i Vardar örneğinde olduğu gibi kurulan imaret siteleri, din ve dil birliği

ile imparatorluk içerisinde siyasi bütünlüğü koruyabilmek amacıyla cami, mektep,

tekke, zaviye, han, kervansaray gibi bir takım faal kültür merkezlerinin oluşumunu

sağlamıştır. Bu şekilde yeni kurulacak olan şehrin oluşumu sağlanmakta ya da yeni

bir semtin temelleri atılmaktaydı698. Ayrıca bu vakıf imaret siteleri sayesinde aynı

kültür değerini paylaşan halk ortak bir kimliğe kavuşmaktaydı. Sosyal teşkilatlar

bütünlüğü olarak ifade edilen imaret siteleri (külliyeler) üç ana bölümden

oluşuyordu. Birinci bölüm çeşme, sebil, türbe, imaret vb. yapılardan oluşan hayrât,

ikinci bölüm dükkân, han, hamam, bedesten gibi hayrâtların işleyişine gelir temin

eden akarâtlardı. İmaret sitesinin üçüncü bölümünü ise meskenler

oluşturmaktaydı699. Yenice-i Vardar ailenin merkezi olduğu ve oğullarından Barak

ve İsa Bey ile torunlarından Musa ve Ahmed Bey’e ait vakıflar da bulunduğu için 697 BOA, Vakfiye No: 19/11; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 303-304.

698 B. Yediyıldız, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, s. 206-207.

699 B. Yediyıldız, a.g.m., s. 209.

237

tabloda hepsini vermeyi uygun gördük. İşte Evrenos Bey ve oğulları marifetiyle

kurulan Yenice-i Vardar’daki yapılar aşağıdaki tabloda yer almaktadır700:

Tablo 16: YENİCE-İ VARDAR'DA İNŞA EDİLEN EVRENOSOĞULLARI

YAPILARI (XIV-XVII. YY.)

CAM İ / MESCİD İMARET MEDRESE / MEKTEP

HAN / KERVANSARAY HAMAM

Gazi Hacı Evrenos Bey Camii

Gazi Evrenos Bey İmareti

Gazi Hacı Evrenos Bey Medresesi

Gazi Evrenos Bey Kervansarayı

Gazi Evrenos Bey Hamamı

Barak Bey Mescidi

Barak Bey İmareti

Ahmed Bey Medresesi Ahmed Bey Hanı Ahmed Bey Hamamı

Ahmed Bey Camii

Ahmed Bey İmareti

İki Yürekli Ali Bey Mektebi

Gazi Hacı isa Bey Camii

Gazi Hacı İsa Bey İmareti

İsa Bey Mektebi

Musa Bey Camii

Musa Bey Medresesi

Maalesef bugün bu eserlerin pek çoğu yok olmuştur. Bu tahribat özellikle

Balkan Savaşları sırasında ve daha sonra da II. Dünya Savaşı zamanında yaşanmıştır.

Evrenosoğulları’na ait yapıların sadece bir kısmı halen daha ayaktadır. Bunlar

arasında II. Bölümde bahsettiğimiz Evrenos Bey Türbesi yer almaktadır. Türbenin

üzerinde 1910 (H. 1326) tarihinde restore edildiği döneme ait bir kitabe

700 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 76-79; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 303-306; H.

Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 71-72, 105; M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 300-

329, İ. Bıçakçı, a.g.e., s. 413-416.

238

bulunmaktadır. Evliya Çelebi daha önce görmediği güzellikte bir türbe olduğundan

bahseder701. Türbenin son restorsayonu ise 2008 yılında tamamlanmıştır.

Bugün Yenice-i Vardar’da Evrenosoğulları’na ait iki caminin varlığı tespit

edilmiştir. Bunlardan ilki Evrenos Bey tarafından inşa ettirilen ancak daha sonra Ali

Bey’in torunlarından olan ve vakfın mütevelliliğini yapan İskender Bey tarafından

yıkılıp yeniden yaptırılan camidir. Ayrıca şeceredeki bilgilere dayanarak 26 Şubat

1519’da vefat eden İskender Bey’in Evrenos Bey vakfının da mütevellisi olduğu

bilinmektedir702. Bugün İskender Beğ Camii olarak bilinen cami, yapanın ismiyle

değil, yeniden inşa ettirenin ismiyle anılmaktadır. Yazarların yorumlarına göre, bu

caminin Evrenos’un imaret camii olma ihtimali yüksektir ve gerçekten de belirtildiği

gibi Evrenos Bey’in hamam kalıntıları da bu caminin oldukça yakınındadır. Bu da

oranın imaret olma ihtimalini yükseltmektedir. Ayrıca yapısal itibarıyla da

Gümülcine’deki imaretine benzerliğine dikkat çeken yazarların, buranın Evrenos’un

da vefatından önce kullanığı ikametgâhı olma fikri üzerinde haklı olarak

durmaktadırlar703. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey, üs olarak kullandığı

Gümülcine ve Serez’deki evlerini de imarete çevirmiş idi.

Şehirde Evrenoslardan kalma olduğu bilinen ikinci cami ise Evrenos Bey’in

torunu Ahmed Bey tarafından yaptırılan camidir ve yeni bilgilere göre kendi 701 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 79. Evrenos Bey türbesi hakkında bkz. V.

Demetriades, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey”, s. 328-332.; H. Lowry-İ. Erünsal,

a.g.e., s. 87-102.

702 H. Lowry- İ. Erünsal, a.g.e., s. 30.

703 Bu bilgiler doğrultusunda da Evrenos Bey’in kentte inşa ettirdiği ilk camiyi,

evinin arkasına yaptırdığını yorumlamışlardır. Bkz. H. Lowry- İ. Erünsal, a.g.e., s.

32-33.

239

türbesinin de burada bulunduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi açık sarı renkte

taşlardan inşa edilmiş olan ve üzeri kubbe ile çevirili kare şeklinde iki katlı bir yapı

daha önceleri Ahmed Bey’in türbesi olarak anılmaktaydı. Ancak yayımlanan

şecere’de Evliya Çelebi’nin verdiği bilgileri doğrulayan yeni görüşler ortaya

çıkmıştır704. Bu doğrultuda (H. 908) 1502-1503 tarihinde vefat eden Ahmed Bey’in,

Şeyh İlahi’nin yanına, şehre yukarıdan bakan bir tepe üzerine yaptırdığı cami

yanındaki türbeye defn edildiği ortaya çıkmıştır705. Ahmed Bey’in türbesi olduğu

sanılan diğer mimari yapı ise aslında Ayverdi’nin de tahmin yürüttüğü gibi sıbyan

mektebi olduğu düşünülmektedir706. Semavi Eyice, bu yapının XIV-XV. yüzyılların

Türk duvar tekniğine uygun tuğlalarla çevrilen ve kesme taşlarla örgülü gösterişli bir

bina olduğunu belirtir707.

Evrenos Bey tarafından inşa ettirilen medrese ise 1912 tarihli eski bir fotoğraf

karesinden tespit edilmiştir708. Evliya Çelebi, Evrenos Bey medresesi hakkında: “ve

cümle bir aded medrese-i âlimândır. Ol dahi Gâzi Evrenos Beğ’in kurşum

örtülükubâblar ile tezyîn olmuş bir dâru’t-tedrîs-i tahsîl-i ulûmîdir” demektedir.709

Ancak medrese XX. yüzyıl başarına kadar varlığını koruyabilmiştir. Evrenos Bey’in

704 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77; Ahmed Bey’in türbesi hakkında

değerlendirmeler için bkz. Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 24-28.

705 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 24.

706 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 304; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 24.

707 S. Eyice, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, s. 450.

708 Yazarlar bahsi geçen fotoğrafın Yenice-i Vardar’ın 1912’deki Yunan işgali

sırasında çekilmiş olduğu fikrindedirler. Bkz. H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 136.

709 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77; Lowry-Erünsal, a.g.e., s. 136.

240

han/kervansarayı hakkındaki bilgiler ise yine Evliya Çelebi’ye aittir. Eleni

Mavrokefalidou’nun bu kentin tarihine dair verdiği erken dönem fotoğrafları

arasında tespit edilen bu han/kervansarayın, Balkan Savaşları sırasında ya da 18

Eylül 1944’te II. Dünya Savaşı sırasında şehrin iki defa yakılması sonucunda yok

olduğu düşünülmektedir710. Evliya Çelebi ise Evrenos Bey hayrâtından olan

kervansarayı şu şekilde tarif etmektedir: “kimşeb (ü) rûz beşer yüz altışar yüz kadar

atlılar konup her ocak başına birer bakır sini ta’âm ve âdem başına birer nân ve

birer şem’-i revgan ile birer şem’dân ve her at başına birer torba alîk-i esbân gelüp

cemî’-i âyende ve revendegâna ta’âm-ı bî-minneti tenâvül edüp def’-i cî’ân etdikde

sâhibü’l-hayrâta her âdem birer Fatiha tilâvet edüb rûh-ı hayrâtı şâd ederler. Hakkâ

ki hayrât-ı azîmedir.711”

Şehirdeki üç hamamdan birinin Evrenos Bey’e diğeri ise torunu Ahmed Bey’e

ait olduğunu belirten Evliya Çelebi, Evrenos Bey hamamını: “âb (u) hevâsı ve binâsı

ve hüddâmları ve bisâtları memddûhdur” diye tarif etmektedir. Çarşı içindeki Ahmed

Bey hamamının da oldukça ferah olduğunu kaydetmiştir712. Evrenos Bey hamamı ise

bugün tanınmayacak durumdadır. Ayrıca Yenice-i Vardar’da 22 çeşme ve bir de su

kemeri bulunmaktaydı713. Bu su kemerinin inşası ise Evrenos Bey döneminde

yapılmış olup, torunu Şemseddin Ahmed Bey de vakfiyesinde belirtildiği gibi

buradaki su kanallarını vakfetmiş ve gerektiğinde tamiratını yaptırmıştır714. Adı

710 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 104.

711 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi s. 77.

712 A.g.e., s. 77.

713 A.g.e., s. 77; E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 306;

714 BOA, EV.VKF No: 19/11.

241

geçen suyolu XVIII. yüzyılda da Evrenosoğulları soyundan gelen Şerif Ahmed Bey

tarafından yenilenmiştir715. Evliya Çelebi özellikle mistik yönü de güçlü olan Şeyh

İlahî hamamından uzun uzun bahsederken, bu hamama giren herkesin şifa

bulduğunu, ancak şiddetinden ve sıcağından bir saat dahi durulmadığını

belirtmektedir716. Yenice-i Vardar bugün dahi hamamları ile meşhurdur.

Yenice-i Vardar’da Şerif Ahmed Bey tarafından, vakfın mütevelliliğini

yürüttüğü dönemde inşa ettirilen ve günümüze ulaşan saat kulesi yer almaktadır.

Sadece bir kule görünümünde olup, kitabesinde Şerif Ahmed Evrenos Bey tarafından

H. 1167 (1753-54) tarihinde yaptırıldığı kayıtlıdır717. Saat kitabesinde ise şu bilgiler

bulunmaktadır718:

Şerif Ahmed zi nesl-i Evrenos ol mîr-i zi-şânın

Hemişe hüsn-i sa’yi verdi vakf-ı cedde-pîrâye

Yine bir sa’at ihdâs eyleyüb evkâtı bildirdi

Müheyyâdur meğer pençgâne-i İslâmı imâye

Sevâbın vâlid ü mâder ile ervâh-i gâzîye

Hulûs-ı niyyet ile hâzır etmiş tuhfe ihdâye

Ferîda birbirin pâmâl edüb geldi dile târîh

Hele söz yok bu zîbâ sâ’at-i vâlâ u ra’nâya

Sene 1167 (1753-54)

715 H. Lowry-İ Erünsal, a.g.e., s. 38.

716 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 77.

717 M. Kiel, “Yenice Vardar”, s. 322; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 38-39.

718 M. Kiel, a.g.m., s. 322; H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 38-39.

242

Kitabeden de anlaşılacağı üzere Şanlı Emir Evrenos’un soyundan gelen Şerif

Ahmed, mütevellisi olduğu atasının vakfını güzelleştirmek amacıyla bu saat kulesini

yaptırmıştır. Görüldüğü üzere Evrenos Bey ve onun izinden gelen oğullarının yanı

sıra vakıflarını yüzyıllarca ayakta tutmayı başaran torunları, merkezleri olarak kabul

ettikleri Yenice-i Vardar kentini geliştirme çabası içinde olmuşlardır. Ancak bu

kulenin de II. Dünya Savaşı sırasında Alman topçu ateşinin izlerini taşıdığı

bilinmektedir719.

3.3. Pranko [İsa]’nın Vakfı ve Türbesi

Evrenos Bey’in Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’daki

vakıflarından başka, babası adına inşa ettirdiği türbenin bulunduğu karye de vakıf

kurduğu yerler arasındadır. İsa Bey olarak bilinen Pranko Lazarat’ın faaliyetlerine

dair günümüze ulaşan herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak gerçek olan tek

şey, oğlu Evrenos’un bizzat babası adına türbe inşa ettirerek vakıf kurduğu köyün

isminin, bu güne kadar lakabı olarak bilinen “Prangı” adı ile aynı oluşudur720.

Evrenos Bey’in Prangı karyesini vakfettiğini ilk defa Barkan tarafından yayımlanan

belgeden öğrenmiştik721. Gazi İsa Bey vakfına ait diğer bir kayıt ise 1530 tarihine

719 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 39.

720 F. Başar, a.g.m., s. 539; İ.H. Uzunçarşılı, a.g.m., s. 414-415; K. Kâni, a.g.m., s.

923.

721 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 342.

243

aittir ve Lowry-Erünsal tarafından kullanılmıştır722. Biz ise burada bahsi geçen

kayıtların yanı sıra, Evrenos Bey’in 1603 tarihli mülknâmesinde de karşımıza çıkan

bu vakfın, XVII. yüzyıla ait gelir ve giderlerinin kaydedildiği yani vakfın özellikleri

hakkında daha ayrıntılı ve yeni bilgilere sahip olmamızı sağlayan iki ayrı belgeyi de

incelemeye çalışacağız. Ayrıca Evrenos Bey tarafından babası için inşa ettirilmiş

olan türbenin bugüne kadar bilinmeyen özelliklerini, adı geçen vakfın masraflarını

karşıladığı tadilat nedeniyle hazırlanan bir kayıttan yararlanacağız.

