+ All Categories
Home > Documents > TÜRKİYE TÜRKÇESİ ATASÖZÜ VE DEYİMLERİNDE TOPLUMUN DELİLİK ALGISI

TÜRKİYE TÜRKÇESİ ATASÖZÜ VE DEYİMLERİNDE TOPLUMUN DELİLİK ALGISI

Date post: 29-Nov-2023
Category:
Upload: bartin
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
17
Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016 449 TÜRKİYE TÜRKÇESİ ATASÖZÜ VE DEYİMLERİNDE TOPLUMUN DELİLİK ALGISI Arş. Gör. Anıl ÇELİK * ÖZET Atasözü ve deyim tanımlamalarında yer alan “halka mal olma” ve “kalıplaşma” ifadelerinden yola çıkılarak onların toplum bilinçaltının düşünsel dışavurumları oldukları söylenebilir. Deyim ve atasözleri, kültür aktarımına aracı olmaları yönüyle toplumun bir konu hakkındaki kadim gelenekleri ve düşüncelerini hem öz yapılarında taşıma hem de onları bütün gerçeklikleri ve özgünlükleri ile çok eski bir zamandan alarak, çağların tüm toplumsal değişim katmanlarının süzgecinden geçmiş bir halde şimdiye, yakın ve uzak geleceğe taşıma niteliğine sahiptirler. Bu da onların toplumsal algı çalışmaları konusunda en kullanışlı kaynaklar arasında yer almalarını sağlar. Delilik kavramını algılayış, önce bireyin, sonra toplumun, insanı ve yaşamı anlama felsefesiyle ilintilidir. Bu makalede Türk toplumunun delilik kavramına bakışı ve Türk kültürünün delilik algısı, atasözleri ve deyimler aracılığıyla irdelenecektir. Çalışmanın ana gayesi, delilikle ilgili Türkiye Türkçesindeki en yaygın atasözü ve deyimleri belirleyip listelemek ve elde edilen bu veriyi temalarına göre sınıflandırarak söz konusu durumun Türk düşünce sisteminde hangi yargılar yahut kalıp düşüncelerle karşılık bulduğunu ortaya koymaya çalışmaktır. Anahtar Kelimeler: Atasözü, Deyim, Deli, Delilik, Toplumsal Algı. SOCIAL PERCEPTION OF INSANITY IN PROVERBS AND IDIOMS OF TURKEY TURKISH ABSTRACT In regard to statements of "pertaining to public" and “being stereotyped” which are exist in the descriptions of proverbs and idioms, it can be said that they are mental expressions of social subconscious. Proverbs and idioms are not only contain traditions and mentality of society about any subjects, but also they can transmit aforesaid elements from archaic times to present and future with their all reality and originality. Resisting all layers of social changes for a long time makes them authentic and helps them for being intermediary of cultural transmission. Perception of the insanity concept is related the individuals’ understanding of humankind and society’s view of life. In this article, Turkish society’s comprehension of insanity concept is studied by using proverbs and idioms of Turkey Turkish. The primary aim of this research is specifying and listing the most prevalent Turkish proverbs and idioms about insanity and classifying them according to their themes. In this way, Turkish society’s judgments and prejudices about insanity can be understood. Keywords: Proverbs, Idioms, Insane, Insanity, Social Perception. 0. GİRİŞ Delilik denildiğinde akla çoğunlukla zihinsel kimi yetilerdeki bozukluklar gelmektedir. Oysaki ruhbilim, insan bilimi, toplumbilim, felsefe ve tanrı bilimi gibi alanların deliliğe bakış açıları kendilerine özgüdür. “Dünyanın farklı toplumlarını kapsayan sosyal araştırmalar içinde delilik, kimi zaman bir hastalık, kimi zaman da sosyal yapı içinde yer alan bir farklılık olarak algılanan popüler bir konu olmuştur. Deliliğin toplum, mitoloji, din, edebiyat ve dille olan ilişkisi Avrupa ve Amerika merkezli araştırmalarda ele alınmıştır.” (Aça, 2013: 92) Araştırma alanları zaman içerisinde yukarıda bahsettiğimiz pozitif bilimlere doğru evrilen ve bilindiği kadarıyla insan varoluşunun hemen her devresinde sağaltım gerektiren bir sorun olarak algılanan delilik kavramı, daha erken tarihlerde ise “demonoloji”nin ** araştırma konusu olarak * Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ** Demonoloji: Cin ve iblisleri sistematik biçimde inceleyen çalışma dalı.
Transcript

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

449

TÜRKİYE TÜRKÇESİ ATASÖZÜ VE DEYİMLERİNDE TOPLUMUN DELİLİK ALGISI

Arş. Gör. Anıl ÇELİK*

ÖZET

Atasözü ve deyim tanımlamalarında yer alan “halka mal olma” ve “kalıplaşma” ifadelerinden yola çıkılarak onların toplum bilinçaltının düşünsel dışavurumları oldukları söylenebilir. Deyim ve atasözleri, kültür aktarımına aracı olmaları yönüyle toplumun bir konu hakkındaki kadim gelenekleri ve düşüncelerini hem öz yapılarında taşıma hem de onları bütün gerçeklikleri ve özgünlükleri ile çok eski bir zamandan alarak, çağların tüm toplumsal değişim katmanlarının süzgecinden geçmiş bir halde şimdiye, yakın ve uzak geleceğe taşıma niteliğine sahiptirler. Bu da onların toplumsal algı çalışmaları konusunda en kullanışlı kaynaklar arasında yer almalarını sağlar. Delilik kavramını algılayış, önce bireyin, sonra toplumun, insanı ve yaşamı anlama felsefesiyle ilintilidir. Bu makalede Türk toplumunun delilik kavramına bakışı ve Türk kültürünün delilik algısı, atasözleri ve deyimler aracılığıyla irdelenecektir. Çalışmanın ana gayesi, delilikle ilgili Türkiye Türkçesindeki en yaygın atasözü ve deyimleri belirleyip listelemek ve elde edilen bu veriyi temalarına göre sınıflandırarak söz konusu durumun Türk düşünce sisteminde hangi yargılar yahut kalıp düşüncelerle karşılık bulduğunu ortaya koymaya çalışmaktır.

Anahtar Kelimeler: Atasözü, Deyim, Deli, Delilik, Toplumsal Algı.

SOCIAL PERCEPTION OF INSANITY IN PROVERBS AND IDIOMS OF TURKEY TURKISH

ABSTRACT

In regard to statements of "pertaining to public" and “being stereotyped” which are exist in the descriptions of proverbs and idioms, it can be said that they are mental expressions of social subconscious. Proverbs and idioms are not only contain traditions and mentality of society about any subjects, but also they can transmit aforesaid elements from archaic times to present and future with their all reality and originality. Resisting all layers of social changes for a long time makes them authentic and helps them for being intermediary of cultural transmission. Perception of the insanity concept is related the individuals’ understanding of humankind and society’s view of life. In this article, Turkish society’s comprehension of insanity concept is studied by using proverbs and idioms of Turkey Turkish. The primary aim of this research is specifying and listing the most prevalent Turkish proverbs and idioms about insanity and classifying them according to their themes. In this way, Turkish society’s judgments and prejudices about insanity can be understood.

Keywords: Proverbs, Idioms, Insane, Insanity, Social Perception.

0. GİRİŞ

Delilik denildiğinde akla çoğunlukla zihinsel kimi yetilerdeki bozukluklar gelmektedir. Oysaki ruhbilim, insan bilimi, toplumbilim, felsefe ve tanrı bilimi gibi alanların deliliğe bakış açıları kendilerine özgüdür. “Dünyanın farklı toplumlarını kapsayan sosyal araştırmalar içinde delilik, kimi zaman bir hastalık, kimi zaman da sosyal yapı içinde yer alan bir farklılık olarak algılanan popüler bir konu olmuştur. Deliliğin toplum, mitoloji, din, edebiyat ve dille olan ilişkisi Avrupa ve Amerika merkezli araştırmalarda ele alınmıştır.” (Aça, 2013: 92)

Araştırma alanları zaman içerisinde yukarıda bahsettiğimiz pozitif bilimlere doğru evrilen ve bilindiği kadarıyla insan varoluşunun hemen her devresinde sağaltım gerektiren bir sorun olarak algılanan delilik kavramı, daha erken tarihlerde ise “demonoloji”nin** araştırma konusu olarak

* Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ** Demonoloji: Cin ve iblisleri sistematik biçimde inceleyen çalışma dalı.

Bartın Üniversitesi

450

değerlendirilmiştir. Tarihin çeşitli devirlerinde çeşitli kültür alanları içerisinde hep bir “öteki” unsur olarak yer almış ve ilk çağlardan bugüne dek sosyal hayatın kadim elemanlarından biri olarak şekillenmiştir. İnsanlığın bakış açısı genişledikçe deliliğe bakış da genişlemiş ve her kültür ortamı kendi hayat görüşü doğrultusunda deliliği yorumlamıştır. Tabii olarak Türk toplumları arasında da bu şekillenme paralel bir biçimde seyretmiştir. Türklerin delilik kavramına bakış açısını anlayabilmek için, insanlığın bir diğer kadim unsuru olan dile ve onun kadim yaratılarının günümüzdeki kalıtlarına bakmak yerinde bir tutum olacaktır. Bu açıdan toplum bilinçaltının düşünsel dışavurumları olarak kabul edilebilecek ve kültür aktarımına aracı olmaları yönüyle toplumun bir konu hakkındaki ezelî gelenekleri ve düşüncelerini hem öz yapılarında taşıma hem de onları bütün gerçeklikleri ve özgünlükleri ile çok eski bir zamandan alarak, çağların tüm toplumsal değişim katmanlarının süzgecinden geçmiş bir halde şimdiye, yakın ve uzak geleceğe taşıma niteliğine sahip olan atasözleri ve deyimlerin, bu makalede elde etmek istediğimiz malzemeye ulaşabilmek için incelenesi en uygun ürünlerden olduklarını söylemek mümkündür.

