+ All Categories
Home > Documents > Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Sosyal Hayat Ders Notları

Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Sosyal Hayat Ders Notları

Date post: 01-Dec-2023
Category:
Upload: deu
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
23
CUMHURİYET DÖNEMİ SOSYAL HAYAT TARİHİ Engin ÖZTÜRK KAYNAKLAR Cumhuriyet dönemi türkiye ansiklopedisi, 3. Cilt, 827. Sayfa, Gündelik hayat, Tevfik Çavdar Devralınan sosyal hayat Murat Belge: Türkiyede Günlük hayat Çağdaş Türkiye 4. Cilt, editör Sina Akşin Şerafettin turan: Tür devrim tarihi BernandLewis: Modern Türkiye’nin doğuşu 1923 yılında sosyalhayat denilince aklımıza ne gelir? Savaştan çıkmış bir toplum, eğitim yapısı, tarım ülkesidir. Genç, dinamik nüfus kaybedilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda sadece D.Anadolu ve Trakya kalmıştır. Mısak-ı Milli ile sınırlar geri çekilmiştir. 1923 yılında göç dalgası yaşanmıştır. Bunlar nüfusu etkilemiştir. 1923 de nüfus sayısı tahminidir. çünkü nüfus sayımı yapılmamıştır. İlk nüfus sayımı II. Mahmut zamanında vergi ve askeri amaçlı yapılmıştır. Esas anlamda nüfus sayımı 1831 yılında yapılmıştır. Ancak rakam kesinleştirilememiştir. 1923 de erkek nüfusu 5 milyondur. Yaklaşık olarak da 10 milyon gibi nüfus vardır. Genç
Transcript

CUMHURİYET DÖNEMİ SOSYAL HAYAT TARİHİ

Engin ÖZTÜRK

KAYNAKLAR

Cumhuriyet dönemi türkiye ansiklopedisi, 3. Cilt, 827. Sayfa,

Gündelik hayat, Tevfik Çavdar Devralınan sosyal hayat

Murat Belge: Türkiyede Günlük hayat

Çağdaş Türkiye 4. Cilt, editör Sina Akşin

Şerafettin turan: Tür devrim tarihi

BernandLewis: Modern Türkiye’nin doğuşu

1923 yılında sosyalhayat denilince aklımıza ne gelir?

Savaştan çıkmış bir toplum, eğitim yapısı, tarım ülkesidir. Genç,

dinamik nüfus kaybedilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda

sadece D.Anadolu ve Trakya kalmıştır. Mısak-ı Milli ile sınırlar geri

çekilmiştir. 1923 yılında göç dalgası yaşanmıştır. Bunlar nüfusu

etkilemiştir. 1923 de nüfus sayısı tahminidir. çünkü nüfus sayımı

yapılmamıştır. İlk nüfus sayımı II. Mahmut zamanında vergi ve askeri

amaçlı yapılmıştır. Esas anlamda nüfus sayımı 1831 yılında

yapılmıştır. Ancak rakam kesinleştirilememiştir. 1923 de erkek nüfusu

5 milyondur. Yaklaşık olarak da 10 milyon gibi nüfus vardır. Genç

nüfus bu nüfusun içinde azdır. Devrim sürecinde genç, dinamik nüfusa

ihtiyaç duyulacaktır. Türkiye ile Yunanistan arasında mübadele

yapılmıştır. 1923 de 196 bin kişi gelecektir. Göçmenler İzmir ve

İstanbul limanlarına getirilmiştir. En büyük kısım kırsaldadır.

İstanbul’da yabancı nüfus fazladır. 1923 de istanbul’dan göçler

yaşanmıştır. Gayri Müslimler sosyal yaşamda ticaretle uğraşmışlardır.

Daha sonra Gayri Müslimlerin gidişi ticareti olumsuz etkilemiştir.

Konya’da Nalbant mektebi kurulmuştur. Savaşta atlara nal çakacak

nalbant bulunmamıştır. Çünkü gayri müslimler gitmiştir.

1922 de izmirde büyük bir yangın yaşanmış ve İzmir harap olmuştur.

10 yıl süren savaşlarda, salgın hastalıklarda kayıplar verilmiştir.

Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri hastalıklardır. 1945-50 den

sonra hızla artışa geçecektir. Nüfus artışı için politikalar izlenmiştir.

Askerlik süresi azaltılacaktır. Nüfus artışında önemli rol oynamıştır.

Tarımda makine kullanımına geçilmesi ile nüfus daha az yıpranmıştır.

Nüfus özendirici diğer bir politika ise yol vergisidir. Olumlu oranda

nüfusu etkilemiştir.

Cumhuriyetin ilanından itibaren nüfusu artırıcı politikalar izlenmiştir.

1926 da Türkiye İstatistik Kurumu kurulmuştur.

Ekim 1927 de türkiye’de nüfus sayımı yapılmıştır. Bu Türkiye

Cumhuriyetinde yapılan ilk nüfus sayımıdır. Bu nüfus sayımı insanları

endişelendirmiştir. Çünkü yeni bir vergi geleceğini düşünmüşlerdir.

Cumhuriyeti destekleyen gazeteler durumun böyle olmadığını

anlamışlardır. Sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. Okuma yazma bilen

herkes nüfus sayımı yapmıştır. Sadece yol parası verilmiştir. Tam bir

nüfus sayımı yapılamamıştır. Özellikler kırsal kesimdeki nüfus

sayılamamıştır. Yapılan sayıma göre nüfus 13 milyon 608 çıkmıştır.

Km kareye 18 kişi düşmektedir. % 51 kadın %48 erkektir.