Prangı isimli vakıf karyesinin diğer adına dair bazı farklılıklar göze

çarpmaktadır. Barkan bu adın, “Karye-i Sırcık nâm-ı diğer Prangı” olarak 282

numaralı Paşaili Defteri’nde geçtiğini kaydetmiştir. Lowry-Erünsal, bu karyenin

adını 1530 tarihli deftere göre “Hayırcık” olarak okumuşlarsa da aynı kayda iki ayrı

belgede çok açık bir şekilde “Kırçova” şeklinde rastladık723.

1530 tarihinde İsa Bey’in vakıf köyü, Köstendil livasında İvranya kazasına

bağlı olarak geçmektedir724:

“Vakf-ı sa’îdü’l-hayât ve şehîdü’l-memât merhûm Gâzi Evrenos Beğ mezkûrun atası

Prankı İsa Beğ mahall-i mezkûrda şehîd olub türbesi karye-i mezbûrededir. Karye-i mezkûru

722 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 124.

723 123. Aynı karye H. 58 (1648) tarihinde, “Köstendil Sancağı’nda Radovişte

kazâsında Kırçova nâm-ı diğer Brankı tâbi’-i Koniçe karyesi” olarak geçer. Bkz.

BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5); H. 79 (1668-69) tarihli başka bir kayıtta ise:

“Köstendil Sancağı’nda Radovişte’de Kırçova nâm-ı diğer Koniçe karyesinde”

şeklinde geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6). Bu kayıtlardaki açıkça

yazılmış karye isminden sonra 1530 tarihli defterdeki kaydın da Kırçova olarak

okunabildiğini görüyoruz.

724 167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri, v. 198.

244

atası ruhıçün vakf edüb mahsûlü âyendeye ve revende me’kûlâtına sarf olunur. Tevliyeti ve

zabtı ve ‘azli ve nasbı Yenice-i Vardar ve sâyir ‘amâyirine mütevellî olanlara meşrûtdur.”

Karye-i Kırçova nâm-ı diğer Prankı

Hâne: 40

Mücerred: 11

Hâsıl: 3389

Ayrıca kaydın devamında “mahsûl-i evkâf-ı kazâ-yı mezkûre” başlığı altında

vakfa kazadan gelen 1080 akçalık dükkân gelirleri ve 3960 akçalık mahsûlât gelirleri

kaydedilmiştir. Vakfın toplam gelirleri ise 17.246 akça verilmiştir. Kayıttan da

anlaşılacağı üzere, Prankı karyesinin mahsulat gelirleri vakfa aittir ve gelirler

Evrenos Bey’in babasının türbesi ve gelip gidenlerin yiyecek masrafları için yani bir

zaviye için harcanacaktır.

Barkan tarafından kullanılan Kanuni Devri Paşaili Defteri’nde yukarıdaki

kaydın benzerinin yanı sıra gelirlerin tamamına sahip olan bir zaviyenin de

varlığından açıkça söz edilmektedir725. Bu kayda göre:

“Mezkûr zâviyenin zikrolunan bağçelerinden ve bağlarından ve çayırlarından ve

tarlalarından rüsûm-ı ‘örfiyyeden ve hukûk-ı şer’iyyeden erbâb-ı timardan ve gayrıdan

kimesne taleb etmeye ve bir habbelerin almayalar deyu Sultan Bayezid Han zâviye-i

mezbûrede sâkin olub âyende ve revendeye hıdmet iden dervişler elinde mu’âfiyetnâmelerin

olub (defter-i atîk)de zâviye-i mezbûrenin bağından ve bağçesinden ve çayırlarından ve

tarlalarından ve koyun hakkından kimesneye hâsıl kaydolunmamışlardır. (İvraniye Kazası).

725 Ö. L. Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, s. 342. Ayrıca aynı kayıt Ayverdi

tarafından da kullanılmıştır. Bkz. E. H. Ayverdi, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri,

Ertuğrul, Osman, Orhan Gazîler Hüdavendigâr ve Yıldırım Bayezid 630-805 (1230-

1402)I, İstanbul 1989, s. 506.

245

Yukarıdaki kayda göre, daha Sultan Bayezid Han zamanından itibaren varlığı

anlaşılan bu zaviyenin, gelen misafirlere hizmet ettiği ve tüm gelirlerin ise sultanın

izniyle bu zaviyeye ait olduğu anlaşılmaktadır.

İsa Bey’in şehit düştüğü köyün ismi 1603 tarihli Evrenos Bey Mülknâmesi’nde

de “Köstendil726 sancağında Koniçe nevâhîsinde Branko nâm vakıf köyü” olarak

bağlı bulunduğu sancak ismiyle birlikte kayıtlıdır727.

Görüldüğü gibi Evrenos Bey, babasının vefat ettiği yerde onun adına bir türbe

yaptırmış ve buraya yine babasının ruhu için bir vakıf kurmuştur. Karye

mahsulünden gelen gelir ile de zaviyenin masrafları karşılanmıştır. Vakfın idaresi ve

korunması ise Evrenos Bey’in Yenice-i Vardar ve diğer yerlerdeki mütevellilerinin

görevidir. Vakfın gelir kalemleri ve masrafları ise 1648 ve 1658 tarihli Hacı Evrenos

Bey vakfının vâridât ve mesârifât kayıtları içerisinde geçmektedir:

1648 tarihli kayıtta: “Vâkıf-ı müşârün ileyhin Köstendil Sancağı’nda Radovişte

Kazâsı’nda Kırçova nâm-ı diğer Prankı728 tâbi’-i Koniçe Karyesi’nde atası İsa Beğ729

merhûmun ruhuçün şart ü vâkıf etdikleri karye ve mezra’a a’şârından işbu elli sekiz

senesi Martı ibtidâsından bir sene-i kâmile zarfında vukû’ bulan hâsılât ve

726 Köstendil, XVI. yüzyılda Rumeli bölgesinde bir sancak adıdır. Bkz. Tahir Sezen,

Osmanlı Yer Adları, Ankara 2006, s. 333.

727 TKGM, No:195 (Eski No: 2272/2273).

728 1658 tarihli kayıtta ise “Kırçova nâm-ı diğer Koniçe Karyesi” şeklinde

geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d.. No: 15003 (3/6).

729 1658 tarihli kayıtta “atası Gâzi İsa Beğ” şeklinde geçmektedir. Bkz. BOA, EV.d..

No: 15003 (3/6).

246

mesârifâtının defteridir ki zikr olunur”730. H. 1252 (1836-37) tarihli başka bir kayıtta

da buradaki vakfın adı “Radovişte kazâsında Prankı İsa Bey Vakfı” olarak

geçmektedir731.

Tablo 1: İsa Bey Vakfı’nın 1648 ve 1658 Tarihlerindeki Gelirleri

Hâsılât-ı Vakf-ı Gazi İsa Bey

1648 Yılı (akça)

1658 Yılı (akça)

Hınta 1128 1560 Şa'ir 265 252 Çavdar 583 595 Alef 43 187 Mısır 380 288

TOPLAM HASIL 2399 2882

Tablo 2: İsa Bey Vakfı’nın 1648 ve 1658 Tarihlerindeki Giderleri

Mesârıfât-ı Vakf-ı Gazi İsa Beğ

1648 Yılı (akça)

1658 Yılı (akça)

Baha-i hınta vazîfe-i Mü'ezzin-i Câmi'-i Şerîf 20 65

Baha-i hınta vazîfe-i kayyım-ı câmi-i mezkûr 30 65

Baha-i hınta vazîfe-i türbedâr-ı İsa Beğ merhûm 216 468 Baha-i kisve ve ma'âş-ı türbedâr 120 120

Baha-i şirügân lâzıme-i türbe-i mezkûre 96 120 Baha-i süpürge ve hasır ve desti ve bardak 53 45 Baha-i kisve-i türbe-i şerîfe 40

Mesârıf-i fazla-i zehâ'ir-i vakf-ı şerîf-i mezkûr 252 Vazîfe-i kâ'im-makâm-ı vakf-ı şerîf 120 460

Nakliyye-i aş'âr-ı mezkûre derûn-ı kazâ-i mezkûre 363

YEKÛN-I MESARIFÂT 1058 1595

730 BOA, EV.d.. No: 11796 (3/5).

731 BOA, HAT 552-27283.

247

İsa Bey’in mezarı bugün Makedonya’da Radovişte (Radoviš) şehrinin

güneybatısında, Kriva Lakavica Nehri (Lakoviçe Deresi) kıyısındadır. Bölgede artık

bir köy olmadığı gibi türbe kalıntıları ise Dedino ve Koniçe yerleşimleri arasında yer

almaktadır732. Evrenos Bey’in babası için yaptırdığı türbenin H. 1068 (1658)

tarihinde yapılan tadilatı ve çıkan masrafların kaydı gereğince düzenlenen bir

belgede, türbenin ve vakıf arazisinin bugüne kadar bilinmeyen özellikleri ortaya

çıkmaktadır733. Belgede Radovişte kazasının Koniçe köyü sahrasında defnedilmiş

olan Gazi İsa Bey’in türbesinin tam bir ziyaretgâh halinde olup, bu nedenle de harap

halde bulunduğu belirtilmiştir. Demek ki İsa Bey’in türbesi yöre halkı tarafından

kutsal bir mekan olarak addedilmiş ve sık sık ziyaretçilerin akınına uğramıştır. Bu

gerekçe ile de “müşrif-i harâb olduğundan esâsından hedm734 olunub” yani türbenin

yıkılarak yeniden inşa edildiği kaydedilmiştir. Görülüyor ki bugün kalıntıları bulunan

türbe, 1670 yılının Temmuz ayında inşası tamamlanan yeni türbeden ayakta kalan

kısımdır. Kayda göre türbenin boyu on zirâ’735 altı parmak (yaklaşık 8 m.), eni dokuz

zirâ’ (yaklaşık 7.5 m.), dört köşeli, doksan iki buçuk zirâ’ toplamında (yani yaklaşık

732 H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 123. Eserde ayrıca 19. yüzyıl haritalarından

Osmanlı Erkân-ı Harp Haritası’nda sadece türbe olarak Radovişte kasabasının

güneybatısında Lakoviçe Deresi kenarında bulunduğu kayıtlıdır. Ayrıca Avusturya-

Macaristan Askeri Haritası’nda da “Gazi Evrenos Bey Türbesi” olarak 1910

tarihinde kaydedildiği tespit edilmiştir. Bkz. aynı yazarlar, a.g.e., s. 123, dn. 248.

733 BOA, EV.d.., No: 15003 (5/6).

734 Yıkma, harap etme.

735 Zirâ’: Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü. 75-90 cm.

arasında değişir. Biz burada bir zirâ’yı 80 cm. olarak aldık.

248

74 m²736) ve on iki zirâ’ (yaklaşık 9.6 m.) çapında bir kayanın üzerine taştan/tuğladan

inşa edilerek oturtulmuştur. Ve toplam 5600 zirâ’yı (yaklaşık 4.480 m.) içine alan

meydanın dört bir tarafı kârgir duvarla örülmüştür. Yakınına türbedarın ikameti için

ve gelen ziyaretçiler için bir kaç odadan oluşan bir bâb menzil ve pek çok odadan

oluşan üç bâb mesken inşa olunmuştur. Ayrıca civarında bulunan yerlere de

görevliler iskân ettirilmiştir. Türbe dere kenarında bulunduğundan akan sel suyunun

türbeye zarar vermemesi için dere boyunca harç ile kârgir rıhtım yaptırılmıştır.

Bu belge ile ilk defa İsa Bey’e ait türbenin özellikleri ortaya çıkmıştır.

Türbenin inşasına 1658 yılında başlandığı ve ayrıca yeniden inşası için kullanılan

bütün malzemeler ve yapılan bütün masraflar belgede kayıtlıdır. Türbe-i şerîfin

tadilat masrafları ve çalışanların ücretleri toplam 92.594 buçuk akça olarak

kaydedilmiştir.

3.4. Evrenos Bey Tarafından İnşa Edilen Diğer Eserler

Bu başlık altında ise Evrenos Bey vakıfları ile bağlantısını bulamadığımız ya

da bağlantısı olmayan ve kendisi tarafından inşa ettirildiği bilinen diğer mimari

yapıları inceleyeceğiz. Aslında burada da Via Egnatia yolu üzerinde fetihlerini

sürdüren Evrenos Bey’in ihtiyaç dolayısıyla ve elbette kalıcı olmak adına inşa

ettirdiği yapıları görüyoruz. Evrenos Bey’in gittiği güzergâhı hatırlayacak olursak

önce İpsala’dan geçmiştir. Ardından ise Kara Kaplıca’da bir han inşa ettirdiğini

736 Belgede her ne kadar türbenin alanı 74 m² olarak verilmişse de boyu 8 m. ve eni

7.5 m. olarak belirtildiğine göre alanı yaklaşık 64 m² olmalıdır.

249

görüyoruz. Vodina’daki yapısı ise büyük ihtimalle Yenice-i Vardar’daki vakfa bağlı

olmalıdır. Yanya’da bulunan zaviyesinden daha önce II. Bölüm’de de bahsetmiştik.

Bilindiği gibi Evrenos Bey, yaptığı fetihlerle Arnavutluk sınırlarına kadar uzanmıştır.

3.3.1. İpsala

Tarihi Via Egnatia yani Osmanlı Sol Kolu üzerinde bulunan İpsala, II.

Bölüm’de bahsettiğimiz gibi Evrenos Bey tarafından fethedilmiş, fetih sonrasında ise

İpsala’dan itibaren Meriç sınırına kadar olan hisarların muhafazası ve kalelerin fethi

ile görevlendirilmiş idi737. Hatta Evrenos Bey, Gümülcine’den önce bir süreliğine

İpsala’yı merkez üssü olarak kullanmıştır. Bazı eserlerde kendisinin burada bir

imâret inşa ettiği belirtilse de bahsi geçen kaynaklarda böyle bir bilgiye

rastlamadık738. Evliya Çelebi’nin ise İpsala’da bulunan imaretten bahsederken

imaretin kimin tarafından inşa ettirildiğinden bahsetmemektedir. Hatta Lala Şahin

Paşa tarafından İpsala’nın fethedildiğini kaydeden Evliya Çelebi, Evrenos Bey’in

737 Hoca Saadeddin, a.g.e., s. 71.

738 H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 79-80; aynı yazar, Osmanlıların Ayak

İzlerinde, s. 41. Ancak yazarın dipnot olarak gösterdiği Ayverdi’nin Avrupa’da

Osmanlı Mimari Eserleri eserinin bahsi geçen 5. Yunanistan cildinde verilen sayfada

ve yaptığımız araştırmada Evrenos Bey’in İpsala’da bir imaret kurduğuna dair

herhangi bir kayda rastlamadık. Ayrıca Ayverdi tarafından Evrenos Bey’in imaret

vakıflarından bahsedilirken, Yenice-i Vardar, Gümülcine, Selanik, Serez ve

Vodina’nın adı geçmekte olup, İpsala ismi kullanılmamıştır. Bkz. Ayverdi, a.g.e., s.