1. Deli Kelimesinin Etimolojisi ve Tanımı

Türk kültürünün delilik algısını ortaya koyabilmek adına ilkin “deli” kelimesinin Türk dilindeki macerasına göz atacağız.

“Batı Türkçesinde “deli” fonetiğine sahip olan kelime, Manici ve Budist Türk muhitlerinde yazılan metinlerde “télve” (Clauson, 1972: 493), tarihî Doğu Türkçesi metinlerinde “tilbe” ve “tilber(e)-” (Eckmann, 2003: 321; Yıldırım, 2002: 259), tarihî Kıpçak Türkçesi metinlerinde “teli”, “delü”, “telü” ve “tilü” (Toparlı ve diğer, 2003: 269), Karahanlı dönemi metinlerinden Kutadgu Bilig’de “tilve” (Arat, 1979: 450), Divanü Lügati’t Türk’te “telve” ve “telü” (Dankoff-Kelly, 1985: 184; Atalay, 1999: 597), Eski Anadolu Türkçesinin hem erken (Süheyl ü Nevbahar) hem geç (Dede Korkut Kitabı) dönem eserlerinde ise “deli/delü”, “delülik” (Dilçin, 1991: 599; Ergin, 1997: 81) biçimlerinde var olagelmiştir. Kelimenin etimolojik gelişimi de, bu tarihsel gelişimle ilişkili şekilde izah edilmeye çalışılmıştır (Gülensoy, 2007: 274). Kelime çağdaş Türk lehçelerinde fonetik değişimlere uğramış olmakla birlikte anlamda herhangi bir farklılık ortaya çıkmamıştır.” (Aça, 2013: 92-93) Bunlarla beraber, bilim çevrelerinde çok karşılık bulan bir görüş olmasa da kelimenin kökenini Arapça “öncü” manasına gelen “delil” kelimesine dayandıran araştırmacıların da var olduğundan bahsetmek gerekir.

Çağdaş Türk Lehçeleri arasında “deli” kelimesi karşılığında Azerbaycan Türkçesinde “däli”, Başkurt Türkçesinde “divana, tili”, Kazak Türkçesinde “delkulı, dälduv, jındı”, Kırgız Türkçesinde “deli, delbe”, Özbek Türkçesinde “telbä, cini” , Tatar Türkçesinde “tili, divana”, Türkmen Türkçesinde “dǟli”, Uygur Türkçesinde “dälli, tälvä” kelimeleri yer almaktadır. (KTLS I, 1992: 156-157)

TDK Yeni Tarama Sözlüğünde; “Zorlu, azgın, korkunç surette” (YTS, 2013: 75) şeklinde tanımlanan “deli” kelimesi, İsmail Parlatır’ın Osmanlı Türkçesi Sözlüğünde; “1. Akıl ve bilinci yerinde olmayan, çılgın, mecnun, divane, meczup. “Ger kibārın delisi olsa olsa merākî derler / Fukarādan olur ise diyeler ana deli” (Tırsî) 2. Azgın, yaman, ele avuca sığmaz: “Ulu oglunun adı Egrek idi bahadur delü yahşi yigit idi” (Dede Korkut) 3. Düşkün, müptelā. 4. Her türün yabanîsi, azgını: Deli bal, deli poyraz. 5.Delil. 6. tas. Veli: “Deliden velî, velîden deli olur” (Atasözü).” (OTS, 2012: 328) TDK Türkçe Sözlük’te ise; “Deli sf. 1. Aklını yetirmiş olan, aklî dengesi bozulmuş olan, mecnun. 2. Coşkun,azgın: “Bu deli öfkeyi kime veya nelere, bir namlu gibi, çevireceğini bilemiyordu.” –T.Buğra. 3. mec. Davranışları aşırı ve taşkın olan (kimse), çılgın: “Ben delinin biriyim,ateşe girerim.” –F.R.Atay. 4. mec. Bir şeye, bir kimseye aşırı derecede düşkün: Kitap delisi, oyun delisi, sinema delisi” (TS, 2005: 489) şeklinde tanımlanır.

Yukarıdaki tanımlamalar Türklerin deliliğe bakış açısının zaman içinde nasıl yol aldığına dair ipuçları taşımaktadır. Yine Türkçedeki “’Delikanlı, delidolu, delifişek, delibaş, delişmen, delidivane, deli gönül…’ şeklindeki kalıp sözler bu tipin sosyal hayattaki görünümünü yansıtmasının dışında Türkçenin anlatım gücünü ve zenginliğini de gösteren unsurlardır.” (Demirbilek, 2011: 69). Sözü edilen unsurlar içinde yer alan diğer malzemelerden olan Türkiye Türkçesi’nin delilik hakkındaki atasözü ve deyimleri ise bu makalenin ilerleyen kısımlarında ayrıntıyla incelenecektir.

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

451

2. Türk Toplumunun Delilik Algısına Genel Bir Bakış

Daha önce Türklerin delilik kavramına bakış açısını anlayabilmek için, insanlık tarihinin kadim unsurlarından biri olan dile ve onun kadim yaratılarının günümüzdeki kalıtlarına bakmanın yerinde bir tutum olacağından bahsetmiştik. Dilimiz için bu kalıtların en eskilerinden ve önemlilerinden biri de kuşkusuz “Dede Korkut Oğuznameleri”dir. İlkin, deli kavramının yeni şekillerde tanımlanmaya başladığını gördüğümüz bu esere göz atacağız.

Oğuznamelerde geçen söz konusu yeni deli kavramını şekillendiren olgu 15. yüzyılda Osmanlılarda ortaya çıkan askerî terminolojidir. Bu dönemde seçkin süvari birliklerinde yer alan bir askerî sınıf “deliler” şeklinde adlandırılmıştır. İbn-i Kemâl’in ifadesiyle deliler: “Sefere ordunun önünde giderler, savaş sırasında gözlerini budaktan sakınmayarak düşman saflarını yarar, taburlarını deler, canlı esirler alarak onlardan düşman hakkında bilgi edinilmesini sağlarlardı.” (Özcan 1994: 132-133). “Oğuznamelerde geçen Deli Dumrul, Deli Karçar ve Egrek asi Osmanlı delilerini hatırlatmaktadır. Oğuznameler yazıya geçirilirken, bu askeri sınıf en parlak dönemini yaşıyordu. Muhtemeldir ki bu tipler de Kayı boyu, Osman nesli örneklerindeki gibi metni yaşanan döneme ve coğrafyaya uyarlama örneğidir. Deli Dündar ise alperen tipini resmetmektedir.” (Demirbilek, 2011:75)

Aynur Koçak, “Halk Anlatılarında Deli Tipi Üzerine Bazı Tespitler” adlı çalışmasında Türk halk anlatılarındaki deli tipini üçe ayırmış ve bunları; alp-yiğit deli tipi, veli deli tipi ve akıl hastası deli tipi kategorileri altında incelemiştir. Ona göre Dede Korkut’taki deli tipleri tümden alp-yiğit deli tipi kategorisine girmektedir. (Koçak, 2004: 283-284) Seyfeddin Rzasoy’a göre bu dönemdeki anlayışla delilik, yiğitliğin alplıktan önceki kaotik basamağıdır.(Rzasoy: 2009:204) Alplık ise Abdullah Turhal tarafından “Eski Orta Asya Türk devletlerinden beri süregelen bir gelenek uyarınca kahramanlar ve cesur savaşçılar, yani alplar, görünüşlerini diğer askerlerden farklı bir biçimde giyinerek ve çeşitli hayvan post veya tüyleriyle süsleyerek farklılaştırırlardı. Alplar için gereken özellik ‘muhkem yürek, bazu kuvveti, iyi bir at, hususi bir libas, yay, iyi bir kılıç, sünü, yâr-i muvafik’ti” (Turhal 2011: 40-41) şeklinde tarif edilmiştir. Alperenler de alplık kültürünün Müslümanlıkla harmanlanmasıyla ortaya çıkmış islamî karakterlerdir. Delilikle yakın ilişki içinde tutulan alplık/alperenliğin kavram dairesi içine Dede Korkut karakterleri dışında Türk kültürünün önemli figürlerinden olan Köroğlu’nun 777 delisi de dahil edilebileceği gibi bunlarla alakalı örnekleri artırmak da mümkündür. (Demirbilek, 2011:71)

Aynur Koçak’ın söz ettiği bir diğer deli tipi olan veli deli tipinden bahsetmek gerekirse bu tipin ”Türk İslam toplumunda 13. yüzyıldan itibaren varlık göstermeye başlayan ve yeni züht anlayışının temsilcisi görünümünde olan yeni derviş tipinin din algısının, toplumsal sapkınlık olarak tanımlanan davranışlar (mezarlıklarda uyumak, tüm vücudu tıraş etmek, dağlamak ve kesmek, tamamen veya yarı çıplak gezmek, hayvan postu giymek, esrar içmek vb.) sergileyerek toplumu reddetme esasına dayandığı görüşü” (Aça, 2013: 97) ile açıklanabileceği görülür. Toplumsal yaşamın insanı Tanrı’dan uzaklaştırdığı ve dinsel kurtuluşun toplumsal yaşam içinde mümkün olmayacağı felsefesi ile şekil alıp ötekileştirilmeyi hedefleyen ve bunu da deli ithamını sahiplenerek başaran bu yeni derviş tipi, veli deli tipinin yaratılmasına sebebiyet vermiştir.

