+ All Categories
Home > Documents > ULUSLARARASI TERÖRİZM İLE MÜCADELE PERSPEKTİFİNDEN ORTA DOĞU'DAKİ EMELLERİ...

ULUSLARARASI TERÖRİZM İLE MÜCADELE PERSPEKTİFİNDEN ORTA DOĞU'DAKİ EMELLERİ...

Date post: 21-Nov-2023
Category:
Upload: ikc
View: 0 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
12
T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİRİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ ULUSLARARASI TERÖRİZM İLE MÜCADELE PERSPEKTİFİNDEN ORTA DOĞU’DAKİ EMELLERİ GERÇEKLEŞTİRME ARACI OLARAK SURİYE KRİZİ Merve Lüle İzmir, Ocak 2016
Transcript

T.C.

İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİRİMLER FAKÜLTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

ULUSLARARASI TERÖRİZM İLE MÜCADELE

PERSPEKTİFİNDEN ORTA DOĞU’DAKİ EMELLERİ

GERÇEKLEŞTİRME ARACI OLARAK SURİYE KRİZİ

Merve Lüle

İzmir, Ocak 2016

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR……………………………………………………………………………………..……….i

İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………………………………..…….ii

GİRİŞ…………………………………………………………………………………………………………….1

BİRİNCİ BÖLÜM

1. ARAP BAHARI’NDE SURİYE’DE YAŞANAN GELİŞMELER……………………..…….2

1.1. Irak’tan Suriye’ye Geçiş………………………………………………………………..….3

1.2. IŞİD’in Oluşumu………………………………………………………………………..……..4

İKİNCİ BÖLÜM

2.BİR ULUSLARARASI GÜÇ MÜCADELESİ ALANI OLARAK SURİYE VE

ULUSLARARASI TERÖRİZMİN ETKİLERİ………………………………………………………….4

2.1. Batı Koalisyonu…………………………………………………………………………………5

2.2. Rusya’nın Emelleri…………………………………………………………………………….5

2.3. Orta Doğu Ülkelerinin Hedefleri………………………………………………………..6

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.SONUÇ…………………………………………………………………………………………………….7

3.1. Gelecek Öngörüleri…………………………………………………………………………..7

KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………………………….8

KISALTMALAR

ABD – Amerika Birleşik Devletleri

RF - Rusya Federasyonu

IŞİD - Irak Şam İslam Devleti

Uluslararası Terörizm ile Mücadele Perspektifinden Orta Doğu’daki Emellerini

Gerçekleştirme Aracı Olarak Suriye Krizi

Giriş

Günümüzde dünyanın en problemli coğrafyası haline gelen ve kıtasal/küresel güç

merkezlerinin ve de uluslararası terör örgütlerinin yaşamsal alanı haline dönüşmüş olan

Suriye, tarihin her döneminde çok önemli bir geçiş bölgesi konumundadır. Ama hiçbir

dönemde bugünkü kadar geleceği karanlık ve belirsiz bir çizgiye sahip olmamıştır. Aksine her

yüzyılda bu coğrafyayı gezen tacirler ve gezginler görükleri güzellikler karşısında şaşırmış

kalmışlardır. Örneğin 20. Yüzyılın önemli felsefecilerinden Le Bon, “La civilization des

Arabes”( Gustave Le Bon, La Civilisation des Arabes, Arapların Medeniyeti, Çev. Haktan

Birsel, IQ Yayınları, 2014, s. 100.) isimli ünlü eserinde Suriye için, “Suriye’nin her dağı,

başının üstünde kışı, omuzlarında ilkbaharı ve göğsünde de sonbaharı taşır. Yaz onların

eteklerinde yavaşça süzülür. Çünkü burası bir cennet bahçesidir” diyerek bu muhteşem

coğrafyayı kıskançlıkla tanımlamıştır.

