CUMHURİYET DÖNEMİ SOSYAL HAYAT TARİHİ
Engin ÖZTÜRK
KAYNAKLAR
Cumhuriyet dönemi türkiye ansiklopedisi, 3. Cilt, 827. Sayfa,
Gündelik hayat, Tevfik Çavdar Devralınan sosyal hayat
Murat Belge: Türkiyede Günlük hayat
Çağdaş Türkiye 4. Cilt, editör Sina Akşin
Şerafettin turan: Tür devrim tarihi
BernandLewis: Modern Türkiye’nin doğuşu
1923 yılında sosyalhayat denilince aklımıza ne gelir?
Savaştan çıkmış bir toplum, eğitim yapısı, tarım ülkesidir. Genç,
dinamik nüfus kaybedilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda
sadece D.Anadolu ve Trakya kalmıştır. Mısak-ı Milli ile sınırlar geri
çekilmiştir. 1923 yılında göç dalgası yaşanmıştır. Bunlar nüfusu
etkilemiştir. 1923 de nüfus sayısı tahminidir. çünkü nüfus sayımı
yapılmamıştır. İlk nüfus sayımı II. Mahmut zamanında vergi ve askeri
amaçlı yapılmıştır. Esas anlamda nüfus sayımı 1831 yılında
yapılmıştır. Ancak rakam kesinleştirilememiştir. 1923 de erkek nüfusu
5 milyondur. Yaklaşık olarak da 10 milyon gibi nüfus vardır. Genç
nüfus bu nüfusun içinde azdır. Devrim sürecinde genç, dinamik nüfusa
ihtiyaç duyulacaktır. Türkiye ile Yunanistan arasında mübadele
yapılmıştır. 1923 de 196 bin kişi gelecektir. Göçmenler İzmir ve
İstanbul limanlarına getirilmiştir. En büyük kısım kırsaldadır.
İstanbul’da yabancı nüfus fazladır. 1923 de istanbul’dan göçler
yaşanmıştır. Gayri Müslimler sosyal yaşamda ticaretle uğraşmışlardır.
Daha sonra Gayri Müslimlerin gidişi ticareti olumsuz etkilemiştir.
Konya’da Nalbant mektebi kurulmuştur. Savaşta atlara nal çakacak
nalbant bulunmamıştır. Çünkü gayri müslimler gitmiştir.
1922 de izmirde büyük bir yangın yaşanmış ve İzmir harap olmuştur.
10 yıl süren savaşlarda, salgın hastalıklarda kayıplar verilmiştir.
Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri hastalıklardır. 1945-50 den
sonra hızla artışa geçecektir. Nüfus artışı için politikalar izlenmiştir.
Askerlik süresi azaltılacaktır. Nüfus artışında önemli rol oynamıştır.
Tarımda makine kullanımına geçilmesi ile nüfus daha az yıpranmıştır.
Nüfus özendirici diğer bir politika ise yol vergisidir. Olumlu oranda
nüfusu etkilemiştir.
Cumhuriyetin ilanından itibaren nüfusu artırıcı politikalar izlenmiştir.
1926 da Türkiye İstatistik Kurumu kurulmuştur.
Ekim 1927 de türkiye’de nüfus sayımı yapılmıştır. Bu Türkiye
Cumhuriyetinde yapılan ilk nüfus sayımıdır. Bu nüfus sayımı insanları
endişelendirmiştir. Çünkü yeni bir vergi geleceğini düşünmüşlerdir.
Cumhuriyeti destekleyen gazeteler durumun böyle olmadığını
anlamışlardır. Sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. Okuma yazma bilen
herkes nüfus sayımı yapmıştır. Sadece yol parası verilmiştir. Tam bir
nüfus sayımı yapılamamıştır. Özellikler kırsal kesimdeki nüfus
sayılamamıştır. Yapılan sayıma göre nüfus 13 milyon 608 çıkmıştır.
Km kareye 18 kişi düşmektedir. % 51 kadın %48 erkektir.
1980lerde nüfus patlaması yaşanmıştır. Çünkü aile planlaması
yapılmıştır. Refik saydam aile planması ile ön plana çıkmaktadır.
Cumhuriyetle sosyal yaşamda yaşanan değişiklikler : Şapka kanunu
Kılık kıyafet kanunu Soyadı kanunu gibi değişiklikler yaşanmıştır.
Sosyal alanda cumhuriyetle birlikte yaşanan değişiklikler:
Uzun yıllar süren savaşların ardından ağır tahribatlar söz konusudur.
Yeni Türk devleti ile hızlı değişim söz konusudur. Kurumların köklü bir
şekilde değişimi söz konusudur. Bunun adına da devrim denmektedir.
