Date post: | 29-Mar-2023 |
Category: |
Documents |
Upload: | independent |
View: | 0 times |
Download: | 0 times |
TÜRKİYE’DE BİRLİKTE YAŞAYAN EŞCİNSEL ÇİFTLERİN BİRLİKTELİKLERİNİ
KAYIT ALTINA ALAMAMASININ ORTAYA ÇIKARDIĞI EŞİTSİZLİK
ÖZET
Türkiye’de eşcinsel çiftler birlikteliklerini kayıt altına alamamaktadırlar. Bu durum, eşcinsel çiftlerin, eş
olmanın heteroseksüel çiftlere sağladığı hak ve avantajlardan mahrum kalmalarına ve getirdiği
yükümlülüklerden muaf olmalarına neden olmaktadır. Bu araştırma, evliliğin hemcins birliktelikleri
kapsamamasının nasıl bir eşitsizlik yarattığını çeşitli kanun ve yönetmeliklerle ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Ayrıca 30 eşcinsel çiftle yüz yüze görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerle eşcinsel çiftlerin birlikteliklerini kayıt
altına alamamalarını bir eksiklik olarak görüp görmedikleri anlaşılmaya çalışılmıştır Görüşülen çiftlerin büyük
çoğunluğu birlikteliklerini hukuki bir zemine oturtamamanın hayatlarını zorlaştırıcı sonuçları olduğunu dile
getirmişlerdir. Somut olarak deneyimledikleri sorunların yanında ileride karşılaşmaktan endişe ettikleri sorun
alanlarını dile getirmişlerdir. Çiftlerin büyük çoğunluğu yerleşik heteroseksüel evlilik kurumuna yüklenen
anlamlardan dolayı evliliğe sıcak bakmamaktadırlar. Öte yandan birlikteliklerini heteroseksüel çiftler gibi kayıt
altına alamamanın da bir eşitsizlik olduğunu düşünmektedirler. Bu yüzden, çiftlerin büyük çoğunluğu eşcinsel
birlikteliklere yasal bir statü verimesi halinde birlikteliklerini kayıt altına almayı istediklerini belirtmişlerdir.
Anahtar sözcükler: Eşcinsel birliktelik, eşcinsel evlilik, evlilik eşitliği
ABSTRACT
In Turkey, there is no legal regulation in order to register the partnership of same-sex couples. This situation
causes same-sex couples to devoid of the rights and advantages which heterosexual couples benefit and exemtp
from obligations which imposing the relationship of heterosexual couples. This research has proved the
marriage unequiality because of not involving same sex couples by examining the law and legislations. In
addition to this, 30 same-sex couples were interviewed. The interviews aimed to understand whether they
consider not to be ale to register their partnership as an inadequacy.The majority of same sex couples put into
words that not being able to legalize their relationships creates some consequences which inconveince their
lives. Besides the problems they experienced, they concern about the problems they might face in future. The
most of same sex couples are not lean to heterosexual marriage because of its meaining which was given by the
society. On the other hand, they consider that not having right to legalize their relationship as heterosexuals do
is an inequality.Consequently, the majority of couples noted that they might want to register their relationship if
a legal status is given to same sex couples.
Key words: Same-sex relation, same-sex marriage, marriage equality
ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de heteroseksüel çiftlerin eş olmalarının doğurduğu hukuki
sonuçların, aynı evi paylaşan ancak yasal olarak eş sayılmayan eşcinsel çiftlerin
birlikteliklerine hükmetmemesinin ortaya çıkardığı eşitsiz durumu somutlaştırmaktır. Diğer
bir amaç, eşcinsel çiftlerin birlikteliklerini nasıl algıladıkları ve yaşam pratiklerinde hukuki
düzenlemeye dair bir yoksunluğu hissedip hissetmediklerini ya da birlikteliklerinin yasal
olarak düzenlenmesine ihtiyaç duyup duymadıklarını ortaya koymaktır. Ayrıca, bugüne kadar
eşcinsel çiftler üzerine yapılmış araştırmaların Batılı ülkelerde yürütüldüğünden tüm
referanslar farklı kültürlere ve sosyal düzenlere aittir. Bu yüzden Türkiye’de ilk kez yapılan
bu araştırma Türkiye’de bu alanda bir literatür oluşturulmasına katkı sağlamak
amaçlanmaktadır.
ARŞTIRMANIN YÖNTEMİ
Araştırmanın saha çalışması aşamasında “en az bir yıldır aynı evi paylaşan eşcinsel çiftlerin,
birlikteliklerini nasıl algıladıkları ve birlikteliklerinin yasal olarak tanınmamasının kendileri
için sorun teşkil edip etmediğini” anlamak üzere yarı yapıladırılmış görüşmeler
gerçekleştirilmiştir. Görüşme formu iki ayrı alt bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde
katılımcılara demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, eğitim durumu vb.) hakkında bilgi
edinmeyi amaçlayan çeşitli sorular yöneltilmiştir. İkinci bölümde ise katılımcıların
birlikteliklerine dair algıları, hukuki anlamda bir mağduriyet hissetip hissetmedikleri,
yaşadıkları mağduriyetlere ilişkin deneyimleri ile geleceğe dair kaygıları hakkında bilgi
edinmeyi amaçlayan çeşitli açık uçlu sorular yöneltilmiştir.
Tüm görüşmeler, araştırmacılar tarafından kaydedilmiş, daha sonra transkripsiyonları
yapılmış ve analizler bu metinler üzerinden gerçekleştirilmiştir.
ÖRNEKLEM
Araştırma kapsamında 16’sı kadın, 14’ü erkek olmak üzere toplam 30 eşcinsel çiftle yüz-yüze
yarı-yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Görüşmelere katılan 21 ila 51 yaş
aralığındaki çiftler Ankara, İzmir ve İstanbul illerinde yaşamaktadırlar. Görüşmeye
katılanların yaş ortalaması erkeklerde 34, kadınlarda ise 35’tir. Görüşülen erkek çiftlerin
yoğunluklu olarak bulunduğu yaş aralığı 36-40 olurken kadınlarda bu aralık 31-35 olmuştur.
Katılımcıların eğitim durumlarına ilişkin veri için mezun oldukları son okul dikkate
alınmıştır. Buna göre katılımcıların; 8’i Lise mezunu, 4’ü Yüksekokul mezunu, 31’i
Üniversite mezunu, 14’ü Yüksek Lisans Mezunu ve 3’ü Doktora mezunudur.
Tüm katılımcılar içerisinde en düşük eğitim seviyesi lise düzeyindedir. Araştırmaya katılan
erkeklerin % 85,7’si, kadınların ise % 75’i üniversite ve üzeri dereceye sahiptirler1
Araştırmaya katılan eşcinsel çiftlerin bireysel olarak gelir düzeyleri dikkate alındığında
erkeklerin ortalama gelirinin kadınların ortalama gelirinden yüksek olduğu görülmüştür.
Üstelik görüşülen erkeklerin %82’sine karşın kadınların %88’inin çalışıyor olması,
matematiksel olarak da kadınların ortalama gelirinin daha yüksek çıkmasını sağlayamamıştır.