O halde neler olmuştur da Suriye günümüzde yeryüzünün cehennemine

dönüşmüştür? Öncelikle Osmanlı Dönemine kısaca bir göz atmak gerekmektedir. Osmanlı

İmparatorluğu tarafından ele geçirilen her bölgede yaşayan farklı kültür yapıları hoşgörü

anlayışı içinde kendi din ve dilleriyle yaşamaları konusunda serbest bırakılmıştır. Osmanlı

güç bileşenleri en üst seviyedeyken bu bir sorun teşkil etmemiştir. Ama Osmanlı yönetimi güç

kaybetmeye başlaması ile beraber, farklı kültürleri yönetmek için kurumsal bir yapıda

uyguladığı “Millet Sistemi” de kendisine dönmüş ve içindeki en güçlü düşman olmuştur.

Renan “Millet Nedir?”isimli ünlü konferansında bu konuyu eleştirerek şöyle demiştir. “Biz

savaşarak birbirimize benzedik, birleştik ve kültürel farklılıklarımızı ortadan kaldırdık. Bunun

sonucunda da millet olabilmeyi becerebildik. Ama Türkler, farklı kültürleri kendi içinde

eritmek için uğraşmadılar ve onların her zaman farklı kalmasını sağladılar. Birbirleri ile

savaştılar ve savaştıkça da ayrıştılar”( Ernest Renan, Qu‟est-ce qu‟une nation?, Çev. Haktan

Birsel, 2*023 Dergisi, Aralık 2015, s. 34)

Evet işin temelinde bu vardır. Yüzyılları kapsayan uzun bir zaman döngüsü içinde Orta

Doğu‟dan Kuzey Afrika‟ya kadar uzanan geniş bölgenin halkları, Osmanlı İmparatorluğu‟nun

zayıflamasını bahane ederek onun yörüngesinden çıkmış ve Batı‟nın o dönemki emperyal

güçlerinin isteyerek/istemeyerek yanında yer almışlar ve Batı kültürü, bu toplumların üzerinde

egemen olmaya çalışmıştır. Sonuçta uzun bir dönem yaşanan karmaşa, günümüzde

Cheterian‟ın ifadesiyle “milletsiz sınırlardaki hayalet devletleri” yaratmıştır.( Vinckent

Cheterian, L’Etats Fantomes Au Proche Orient, Le Monde Diplomatique, Juillet 2014.)

Günümüzde Suriye toprakları başta radikal İslami terör örgütlerinin hem kendi içinde hem

de dünyanın geri kalanı ile mücadele alanı halindedir. Başta İŞİD olmak üzere çok sayıda

radikal gruplar kendi emellerini gerçekleştirmek amacıyla insanlık dışı ve İslamiyetin kabul

edemeyeceği tarzda hareket etmektedir. Küresel boyutta tehlike arz eden ve güçlenmesi için

uygun ortamı bu coğrafyada bulan terör örgütlerine karşı başta ABD ve Türkiye olmak üzere

diğer Batı ülkeleri oluşturdukları koalisyon gücü vasıtası ile yerel destek gruplarını da

kullanarak bu terör örgütlerine karşı mücadeleye girişmişlerdir. Ama aynı zamanda bu

koalisyonun içinde yer alan her ülkenin de farklı çıkarları vardır. Bu arada Orta Doğu ülkeleri,

İran, Rusya Federasyonu (RF) ve hatta çok uzak bir bölgeden Çin bile bu alayın içinde yer

almışlar ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket tarzları üretmeye ve uygulama alanine

indirmeye çalışmışlar ve çalışmaya devam etmektedir.

Bu kapsamda atılan her adım çıkar odaklı olması nedeniyle ne Suriye‟de akan kan

durmakta ne de bütün dünya için önemli bir tehdit haline gelen radikal terörizm yok

edilebilmektedir. Dolayısı ile Suriye bunalımının nasıl başladığı, nasıl bir gelişim gösterdiği

ve güç merkezlerinin peşine düştükleri hedeflerin neler olduğunun bilinmesi çok önem arz

etmektedir.