Bu değişimler pek çok alanda geçerli olmuştur. Osmanlı son
dönemlerine baktığımızda zaten bir değişim söz konusudur. Bu
değişimler batı yönünde yapılmaya çalışılmıştır. Osmanlıda eski ve
yeni kurumlar bir arada götürülmeye çalışılınca buda çatışamaya yol
açmıştır. Yeni icatlar hep gavur icadı olarak görülmüştür. Osmanlıda
cumhuriyete iki alanda köklü değişime gitmiştir. Bunlar “askeri ve tıp”
olarak belirlenmiştir. Tıp alanında mektebi tıbbiye ve mektebi harbiye
kurulmuştur. Cumhuriyetin başarısı 1923le birlikte köklü değişime
girmesidir. Eskiler ortadan kaldırılıyor ve yeni kurumlarla yola devam
ediliyor. Cumhuriyet devrimleri bir gecede değildir. Bütün hepsini bir
alt yapısı vardır. O alt yapı tazimatla birlikte yapılan ıslahatlarla
sağlanmıştır. Sosyal alanda Osmanlı devleti II. Mahmud zamanında
ıslahatlara gitmiştir. Örneğin kılık kıyafet alanında getirilen
değişikliklerdir. Bu kapsamda sarık yerine fes takılması doğrultusunda
değişiklik yapılmıştır. Bu doğruldu da II. Mahmud’agâvur padişah
demişlerdir. Abdulhamid döneminde fes yerine kalpak giyilmeye
başlanmıştır. Tabi bu değişiklikler ilk aşamada askeriyeye
uygulanmıştır. Trablusgarp savaşında Enver paşa tarafından
tasarlanan Enveriye adı verilen şapkalar giyilmiştir. 1911 yılında
Avrupa’ya giden saray çevresi kadınlarda şapka takmaya
başlamışlardır. Başlık konusu her devrim döneminde tartışılan konu
olmuştur. “sarık ümmetimizi, fes Osmanlıcılığımızı, kalpak
ihtilalciliğimizi, şapka devrimciliğimizi ifade eder ”sözle Osmanlıda
itibaren yaşanan durumu ifade etmektedir. Şapka konusunda istiklal
mahkemelerin de karşı olanlara karşı idam kararları aldığı
bilinmektedir. Sanıldığının aksine şapkaya büyük ilgi vardır. Şapka
kanunu ile fes giyilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Şapka devrimi
sembolik bir devrimdir. TBMM tarafından 25 Kasım 1925 tarihinde
şapka kanunu hakkında bir kanun çıkartılmıştır.
Şapka kanunu ile özdeşleşen isim İskilipli atıf hocadır. 1922 yılında
batı taklitçiliği ve şapka isimli bir risale yayınlamıştır. Bu risale 1925
de tekrar gündeme gelmişi ve şapka devrimine karşı olanlar bu
risaleyle tepkisini göstermişlerdir. Atıf hoca istiklal mahkemesinde
sadece bu risaleden dolayı yargılanmamıştır. Kimdir İskilipli atıf hoca:
milli mücadele döneminde hürriyet itilaf fırkasına destek vermiş ve
üye olmuştur. O zamanlar idam fermanı da yayınlanmıştır. 1923ten
sonra milli mücadeleye karşı olanlar yargılanmıştır. İşte atıf hocada bu
yargılananlar arasında bulunmaktadır. İskilipli atıf hocayla ilgili şöyle
bir hikâyede vardır. Kendisini savunmamıştır. oysaki 1926 önceki
mahkemelerinde kendini savunma vardır ama 1926 dan sonraki
mahkemelerde insanlara savunma hakkı tanınmamıştır. Atıf hoca
kendisini savunma gereği duymamış ve kendisiyle ilgili suçlamaları
kabul ettiği düşünülmüştür. Ve idam edilmiştir. Atatürk İnebolu’da
panama şapkasını giymiştir.
TAKVİM VE SAATTE DEĞİŞİKLİK
Hicri ve Rumi takvim arasında 13 günlük fark vardır. 1917 yılında hicri
takvim ile rumi takvim arasında eşitlenme çalışmaları yapılmıştır.
Osmanlı tarih konusunda çeşitlilik vardır. Alaturka ve alafranga olarak
saat ikiye ayrılmıştır. Alaturka saat Türklerin kullandığı saat.
Alafranga batı kültürü saati. Osmanlı döneminde bu iki terim
kullanılmıştır. 25 ülkenin katılımı ile Amerika’da yapılan toplantıda sıfır
noktası olarak greenwich, her meridyen arasındaki mesafe
hesaplanmıştır. Bugünkü saat sistemini Osmanlı 1880lerde kabul
edilmiş ancak yaygın hale gelememiştir. Bugün ki saat sistemi olan
güneş esasına dayanan 24 saatlik dilim kabul edilmiştir. Osmanlı
alaturka saat yani ezani saat sistemini benimsemiştir. Ezani sistemde
esas alınan akşam güneşin batışıdır. Gün 12 saatlik iki ayrıma
ayrılmıştır.
26 Aralık 1925 tarihinden itibaren uluslararası güneş esasın dayanan
yeni saat sistemine geçilmiştir. Ve 1 Ocak miladi yılın başlangıcı
olarak kabul edilmiştir. Aylar yine aynı Rumi takvimdeki gibi kalmıştır.
Rumi takvimdeki 1945 tarihine kadar ekim kasım aralık ocak değişik
kullanılmıştır. Teşrini evvel , teşrinisani, kanunu evvel, kanunu sani .
1936 dan sonra teşrini evvel yerine 1. Teşrin, teşrini sani yerine 2.
Teşrin , kanunu evvel yerine 1. Kanun kanunısani yerine 2. Kanun
ifadesi kullanılmıştır. Ancak bunun Türkçeye uygun olmadığını
söyleyerek 1945 yılında bugünkü ekim, kasım, aralık, ocak şeklinde
kullanılmıştır. 26 Aralık 1925 yılında yeni çıkartılan yasayla takvim ve
saatte yeni bir dönem başlamıştır. Zaten Osmanlının son
dönemlerinde bunlar kullanılmaktadır. Ancak çeşitlilik fazladır. Bu
yasayla çeşitlilik kalkmıştır. Bundaki amaç dünya ile etkileşim kurmak
ve takvimde ve saatte birlik sağlamaktır.
