Osmanlılarda Teleskop1
Prof. Dr. Yavuz UNAT
Bilim ve Ütopya’nın Temmuz 2018 sayısında (Sayı 289, Temmuz 2018, s. 58-62) Osmanlılarda Kopernik
Kuramı’nın girişine ve kabulüne ilişkin yazımızın ardından bir başka problemi gündemi getireceğim.
Osmanlı astronomları teleskoptan kullandılar mı? Bahsi geçen yazımızda Osmanlıların yeni
astronomiye ilişkin bilgileri, özellikle Kopernik (1473-1543) ve sonrası gelişmeleri takip ettiğini, ancak
Güneş’i merkeze alan evren sisteminin tam olarak kabulünün ve ders kitaplarında aktarılmasının 19.
yüzyıl ortalarını bulduğundan söz etmiştim. Kopernik sonrası yeni ve modern astronominin
gelişmesinde ise teleskop adlı araç etkili olmuştur. Acaba Osmanlılar bu araçtan haberdar oldular mı?
Teleskop Osmanlılarda tam olarak ne zaman kullanıldı?
Bilindiği üzere teleskopun icadıyla birlikte astronomide yeni bir dönem başladı ve 17. yüzyıldan 19.
yüzyıla kadar astronominin gelişmesi büyük ölçüde teleskopun gelişimine bağlı kaldı. Zira teleskop,
gökyüzünde şimdiye kadar dikkat edilmemiş olguları ortaya çıkardı ve Yer merkezli astronomi
geleneğini izleyenlerle Kopernik’in Güneş merkezli sistemini kabul edenler arasındaki çekişmeyi
neredeyse sonlandırdı.
Teleskopun icat tarihi açık değildir; bir bilim adamı tarafından değil bir gözlükçü ustası tarafından
geliştirilmiştir. Saydam içbükey ve dışbükey lenslerin büyütme ve küçültme gücü Antik çağlardan beri
bilinmektedir. Ancak bildiğimiz lenslerin ortaya çıkışı 13. yüzyıla rastlar.
1 Bilim ve Ütopya, Sayı 290, Ağustos 2018, s. 51-55.
Antik Yunanlılar lensleri bilmelerine karşın bunları gözlem için
kullanmadılar. Astronomlar gökyüzü gözlemi için içi boş lenssiz tüpler
kullanıyorlardı. İçi boş lenssiz “görüş tübü” (sighting tube) ile yapılan
gözlemlere ilişkin bilgiler Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) ve Strabo’nun (M.Ö.
yaklaşık 63- M.S yaklaşık 19) yazılarında bahsedilmektedir. Lenslerden ise
Aristophanes (M.Ö. yaklaşık 450-388 yılları) tarafından söz edilir.
Teleskopun diğer önemli parçası olan aynalar üzerinde ise Euclides (M.Ö.
330-275), Archimedes (M.Ö. 287-212) ve İskenderiyeli Heron’un (M.S. 10-
70) çeşitli incelemeler yaptıkları bilinmektedir. Bu alet, Çin’de de M.Ö.
1100’lerde bilinmekte ve kullanılmaktaydı.
Görüş tüplerinin, lenslerin ve aynaların gelişimi Ortaçağ’da da devam
etmiştir. Gözlüklerin ise 1350 yıllarında kullanıldığı bilinmektedir ve
muhtemelen 1285-1300 tarihleri arasında bilinmeyen bir İtalyan tarafından
icat edilmiştir. Gözlüklerin icadında Alexandro della Spina (ölümü 1323) ve
arkadaşı Salvino d’Armati’nin (ölümü 1317) adı geçmektedir. Yine Roger Bacon’ın da (1211-1294)
gözlükler ve diğer optik araçlara ilişkin yazılarının olduğu bilinmektedir. Ancak gözlüklerde kullanılan
lenslerin nasıl olup da dürbün ve teleskop yapımında kullanıldığına ilişkin bilgilerimiz kısıtlıdır.