220. Ayverdi’nin kullanmış olduğu Evkaf Sicili 757 nolu kayıtta ise Vodina

imaretinin bahsi geçmektedir. Belki bu bilgi ile karıştırılmış olabilir.

250

adını dahi zikretmemiştir. Bu nedenle de burada tek bulunan imaretin Evliya’ya göre

de Evrenos Bey tarafından inşa ettirildiğini düşünmek kanaatimizce doğru

olmayacaktır. Ayrıca yaptığımız çalışma sırasında kullandığımız tahrir ve evkaf

defterleri ya da geç dönem belgelerinde Evrenos Bey’in İpsala’da bir imaret

kurduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

3.3.2. Kara Kaplıca/Ilıca (Loutra)

Bugünkü adı Loutra/Traianoupoleos olan Kara Kaplıca, Meriç nehrinin batı

yakasında, Dedeağaç’ın 15 km doğusunda ve Ferecik’in birkaç km güneybatısında

yer almaktadır. Burada Evrenos Bey tarafından yaptırıldığı bilinen bir

han/kervansaraya ait kitabenin günümüze kalan parçaları tespit edilebilmiştir.

Kitabenin kalan parçalarında şu bilgiler kayıtlıdır739:

[Emere bi-binâ-i hâza’l] hân el-emîri’l-a’zâm el-Hâc Evrenos bin İsa

(----) [ilâ] rûhihi’l-azîz li-yeskune fihi’l-vâridûn

Yani “Büyük Emir” olarak hitap edilen İsa’nın oğlu Hacı Evrenos tarafından

gelip-geçenler konaklasın diye bu hanın yaptırılma emrinin verildiği kayıtlıdır. 1310

(1892-93) tarihli Edirne Vilâyeti Salnâmesi’nde Dedeağaç’a iki saat mesafede

739 Naklen H. Lowry-İ. Erünsal, a.g.e., s. 83. Loutra hakkında ayrıca bkz. H. Lowry,

Balkanların Şekillenmesi, s. 29-40.

251

bulunan iki hamamdan bahsedilirken, bunların yanında bulunan Evrenos Bey hanının

da adı geçmektedir740.

Evrenos Bey’e ait bu hanın iki ayrı bölümden oluştuğundan bahseden Kiel,

80’lerde yazdığı makalesinde ilk bölümünüm harap, yıkılmış bir durumda

olduğundan bahseder ve inşasının ise 1375-1385 tarihleri arasında olabileceğini

belirtir741. Evrenos Bey hanının bugün koruma altına alınmış eserler arasında

bulunduğu belirten Lowry, 1960’lı yıllarda bir ön restorasyon geçirdiğinden

bahsetmektedir742. Ancak Evrenos Bey’in bu hanı tüccarları ve dönemin ticari

faaliyetlerini düşünmekten çok, takip ettiği güzergâh üzerinde kale amaçlı

düşünerek yaptırdığı kanaatindeyiz. Çünkü bilindiği gibi kervansaraylar, alış veriş,

740 Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310 (1892-93), s. 566; M. Kiel, “The Oldest

Monuments”, s. 134. XV. yüzyılın ünlü seyyahlarından Bertrandon de la

Broquière’nin seyahatnâmesinde de suyu kutsal olarak kabul edilen hamamdan

bahsedilmiştir. Bkz. Bertrandon de la Broquière, Bertrandon de la Broquière’nin

Denizaşırı Seyahati, ed. CH. Schefer, Sunuş: S. Eyice, Çev. İ. Arda, Eren Yay.,

İstanbul 2000, s. 237, dn 2. Her iki eserde de Katip Çelebi’nin eserinden şu alıntı

nakledilmiştir. Adı geçen makale ve seyahatnâmeden naklen: “Hamamların yanında

yükselen kervansaray ise Evrenos Bey tarafından inşa edilmiştir”. Kâtip Çelebi,

Rumeli und Bosna, çev. V. Hammer, Wien 1812, s. 67-68.

741 M. Kiel, a.g.m., s. 135, 137. H. Lowry ise eserinde hanın 1390’lı yıllarda inşa

edildiğinden bahseder. Bkz. H. Lowry, Osmanlıların Ayak İzlerinde, s. 134. Ancak

kanaatimizce bu hanın inşası Kiel’ın belirttiği gibi 1385 önesine ait olmalıdır.

Bilindiği gibi 1383 tarihinde Evrenos Bey, Serez’e kadar uzanmış ve burayı üs

merkezi olarak kullanarak ardından Yenice-i Vardar’a geçmiştir. Geriye dönerek

buraya han yaptırmış olması pek mümkün görünmüyor. Büyük ihtimalle Batı

Trakya’da bulunduğu döneme ait bir yapı olmalıdır.

742 H. Lowry, a.g.e., s. 134-135.

252

göç ya da elçilik için gidip gelen kervan yolları üzerinde konaklamayı sağlayan

sadece bir otel değil, aynı zamanda güçlü birer kale görevini de görüyorlardı. Aynı

zamanda ani yapılan baskınlara karşı korunaklı ve kuşatma uzadığı takdirde erzak

dolu bir sığınak haline gelebiliyorlardı743.

3.3.3. Vodina (Edessa)

Vodina, Yunanistan’ın Makedonya bölgesinde ve Selanik’in kuzey batısında

yer almaktadır. Ayverdi, Evrenos Bey’in Vodina’da bir cami imareti inşa ettirdiğini

kaydetmiştir744. Elimizde bulunan H. 1142 (1729-30) tarihli bir belgede geçen kayda

göre: merhûm Hacı ve Gâzi Evrenos Beğ evkâfı müzâfâtından kasaba-i Vodina’da

binâ eylediği câmi’-i şerîfesinde” şeklinde geçen kayıt ile de bu cami imaretinin

XVIII. yüzyılda da ayakta olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Evrenos Bey’in vakıfları

hakkında yaptığımız araştırma sırasında Evrenos Bey’in Vodina’daki imaretine dair

daha fazla bilgiye rastlayamadık. Ayrıca yine aynı arşivden temin ettiğimiz ve

Ayverdi tarafından özeti de kaydedilen Evrenos Bey’in torunlarından Ahmed Bey’e

ait H. 904 (1498) tarihli Evrenoszâde Ahmed Beğ Vakfiyesi’nde kendisinin Vodina

kasabasında yeniden bir imaret ve mescid bina ettiği kayıtlıdır745. Bu cümleden

Vodina’da zaten bir imaretin var olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Ahmed Beğ’in

743 M. Z. Pakalın, a.g.e., s. 245-246.

744 Ayverdi, EV.K.K. 757. defterdeki bir kayda göre Evrenos Bey’in Vodiana’da bir

cami ve imaret olduğunu belirtmiştir. Bkz. E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 220, 290; naklen

H. Lowry, Balkanların Şekillenmesi, s. 91.

745 BOA. EV.VKF No: 19/11.

253

babası yani Evrenos’un oğullarından Ali Bey’in de Vodina’da akaratı yani gayr-ı

menkulleri, dükkânları ve köylerinin bulunduğu vakfiyede belirtilmiştir. Ahmed Bey

vakfiyesinden anlaşıldığı kadarıyla babası Ali Bey’e ait Vodina’da bir imaret mevcut

idi ve ikincisini de oğlu Şemseddin Ahmed Bey yaptırmıştı. Ancak vakfiyede dedesi

Evrenos Bey’in Vodina’da yaptırmış olduğu imaret hakkında herhangi bir bilgi

bulunmamaktadır.

3.3.4. Yanya

Bugün Arnavutluk sınırında ve Yunanistan’ın kuzeyinde yer alan Yanya’da

Evrenos Bey’in zaviye yaptırmış olduğunu biliyoruz746. II. Bölüm’de de

bahsettiğimiz gibi Yanya Kroniği’ne baktığımızda 1390 yılı sonlarında Evrenos

Bey’in Yanya’da olduğunu görüyoruz747. Evliya Çelebi eserinde tekkeden

bahsetmese de Yanya’nın Evrenos Bey tarafından fethedildiğini kaydetmiştir748.

Bir Osmanlı komutanı olarak Evrenos Bey, Yanya’ya girdiğinde egemenliğinin

alameti olarak -kalenin dışında- inşa faaliyetlerine başlamış ve şehrin yazlık

kaplıcasının biraz üst kısmında bulunan ve bu gün de adı Gazi Evrenos Tekkesi

olarak bilinen tekkeyi inşa ettirmiştir749. Bu gün bu tekke Livadioti mahallesinde

746 E. H. Ayverdi, a.g.e., s. 296.

747 L. I. Vranousi, Το Χρονικόν των Ιοαννινών , s. 98; ondan naklen P. Aravantinos,

Χρονογραφία της Ήπειρου I, s. 153.

748 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 287.

749 D. Salamanga, “Γαζή Έβρενόζ”, s. 163; D. Salamanga, Γιαννιώτικα `Ιστορικά

Μελετήµατα, s. 81; K. I. Koulidas, a.g.e., s. 227.

254

(aşağıda belgede geçen Livazbot ismi buradan geliyor olmalı) Mavili Meydanı’nda

göl kıyısında bir kafeteryanın bahçesinde yer almaktadır ve sadece yıkıntılar arasında

ayakta kalan duvarlardan ibarettir. Hıristiyan halk bir Türk ismini zikretmektense

“Livadioti Tekkesi” demeyi tercih etmişlerdir. Livadioti, tekkenin inşa edildiği

Yanya semtinin adıdır750. Bugün tekke kalıntılarının önünde bulunan levhada ise

(Τεκές Του Έβρενόζ Πασά) yani “Evrenos Paşa Tekkesi” yazılıdır. Levhada,

tekkenin XIV. yüzyılda yaşadığı belirtilen ünlü Osmanlı komutanı Gazi Evrenos’un

adını taşıdığı belirtilse de bu binanın şehrin gerçek fethi olan 1430’dan kısa bir süre

önce Aya Triada isimli Bizans tapınağının yerine yapılmış olabileceği yazılıdır. Yine

levhada büyük bir bahçenin içerisine inşa edilmiş tekkenin, girişte beş oda ve dini

ibadetin yapıldığı büyük yuvarlak bir salondan oluştuğu belirtilmektedir. Osmanlı

kaynaklarında bu bilgilerle karşılaşamasak da 3 Mart 1859 tarihli bir belgede,

Livazbot Mahallesi’nde bulunan Gazi Evrenos Bey zaviyesi vakfına ait hanenin

arsasına yapılacak bir tadilat talebiyle ilgili bir belgeye rastlamaktayız751. Belgemizin

tarihi geç de olsa isminin “Gazi Evrenos Bey Zâviyesi” olarak kaydedilmesi ise

Evrenos Bey’in Yanya’ya girişini ve yukarıdaki bilgileri desteklemesi açısından

büyük önem taşımaktadır. Evrenos Bey tekke/zaviyenin yanı sıra bir de cami

yaptırmıştır ancak bu cami günümüze kadar ulaşamamıştır752.

Evliya Çelebi, 1430’daki fethinden sonra inşa edildiği düşünülen Fetihiye

Cami’ini Evrenos’un Yanya’ya girdiğini düşündüğümüz dönemin sultanı olan

750 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 227. Bugün tekkenin bulunduğu meydanın adı ise Mavili

Meydanı’dır. (Πλατεία Μαβιλή).

751 BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.

752 D. Salamanga, Περιπάτοι στα Γιάννινα, s. 56.

255

“Sultan Bayezid Camii” olarak ifade etmektedir753. Yunanlı tarihçi Lamprides ise

bahsi geçen tekke için şu bilgileri vermektedir754: “Gölün batı kıyısında Livadioti

denen yerde eskinden bir Hıristiyan tapınağı olan Ayos Triados’un bulunduğu yere

Gazi Evrenos inşa etti ve dar geçitlerden geçerek sonrasında Mora’ya ulaştı.” Bu

tekke Yanya’da Türklerin imar ettiği ilk Müslüman yapısıdır. Bulunduğu bölgeye ise

ilk Türk yerleşimlerini ifade eden bir kelime olan “Tourkopalouko” denilmiştir755.

Yani ilk Türk askerlerinin bulunduğu, yerleştiği yer olan bölgeye yapılmıştır.

3.3.5. Kesriye (Kastoria)

Kastoria, Makedonya bölgesinde olup, Yanya’nın kuzeyinde Arnavutluk

sınırındadır. Kentin 1385’te Evrenos Bey tarafından fethedildiğinden yukarıda

bahsetmiştik. Yakın zamanda N. Konuk tarafından hazırlanan bir eserde, Kastoria

Metropolit Binası’nın Evrenos Bey’in inşa ettirdiği camiden bozma bir yapı olduğu

kaydedilmiştir756. İnşa edilen camilerin çoğunun Bizans kiliseleri üzerine yapıldığını

belirten Vakalopoulos ise şehrin fethinden sonra Evrenos Bey’in adına şehir

merkezine bir cami yapıldığını belirtmiştir. Bu cami bir Bizans kilisesi üzerine

yapıldığı için muhtemelen şehrin metropolitliğidir diyen Vakolopoulos, Konuk’u

destekler nitelikte bilgi vermektedir. Vakolopoulos’a göre Evrenos Bey, fetih

753 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, s. 288.

754 Ioannes Lamprides, Ηπειροτικά Μελετήµατα Β, Ioannina 1971, s. 74.

755 K. I. Koulidas, a.g.e., s. 228.

756 N. Konuk, a.g.e., s. 148.

256

sembolü olarak camiyi şehrin en önemli yerinde olan bu binanın üzerine inşa ettirmiş

olabilir.757. Semavi Eyice ise 1955 yılında yaptığı saha araştırmasında, kasabanın en

yüksek yerinde olması gereken Gazi Evrenos Camii’ne tesadüf etmediğini

kaydetmiştir758. Ancak tespit edilen bu binanın Evrenos Bey’e ait bir XIV. yüzyıl

camisi olup olmadığı Vakolopoulos’un da belirttiği gibi kesin değildir. Ayrıca

Osmanlı kayıtlarında Evrenos Bey’e ait Kesriye’de herhangi bir cami kaydı da

bulunmamaktadır.