Bir çok araştırma da erkeklerin kadınlardan daha fazla kazandığı ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla cinsiyete dayalı kazanç eşitsizliği cinsel yönelim farkı göstermeksizin
evrenselliğini korumaktadır. Kadınların % 34,4’ünün aylık geliri 1.500 TL’nin altındayken bu
oran erkeklerde %10,7’dir. Öte yandan erkeklerin %39,3’ü 2.500 TL üzeri aylık gelire
sahipken bu oran kadınlarda % 28,1 olmuştur.2
1TUİK’in 2010 yılında yayınladığı çalışanların eğitim durumlarına ilişkin verilere bakıldığında Türkiye’de
çalışan kadınların yoğunlukla bulunduğu eğitim düzeyi %35,3 ile Yüksekokul ve üzeri iken araştırmanın
örneklemini oluşturan kadın katılımcıların %84’ü yüksekokul ve üzeri bir eğitime sahiptir. Yine TÜİK verilerine
göre erkeklerin yoğunlukta bulunduğu eğitim düzeyi % 27,4 ile ilkokul ve altı olurken araştırmanın örneklemini
oluşturan erkek katılımcılarda en düşük eğitim seviyesi Lise düzeyindedir.
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10718, Erişim Tarihi: 06.10.2012 2 TÜİK’in 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de kentte yaşayan ve çalışan erkeğin ortalama geliri 1.185 TL iken
2
görüşülen erkeklerin ortalama gelirleri 2.314 TL’dir. Yine Türkiye’de kentte yaşatan ve çalışan kadının ortalama
geliri 1.1882 TL iken görüşm yapılan kadınların ortalama geliri 2.000 TL’dir.
Görüşülen çiftlerin ortalama birlitelik süreleri 6 yıl, birlikte yaşama süreleri ise 5 yıldır.
Çiftler içinde en kısa birliktelik süresi 2 yıl iken, en uzun birliktelik süresi 17 yıldır. Aynı evi
paylaşma sürelerine bakıldığında ise en kısa süreli birlikte yaşama 1,5 yıl olurken en uzun
birlikte yaşama süresi 16 yıldır.
BULGULAR
Yapılan görüşmelerde, çiftlerin birlikteliklerini nasıl tanımladıkları ve evlilik kurumuna
yaklaşımları anlaşılmaya çalışılırken, mevzuat taramasıyla somutlaştırılan hukuki eşitsizliğin
onların yaşamında etkili olup olmadığının görülmesi amaçlanmıştır. Yapılan görüşmelerde
lezbiyen çiftlerin ve gey çiftlerin bazı sorulara verdikleri yanıtlarda anlamlı farklar ortaya
çıkmıştır. Bu farklı düşüncelerin ve yaklaşımların toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında da
irdelenebilmesi için elde edilen bulguların lezbiyen çiftler ve gey çiftler için ayrı ayrı
paylaşılması uygun görülmüştür.
Görüşmelerden elde edilen tüm bu veriler ışığında çiftlerin birlikteliklerine dair edinilen
bulgular yedi kategori altında toplanmıştır.
Birlikte yaşama kararını alma süreci ve birlikteliğin ifade ettiği anlam
Öncelikle altını çizmek gerekir ki, görüşme yapılan 60 kişiden yalnızca 13’ü ilişkilerine
başlamadan önce ailesiyle birlikte yaşadıklarını belirtmiştir. Diğer 47 kişi ilişkileri
başlamadan önce ya kendi başına ya da arkadaşlarıyla paylaştığı bir evde yaşamaktadır. Bu da
örneklemimizin eğitim ve gelir seviyesinin yüksek oluşunu açıklarken kurduğumuz savı
desteklemektedir. Birlikte yaşabilmenin ön koşullarından birisi taraflardan en az birisinin
kendine ait kurulu bir düzeni olması gerektiğidir. Çünkü eşcinsel birliktelikler, heteroseksüel
birliktelikler gibi aileler ve toplum tarafından “yuva” kurmaları için manen ve madden
desteklenmediğinden ayrı bir eve çıkıp birlikte yaşamak, belirli bir gelir seviyesine sahip ve
bir şekilde ailesinin yanından ayrılabilecek gerekçeleri olmayan herkes için çok zor
olmaktadır.
Ailelerinden destek alarak birlikte yaşayacakları alanı oluşturan çiftlerin oranı görüştüğümüz
çiftler arasında % 3,3 gibi bir orana tekabül etmektedir, ancak heteroseksüel çiftlerin
neredeyse tamamı ailelerinin ve toplumun maddi ve manevi desteğini arkalarına
almaktadırlar. İstanbul’da görüştüğümüz bir çift bu durumu şöyle özetlemektedir:
“Birimizin hali hazırda içinde yaşadığı bir evi ve evde olması zaruri olan eşyalara
sahip olmasaydı birlikte yaşamamız hayaldi. Çünkü heteroseksüel çiftlerin bütün
eşyalarını anneleri, babaları alıyor, hatta ev bile alıyorlar. Düğün dernek kuruluyor;
eş, dost, akraba gelip para ve bilimum takı takıyorlar. Onlardan tek yapmaları
gereken ise bir bebek. Biz daha kendimizi kabul ettirememişken bir ev kurmak için
böylesi kolaylaştırıcı şeyler beklememiz zaten abes olur. O yüzden her şeyi kendi
başımıza yapmamız gerekiyor ama sıfırdan bir hayat kurmak o kadar kolay değil”.
(Lezbiyen çift, 31,33, İstanbul)
Görüşülen çiftlerin % 33,3’ü birlikteliklerini evlilik ve birbirlerini de eş olarak tanımlarken,
%13,3’ü de kendilerini bir aile gibi gördüklerini belirtmişlerdir. Dolayısıyla görüşülen 30
çiftin yarısına yakını kendilerini evlilik ve aile gibi kurumlara dahil etmektedirler.
Görüşülen lezbiyen çiftlerin yarısı ilişkilerini daha çok evlilik, eş olma hali, aile olma hali gibi
toplumsal kurumlara atıfla tanımlamışlardır. Birlikteliklerinin “hayatlarına anlam kattığı” ve
“kendilerine birlikte yaşlanacak kadar bir bütünlük hissi verdiği” gibi ifadelerle
tanımlamışlardır. Lezbiyen çiftlere kıyasla gey çiftlerin çok daha azı ilişkilerini bir evlilik
veya bir aile kurumu olarak tanımlamıştır. Gey çiftlerden üçte birinden fazlası böyle bir
tanımlama yerine, birlikte yaşamayı bir ilişkinin “olmazsa olmazı” şeklinde ifade ederek bunu
sürecin birr nevi nihai varış noktası olarak gördüklerini dile getirmişlerdir. Eşcinsel erkeklerin
%35’inin birlikte yaşamaya, ilişkinin bir aşamasında yerine getirilmesi gereken bir zaruret ve
yükümlülük anlamı yükledikleri söylenebilir. Gey ve lezbiyen çiftler arasında ilişkinin ifade
ettiği anlam açısından gözlenen farklılık, başka bazı sözcüklerde de kendini göstermektedir.