İlk teleskopun kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 1604’te Zacharias Jansen (yaklaşık 1580-
1638), 1608’de Hans Lippershey (yaklaşık 1570-1619) ve yine 1608’de Jacop Metius (1571-1635)
tarafından müstakil olarak yapıldığı sanılmaktadır. Ayrıca 1590’larda İtalyan doğa filozofu Giambattista
della Porta (1534/5-1615) tarafından yapılmış bir İtalyan modelinden de söz edilmektedir. Diğer
taraftan, 1570’lerde Leonard Diggest (yaklaşık 1520-1573) ve oğlu Thomas Diggest (1546?-1593)
tarafından İngiltere’de dışbükey lens ve aynadan oluşan bir aracın yapıldığı da bilinmektedir. Ancak bu
araç deneysel olarak yapılmış ve seri üretime hiçbir zaman geçilmemiştir. Bu araç hakkında elde bu
bilgiden başka bilgi de yoktur. Yine bu aletin yapımına ilişkin olarak matematikçi William Bourne (ölümü
1583) ve Alman matematikçi Cornelius Drebbel’in (1572-1634) isimleri de verilmektedir. Yapılan bu
teleskoplar basit bir lensten ibaretti ve mercekli teleskoptu.
Bilinen en eski teleskop resmi. Resim Ağustos 1609’da Giambattista’nın bir mektubunda yer
almaktadır.
13. yüzyıla ait bir yazmada yer alan
görüş tüpü
Kayıtlara göre teleskopun mucidi bir gözlükçü
ustası olan Hans Lippershey’dir. States
General’da (15. yüzyıldan 1796’ya kadar
Hollanda’nın Yasama Meclisi) 2 Ekim 1608’de
Lippershey’in teleskop için patent müracaatını
görüşülmüş, Lippershey’e patent ve para
ödülü verilmiş ve ondan her iki göz ile
kullanılabilecek şekilde aleti geliştirilmesi
istenmiştir. Lippershey 15 Aralık’ta bunu
başarmış ve tekrar aynı meclis tarafından para ödülüne layık görülmüştür. Metius’un patent başvurusu
ise 17 Ekim 1608’di. Teleskopu ilk defa astronomik amaçlı olarak kullanan ise Galileo Galilei’dir (1564-
1642).
1609 yılında Venedik’te bulunan Galilei, teleskop adında bir aletin varlığını ve bir yabancının bu aletle
Padua’ya geldiğini haber alır; Padua’ya döner ve yabancının Venedik’e gittiğini öğrenir. Galilei
yabancının teleskopunun yapılışı hakkında bilgi edinir ve hemen kendisine bir tane yapmayı başarır.
Galilei, Galilei Teleskopu olarak bilinen bu cihazını 1609 yılının sonuna kadar geliştirir. Buluşunu
Venedik Senatosu’na armağan eder ve profesörlükle ödüllendirilir. Araç, ilk defa 1609 yılında Galilei
tarafından astronomik amaçlı olarak kullanılır. Gerçi Ağustos 1609’da altı kez büyüten bir teleskopla
İngiliz Thomas Harriton’un (1560-1621) Ay’ı gözlemlediği bilinmektedir ancak teleskopu gökyüzüne
çeviren ilk kişi olarak Galieli anılır. Galilei Ay’ı gözlemledi, Jüpiter’in dört uydusunu keşfetti, yıldızlardaki
nebular yapıyı fark etti. Mart 1610’da bunları Yıldız Habercisi’nde yayımladı. 1611’in başlarında
Venüs’ün safhalarını gözlemledi. Son keşfi ise Güneş lekeleriydi.
“Teleskop” sözcüğü ise 1611’de ortaya çıktı ve ilk olarak Julius Caesar Largalla’nın (1576-1624) 1612
yılında basılan Lunar Phenomena adlı kitabında kullanıldı. 1611’lerin başlarında ise Kepler (1571-1630)
Dioptrice’inde, Galilei teleskopunun optik prensiplerini açıkladı. Ancak bu önemli buluş, 1630’da
Christoph Scheiner’in (1575-1650) Rosa Ursina’sında bu tip bir teleskop tanıtılıncaya kadar astronomlar
tarafından dikkate alınmamıştır.