Bir diğer uygulama ise Tatil günü meselesi de çok tartışılmıştır.
Cumadan pazara çekilmiştir.1920lerde İstanbul hala ticaretin
merkezidir. Müslümanlar için tatil Cuma, yabancılar için ise pazardır.
Milli bayramların esasları da belirlenmiştir. 29 Ekim bayramı tatili 1.5
gün yapılmaktadır. O dönemin toplumu Cumhuriyetin ne demek
olduğunu bilen bir toplumdur
KADIN HAKLARI
Kadın hakları dediğimiz zaman ilk akla gelen 1925 Te kabul edilen
türk medeni kanunudur. 20 aralık 1925te mecliste görüşülmüştür.
1926 yılında da uygulamaya konulmuştur. Osmanlıda medeni kanun
yerine mecelle karşımıza çıkmaktadır. İttiat terakki zamanında da
1917de aile hukukuna dair ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bu, o
dönemde çok tartışılmıştır. Özellikle 1917 de aile kuruluş ile ilgili
yapılan düzenlemede en çok çok eşlilik üzerinde durulmuştur. Buna
karşı çıkışlar olmasına rağmen ittihak terakki içerisinde 1917 deki bu
kararname den bundan dolayı vazgeçilememiştir. Cumhuriyetle
birlikte bunun üzerinde çok durulacaktır. 1925te mesliste çok yoğun
tartılmalar sonucunda Türk Medeni Kanununun hazırlanmasına dair
adımlar atılmıştır. Türk medeni kanun dendiği zaman ilk akla gelen
hazırlanmasında öncülük eden kişi Mahmud Esat BOZKURT’tur.
İsviçre’de hukuk eğitimi almıştır. İsviçre medeni kanunu kopya
edilmiştir diye çok eleştirilmiştir. O dönemde vasıflı hukuk kadroları
yoktur. Moda mod aynen kopya edilmemiştir. 1926da resmi gazetede
yayınlanmıştır. Evin reisi erkektir maddesi İsviçre’deki kanunda
yoktur. Kanunda Öne çıkan noktalar mirasta kadın erkek eşitliğidir.
İkinci önemli nokta kadınların özellikle aile içinde erkeklerle eşit
olmasıdır. Kadın o dönemde eşi isterse çalışabiliyordu. Diğer önemli
nokta Resmi nikah ve tek eşlilik uygulamasına geçilmiştir. aslında
Anadolu’da çok eşlilik yoktur. Daha çok İstanbul’da ve zengin
çevrelerde görülmektedir. Birde Kadınların şahitlik hakkı getirilmiştir.
Özellikle mahkemelerde erkekle kadının eşit olması göz önüne
alınmıştır. Özellikle aile hayatında evlenmeyle ilgili haklar kadına
verilmiştir. İstediği kişiyle evlenme ve boşanma talep etme hakkı
gelmiştir. esas kadınların siyasal haklarıyla ilgili 1930 yılından sonra
düzenlemeler yapılmıştır. 1930 yılına kadar Kadınların siyasal hakları,
milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Dönemin kadın
dergilerinde İngiltere ve Amerika’daki siyasi yaşamdaki kadınlara dair
haberler yer almaktadır. 1919 seçimleri sırasında vakit gazetesi
kadınların seçme haklarıyla ilgili anket yapmıştır. Öne çıkmış pek çok
kadınla(öğretmenler, Halide edip) görüşmüştür. Görüşmede sizde
aday olmak ister misiniz sorusu sorulmuştur. Sorulan her kadın ise
Halide Edip’in adını vermiştir. 1923 milli mücadele zaferle
sonuçlandıktan sonra TBMM’de kadınların siyasal hakları yine
gündeme girmiştir. Erkek nüfusunu azlığından dolayı kadınlarında oy
kullanılması gündeme gelmiştir. Tunalı Hilmi (bolu milletvekili)
kadınlara haklar verilmesi için o dönemde çok uğraşmıştır.
1924 yılında Teşkilat-ı Esasi hazırlanırken konu yine gündeme
gelmiştir. 1930 yılına kadar hiçbir açıklama yoktur. Hatta atatürk’ün
1927 yılındaki nutukta bundan bahsetmemiştir. 1923 yılında kadınlar
birliği etkin rol oynamıştır. Kadınlar halk fırkasını kurmuşlardır. Amacı
kadınlar birliğini sağlamak ve haklarını savunmaktır. Ve hala
günümüze kadar gelmiştir. 1930 yılına gelindiğinde pek çok adım
atılmıştır. Siyasal sorunlar çözülmüş, tüm muhalifler ortadan
kaldırılmıştır. Ve bu dönemde kadınlara ilk defa belediye seçimlerinde
seçme seçilme hakkı verilmiştir.
Kadınlara 1930da belediye seçimlerine, 1933te muhtarlıklar
seçimlerine, 1934te genel seçimlere katılma hakkı tanınmıştır. 1925
yılında boşalan milletvekilliliği için seçimler yapılacaktır. Türk kadınlar
birliği bu seçimde kadınların aday olabileceğini öne sürmüşlerdir.