1980lerde nüfus patlaması yaşanmıştır. Çünkü aile planlaması

yapılmıştır. Refik saydam aile planması ile ön plana çıkmaktadır.

Cumhuriyetle sosyal yaşamda yaşanan değişiklikler : Şapka kanunu

Kılık kıyafet kanunu Soyadı kanunu gibi değişiklikler yaşanmıştır.

Sosyal alanda cumhuriyetle birlikte yaşanan değişiklikler:

Uzun yıllar süren savaşların ardından ağır tahribatlar söz konusudur.

Yeni Türk devleti ile hızlı değişim söz konusudur. Kurumların köklü bir

şekilde değişimi söz konusudur. Bunun adına da devrim denmektedir.

Bu değişimler pek çok alanda geçerli olmuştur. Osmanlı son

dönemlerine baktığımızda zaten bir değişim söz konusudur. Bu

değişimler batı yönünde yapılmaya çalışılmıştır. Osmanlıda eski ve

yeni kurumlar bir arada götürülmeye çalışılınca buda çatışamaya yol

açmıştır. Yeni icatlar hep gavur icadı olarak görülmüştür. Osmanlıda

cumhuriyete iki alanda köklü değişime gitmiştir. Bunlar “askeri ve tıp”

olarak belirlenmiştir. Tıp alanında mektebi tıbbiye ve mektebi harbiye

kurulmuştur. Cumhuriyetin başarısı 1923le birlikte köklü değişime

girmesidir. Eskiler ortadan kaldırılıyor ve yeni kurumlarla yola devam

ediliyor. Cumhuriyet devrimleri bir gecede değildir. Bütün hepsini bir

alt yapısı vardır. O alt yapı tazimatla birlikte yapılan ıslahatlarla

sağlanmıştır. Sosyal alanda Osmanlı devleti II. Mahmud zamanında

ıslahatlara gitmiştir. Örneğin kılık kıyafet alanında getirilen

değişikliklerdir. Bu kapsamda sarık yerine fes takılması doğrultusunda

değişiklik yapılmıştır. Bu doğruldu da II. Mahmud’agâvur padişah

demişlerdir. Abdulhamid döneminde fes yerine kalpak giyilmeye

başlanmıştır. Tabi bu değişiklikler ilk aşamada askeriyeye

uygulanmıştır. Trablusgarp savaşında Enver paşa tarafından

tasarlanan Enveriye adı verilen şapkalar giyilmiştir. 1911 yılında

Avrupa’ya giden saray çevresi kadınlarda şapka takmaya

başlamışlardır. Başlık konusu her devrim döneminde tartışılan konu

olmuştur. “sarık ümmetimizi, fes Osmanlıcılığımızı, kalpak

ihtilalciliğimizi, şapka devrimciliğimizi ifade eder ”sözle Osmanlıda

itibaren yaşanan durumu ifade etmektedir. Şapka konusunda istiklal

mahkemelerin de karşı olanlara karşı idam kararları aldığı

bilinmektedir. Sanıldığının aksine şapkaya büyük ilgi vardır. Şapka

kanunu ile fes giyilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Şapka devrimi

sembolik bir devrimdir. TBMM tarafından 25 Kasım 1925 tarihinde

şapka kanunu hakkında bir kanun çıkartılmıştır.

Şapka kanunu ile özdeşleşen isim İskilipli atıf hocadır. 1922 yılında

batı taklitçiliği ve şapka isimli bir risale yayınlamıştır. Bu risale 1925

de tekrar gündeme gelmişi ve şapka devrimine karşı olanlar bu

risaleyle tepkisini göstermişlerdir. Atıf hoca istiklal mahkemesinde

sadece bu risaleden dolayı yargılanmamıştır. Kimdir İskilipli atıf hoca:

milli mücadele döneminde hürriyet itilaf fırkasına destek vermiş ve

üye olmuştur. O zamanlar idam fermanı da yayınlanmıştır. 1923ten

sonra milli mücadeleye karşı olanlar yargılanmıştır. İşte atıf hocada bu

yargılananlar arasında bulunmaktadır. İskilipli atıf hocayla ilgili şöyle

bir hikâyede vardır. Kendisini savunmamıştır. oysaki 1926 önceki

mahkemelerinde kendini savunma vardır ama 1926 dan sonraki

mahkemelerde insanlara savunma hakkı tanınmamıştır. Atıf hoca

kendisini savunma gereği duymamış ve kendisiyle ilgili suçlamaları

kabul ettiği düşünülmüştür. Ve idam edilmiştir. Atatürk İnebolu’da

panama şapkasını giymiştir.

TAKVİM VE SAATTE DEĞİŞİKLİK

Hicri ve Rumi takvim arasında 13 günlük fark vardır. 1917 yılında hicri

takvim ile rumi takvim arasında eşitlenme çalışmaları yapılmıştır.

Osmanlı tarih konusunda çeşitlilik vardır. Alaturka ve alafranga olarak

saat ikiye ayrılmıştır. Alaturka saat Türklerin kullandığı saat.

Alafranga batı kültürü saati. Osmanlı döneminde bu iki terim

kullanılmıştır. 25 ülkenin katılımı ile Amerika’da yapılan toplantıda sıfır

noktası olarak greenwich, her meridyen arasındaki mesafe

hesaplanmıştır. Bugünkü saat sistemini Osmanlı 1880lerde kabul

edilmiş ancak yaygın hale gelememiştir. Bugün ki saat sistemi olan

güneş esasına dayanan 24 saatlik dilim kabul edilmiştir. Osmanlı

alaturka saat yani ezani saat sistemini benimsemiştir. Ezani sistemde

esas alınan akşam güneşin batışıdır. Gün 12 saatlik iki ayrıma

ayrılmıştır.