3.3.6. Tırhala

II. Bölümde bahsettiğimiz gibi, I. Bayezid, tahta çıktıktan bir süre sonra

Evrenos Bey’i Tırhala, Ali Paşa’yı ise Yenişehir üzerine gönderdiğinden

bahsetmiştik. H. 859 (1454-55) tarihli Tırhala Sancak Defteri’nde Evrenos Bey ile

gelip yerleşen sekiz kişinin isimleri “Evrenos Beğ ile gelmiş, kadîmîdir” şeklinde

belirtilmiştir759. Bu bilgileri doğrular şekilde H. 1278 (1861-62) tarihli bir belgede

geçen bilgiler dikkatimizi çekmektedir. Bu belgeye göre, Gazi Evrenos Bey’in

Tırhala Sancağı’nda bulunan vakfına ait üç adet karyeden alınan resm-i duhan

hakkında yazılmış bir belge olup, öteden beri müstesna olarak mütevellileri

757 A. Vakalopoulos, a.g.e., s. 43-44.

758 S. Eyice, a.g.m., s. 208.

759 M. Delilbaşı-M. Arıkan, a.g.e., v. 264b, 323a, 323b, 353a, 375a, 376a.

257

tarafından idare edilen bir vakıf olduğundan bahsedilmektedir. Bu belge, Evrenos

Bey’in Tırhala Sancağı’nda da bir vakfı olduğuna işaret etmektedir760.

II. Bölümde başarılı bir komutan ve gözükara bir uc beyi olarak gördüğümüz

Evrenos Bey’i bu bölümde vakıf sahibi bir hayırsever olarak incelemeye çalıştık.

Uzun hayatını süresince büyük başarılara imza atan bu akıncı beyi, kurduğu vakıflar

sayesinde arkasında izler bırakarak da Osmanlı Devleti’nin Balkan tarihinde önemli

bir rol oynamıştır. Kurduğu vakıflar ile hem bölgenin gelişerek Türk-Müslüman

kimliği kazanmasına yardımcı olmuş, hem de yaptığı imar faaliyetleri ile de

insanların ihtiyaçlarına cevap vererek, Balkan şehirlerinin gelişme ve şenlenmesine

katkıda bulunmuştur. Edirne’nin fethi ile başarısını Osmanlı sultanına kanıtlayan

Evrenos Bey, Yenice-i Vardar’da inzivaya çekilene kadar faaliyetlerine devam

etmiştir. Bu gün maalesef eserlerinin büyük bir kısmı yok olmuştur.

3.4. Türk Edebiyatı’nda Evrenos Bey

Akıncı aileleri bulundukları bölgelerde sadece akıncılığın gereklerini yapmakla

kalmamışlar, İnalcık’ın da belirttiği gibi birer feodal güç olarak da bulundukları

yerlerin yöneticileri olmuşlardır. Askeri ve idari görevlerinin dışında yöneticisi

oldukları çevrelerde çeşitli sanatçıların da yer almasına özen göstermişlerdir.

Böylece akıncılık aynı zamanda kültür ve sanatı da besleyen ayrı bir rol daha

760 BOA, A. MKT.MVL, No: 143/31.

258

kazanmıştır761. Her ne kadar ülkenin uc bölgelerinde bulunsalar ve hayatlarını

akınlarla geçirseler de onların da kendi konumlarına göre kurdukları ya da

geliştirerek üs konumuna getirdikleri merkezleri vardı. Evrenosoğulları’nın merkezi

de yukarıda bahsettiğimiz gibi Yenice-i Vardar idi. Seçilen bu merkezler işlerini

kolaylaştırması bakımından faaliyet alanlarına yakın yerlerdi. Akıncı beyleri

akınlardan elde edilen ganimetleri gaziler arasında paylaştırdıktan sonra önemli bir

kısmını da bulundukları yörenin kültürel bakımdan gelişmesi için bilim ve sanata

ayırmışlardır. Aile gelirlerinin bir kısmını yukarıda bahsettiğimiz vakıfların kuruluşu,

gelişmesi ve işletilmesinde ve bir kısmını da kültürel yatırımlar yapmak amacıyla

bilim ve sanata destek olmak için ayırmaktaydılar. Özellikle XVII. yüzyıldan itibaren

akıncılığın etkisinin azalması üzerine Rumeli’de yer alan şair sayısının da

azalmasında paralellik görülmesi bu konuda dikkate değerdir, çünkü bilim adamları,

mutasavvıflar, şair ve aydınlar akıncıların yani Rumeli’nin koruyucularının etrafında

idiler762. Bu nedenledir ki Yenice-i Vardar, yetiştirdiği şairler, mutasavvıflar ve

Evrenoslar için ayrı bir anlam taşımaktadır.

Evrenos Bey’in Rumeli’de ve Balkanlar’da yaptığı faaliyetler Türk edebiyatına

da konu olmuştur. Velâyetnamesine göre Rumeli’ye geçiş sürecinde yer alan ve daha

sonra Sultan Bayezid tarafından kendisine vakıf tahsis edilmiş olan Kızıldeli lakaplı

761 Mustafa İsen, “Rumeli’de Türk Kültür ve Sanatını Besleyen Bir Kaynak Olarak

Akıncılık” Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası

Sempozyumu, Şumnu 2000, Ankara 2001, s. 392; Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, s.

95.

762 Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, s. 95.

259

Seyyid Ali Sultan763, Yanbolu fethinden sonra gazilerin güneye Kırcaali taraflarına

indiklerini ve oradaki güçlü bir hisarın fetih hikâyesini bize aktarmaktadır. Hisarın

fethi görevi Seyyid Ali Sultan tarafından gaziler arasında nam salmış olan Evrenos

Bey’e verilmiştir764:

Var idi asker içinde bir kişi,

Dün ü gün dâim gaza olmuş işi.

Nâmına Gazi Evrenus dirler idi,

Pes niceler nîmetin yirler idi,

Anı ser’asker ider ol şâh-ı dîn,

Didi azm eyle sana hakdır mu’în…

Evrenos Bey’i hisara göndermeden önce de zorlanırsa kendisinden yardım

talep etmesini tembihleşmiştir. Velâyetnameye göre atını hisara süren Evrenos,

meydana geldiğinde savaşmak üzere kendisine rakip olabilecek bir pehlivan talep

etmiştir. Gayet dilâver bir kâfir olduğunu belirten velâyetname, Evrenos’un da

yorgun olduğunu zikreder ve Seyyid Ali’den yardım umar. Aslında o sırada savaş

meydanında bulunmayan şeyh, velâyetnamelerdeki mucizeler gibi Evrenos’a yardım

elini uzatır ve kâfirin boynu birden kopar765:

Bunda yorgun idi Gazi ol zemân,

Cenk iderken kâfirle kâr-zâr,

Kaldı Gazi Evrenus bî-iktidâr.

Didi ol dem kandesin Kızıldeli,

763 T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 183.

764 R. Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 78, 175.

765 R. Yıldırım, a.g.e., s. 79, 176.

260

Gel yetiş imdâdıma Seyyid Ali…

Velâyetnamede, fetih sonrasında Seyyid Ali Sultan’ın gazileri etrafına

toplayarak bir vaaz vermesinden bahsedilir. Artık fetihlere bundan böyle gazilerin

devam edeceği ve erenlerin ise kendilerine manen bildirilen yerlerde ikamet

edecekleri bildirilir. Velâyetnamenin bizim açımızdan önemi ise Seyyid Ali Sultan’ın

askerin başına bizzat Evrenos Bey’i bırakmasıdır ve aşağıda ifade edildiği gibi Ege

denizi tarafına yönelerek gaza ile meşgul olmasını belirtmiştir766:

Kaldı Gazi Evrenus askeri,

Hem dahi Seyyid Ali din serveri,

Eyledi Gazi Evrenus’a hitâb,

Bu mahalde kal olasın kâm-yâb.

Askeri virdi yine âna temam,

Serteser kıldı nizâmın ol Hümâm

Didi kılmazlar zafer şimden giru,

Hiç sana düşman olamaz rû-be-rû.

Didi kılmazlar zafer şimden giru,

Hiç sana düşman olamaz rû-be-rû.

Akdeniz767 semtine imdi yürü var,

Gelmeye karşu sana İsfendiyar.

Feth idüb etrafını it gel gaza,

Tâ ki senden öyle hoşnud Mustafa…

766 R. Yıldırım, a.g.e., s. 178.

767 Velâyetnamenin analiz kısmında da belirtildiği gibi Akdeniz tarafına ifadesi ile

aslında Ege denizi kastedilmektedir. Bkz. R. Yıldırım, a.g.e., s. 79.

261

Yukarıdaki dizelerden de anlaşılacağı üzere derviş Seyyid Ali Sultan, gâzilerin

başı olarak Evrenos’un adını vermektedir ve Yıldırım’ın da belirttiği gibi

velâyetnamenin en dikkat çekici isimlerinden biridir. Derviş bu ifadelerden sonra

metinde adı geçmeyen bir bölgeye yerleşir ve Evrenos Bey ile yolları burada

ayrılmaktadır. Metinde geçen Evrenos’un başarısızlığı dervişin mistik gücünü

açıklamak için kullanılmış olmalıdır. Yıldırım’ın da belirttiği gibi velâyetnamede

hiyerarşi farklı olup, Evrenos Bey fetih yaptığı için Seyyid Ali Sultan’ın emrinde

gözükmektedir768. Çünkü velâyetnameye göre erenler, maddi fetihlerden çok manevi

fetihlerle uğraşmaya başlamışlar ve ordunun başında Evrenos Bey’i bırakmışlardır.

Bizim için önemli nokta ise dervişten yardım dileyen, aslında yenilmeyecek kadar

güçlü tasvir edilen gâzinin “Evrenos Bey” olmasıdır. Bu da aslında bize Evrenos’un

gücünün mistik hikâyelere taşınacak kadar zikre değer olduğunu göstermektedir.

Yıldırım’a göre, velâyetnamenin fetih güzergâhına bakıldığında Seyyid Ali

Sultan ve arkadaşlarının da Evrenos Bey ile birlikte sol kolda mücadele verdikleri

vurgulanmaktadır769. Ayrıca Şeyh Kızıldeli’nin Balkan fütûhatı sırasında Evrenos

Bey ile ilişkisinin olduğunu gösteren kaynaklar arasında kendi velâyetnamesi dışında

Alevi-Bektaşi sözlü kültürüne ait nefesler de yer almaktadır. Bunlardan Doğan Kaya

tarafından yayınlanan ve XVI-XVII. yüzyıllarda yaşadığı düşünülen Geda Muslî’ye

ait şiir de bunu destekler niteliktedir770:

768 R. Yıldırım, a.g.e. , s. 83.

769 R. Yıldırım, a.g.e., s. 83, 146.

770 Doğan Kaya, “Sivas Kaynaklı Cönklerde Kızıldeli”, Uluslararası Türk Dünyası

İnanç Önderleri Kongresi (23-28 Kasım 2001), bildiri metni için bkz.

http://www.alewiten.com/index7.htm.

262

Seyyid Ali Sultan Kırkların başı,

Gazi Evrenoz Bey beğlerin yarı yoldaşı..

Baba Muslî dışında da Kızıldeli ile ilgili yazılan şiirlerde Evrenos Bey’in adını

görmek mümkündür ki bu şiirler, aynı dönemde birlikte olduklarını güçlendirir

nitelikte sözlü edebi eserler arasında yer alırlar. Bunlar arasında, şiirinde

Kızıldeli’nin Gazi Evrenos Bey ile küffâra karşı mücadelesini vurgulayan Baba

İbrahim de bulunmaktadır771:

Bir atın kavm ile deryaya girdi,

Hiç aman vermedi küffârı kıldı.

Gazi Evrenoz Beğlerin Muhsin’e saldı,

Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir..

Görüldüğü gibi Evrenos Bey yaptığı başarılı fetihler ile sadece tarihe adını

yazdırmakla kalmamış, aynı zamanda edebi eserlere de konu olmuştur.

771 D. Kaya, a.g.m., s. 3.

263

SONUÇ

Evrenos Bey, bir Osmanlı generali, akıncı beyi ve gazâ hareketlerinde

bulunduğu için “gâzi” olarak da anılmaktadır. Fetihler sırasında Via Egnatia yolunu

yani Osmanlı Sol Kol’unu takip eden Evrenos Bey, Orhan Bey döneminde tarih

sahnesine çıkmış, I. Murad, I. Bayezid dönemlerinde Osmanlı Devleti’nin

Balkanlarda yaptığı fetih hareketlerine ve savaşlara katılmıştır. Başarılı fetihleri başta

Trakya bölgesi ve ardından Makedonya ile devam etmiş, Balkanları Kuzey

Yunanistan ve Adriyatik’e bağlayan güzergâh üzerinde Arnavutluk sınırlarına kadar

dayanmıştır. Fetret Dönemi boyunca şehzadeler tarafından desteği aranan bir isim

olmuş ve I. Mehmed’in tahtı ele geçirmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecini anlatan bütün

eserlerde Evrenos Bey’in askeri faaliyetlerine yer verildiği görülmektedir. Bu

çalışmalar incelendiğinde Evrenos Bey’den bahsetmeden “Erken Osmanlı Tarihi”

veya bir “Balkan Tarihi” yazmanın mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ancak,

bugüne kadar yapılan çalışmalarda Evrenos Bey’in hayatı ve faaliyetleri hakkında

tatmin edici, kronolojik olarak tutarlı, kaynaklara dayanan ayrıntılara ulaşmak

mümkün değildir. Çalışmamız, ulaşabildiğimiz bütün Bizans kaynakları ve erken

dönem Osmanlı kaynaklarının yanı sıra, en erken tarihli olandan başlayarak arşiv

malzemelerin de kullanıldığı Evrenos Bey hakkında hazırlanmış en geniş kapsamlı

araştırmadır ve bu konuda büyük bir eksikliği gidermektedir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi üzerine yapılan çalışmalarda da adı

geçen Evrenos Bey’in, etnik kökeni üzerine yapılan yorumlar değerlendirilmiştir. Bu

264

çalışmalarda Evrenos Bey’in kökeninin kuruluş teorilerini desteklemek amacıyla

kullanıldığı tespit edilmiştir. Evrenos Bey’in Müslüman veya ihtida etmiş bir

Hıristiyan olması, bu teorilerden her birine olan inancı güçlendirecek bir kanıt olarak

görülmüştür.

Evrenos Bey’in Karesi ümerasından olduğuna dair görüşlerin bazı

makalelerde de nakledildiği ancak sorgulanmadığı ortaya çıkarılmıştır. Aşıkpaşazâde

ve Neşri’de Karesi beyleri arasında Evrenos bey’in adı geçmemektedir. Geç dönem

Osmanlı kroniklerine ise sonradan eklendiği açıktır. Bu bilgiden yola çıkılarak da

Evrenos Bey’in 100 yaşından fazla yaşadığı kabul edilmiştir. Ancak araştırmamıza

göre 1357’de tarih sahnesine çıkan Evrenos Bey’in beyliğin fethinden bu tarihe kadar

herhangi bir faaliyetinin olmaması bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır. Evrenos

Bey’in Trakya’dan Osmanlı fetihlerine katılmış olabileceği ihtimali tahminimizce

daha yüksektir.