17. yüzyılın ortalarından sonra teleskobun astronomi bilimi açısından önemi anlaşıldı ve bu dönemden
sonra gözlemevleri teleskop temelli olarak kuruldu. Bunlar içerisinde en erken tarihli olanları, 1632
yılında krallık desteğiyle üniversiteye bağlı olarak kurulan ve 1817 yılında yenilenen Leiden
Gözlemevi’dir. Bu gözlemevini, yine krallık desteğiyle üniversiteye bağlı olan Kopenhag Gözlemevi
izlemiştir. 17. yüzyılda kurulan gözlemevleri arasında en önemlileri, Fransa Kralı XIV. Louis’in emriyle,
Paris Bilimler Akademisi’ne bağlı olarak kurulan Paris Gözlemevi ve diğeri de, 1675 yılında İngiliz
Kraliyet Akademisi’ne bağlı olarak John Flamsteed (1646-1719) tarafından kurulan Greenwich
Galilei’nin kullandığı teleskoplar
(Floransa, Galilei Müzesi)
Gözlemevi’dir. Bu iki gözlemevinde yapılan en önemli çalışmalar teleskoplar üzerinedir. Bu çalışmalarla
teleskoplar geliştirilmiş ve teleskoplara gözlem araçları uygulanmaya başlanmıştır. Daha sonra,
Avrupa’nın çeşitli yerlerinde başka gözlemevleri kurulmuştur.
Osmanlılarda teleskopa ilişkin ilk bilgi İstanbul Gözlemevi’nin kurucusu Takiyüddin’de (1526-1585) yer
almaktadır (1574). Takîyüddîn Kitâbu Nûr-i Hadakati’l-Ebsâr ve Nûr-i Hadîkati’l-Enzâr (Göz ve Bakış
Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde uzaktaki nesneleri yakınlaştıran optik bir aletin tanımı
yapar: “Ben uzakta bulunmaları nedeniyle görülemez (gözden gizlenmiş olan) eşyayı en ince
ayrıntılarıyla gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir
gözle baktığımızda görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin yapıp, İskenderiye Kulesi’ne
yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur (mercek) yaptım.”
Takîyüddîn’in yaptığı bu aleti teleskop olarak tanımlamamız mümkündür. Zira yukarıdaki tasvirden
anlaşıldığı üzere bu alet çok uzaktaki nesneleri çok yakından ve ayrıntılarıyla gösterebilmektedir. Ancak
Takîyüddîn bu aletin Eski Yunanlılar tarafından yapıldığını ve İskenderiye Kulesi’ne yerleştirildiğini
söylemektedir. Bilinen kaynaklara göre İskenderiye Kulesi’nde böyle bir alet yoktur. Bu durum göz
önüne alınırsa, bu aletin teleskop olmadığı, bir gözlem borusu olduğu daha akla yakın görünmektedir.
Osmanlılarda teleskopa ilişkin erken kayıtlı bir başka bilgi 1630’lar civarındadır. 1630 yılında Fransız
astronom Nicolas-Claude Fabri de Peiresc (1580 – 1637), Batı Avrupa, Kuzey Afrika ve Osmanlıda
yapılması planlanan Güneş ve Ay tutulmaları gözlemlerini karşılaştırmak amacıyla, İstanbul’daki
Fransiskenler’e ve Karmelitler’e bu gözlemleri hatasız yapabilmeleri için, küçük teleskoplar ve ahşap
yükseklik ölçme aletleri gönderdiği bazı kayıtlarda yer almaktadır. Ancak buna ilişkin bilgiler kısıtlıdır.
18. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlılarda teleskop kullanımına ilişkin net bilgiler olmasa da batıdaki
teleskop temelli çalışmaların 1772 yılında Kalfazâde İsmail Çınarî’nin (ölümü 1790) çeviri eseriyle
girdiğini biliyoruz. Kalfazâde İsmail Çınarî, Jacques Cassini’nin Tables Astronomiques de Soleil, de la
Lune, des Planétes, de Etoiles Fixes et des Satellites de Jupiter et de Saturne (1740) adlı eserini Tuhfe-i
Behîc-i Rasînî Tercüme-i Zîc-i Cassinî adıyla çevirdi. Bu tercüme ile birlikte, hem logaritma hem de
teleskop aracılığıyla elde edilen dakik gözlem bulguları Osmanlı bilginlerinin hizmetine girdi.