26 Aralık 1925 tarihinden itibaren uluslararası güneş esasın dayanan

yeni saat sistemine geçilmiştir. Ve 1 Ocak miladi yılın başlangıcı

olarak kabul edilmiştir. Aylar yine aynı Rumi takvimdeki gibi kalmıştır.

Rumi takvimdeki 1945 tarihine kadar ekim kasım aralık ocak değişik

kullanılmıştır. Teşrini evvel , teşrinisani, kanunu evvel, kanunu sani .

1936 dan sonra teşrini evvel yerine 1. Teşrin, teşrini sani yerine 2.

Teşrin , kanunu evvel yerine 1. Kanun kanunısani yerine 2. Kanun

ifadesi kullanılmıştır. Ancak bunun Türkçeye uygun olmadığını

söyleyerek 1945 yılında bugünkü ekim, kasım, aralık, ocak şeklinde

kullanılmıştır. 26 Aralık 1925 yılında yeni çıkartılan yasayla takvim ve

saatte yeni bir dönem başlamıştır. Zaten Osmanlının son

dönemlerinde bunlar kullanılmaktadır. Ancak çeşitlilik fazladır. Bu

yasayla çeşitlilik kalkmıştır. Bundaki amaç dünya ile etkileşim kurmak

ve takvimde ve saatte birlik sağlamaktır.

Bir diğer uygulama ise Tatil günü meselesi de çok tartışılmıştır.

Cumadan pazara çekilmiştir.1920lerde İstanbul hala ticaretin

merkezidir. Müslümanlar için tatil Cuma, yabancılar için ise pazardır.

Milli bayramların esasları da belirlenmiştir. 29 Ekim bayramı tatili 1.5

gün yapılmaktadır. O dönemin toplumu Cumhuriyetin ne demek

olduğunu bilen bir toplumdur

KADIN HAKLARI

Kadın hakları dediğimiz zaman ilk akla gelen 1925 Te kabul edilen

türk medeni kanunudur. 20 aralık 1925te mecliste görüşülmüştür.

1926 yılında da uygulamaya konulmuştur. Osmanlıda medeni kanun

yerine mecelle karşımıza çıkmaktadır. İttiat terakki zamanında da

1917de aile hukukuna dair ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bu, o

dönemde çok tartışılmıştır. Özellikle 1917 de aile kuruluş ile ilgili

yapılan düzenlemede en çok çok eşlilik üzerinde durulmuştur. Buna

karşı çıkışlar olmasına rağmen ittihak terakki içerisinde 1917 deki bu

kararname den bundan dolayı vazgeçilememiştir. Cumhuriyetle

birlikte bunun üzerinde çok durulacaktır. 1925te mesliste çok yoğun

tartılmalar sonucunda Türk Medeni Kanununun hazırlanmasına dair

adımlar atılmıştır. Türk medeni kanun dendiği zaman ilk akla gelen

hazırlanmasında öncülük eden kişi Mahmud Esat BOZKURT’tur.

İsviçre’de hukuk eğitimi almıştır. İsviçre medeni kanunu kopya

edilmiştir diye çok eleştirilmiştir. O dönemde vasıflı hukuk kadroları

yoktur. Moda mod aynen kopya edilmemiştir. 1926da resmi gazetede

yayınlanmıştır. Evin reisi erkektir maddesi İsviçre’deki kanunda

yoktur. Kanunda Öne çıkan noktalar mirasta kadın erkek eşitliğidir.

İkinci önemli nokta kadınların özellikle aile içinde erkeklerle eşit

olmasıdır. Kadın o dönemde eşi isterse çalışabiliyordu. Diğer önemli

nokta Resmi nikah ve tek eşlilik uygulamasına geçilmiştir. aslında

Anadolu’da çok eşlilik yoktur. Daha çok İstanbul’da ve zengin

çevrelerde görülmektedir. Birde Kadınların şahitlik hakkı getirilmiştir.

Özellikle mahkemelerde erkekle kadının eşit olması göz önüne

alınmıştır. Özellikle aile hayatında evlenmeyle ilgili haklar kadına

verilmiştir. İstediği kişiyle evlenme ve boşanma talep etme hakkı

gelmiştir. esas kadınların siyasal haklarıyla ilgili 1930 yılından sonra

düzenlemeler yapılmıştır. 1930 yılına kadar Kadınların siyasal hakları,

milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Dönemin kadın

dergilerinde İngiltere ve Amerika’daki siyasi yaşamdaki kadınlara dair

haberler yer almaktadır. 1919 seçimleri sırasında vakit gazetesi

kadınların seçme haklarıyla ilgili anket yapmıştır. Öne çıkmış pek çok

kadınla(öğretmenler, Halide edip) görüşmüştür. Görüşmede sizde

aday olmak ister misiniz sorusu sorulmuştur. Sorulan her kadın ise

Halide Edip’in adını vermiştir. 1923 milli mücadele zaferle

sonuçlandıktan sonra TBMM’de kadınların siyasal hakları yine

gündeme girmiştir. Erkek nüfusunu azlığından dolayı kadınlarında oy

kullanılması gündeme gelmiştir. Tunalı Hilmi (bolu milletvekili)

kadınlara haklar verilmesi için o dönemde çok uğraşmıştır.