Türk halkının zihninde karşılık bulan en yaygın tip olan üçüncü deli tipi ise akıl hastası deli tipidir. Türkler, erken dönemlerinde “Tengricilik” ve “Şamanizm” inançlarının etkisiyle delilik kavramını kötücül ruhlarla ilişkilendirmiş ve zihin problemleri yaşayan bireyleri hastadan ziyade metafizik kavramların etkisinde olan kimseler olarak değerlendirmiştir. “Bu dönemde adına Şaman, Kaman, Baksı, Baksa, Oyun denilen ve büyücülük, falcılık gibi mesleklerin yanında hekimlik de yapan insanlar, kötü ruhları kovarak ve telkin tedavisinin plasebo etkisinden yararlanarak o çağlar Türk insanının sağlıklarını korumaya ve hastalıklarını sağaltmaya çalışmışlardır.”(Güven, 2012:1) Bu uygulama, deliliğin sağaltımı için de söz konusu olmuş, Türkçe yazılmış eserlerde bu yaşantılar doğrudan yahut dolaylı bir biçimde kendilerine yer bulmuştur. Deliliğin ve epilepsi benzeri hastalıkların kötü ruhlar, iblisler ve cinlerle ilişkilendirilmesi erken dönem İslam tıbbının bazı önemli eserlerinde de yer alır. Türkler İslam medeniyet dairesi içine girdikten sonra da bu tip inanışlar sürmüştür.

Bartın Üniversitesi

452

İslamiyetin etkisiyle Türklerin delilik kavram alanı genişlemiş ve “sefih”, “mecnun” gibi yeni terimler de dile ve kültüre girmiştir. Bu terimlerden mecnun kök itibariyle kendisine cin musallat olarak delirmiş kimse anlamını taşımakla beraber, daha çok sevdadan ötürü kendini kaybetmiş kimse manasıyla dile yerleşmiş ve bilhassa Divan Edebiyatı Dönemi’nde en önemli mazmunlardan biri olarak kendine yer bulmuştur. Sefih ise daha çok akıl noksanlığıyla ilişkilendirilen bir terimdir.

Türk kültüründe öfke durumlarını anlatırken içinde “cin” kelimesini barındıran deyimlerin kullanılmasında da yine çılgınlık derecesinde ortaya çıkan öfkenin sebebinin metafizik unsurlarla ilişkilendirilmesinin izleri vardır. Bu deyimler de yine makalenin ilerleyen kısımlarında incelenecektir.

Tüm bunlarla beraber bilhassa Orta Çağ Avrupa toplumları arasında delilere kötü muamele ve eziyet etmek, onları ötekileştirerek toplumdan tamamen dışlamak son derece yaygınken Türk-İslam toplumlarında yukarıda da açımlandığı gibi “akıl hastasının ehliyetli sayılmamasının, toplumdan dışlanması ya da hor görülmesi şeklinde gelişmediği, tersine bir veli gibi korunduğu, bakıldığı ve hoşgörüldüğünden bahseden çokça eserle karşılaşıldığı” (Aça, 2013: 95) hatırlatmasını tekrar etmekte de Türklerin bu konudaki tutumunun diğer kültürler arasındaki yerini tespit edebilmek açısından fayda vardır.

Modern çağlarda tüm dünyada hakim olan pozitif bilimlerle birlikte Türkiye Türkleri için de bir akıl hastalığı olarak delilik ve tedavisi, günümüzde ruhbilim ve ruh hekimliğinin araştırma alanları olarak incelenmeye devam etmektedir.

3. Atasözleri ve Deyimlerin Kültür Aktarımındaki Rolleri

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde atasözü maddesi söyle açıklanır: “Atalarımızın uzun gözlem ve tecrübeler sonunda vardıkları hükümleri hikmetli düşünce, öğüt ve örneklemeler yolu ile veren; birçoğu mecazî anlam taşıyan; yüzyılların oluşturduğu biçimle kalıplaşmış bulunan; daha çok sözlü gelenek içinde nesilden nesle geçerek yaşayan; anonim nitelikteki özlü söz.” ( TDEA, C. I, 1977: 214). Bu tanımlamada yer alan “yüzyılların oluşturduğu biçimle kalıplaşma”, “daha çok sözlü gelenek içinde gelişme”, “nesilden nesle geçerek yaşama” ve “anonim nitelikte olma” ifadeleri oldukça önemlidir.

“Dil, anlık iletişim aracı olmanın yanı sıra, toplumsal bir bellektir.”(Karadağ, 2013:110) Yüzyılların oluşturduğu bir biçimle kalıplaşan sözler olan atasözleri “milletin dünyayı algılayış tarzını, konuştuğu dile yansıtan edebi verinler” (Onan, 2011:9) olarak “ulusal damga taşıyan dil varlıklarıdır. Her deyim hoş bir buluştur. Bir küçük söz dağarcığına koca bir alem sığdırılmıştır.” (Aksoy, 2013: 47) Uzun çağların atasözlerine kazandırdığı işte bu özellikler, onların toplumsal bellek olma niteliklerinin açık göstergeleridir. Yani onlar, “ulusun ortak düşünce, kanı ve tutumunu belirtir, bize yol gösterirler. Bir atasözü ile belgelendirilen tutumun doğruluğu herkesçe kabul edilir. Anlaşmazlıklarda bir atasözü en büyük yargıcıdır.” (Aksoy, 2013:47) Tülay Uğuzman’ın dikkat çektiği gibi (Uğuzman, 2014:3) Aydın Oy da bir yazısında “ Yedisinden yetmişine kadar her kişi, genci ihtiyarı, erkeği kadını, okumuşu bilgisizi konuşmalarından atasözlerini eksik etmezler. Bir tartışmanın sonunda sıkışan tarafın hemen bir atasözünü tanık göstermekle yenilgiden kurtulduğu çok görülmüştür.”(Oy, 1958:24-26) diyerek bu tespiti güçlendirmiştir.

Atasözü tanımında yer alan “daha çok sözlü gelenek içinde gelişme” ifadesine de dikkat çekilmelidir çünkü sözlü geleneklerin yaşları eskil ve toplumsal belirleyicilikleri baskındır. Ong, “sözlü kalıplarla düşünmenin bilincimize ve bilinçdışına derinden işlediğini, sözlü kültürlerde, toplumun ortak malı olan hazır kalıpların deneyimlerin zihinsel düzenlenişini ve düşüncenin tarzını belirlediğini” söyler. (Ong, 1999:40-51) (Karadağ, 2013:110) Bünyelerinde oluştukları toplumlar için ortak bir bilinçaltı ve müşterek bir algı tarzı yaratan atasözleri, -Aydın Oy’un “Tarih Boyunca Türk Atasözleri” isimli kitabında Ömer Faruk Akün’den naklettiği gibi- “topraktaki bitki gibi halkın içinde kendi kendine bitmez. Kitle onu kendi kendine yaratmaz; fert tarafından yaratılanı seçer, kendine mal eder. Halkın dilinde dolaşan bir atasözü başlangıçta muhakkak bir fert tarafından söylenmiş, sonra onu kendi ruhuna uygun bulan halk tarafından benimsenmiştir.” (Akün, 1949) (Oy, 1972:6-7) Benimsenme konusunda başlangıcından bugününe dek benzer bir devinim içinde seyredip dönenen ve süreç sonunda mülkiyeti artık bütün dil konuşurlarına ait olan atasözlerinin kalıtlaşması ve sahiplenilmesinde sözlü gelenek belki de başrolü üstlenmiştir.

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

453

“Bir araya gelerek topluluklar halinde yaşama becerisini gösteren insan, fiziki gereksinimlerini karşılamanın yanı sıra kültürel değerler üretme noktasında da aynı toplumsal aklı kullanmaktadır.” (Avcı, 2014:62) “Nesilden nesle geçerek yaşama” ve “anonim nitelikte olma” ifadeleri ise “toplumsal aklın” ve “halk fikri”nin yaradılış süreciyle yakından ilintilidir. “İnsan ile dünyanın tabiatlarına ve yeryüzünde insanın hayatına dair geleneksel kabulleri ve varsayımları oluşturan halk fikirleri, bütün halk bilgisi ürünlerinin içinde yer alır.” (Çobanoğlu 2000: 12-15). Başlıca halk bilgisi ürünlerinden olan atasözleri de halk fikirlerince yaratılmış ve yaşatılmış oldukları için “anonim dünya görüşünün en yoğun ifade biçimlerinde olup halkbiliminin diğer türleri gibi halk felsefesinin dışa vurum formlarındandır. (Çobanoğlu 2000: 12-15) “Her bir atasözü, içinde en az bir veya iki halk düşüncesini temsil eden ifade taşır.” (Çobanoğlu 2000: 12-15).