Fakat bu kabul edilmemiş ve birlik kendilerini temsil edecek bir erkek
aday seçmişlerdir. 1930 yılı belediye seçimleri çok önemlidir. Nedeni
ise muhalefet parti serbest cumhuriyet fırkanın seçime katılmasıdır.
İlk defa 1930 seçiminde kadınlarında belediye seçimlerinde seçmesi
ve seçilmesi gündeme gelmiştir. kadınlar bu duruma çok
sevinmişlerdir. Ve 1930 yılında Sultanahmet meydanında bir kutlama
miting düzenlemişlerdir. Bundan sonra Anadolu’nun dört bir tarafında
kadınlar aday olmuşlardır. 1934 yılında Mustafa kemalin bolu
gezisinde kadınlara seçme seçilme hakkında görüşler bildirilmiştir.
1950 yılına kadar belediye başkanı yoktur. Ancak 1950 yılında
mersin de ilk kadın belediye başkanı seçilmiştir. 1934 yılında da
kadınlar milletvekilş adayı olmuşlardır. BoludakiBehirebedis hanım
CHP tarafından Konyada milletvekili adayı olarak gösterilmiştir. Ve
konyada ilk TBMM’ne seçilen kadınlar arasında yer alır. 1933te
kadınlara köy ihtiyar heyetleri ve muhtarlıkları seçme ve seçilme
hakkı verilmiştir. İlk kadın muhtar Aydın’da karpuzlu nahiyesinin
Demirci dere köyünde Gül Esin hanım seçilmiştir. 5 aralık 1934 yılında
genel seçimlerin yenilenmesi gündeme geldiğinde kadınlara 27yaş
seçme 22 yaşta seçilme hakkı verilmiştir. 1934 yılı itibaren artık
kadınların siyasal hakları kesinleşmiştir. Kadınlar bunun üzerine 1930
daki mitinglerinden sonra 1934 yılında Taksim ve Sultanahmet
meydanında çok daha büyük ve kalabalık kutlama mitingi
yapmışlardır. Ve bu gün kadınların bayram günü olarak anılacaktır.
1934 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili meclise girmiştir.
Ara seçimde tekrar bi kadının seçilmesiyle sayıları 18 e çıkmıştır. Bu
seneden sonra 2000 lere kadar bir daha bu sayıya ulaşılamamıştır.
Giderek sayıları azalmıştır.
Soy Adı kanunu
ittiat terakki döneminde soyisim ile fikirler öne sürülmüştür. Kişinin
kimliğini tespit etmekte sadece isim veya baba adı yetersizdir. Soyadı
kanunu 1934 yılına damgasını vurmuştur. 21haziran 1934 yılında
mecliste kabul edilmiştir. Her Türk özadından başka soyadınıda
taşımaya mecburdur. Soyadı seçme hakkı evin reisi erkeğe aittir.
1yıllık süre zarfında soy adın memurlara bildirmeyenler para
cezasıverilecekti. Soyadlarının Öz Türkçe olması yönünde çalışmalar
yapılmıştır. 26 kasım 1934 tarihinde sınıf farkını ortaya çıkartan
ünvanlar ortadan kaldırılmıştır.
DENİZ HAMAMLARINDAN PLAJLARA
Osmanlı zamanında açıkta denize girmek söz konusu değildir .
günümüzde olduğu gibi plajlarda yoktu. Osmanlı insanının denize
girme ihtiyacının karşılanması şekil ve yer olarak ; genel olarak
kuralların ihlal edilmesi , boğulma tehlikesi deniz ve sahillerin
kirlenmesi gibi endişelerde devlet tarafından belirlenmiştir. ancak
denizin yararı bilindiği için dört tarafı çevrili deniz hamamı denilen
meskenler yapılmıştır. Osmanlıda istenilen yerde denize
girememektedir. Bu meskenlere derya hamamı da denmektedir.
Osmanlı belgelerinde ilk 1781 tarihinde deniz hamamlarının İstanbul
davut paşa iskelesi yakınlarında olduğundan söz edilmektedir. Başka
bir belgede ise izmirde deniz hamamlarının olduğundan
bahsetmektedir. Kadın ve erkek deniz hamamları ayrıdır. Plaja geçiş
süreci mütareke döneminde bizim elimizde olmayan plajlardaki
yabancı devletlerin etkin olmuştur. 1917 bolşevik ihtilalinden sonra
istanbula gelen beyaz ruslarflorya kıyılarında denize girmeye
başlamışlardır. Biraz sıcaktan birazda bitlerden kurtulmak için denize
giren Beyaz Rusları görmek için İstanbullular akın akın Florya
kıyılarına gelmişlerdir.yine mütareke yıllarında İngilizlerde Florya da
açıkta kadın erkek denize girmeye başlamışlardır. Artık bundan sonra
hem deniz hamamları hemde plajların sayısı artmıştır. Bu artış sadece
istanbulda değil tüm anadoluda olmuştur. Deniz hamalarının yanında
plajlarda da suya girenlerin sayısı artmaktadır. 1926 yılında
Atatürk’teFloryada denize girmiştir. Cumhuruiyet döneminin en favori
plajları: Florya, Bakırköy, Yeşilköy.