1924 yılında Teşkilat-ı Esasi hazırlanırken konu yine gündeme

gelmiştir. 1930 yılına kadar hiçbir açıklama yoktur. Hatta atatürk’ün

1927 yılındaki nutukta bundan bahsetmemiştir. 1923 yılında kadınlar

birliği etkin rol oynamıştır. Kadınlar halk fırkasını kurmuşlardır. Amacı

kadınlar birliğini sağlamak ve haklarını savunmaktır. Ve hala

günümüze kadar gelmiştir. 1930 yılına gelindiğinde pek çok adım

atılmıştır. Siyasal sorunlar çözülmüş, tüm muhalifler ortadan

kaldırılmıştır. Ve bu dönemde kadınlara ilk defa belediye seçimlerinde

seçme seçilme hakkı verilmiştir.

Kadınlara 1930da belediye seçimlerine, 1933te muhtarlıklar

seçimlerine, 1934te genel seçimlere katılma hakkı tanınmıştır. 1925

yılında boşalan milletvekilliliği için seçimler yapılacaktır. Türk kadınlar

birliği bu seçimde kadınların aday olabileceğini öne sürmüşlerdir.

Fakat bu kabul edilmemiş ve birlik kendilerini temsil edecek bir erkek

aday seçmişlerdir. 1930 yılı belediye seçimleri çok önemlidir. Nedeni

ise muhalefet parti serbest cumhuriyet fırkanın seçime katılmasıdır.

İlk defa 1930 seçiminde kadınlarında belediye seçimlerinde seçmesi

ve seçilmesi gündeme gelmiştir. kadınlar bu duruma çok

sevinmişlerdir. Ve 1930 yılında Sultanahmet meydanında bir kutlama

miting düzenlemişlerdir. Bundan sonra Anadolu’nun dört bir tarafında

kadınlar aday olmuşlardır. 1934 yılında Mustafa kemalin bolu

gezisinde kadınlara seçme seçilme hakkında görüşler bildirilmiştir.

1950 yılına kadar belediye başkanı yoktur. Ancak 1950 yılında

mersin de ilk kadın belediye başkanı seçilmiştir. 1934 yılında da

kadınlar milletvekilş adayı olmuşlardır. BoludakiBehirebedis hanım

CHP tarafından Konyada milletvekili adayı olarak gösterilmiştir. Ve

konyada ilk TBMM’ne seçilen kadınlar arasında yer alır. 1933te

kadınlara köy ihtiyar heyetleri ve muhtarlıkları seçme ve seçilme

hakkı verilmiştir. İlk kadın muhtar Aydın’da karpuzlu nahiyesinin

Demirci dere köyünde Gül Esin hanım seçilmiştir. 5 aralık 1934 yılında

genel seçimlerin yenilenmesi gündeme geldiğinde kadınlara 27yaş

seçme 22 yaşta seçilme hakkı verilmiştir. 1934 yılı itibaren artık

kadınların siyasal hakları kesinleşmiştir. Kadınlar bunun üzerine 1930

daki mitinglerinden sonra 1934 yılında Taksim ve Sultanahmet

meydanında çok daha büyük ve kalabalık kutlama mitingi

yapmışlardır. Ve bu gün kadınların bayram günü olarak anılacaktır.

1934 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili meclise girmiştir.

Ara seçimde tekrar bi kadının seçilmesiyle sayıları 18 e çıkmıştır. Bu

seneden sonra 2000 lere kadar bir daha bu sayıya ulaşılamamıştır.

Giderek sayıları azalmıştır.

Soy Adı kanunu

ittiat terakki döneminde soyisim ile fikirler öne sürülmüştür. Kişinin

kimliğini tespit etmekte sadece isim veya baba adı yetersizdir. Soyadı

kanunu 1934 yılına damgasını vurmuştur. 21haziran 1934 yılında

mecliste kabul edilmiştir. Her Türk özadından başka soyadınıda

taşımaya mecburdur. Soyadı seçme hakkı evin reisi erkeğe aittir.

1yıllık süre zarfında soy adın memurlara bildirmeyenler para

cezasıverilecekti. Soyadlarının Öz Türkçe olması yönünde çalışmalar

yapılmıştır. 26 kasım 1934 tarihinde sınıf farkını ortaya çıkartan

ünvanlar ortadan kaldırılmıştır.

DENİZ HAMAMLARINDAN PLAJLARA

Osmanlı zamanında açıkta denize girmek söz konusu değildir .

günümüzde olduğu gibi plajlarda yoktu. Osmanlı insanının denize

girme ihtiyacının karşılanması şekil ve yer olarak ; genel olarak

kuralların ihlal edilmesi , boğulma tehlikesi deniz ve sahillerin

kirlenmesi gibi endişelerde devlet tarafından belirlenmiştir. ancak

denizin yararı bilindiği için dört tarafı çevrili deniz hamamı denilen

meskenler yapılmıştır. Osmanlıda istenilen yerde denize

girememektedir. Bu meskenlere derya hamamı da denmektedir.

Osmanlı belgelerinde ilk 1781 tarihinde deniz hamamlarının İstanbul

davut paşa iskelesi yakınlarında olduğundan söz edilmektedir. Başka

bir belgede ise izmirde deniz hamamlarının olduğundan

bahsetmektedir. Kadın ve erkek deniz hamamları ayrıdır. Plaja geçiş

süreci mütareke döneminde bizim elimizde olmayan plajlardaki

yabancı devletlerin etkin olmuştur. 1917 bolşevik ihtilalinden sonra

istanbula gelen beyaz ruslarflorya kıyılarında denize girmeye

başlamışlardır. Biraz sıcaktan birazda bitlerden kurtulmak için denize

giren Beyaz Rusları görmek için İstanbullular akın akın Florya

kıyılarına gelmişlerdir.yine mütareke yıllarında İngilizlerde Florya da

açıkta kadın erkek denize girmeye başlamışlardır. Artık bundan sonra

hem deniz hamamları hemde plajların sayısı artmıştır. Bu artış sadece

istanbulda değil tüm anadoluda olmuştur. Deniz hamalarının yanında

plajlarda da suya girenlerin sayısı artmaktadır. 1926 yılında

Atatürk’teFloryada denize girmiştir. Cumhuruiyet döneminin en favori

plajları: Florya, Bakırköy, Yeşilköy.