Özellikle de bu husus biz uluslararası ilişkiler öğrencilerinin ilgi alanı olan bir

konudur. Bunalımın bir gazeteci mantığı ile güncel gelişmeler üzerinden takip edilmesi

yerine, değişik bakış açılarını da ele alarak, konuyu tarihi perspektifi ile derinleştirmek ve bu

derinliğin kazandırdığı geniş bakış açısıyla değerlendirme yapmak ve sonuçlar çıkararak

gelecek öngörülerinde bulunmak bizim için çok önemlidir.

Bu nedenle de bu bildiride Suriye bunalımı değişik bakış açıları içinde RF‟nun İŞİD

bağlamında Orta Doğu‟daki girdilerinin uluslararası terörizmle mücadeleye nasıl bir katkı

yapacapı ve RF için Suriye‟de kalıcı bir yer edinmenin gelecekte ne anlama geleceği

araştırılacak ve güç merkezlerinin hamleleri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Arap Baharı’nda Suriye’de Yaşanan Gelişmeler

Arap baharı Mart 2011 „de başlamıştır.Buna özgürlük ve demokrasi hareketide

diyebiliriz. 21. Yüzyılın en büyük halk ayaklanmalarından biri olarak bilinmektedir. Olayın iç

yüzünde ne vardı? Buna Suriye‟yi iten asıl sebep neydi?‟‟Baas Partisi‟‟ en büyük etkendi

diyebiliriz.(https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap_Bahar%C4%B1,Aralık,2015) Şu şekilde

açacak olursak 1961 yılından 1971 yılına kadar Suriye askeri darbelerle dolu bir tarihe

sahiptir.Hafız Esed ve Salah Cedid o yıllarda Baas patisinin en etkili iki Nusayri

generalidir.1966 yılında bu partinin radikal tarafını iktidara taşıyan bir darbeyle beraber Baas

iktidarı daha da güçlenmiştir..Başa gelen Esed radikal grupları ve devleti ordudan

uzaklaştırarak,yönetimi tek elden devam etmeye başlamıştır..İlerleyen yıllarda çalışmalarına

yürütme,yasama ve askeri alanda geniş yetkilerle kendine bir başanlık sistemi

kurmuştur..Otoriter bir rejim olarakta adlandırabiliriz.(Aslan,Nilay Duygu,Baas Partisi

Tanımı ve Tarihsel Süreci,2014) 2000 yılında Esed‟in ölümünden sonra oğlu Beşar Esed başa

gelmiştir,böylece Esed ailesinin iktidardaki gücü daha da pekişmiş tir diyebiliriz.

Dini anlamda ise ülkede çoğunluk nufüsa sahip Sünniler görünsede Baas rejimiyle

beraber Nusayriler ülkeye hakim olmaya başlamışlardı.Esed‟te kendisine rakip olarak

gördüğü her parti ve kesimleri etkisiz hale getirmiştir.Burdan da görüldüğü üzere bir tarafta

Nusayriler bir tarafta Esed‟in baskıcı yönetimi sonucunda yaşanan mezhepsel ayrılıklardan

dolayı Suriye‟de iç savaş kaçınılmazdı. Halk artık özgürlük ve demokrasi istiyordu.Bunun

içinde ayaklanmalar birbirini takip etti.Tarihler Nisan 2011‟i göstediğinde ise artık tüm halk

bu gösterilere katılmaya başlamıştı ve ayaklanmıştı. Ülkenin hemen her yerinde çatışmalar

devam ederken Hizbullah Beşer Esad‟la beraber savaşa dahil olup onun tarafında safını

belirlemişti.Beşer Esad Rusya ve İran‟dan askeri ve parasal destek alıyordu.bunun yanı sıra

muhaliflerde Katar ve Suudi Arabistandan silah desteği almaktaydı.(

https://tr.wikipedia.org/wiki/Be%C5%9F%C5%9Far_Esad,Aralık,2015)