TDK Güncel sözlük tarafından “Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir.” (URL-1) tanımlanan deyimlerin de oluşum ve yaşayış süreçleri atasözleriyle paralel olduğundan ve kültür aktarımındaki rollerinin önemini belirtmek için aynı fikirsel sonuçlara başvurmak mümkün olacağından yukarıda açımlanan aktarım rollerinin deyimler için de ayniyle geçerli olduğunu söylemek şu aşamada yeterli olacaktır.

4. Türkiye Türkçesinde Yer Alan Delilikle İlgili Atasözleri ve Deyimler

Aşağıda Türk toplumunun delilik kavramına bakışı ve Türk kültürünün delilik algısı, atasözleri ve deyimler aracılığıyla irdelenecektir. Bu incelemenin ana gayesi, delilikle ilgili Türkiye Türkçesindeki en yaygın atasözü ve deyimleri belirleyip listelemek ve elde edilen bu veriyi temalarına göre sınıflandırarak söz konusu durumun Türk düşünce sisteminde hangi yargılar yahut kalıp düşüncelerle karşılık bulduğunu ortaya koymaya çalışmaktır.

Bu yapılırken başlıca kaynaklar olarak “TDK Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” (URL-2) ile Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” (Aksoy, 2013) seçilmiş, Türkiye Türkçesi Ağızlarından derlenen örnekleri tespit edebilmek için de “Bölge Ağızlarında Atasözü ve Deyimler I-II” (BAD I-II, 2004) isimli eserden faydalanılmıştır. Yaşayan Türkçede konumuzla bağlantılı burada ele alınan atasözü ve deyimlerden elbette çok daha fazlası vardır. Fakat elde ettiğimiz verilerin bu konuda genel hatlarıyla bir tasnif yapmak için yeterli olduğunu düşünmekteyiz.

Türkiye Türkçesi atasözü ve deyimlerinde “delilik”le ilgili unsurlar, çoğunlukla anlatılmak istenen fikre ulaşmak için araç olma göreviyle üretilen metaforlarda kendine yer bulmuştur. Taramalar sonucu elde edilen verilerin kategorizasyonunda söz konusu metaforlarda “deliliğe” ve “deliler”e yakıştırılan özellikleri temel aldığımızı belirtmeliyiz.

4.1. Türkiye Türkçesi Atasözü ve Deyimlerinde “Delilik” ve “Deliler”e Ait Özellikler

4.1.1. Akılsızlık – Budalalık

Taranan Türkiye Türkçesi atasözü ve deyimlerinin bir kısmında deliler; “gerçeği görüp ona göre davranamayan” , “anlayışı kıt” , “zekaca geri olan” , “ahmak”(URL-1) kimseler olarak resmedilmişlerdir.

Söz konusu ürünlerdeki deli tipi, akılsızca işler yapıp budalaca davranışlar sergileyerek hem kendine hem de çevresindekilere zarar veren kimselerin temsilcisidir. Bu tip, kimi zaman kendini yersiz bir şekilde önemser ve komik duruma düşer, kimi zaman vaktini ve enerjisini yararsız uğraşlarla harcar, kimi zaman da ahmaklığı sebebiyle kendinden zeki olanlar tarafından suistimal edilir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deli dağı dolanmakla kalmaz, sahibini de dolandırır. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“ Akılsız kimseler budalaca davranışlarıyla yalnızca kendilerine değil yakınlarına da zarar verirler.”

Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin. -Atasözü- (URL-2) , Deli kul neylesin canı, akıllı kul neylesin malı. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

Bartın Üniversitesi

454

“Çocuk (kişi) akıllı ise babasından mal kalsın diye beklemez, malı kendisi kazanır; akılsızsa babası ne kadar çok mal bırakırsa bıraksın, değerini bilmez ve onu kısa zamanda bitirir. (URL-2)

Deli olmayınca akıllı geçinemez. -Atasözü- (BAD I-II, 2004), Delinin parası akıllının cebinde

biter. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kimseler edinimlerini koruyamazlar, bu edinimler akıllı kimselerce suistimal edilir.” Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya. -Atasözü- (URL-2)

“Akılsız kişi, başkalarının eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar.”

İki kardeş dövüşmüş, içine deliler karışmış. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kişiler, kendileriyle ilgili olmayan sorunlara dahil olarak başlarını belaya sokarlar.” Delinin başı ucunda yatmaktan, akıllının ayağı ucunda yatmak hayırlıdır. / Deliyle bal

yiyeceğime, akıllıyla taş çekerim. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kimselerden hayır gelmez. Onlara yakın olmak yerine daha az avantajlı da olsa akıllı kimselerin yanında durmak yeğlenmelidir.

“Deli terzi, kör köşger, iğneyi ipliği yitirmese günde bir kaftan diker.” -Atasözü- (BAD I-II,

2004)

“Akılsız insanların yaptıkları işte başarılı olmaları çok zordur.” 4.1.2. Allah Tarafından Sakınılma

Araştırmaya konu olan ürünlerin bir bölüğünde ise “deliler”in aklî yetileri sınırlı olduğu ve önlemsiz hareket ettikleri halde başkalarının yardımı olmadan hayatlarını devam ettirebilmeleri ile işbu halde şanslarının başkalarından daha rast gitmesinden bahsedilmiş ve bu durum Allah’ın onları esirgemesiyle ilişkilendirilmiştir. Sözü edilen kategorideki ürünlerdeki “deli” kelimesi birincil anlamda, “aklî dengesi bozulmuş olan” kimseler kastedilerek kullanılmıştır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Delinin değirmenini Allah dönderir. (BAD I-II, 2004), Delinin değirmenini yel dönderir. (BAD I-II, 2004), Delinin ununu Allah öğütür. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Allah, aklî dengesi bozulmuş olan kimselerin işlerinin yolunda gitmesi için onları himaye eder.”

4.1.3. Atılganlık – Cesurluk

Delilik hakkındaki atasözlerinden bir kısmında ise “deli” sıfatı, “çekinip korkmadan kendini tehlike veya güçlüklere atan” (URL-1), “yürekli” (URL-1) kimselerin niteleyicisi olarak anlamlandırılmıştır.

Türkiye Türklerinin algısındaki delilik-cesurluk ilişkisine daha evvel “alp deli tipi” hakkında bilgi verirken de değinmiştik. Atasözlerinde de “Alp deli tipi”nin cesur ve atılgan tavrının övgüsüyle karşılaşırız. Bununla birlikte, bu tipin “atılganlık” özelliğinin akıllı kimseler tarafından suistimal edilmesi ve delilerin buna karşı koyacak aklî yeteneği sergileyemediklerinin belirtilmesi söz konusudur.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Akıllı düşününceye kadar deli çocuğunu (oğlunu) everir. -Atasözü-

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

455

“Kendilerini akıllı sananlar çok kez akılsız diye tanınanlardan daha az başarı gösterir.” (URL-2)

Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.

“Atak kişi tehlikeyi göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır.” -Atasözü- (URL-2) Akıllı sözünü deliye söyletir. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akıllı kimseler, düşünceleri sebebiyle başlarını belaya sokacaklarını düşündükleri zaman kendi düşüncelerini akılsızların dile getirmesini sağlayarak beladan kurtulmaya çalışırlar.”

Atın dorusu, yiğidin delisi. -Atasözü-

“Atın doru renkli olanı, kişinin ise gözünü budaktan esirgemeyeni makbuldür.” (URL-2)

Deliye geçit yoklatırlar. -Atasözü-

“Yapılacak bir işte tehlike olasılığı varsa ilk girişim için saf kişiler öne sürülür.” (Aksoy, 2013)

4.1.4. Cinlerle İlişkilendirilme

Deliliğin pozitif bilimlerden önce “demonoloji”nin konusu olduğundan çalışmamızın başında bahsetmiştik. Yani yalnızca Türklerde değil dünyanın diğer toplumlarında da deliliğin metafizikle ve doğaüstü yaratıklarla ilişkilendirilmesi söz konusudur. Türkler içinse bu ilişkilendirme bilhassa 10. yy.’dan sonra İslamiyet kültürü dairesinde gerçekleşmiş ve buna bağlı olarak da delilik İslam mitolojisinde kendine yer bulan cinlerle bağlantılanmıştır. Türklerin bazı inanışlarına göre deliren kişi; dengesiz, aşırı, zararlı veya düşkün davranışlarını, kendisine musallat olan cinler yüzünden gerçekleştirir. Cinlerden insanlara zarar gelebilir.