İMAR FAALİYETLERİ

13 ekim 1923te Ankara başkent seçilmiştir. Neden ankara olduğuna

dair yapılan açıklamalar da Ankara’nın Türk kurtuluş savaşına

başkentlik yapması öne çıkmıştır. 1923’ten sonra Ankara’da imar

çalışmaları başlamıştır. Geçmişle tüm bağları koparmak, ülkenin tam

ortasında olması, istanbul’unsaldıraya açık olması ve demiryollarının

kavşak noktası olmasından dolayı Ankara başkent olarak seçilmiştir.

ATATÜRK’ÜN YURT GEZİLERİ

Büyük önder Atatürk Kurtuluş savaşı yıllarında yurt savunması

amacıyla karış karış dolaştığıAnadoluyu Kurtuluş savaşını kazandıktan

sonra bu kez ilke ve devrimleri halka tanıtmak amacıyla düzenlenen

yurt gezilerine çıkmıştır.

Atatürk İzmire yaptığı gezide İzmir İktisat kongresine katılmıştır. Hem

bu arada Latife hanımla da evlenmiştir.

AdanadanDenizliye , DiyarbakırdanKayseriye, Malatyadan Mersine,

Tunceliden Afyona tam 52 ili gezmiştir. Ve buralarda devrimleri kendi

anlatmıştır. Bu gezilerde Atatürk’ün yanında sürekli Latife hanım da

bulunmuştur.

Atatürk her gittiği yerde büyük ilgi görmüştür. her gittiği yerde

Atatürk’e dilekçeler yazılmıştır. Atatürk bunları incelemiş ve cevap

vermiştir.

17 temmuz 1934 yılında Atatürk boluya gelmiş ve fırka ntepesinde

bulunan Bolu Halk evinde kalmıştır.

Atatürk, başlangıçta ve savaş koşulları içinde yapmış olduğu yurt

gezilerinde öncelikle ulusal bilinci ve ulusal birliği kuvvetlendirmeye

çalışmıştır. Zira yakın geçmiş olan Çanakkale’den gelen kariyeri bunu

yapmaya uygundu ve bunu en iyi bir şekilde kullanmıştır.Daha sonra

Kongreler,Yeni Devleti kurması ve Kurtuluş Savaşı içindeki başarıları

sürdükçe her gittiği yörede etkinliğini artırmıştır.Bu etkinlikle halkın

çok yönlü özverisi sağlanmış,ulusal birlik oluşturulmuş ve kurtuluşa

ulaşılmıştır.Bu süreçte kuşkusuz Atatürk’ün Anadolu’daki gezi ve

çabalarının rolü çok büyüktür. Atatürk asıl kurtuluşu,Kurtuluş

Savaşı’ndan sonra yapılacaklarda görmüştür. O nedenle Kurtuluş

Savaşı yıllarında,kurulacak demokrasinin alt yapısını hazırlayıp

anlatmaya çalışmıştır.Çünkü ülkeyi demokratik ve çağdaş bir çizgiye

oturtmak istiyordu.Nitekim barış yapıldıktan sonra bu süreci

cumhuriyetin ilanı ile başlatmıştır. Şimdi ise cumhuriyeti ve onun

kurumlarını oluşturup benimsetmek gerekiyordu.Bir cumhuriyet

kuşağı yetiştirilmeli idi.İşteAtatürk,bunu izleyen günlerde yapmış

olduğu yurt gezilerinde ve konuşmalarında bu yöndeki çabalar içinde

olmuştur.

Atatürk,1924 yılından itibaren sık sık yapmış olduğu yurt gezilerinde,

hukuk sistemi, eğitim, sağlık, ekonomi vb. sorunlar üzerinde

durmuştur.Bu yönde anlatımlar yapmış ve bu yöndeki sorunların

aşılmasında itici bir rol oynamıştır.Özellikle eğitim-öğretim işleri,okul

ve öğretmenlerle yakından ilgilenmiştir.Ülkenin gelişmesini iyi bir

genç neslin yetiştirilmesinde gördüğü için,sürekli olarak okullara

gitmiş ve öğretmenleri motive etmiştir.Dolayısı ile toplumsal ve

kültürel alanlarda atılacak adımlarda halkı gezilerindeki

konuşmalarıyla hazırlamaya çalışmıştır.

Atatürk’ün bir diğer önceliği ise ülkenin kalkınması olmuştur.