Evrenos Bey, 1357’de Hacı İlbeyi ile birlikte tarih sahnesine çıkarken, ilk

merkez üssü olan İpsala’nın fethinden sonra da (1359-60) uc beyi olarak atanmıştır.

Evrenos Bey’in ilk uc merkezi İpsala’dır. Daha sonra Gümülcine, Serez ve Yenice-i

Vardar olacaktır. Her bir Osmanlı sultanı dönemindeki faaliyetleri ayrı başlıklar

altında ilk defa detaylı olarak hazırladığımız tez ile incelenmiştir. Batı Trakya’dan

başlamak üzere, Makedonya, Mora, Epir ve Arnavutluk sınırlarına kadar yaptığı

akınlar anlatılmıştır. Evrenos Bey’in faaliyetlerinin başından sonuna kadar

izlenebildiği en kapsamlı çalışma olduğunu söyleyebiliriz.

265

Tezimizde Ö. L. Barkan tarafından tespit edilen ve Evrenos Bey’in babası

olarak bilinen İsa Bey’in Prangı lakabı üzerine yapılan yorumlar aktarılmıştır.

Ardından İsa Bey olarak bilinen Evrenos’un babasının günümüze ulaşan belgelerde

hangi isim ve lakapla geçtiği tespit edilmiştir. Evrenos Bey’in torununa ait Selanik

vakfiyesinde babasının isminin ilk defa “Pranko Lazarat” şeklinde geçtiği tespit

edilmiştir. Karşımıza çıkan bu ismin diğer önemli özelliği ise, babasının adı olarak

bilinen “İsa” isminin ilk defa kullanılmamış olmasıdır. Bu ismin tespitiyle, Evrenos

Bey’in kökenine dair yapılan yorum ve tartışmaların yeni bir boyut kazandırdığımız

inancındayız. Ayrıca tezimizde, Evrenos Bey tarafından babası için inşa ettirilmiş

olan türbenin bugüne kadar bilinmeyen özellikleri, adı geçen vakfın masraflarını

karşıladığı tadilat nedeniyle hazırlanan bir kayıttan yola çıkılarak aktarılmıştır. Bu

belge ile ilk defa Evrenos Bey’in babasının türbesi hakkında yeni bilgiler ortaya

çıkmış oldu.

Bir akıncı komutanı olarak Evrenos Bey’in gelişigüzel hareket etmediği,

kendisine verilen görevlerle yani akın fermanları doğrultusunda –sol kol üzerinde-

fetihlerine devam ettiği örneklerle aktarılmıştır. Hacı İlbeyi’nin vefatıyla Evrenos’un

“ucların beyi” olduğu Osmanlı kaynaklarındaki bilgiye göre nakledilmiştir. 1386

tarihli belgede kendisine sancak verildiği belirtildiğinden Evrenos Bey’in bir sancak

beyi de olduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı sultanları tarafından Evrenos Bey’e “kılıç hakkı” olarak verilen

mülkler tespit edilmiştir. Daha sonra ise Evrenos Bey’in bu mülkleri nasıl ve

nerelerde vakfa dönüştürdüğü ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Evrenos Bey

tarafından kurulan Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar vakıfları ayrı birer

başlık halinde incelenmiş, Evrenos Bey’in bölgenin Türkleşmesine, imarına ve

266

şenlenmesine katkısı vurgulanmıştır. Evrenos Bey’in vakıf kurduğu kentler, Via

Egnatia yani Osmanlı sol kolu üzerindedir. Osmanlı arşiv belgelerindeki kayıtlardan

Evrenos Bey vakıflarının müstesna vakıflardan olduğu tespit edilmiştir. Böylece

Evrenos Bey’in, sadece yağma ve talan eden bir akıncı komutanı olmadığı, kurduğu

imaret siteleri ile hayır sahibi yönü de belgeler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.

Evrenos Bey, yaptığı akınlarla elde ettiği zenginliği, kurduğu vakıflar için harcamış

ve ardında Osmanlı kültürü ve mimarisi ile zenginleşen Balkan şehirleri bırakmıştır.

Fethettiği bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiştir. Bu özelliği

nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Malkoçoğulları, Turahanoğulları

gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış, yüzyıllarca devam edecek bir ailenin

köklerini fethettiği bölgeye salmıştır.

267

RESİMLER

Resim-1: Gümülcine’deki Evrenos Bey İmaretinin şehir meydanından görünümü

Resim-2: Gümülcine’deki İmaret’in avlusundan görünüm.

268

Resim-3: Gümülcine’deki İmaret’in içeriden görünümü.

Resim-4: Gümülcine’deki imaretin dışarıdan görünümü.

269

Resim-5: Gümülcine’deki İmaret’in Giriş Kapısı ve Bulgarca Kitabesi

270

Resim-6: Gümülcine’de Evrenos Bey’in yaptırdığı düşünülen Eski Camii.

Resim-7: Gümülcine’de Evrenos Köyü.

271

Resim-8: Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey Hamamı’nın Kalıntıları.

Resim-9: Yenice-i Vardar’daki Evrenos Bey Türbesi’nin 2007 yılındaki ziyaretimizde restorasyon sırasındaki görünümü.

272

Resim-10: Restorasyon sırasında türbenin arka cephesi.

RResim-10: Restorasyon sırasında Türbenin giriş kısmı ve kapı üstünde 1910’daki restorasyon kitabesi

273

Resim-11: 1910 tarihli restorasyon kitabesi .

Resim-12: Türbenin son hali (Neval Konuk arşivinden)

274

Resim-13: Yanya’da bulunan Evrenos Bey Tekkesi’inin içeriden görünümü.

Resim-14: Yanya’daki Tekke’nin bir başka görünümü.

275

Resim-15: Tekkenin bir bölümü yanındaki kafenin bahçesi olarak kullanılıyor.

Resim-16: Tekkenin dış görünümü.

276

Resim-17: Tekke’nin içinden görünüm.

277

EKLER

1) BOA, Y.E.E., Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49 (Sultan Murad’ın Evrenos Bey’e Mektubu) Tarih: 788 L. 10 (1386)

Hüve

Hüdâvendigâr Sultan Murad Hân-ı Evvel tâbe serâhu Hazretlerinin merhûm

ve mağfûrün leh Gazi Evrenos Bey Hazretlerine isrâ ü ihsân buyurdukları hatt-ı şerîf-

i şevket-redîf sûret-i münîfesidir.

Karındaşım ve emîrim Gazi Süleyman ile vilâyet-i Rumiline gidüb

vilâyetler feth eden cenâb-ı emâret-me’âb eyâlet-intisâb iftihârü’l-ümerâyi’l-kirâm

melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâhirînü’l-kefere ve’l-müşrikîn Gazi ve Hacı Evrenos

Bey hizmetleri devâm-ı ikbâl kendi kılıcı ile feth eylediği kal’a-i Gümülcine’den

kal’a-i Siroz ve Behişte ve Horpeşte’ye varınca bir sancaklık yer i’tibârıyla on kere

binlerle verdim ve ol vilâyetlere ‘âmmeten seni guzât-ı mücâhidîne emîrü’l-

mü’minîn nasb eyledim buyurdum ki kemâ-kân mutasarrıf olasın amma sakın sana

Rumili vilayetlerin kendi kılıcım ile açdım ve feth eyledim deyu gurûr gelmesün

belki bunu tahkîk bilki yer, Allahü te’âla hazretlerinin ki andan sonra Resûlün andan

Hak-ı te’âla emriyle resûlünden sonra halifesinindir. Eğerçi sen de bize doğruluk ve

iyilik etdin biz de senin iyilük mukâbelesinde sana ‘inâyet edüb bu üç tarîk ile ta’zîm

ve terkîm eyledik olaki sana emîrü’l-mü’minîn hitâbıyla hitâb eyledik ikinci hil’at-ı

fâhire üçüncü tabl ü ‘alem-i resûl-i ekrem sallallahü te’âlâ ‘aleyhi vesellem ve tuğ-ı

pür-fürûğ gönderdim hiç bunun üzerine ihsân olmaz sende bu ni’metlere şükr eyle

andan Allahu te’âlâ hazretlerinin ve resûl-i mükerreminin buyurduğundan taşra olma

ve bunu da bilki bir memlekete beğ olmak iki kefelü bir terâzüdür ki bir kefesi cennet

ve bir kefesi cehennemdir dinler isen eyle şunlardan ola gör ki anların gözleri uyur

ise kalbleri uyanıkdır cümlenin başı ‘adldir anı öyle gör ki Peygamber hazretleri anın

bir günde altmış yıl ‘ibâdetden saymıştır ve bundan bilki ol Rumili vilâyetleri uzak

yerlerdir anların tedbîr ve tedârükleri o siyâset-i emrinle elbetde seyf ü kalem

ehlinden nice kimesnelere muhtâc olursuz sakın siz hiç halkı mal sevmekden özge

azdırıcı olmaz dünya içün din emrinden göz yumar Allah korkusun unutur bu

278

husûslarda ve meğer bir kimesneye i’tikâd ve i’timâd etmeyesiz çok olur ba’zı

kimesneler gündüz sâ’im ve gice kâ’im görünür amma hadd-ı zâtında puta tapar.

Anın gibilerden sakınasın zinhar ve zinhar bir kimesnenin zâhir haline aldanmayasın.

Nitekim Hazret-i Ömer-i hattâb-ı radiyallahü anhu Bekir bin Ziyâd’ın zâhirî haline

bakub aldandığı gibi anlardan hisse alasın ve her kaçan bir kimesneye bir hayli vekîl

edüb göndermek ve kullanmak istedikde anın evvelden bildiğin haline i’timâd

eyleme câ’iz sonradan bir dürlü dahi ola zira ki benî Adem bir halden bir hale intikâl

edüb ber-karâr olmadığı gibi hûy-ı hafîlere bir karâr değildir. Elbette bir halden bir

hale intikâl etmekdedir. Pes vekîl edüb işe kullandığın kimesnenin ahvâline muttasıl

göz kulak tut. Gör şimdiki hali eski haline uyar mı ana göre sözüne ‘amel eyle

kimseye garaz eylemesün ve bunu da bil ki kaçan bir memlekete koyduğun vekîlin

eyü kimseler olsa re’âyânın da hali eyü olur ve beğler ve vekîlleri re’âyâya çerâğ

gibidir her kimin çerâğı diklenür ‘âlem ayân olur ve her birine ısmarlar eli altına olan

Müslümanları karındaşları gibi bilüb vesâ’ir re’âyâyı dahi rıfk ile tutsunlar zulm ü

ta’addî üzerine olmasunlar kıyâmet gününde gökden kar gibi kütüb-i a’mâl yağdığı

günü ansunlar ve halkın fukarasını gözlesünler anlara kifâyet mikdâr-ı zahîreleri

tedârik eylesünler fukara Allahü te’âlâ hazretlerinin sevgilüleridir. Fakirlik belâsına

sabr ederler. Elinde dünyası çok olana dünyasına nazar etmezler. Kendü hallerine

şâkirlerdir şükr ederler. Husûsen ve ‘umûmen Rumili vilâyetine şeyhü’l-islâm ta’yîn

olunan fahrü’l-fuzelâ Elvan Fakîh zîde ‘ilm-i kân ve ri’âyet eylese gözle ’alîmen

‘izâmına vereset-i seyyidü’l-enâmdır kemâl-i lütf ve şefkat ile mer’î ve mahmî tutub

ibkâ-i dîn-i mübîn ve icrâ-yı şer’-i metîn anların vücûd-i şerîf-i enfâs-ı latîfleri

berekâtında bilüb luhûmü’l-‘alîyyi mesmûmetü muktezâsınca hâtır-ı ‘âtırın rencîde

etmekden begâyet hazer edesin ve tâ’ife-i sipâhiye vazîfe ve ihsân-ı ebvâbın güşâde

kılub ifrât ve tefrîtden ihtirâz edüb sipahi olan kimesneden menâsıb men’ ve ne

anlardan mukâbelede bir habbe aldırasın ve ne almağa cevâz gösteresin ve ‘asker

emrinde ikdâm eyle ve ihtimâm et yiğidin bahâdırın sakla ve kılıcın keskîn dut ve

atın yüğrüğün besle himmetin mebzûl eyle dâ’imen mürüvvet ve ihsân eylemeden

hâlî olma ve kılıcın ile feth olan vilâyetin mahsûlü harcamaya vefâ etmez deyu bî-

huzûr olma zarûret vâki’ oldukda bu cânibe i’lân eyle bizde olandan dirîğ olunmaz

mümkün olduğu mikdârı gönderilür ve dahi ikdâm eyle olaki Selanik kal’asın feth

edesin mahallin küffarı olaki dâ’imen ihrâk edesin ve bu cânibe gelen mektûblarında

279

ba’zı kurâ’ vakf etmek murâd edinüb ve evlâdlarına senden sonra ri’âyet olmak içün

hükm-i şerîfim istemişsin imdi feth eylediğin vilâyetden ne kadar vakf edersen

vallahi’l-azîm ve tallahi’l-kerîm makbûlümdür ve evlâdına ri’âyet husûsu başım

üzeredir. Bundan sonra Devlet-i Osmaniye evlâdımdan her kime müyesser olur ise

sana ve senin evlâdına ri’âyet olmayınca la’netullah ve’l-melâ’iketihi ve’n-nâs

‘aleyhim ecma’în üzerine olsun yarın kıyâmet gününde dîvân-ı mahşerde da’vâcı

olub husûmet ederim bu husûsda hatrına şübhe getürmeyesin heman Allahü te’âlâ

hazretleri uğurun açık ve kılıcın keskin edüb a’dâ-yı dîn üzerine dâ’imen gâlib ve

muzaffer eyleye âmin ve dâ’imen huzûr-ı kalble uğur açıklığına ‘avn-i ilâhi ve

mu’cizât-ı risâlet-penâhiyye pâyend eyle ve hâzır ve gâ’ib erenlerin ve zâhir ve batın

erenlerin himmetleri ve benim hayır du’âm birle kendüne bedreka ve kafadar hazır

(mülâhaza) eyleyüb (idde’û) rabbiküm tazarru’an ve hafiyyeten kelimât-ı tayyibâtını

deviş-i merkez deliğine hamâ’il salub hasbi Allahu ni’me’l-vekîl virdini ve ni’me’l-

mevla ve ni’me’n-nasîr zikrini tekrâr kılmadan hâli olmayub devâm-ı devletim

bekâsına du’â etmeğe mesâ’î-i celîle huzûra getürüb hıdemât-ı lâzımeye devâm

gösteresün. Tahrîren fî evâ’il-i Şevvali’l-mükerrem sene semâne ve semânîn seb’a

mi’e. (sene evâ’il-i Şevval 788)

280

2) 1692 Tarihinde (BOA. C.EV. 67 (33 45) Evrenos Bey evkâfından

Selanik’teki karyelerin miri tarafından tahsil olun an cizye miktarlarının vakfa

iade edildiğini gösteren belge.