İMAR FAALİYETLERİ
13 ekim 1923te Ankara başkent seçilmiştir. Neden ankara olduğuna
dair yapılan açıklamalar da Ankara’nın Türk kurtuluş savaşına
başkentlik yapması öne çıkmıştır. 1923’ten sonra Ankara’da imar
çalışmaları başlamıştır. Geçmişle tüm bağları koparmak, ülkenin tam
ortasında olması, istanbul’unsaldıraya açık olması ve demiryollarının
kavşak noktası olmasından dolayı Ankara başkent olarak seçilmiştir.
ATATÜRK’ÜN YURT GEZİLERİ
Büyük önder Atatürk Kurtuluş savaşı yıllarında yurt savunması
amacıyla karış karış dolaştığıAnadoluyu Kurtuluş savaşını kazandıktan
sonra bu kez ilke ve devrimleri halka tanıtmak amacıyla düzenlenen
yurt gezilerine çıkmıştır.
Atatürk İzmire yaptığı gezide İzmir İktisat kongresine katılmıştır. Hem
bu arada Latife hanımla da evlenmiştir.
AdanadanDenizliye , DiyarbakırdanKayseriye, Malatyadan Mersine,
Tunceliden Afyona tam 52 ili gezmiştir. Ve buralarda devrimleri kendi
anlatmıştır. Bu gezilerde Atatürk’ün yanında sürekli Latife hanım da
bulunmuştur.
Atatürk her gittiği yerde büyük ilgi görmüştür. her gittiği yerde
Atatürk’e dilekçeler yazılmıştır. Atatürk bunları incelemiş ve cevap
vermiştir.
17 temmuz 1934 yılında Atatürk boluya gelmiş ve fırka ntepesinde
bulunan Bolu Halk evinde kalmıştır.
Atatürk, başlangıçta ve savaş koşulları içinde yapmış olduğu yurt
gezilerinde öncelikle ulusal bilinci ve ulusal birliği kuvvetlendirmeye
çalışmıştır. Zira yakın geçmiş olan Çanakkale’den gelen kariyeri bunu
yapmaya uygundu ve bunu en iyi bir şekilde kullanmıştır.Daha sonra
Kongreler,Yeni Devleti kurması ve Kurtuluş Savaşı içindeki başarıları
sürdükçe her gittiği yörede etkinliğini artırmıştır.Bu etkinlikle halkın
çok yönlü özverisi sağlanmış,ulusal birlik oluşturulmuş ve kurtuluşa
ulaşılmıştır.Bu süreçte kuşkusuz Atatürk’ün Anadolu’daki gezi ve
çabalarının rolü çok büyüktür. Atatürk asıl kurtuluşu,Kurtuluş
Savaşı’ndan sonra yapılacaklarda görmüştür. O nedenle Kurtuluş
Savaşı yıllarında,kurulacak demokrasinin alt yapısını hazırlayıp
anlatmaya çalışmıştır.Çünkü ülkeyi demokratik ve çağdaş bir çizgiye
oturtmak istiyordu.Nitekim barış yapıldıktan sonra bu süreci
cumhuriyetin ilanı ile başlatmıştır. Şimdi ise cumhuriyeti ve onun
kurumlarını oluşturup benimsetmek gerekiyordu.Bir cumhuriyet
kuşağı yetiştirilmeli idi.İşteAtatürk,bunu izleyen günlerde yapmış
olduğu yurt gezilerinde ve konuşmalarında bu yöndeki çabalar içinde
olmuştur.
Atatürk,1924 yılından itibaren sık sık yapmış olduğu yurt gezilerinde,
hukuk sistemi, eğitim, sağlık, ekonomi vb. sorunlar üzerinde
durmuştur.Bu yönde anlatımlar yapmış ve bu yöndeki sorunların
aşılmasında itici bir rol oynamıştır.Özellikle eğitim-öğretim işleri,okul
ve öğretmenlerle yakından ilgilenmiştir.Ülkenin gelişmesini iyi bir
genç neslin yetiştirilmesinde gördüğü için,sürekli olarak okullara
gitmiş ve öğretmenleri motive etmiştir.Dolayısı ile toplumsal ve
kültürel alanlarda atılacak adımlarda halkı gezilerindeki
konuşmalarıyla hazırlamaya çalışmıştır.
Atatürk’ün bir diğer önceliği ise ülkenin kalkınması olmuştur.
Borçların, millileştirmelerin ve dünya ekonomik bunalımının ağır yükü
altında hızlı kalkınmaya ihtiyacın olduğu bir ortamda başarılı olmanın
zorlukları vardı.1930’dan itibaren Atatürk,bu yöndeki sorunları aşmak
için sık sık yurt gezileri yapmıştır.Bu gezilerinde gitmiş olduğu
yörelere,ilgili uzmanları götürmüş,sorunları inceletmiş ve önlemlerini
almaya çalışmıştır.Halkın yöresel sorunlarını dinlemiş,onlarla
paylaşmış ve yöneticilerle uzmanları yönlendirerek halkın güvenini
yinelemiştir.Bu itici rolle,asker-sivil kadrolarla ve yapılan ekonomik
planlarla döneminde önemli başarılar
sağlamıştır.Açılanfabrikalarla,demiryolu ağı vb. ile renklenmiş olan
Atatürk’ün yurt gezileri,halkın kendine ve yöneticilerine olan güvenini
artırmıştır.Atatürk’ün yurt gezileri,gerçekçiincelemeleri,kararları ve
önlemleri ile Türk kamuoyunu yakından
etkilemiştir.ÇünküAtatürk,yapacağı her atılımın işaretini bu
gezilerinde vermiştir.Bazı kararlarını bu gezilerde ve halkın arasında
almıştır.Böylece halkın güvenini kazanmış ve en yüksek düzeyde
kamuoyu desteğini alarak başarılı olmuştur. Kısaca, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasında, kalkınmasında ve çağdaşlaşmasında
Atatürk’ün yurt gezilerinin rolü büyüktür. Atatürk, her şeyi halk için ve
halkla beraber olarak düşündüğünden, halkı ikna ederek hareket
etmiştir. Böylece de halkın güvenini ve sevgisini kazanmıştır. Dolayısı
ile oluşturmuş olduğu bu kamuoyu desteği ile başarılı olmuştur.