Borçların, millileştirmelerin ve dünya ekonomik bunalımının ağır yükü

altında hızlı kalkınmaya ihtiyacın olduğu bir ortamda başarılı olmanın

zorlukları vardı.1930’dan itibaren Atatürk,bu yöndeki sorunları aşmak

için sık sık yurt gezileri yapmıştır.Bu gezilerinde gitmiş olduğu

yörelere,ilgili uzmanları götürmüş,sorunları inceletmiş ve önlemlerini

almaya çalışmıştır.Halkın yöresel sorunlarını dinlemiş,onlarla

paylaşmış ve yöneticilerle uzmanları yönlendirerek halkın güvenini

yinelemiştir.Bu itici rolle,asker-sivil kadrolarla ve yapılan ekonomik

planlarla döneminde önemli başarılar

sağlamıştır.Açılanfabrikalarla,demiryolu ağı vb. ile renklenmiş olan

Atatürk’ün yurt gezileri,halkın kendine ve yöneticilerine olan güvenini

artırmıştır.Atatürk’ün yurt gezileri,gerçekçiincelemeleri,kararları ve

önlemleri ile Türk kamuoyunu yakından

etkilemiştir.ÇünküAtatürk,yapacağı her atılımın işaretini bu

gezilerinde vermiştir.Bazı kararlarını bu gezilerde ve halkın arasında

almıştır.Böylece halkın güvenini kazanmış ve en yüksek düzeyde

kamuoyu desteğini alarak başarılı olmuştur. Kısaca, Türkiye

Cumhuriyeti’nin kurulmasında, kalkınmasında ve çağdaşlaşmasında

Atatürk’ün yurt gezilerinin rolü büyüktür. Atatürk, her şeyi halk için ve

halkla beraber olarak düşündüğünden, halkı ikna ederek hareket

etmiştir. Böylece de halkın güvenini ve sevgisini kazanmıştır. Dolayısı

ile oluşturmuş olduğu bu kamuoyu desteği ile başarılı olmuştur.

Atatürk bu gezilerinde bölgesel ve ulusal sorunların yanında,

devrimlerinin benimsetilmesini de başararak çağdaş Türkiye

Cumhuriyeti’ni yaratmıştır. Hiç bir ideoloji peşinde koşmamıştır. Bu

yaklaşımı ve gerçekleştirdikleri ile dünya genelinde takdir görmüştür.

Öyle ki, bu gün dünyada bir çok liderin işlevi sona ererken

Atatürk,yaptıkları ile iç ve dış kamuoyunda öneminikorumaya devam

etmektedir.

TÜRKLERDE OLİMPİYAT TARİHİ

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 1914 yılında kurulmuş ve Uluslararası

Olimpiyat Komitesi tarafından kabul edilmiştir. Türkiye'nin

ilk Olimpiyat Oyunları'na iştirakı ara oyunlar diye adlandırılan Osmanlı

Devleti yıllarında 1906 Atina oyunlarıdır. Bu tarihten itibaren genelde

düzenli bir şekilde her organizasyonda yer alan Türkiye, ancak 1920

Ansvers oyunlarına Birinci Dünya Savaşı'na neden olan ülkeler

(Almanya, Avusturya, Macaristan, Türkiye ve Bulgaristan) sıfatına

sahip olması nedeniyle Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından

organizasyona davet edilmedi. 1932 Los Angeles oyunlarına ise yolun

uzaklığı ve masrafların çokluğu nedeniyle Türkiye Milli Olimpiyat

Komitesi tarafından ABD'ye sporcu gönderilmedi. 1980 Moskova

oyunlarına SSCB'nin Afganistan'ı işgalini protesto eden pek çok batılı

ülke gibi oyunlara sporcularını göndermemiştir.

Tarihçe

1923 öncesi

Atina'daki 1906 ara olimpiyat oyunlarına Osmanlı Devleti'ni

temsilen İstanbul, İzmir ve Selanik'ten 1 Ermeni, 10 İngiliz, 18 Rum, 1

Musevi olmak üzere 30 sporcu katıldı. Atletizm, jimnastik eskrim,

güreş ve futbol dallarında sporcular Osmanlı Devleti'nin temsil

ederken, Bunlar arasında yarışan YorgoAliprantis adlı jimnastikçi 10

metrelik ipe tırmanma yarışmasında, 11.4 saniyelik derecesiyle dünya

rekoru kırarak birincilik kürsüsüne çıkmıştır. Aliprantis'in bu rekoru,

ipe tırmanma yarışının ertesi yıl olimpiyat sporu kategorisinden

çıkartılmasından dolayı günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

1908 yılında ise Meşrutiyetin ilanı ile devlet içinde dernek kurma

yasası çıktı ve bugünkü Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin temellerini

oluşturan Osmanlı Olimpiyat Cemiyetikuruldu. Bu derneğin

kurulmasından sonra Türkiye, resmi olarak Olimpiyat Oyunları'nda

temsil edilme hakkını kazandı.

1908 yılındaki olimpiyatlara katılan tek Osmanlı sporcu olan

jimnastikçi AlekoMulos, olimpiyatlarda resmi olarak Türkiye'yi temsil

eden sporcu olarak tarihe geçti. 1912'deki olimpiyatlarda Türkiye'den

katılan 2 sporcu VahramPapazyan ile MıgırdıçMıgıryan'dı. Osmanlı

Devleti, I. Dünya Savaşı'na neden olan ülkeler arasında görüldüğü için

1920 oyunlarına çağrılmadı.