Örneğin lezbiyen çiftler, ilişkilerini tanımlarken sorumluluk, açıklık/dürüstlük ve uyum gibi
sözcükleri hiç dile getirmezlerken, ilişkilerini bu tür referansları kullanarak tanımlayan gey
çiftlerin sayısı fazla olmuştur. Öte yandan kadınların ilişkilerini “bütünlük”, “hayatın anlamı”
ve “çok yakın arkadaşlık/dostluk” şeklinde tanımlarken, erkeklerin bu ifadeleri
kullanmamaları da dikkat çeken başka bir noktadır. Ayrıca erkekler ilişkilerini kadınlardan 4
kat daha fazla “eğlenceli” ve “keyifli” sözcüklerini kullanarak tanımlamışlardır.
Lezbiyen ve gey çiftlerin birlikteliklerine birbirlerinden farklı anlamlar yükleyebildiklerini
gösteren bu bulguların, toplumsal cinsiyet rolleri ile ilişkili olduğu söylenebilir. Kadınlara ve
erkeklere cinsiyetlerinden dolayı uygun görülen ve öğretilen roller yalnızca tavır ve
davranışlarla sınırlı değildir, kadınlara ve erkeklere ayrıca cinsiyetlerine özgü düşünme
biçimleri de öğretilir (Oakley 1980: 92-93). Öğretilen bu düşünme biçimlerinin içinde evlilik
ve aile kurma gibi daha birlik ve bütünlüğe dair değerler kadınlara daha yoğun biçimde
öğretilmektedir çünkü kadın kimliği özel alan içerisinde yer almak üzere kurgulanmıştır
(sancar 2012:196-197). Erkeklerse daha çok kamusal alan içinde varlığını göstermek üzere
kurgulandığından aileye, eşe dair duygu ve düşünceler duygusallıktan biraz daha uzak
çoğunlukla var edilmesi gereken bir şey ya da sorumluluk alanı olarak görülmektedir.
Dolayısıyla, cinsel yönelimleri lezbiyen de olsa gey de olsa, çiftler, toplumsal cinsiyet
rollerinden ve öğretilmiş cinsiyete özgü düşünme şekillerinden etkilendikleri söylenebilir.
Mahrum kalındığı düşünülen haklar ve avantajlar ile somut olarak yaşanılan sorunlar
Katılımcıların %83’ü birlikteliklerinin heteroseksüel evli çiftler gibi yasalarca
tanınmamasından kaynaklı bir eşitsizlik olduğunu düşünmektedirler. Görüşülen çiftlerin %
10’u bu soru kendilerine sorulana kadar üzerinde hiç düşünmediklerini söylerlerken, % 7’si
ise hak ve avantajlardan mahrum kaldıklarını düşünmediklerini dile getirmişlerdir.
“Benim için bu çok önemli değil çünkü beklentilerim yok. Çünkü mülkiyet kavramım
yok. Bu yüzden herhangi bir hak ya da ayrıcalıktan mahrum kaldığımı düşünmüyorum.
/ Ben de eşcinsel ilişkileri heteroseksüellikten bağımsız olarak marjinal kabul
ediyorum ve eşcinsel ilişkilerin kendi iç hukuku olduğunu düşünüyorum. Bu gibi
düzenlemelerin yapılmamasından bir rahatsızlık duymuyorum. Çünkü ben de bu
durumu marjinal görüyorum”. (Lezbiyen çift, 41,48, İzmir)
“İlla ki vardır ama üzerinde hiç düşünmedik. Yani ‘bak şöyle haklarımız olabilirdi’
diye konuşmadık hiç. Biz birlikte sorunsuz bir şekilde, çevreden rahatsız edilmeden
yaşayabildiğimiz için şanslı hissediyoruz kendimizi. Bunu yapamayanlar da var. O
yüzden fazlasını beklemek şımarıklık olur.” (Gey çift, 37,45, İstanbul)
Tablo 1: Mahrum kalındığı düşünülen hak ve avantajlar
Kadın Erkek Toplam
Hastalık / Hastane / Sağlık alanlarında % 27,8 % 29,3 % 28,6
Mal edinme / Vasiyet / Miras / Cenaze % 19,4 % 12,2 % 15,6
Çocuk sahibi olamama % 13,9 % 4,9 % 9,1
Sosyal Güvenceden yoksunluk % 11,1 % 4,9 % 7,8
Tutukluluk / Cezaevi hallerinde % 8,3 % 4,9 % 6,5
Sosyal hayatta yanında eşi olarak bulunamama % 5,6 % 9,8 % 7,8
Barınma / Ev Kiralama % 2,8 % 7,3 % 5,2
Özel Sağlık sigortasından yararlanamama % 5,6 % 4,9 % 5,2
Seyahat / Konaklama % 0,0 % 7,3 % 3,9
Vize / Kredi / Hizmet satın alırken aile sayılmama % 2,8 % 7,3 % 5,2
Eş durumuyla tayin % 2,8 % 2,4 % 2,6
Ayrılık sonrası hukuki koruma % 0,0 % 4,9 % 2,6
Görüşmecilerin birlikteliklerinin yasal olarak tanınmamasından dolayı doğabilecek sıkıntıları
ve mahrum kalacaklarını düşündükleri hak ve avantajları sayarken en sık telaffuz ettikleri
sorun alanı Tablo 1’de de görüleceği üzere sağlık hizmetleri olmuştur. Eşler birlikteliklerinin
yasal olarak tanınmaması durumunun en çok hastanede bir sorun olarak ortaya çıkabileceğini
düşünmektedirler. Hastalık durumunda eşlerin birbirlerinin yanında olamamaları, acil
durumlarda eşi hakkında karar verebilme hakkının olmaması gibi sorunları dile getirilmiştir.
Ancak çiftlerden bazıları birliktelikleri yasal olarak tanınmasa bile Türkiye’de ilişkilerin daha
informel olmasının bir avantaj olduğunu, böylece yasal eşi olmasa bile refakatçi olarak hasta
olan eşin yanında kalabilmenin ya da durumu hakkında bilgi alabilmenin mümkün olduğunu
dile getirmişlerdir.
İkinci olarak en çok dile getirilen olası sorun alanı eşlerden birisinin vefat etmesi halinde
ortaya çıkacak sorunlara işaret etmektedir. Görüşmecilerin %16’sı yasal olarak eş
sayılmamalarının aynı zamanda birbirlerinin varisi olmamaları anlamına geldiğinden vefat
halinde eşlerin birlikte edindikleri malların paylaşımında sorun yaşanacağı düşünmektedirler.
Soyla bağlantılı mal aktarımının yasal olarak tanınmayan çiftler açısından sorun teşkil edeceği
olasılığı eşcinsel çiftlerin birlikte mal edinme konusunda da tereddüt yaşadıkları ortaya
çıkmıştır.