Bu bağlamda “Cinlerin etkisiyle inme inmek” (URL-2) anlamındaki “cin çarpmak”, öfkeyle veya şaşırmayla ilişkilendirilebilecek “cini tutmak”, “cinleri ayağa kalkmak”, “cin çarpmışa dönmek”, “cin ifrit olmak” vb. ifadeler Türkiye Türkçesi deyimlerinde yer almışlardır. Biz de taramamızda deliliğin cinlerle ilişkilendirildiği bir deyim ve bu deyimi barındıran bir atasözüne rast geldik.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

(Birini) cin tutmak -Deyim-

“Bir inanışa göre cinlerin etkisiyle delirmek.” (URL-2)

Cin tutana bir muska yeter. -Atasözü-

“İnanışa göre cin tuttu denilen delirmiş kişiyi iyi etmek için bir muska yeter. Bunun gibi, çok kızmış birisini yatıştırmada akıllı bir kimsenin sözlü ya da yazılı öğüdü etkili olur.” (Aksoy,2013)

4.1.5. Çok Sayıda Olma

Türkiye Türklerinin zihnindeki genellemeye göre her yerleşim yerinde en az bir deliye rast gelinir. Yani çok sayıda deli vardır ve deliler sosyal hayatın parçasıdırlar. Toplumda mantıksız davranışlar sıklaştığında, atasözleri aracılığıyla söz konusu çokluk metaforlara konu edinilir ve mantıksız insanların yerilmesinde kullanılır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Her delinin başına bayrak dikilse bedestende bez kalmaz. -Atasözü-

“Çevrede o denli çok dengesiz vardır.” (Aksoy,2013) Delilere denk olduk, akıllılara hasret. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Çevrede mantıksızca davranan kimselerin çoğaldığını belirtir.” “El deliye biz akıllıya hasret.” -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Çevrede mantıksızca davranan kimselerin çoğaldığını belirtir.”

Bartın Üniversitesi

456

4.1.6. Güvenilmezlik

Toplumlar, “dengesiz davranmayı alışkanlık haline getirmiş”, “sorumluluklarını yerine getirmekten aciz” bireylerden arınmak ister. Türk toplumunun bilinçaltı da birtakım atasözlerinde bu tür kimselere karşı önlem alarak söz konusu kimselerin güvenilmezliklerini ön plana çıkarmıştır.

Bu ürünlere göre; “deli” tabiriyle anılabilecek seviyede “sorumsuz” ve “kendini bilmez” olan kişilerle dost olunmamalı, ortak iş yapılmamalı, genel sorumsuzluklarından vazgeçip işbirliğine girişecekleri veyahut akıllıca hareket edecekleri düşünülmemelidir. Bir kimse sorumsuz ve dengesiz ise bu hep böyledir, bu kimselerden başka tür davranışlar beklemek hatadır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. -Atasözü-

“Akılsız kimse iyi niyetli olsa dahi yaptığı işin ne gibi kötü sonuçlar doğuracağını hesap edemediğinden dostuna bilmeyerek fenalık edebilir, akıllı düşmanın yapacağı kötülükse akıl yoluyla sezilir ve gereken tedbir alınabilir.” (URL-2)

Deli ile çıkma yola, başına getirir bela. -Atasözü- (URL-2), Delinin ipiyle kuyuya inilmez. –Atasözü- (BAD I-II, 2004), Deliden dost olmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004),

“Deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar. Deliye güvenerek bir işe girişilmemelidir.”

Delinin uyuklaması da deli, sayıklaması da. -Atasözü- (BAD I-II, 2004), Delinin behi pazarı olmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004), Delinin alı yeşili olmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004).

“Deli, her zaman dengesiz ve güvenilmezdir. Ondan akıllıca davranışlar beklenilmemelidir.”

Delinin sözü kaleme alınmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kimselerin söyledikleri ciddiye alınıp bu sözlere güvenilmemelidir.” 4.1.7. Hareket Halinde Olma

Türkiye Türklerinin zihinlerindeki karikatürde deliler, sosyal hayat içerisinde sıkça karşılaşıldığı gibi, sürekli hareket halindedirler. Sokak sokak dolaşan, köyün/mahallenin/şehrin her yerinde kişilerin karşısına çıkabilen delilerin bu özellikleri de Türk atasözleri ve deyimlerine yansımıştır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Koyverin deliyi boylasın Boluyu. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Mantıksız ve plansız hareket edenler için kullanılır.” Deli koyun gibi dolaşmak. -Deyim- (BAD I-II, 2004)

“Hararetli bir biçimde hareket etmek.”

Deli dana (danalar) gibi dönmek. -Deyim-

“Ne yapacağını bilemeyerek şaşkınca davranmak.” (URL-2) 4.1.8. Heyecanlılık – Sinirlilik

Toplum dilinde “delilik” olarak tanımlanan ruh hastalıklarından bir kısmı aşırı asabiyete ve öfke nöbetlerine sebep olmaktadır. Delilikle ilgili toplumsal bilinçaltında ise söz konusu asabiyet halleri, bu hastalıkların tümüne ait bir özellik olarak genellenmiştir. Dolayısıyla “delilik” denildiğinde bir hastalıktan bahsediliyorsa sinirlilik, hiddet ve heyecan, bireylerin aklına ilk gelen kavramlar olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda aynı durum Türkiye Türkçesi atasözü ve deyimleri de için de geçerli olmuştur. Bu ürünlerde de delilik sözü edilen kavramlarla ilişkilendirilerek sık sık kullanılagelmiştir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deli çıkmak. -Deyim-

“Çıldırmak; mec. çok sinirlenmek.” (URL-2)

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

457

Deli etmek. -Deyim-

“Çılgına çevirmek, Sinirlendirmek, Sağlıklı düşünemeyecek duruma getirmek.” (URL-2) Deli olmak işten değil. -Deyim-

“Densiz davranışlar, güç durumlar veya duyulan öfke karşısında düşülen çaresizliği anlatan bir söz.” (URL-2)

Cinnet geçirmek. / Cinnet getirmek. –Deyim- “Delirmek, aklını kaçırmak.” (URL-2) Korkudan çıldırmak. -Deyim-

“Aşırı korku yüzünden aklını yitirmek, delirmek.” (URL-2) Akla fenalık vermek. -Deyim-

“Çok şaşırtmak, çıldırtmak, zıvanadan çıkarmak.” (URL-2) Çılgına dönmek. -Deyim-

“Sevinç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırı ölçüde heyecanlanmak; kendine hâkim olamamak.” (URL-2)

Zıvanadan çıkmak. -Deyim-

“Çok sinirlenmek, öfkelenmek, aklını yitirmek, çılgın gibi davranmak, denetlenemez duruma gelmek.” (URL-2)

“Heyecanlılık”, “sinirlilik” halleri birer sebep ise “saldırganlık”, “zapt edilemezlik” yani “tehlikeli olma” da bu his durumlarının sonuçlarıdır. Bundan dolayı, daha çok “heyecanlılık” ve “sinirlilik” hislerinin yani “sebeplerin” ön plana çıkarıldığı deyimler bu başlıkta sıralanmış yine bu hislerle alakalı olmalarına rağmen bu hislerin sonuçları olarak değerlendirilecek “saldırganlık”, “zapt edilemezlik”, “tehlikeli olma” durumları için ayrı bir kategori açılıp delilikle alakalı “sonuçların” vurgulandığı atasözlerinin sözünü ettiğimiz bu diğer kategoride değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.

4.1.9. Kalıtımsal Olma

Ruh ve sinir hastalıklarının büyük bir kısmı kalıtımsaldır. Türk toplumunun kolektif algısı da bunu fark etmiş, atasözlerinde çeşitli konular hakkında metaforlar üretirken bu bilgiden yararlanmıştır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Körden gözlü, topaldan ayaklı, deliden deli. -Atasözü-

“Kör olan anadan, babadan doğan çocuk kör olmaz. Topalın çocuğu da sağlam bacaklı olur. Ama delinin çocuğu deli doğar.” (Aksoy,2013)

Gözsüzden gözlü doğar, dilsizden dilli doğar, ille deli soy kovar. (Gözsüzden gözlü, dilsizden dilli; deliden deli, deliden deli.) -Atasözü-

“Kişideki beden sakatlıkları çocuklarına geçmez. Ama delilik soya çeker.” (Aksoy,2013)

Deliden deli, tavuktan piliç olur. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Deliliğin soya çektiğini anlatmak için kullanılır.” 4.1.10. Meczupluk – Velilik

Meczup kelimesi birincil anlamıyla “Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse.” (URL-1) olarak tanımlanır. Veli ise “ermiş” (URL-1) demektir. Birçok farklı kültürün aksine Türk-İslam kültüründe deliler için ayrı bir parantez açıldığı ve bu kavrama yüklenen olumsuz onca sıfata rağmen bu olumsuz yargıların yanında deliliğe dinsel bir kıyafet giydirilerek, delilerin farklı bir bakış açısıyla korunduğu, kollandığı ve hoş görüldüğü de izlenilmektedir. Türk toplumu bu noktada onlara “ermişlik” ve “Allah aşkı” niteliklerini yakıştırarak vaziyetlerine kutsiyet kazandırmıştır. Çalışmamızın başında Aynur Koçak’ın “veli deli tipi” olarak adlandırdığı bu tiple alakalı birkaç bilgi vermiştik.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Bartın Üniversitesi

458

Deliden veli, veliden deli olur. / Deli olmayınca veli olunmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“ Gerçekten Allah’a ulaşabilmek için insan aklının sınırlarını aşmak gerekir.” 4.1.11. Mutluluk – Eğlenceli Olma

Türk toplumuna göre; mantıklı düşünebilme, olayları kavrayabilme ve yorumlayabilme yetilerinden yoksun olan deliler bu yoksunlukları sebebiyle sorumluluk sahibi değildir ve dolayısıyla da mutludurlar. Aynı fikre birçok dünya filozofunun görüşünde ya da hemen her coğrafyanın halkbilimi malzemelerinde rastlamak mümkündür. Bu ifade, modernitenin etkisiyle giderek artan sorumlulukları, genişleyen bakış açıları altında ezilen ve stresle başa çıkmakta güçlük çekmekte olan günümüz sanayi toplumları arasında karşılık bularak giderek popülerleşmektedir. Türk toplumunun kadim algısı ise bu düşüncelerle uzun çağlardır tanışıktır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deliye göre her gün bayram. / Deliye her gün bayram. -Atasözü-

“Her fırsattan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara söylenen bir söz.” (URL-2)

Çok gülen deli akıllanmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“ Umursamazlık seviyesinin artması ile aklî yetiler arasında ters orantı vardır.” 4.1.12. Ölçüsüzlük – Patavatsızlık

Deli kimseler, muhakeme gücünden yoksun oldukları için toplumun genel-geçer görgü kurallarına riayet edemezler ve davranışlarını toplumun bu kurallarına saygı duyacak şekilde sergileyemezler.