1924-1980

1924 Paris Olimpiyatları'nda Türkiye Milli Futbol Takımı da ilk kez yer

aldı. Milli takım Çekoslovakya'ya 5-2 yenilerek elendi. Türkiye, 1924

Olimpiyatları'nda 11 atlet, 3 bisiklet, 2 halter, 1 eskrim, 5 güreş ve 18

futbol oyuncusu tarafından temsil edildi. 1928 Amsterdam

Olimpiyatları'nda Türkiye'den 6 atlet, 5 bisikletçi, 1 halterci, 4 eskrim

sporcusu, 6 güreşçi ve 20 kişiden oluşan bir futbol takımı mücadele

etti. Türk atlet Ömer Besim Koşalay, 1924 ve 1928'de Türkiye'yi

temsil etmiştir. 1932 Los Angeles Olimpiyatları'na Türkiye, yolun

uzaklığı ve masrafların çokluğu nedeniyle bu olimpiyata

katılmadı. 1936 Berlin Olimpiyatları'na 2'si kadın 60 sporcuyla katılan

Türkiye, ilk kez bir olimpiyatta Türk kadın sporcularla da yer almış

oldu. Türkiye, olimpiyat tarihinin ilk madalyalarını 1936

Olimpiyatları'nda elde etti. Türkiye'nin Olimpiyat Oyunları tarihinde

şeref kürsüsüne çıkan ilk Türk sporcusu serbest güreş 79 kg'da bronz

madalyakazanan Mersinli Ahmet Kireççi oldu. Onun ardından

grekoromen 61 kg'da Yaşar Erkan altın madalyanın sahibi oldu.

Türkiye, kazandığı 2 madalyayla Olimpiyatları 19. sırada

tamamladı. 1948 Londra Olimpiyatları'na Türkiye'den 1'i kadın olmak

üzere toplam 68 sporcu katılırken, Türkiye adına toplamda 12 Türk

sporcusu şeref kürsüsüne çıktı. Türkiye tamamı güreş sporundan

olmak üzere toplam 6 altın madalya kazandı. Türkiye, 1948

Olimpiyatları'nda takım halinde 7. sırayı alma başarısı gösterdi. 1952

Helsinki Olimpiyatları'nda Türkiye'yi Olimpiyatlarda tamamı erkek 60

sporcu temsil etti. Türkiye, kazandığı 2 altın ve bir de bronz

madalyayla ülkeler sıralamasında 16. oldu. 1956 Melbourne

Olimpiyatları'na Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle

sadece 15 sporcu gidebildi. Türkiye'nin kazandığı 7 madalyanın

tamamı da güreşten geldi. 1960 Roma Olimpiyatları'na Türkiye adına

damgasını vuran olay, Türk güreşçilerinin tam 7 altın madalya

kazanmasıydı. Ahmet Bilek,Mustafa Dağıstanlı, Hasan Güngör, İsmet

Atlı, Müzahir Sille, Mithat Bayrak ve Tevfik Kış 1960 Roma

Olimpiyatları'nın Türkiye adına altın madalyaya uzanan isimleri

oldular. Türkiye, 1960 Roma Olimpiyatları'nda kazandığı 9 madalyayla

ülke sıralamasında 6. sırayı elde etti. Türkiye 1964 Tokyo

Olimpiyatları'na, atletizm, halter, güreş ve yelkende toplam 25 erkek

sporcuyla katıldı. Tokyo'da 2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya

kazanan Türkiye'nin kazandığı tüm madalyalar yine güreşten gelirken,

Türkiye kazandığı 6 madalyayla ülke sıralamasında 16. sırayı elde

etti. 1968 Mexico City Olimpiyatları'nda Türkiye'yi atıcılıkta 3,

atletizmde 4, boksta 6 ve güreşte 16 olmak üzere toplam 33 sporcu

temsil etti. Türkiye, Olimpiyatlarda 2 altın madalya kazanırken,

madalyalar Mahmut Atalay ve Ahmet Ayık'la yine güreşten

geldi. 1972 Münih Olimpiyatları'nda Türkiye bu olimpiyatta atıcılıkta 4,

atletizmde 4, boksta 7, bisiklette 6, eskrimde 4, halterde 4, güreşte

16, yüzmede 2 sporcu olmak üzere toplamda 1'i kadın 47 sporcuyla

yarıştı. Türkiye, kalabalık katılımına rağmen 1972'de sadece 1 gümüş

madalya kazanabildi. Türkiye'nin olimpiyatlardaki tek madalyasının

sahibi ise güreşte Vehbi Akdağ oldu. 1976 Montreal Olimpiyatları'nda

Türkiye atletizm'de 3, boksta 3, bisiklette 4, halterde 2, judoda 3,

atıcılıkta 3, güreşte 11 ve tramplen atlamada 1 sporcu olmak üzere

toplamda 1'i kadın 30 sporcuyla temsil edildi. Ancak Türkiye 1976'da

tek bir madalya dahi alamadı.

1980 Moskova Olimpiyatları'na Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal

etmesini olimpiyat ruhuna aykırı bulan, aralarında Türkiye'nin de

bulunduğu ve Amerika Birleşik Devletleri'nin başı çektiği 33 ülke 1980

Moskova'yı boykot etti.

1984-2000

1984 Los Angeles Olimpiyatları; Sovyetler Birliği ile onu

destekleyen Doğu Bloku ülkelerince boykot edilmişti. Türkiye'nin 2'si

kadın, toplam 48 sporcuyla katıldığı bu organizasyonda tam 36 yıl

sonra ilk kez güreş dışında bir branşta madalya kazanıldı. Boks

dalında mücadele eden Eyüp Can ve Turgut Aykaç bronz madalya

kazanan isimler olurlarken Türkiye'nin 3. ve son madalyası, yine bronz

oldu. Türkiye; Los Angeles'ta atıcılıkta 4, atletizmde 5, boksta 6,

okçulukta 3, judoda 4, halterde 4, güreşte 16, yüzmede 4, yelkende 2

sporcuyla mücadele etti.