“Sadece soyadımdan dolayı birilerinin benim üzerimde daha çok söz sahibi olması
çok saçma geliyor. Benim malım niye benim istemediğim akrabalarıma gitsin
yakınımda hayatı paylaştığım isnan varken.” (Gey çift, 28,38, İstanbul).
“Eve aldığımız bir şeyi bile ortak alıyoruz. Gey çiftlerin dezavantajları çok fazla.
Mesela ben öldüm ve hayatımızı birlikte kurduğumuz için gelip de düzeni bozacak
insanlar olabilir.”(Lezbiyen çift, 31,32, İzmir)
Ayrıca eşlerden birinin ölümü nedeniyle ortaya çıkabileceği düşünülen sorunlardan birisi de
cenaze işlemleri ile ilgilidir.
“Mesela; birimiz ölse diğerimiz onun cenazesine sahip çıkabilme ve mezarının yerini
belirleyebilme hakkına sahip değil... Ailelerimiz isterse cenazemizi alıp sevdiğimizden
başka bir şehire gömebilir. Mesela; birimiz öldüğünde diğerimiz ondan kalan hiç bir
maddi değere yasal olarak dokunamayacak, yıllarca birlikte çalışıp edindiğimiz
herşeye başkaları ortak olacak.” (Lezbiyen çift, 38,38, İzmir)
Görüşmelerde en çok dile getirilen diğer sorunlar ise; çocuk sahibi olamamak, sosyal
güvenceden yoksunluk ve eşlerden birisinin tutuklanması halinde kanuni temsilcisi olamamak
şeklinde sıralanmaktadır.
Erkek ve kadın görüşmeciler birlikteliklerinin yasal olarak tanınmamasından dolayı
yaşayacakları sorunların en çok sağlık ve vefat durumu olduğu konusunda hemfikirdirler.
Ancak erkek görüşmecilerin bundan sonraki öncelikleri farklılık göstermektedir. Kadın
görüşmecilerin en çok sorun yaşayabileceklerini öngördükleri alanlar; çocuk sahibi
olamamak, sosyal güvenceden yoksunluk ve eşlerin tutuklanması halinde ortaya çıkacak
sorunlar şeklinde sıralanmaktadır. Erkek görüşmeciler ise barınma / ev kiralama sırasında ve
seyahatlerde yasal olarak eş olamamalarının kendileri için sorun teşkil edeceğini daha sık dile
getirmişlerdir. Seyahate çıkarken eş olarak vize alamamak ya da otel rezervasyonunu çift
olarak yaptıramamak gibi sorunları mahrum kaldıkları haklar olarak görmektedirler.
Kadınların işaret ettiği sorun alanları resmi kurumlarla ilişkilerinde karşılaşabilecekleri
sorunlarda yoğunlaşırken (%86), erkek görüşmeciler resmi kurumların müdahil olacağı
durumları kadınlardan daha az düzeyde (%61) sorun alanı olarak görmektedirler. Erkek
görüşmeciler iş yemeği, davet gibi yerlerde eş olarak yanında bulunamama, seyahatte eş
olarak rezervasyon yapamama, hizmet satın alırken eş muamelesi görmeme gibi daha çok
sosyal alana ilişkin sorunları mahrum kaldıkları hak ve avantajlar olarak sıralamışlardır.
Sosyal hayata dair belirtilen sorunlar tüm sorunlar içerisinde erkeklerde %34 iken, kadınlarda
% 11’de kalmıştır.
Görüşme yapılan çiftlerin % 30’u yasalar önünde çift olarak tanınmamalarından kaynaklı
somut bir sorunla karşılaşmadıklarını dile getirmişlerdir. Ancak çiftlerin büyük çoğunluğu
herhangi bir sorunla karşılaşmamalarını birlikteliklerini kamusal alana taşımadıkları ile ilgili
olduğunun da altını çizmişlerdir. Genel kanı kamusal alanda kişinin kendisini ve birlikteliğini
belli etmediği sürece sorun yaşanmayacağı yönünde oluşmaktadır.
“...Biz bunu çok umursamyoruz. Düzene uymak zorundayız. Değiştiremeyeceğimzie
göre. Türkiye'de çok erken çünkü” (Gey çift, 37,40, İzmir)
“Ancak somut bir şey olmamasının nedeni bizim açık olmamamız. Kendimize ister
istemez bir oto sansür uyguluyoruz. Her yerde el ele tutuşmuyoruz. Dışarda tutuşsak
bile evin sokağına gelince bırakıyoruz. Çünkü görülürse onların gözünde artık sadece
lezbiyen oalrak var olacaksın ve diğer tüm özelliklerini kaybedeceksin. İnsan bu
nıoktada sürekli kısıtlanmış hissediyor” (Lezbiyen çift, 31,31, İstanbul).
“Hayır yok. Belki de oldu ama biz bunu bu şekilde yorumlamadık. Çünkü biz dışarıya
kapalı yaşıyoruz. Ailelerimiz de bilmiyor. Sadece çok yakın arkadaşlarımız, onların da
çoğu gey zaten. Kapalı olduğumuz için dışarıda da o şekilde davranıyoruz ve açık
vermemek için dikkat ediyoruz. Sorun yaşamamanın yolu bu bizce”(Gey çift, 37,45,
İstanbul)
“Bir de kanıksama durumu var. Belki çoğu şeyin farkında bile değiliz ya da üstünde
durmuyoruz. Düşündükçe şimdi daha çok çıkıyor.” (Gey çift, 37,42, İstanbul)
Mahrum kaldıklarını düşündükleri bir hak ya da avantaja dair somut bir sorun yaşadığını
belirten çiftlerin paylaştıkları bilgilerin dağılımı ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablo 2: Karşılaşılan sorunlar
Kadın Erkek Toplam
Seyahat / Konaklama / Vize alma % 30,0 % 33,3 % 32,0
Ev kiralamada % 10,0 % 20,0 % 16,0
Sosyal güvence / sağlık sigortasından yararlanamama % 20,0 % 13,3 % 16,0
Konut üzerinde söz sahibi olamama % 20,0 % 0,0 % 8,0
Aile indiriminden yararlanamama % 10,0 % 6,7 % 8,0
Kkredi çekme % 0,0 % 13,3 % 8,0
Hastane, sağlık sorununda birinci kişi olmama %10,0 % 6,7 % 8,0
Eş ile katılınabilecek yerlere gidememe % 0,0 % 6,7 % 4,0
Burada dikkat çeken nokta, çiftlerin somut bir şekilde yaşadıkları sorunların, bir önceki
soruda öngördükleri ve sıklıkla dile getirdikleri sorun alanlarından farklı olmasıdır. Bu da
çiftlerin büyük bir çoğunluğu bizzat tecrübe etmeseler de ileride karşılaşabilecekleri
sorunların farkında olduklarını göstermektedir. Görüşülen çiftler arasında çok ciddi
problemlerle karşı karşıya kalan çift sayısının oldukça az olduğu görülmektedir.