Arap Baharı diğer ülkeleride etkilerini yansıtmıştır.İlk olraka Libya‟dan

bahsedebiliriz. 1969-2011 yılları arasında yönetimde olan Muammer Kaddafi ,2011 yılında

halk ayaklanmasında linç edilerek öldürüldü.Arap Baharının sıçradığı bir diğer ülkede

Bahreyn‟dir.Sünni azınlığa mensup iktidar,ülkenin çoğunluğu olan şiilere karşı baskıcı bir

politika yürütmektedir.Bahreyn yönetimi suudi Arabistan‟ın himayesi altındadır.BArışçıl

gösterilere ise ciddi bir baskı uygulamaktadır.Bahreyn suudi arabistan ve Ürdünden asker

desteği almış ve gösteri yapanlara karşı işkence uygulamıştır.(Mütercimler,Erol, 21. Yüzyıl ve

Yüksek Strateji) Bunlar dışında Yemen,Fas ,cezayirde etkilenenler arasındadır.Tunusta patlak

veren bu devrim Mısır,Bahreyn,yemen gibi ülkelerde sonuca ulaşamamıştır.

Yine bu tarihlerde Suriyedeki bu iç karışıklıktan faydalanmış ve iyice bu topraklara

kök salmış Işid karşımıza çıkıyor.Nasıl oluştuğundan biraz bahsedecek olursak; ABD‟nin

2003‟teki Irak işgaline geri döndüğümüzde ilk tohumlarının orda atıldığını görebiliriz.2011

yılının sonuna geldiğimizdede ABD‟nin Iraktan askerlerini çekmesiyle beraber örgüt kendine

yeniden soluk alacak bir alan buldu.(Gürler,Tayyip Recep,El Kaide‟den Post-Kaide‟ye

Dönüş:IŞİD) Maliki ve şii milislere karşı mücadelesini sürdüren Işid son dönemlerde

Malikinin baskılarından ve mezhepçi politikalardan bunalan Sünni Arap aşiretlerininde

desteğini almaya başlayarak sahada dahada etkin rol almaya başladı.Işid Kendini „‟Irak İslam

Şam Devleti‟‟ olarak tanımlamaktadır. Ama aslına bakacak olursak El-Kaidenin Irak yapısı

denilebilir.IŞİD şiileri baş düşman olarak kabul etti.Ayrıca IŞİD‟i Iraktan suriyeye uzanan

sünni bir hat üzerinde „‟Şeriata dayalı bir devlet kurmak isteyen bir yapılanma‟‟ olarakta

tanımlayabiliriz.2013 Şubat‟a geldiğimizde ise El Kaide Suriye‟deki IŞİD‟i tanımadığını ilan

etti ve bununla beraber örgütün Suriye‟yi terk etmesini istedi.Buna karşılık olarakta IŞİD El-

Kaide‟yle olan ortaklığını bozarak güç mücadelesine girişti.IŞID‟in yirmi bin askere sahip

olduğu tahmin edilmektedir. IŞİD‟in bu kadar etkin bir şekilde ilerlemesine sessiz

kalınmasının bazılarının çıkarlarını meşrulaştırdığınıda söylemek gerekir.İlk olarak IŞİD

Suriye coğrafyasına girdiğinden beri Esed‟in yüzbinlerle ifade edilen katliamlarını ikinci

plana atmıştır ve bu da Esed rejiminin katliamlarını unutturmaya yaramıştır.Diğer bir bakış

açısıyla ise;Suriye‟de Suriyeli muhaliflere saldırılar düzenleyen ve öldüren,kısacası

muhaliflere karşı olan „‟Baas Rejimi‟‟ IŞİD‟le beraber saldırılar yaparak „‟Baas‟ rejiminin

ayakta durmasını sağlamıştır. „‟Baas Rejimiyle‟‟ petrol alışverişi noktasında daha çok iş

birliği yapan ışid,muhaliflere uyguladığı mazot amborgasunu Baas rejimine uygulamayarak