Akıl sağlığı yerinde olmasına rağmen saygısızca ve patavatsızca davranan, nerede nasıl davranacağını, nerede ne söyleyip ne söyleyemeyeceğini bilmeyen, ölçüsüz kimseler, tıpkı diğer toplumlarca olduğu gibi Türk toplumunca da yerilmiş ve hatta “delilik”le itham edilmiştirler. Atasözleri ve deyimlerimizde de bu ithamın böyle insanlar için sık sık kullanıldığı görülür

Bunların yanında yapacağı bir işin ayarını kaçırıp, haddini aşan insanlar için kullanılması tercih edilen “delilik” ithamı da yine bu kategori altında değerlendirilecektir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Patavatsızlık:

Deliye borç verme, ya düğünde ya bayramda ister. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kimselerle yakınlık kurulmamalıdır. Çünkü onlar patavatsızdırlar.” Yüz verdik Ali'ye (deliye) geldi yaptı halıya.

“Değmemesine karşın kendisine önem verilen eğitimsiz, anlayışsız kişi şımarır; terbiyesizce davranışlarda bulunur.

Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş. -Atasözü-

“Densiz, budala ev sahibi, konuklarından çok kendini ağırlanacak konuk yerine koyar.”-Atasözü- (URL-2)

Deli gelmeden yeli gelir. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız ve patavatsız kimseler ölçüsüz davranışlarıyla hatırlanırlar.” “Irgalama çalıyı, s...rma deliyi.” -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Akılsız kimselere yakınlaşıp, onların ölçüsüz davranışlarına maruz kalınmamalıdır.”

Ölçüsüzlük:

Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış. -Atasözü-

“Aklı kıt olan kimse, bir kez hoşuna gitmiş olan şeye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese de elde etmeye çalışır.” (URL-2)

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

459

Deliye oyna demişler ortalığı yıkmış. -Atasözü-

“Ölçüsüz kimseler kendilerine bir iş verildiğinde, bunu abartarak yarardan çok zarar ortaya çıkarırlar.” (BAD I-II, 2004)

Deli kız nakış öğrenmiş, çeyizini hep ondan yapmış.

“Akıl yetenekleri kısıtlı olan kimseler bir şeyi başarabildiklerini düşündüklerinde bunu hep ön plana çıkarırlar.”

Deliye “Kapıyı ört de gel.” demişler, yüklenmiş de gelmiş. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Budala kişilere verilen sorumluluklar bu kişinin beceriksizliğiyle sonuçlanır.”

Deli çeşme (olmak). -Deyim- (BAD I-II, 2004)

“Hareketlerinde ölçü olmayan.”

4.1.13. Rüküşlük

Türk toplumunun deliler hakkında yaptığı gözlemlerden biri de onların “tutarlı olmayan davranışlar” sergilemeleri ve bu “tutarsızlık” ve “uyumsuzluğu” kıyafetlerine de yansıtarak gülünç bir biçimde giyinip süslenmeleridir. Türkiye Türkleri bu konu hakkındaki gözlemlerini atasözleri ve deyimlerine de yansıtmışlardır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deli saraylı gibi. -Deyim-

“Acayip biçimde giyinen, takıp takıştıran (kimse).” (URL-2) Deli kızın çeyizi gibi. -Deyim-

“ Bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan (eşya).” (URL-2) Deli alacayı fahı salacayı sever. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“ İnsanların sevdikleri şeyler onların kişisel özelliklerine göredir.” Deli kızın donu gibi. -Deyim- (BAD I-II, 2004)

“Rüküşlük ve uyumsuzluk belirtmek için kullanılır.” 4.1.14. Saldırganlık – Zapt Edilemezlik – Tehlikeli Olma

Çalışmamızın “heyecanlılık-sinirlilik” başlığı altında Türk toplumu tarafından delilikle ilişkilendirilen saldırganlıkla alakalı unsurların ruh hastalıkları hakkındaki bir genellemenin ürünleri olduğundan söz etmiştik. İşte bunları “sebep” olarak değerlendirdiğimizde, “saldırganlık”ın yanı sıra , “zapt edilemezlik”, “tehlikeli olma” gibi “sonuçlar” gözlemleriz. Türk toplumunun algısındaki genellemeye göre deliler taşkın ve agresiftirler, onlara yaklaşmak tehlikelidir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Delinin eline değnek vermek./ Delinin aklına taş getirmek. –Deyim

“Kötülük yapabilecek bir kimsenin davranışlarını kolaylaştırmak.” (URL-2) Deli deliyi görünce çomağını (değneğini) saklar (gizler). -Atasözü-

“Saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir.” (URL-2) Deliye taş atma, başını yarar. -Atasözü-

“Davranışlarında çılgınlık bulunan kimseye dokunma yoksa sana öyle çılgınca saldırır ki yaptığına pişman olursun.” -Atasözü-

Gördün deli, savul geri! –Atasözü-

“Dengesiz kimselerden uzak durmak gerekir.” (URL-2)

İki deliye bir uslu koymuşlar. –Atasözü-

Bartın Üniversitesi

460

“Birbirleriyle anlaşamayan, kavga eden iki kişinin arasını bulacak bir akıllının olması gerekir.” (URL-2)

Sarhoştan, deli bile korkar. -Atasözü-

“Sarhoş olmak delirmekten de beterdir, sarhoş insan kendini denetleyemez, delinin yapmayacağı şeyleri yapar.” (URL-2)

Parayı zaptetmek deliyi zaptetmekten zor. -Atasözü-

“Elindeki parayı çarçur etmeyip tutmasını bilmek herkesin yapamayacağı zor bir iştir.” (URL-2)

Deliye (İte) dalaşacağına çalıyı dolaş.

“Belalı kimselerle münakaşa edilmemeli, bundan daha uğraşlı da olsa farklı yollar denenmelidir.”

İte selam, deliye kelam olmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Belalı kimselerle yakınlaşmak tehlikelidir.”

4.1.15. Sosyal Hayatın / Köy Hayatının Parçası Olma

Köy hayatının bugün de bir parçası olan, hatta taşraların küçük mahallelerinde de aynı şekilde gözlemlenebilecek, halk tarafından benimsenmiş, yerel anlamda ünlenmiş köyün/mahallenin delileri çok önceki zamanlardan bugüne dek Türk toplumunun hafızasında benzer bir vaziyette konumlanmıştır. Buna göre her köyde/mahallede bir deli mutlaka vardır. Ve hatta modern çağların kentleşme kültürünün de şehirlere ait “deliler” ortaya çıkardığını söylemek mümkündür. Bilhassa sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra ülke çapında tanınır olan, biraz daha eski zamanda dahi kendi şehirlerinde yaşayanların çok büyük oranınca tanınan ve hatta çoğu zaman söz konusu kentlerin yöneticilerinden bile daha popüler olan birçok ünlü deli vardır ve isimleri burada zikredilemeyecek kadar çoktur. Aynı zamanda her biri kendine has niteliklere sahip olan deliler bir köyün/mahallenin/şehrin kollektif hafızasına ait çok sayıda ayırt edici özellikler taşır. Misalen, Mustafa Aça’nın “Kent Kültüründe Deliler ve Delilerle İlgili Anlatılar: Giresun Örneği” (Aça,2013) isimli çalışması kent delilerini inceleyen çalışmalardan yalnızca biridir. Bu konu hakkında yararlı bilgiler içeren başka birçok yayım daha olduğunu da belirtmek gerekir.

Daha önce “atılganlık-cesurluk” başlığında incelediğimiz anlamda “aşırı atılganlık” yapmayla ilişkilendirilip “bir topluluk içinde, yapılması cesaret isteyen ve tehlikeli olan işleri yapan” kimseler için kullanılan “köyün/mahallenin delisi” tabiri de yine bu başlıkta incelenen ilişkinin bir üretimidir.

Bu halde, bu anlayışın Türk atasözlerine yansımamış olması elbette beklenemez. Kategori dahilinde bizim tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Dağ delisiz olmaz./ El delisiz, yol çalısız olmaz. /Köy delisiz, dağ çalısız olmaz. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Her köyde bir deli bulunur önermesinden yola çıkarak herhangi bir ortamın olmazsa olmaz unsurlarını anlatmak için kullanılır.”