Çiftler seyahat ve tatil ile bağlantılı problemlerini yalnızca, ulaşım, otel ya da turizm acentası
gibi kurumlarla yaşamamaktadırlar. Eş olarak görülmemelerinden dolayı aile içinde de
heteroseksüel çiftlere yapılan muameleden yoksun kaldıklarını düşünmektedirler:
“Geçen seneki en büyük kavgalarımızdan birisi Foçadaydık annesinin evinde. İki tane
odası var evin. Birinde biz kalıyoruz birinde kendileri. Sonra kuzen tatile çıktı, annesi
aradı “gelin odanız hazır” dedi. Oysa biz kalıyorduk o odada ve anıında şutlandık.
Çünkü onlar aileyd, biz değildik.”(Lezbiyen çift, 33,36, İzmir)
Görüşülen çiftlerin somut bir şekilde sorun yaşadıkları bir diğer konu ise ev kiralama
konusudur. Çiftler ev kiralarken heteroseksüel çiftlere göre daha dezavantajlı olduklarını
düşünmektedirler. Heteroseksüel çiftlerin “aile” olma hallerinin hem onların ev bulmalarını
kolaylaştırdığını hem de daha düzgün ve yaşanılır evlerde oturma şansı yakaladıklarını dile
getirmektedirler. Ev kiralama sırasında karşılaştıkları sorunlar şöyle özetlenmektedir:
“Yerleştiğin bir evden başka bir yere çıktığında iki bekar kadın tanımlaması içinde
yine de tutabiliyorsun evi ama bazı evleri sadece evli çiftlere veriyorlar. Ki bu evler
daha güzel ve oturmayı istediğimiz evler ama biz o eve bakamıyoruz bize.” (Lezbiyen
çift, 27,28, Ankara).
Çiftlerin en çok sorun yaşadıkları alanlardan bir diğeri ise çalışan eşin sahip olduğu sosyal
güvenceden ya da sahip olduğu özel sağlık sigortasından diğer eşin yararlanamamasıdır.
“İşsizlik dönemi içerisinde benim sigortam varken onun yoktu ve bu dönemde
hastalandı ama doktora gidemedi çünkü benim sigortamdan yararlanamadı. Hastalığı
gereksiz yere uzun sürdü” (Lezbiyen çift, 27,28, Ankara)
“Ben eşimin özel sağlık sigortasından yararlanamıyorum o yüzden genel sağlık
sigortasına kayıt yaptırmak zorunda kaldım” (Gey çift, 34,41, İzmir)
“Somut olarak tek sıkıntı o sigorta olayı oldu. İlaçları illa ki alıyorsunuz ama pahalı
ilaçlar. Heteroseksüel çiftlerde birinden birisinin sigortalı olması yeterli.” (Lezbiyen
çift, 35,50, İstanbul)
Eşlerin birlikteliklerinin yasal olarak tanınmamasından kaynaklı mahrum kalabilecekleri
haklar ve avantajlar sorulduğunda ilk sırada yer alan sağlıkla ilgili sorunlar çiftlerin %8’i
tarafından bizzat yaşanmıştır. Ancak çiftlerin de belirttiği üzere örneklemin yaş ortalamasının
genç olması, henüz sağlık sıkıntılarının baş göstermemesinin bir nedenidir.
Çiftlerin somut olarak yaşadıkları olaylara ilişkin verdikleri diğer çarpıcı örneklerden bazıları
da şöyledir:
“Örneğin bir spor salonu çiftlere nikah olsun ya da olmasın %50 indirim
uyguluyordu. Gitmek istedik fakat sevgilim engel oldu telefon ile arayıp sorduğumda
bu indirimin "normal" insanlar için olduğunu söylediler. Açıkcası gidip bunun
savunuculuğu yapmak istedim ama sevgilim engel oldu bende anlayışla karşıladım
çünkü yasal zeminde de şikayetçi olacağım ve bir şekilde ailesine açık olmadığı için
sorun yaşayacağını düşündüğüm için vazgeçtim”(Gey çift, 32,33, İstanbul)
“Misal veterinerimiz bizim çift olduğumuzu bilmiyor. Bir keresinde kedimiz
rahatsızlandığında sahibi ben görünmediğim için veteriner bana açıklama yapmadı”
(Gey çift, 26,35, Ankara)
Geliştirilen baş etme yöntemleri
Yasalar tarafından birlikteliklerinin tanınmamasından ötürü karşılaştıkları sorunlara ilişkin
somut bir durum yaşamadıklarını ifade eden katılımcılar, tüm katılımcıların % 30’unu
oluştururken, karşılaştıkları ya da karşılaşmayı öngördükleri durumlara ilişkin baş etme
yöntemi geliştirmeyenlerin oranı % 37’dir. Bu durum göstemektedir ki sorun yaşadığı halde
bununla baş edebilmek için yöntem geliştirmeyi düşünmeyen çiftler vardır. Görüşmeler
sırasında sorun yaşadığı halde herhangi bir baş etme yöntemi geliştirmeyen çiftlerde içlerinde
bulundukları durumu kabullendikleri ve ellerinden bir şeyin gelmeyeceği düşüncesinin hakim
olduğu gözlenmiştir.
“Topluma adapte olmayı seçiyoruz. Başka bir sloganımız yok yani: Adaptasyon.”
(Lezbiyen çift, 23,25, Ankara)
“Çok bulamıyoruz. Şartları zorlamıyoruz açıkçası.” (Gey çift, 37,40, Ankara)
“Gereksiz risk almıyoruz hayatımızda. O yüzden daha korunaklı ve küçük kaldı bizim
problemlerimiz. Mücadele etmemeyi seçip daha komformist kaldık biz.” (Lezbiyen çift,
32,35, İstanbul)
“Herhangi bier şeyle karşılaşsak da tek yapacağımız orayı terk etmek olur. Mücadele
vermeyiz. Bir kez bir restoranda istediğimiz masaya oturtmadılar bizi, orası aileye ait
dediler. Biz de ayrıldık o restorandan.”(Gey çift, 33,37, İzmir)
“Hayır yok. Zaten yapabilecek bir şeyimiz de yok.” (Gey çift, 28,40, Ankara)
Karşılaştıkları ya da karşılaşmayı öngördükleri durumlara karşı bir baş etme yöntemi
geliştiren çiftler, tüm katılımcıların % 63’ünü oluşturmaktadır. Buna göre çiftler, ileride
karşılaşabilecekleri sorunlarla baş edebilmek için en çok ortak tasarruf yapma yolunu
seçmektedirler. Çiftlerin % 32,7’si ortak tasarruf yaparak ileride karşılaşabilecekleri
durumlara karşı kendilerini koruma altına almaya çalışmaktadır.
Ortak tasarruf yapmanın haricinde edinilen mülkün tapusunu ortak düzenleme, maddi
haklarını birbirine devretme ya da vasiyet düzenleme yolunu seçerek birlikte sahip oldukları
mal ve mülklerin haklarının ölüm halinde hayatta kalan eşte kalmasını sağlamaya
çalışmaktadırlar.