Yeni astronomi kavram ve prensiplerine ilişkin daha geniş bilgi 18. yüzyılın ilk yarısında İbrahim
Müteferrika’nın (1674-1745) Kâtip Çelebi’nin (1609-1657) Cihannümâ’sına yaptığı ilavelerde
bulunmaktadır. Müteferrika 1732’de Cihannümâ’yı basarken bu esere bazı ilaveler yapmış ve bu
ilavelerde yeni astronomiden söz etmiştir. Bu ekte Güneş Merkezli Kuram üzerine verdiği bu tarihçeden
sonra Müteferrika, bu kuramı ayrıntıya girmeden kolaylıkla anlaşılmasını sağlayacak bir biçimde, ana
hatlarıyla ele almıştır. Müteferrika, bu bilgileri verdikten sonra, Jüpiter’in 4 ve Satürn’ün 5 uydusundan
bahsetmiştir. Son dönemlerde yapılan gözlemlerle ortaya çıkarılmış olan ve “Aycıklar” olarak
adlandırılan bu uydulardan bahsetmesi, onun Galilei’den itibaren teleskopla yapılan gözlemlerden de
haberdar olduğunu bize göstermektedir.
Kopernik Kuramı’na ve Batıda yapılan modern bilimsel çalışmalara ilişkin en net bilgiler Osmanlılara
Başhoca İshak Efendi (ölümü 1834) sayesinde girmiştir. 1831-1834 yılları arasında kaleme aldığı meşhur
eseri Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye’nin (Matematiksel Bilimler Seçkisi) dördüncü cildini astronomiye ayıran
Başhoca İshak Efendi, ağırlığı Kopernik teorisine verir ve bu sistemin o zamana kadar Osmanlılarda en
uzun ve belki de en teknik izahını vererek, “hata olması muhtemel ise de” Kopernik görüşünün ilm-i
hikmete daha uygun olduğunu kesin bir şekilde belirtir. Bu kitabın optik kısmında, kırılma ve yansıma
optiğine ait bazı aletlerin açıklamasını yapılmıştır. Ona göre gözlük, mikroskop ve teleskop kırılma
optiğine ait araçlardır. Bunlardan basit bir optik araç olan mikroskop, çok küçük olmaları nedeniyle
gözün dikkatiyle algılanamayan şeylerin gayet açık bir şekilde görünmesini sağlar. İshâk Hoca’nın
açıklamalarından cam kürelerde ışığın uğradığı değişimler de ele alınmıştır. Benzer şekilde cam küre
yerine içi suyla doldurulmuş yuvarlak bir cam alınsa da aynı sonuçların gözlenebileceğini
belirtmektedir. Yine bu bölümde karanlık oda konusuna da kısa değinilmiştir.
Yine Osmanlılara modern bilimlerin geçişinde öncülük eden Mehmed Emin Derviş Paşa’nın (1817 -
1879) Usûl-i Kimya (1848) adlı eserinin ikinci makalesinde termometreler, elektrikli araçlar tanıtılırken
dürbün ve dürbünde kullanılan mercekler de tanıtılmıştır.
Osmanlılarda teleskop konusunda bir başka bilgi 1850 yılına aittir. 1850 yılında Andreas David
Mordtmann’ın bildirdiğine göre, dönemin tanınmış Alman astronomlarından Christian Heinrich
Friedrich Peters (1813-1890), Alexandre von Humboldt’un ve daha başka bilim adamlarının tavsiyesi
üzerine İstanbul’a geldi ve İstanbul’da, Sadrazam Reşid Paşa’nın danışmanı oldu. II. Abdülmecid, bu
sıralarda 11 inçlik (yaklaşık 30 cm) bir refraktör (mercekli teleskop) edinmişti. Reşid Paşa bu refraktörü
Peters’in emrine vermek istiyordu; ancak zamanın gazetelerinden alınan bir kupüre göre, Reşid
Paşa’nın gücü ve koruması, saraydaki düşmanca tavrın üstesinden gelebilmek için yeterli değildi; ayrıca
gezegenlere hükmetmeye tenezzül etmeyen astronomi bilimi, astrolojiyi hâlâ yenememişti.