281

3) Evrenos Bey Mülknâmesi’nin Giriş Kısmı (TKGM, Kuyûd-ı Kadîme

Ar şivi, No: 195).

282

4) Evrenos Bey’in Fetih Güzergâhı (Tarafımızdan hazırlanmıştır)

283

KAYNAKÇA

ARŞİV BELGELER İ

Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi

TKGM, 553 Nolu Selânik Evkaf Defteri.

TKGM 577 nolu Siroz Evkâf Defteri.

TKGM, Tapu Arşiv Dairesi Başkanlığı, Kuyûd-ı Kadîme Arşivi, No:195 (Eski No:

2272/2273). (Evrenos Bey Mülknâmesi)

Vakıflar Genel Müdürlüğü

VGM, Defter No: 2113, Kuyûd: 949/1377.

VGM, Kuyûdât-ı Emr-i Âlişân Bayağı Ahkâm, Defter 339.

VKM, Defter No: 987, Sayfa No: 115, Sıra No:38.

VGM, Defter No: 2113/1-6

VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0072, Sıra No: 77.

VGM, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077, Sıra No: 78.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri

BOA, TT. 143 BOA, TT. 424

BOA, TT. 70 BOA, TT. 20

İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı

TT, No: 89.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cevdet Evkaf Tasnifi

BOA, C. EV, 584/29478 BOA, C. EV. 481/24329

BOA, C. EV. 517/26134. BOA, C. EV. 556/28063

BOA, C. EV, No 517/26134 BOA, C. EV. 67/3345.

BOA, C. EV. No: 67/3350 BOA, C.EV, No: 104/5182.

284

BOA. C. EV. No: 118/5868. BOA, C.EV, No: 288/14678

BOA, C.EV, No: 649/32711. BOA, C.EV. No: 66/3263.

BOA, CEV. No: 386/18697. BOA. C.. EV.. 67/3345.

BOA. C.EV.. No: 470/23774.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Vakıf Belgeleri

BOA, EV. VKF. No: 861

BOA, EV. VKF. No: 10/1

BOA, EV. VKF. No: 19/11.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Evkâf Defterleri

BOA, EV.d.. No: 11519.

BOA, EV.d.. No: 11796.

BOA, EV.d.. No: 15003.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Esas Evrak

BOA, (Y.E.E.), Dosya No: 91, Gömlek Sıra No: 49.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Âl-i Emîri Tasnifi

BOA, AE. SAMD. II, Dosya No: 4, Gömlek Sıra No: 303.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Divan (Beylikçi) Kalemi Kayıtları

BOA, A. DVN. No: 133/35.

Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilâyet Yazışmalarına Ait Belge

BOA, A.MKT.UM, Dosya No: 347/33.

Sadaret Mektubî Kalemi De’âvî Yazışmalarına Ait Belgeler

BOA, A. MKT. DV. No: 128/100.

BOA, A.MKT. No: 2/99.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Mektubî Kalemi Defterleri

285

BOA, DH. MKT No: 2282/88.

BOA, DH. MKT No: 2282/88.

BOA, DH. MKT. No: 1478/69

BOA, MF.MKT, No: 1129/35

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası Belgeleri

BOA, A. MKT. MHM, 338/21.

BOA, A.MKT.MHM 398/21.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmalarına

Ait Belge

BOA, A. MKT.MVL, No: 143/31.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Evkaf Muhasebe Kayıtları

BOA, EV. HMH.d 1714.

BOA, EV. HMH, 28888.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi

BOA, HAT No: 552-27283.

BOA, HAT, No: 1451-6

BOA, HAT 552-27202.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrâde-i Meclis-i Vâlâ Kayıtları

BOA, İ.MVL, No: 26/406

BOA, MV. No: 24/9

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Şûra-yı Devlet Kaydı

BOA, İ.ŞD. 6/334.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cerîde Odası Defteri

BOA, ML.CRD.d.., No: 1327.

286

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi Perakende Evrakı Askerî Maruzât

Kaydı

BOA, Y.PRK-ASK, No: 16/38

Yayımlanmış Arşiv Defterleri

167 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri (937/1530) I, Dizin ve

Tıpkıbasım, Ankara 2003.

Hicrî 859 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Tırhala I, neşr. Melek Delilbaşı-Muzaffer

Arıkan, T.T.K. Ankara 2001.

Salnâme

Edirne Salnâmesi, no. 19, H. 1310, 1892-93.

BİZANS KAYNAKLARI

Chalkokondyles, Laonici Chalcocandylae, Historiarum Demonstrationes, ed.

Eugenius Darko, Tomus I, Budapeştini 1922.

Chrysostomides, J., Manuel II. Palaeologus Funeral Oration on his Brother

Theodore, Thessalonike 1985.

Doukas, Michael, Βυζαντινοτουρκική Ιστορία, Athina 1997.

Doukas, Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, çev. Harry J.

Magoulias, Wayne State University Pres, Detroit 1975.

Historia Politica et Patriarchica Constantinopoleos, Epirotica, ed. Immanuel

Bekkerus, Bonnae 1849.

Kantakouzenos, Ioannis Cantacuzeni, Historiarum, ed. Ludovici Schopeni, vol. III,

Boanne, 1832.

Schreiner, Peter, Die Byzantinischen Kleinchroniken, c.I-II, Wien 1975.

Sphrantzes, Georgios, Memorii 1401-1477, In anexa Pseudo-Phrantzes: Macarie

Melissenos Cronica 1258-1481, ed. Vasile Grecu, Bucureşti 1966.

287

Sfranze, Giorgio, Cronaca, ed. Riccardo Maisano, Roma 1990.

Το Χρονικόν των Ιοαννινών Κατ’ Ανεκδότον ∆ηµώδη Επιτοµήν, Έπετηρίς

Μεσαιώνικού Άρχείου 12, yay. L. I. Branousi, Ioannina 1962.

OSMANLI KAYNAKLARI

Ahmedî, İskender-nâme, İnceleme-Tıpkıbasım: İsmail Ünver, TDK Ankara 1983.

Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul 2000.

Âşık Paşaoğlu Tarihi, nşr. N. Atsız, MEB Tarih Dizisi, İstanbul 1992.

Âşıkpaşazâde, Osmanoğulları’nın Tarihi, Haz. Kemal Yavuz-M. A. Yekta Saraç,

İstanbul 2003.

Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul Matba’a-i Amire, Hicrî 1332.

Düsturnâme-i Enverî, Osmanlı Tarihi Kısmı (1299-1466), Haz. Nejdet Öztürk,

Kitabevi, İstanbul 2003.

Gelibolulu Mustafa Ali, Künhü’l-Ahbâr, IV. Rükn, c. I, Tıpkıbasım, T.T.K. Ankara

2009.

Hoca Saadeddin, Tâcü’t-tevârîh, c. I, İstanbul 1279.

İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, I. Defter, Haz. Şerafettin Turan, T.T.K., Ankara

1991.

İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, c. I, Haz. Mehmet Karataş-Selim Kaya-Yaşar Baş, Bitlis

Eğitim ve Tanıtma Vakfı Yay., Ankara 2008.

Kemal Paşaoğlu Şemsüddin Ahmed İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter,

Yay. Şerafettin Turan, T.T.K. Ankara 1991.

Lütfi Paşa, Tevârih-i Al-i Osman, (Ali Bey Neşri), İstanbul 1341.

Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, İstanbul 1298.

Mehmed Neşrî, Neşri Tarihi (Kitâb-ı Cihan-nümâ), I, Haz. F. R. Unat-M. A.

Köymen, T.T.K. Ankara 1995.

288

Mevlâna Mehmed Neşrî, Cihânnümâ (Osmanlı Tarihi 1288-1485), Haz. Necdet

Öztürk, İstanbul 2008.

Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’at, c. I/IV, İstanbul 1327.

Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahâ’ifü’l-ahbâr, c. III, İstanbul 1321.

Oruç Beğ Tarihi, (Osmanlı Tarihi 1288-1502), Haz Necdet Öztürk, Çamlıca Yay.,

İstanbul 2008.

Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, c. II, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür

Bakanlığı Yay., Ankara 1999.

TEDK İK ESERLER

Ağırakça, Ahmet, “I. Kosova Savaşı İle İlgili Kaynaklar”, I. Kosova Zaferi’nin 600.

Yıldönümü Sempozyumu 26 Nisan 1989, T.T.K. Ankara 1992, 21-27.

Akbayar, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2001.

Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisâdî ve İçtimâî Tarihi I (1243-1453), Ankara 1999.

Akgündüz, Ahmet, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi,

T.T.K. Ankara 1988.

Aktepe, Münir, “XIV ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına

Dair”, Türkiyat Mecmuası, c. X, İstanbul 1953, s. 299-312.

----------, “Kosova”, İA, c. VI, İstanbul 1993, s. 869-876.

Arat, Reşid Rahmeti, Kutadgu Bilig III, İstanbul 1979.

Aravantinos, P., Περιγράφη της Ήπειρού, vol. II, Ioannina 1984.

----------, Χρονογραφία της Ήπειρου I, Athina, 1856.

Arslan, H. Çetin, “Erken Osmanlı’nın Fetih ve Yerleşim Sisteminde Akıncı

Beylerinin Stratejik Önemi”, Türkler, c. IX, s. 217-225.

----------, Türk Akıncı Beyleri ve Balkanların İmarına Katkıları (1300-1451), Kültür

Bakanlığı Yay., Ankara 2001.

289

----------, “Erken Osmanlı Dönemi (1299-1453)’nde Akıncılar ve Akıncı Beyleri”,

Osmanlı, c. I, Ankara 1999.

Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri, Bulgaristan-

Yunanistan-Arnavutluk, c. IV, İstanbul 1981.

----------, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri, Ertuğrul, Osman, Orhan Gazîler

Hüdavendigâr ve Yıldırım Bayezid 630-805 (1230-1402)I, İstanbul 1989.

Babiniotis, Georgios, Λεξικό της Νέας Ελληνικής Γλώσσας, Kentro Leksikologias,

Athina 2002.

Balta, Evangelia, Les Vakıfs De Serres Et De Sa Region (XVe et XVIle s.), Athenes

1995.

Banarlı, Nihad Sami, “Ahmedi ve Dâsıtân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman”, Türkiyat

Mecmuası, c. VI, 1936-39, İstanbul 1939.

Barkan, Ömer Lütfi., “894 (1488/1489) yılı Cizyesinin Tahsilâtına âit Muhasebe

Bilânçoları”, Belgeler, c. 1 , S. 1, (1964) T.T.K. Ankara 1993.

----------, “Malikane-Divani Sistemi”, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I,

İstanbul 1980, s. 151-205.

----------, “Mülk Topraklar ve Sultanların Temlik Hakkı”, Türkiye’de Toprak

Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 231-247.

----------, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuruluş Devrinin Toprak Meseleleri I,

Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, İstanbul 1980.

-----------, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak Vakıflarının İdarî-Malî Muhtariyeti

Meselesi”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, c. I, Ankara 1944, s. 15-21

-----------, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak

Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve

Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, c. II, Ankara 1942, s. 279-365.

-----------, “Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına

Ait Araştırmalar”, İstanbul Ünv. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 23, No:1-2,

İstanbul 1962, s. 239-296.

290

-----------, “İmparatorluk Devrinde Toprak Mülk ve Vakıfların Hususiyeti”,

Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 249-266.

Barker, John, Manuel II. Palaeologus (1391-1425), A Study in Late Byzantine

Statesmanship, Rutgers Unv. Press 1969.

Başar, Fahamettin, “Evrenosoğulları”, DİA, c. XI, İstanbul 1995, s. 539-541.

-----------, “Mûsâ Çelebi”, DİA, c. 31, İstanbul 2006, s. 216-217.

Baştav, Şerif, XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, Giriş ve Metin

(1373-1512), Ankara 1973.

-----------, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Son Devir (1261-1461) Osmanlı Türk-

Bizans Münasebetleri, T.T.K. Ankara 1989.

Batmaz, Eftal Şükrü, “Osmanlı Devletinde Kale Teşkilatına Genel Bir Bakış, OTAM,

S. 7, Ankara 1997, s. 3-9.

Bertrandon de la Broquière, Bertrandon de la Broquière’nin Denizaşırı Seyahati, ed.

CH. Schefer, Sunuş: S. Eyice, Çev. İ. Arda, Eren Yay., İstanbul 2000.

Bıçakçı, İsmail, Yunanistan’da Türk Mimarî Eserleri, İstanbul 2003.

Binbaşı Mükerrem, Kosova 1389, İstanbul 1931.

Charanis, Peter, “The Strife Among The Palaelogoi And The Ottoman Turks, 1370-

1402”, Byzantion (International Journal of Byzantine Studies), edt. Henri

Gregoire, v. XVI/1-2, 1942-43, Boston 1944.

Chatzes, Christos, Γιαννίτσα, Giannitsa 2003.

Cin, Halil, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, s. 8-10;

Çağatay, Neşet, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Re’âyâdan Alınan Vergi ve Resimler”,

Ankara Ünv., DTC Fakülte Dergisi, c. V, S. 5, Ankara 1947, s. 483-511.

Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. I, İstanbul 1947.

Darkot, Besim, “Serez”, İA, c. X, MEB. Yay., İstanbul 1967, s. 517-510.

Decei, Aurel, “Akindji”, The Encyclopaedia of Islam, Volume I, A-B, 1960, s. 340.

291

Delilbaşı, Melek, “Bizans İmparatorluğu’nun Çöküşündeki Ekonomik Faktörler”,

Belleten, XLVIII/191-192, Ankara 1985, s. 163-168.

----------, “First Ottoman Settlements in Thessaly Region”, Association

Internationale d’Etudes du Sud-Est Européen Bulletin, 35-39 (2005)

Bucarest, s. 131-137.

----------, “Selânik ve Yanya’da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması”, Belleten,

LI/199 (1987), s. 75-106.

----------, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito (Bizans), İstanbul 1999, s.

339-351.

----------, Johannis Anagnostis, “Selanik’in Son Zaptı Hakkında Bir Tarih” , T.T.K.

Ankara, 1989.

----------, “Balkanlar’da Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, XIII.

Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler , T.T.K.,

Ankara 2002, 31-38.