1988 Seul Olimpiyatları'na Türkiye 5'i kadın, toplam 50 sporcuyla

mücadele ederken, ilk kez bir Türk sporcusu, olimpiyat rekoru kırma

başarısı gösterdi. Naim Süleymanoğlu, "halterde Türkiye'nin ilk altın

madalya"sını kazandırırken serbest güreşte Necmi Gençalp gümüş

madalyayla Türkiye'ye döndü. Türkiye, Seul'de atıcılıkta 2, atletizmde

4, boksta 4, okçulukta 6, judoda 4, yelkende 3, yüzmede 2, halterde

5, güreşte 12 ve tekvandoda 8 sporcuyla mücadele etti.

1992 Barcelona Olimpiyatları'nda Türkiye'yi 8'i kadın, toplam 47 kişi

temsil etti. Türkiye; Barcelona Olimpiyatları'nda 2 altın, 2 gümüş ve 2

bronz olmak üzere toplam 6 madalya kazanırken, judoda Hülya

Şenyurt'un bronz madalya almasıyla "olimpiyatlar tarihi boyunca ilk

kez bir Türk kadın sporcu", kürsüye çıkma başarısı gösterdi. Türkiye

adına, halterde Naim Süleymanoğlu ve grekoromen güreşte Mehmet

Âkif Pirim altın madalya kazanan isimler oldular.

1996 Atlanta Olimpiyatları'na Türkiye adına 9'u kadın, toplam 54

sporcu katıldı. Halterci Naim Süleymanoğlu; bir kez daha altın

madalyaya ulaşarak "üst üste üç olimpiyat altın madalyası

KAZANAN halterci" unvanıyla Olimpiyatlar ve Türk spor tarihine geçti.

İkisi halterde, ikisi de güreşte olmak üzere 4 altın madalyanın yanı

sıra birer de gümüş ve bronz madalya elde edildi. Altın madalyalardan

biri; Naim Süleymanoğlu gibi tarihe geçecek olan ve ilk kez

olimpiyatlara katılan halterci Halil Mutlu'ya aitti. Türkiye; bu

Olimpiyatlar sonunda madalya sıralamasında 20. basamakta yer aldı.

2000 Sidney Olimpiyatları'nda Türkiye'nin 15'i kadın, toplam 59

sporcusu vardı. Türkiye'yi bu oyunlarda atıcılıkta 2, atletizmde 6,

boksta 9, güreşte 12, halterde 8, judoda 3, okçuukta 6, tekvandoda 2,

yelkende 4, yüzmede 7 sporcu temsil etti. Güreşte Hamza Yerlikaya,

halterde Halil Mutlu, judoda Hüseyin Özkan altın madalya kazanan

sporcular olurlarken bronz madalya alan Hamide Bıkçın Tosun ise

"tekvando dalında Türkiye'ye ilk madalya"yı getiren sporcu oldu.

Türkiye 2000 Sidney Olimpiyatları'nı toplam 5 madalyayla 26. sırada

tamamladı.

GÜZELLİK YARIŞMALARI

Türkiye'deki ilk güzellik yarışması 1926 yılında İpek Film önderliğinde

Melek Sinamasında (Bugünkü Emek sineması) düzenlenmiş ve

yarışmayı sinemanın yer göstericisi kızı Matmazel AraksiÇetinyan

kazanmıştır. Fakat yarışma geçersiz sayılmıştır.

İlk ciddi ve resmi organizasyon 1929 yılında Mustafa Kemal

Atatürk direktifiyle Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlenmiştir. 25

Şubat 1929 tarihinde yapılan duyurularda 16 ila 25 yaş arası her

namuslu Türk kızının iştirak edebileceği ve bar kızlarının yarışmaya

alınmayacağı açıklanmıştır. 2-3 Eylül 1929 yılında yapılan yarışmayı

19 yaşındaki Feriha Tevfik (Dağ) kazanmıştır.

3 Temmuz 1932 yılında yapılan yarışmada ise Keriman Halis Türkiye

güzeli seçilmiş , 31 Temmuz 1932'de Brüksel'de yapılan ve 28 ülkenin

katıldığı Dünya Güzellik yarışmasında birinci seçilmiştir. Keriman Haris

1934 yılındaki Soyadı Kanunu ndan sonra Ece soy ismini almıştır.

1970'lardan sonra Ses ve hayat dergilerinin himayesinde yapılan

yarışmalar 1980-1990 arasında Hürriyet Gazetesinin kelebek eki ve

Günaydın gazetesinin saklambaç eki tarafından himaye edilmiştir.

1990'dan itibaren yarışma Star Tv tarafından himaye edilmiştir.

Ardından Kanal D, Show TV ve Kanal 1'de yarışma

organizasyonlarında etkin bir konum yakalamıştır. Halen, Miss Globe

Turkey örgütünün ulusal rekabetini Kanal D; MissTurkey örgütünün

ulusal rekabetini ise Kral TV desteklemektedir.

Türkiye'de güzellik yarışmaları konusunda Mıss Globe Turkey ve

MissTurkey olmak üzere iki ayrı örgüt tanınmakta ve ilgi görmektedir.

Miss Globe Turkey örgütü 1925 yılından itibaren güzellik rekabeti için

kızların taleplerini kabul etmeye başlamıştır. O tarihe kadar Miss

Globe örgütü uluslararası finaline katılacak Türkiye güzeli Türkiye

organizasyonu tarafından belirlenmekteyken, bu tarihten sonra Miss

Globe kendi ulusal örgütünü kurmuş, MissTurkey Örgütü ise, başlık ve

unvanı kazananı Miss World'e, birinci Nedimeyi MissUniverse'e, ikinci

Nedimeyi MissEurope'a ve üçüncü Nedimeyi Miss International

yarışmasına göndermeye

başlamıştır.MissTurkey yarışması Türkiye'nin ulusal temsilcisini

belirleyen ikinci yarışmadır.


Recommended