Baas çarkının dönmesine yardımcı olmuştur.Ayrıca İran Suriye‟de Esed‟e ve Irak‟ta

Maliki‟ye verdiği destekle IŞİD‟e ortam hazırlamış olmuştur ve de IŞİD‟le mücadele

bahanesiyle Suriye ve Irak‟ı işgalini meşrulaştırmaktadır.(Birsel,Haktan, Rusya

Federasyonu‟nun Suriye‟deki Fiilî Varlığı Ortadoğu‟yu Yeniden Şekillendirecek mi?)

Bir Uluslararası Güç Mücadelesi Alanı Olarak Suriye ve Uluslar arası

Terörizmin Etkileri

Tarihe Arap Baharı olarak geçen bu halk ayaklanmaları karşısında ABD‟nin çekingen

duruşu stratejileri/çıkarları göz önüne alındığında üzerinde durulması gereken bir

olgudur.Bush döneminde „‟terörle savaş „‟ adı altında oldukça saldırgan bir tutum sergileyen

ABD,Obamayla beraber daha az askeri müdahale içeren daha temkinli bir politika izlediği

görülmektedir. Şu şekilde bir yorumda getirebilir Bus döneminde dünyadaki imajını sarsan

ABD bu şekilde toplamaya çalışmaktır olarak yorumlanabilir.(Göngen,Mehmet Ali, Arap

Baharı Karşısında ABD'nin Tutumu)

Sahip oldukları enerji kaynakları,içiersinde barıkdıkları artıları eksileriyle beraber

Mısır,Libra,Tunus gibi ülkeler üzerinden ABD‟nin tutumunu açıklamaya

çalışacağız.Ortadoğu dünya doğal gaz rezervlerinin yüzde 41.5‟ine,dünya petrol rezervlerinin

de yüzde 55.5‟ine sahiptir.Şu şekilde de tanımlayacak olursak sadece Katar‟ın petrol rezervi

ABD‟deki tüm evleri yüz yıl boyunca ısıtabilir.Bu noktadada bu toprakların değeri

tartışılamayacak kadar fazladır.Chomsky‟e gore ABD'nin bölgeye olan ilgisi ABD'nin petrol

ihtiyacını karşılamak için değildi. Çünkü Kuzey Amerika 1970'lerin sonlarına kadar dünyanın

başlıca petrol üreticisiydi. ABD, Ortadoğu petrolüne bağımlı değildi. ABD bölgeyi dünya

hakimiyetinin bir aracı olarak denetlemek istiyordu. Bu noktada ABD'nin başlıca kaygısının

sanayi alanında rakipleri olduğuna işaret eden Chomsky'e göre, üçüncü güç olarak gelişen

Avrupa'nın, ABD'nin bu endişelerini beslediğini ifade etmektedir. Chomsky, ABD'nin bu

endişesinde kendisine göre haklı olduğunu, ekonomi ve nüfus bakımında aşağı yukarı ABD

ile kıyaslanabilecek durumda olan Avrupa'yı kontrol altında tutmanın yolu onu petrole

bağımlı kılmak ve petrolü denetim altında tutmak olduğuna işaret eder. Başka bir istatiski

veriyle,Avrupa petrol ihtiyacının yüzde 30‟unu,Japonya petrol ihtiyacının yüzde 80‟ini, Çin

ise petrol ihtiyacının yüzde 90‟ını bu bölgeden sağladığı düşünüldüğünde eğer ABD‟nin bu

bölge üzerinde kuracağı bir hakimiyet söz konusu olursa,sağladığı denetimle beraber bu

ülkeleride kontrol etmesi anlamına gelmektedir.(Beşir,Elmas,Orta Doğu‟daki Enerji

Kaynaklarının Önemi ve Türkiye Üzerinden Taşınması ile Türkiye‟nin Kazandığı Jeopolitik