Mordtmann’ın anlatımına göre, Christian Peters, Prusya Sefiri aracılığıyla, Sadrazam Reşid Paşa’ya
takdim edileceği gün, tersanede bulunan Nusretiye Gemisi batırılmış ve bunun üzerine, Reşid Paşa, “Bu
Frenk astronom, ya bu hadiseyi önceden biliyordu ki o halde bir alçaktır, ya da bilmiyordu, o zaman da
cahildir. Böyle bir insanla hiçbir surette ilgilenemeyiz” demiştir. Bu arada Sultan, Peters’e Suriye ve
Filistin’e yapılacak bir bilimsel geziye başkanlık edip edemeyeceğini sordu; ancak 1854 yılında patlak
veren Kırım Savaşı nedeniyle bu projeden vazgeçildi.
Bu olay üzerine Peters, 1854 yılında Amerika’daki zamanın meşhur gözlemevlerinden Harvard Koleji
Rasathanesi’ne gitti ve 1855 yılında da Rhode Island’da bir bilimsel toplantıya katılarak Naples’da
Güneş lekeleri üzerine yapmış olduğu gözlemlerini sundu (“Contributions to the Atmospherology of
the Sun”, Proceedings of the American Association for the Advancement of Science, 1855).
Modern bilimlerin Türkiye’ye geçişinde bir başka önemli isim Hoca Tahsin Efendi’dir (1812-1880). 1869
yılında Darülfünun’un başına geçen Hoca Tahsin burada halka açık konferanslar vermeye başladı ve bu
konferanslarda Avrupa’da ortaya çıkan yeni bilimlere özellikle de mikroskop ve teleskopa ilişkin bilgiler
vermeye başladı. Ancak bu konferanslar mutaassıp kişilerin tepkisini çekti ve 1870 yılında Ramazan
ayının ikinci gecesinde Cemâleddîni Efgânî ile yaptığı konuşma üzerine ikisi de Darülfünun’dan
uzaklaştırıldı. Hoca Tahsin’in ilk 1880 yılında yayımlanan Esas-ı İlm-i Heyet (Astronominin Esasları) adlı
eserinde teleskopa çok sayıda atıf bulunmaktadır. Şemsettin Sami’nin aktardığına göre Hoca Tahsin
Efendi üstünde bir gözetleme aleti, boynunda bir dürbün, ayağının ucunda mikroskop, elinde bir kitap
olduğu halde çalışmalarından yorulmuş bir şekilde uyurdu.
Merzifon Anadolu Koleji Gözlemevi
Osmanlılarda teleskop kullanımına ilişkin en net bilgi
Merzifon’da kurulan bir gözlemevine ilişkindir. 1912 yılında
ise Merzifon Anadolu Koleji bünyesinde basınç ve yağış
ölçen bir gözlemevi kuruldu. Arakel Garabet Sivaslıyan
(1858-1915) Merzifon'daki gözlemevinde 16,5 cm'lik büyük
bir teleskop da bulunmaktaydı. Sivaslıyan 21 Ağustos 1914
yılında Trabzon’dan görüleceği hesaplanan tam Güneş
tutulmasını teleskopuyla gözlemlemek üzere uzun süre
hazırlık yaptı ama gözlem yapılamadı. Kimi kaynaklar hava
koşulları nedeniyle gözlemin başarısız olduğunu, kimileriyse
okul müdürüyle birlikte Trabzon’a doğru yola çıkacakken
şehirdeki huzursuzluklar yüzünden vazgeçtiklerini yazıyor.
Kaynaklara göre 12 Ağustos 1915’te Anadolu Koleji'nin tüm
Ermeni çalışanları, kayıtlara göre 72 kişi, tehcir kapsamına
alınmıştı. Kafilede Arakel Sivaslıyan ve eşi de vardı. Alabildikleri eşyalarını bir kağnı arabasının üzerine
yerleştirerek silahlı refakatçiler eşliğinde okulda bulunan diğer Ermeni ailelerle yola koyuldular.
Türkiye’nin ilk doktoralı gökbilimcisi Prof. Dr. Arakel Garabet Sivaslıyan yolda hemen Sivas’a girmeden
sürgün kafilesi içindeki diğer erkeklerle birlikte öldürülür.