“Hukuksal olarak maddi haklarımızı birbirimize devrettik, vasiyetimiz var. Ama yine
de resmi partner olmadığımız için bu düzenlemelerin bizi koruyamadığı durumlar
olacaktır. 10 yıl kadar önce, sahip olduklarımızı, birlikte edindiklerimizi koruma
altına almak ve birimizin vefatı sebebiyle yalnız kalacak diğerinin bu imkanlardan
mirasçılarımız sebebiyle mahrum kalmasını engellemek için avukatımız ve noter
aracılıgıyla vasiyet düzenledik. Birimizin vefatı sonuçunda diğeri de ölünceye kadar
bütün mallarımızın kullanım ve işletim hakkı diğerine kalıyor. İkinci kişinin vefatından
sonra bu haklar resmi mirasçılarına devrolunuyor” (Gey çift, 39,39, İstanbul)
Baş etme yöntemi olarak ortak tasarruf yapma ya da ortak mal edinme ve hakları birbirine
devretme gibi seçenekler kadınlar tarafından % 38,7 oranında tercih edilirken, bu oran erkek
çiftlerde % 56 olmuştur. Ortak tasarruf yapma eğilimi erkeklerde daha yüksektir. Bu eğilim
baş etme yöntemi olarak da kendini göstermektedir. Buna karşın kadınların % 9,7’si birlikte
edindikleri mal ve mülkün eşlerine geçmesini garanti altına alma yolu olarak ailelerine
açılmayı seçtiklerini belirtmişlerdir.
Diğer bir yandan mesafeli ilişkiler kurmak, yalan söylemek, risk almamak/gizlenmek, özel
alanı kamusal alandan ayırmak, sorun olacak ortamdan uzaklaşmak gibi hak mücadelesi
vermek yerine sorunu uzak tutmayı ve aslında sorunu görmezden gelmeyi baş etme yöntemi
olarak gören kadın çiftlerin oranı %42 iken bu oran erkek çiftlerde %24 olmuştur.
“Bir yanımız hep saklı olduğundan dolayı daha mesafeli ilişkiler kuruyoruz.
Samimiyet ve dürüstlük ile ilgili. İnsanlara yalan söylememek adına mesafeli
davranıyoruz. Doğruyu söyleyememek bizi çok rahatsız ediyor.(lezbiyen çift, 41,48,
İzmir)
“Rahat edemeyeceğimiz ortamlara gitmemeyi de tercih ediyoruz. biz gey mekanlar
yerine gey friendly mekanları tercih ediyoruz.”(lezbiyen çift, 27,33, İstanbul)
“Aramızdaki yaş farkını da kullanarak dayı ve yeğen olduğunu söylüyoruz zorda
kalınca. O zaman gözler üzerimizden çekiliyor. daha rahat oluyoruz” (Gey çift,28,37,
Ankara)
Geleceğe dair kaygılar
Çiftlere yöneltilen “Yasalar tarafından bir çift olarak tanınmamanızdan dolayı sizi geleceğe
dair en çok kaygılandıran konu nedir?” sorusunu her bir eşin ayrı ayrı yanıtlaması istenmiştir.
Erkeklerin sağlık sorunlarının yaşanması halinde ortaya çıkabilecek sıkıntılar konusunda
kadınlara göre daha endişeli oldukları görülmüştür. Erkek çiftlerin yarısı karşılaşabilecekleri
sağlık sorunları ve bu süreçte eşlerinin yasal partneri olarak sayılmamalarından dolayı maruz
kalabilecekleri dışlanmadan endişe etmektedirler. Ancak hem erkek görüşmeciler hem de
kadın görüşmeciler eşlerden birisinin sağlıkla ilgili sorunu ortaya çıktığında hastane ile
yaşayacakları kurumsal sıkıntıların yanında daha ağırlıklı olarak hasta olan tarafın ailesiyle
yaşayabilecekleri sıkıntılardan duydukları endişeyi dile getirmişlerdir.
Yine çalışmayan eşin karşılaşabileceği bir sağlık probleminde diğer eşin sahip olduğu sosyal
güvence ya da özel sağlık sigortasından yararlanamayacak olmak da sağlık alanındaki önemli
kaygılardan birisidir.
Ayrıca yaşlılık ve yaşlılıkta yalnız kalma korkusu erkeklerde daha ağır basan bir kaygı olarak
ölçülmüştür. Erkeklerde %10,7 ile en sık bahsedilen 3. kaygı olurken, yaşlılık kadınlarda %
3,4 ile üzerinde en az düşünülen kaygı olmuştur.
Çiftlerin % 15,8’i de birlikte mal edinme konusunda kaygı duymaktadırlar. Taraflardan
birsine bir şey olması halinde birlikte edinilen mal ve mülke ne olacağı, geride kalan tarafın
durumunun ne olacağı konusunda eşler endişe duymaktadırlar.
Öte yandan çiftlerin % 12,3’ü çocuk sahibi olamamaya ilişkin kaygılarını paylaşmışlardır.
Çocuk sahibi olamamaya ilişkin kaygı kadınlar tarafından % 17,2 ile mal edinme ve miras
konularıyla aynı yoğunlukta söz edilirken, erkek katılımcıların gelecekte çocuk sahibi
olamamaktan duydukları kaygı % 7,1 oranında kalmıştır.
“ Bir de bende o kadar güçlü değil ama E. baba olmak istiyor. Bu çok ciddi bir sorun.
Türkiye'de iki erkeğin çocuk yetiştirmesi nasıl olur diye düşünmüştük. Zaten
Türkiye'de çocuğun büyümesi bir sürü zorlukla karşılaşmak demek bir de iki taneye
babaya sahip çocuğun karşılaşacağı sorunlar beni korkutmuştu. Ben de o kadar güçlü
değil bu istek. Biz bir seçimle karşı karşıyayız. Heteroseksüel çiftler bilinçli bir karar
vermek zorunda değiller ama onların zaten normal süreçte yapmaları beklenen bir şey
çocuk ama biz çocuğun yaşayacağı güçlükleri düşün vs. çok düşünmek zorundayız.”
(Gey,41, İzmir)
Çocuk sahibi olamak istersek nasıl yapacağımız sorunsalı. Evlat edinsek velayeti
ikimizden birisi olacak. Birimiz doğurmak istesek yine çocuğun velayeti doğuranda
olacak. Bazen şey bile düşünüyoruz, yakın gey arkadaşlarımız var. Ben evleneyim,
çocuk da yapalım. sonra kafamıza göre yaşayalım. Hem çocuğum olmuş olacak, hem
hayatıma devam etmiş olacağım. ama bu bir yandan da benim yaşama biçimine aykırı.
kesinlikle militan bir bakış açısı değil. her şeyi kabullenir bir bakış açısı. dolayısıyla
kendimle çalışıyorumç böyle bir şey düşünmemin sebebi toplumun baskısında
kurtulmaya çalışmak. bu en kolay çözüm gibi geliyor / ben sinir olurum bir şeyi
legalize etmek için yapmak onların istdiğini yapmak gibi geliyor. (Lezbiyen 27,
İstanbul)
Çiftler işlerini kaybetme ya da eşlerden birisinin işinden dolayı tayin olması durumunda
yaşanabilecek sıkıntılardan da endişe etmektedirler. İşini kaybetme ya da iş dolayısıyla ayrı
kalma korkusu kadınlarda daha ağır basmaktadır.