Atatürk bu gezilerinde bölgesel ve ulusal sorunların yanında,
devrimlerinin benimsetilmesini de başararak çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti’ni yaratmıştır. Hiç bir ideoloji peşinde koşmamıştır. Bu
yaklaşımı ve gerçekleştirdikleri ile dünya genelinde takdir görmüştür.
Öyle ki, bu gün dünyada bir çok liderin işlevi sona ererken
Atatürk,yaptıkları ile iç ve dış kamuoyunda öneminikorumaya devam
etmektedir.
TÜRKLERDE OLİMPİYAT TARİHİ
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 1914 yılında kurulmuş ve Uluslararası
Olimpiyat Komitesi tarafından kabul edilmiştir. Türkiye'nin
ilk Olimpiyat Oyunları'na iştirakı ara oyunlar diye adlandırılan Osmanlı
Devleti yıllarında 1906 Atina oyunlarıdır. Bu tarihten itibaren genelde
düzenli bir şekilde her organizasyonda yer alan Türkiye, ancak 1920
Ansvers oyunlarına Birinci Dünya Savaşı'na neden olan ülkeler
(Almanya, Avusturya, Macaristan, Türkiye ve Bulgaristan) sıfatına
sahip olması nedeniyle Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından
organizasyona davet edilmedi. 1932 Los Angeles oyunlarına ise yolun
uzaklığı ve masrafların çokluğu nedeniyle Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesi tarafından ABD'ye sporcu gönderilmedi. 1980 Moskova
oyunlarına SSCB'nin Afganistan'ı işgalini protesto eden pek çok batılı
ülke gibi oyunlara sporcularını göndermemiştir.
Tarihçe
1923 öncesi
Atina'daki 1906 ara olimpiyat oyunlarına Osmanlı Devleti'ni
temsilen İstanbul, İzmir ve Selanik'ten 1 Ermeni, 10 İngiliz, 18 Rum, 1
Musevi olmak üzere 30 sporcu katıldı. Atletizm, jimnastik eskrim,
güreş ve futbol dallarında sporcular Osmanlı Devleti'nin temsil
ederken, Bunlar arasında yarışan YorgoAliprantis adlı jimnastikçi 10
metrelik ipe tırmanma yarışmasında, 11.4 saniyelik derecesiyle dünya
rekoru kırarak birincilik kürsüsüne çıkmıştır. Aliprantis'in bu rekoru,
ipe tırmanma yarışının ertesi yıl olimpiyat sporu kategorisinden
çıkartılmasından dolayı günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
1908 yılında ise Meşrutiyetin ilanı ile devlet içinde dernek kurma
yasası çıktı ve bugünkü Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin temellerini
oluşturan Osmanlı Olimpiyat Cemiyetikuruldu. Bu derneğin
kurulmasından sonra Türkiye, resmi olarak Olimpiyat Oyunları'nda
temsil edilme hakkını kazandı.
1908 yılındaki olimpiyatlara katılan tek Osmanlı sporcu olan
jimnastikçi AlekoMulos, olimpiyatlarda resmi olarak Türkiye'yi temsil
eden sporcu olarak tarihe geçti. 1912'deki olimpiyatlarda Türkiye'den
katılan 2 sporcu VahramPapazyan ile MıgırdıçMıgıryan'dı. Osmanlı
Devleti, I. Dünya Savaşı'na neden olan ülkeler arasında görüldüğü için
1920 oyunlarına çağrılmadı.
1924-1980
1924 Paris Olimpiyatları'nda Türkiye Milli Futbol Takımı da ilk kez yer
aldı. Milli takım Çekoslovakya'ya 5-2 yenilerek elendi. Türkiye, 1924
Olimpiyatları'nda 11 atlet, 3 bisiklet, 2 halter, 1 eskrim, 5 güreş ve 18
futbol oyuncusu tarafından temsil edildi. 1928 Amsterdam
Olimpiyatları'nda Türkiye'den 6 atlet, 5 bisikletçi, 1 halterci, 4 eskrim
sporcusu, 6 güreşçi ve 20 kişiden oluşan bir futbol takımı mücadele
etti. Türk atlet Ömer Besim Koşalay, 1924 ve 1928'de Türkiye'yi
temsil etmiştir. 1932 Los Angeles Olimpiyatları'na Türkiye, yolun
uzaklığı ve masrafların çokluğu nedeniyle bu olimpiyata
katılmadı. 1936 Berlin Olimpiyatları'na 2'si kadın 60 sporcuyla katılan
Türkiye, ilk kez bir olimpiyatta Türk kadın sporcularla da yer almış
oldu. Türkiye, olimpiyat tarihinin ilk madalyalarını 1936
Olimpiyatları'nda elde etti. Türkiye'nin Olimpiyat Oyunları tarihinde
şeref kürsüsüne çıkan ilk Türk sporcusu serbest güreş 79 kg'da bronz
madalyakazanan Mersinli Ahmet Kireççi oldu. Onun ardından
grekoromen 61 kg'da Yaşar Erkan altın madalyanın sahibi oldu.