Prof. Dr. Arakel Garabet Sivaslıyan
Rasadhâne-i Âmire
Takîyüddîn’in İstanbul’da kurmuş olduğu İstanbul Gözlemevi’nden (1575-1580) yaklaşık 300 sene sonra,
1867 yılında, İstanbul Beyoğlu’nda Parmakkapı’daki bir handa, Fransa’dan demiryolu yapımı için gelen
Fransız mühendisi Aristide Coumbary’nin (Kumbari) girişimleriyle bir gözlemevi daha kuruldu ve
müdürlüğüne Coumbary getirildi. Coumbary 1869 yılında bu gözlemevine çeşitli araç gereçlerin
getirtilmesinde öncü olmuş, gözlemevine hem meteorolojik ve sismografik ölçümlerin daha sağlıklı
yapılabilmesi hem de ölçümlerin değerlendirilmesi için bazı temel kitapların getirtmiştir. Gözlemevine
alınan araçlar arasında teleskop yoktur. Kayıtlara göre alınan araçlar şunlardır; yatay ve çoğu defa düşey
açıları tespit etmek suretiyle açık arazide noktalar, hatlar, cisimler arasındaki mesafeleri ölçmeye
yarayan optik bir alet olan teodolit, yıldızları gözlemlemek ve aralarındaki mesafeleri belirlemek için
yıldız sarkacı, polarize olmuş ışığı bulmada ve özelliklerini belirlemede kullanmak için, polariskopun yanı
sıra yansıtıcı, pusula, rüzgar ölçer, nem ölçer ve kronometre.
Bugünkü Kandilli Gözlemevi’nin temelini oluşturan ve Rasadhâne-i Âmire adıyla tanınan bu gözlemevi,
1873’te Viyana’da toplanan uluslararası meteoroloji ve astronomi kongresine Osmanlı delegesi olarak
Coumbary’yi gönderdi ve burada alınan kararlar uyarınca Avrupa gözlemevleri ile resmî bağlantılar
kuruldu.
Coumbary’den sonra gözlemevinin müdürlüğüne, tahminen 1896’da Sâlih Zeki Bey (1864-1921)
getirilmiş, takriben 10 sene sonra, yani 1906 yılı sonlarına doğru Sâlih Zeki Bey, bu görevi bırakarak
Darülfünun umum müdürlüğüne geçmiştir.
Rasadhâne-i Âmire, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Maçka Kışlası’nın karşısına taşındı. 1909
yılına kadar aralıksız olarak özellikle meteorolojik gözlemlere yönelik etkinliklerini yürüten Rasadhâne-i
Âmire, bu tarihte patlak veren 31 Mart Olayları esnasında binası, gözlem aletleri ve sismograflarla
birlikte tahrip edildiği için çalışmalarını kısa bir süre durdurmak zorunda kaldı. Olaydan sonra toplanıp
korunmak üzere Kabataş Lisesi'ne teslim edilen alet parçaları arasında 8 cm çaplı bir dürbün de
bulunmaktaydı. Dönemin padişahı, Merkür gezegeninin Güneş’in önünden geçişini bu dürbünle
gözlemledi.
1910 yılında gözlemevinin yeniden kurulması ve işletilmesi görevi dönemin önde gelen bilginlerinden
Mehmed Fatin Gökmen’e (1877-1955) verdi. Gökmen, Cumhuriyet Dönemi’ne kadar uzanan
etkinlikleri sonucunda, Rasadhâne-i Âmire’yi geliştirdi ve 1935 yılında monte ettirdiği teleskop
aracılığıyla astronomik gözlemlerin de düzenli bir biçimde yapılması sürecini başlattı. Fatin Gökmen’in
çabalarıyla 1918 yılında Almanya’dan sipariş edilen ancak 1935 yılında monte edilen teleskop 20
milimetrelik Zeiss marka bir ekvatoral bir dürbündü. Fatin Hoca bu dürbün için görüşlerini şöyle dile
getiriyordu: “Avrupa’dan dürbün aldık, bu bize 23 bin liraya mal oluyor. 15 gün önce yola çıkarılmıştır,
bu dürbün için bir bina projesi
hazırladık. Üç-dört oda ve 10
metre yüksekliğinde bir de kule
olmak şartıyla bu bina 35 bin
liraya yapılabilecektir. Para
verilmez ise dürbünden maalesef
faydalanılamayacaktır.