Demetriades, Vassilis, “Φορολογικές Κατηγορίες των Χωριών της Θεσσαλονίκης

κατά της Τουρκοκρατία”, Μακεδονικά, 20, 1980, s. 375-462.

----------, “Problems of Land-owning and Population in the Aera of Gazi Evrenos

Bey’s Wakf”, Balkan Studies, vol. XXII, Thessaloniki 1981, s.43-57.

----------, “The Tomb of Ghazi Evrenos Bey at Yenitsa and its Inscruption”, Bulletin

of the School of Oriental and African Studies, v. XXXIX/I, London 1976, s.

328-332.

Dimitriadis, Vassilis, “Via Egnatia Üzerindeki Vakıflar”, Sol Kol, Osmanlı

Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih

Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1999, s. 92-104.

----------, “Devşirmenin Kökenleri Üzerine Bazı Düşünceler”, Osmanlı Beyliği

(1380-1389), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yayınları

İstanbul 2000, s. 23-33.

292

Dennis, George, T., “1403 Tarihli Bizans-Türk Antlaşması”, Çev. Melek Delilbaşı,

Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, c. XXIX, S. 1-4, Ankara 1979, s. 153-

166.

Dersca, M. M. Alexandrescu, La Campagne de Timur en Anatolie (1402), Variorum

Reprints London 1977.

Du Cange, Historia Byzantina Illustrata, Bruxelles 1964.

Emecen, Feridun., “Gelibolu”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 1-6.

----------, “Kosova Savaşları”, DİA, c. 26, Ankara 2002, s. 221-224.

Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan Tanzimata Kadar

Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara 2001.

Ergin, Osman, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul 1939.

Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Yay., Mustafa İsen-Muhsin Macit-Osman Horata-Filiz

Kılıç-İ. Hakkı Aksoyak, Ankara 2002.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, V. Kitap, Haz. Yücel Dağlı-Seyit A. Kahraman-

İbrahim Sezgin, Y.K.Y., İstanbul 2001.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VIII. Kitap, Haz. Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı-

Robert Dankoff, Y.K.Y., İstanbul 2003.

Eyice, Semavi, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996, s.

450-452.

Fatma Aliye, Tarih-i Osmanî’nin Bir Devre-i Mühimmesi, Kosova Zaferi ve Ankara

Hezimeti, Kanaat Matb., İstanbul 1331.

Feridun Bey, Mecmû’a-i Münşe’âtü’s-selâtîn, İstanbul Matba’a-i Âmire, 1174.

Fisher, N., The Middle East, a History, New York 1959, s. 175; Godfrey Goodwin,

Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001.

Gibbons, H. Adams, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1998.

Goodwin, Godfrey, Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, İstanbul 2001.

Gökbilgin, M. Tayyib., Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul

1957.

293

----------, XV. ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası, Vakıflar-Mülkler-Mukataalar,

İstanbul 2007.

----------, “Süleyman Çelebi”, İA, c. XI, İstanbul 1993, s. 179-182.

Gökçe, Turan, “Gümülcine Kasabasının Nüfusu Üzerine Bazı Tespitler” (XV-XIX.

Yüzyıllar)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. XX, S. 2, İzmir 2005, s. 79-111.

Guridis, Athanasios, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka 1999.

Günal Öden, Zerrin, Karası Beyliği, T.T.K., Ankara 1999.

Günay, Vehbi, “Balkanlara Ait Siciller ve Karaferye Karası Şeriye Sicilleri”, Türk

Dünyası İncelemeleri Dergisi 2, 1998, s. 103-113.

Halis Eşref, Külliyât-ı Şerh-i Kânûn-ı Arâzî, İstanbul 1315.

Hamid Vehbi, “Gazi Evrenos Bey”, Meşâhir-i İslâm, c. II, cüz 26, İstanbul 1301,

s.801-843.

----------, “Şehzâde Süleyman Paşa”, Meşâhir-i İslam, c. III, cüz. 27, İstanbul 1301

(1895).

Hammer, J. V., Osmanlı Devleti Tarihi I-II, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983.

Hanhan, Ziya, “Murad Hüdavendigâr’ın Gazi Evrenos Bey’e Hak ve Adalet Öğüdü”,

Tarih Konuşuyor, c. VII, S. 37, İstanbul 1967, s. 3039-3042.

Haydar, Ali, Kosova Meydan Muharebesi, İstanbul 1328.

Heywood, Colin, “Osmanlı Döneminde Via Egnatia: 17. Yüzyıl Sonu ve 18. Yüzyıl

Başında Sol Kol’daki Menzilhaneler”, Sol Kol, Osmanlı Döneminde Via

Egnatia (1380-1699), ed. Elizabeth Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt Yay.,

İstanbul 1999, s. 138-160.

http://batitrakyadakiosmanli.blogspot.com/2009/12/gazi-evrenos-bey-imareti-

gumulcine.html

Imber, Colin, Osmanlı İmparatorluğu 1300-1650, Çev. Şiar Yalçın, İstanbul Bilgi

Ünv. Yay., İstanbul 2006.

İnalcık, Halil, “Edirne’nin Fethi”, Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı,

T.T.K., Ankara 1993.

294

----------, “Arnawutluk”, EI, New Edition, c. I, Brill 1958, s. 650-658.

----------, “Orhan”, DİA, c. XXXIII, İstanbul 2007, s. 375-385.

----------, “I. Murad”, DİA, c. XXXI, İstanbul 2006, s. 156-164.

----------, “Bayezid I”, DİA, c. V, İstanbul 1992, s. 232-240.

----------, “Mehemmed I”, EI, New Edition, c. VI, Brill 1683, s. 973-978.

----------, “Osmanlı Devleti’nde Uc (Serhad)lar”, Doğu Batı, Makaleler II, İstanbul

2008, s. 45-60.

----------, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler, c. IX, Yeni Türkiye Yay.,

Ankara 2002, s. 66-88.

----------, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito: Osmanlı Özel Sayısı, Y.K.Y.,

İstanbul 1999, s. 115-135.

----------, “Osmanlı Sultanı Orhan, (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”, Belleten, c.

73, S. 266, T.T.K. Ankara 2009, s. 77-107.

----------, “Rumeli”, İA, c. IX, İstanbul 1964, s. 766-773.

----------, “The Ottoman Turks and Crusade, 1329-1522”, in K. Setton, general

editor, A History of the Crusades, VI, eds. H. Hazard and N. P. Zacour,

Madison 1989.

----------, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İş

Bankası Yay., İstanbul 2009.

----------, Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar I, T.T.K. Ankara 1995.

----------, Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna Savaşları

(1332-1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme, T.T.K. Ankara 1989.

----------, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, T.T.K. Ankara 1987.

----------, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010.

----------, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), YKY, İstanbul 2004.

----------, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I, 1300-1600, Eren

Yay., İstanbul 2000.

295

İnbaşı, Mehmed, “Sultan I. Murad’ın Evrenos Bey’e Mektubu”, Atatürk Ünv.

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 17, Erzurum 2001, s. 225-223.

İnciciyan, P. L.-Andreasyan, H. D., “Osmanlı Rumelisi Tarih ve Coğrafyası”,

Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 2-3, İstanbul 1974, s. 11-88.

İsen, Mustafa, “Rumeli’de Türk Kültür ve Sanatını Besleyen Bir Kaynak Olarak

Akıncılık” Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası

Sempozyumu, Şumnu 2000, Ankara 2001.

Jorga, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1300-1451), c. I, Çev. Nilüfer Epçeli,

İstanbul 2005.

Kafadar, Cemal, “Gazâ”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996.

Kalaicakis, Theofanis E., Η Ανατολική Στερεά Ελλάδα και Η Βοιωτία στον Ύστερο

Μεσαίωνα (1400-1500), Η Μετάβαση από Ύστερη Φραγκοκρατία στην

Πρώιµη Τουρκοκρατία, Ηρόδοτος Athina 2002.

Kandes, Vasielos I., Kuruluşundan XIX. Yüzyılın Sonalarına Kadar Bursa, çev.

Dimitri Demirci-İbrahim Kelağa Ahmet, İstanbul 2008.

Kâni, K., “Evrenos Bey”, Kaynak, III, Balıkesir Halkevi, 3/4 yıl, S. 36/37/38,

Balıkesir 1936, s. 923-925, 17-22, 60-64.

Kara, Mustafa – Algar, Hamid, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, c. 1, İstanbul 1988, s. 110-

112.

Kastritsis, Dimitris J., The Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in

the Ottoman Civil War of 1402-1413, Brill, Leiden, 2007.

Kaya, Doğan, “Sivas Kaynaklı Cönklerde Kızıldeli”, Uluslar arası Türk Dünyası

İnanç Önderleri Kongresi (23-28 Kasım 2001), bildiri metni için bkz.

http://www.alewiten.com/index7.htm.

Kazhdan, Alexander P., The Oxford Dictionary of Byzantium, Volume 1, Oxford

1991.

Kırlıdökme M., Ferhan., "Laonikos Chalkokondyles’in Hayatı ve ‘Tarih’i”, OTAM,

S. 21/2007, Ankara 2009, s. 41-58.

296

----------, “Bir Tarihi Olayın Açıklanması ile İlgili Sorunlar: Gelibolu’nun Fethi ve

Laonikos Chalkokondyles” Tarih Araştırmaları Dergisi, c. XXVII, S. 44,

Ankara 2008.

----------, Selanik Baş Piskoposu Symeon’un Tarihi Nutku, Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1998.

Kiel, Machiel., “Gümülcine”, DİA, c. XIV, İstanbul 1996, s. 268-270.

----------, “Observations on the History of Northern Greece During the Turkish Rule,

The Turkish Monuments of Komotini and Serres”, Balkan Studies, 12/2

Selanik 1971, s. 415-462.

----------, “The Oldest Monuments of Ottoman-Turkish Architecture in the Balkans,

The Imaret and the Mosque of Ghazi Evrenos Bey in Gümülcine and the

Evrenos Bey Khan in Ilıca/Loura in Greek Thrace”, STY, XII, (1983), s.

117-144.

----------, “Two Little Known Monuments of Early and Classical Ottoman

Architecture in Greek Thrace”, Balkan Studies, 22/1 (1981), s. 127-146.

----------, “Via Egnatia Üzerinde Osmanlı Bayındırlık Faaliyetleri: Pazargâh, Kavala

ve Ferecik Örnekleri”, Sol Kol, s. 161-177.

----------, “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-Gionnitsa) a Forgotten Turkish

Cultural Centre of Macedonia of the 15th and 16th Century”, Byzantina et

Neoellenica Neerlandica, 1972, c. I, s. 300-329.

----------, “İskeçe”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000, s. 533-555.

Kiprovska, Mariya, The Military Organization of the Akincis in Ottoman Rumelia,

Bilkent Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.

Koçi Bey Risalesi, Yay. Yılmaz Kurt, Akçağ Yay. Ankara 1998.

Konstantinos D. Mertzios, Μνήµεια Μακεδονικής Ιστορίας, Thessaloniki 1947.

Konuk, Neval, Yunanistan’da Osmanlı Mimarisi I, (SAM) Kültür Yayınları, Ankara

2010.

Kordosis, Mihail S., Τα Βυζαντινά Γιάννενα, Athens 2003.

297

Kosteneçki, Konstantin, Stefan Lazareviç, Yıldırım Bayezid’in Emrinde Bir Sırp

Despotu, Çev. Hüseyin Mevsim, İstanbul 2008.

Koulidas, Konstantinos I., Τα Μουσουλµανικά Βακούφια της Πόλεως των Ιωαννίνων,

Ioannina 2004.

Köprülü, M. Fuad., Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, T.T.K. Ankara 1999.

----------, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Akçağ

Yay., Ankara 2005.

Kunter, Halim Baki, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”,

Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara 1938, s. 103-129.

Kurt, Yılmaz, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, c. III, Y.T.Y, Ankara 1999. s.

69-65.

----------, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Hacettepe Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1992.

----------, Çukurova Tarihinin Kaynakları III, 1572 Tarihli Adana Sancağı Mufassal

Tahrir Defteri, T.T.K. Ankara 2005.

Kütükoğlu, Mübahat, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul 1994.

Lamprides, I. , Ηπειροτικά Μελετήµατα Β, Ioannina 1971.

Lessing, Ferdinand D., Moğolca-Türkçe Sözlük I, Çev. Günay Karaağaç, T.D.K.,

Ankara 2003.

Lindner, R. Paul, Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar, çev. Müfit

Günay, İstanbul 2000.

Lonertz, Raymond, J., “Pour l’histoire du Pelopponnese au XIV siecle (1382-1404),

Etudes Byzantines, c. I, 1944, s. 177-185.

Lowry, Heat. W.–Erünsal, İsmail. E., “The Evrenos Dynasty of Yenice-i Vardar:

Notes&Documents on Hacı Evrenos&the Evrenosoğulları: A Newly

Discovered Late-17th Century Şecere (Genealogical Tree), Seven

Inscriptions on Stone& Family Photographs”, The Journal of Ottoman

Studies XXXII, İstanbul 2008, s. 9-192.

298

----------, Yenice-i Vardar’lı Evrenos Hanedanı: Notlar ve Belgeler, Bahçeşehir

Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010.

Lowry, Heat W., Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı, İstanbul Bilgi Ünv.

Yay., çev. Kıvanç Tanrıyar, İstanbul 2010.

----------, Osmanlıların Ayak İzlerinde, Kuzey Yunanistan’da Mukaddes Mekânlar ve

Mimarî Eserleri Arayış Yolculukları, Bahçeşehir Ünv. Yay., İstanbul 2009.

----------, Osmanlı Dönemi’nde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550, Kuzey

Yunanistan’ın Fetih, Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Ünv. Yay.,

İstanbul 2008.

Malcolm, Noel, Kosova, Balkanları Anlamak İçin, çev. Özden Arıkan, İstanbul 1999.

Malkoç, Nami, “Tarihi Tetkikler, Akınlar, Akıncılar ve Büyük Akınlar”, Süvari

Mecmuası, S. 97(Nisan), İstanbul 1936, s. 68-89.

Mélikoff, Irene, “Ewrenos”, The Encyclopedia of Islam, Volume II, London 1965, s.

738-739.

Mélikoff, I., “Ewrenos Oghullari”, EI, c. II, London 1965, s. 739.

Mintsis, Georgios, “Η Κατάληψη της Έδεσσας από τους Τούρκους (1389)”,

Μακεδονικά, Τόµος 21, 1993-94, Thessaloniki 1994, s. . 257-261.

Mirmiroğlu, Vl., Yeoryios Francis’in Vekayinâmesi, T.T.K. Tercümeleri,1949.

Moravcsik, Gyula, Byzantinoturcica I-II, Berlin 1958.