Türkiye, kazandığı 2 madalyayla Olimpiyatları 19. sırada
tamamladı. 1948 Londra Olimpiyatları'na Türkiye'den 1'i kadın olmak
üzere toplam 68 sporcu katılırken, Türkiye adına toplamda 12 Türk
sporcusu şeref kürsüsüne çıktı. Türkiye tamamı güreş sporundan
olmak üzere toplam 6 altın madalya kazandı. Türkiye, 1948
Olimpiyatları'nda takım halinde 7. sırayı alma başarısı gösterdi. 1952
Helsinki Olimpiyatları'nda Türkiye'yi Olimpiyatlarda tamamı erkek 60
sporcu temsil etti. Türkiye, kazandığı 2 altın ve bir de bronz
madalyayla ülkeler sıralamasında 16. oldu. 1956 Melbourne
Olimpiyatları'na Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle
sadece 15 sporcu gidebildi. Türkiye'nin kazandığı 7 madalyanın
tamamı da güreşten geldi. 1960 Roma Olimpiyatları'na Türkiye adına
damgasını vuran olay, Türk güreşçilerinin tam 7 altın madalya
kazanmasıydı. Ahmet Bilek,Mustafa Dağıstanlı, Hasan Güngör, İsmet
Atlı, Müzahir Sille, Mithat Bayrak ve Tevfik Kış 1960 Roma
Olimpiyatları'nın Türkiye adına altın madalyaya uzanan isimleri
oldular. Türkiye, 1960 Roma Olimpiyatları'nda kazandığı 9 madalyayla
ülke sıralamasında 6. sırayı elde etti. Türkiye 1964 Tokyo
Olimpiyatları'na, atletizm, halter, güreş ve yelkende toplam 25 erkek
sporcuyla katıldı. Tokyo'da 2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya
kazanan Türkiye'nin kazandığı tüm madalyalar yine güreşten gelirken,
Türkiye kazandığı 6 madalyayla ülke sıralamasında 16. sırayı elde
etti. 1968 Mexico City Olimpiyatları'nda Türkiye'yi atıcılıkta 3,
atletizmde 4, boksta 6 ve güreşte 16 olmak üzere toplam 33 sporcu
temsil etti. Türkiye, Olimpiyatlarda 2 altın madalya kazanırken,
madalyalar Mahmut Atalay ve Ahmet Ayık'la yine güreşten
geldi. 1972 Münih Olimpiyatları'nda Türkiye bu olimpiyatta atıcılıkta 4,
atletizmde 4, boksta 7, bisiklette 6, eskrimde 4, halterde 4, güreşte
16, yüzmede 2 sporcu olmak üzere toplamda 1'i kadın 47 sporcuyla
yarıştı. Türkiye, kalabalık katılımına rağmen 1972'de sadece 1 gümüş
madalya kazanabildi. Türkiye'nin olimpiyatlardaki tek madalyasının
sahibi ise güreşte Vehbi Akdağ oldu. 1976 Montreal Olimpiyatları'nda
Türkiye atletizm'de 3, boksta 3, bisiklette 4, halterde 2, judoda 3,
atıcılıkta 3, güreşte 11 ve tramplen atlamada 1 sporcu olmak üzere
toplamda 1'i kadın 30 sporcuyla temsil edildi. Ancak Türkiye 1976'da
tek bir madalya dahi alamadı.
1980 Moskova Olimpiyatları'na Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal
etmesini olimpiyat ruhuna aykırı bulan, aralarında Türkiye'nin de
bulunduğu ve Amerika Birleşik Devletleri'nin başı çektiği 33 ülke 1980
Moskova'yı boykot etti.
1984-2000
1984 Los Angeles Olimpiyatları; Sovyetler Birliği ile onu
destekleyen Doğu Bloku ülkelerince boykot edilmişti. Türkiye'nin 2'si
kadın, toplam 48 sporcuyla katıldığı bu organizasyonda tam 36 yıl
sonra ilk kez güreş dışında bir branşta madalya kazanıldı. Boks
dalında mücadele eden Eyüp Can ve Turgut Aykaç bronz madalya
kazanan isimler olurlarken Türkiye'nin 3. ve son madalyası, yine bronz
oldu. Türkiye; Los Angeles'ta atıcılıkta 4, atletizmde 5, boksta 6,
okçulukta 3, judoda 4, halterde 4, güreşte 16, yüzmede 4, yelkende 2
sporcuyla mücadele etti.
1988 Seul Olimpiyatları'na Türkiye 5'i kadın, toplam 50 sporcuyla
mücadele ederken, ilk kez bir Türk sporcusu, olimpiyat rekoru kırma
başarısı gösterdi. Naim Süleymanoğlu, "halterde Türkiye'nin ilk altın
madalya"sını kazandırırken serbest güreşte Necmi Gençalp gümüş
madalyayla Türkiye'ye döndü. Türkiye, Seul'de atıcılıkta 2, atletizmde
4, boksta 4, okçulukta 6, judoda 4, yelkende 3, yüzmede 2, halterde
5, güreşte 12 ve tekvandoda 8 sporcuyla mücadele etti.