4.1.16. Tutkunluk – Aşırı Hayranlık

Bir şeye körü körüne bağlanıldığında mantık devreden çıkar. Kişi, sağlıklı düşünemez hale gelir ve akılsızca yahut abartılı davranışlarda bulunmaya başlar. Bu gözlemi yapan Türk toplumu böyle bir ruh hali içerisinde olan kimseleri “deli”ye benzetmiş, bilhassa deyimlerde onlara da rol vermiştir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Ağzı açık ayran delisi (budalası). -Deyim-

“Yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan; saf, bön.” (URL-2)

Bir şey için (veya bir şeye) deli olmak. -Deyim-

“Çok sevmek, çok sinirlenmek, delirmek.” (URL-2)

(Bir şeyin) delisi (olmak). -Deyim-

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

461

“Bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak).” (URL-2)

(Biri, birine) deli divane âşık olmak. -Deyim-

“Aşırı derecede sevmek.” (URL-2) (Biri, birine) deli divane olmak. -Deyim-

Aşırı derecede ilgi göstermek. (URL-2) Deli bayrağı açmak. -Deyim-

“Aşık olmak.” (URL-2) Ne oldum delisi olmak. -Deyim-

“Ummadığı bir duruma ulaşan kimse çok şımarmak.” (URL-2) Aferin delisi olmak. -Deyim- (BAD I-II, 2004)

“Sürekli onaylanma ve pohpohlanma ihtiyacı hissetmek.”

Buldum delisi (olmak)/ Sevincik delisi (olmak). -Deyim- (BAD I-II, 2004)

“Bir şeye sahip olunca şımarmak ve gösterişe düşmek.” 4.1.17. Uslanmazlık

Ruh hastalıklarının zor tedavi edildiğini gözlemleyen Türkiye Türkleri, bu iyileşmezliği atasözlerinde bir kişinin olumsuz alışkanlıklarından kolay vazgeçmeyeceğini vurgulamak için sıkça kullanmıştır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Demir ıslanmaz, deli uslanmaz. -Atasözü-

“Her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır.” (URL-2) Karaya sabun, deliye öğüt neylesin. -Atasözü-

“Özü bozuk olan şey, düzeltme çabalarıyla iyi duruma getirilemez.” (URL-2) “Taş ne kadar ıslanırsa, deli o kadar uslanır.” -Atasözü-

“Her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır.” (URL-2) Altın pas tutmaz, (deli yas tutmaz). –Atasözü-

Serefli, temiz insana, hiç kimse leke süremez. (Tasasız kimse hiçbir seye üzülmez.). (Aksoy, 2013)

Gitti deli Ali, geldi deli Ali. / Zar deli, zır deli kökü geçesice hep deli. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Delilerin iyileşmesi, akılsızların akıllanması zordur.”

4.1.18. Utanmazlık – Arsızlık

Aklî yeteneklerden yoksun olmaları delilerin ahlakî kuralları anlayabilmelerine engeldir. Bundan dolayı deliler ahlak kurallarına uyum sağlamakta güçlük çeker ve yaptıklarının farkında olmadıkları için bundan pişmanlık yahut utanç da duymazlar. Türk toplumu, akıl sahibi oldukları halde arlanma sahibi olmayan insanları “deli”ye benzeterek atasözleri aracılığıyla eleştirmiştir. Bu noktada utanmaz insanların ailelerini ve yakınlarını soktukları güç durumlara bilhassa dikkat çekilmiştir.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Deli arlanmaz, soyu arlanır. / Deli utanmaz sahibi utanır. -Atasözü-

“Densizce, delice iş yapanlar yaptıklarından utanacak durumda değillerdir ama ailesi, yakınları onların davranışlarından üzüntü duyarlar, utanırlar.” (URL-2)

“Deli kız g... görünüyor”, ben ondan çoktan geçtim. –Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Utanmaz kimseler ahlak kurallarını hiçe saymakta tereddüt etmezler.”

Bartın Üniversitesi

462

Deliyle zengin aklına geleni eder. -Atasözü- / Devletli ile deli bildiğini işler. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Deliler, akıllıların sorumluluklarından muaf oldukları için, zenginler de paranın verdiği iktidar sebebiyle başkalarının yapmaya cesaret edemeyeceği işlere kalkışabilir, ahlak dışı hareket etseler de bundan utanma duymazlar.”

4.1.19. Zavallılık – Acınası Halde Olma – Aileye Bağımlılık

Türk toplumu “delilik” kavramını akıllılarla alay etmek için kullanmadığı zaman, bir ruh hastalığını söz konusu ettiğinde delilere alaycılıkla değil merhametle yaklaşmıştır. Sadece delilere değil, delilerin yakınlarına ve ailelerine de aynı merhamet hissini göstermiş ve bunu atasözlerine de yansıtmışlardır.

Bu kategori dahilinde tespit ettiğimiz ürünler şunlardır:

Ağlama ölü için, ağla deli için. -Atasözü-

“Yakınlarından biri ölenin acısı zamanla küllenir ancak bir yakını deli olanın acısı hiçbir zaman dinmez.” (URL-2)

Dert Deli Ahmet'in başında. / Yırtılan Deli Ahmet’in yakası. / Yırtılan Deli Bekir’in kesesi. -Atasözü-

“Herkes bir yolunu bulup sorumluluktan kurtulur. Sorumluluk kimsesizin üstünde olur. (Aksoy,2013)

Herkesin delisi evinde, derdi karnında. -Atasözü-

“Aile bireylerinin uygunsuzlukları, evin çeşitli sıkıntı ve sorunları olur. Bunlar kimseye duyurulmaz; sineye çekilir.” (Aksoy,2013)

Ölüsü olan bir gün ağlar; delisi olan her gün ağlar. -Atasözü-

“Yakınlarından biri ölen kişi ilk günlerde çok üzülür; ancak zamanla bu üzüntü küllenir. Yakınlarından biri deli olan kişi ise sürekli olarak üzüntü içindedir. Demek ki delisi olmak, ölüsü olmaktan daha büyük bir felakettir.” (Aksoy,2013)

Varsa (var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun. (Paran varsa cümle alem kulun; paran yoksa tımarhane yolun). -Atasözü-

“Zengin olana, herkes kul kurban olur, hizmet eder. Yoksula, kimse yüz vermez. Dahası, bunların adı deliye çıkar.” (Aksoy,2013)

Deliyle ölü sahibinindir. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Ateş düştüğü yeri yakar.” “Deli kızın bahtını, yel götürür tahtını.” -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Gariban ve bahtsız kimselerin işleri bir türlü yolunda gitmez.”

Deli kızın derdi ekmek. -Atasözü- (BAD I-II, 2004)

“Gariban kimseler hayatta kalma mücadelesiyle baş başadırlar.”

4.1.20. Diğer

Yukarıdaki kategorilerde Türk toplumunun deliler hakkında vurguladığı en ön plandaki özellikler sıralanmıştır. Yukarıda sıralanan özellikler dışında Türklerce delilere yüklenen başka birçok özellik daha vardır.

Örneğin, “Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış.” (URL-2), “Deli kadının yaptığını akıllı kadı bozamaz.” (BAD I-II, 2004) gibi atasözlerinde delilerin “düzen bozucu olma”, “Delinin boynuzu olmaz.”, “Delinin tahtadan davulu olmaz.”, “Delide boynuz bitse sende çatal çatal...” (BAD I-II, 2004) gibi atasözlerinde “deliliğini belli etmeme”, “Deli deliden hoşlanır imam ölüden.” (URL-2), “Körün değneği ya deliye ya doluya.” (BAD I-II, 2004) gibi atasözlerinde “delilerle/ aykırılarla anlaşabilme”, “Köyden çıkan del’ olur kavak başında yel olur.”, “Evinden

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

463

giden del’olur başında müşkül hal olur.” gibi atasözlerinde “şaşkınlık / yalnızlık”, “Deliden al uslu haberi.” (URL-2) gibi atasözlerinde ise “Saf olma / Kurnaz olmama” özellikleri vurgulanmıştır.

Delileri nitelemek için, “bir tahtası eksik” (URL-2) vb. deyimler kullanılmış, delirmek; “aklını kaçırmak” , “kafayı üşütmek”, “keçileri kaçırmak”, “zihnini/ aklını oynatmak” (URL-2) vb. deyimlerle tanımlanmıştır. “deli gibi” deyiminin yanı sıra “Deli Raziye gibi” (URL-2) “deli depek”, “deli depelek” (BAD I-II, 2004) vb. deyimler ise delilerle ilgili benzetmelerde kendilerine yer bulmuştur.

“Düşün deli gönül düşün, at mı alınır kışın, onun da parası peşin.” (BAD I-II, 2004) vb. atasözlerinde ve “deli göz” (BAD I-II, 2004) vb. deyimlerde cansız maddelerin niteleyicisi olarak karşımıza çıkan delilik kavramı, “adı deliye çıkmak”, “deliliğe vurmak”, “deliliği tutmak”, “deliye dönmek” gibi deyimlerde ruh hastalıklarının çokça bilinen çeşitli özelliklerini hatırlatarak durumların kavranabilirliğini artırmada araç olarak kullanılmıştır.