Aile ve çevre tarafından yapılan ya da yapılması muhtemel olan evlenme baskısı da çiftlerin
gelecekte karşılaşmaktan endişe duydukları bir konu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak
evlendirilme kaygısı yalnızca kadın katılımcılar tarafından dile getirilmiştir.
Tüm bunların ötesinde kişisel kaygılardan dolayı ilişkiye dair kaygılanamadıklarını dile
getiren çiftler de olmuştur. Cinsel yönelimlerinden dolayı duydukları kişisel kaygıların
öncelikli olduğu, onlar halledilemeden iki kişi olarak düşünmenin zor olduğu dile getirlmiştir.
Evlilik Kurumuna Dair Düşünceler
Yapılan görüşmelerde çiftlere “Evlilik kurumuna dair düşünceleriniz nelerdir?” sorusu
yöneltilmiştir. Çiftlerin evlilik kurumuna dair hissettikleri ve düşündüklerinin genellikle
olumsuz olduğu gözlenmiştir. Görüşülen otuz çiftten yalnızca beşi evlilikle ve evlilik
kurumuyla herhangi bir dertleri olmadıklarını söylemişlerdir.
Evlilik kurumu denildiğinde öncelikle herkesin aklına heteroseksüel evlilik kurumu ve
heteroseksüel aile kurumu gelmektedir. Çiftler evlilik kurumunu devletin onayının alındığı
teknik bir anlaşma, seks ve çocuk yapabilme özgürlüğü, sembolik bir kurum şeklinde
tanımlarken toplumsal bir dayatma olması, kutsallaştırılması, geleneksel dayatmaların ağırlığı
ve ailelerin iç içeliği ile birlikte kolektif bir kurum olduğu yönünde eleştirmektedirler.
“Evlilik kurumundan da beraberinde getirdiği geleneksek dayatmalardan da, üzerine
yapıştrılan kutsiyetlerden de, insanların bunu bir kurtuluş, bir hayat amacı, bir başarı,
bir ayrıcalık görmesinden de rahatsızım. İçi boş, bireylerin güvensiz duruşlarına
resmileştirilmiş bir güç birliği.” (Gey, 39, İstanbul)
“Hetero dünyasından evlenmek biraz ailelerin onayı alınmış ve rızasıyla gerçeklesen
bir tören. Devletin onayıyla olan bir şey bile önce aile tarafından onaylanmalı. Bence
yalan bir şey evlilik. Sosyal yaşam içerisinde yalan, insanların çok gereksizce istismar
ettiği bir şey” (Gey, 37, Ankara)
Öte yandan evlilik kurumunu eleştirmenin yanında pratik bir faydası olduğunu, yasal haklar
ve güvence sağladığını ve bu yüzden gerekli bir kurum olduğunu söyleyen çiftler de olmuştur.
“ tabii ki, heteroseksizm üzerinden tanıştıgımız için evliliğe sempati duymuyorum. ama
yasal eşitlik sağlanabilmesi açısından ya da yasal statu edinme yolu olarak
eşcinsellerin de evlenebilmesini istiyorum.”(Lezbiyen, 35, izmir)
“Benim çok dert ettiğim bir şey değil ama evlenmeye tam tersi yönden tepki göstermek
de bana anlamlı gelmiyor. Yani ona çok fazla anlam yüklemeyi de anlamıyorum ama
onun bu denli güçlü bir şekilde karşısnda olmayı da anlamıyorum.Sanki her ikisi de
bunun çok önemli bir kurum olduğu tarafında hem fikir. Benim içni daha pragmatik
bir şey var. Ben zaten aman aman sosyal bir insan olmadığım için bir tören yapalım,
insanlar toplansın bizi görsünler boyutu beni ilgilendirmiyor. Ama yasal olarak
tanınmama durumu çok can sıkıcı olduğu için bununla micadele etmenin çok gerekli
olduğunu düşünüyorum.” (Gey, 41, İzmir)
Evliliğe karşı olduğunu söyleyen çiftlerin de genel olarak dile getirdikleri nokta evlilik
kurumunun eksik tanımlandığı, cinsiyetler üzerinden yapılan tanımın değişmesi ve evlilik
hakkının herkesi kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğidir. İki insanın birlikteliklerini
yasal olarak kayıt altına alması “evlilik” teriminden başka bir terimle tanımlanması, böylece
evlilik kurumunun üzerindeki olumsuz anlamından ve taşıdığı değerlerden sıyrılması
gerektiğine dair düşünceler ifade edilmiştir. Görüşmeciler şu andaki mevcut durumun insan
hakları bağlamında eşitsizlik yarattığı, bu hak alınıncaya kadar bu konuda mücadele edilmesi
gerekitiği ve hak alındıktan sonra da çiftlerin birlikteliklerini kayıt altına almayı tercih edip
etmeme haklarının kendilerinden saklı kalması gerektiğini düşünmektedirler.
Yine çiftlerin büyük çoğunluğu evlilik kurumunun ortaya çıkardığı aile kurumunu da sorunu
bulmaktadırlar. Ailenin kutsiyeti, aile kavramının yüceltilmesi ve evlenen kişilere sanki bir
üst statüye geçmiş gibi davranılması aile kurumuna dair en çok rahatsızlık duyulan şeyler
olarak ifade edilmiştir. Evliliğin üremeyi meşrulaştırmanın yanında çocuklarını ailelerin
geleceğe yaptıkları bir yatırım, yaşlılıklarının bir sigortası şeklinde görmelerinin bireylerin
özgürlüklerini kısıtladığını ve istemeseler dahi gerek aileler tarafından gerekse toplum
tarafından otomatik olarak sorumlu ilan edildikleri ve toplumsal dayatmalara maruz kaldıkları
için aile kurumu eleştirilmektedir. Ayrıca evliliğin iki kişinin hayatını birleştirmesinin çok
ötesinde toplumsal bir anlamı olması ve aslında yalnızca iki kişinin değil onların ailelerin
evlendiği kolektif bir eyleme dönüşmesi evlilik ve aile kurumunun hoşlanılmayan yönleri
olarak dile getirilmiştir.
Öte yandan görüşülen çiftlere sorulan “Eğer Türkiye’de birlikteliğinizi yasal olarak kayıt
altına alma imkanınız olsa bunu yapar mıydınız?” sorusuna alınan yanıtlar bir önceki soruya
alınan yanıtlarla kıyaslandığında şaşırtıcı olmuştur. Çünkü çiftlerin büyük çoğunluğu evlilik
kurumu hakkında oldukça olumsuz düşüncelere sahipken, yine büyük çoğunluk böyle bir
hakları olsa birlikteliklerini kayıt altına alacakları yönünde cevap vermişlerdir.