1992 Barcelona Olimpiyatları'nda Türkiye'yi 8'i kadın, toplam 47 kişi
temsil etti. Türkiye; Barcelona Olimpiyatları'nda 2 altın, 2 gümüş ve 2
bronz olmak üzere toplam 6 madalya kazanırken, judoda Hülya
Şenyurt'un bronz madalya almasıyla "olimpiyatlar tarihi boyunca ilk
kez bir Türk kadın sporcu", kürsüye çıkma başarısı gösterdi. Türkiye
adına, halterde Naim Süleymanoğlu ve grekoromen güreşte Mehmet
Âkif Pirim altın madalya kazanan isimler oldular.
1996 Atlanta Olimpiyatları'na Türkiye adına 9'u kadın, toplam 54
sporcu katıldı. Halterci Naim Süleymanoğlu; bir kez daha altın
madalyaya ulaşarak "üst üste üç olimpiyat altın madalyası
KAZANAN halterci" unvanıyla Olimpiyatlar ve Türk spor tarihine geçti.
İkisi halterde, ikisi de güreşte olmak üzere 4 altın madalyanın yanı
sıra birer de gümüş ve bronz madalya elde edildi. Altın madalyalardan
biri; Naim Süleymanoğlu gibi tarihe geçecek olan ve ilk kez
olimpiyatlara katılan halterci Halil Mutlu'ya aitti. Türkiye; bu
Olimpiyatlar sonunda madalya sıralamasında 20. basamakta yer aldı.
2000 Sidney Olimpiyatları'nda Türkiye'nin 15'i kadın, toplam 59
sporcusu vardı. Türkiye'yi bu oyunlarda atıcılıkta 2, atletizmde 6,
boksta 9, güreşte 12, halterde 8, judoda 3, okçuukta 6, tekvandoda 2,
yelkende 4, yüzmede 7 sporcu temsil etti. Güreşte Hamza Yerlikaya,
halterde Halil Mutlu, judoda Hüseyin Özkan altın madalya kazanan
sporcular olurlarken bronz madalya alan Hamide Bıkçın Tosun ise
"tekvando dalında Türkiye'ye ilk madalya"yı getiren sporcu oldu.
Türkiye 2000 Sidney Olimpiyatları'nı toplam 5 madalyayla 26. sırada
tamamladı.
GÜZELLİK YARIŞMALARI
Türkiye'deki ilk güzellik yarışması 1926 yılında İpek Film önderliğinde
Melek Sinamasında (Bugünkü Emek sineması) düzenlenmiş ve
yarışmayı sinemanın yer göstericisi kızı Matmazel AraksiÇetinyan
kazanmıştır. Fakat yarışma geçersiz sayılmıştır.
İlk ciddi ve resmi organizasyon 1929 yılında Mustafa Kemal
Atatürk direktifiyle Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlenmiştir. 25
Şubat 1929 tarihinde yapılan duyurularda 16 ila 25 yaş arası her
namuslu Türk kızının iştirak edebileceği ve bar kızlarının yarışmaya
alınmayacağı açıklanmıştır. 2-3 Eylül 1929 yılında yapılan yarışmayı
19 yaşındaki Feriha Tevfik (Dağ) kazanmıştır.
3 Temmuz 1932 yılında yapılan yarışmada ise Keriman Halis Türkiye
güzeli seçilmiş , 31 Temmuz 1932'de Brüksel'de yapılan ve 28 ülkenin
katıldığı Dünya Güzellik yarışmasında birinci seçilmiştir. Keriman Haris
1934 yılındaki Soyadı Kanunu ndan sonra Ece soy ismini almıştır.
1970'lardan sonra Ses ve hayat dergilerinin himayesinde yapılan
yarışmalar 1980-1990 arasında Hürriyet Gazetesinin kelebek eki ve
Günaydın gazetesinin saklambaç eki tarafından himaye edilmiştir.
1990'dan itibaren yarışma Star Tv tarafından himaye edilmiştir.
Ardından Kanal D, Show TV ve Kanal 1'de yarışma
organizasyonlarında etkin bir konum yakalamıştır. Halen, Miss Globe
Turkey örgütünün ulusal rekabetini Kanal D; MissTurkey örgütünün
ulusal rekabetini ise Kral TV desteklemektedir.
Türkiye'de güzellik yarışmaları konusunda Mıss Globe Turkey ve
MissTurkey olmak üzere iki ayrı örgüt tanınmakta ve ilgi görmektedir.
Miss Globe Turkey örgütü 1925 yılından itibaren güzellik rekabeti için
kızların taleplerini kabul etmeye başlamıştır. O tarihe kadar Miss
Globe örgütü uluslararası finaline katılacak Türkiye güzeli Türkiye
organizasyonu tarafından belirlenmekteyken, bu tarihten sonra Miss
Globe kendi ulusal örgütünü kurmuş, MissTurkey Örgütü ise, başlık ve
unvanı kazananı Miss World'e, birinci Nedimeyi MissUniverse'e, ikinci
Nedimeyi MissEurope'a ve üçüncü Nedimeyi Miss International
yarışmasına göndermeye
başlamıştır.MissTurkey yarışması Türkiye'nin ulusal temsilcisini
belirleyen ikinci yarışmadır.