Rasathanelerin 3 çeşit dürbünü
vardır. Birisinin çapı 20 santime,
diğerinin 50 santime,
üçüncüsünün de 110 santime
kadardır. Biz ancak 20
santimliğini aldık. Bu dürbünle
heyet-i fiziki tetkikleri yapılır,
yıldızların fotoğrafları alınır, ışık ölçümü tetkiklerinde bulunulur. Bu dürbüne sahip olmakla Türk
Rasathanesi de uluslararası teşkilata girecektir. Çünkü örneğin, Avrupa’dan bize şu yıldıza bakınız
diyecekler. Biz de tetkiklerimizi yaparak telsiz telgrafımızla yanıtlayacağız. Yalnız, dürbünümüz küçük
ölçüdedir. Bulgaristan bu dürbüne 15 yıl önce sahip olmuştur.”
Teleskop modern astronominin gelişiminde önemli role sahiptir. Ancak Osmanlılarda teleskop
kullanımına ilişkin net bilgiler yoktur. Dolayısıyla modern astronominin Osmanlıya girişinin geç bir
döneme rastlaması gibi Osmanlıların bu yeni teknik icatla tanışması da geç bir döneme rastlar.
Takiyüddin’in teleskop kullandığına ilişkin elimizde kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Osmanlılarda
teleskopun kullanıldığına ilişkin birkaç rivayeti saymazsak teleskopa ve teleskop gözlemine ilişkin en
net bilgi 1912 yılında Merzifon’da kurulan bir gözlemevine 1914 yılında Arakel Garabet Sivaslıyan’ın
çabalarıyla getirtilen teleskopa ilişkindir. Bunun dışında yine teleskop konusunda en net bilgi 1935
yılında Mehmed Fatin Gökmen tarafından Rasadhâne-i Âmire’ye kurulan teleskopa aittir. Bu da
Cumhuriyet dönemine rastlar.
Kandilli Gözlemevi
Kaynaklar
Ayşe Kökcü, “Osmanlı’da Astronomi ve Matematik Doktoralı İlk Bilim Adamımız: Arakel Garabed”,
OTAM, 38, Güz 2015, 95-105.
Cem Say, https://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarlar/cem-say/osmanlida-bilim-3-yildizlara-
bakilmayan-ulke (son erişim: 04.07.2018).
Dursun Gürlek, Ayaklı Kütüphaneler, İstanbul 2008, s. 57-67.
Hakan Anameriç ve Fatih Rukancı, “Rasadhane-i Amire’ye 1869 Yılında Alınan Bazı Araç ve Kitaplar
Hakkında Belgeler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 49, 2 (2009), s.
223-244.
Hüseyin Gazi Topdemir, Takîyüddîn’in Optik Kitabı, Işığın Niteliği ve Görmenin Oluşumu, Ankara 1999,
s. 340.
Hüseyin Gazi Topdemir, “Introducing Taqi al-Din b. Ma‘rûf’s The Nature of Light and Formation of
Vision”, Muslim Education Quarterly, Volume 22, Number 3&4, Cambridge 2007, ss. 65-69.
Seval Yinilmez Akagündüz, “Osmanlı Devleti’nde Okutulan İlk Fizik Ders Kitabı: Usûl-ü Hikmet-i Tabiiye
(Doğa Felsefesine Giriş)”, Türk Tarih Eğitimi Dergisi, 2013: 2 (2), 58-77.
Yavuz Unat, İlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Geliştirilmiş İkinci Baskı, Nobel, Ankara 2013.
Yavuz Unat “Çağdaş Astronominin Türkiye’ye Girişinde Hoca Tahsin’in Rolü”, Osmanlılarda Bilim ve
Teknoloji, (Editör: Yavuz Unat), Nobel Yayınevi, Ankara 2010, s. 507-532.
Yavuz Unat, “Astronominin Esasları, Hoca Hasan Tahsin Efendi”, Çağdaş Astronominin Türkiye’ye
Girişinde Hoca Tahsin’in Rolü”, Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji, (Editör: Yavuz Unat), Nobel
Yayınevi, Ankara 2010, s. 533-583.
http://www.koeri.boun.edu.tr/new/tr/tarihce (son erişim: 04.07.2018).