Çiftlerin yalnızca % 13’ü “hayır” yanıtını vermiştir. Bir diğer yandan çiftlerin % 13’ü bunun
gizli kalması koşuluyla birlikteliklerini kayıt altına alacaklarını ifade ederken, % 7’si ise
birlikteliklerini kayıt altına almak istemelerine rağmen gerek aile çevreleri gerekse sosyal
çevrelerinden dolayı bunu yapamayacaklarını ifade etmişlerdir. Çiftlerden birisinin “hayır”,
diğerinin “evet” dediği durumlar da “hayır” olarak kayıt altına alınmıştır.
Ancak genel olarak çiftler, iki insanın birlikteliklerini yasal olarak kayıt altına almalarının
“evlilik” teriminden başka bir terimle tanımlanması, böylece evlilik kurumunun üzerindeki
olumsuz anlamından ve taşıdığı değerlerden sıyrılabileceğini düşünmektedirler. O yüzden
yapacakları şeyi “evlilik” olarak adlandırmak istememektedirler. Görüşmeciler şu andaki
mevcut durumun insan hakları bağlamında eşitsizlik yarattığı, bu hak alınıncaya kadar bu
konuda mücadele edilmesi gerektiiği ve hak alındıktan sonra da çiftlerin birlikteliklerini kayıt
altına almayı tercih edip etmeme haklarının kendilerinden saklı kalması gerektiğini
düşünmektedirler. Genel olarak haklar ve güvenceler bağlamında pragmatik bir yaklaşım
sergilemektedirler.
SONUÇ VE TARTIŞMA
Yapılan mevzuat çalışması, eşcinsel çiftlerin henüz deneyimlememiş olsalar da ileride
karşılaşabileceklerini düşünerek işaret ettikleri sorun alanlarının (miras, sağlık hizmetleri vb.)
büyük bir kısmının yasal zemini vardır ve çiftlerin bu endişelerinde haklı olduklarını ortaya
koymuştur. Öte yandan eşcinsel çiftlerin sorun alanı olarak gördükleri bazı durumlar sosyal
hayatla ilişkili durumlardır. Ancak hukuki statünün sosyal hayata yansıdığı ve onu
şekillendirdiği de bir gerçektir. Dolayısıyla sahip olunan hukuki statünün sosyal hayattaki
tezahürleri de bunun dolaylı sonuçlarıdır.
Bu araştırmaya katılan çiftlerin büyük bölümü birlikteliklerini yasal olarak kayıt altına alma
imkanları olsa bunu yapmak isteyebileceklerini dile getirmişlerdir. Bunun yanında böyle bir
kayıt altına alınmayı tercih etmeyeceklerini söyleyen çiftler bile eşitliğin sağlanabilmesi için
böyle bir düzenlemenin gerekli olduğunu düşünmektedirler. İnsan hakları ve demokrasi
çerçevesinden bakıldığında da eşit yurttaşlar olabilmenin en önemli koşulları, herkesin haklar
bakımından eşit olması ve yasalar tarafından eşit şekilde ve koşulda korunmasıdır. Bu nedenle
de hukuk kurallarının her bir bireye, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı
yapılmaksızın uygulanması esastır. Yasal çerçevede haklara eşit erişim imkanı sağlanmasının
ardından o hakkın kullanılıp kullanılmaması ise bireylerin kendi özgür iradelerine ve
seçimlerine bağlıdır. Bu yüzden böyle bir eşitliğin sağlanması hem insan hakları bağlamında
hem de taleplerin bu yönde olmasından ötürü gereklidir.
Bir diğer yandan sorun oluşabileceğinden endişe duyulan bazı konuların kaynağı hukuki
eksikliklerden ziyade sosyal ve toplumsal zemini vardır. Örneğin en çok endişe duyulan
durum olarak dile getirilen “eşinin yanında refakatçi olarak kalamama” hali bunlardan
birisidir. Çünkü refakatçi kalabilmek için kan bağının olması ya da aynı soyadı taşımak
gerekli değildir. Bu endişenin altında kanuni engellerden ziyade hasta olan eşin ailesi ve
yakınları ile kurulacak iletişim yatmaktadır. Bu yüzden yasalarla eşlerin haklarının korunması
tek başına yeterli olamayabilir. Bu yüzden toplumsal ve kültürel bir dönüşüm gerçekleşmediği
sürece eşcinsel çiftlerin sorunlarının tamamen ortadan kalkması mümkün değildir.
Eşcinsel çiftlerin de eş olmanın gerektirdiği hak ve yükümlülüklere her vatandaş gibi sahip
olabilmeleri için bir takım yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Türkiye’de evlilik ve
aile kurumlarını düzenleyen temel kanun olan Medeni Kanun’un 129. maddesinde sıralanan
“evlenmeye engel haller” içerisinde hemcinslerin birbiriyle evlenmesi sayılmamıştır.
Dolayısıyla Medeni Kanun’a göre iki erkeğin ya da iki kadının birbiriyle evlenmebilmesinin
önünde kanunla belirlenmiş bir engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 134. ve 136.
maddelerde “birbiriyle evlenecek erkek ve kadın” vurgusu yoluyla evliliğin karşı cinsler
arasında yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla bu iki maddedeki “erkek ve kadın”
ibareleri çıkarıldığında eşcinsel çiftlerin de birlikteliklerini kayıt altına alabilmelerinin
önündeki engel kalkacaktır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde, eşcinsellerin birlikteliklerini farklı şekillerde kayıt altına
alabilecekleri ve eşcinsel çiftlere sağlanan hak ve yükümlülüklerin çerçevesinin farklı
çizildiği statüler vardır. Bu statüler, daha önce de sözü edildiği gibi, birlikte yaşama, sivil
birliktelik ve evliliktir. Görüşülen çiftlerin genel olarak ortaklaştığı nokta ise Türkiye’de
eşcinsel birlikteliklerin kayıt altına alınması konusunda olası bir düzenlemenin “evlilik”
olarak adlandırılmaması yönündedir. Bunun sebebi, katılımcıların evlilik kurumu hakkında
daha önce sözü edilen, olumsuz düşünceleridir. Bu yüzden Türkiye için önerilebilecek en iyi
düzenleme, cinsel yönelimden ve eş olma durumundan bağımsız bir birlikte yaşama statüsü
ya da yine cinsel yönelimi ne olursa olsun herkesi kapsayan bir sivil birliktelik statüsü
olabilir. Böyle bir düzenlemeden eşcinsel çiftlerin yanı sıra, evlilik kurumunu tercih etmeyen
ancak birlikte kurdukları hayata bir şekilde sahip çıkmak ve yasalar önünde tanınmak isteyen
heteroseksüel çiftler de faydalanabilecektir. Herkesi kapsayan böylesi bir düzenlemenin
tartışmaya açılması, bu konuda önyargılı olanların direncini azaltabileceği gibi, araştırma
sonuçlarından anlaşıldığı üzere, eşcinsel çiftlerin de talep ettiği doğrultuda bir adım olacaktır.