Mordtmann, J. H., “Ewrenos”, The Encyclopaedia of Islam, c. II, London 1927, s.

34-35.

Muhammed Celal, Hüdâvendigâr Gazi veya Fetihler ve Kosova Sahrası, İstanbul

1308.

Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât Tekmileleri (I-III), Ankara T.T.K., 1961.

Necipoğlu, Nevra, Byzantium Between the Ottomans and the Latins, Politics ans

Society in the Late Empire, Cambridge 2009.

Nedkoff, B. Christoff, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, çev. Şinasi

Altundağ, Belleten, c. VIII/32, Ankara 1994, s. 599-649.

299

Nicol, Donald M., Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Tarih Vakfı Yurt Yay.,

İstanbul 1999.

----------, On The Origin of the Ottoman Emperors, Cambridge University Press

1997.

----------, The Despotate of Epiros 1267-1479, Cambridge University Press, London

1984.

Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, çev. Necati Lugal, T.T.K. Ankara 1987.

Ocak, Ahmet Yaşar, “Bazı Menâkıbnâmelere Göre XIII-XV. Yüzyıllardaki

İhtidâlarda Heterodoks Şeyh ve Dervişlerin Rolü”, The Journal of the

Ottoman Studies II, İstanbul 1981, s. s. 31-42.

Oğuzoğlu, Yusuf, “Evkaf Defterlerine Göre Balkanlardaki Türk Vakıf Eserleri”,

Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, (29-31

Mayıs 1995), s. 29-49.

Oikonomides, Nicolas, “Ortaçağda Via Egnatia”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde

Via Egnatia (1380-1699), Editör: Elizabeth A. Zachariadou, Tarih Vakfı

Yurt Yayınları, İstanbul 1999, s. 8-17.

Osman Ferid, , “Evrenos Bey Hanedânına Âid Temliknâme-i Hümâyûn”, TOEM,

Cüz: 30-36, 1334, s. 432-438.

Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, yay. Atsız, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961.

Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, T.T.K. Ankara 1999.

Öngören, Reşat, “Balkanlar’ın İslamlaşmasında Sûfîlerin Rolü”, IRCICA, Sofya, 21-

23 Nisan 2000, s. 47-73.

Öz, Mehmet, “Kimlik Tartışmalarına Osmanlı Kimliği Vasıtasıyla Bir Katkı:

Osmanlı Devleti Kimler Tarafından ve Nasıl Kuruldu?”, [H. W. Lowry, The

Nature of The Early Ottoman State, New York Press, Albany 2003]”,

Türkiye Günlüğü, S. 83 (Kış 2005), s. 57-64.

Özcan, Abdülkadir, “Akıncı”, DİA, C. II, İstanbul 1989, s. 249-250.

Öztuna, Yılmaz, “Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağı’nın Sönmesi”, Hayat Tarih

Mecmuası, S. V, İstanbul 1973, s. 13-16.

300

----------, Devletler ve Hanedanlar, c. II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996.

Öztürk, Nazif, Menşe’i ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Vakıflar Genel

Müdürlüğü Yay., Ankara 1983.

----------, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Diyanet Vakfı

Yayınları, Ankara 1995.

Öztürk, Necdet, “Ferecik’in Süleyman Paşa Tarafından Fethine Dair”, Türklük

Araştırmaları Dergisi, c. IV, 1989, s. 135-145.

Pakalın, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I-II,

İstanbul 1993.

Prosopographisches Lexicon Der Palaiologenzeit, Edit. Erich Trapp, III. Fasikül,

Wien 1978.

Refik, Ahmed, Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1927.

----------, Türk Akıncıları, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul 1933.

Reinert, Steven W., “Evrenos”, The Oxford Dictionary of Byzantium, ed. Alexander

P. Kazhdan, c.II, Oxford 1991, s. 765.

Rodakis, Periklis, Η Τουρκική Κατάκτασης της Θράκης, Οι Θράκες Μουσουλµάνοι,

Athina 1991.

Runciman, Steven, Mistra, Byzantine Capital of the Peloponnese, London 1980.

Salamanga, D., ‘Γαζή Έβρενόζ, ‘Ο Πρώτος Επικυρίαρχος των Γιάννινων’,

Ήπειρωτική Εστία, c. 2, Ioannina 1953, s. 163-165.

----------, Γιαννιώτικα `Ιστορικά Μελετήµατα, Ioannina, 1958.

----------, Περιπάτοι στα Γιάννινα, Ioannina 1965.

Savaş, Saim, “Zâviyelerin Türk Kültürünün Gelişmesindeki Rolü”, Osmanlı, c. IX,

Ankara 1999, s. 72-78.

Selâtîn-i ‘İzâm Hazretleri Tarafından El-hac Gazi Evrenos Bey’e İ‘tâ Buyurulan

Fermân-ı Âliye Sûretleri, Sabah Matbaası, Basım yılı yok.

Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları, Ankara 2006.

301

Sezgin, İbrahim, “Osmanlıların Rumeli’ye Geçişi ve İlk Fetihler”, Osmanlı, c. I,

Yeni Türkiye Yay. Ankara 1999, s. 212-216.

Shaw, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. I, çev. Mehmet

Harmancı, İstanbul 1994.

Sideridou, Ks. A., “Κορτήσιος Βράνας Ο Ηπειρώτης”, Ηπειρωτικά Χρονικά, Τ. 3,

Ιωάννινα 1928, s. 249-271.

Strati, Evangelou G., Ιστορία της Πολέως Σερρών, Serez, 2000.

Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmani, C. II, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.

Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve

Gaziler”, Türkler, c. IX, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 99-105.

Gregory, Timothy E.- Ševčenko, Nancy P. “Serres”, The Oxford Dictionary of

Byzantium, Edt. Alexander P. Kazhdan, Volume 3, Oxford 1991, s. 1881-

1882.

Tabakoğlu, Ahmet, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergah Yay.,

İsrtanbul 1985.

Tacan, Necati, Akıncılar ve Mehmed II., Bayazıt II. Zamanlarında Akınlar, İstanbul

1936.

Tekin, Şinasi, “XIV. Yüzyılda Yazılmış Gazilik Tarikası ‘Gâziliğin Yolları’ Adlı Bir

Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Gazâ/Cihâd Kavramları Hakkında”,

Journal of Turkish Studies, Volume XIII, Harvard 1989, s. 139-204.

Tekindağ, Şehabeddin, “Orhan”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 399-407.

----------, “Süleyman Paşa”, İA, c. XI, İstanbul 1979, s. 190-195.

Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, c. III/I (1299-1451), Ankara 1964.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Bayezid I, İA, c. II, İstanbul 1993, s. 369-397.

----------, “Bayezid I”, İA, MEB, c. II, İstanbul 1993, s. 369-392.

----------, “Evrenos”, İA, c. IV, İstanbul 1977, s. 414-418.

----------, Karesi Vilâyeti Tarihçesi, İstanbul 1925.

302

----------, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, T.T.K. Ankara 1988.

----------, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, c. II, T.T.K. Ankara

1984.

----------, Osmanlı Tarihi, c. I, T.T.K. Ankara 1982.

----------, “Akıncı”, İA, c. I, MEB., İstanbul 1993, s. 239-240.

Vakalopoulos, Apostolos, Ιστορία της Μακεδονίας 1354-1833, Thessaloniki 1992.

Voyacis, Georgios, Η Πρώιµη Οθωµανοκρατία στη Θράκη, Άµεσες ∆ηµογραφικές

Συνέπειες, Ιστορία Ηρόδοτος, 1998.

Wittek, Paul, “Yazijioghlu Ali on the Christian Turks of the Dobruja” Bulletin of the

School of Oriental and African Studies, c. 14/3, London 1952, s. 639-668.

XVI. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, Giriş ve Metin (1373-1512),

yay. Şerif Baştav, Ankara 1973.

Yanko İskender Hoci, “Şehzâde Halil’in Sergüzeşti”, TOEM, c. I-II, cüz. IV, İstanbul

1328.

Yediyıldız Bahaeddin, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât

Sistemi”, Osmanlı, c.V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 17-33.

----------, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, Türkler, c.X, YTY,

Ankara 2002, s. 183-215.

----------, “Türk Hayrât Sistemi ve Balkan Şehirleri”, Balkanlar’da İslâm Medeniyeti

Milletlerarası Sempozyum Tebliğleri, IRCICA, 21-23 Nisan, Sofya 2000, s.

97-106.

----------, “Vakıf”, İA, c. XIII, Eskişehir 1977, s. 154, s. 153-172.

----------, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Bir Sosyal Tarih İncelemesi,

T.T.K. Ankara 2003.

Yeni Tarama Sözlüğü, Düzenleyen: Cem Dilçin, T.D.K. Yayınları, Ankara 1983.

Yenişehirlioğlu, Filiz, “Erken Osmanlı Dönemi’nde Balkanlar’da Kent Oluşumu

veya Değişimi”, Balkanlarda Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslar

303

arası Sempozyumu Bildirileri, c. II, Şumnu 2000, Atatürk Kültür Merkezi

Başkanlığı Yay., Ankara 2001, s. 888-892.

Yıldırım, Rıza, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, T.T.K. Ankara 2007.

Yuridis, Athanasios, Το Ιστορικό ∆ιδυµότειχο, Dimetoka 1999.

Yücel, Yaşar, Balkanlarda Türk Yerleşmesi ve Sonuçları, Ankara T.T.K. 1985.

Yüksel, Hasan, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-

1683), Sivas 1998.

Zachariadou, Elizabeth., “Süleyman Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”,

Der Islam (Zeitschrift für Geschichte und Kultur des Islamischen Orients),

v. 60 (2), Berlin 1983, s. 268-296.

----------, “Marginalia on the History of Epirus and Albania (1380-1418), WZKM,

78, Wien 1988, s. 195-210.

Zakythinos, Dionysios. A., Le Despotat Grec de Moree, Paris 1932.

Zeki, Mehmed, “Akınlar ve Akıncılar”, TOEM, c. 8, n. 46, Teşrîn-i Evvel 1333,

İstanbul 1989, s. 286-305.

Zengin, Zeki Salih, “İlk Dönem Osmanlı Vakfiyelerinden Serez’de Evrenuz Gazi’ye

Ait Zâviye Vakfiyesi”, Vakıflar Dergisi, c. 28, Ankara 2004, s. 103-120.

304

ÖZET

Osmanlı Devleti’nin Balkanlara geçiş sürecinde tarih sahnesine çıkan

Evrenos Bey, Edirne fethi sürecinde büyük başarılar göstermiş ve kendisine “İpsala”

uc merkezi olarak tahsis edilmiştir. Sol kol üzerinde fetihlerine devam eden Evrenos

Bey’e Hacı İlbeyi’nin de ölümüyle “ucların beyi” unvanı verilmiştir. Evrenos Bey’in

İpsala’dan sonraki uc merkezleri sırasıyla Gümülcine, Serez ve ailesinin merkezi

konumuna gelen Yenice-i Vardar’dır. Büyük askeri başarılara imza atan Evrenos

Bey, Trakya ve Makedonya’da fetihlerini sürdürmüş ve Osmanlı sınırlarının

Arnavutluk’a kadar uzanmasını sağlamıştır.

Tezimizde, Balkanların fatihi diyebileceğimiz Evrenos Bey’in kökenine dair

yeni tartışma konuları açılmış; kimliği incelenmiştir. Askeri ve siyasi faaliyetleri

kaynakların el verdiği ölçüde bir bütün halinde ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kendisine

Osmanlı sultanları tarafından “fetih hakkı” olarak verilen mülkleri, bu mülkleri nasıl,

ne zaman ve nerelerde vakfa dönüştürdüğü ortaya çıkarılmıştır. Evrenos Bey’in

Balkanların fethinde olduğu kadar imarında ve Türkleşmesinde oynadığı büyük rol

incelenmiştir.

Evrenos Bey’in uzun yıllara dayanan tecrübeleri Osmanlı sultanları için

büyük önem taşımış, yapılan savaş meclislerinde en çok sözü dinlenen komutan

olmuştur. Yaptığı akınlarla elde ettiği zenginliği, kurduğu vakıflar için harcamıştır.

Gümülcine, Serez, Selanik ve Yenice-i Vardar’da vakıflar kurmuştur. Sadece yağma

ve talan eden bir akıncı beyi değil, aynı zamanda kurduğu bu vakıflarla bir hayır

305

sahibidir ve bu şehirlerin birer Osmanlı kenti haline gelmesine büyük katkı

sağlamıştır. Bu özelliği nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları,

Malkoçoğulları, Turahanoğulları gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış,

yüzyıllarca devam edecek bir ailenin köklerini fethettiği bölgeye salmıştır. 17 Kasım

1417 yılında bugün Yunanistan toprakları üzerinde bulunan Yenice-i Vardar’da

(Giannitsa) vefat etmiştir. Hayatının son dönemlerini türbesinin de bulunduğu bu

şehirde geçirmiştir.

306

ABSTRACT

Evrenos Beg, who appeared on the stage of history during Ottomans' the

expansion and settlement process into Balkans, displayed outstanding achievement in

the conquest of the Edirne. Upon this success he was granted "İpsala" as center of uc

(march). After the death of Hacı İlbeyi, Evrenos Beg was entitled to the beg of

marches (march-lord) while he was progressing his conquests in the road of Via

Egnatia. The center of marches after İpsala chronologically were Gümülcine, Serez

and Yenice-i Vardar which was to be the center of his family later. Evrenos Beg who

made a breakthrough military success, maintained the conquests of Thrace and

Macedonia and later he provided the expansion of the Ottoman borders up to the

Albania.

In this thesis, new topics on the origin of Evrenos Beg, who we can call as the

conqueror of the Balkans, were provided for the discussion. His military and political

activities were brought to light intact as long as the Ottoman and Byzantine historical

sources provided. Furthermore, Evrenos Beg's wakfs that were built from the estates,

which were granted by the Ottoman Sultan's as the right of his sword upon his

conquests, revealed in detail such as how, when and where these lands were

transformed to the wakf. His great role in development and Turkification of the

Balkans as well as his conquests was examined.

His wide experiences had a importance for the Ottoman Sultans and as a

commander his advice was the most followed one in the quarters' councils. He

expended all his wealth, which he acquired upon his raids, for his wakfs established

307

in Gümülcine, Serez, Selanik and Yenice-i Vardar. He was an influencial

philanthropist by his charitable activities he contributed the advancement of the cities

into an Ottoman city and made a name for his family likewise Mihaloğulları,

Malkoçoğulları, Turahanoğulları. He passed away in his last uc (march) Yenice-i

Vardar (Giannitsa) in 17th November, 1417. His tomb was built in this city which is

situated in Greece today.


Top Related