Konum) ABD için ortadoğu petrolden çok rakiplerini control etme anlamına

gelmektedir.Avrupa‟nın petrol ihtiyacının yüzde 30‟unu ortadoğudan temin ettiğini

söylemiştir bunun dışında avrupa enerji konusundada Rusyaya bağımlıdır.Avrupa birliği(AB)

ülkeri toplam doğalgaz ithalatanın 40‟ını Rusyadan sağlıyor. Rusya ve ABD iki büyük güçtür

ve aralarında rekabet var,var olmayada devam edeceketir.Bu durumdan dolayıda ikisinin

alehin eolan bir durumda ortak hareket etmeleri olasıdır.İleriye bakacak olursak var olan

stratejilerine başka devletlerin girip pastan düşen payı onlarla paylaşmak

isteyeceklerdir.Sonuç olarak;soğuk savaşın sona ermesiyle beraber Ortadoğudaki dengeler

kökten değişmeye başladı.Bu yeni uluslararası sistemde tek güç haline gelen ABD ise stratejik

olarak önemli gördüğü ortadoğu üzerinde yeni bir oluşum yaratma çabasına girmiştir.Bu

dönemde değişen ABD iktidarlarıyla beraber,başa gelenler ortadoğuya karşı farklı taktikler

uygulamışlardır.11 Eylül olayı ve sonrasında gerçekleşen olaylar çerçevesinde ABD

poltikaları bazen olumlu bazense olumsuz sonuç vermiştir.Suriye veABD‟nin ilişkilerinin

dönüm noktası ise 2005 yılında Beyrut‟ta öldürülen eski Lübnan başbaşaknı suiskastinden

Suriye sorumlu tutulmuş,bundan dolayıda birçok avrupa ülkesi Suriye ile diplomatic ilişkileri

kesmiştir.Bush döneminde bu süreç İsrailin Filistindeki şiddet yoğunluğu yüzünden gergin

geçmiş,Obama döneminde ise Ortadoğuya dönük ılımlı politika değişen yönetimle

ilişkilendirilmiştir.

İran açısından durumu değerlendirecek olursak, Irak ile Suudi Arabistan arasındaki güç

mücadelesi Irak Suriye ve Lübnan‟daki vekillerin başarısıyla sağlanmıştır.Suudi Arabistan

için yemen önemli bir bölgedir.Bu bölgede İran‟dan destek alan güçlerin olması ve bu

güçlerin hükümeti yok sayması Suudi Arabistan‟ın aleyhine olmuştur.Bu sorundan dolayı

Suudi Arabistan Yemen‟e karşı politikasını değiştirerek Yemen‟deki isyancı güçlere karşı

askeri gücünü kullanmaya başladı. Bunun yanında finansal desteğinide esirgemiyordu.

Suudi Arabistan Yemen üzerindeki dış politikasını değiştirdikten sonra, Türkiye ve Katar

ile ortak hareket etmeye başladı.Bu kararın verilmesindeki en büyük etken ise Türkiye

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‟ın Kral Selman‟ı ziyaret etmesi ve Mısır‟daki askeri darbe

sonrası yaşanan sıkıntılar üzerine konuşmasıydı.Suudi Arabistan Yemen‟den sonra Suriye

üzerindeki politikasınıda değiştirdi.Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar Suriye‟nin iç

karışıklığına neden olan Esad rejimine karşı aynı tutumu sergilemekteydiler.Ülkelerin her ne

kadar ortak tutumları olsada kendi muhalifleri üzerinden rejime karşı mücadeleye devam

ettiler.Suriye‟de üç ülkenin işbirliği yapmasının bir diğer nedeni ise Ortadoğu‟da artan İran

etkisidir. (Orhan,Oytun, Suriye için Türkiye, Suudi Arabistan, Katar İşbirliği ve Etkileri)

İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilim 1979‟dan beri devam etmektedir.1980‟lerde