“Deli pösteki sayar gibi” (URL-2) deyiminde çok karmaşık ve sıkıcı durumların ifadesinde, “Deliyle acemi birdir.” (BAD I-II, 2004) atasözünde acemiliğin yerilmesinde, “Bir adama kırk gün (deli dersen deli akıllı dersen akıllı olur) ne dersen o olur.” atasözünde telkin yeteneğinin anlatılmasında bir benzetme unsuru olarak, “Akıllı sözünü delillerle deli yeminlerle...” (BAD I-II, 2004) atasözünde dayanaksız düşünceleri savunanların eleştirisinde, “Delinin zoruna bakmak”, “Deli misin destarlı mısın” (BAD I-II, 2004) deyimlerinde yapılan mantıksızlıkları vurgulamada kullanılırken, “Akıllı yolunu şaşırınca deli sevinir.” atasözünde gafil kimseleri nitelemede, “Deli evden olmadıkça doyulmaz.” (BAD I-II, 2004) atasözünde hayırsız kimselerin belirtilmesinde, “Deli olsun oğlan olsun, ekmek olsun kuru olsun.” , “ Deli olacağına delik olsun.” (BAD I-II, 2004) gibi atasözlerinde ise çeşitli karşılaştırmalara aracı olacak biçimde değerlendirilmiştir.

SONUÇ

Elde edilen veriler incelendiğinde atasözü ve deyimlerden yola çıkarak Türkiye Türklerinin delilere yerine göre “akılsız, budala, cinlenmiş, sayıca çok, güvenilmez, hareketli, aşırı heyecanlı, sinirli, öfkeli, kalıtsal olarak hasta, ölçüsüz, patavatsız, rüküş, saldırgan, zapt edilemez, tehlikeli, tutkun, uslanmaz, utanmaz, arsız, düzen bozucu, şaşkın, yalnız” gibi olumsuz sıfatların yanında “ Allah tarafından sakınılan, atılgan, cesur, meczup, veli, mutlu, eğlenceli, sosyal hayatın bir parçası olan, merhamet hissedilesi” gibi nispeten daha olumlu sıfatların yakıştırıldığı görülecektir.

Birden fazla delilik tanımı olduğundan da söz ettik. İşbu halde Türk toplumunun atasözü ve deyimlerde deliliği hangi tanımıyla kullandığının tespiti de önemlidir. İncelediğimiz malzemeye bakıldığında izlenecektir ki delilik, birincil anlamda, hastalık için kullanıyor ise Türk toplumu daha çok “olumlu” diye ifade ettiğimiz sıfatlarla bu kavrama yaklaşmıştır. Fakat eğer bu kavram araç olarak kullanılacak, ona mecazî anlamlar yüklenecekse bu defa daha olumsuz sıfatlarla birlikte kullanılacaktır.

Yani denilebilir ki bahsedilen olumsuz sıfatlar birincil anlamdaki, “hasta” delilerden beklenebilecek davranışlardır. Fakat onlar, bu hareketleri yüzünden suçlanmazlar, yerilmezler. Muhakeme yetenekleri olmadığı için sorumlu da değillerdir. Akıl hastası deliler; sosyal hayatın parçası, olmazsa olmazı olan, kendilerine merhamet duyulması ve ailelerine anlayışla davranılması gereken kişilerdir.

Örneklerde karşımıza çıkan yoğun alay ve yergi ise her ne kadar “deli” kelimesiyle ilişkilendirilerek kullanıldıysa da aslen “deli” kelimesinin karşıtı olan “akıllı” veya “akıllı geçinen” kimselere yöneliktir. Yani aklî yeteneklerden mahrum olarak dünyaya gelmemelerine yahut ruhsal bir hastalıkları olmamasına rağmen, düşünsel yeteneklerini kullanmaktan aciz yahut bunları kötüye kullanan kimseler Türk toplumunun hedef tahtasına oturtulmuştur. Türk toplumuna göre, yukarıda sayılan birçok olumsuz sıfata layık görülebilecek kişilerin aklından şüphe etmek gerekir. Yani, akıl hastası delilerin davranışlarında izlenilen gözlemler ürünlere yansıtılmış fakat bu hareketleri mecazî yönlerden gerçekleştiren akıllılar konu alınmıştır. Bu tip “sözde” akıllılardan uzak durulması gerektiği farklı biçimlerde, farklı açılardan ele alınarak tekrar tekrar anlatılmıştır.

Türkiye Türkçesi atasözü ve deyimlerinde akıl hastası delilerin hayatlarından yapılan gözlemler tabii ki mecazlara yalnızca olumsuz yönleriyle yansıtılmamıştır. Örneğin Türk toplumuna göre

Bartın Üniversitesi

464

“velilik” için “delilik” derecesinde bağlılık gerekmektedir. Yahut, bazı durumlarda yüksek cesaret gösterebilmek için “deli” seviyesinde gözü kara olmak lazımdır.

Sonuç olarak “delilik” Türk toplumunun kolektif algısında kendine geniş oranda yer bulur ve büyük çoğunlukla akılsız kimselerin yerilmesinde araç olarak kullanılır.

KAYNAKLAR

Aça, Mustafa (2013), “Kent Kültüründe Deliler ve Delilerle İlgili Anlatılar: Giresun Örneği”, Millî Folklor, 25 (97), s. 91-110.

Aksoy, Ömer Asım (2013), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I Atasözleri Sözlüğü, İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Aksoy, Ömer Asım (2013), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü II Deyimler Sözlüğü, İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Akün, Ömer Faruk (1949), “Atalar Sözüne Dair”, Şadırvan, 28.

Arat, Reşit Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig-III İndeks, İstanbul: TKAE Yayınları.

Atalay, Besim (1999), Divanü Lûgat-it-Türk Dizini (Endeks), c. 4, 4. b., Ankara: TDK Yayınları.

Avcı, Cevdet (2014), “Türk Atasözlerinde Borç ve Borçluluk”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.11 (28), s.61-68.

Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I-II (2004), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. (BAD I-II)

Clauson, Gerard (1972), An Etymological Dictionaryof Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford: Clarendon Press.

Çobanoğlu, Özkul (2000), “Geleneksel dünya görüşü veya halk felsefesinin halkbilimi çalışmalarındaki yeri ve önemi üzerine bazı tespitler”. Millî Folklor, 12 (45), s.12-14.

Dankoff, Robert ve Kelly, James (1985), Mahmud al-Kasgari: Compendium of the Turkic Dialects(Divan Lugat at-Turk) ,Ed.: Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin, c. 3, Washington D.C.: Harward University Press.

Demirbillek, Salih (2011), “Türk Kültüründe Deliler ve Bunların Dede Korkut Oğuznamelerine Yansıması, VIII. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, s.69-77.

Dilçin, Cem (1991), Mes’ud Bin Ahmed-Süheyl ü Nev-Bahar (İnceleme-Metin-Sözlük), Ankara: TDK Yayınları.

Eckmann, Janos (2003), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar. Hzl.: Osman Fikri Sertkaya, Ankara: TDK Yayınları.

Ergin, Muharrem (1997), Dede Korkut Kitabı (İndeks-Gramer). c. 2, Ankara: TDK Yayınları.

Gülensoy, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü. c. 1, Ankara: TDK Yayınları.

Güven, Meriç (2012), “İslami Dönem İlk Türkçe Tıp Yazmalarının Türk Tıp Bilimi ve Deontoloji Açısından Görüngesel Perspektifi Bağlamda Değerlendirmesi”, Lokman Hekim Journal, s.1.

Karadağ, Özay (2013), “Türkiye Türkçesi Atasözlerinde Çocuk ve Çocukluk”, Millî Folklor, 25 (98), s.109-124.

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I (1992), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. (KTLS)

Koçak, Aynur (2004), “Halk Anlatılarında Deli Tipi Üzerine Bazı Tespitler”. Mitten Destana Halk Anlatıları Sempozyumu, Ankara: Gazi Üniversitesi THBMER Yayınları, s. 280-289.

Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016

465

Onan, Bilginer (2011), “Türk Atasözlerinde Dil Farkındalığı ve İşlevsel Dil Kullanımı”, Millî Folklor, 23(91), s. 91-100.

Ong, Walter J. (1999), Sözlü ve Yazılı Kültür, İstanbul: Metis Yayınları.

Oy, Aydın (1958), “Atasözlerimizin Toplumsal Değeri”, Eğitim Hareketleri, 4 (40), s.24-26.

Oy, Aydın (1972), Tarih Boyunca Türk Atasözleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Özcan, Abdülkadir (1994), “Deli”, İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 132-135, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Parlatır, İsmail (2012), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Yargı Yayınları. (OTS)

Rzasoy, Seyfeddin (2009), Oğuz Mifologiyası (Metod,Strukur, Rekonstruksiya). Bakı-Nurlan.

Toparlı, Recep ve diğer (2003), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları.

Turhal, Abdullah (2011), Osmanlının Muhteşem Süvarileri-Deliler, İstanbul: Doğan Kitap.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi C.I (1977), İstanbul: Dergah Yayınları. (TDEA)

Türkçe Sözlük (2005), 10.Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. (TS)

Uğuzman, Tülay (2014), Türk Atasözü ve Deyimlerine Yansıyan Türk Halk Düşüncesi, Ankara: Nobel Yayınları.

Yeni Tarama Sözlüğü (2013), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. (YTS)

Dijital Kaynaklar:

URL-1, “TDK Güncel Sözlük, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&view=gts (Erişim: 14.02.2016)

URL-2, “TDK Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü”,

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_atasozleri&view=atasozleri, (Erişim: 14.02.2016)


Recommended