Tahran-Riyad ilişkileri olumsuz etkilenmiştir, bunun sebebini üç noktada açıklayabiliriz.İlk

olarak İran Devrimi, ikinci olarak Suudi Arabistan‟ın Irak-İran savaşı boyunca Saddam

Hüseyin‟i desteklemesi ve son olarak İran‟lı hacıların Kabe‟deki siyasi eylemleridir.1990‟lara

gelindiğinde Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak‟ın iki devlet içinde tehdit oluşturmasıyla

birlikte İran-Suudi ilişkilerinde yakınlaşma olmuştur.Bu yakınlaşma 2003 yılında sona

ermiştir.Sebebi ise Saddam Hüseyin‟in iktidardan uzaklaşmasıdır.2005 yılından sonra İran‟ın

dış politikasında bazı değişiklikler olmuş ve İran diğer ülkelerle ortak paydalar

bulamamıştır.İran‟ın bu tavrı ise Suudi Arabistan ile arasındaki gerilimi arttırmıştır ve Arap

Baharı‟ndan sonra bu durum Tahran ve Riyad için daha gerilimli bir ortama dönüşmüştür.Bu

gerilimli ortam ise Suriye üzerinde güç çatışmasına dönüşmüştür. (Sinkaya,Bayram, İran-

Suudi Arabistan Geriliminin Bölgesel Sorunlar Üzerindeki Etkileri)

Günümüzde Türkiye‟nin, Orta Doğu‟nun ve dünyanın geleceğini ilgilendiren önemli

gelişmeler yaşanmaktadır. Uluslararası Terörizm küresel boyutta tehdit olmaya devam

etmektedir. Fakat bu tehdide yönelik geliştirilen ortak aklın olmaması sebebiyle atılan adımlar

etkili hamlelere dönüşmemektedir. Daha doğrusu terörizmin yıkıcı zararlarını ortadan

kaldırmak yerine daha çok güç merkezleri çıkarlarına göre hareket etme gayreti içindedir.

Bunun son örneği de RF‟dur.

İçinde bulunduğumuz yılın son günlerine geldiğimizde Orta Doğu‟da atılacak adımların bazı

öncelikleri vardır. Bunlardan ilki RF‟nun bu coğrafyadaki emellerine ulaşmasının

engellenmesidir. Çünkü RF, hem Orta Doğu‟nun SSCB dönemi bölgesel etkili gücü olmaya

çalışmaktadır, hem de 2000 yılından yaptığı gibi Terörizme kendi çıkarlarının gerçekleşmesi

için gizli destek vermektedir. Yani çift taraflı bir oyun yürütmektedir. Uygulama alanına

koymuş olduğu stratejilerin birincil hedefi Batı Koalisyonunun Suriye‟de başarısız olmasıdır.

Bundan da en çok etkilenecek ülke sınırdaş olması nedeniyle Türkiye‟dir. Ama artık eski

dünya düzeninin olmadığı bir dünyada yaşadığımız düşünülecek olursa, zarardan Batı ülkeleri

de fazlasıyla pay alacağı şüphesizdir. Bunun en çarpıcı örneği Paris saldırısı ve AB

ülkelerinin içi güvenlikleri için ayırdıkları bütçelerin astronomik boyutlara ulaşmasıdır. O

halde RF‟nun Orta Doğu‟daki emellerinden vaz geçirilmesi elzem bir özelliktedir. Bu nasıl

gerçekleştirilebilir. Tabii ki askeri gücün direk olarak kullanılmasıyla değil.

Askeri güç, yani NATO gücü artık RF‟na karşı caydırıcı bir güç şeklinde hareket etmekten

çekinmemelidir. Bu saldırı anlamında değildir. Ama RF‟nun askeri güçlerinin saldırgan

hareketlerine direk cevap verileceği fiili olarak gösterilmelidir. Bununla eş güdümlü olarak

ekonomik tedbirler alınmalı ve RF, şu anda en zayıf halkası olan kırılgan ekonomisine hamle

yapılmalıdır. Bunun da yegâne yolu ham petrol ve doğal gaz fiyatlarının daha da düşürülmesi,

RF‟nun dış ülkelerdeki faaliyetleri kısıtlanmasıdır.

RF‟nun durdurulmasına yönelik adımlar atılarak, terörizmle mücadele sadece İŞİD‟e yönelik

yapılmamalıdır. Küresel tehdit küresel mücadele ile çözülür mantığı ile hareket edilmeli ve

diğer örgütlerin faaliyetlerinin de durdurulması dikkate alınmalıdır. Bu ne demektir?

Afganistan‟dan Cebeli Tarık‟a kadar yayılmış olan terör örgütleri ile aynı anda ilgilenilmesi

ve onları kendi bölgelerinde izole edilmesi demektir. Bunun içinde Afrika‟da Afrika ordusu,

Afganistan‟da Afgan yönetiminin güçleri (henüz bu aşama değildir, ama başka bir güç de

kullanılamayacağı için terörle mücadelede bu güçlerin yeniden yapılandırılması

gerekmektedir.), Orta Doğu‟da yeni kurulan Müslüman ordusu akıllıca kullanılmalı ve

öncelikle bu örgütlerin birbirleri ile ilişkileri kesilmelidir. Ardından da izole edilmiş bölgelere

yapılacak olan askeri müdahalelerle ilk etapta bu örgütlerin yarattıkları terör korkusuna dayalı

güç ellerinden alınmalı ve sonra da yerel halkın desteği alınarak örgütler tamamen

temizlenmelidir.

Peki, bunun süreci nedir? RF‟na, İran‟a, Batı ülkelerine baktığımızda çıkar odaklı stratejiler

görmekteyiz. Bu devam ettiği sürece bu konuda çözüm bulmak ve ortak akılla hareket etmek

mümkün değildir. Açıkçası çözüme yönelik hamlelerin atılmasına daha çok uzun zaman

vardır. Öyle görünüyor ki bu bağlamda ülkelerin sınırları içinde daha çok sayıda bombalar

patlayacak ve çok daha fazla masum insanlar hayatlarını kaybedecektir.

KAYNAKÇA

Aslan,Nilay Duygu,Baas Partisi Tanımı ve Tarihsel Süreci,2014

Beşir,Elmas,Orta Doğu‟daki Enerji Kaynaklarının Önemi ve Türkiye Üzerinden Taşınması ile

Türkiye‟nin Kazandığı Jeopolitik Konum

Birsel,Haktan, Rusya Federasyonu‟nun Suriye‟deki Fiilî Varlığı Ortadoğu‟yu Yeniden

Şekillendirecek mi? ,2015

Ernest Renan, Qu‟est-ce qu‟une nation?, Çev. Haktan Birsel, 2*023 Dergisi, Aralık 2015, s.

34

Göngen,Mehmet Ali, Arap Baharı Karşısında ABD'nin Tutumu

Gustave Le Bon, La Civilisation des Arabes, Arapların Medeniyeti, Çev. Haktan Birsel, IQ

Yayınları, 2014, s. 100.

Gürler,Tayyip Recep,El Kaide‟den Post-Kaide‟ye Dönüş:IŞİD

https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap_Bahar%C4%B1,Aralık,2015

https://tr.wikipedia.org/wiki/Be%C5%9F%C5%9Far_Esad,Aralık,2015

Mütercimler,Erol, 21. Yüzyıl ve Yüksek Strateji

Sinkaya,Bayram, İran-Suudi Arabistan Geriliminin Bölgesel Sorunlar Üzerindeki Etkileri

Orhan,Oytun, Suriye için Türkiye, Suudi Arabistan, Katar İşbirliği ve Etkileri

Vinckent Cheterian, L‟Etats Fantomes Au Proche Orient, Le Monde Diplomatique, Juillet

2014.)


Recommended